EK-11 ANKARA ÜNİVERSİTESİ BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJESİ KESİN RAPORU YENİDOĞAN SEPSİSİNDE SOLUBLE ÜROKİNAZ PLAZMİNOJEN AKTİVATÖR RESEPTÖR (supar) DÜZEYLERİNİN İNCELEMESİ Proje Yürütücüsü: Prof. Dr. Saadet Arsan Yardımcı Araştırmacılar: Uzm. Dr. Emel Okulu, Uzm. Dr. İlke Mungan Akın, Prof. Dr. Tomris Türmen, Prof. Dr. Begüm Atasay, Uzm. Dr. Haluk Güriz, Biy. Refik Gökdemir Proje Numarası: 10B3330012 Başlama Tarihi: 03.03.2010 Bitiş Tarihi: 22.03.2012 Rapor Tarihi: 30.05.2012 Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Ankara - 2012
I. Projenin Türkçe ve İngilizce Adı ve Özetleri YENİDOĞAN SEPSİSİNDE SOLUBLE ÜROKİNAZ PLAZMİNOJEN AKTİVATÖR RESEPTÖR (supar) DÜZEYLERİNİN İNCELEMESİ Sepsis, yenidoğanda önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Başlangıçta bulgular silik olmakla birlikte, klinik seyir hızla kötüleşebilmekte ve saatler içinde ölüme neden olabilmektedir, bu nedenle yenidoğan sepsisinde hızlı ve doğru tanı koymak önem taşımaktadır. Günümüzde sepsisin erken saptanmasında tek başına yeterli bir gösterge bulunmamaktadır. Sepsiste inflamatuar yolların daha iyi anlaşılması ve tanısal teknolojideki hızlı gelişmeler ile pek çok infeksiyon göstergesi araştırılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, geç neonatal sepsis düşünülen bebeklerde, tanı esnasında, klinik izlem sırasında ve tedavi bitiminde serum supar düzeylerinin çalışılması, diğer laboratuar testleri ile karşılaştırıldığında serum supar düzeylerinin katkısının incelenmesidir. Çalışma, prospektif kohort bir çalışmadır. Geç neonatal sepsis tanısı alan bebeklerde tanı anında, 72.saat ve tedavi bitiminde serum supar düzeyleri değerlendirildi. Serum supar düzeyleri diğer laboratuvar parametreleri ile karşılaştırıldı. Çalışmaya toplam 73 bebek alındı (geç neonatal sepsisli 46 bebek, kontrol grubunda 27 bebek). Çalışma grubunu oluşturan bebekler Gitto ve arkadaşlarının tanımladığı kriterlere göre dört gruba ayrıldı; grup 1 (yüksek olasılıkla sepsis), grup 2 (sepsis olasılığı), grup 3 (muhtemel sepsis), grup 4 (sepsis yok, kontrol grubu). Hasta grubunu grup 1, 2 ve 3, kontrol grubunu ise bulgu ve laboratuar olarak sepsisi olmayan prematürite, sarılık, hipoglisemi gibi nedenlerle yatırılan bebekler oluşturdu. Hasta grubunun ortalama gebelik haftaları ve doğum ağırlıkları kontrol grubuna göre daha düşüktü. Hasta grubunun tanı anındaki serum supar düzeyleri ile kontrol grubunun serum supar düzeyleri arasında fark yoktu. Hasta grubunu oluşturan grup 1, 2 ve 3 te yer alan bebeklerin serum supar düzeyleri benzerdi. Hasta grubunun serum C-reaktif protein (CRP) ve supar düzeyleri arasında korelasyon saptanmadı. Hasta grubunda mortalite oranı % 15,2 olup, serum supar düzeyleri ile mortalite arasında korelasyon saptanmadı. Çalışmamız, yenidoğanlarda ve yenidoğan sepsisinde serum supar düzeylerinin değerlendirildiği ilk çalışmadır. Serum supar düzeyinin yenidoğan sepsisinde iyi bir gösterge olmadığı saptanmıştır.
