www.cepsitesi.net Özkul Çobanoğlu - Türk Dünyasi Ortak Atasözleri Sözlüğü



Benzer belgeler
MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

-Anadolu Türkleri arasında efsane; menkabe, esatir ve mitoloji terimleri yaygınlık kazanmıştır.

gösteren gösterilen biçim anlam

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

DERS PLANI DEĞİŞİKLİK SEBEBİNİ İLGİLİ SÜTUNDA İŞARETLEYİNİZ "X" 1.YARIYIL 1.YARIYIL 2.YARIYIL 2.YARIYIL. Kodu Adı Z/S T+U AKTS Birleşti

T.C. NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ. Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı İLGİLİ MAKAMA

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 10. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ İNSANİ BİLİMLER VE EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ VE EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ DÖRT YILLIK-SEKİZ YARIYILLIK DERS PROGRAMI

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1 BÖLÜM 2

Kültür Nedir? Dil - Kültür İlişkisi

6. SINIF TÜRKÇE DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

Türk Dili Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans (Sak.Üni.Ort) Programı Ders İçerikleri

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 6. SINIF TÜRKÇE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

TÜRK MİTOLOJİSİ DR.SÜHEYLA SARITAŞ 1

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

9.Sınıf Sağlık Hizmetlerinde İletişim. 3.Ünite Toplumsal İletişim GELENEK-GÖRENEKLER / DİNİ ve AHLAKİ KURALLAR 20. Hafta ( / 02 / 2014 )

Temel Kavramlar Bilgi :

Metin Edebi Metin nedir?

1 TEMA OKUMA KÜLTÜRÜ SÖZCÜKTE ANLAM

SEYYİT MAHMUT HAYRANİ ANADOLU LİSESİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ DERS PLANI

HİKÂYE ETME BİLİMİ 1 :

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI 8. SINIF TÜRKÇE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ DERS SAATİ

4. SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (22 Ekim-14 Aralık 2012)

1) Dost ayıbını. söyler. Tümcesini en anlamlı şekilde tamamlayan sözcük çifti hangisidir?

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF TÜRKÇE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ. Hafta 7

Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı- Tezli Ortak Yüksek Lisans Programı Ders İçerikleri

Dil olgusu :DEĞİŞMEYENLER Dil dışı olgu : DEĞİŞENLER ARABA. Aynı değişimi soyut olarak şöyle formülleştirebiliriz:

İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

1) Aşağıdaki atasözlerinden hangisi gerçek anlamlıdır?

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

9. SINIF ÜNİTE DEĞERLENDİRME SINAVLARI LİSTESİ / DİL VE ANLATIM

ÜNİTE:1. Dil Nedir? ÜNİTE:2. Dil Kültür İlişkisi ÜNİTE:3. Türk Dilinin Gelişimi ve Tarihsel Dönemleri ÜNİTE:4. Ses Bilgisi ÜNİTE:5

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

AKTIF (ETKİN) ÖĞRENME

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

BEP Plan Hazırla T.C Ceyhan Kaymakamlığı ALTI OCAK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ Müdürlüğü Edebiyat Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

ŞAMANİZM DR. SÜHEYLA SARITAŞ 2

İNSAN VE TOPLUM BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

Tarih Bilimi ve Tarihe Yardımcı Bilim Dalları Video Ders Anlatımı I. ÜNİTE TARİH BİLİMİNE GİRİŞ A- TARİH BİLİMİ. I - Tarih Biliminin Konusu

MİT VE DİN İLİŞKİSİ. (Kutsal Metinlerle İlişkisi) DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

AVCILIK. İnsanlığın tarihi kadar eski bir fenomen ve bir faaliyettir.

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

Türkçe. Cümlede Anlam Cümlenin Yorumu. Metinde Kazandıkları Anlamlara Göre Cümleler

LYS 3 DENEME-5 KONU ANALİZİ SORU NO LYS 3 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI TESTİ KAZANIM NO KAZANIMLAR. 26/05/2014 tarihli LYS-3 deneme sınavı konu analizleri

Mitlerin Sınıflandırılması DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

7. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

MART UKS MATEMATİK KONULARI

FOLKLOR (ÖRNEK: 2000: 15)

YÖNLENDİRİLMİŞ ÇALIŞMA I DERS NOTLARI

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Edebi metin, dilin estetik amaçla kullanıldığı metindir. Bir Metnin Edebi Oluşunu Şu Şekilde özetleyebiliriz:

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI I. DÖNEM 6. SINIFLAR FEN BİLİMLERİ DERSİ İL GENELİ I. ORTAK YAZILI SINAVI BELİRTKE TABLOSU

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

YARATILIŞ MİTLERİ DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

11.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

HALKBİLİMİNE GİRİŞ I DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

ÖN SÖZ fel- sefe tarihi süreklilikte süreci fel- sefe geleneği işidir

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

5. SINIF TÜRKÇE KELİME TÜRLERİ TESTİ. A) Ben ise yağmur yağmasını bekliyordum. Cümlesindeki isimlerin hepsi tekildir.

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

Tablo 2: Doktora Programı Ortak Zorunlu-Seçmeli Dersler TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI DOKTORA PROGRAMI GÜZ YARIYILI

225 ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ. Yrd. Doç. Dr. Dilek Sarıtaş-Atalar

İçindekiler. Değişim. Toplumsal Değişim. Değişim Eğitim ilişkisi. Çok kültürlülük. Çok kültürlü eğitim. Çok kültürlü eğitim ilkeleri

TÜRKİYE NİN JEOPOLİTİK GÜCÜ

DERS BİLGİLERİ TÜRKÇE I: YAZILI ANLATIM TRD

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

TEDU EPE. B. Yazma 25% C. Dil Kullanımı 25%

5. SINIF TÜRKÇE DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ÖZEL ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ (Tarih Eğitimi) (KAVRAM ÖĞRETİMİ)

ŞİRKETLER TOPLULUĞUNDA HÂKİM VE BAĞLI ŞİRKETLERİN KONTROL ÖLÇÜTÜ

I. BÖLÜM I. DİL. xiii

TÜRKİYE DEKİ ÜNİVERSİTELERDE OKUYAN TÜRK ASILLI ÖĞRENCİLERİN OKUMA ALIŞKANLIKLARINA YÖNELİK ANKET ÇALIŞMASI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

DERS YILI MEV KOLEJİ ÖZEL ANKARA ANADOLU LİSESİ VE FEN LİSESİ 10. SINIFLAR TÜRK EDEBİYATI DERSİ YARIYIL ÖDEVİ

2.SINIF (2013 Müfredatlar) 3. YARIYIL 4. YARIYIL

Oyunun Adı: BARIS TOPU. Plastik top, Ek 1

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

7. SINIF TÜRKÇE DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

T.C. İSTANBUL RUMELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU AMELİYATHANE HİZMETLERİ PROGRAMI 2. SINIF 1. DÖNEM DERS İZLENCESİ

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi

Transkript:

Özkul Çobanoğlu - Türk Dünyasi Ortak Atasözleri Sözlüğü www.cepsitesi.net SÖZ BAŞI İnsanlığın yeterince aydınlanmamış uzak geçmişinden süzülerek gelen çeşitli fenomenler arasında atasözleri, bir yandan sözlü olmalarına rağmen elinden tuttukları zamanın uzunluğu diğer yandan evrensel değerleri ifade etmenin de ötesinde içinde doğup yaşadıkları ve yaşattıkları sosyo-kültürel dokunun oluşum ve gelişim süreci hakkında verdikleri bilgiler bakımından son derece önemli bir yere sahiptirler. Elinizdeki çalışmada, Türk dünyasında kullanılan beş yüz civarında atasözünün son bin yıl içindeki varoluş çizgileri tespit edilmeğe çalışılmıştır. Bu amaçla, önce, taranabilen yazılı kaynakların başında yer alan Kaşgarlı Mahmut un muhteşem eseri Divanü Lügat it Türk ten hareketle, bir kısmını tespit ettiğimiz atasözlerinin, daha sonraki kaynaklara istinaden Çağatay, Oğuz ve Osmanlı Türkçelerindeki durumları belirlenerek tarihi arkaplan ortaya konulmuştur. Bunu aynı atasözlerinin günümüz Türkçesinin, Afganistan, Altay, Azeri, Başkurt, Bulgaristan, Çuvaş, Deliorman, Dobruca, Hakas, Gagavuz, Karaçay-Malkar, Karakalpak, Karay, Kaşkay, Kazak, Kıbrıs, Kırgız, Kırım, Kosova, Kumuk Makedonya, Nogay, Özbek, Suriye, Irak, Tatar, Tuva, Türkiye, Türkmen, Uygur, Yakut lehçe ve şivelerindeki durumlarının tespit edilerek coğrafi yayılışının

belirlenmesi izlemiştir. Başlı başına bir enstitünün işi olması lazım gelen böylesi dev bir proje için gerek ayırabildiğimiz zaman ve gerekse tarayabildiğimiz kaynakların sınırlılığı göz önüne alınırsa varılan sonuçların hiç de küçümsenemeyecek bir keyfiyet ifade ettiğini düşünüyoruz. Bu nedenle de, daha geniş insan ve materyal kaynağını harekete geçirici bir işlev görebilir ümidiyle, bu vadide yapılacak asıl büyük çalışmaların küçük bir öncüsü kabilinden elinizdeki çalışmanın yayınlanmasına karar verilmiştir. Hemen her akademik çalışma gibi bu çalışma da, doğrudan ve dolaylı olarak pek çok insanın gönüllü yardımlaşmasının bir sonucudur. Burada söz konusu isimlerin tamamının adını zikretmek mümkün olmamakla birlikte, öncelikle VIII henüz yayım aşamasında olan çalışmalarını kullanmam için bana memnuniyetle vererek akademik digergamlıklarını gösteren Ufuk Tavkul, Vedat Uygur, Ülkü Ç. Şavk ve sevgili Çetin Pekacar a; beni kaynaklardan haberdar edip kitap ve makale temin eden sevgili hocam Dursun Yıldırım ve aziz arkadaşım Kemal Sılay a; hazırladığım atasözü buldurma listeleri ve anketleri dolduran kaynak kişilerime; verdiği cesaret ve ettiği teşvikler için, akıllıları düşünürken delileri kale alan sevgili milletimin her kültürel ve sosyal değerini kucaklamayı, gün ışığına çıkarmayı ve yeniden harmanlayarak yarma hazırlamayı yaşama heyecanın özü, daim olası mesaisinin önü ve sonu bilen sevgili hocam Sadık Kemal Tural a ve son olarak da her zaman olduğu gibi bu, Türkeli ni Türkeli kılan ataların sözlerinin peşinde, Kaşgarlı Mahmut Ata nın izinde iğneyle kuyu kazma veyahut bir atasözü için birkaç ciltlik kitap tarama sürecinin tahammülfersa serüveninde de, Aybala, Yağızhan ve bana göz-kulak olan sevgili evdeşim Sacide ye en derin minnet duygularıyla teşekkür etmek, zevkle ödenmesi gereken bir borçtur. Demirlibahçe 2001 L ATASÖZLERİNİN TANIM VE TEŞEKKÜLÜ Yeryüzündeki bütün milletlerin atalarından kalmış, yol, yöntem gösteren, öğüt veren sözleri vardır. Bu sözler Türkiye Türkçesi nde atasözleri olarak adlandırılırlar.1 Her atasözü, toplumsal yaşantı içindeki bireyin uyması beklenilen ya bir genel kural veya bir düstur niteliğindedir. Bu nedenle de, atasözleri, milletlerin karakterlerini, hayat karşısında tavır ve zihniyetlerini ifade eden özlü sözlerdir. Bu bağlamda, dünyanın oldukça geniş bir kesimine dağılmış olarak yaşayan Türk kavimlerine ait atasözleri, taşıdıkları mesajlar ve yönlendirdikleri davranışlar itibariyle, Türk milletinin temel zihin yapısını gösteren birlik ve bütünlüğü ifade etmeleri bakımından sözlü edebiyat türleri içinde ayrı bir ehem-niyete sahiptir. Tarih boyunca, birbirinden hayli uzak coğrafyaları vatan haline getirmiş olan Türkler in, atasözlerinde dile gelen düşünme tarzının esasta aynı olması sebebiyle, tek bir zihin ülkesinde yaşadıkları ve aynı sosyal psikolojiyi paylaştıkları görülmektedir. Bu nedenle de, Türk atasözleri, milli karakterimizi yansıtan, coğrafya, lehçe vb. farklılıkların ötesinde bütün Türkler i birleştiren önemli bir kaynaktır.2 Evrensel olarak son derece yaygın bir kültürel olgu olmakla beraber, atasözlerinin ilk olarak ortaya çıkışları yer ve zaman bakımından herhangi bir kesinlikten uzaktır. Muhtemelen, ulusların küçük topluluklar halindeki öncü 1 Eski Türkçe de Göktürk Yazıtlarında, Uygurlardan kalma eserlerde, HI. yüzyılda Karahanlılar

