ATATÜRK DEVRİ MLERİ Nİ N AMAÇLARİ VE ESPRİ Sİ NEŞ ET ÇAĞ ATAY Tarihten alı nan ibretler, dersler: Büyük adamları, içinden çı ktı kları ülkenin, ulusun tarihi zorunlulukları, çekilen ı zdı raplar, sı kı ntı lar yoğ urur yetiş tirir. Rahmetli yüce Atatürk de böyle bir ortamda ve Türk ulusunun çok sı kı ntı lı günlerinde ortaya çı kmış tı r. Zaten doğ duğ u, çocukluk ve ilk delikanlı lı k çağ ları mn geçtiğ i bölge ona tarihi görevini her an hatı rlatan bir atmosferde idi. Kendisinin doğ up büyüdüğ ü Selanik ve çevresi bir çok milletin bağı msı zlı k çabası na kış kı rtı ldığı, itildiğ i Balkan Yarı madası 'nda idi. Avrupanı n uyanmış ve geliş miş devletleri, Osmanlı uyruğ u bu Balkan halkları m milli duygular bakı mı ndan bilinçlendirmeye, örgütlendirmeye çalışı yorlar& O sı ralarda dünyada ve çevremizde geliş en olaylar, Türk ulusunun ve ülkesinin ayakta durabilmesi ve benliğ ini koruyabilmesi için vakit geçirmeden bir ş eyler yapması gereğ ini bütün ş iddeti ile duyurur nitelikte idi. Avrupa'da filizlenen fikir akı mları nı n geliş tirtiğ i reformlar, matbaanı n, pusulanı n bulunuş u, buharı n mekanik güç olarak kullanı lması, teknolojinin ve sanayiin geliş mesi, makinanı n icadı ile ortaya çı kan ağı r sanayiin ham maddeye ve paraya ihtiyaç göstermesi, sömürgecilik ve kuzey, güney Amerika devletleri gibi yeni devletlerin dünya politika alanı na atı lması oluş uyordu. Pek tabii ki bu geliş meler dünyamı za yeni bir yaş antı anlayışı getiriyordu: Üretim ile tüketim arası nda bir denge kurma, üretimi düzenli olarak dağı tma düş üncesi Avrupada daha XIII. y. yı lda korporasyonları doğ urmuş tu. Hemen söylemeliyim ki biz Türkler, bunun daha mükemmelini, onlardan çok önce "ahi örgütü" olarak kurmuş isek de, bir çok buluş ları mı zda ve giriş imlerimizde olduğ u gibi bunu da zamanı n gereklerine uydurup sürdüremedik. "Bir Türk Kurumu Olan Ahilik" adı ile vaktiyle yazdığı mı z kitapta bu konuyu dile getirmiş tik. XIX. y. yı lda serbest üretim ve serbest ticaret baş lamış, büyük sanayiin gerçekleş mesi için anonim ortaklı klar kurulmuş tur. Bu ortaklı klardaki patron-iş çi iliş kileri sosyal adalet düş üncesini doğ urdu. Belleten C.LII, 63
994 NEŞ ET ÇAĞ ATAY Yine bu yüzyı lda devletler, Avrupa'nı n durumunu yeni temellere göre düzenleme gereğ ini duydular ki bu, 1815 Viyana kongresi ile gerçekleş ti. Napolyon'un XIX. y.yı l başı nda meydana getirdiğ i geopolitik alabora yatış tı. Yine bu 1815 kongresinde kiş inin doğ al hakları incelenerek toplumun nası l bir düzenle yönetilmesi gerektiğ i saptandı. Bu konuda Monteskiyo'nun (Montesquieu: 1689-1755) "Acem Mektupları ", "Roma imparatorluğ unun yükseliş i ve düş üş ü", "Kanunları n ruhu" adlı eserleri, Volter'in (Voltaire: 1694-1778) "Sezarı n ölümü", "Muhammet", "XII. Ş arl'ı n tarihi", "XIV. Lui çağı ", "Felsefi mektuplar" adlı eserleri, yine Fransı z yazarları ndan Jan Jak Ruso'nun (J.J. Rousseau 1712-1778) "Toplum sözleş mesi", "emil veya eğ itim", "Yeni Eloiz", "Itiraflanm" gibi eserleri çok etki yarattı. Bu ünlü düş ünür ve yazarlar "aydı nlanma devri" denen çağı n usta yaratı cı landı rlar J.J. Ruso, (Toplum sözleş mesi) adlı eserinde, toplumla yöneticiler arası nda içerik (zı mni) bir anlaş ma olduğ unu, hükümdar, güveni, düzeni gerçekleş tiremezse bu anlaş manı n bozulmuş sayı labileceğ ini ileri sürerek "Tarihi hukuk teorisi"ni yani, hükümdann Tanrı tarafindan yollandığı anlayışı nı kökünden sarsı yordu. Monteskiyo, "Roma imparatorluğ unun yükseliş i ve düş üş ü" adlı eserinde Romayı örnek alarak bir imparatorluğ un ya da toplumun nası l yücelip nası l çöktüğ ünün nedenlerini açı klamış, özellikle "Kanunları n ruhu" adlı eserinde ilk kez, yönetimde güçlerin ayı nmı prensibini yani, yasama, yargı, ve yürütme güçlerinin ayrı kuruluş ları n ellerinde olması gereğ ini savunmuş tur. Avrupadaki bu köklü geliş me Osmanlı Imparatorluğ unu gerektiğ ince uyarmadı ama, Osmanlı uyruğ u toplumları ve ulusları, özellikle Balkan Yanmadası 'ndakileri çok etkiledi ve uyardı. Bunda bizdeki eğ itim eksikliğ inin büyük rolü vardı kuş kusuz. Bu duruma, biraz aş ağı da kı saca değ ineceğ im. Ayrı ca, Avrupada politikacı ları, ilerde kendi yararlanna kullanmak için bu Osmanlı uyruklannı n dil, tarih ve kültürlerini inceleyerek, milli duyguları nı kamçı layarak bağı msı zlı kları nı elde etmeye kış kı rtı yorlardı. Bu durum ise zaman zaman baş gösteren iç ayaklanmalara yol açı yordu. Öte yandan Türkiye, Hindistan yolu üzerinde bulunduğ undan, Osmanlı Imparatorluğ unun bir parçası bulunan Arap memleketlerinde çı kan petrolün önem kazanması ndan dolayı onları n dış kış kı rtmalara hedef oluş ları, Osmanlı devletinin durumunu gittikçe ağı rlaş tı nyordu. Balkanlara gelince: 1. Cihan savaşı ndan önce Çekoslovakya, Romanya, Arnavutluk ve bugünkü Yugoslavya gibi Balkan devletlerinin
ATATÜRK DEVRİ MLERİ Nİ N AMAÇLARİ VE ESPRİ Sİ 995 çoğ u, ortada yoktu. Bulgaristan, bağı msı zlığı na 1908'de kavuş muş, Osmanlı Imparatorluğ undan ayrı lmış tı. Yugoslavya bugün Sı rbistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Karadağ ve Makedonya eyaletlerinden oluş an federe bir devlettir. Eskiden, bugünkü Yugoslavyanı n bir parçası nda Osmanlı lara bağ lı bir Sı rbistan vardı. /314'de "Etniki eterya: milli dernek" adı ile bir dernek kurmuş olan Yunanistan Rusya'nı n sürekli yardı mları yla 1829 yı lı nda sadece Mora Yarı madası 'nda elli bin km2. bir bölgede bağı msı zlığ a kavuş tu (Yunanistan'ı n bugünki alanı : ı 3 ı 957 km2). öteki yerler ve Selanik bölgesi (Batı Trakya) adı ile Osmanlı larda idi. Yunanlı lar buralan, ı. Cihan savaşı ndan sonra hilaf devletlerinin yardı mları ile alabildiler. Onlar bununla da yetinmeyerek, kurtuluş savaşı mı zdan az önce (Mavri mira: kara baht) cemiyeti kurup Ege bölgesini alma çabası na giriş tiler. Ermeniler, "Taş nak", "Hı nçak" ve "Goybon" ihtilal komiteleri kurup Imparatorluğ un doğ u bölgelerini ele geçirmek istiyorlardı. Bir parçası bağı msı z duruma gelmiş bulunan Macaristan, 1871'de Alman birliğ inin kurulması üzerine, 1872 yı lı nda Avusturya ile birleş ip yamalı bohça halinde "Avusturya-Macaristan İ mparatorluğ u"nu oluş - turdu. Bu yeni İ mparatorlukta ne ı rk, ne dil, ne de mezhep aynı idi. Lehistan'ı n yani Polonya'nı n (Podolya Eyaleti) ı 699 Karlofça Banşı 'na dek Osmanlı Imparatorluğ unun bir parçası halinde bulunuyordu. İ talya birliğ i 1870 yı l ı nda kuruldu. 1854 Kı rı m Savaşı 'na katı ldığı nda bir sürü küçük kı rallı klar halinde idi. Balkanlardakiler, orta ve güney Avrupa devletleri ortaya çı kmadan önce, Avrupada söz sahibi bağı msı z devlet olarak Ingiltere Fransa ve Rusya vardı. XIX. y. yı l sonları nda bunlara Italya ve Almanya katı ldı. Yeni kurulan Alman Imparatorluğ u, Avrupa politikası nda ve ekonomisinde çok hı zlı bir geliş me gösterdi. Buhar gücünün mekaniğ e uygulanması ndan sonra geliş en makine sanayii yerini, ağı r sanayie bı raktı. Ağı r sanayi ise daha önce de dediğ imiz gibi çok hammaddeye ve geniş satış pazarı na ihtiyaç gösterir. İş te bu iki önemli konuyu halletmek için harekete geçen Almanya, gözlerini sömürgeciliğ e dikti. Esasen I. Dünya savaşı nı n gerçek nedeni, politik olmakta çok sosyo-ekonomiktir. Yani hammadde elde etmek ve bunu iş ledikten sonra elde edilen iş lenmiş malı sürecek pazarlar bulma çabası ve yanşı dı r. Avrupanı n büyük sömürgeci devletleri bu iş e XVI. y.yı l baş ları nda baş ladı lar. Almanya onlardan üçyüz yı la yakı n bir süre geç kalmış olması na rağ men bu alanda da ş aşı lacak bir baş arı elde etti. Batı Afrikada (Togo),
996 NEŞ ET ÇAĞ ATAY (Kameron), (Alman güneybatı Afrikası ), (Alman doğ u Afrikası ), Pasifik Okyanus'unda (Bismark takı m adaları ) Yeni Gine'nin bir parçası, (Nlarş al), (Mariyan), (Karolina) ve (Parlav) adaları gibi toplam alan ı 2.000.000 km2. den çok bir sömürge ele geçirdi ki 1. Cihan savaşı nda yenilince bu sömürgeleri, Ingiltere, Fransa ve Belçika arası nda paylaşı ldı.. Cihan savaşı ndan önce Almanya gözlerini Asya'ya dikti. Osmanlı Imparatorluğ unda imtiyazlar elde ederek ve Anadolu-Bağ dat Demiryolunu yaparak Basra körfezine inip Hirdistana giden yolu kontrolü altı na almayı planladı. O zamanlar yeni kurulmuş olan bu imparatorluk, dünya politikası nda birlikte hareket edeceğ i bir yardı mcı aradı. Bir ara, Almanya- Avusturya-Rusya üçlü ortaklığı gerçekleş ir gibi oldu ise de 1878 Berlin Kongresi'nde Bismark'ı n Rusya'ya karşı ikiyüzlü davranışı bu birliğ in geliş mesine engel oldu. ı 883 yı lı nda Almanya ve Avusturya-Macaristan ilcilisine, birliğ ini yeni tamamlamış olan İ talya'da katı lı p t. Cihan savaşı 'nda kader birliğ i eden üçlü ittifak ortaya çı kmış oldu. Bu üçlü ittifaka karşı politik bir denge kurmak ve kendi çı karları nı korumak amacı ile 1899'da Rusya ve Fransa arası nda anlaş ma yapı ldı. Bir süre sonra buna Ingiltere de katı larak üçlü ittifak devletleri doğ du. Prusya ile, Osmanlı larla ve Orta Asyadaki Türk hanlı kları ile giriş tiğ i savaş larda mali sı kı ntı ya düş en Rusya, 1.530.000 km2. alanı olan Alaska'r, 7.200.000 dolara Amerikaya sattı. Ayrı ca 1904-1905 savaşı nda Japonyaya yenilmesi Rusyanı n içinde iç depremlere, karışı