% - < * :.. Ankaralın Tasına ^ OSMAN GAKIR Bak... # Neden Ülkücü Oluyorlar? DocDr. NECMETTİN HACIEMİNOBLU. T VJf«^ safisi



Benzer belgeler
Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

Gü ven ce He sa b Mü dü rü

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Gazi Mustafa Kemal Atatürk ü Ölümünün 78. Yılında Saygı ve Minnetle Anıyoruz

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Cumhuriyet Halk Partisi

TERCİH ETTİĞİN OKOL GELECEĞİNDİR MEVLÜT ÇELİK 8.SINIF KAVRAM HARİTASI. Mevlüt Çelik. T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

KUZEY KIBRISTA İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ MEVZUATI

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

7. Sınıf MATEMATİK TAM SAYILARLA ÇARPMA VE BÖLME İŞLEMLERİ 1. I. ( 15) ( 1) 5. ( 125) : ( 25) 5 6. (+ 9) = (+ 14)

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

STAJ ARA DÖNEM DEĞERLENDİRMESİ AYRINTILI SINAV KONULARI

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

VEKTÖRLER BÖLÜM 1 MODEL SORU - 1 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ MODEL SORU - 2 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

TEMEİ, ESER II II II

HATAY BOZGUNCULUĞA VE AYRIMCILIĞA İZİN VEREMEZ!!!

TEST 1. Hareketlilerin yere göre hızları; V L. = 4 m/s olarak veriliyor. K koşucusunun X aracına göre hızı; = 6 m/s V X.

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

-gi de ra yak- se ve bi lir sin... Öl mek öz gür lü ğü de ya şa mak öz gür lü ğü de önem li dir. Be yoğ lu nda ge zer sin... Şöy le di yor du ken di

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

TEŞKİLATLANMA VE KOLLEKTİF MÜZAKERE HAKKI PRENSİPLERİNİN UYGULANMASINA MÜTEALLİK SÖZLEŞME

Değerli basın emekçileri

OSMANLI BELGELERİNDE MİLLÎ MÜCADELE VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

İktisat Tarihi

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

1: İNSAN VE TOPLUM...

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

1974 Kıbrıs Barış Harekatı ndan sonra uygulanan silah ambargosu, ülkemizde savunma sistemlerinin temininde ve askeri haberleşme ihtiyaçlarının

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Dizeleriyle başladı.

Altın Ayarlı İslâmi Finans

istiklâl Aylık siyaset, ekonomi, toplum dergisi BİR GARİP HAL! Ithal Fikirlerle Milli Menfaatler Korunamaz...

Harf üzerine ÎÇDEM. Numara

AK PARTİ YE RAKİP ÇIKTI

34 NOLU SÖZLEŞME ÜCRETLİ İŞ BULMA BÜROLARININ KAPATILMASI HAKKINDA SÖZLEŞME

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

10. SINIF KONU ANLATIMLI. 2. ÜNİTE: ELEKTRİK VE MANYETİZMA 4. Konu MANYETİZMA ETKİNLİK ve TEST ÇÖZÜMLERİ

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

KÜRESEL GELİŞMELER IŞIĞI ALTINDA TÜRKİYE VE KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ EKONOMİSİ VE SERMAYE PİYASALARI PANELİ

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ...

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

Merakla Beklenen Anket Sonuçları Açıklandı

DÜZLEM AYNALAR BÖLÜM 25

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

10SORUDA AİLE SİGORTASI

Biz yeni anayasa diyoruz

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ


MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

İş ve Meslek Bakımından Ayırım Hakkında Sözleşme 44

Çarşamba İzmir Gündemi

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

frekans araştırma

AVCILIK. İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen ve bir faaliyettir.

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

sınıflar için. Öğrenci El Kitabı

İslam da İhya ve Reform, çev: Fehrullah Terkan, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2006.

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

5. SINIF SOSYAL BİLGİLER YILLIK PLANI

TORK VE DENGE BÖLÜM 8 MODEL SORU - 1 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ. 4. Kuvvetlerin O noktasına

1. BÖLÜM KAVRAM, TARİHÇE VE KAVRAMLAR ARASI İLİŞKİLER BAĞLAMINDA KENDİ KADERİNİ TAYİN

MODEL SORU - 1 DEKİ SORULARIN ÇÖZÜMLERİ

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015

Yayın no: 133 ÇANAKKALE SAVAŞI. Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi editörü: Özkan Öze Dizi editörü: Prof. Dr. Salim Aydüz

Çocuklara sahip çıkmak geleceğe sahip çıkmaktır

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

Zengin Adam, Fakir Adam

TİCARİ HAYATTA BAŞARI KURALLARI

Her Okulun Bir Projesi Var

36. AVRUPA BRİÇ ŞAMPİYONASI WIESBADEN / ALMANYA

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

İşyeri Temsilcileri Rehberi

Transkript:

% - < * :.. Ankaralın Tasına ^ OSMAN GAKIR Bak... # Neden Ülkücü Oluyorlar? DocDr. NECMETTİN HACIEMİNOBLU Ö ^ T VJf«^ safisi»

AYLIK FİKİR VE SAN'AT DERGİSİ TÖRE'den 2 Cevaplar GALİP ERDEM 3 Her türlü P. K. 211 haberleşme adresi : Kızılay Ankara TÜRKİYE, A.B.D. ve ÖTESİ M'.H.P. Genel Sekreter Yardımcısı Sadi Somuncuoğlu ile bir konuşma Konuşan : MERİÇ COŞKUN 7 Havale : 10071978 numaralı posta çeki Neden Ülkücü Oluyorlar? Doç. Dr. NECMETTİN HACIEMİNOĞLU 11 Abone Şartlan Türkiye'de Sendika Tipi Meselesi Doç. Dr. TURAN YAZGAN 18 Yurt lol yıllık Yurt dışı yıllık 60 TL. 120 TL. Şark Klâsik Edebiyatında Türkler ve Türk Ordusu Prof. Dr. ABDÜLKADİR İNAN 25 İmâm - Hatip Okulları ile ilgili bir kitap Genel Dağıtım : GAMEDA Dr. MUSTAFA E. ERKAL 32 Ankara'mn Taşına Bak OSMAN ÇAKIR İsmail Dede MURAT BARDAKÇI Yuğlar HAYATİ BAKİ Şâirin Ölümü GAVSEDDİN KOÇAK Desenler : ALİ DÜZGÜN MEHMET BAŞBUĞ 35 29 17 43 2 16 Kurucusu : HALİDE NUSKET ZORLU- TUNA, Sahibi : EMİNE IŞINSU ÖKSÜZ Umumî Neşriyat Müdürü: GALİP ERDEM Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : MERİÇ COŞKUN Ankara Temsilcisi: Şevket BÜLENT YAHNİ Cİ Tel: 17 23 23 İstanbul Şubesi : Mithatpaşa Caddesi Küçük Hayrettin Elendi Sokağı No. 4, Beyazıt İstanbul Temsilcisi: YAŞAR OKUYAN İstanbul Şube Sekreteri : RUHİ ÖZKANLI Erzurum Temsilcisi : DENİZ ŞAHİN Basıldığı yer : Yeni Işık Matbaası, Ankara Tel. : 12 58 10 İlân : Özel şartlara tabidir Dergimizdeki yazılar, dergimizin ismi, yazının çıktığı sayı ve sayfa belirtilmeden iktibas edilemez. YIL : 7 SAYI : 52 EYLÜL 1975