devrinde Doğu Türkelinde, söz, haber, mesaj, şöhret, şey anlamlarına gelen ve sa- fiilinden türemiş, sab-sav kelimesi yaygın bir kullanıma sahiptir. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. (Elçin 1992: 343). 2 Atasözlerinin bilimsel materyal olarak değeri işaret ettiğimiz hususlardan da daha geniş bir varlık alanını kapsar, mesela Kuzey AzerbaycanlI Türk halkbilimci Paşa Efendiyev e göre, atasözleri ve deyimler yalnızca halkın dünya görüşünü, tefekkürünü yansıtan tür değil, aynı zamanda tarihi belge değerindedir. (Efendiyev 1981: 98) hükmü verilebilecek kadar çok yönlü bir olgu yumağı ile karşı karşıyayız. 2 nüvelerinin ormanlarda bitki kökleri ve meyvaları devşirerek geçimlerini sağladıkları toplayıcılık dönemlerinden veya dilin ortak bir anlaşma sistemi haline gelmesinden itibaren; kısaca insanlık tarihinin en erken cağlarından heri atasözleri var olmalıdır- Bu gerekliliğin en büyük nedeni atasözlerinin bilgi veren yol gösteren mahiyetidir. Dahası, insanoğlunun yeryüzündeki yüzbinlerce yıla varan geçmişi. kendini içinde yalnız ve diğer canlılara göre oldukça çaresiz bulduğu tabiatla olan mücadelesinin hikayesidjr. Dolayısıyla, insanoğlu tabiatle olan mücadelesinde ve sosyal, kültürel şekillenişinde iletişim ve dil, bireylerin tecrübesini diğerlerine ve bir kuşağın bilgi birikimini diğer kuşaklara muhafaza edip aktarmış olması nedeniyle, kültür ve uygarlığı meydana getiren en önemli araçtır. Bilindiği gibi dil denen bu aracın işleyişi de, yazının ve benzeri sözü bir nesneye kaydedip zaptetmede kullanılan teknikler gelişinceye kadar tamamen insan hafızasına bağlıdır. Bu bağlamda da, insanın tecrübesini ve bilgisini aktarırken karşı karşıya kaldığı zorunlulukların başında, sözü insan hafızasında kalıcı kılan ahenk, ritm, ölçü ve kafiye gibi şiir ve müzik sanatına ait unsurlar ile teksif edilmiş duygu ve düşünceleri taşıyan sözdür. İletişimin tamamen söze dayandığı ve ancak geçen bin yıl içinde yazmanın -dolayısıyla okuyarak öğrenmenin ve hatırlamanın- yaygınlık kazanmağa başladığı düşünülürse, sözlü kültür ortamının ve sözlü edebiyatın insanlık tarihindeki belirleyici yeri ve rolü bağlamında, sıkıştırılıp teksif edilmiş duygu ve düşünceleri adeta konserve haline getirerek, müzikal ve sözel özellikleri nedeniyle kolayca ezberlenerek kuşaktan kuşağa aktarılan atasözlerinin sosyo-kültürel hayatın ve uygarlığın oluşmasındaki işlevsel değeri ve rolü daha iyi anlaşılabilir. Mitler nasıl insanoğlunun yeryüzündeki macerasını kaostan kosmosa geçiş aşamasından ele alıp yeryüzündeki kültürel süreçlerin düzenlenmesinde iş gören kutsal ve adeta ilkel toplnmlarm ansiklopedileri mahiyetindeki anlatılarıysa, ata~ sözleri de bu tür bir toklum hayatı içinde yaşaman bireyin okulu ve yeryüzünde yasama kılavuzu veya el kitabı niteliğinde teknik bir gerekliliğin sonucu olarak oluşmuş sosval ve kültürel düsturlardır. Bu nedenlerde, atasözlerinin, mitlerle eş zamanlı ve belki de onlardan da önce oluşmuş en eski edebi tür olduğunu söyleyebiliriz. Dahası, atasözlerinin en eski şekillerinin mitlerin modelini oluşturduğu dünya görüşüne bağlı kabullerin, bir örnek üzerinde kalıplaşmış kutsama törenlerine veya ritüele dönüşmeleri sürecinde ve belli düsturlara bağlanış aşamasında da yine atasözlerinin işe koşulmuş olması determinist bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır. 3 Atasözlerinin bir anlamda insanlığın tarih öncesi en karanlık çağlarına kadar uzanan bu eskiliği, onun kaynağı hakkında tarihsel dönemde yapılan çalışmalar konusunda tam bir

neticeye varılmasını engellemiştir denilebilir. Yeryüzünde bilinen en eski yazılı metinler olan Sümer metinlerinden başlayarak günümüze kadar tarihi dönemde yoğun bir kullanılışa sahip olan atasözlerinin kaynağı hakkında,3 eski Yunanlılar atasözlerini çoğunlukla Yedi Bilge ye mal ederler (Oy 1972: 9) ve atasözlerini tapınaklarının alınlıklarına yazarlardı. Eski çağ filozoflarından Aristo ya göreyse, atasözleri tarihte meydana gelmiş büyük kargaşalıklar neticesinde inkıraz etmiş eski bir tefekkürün kalıntıları (Akün 1949: 12) sayılacak kadar eski ve daha da önemlisi taşıdıkları felsefi değer bakımından önemlidirler. Farklı milletlerin kanatlı söz, nasihat, cevherli söz, ibret verici söz, altın söz, dilin gülzarı, halk mektebi, halk hikmeti, ruhun tabibi, akim gözü ve benzeri anlamlar içeren isimler verdiği, bedii sözlü kültür ve edebiyatın bu benzersiz türü, günümüz Türkiye Türkçesinde, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, atasözü, olarak adlandırılır. Türk dünyasında ise, atasözü karşılığı olarak, Azerbaycan, Afganistan, İran, Suriye ve Irak ta yaşayan Türkmenlerce atalar sözü veya eskiler sözü kullanılır. Saha veya Yakutlar, hohoono, Tobollar, takmak, Uranhalar ülgercomak, Tuvalar, Üleger Domaktar, Çeçen Söster, Sagaylar takpak, Hakaslar söspek, Hoten civarında tabma Kırgız, Kazak, Uygur, Özbek, Karakalpaklar, Kazan Tatarları, Başkurtlar ve Kırım Tatarları arasındaysa Arapça kökenli makal ı, Türkmenistan, Kuzey Afganistan, İran Türkmenleriyse hem makal ı ve hem de nakıl ı, Çuvaşlarsa samah ı, (Elçin 1988: 335) atasözü karşılığında kullanmaktadırlar. Kıbrıs, Rodos, İstanköy, Batı Trakya, Makedonya, Kosova, Bulgaristan, Dobruca gibi Balkan ve Gagavuz Türkleri de, yukarıda işaret edildiğince Türkiye, Suriye, Irak ve Azerbaycan Türkleri gibi atalar veya eskiler sözü yahut atasözü kelimesini kullanmaktadırlar. Bu bağlamda, Gazanfer Paşayev in (1998: 210), V.A. Gordlevski den (1961: 26, 77) aktardığı, Atasözleri, Osmanlı Türkü için veya herhangi bir Türk için dedelerinden miras kalan en büyük servettir. şeklindeki tespiti son derece anlamlı ve dikkat çekicidir. Onun devamla, Bunları, atasözleri (slovo otçov) adlandırmakla Türkler, atasözlerine olan münasebetlerini ifade etmişler. 3 Kiiltürlerarası karşılaştırmalı atasözleri araştırmalarının bilinen en eski örneği Milattan önce 1000 yıllarında Mezopotamya da kil tabletler üzerine mukayeseli olarak yazılmış olan Sümer-Akad ve Hitit-Akad atasözleridir. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. (Lambert 1960). 4 Fakat bununla yetinmemiş, dini kutsal hesap ettikleri gibi, atasözlerini de kutsallaştırmışlar diyerek, Türk ulusu için atasözlerinin önemini açıklaması ve tarihsel bağlamlara dair yaptığı tespitler, bir bakıma atasözlerimizin yukarıda işaret edilen ilk yaratılış bağlamları ve işlevlerine dair izler taşıması bakımından son derece dikkate değerdir. Atasözlerinin teşekkülünü ve işlevlerini aydınlatacak veya tarihi yaratılış ve icra bağlamlarına dair en güvenilir bilgi kaynaklarımızdan birisi de Türk sosyo-kültürel yapısında meydana gelmiş atasözleri hakkmdaki atasözleri dir.4 Nitekim, Oğuzname de yer alan atasözü hakkmdaki Atalarsözü Kuran a girmez yanınca yel yel yarışur. (Atalar sözi Gur ana girmez, amma Gur an yanınca yalınlayın yalışur.) şeklindeki atasözü (Alizade 1992:42), yukarıda V.A. Gordlevski nin işaret ettiği, Türk kültüründe, atasözlerinin adeta dini unsurların kutsalığına benzer bir kutsama sürecinden geçmelerinin en açık delili olarak karşımıza çıkmaktadır. İslamiyeti kabul etmiş bir toplum içinde, Kur an m ya-nısıra