EVALUATION OF SERUM SOLUBLE UROKINASE PLASMINOGEN ACTIVATOR RECEPTOR (SUPAR) LEVELS IN NEONATAL SEPSIS Neonatal sepsis is an important cause of neonatal morbidity and mortality. The symptoms are subtle especially at the onset of infection, but clinical course can rapidly worsen, and may lead to death within hours, so it is important to diagnose neonatal sepsis in a rapid and accurate way. At present, no single biomarker is sufficient for early detection of sepsis. With increasing understanding of the inflammatory cascade of sepsis and rapid advances in diagnostic technologies, many infection markers have been investigated. The purpose of this study was to determine the serum soluble urokinase plasminogen activator receptor (supar) levels at the diagnosis, clinical course and the end of the treatment of late neonatal sepsis, and the corelation with the other laboratory tests. This is a prospective cohort study. Serum supar levels were detected in infants with late neonatal sepsis at the diagnosis, the 72nd hour and the end of the treatment. The supar levels were compared with other laboratory parameters. A total of 73 infants were included in this study (46 infants with late neonatal sepsis, 27 controls). The infants were classified into four groups according to the criteria defined by Gitto et al; group 1 (high probable sepsis), group 2 (probable sepsis), group 3 (possible sepsis), group 4 (no sepsis, control group). Infants in group 1, 2 and 3 referred to as the patient group, infants with prematurity, indirect hyperbilirubinemia, hypoglcemia who had no sign of clinical and laboratory infection were referred to as the control group. The mean gestational age and birth weight of the patient group were lower. There was no difference between the patient and control group with respect to serum supar levels. The serum supar levels were similar in group 1, 2 and 3 of the patient group. There was no correlation between C-reactive protein and supar levels of the patient group. The mortality rate was 15,2 % in patient group, and no correlation was found between the serum supar levels and mortality. This is the first study in which the serum supar levels were determined at neonates and neonatal sepsis. It has been shown that serum supar level was not a good marker for neonatal sepsis.
II. Amaç ve Kapsam Yenidoğan sepsisi, yaşamın ilk dört haftasında mikroorganizmanın invazyonu sonucu oluşan sistemik infeksiyon bulgu ve belirtilerinin eşlik ettiği, kan kültürü pozitifliği ile tanımlanan bir sendromdur. Yaşamın 3. gününden sonra görülen yenidoğan sepsisine geç neonatal sepsis, hastanede başka bir nedenle yatmakta iken genellikle çoklu dirençli mikroorganizmalar nedeniyle gelişen sepsise ise nozokomiyal sepsis denilmektedir. Geç neonatal sepsislerin çoğu nozokomiyaldir. Tanı ve tedavi yöntemlerindeki gelişmelere rağmen hem erken hem de geç başlangıçlı infeksiyonlar, yenidoğan bebeklerde önemli bir morbidite (%15-50) ve mortalite (%5-20) nedeni olmaya devam etmektedir. Özellikle hastalığın erken döneminde, klinik bulgular silik olması ve özgün olmaması sepsiste tanısal güçlük ve gecikme yaratmaktadır. Sepsis tanısı için altın standart, yaşarken veya postmortem alınan kan ve steril boşluk kültürlerinde mikroorganizmanın gösterilmesi olmakla birlikte, doğumdan önce anneye antibiyotik verilmiş olması, kan kültürü alınmadan önce bebeğe antibiyotik başlanmış olması, kültür için