i A s». v SN f* Jl < ' s $»*«İ"^ Av.',»üiaüj "OR 'DEN Yaz ayları, pek çok taraflı gevşetiyor insanı. Siz değerli okuyucularımız bile âdeta «okumak» istemiyorsunuz. Töre, yaşayabilmek, çok derîn nefesler almak zorunda kalıyor. Kıymetli yazarlarımızın, en tabii haklan olan «tatilleri»ni de göz önüne alırsak, bu «nefes»in ne kadar geniş olduğunu, varın siz hayâl edin! Eylül ayından itibaren TÖRE, sayfalarını, geçmiş ayın canlılığını, ve tartışmasını sürüp götüren bir veya bir kaç olay'ını ve olay hakkında MC partilerinden birinin yetkili ağzından, o partinin düşüncelerini aksettiren bir mülakatla; memleketin çeşitli sosyal meselelerini ele alan, «Vatandaş ağzı»ndan bir yazıya, açıyor. Bilhassa ikinci konuda, okuyucularımızın bize yardım etmelerini istiyoruz. TÖRE sayfalarında yer almasını istediğiniz meselelerinizi, ;bize bildiriniz. Gerektiği takdirde, bu mevzuun sorumlu müdürü; arkadaşımız Osman Çakır, bizzat giderek, meseleyi mchallinde tetkik edecek, okuyucularımıza, dolayısı ile ilgililere duyurmaya çalışacaktır. Değerli yazar ve okuyucularımızın Ramazan-ı Serifleri'ni, en samimi duygularla kutlar, Ramazan ayının yüce milletimize ve diğer müslüiman ülkelerine hayırlar getirmesini dileriz. TORE'den. i...... -.

CEVAPLAR Konya'dan Bedriye Başaran hemşiremizin bir kaç sorusu var : Bizim «Tarım Kentleri» ile CHP' nin ileri sürdüğü «Köy Kentleri arasında ne gibi bir ilgi vardır. CHP, bu fikri bizden mi almıştır? Milliyetçi Hareket Partisi ve Türk milliyetçilerinin «Tarım Kentleri» görüşü, en azından 10 yıl önce ortaya atılmıştır. Diğer taraftan CHP'nin sahiplendiği «Köy Kentleri» teklifi an ERDEM Galip ERDEM cak birkaç yıllık bir geçmişe sahiptir. Daha eski bir görüşün yenisinden faydalanması mümkün olamayacağı na göre, Köy Kentleri projesinin Tarım Kentlerinden ilham aldığı kesin bir gerçektir. Ancak bir fikrin taklidi, hiçbir zaman aslının değerine ulaşamayacağından, Köy Kentleri ta sarısı birçok bakımdan Tarım Kentleri projesinden geridir; ilimden ziyade ustaca hazırlanmış bir propagan danın eseridir. İtiraf etmek zorundayız ki, fikirlerimizi geniş kitlelere du 3

yurmak konusundaki imkânsızlıkları mız yüzünden, milliyetçi - ülkücü ha reketin ilk defa ortaya attığı fikirler başkalarına kolayca yamanmakta, konuları zaman içinde değerlendiremeyen vatandaşlar tarafından asıl sa hipleri unutulmaktadır. Herşeye rağmen Tarım Kentleri ile Köy Kentleri arasında asla ihmal edilemeyecek iki büyük fark vardır: Tarım Kentleri, bütün dünyada denenmiş ve doğruluğu ilim bakımından kesinlik kazan mış bir tesbitin sonucudur. Ülkelerin kalkınma hızları ile toplu yerleşme bölgelerinin sayıları arasında çok sı ki bir bağ vardır. Türkiyemizde yetmiş bin yerleşme bölgesinin bulunduğu tahmin ediliyor. Bu durum düzeltilmedikçe, yerleşme bölgelerinin sayısı 10-15 bine indirilmedikçe, dünyanın en üstün idarecilerini ve en bilgili uzmanlarını bir araya getirsek, ülkemizi kalkındıranlayız. Çün "kü yetmiş bin yerleşme bölgesinin herbirine hizmet götürmek, suyunu, yolunu, elektiriğini vermek, insan ve hayvan sağlığı için gerekli tesisleri kurmak öylesine çok paraya muhtaç tır ki, değil Türkiye bütçesi Amerikan bütçesinin bile gücü yetmez. İşte bundan ötürü, MHP 10-15 bin nüfuslu Tarım Kentleri kurmak, böylece 70 bin yerleşme bölgesine yapılacak masrafı karşılamak imkânlarını araştırmaktadır. Köy Kentleri tasarı sının hareket noktası daha değişiktir. Köylerin bulundukları yerde geliş tirilmesini ve bir şehrin imkânlarına sahip kılınmasını istiyor. Milletimizin köye bağlılığını hesaba katarak öne sürülen bu teklif, sadece bir pro paganda değeri taşır ve belli bir sürede saf vatandaşların oylarını kazanmaya yarar. Tekrar edelim: 70 bin yerleşme bölgesi yerinde kaldıkça Türkiye'nin kalkınmasına imkân yoktur. 30 evlek bir köye meselâ bir hastahane kurulabileceğini düşünebiliyor musunuz? Ayrıca CHP'nin Köy Kentleri, köylerimizin yalnız maddi gelişmesine önem vermekte, insanlarımızın mâ nevi ihtiyaçlarını hesaba katmamaktadır. Keşfettiğine inandığı kalkınma /olu da kooperatifçiliğimizin hızlandırılması için, gerekirse köylüleri zora koşarak, hızlandırılmasından ibarettir. Oysa MHP, köyün maddi ve manevî ihtiyaçlarını eşit değerde görür. Sanayileşmeden doğan buhranlara karşı önceden gerekli tedbir lerin alınması çarelerini araştırır. Bir milletin maddi gücünün mânevi gücü ile dengeli olması gerektiğine inanır. Milliyetçi Hareketin hedefi köyün ruh ve ahlâk zenginliğini şehirliye, şehirlinin maddi üstünlüğünü ve hizmet imkânlarını da köylüye aktarmaktadır. Yarının büyük Türkiyesi ancak böylesine ahenkli bir birleşmenin sonunda doğacaktır. CHP'nin yalnız mideye hitab eden Köy Kentleri hem ilmen sakattır, hem de tek yönlüdür. İkinci soru da şöyle.- Komünizm de en az faşizm kadar bir baskı ve poiis rejimi değil midir? Kendilerini özgürlükçü kabul eden solcular, na- 4 CEVAPLAR