toplumsal yapıyı düzenleyip organize etmek hususunda onunla yarışan ve bu konuda meşruiyetinden şüpheye düşülmeyen bir kaynak olarak atasözünün bundan daha ileri bir şekilde kutsanması düşünülemez. Oğuzname nin bir başka nüshasında yer alan, Atalar sözini tutmayan yabana atılur, ahirette tamu ehline katılur. (Oy 1972: 170) şeklindeki atasözü, atasözlerinin buyruklarına uyulmasının gerekliliğini, aksi halde cehennem cezasıyla cezalandırılmaya kadar götürmektedir ki bütün bunlar, Rus bilim adamının tespitinin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Pek çok diğer kültürden farklı olarak atasözlerinin bu denli dini bir kutsanmayı haiz olarak karşımıza çıkmasının nedenlerini Türk sosyo-kültürel yapısının tarihsel bağlamlarında bulabiliriz. Bu başlı başına farklı bir araştırma konusu olan hususa girmeden sadece atasözlerinin kökeninde yer alan atalar kültü ile olan ilişkisine ve atasözlerinin tarihsel bağlamlarda anayasa hükmündeki Türk töresininin ve sosyal kültürel düzenlemeler işlevinde olmasından kaynaklandığına dair kanaatimizi belirtmekle yetineceğiz. 4 Türk dilinin en eski yazılı metinlerindeki atasözleri ve deyimler, Köktürk ve Uygur harfli metinlerde yer almaktadır. (Sertkaya 1983: 275). Bununla birlikte, Türkçe atasözleri hakkmdaki atasözü olarak bilinen en eski metin, Divanu Lügat it Türk te yer alan Yaşlı adamın sözü bırakılmaz, kagıl bağı çözülmez. (Kal savı kalmas, kagıl bağı yazılmas.) şeklindeki atasözü ve onu destekler mahiyette olduğunu düşündüğümüz "Erdemin başı tıl. (Erdemin başı dildir.) şeklindeki atasözüdür 5 Nitekim, yukarıdaki atasözünde yer alan atalarsözüni tutmayan yabana atılur ibaresindeki yabana atılmak deyimi günümüzdeki şekliyle ciddiye alınmamak ve kaybetmek ten ziyade doğrudan doğruya topluluk hayatına uyum sağlamayan ve törenin gereklerini yerine getirmeyen kişinin, tecrit edilerek toplum dışına çıkarılması veya yaban a, sürülmesi şeklinde bir cezalandırma olduğunu düşünüyoruz.5 Üstelik bu cezalandırmanın hiç de öyle uzun boylu tartışmalara mahal vermeyecek bir şekilde derhal gerçekleştirilmesi de yine Atalar sözü tutmayan ok gibi atılır. (Başgöz 1998a: 265) şeklindeki bir başka Oğuzname atasözüyle açıklığa kavuşturulmaktadır. Bu konudaki fikrimizi destekleyen bir başka atasözü hakkmdaki atasözümüz yine Oğuzname de yer alan Atalar sözü tutmayanın yolu ya teke ya büke. (Soysal 1971: 55) şeklindeki atasözüdür ve burada da yine toplumsal ve kültürel hayatı düzenleyen töre hükümleri konumundaki atasözlerine uyulmaması halinde verilecek cezaların mahiyeti ortaya konulmaktadır; atasözlerini ihlal eden kişi ya tek başına bırakıldığı tecrit içeren bir hapis cezası olan teke ya da toplumun dışına büke, yani ormana sürüldüğü bir sürgün cezasına muhatap olacaktır. Türk mitolojisinde anaerkil dönem sonrası oluşan ataerkil yapıda, günümüzde de anlatılmağa devam eden Türk Ata, Korkut Ata efsanelerinin örnekleri başta olmak üzere erken mitolojik dönemin kültür kurucu ve köken mitlerinde meydana getirici kültürel kahraman (cultural hero) konseptiyle6 ilişkili olarak ortaya çıkan ata veya atalarsözü nün kaynağı olan, ata kültü ve atalar m, İslamiyet in kabülüyle birlikte yeni kültürel bağlamın zorlamasıyla oldukça sığ da olsa İslamileştirildiği görülmektedir. Ataları veya uluları, Ulusın bilmeyen Tanrısın bilmez. şeklindeki atasözünde açıkça görüleceği biçimde ululayan bu anlayış, İslamiyetin hoş göreceği bir çehreye bürünür. Bu konuda 16. yüzyılın büyük Türk dilcisi BergamalI Kadri nin eserinde yer alan Atalar hakikatşinas kimselerdür. Sözleri hep vakidür. Galiba atalar şol kimselere dirler ki sözleri

enbiya ve evliya sözlerine benzeye; ekser anlarun sözleri zarb-ı mesel ola (Atalay 1946: 36) şeklindeki ata veya atalar kon-septinin tanımlandığı görülmektedir. Ancak bu tanımlayışta yer alan atalar ın ve atasözleri nin, enbiya ve evliya sözlerine benzetilerek sosyo-kültürel 5 Bu tür bir cezalandırma Anadoludaki Alevi-Bektaşi tarikatlerinde düşkün olma adıyla yolun gereklerini, töre veya düsturlarını yerine getirmeyen veya yasaklan çiğneyen topluluk mensuplarına karşı günümüze kadar uygulana gelmiştir. 6 Türk Mitolojisindeki bu değişim ve dönüşümlerle ilgili olarak bkz. (Çobanoğlu 2001). 6 hayattaki meşruiyetlerini kabul, söz konusu ata kültüne bağlı konseptte meydana gelen İslamileştirmeyi açıkça ortaya koyucu mahiyettedir.7 Ancak bu bağlamda başlı başına ayrı bir araştırma konusu olan bu hususta teferruata girmeksizin, Türk-İslam tasavvuf geleneğindeki ata, dede ve baba kavramsallaştırmalarının da, İslam öncesindeki atalar kültü yle ne denli süreklilik ve değişme gösteren kültürel unsur ve kurumlar olduklarına dikkat edilmesinin gereği son derece açıktır. İslam yasalarının hakim olduğu toplumsal yapı içinde 16.17 ve 18. yüzyıllarda Osmanlı Devleti sınırları içinde yazıya geçirilen yukarıdaki atasözlerinin Ulu sözü dinlemeyen uluya kalır. (Soysal 1971: 55) Ulu sözünü dinlemeyen uluyı kalır. (Elçin 1988:362) Ulu sözin tutmayın ölüye kalur demişler. (Elçin 1988:371) şeklindeki varyantlarında yer alan anlamsal değişme, gerçekte Türk sosyo-kültürel yapısındaki yerleşikliğe ve yasal düzenlemelerin mahiyetindeki değişmelere paraleldir. Bu aynı zamanda atasözlerinin Türk sosyo-kültürel yapısı içinde dinsel kutsallığa benzeyen kutsallıktan dindışına çıkış sürecinin de bir yansımasıdır. Öte yandan, tarihi kaynaklarda yer alan, atasözleri hakkmdaki atasözlerinin ikinci bir kısmıysa atasözlerine uyulması halinde elde edilecek ödülleri sıralar ve atasözlerini takibi teşvik eder mahiyettedir. Bu tür atasözlerine örnek olarak Saadet Çağatay ın (1962), M. Osmanov dan (1883) naklettiği Erkeğin bilgi hazinesi eski söz, hürmetli sözler, atasözleri, erkeğin ışığı iki göz. (Er gaznası eski söz, er şurağı eki köz.) ve İbretli sözün atasözünün ne faydası var, duyduğu ile gördüğünü (münasip) zamanım bulup söylemezse; iki gözün ne faydası var, iyi ile kötüyü görünce ayırt edemezse. (Eski sözden fayda ne esitken-minen körgendi epin tavup aytmasa, eki közden ne fayda, yahsıminen camandı körgenley ayrıp almasa, şeklindeki Nogay atasözleri verilebilir. Aynı şekilde, göreceli olarak daha yakın zamanlarda derlenmiş olmakla birlikte aynı mahiyette olan Altay Türklerine ait İhtiyarın sözünü torbaya sok, büyüğün sözünü heybene at. Azeri Türklerinin, Atalarsözü muhakeme edilemez., Atalarsözünün başı vicdan korkusudur., Atalar sözü pazarda satılmaz., Mesel güldür söz çiçek. ve Atalar sözü hikmetir. Çuvaşların Ulu sözü yerde kalmaz. (Vattisem kalani ahal mar sav.) Kıbrıs Türklerinin, İhtiyar lafı yabana atılmaz. Özbek Türklerinin Makal akıldın kaymağı veya 7 Türk atasözlerinin sosyo-kültürel değişikliklere paralel olarak gösterdikleri değişiklik ve sürekliliklerle ilgili daha fazla bilgi için bkz. (Çobanoğlu 2003). 7 Atalarsözü, akim gözüdür. (Otalarsözi aklnin közi), Türkmenlerin Atalar sözü, sözlerin özü. (Oy 1972: 430), Kaşkay Türklerinin Atalar sözü, elimiz gözü (Rehimi 1998) ve

Türkiye Türklerine ait Atalar sözü evlada mirastır. (Başgöz 1998a: 265) Atasözü aklın kaymağı., Ataların bir sözü bin öğüde geçer. ve Atalar sözü tutan yüce dağları aşar. (Soysal 1971: 55) gibi atasözü hakkmdaki atasözlerinde onlara uyulması halinde elde edilecekler sıralanmakta ve teşvik edilmektedir. Azeri Türklerinin atasözü hakkında kullandığı Atalarsözünün her biri bir destandır. şeklindeki bir başka atasözünün dediği gibi, atalarımızın iki kelimeyle uzun bir destan hacminde bilgi ve tecrübe aktardığı, her birinde ciltler dolusu kitaplar hacmince düşünce ve duyguları bir araya getiren şekilce küçük manaca derin atasözü ve deyimler Türk dünyası olarak adlandırdığımız, kültür ekolojisinin varlık nedeni olan ve mitolojik devirlerden itibaren yarattığı ve taraflarından yaratıldığı kültürel kodlarının adeta şifreleridir. Bunları çözmeden ve bilmeden Türk dünyası kültür ekolojisine mensup bir metni, bir olayı ve bu dünyaya mensup bir insanın davranış kalıplarını anlayabilmek mümkün değildir. Farklı dinlere mensup olsalar da, farklı coğrafyalarda bin yıllık yalnızlıkların, ayrılıkların varlığına rağmen Türk dünyasına mensup insanların hayata, tabiata ve insana bakışlarını şekillendiren dünya görüşünün mayası ve geleneksel Türk düşünce sisteminin veya halk felsefesinin özünü atasözleri oluşturmaktadır. Sağlıklı ve sağduyulu bir düşünce, keskin zeka ve idrak ürünü olan, ifade etmek istediklerinde fevkalade isabetli durumdaki atasözleri ve deyimler Türk dünyasının her yerinde yaygındır. Anlam bakımından zengin, konu bakımından çeşitli olan atasözleri geleneksel bağlamında veya yerinde kullanıldığında, düşüncenin değerini bin kat daha arttırır ve her ne nedenle ortaya çıkmış olursa olsun mevcut sosyo-kültürel kargaşa ve karışıklığı (conflict) çözer, ileri sürülen görüşlerin doğruluğunu ispatlar. Bir başka ifadeyle, atasözleri herhangi bir fikri veya hükmü tasdik etmek yahut tenkit etmek için, muhakeme edilmeksizin meşruiyeti sosyal ve kültürel değerlerce onaylanmış, en uygun araçtır. Atasözlerinin temel işlevi de budur. Bu işlevin yerine getirilişi veya atasözlerinin kullanımının işleyişi, benzer olaylardan İkincisini, birincinin akla ve mantığa dayanan sonuçları nedeniyle sosyal ve kültürel bir ferman (charter) olarak kabul edilmişliğinden hareketle, ikinci veya herhangi bir konuşma durumunda bağlama bağlı olarak doğruluğunun meşruiyetinin temelini oluşturmaya dayanır. Bir başka ifadeyle, benzer olaylardan İkincisinin, atasözünün verdiği birinci örnekten elde edilen akli sonuçlar 8 vasıtasıyla doğruluğunu tespit etmektir. Bu bağlamda, G. Paşayev in (1998: 228) ifadesiyle söyleyecek olursak, atasözlerini müstakim, yani dolaysız anlamıyla ele alındığında, başka bir olayla ilgisi göz önünde bulundurulmadıkça genellikle manasız gibi gözükmektedir. Mesela, Yanan yerden tütsü çıhar (Ateş olmayan yerden duman çıkmaz) gibi ilk bakışta çok basit görünen bu atasözünün, mecazi anlamda, sebep olmazsa, netice de olmaz gibi analitik düşüncenin temelini oluşturan neden-sonuç ilişkisini irdeleyen son derece derin bir anlamı ortaya çıkmaktadır. Buna bir de, herhangi bir atasözünün her icra edildiği, icra bağlamında kazandığı anlamları da eklemek gerekir. Atasözleri, halkbiliminin ele aldığı her türlü sözlü ve yazılı folklor formu içinde yer alabilen son derece yaygın kullanıma sahip bir türdür. Bu nedenle yazılı kültür formlarındaki kullanımları ve bundan da daha önemlisi sözlü kültür ortamı içindeki çeşitli formlarda ve konuşma durumlarındaki kullanımlarıdır. Bilindiği gibi, atasözlerinin kullanımları içinde en

