Birinci Oturum 15 Kasım 2012, Perşembe. Tematik Sunuş Arazi Yönetimi. Prof. Dr. Holger MAGEL



Benzer belgeler
KENTSEL DÖNÜŞÜM ARAÇLARINDAN BİRİ OLARAK HUKUK. Prof. Dr. Gürsel Öngören

ALANSAL UYGULAMALAR sayılıafet RİSKİALTINDAKİALANLARIN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ HAKKINDA KANUN ve UYGULAMA YÖNETMELİĞİ

Sayın Mehmet CEYLAN BakanYardımcısı Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

KENTSEL DÖNÜŞÜM FAALİYETLERİNDE HARİTA MÜHENDİSLİĞİ NİN YASAL GÖREVLERİNE DAİR TEMEL HÜKÜMLER...

KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN TÜRKİYE DEKİ GELİŞİMİ

Dr. GÜL ÜSTÜN Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi KENTSEL DÖNÜŞÜMÜN HUKUKİ BOYUTU

30 yıllık 2 / B sorunu bitecek. Herkes. rahat bir nefes alacak.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Ne kadar 2/B arazisi var?

KENTSEL PLANLAMANIN TEMEL NİTELİKLERİ

Doğal Afetler ve Kent Planlama

ÇÖLLEŞME/ARAZİ BOZULUMU İLE MÜCADELE RAPORU

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Top Tarihi Karar No Konusu : : :

Konu: Askıdaki Plana İtiraz Tarih:

ÇEVRENİN GENÇ SÖZCÜLERİ

KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALIŞMASI ŞUBAT 2015

GEBZE BELEDİYESİ KENTSEL TASARIM MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

PERŞEMBE PAZARI YENİLEME ALANI PROJESİ

ANTALYA İLİ, AKSU İLÇESİ, ATATÜRK MAHALLESİ, ADA 2 PARSELİN BİR KISMINI KAPSAYAN ALANDA HAZIRLANAN 1/5.000 ÖLÇEKLİ İLAVE NAZIM İMAR PLANI

Planlama Kademelenmesi II

Dünya Kadastro Zirvesi, Kongre & Sergi The World Cadastre Summit April 2015, Istanbul, Turkey. Türkiye de Arazi Yönetiminin Gerekliliği

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞININ KENTSEL DÖNÜŞÜM ÇALIŞMALARI

İMAR VE ŞEHİRCİLİK DAİRESİ BAŞKANLIĞI DEPREM VE RİSK YÖNETİMİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ TEŞKİLAT YAPISI VE ÇALIŞMA ESASLARINA DAİR YÖNERGE

Yeni Büyükşehir Yasası ve Arazi Yönetimi

Berlin Katılım gelişmesinin durumu ve perspektifler

TEBLİĞ ve SUNUM OTURUMU

KENTSEL POLİTİKALAR II. Bölüm

1 PLANLAMA ALANININ GENEL TANIMI 2 PLANLAMANIN AMAÇ VE KAPSAMI

İZMİR İLİ, KONAK İLÇESİ, ALSANCAK MAHALLESİ PLAN AÇIKLAMA RAPORU

KENTSEL DÖNÜŞÜM UYGULAMALARI

Üst Ölçekli Planlar Mekansal Strateji Planı

ÇAKÜ Orman Fakültesi Havza Yönetimi ABD 1

KENTSEL DÖNÜŞÜM MEVZUATININ GELİŞİMİ. Prof. Dr. Nusret İlker ÇOLAK

Dağlık alanda yaşayan insanlar ve yaşadıkları çevreler için birlikte çalışmak

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

ÜÇÜNCÜ TÜRK KENEŞİ İŞ FORUMU. (24 Ekim 2014, Nahçıvan) TÜRK KENEŞİ GENEL SEKRETERİ RAMİL HASANOV UN İŞ ADAMLARINA HİTABI

YEREL ÇEVRESEL PLANLAMA

Türkiye de Stratejik Çevresel Değerlendirme: İhtiyaçlar, Zorluklar ve Fırsatlar

Beşiktaş Residence Tower / Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi

Türkiye de Kırsal Kalkınma Politikaları ve Geleceği

Cumhuriyet Halk Partisi

ANTALYA İLİ, BATI ÇEVRE YOLU GÜZERGÂHI İLE KEPEZ İLÇESİ ŞAFAK VE ÜNSAL MAHALLELERİ YERLEŞİM ALANLARININ DÜZENLENMESİNE İLİŞKİN 1/100.

Recep Tayyip Erdoğan a Kadir Topbaş a

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

AKDENİZ EYLEM PLANI SEKRETARYASI (AEP)

Kentsel Dönüşüm ve Yapı Denetim İzmir Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü

Anahtar Kelimeler : Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Alanı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Ek 1 Nolu Protokol

KENT YÖNETİMİNE KATILIM DÜNYA ÖRNEKLERİ

Partilerin 1 Kasım 2015 Seçim Beyannamelerinde Mahalli İdareler: Adalet ve Kalkınma Partisi

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI

VAN-TUŞBA BELEDİYE MECLİSİNİNOCAK AYI KARAR ÖZETLERİ

TÜRKİYE İstanbul Valiliği İstanbul İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği. İstanbul Deprem Riskini Azaltma ve Acil Durum Hazırlık Projesi

Türkler Kendi işinin patronu olmak istiyor!

Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Konut Projesi (Ataşehir)

İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün Görevleri. MADDE İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün görevleri, aşağıda sıralandığı gibidir.

TEKİRDAĞ- MALKARA. G-17-b-13-b PAFTA. Kültür Merkezi Alanı Oluşturulması ve Yeşil Alan Yer Değişikliği NAZIM İMAR PLANI DEĞİŞİKLİĞİ AÇIKLAMA RAPORU

DİKMEN BÖLGESİ STRETEJİK GELİŞİM PLANI

2. Gün: Finlandiya Maliye Bakanlığı ve Birimleri

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

İZMİR BÖLGE PLANI İLÇE LANSMAN SÜRECİ GAZİEMİR SONUÇ RAPORU

ANTALYA İLİ, AKSU İLÇESİ, ATATÜRK MAHALLESİ, ADA 2 PARSELİN BİR KISMINI KAPSAYAN ALANDA HAZIRLANAN 1/1.000 ÖLÇEKLİ İLAVE UYGULAMA İMAR PLANI

Hedef 1: KAPASİTE GELİŞTİRME

ÜÇ BOYUTLU KADASTRO VE EKONOMİK AÇIDAN ÖNEMİ

Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Şube Müdürlüğü

SANAYİ KENTİNİN SORUNLARINA ÇÖZÜM ARAYIŞLARI:

T.C. ZEYTİNBURNU BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARARI. Dairesi: İmar ve Şehircilik Müdürlüğü

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve 2030 Sonrası Kalkınma Gündemi

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI

T.C. İSTANBUL KALKINMA AJANSI

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) GENEL SEKRETERİ SAYIN YOUSEF BIN AHMAD AL-OTHAIMEEN İN İİT. EKONOMİK ve TİCARİ İŞBİRLİĞİ DAİMİ KOMİTESİ (İSEDAK)

WORLD FOOD DAY 2010 UNITED AGAINST HUNGER


TÜSİAD Kayıtdışı Ekonomiyle Mücadele Çalışma Grubu Sunumu

T.C. KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI 7.DÖNEM 4.TOPLANTI YILI MAYIS AYI TOPLANTILARININ 2.BİRLEŞİMİNE AİT M E C L İ S K A R A R I D I R

GÜNEY EGE BÖLGE PLANI

T.C. ZEYTİNBURNU BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARARI. Dairesi: İmar ve Şehircilik Müdürlüğü

BELEDİYELER İÇİN BİLGİLENDİRME. Erkan KARAARSLAN

FASIL 11 TARIM VE KIRSAL KALKINMA

2. Gün: Stratejik Planlamanın Temel Kavramları

ANTALYA İLİ, KEPEZ İLÇESİ, ŞAFAK VE ÜNSAL MAHALLELERİ 1/ ÖLÇEKLİ NAZIM İMAR PLANI REVİZYONU AÇIKLAMA RAPORU

MALİ HİZMETLER MÜDÜRLÜĞÜ 2008 YILI FAALİYET RAPORU

8.0 PLANLAMA UYGULAMA ARAÇLARI

Bursa Yakın Çevresi Deprem Tehlikesi ve Kentsel Dönüşüm

III. Büyük Şehir Ana Ulaşım Planlaması. IV. Yerleşim Alanları İmar Yönetmeliği

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

TOPLU KONUT İDARESİ BAŞKANLIĞI

ARAZİ KULLANIM PLANLAMASI

YIPRANAN TARİHİ VE KÜLTÜREL TAŞINMAZ VARLIKLARIN YENİLENEREK KORUNMASI VE YAŞATILARAK KULLANILMASI HAKKINDA KANUN

Kurumlarda Terminoloji Politikası ve Terminoloji Planlaması

Önceki dönemlerden süregelen çalışmalar ile birlikte henüz sonuçlandırılamayan çalışmaları,

Yaşanabilir Bir Şehir için İzmir Bölge Planı Hedefleri. H.İ.Murat ÇELİK, PMP Birim Başkanı

Kentsel Dönüşüm ve Akciğer Sağlığı. Haluk C.Çalışır

ANTALYA İLİ, DÖŞEMEALTI İLÇESİ, TOPTAN TİCARET ALANI OLARAK PLANLI ALANDA KAVŞAK-YOL DÜZENLEMESİ VE DİĞER DÜZENLEMELERE İLİŞKİN 1/5000 ÖLÇEKLİ NAZIM

İMAR ve ŞEHİRCİLİK MÜDÜRLÜĞÜ

ULUSAL HAVZA YÖNETİM STRATEJİSİ

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇÖLLEŞME İLE MÜCADELE SÖZLEŞMESİ 12. TARAFLAR KONFERANSI (COP12) EKİM 2015 TARİHLERİNDE ANKARA DA YAPILACAKTIR.