alınan kan örneği miktarının özellikle prematürlerde yeterli olmaması, bakteri yoğunluğunun düşük olması, yenidoğanlarda bakteriyeminin infeksiyonun erken evrelerinde geçici ve kısa süreli olabilmesi, yenidoğan sepsislerinde patojen mikroorganizmanın kan kültürü ile saptanmasını engelleyebilmekte ve sepsisin her hastada kültürle kanıtlanmasını olanaksız hale getirmektedir. Bu nedenle hızlı tanı için çeşitli laboratuar testleri kullanılmaktadır. Sepsis tanısında kullanılacak ideal laboratuar testinin özellikleri şunlar olmalıdır ; 1. Düşük kan hacmi ile çalışılabilmelidir. 2. Yeterli örneklem süresi sağlaması için, ilk saptanan düzeyin yükselme veya düşmesi için geçen süre en az 24 saat olmalıdır. 3. Analitik incelemesi, basit ve hızlı olmalı, ölçümler, tam otomatizasyonla yapılmalı böylece test, her düzey laboratuar personeli tarafından çalışılabilmelidir. 4. Analiz maliyeti düşük olmalıdır. 5. Klinik açıdan kullanışlı bir testin, infekte bebeği infekte olmayandan ayırt edebilmek için oldukça iyi tanımlanmış bir cut-off değeri olmalı ve infekte olan olguları daha erken bir evredeyken ayırt edebilmelidir. 6. Tanısal kaygılar göz önüne alındığında, testin, yüksek sensitivite ve yüksek negatif prediktif değere (yaklaşık %100), iyi spesifisite ve pozitif prediktif değere sahip olması beklenir. 7. İnfeksiyonu olan olgularda, hastalığa bağlı olarak doğacak sonuçlar ve prognoz ile testin düzeyi korelasyon göstermelidir.
Yenidoğan sepsisi tanısı için bu özelliklerin hepsini sağlayan ideal bir test bulunmamaktadır. Sepsis tanısında C-reaktif protein (CRP), prokalsitonin (PCT), serum amiloid A (SAA) ve interlökin-6 (IL-6) gibi çeşitli akut faz proteinleri ve sitokinler çalışılmıştır. Sonuçta yenidoğan sepsisinde çalışılan daha pek çok akut faz proteini ve sitokinlerin hiçbirinin tek başına infeksiyonu tanımlamada yeterli olmadığı görülmüştür. Bu durumda hızlı tanı için birden fazla laboratuar testi ve klinik işaretin bir arada kullanılması kaçınılmazdır. Sepsiste inflamatuar yolların daha iyi anlaşılması ve tanısal teknolojideki hızlı gelişmeler, tanı, takip ve tedavi etkinliğinin değerlendirilebilmesi için çeşitli infeksiyon göstergelerinin araştırılmasına neden olmuştur. Ürokinaz plazminojen aktivötörü (upa) ve doku plazminojen aktivatörü (tpa) aracılığıyla plazminojenin plazmine aktivasyonu ve fibrinoliziste ana basamaktır. tpa, koagülasyonda relatif olarak özel bir role sahip iken, upa nın hücre migrasyonu, adezyonu ve proliferasyonunu regüle ettiği ve çeşitli inflamatuar ve immün yanıtta yer aldığı görülmüştür. Hayvan çalışmalarında upa kaybı ile T- hücre, granülosit ve makrofajların inflame dokuya toplanmasının daha az olduğu, bakteriyel infeksiyon riskinin arttığı ve malign tümörlerde yavaş büyüme ve bozuk metastaz ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Diğer taraftan romatoid artrit, ateroskleroz ve astım gibi inflamatuar hastalıklarda upa aktivasyonunun arttığı gösterilmiştir. upa nın etkisi, endotel, aktive T hücre, granülosit ve makrofajlarda eksprese edilen reseptörü olan ürokinaz plazminojen aktivatör reseptörü (upar) ne bağlanarak ortaya çıkar ve lokal proteoliz ve fibrinolizisle sonuçlanır. upar ın hücre yüzeyinden proteolitik yolla ayrılışı ile kemotaktik olarak aktif formu olan soluble ürokinaz plazminojen aktivatör reseptörü (supar) salınmaktadır. Plazma supar ın kaynağı henüz net olarak bilinmemektedir. Çeşitli klinik durumlarda supar düzeyinin artışı, upar ekspresyonu ve ayrışmasında artış veya monosit-makrofaj gibi upar eksprese eden hücrelerin sayısında artışa bağlı olabilir. İnvivo supar ın en olası kaynağı, monosit ve endotel hücrelerinde upar ın upa veya diğer proteazlarla ayrışması gibi görünmektedir. supar, çeşitli infeksiyöz hastalıklar ve malign hastalıklarda serum düzeyinin arttığı, tedavi etkinliğini ve hastalık prognozunu belirlemede etkili olduğu özellikle erişkinlerde çalışılmış bir gösterge olarak bildirilmektedir. Erişkin yoğun bakım ünitesinde bir grup sepsisli hastada yapılan bir çalışmada, akut inflamasyon boyunca supar sekresyonunda artış olduğunu gösterir şekilde plazma supar düzeylerinin yüksek olduğu bildirilmiştir. E.coli sepsisi ve pnömokok bakteriyemili hastalarda yapılan çalışmalarda ise oldukça yüksek saptanan supar düzeyleri, ağır infeksiyonlara immünolojik bir yanıt olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca infeksiyon boyunca plazma supar düzeyinin yüksek olmasının nötrofil, monosit, vasküler hücrelerde upar up-regülasyonunu yansıttığı, artmış nötrofil ve monosit aktivitesinin bir göstergesi olduğu, uygun tedavi sonrası normal
düzeylere inmesi ile tedavi etkinlik ve prognoz göstergesi olarak supar ın kullanılabileceği öne sürülmektedir. Over ve kolorektal kanser gibi farklı malignitelerde serum supar düzeyinin arttığı ve sağkalım için prognostik bir değere sahip olduğu gösterilen çalışmalarda mevcuttur. Sonuç olarak, yapılan çalışmalarla upa sisteminin bir parçası olan supar düzeylerinin malign, inflamatuar ve infeksiyöz hastalıklarda yüksek olduğu, hastalık seyri ve prognozu ile tedavi etkinliğini değerlendirmede kullanılabilecek iyi bir gösterge olduğu bildirilmektedir. Yenidoğanlarda ve yenidoğan sepsisi tanı ve takibinde serum supar düzeyleri ile ilgili yapılmış bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma ile geç neonatal sepsis düşünülen bebeklerde, tanı esnasında, klinik izlem sırasında ve tedavi bitiminde serum supar düzeylerinin çalışılması, sepsis tanısında kullanılmakta olan laboratuvar testleri ile karşılaştırıldığında tanıyı hızlandırmak ve desteklemek, hastalığın gidişi ve tedavi etkinliğini değerlendirmede serum supar düzeylerinin katkısının incelenmesi amaçlanmıştır. III. Materyal ve Yöntem Araştırma yeri: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim, Dalı, Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi Araştırma deseni: Prospektif kohort çalışma Çalışmaya alınması planlanan bebeklerin aileleri önce çalışma hakkında bilgilendirilecek, aydınlatılmış onam formu doldurularak ailelerin onayı alındı. Onay alınamayan bebekler çalışma dışı bırakıldı. Çalışma gruplarının oluşturulması: Çalışmaya alınan hastalar, Gitto ve arkadaşlarının tanımladığı kriterlere göre (hematolojik kriterler modifiye edilerek) 4 gruba ayrıldı: Grup 1: Yüksek olasılıkla sepsis o Sepsis ile ilişkili en az 3 klinik bulgu o CRP >1 mg/dl o CRP ye ek olarak serum parametrelerinden en az 2 sinde bozulma o Kan kültürü: pozitif veya negatif Grup 2: Sepsis olasılığı o Sepsis ile ilişkili 3 ten az klinik bulgu
o CRP >1 mg/dl o CRP ye ek olarak serum parametrelerinden en az 2 sinde bozulma o Kan kültürü negatif Grup 3: Muhtemel sepsis o Sepsis ile ilişkili 3 ten az klinik bulgu o CRP <1 mg/dl o CRP ye ek olarak serum parametrelerinin 2 sinden azında bozulma o Kan kültürü: pozitif veya negatif Grup 4: Sepsis yok (Kontrol grubu) o Sepsis ile ilişkili klinik bulgu yok o CRP <1 mg/dl o Serum parametrelerinde bozulma yok o Kan kültürü negatif Sepsis ilişkili klinik bulgular, ısı regülasyon bozukluğu, apne, oksijen gereksinimi, solunum destek tedavisi gereksinimi, taşikardi ya da bradikardi, hipotansiyon, beslenme intoleransı, abdominal distansiyon, nekrotizan enterokolit olarak tanımlandı. CRP dışındaki diğer serum parametreleri, lökosit sayısı, absolüt nötrofil sayısı, immatür/total nötrofil oranı ve trombosit sayısı olarak alındı. Hematolojik parametrelerdeki değişiklikler aşağıdaki gibi değerlendirildi: o Lökosit sayısının <5000/mm 3 olması lökopeni, o Lökosit sayısının doğumda >25000/mm 3, doğumdan sonraki ilk 12-24 saat arasında >30000/mm 3, 2.günden sonra >21000/mm 3 olması lökositoz, o Trombosit sayısının <150000/mm 3 olması trombositopeni, o Absolüt nötrofil sayısı ilk 60 saatte 7800-14500/mm 3, 60 saatten sonra 1750-5400/mm 3 olarak kabul edildi. o İmmatür/total (İ/T) nötrofil oranının 0,2 olması anlamlı olarak değerlendirildi. Kontrol grubu, indirekt hiperbilirubinemi, hipoglisemi, prematüritelik sorunları nedeniyle yatırılıp klinik ve hematolojik olarak infeksiyon bulgusu olmayan bebekler arasından oluşturuldu. Çalışmaya alınan bebeklerin değerlendirilmesi: Yatışının en az 72 saatini tamamlamış, geç neonatal sepsis şüphesi olan tüm yenidoğanlardan kan sayımı, CRP, supar, kan kültürü, BOS ve idrar kültürleri, kontrol grubundan supar
düzeyi için kan alındı. CRP için alınan kan örneğinden artan kan (50-100µL) supar düzeyi için ayrıldı, ayrıca kan örneği alınmadı. Kültürleri alındıktan sonra Grup 1, 2 ve 3 ün kriterlerini karşılayan hastalara ünitemizin nozokomiyal sepsis ampirik antibiyotik tedavi protokolü olarak Vankomisin+Amikasin, menenjit varlığında Vankomisin+Seftazidim başlandı. Total nötrofil sayısı <1500/mm 3 olan bebeklere 10 µ/kg/gün dozunda G-CSF, <1500 g altı bebeklere 5 cc/kg/gün dozunda 3 gün pentaglobulin verildi. Hastalardan tedavinin 72. saati ve tedavi bitiminde supar düzeyleri alındı. supar düzeyi için ayrılan kan örnekleri analize kadar -20 ºC de saklandı. supar düzeyleri ELISA kitleri ile çalışıldı (ViroGates A/S, Denmark, Product No: A001). Örneklerin absorbansı 450 nm de otomatik ELISA cihazı (TECAN Minilyser, Switzerland) ile ölçüldü. İstatistiksel Analiz Verilerin analizi SPSS for Windows 16.0 paket programı kullanılarak yapıldı. Sürekli ölçümlü değişkenlerin tanımlayıcı istatistikleri ortalama ± standart sapma veya ortanca biçiminde gösterildi. Sürekli ölçümlü değişkenlerin normal dağılıma uygun olup olmadığı One Sample Kolmogorov- Smirnov testi ile araştırıldı. Gruplar arasındaki ortalamaların farkının önemliliği Student s t testi ile, ortanca değerlerin farkının önemliliği Mann Whitney U testi ile değerlendirildi. Bağımlı değerlerin farkının önemliliği Paired Samples testi ile hesaplandı. Çoklu grupların verileri One-way ANOVA testi ile değerlendirildi. Nominal değişkenlerin tanımlayıcı istatistikleri olgu sayısı ve % şeklinde ifade edildi. Nominal değişkenlerin gruplar arasındaki farkının önemliliği Pearson s Ki-Kare veya Fisher s Kesin Sonuçlu Ki-Kare testi ile değerlendirildi. Gruplar arasındaki farkın p <0.05 olması durumunda karşılaştırılan parametreler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Etik Onay Bu çalışma için Ankara 2 No lu Klinik Araştırmalar Etik Kurul Başkanlığı na başvurularak, 15 Aralık 2009 da 06-71 karar numarası ile etik kurul onayı alınmıştır.
IV. Analiz ve Bulgular Bu çalışma, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Neonatoloji Bilim Dalı nda prospektif kohort olarak planlandı. Çalışma süresince toplam 73 bebek çalışmaya alındı. Hasta grubunda 46 bebek, kontrol grubunda 27 bebek yer aldı. Hasta grubunda grup 1 de 14, grup 2 de 13, grup 3 te 19 bebek yer aldı. Hasta grubunu oluşturan bebeklerin ortalama gebelik haftası 31,1 ± 4,1 hafta, ortalama doğum ağırlığı 1535 ± 797 g, % 52,2 si kız ve % 47,8 i erkek idi. Kontrol grubunu oluşturan bebeklerin ortalama gebelik haftası 35,5 ± 3,4 hafta, ortalama doğum ağırlığı 2388 ± 846 g, % 52 si erkek ve % 48 i kız idi. Hasta grubunun ortalama gebelik haftaları ve doğum ağırlıkları kontrol grubuna göre anlamlı düşüktü (p <0,0001). Hasta grubundaki bebeklerin ortalama gebelik haftaları grup 1, 2 ve 3 için sırasıyla 31,2 ± 4,4, 32,1 ± 5,3 ve 30,4 ± 3,3 olup gruplar arasında fark saptanmadı. Ortalama doğum ağırlıkları grup 1, 2 ve 3 için sırasıyla 1650 ± 890, 1593 ± 934 ve 1410 ± 635 g idi ve gruplar arasında fark saptanmadı. Hasta grubunun tanı anındaki serum supar düzeyi 15,3 ± 6,4 ng/ml, kontrol grubunda ise 15,5 ± 4,2 ng/ml olup, iki grup arasında fark saptanmadı (p=0,91). Hasta grubunu oluşturan grupların tanı anındaki supar düzeyleri grup 1,2 ve 3 için sırasıyla 17,1 ± 7,5, 12,8 ± 6,2 ve 15,8 ± 5,4 ng/ml olup istatistiksel fark yoktu (p=0,27). Hasta grubunun 72. saatte bakılan supar düzeyi 13,4 ± 6,5 ng/ml idi. Grup 1, 2 ve 3 te 72. saat supar düzeyleri sırasıyla 13 ± 4,6, 12,1 ± 7,5 ve 14,5 ± 7,1 ng/ml olup sonuçlar gruplar arasında benzerdi (p=0,6). Hasta grubunda yer alan 46 bebeğin 30 una tedavi bitiminde supar düzeyi bakılabildi, Ortalama supar düzeyi 10,7 ± 3,3 ng/ml idi. Grup 1, 2 ve 3 te tedavi bitimi supar düzeyleri sırasıyla 10,1 ± 3, 12,2 ± 4,2 ve 10,6 ± 3,2 ng/ml olup gruplar arasında fark saptanmadı (p=0,67). Hasta grubunun tanı anındaki ortalam lökosit düzeyi 14286 ± 8997/mm³, ortalama CRP düzeyi 1,7 ± 2,2 g/dl idi. Hasta grubunun serum CRP ve supar düzeyleri arasında korelasyon saptanmadı. Hasta grubunda mortalite oranı % 15,2 olup, serum supar düzeyleri ile mortalite arasında korelasyon saptanmadı.
V. Sonuç ve Öneriler Sepsis, yenidoğanda önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Başlangıçta bulgular silik olmakla birlikte, klinik seyir hızla kötüleşebilmekte ve saatler içinde ölüme neden olabilmektedir. Geleneksel hematolojik testlerin infekte ve infekte olmayan bebeği ayırt etmedeki kullanımları oldukça sınırlıdır ve her olguda sepsisin kültürle kanıtlanması mümkün olamamaktadır. Bugüne kadar laboratuar testleri tanıda yardımcı olsalar da, hiçbiri tek başına hızlı ve erkenden infekte bebeği saptayamamaktadır. Yenidoğan sepsisi klinik bulgular ile şüphenildiğinde, hızlıca yardımcı laboratuar tetkikleri ile tanının desteklenmesi ve uygun ampirik tedavinin hızla başlanılması gereken acil bir durumdur. Bu çalışma, daha önce yenidoğanlarda çalışılmamış olan supar ın, yenidoğan sepsis tanısını koymada, hastalık seyrini değerlendirmede kullanılabilecek bir gösterge olabileceği öngörülerek planlanmıştır. Prospektif kohort olarak planlanan çalışmada, hasta grubunda 46 bebek, kontrol grubunda 27 bebek yer almıştır. Çalışmanın sonuçları şöyle özetlenebilir: Hasta grubunu oluşturan bebeklerin ortalama gebelik haftaları ve doğum ağırlıkları kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşüktü. Hasta grubunu oluşturan grupların ise demografik özellikleri benzerdi. Hasta grubunun tanı anındaki serum supar düzeyleri ile kontrol grubunun supar düzeyleri arasında fark yoktu. Aynı zamanda hasta grubundaki grupların supar düzeyleri de benzerdi. Hasta grubunda supar düzeyleri ile CRP arasında korelasyon saptanmadı. Hasta grubunda mortalite oranı %15,2 olup, supar düzeyleri ile mortalite arasında korelasyon yoktu. Çalışmamız yenidoğanlarda serum supar düzeylerinin çalışıldığı ilk çalışma olması nedeniyle önemlidir. Ancak çalışmamızın sonucunda supar düzeyinin yenidoğan sepsisinde iyi bir gösterge olmadığı görülmüştür.
VI. Kaynaklar 1. Polin RA, Parravinici E, Regan JA, Taeusch HW. Bacterial sepsis and meningitis. In: Taeusch HW, Ballard RA, Gleason CA (eds). Avery s Diseases of the Newborn (8 th ed) Philadelphia: Elsevier Inc., 2005: 551-577. 2. Philip AGS, Hewitt JR. Early diagnosis of neonatal sepsis. Pediatrics 1980; 65: 1036-1041. 3. Chiesa C, Panero A, Osborn JF, et al. Diagnosis of neonatal sepsis: a clinical and laboratory challenge. Clin Chem 2004; 50: 279-287. 4. Ng PC, Lam HS. Diagnostic markers for neonatal sepsis. Curr Opin Pediatr 2006; 18: 125-131. 5. Polin RA. The ins and outs of neonatal sepsis. J Pediatr 2003; 143: 3-4. 6. Arnon S, Litmanovitz I. Diagnostic tests in neonatal sepsis. Curr Opin Infect Dis 2008; 21: 223-227. 7. Fazioli F, Resnati M, Sidenius N, et al. A urokinase-sensitive region of the human urokinase receptor is responsible for its chemotactic activity. EMBO J 1997; 16: 7279-7286. 8. Soland EM. Soluble urokinase activator receptor (supar) in stem cell mobilization. Blood 2005; 105: 1847-1848. 9. Mondino A, Blasi F. upa and upar in fibrinolysis, immunity and pathology. Trends Immunol 2004; 25: 450-455. 10. Cetinkaya M, Ozkan H, Köksal N, et al. Comparision of serum amyloid A concentrations with those of C-reactive protein and procalcitonin in diagnosis and follow-up of neonatal sepsis in premature infants. J Perinatol 2009; 29: 225-231. 11. Gitto E, Karbownik M, Reiter RJ, et al. Effects of melatonin treatment in septic newborns. Pediatr Res 2001; 50: 756-760. 12. Kocabas E, Sarıkcıoğlu A, Aksaray N, et al. Role of procalcitonin, C-reactive protein, interleukin-6, interleukin-8 and tumr necrosis factor-alpha in the diagnosis of neonatal sepsis. Turk J Pediatr 2007; 49: 7-20. 13. Sidenius N, Sier CFM, Ulum H, Pedersen BK. Serum soluble urokinase-type plasminogen activator receptor is a strong and independent predictor of survival in human immunodeficiency virus infection. Blood 2000; 96: 4091-4095. 14. Stephens RW, Pedersen AN, Nielsen HJ, et al. ELISA determination of soluble urokinase receptor in blood from healthy donors and cancer patients. Clin Chem 1997; 43: 1868-1876. 15. Wittenhagen P, Kronborg G, Weis N, et al. The plasma level of soluble urokinase receptor is elevated in patients with streptococcus pneumonia bacteraemia and predicts mortality. Clin
Microbiol Infect 2004; 10: 409-415. 16. Perch M, Kofoed PE, Fischer TK, et al. Serum levels of soluble urokinase plasminogen activator receptor is associated with parasitemia in children with acute Plasmodium falciparum malaria infection. Parasite Immunol 2004; 26: 207-211. 17. Mizukami IF, Faulkner NE, Gyetko MR, et al. Enzyme-linked immunoabsorbent assay detection of a soluble form of plasminogen activator receptor in vivo. Blood 1995; 86: 203-211. 18. Eugen-Olsen J, Gustafson P, Sidenius N, et al. The serum level of soluble urokinase receptor is elevated in tuberculosis patients and predicts mortality during treatment: a community study from Guinea-Bissau. Int J Tuberc Lung Dis 2002; 6: 686-692. 19. Yılmaz G, Köksal İ, Karahan SC, Menteşe A. The diagnostic and prognostic significance of soluble urokinase plasminogen activator receptor in systemic inflammatory response syndrome. Clin Biochemistry 2011; 44: 1227-1230. 20. Donadello K, Scolletta S, Covajes C, Vincent JL. supar as a prognostic biomarker in sepsis. BMC Medicine 2012; 10: 2-9. VII. Ekler a) Mali Bilanço ve Açıklamaları Proje kapsamında sarf malzeme temini için 24.693 YTL bütçe talep edilmiştir. Proje kapsamında supar kiti 8 adet talep edilmişti, ancak proje süresinin tamamlanması ve yeterli hasta sayısına ulaşılamaması nedeniyle kit alımı 6 adet olarak yapılmıştır. b) Makine ve Teçhizatın Konumu ve İlerideki Kullanımına Dair Açıklamalar: - c) Teknik ve Bilimsel Ayrıntılar: Araştırma konusu olan supar testleri araştırma başlangıcında öngörüldüğü şekilde Ankara Üniversitesi Cebeci Hastanesi Merkez Laboratuvarında çalışılamamış, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Hematoloji Laboratuvar ının olanakları kullanılarak serumlar ayrılmış, saklanmış ve çalışılmıştır. Dolayısıyla öngörülmüş ve birlikte çalışılması planlanmış olmasına karşın, projede araştırmacı olarak isimleri bulunan Uzm. Dr. Haluk Güriz ve Biy. Refik Gökdemir in projeye katkıları supar testleri açısından gerçekleşmemiştir.
d) Sunumlar: Araştırma sonuçları henüz sunulmamıştır. e) Yayınlar (hakemli bilimsel dergiler) ve tezler: Araştırma sonuçları henüz yayınlanmamış olup en kısa sürede yayına hazırlanmaktadır.