yaygın olanı kısa geleneksel ve bir konuşma durumunu bitirmeye yönelik olanıdır. Diğer bir kullanım alanı ise, herhangi bir konuşma durumunda, yeni bir konu açmaya yöneliktir. Türk atasözlerinin konuşma bağlamlarındaki anlamlanışına yönelik çalışmaların henüz başlamamış bile olması en büyük eksikliklerden birisidir. Metnin, icra edildiği sosyo-kültürel bağlamda gerçek anlamını kazanması olgusu herhangi bir sözlü kültür veya edebiyat ürünün gerçek doğasını ve anlamınılarını tespit etmede temel başlangıç noktası olmak durumundadır. Bu konuda günümüzün en önde gelen halkbilimi teorisyenlerinden birisi olan Lauri Honko nun (1985: 39) bir folklor metni ile onun anlamı arasındaki ilişkinin oluşmasına dair tespitlerinin aktarmak yararlı olacaktır: Bir folklor metni, bu bir atasözü olsun, tamı tamına aynı metin olarak her şeyiyle aynı olarak yeniden üretilebilir ve kullanılabilir, bu atasözü insanın zihninde iken anlam olarak aktif değildir ve boş veya açık bir haldedir. Ancak insanların bir arada varlığı ve karşılıklı ilişkileri, meydana gelen olaylar, gelecekle ilgili ümitler ve korkular ile olup biten olayla ilgili beklentilerle açıklamalar ve bunlara gösterilen reaksiyonların yarattığı bir kuvvet sahasında anlamlar devamlı olarak doğarlar ve metne yüklenirler. Bir metine anlam ancak bağlamda yüklenir. Anlam karşılıklı olarak, konuşanın ve dinleyenin tavırlarından, davranışlarından, değerlerlerinden, niyetlerinden doğarak metne yüklenir. Honko nun kastettiği anlamın bizim atasözlerimizin ifade ettiği anlam olarak belirlediğimiz ve cümle veya şekilsel anlam (formal meaning) değil, atasözünün icrasının gerçekleştiği bağlama uyarlanan veya dönüştürülen anlam (transformal meaning) olduğunu 9 vurgulamalıyız. Honko nun konuyu kavramlaştırırken önerdiği diğer terimler niyet edilen anlam (intended meaning) ve kabul edilen anlam (received meaning) dır. Ancak biz bu çalışmamızda yapacağımız örneklememizde ve tahlilimizde bu iki terim kullanmaktan sarfı nazar edeceğiz. Bunun nedeni de bu terimlerin kullanımıyla beraber konuya yaklaşımı anlamı bir süreç olarak çalışmak bir anlam ekolojisini ortaya çıkarır. (Honko 1985: 39) şeklinde olan Honko nun modelinin tamamım uygulayabileceğimiz vasıflara sahip olarak derlenmiş malzeme yokluğudur.8 Atasözleri ve deyimler, çeşitli merasimlerde, çalışma sırasında, sözlü ve yazılı edebiyat kaynaklarına yer almak suretiyle ortaya çıkar ve yayılırlar. Muhakkak ki, ilk yaratılış bağlamlarında bir yaratıcıya bağlıdırlar ancak son derece kısa bir sürede ve hatta bazen hiçbir şekilde farkedilmeden yaratıcılarıyla olan bağlarını kaybederler ve anonimleşirler. Bu bağlamda, atasözü yüksek bir ideal ve ferde bağlı bir aidiyet taşımaz. O, günlük deneyimlerin özelliklerinin toplamını seslendirir ve sosyal grup öğesinin ortak özelliği olarak formüle edilir ve iş görür. Amerikalı halkbilimci R. Abrahams ın (1972) tespitleriyle, atasözleri, günlük konuşmalardan olduğu kadar, eğitimin daha yüksek yapılaşmış durumlarından ve hukuki işlemlerden doğan kısa ve nükteli geleneksel ifadelerdir. Her atasözü sürekli tekrarlanan bir soruna, gelenekselleşmiş ve sosyo-kültürel olarak kabul edilmiş çözüm sunan bir yaklaşımın ifadesidir. Kendi kendine yeterli ve ortaya çıkması sadece bir iletişim olayına bağlı olan bir görüş açısı ve meselenin çözümüne yönelik bir strateji sunar. İcra edildikleri bağlamda, atasözleri kişisel olan bir ortamı alırlar ve onu kişisel olmayan, geleneksel olarak kabul edilmiş nükteli bir şekle sokarlar ve çözümü de, adeta meşruiyetinin kaynağını atalardan alan tarafsız bir hakem konumundaki bu zeminden almak suretiyle, Atalar ne ekmişlerse, oğullar onu biçerler. diyen, buna inanan ve savunan toplumsal bir

psikolojinin onayladığı, gerekliliğin gerektirdiği lojikle (mantıkla) sağlarlar. Buna göre geleneksel bağlamında bir atasözü söylemek, karşılaşılan bir sosyo-kültürel problemin veya hangi ölçekte olursa olsun bir sosyal çatışma yahut kargaşanın çözümünde yansız ve muhakeme edilemeyecek kadar mutlak doğru kabul edilen kolleftif aklı ve akilliği işe koşmaktan başka bir şey değildir. Bu işlevsel görünüşüyle Bu konuda Türk atasözleriyle ilgili son derece sınırlı bir malzeme üzerindeki bir uygulama için bkz. (Çobanoğlu 1998). 10 atasözleri bir anlamda, bireylerin haklarını arayan en eski avukatlardır veya avukatlık mesleğinin ortaya çıkıp icra olunduğu zeminin adeta en eski formlarını oluştururlar denilebilir. Bu bağlamda, atasözleri, sürekli tekrarlanan sosyal durumla ilişkisi olan bir tutum veya hareket tarzını ortaya koyan tanımlardır. Bu duruma açıklık getirerek, ona bir isim vererek ve böylece sorununun daha önce meydana gelmiş olduğunu ve eski tecrübenin, sosyal ve kültürel olarak onaylanmış bir çözümle neticelendiğini belirterek ikna etmeye çalışırlar. Bu açıklık getirme tarzı veya çözümleme atasözünü nükteli bir şekilde vermeyle yapılır ve nüktenin en açık şekilde ikna edici yönü ifade ettiği sosyal ve kültürel değerlerin yansıtıldığı dengenin etkisidir. Atasözü tanıtımlarının veya anlatımlarının iki veya daha fazla kısmı hemen görülecek bir şekilde bağlantılıdır ve ilişki hissi genelde iki unsur arasındaki eşitleme ve sebebiyet fiili ile sağlanır. Bu atasözleriyle anlatılan sosyal duruma transfer edilir görünen, sözlü bir sabit olma hissi sağlar (Abrahams 1972). Bu şekilde sabitlenmiş olan kargaşa veya tartışma unsuru, geleneksel veya anonim dünya görüşü yahut halk felsefesince belirlenmiş ve benimsenmiş çözüm yollarının mündemiç bulunduğu atasözünün tanıklığının ve kanıtlığmın kabulüyle son derece nadir durumlar hariç kesin bir şekilde son bulur. Atasözünün ve sahip olduğu gücün işlevselliği ve yapısının şekilleniş özellikleri de burada bulunmaktadır. Atasözleri hemen hemen her zaman tek cümle halindedirler. Formal sanat varlıkları olarak dikkati çeken, geleneksel ifadelerin en kısa şekilleri arasında yer alırlar. İfadenin sanat dolu, nükteli ve gerçek olmayan şekilleri olarak, atasözleri, sözlü kültür ortamında yaratılmaları nedeniyle kolayca ezberlenip hatırlanabilmek ve zamana karşı durabilmek maksadıyla: ölçü, ikili yapıyla dengeli ve ayarlı ifade, kafiye, uyum ve aliterasyon, kısalık, benzetme, devrik cümle gibi şiir sanatıyla bağdaştırılan bütün vasıtaları kullanırlar. Atasözünün nükteli, zihinde kalıcı ve uyarıcı etkisini yaratan, öncelikle dengenin telaffuz edilen söylemdeki etkisidir ve bu denge çok belirgin olarak ikili bir kompozisyondan doğmaktadır. Bir başka ifadeyle, atasözleri iki kısımdan oluşur ve ikinci kısım birinci kısımda ifade edilen fikri ve anlamı kuvvetlendirir. Yapısal bakımdan, atasözü genellikle ortasından açıkça görülecek şekilde ikiye bölünmüş bir cümledir. Bu durumu, Ağırlık altın kale, hafiflik başa bela., Sabreden derviş, muradına ermiş., Aç ne yemez, tok ne demez., Amcam, dayım, herkesten aldım payım., Arpa buğday aş olur, altın gümüş taş olur., At beslenirken, kız istenirken., Az olsun, uz olsun., Eken bilmez, biçen 11 bilir., Ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına. gibi atasözleriyle örneklemek mümkündür. Bazı durumlarda ise iki cümle veya mısra şeklindedir. Bu tür atasözlerine örnek olarak, Elden gelen övün olmaz, o da vaktinde bulunmaz. Ecel geldi cihana, baş ağrısı bahane.