.sı! oluyor da komünizmin bu tarafım görmüyorlar, Bu konu onlara nasıl izah edilebilir. Kitap tavsiye edebi lir misiniz? Haklısınız: Komünizm, hiç şüphesiz, en az faşizm kadar bir baskı ve polis rejimidir. Hattâ, faşizme ve komünizme karşı olmamıza rağmen, bir hakkı teslim etmek bakımından komünizmdeki baskı ve polis rejiminin faşizmden daha şiddetli oldu ğunu belirtmek bir vicdan borcudur. Çünkü, komünizmin öldürdükleri tah minler değişik olmakla, beraber, 30- EC miiyon kişidir. Ne Almanya'da, ne de İtalya'da böylesine toplu bir imha yoktur. Hele İtalya'da, kuruluş denemi hariç, pek az cinayet işlenmiştir. İtalya'da Katolik Kilisesinin «baskısı vardı. Almanlar da bütün öfkelerini yahudilere yöneltmişlerdi. Oysa Ruslar, kendi milletdaşları da dahil, parti çizgisinden sapan kimseyi sağ bırakmıyorlardı. Sorunuza özetle cevap vereceğim: Marksistler, aslında, insan haklan ve hürriyetlerinin hiçbirine inanmazlar. Marksizmin insanlara vadet tiği hürriyet değil, işçi diktatörlüğü ve ekmektir. Şuurlu bir Marksistle tanışırsanız şunları sorunuz 1) Türkiye kapitalist bir ülkedir. Ama her solcu, kapitalizme açıkça sövebilmek tedir; Marksizmi bir dünya cenneti imiş gibi gösterebilmektedir. Rusya' da kapitalist rejimi övmek ve sosyalizmi kötülemek hürriyeti var mıdır? 2) Türkiye'de Silâhlı Kuvvetler Hükümet ve Güvenlik Kuvvetleri za- ERDEM man zaman suçlanabiliyor. Türk dev letini yıkmak üzere teşkilâtlananlar bile diyeceksiniz ki; niçin «özgürlükçü» geçiniyorlar? Marksistlere göre, burjuva hürriyetleri kapitalist nizamın bir zaafıdır. Kapitalist düzeni yıkmak için düşmanlarına tanıdığı,bütün hürriyetlerden sonuna kadar faydalanmak, düzenin yıkılmasını ko laylaştıracak bütün hakları kullanmak şarttır. Böylece, kendilerine gö re emekçilere hiçbir şey sağla'mayan hürriyet nizâmı yıkılacak, düşüncel^ re yalnız komünist partisinin hükmettiği yeni bir nizâm kurulacaktır. Bu konudaki mantıkları da gayet açıktır, sadedir: «Kapitalist nizam, vatandaşlarına hürriyet vaadettiğine göre, sözünde durmağa mec burdur. Ama Marksizm, kimseye hür riyet vaadetmez; uygulandığı zaman da kimsenin böyle bir şey istemeğe hakkı yoktur. Daha var: Komünist ülkelerde sadece Marksist olmak, kapitalist düşmanlığının şampiyonluğunu yapmak bile hürriyet içinde yaşamağa yetmez. Diktatörün ve komünist par tisinin Marksizme verdiği mânâyı da benimsemek başka türlü bir yoruma kalkışmamak.gerekir. Bir süre önce Belgrat Üniversitesindeki bazı profesörlerin Tito çizgisinden saptıkları gerekçesi ile kovulduklarını hatırla yınız. Dikkat edin: Ülkemizin akıllı Marksistieri meselâ Romanya'da ek mek, İspanya'da hürriyet ararlar. Ek 5

meği İspanya'da hürriyeti Romanya' da aradıkları hiç görülmemiştir. İslâmiyetin sosyal adalet anlayışı ve sosyal hükümleri ile Marks'ın sosyalizmini karşılaştırmak mümkün müdür? Marks'ın islâmiyetten faydalandığı düşünülebilir mi? İslâmiyetle Marksizm arasındaki ilginin varlığı veya yokluğu son yılların en ziyade münakaşa edilen konularından biridir. Önce, şu kesin gerçeği bir kere daha hatırlamalıyız: İslâmiyet, Marksizmden 1500 yıl önce insanlığı şereflendirmiş ilâhi bir nizâmdır. Marksizm de tarihi yürüten yegâne kuvvetin mülkiyet mücadeleleri olduğuna inanan maddeci bir görüş. Böylece, islâmiyetin Marksizmden herhangi birşey almasının imkânsızlığı, ancak Marksizmin İsla miyetin bazı hükümlerinden faydalanabileceği gerçeği ortaya çıkıyor. Konuyu derinliğine incelememiş bazı kimseler, islâmiyetin çalışanların hakkını korumak, faiz yasağı ve zekât mecburiyeti ile Marksizm arasında bir benzerlik bulmağa çalışmışlardır. Fakat iyice araştırıldığı vakit, adı geçen benzerliklerin satıh ta kaldığı, Marksizmle islâmiyet ara sında en ufak bir ilginin kurulamayacağı ortaya çıkar. A) Marksizm sınıfçı, islâmiyet ümmetçidir. «İşçinin hakkını teri kurumadan veriniz». hükmünün gerekçesi Allahın rızasını kazanmaktır. «Komşunuz açken tok uyumayınız» Hadisi de aynı mânâyı taşır. Yoksa, hakkınızı alamadığınız takdirde ihtilâl yapınız de- 6 meğe gelmez. Allah, insanları, işçi ve ya işveren oluşlarına göre değil, kulluk görevlerindeki başarılarına göre değerlendirir. İslâmiyet sevgiye, Marksizm kin ve şiddete dayanır. Allah, yalnız işçilerin değil, âlemlerin Rabbidir. İslâmiyetteki faiz yasağının gerekçesi günah olmasıdır. Miras islâmiyette vazgeçilmez bir haktır; Marksizmde yasaktır. Zekât paranın belli ellerde kalmasını önler. Marks'ın umudu bir tarafta bütün zenginlikleri elinde tutan bir azınlığın, diğer tarafta ancak karnı nı doyurabilen bir çoğunluğun bulun ması idi. Servet üzerinden alınan zekât böyle bir duruma imkân vermeyeceğinden Marksizme aykırıdır. İslâmiyet ganimeti helâl sayar. 'Marksizme göre ganimet, emperyalizmin ilk belirtisidir. Yine İslâmiyete göre ticaret helâldir ve üstün bir meslektir. Marksizmde ticaret, emek siz para kazanmaktır. Marksizm, na zariyede kalsa bile, sınıfsızlık ve eşit lik hayaline dayanır. İslâmiyet, dünya da ve ahrette eşitliğin mümkün olmayacağını bilir. İslâmiyete göre zen ginlik de, fakirlik de Allahın takdiridir. Artık değerden bahis yoktur. Marks, 19. yüzyıl Avrupasını, özellikle İngiltere'yi incelemiş, pek çoğu iflâs eden görüşlerini belli şartların değerlendirilmesinden çıkar mıştır. Doğu dünyası ve İslâmiyet Marks'ın hiçbir şey bilmediği konular dır. Bu bakımdan, İslâmiyetten fay dolandığını düşünmek mümkün değildir. CEVAPLAR