klı klara yol açtı. Burada küçük bir parantez açarak Rusya ve doğ u türkleri iliş kilerine kı saca değ inmek istiyorum: Rusya, "Moskova kniyezliğ i" adı altı nda küçük bir kara devleti iken, XIII. yüzyı lı n ilk yarı sı sonları nda Baltı k Denizi kı yı ları nı ele geçirip kara devleti olmaktan kurtuldu. Rusya, Asyadaki Türk devletlerinin özgürlüklerine son verdi; oysaki daha 1711 Prut savaşı nda, Büyük Petro'nun karı sı Katerina, Türk orduları baş komutanı Baltacı Mehmet Paş anı n ayakları na kapanarak kocası nı n ordusunu zor durumdan kurtarabilmiş ti. Rus Çarı Petro, memleketine parlak bir geleccek hazı rlamak için ş öyle bir plan çizmiş ti:. Batı dan Baltı k Denizi'ne çı kmak, Polonya üzerinden Avrupa içerilerine sarkmak, 2. Kara Deniz ve Boğ azlar yoluyla Akdeniz'e çı kmak, Osmanlı Imparatorluğ unu ortadan kaldı rmak,
ATATÜRK DEVRİ MLERİ Nİ N AMAÇLARİ VE ESPRİ Sİ 997 3. Ural Dağ ları üzerinden ve Hazar Denizi güneyinden Asya içlerine, Orta Asyaya yayı lmak. Rusya bu plana göre iş e, Osmanlı imparatorluğ unun bir parçası olan Kı rı m Hanlığı nı, Osmanlı lardan ayı rmakla baş layı p 1788'de Kı rı m'ı ülkesine katmış 18 ı o'de Osmanlı lardan Gürcistan'ı 83o'larda Dağı stan'ı elde etmiş ti. Kazakistan ilhakı na I 822'lerde baş layı p 1854'de tamamlamış, 1864-1881 arası nda Doğ u Türkistan'ı n (Uygur ili) bir parçası nı ele geçirmiş, batı Türkistan'a 1864'de girmiş, yine bu yı lda Taş kent'i, Çimkent'i, 1868'de Buhara'yı, 187o'de Semerkand'i, 1876'da Hokand'ı, 1878'de Hive'yi, 1884'de Merv'i almış tı. Rusya bugün, Komünist rejimle yönetilmekte, bir çok cumhuriyetlerden oluş muş bir federasyondur. Bu federasyonda beş de Türk cumhuriyeti vardı r. Rusyanı n yüzölçümü 22.402.200 km2 dir. Bu rakam, dünyamı zı n yedide birine eş ittir. 1985 sayı mı na göre nüfusu 276.290.000 dir. Rus anayasası 1936'da kabul edildi. Rusya 1867 yı lı nda 1.518.800 km.2 alanı ndaki Alaska yarı madası nı 7.200.000 dolara Amerika'ya satmış tı r. Bugün Amerikanı n buradan elde ettiğ i, orman ürünleri, balı k, maden ve turistik gelirin bir günlük geliri belki bu paradan daha çoktur. M. Kemal Paş a, bir kı smı nı yaş adığı, bir kı smı nı da okuyarak öğ rendiğ i bu olaylar ve geliş meler karşı sı nda Osmanlı Imparatorluğ unun bir uçuruma yuvarlanmakta olduğ unu gördü. O, çocukluğ unun geçtiğ i Trakya'da Sı rp, Bulgar ve Yunan komitacı ları nı n, kendi milli birliklerini güçlendirmek ve bağı msı zlığ a kavuş mak için nası l çalış tı kları nı, bu kin dolu çabayı, yüzlerce yı llı k efendileri Osmanlı imparatorluğ una karşı sürdürdüklerini acı ibretler olarak izliyordu. Öte yandan o, sekizyüz yı ldı r kendileri ile kader birliğ i yaptığı mı z, malları nı canları nı ve yurda= düş man saldı rı sı ndan korumak için sı cak ve susuz çöllere ordular yolladığı mı z Arap dindaş ları mı zı n, İ ngiliz, Fransı z ve Portekizlerle aleyhimizde iş birliğ i halinde oldukları acı gerçeğ ini de Suriye ve Lübnan cephelerinde görev aldığı sı rada gözleriyle görmüş tü. Bu çöküş ü ve yı kı lışı durdurmanı n, önlemenin çaresi, yolu ne idi? Osmanlı imparatorluğ u, Avrupanı n beş yüz yı la yakı n bir süredir geliş tirdiğ i yenilik ve teknik ilerleme karşı sı nda birş ey yapmadı mı?... Yaptı ama yapı lanlar bölük pürçük ş eylerdi, geniş kapsamlı ve köklü bir değ iş ikliğ e gidilememiş ti. Örneğ in ı. Abdülhamit (saltanatı : 1774-1789), Avrupadan getirttiğ i uzmanlarla bir "mühendishane-i berri-i hümayun", bir de