Ancak neredeyse her durumda bu iki kısmın kafiyelendiği veya düzenli sesler ve ritmi getiren gerektiren ses ve söz sanatlarıyla inşa edildiği görülmektedir. Bu nedenle de, atasözleri ve deyimlerin büyük çoğunluğu redifi, kafiyesi bakımından şiir parçalarını hatırlatmaktadır. Dahası pek çok araştırmacı tarafından da bir çoğu şiir sayılmıştır. Yukarıda verdiğimiz örneklerde açıkça görüleceği üzere, bu türün göze batan özelliklerinin onun kısa ikili yapısı etrafında dönmektedir. Bu özellik aynı zamanda anlam alanında da geçerlidir. Atasözü iki veya daha fazla unsurdan oluşmuş bir anlatımdır ve bu unsurlar genellikle atasözünün dengelenmiş yapısının iki kısmına uyarlar. Bu iki veya daha fazla unsur, genellikle bir eşitleme veya sebebiyet fiiliyle birbirine bağlanır ve bu unsurlar arasındaki ilişki olumlu ve olumsuz bir şekilde sağlanabilir. Böylece atasözünün dört çeşidi vardır. Bunları atasözleri hakkmdaki atasözlerinden hareketle şu şekilde örnekleyebiliriz: 1. Olumlu eşitleme: Atasözü hikmettir. 2. Olumsuz eşitleme: Atalarsözü pazarda satılmaz. 3. Olumlu sebebiyet: Atalarsözünün başı vicdan korkusudur. 4. Olumsuz sebebiyet: Atalarsözünü tutmayanı yabana atarlar. Bu dört çeşit değişkenlerin ilavesiyle arttırılabilir. Ayrıca da, bütün atasözleri niteleyici özelliklerini tam olarak ortaya koymayabilirler; Atalarsözü Kur an a girmez ama Kur an ın yanında gider. örneğinde olduğu gibi, bir unsur sadece ima da edilinebilir (Abrahams 1972). Ancak burada, özellikle, atasözünün ikili yapısı vurgulanmıştır çünkü iki bölümün birbirleriyle olan açık ilişkileri ve yukarıda ele alındığı gibi, ikili yapı meydana gelen sosyal ve kültürel problemlerin çözüm stratejisinin etkisini gösterdiği en önemli yapıya bağlı işlevsel yollardan birisidir. Bu durum bütün atasözlerinin anında bir hareket meydana getireceği anlamına gelmez. Tam tersine, birçok atasözü hareketsizliği doğuran duruma karşı bir tutum yaratmaya çalışır. Bu, Ecele çare olmaz., Dünya tükenir düşman tükenmez. ve Ekmeden biçilmez. gibi atasözlerinin genel kullanımıdır. Öyleyse 12 atasözlerinin ahlaki problemlere karşı iki çeşit durumunu ayırt edebiliriz: Bir tanesi, atasözünün gelecek olaylara yönelmesi, diğeri ise, halen olmuş bir şeye karşı tutumu değiştirmesidir. Her iki durumda da, atasözü, geleneksel olarak kabul edilmiş değerler etrafında nükteli bir şekilde çözüm sağlayarak, sorunu çözer, tartışmayı sonlandırır ve ortaya çıkmış kargaşayı düzeltip bitirir. Atasözleri kullanıldıkları konuşma durumlarında veya sosyo-kültürel icra bağlamlarında bu şekilde işlerler. Bu işleyiş yapısı ve sosyo-kültürel problem çözüm stratejisinin ve sistematiğinin temelini onların - Atalarsözü muhakeme edilmez. şeklindeki atasözünün ifade ettiği gibi- tartışmasız kabul edilen meşruiyyetleri oluşturur. Sözkonusu meşruiyet ise, daha önce de işaret edildiği gibi, ataların veya geçmişin aklım taşıdıkları na olan inançtan kaynaklanır. Dahası, Türk sosyo-kültürel bağlamında da, daha önce de işaret edildiği gibi atalar kültünün sürekliliğe sahip en güçlü fenomeni olarak karşımıza çıkar. Bir başka ifadeyle, atasözlerinin en ikna edici özelliği, onların toplam toplumsal aklın en derli toplu veya özlü bir biçimde -ve yanılmaz olduğu düşünülen-kollektif aklı veya şuuru temsil ettiklerine olan inanıştır. Atasözleri bu inanıştan kaynaklanan sosyal ve kültürel olarak kabul edilmiş meşruiyyet içinde işlerler. Böylece atasözleri çözmek üzere ifade edildikleri

sosyo-kültürel problematiğe ilişkin olarak bu gibi durumların daha önce meydana gelmiş olduğunu göstererek, sorunu daha az kişisel hale sokarlar. Bu kişiselleştirme karşıtlığı, sadece tanımı nükteli ve geleneksel biçimde vererek değil, fakat referansın objektif çerçevesi gibi görüneni kullanılarak elde edilir. Bu objektiflik görünümü soyut terimlerin kullanılması sağlanır. Soyut terimler kullanıldığında, tartışma açıkça öğreticidir; somut örnekler ise daha dolaylı şekilde tartışılırlar. Belki de gayri kişiselleştirme etkilerinin daha enteresan olanı somut örneklerdir. Sık sık bunların Denize düşen yılana sarılır veya Deveye: Niçin boynun eğri? demişler, Nerem doğru ki... demiş. örneklerinde olduğu gibi bir hikaye anlattıkları görülür.9 Aslında hikayeyi anlatmadan, geleneksel bir hikayeden Türk sosyo-kültürel bağlamında çoğunlukla Nasrettin Hoca fıkrasından bahseden bazı atasözleri de vardır. Bunlar, dinleyicinin fıkra hakkın-daki bilgisine dayanırlar. Mesela, Nasrettin Hoca nın meşhur fıkralarının aynı zamanda kapanış cümlelerini oluşturan ve taşıdıkları mesajları ileten ve söz konusu mesaj yoğunluğu nedeniyle de aynı zamanda atasözü olarak kullanılan 9 Bu tür Türk atasözlerinin son derece derli toplu bir kolleksiyonu için bkz. (Soykut 1974: 259-263). 13 Damdan düşen halden bilir. veya Parayı veren düdüğü çalar. gibi atasözleri bu gruba örnek olarak verilebilir. Atasözlerinin ortaya çıkmasında daha önceki dönemlerde değişik formlarla aktarılan rivayet ve efsaneler de önemli bir rol oynamaktadır. Buna örnek olarak doğunun çok yaygın olan Leyla ve Mecnun efsanesiyle ilgili olarak Musul-Kerkük Türkmenlerinin kullandığı Ne Leyli heste düşsün, ne Mecnun can versin (Paşayev 1998: 220) şeklindeki atasözü verilebilir. Atasözlerinin sözlü hukukun kaynaklarından olmanın, eğitici ve öğretici işlevlerinin yanısıra geleneksel konuşma kuvvetlendirici unsurlar olarak özellikle hitabeti süsleyici unsurların başında yer aldığı da bilinmekte ve Türk sosyo-kültürel yapısında yaygın olarak kullanılmaktadır. Atasözlerinin yaygın olarak kullanıldığı bir başka konuşma durumu olarak karşımıza kültürel değerlerin niteliği bakımından hiyerarşik bir kültür olarak çıkan Türk kültürü içinde sosyal ve kültürel olarak üst konumundan bulunanlara karşı oluşabilen kolayca konuşamama durumlarında veya konuşma yetersizliği yahut kısıtlılığı durumlarında, etkili bir iletişim biçimi (Areva 1964) ve dilin değer verilen sanatsal bir şekli olarak atasözleri devreye girer ve kullanılır. Bu bağlamda atasözü, başka türlü konuşmanın yetersiz olduğu konuşma durumlarında, anne, baba, amir veya benzeri büyükler karşısında oluşan konuşma yetersizliklerinde veya kısıtlamalarında son derece etkili bir biçimde kullanılır. Atasözleri bu cepheleriyle, zaman, söz ve ifade bakımından son derece kısıtlı bir konuşma anında en etkili ikna etme veya fikir beyan edip iletme teknikleri olarak karşımıza çıkarlar. Yukarıda sıraladığımız yapısal özellikleri ve işlevsel nitelikleriyle atasözleri sosyal ve kültürel hayatını ikame ve idame ettirmede, bireylerin ister yüksek tahsil almış olsunlar isterse, okuma yazma bilmesinler edinmeden, çok büyük zorlukla karşılaşacakları, son derece önemli bir araç gereç konumundadırlar. 15 n. ATASÖZLERİNİN SINIFLANDIRILMASI VE TİPLERİ

Türk kültür tarihindeki görünümleriyle, atalarımızın, uzun denemelere dayanan yargılarını, genel kural, bilgece düşünce ya da öğüt olarak düstürlaştıran, kültürel birliktelik ve sosyal olarak bir arada yaşama ilkelerine dönüştüren ve kalıplaşmış şekilleri bulunan, sosyal ve kültürel olarak benimsenmiş ve meşruiyetleri tartışmasız kabul gören özlü sözler şeklinde tanımlayabileceğimiz atasözlerinin ele alman ölçütler gözönünde bulundurularak birkaç bakımdan sınıflandırılması yapılabilir. Türk dünyası atasözleri, söyleniş özelliği, kavram, fonetik, semantik, sözdizimi, sentaks vd. hususlarda çok büyük ölçüde ayniyyetler göstermekle birlikte çeşitli nedenlerle bazı atasözleri de değişik bakımlardan farklılıklar taşımaktadır. Türk dünyası atasözlerini kaynak ve kullanım niteliklerine dair özelliklerini göz önünde bulundurarak üç temel gruba ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi aşağıda örneklerini vereceğimiz aynı hayat tarzını, dünya görüşünü, gelenek ve göreneklerini ve dolayısıyla da aynı kültürel ekolojiyi yansıtmada mana ve söyleniş bakımından birbirinin tamamen aynısı olanlardır. İkinci grup ise, manası aynı olmakla beraber söylenilişinde bir veya birkaç kelime ve bazen de sadece sesle sınırlı ufak tefek farklılıklar olan atasözleri meydana getirir. Türk dünyasının üçüncü grup atasözlerini ise, her Türk boyunun ve topluluğunun yaşadığı sosyo-kültürel muhitin yer aldığı hususi coğrafya ve sosyokültürel farklılıkların dışa vurulduğu mahalli olan atasözleri oluşturmaktadır. Bu tür bir tasnifi her Türk boyunun yaşadığı, Türkiye Türkleri, Azerbaycan Türkleri, Kırım Türkleri, Altay Türkleri veya Özbek Türkleri gibi bir alt basamağa indirgeyerek de yapmak mümkündür. 16 İkinci bir tasnif, atasözlerinin taşıdıkları yargıların niteliklerinden hareketle yapılabilir. Buna göre, atasözlerinin bir kısmı açıktan açığa ahlaki amaçlar gözetir. Geleneksel olarak doğru kabul edilmiş düşünce ve tecrübelere dayanan öğütler verirler. Bu gruba giren atasözleri, Böyle yapınız, Şöyle olmayınız, Bu iş şu şekilde yapılamalı veya yapılamalı gibi hükümler içeren yapılar olarak karşımıza çıkarlar. Bugünün işini yarına bırakma. gibi atasözleri bu tip atasözlerine örnek olarak verilebilir. Atasözlerinin diğer bir kısmı ise, açıktan açığa öğüt vermez. Derin düşüncelerin sonucu olan hikmetleri yahut hayat olaylarının yüzyıllar boyunce nasıl sürüp gelmiş olduğunu tarafsız bir ile kural halinde ifade ederler. Bunlardan ders ve ibret alınır ve birçok faydalı şeyler öğreniriz. Pek çok tecrübeden ve olaydan çıkarılan, olgun düşüncelerle oluşturulan bu kurallar bizi aydınlatıp, uyarırlar, düşünce ve davranışlarımızı yönlendirirler. Bu tür atasözlerine örnek olarak Davulun sesi uzaktan hoş gelir. verilebilir. Atasözlerinin üçüncü bir kısmı da bazı adet ve gelenekleri düsturlaştırmış olanlardır. Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. gibi örneklenebilecek olan bu tür atasözleri ele aldıkları konuyla ilgili alanlarda sosyal ve kültürel olarak kabul edilmiş kuralları oluştururlar. Bu bağlamda, Türk atasözlerinin taşıdıkları kavramsal değerler (Aksoy 1971: 21-22) ve bunların ifade ettiği kural ve düsturların oluşum özellikleri ölçütünden hareketle ortaya üçüncü sınıflandırma da, konulabilir. a. Uzun bir gözlem sonucu tabiat olaylarının nasıl olageldiklerini ifade eden atasözleri: Mart bitmeden dert bitmez., Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır., Kork aprilin