TÜRKİYE, A. B.. ve ÖTESİ Sadi SOMUNCUOĞLU MHP Genel Sekreter Yardımcısı Konuşan : MERİÇ COŞKUN S 1 ABD'nin Türkiye'ye silâh am bargosu koymasının, görünmeyen sebebi var mıdır? C 1 Vardır. Kanaatımca görünmeyen sebep, aynı zaman da gerçek sebeptir. Özellikle dış politikada, yüzeydeki sebep, asıl maksadı gizlemek ve kamu oyunu kazanmak için bulunur. ABD'nin Türkiye'ye; bunca yıllık dost ve müttefik bir ülkeye, böylesine düşmanca bir tavır alabilmesi için çok ciddi sebepler olmalıdır. ABD'nin Yunanistan'ın hatırı için, ittifak içinde bulunduğunu Türkiye'ye bu ölçüde hısım ke- TÜRKİYE, A.B.D. silmesi mümkün değildir. Hiçbir ülke, kendi menfaatle rini bir kenara bırakıp da, başka bir ülkenin çıkarları için, müttefiki bir ülkeye bir denbire düşmanlık ilân etmez. Etmişse bunun hakiki sebebini bulmak gerekir. Ka naatime göre, ABD'nin paramızla dahi,bize silâh satma mama kararının temelinde yatan asıl sebep «Haşhaş me selesi»dir. Türkiye açısından haşhaş meselesi ile Kıb rıs meselesi terazinin kefelerine konulsa, hiç şüphe yok ki, Kıbrıs dengelenemeyecek kadar ağır basar. Aynı konu ya ABD açısından bakılsa tam 7

tersi doğru çıkar. Böyle olduğunu isbat için bir örnek vermek isterim. ABD seçimle rinde Nikson, kamu oyunca en önemli görülen iki mesele ye, rakiplerinden daha tatmin edici cevap bulduğu için kazanabilecek kadar oy almıştı. Birincisi Vietnam Savaşı'na son vermek; ikincisi, gençliği zehirleyen haşhaş meselesine çare bulmaktı. Haşhaş ekimi ABD için, kısa vadede dünyanın en önemli iki meselesinden biri sayıldığına göre, Türkiye bu konuda elinde ciddi bir koz bulundurduğunu bilmeli ve kabadayılık pozlarını bir tarafa bırakarak, başta Kıbrıs meselesi olmak üzere diğer millî dâvalarda bundan yararlanmasını hesaplamalıydı. Bunu hafife almak son derece hatalı olur. Zira, dış politikada her devlet kozlarının ne olduğunu ve nereye kadar bu kozların güç taşıdığını tartabiliyorsa, bundan ya rprlanabilür. Türkiye'nin o tarihlerde idaresini elinde bu lunduran ekip, sol şartlanmalarla, kendisine dayanak olan solcu kamu oyunu tat min etmek sevdasına; kapıldı. Türkiye için ne ölçüde ucuzsa, ABD için o ölçüde pahalı bir kozu heder etti. Heder edilişindeki üslûp da çok önemliydi. ABD ile gereği yokken bir itibar yarışına girildi. ABD, o tarihte bir şey yapmaya muktedir değildi. Ama, Kıbrıs savaşı çıkınca, fırsatı buldu ve intikam almaya kalkıştı. Ambargoya kadar uzanan düşmanca tutumun asıl sebebi budur. Bu gerçek sebep ABD tarafından açıkça söylenseydi dünya kamu oyunda itibar görmezdi. Aksine. ABD için olan, çok özel olan bir meselede müttefikine karşı takındığı bu sert tutum, kınanır ve tepkiyle karşılanabilirdi. Ama şimdi, herkesin ilgilendiği Kıbrıs meselesi öne sürülmekle, Yunan'ından Rus' una kadar herkesi tarafına çekebilmekte ve topluca Tür kiye sıkıştırılmaktadır. S 2 Yıllardır sol ve komünist çevreler «ABD yardımının bir sömürü» olduğunu ileri sürmüşlerdir. Gelişen son olaylar karşısında solun iddiasını nasıl değerlendiriyor sunuz? C 2 Başta yardımının kesilmesini, (Bu yardım karşılıksız de ğildir.) başta Rum'lar olmak üzere bütün Türk düşmanları istemektedirler. Buna karşılık Türkiye'deki bütün siyasetçiler, soldakiler hariç, askerler, fikir ve ilim adamları silâh ambargosunun Türkiye' yi müşkil durumda bırakacağını ileri sürmüş, bu tutumu SOMUNCUOGLU

«Düşmanca» bir davranış ola rak nitelemişlerdir., Cevap böylece açıklık kazanmaktadır. Bir yanda Türk düş manı Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve diğerleri ile yerli solcu ve komünistler saf tu tutuyor. Hesap basit ve açik tır. Türkiye, içinde bulunduğu batı ittifakından koparılmalı, doğu ittifakı denilen komünist bloka yaslanmalıdır. Her şey bu hedef için yapılmaktadır. Yani, Türkiye'nin men faatleri değil, solun menfaat ve hedefleri benimsenmiştir. S 3 CHP Genel Başkanı sayın Bülent Ecevit iktidarda bulunduğu sırada, Yunanistan' ın sınırlı olarak Nato'dan çe kümes: üzerine, Nato'nun doğu kanadında meydana gelen boşluğu Türkiye'nin dol durabileceğini söylemişti Ece vit muhalefette bulunduğu sıralarda hep Nato ve ABD aleyhtarı bir politikayı savun muştu. Tutarsız görünen iki beyan karşısında ne düşünüyorsunuz? C 3 Sayın Ecevit'in geçenlerde yaptığı basın toplantısında, dış politika ile ilgili açıklama larmı buna ilâve etmek lâzımdır. Diyorlar ki: ABD ile olan ilişkilerimiz kesilme nok tasına gelmiştir. Buna rağmen batı ülkeleriyle yakınlaş mak isteyen, Nato'daki ilişki lerimizi devam ettirmek isteyen bir politika ile karşı karşı karşıya bulunuyoruz. Bu politika yanlıştır. Çünkü, ABD ye büyük ölçüde bağlıdırlar. Madem ki, ABD ile ilişkilerimiz kesilmeye doğru seyrediyor, o halde batı ülkeleri ve Nato'ya karşı da aynı politika güdülmelidir. Bir an için sayın Ecevit'in dediğinin doğruluğunu kabul edelim. Çağımız bloklaşma devrini yaşıyor. Süper devletler dahi bloklaşarak üstün lüklerini devam ettiriyorlar. Türkiye'de güvenliğini teminat altına almak için bir blok ta yer almak lâzımdır. Kimin le ittifak kuracak? Kendi sanayini kuruncaya kadar, silahını kimden alacak? Cevap, demirperdeden... Sınırlarını Türkiye'ye doğru genişletmeyi tarihi bir politika haline getiren Rusya'dan... Bunun tehlikeli ve sonu belli bir macera olduğunu apaçık belli değil mi? Ecevit böyle bir sonucu benimsemektedir. Yunanistan'dan boşalan yerin doldurulması sözü, söylen miş olmaktan çok, söyletilmiş bir söz gibi geliyor. Daha iyimser cevap bulmak mecburiyeti varsa, o da şu TÜRKİYE, A.B.D.