ŞARTNAME AMAÇ VE KAPSAM KATEGORİLER KATILIMCI KATILIM KOŞULLARI BAŞVURU FORMU VE TESLİM MATERYALİ

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Top Tarihi Karar No Konusu : : :

Transkript:

Birinci Oturum 15 Kasım 2012, Perşembe Tematik Sunuş Arazi Yönetimi Prof. Dr. Holger MAGEL 25

ARAZİ YÖNETİMİ Prof. Dr. Holger MAGEL FIG (Uluslararası Harita Mühendisleri Federasyonu) Onursal Başkanı Bu konferansa davet edilmek benim için büyük bir onur. Birkaç konuşma dinledim, daha önce tahmin ettiklerim konusunda ikna oldum. Aslında Türkiye, sürdürülebilir arazi yönetimine gereksinme duyan bir ülke. Avrupa da, özellikle Almanya da Türkiye den öğrencilerim vardı, doktora öğrencileri; birlikte derleme çalışmaları yaptık. Yükselişte olan bir pazar var Türkiye de, Türkiye yi inceliyoruz. Yükselmekte olan pazarlar hep tehlikeli aslında. Çünkü bir dengeyi kuramama tehlikesi var ve bu nedenle ülkeyi doğru bir şekilde geliştirme konusunda çabalar sarf edilmeli. FIG nin selamlarını iletiyorum. Üyemiz olan Türkiye yi çok kutluyorum. Sayın Başkan özellikle ülkeye hizmet taahhüdü vermiş bulunuyor; bu, çok etkileyici benim için. Her yerde aslında aynı sorunları yaşıyoruz. Özellikle geçiş dönemi yaşayan ülkelerde, gelişmekte olan ülkelerde durum böyle; her zaman bir çatışma var, farklı çıkarlar çatışıyor her zaman. Ben, devlete danışmanlık hizmeti verdim Kamboçya da; aynı mücadele orada da vardı. Yatırımcıların, özel çevrelerin çıkarları söz konusu. Onlar Başbakanı ikna etmeye çalışıyordu, sivil toplum kuruluşları da buna karşı koyuyordu. Çünkü bunun sürdürülebilir olmadığı kanaatindeydiler. Aynı şey Çin de oluyor. Çin, çok fazla kentsel gelişim yaptı, buna çok vurgu yaptı. Şimdi bunu durdurmaya çalışıyorlar. Kırsal alandan kente göçü azaltmaya çalışıyorlar. Kırsal gelişim projeleri yapıyorlar artık. Çin e gideceğim önümüzdeki hafta. Artık arazi yönetimine gereksinme duyduklarını ve 26

mekânsal gelişimin çok önemli olduğunu fark ettiler ve bir çerçeve kurmak istiyorlar, ülkenin makul bir şekilde gelişebilmesi için bir çerçeve kurmaya çalışıyorlar. Aslında her yerde bu sorunlar var. Arazi yönetimi nedir? Sayın Komisyon üyesi bahsetti, Arazi yönetimi belki sözde kalıyor Türkiye de dedi. Umarım sadece sözde kalmaz. Bu, güzel bir şey olmaz. Bu fikrin uygulanması gerekir, uygulamaya çalışmalısınız. Ben, arazi yönetimi nedir? konusunda bir fikir vermek istiyorum. Aslında bütün arazi uzmanlarını zorlayan bir konu bu ve aslında sıcak bir konu, gündemde olan bir konu. Geçenlerde Roma daydım FIG ile, arazi yönetimi semineri vardı. Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde araziler devletin elindeydi. Belki Türkiye de değildir. Ama orada eski Sovyetler Birliği ülkeleri de arazi yönetimi konusunda tartıştılar. Başka uzmanlar, agronomi dergilerinde, sürdürülebilir arazi yönetimi ve toprak kalitesiyle ilgili makaleler yayınlıyorlar. Aslında aynı şekilde konuşmak, aynı şeyi anlayarak arazi yönetiminden söz etmek çok zor. Çünkü bir kafa karışıklığı var bu konuda. Bu nedenle, arazi yönetimi derken ne kastediliyor, önce bu konuyu anlamak lazım. Ancak, şu açık ki, arazi yönetimi, arazinin yönetimi anlamına gelir. Arazi, kendi başına bir arazi olarak görülmemeli. FIG nin söyleminde, Başkan olarak ben hep şu sloganı kullandım: İnsan, mekan ve politikayla ilgili arazi yönetimi. İnsanlar arazi üstünde yaşar. Bu nedenle, arazi, yerler veya mekânlar bir kaynaktır; insan yaşamının kaynağı, temeli ve doğru çalışmalar yapabilmek için doğru politikalara gereksinim var. İnsanların gereksinmeleri var. Kamboçya da, Afrika da, Amerika da, Türkiye de, Almanya da, her yerde her zaman insanların varoluşsal olarak temel gereksinmeleri var; konut gereksinmesi var ve her zaman bu konut gereksinmesini karşılamak gerekir. Her yerde aynı sorun var. Burada bütün ayrıntıları açıklamama gerek yok sanırım, sunumumda ayrıntılar var ve sanırım sizlere yazılı olarak dağıtılacaktır sunumum. Ama üniversitede ders verirken, tam olarak bütün slaytların ayrıntılarını açıklıyorum. Pekin deki öğrenciler de bu temel işlevlerin farkında olmak zorundalar. Türkiye deki öğrenciler de aynı şekilde, bu temel işlevleri, fonksiyonları bilmek zorundalar. Sunma, istihdam, trafik, rekreasyon; bu işlevleri biliyorsanız, büyük bir sorun olduğunu göreceksiniz. İstanbul için özellikle. Burada işyerleri var, insanlar iş için İstanbul a geliyorlar, merkeze, konuta gereksinme duyuyorlar ve sonuçta trafik artıyor ve İstanbul boğuluyor trafikte veya trafik sorununu büyüleyici bir şekilde çözüyor. Belki de dünyadaki politikayı değiştirmek gerekiyor. Sayın Oda Başkanımız bahsetti, kırsal üzerinde daha fazla durmak gerekiyor. Sonuç olarak politikayı değiştirmek gerekebilir. Bir kitap var, Prof. Gerhard Larsson un kitabı; Arazi Yönetimi ve Kamu Politikası. Stockholm Kraliyet Teknik Üniversitesi nden mezun kendisi. Master öğrencilerine verdiğimiz bir kitap bu. Uluslararası master öğrencilerimiz var. İngilizce olarak yazılmış bir kitap. Sizi de ilgilendirebilir. Larsson, araziyi daha geniş anlamda ele alır. Öncelikle araziden ne anlarız, sizin için arazi nedir? Almanya ya da land diyoruz, Deutchland. Ama aynı şeyi kastetmiyoruz tabii. Bunun üç anlamı var. Birinci anlamı, toprak ve altındakiler. Su da buna dahil. Toprak ve su bağlantılı değerlendiriliyor. Bu nedenle, arazi ve su yönetiminden birlikte söz gerekiyor. İkincisi, toprak üstünde yapılanlar, altyapılar, binalar, yapılar. Almanya da da, Türkiye de de aynı şekilde olduğunu düşünüyorum. Benzer yasalar var çünkü burada ve Almanya da. Bir arsa satın alırken, arazi satın alırken, binaları da alıyorsunuz, yani bu mülkiyete ait binalar var arazi üstünde. Üçüncü anlamı ise yasal boyutu, kurumsal öncelik (tarihsellik) bilgisi ve değeri. FIG dilinde 27

Anglosakson etkisi egemen. Anlaşılır bir şey bu; çünkü her şey İngilizce yazılıp okunduğu için, bizim İngilizler dünyaya egemen olmuşlar. Bu bir eleştiri değil, bir gerçeklik saptaması. Eski FIG başkanlarından Peter Daniel, Rob Mahoney ve Mclaren, üçü birlikte güzel bir tanım yapmışlar. Bir anlamda arazi fiziksel bir şey; ama biyolojik boyutu da var, ekologlar da araziye ilgi duyar. Aynı zamanda hukuk sistemlerinde de bir anlamı var. Alman Anayasasında da geçiyor. Tapu, kadastro boyutları var. Dolayısıyla, Türkiye deki gelişmelere de bakacak olursak; şöyle bir sorun var: Çok geniş çıkarlar söz konusu ve çatışmalar yaşanıyor. Çatışmalar gitgide artıyor. Bu, uzun süredir devam eden bir çatışma. Örneğin, Almanya da protestosuz yeni otoyol, demiryolu inşa etmek olanaklı değil. Yani insanlar protesto ediyor. Çok farklı, katılımcı yöntemler geliştirmek gerekir ki, vatandaşlarla bir araya gelerek bu kararlar alınabilsin. Her belediyede, bir şey inşa edilecekse protesto oluyor, doğa korumacıları bunu protesto ediyor. Arazi sahipleri de protesto edebilir. Örneğin çiftçiler yeni altyapıya karşı olabilir. Çin de de öyle oldu. Bu, aslında günlük olarak yaşanan bir durum. Resmi olarak 80 bin arazi çatışması, anlaşmazlığı bildirilmiş geçen yıl. Ama aslında sayısı daha da fazla. Çin den iki doktora öğrencisi diyor ki, Bunların sayısı, gazetelerin verdiği rakamlardan çok daha fazla ve gitgide artan kısıtlamalar var, çevre kısıtlamaları. Türkiye de de olacak. Türkiye, Avrupa Birliği sürecinde bu nedenle doğayla ilgili gereklilikleri karşılamalı. Çünkü Avrupa Birliği, çevreyle ilgili çok güçlü taahhütlere sahip bir birlik. Bu nedenle çevresel kısıtlamalar getiriliyor ülkelere ve ekonomik boyutta düşünen insanlar için en büyük engel bu. Ülkeleri geliştirmek istiyoruz, doğru; ama yalnızca binaları sevmiyoruz; insanlar ormanı sever, peyzajı sever, boş arazileri sever, taze suyu sever, güzel suyu sever. Tayland gibi egzotik ülkeleri ziyaret edip, oradaki nehirlerde yüzememek kötü bir şey. Çocuklara sorarsanız, bunun olanaklı olduğunu bilmiyorlar. Olanaklı olmalı bunlar. Yani nehirde yüzebilmelisiniz. Örneğin, Münih te bunu yapabiliyorsunuz. Münih, bunun için, nehri temizlemek için milyonlarca Euro harcadı. Artık nehir daha ekolojik bir niteliğe kavuştu ve yüz binlerce Münihli o nehirde yüzüyor. 2 milyon nüfuslu bir şehirden bahsediyoruz. Bu bir rüyaydı. Bu nedenle, arazi ve su yönetimi, bu gibi şeyleri de göz önünde bulundurmak zorunda. Yine kadastroyla ilgili bir konu arazi, pazarlama vs gibi boyutları var. Güzel bir şekil görüyoruz burada. Daha sonra okuyabilirsiniz. Yve Williams, en büyük FIG üyelerinden bir tanesi, Melbourne de profesör; çok güzel bir insan-arazi ilişkisi grafiği geliştirmiş. Arazi nasıl dönüştü ve önemine dair bir grafik. Şu an bu durumdayız. Artık arazi topluluğa ait ender bir kaynak, ender bulunan bir kaynak. Arazi herkese ait, tek bir kişi değil; yani ikili bir boyutu var, özelliği var. Tabii, ben sahibim, arazinin sahibiyim; ama kamunun da istemleri var. Herkes ağaçları tahrip edemez, ağaçlar kamu için yararlıysa onları kesemezsiniz. Aya giden insanı hiç unutmayacağım; televizyonu izliyordum o gece, işte o andan itibaren biliyoruz ki küre ortaktır. Tek bir küre var, kısıtlı. Bu nedenle çok ender olduğunun farkındayız, biliyoruz, bilmeliyiz. Büyük ülkeler var; örneğin, Amerikalılar her şeyin büyük olduğunu düşünürler, hiç kısıtlama olmadığını düşünürler. Bu nedenle bu fikri benimsemek zorundayız; arazi, ortak, herkese ait bir ender kaynaktır, bir zenginliktir aynı zamanda (Amerika daki araziye bakın) ve bir meta dır aynı zamanda. Türkiye deki gelişmeler de buna örnek olarak verilebilir. Almanya da çok bilge bir yüksek mahkeme var. Bakın, 1967 tarihli bir kararı var. Ben öğrenciydim o zaman, Federal Mahkeme unutulmaz bir karar aldı ve bir hatırlatma yaptı; Arazi kısıtlı olduğu için, sınırlı olduğu için, sadece pazar güçleri tarafından belirlenemez diyor. Arazi serbest pa- 28