beşinden, öküzü ayırır eşinden., Zemheride kar yağmadan kan yağması daha iyi. ve Mart yağar Nisan övünür, Nisan yağar şeklindeki atasözleriyle örneklenebilir. b. Uzun bir gözlem ve deneme sonucu olarak sosyal olayların nasıl olageldiklerini tarafsızca bildiren atasözleri: Komşunun tavuğu komşuya lçaz görünür., Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek içer., Araba kırılınca yol gösteren çok olur. ve Minareyi çalan kılıfını hazırlar. şeklindeki atasözleri bunlara örnek olarak verilebilir. c. Uzun bir gözlem ve deneme sonucu sosyal olayların nasıl olageldiklerini bildirirken bundan bir ders almamızı (açıkça söyleyemeyip dolayısıyla) hatırlatan atasözleri: Ağlamayan çocuğa meme vermezler., Mahkeme kadıya 17 mülk değil., Sona kalan dona kalır. ve Öfke ile kalkan ziyan ile oturur. bu tür atasözlerine örnek teşkil eder. ç. Denemelere veya mantığa dayanarak doğrudan doğruya ahlak dersi ve öğüt veren atasözleri: Ayağını yorganına göre uzat., Bugünkü işini yarına bırakma., Çirkefe taş atma üstüne sıçrar. ve Yoldan kal, yoldaştan kalma. şeklindeki atasözleri bu türe örnek olarak verilebilir. d. Bazı gerçekler ve bir takım sosyal ve kültürel olarak doğru kabul edilmiş felsefeler, bilgece düşünceler bildirmek suretiyle yol gösteren atasözleri: Bu tür atasözleri, Bal bal demekle ağız tatlı olmaz., Ak akçe kara gün içindir., Taşıma suyla değirmen dönmez. ve Korkunun ecele faydası yoktur. gibi atasözleriyle örneklenebilir. e. Töreleri, gelenekleri ve görenekleri bildiren atasözleri: Dost başa bakar, düşman ayağa., Kız beşikte çeyiz sandıkta. ve Kızını dövmeyen dizini döver. şeklindeki atasözleri bu türe örnek teşkil eder. Bazı, töre, adet ve gelenekleri düsturlaştırmış atasözleri de ele aldıkları konuyla ilgili alanlarda sosyal ve kültürel olarak kabul edilmiş kuralları oluştururlar. f. Bazı inanç ve inanışları bildiren atasözleri: Akacak kan damarda durmaz., Ananın bahtı kızına., Baykuşun kısmeti ayağına gelir. ve Kırk yılda bir ölet olur eceli gelen ölür. gibi atasözleri bu türe örnek olarak verilebilir. Bu özellikleriyle atasözleri bir toplumun sosyal ve kültürel geçmişini aydınlatmada son derece önemli bilgiler içeren belgeler hüviyetindedirler. Bir başka ifadeyle, atasözleri tarihin, geçmişin bir aynasıdır. Tarihin ve kültürün aynasıdır, çünkü atasözleri tarihin içinde, tarihle beraber doğmuş, onunla beraber gelişmiş ve onunla beraber zamanımıza ulaşmıştır ve geleceğe doğru yol almaktadır. Bu nedenle de bir çok yönlerden tarihi aksettirir. Bilindiği gibi bir millet benimsemiş bulunduğu inanış, örf ve adetlerinin, değer hükümlerini kolay-kolay değiştiremez. O halde, atasözleri bu günün de aynasıdır (Göksan 1966: 249). Atasözlerinin ortaya koyduğu inanç, inanış gelenek ve göreneklerin meydana getirdiği kültürel süreklilik kültür tarihi açısından son derece önemlidir. Mesela, Talihsiz çocuğun anasını alkızı kaçırır. (Talesiz uşağın anasını al aparar.) şeklindeki (Paşayev 1998: 219) bir Irak Türkmen atasözü kökeni Türk mitolojisine kadar giden albasması inancını taşıdığı ve dışa vurduğu görülür. 18 Ayrıca eski yazılı kaynaklarda günümüzde kullanılmayan unutulmuş veya devirden devire intikal ederken değişime uğrayarak yeni hayat şartlarına göre yeni duygu ve düşünceleri ifade eder biçimler kazanan atasözleri vardır. Bu tür atasözleri hem bu türdeki değişmeleri hem de

onların etrafında cereyan eden hayat şartlarındaki sosyo-kültürel değişmeleri göstermesi bakımlarından son derece mühimdirler. 19 III. ATASÖZLERİNİN DİL VE ÜSLÛP ÖZELLİKLERİ Folklorun diğer sözel formlarında ve türlerinde olduğu gibi atasözlerinde de sözeldokusal (tehtural) özellikler (Dundes 1964) her şeyden önce dil ile ilgili özelliklerdir.10 Yaygın olarak, büyük bir kısmı edebi sanatlar terimiyle ifade edilen bizim özellikle sözlü kültür ortamında yaratılmaları ve kullanıldıkları konuşma durumuna bağlı olarak icra edildikleri bağlamda gerek çok katlı anlamlılıkları ve gerekse işlevselliklerini göz önünde bulundurarak sözel teknolojik özellikler terimiyle, araç ve gereç (enstrümental) oluşlarını ifade etmeyi yeğlediğimiz, söz sanatlarından akis, alliterasyon, cinas, icaz, intak, kinaye, mecaz, mübalağa yanısıra ölçü ve kafiyeyi de içine alır. Bunlardan başka çok yaygın olan ve ses değerlerine dayalı sözel sanatlar olan, ikinci bir grup olarak belirlenebilecek sözeldokusal özelliklere ise; aksan ve vurgu (stress), ses perde yüksekliği (pitch), bağlantı yeri (juncture), ses tonlama (tone) ve yansıma sesler (onomatopoeia) dahil edilebilir. Çalışmamızın bu kısmında, Türk atasözlerinin, -söz konusu ikinci grup sözeldokusal özelliklerden sarfınazar ederek- birinci grup sözeldokusal özellikler içinde yer alanlar ve kelime seçimi başta olmak üzere, dil ve uslup özellikleri ağırlıklı olarak -Türkiye Türkçesinde yer alan atasözlerinden hareketlebelirlenecektir." Ata sözlerinin bir tür olarak insanlık tarihinin en erken dönemlerinden itibaren yapısal ve işlevsel zorunlulukların neticesinde ortaya çıktığına daha önce işaret edilmişti. Sözlü kültür ortamında bireyler ve kuşaklar arası edinilen bilgilerin ve topluluk halinde yaşamaktan kaynaklanan sosyal hayat kuralları ve bunlarla birlikte topluluğun kendisini kainat içine yerleştirildiği yer ve hayata verdiği anlamlar itibariyle kimliğine ve dünya görüşüne ait kültürel bilgilerin muhafazası ve eğitim yoluyla yayılması işlevlerini atasözleri yüklenmiştir. 10 Sözeldoku (tehture) kavramıyla ilgili daha fazla bilgi için bkz. (Çobanoğlu 1999). 11 Türkiye Türkçesinden başka mesela Kazak Türkçesindeki atasözlerinin de aşağıda ele alacağımız aynı özellikler sahip olmaları hakkında daha fazla bilgi için bkz. (Avezov 1997c: 40-41). 20 Bilgiyi saklamak için insan hafızasından başka araç-gerecin olmadığı böylesi bir sözlü kültür ortamının ürünü olarak ortaya çıkan atasözleri bilgiyi en teksifi ve en kolay biçimde hatırda kalacak şekliyle muhafaza edip aktarmak durumundaydılar. Bu nedenle de, atasözlerinde kısalık, düşünceyi en az kelime ile en olgun ölçüler içinde vermek şaşmaz bir kural olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayni nedenlerle dil ve uslup özellikleri bakımından atasözlerinde gereksiz bir kelimeye bile rastlanmaz. Bu son derece önemli bir dil ekonomisine dayalı oluş, atasözlerinin dil bakımından en büyük özelliğini teşkil eder. Bir başka ifadeyle, atasözlerinin konuşmaya dayalı bir anlatım türü olarak en büyük dil ve üslup özelliğinin kısa ve özlü olmalarıdır denilebilir. Daimi olarak, atasözlerinde, az sözcükle çok şey anlatılır. Bu durum aslında onların daha kolayca pek çok konuşma durumuna eşitlenerek yarumlanabilirliklerini arttırmak suretiyle kullanım alanlarını zenginleştirmelerine de müsait olmasıyla da ilişkilidir. Söz konusu dil ve uslup özellikleri nedeniyle pek çok ulusun atasözleri gibi Türk atasözlerinin de büyük bir çoğunluğu bir veya iki cümledir, bundan daha uzun olanlarsa son derece azdır.

Atasözlerinin evrensel olarak yukarıda işaret ettiğimiz nedenlerle sahip oldukları söz konusu yalınlık ve dolayısıyla hatırda kalırlığı arttırma özelliği büyük ölçüde onların oluşum bağlamlarından kaynaklanmaktadır. Sözlü kültür ortamından bir yerde bir birey tarafından ifade edilen bir atasözü zaman içinde kişiden kişiye kuşaktan kuşağa yayılırken adeta bir nehre düşmüş bir taş parçasının diğer taşlara sürtüne sürtüne bütün çıkıntı ve çapaklarını kaybederek pürüzüsüz bir çakıl taşına dönüşmesi gibi yaratılmış olan atasözü de sözlü yayılma yoluyla hayatiyetini devam ettirirken onu ilk yaratanın söylediği şekilden ses, kelime, vurgu başta olmak üzere değişim ve dönüşümlere uğrayarak yoluna devam eder ve geniş kitlelerin beğenisini kazanıp üzerinde neredeyse değişiklik yapılamaz en mükemmel formuna veya neredeyse sabitleşen kalıbına sahip olur. Bir başka ifadeyle, atasözlerinde yer alan, kelimelerin seçiminde ve cümledeki yerlerini bulmalarında büyük bir halk kitlesinin yüzyıllarca süren zevki ve sağduyusu söz sahibidir. Bundan dolayı bir kelimeyi çıkarıp yerine -eş anlamlısı bile olsa- başka bir kelime koyamayız. Böyle yapılırsa söz, atasözü olmaktan çıkar; etkisini güzelliğini ve gücünü kaybeder. Söz gümüşse sükût altındır atasözünü Söz gümüşse susmak altındır. biçiminde söyleyemeyiz. (Oy 1972: 81) Atasözlerinde kelimeler sağlam bir örgü ile cümleyi meydana getirmişlerdir. Kelimelerden birinin bile yeri kolay kolay değiştirilemez. Bir 21 başka ifadeyle, atasözleri kalıplaşmış (klişe haline gelmiş) sözlerdir: Her atasözü, belli bir kalıp içinde, belli sözcüklerle söylenmiş olan donmuş bir biçimdir. Bu nedenle de daha önce de ifade ettiğimiz gibi, kelimeler değiştirilip yerlerine -aynı anlamda da olsa- başka sözcükler konulamayacağı gibi sözdiziminin biçimi de kolayca bozulamaz. Böyle değiştirmeler yapılsa ortaya çıkan söz, -anlam değişmese dahi- atalarsözü diye anılmaz. Mesela: Derdini saklayan deman bulamaz sözündeki derman yerine ilaç denilemez. Çalma elin kapısını çalarlar kapını. sözü de, sözcüklerin sırası değiştirilerek: Elmkiprsım çalma, kapını çalarlar. biçiminde söylenemez. (Aksoy 1971: 20). Ancak bu denli kesinlik içeren ifadeler yazılı kültür ortamına sahip kültürel yapılar için bir ölçüye kadar geçerlidir. Bir başka ifadeyle, atasözleri üretilip tüketildikleri sözlü kültür ortamının ürünü olmak bakımından hiçbir zaman yazılı kültür ortamında üretilip tüketilen yazılı metin lerin sabitliğine (fihed) sahip değilllerdir. Atasözlerinin göreceli olarak diğer sözlü edebiyat türlerinin hepsinden daha sabit bir metne sahip olmaları bugüne kadar bu konuyu ele alan bazı araştırmacıları (Aksoy 1971:20; Oy 1971: 81) kesinlikle değişemez gibi bir hüküm vermeye sevk etmiştir. Ancak bu belirli dönemlere ait olan ve yazılı kültür ortamından derlenip değerlendirilen atasözlerini göz önününde bulundurmaktan kaynaklanan bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Çeşitli nedenlerle son bin yıl içinde muhtelif yazılı kaynaklara geçmiş atasözleri metinlerinin; 11. yüzyılda DLT de Böri konşusın yimes, HV. yüzyılda Atalar Sözü Kitabında, Kurt konşısın incitmez, ve günümüzde Türkiye Türkçesinde aldığı şekil ile Kurt komşusunu yemez örneğinde olduğu gibi dilin genel değişim ve gelişim eğilimi ve dönemin sosyal-kültürel tesirleriyle değişmiş olmasından bu durum son derece açık olarak karşımıza çıkar. Bununla birlikte atasözlerinin diğer sözlü edebiyat ürünlerine nazaran sözdizimi, sözseçimi ve ifade ediliş formülü veya yapısı bakımından göreceli olarak en sabit metne sahip oldukları söylenilebilir. Dahası, dil ve uslup özellikleri bakımından atasözlerini ele alırken muhtelif zamanlarda yazılı kültür ortamına aktarılan bu sözlü kültür ürünlerinin eşsüremli verimler değil