olabilir. Günlük çalkantı için de rastgele söylenmiş bir söz. S 4 Üslere el kondu, konmadı tartışması sürüp gidiyor. Ne dersiniz? C 4 Üslere el konması için Türk hükümeti karar almfş, bu ka rarı resmi gazetede yayınlan mıştır. Tatbikatı Türk Genel Kurmayı'na aittir. Bu konuda ki tenkitler, hükümeti hedef ahyor gibi görünse de, gerçekte Ordumuza yönelmiştir. Çünkü, üslerin devralınması, mahiyetleri icabı, teknik bir konudur. Siyasî safhası, hükümet kararnamesiy le tamamlandığına göre, teknik safhası devam etmektedir. Bütün üslere Türk bayra ğı çekilmiş, Türk kuvvetlerin ce güvenlik altına alınmış ve idaresine birer Türk kumandan tayin edilmiştir. Daha teknik seviyedeki gelişmeler hakkında Genel Kurmayın ve receği bilgiye itibar etmek gereklidir. İyi niyetli bir kimse için meselenin nasıl görülmesi gerektiği açıktır. Ama işin içine siyasî menfaat sağlama girince herşey ters yüz oluyor. S 5 ABD üslerine el konması ile «Bağımsız Türkiye» sözü ara sınöa nasıl bir ilişki vardır? C 5 İlişki açıktır. Sol ve komünist çevreler Türkiye'nin bağımsız olmadığını iddia etmektedirler. Türkiye'yi bağım lı hale getiren ülkenin de ABD olduğunu ileri sürmüşlerdir. Gerçek böyle ise, nasıl oldu da ABD üslerine Tür kiye el koyabildi? Buna mani olmak ister bir kuvvet karşımıza çıktı mı? Solun ve komünistlerin sözlerini, kendi sözluklerindeki anlamlara gö re değerlendirmek lâzımdır. Yanılmgmanın, solun oyununa gelmemenin yolu budur. Komünistlere göre;, sosyalist bir rejime kavuşmayan ve sosyalist blokta yer almayan bir ülke bağımsız olamaz. Nitekim onlara göre: Kendi kaderini tayin etmek isteyen Macaristan'a, Çekeslovakya'- ya, Azerbaycan'a, Türkistan'a cfskeri kuvvetlerle müdahale eden ve oralarda Rus askeri gücünü bulunduran SSCB, emperyalist değildir. Rus tankları altında ezilerek işgal edilen Macaristan bağım sızdır. Çekeslovakya bağımsızdır. Ama ABD üslerine el koyan Türkiye bağımsız değildir. Her konuda olduğu gibi komünist olanlarla, komünist olmayanlar kelimelere aynı mânâları vermezler, hayata aynı pencereden bakmazlar. Bu temel noktaya dikkat etmeden, hiçbir konuda doğru muhakeme yapmak mümkün değildir.^ 10 SOMUNCUOGLU

NEDEN ULKUCU OLUYORLAR? eüzak ve ı.ılaşılmaz sanılan hedeflere doğru koşan bu yolcular istiyorlar ki, kendileri ölsünler Takat Türk Milleti yasasın. Kendileri üzüntü, sıkıntı, eziyet ve mahrumiyete katlansınlar fakat Türk devleti büyüsün, yücelsin ve gene cihana hükmetsin.» Doç. Dr. Necmettin HACIEMİNOĞLU NEDEN ÜLKÜCÜ OLUYORLAR? i Son yıllarda yurdun her köşesinde çeşitli iş, meslek ve yaş dilimlerine ait bir çok ülkücü teşekkülün kurulduğu görülmektedir. Hatırlanacağı üzre, ilk Ülkücü hareket 1968 yılında İstanbul ve Ankara' da yüksek öğrenim gençliğini içine alan Ülkü Ocakları'nın kurulması ile başlamıştı. Hareket kısa zamanda mer kezden etrafa doğru genişledi. Üniversitelerden lise ve orta okullara; büyük şehirlerden küçük kasabalara; ilçelerden dağ köylerine kadar yayıldı. Bugün ise, artık, devlet posta teşkilâtının ulaşamadığı uzak yörelerde bile Ülkü Ocakları'nın şubesi bulunuyor. 11

Böyle, sinesinde bir anda yüz binlerce Türk gencini toplayan bir teşkilât, elbette tek yönlü kalamazdı. Onun için ulu bir çınar gibi her tarafa dal budak saldı. Büyüdükçe büyüdü. Bugün artık Türkiye'deki Ülkücü Hareketi sadece yüksek ve orta öğre-. tim gençliği yürütmüyor. Devletin bütün meseleleri ile ilgilenip kendini Türk Milletine adayan her yaş ve meslekten insan bu cephede yerini alıyor. Kimi siyasî parti çalışmaları ile, kimi dernek şeklinde, kimileri de meslek teşekkülleri halinde Ülkücü faaliyetlere katılıyor. (1). Şimdi, Ülkücü Hareketin gösterdiği bu hızlı gelişme üzerinde düşünmek lâzımdır. Acaba, üç - beş yıl içinde, bu kadar değişik sahaları kaplayan ve yüzler ce şubesi ile on binlerce üyesi bulunan Ülkücü teşekküllerin kuruluş sebepleri nelerdir? Bunca teşekküle vücut verenler ve onları yaşatanlar kimlerdir? Bunlar ne yapmak istiyorlar? Gayeleri nelerdir? Son yarım asırda, yüce hedeflere yönelmiş ancak bir kaç dernek kurulabilmiş ve hepsi de kısa ömürlü olmuşken; bugün çok az bir zaman içinde böyle sayısız teşekkülün doğması nasıl izah edilebilir? Bu Ülkücü Hareket karşısında neden bir çok çevreler endişe ve telâşa kapılmaktadır? Türk Milletinin tarihi düşmanları; Türkiye'deki fikir hareketleri arasında niçin en fazla Ülkücü faaliyetler üzerinde durmaktadırlar? Bu sorulara net ve inandırıcı cevaplar verilmeden, Ülkücü gelişmenin sebepleri de, mânâ, mahiyet ve önemi de tam olarak anlaşılamaz. II Bilindiği gibi Ülkü, fertleri aşan yüce ve kutsal bir dâvadır. Millî ülkü ise, insanın 'milleti için ulaşılmasını kuv vetle arzu ettiği büyük ve en son hedeftir. Arzu ve hayal edilen bu hedefe varmak gayesi ile kendini feda etmeğe hazır olanlara da Ülkücü denir. İşte, bugün dostlarımızın ümit ve sevinçle, (1) Nitekim yakın zamanlarda birbirini takiben şu Ülkücü teşekküllerin kurulduğunu öğreniyoruz : 1. Büyük Ülkü Derneği (BÜD). 2. Ülkücü Öğretim Üyeleri ve Öğretmenler Birliği (Ülkü - Bir). 3. Üikücü Teknik Elemanlar Birliği (Ülkü - Tek). 4. Ülkücü Maliyeciler ve İktisatçılar Derneği (ÜMİD). 5. Ülkücü "Memurlar Birliği (ÜLKÜM). 6. Ülkücü İşçiler Birliği (ÜLKÜ-İŞ). 7. Ülkücü Esnaflar Birliği (ÜLKÜ-ES). 8. Ülkücü Gazeteciler Cemiyeti (ÜLKÜ-CEM). 9. Ülkücü Çiftçiler Birliği (ÜLKÜ-CİF). 12 HACIEMTNOGLU

düşmanlarımızın da haset ve endişe ile karşıladıkları Türk Ülkücüleri bu mavi ışıklı yolun gönüllüleridir. Uzak ve ulaşılmaz sanılan hedeflere doğru koşan bu yolcular istiyorlar ki, kendileri ölsünler fakat Türk Milleti yaşasın. Kendileri üzüntü, sıkıntı, eziyet ve mahrumiyete katlansınlar fakat Türk Devleti büyüsün, yücelsin ve gene cihana hükmetsin. Bugün kendilerinin düştükleri fakir, muhtaç, itibarsız ve haysiyet kırıcı durumlara yarınki nesiller asla ve hiç bir zaman düşmesin. İstiklâl ve hürriyetimiz, yalnız siyasî hudutlarla çizilmiş vatan top raklarmın dokunulmazlığından ibaret kalmasın. Çünkü çağımızın şartlarına göre toprak bütünlüğünün korunması millî istiklâlin varlığını isbata yetmez. Kültürümüz de hür, müstakil ve kendine sadık kalmalıdır. Çağ içinde, kökünden kopmadan, tarihî ve aslî dama rıh ana gıdası ile beslenerek gelişip yücelmelidir. Düşünce sistemimiz, dün ya görüşümüz ve san'atımız bize ait bize has, bize benzer olmalıdır. Türk Milleti kimseye değil, fakat herkes ona el açmalıdır. Asırlar boyunca görüldüğü gibi, başka ımilletler, başka devletler ondan yardım istemeli, ona sığınmalıdır. Askeri ve iktisadî sahada gene en güçlü, gene en cömert biz olmalıyız. Hep başa güreşmeliyiz. Daima ön safta bulunmalıyız. Mânâda da, maddede de en büyük olmalıyız. Tahtlar alıp, taçlar dağıtmalıyız. Hanlıklar ve beylikler armağan etmeliyiz. Dünyaya nizâm vermeliyiz. Hiç bir Türk boyu esir kalmamalı; bütün Türk illerinde ya Albayrak ya Gökbayrak dalgalan- malıdır. Fethettiğimiz; insanlarına maddi refah ve manevî huzur götürdüğümüz topraklara artık işçi olarak gitmemeliyiz. Yeni destanlar yazılmalı, yeni serhat türküleri yakılmalıdır. Saraylar yapılmalı, şehirler kurulmalı, âbideler yükselmelidir. Bizim olan hiç bir değer yıkılmamalı, kültür ve san'atı miz soysuzlaşmamalı; inancımız, imanı mız ve ahlâkımız sağlam kalmalıdır. Dilimiz bozulmamalıdır. En mühimi, «Töre elden gitmemelidir.» Her ocağımız huzurlu, her insanımız mutlu, sağlıklı ve mefkureli» olmalıdır. İşte, her milletten daha çok hakkımız olduğu halde onlardan daha fazla muhtaç bulunduğumuz bu şartlar, asıl sorumlu ve vazifeli kişilerde hâlâ temin edilemediği içindir ki, «gönlünde arslan yatan» kimseler Ülkücülük yoluna girmişlerdir. Yılların üst üste yığdığı dert ve meseleleri çözmeğe karar verenler Türk Milletinin yarınından sorumlu bu harekete katılmışlardır. Kendilerini bilenler böyle bir atılıma ihtiyaç duymuşlardır. Beklemeğe tahammülü kalmayanlar ve çağdaş milletlerin koşuştuğu varoluş yarışını idrak edenler, tek çıkış kapısını Ülkücülükte görerek, aynı safta yer almışlardır. Bize şerefli bir tarih ve medeniyet mirası ile, cennet gibi bir vatan bırakan atalarımıza karşı minnet borcu taşıyanlar, vicdanlarının emri ile Ülkücülüğü seçmişlerdir. Dünyayı, hiç bir müsbet eser ve iz bırakmadan terk etmek istemiyenler; Türk Milletinin uzun ve şanlı tarihine bir çakıl taşı misâli karışmayı arzulayanlar kendilerini Ülkücülüğe adamışlardır. Yarım asırdan beri yabancı kül- NEDEN ÜLKÜCÜ OLUYORLAR? 13

tür ve ideolojilerin kölesi gibi yaşamanın ezikliğini duyanlar, böyle bir esaret ten kurtularak hür olmanın çaresini Ülkücülükte bulmuşlardır. Çünki Ülkücülük öze dönüştür, kendine dönüştür. Millî şuurun şahlanışıdır. Türk tarih ve töresi ile kopan altın zincirin yeniden halkalanmasıdır. Türk'e ve Türklüğe bağlanmadır. Kavuşma ve kucaklaşmadır. Bütün bu sebeplerle herkes Ülkücü olmağa başlamıştır. Ancak, her hangi bir cemiyette du rup dururken, şimdi bizde görüldüğü gibi, ne yüz binlerce Ülkücü bulunur, ne de böyle teşekküller ortaya çıkar. O halde, bir cemiyette birden bire kabaran güçlü bir Ülkücülük Hareketi mevcutsa, bunda başka sebepler de aramak lâzımdır. Bize göre, Türkiye'de Ülkücü Hareketin birden patlamasına ikinci bir se bep, yurdumuzdaki halihazır durumun çok vahim olmasıdır. İçinde yaşadığımız şartların ciddî tehlikelerle dolu bu lunmasıdır. Çünki cemiyet hayatı da bir bakıma canlı organizmaya benzer. Bir insan vücuduna dışardan zehir ve ya mikrop girdiği zaman nasıl vücut o zararlı şeylere karşı direnişe geçerse, bir milletin bünyesi de tehlikelerle karşılaştığı anda ayni şekilde müdâfâ vaziyeti alır. İşte şimdiki Ülkücü Hareket de, bizce milletimizin giriştiği tabii bir savunmanın tezahürüdür. Millî bünyede saklı bulunan koruyucu yedek gücün, pırıl pırıl akan yer altı suları gibi, ihtiyaç duyulduğunda orta ya çıkışıdır. Bu sular, kuraklık olduğu zamanlarda, çaresiz kalan insanlarca aranır ve kolayca bulunur. Millet de, kendini tehlikeler ortasında hissedince içine kapanır ve imkânlarını yoklar. Böylece, üstü örtülü güçler, uyumuş halde bekleyen kabiliyetler, adetâ «ha zır kuvvet» misâli meydana atılırlar. Türk tarihini incelersek bu teşhisimizin ne kadar isabetli olduğu daha iyi anlaşılır. «Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez» derler. Türk Milleti de düşmeden kurtarıcı Ülkücüler harekete geçmiyor. Gönüller kafalar ve bilekler başka türlü seferber olmuyor. Gerçekten, tarih boyunca Türk Mil leti ne zaman bir iç karışıklık veya dış tehlikeye maruz kalmışsa, derhal bağrından binlerce fedaî Ülkücü evlât çık mış ve onu kurtarmıştır. Meselâ, her hangi bir Türk imparatorluğu yıkılmak üzereyken, milletimizin devletsiz kala rak dağılmasını önlemek için, hemen kendiliğinden sayısız Hanlık veya Bey liklerin teşekkül etmiş olması bu şekil de bir yeniden toparlanma hamlesidir. Tekrar büyümek amacı ile girişilen tabii bir hazırlıktır. Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılışından sonra kurulan Beyliklerin, ileride Osmanlı İmparatorluğunun çekirdeğini meydana getirmeleri gibi. Kurtuluş Savaşından önce, yurdun çeşitli yerlerinde kendiliğinden kurulan Kuvay± Milliye teşkilâtları da ayni mahiyettedir. Demek ki; cemiyetimizde böyle birden bire çoğalan fedaî ve fedakârların varlığı o günün ka ranlık olduğuna fakat geleceğin aydınlık olacağına işarettir. İşte bu sebeple şimdiki Ülkücü Hareketi bugünümüz 14 HACIEMİNOGLU

için büyük bir tehlikenin habercisi, yarınımız bakımından da bir ümit ışığının müjdecisi olarak değerlendiriyoruz. Anlaşılıyor ki, bir çokları fark etmeseler de, bugün milletimiz içten içe kayna yan bir huzursuzluğun ortasmdadır. Geniş tarihi tecrübesi sayesinde bunu hisseden millî bünye, kendiliğinden tedbirler almağa başlamıştır. Bütün yurt sathında yayılan Ülkücü Hareketin diğer bir sebebi de budur. İnsanların doğuştan temiz, dürüst, namuslu ve iyi olduklarını iddia eden fikir adamları vardır. Onların ne ölçüde haklı bir görüşü savundukları bilinmez. Fakat, en az onlarınki kadar isabetli sayılacak bir görüş de her insanın tabiatında. idealist (ülkücü) olma temayülünün bulunduğu kanaatidir. Biz bunu tamamiyle benimsiyoruz. He le bahis konusu olan Türk insanı, ise, yukardaki kanaat bir hakikat halini ala bilir. Rahatlıkla diyebiliriz ki her Türk aslında doğuştan ülkücüdür. Her Türk gencimin içinde bir «kendini aşma» arslanı yatar. Bizim atalarımızı sınırlara sığdırmayan; çadırında, obasında ilinde rahat oturtmayan; şehirleri, ko nakları ve sarayları bıraktırıp at üstün de ufuklardan ufuklara koşturan işte bu duygudur. Büyüme, yükselme ve daima hem mevcut olanı hem de kendini aşma arzusudur. Kısaca, cihangir lik, akıncılık, hâkimiyet ve fetih ruhudur. Tabii, ecdadımızda gördüğümüz bu yüce vasıflar sonraki nesillere de geçmiştir. Onlarda da vardır. Fakat, yıllardır işletilmemekle kalınmayıp, ay rica körletilerek öldürülmek de isten- NEDEN ÜLKÜCÜ OLUYORLAR? mistir. Bu yüzden, yakın zamanlara ka dar içimizden çok az sayıda Ülkücü çıkmıştır. Bir kaç asırdan beri gerek destan yaratanlar, gerekse destan yazanlar o derece az ki... Ancak, şimdi destan kahramanı olabileceklerin bir^ den çoğaldığını görüyoruz. Demek ki Türk cemi2/eti gelmiş geçmiş yılların en şiddetli sarsıntısını geçiriyor. Ve, böylesine dehşetli bir sarsıntının sonun da, üzeri kuru yaprak ve otlarla örtül müş serin sularla, toprak altında akıp giden berrak ırmaklar yerin üstüne çı kıyor. Artık nesillerin kahramanlık ve ülkücülük damarları atmaya başlıyor. Kendini yüce bir dâva için feda etme temayülü, önü alınmaz bir arzu haline geliyor. Milletin yücelmesi uğrunda kendini aşma duygusu hayatın tek mâ nâsı, tek gayesi oluyor. Herkes, geçmiş zamanın bıraktığı boşluğu da doldurmanın sancısını çekiyor. Kendisine zorla giydirilmiş maddecilik, menfaatçilik, nemelâzımcılık, taklitçilik ve aldırmazlık elbiselerini sırtından hınçla atıyor. Küçük yaştan ve uykudayken kulağına fısıldanmış küçüklük duygusu ile güvensizlik inancını içinden söküp çıkarıyor. Ülkü Artık elbette, dağlar taşlar cülerle dolup taşacaktır. Q Bir de, bütün bunlar kadar gerçek ve önemli olan başka unsur var. O da Türk Milletinin aslî cevherini çok yakından tanıyan Lider'in, yıllardan be ri boşa akan bu yeraltı ırmaklarını kuru ve çatlak vatan topraklarına akıtma zamanının geldiğini isabetle tesbit edip, ilk kazmayı cesaretle vurmuş olmasıdır. 15

^efımef 2aşi)W D-tyabbohÇ: S 16

Yuğlar Toprakta sancımış bir taze tohum Bahara sarınmış dal yeşil yeşil Kahbe bir HAZİRAN gününde yorgun Ağiadı gözlerim ağladı mendil Ak gençlik çağının ilk adımında Ülküyle sevdalı TÜRKÇÜ bir nefer Ellerin ALLAH'a açıldığında Kadere yenildi ömür bu sefer. Balkan acısının gözyaşlarından Meric'e gömüldü kin damla damla AKINCI YUSUF'UH dudaklarından Mermere yazıldı intikam kanla Üç uçmak, üç mezar, üç ince servi Dirilir dokuz yer, dokuz gök içre Şafakta namazda KUR'AN'ın dili Çağıldar FATİHA ak dileklerle. KATUN ANAM, TAŞER YABGUM.YUSUF'UM Ağlar Anadolu, ağlar soydaşlar TÜRKELİ, ardında üç ulu YUĞ'un Çığlık çığlığa oy! oy! ülküdaşlar. Hayati BÂKİ

TURKIYE'de SENDİKA TİPİ MESELESİ Türkiye'de «Sendikacılık» konusu çeşitli açılardan çok işlenmiştir. Sendika, işçi haklarını koruma, işçiye yeni haklar elde etme ve gerçek ücretleri artırarak işçinin refahını temin etme bakımından; iktisat çı ve sosyal siyasetçiler tarafından çeşitli şekillerde değerlendirilen bir kuruluştur. Bu değerlendirmede sen dikaları «Afyon» kabul edenler, baş ka bir ifade ile işçiyi uyutmanın, avutmanın vasıtası sayanlar bulunduğu gibi; bjir «emek, monopolü» olarak ele alan ve her monopol gibi fiyatı (ücreti) azamîye çıkaran, dola yısiyle Enflasyon'un başlıca müsebbibi olarak görenler de vardır. Gerçekte sendikanın bu iki uçtan hangisine daha yakın bir kuruluş olduğunu, ülkeleri ayrı ayrı ele alarak kararlaştırmak gerekir. Hattâ bir ülke içinde değişen hal ve şartlara göre, sendikaları derece derece ele almak da gerekebilir. Sendikalar, genel olarak, beş ayrı grupta mütelâa edilebilir. Birinci gruba Ajan Sendika'Iar girer, Ajan Sendika, hem çokluk, ihtiyarîlik prensibinin tatbik edildiği ülkelerde, hem de teklik - mecburilik prensibinin tatbik edildiği ülkelerde görülebilir. Çokluk, ihtiyarîlik prensibinin tatbik edildiği ülkelerde Ajan sendikalar işverenin Ajanı' Doç. Dr. Turan YAZGAN dırlar. İşverenin işçi içindeki organı olarak görev yaparlar. İşçinin hak ve menfaatlerin; korumak, geliştirmek, yeni hak ve menfaatler temin etmek «görüntüsü» içinde işverenin hak ve menfaatlerini azamîleştirmeye çalışırlar. Teklik-mecburîlik prensibinin tatbik edildiği ülkelerde ise, bu tip sendikalar Devletin Ajanı'dırlar Devletin işçi içindeki uzantısını teşkil ederler ve devletin işçi ile ilgili değişmeyen ve günlük politikasının kolaylıkla benimsenip tatbik edilmesini sağlarlar. Sosyalist ülkelerde sendikaların Resmî görevi budur. Sis temin mantığı da bunu icap ettirmektedir. Çünkü kaideten bu ülkeler de Devlet İşçinin Devieti'dir. Kendi devleti ücret konusunda bir karar vermişse, işçinin teşkilâtının bu ka rarın tatbik edilmesini kolaylaştırmaktan başka görevi olamaz. Mantiken hiç bir teşkilât kendi İktidarı' na karşı gelemez, gelmemesi gerekir. Bu yüzden, gene bu ülkelerde, Toplu sözleşme ve grev yoktur. Bu hakları sistemin mantığı ile bağdaştırmaya da imkân yoktur. Çünkü top lu sözleşme taraflar arasında olur, halbuki Sosyalist sistemde taraf yok tur. Grev, «İktidara» veya İşverene karşı yapılır, halbuki sosyalist sistemde İktidar işçinin kendisidir, işve ren yoktur veya işçinin kendisidir. 18 YAZGAN

Aslında teorik olarak doğru olan bu görüşlerin tatbikattaki işleyişinin tenkidi ayrı bir mes'eledir. Çünkü işverenin devlet olması, devletin İşçi Devleti olması teoride ne kadar doğ ru olursa olsun, tatbikatta bu Otoriteleri temsil edenler, ne derece işçidir suali her zaman sorulmaya devam edecektir. Tıpki Sendika liderinin ne derece işçi olduğu suali gibi. Burada insanları aldatan nokta işçi ve işveren sıfatlarının mülkiyet açısından verilmiş ve değerlendirilmiş sıfatlar oluşudur. Oysa emir ve kumanda, iktidar yetkisini kullanma açısından ele alınınca sendika liderinin ne derece işçiye ne derece iş verene yakın olduğu, iktidarı temsil eden şahısların ne derece işçiye yakın ve ne derece de işverenden uzak olduğu veya işçiden farklı olmadığı gerçekten düşünmeye değer konular haline gelir. Mes'eleyi fazla uzatmadan ikinci gruba giren sendikaları ele alabiliriz. Bunlar iktidarın mesuliyetine katılmak isteyen sendikalardır. Bu tip sendikalar siyasî sendikacılık ha reketini temsil ederler. Genellikle işçi partilerinin kanadı altında bulunurlar veya kendi kanatları altında bu partileri kurmuşlardır İngiltere'de ve Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, bunların gayesi kendi partilerimi iktidara getirmektir. Bütün çalış malarını bu gaye etrafında toplarlar. Kendi partileri muhalefetteyken iktidarın amansız düşmanı'dırlar. Teo rik olarak, işçi haklarının teminini işçi iktidarına bağlarlar. Parlâmento ya dayanmayan bir işçi hareketinin, işçi lehine hak ve menfaat temin etmesinin, hattâ mevcut hak ve men faatleri azamileştirmek şöyle dursun muhafaza etmenin imkânsız olduğuna inanırlar. Bu tip sendikalar için de sorulacak soru daima şudur: Acaba kendi partileri iktidara geçin ce bu sendikalar iktidarın ajanı olmayacaklar mıdır? Eğer iktidarın ajanı olacaklarsa, bu takdirde kendi iktidarlarına karşı gelemiyecek kendi iktidarlarının devamı işçinin fedakârlık etmesine bağlı olduğu süre ce hak ve menfaatlerini artırmaktan vazgeçeceklerdir. Tatbikatta, ingiltere'deki durum buna sık sık örnek verilir. İngiltere İşçi Partisinin iktidar dönemine nazaran Muhafazakâr Partinin iktidar döneminde işpiler daha fazla hak ve menfaat el de etmişlerdir. Türkiye'de siyasî sen dikacılık hareketinin temsilcileri Sos yai Demokrasi Hareketi adı altında bir hareketle ortaya çıkmışlardır ve şimdilik gizlenmeye lüzum olmayacak derecede Halk Partisi ile nişanlı bulunmaktadırlar. Bu nişanı bozup kurulmuş veya kurulacak bir İşçi Partisi ile mi nikâhlanacaklar, yoksa bu parti ile mi evlenmeyi tercih edecekler, belli değildir. Ancak Türkiye açısından siyasî sendikacılık hareketinin değerlendirilmesi işçinin iyi tanınması ile mümkündür. Siyasî kanaatler bakımından işçi, çok büyük ö;çüde sendika liderleri ile aynı doğrultuda bulunmamaktadır. Genel olarak bu hareketi temsil eden sendikalarda bile liderler çeşitli TÜRKİYE'DE SENDİKA 19