zar güçlerine açık olduğunda durum kötü olur, ülke felaket bir durumla karşı karşıya kalır sonuçta. Arazi, ortak bir kaynaktır. Bu nedenle, arazi, taşınır mal olarak işlem göremez yasal anlamda. Yani kamuoyu baskısı var araziyle ilgili, kamuoyunun istemleri var. 1967 yılına ait bir karar bu ve 9 yıl sonra, enteresan bir gelişme, ilk HABITAT konferansı yapıldı Vencouver da, o konferansta da aynı fikri benimsediler. Arazi, sıradan bir varlık olarak işlem göremez diyorlar. Başkan olarak, meclis üyesi olarak, yatırımcılara ve yanlış yolda giden siyasetçilere bunu söylemelisiniz, yanlış ideolojileri takip edenlere karşı bunu söylemelisiniz. Pazar karar versin diyorlar. Ne kadar aptalca bir fikir. Birkaç yıl önce bunun sonuçlarını gördük. Hâlâ bu yanlış fikirleri benimseyenler var. Bir denge kurmalıyız, özel ve kamu çıkarları arasında bir denge kurmalıyız. Ben bir komünist değilim, sosyalist de değilim; ama doğru bir denge bulmak gerekir. Bu dengeyi Alman Anayasasında görebiliriz. Mülkiyetin içeriğinde yükümlülükler de var; Kamu yararına hizmet etmeli diyor. Her mülkiyet kamu yararına hizmet etmeli. Ama para değil, özellikle arazi. Yani arazi kullanımı kararlarının temelinde bu var. Diyelim ki korunması gereken bir orman varsa, o zaman bu ormanın korunması gerekir. Mal sahibi para kazanmak isteyebilir, şikâyet edebilir bundan, ama sonuçta çözüm ne olabilir? Devlet der ki, Ben burayı satın alırım ya da bir değişiklik yaparız, mal sahibini değiştiririz. Ancak, bu yer korunmalı mutlaka. Çünkü orman, arazi olarak kamu yararına açık hizmet etmeli. Tabii, uygulamada biraz zor bu. Üç tane R ile devam edeceğim. Üç P ile başlamıştım, şimdi üç R ile sürdürüyorum. Her öğrenci bunu bilmek zorunda, bu üç R yi bilmek zorunda. Haklar (rights); mülkiyet hakları, mülkiyet. Sorumluluklar (responsibilities); ahlaki sorumluluklar var ve taahhütler var, etik var. Bir de yasal kısıtlamaları (restrictions)var; Doğa Koruma Kanunu var örneğin, tarımsal faaliyetlerle ilgili yasalar var. Avrupa Birliğinde bazı yerlerde çiftçiler gübre kullanamıyor örneğin. Bir ödenti gereği var mı, yok mu; bunu kabul etmeli mi, etmemeli mi, gibi birtakım boyutları var bunun. Bathurst Deklarasyonunu görüyorsunuz. 1999 yılında bir konferans yapıldı. 1 saatlik bir ders konusu bu. Öğrencilere ben bunu 1 saat içinde anlatıyorum. Buradaki bağlantılar önemli; daha iyi arazi politikası ve daha iyi arazi kullanımı arasında bağlantı var. Arazi kullanımı kötüyse, kötüye giderse, o zaman, Ne yanlış gidiyor? diye tartışmalıyız. Yalnızca kötü arazi idaresi ve yönetimi mi söz konusu (Bazı insanlar yolsuzdur örneğin, ya da bazı kişiler bilmiyordur ve tek taraflı çıkarlara hizmet ederler) yoksa arazi politikasında mı bir sorun var, yani yasal çerçevede mi bir sorun var, yasaları mı değiştirmeliyiz? Arazi kullanımı iyi mi, kötü mü? Bunu bilmek için iyi bir arazi bilgisine gereksinmemiz var. Bunlar zincirleme birbirlerine bağlılar. Dolayısıyla, sürdürülebilir ve katılımcı bir arazi yönetimine gerek duyuyoruz. Eskiden devletler karar veriyordu, şimdi her yerde vatandaşlar var. Vatandaşlar olmadan devlet başarısız olur. Çıkarılan dersler nedir? Alman politikacıları bunu anlamakta güçlük mü çekti? Evet. Ama bugün artık biliyorlar ki, her ulaştırma bakanı biliyor ki, yeni bir otoyol planı geliştirirken, bunu istiyorlar mı diye önce vatandaşlara sorarız veya otoyol yapmazsak ne olur, bu yol yapılmazsa ne olur, bunu düşünmemiz gerekir. Eğer vatandaş evet derse, tamam, farklı seçenekleri tartışmaya başlarız. Yeni durum bu. Bu nedenle, katılımcı bir yönetime gerek var. Aynı zamanda sürdürülebilir de olmak zorunda ve gitgide iyileşmeli bu. Almanya da durum böyle. Neden? Burada bazı yanıtlar var. Hepsi yok, bir tane yanıt yazdım. 29

Birçok toplumsal zayıflık var. Gitgide artan dengesizlikler var, zengin ve yoksul arasındaki fark var; bunun giderek açılan bir fark olduğunu düşünüyorum. Bir de kenar mahalleler var. Münih te de, zengin bir şehir, ama şehrin bazı kısımlarına sıradan vatandaş gitmez; çünkü çok tehlikeli ve aslında hangi insanların orada yaşadığını gördüğünüzde depresyona girersiniz. Yani göçmenler yaşıyor kenar mahallelerde. Daha sonra doğa tahribatı var. Sizin de bir sorununuz bu sanırım. Yeni bir enerji sorunu var. Almanya, nükleer enerjiden çıkma kararı aldı ve bu nedenle yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmalı. Bu, arazi üzerinde de etki edecek bir konu, özellikle kırsal bölgelerde. Çünkü şehirlerde rüzgâr parkı yapılamıyor. İklim değişikliği de önemli bir boyut. Bavyera gibi küçük bir eyalette bile. Kuzey. Daha çok kuruyacak kuzey ve güneyde daha çok yağmur olacak; dolayısıyla, buna uyarlamak zorundayız arazileri. Bir de arazi kullanım problemleri ve arazi çatışmaları var. Kırsal ve şehir alanları arasındaki büyük fark var. Siz de bunu biliyorsunuz, sorunun farkındasınız. Bununla ilgili konuştuğumuzda, Türkiye deki durumla karşılaştırdığımızda, benzer bir durum görüyoruz. Çünkü İstanbul da da görülen durum aynı, ciddi bir göç durumu var ve gittikçe doğu tarafı boşaldığı için dengesiz bir hâl ortaya çıkıyor. Aynı durum Çin de de var. Herkes doğuya gidiyor, bu sefer de batı bölgeler boş kalıyor. Çin Komünist Partisinin bu durumda batı kırsal bölgeleri güçlendirmesi gerekir. Tabii ki Komünist Partinin eski gücü ve şimdiki durumuyla bir şekilde buna müdahale edilmesi gerekir. Ama protestolarla da karşılaşabilirler. Dolayısıyla, şunu söylemek olası: Avrupa da neredeyse her yerde sorun var ve Avrupa da şöyle bir fikir var: Alman yaklaşımını dengeli bir şekilde uygulamak. Avrupa Birliğine gereksinmemiz var, Almanya nın uygulamasına gereksinmemiz var, kent-kırsal ortaklığına gereksinmemiz var. Yani bir ortaklığın geliştirilmesine gerek var; İstanbul ile bütün bölge arasında, Ankara ile Ankara nın bulunduğu bütün bölge arasında bir ortaklığa gerek var. Ayrıca da kesinlikle yerel bir gelişme, kırsal bölgede kalkınma yaratmak gerekiyor. Bütün bunları söyledikten sonra, kentsel dönüşümle ilgili olarak çok güzel bir kitap var, dünya şehirleriyle ilgili; eğer bu kitaba bakacak olursanız, Avrupa daki şu anda kentleşmeyle ilgili güçlüklerin neler olduğunu görebilirsiniz. Bunlardan en önde geleni, karşılanabilir bedelle konut edinme. Bu, şu anda en büyük konulardan birisi. Aslında dünyanın genelinde bu önemli. BMW, Siemens, hepsi aslında aynı sorunu yaşıyorlar. Kimse kimseye karşılanabilir bedelle bir ev sağlayamıyor. Bunda çok ciddi bir sorun var. Dolayısıyla, politikacılar üzerinde de bir sosyal baskı yaratıyor. Bu sorun, sonuçta başarıyı başarısızlığa dönüştürebilecek kadar büyük bir sorun. Münih te insanlar bunun korkunç bir durum olduğunu düşünüyor. Ayrıca yeni apartmanları bir düşünecek olursanız, 20-30 Euro ve bazı apartmanlar da satın almaya kalktığınızda 20 milyon Euro. Düşünebiliyor musunuz durumu? Fakirlikten söz ettik, sosyal sorunlardan birisi. İstanbul bu anlamda gerçekten önemli bir örnek. 15 milyon mu, 20 milyon mu, ne kadar kişi yaşıyor İstanbul da bilmiyorum; ama bu da gündemdeki sorunlardan birisi olarak kalmayı sürdürüyor ve Doğu Avrupa da gittikçe daha fazla sürdürülebilir kentsel ulaşım sistemlerine yatırım yapıldığını görüyoruz. Bu büyük sorunlara karşı biz Münih te hızlı tren bağlantıları oluşturmaya çalışıyoruz. Bu proje sonuçta başarısız oldu, uygulamak olanaklı olmadı; çünkü buna karşı olanlar vardı. 30