artsüremli olduklarını ve dolayısıyla tamamının tamamen birbirinin aynı dil ve uslup özellikleri taşımamasının sırf bu nedenle dahi açıklanabileceği daima göz önünde bulundurulmalıdır. Bir başka ifadeyle, eski atasözlerinden bugün unutulmuş olanlar olduğu gibi yeni veya yakın zamanlarda üretilmiş atasözleri de vardır. Bu duruma örnek olarak, Türk atasözleri konusunda en eski yazılı kaynaklardan birisi olan Divanü Lügat-it Türk te yer 22 alan Uma kelse kut kelir. (Misafir kısmetiyle gelir) gibi atasözlerinden birçoğu günümüzde de yaşamağa devam etmekle birlikte bunlardan Otug oduç birle üçürmes (Ateş alevle söndürülmez) gibi bazılarının Batı Türkçesinde yaşamamakta oluşu verilebilir. Yeni veya yakın zamanlarda oluşturulmuş atasözlerine örnek olarak da 16. yüzyıl yarısından itibaren kültürümüze giren bir içecek olan kahveyle ilgili olarak söylenmiş olan Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır. (Aksoy 1971: 28) şeklindeki atasözümüz ilk akla gelen örneklerdendir. Atasözlerinde büyük bir çoğunlukla geniş zaman kipi ve özellikle öğüt verme durumundakilerde de emir kipi kullanılmıştır. Bunların dışında kalan kiplerle kurulan az sayıdaki atasözlerinde de geniş zaman veya emir anlamı gizli (Aksoy 1971: 20) olarak muhafaza edilmiştir. Dil ekonomisi veya kelime seçimi yönüyle bakıldığında, atasözlerinde kısalık, düşünceyi mümkün olan en az kelime ile en olgun ölçüler içinde vermek adeta şaşmaz bir kuraldır. Bu nedenle atasözlerinde gereksiz bir kelimeye bile rastlanılmaz. Aynı şekilde, edat ve bağlaç türünden kelimelerin ancak çok gerekli ise, atasözünün anlamını güçlendiriyorsa kullanıldıkları görülmektedir. Atasözlerinde, bu durumun dışında edat ve bağlaca pek rastlanmaz. Dahası, bir takım atasözlerinde anlam çok daha keskin bir anlatım gücüne erişirken fiiillere bile ihtiyaç duyulmamıştır. Bununla birlikte, cümlenin en önemli öğesi olan fiil atılmış olduğu halde atasözünün anlamı tamdır: Aba vakti yaba, yaba vakti aba, El el ile, değirmen yel ile, Karışık ipin buruşuk bezi. (Oy 1972: 81-82) gibi atasözleri buna örnek olarak verilebilir. Atasözlerinde görülen yabancı asıllı kelimeler, meydana gelen kültür değişmelerine bağlı olarak ya okumuş kişilerin etkisiyle yerleşmiştir veya halk diline girip günlük dilin kelimeleriyle karışıp kaynaşmış olanlardır. Daha önce de vurgulandığı gibi bunları atıp yerlerine -eşanlamlıları bile olsa- başka kelime kullanılamaz. Bu husus, Teşbihte hata olmaz yerine Benzetmede yanlışlık olmaz (Oy 1972: 82) denilemeyişi, denilse de bunun deyimliğini yitirişi yeterince açık bir örnektir. Türk atasözlerinin bazılarında müstehcen ve genel anlamda ayıp sayılan kelimeler yer almaktadır. Ancak bu tür sözleri içeren atasözlerinin kullanıldıkları sosyal ve kültürel bağlamlar bakımından sınırlı olmalarına rağmen, icra bağlamlarında bulunan kişilerin ya birbirlerine olan yakınlıklarını veyahutta samimileştirici (intimacy maker) veya buz kırıcı (ice breaker) olarak gizli 23 işlevler de taşımaları, varlık nedenleri sorgulanırken, göz ardı edilmemesi gereken bir özelliktir. Türk atasözlerinde kullanılan isim cinsi kelimelerin çoğunluğunu maddi kültüre ait hayvan, bitki ve eşya adları meydana getirmektedir. Bu hayvan ve bitkilerin çoğu bozkır coğrafyasının canlılarıdır. Türk uygarlığının en azından tarih sahnesine çıktıktan sonraki döneminin, bir bozkır uygarlığı olduğu artık bilinen bir gerçektir.(oy 1972: 83).

Yukarıda işaret edildiği gibi, atasözlerinin diğer dil ve uslup özelliklerinin başında büyük bir kısmında görülen manzum olmaları ve çeşitli edebi sanatlarla oluşturulmuş olmalarıdır. Bu özelliklerden ölçü ve kafiye bilhassa iki cümleli atasözlerinde yaygındır. Atasözlerinin kafiye, ölçü başta olmak üzere çeşitli edebi sanatlarla oluşturulmalarında daha önce de işaret edildiği gibi yaratılış ve icra edilerek yayılış bağlamlarının tamamen sözlü kültür ortamı olması etkili olmuştur, hatırda kolayca kalarak ezberlenebilme ve az sözle çok şeyi ifade edebilme gereklilikleri beraberinde ahengi sağlamaya yönelik sözkonusu sözel teknolojik unsurları getirmiştir. Bu bağlamda Türk atasözlerinde yer alan söz sanatları ve ölçü, kafiye gibi unsurları içeren sözeldokusal nitelikler şu şekilde sıralanabilir. Türkiye Türkçesinde yer alan atasözlerini göz önünde bulundurarak, atasözlerinde en az üç heceliden başlayarak on üç ve daha fazla heceli olanlarına kadar pek çok çeşitli hece ölçüsünün kulanıldığını söyleyebiliriz. Bu hece ölçüleri ve onların kullanıldığı atasözleri şöylece (Oy 1972: 54) örneklenebilir: 3 heceliler: Yaş yetmişiş bitmiş. 4 heceliler: Dert ağlatır,aşk söyletir. 5 heceliler: Sakla samanı,gelir zamanı. 6 heceliler: Aba vakti yaba,yaba vakti aba. 7 heceliler: Ağırlık altın kale,hafiflik başa bela. 8 heceliler: Ağaç ucuna yel değer,güzel kişiye söz değer. 9 heceliler: Anasına bak kızını al,kenarına bak bezini al. 10 heceliler: Alim olmak istersen durma yaz, Rençber olmak istersen durma kaz. 24 11 heceliler: Kısmet ise gelir Hint ten, Yemen den, Kısmet değil ise ne gelir elden. 12 heceliler: Hacı hacı olmaz gitmekle Mekke ye,dede dede olmaz gitmekle tekkeye. 13 heceliler: Buğdayım var deme ambara girmeyince, Oğlum var deme yoksulluğa ermeyince. Zincirleme sıralanan cümlelerden oluşan bazı atasözlerimiz ise Türk uygarlığının tamamen sözlü kültür ortamında oluştuğu dönemde yaratılmış olmalarının veya bu dönemde oluşan söz söyleme sanatlarının izlerinden olan ve en eski durak şekli kabul edilen dörtlü tempo (Oy 1972: 55) ile söylendikleri görülmektedir; Alma alı, sat yağızı, besle kırı, bin doruya. şeklindeki atasözümüz bu hususa örnek olarak verilebilir. Türk atasözlerinde kullanılan edebi sanatlar ise, Aydın Oy un (1972) çalışmasından hareketle şu şekilde sıralanabilir: Ahenk sanatı: Bu sanat, bir sözün kulağa güzel ve pürüzsüz gelmesi dolayısıyla da kulakta müzik etkisi uyandırarak kolayca ezberlenebilir ve sözlü kültür ortamında yaratılan duygu ve düşünce içeren sanatsal yaratmaları aktarmada yegane araç olan hafızayı güçlendirme maksadıyla yine kolayca hatırlanabilir kılmadaki işlevleriyle son derece önemli bir sözel teknoloji unsuru ıeya yaygın ifadeyle edebi sanattır. Ahenk sanatı kendi içinde genel ahenk ve taklitli ahenk (Oy 1972: 55) olarak ikiye ayrılır. Yukarıda işaret ettiğimiz nedenlerle genel ahenk hemen hemen atasözlerinin tamamında var olan bir edebi sanattır ve atasözü türünün olmazsa olmaz bir özelliği konumundadır. Taklitli ahenk ise, Şık şık eden nalçadır, iş bitiren akçadır. örneğinde görüldüğü gibi söz konusu edilen bir cismin veya nesnenin çıkardığı seslerin taklit edilmesiyle oluştuğu ve söze, ifade ettiği varlığın özgün seslerini