998 NEŞ ET ÇAĞ ATAY "mühendishane-i bahri-i hümayun" açtı. Buralarda deniz ve kara askerlerine ve yeniçeri subayları na batı tekniğ i öğ retilecekti. Bu, bu alanda bile bir iş halletmeye yetmezdi. ilmiye örgütü, yönetim örgütü kökten bozuktu. Yurttaşı n eğ itilmesini devlet kendi görevi saymı yordu. Hal böyle iken Anadoludaki yöneticiler buralardaki tı marlı sipahi askerleri nası l yetiş tirilecekti, ası l çoğ unluk onlarda idi askerlerde ne bilgi vardı ne disiplin. İş in kötüye gittiğ ini anlayan III. Selim (saltanatı 1789-1807), bozukluğ un nereden kaynaklandığı nı, nası l giderileceğ ini anlamak için, devlet ileri gelenlerinden birer islahat lahiyası (raporu) istemiş ti. Kendisine onsekiz rapor sunuldu. O, bunları n özetlerini yaptı rdı, yöneticilere okuttu. Bundan sonra yapı lan toplantı larda: 1 - Vergi ı slahatı, 2 - Askeri ı slahat, 3- Adli ı slahat, 4- Rüş vet alman ı n ve zulmün ş iddetle men edilmesi gibi kararlar alı nd ı. Matbaa, III. Ahmet zamanı nda ı 727'lerde ve Avrupada kullanı lışı ndan 300 yı l sonra ülkeye girebildi. ı 773'lerde Baron dö Tot'un himmetiyle mühendishanenin ilk nüvesi olan matematik okulu açı lmış sa da ası l okul I825'de II. Mahmut tarafı ndan gerçekleş tirildi. Bu değ erli hükümdar 826'da yeniçerileri kaldı rarak düzenli ve halktan asker almaya dayanan bir ordu kurdu, 1837'de ilk Maliye Bakanı nı atadı, 1839'da oğ lu Abdülmecit zamanı nda, yönetimi toptan düzenleme demek olan tanzimat ilan edildi. Görüldüğ ü gibi, Osmanlı sultanları ndan bazı ları, bozuklukları n nedenini araş tı rmış hatta bunları n giderilmesi için bazı tedbirlere baş vurmuş - lard ı r. Ama devrim denebilecek ciddi düzeltmelere giriş miş bulunan II. Sultan Mahmut bile büyük dertlere köklü bir çare getirememiş tir. Müsbet düş ünceli, akı lcı, gerçekci güçlü bir irade ve sağ duyuya sahip bir kiş i olan Atatürk, yurdun ihtiyaçları nı ve milletin yeteneklerini iyi biliyor, köklü ve sonuca götürecek planlar hazı rlı yordu. O, teori adamı değ il aksiyon adamı idi. Yararlı ve pratik gördüğ ü yenilikleri hemen uygulamaya geçerdi. O, bu yenilikleri uzmanları çevresinde topladığı günlerce ve sabahlara dek süren sohbet sofraları nda kararlaş tı rı yordu. Atatürk inanı yordu ki dünya artı k eski dünya değ ildi. Avrupada, Amerikada ve dünyanı n öteki bölgelerinde yeni yeni devletler ortaya çı kmış, politik güç dengesi alt üst olmuş tu. Ağı r sanayiin yarattığı hammadde, pazar, iş veren, iş çi iliş kileri gibi bir takı m sorunlar ortaya çı kmış tı r. Bu sorunlar, eski yı pranmış yasalarla ve teokratik kurallarla çözümlenemezdi. Dünya yüzünde örnek alı nacak bir müslüman devlet de yoktu. Esasen I.
ATATÜRK DEVRIMLERİ Nİ N AMAÇLARI VE ESPRİ Sİ 999 Cihan savaşı nı n sonunda yeryüzünde bağı msı z ve özgür iki müslüman devlet vardı : Osmanlı devleti ve iran ş ahlığı. İ ran hiçbir zaman hiçbir yönden örnek alı nacak durumda değ ildir. O halde Atatürk yeni Türkiye için örneğ i kendisi bulacaktı. İş te Atatürk devrimlerinin esprisi, onun bu gerçeğ i iyi kavraması nda, köklü uygulamalara geçebilmesindedir. O, ülkenin silkinip geliş mesinin ilk ş artı olarak halkı n okutulup eğ itilmesini görüyordu. Bunun için, pratik ve deneyden geçmiş bir batı eğ itim sistemini, okuyup yazması kolay, Türk fonetiğ ine uygun bir alfabe ile iş e giriş mek gerektiğ ine inanmış ve hemen uygulamaya geçmiş tir. Okuyup yazmayı kolaylaş tı rı p yaygı nlaş tı rma çabaları na Enver Paş a ve baş kaları da giriş miş fakat sonuç alamamış lardı. Eğ er yeni harflerin öğ retilmesinde ilk uygulamadaki heyecan iyi sürdürülebilseydi biraz da maddi durum yeterli olsaydı beş on yı l içinde gece ve gündüz okulları ile yürütülen bu giriş im, yüzde yüze yakı n bir sonuca vardı rı labilirdi. Bu hı zlı eğ itim seferberliğ ini, gençliğ in ve gelecek kuş akları n eski kültür ile iliş kilerinin kesileceğ ini söyleyerek engel olmak, baltalamak isteyenler vardı. Oysa ki bu iş e giriş ildiğ inde ülkede okur yazar oranı yüzde beş i geçmemekte idi. Bu orandaki okur yazarlar eski kültürden yararlanmış tı da gelecek kuş aklarmı yararlanacaktı? Ama Atatürk hesabı nı yaptı rmış tı. Matbaanı n geliş inden yani ı 727'lerden yeni harflerin kabul edildiğ i 1928'e kadar geçen 200 yı l içinde bası lan eser toplamı 3o.000'i bile bulmamış tı. Bunun da ancak beş altı bini önemli idi, onları n da yeni harflere çevrilmesi iş ten bile değ ildi, çünkü bugün yı llı k eser baskı sı 20.000'in üstündedir. Atatürk, bu yazı seferberliğ inden sonra eğ itimin tek elden, Milli Eğ itim Bakanlığı nı n kontrolünde yapı lması (tevhid-i tedrisat) ilkesini ve modern eğ itim sistemini getirdi. Çünkü evkaf, mahalle ve devlet okulları ve Avrupa'da okuyup gelenler ayrı düş ünce yapı sı na sahip oluyorlardı. Kadı nı ve erkeğ i ile her Türk, devletin açacağı okullarda okumah, bilgi, sanat ve teknik öğ renmeli idi. Bu, yurt korunması için, toplumun geliş mesi için, ekonomik bağı msı zlı k için zorunlu ve gerekli idi. Atatürk'ün, yurt ve ulusun mutlu geleceğ i için planladığı devrimlerin ikinci basamağı nda, ülkenin yönetim rejimi ve ekonomik düzeni geliyordu. Avrupada, ağı r sanayi ve onun getirdiğ i türlü sorunları n çözülmesi ile, gittikçe sosyal bir karekter alan hürriyet rejimleri ve liberal ekonomi düzeni, doğ uda ise kominist rejim vardı ki bu sonuncusunda sosyal adalet, hürriyet bahası na gerçekleş tirilmek isteniyordu. O rejimde kiş i yok devlet vardı. Atatürk ise kiş inin hakkı kiş iye, devletin payı devlete dedi. Ona göre ne kiş iyi yutan, robot haline getiren devlet, ne de devleti sömüren kiş i olmalı idi. 0
1000 NEŞ ET ÇAĞ ATAY halde, kendimize özgü bir devletçilik ilkesini temel almalı idik. Böylece de onun amacı ne sağ ne sol, doğ ru yol oldu. Biz o sı rada liberal ekonomi ile kalkı namazdı k, çünkü birikmiş sermayemiz, kiş ilerde atı lı m (Teş ebbüs) gücü, deneyi ve teknik bilgi yoktu. Ana sanayii devlet kurmalı ve böylece çalış anı n sömürülmesini önlemeli idi. Bu görüş sosyal idi sosyalist değ ildi. Çünkü özel mülkiyet tamnmakta ve üretim araçları devlet elinde toplanmakta idi. Atatürk devletçiliğ inde devlet, sadece zabı ta ve adalet devleti olmakla yetinmiyerek ekonomik hayata katı lmaktadı r. Türkiye'nin baş lı ca endüstrileri bu devletçiliğ in ürünüdür. Ş u varki, devlet iş letmeciliğ indeki tecrübesisliğ imiz yüzünden bürokrasiye kapı lı nmış, üretim pahalı ya mal edilmiş ve iş letmeciliğ in bu kusurları devletçilik ilkesine yüklenrniş tir. Bu suçlama yanlış tı r. Türkiye'nin en önemli konuları ndan biri de Laiklik yani dinle devlet iş lerinin aynlması dı r. Laikliğ in kabulü cumhuriyet rejiminin doğ al bir sonucudur. Cumhuriyet rejimi ile ş eriat kuralları bir arada yürüyemezdi. Çünkü cumhuriyet rejiminde yasaları millet meclisleri yapar. Ş eriat düzeninde fetvalar ve padiş ah fermanlan kanun yerine geçer. Esasen Osmanlı devletinin son devirlerinde meş rutiyet rejimi ile gelen millet meclisi yasama erkini büyük ölçüde eline almış ve böylece, demokratik rejime doğ ru çok ileri bir adı m atı lmış bulunuyordu. Öte yandan, laiklik kabul edilmeseydi, yüz yüzelli yı l önce içtihat kapı sı nı n kapandığı söylendiğ ine göre, yeni çı kan çok çapraşı k hukuki problemler nası l çözülecekti? Bir taraftan da türbeler, tekkeler ve medreseler, evkaf idarelerinde din sömürüleri öylesine çapraşı k bir hal almış tı ki dinin temiz ve gerçek özelliğ i gölgelenmiş ti. Halkı n din sömürücülerinin elinden kurtarı lması için onun, vicdanı ile baş baş a bı rakı lması gerekli idi. Laiklikte kimse kimsenin inancı na ve ibadetine kanş mamaktadı r; ancak din ve mezhep propagandası yapmak yasaktı r, çünkü bu, baş kaları nı n dini duyguları na baskı yapmak olur. Tekkelerin, zaviyelerin ve türbelerin kapatı lması nı n nedeni de bu idi. Bunlar halkı, bir lokma ve bir hı rka ile yetinmeye yani miskinliğ e sürüklüyorlardı. Her tarikat ş eyhi, kendi bağ lı olduğ u tarikatı n ası l tarikat ve din olduğ unu söylüyor böylece de müslüman halkı n, inanç yönünden bölünmesine yol açı lı yordu. Zamanı n iktidar sahipleri de muayyen tarikatlara dayanmak suretiyle siyasi etki kazanmaya çalışı yorlardı. Atatürk devrimlerinin en önemlilerinden biri de kadı n haklandı r. Kadı n hakları devrimini sadece tek kadı nla evlenme ve miras eş itliğ i olarak ele almak, bu devrimin esprisini anlamamak olur. Bu, yüzyı llarca toplum dışı bı rakı lmış hatta bir mal gibi sayı lmış nüfusun yarı sı nı n, yeniden
ATATÜRK DEVRİ MLERİ Nİ N AMAÇLARİ VE ESPRİ Sİ lool topluma alı nması, onları n fonksiyonları, sosyal yaş antı ya katkı ları bakı mları ndan bir nevi güçlü bir elektrik santralı nı n devreye girmesi gibidir. Kadı na erkekle eş it hak tanı mı yan toplumlar, geri kalmış toplumlardı r. Kadı nı n toplumdaki rolü, bir bakı ma erkeğ ininkinden daha önemlidir. Çünkü onları n doğ urduğ u nüfusla toplum meydana gelir. Bu nedenle tahsilli, kültürlü, sağ lı klı ve bilgili olmayan kadı nı n yetiş tirdiğ i çocuklardan oluş an toplum sakat bir toplumdur. O halde kadı na hak ettiğ i değ er verilmeli, sağ lı klı, tahsilli ve bilgili yetiş melerini sağ lama'', kiş iliğ ine, benliğ ine kavuş ma'', geleceğ inden güvenli olmalı. Medeni nikah, kadı na maddi ve manevi güven vermiş tir; Çünki artı k koca, canı istediğ i zaman ona, boş oldun evimden çı k git diyemez. Evlenme de yaş sı nı rları nı belirlemekle, doktor muayenesini ş art koş makla, aile sağ lığı geniş ölçüde güven altı na alı nmış tı r. Takvimin değ iş tirilmesi, saat, ölçü, tartı, paralarda desimal sistemin, uzunluk ölçülerinde metrik sistemin kabulü de, sı rf Avrupa toplumlarma benzemek için değ ildi. Bu iş lerde birliğ e yönelen dünya devletleri arası nda yerimizi almaktı. Geleneklerine bağ lı Anglosakson toplulukları bile, bu yeni geliş meye sı rt çevirememiş bunları birer birer kabul etme yoluna girmiş tir; parada, ı sı ölçümünde desimal sisteme geçme gibi. Atatürk devrimleri bir bütündür. Birbirine bağ lı olarak tümleş irler ve hiç bir yerden örnek alı nmamış tı r. Yüzyı llarca geri kalmış büyük bir ulusu dünya milletleri arası nda bilgili, güçlü ve itibarlı bir duruma getirmek amacı nı güder ve geleceğ e dönüktür. Bugün bütün dünya milletleri, sı nı rları aş an ortak kurumlar demeti içinde ortak temellere dayanan dünya uygarlığı na doğ ru gidiyor. Çağı mı z bir endüstri, iş, tecim ve ekonomi çağı dı r. Teknoloji üstünlüğ ü savaş araçları nda da yarış halinde bulunduğ undan, bu alanda güçlü olan yetersizi eziyor ve yutuyor. Bağı msı z bir devlet olarak yaş ayabilmek için bu ortak uygarlığ a girmek, kaçı nı lmaz bir zorunluktu ki buna batı lı laş ma diyoruz. Batı lı laş ma genel anlamda uygarlığı ifade eder. Uygarlı k ise coğ rafi bir bölgenin değ il, bütün insanlığı n ortak malı olan akı lcı, hürriyetçi bir hayat görüş üne yönelmektir. Bu görüş ü oluş turmakla, bizim de içinde katkı mı z bulunan islam uygarlığı nı n da payı vardı r, bu niteliğ inden dolayı batı lı laş ma, sanı ldığı gibi bir yabancı laş ma değ il, tersine, kendimize geliş - tir, uygarlığ a giriş tir. Buraya kadar söylediklerimizi bir kaç cümlede özetliyecek olursak Atatürk devrimlerinin amacı ve esprisi, bunları n bir kül halinde, bugün
I 002 NEŞ ET ÇAĞ ATAY dünya yüzündeki hiçbir toplumun, dışı nda kalamı yacağı ortak dünya uygarlığı na sarsı ntı sı z geçmemizi sağ lı yacak ortamı hazı rlamak için kendimize özgü bir ölçü ve tutum içerisinde hazı rlanmış olması dı r. Yüce A tanı n gerçekleş tirdiğ i bu devrimler, bugün sayı ları elliye yaklaş an müslüman devletlerin özgürlüğ e kavuş maları nı hazı rlamış, onlara yol göstermiş ve örnek olmuş tur. Ama üzülerek söyliyeyim ki biz onlar kadar sağ duyulu olamadı k, kiş isel çı karlara yönelik kı sı r partizanca düş ünce ve davranış larla Atamn gösterdiğ i amaçtan sapı p yolumuzu ş aşı rdı k. inş allah 12 Eylül 198o'de baş lı yan yeni yönetim, bu kör döğ üş ünü, bir daha Atatürk'ün çizdiğ i uygarlı ga giden doğ ru yoldan sapı lamayacak biçimde düzene kor, en az Avrupa devletleri kadar hakkı mı z olan dünya uygarlı - gı ndan nasibimizi alı rı z. Yazı ma burada son verirken büyük ve eş siz Ata'ya binlerce minnetle rahmet dilerim.