Diğer taraftan, Eğer kırsal bölgeler yeterince nefes almazsa, o zaman kent bölgeleri ve şehirler de boğulacaktır sözü var. Fransa nın eski Başbakanı Edgar Faure bu sözü söylemişti. Kesinlikle doğru söylemiş. Her bir devletin, her bir parlamentonun dikkate alması gereken bir düşünce bu. Dünyanın çok iyi, güzel bir şekilde kentleştiği ve HABITAT ve Avrupa daki büyük değişiklikler hikayesi artık yürümüyor. Bu sözleri dikkate almak gerekiyor. Peki, herhangi bir şey yapmamalı mıyız, hepimiz istifa mı etmeliyiz, problemlerin yalnızca kentsel bölgede kaldığını mı düşünmeliyiz? Hayır. Sürekli olarak kentsel arazilerden bahsediliyor; Afrika da, Yunanistan da, Kıbrıs ta, hatta Türkiye de bunlar büyük sorunlar. Nasıl isimlendirirseniz isimlendirin; ama biliyorsunuz, yeni insanlar geliyor kırsal bölgeden ve gelecekte de sorun yaratmaya devam edecek bu. Avrupa en azından bunu çözmek için bir şeyler yapıyor. Avrupa, kırsal konularla ilgili olarak bu problemi yıllar boyunca göz ardı ettikten sonra, Avrupa Birliği, uluslararası kurumlar, Daha fazla kırsal bölgelere yatırım yapmalıyız fikriyle ortaya çıktı. Berlin de geçtiğimiz yıl çok büyük bir konferans yapıldı; buraya Uluslararası İşbirliği Bakanı da katıldı Almanya dan ve kırsal bölgelerdeki gelişme, kalkınmayla ilgili düşüncelerini söyledi. Yani 30 yıl sonra yeniden kırsal bölgede kalkınma konusuna değinir olduk. Siz de aynı şeyi şimdi yapıyorsunuz. Ben, bu diyalogları kendi görevim sırasında başlatmış olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum; Fas la olan ilişkilerde, Marakeş Deklarasyonu çerçevesinde. Çünkü Fas da kırsal göçten etkilenen önemli ülkelerden birisi. Genç kişiler hep Casablanca ya gidiyorlar ve örneğin İspanya da, herhangi bir şekilde Madrid de bir terörist karşınıza çıkarsa, Casablanca dan geldiğini söylüyor hepsi. Bunlar teröristlerin her zaman yerleştiği yerler olarak geçiyor. Bunları söylemek çok üzücü; ama ne yazık ki sistemin de bir parçası durumunu almış durumda. Şimdi yeniden arazi yönetimine dönelim. Arazi yönetimi, önemli konulardan birisi ve yeni bir konu değil. İstanbul da, aslında, HABITAT konferanslarının önemli yerlerinden birisiydi ve İstanbul Konferansında şu dile getirildi: Bizim arazileri doğru şekilde yönetmemiz gerekiyor. Burada da gördüğünüz gibi, farklı kısımlar var. Arazi yönetiminin yeni bir terim olarak ve güçlük olarak karşımıza çıktığından söz ediliyordu. Şimdi biraz da arazi yönetimiyle ilgili konulara değinmek istiyorum. Birleşmiş Milletlerin de bir tanımı var, ama EIDP nin kullandığı genel tanımlardan daha ayrıntılı bir tanım bu. Burada aslında çok daha detaylı bir kısım görebiliyorsunuz, arazi yönetimiyle ilgili; planlama, uygulama, izleme ve değerlendirme. Yani bir faaliyetler zinciri var. Yalnızca tek bir kısmına odaklanmıyor; izlemeye ya da arazinin yönetimine odaklanmıyor, planlamayı da içine alıyor. Bu konuda yeni bir anlayış hiyerarşisi oluşturmak uzun zaman aldı ve bu farklı biçimlerin, kadastro-arazi ve toprak-arazi yönetim sistemlerinin oluşturulması ve kayıt, tapu ve daha sonra da arazi yönetimi konularının bütüncül bir yaklaşımla tek bir çatı altına alınması uzun bir zaman aldı. Arazi politikası dediğimizde, sizin arazi yönetimiyle ilgili bir strateji belgeniz var mı bilmiyorum, ama sizin aslında bir danışman olarak çalışmak isteyen kişiye direkt olarak bunu sormanız gerekiyor. Yani böyle bir şey var mı, yok mu? Bunu istemeniz gerek mülk üzerinde. Çin de bu çok net. Hala kolektif bir sahiplik yok. Türkiye de ise belli kısıtlamalar var. Arazi politikası yalnızca sahipliği ortaya koymuyor; aynı zamanda da bir araziyi doğru şekilde nasıl kullanabileceğimizi bize gösteriyor. Almanya da çok belirgin bir farklılık var; alokatif ve dist- 31

ribütif, yani tahsis edilen ile dağıtılan araziler arasında. Örneğin, Kamboçya da devlet arazisinin dağıtımı ya da Almanya da dağıtım demekle kastedilen, arazinin sosyal açıdan zayıf durumdaki ailelere verilmesi. Yani bu dağıtım kısmı, diyelim ki kent bölgelerinde oluyor. Ama alokatif, yani tahsis edilen demek, arazinin doğru kişiye, doğru anda, doğru yerde verilmesi demek. Bu da arazinin doğru şekilde kullanılması anlamına geliyor. Yani dört tane doğru bir araya gelmek durumunda. Eğer araziyi yanlış kişiye verecek olursanız, yani bu araziyi geliştirecek durumda olmayan bir kişiye verecek olursanız, bu da kötü yönetim anlamına gelir. Ben, Kamboçya Devletinin danışmanı olarak oradaki bakanlarla bir araya geldiğimde bana fikirlerimi soruyorlar. Devletin de fikri, aslında devlet arazilerini bu kişilere vermek. En zayıf durumdaki, en fakir gruptaki kişilere vermek. Örneğin, kuzeyde bulunan ormanlık bölgelerdeki yerler, bütün bunların kesilmesi ve bunların verilmesi. Ne bekliyorsunuz? denildiğinde; İnsanların mutlu olması... Çünkü araziye gereksinmeleri var yanıtını veriyorlar. Araziyi alacaklar, mutlu olacaklar. Sivil toplum örgütleri de mutlu olacak. Uluslararası toplum da bunu istiyor her zaman. Ama başarılı olmayacak bu. Eğer bu kişilere yeterli eğitim verilmezse tarım alanında, eğer bir becerileri olmazsa o araziyi kullanacak, bunun başarısız olması kaçınılmaz. İşte bu noktada ne yapılabilir? Bu, alokatif, yani tahsis edilen durum. Kısaca Uganda daki duruma da bakalım. Bu da en önemli arazi politikalarından birisi olarak görülüyor dünyada. Görüyorsunuz, arazi kullanımı ve arazi yönetimi çerçevesinin her kısmı ufak kalemlere ayrılmış halde ve en azından şunu söyleyebilirim ki, arazi yönetimiyle çok yakın bir şekilde bütün bu birimler ele alınıyor. Bir deklarasyon var ve nihai olarak bir strateji belgesi hazırlamak üzereyiz. Burada da gördüğünüz gibi, Dünya Bankasının etkisi altıda 1990 ların sonunda hazırlanmış bu. Arazi yönetimi alt sektörü, arazi idaresi alt sektörü ve arazi dağıtımı alt sektörü şeklinde. Bunlar aslında insanların zihninde artık oluşmaya başlamış durumda ve biz her zaman arazi yönetiminin bunların hepsini içine aldığını dile getiriyoruz. Buraya baktığınızda, bu belgenin özetinde, aslında bu arazi yönetiminin genel olarak son derece net bir şekilde listelendiğini görüyorsunuz. Burada planlama, arazinin kullanımının planlanması, kırsal-kentsel kalkınma planı... Yani Kamboçya da şimdi görüyorsunuz ki, planlama aslında arazi yönetiminin bir parçası. Yalnızca uygulamanın değil, yani kentsel arazi kullanımı uyarlaması değil, bir plan var. Şimdi bir araştırma yürütülüyor bununla ilgili olarak ve arazi yönetiminin tamamını kapsıyor. Özellikle Zürih te FIG le beraber yapılan bir araştırma ve çalışmada kenar mahallelerde arazi yönetimi üzerine odaklanıldı ve burada arazi yönetimi ve orman bölgesinde kısıtlı kaynakların sürdürülebilir kullanımı ele alındı. Çünkü net bir şekilde biliyoruz ki, kısıtlı kaynaklar var ve orman alanları artmıyor, azalıyor. Özellikle Almanya daki duruma baktığımızda, bu son derece önemli. Kutsal bir bölge orman. Kimse orman alanını inşaat alanına çevirmek için ağaç kesemez. Bu mümkün değil. Eğer öyle bir şey olursa, derhal işinden olur. Larsson un bahsettiğim kitabında üç bölüm var. Bunların üzerinden geçmeyeceğim, ama burada özellikle kırsal ve kentsel alanlarla ilgili düşüncelerini dile getiriyor ve sonuç olarak da, arazi yönetiminin hem kent, hem de kırsal bölgeyi içerdiğini dile getiriyor. Kendisi, arazi yönetimi fikrini şöyle dile getiriyor: Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletlerin anlayışı ilk etapta izleme, idare ve kontrol içeriyor. Ama kendisi bu önerisi ve bu planlama önerisiyle, aynı zamanda alternatif olarak arazinin kalkınması amacını da dile getirerek bir tartışma ortamı yaratıyor. Dolayısıyla, arazi yönetimine ilişkin çok daha kapsamlı bir anlayış içeriyor. Almanya da bazı profesörler var, arazi yönetimiyle ilgili olarak çalışan. Benim meslektaşım Linke de onlardan biri, Darmstadt tan. Ben de Almanya daki bu bilimsel komitenin uzun yıllar baş- 32

kanlığını yaptım. Bu bölümü yeni bir isimle oluşturduk biz, arazi yönetimi birimi olarak ve taşınır emlakle ilgili yönetimi de bunun içine dahil ettik, arazi ve emlak yönetimi olarak değiştirdik. Bu ek isim önemliydi; ama gerçekte, açıkçası, tamamen arazi yönetimine odaklanıyordu. Arazi yönetimi emlak yönetimiyle bir arada ele alınmıştı. Beş sektör var; mekansal veri yönetimi, kadastro ve GIS i de içine alan bir şekilde. Kırsal gelişim, arazi toplulaştırmasını da içeriyor bu. Taşınmaz yönetimi ve değerleme, kentsel gelişme ve kalkınma, öneri/kapasite geliştirme. Bu, Almanya daki bilimsel dünyanın bu konuyu ele alışıydı. Yine arazi yönetimiyle ilgili olarak bir master derecesi eğitimi de veriyoruz. Bu eğitim programında bazı Türk öğrencilerimiz de var ve burada öğrencilere arazi yönetimi konusunda ne düşündüklerini soruyoruz. Yalnızca uluslararası belgelerden alıp kopyalamayın; kendi araştırmanızı yapın ve bize öyle cevap verin diyoruz. Bu, maalesef Almanca. Ama 2002 de bu çalışmaya başladık. Geleceğe yönelik arazi yönetimi ne anlama geliyor, arazi toplulaştırması ne anlama geliyor; bu konuda öğrencilerin çalışmasını istiyoruz. İlk makaleler yayınlandı. Birinin adı Arazi Yönetimi Konusundaki Yeni Güçlükler. Yazarı, arazi yönetimiyle ilgili gizemli bir kişi. Çünkü bu konuda çok ilginç çalışmaları var. Hatta 2005 yılı itibarıyla hızlı bir şekilde kopyalama yapıp da, hızlı bir şekilde yayınlanması esprileri yapıldı. Ama hızlı bir çalışma yapıldı. Yine arazi yönetimiyle ilgili olarak bir sonraki araştırmamız ise, arazi yönetiminde bir otoritenin oluşturulması. Aslında burada bir kişinin öncülüğü alması gerekli. Türkiye de kim acaba buna öncü? Almanya da son derece net bu. Tabii ki bununla birlikte pek çok da ortağa gerek var. Tabii ki farklı pek çok konu ele alınıyor; iskân ve buna benzer pek çok başka konu. Sonuç olarak, bu kadar uzun zamandan sonra ben ilk kendi tanımımı getirdim arazi yönetimi konusunda ve beş faaliyetten söz ettim bu tanım içerisinde. Böylece elde etmek istediğimiz anlayışı oturtmaya çalıştım. Birincisi, hakkaniyet, her yerde hakkaniyet. Yani hem kentsel, hem de kırsal alanlarda eşit koşullarda yaşanması, sadece kentsel bölgeye odaklanılmaması. Diğerleri de, planlama, yapılanma, inşaat ve nihayetinde de arazi düzenleme. Bu, arazi yönetimine ilişkin bir tabloyu gösteriyor. Burada bu üç günlük seminerin tüm başlıklarını görebilirsiniz. Planlama, kentsel kalkınma, ormanlık bölgenin korunması, değerleme. Bütün bunlar bu Penta dokümanının içerisinde. Bu, aslında çok karmaşık ve çok kapsamlı. Burada arazi yönetiminin statik tarafı ile dinamik tarafını birbirinden ayırdım. Statik kısmında her şey aynı; araziye ilişkin kadastro içerisinde, tapuda belgeleme var ve tabii ki pek çok fikir var bununla ilgili, bölgesel ve merkezi yönetimden. Bunlardan gelen çeşitli fikirler izleniyor, sonra da planlama başlatılıyor ve sonuçta da yeni bir yaklaşıma ulaşılıyor. Son kısımda yine statik yaklaşımı görüyorsunuz. Düzenleme yapıldığında, arazi toplulaştırması yapıldığında, yeni fikirler ve bunların uygulanmasının planlanması, yeni bir kadastronun yapılması ve tapunun oluşturulması. Bu, aslında sürekli bir daire. HABITAT ta bazı arazi yönetimi araçları da dile getirilmişti, ama çok da sistematik değildi bunlar. Sunumumun sonuna geldim. Arazi yönetimi dediğimizde neyi kastediyoruz? Bu, aslında tüm ilgili, olası ve uygun felsefelerin, vizyonların, fikirlerin, amaç, kavram, program, plan, önlem, eylemlerin sürdürülebilir kalkınma için, kentsel ve kırsal bölgelerde sürdürülebilir bir kalkınma için toplam olarak ele alınması. Bunu uygulamak için de çok iyi bir yönetişime sahip olmanız gerekir, özel bir planlamanızın olması ge- 33

rekir. Arazi kullanımı, arazi idaresi, değerleme ve fonksiyonel bir arazi pazarının olması gerekir. Vergilendirmenin, kırsal bölge arazi gelişimi konusunun ele alınıyor olması gerekir. Bu gibi durumlarda, özellikle ormanların dönüştürülmesi veya kent ortamında yaşam alanlarının oluşturulması bazen olumsuz sonuçlara da yol açabilir. İşte bu, aslında uluslararası kalkınmanın altını çizdiği konu. Yani bütün FIG uzmanlarının da katıldığı ve yeni fikirlerin ortaya çıktığı dönemden beri kabul ettiğimiz durum. Hepimiz insan hakları için uğraşıyoruz ve tabii, Türkiye de aynı şekilde, sürdürülebilir bir kalkınma için çaba harcanıyor. Özellikle kentsel ve kırsal bölgelerde yaşam kalitesinin geliştirilmesi amaçlanıyor. Dolayısıyla, her zaman yalnızca kentlerle ilgili konuşmaktan vazgeçmeliyiz ya da kentsel bölgelerle ilgili konuşmaktan vazgeçmeliyiz. Bunlar, arazi yönetimi yaklaşımının farklı kısımları. Arazi idaresi, arazi değerlemesi, arazi kullanımının geliştirilmesi ve düzenlenmesi, bütün bu yönetimin içerisindeki kısımlar. Bu alanla ilgili olarak son gelişme olarak, dediğim gibi, artık arazi yönetişimi konusuna doğru yöneliniyor. Bu, Türkiye de de önemli konulardan birisi. Bu bir parametre. Bu parametrede yolsuzlukla ilgili iyi devletler ve kötü devletler var. Eşit yaşam koşullarını her yerde garanti edemeyen ya da katılımcı olmayan vatandaşlar gibi konular var. Hepimiz yönetişim ilkelerinin ne olduğunu biliyoruz. Arazi söz konusu olduğunda pek çok başarısızlık da var. Arazi, aslında yolsuzluktan en çok etkilenen alanlardan birisi. Dolayısıyla, bu fikri geliştirmek, iyi bir arazi yönetişimini gerektiriyor. Bu konu, yeni gündemde olan konulardan birisi ve arazi yönetimiyle birlikte değerlendiriliyor. Burada farklılıkları göstermeye çalıştım size. Arazi yönetimi, hedefler ve önlemlerle ilgilidir. Arazi yönetişimi ise, iktidar, yapı ve ekonomi politikle ilgilidir. Bazı ülkelerde verdiğim danışmanlık deneyimimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim: En iyi politikacılara, en iyi parlamenterlere, en iyi politikalara sahip olabilirsiniz; ama bunlara sahip olsanız bile, iyi bir yönetişim stratejiniz yoksa başarılı olamazsınız. İşte bu nedenle Afrika da bu kadar çok para kaybedildi. Sonuç olarak bütün bu para İsviçre deki bankalara gitti ve kimse istediğine ulaşamadı. Çünkü kötü yönetişim burada ortaya çıktı ve memurlar da doğru şekilde çalışmadıklarından, büyük hasar alındı. Çok iyi bir otoritenizin olması gerekir, iyi ve çalışan bir otorite sisteminizin, yönetim sisteminizin olması gerekir, yönetimde eğitimli kişilerin bulunması gerekir. Tabii ki burada üniversitelere de görev düşüyor. Yalnızca teknik konuları öğretmemeliler; aynı zamanda ülkemiz için etik, ahlâk ve doğru değerleri de öğretmeliler. Bu, yalnızca üniversitenin de bir görevi değil; eğer bunları yapmıyorsanız, iyi bir profesör değilsiniz demektir. Belki teknokrat olabilirsiniz, ama iyi bir profesör olamayabilirsiniz. Teşekkürler. Sunucu (Esra Tekdal) - Prof. Dr. Holger Magel a teşekkür ediyoruz. Şimdi sırada tekrar bir Tematik sunuşumuz var Kentsel Dönüşüm ile ilgili. Gerçekleştirecek olan sayın Prof. Dr. Ruşen Keleş ile ilgili elimde bir özgeçmiş var. Çok güzel bir özgeçmiş, kocaman bir özgeçmiş, ama elimde de Erol Hocamın yazdığı iki cümle var Hocam için. Ben size onun hayatını o iki cümle ile özetlemek istiyorum. Sayın Prof. Dr. Ruşen Keleş, ülkemiz şehirciliğinin en önemli isimlerinden biridir. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi nden emekli olduktan sonra eğitim, öğretim, araştırma ve yayın faaliyetlerini sürdürerek yolumuzu aydınlatmaya devam eden sayın Prof. Dr. Ruşen Keleş i konuşmasını yapmak üzere davet ediyorum. 34

İkinci Oturum 15 Kasım 2012, Perşembe Tematik Sunuş Kentsel Dönüşüm; Neden, Kimin İçin ve Nasıl? Prof. Dr. Ruşen KELEŞ 35

KENTSEL DÖNÜŞÜM; NEDEN, KİMİN İÇİN VE NASIL? Prof. Dr. Ruşen KELEŞ Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi (I) Kavramsal Giriş Arazi Yönetimi Günleri çerçevesinde yapılacak bir konuşmanın, arazi yönetimi kavramından ne anlaşılması gerektiği sorusunun sorulmasıyla başlaması doğaldır. TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası nca yayımlanmış olan Arazi Yönetimi Terimleri Sözlüğü nde (2011), arazi yönetimi kavramı şöyle tanımlanmış: a) Kentsel ya da kırsal arazi kaynaklarının, sürdürülebilir bir biçimde, kullanımı ve geliştirilmesiyle ilgili bütünleşik yönetme süreci. b) Araziye ilişkin bilgiler, kurumlar, politikalar ve hukuki düzenlemeler. Peki, o halde arazi nedir? Yine ayni Sözlük te arazi sözcüğünün karşısında şunlar yazılı: a) Altında, üstünde ya da üzerinde oluşturulmuş, iyelik ve kullanım haklarına konu olan tüm yapılarıyla birlikte yeryüzü parçası, b) Geniş kırsal alan. Toprak karşılığında ise şu sözler yer alıyor Sözlük te: Mineral ve organik maddelerin parçalanarak ayrışması sonucu oluşan, yeryüzünü ince bir tabaka halinde kaplayan, bitki üretici nitelikleri olan canlı ve doğal kaynak. Benim Kentbilim Terimleri Sözlüğü mde arazi sözcüğünün tanımı yok. Toprak teriminin de. Ne yazık ki, ikinci baskısı 1998 de yayımlanmış olmasına karşın, kentsel dönüşümün bile adı geçmiyor. Ama, Kentleşme Politikası başlıklı kitabımın bir bölümü, yıllardır Toprak Sorunu başlığını taşıyor. Bir başka deyişle, toprağı arazi yerine kullana geliyorum. Böylesine bir kullanımın teknik 36

anlamda doğru olmadığını bilmekle birlikte, Türk Dil Kurumu nun dilimizi özleştirme çabalarının ürünü olan sözlüklerinde, arazi karşılığında toprak sözcüğünün kullanılmasından cesaret alarak, ama özellikle bununla Kentbilim de araziyi kastetmekte olduğumuzu unutmayarak toprak sözcüğünü kullanmayı sürdürüyoruz. Kentsel dönüşüm, dilimizde özellikle son 10-15 yıldır sıklıkla kullanılan bir terim durumuna geldi. Az önce de belirttiğim gibi, 1980 tarihli Kentbilim Terimleri Sözlüğü mde Kentsel Dönüşüm yok. Ama, kent yenileme var. Sözlük te, kent yenileme şöyle tanımlanmış: kamu girişimi ya da yardımıyla, yoksul komşuluklarının temizlenmesi, yapıların iyileştirilmesi, korunması, daha iyi barınma koşulları, tecim ve işleyim olanakları, kamu yapıları sağlanması amacıyla, yerel tasar ve izlenceler uyarınca, kentleri ve kent özeklerinin tümünü ya da bir bölümünü, günün değişen koşullarına daha iyi yanıt verebilecek duruma getirmek. Melih Ersoy un yayıma hazırladığı Kentsel Planlama: Ansiklopedik Sözlük te (2012) kentsel dönüşüme ilişkin olarak şu görüşler yer alıyor: Bazı projeler fiziksel mekânın ıslahı, çevresel iyileştirme ve ekonomik canlandırmayı amaçlarken, bazıları toplumun ekonomik refah düzeyini iyileştiren, çöküntü alanlarında yaşayan topluluklara yeni iş ve eğitim olanakları üreten (sunan), yerel topluluk ağının güçlendirilmesi ve toplumsal kapasitesinin artırılmasına yönelik katılımlı süreçlerle toplumsal dönüşümü sağlamayı hedeflemiştir. Daha da kapsamlı bir tanıma, Türkiye Bilimler Akademisi nin Türkçe Bilim Terimleri Sözlüğü nde (Sosyal Bilimler) rastlıyoruz. Buna göre, kentsel dönüşüm, belediyelerce, kentin yıpranan ve özelliğini yitirmeye yüz tutmuş, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen kent bölgeleri ile bu bölgelere ait alanların, kentin gelişimine uygun olarak yeniden yapım (ı) ya da özüne uygun biçimde yenilenerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve toplumsal donatı alanları oluşturulması, doğal afet risklerine karşı önlemler alınması, kentin tarihsel, kültürel dokusunun yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması amacıyla gerçekleştirilen eylemlerin tümü dür. (II) Neden Kentsel Dönüşüm? Kentler de canlı varlıklar gibi, doğan, büyüyen, yapılarlı sürekli olarak değişen toplumsal örgütlenme biçimleridir. Bütün ülkelerde, eskiyen kent kesimleri, zamanla yenileme gereksinmesi yaratır. Eskiyen kent kesimlerinin yenilenmesi ve bu kesimlere toplumsal ve özellikle ekonomik yönden yeni işlevler ve değerler kazandırılması arzu edilen bir şeydir. Önemli olan bu yenilemenin amacının ve yönteminin iyi belirlenmesidir. Plana dayanmayan kentsel dönüşüm çalışmaları konut açığının kapanmasına yardımcı olmadığı gibi, bireysel, kentsel ve ulusal ekonomi açısından da türlü sakıncalar doğurmakta; ayrıca, kent yönetimlerini, beklenmedik zamanlarda ve boyutlarda izlence (program) dışı yatırım olupbittileriyle karşı karşıya bırakmaktadır. Ayni yolların sık sık genişletilmesi, kaldırımların daraltılması, ağaçların kesilmesi, su, elektrik, doğal gaz, kanalizasyon ve telefon tesisleriyle ilgili kabloların yenilenmesi gibi nedenlerle toprağın sık sık kazılması kent halkını rahatsız etmekle kalmaz, ayni zamanda düzenli kentleşmeyi aksatır ve kamu hizmeti yatırımlarının bir izlenceye bağlanmasına olanak bırakmaz. Bu türlü sakıncaları giderebilmek için, İsviçreli Kentbilimci Hans Bernoulli, İkinci Dünya Savaşı ndan sonra yayımlanan Kentlerin Organik Biçimde Yenilenmesi (Organische Erneuerung unsere Staedte, 1949) adlı yapıtında, kentsel yenilemenin ve kentsel dönüşümün, kentleri semtlere ayırarak kademeli bir biçimde yapılmasını önermiştir. Bernoulli, her on yılda bir bir mahallenin yenilenmesini ve bu yenileme sürecinde toprağın mülkiyetiyle üzerindeki yapının mülkiyetin birbirlerinden ayrılmasını, bu yoldan toprağın giderek topluma mal edilmesini (ulusallaştırılmasını) 37

önermiştir. Adım adım deneme ya da dönüşüm bu gerçekçi yaklaşım kamusal siyasaların uygulanmasında büyük yanlışlar yapılmasını önleyen ve kimi ülkelerde, kentsel dönüşüm dışında da benimsenmiş çağcıl bir yöntemdir. Fransa da, 2003 yılında yapılan bir Anayasa değişikliği ile, deneme (experimentation) yönteminin yerel yönetimlerle ilgili alanlarda kullanılması yolu açılmıştır. Kıt ekonomik kaynaklarını koruma sorununun çok daha büyük önem taşıdığı ülkelerde, bütün ülkeyi kapsayan ve ayni zamanda geniş halk kitlelerini tedirgin etmesi olası girişimlerde, bu tür yöntemlere çok daha büyük gereksinme vardır. Kentsel yenileme (urban renewal) ve kentsel dönüşüm (urban transformation) karşılığında kullanılan farklı kavramlar, bu etkinliğin içeriği ve amacı hakkında da çıkarımlar yapılmasını olanaklı kılmaktadır. Bu yönden bakıldığında, kentsel yenileme ve dönüşüm ile güdülen başlıca amaçların şunlar olduğu görülüyor: a) Yoksulluk yuvalarını (gecekonduların) temizlemek (slum clearence), b) kent özeklerinin, kentlerin öteki kesimleriyle ve yörekentlerle aralarındaki ekonomik canlılık ayrımlarını ortadan kaldırmak, çöküntü bölgelerine yitirdikleri ekonomik canlılığı yeniden kazandırmak (urban rehabilitation, urban redevelopment, urban regeneration, urban renaissance), c) kentlerin sahip olduğu tarih, kültür ve mimarlık değerlerinin daha iyi korunabilmesi için bunların bulundukları semtleri, bu semtlerde bulunan yapılarla birlikte koruma altına almak (conservation), d) doğal yıkım olayları sonucunda yaşanabilirlik niteliklerini kısmen ya da tümden yitirmiş olan yerleşim yerlerini temizleyerek bu alanları yapılaşmaya elverişli duruma getirmek. e ) Bu etkinliklerden her birinde söz konusu olabilen bir yan amaç da, kentsel dönüşüm yoluyla inşaat kesimine, kısaca ekonomiye canlılık kazandırmak, bir başka deyişle yerli ve yabancı sermayeye yeni kazanç kapıları açmanın ortamını hazırlamaktır. Ülkemizin dönüşüm girişimlerinin temelinde bu son düşüncenin, başından beri ağır basmakta olduğunu gösteren pek çok işaret var. 7-8 Ocak 2010 tarihinde Bursa da GYO Der tarafından düzenlenen Gelişen Kentler Zirvesi konulu Sempozyum da, o günün TOKİ Başkanı bakınız ne diyor: Gelişmenin, zengin olmanın en temel öğelerinden bir tanesi gayrimenkuldür. Gayrimenkule dayalı yatırım kendi salt yapısında ölü yatırım gibi gözükse de, tetiklediği diğer yan sektörlerle birlikte ve biten konutların içine taşınan vatandaşlarımızın yapacakları yenilemelerle birlikte çok önemli bir ekonomik aktivitedir. Yönetimde sorumluluk taşıyan kişilerden duyduğumuz, ülke ekonomisi kentsel dönüşüm projeleriyle şahlanacak gibi savsözlerde de kentsel dönüşümden neyin beklenmekte olduğu açıkça görülmektedir. Görüldüğü gibi, çoğu kez sanıldığının tersine, kentsel dönüşüm, salt gecekondu bölgelerindeki derme çatma yapıların yıkılıp yerine yeni, sağlam v çağdaş yapıların konulmasından ibaret değildir. Buna ek olarak, koruma, canlandırma, iyileştirme, yeni işlevler kazandırma, yeniden imar etme, sağlıklı duruma getirme, hem yapıları, hem de bulundukları kent kesimlerini yitirmiş bulundukları ekonomik ve toplumsal değerlerine ve fiziksel ölçünlerine yeniden kavuşturmak gibi hedefler de kentsel dönüşümün amaçları arasındadır. Gereksinmesinin niteliğine, gerçekleştirilmesi öngörülen dönüşümün amaçlarına ve kent yönetimleriyle hükümetlerin dünya görüşlerine ve ideolojik konumlarına bağlı olarak, yukarıda sıralamış olduğumuz amaçlardan biri ya da birden fazlası ön plana çıkabilmektedir. (III) Ülkemizde Dönüşüm Deneyimleri Kaçak yapılardan oluşan, plansız ve düzensiz, altyapısı yetersiz ve sağlıksız, çevre ölçünleri çağdaş bir kentsel yaşam düzeyini yansıtmaktan çok uzak olan çirkin kent dokularını, doğal yıkım 38

riskiyle karşı karşıya bulunan yapıların çoğunlukta olduğu yerleşimleri sağlık, esenlik ve güvenlik yönlerinden çağdaş bir düzeye yükseltebilmek elbette gereklidir. Bu amaca ulaşabilmek için, Türkiye de, düzenli ve planlı olmasa da, 50 yıldır çabalar harcanıyor. İlk uygulamalara gecekondu bölgelerinde başlanmış; düzinelerle yasalar çıkarılmış, paralar harcanmış, sözde planlar yapılmış, nutuklar atılmıştır. 1) Ne yazık ki, 775 sayılı Gecekondu Yasası nın (1966), iyileştirme (ıslah), önleme ve yıkma (tasfiye) yöntemlerini uygulayarak, gecekondu alanlarını temizleyip kentlerin sağlıklı parçalarıyla her anlamda bütünleştirmede başarı sağlanamadı. Sorunun büyüklüğü, kaynak yetersizliği, sorunun sosyo-ekonomik ve siyasal boyutları bunda etkili olmuştur. Ama başarısızlığın temel nedenlerinden biri, olgunun nedenleri yerine sonuçları üzerinde durulmasıydı. Toprak üzerindeki özel iyelik (mülkiyet) hakkının topluma karşı belli bir sorumluluk duygusuyla kullanılması gereği hep gözardı edildi. Birey bu konuda üzerine düşeni yapmayınca, kamunun çevrime girmesi gerekirdi. O da işlevini yerine getiremedi. Böylece, iyelik hakkının toplum yararına aykırı olarak kullanılmasını yasaklayan Anayasa kuralı (m.35) fiilen kağıt üzerinde kaldı. Planlı yaklaşım hep söylem düzeyinde kalmaktan öteye gidemedi. 1960 yılında ülkenin planlı kalkınma dönemine girmesi bile bu alanda olumlu bir gelişme sağlamadı. Adı planlı dönem olmakla birlikte, özellikle 1970 li yılların başlarından 2000 lere gelinceye değin, atılan her adımda plansızlık egemen oldu. Çünkü egemen anlayışa göre, bize plan değil, pilav gerekliydi. Planlı gibi gösterilmek istenen dönüşüm uygulamaları bile gerçekte plansızlıktan farksızdılar. 2981 ve 2390 sayılı yasalarla 1984 yılından bu yana ıslah imar planları yoluyla, yani bütünsellikten yoksun, parçacıl bir plan yaklaşımıyla, gerçekleştirilmiş olan dönüşüm uygulamalarının planlı kentsel dönüşüme örnek gösterilmesi yanlıştır. 2) Gecekondu alanlarının dönüşümünü kendiliğinden, daha uygun bir terimle,plansız bir süreç olmaktan çıkarmak amacıyla, Ankara da 1990 lı yılların başlarında denenen Portakal Çiçeği ve Dikmen Vadilerindeki uygulamalarda, imar hakkı toplulaştırması (bir tür hamur) yönteminden yararlanıldığı gibi, İstanbul da Kuştepe Kentsel Dönüşüm Projesi nde olduğu gibi, imar haklarının aktarımı (bir tür trampa) yönteminden de yararlanma yoluna gidilmiştir. İmar haklarının toplulaştırılmasında, yerbölüm (parsel) temelinde var olan imar hakları proje çerçevesinde bir araya getirilmekte ve yaratılan değer kamu kesimi ile özel kesimin işbirliği sonucunda bir paylaştırmaya konu yapılmaktadır. Bu liberal yöntemin uygulanması sonucunda, kamu, tümüyle kendi etkinliği sonucunda yaratılan değerin bir bölümünü, bir tür çaresizlik içinde, hak sahibi (?) bireylere terk etmek zorunda kalmaktadır. İmar haklarının aktarılmasında ise, amaç var olan ya da imar baskısı altında oluşabilecek imar haklarının bir başka projeye aktarılması ya da bu hakkın taşınabilir bir değere dönüştürülmesidir. Kısaca, 1990 lı yıllarda gerçekleştirilen kentsel dönüşüm projelerinin dayandığı model, kamu eliyle yaratılan toprak rantının, yine kamu öncülüğünde, gecekondu (hak) sahipleriyle paylaşılması temeline dayandırılmıştır. Bu projeler kimi çevrelerden kanımca hiç de haklı olmayan bir övgü almıştır. Övgünün gerekçesinde, kötünün iyisi (ehven-i şer) oldukları görüşü ağır basıyordu. Daha sonraki yıllarda ve günümüzde girişilen kentsel dönüşüm çalışmalarının eskisinden çok da farklı olmayan hareket noktalarından yola çıkılarak gerçekleştirilmek istendiği açıkça görülmektedir. Yöntem, ayni yöntemdir. Bireyin çıkarlarıyla toplumun çıkarları kısa ve uzun dönemlerde kamu duyuncunda rahatlık yaratacak bir dengeye kavuşturulmadıkça, kent toprağını, doğal kaynak değil de, kimileri gibi üretilebilir bir meta saydıkça, toplum yararını gerçekleştirme işlevini bencil çıkarlarından başka kaygısı olmayan bireylere, yerli ve yabancı sermayeye emanet ettikçe, kentsel dönüşüm, kentsel rantın adı olmaktan başka öteye geçmeyecektir. 39

3) 2003 yılının sonlarında iktidara gelen hükümetin gündemindeki önemli konulardan bir kentsel dönüşüm dü. Önce, yeni bir İmar Yasası hazırlanarak kentsel dönüşüme de bu çerçevede yer verilmesi düşünülmüş, ama daha sonra konunun ayrı bir yasayla düzenlenmesine karar verilmiştir. Bu amaçla, Dönüşüm Alanları Hakkında Yasa Tasarısı adlı bir tasarı hazırlanıp TBMM ye sunulmuşsa da, sonra ondan da vazgeçilerek, Marmara ve Van depremlerinden edinilen deneyimlerin ışığı altında, 2012 yılında, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun adlı 6306 sayılı yasa çıkarılmıştır (R.G. 31 Mayıs 2012). Bu yasaya az sonra döneceğim. Ancak, iş başındaki hükümet, 2004 yılından başlayarak u alanda kimi adımlar atmaktan geri kalmamıştır. 2004 yılında yürürlüğe sokulan Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Projesi, bu adı taşıyan ayrı bir yasansın, 5104 sayılı yasanın konusu olmuştur. Bu yasayla, Kuzey Ankara girişi ve çevresini kapsayan alanlarda kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde, fiziksel durumun ve çevre görüntüsünün geliştirilmesi, güzelleştirilmesi ve daha sağlıklı bir yerleşim düzeni oluşturarak kentsel yaşam düzeyinin yükseltilmesi amaçlanmıştır. Bu amacın daha iyi gerçekleştirilebilmesi için, daha sonra 2006 yılında, bir de 5481 sayılı yasa çıkarılmıştır. 4) 2005 yılında çıkarılan 5366 tarihli Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkındaki yasanın amacı, daha ilk maddesinde şöyle tanımlanmıştır: Büyükşehir belediyeleri ve büyükşehir belediye sınırları içindeki ilçe belediyeleri, nüfusu 50 bini geçen belediyelerce ve bu belediyelerin yetki alanları dışında il özel idarelerince yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının bölgenin gelişimine uygun olarak inşa ve restore edilerek bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, doğal afet risklerine karşı önlem alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması. Yasanın 2. maddesinde de, yenileme alanları nın nasıl belirleneceği gösterilmiştir. Bu alanlar, İl Özel Yönetimlerinde İl Genel Meclisi, belediyelerde ise Belediye Meclisi kararıyla belirlenir. İl Özel Yönetimlerinde İl Genel Meclislerince, anakentler dışında kalan belediyelerde ise Belediye Meclisince alınan kararlar Bakanlar Kuruluna sunulur. Anakentlerde ise, ilçe belediye meclislerince alınan kararlar Anakent Belediye Meclisince onaylandıktan sonra onay için Bakanlar Kuruluna sunulur. Koruma alanlarındaki yapım ve restorasyon çalışmaları için Emlak Vergisinden önemli bir pay ayırmak gibi önemli bir destek sağlamış olmasına karşın, yenileme alanlarını belirleme ölçütlerinin belirlenmiş olmaması, uygulamada yetki karmaşasına yol açmaktadır. 5) 2005 yılında çıkarılan 5395 sayılı Belediye Yasası, il kez, belediyelerin kentsel dönüşümle ilgili yetkilerine yer vermiştir. Yasanın 73. maddesiyle, belediyeler, kentin gelişimine uygun olarak, eskiyen kent kesimlerini inşa ve restore etmek, konut alanları, sanayi ve ticaret alanları, teknoloji parkları ve sosyal donatılar oluşturmak, deprem riskine karşı önlemler almak veya kentin tarihsel ve kültürel dokusunu korumak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim projeleri uygulamaya yetkili kılınmışlardır. Ayni yasada 2010 yılında yapılan bir değişiklikle, belediyelerin kentsel dönüşüme ilişkin yetkileri daha da genişletilmiş ve uygulamaya ilişkin ayrıntılar düzenleme konusu yapılmıştır. Örneğin, kamumun iyeliğinde ya da kullanımında olan yerlerde kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı ilan edilebilmesi ve uygulama yapılabilmesi için Bakanlar Kurulundan karar alınması gerekmektedir. Bu tür yerlerin üzerinde yapı olup olmaması, imarlı ya da imarsız yerler olmaları, büyüklüklerinin 5 ila 500 hektar aralığında ne kadar olacağının belirlenmesi gibi ayrıntıların takdiri Belediye Meclislerine bırakılmıştır. 5 hektardan küçük olmamak koşuluyla, 5 hektardan küçük 40

olmamak koşuluyla, birden çok alanın tek bir dönüşüm alanı olarak belirlenmesine de olanak tanınmıştır. Anakent belediyelerinin sınırları içinde dönüşüm proje alanı ilan edilmesine, Anakent Belediye Meclisi yetkilidir. Meclisin uygun görmesi durumunda, ilçe belediyelerinin de kentsel dönüşüm projeleri yapabilmelerinin yolu açıktır. Bu projelerle ilgili her türlü imar işlemleri (imar planı, yerbölümleme planı hazırlanması, yapı ve kullanma izin belgeleri verilmesi), anakent belediyelerince yerine getirilir. Kentsel dönüşüm alanlarındaki yapıların boşaltılmasında, yıkılmasında ve kamulaştırılmasında, yasa, ilke olarak, anlaşma yönteminin benimsenmesini istemiştir. Unutmamak gerekir ki, geçmiştekiler gibi, bugünkü kentsel dönüşüm uygulamalarının çoğu da, plansızlıktan farksızdırlar. Ankara Belediyesi, 2011 yılında, Atatürk Orman Çiftliği için hazırladığı Koruma (?) Amaçlı Uygulama Planıyla, 1. Derece doğal ve tarihsel sit niteliği taşıyan bir alanı 3. Dereceye indirirken ve Bakanlar Kurulu, Nisan 2012 tarihinde, başbakanlık hizmet binası yapmak amacıyla, Orman ve Su İşleri Bakanlığı nın AOÇ sınırları içindeki yerleşkesini kentsel dönüşüm ve gelişim proje alanı olarak ilan ederken bu yasal kurallara dayanmışlardır. Kentsel dönüşüm kavramı, görüldüğü gibi, Atatürk ün ulusuna armağan etmiş olduğu Çiftliğin yok edilmesi sürecinde de araç olarak kullanılmak istenmiştir. 6) TOKİ nin kuruluş yasasında 2005 yılında yapılmış olan bir değişiklikle, Yönetim in görev alanı genişletilmiş; görevleri arasına, belediyelerle işbirliği yaparak kentsel dönüşüm projeleri geliştirmek de konmuştur. Kuşkusuz, TOKİ nin bağlı olduğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı na, kuruluşunu gerçekleştiren Yasa Gücündeki Kararnamelerle tanınmış geniş planlama yetkileri kentsel dönüşü alanlarını da kapsamaktadır. (IV) Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesine İlişkin Yasa Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesine İlişkin 6306 Sayılı yasayla, Mayıs 2012 de hükümet yeni bir adım atmış bulunuyor. Bu yasayla, kentsel dönüşümde doğal yıkım olayları yönünden risk taşıyan alanların bu risklere karşı korunması amacı, kentsel dönüşümün daha önceki tanımlarda yer aldığını belirttiğim bütün öteki amaçların yerini almış görünmektedir. Bir başka deyişle, bu yasa ile bir yandan kentsel dönüşüm kavramının anlamı alabildiğine daraltılmış, yıkım riski olan alanlarla sınırlandırılmış; öte yandan, uygulamanın kapsayacağı coğrafi alan genişletilmiştir. Bu durum, inşaat etkinliklerini, taşınmaz mal alım satımını, rant yaratma, paylaştırma, hatta bahşetme işlerini, ekonominin canlılığı ve büyümesi için öncelikli araçlar olarak gören siyasal iktidarın ideolojisiyle tutarlıdır.bu amaç, yasanın ilk maddesinde şöyle belirtilmiş: Bu Kanunun amacı, afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına (norm ve standart ayni anlama gelen sözcüklerdir, saygı ve hürmet, açık ve net, yönetim ve idare gibi) uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere, iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir. Yasanın tanımlarla ilgili 2. maddesinde, uygulayıcı birimler arsında, idare yani yönetim de yer almış ve bunun Belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeleri, bu sınırlar dışında il özel idarelerini, büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerini ve Bakanlık tarafından yetkilendirilmesi halinde büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçe belediyelerini anlatmakta olduğu belirtilmiştir. Buna karşın, yasadaki yetkilerin hangi yönetimlerce kullanılacağına ilişkin kurallar gözden geçirildiğinde, asıl yetkilerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile TOKİ nin elinde toplanmış olduğu dikkat çekmektedir. 41

Yasa, rezerv (yedek) alanların yeni yerleşim alanları olduğunu ve bu yerlerin Bakanlıkça belirleneceğini, riskli alanların, can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan yerler olduğunu, bunların da AFAD ın ve Bakanlığın görüşleri alınarak Bakanlar Kurulunca kararlaştırılacağını göstermektedir. Riskli alanların içinde ya da dışında olup, ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma ve ağır hasa görme riski bulunan yapılar ise riskli yapı olarak adlandırılmakta ve bunların ilmi ve teknik verilere dayanılarak saptanacağı belirtilmektedir. 24 maddeden oluşan bu yasanın ilk 8 maddeden sonra gelen maddeleri bu yasanın uygulanması açısından engel oluşturabileceği düşünülmüş olan ve bu süreç içinde uygulanmayacak olan maddelerle başka yasalardaki değiştirilen kurallarla ( 14 madde) ilgilidir. Bunlar arasında, İmar 3194), Çevre, (2872/5491) Orman (6831), Kıyı (3621), Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri (2565), Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması (3573), Turizmin Özendirilmesi Yasası (2634), Mer a Yasası (4842), Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası (2863), Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası (5403), ve Boğaziçi Yasası (2960). Dikkat edilirse, bu yasalardan emen hemen hepsinde doğal ve kültürel değerlerin ve özellikle toprağın, ormanların, yeşil alanların ve kıyıların korunmasıyla ilgili olanlar yer almaktadır. Hem kentsel, hem de kırsal alanları dönüşüm sürecinde uygulama alanı sınırları içine alan bu yasayla, öyle anlaşılmaktadır ki, hükümet, tüm doğal varlıkların rant yaratmak ve paylaştırmak amaçlarıyla kullanılır duruma getirilmesi yolunu açmak istemiştir. Bu durumda, yasanın temel amacının kentsel dönüşümden daha başka yönlere çevrildiğini söylemek abartma olmaz. Bir Bakanın, Ankara Sanayi Odası Dergisi nde, Türkiye de en büyük toprak ağası devletin kendisidir. Bu topraklar satılıp kamuya (halka, bireylere) mal edilmeli ki, ekonomi canlansın diye yazabilmiş olması bu yasayla varılmak istenen amaçlardan bağımsız olarak değerlendirilemez. Yasanın 9.maddesindeki yedek (rezerv) yapı alanları, uygulamanın zorunlu kılması durumunda genişletilmeye son derecede elverişli ve o ölçüde de, doğal varlıklar açısından tehlikeli sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Böylece, ormanlar, mer alar, zeytinlikler ve kıyılar afet riskiyle karşı karşıya olan yedek alan durumuna getirilerek, yapılaşmaya açılabilecektir. Bu durumda, hükümet izlencelerinde ve kalkınma planlarında yer alan sürdürülebilirlik ilkesinin kâğıt üzerinde kalmaktan başka bir değeri kalmayacaktır. Bu yasa, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı na, kentsel dönüşüm etkinliklerine hem yapılar düzeyinde, hem de alan olarak karışabilme yetkisini tanımaktadır. Riskli yapı ve riskli alan kavramları bu anlayışı yansıtan kavramlardır. Yedek (rezerv) yapı alanı kavramıyla ilgili düzenlemenin ayrıntıları gösteriyor ki, yurttaşla yönetim arasında yapı, alan ve arsaların iyeliği açısından bir uyuşmazlık ortaya çıktığı takdirde, bu türlü yerler Çevre ve Şehircilik Bakanlığı nın denetimine geçirilebilecektir. Başta 3194 sayılı İmar Yasası olduğu halde, kentsel dönüşüm uygulamalarının birçok temel yasa kuralının dışında tutulmak istenmesi, imar ve planlamada özel yasa uygulamasını genelleştirmek anlamına gelmektedir. Yasanın 6. maddesiyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı na tanınan her türlü harita, plan, proje, arazi ve arsa düzenleme işlemlerini yapma ve arazi toplulaştırma yetkilerinin tanınmış olması, hukuk düzenimizin yerleşik kuralları açısından kolay savunulamaz. Örneğin, bu yasaya göre yapılacak yönetsel işlemlerin hepsine karşı, iptal amacıyla yönetsel yargıya gidilebileceği halde, yasanın 6. maddesi, bu davalarda yargının yürütmeyi durdurma kararı veremeyeceğini göstermektedir ki, böyle bir düzenlemenin, Anayasanın hak arama özgürlüğü ile ilgili 36. ve yönetimin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine bağlı olduğuna ilişkin 125. maddesine aykırı olduğu söylenebilir. Bunun gibi, 6306 sayılı yasanın Anayasaya aykırı sayılabilecek kuralları yönünden, akla gelebilecek kurallar 2, 43, 44, 45, 56, 63, 125, 127, 169. maddelerdir. 42

(V) Genel Değerlendirme Son on yıldır ülkemizin gündeminden hiç düşmeyen kentsel dönüşüm olgusunu, toplumsal, ekonomik, tüzel, planlama ve mühendislik boyutlarıyla ele almakla TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri önemli bir katkıda bulunmuş oluyor. Kentsel dönüşümün türlü boyutlarını yetkiyle ele alacak olan değerli konuşmacıların uzmanlık alanlarına haksız bir karışmada bulunmaktan kaçınarak birkaç noktayı dikkatlerinize sunmak istiyorum. 1) Öyle görünüyor ki, Afet Riskli Altındaki Alanların Dönüşümüne ilişkin Yasa, kentsel dönüşümü dar anlamda almakta; daha farklı amaçlarla yapılabilecek dönüşüm uygulamalarını ilgi alanının dışında bırakmaktadır. Bununla birlikte, ülkemizin çok büyük bir bölümünün yersarsıntısı ve benzeri doğal risklerle karşı karşıya bulunduğu hesaba katılırsa, Yasanın uygulama alanının kapsamının genişlemiş olduğu söylenebilir. Ancak buna bakarak, kentlerindeki gecekondu ve kaçak yapı oranlarının çok yüksek olduğu ülkemizde, farklı amaçlarla yapılacak kentsel dönüşüm uygulamalarına gereksinme olmadığını düşündürmemelidir. 2) Kentsel dönüşüm uygulamalarında dikkati çeken bir özellik, bu konularda birincil sorumluluğun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile TOKİ de olduğu, belediyelere ise bu süreçte ikincil derecede, terim yerindeyse göstermelik bir yükümlülük yüklenmiş olduğudur. Her ne kadar, dönüşüm projeleriyle ilgili planların belediyelerce hazırlanacağından söz edilmekteyse de, Bakanlığa planları onaylama yetkisinin tanınmış olması, görevin 3194 sayılı İmar Yasasındaki düzenlemeye aykırı bir biçimde merkezileştirilmekte olduğunu göstermektedir. Yeni Yasayla Bakanlığa tanınan çok geniş yetkiler de (her tür ve ölçekte etüt, harita, plan, yer bölümleme planı vb.) merkezileşme eğiliminin başka örnekleridir. Yerel nitelikte olan bir kamu hizmetinin görülmesine onay yoluyla ya da doğrudan doğruya merkezi kuruluşlarca ortak olunması, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı nın kurallarıyla bağdaştırılamaz. 3) Dönüşüm konusunu İmar Yasasının çizmiş olduğu çerçeve dışında farklı bir düzenlemeye konu yapmakla, imar ve planlama dizgemizde ikili bir yapı oluşturulmuştur. Böyle bir durumdan, planlamanın ve planın tekliği ve bütünselliği ilkesi zarar görür. Bir başka deyişle, dönüşüm uygulamalarıyla ilgili imar planlarını, bütüncül değil, fakat parçacıl bir yaklaşımla ele alınca, yeni yerleşim alanlarının kentlerin bütünü içindeki yerini ve bağlantılarını belirlemekte güçlükler yaşanır. Dikkat çeken bir nokta da, kentsel dönüşüm uygulamalarında, ilgililerin bu süreçlere katılımına fırsat verecek mekanizmanın bulunmamasıdır. Halk yalnızca, afet riskli yapısının yıkılması sürecinde yapması gerekenler nedeniyle ve o ölçüde çevrime sokulmaktadır. Yalnız halk değil, kent adına söz söyleyebilecek STK lar ve meslek örgütleri de çevrim dışındadır. 4) Son yasal düzenlemenin hukuk düzenimizin yerleşik kuralları, Anayasamızın temel ilkeleri ve insan hakları açısından da önemli sorunları olduğu görülüyor. Yönetimin işlemlerine karşı yargıya başvuru olanağı sağlanmış gibi görünüyorsa da, yargının yürütmeyi durdurma yolunun yasayla kapatılmış olması herhangi bir biçimde savunulamaz. Ayrıca, ormanlar, kıyılar, tarım toprakları, zeytinliklerin de içinde yer aldığı doğal, tarihsel ve kültürel değerlerin korunmasıyla ilgili pek çok yasa kuralının, kentsel dönüşüm tasarlarının başarısı için bir yana itilmesi, Anayasanın başta hukukun üstünlüğü ilkesi olmak üzere, çok sayıda kuralına aykırılık taşımaktadır. Yapılmak istenenler, bağlı olduğumuz uluslararası tüze kuralları açısından da savunulamaz. 5) Türkiye de uygulanmakta olan kentsel dönüşüm projelerinde, kent toprağının artan değerinin (rantının) paylaşım yönteminden halk ve gelecek kuşaklar sürekli olarak zarar görmüş ve 43

görmektedirler. Kamunun toprağını, imar ve yapı yasalarını hiçe sayarak işgal edenlerin, zamanla ve yine kamunun harcamaları sonucunda artan toprak değerine yüksek oranda ortak edilmesi toplumsal adalet düşünceleriyle bağdaştırılamaz. Artan değerin ya tümüyle ya da önemli bir bölümünün belediyenin ya da devletin kasasına dönmesi adalet ilkesinin gereğidir. Bu değerlerin, imar haklarının toplulaştırılması ya da aktarımı gibi adlar altında, yapılacak pazarlıklar doğrultusunda paylaştırılmasından toplum ve gelecek kuşaklar zararlı çıkar. Daha doğrusu, hak olmayan bir hak dağıtım konusu yapılmış olur. 6) Tüm kamusal hizmetler gibi kentsel dönüşüm de kamu yararı amacıyla yapılması gereken bir hizmettir. Birden çok amacın gerçekleşmesine yaraması söz konusu ise de, sonul amaç insanın ve toplumun mutluluğudur. Sulukule de ve benzeri uygulamalarda olduğu gibi, ailelerin, yöntem olarak, kamu gücüyle yaşam ortamlarının dışına itilmeleri (eviction), İnsan Hakları Evrensel Bildirisi nin ve onunla ilgili Sözleşmelerin kurallarına da aykırıdır. Bunun yanı sıra, kentsel dönüşümün, ülkemizde, söz konusu alanların ve bu yerlerdeki yapıların fiziksel anlamda değiştirilmesi olarak, yani eksik olarak algılandığı görülmektedir. Fiziksel anlamında bile, çevre değerlerinin dikkate alınması için yönetimlerin bir kaygı duyduklarına tanık olmuyoruz. Oysa, çağdaş planlı dönüşüm uygulamalarında, yerinden edilmesi söz konusu ailelerin, istihdam başta olmak üzere, sosyo-ekonomik gereksinmelerine çözüm bulunması da projelerin ayrılmaz parçasıdır. Yoksulluğu ve toplumsal sınıfların göreceli durumunu hesaba katmayan bir dönüşüm özle değil, biçimle ilgili bir girişimdir. Aksi durumda, Manuel Castells in çok haklı olarak belirttiği üzere, yoksulluğun kent içinde bir yerden başka bir yere taşınmasından başka bir sonuç elde edilmiş olmaz. Belki yoksulla varlıklı yer değiştirmiş olur. David Harvey de, geçenlerde bu gözlemi yapmış ve Türkiye de kentsel dönüşüm varlıklı sınıfın merkeze dönme isteğidir demiştir (Milliyet, 13 Haziran 2012). Bu açıdan bakıldığında, TOKİ nin Sözlüğü nde yer alan, hasılat paylaşımı, çapraz finansman, rant ve prestij projeleri, yabancı ülkelerde konut yapımı gibi projeleri, toplumsal gönenç devleti anlayışı ile bağdaştırmaya olanak yoktur. 7) Son olarak, David Harvey in de belirttiği gibi, ekonomik bunalım, konut bunalımı, taşınmaz mal (konut) bunalımı birbirlerinden ayrılmaları olanaksız olgulardır. Taşınmaz mala yatırımın ülke ekonomisindeki önemli rolünü yadsımak olanaksız olmakla birlikte, bunun bir sınırı olduğu da açıktır. Görüyoruz ki, ülkemizde de, kentleşmenin körüklenmesi ve rant gizilgücü yüksek olan alanlardaki düzenlemelerle bir yandan ekonominin, bir yandan da belli bir siyasal kadronun ayakta tutulmasına çaba harcanıyor. Oysa yakın geçmişte, dünyanın birçok ülkelerinde yaşanan ekonomik bunalıma bir çözüm olarak sunulan taşınmaz yatırımları, o ekonomilerde kısa sürede çöküntüye yol açmıştır. Sanayi ürünleri üretimini ön planda tutan, girdileri açısından dışa bağımlı olmayan bir sanayileşme hamlesi olmaksızın, salt taşınmaz yatırımlarıyla ne büyüme, ne de hakça bir bölüşüm sağlanabilir. Yukarıda, Türkiye de özellikle 1970 lerden sonra, yasal olarak planlı bir dönemdeymişiz gibi görünmesine karşın, fiili olarak plansız bir dönem yaşandığına değinmiştim. Son on yıllık dönemde ise, bunun tam tersinin geçerli olduğu söylenebilir. Şu anlamda ki, kent topraklarında değer artışına yol açmayı körükleyerek ve bu rantı ekonomiyi canlandıracağına inanılan bireyler, kümeler ve sınıflar arasında paylaştırarak bölüştürmek adeta planlı bir biçimde yürürlüğe sokulmuştur. Plansız gibi görünen ekonominin en planlı girişimidir gördüğümüz. Bu süreçten yararlananlardan birinin sözleriyle, belki Tarih hayal edenleri değil, gerçekleştirebilenleri anacaktır, ama nasıl anacağı hiç kuşkusuz övünülecek bir durum olmayacaktır. 44