taşıyarak ve yansıtarak dışavurulanın niteliğini de taşımak suretiyle zenginlik, güçlülük, ve hatırlana-bilirlik kattığı görülmektedir. Akis sanatı: Edebi sanatler içinde anlamı daha da pekiştirmek ve hatırlana-bilirliği arttırarak sözlü edebiyat ürünlerinin sözlü kültür ortamındaki üretilip tüketilmelerini kolaylaştıran akis sanatının ayrı bir önemi vardır. Akis sanatı, bir cümleyi tersine çevirmekle yapılır; Ay ayakta çoban yatakta, ay yatakta çoban ayakta atasözü bu sanatın kullanılışına örnek olarak verilebilir. 25 Alliterasyon sanatı: Bir sözde aynı hecelerin veya aynı seslerin kulağa hoş gelecek şekilde arka arkaya sıralanması demek olan ve atasözlerinde iç ahengi sağlayan alliterasyon sanatı yaygın olarak kullanılmıştır. Bunlara dair örnekler olarak (1 allisterasyonun kullanıldığı), El el ile, değirmel yel ile, (l,r, n alliterasyonunun kullanıldığı), Ağlarsa anam ağlar, kalanı yalan ağlar., (r alliterasyonun kullanıldığı), Güvenme varlığa, düşersin darlığa., (r,z, alliterasyonunun kullanıldığı), Az verip gezdirme, çok verip azdırma., (k alliterasyonunun kulanıldığı), Kaynayan kazan kapak tutmaz. (Oy 1972: 56) gibi atasözleri verilebilir. Cinas sanatı: Atasözlerinde yaygın olarak kullanılmış bir başka edebi sanat olarak cinas, söylenilişi bir, anlamı ayrı olan kelimelerin bir arada kullanılmasıdır. Cinaslı olarak kullanılan kelimeler kafiye iseler bu tür kafiyelere cinaslı kafiye adı verilir. Balcının var bal tası, oduncunun var baltası. atasözü buna örnek olarak verilebilir. İntak sanatı: İnsanın dışında kalan canlı ve cansız varlıkları; özellikle de hayvanları konuşturma sanatı olan intak, çoğunlukla hayvanlarla ilgili atasözlerinde kullanılmıştır. Tilkiye, Tavuk kebabı yer misin? demişler, Adamın güleceğini getiriyorsunuz. demiş. atasözü intak sanatının kullanıldığı atasözlerine örnek olarak verilebilir. Kinaye sanatı: Bir sözde hem gerçek hem de mecaz anlamının aynı anda, birlikte nulunması sanatına kinaye adı verilir. Kinaye sanatının kullanıldığı atasözlerine, Can boğazdan gelir. atasözü örnek teşkil eder. Mecaz sanatı: Mecaz, gerçek anlamı dışında söylenilmiş söz demektir. Atasözlerinde mecaz sanatının kullanımına, insanların birbirleriyle olan iletişimlerinin meydana getireceği etkileşimi anlatmak için kullanılan Üzüm üzüme baka baka kararır. atasözünde mecaz vardır. Bu atasözünde asıl anlatılmak istenilen üzümün kararması değildir. Bunun gibi pek çok atasözümüz mecaz anlamındadır. Mübalağa sanatı: Anlatılan bir şeyi abartarak söyleme sanatına, mübalağa adı verilir. Söyelenen sözün etkisini arttırmak amacıyla Sağ olana her gün bayram. örneğinde olduğu gibi pek çok atasözünde kullanılmıştır. Seci sanatı: Nesir cümlelerinde görülen kafiyelemeye seci sanatı adı verilir. Bilmedik aş ya karın ağrıtır ya baş. atasözünde aşbaş kelimeleri secili olarak kullanılması örneğinde olduğu gibi yaygın olarak kullanılmıştır. 26 Tenasüp sanatı: Anlamca birbirlerine uygun kelimeleri bir arada kullanmaya tenasüp sanatı denir. Dereyi tepeyi sel bilir, iyiyi kötüyü el bilir. veya Sel gider, kum kalır. atasözlerinde bu sanat görülmektedir. Teşbih sanatı: Aralarında gerçek veya mecaz anlamı yönünden ilgi bulunan iki şeyden zayıf olanı kuvvetli olana benzetmeye teşbih sanatı adı verilir. Teşbihin atasözlerinde kullanılmasına, Söz gümüşse sükût altındır. örnek olarak verilebilir.

Tevriye sanatı: Başta gerçek ve mecaz olmak üzere birden çok anlamı olan bir kelimenin uzak anlamını kastederek söylemeye tevriye sanatı denir. Tevriye nin atasözlerinde kullanılmasına Karakış alemin yüzünü ağartır. örneği verilebilir. Bu atasözünde, kışın yağan karlar, dünyayı bembeyaz yapar denilirken asıl çitçinin yüzünü güldürür demek istenilmiştir. Tezat sanatı: Anlamca birbirinin tersi olan kelimeleri bir arada kullanma sanatı olan tezatın atasözlerinde kullanımına Gök ağlamayınca yer gülmez. örnek olarak verilebilir. Bu atasözünde, gökyer, ağlamakgülmek kelimeleri ile çift tezat yapılmıştır. Bunlardan başka, az sözle çok anlam vermek demek olan icaz sanatı11 başta olmak üzere, hem düzgün hem de yerinde söz söyleme sanatı olan belagat ve sözün söyleniliş, anlam ve ahenk yönlerinden kusursuz olması demek olan fesahat sanatlarının, Türk atasözlerinin üzerlerinde inşa oldukları tabii ve temel sanatlar olarak neredeyse tamamında yer alması da yukarıda sıraladığımız dil ve uslup özelliklerine eklenmelidir. Atasözlerinin meydana getirildikleri sözlü kültür ortamının özelliklerinden kaynaklanan nedenlerle onu zaman karşısında kalıcı veya kolay hatırlanıp ezberlenebilir kılmak için kullanılan yukarıda sıralan dil ve üslup özellikleri bir anlamda da onun günümüzde taşıdığı çok yönlü değerli oluşunun temelini teşkil etmiştir. Bugün söz konusu çok yönlü değerli oluşları nedeniyle atasözleri bir çok ilmi disiplinin araştırma nesnesini oluşturmaktadır. Bir başka ifadeyle, atasözleri ve deyimler, folklorun diğer türleri gibi halkın tarihini, gelişme evrelerini, hayat tarzını, dünya görüşünü, inanç ve itikadını, gelenek ve göreneğini ve diğer konuları yansıtan, müstesna değere sahip hazinedir. Bu hazinede geçmişle ilgili olaylara, gelenek göreneğe, hatta unutulmuş, hafızalardan silinmiş tarihi gerçeklerin güç sezilebilir izlerine bile rastlanır (Paşayev 1998:209). 27 Bu yüzden değişik disiplinlere mensup araştırmacılar, bahis konusu manevi incilere dayanarak, onların aracılığıyla bazı olayların izlerinin ve köklerinin araştırırlar. Tarihçi, atasözü ve deyimleri geçmişle, tarihi olaylarla ilgili veriler açısından, halk hukukçusu halk hayatının yazılmamış kanunları açısından, gelenek ve görenekleri araştıranlar, unutulmuş gelenek ve göreneklerin muhafaza olunması ve manevi değerler açısından ele alır ve değerlendirir. Halk felsefesi çalışan halkbilimci, atasözleri ve deyimler aracılığıyla halkın düşünce tarzını incelemeye, mantık aleminde mevkiini belirlemeye çalışır. Dilbilimci ise atasözü ve deyimleri konuşma dilinin gelişme evreleri, dilin leksik gramatik kurallarını inceleme açısından ele alır ve çalışır. Ancak, atasözlerinin dil ve üslup özelliklerinde yola çıkarak, muhtelif disiplinler açısından kullanımlarda, onların ibda bağlamlarıyla cira bağlamları arasındaki artsüremli özelliklere sahip oldukları daima göz önünde bulundurulması gereken bir özelliktir. Buna dikkat edildiğinde, Paşa Efendiyev e (1981: 98) göre, atasözleri ve deyimler yalnızca halkın dünya görüşünü, tefekkürünü yansıtan tür değil, aynı zamanda tarihi belge değerindedir. Atasözleri ve deyimlerin menşeinin kronolojik usulle incelenmesi neredeyse imkansızdır. Fakat sözlü edebiyatın diğer türleri gibi tarihe yoldaşlık yapan ve halkın açık kitabı (Paşayev 1998: 219) olan atasözleri ve deyimlere her yeni kuşak isteklerini, arzularını ve tecrübelerini, sosyal ve kültüel hayat mücadelesinden meydana gelen sonuçları ilave edip gider. Bu yolla atasözleri bir yandan meydana gelen sosyal ve kültürel değişmelerin sonuçlarıyla zenginleşerek çoğalırken diğer yandan sosyal ve kültürel değişmeler neticesinde kullanım

bağlamlarında değişmeler meydana gelen ve geleneksel kullanım bağlamlarım kaybederek yenilerini kazanamayanlarında kullanımdan düşerek yok olduğu görülmektedir. IV. ATASÖZLERİNİN TEMA VE KONULARI 29 Türk atasözlerinin içerdiği temaların veya ele aldıkları konuların genel özellikleri şu şekilde belirlenebilir. Her ulusun bir karakteri vardır (Oy 1972: 17) ve bu onların atasözlerine de yansır. Bu bağlamda atasözleri bir ulusun düşünce ve duygu dünyasında yer alan değerleri ve onların yoğurup yaşattığı kendi karakterini, kendi yapısını kısaca geleneksel ve anonim dünya görüşünü dışa vururlar. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, atasözleri, milletlerin karakterlerini, hayat karşısında tavır ve zihniyetlerini ifade eden özlü sözlerdir. Dünyanın oldukça geniş bir kesimine dağılmış olarak yaşayan, Altay, Azeri, Gagavuz, Hakas, Kazak, Kırgız, Kıbrıs, Özbek, Türkiye, Türkmen ve diğer Türk kavimlerine ait atasözleri, taşıdıkları mesajlar bir yana, Türk milletinin temel zihin yapısını gösteren birlik ve bütünlüğü ifade etmeleri bakımından da ayrı bir ehemniyete sahiptir. Tarih boyunca, birbirinden hayli uzak coğrafyaları vatan haline getirmiş olan Türklerin, atasözlerinde dile gelen düşünme tarzının esasta aynı olması sebebiyle, tek bir zihin ülkesinde yaşadıkları görülmektedir. Bu bağlamda, Türk atasözleri, milli karakterimizi yansıtan, coğrafya, lehçe vb. farklılıkların ötesinde bütün Türkleri birleştiren kaynakların başında gelmektedir. Daha önce, Kuzey Azerbaycan Türkleri nin (İbrahimov 1961: 152) ve Mu-sul-Kerkük Türkmenleri nin (Paşayev 1998: 224) atasözlerinde tespit edildiği gibi Türk dünyası atasözleri hiçbir müphem hakikati çözüp gün ışığına çıkarmazlar, tam tersine keşfedilmiş gerçekleri dile getirirler. Bu nedenle, mevcut gerçeklerin herhangi bir biçimde dile getirilmesi izlenim ve denemeler sonucu mümkün olur. Bir başka ifadeyle, atasözü izlemin ve denemeler aracılığıyla idrak edilmiş gerçekleri ifade yolarından birisidir. Buna örnek olarak Gül dikensiz olmaz, Lalin dilini nenesi bilir, Sel önünden kütük alınmaz, Ağaçtan maşa olmaz, çingeneden paşa, Kudurmuş köpeğin ömrü kırk gündür (Paşayev 1998: 225) gibi atasözleri verilebilir. 30 Atasözleri toplumsal hayatı yansıtmak bakımından da dikkat çekicidirler. Ancak, atasözleri yalnızca bununla da yetinmez, hayatın bütün yönlerini de tahlil eder ve olayların meydana çıkma sebeplerine de değinirler. Buna örnek olarak Bir dağ yıkılmazsa, bir dere olmaz, Çayır kendi kökü üzerinde biter, Duvar yıkıldığında tozu çıkar (Paşayev 1998: 225) gibi atasözleri verilebilir. Türk atasözlerinde olgun, fakat atıl olmayan faal bir anlayış etrafında hayata dair derin bir bilgeliğin ifadesi olan hakikatler ve öğütler dile gelmektedir. Bu hakikatler ve öğütler, tabiatla barışık bir zihni yapı ile beraber vatan sevgisini ön plana çıkaran bir dünya görüşünü de ortaya koymaktadır (Cantürk 1995: 43). Türk atasözlerine yansıyan ulusal değerlerimizin başında yiğitlik, mertlik, ağırbaşlılık, sabırlılık, konukseverlik yer almaktadır. Yiğitlik: Türk tarih boyunca hareketli bir ulus olarak görülmüştür. Türk tarihinin en dikkat çekici özellikleri olan, büyük devletler kurmak, akınlar yapmak, sürek avlarına çıkmak, gerektiğinde yurdunu savunmak gibi büyük olayların, büyük bir hareket kabiliyetini ve yiğitliği gerektirdiği açıktır. Böylesi bir yaşayış içinde bulunan bir ulusun atasözleri arasında yiğitlikle ilgili olanların bulunması ve bu aynı zamanda evrensel hüviyete de sahip değerin yüceltilmesi, niteliklerinin belirlenmesine yönelik olarak At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan