T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI



Benzer belgeler
İktisat Tarihi II. 13 Nisan 2018

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

AVRUPA DA MEYDANA GELEN TEKNİK GELİŞMELER : 1)BARUTUN ATEŞLİ SİLAHLARDA KULLANILMASI: Çinliler tarafından icat edilen barut, Çinlilerden Türklere,

MEVLÜT GÖL KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA ANAYASA BAŞLANGIÇLARININ SEMBOLİK VE HUKUKİ DEĞERİ

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

İ Ç İ N D E K İ L E R

İSLAM KURUMLARI VE MEDENİYETİ

SAINT BENOIT FRANSIZ LİSESİ

Asya Hun Devleti (Büyük Hun Devleti) Orta Asya da bilinen ilk teşkilatlı Türk devleti Hunlar tarafından kurulmuştur. Hunların ilk oturdukları yer

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

İktisat Tarihi II

İktisat Tarihi I. 8/9 Aralık 2016

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

Avrupa Tarihi. Konuyla ilgili kavramlar

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

ESKİÇAĞ DA BİLİM HİNT MEDENİYETİ

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği

T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ GÖNEN MESLEK YÜKSEKOKULU TURİZM VE OTELCİLİK BÖLÜMÜ İNANÇ TURİZMİ

Avrupa da Yerelleşen İslam

SOSYOLOJİSİ (İLH2008)

Konuyla ilgili kavramlar

Skolastik Dönem (8-14.yy)

ULUSLARARASI FİLİSTİN ZİRVESİ 2018

DERS ÖĞRETİM PLANI. İktisat Tarihi. Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü. Seçmeli Doktora

SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN)

İKİNCİ BİNYILIN MUHASEBESİ İÇİNDEKİLER

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

Değerli S. Arabistan Cidde Uluslararası Türk Okulu

HELEN VE ROMA UYGARLIKLARI

BİLİM TARİHİ VE JEOLOJİ 6

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı.

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

KAMU YÖNETİMİ LİSANS PORGRAMI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

İslam ın Serüveni. İslam ın Klasik Çağı BİRİNCİ CİLT MARSHALL G. S. HODGSON

T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

9. SINIF ÜNİTE DEĞERLENDİRME SINAVLARI LİSTESİ / DİL VE ANLATIM

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

9. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İŞLETME N.Ö. Ders Adı

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

ASYA-PASİFİK MUCİZESİNİN SIRRI

TARİHSEL VE TOPLUMSAL GELENEK

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

1- Aşağıdakilerden hangisi tarih çağlarının başlangıcında ilkel endüstrinin ve sermaye birikiminin temelini oluşturmuştur.

İÇİNDEKİLER. A. Tarih B. Siyasal Tarih C. XIX.yüzyıla Kadar Dünya Tarihinin Ana Hatları 3 D. Türkiye"nin Jeo-politik ve Jeo-stratejik Önemi 5

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

YAZILI SINAV SORU ÖRNEKLERİ TARİH

İktisat Tarihi II. XI. Hafta

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI... ORTAOKULU SOSYAL BİLGİLER DERSİ 7. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK DERS PLANI

ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI:

Altın Ayarlı İslâmi Finans

ÜNİVERS ALIST TARİH. Prof. Dr. Karam Khella. Tarihin Yeniden Keşfi. Avrupa Merkezci Tarihsel Bilincin Yıkımı. Çeviren: İsmail KAYGUSUZ.

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Doç. Dr. SERDAR GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

İktisat Tarihi II. 1. Hafta

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

Kültür Nedir? Dil - Kültür İlişkisi

Yrd. Doç. Dr. TAHSİN ERDİNÇ Doğuş Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi İNSAN ODAKLI DEVLET VE ÖZGÜRLÜK ÖNCELİKLİ ANAYASA

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları

ESKİ İRAN DA DİN VE TOPLUM (MS ) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Helen Birliği/İskender İmparatorluğu

AVRUPA VE OSMANLI (18.YÜZYIL) GERİLEME DÖNEMİ

2.SINIF (2013 Müfredatlar) 3. YARIYIL 4. YARIYIL

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

Tarihin Çeşitleri Hikayeci Tarih: Nakilci tarih yazımıdır. Eski Yunan Tarihçisi Heredot'la başlar.

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

I. BÖLÜM I. DİL. xiii

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

İÇİNDEKİLER. Karşılaştırmalı Eğitim Nedir?... 1 Yabancı Ülkelerde Eğitim... 4 Uluslararası Eğitim... 5 Kaynakça... 12

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ Eğitim Öğretim Yılı 1.ve 2.Öğretim (2010 ve Sonrası) Eğitim Planları HAZIRLIK SINIFI (YILLIK)

1-Anlatım 2-Soru ve Cevap 3-Sunum 4-Tartışma

Ulaşım Coğrafyası. Konu 10 Ulaşım biçimleri (Deniz ulaşımı)

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ (TÜRKÇE LİSANS PROGRAMI) 4 YILLIK DERS PLANI

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

Transkript:

T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI MEDENİYETLER ÇATIŞMASI TEZİ NİN TÜRKİYE DE YARATTIĞI ETKİ VE TEPKİLER TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJESİ KAHRAMANMARAŞ AĞUSTOS-2006

T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI MEDENİYETLER ÇATIŞMASI TEZİ NİN TÜRKİYE DE YARATTIĞI ETKİ VE TEPKİLER DANIŞMAN: Yard. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJESİ KAHRAMANMARAŞ AĞUSTOS-2006

T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MEDENİYETLER ÇATIŞMASI TEZİ NİN TÜRKİYE DE YARATTIĞI ETKİ VE TEPKİLER TARİH ANA BİLİMDALI TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJESİ Bu Proje 24/08/2006 Tarihinde Aşağıdaki Jüri Üyeleri Tarafından Oy Birliği İle Kabul Edilmiştir. İmza. İmza İmza... Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN DANIŞMAN Doç. Dr. Ahmet EYİCİL ÜYE Yrd. Doç.Dr. Hasan ALTINZENCİR ÜYE Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. Kod No: Doç. Dr. Haluk ALKAN Enstitü Müdürü Not : Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaktan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak gösterilmeden kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere tabidir.

T.C. KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI ÖZET TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJESİ MEDENİYETLER ÇATIŞMASI TEZİ NİN TÜRKİYE DE YARATTIĞI ETKİ VE TEPKİLER DANIŞMAN: Yard. Doç. Dr. MEMET YETİŞGİN YIL : 2006, Sayfa: 97 Jüri : Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN Doç. Dr. Ahmet EYİCİL Yrd. Doç. Dr. Hasan ALTINZENCİR Bu çalışmanın amacı, Medeniyetler Çatışması tezini ortaya koyarak, medya ve ilim adamlarının görüşleri doğrultusunda irdelemektir. Medeniyetler Çatışması tezi araştırılırken, bu tezi ortaya koyan Samuel P. Huntington un 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde yayımlanan Medeniyetler Çatışması Mı? adlı makalesi ile aynı yazarın, bu makaleye yapılan eleştirilerden dolayı, tezini daha anlaşılır kılmak amacıyla 1996 yılında yayınladığı Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması adlı kitabının incelenmesi yapılmıştır. Medeniyetler Çatışması tezinin Türk Medyasındaki işlenişi, eleştirisi ve değerlendirilmesi incelenmiştir. Dahası, Türk ilim adamlarının sempozyum ve panellerde tezi nasıl değerlendirdikleri üzerinde durulmuştur. Bu çalışmalar göstermiştir ki, Huntington un tezi birçok ilginç ve orijinal bilgiler ortaya koymakla birlikte oldukça fazla yanlışlıkları da içermektedir. Samuel P. Huntington un Medeniyetler Çatışması tezi ile Soğuk Savaş sonrası yeni dünya düzenini açıklanmaya çalışılmıştır. Ancak bu tez ABD merkezli Batı nın dünya politikasındaki üstünlüğünü yansıtan bir yaklaşımı da içermektedir. I

DEPARTMENT OF HISTORY INSTITUTE OF SOCIAL SCIENCE UNIVERSITY OF KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ABSTRACT EFFECTS AND REACTİONS CREATED BY THE CLASH OF CİVİLİZATİONS THESİS İN TURKEY Supervisor : Assist. Prof. Dr. Memet YETİŞGİN Year : 2006, Pages: 97 Jury: Assist. Prof. Dr. Memet YETİŞGİN Assoc. Prof. Dr. Ahmet EYİCİL Assist. Prof. Dr. Hasan ALTINZENCİR The aim of this work is both the Clash of Civilizations thesis and the views of the Turkish media and scholars about this thesis. During the study of the Clash of Civilizations thesis that was formed by Samuel P. Huntington whose article entitled as The Clash of Civilizations? published at The Foreign Affairs journal in 1993 and whose book, The Clash of Civilizations and the Remaking of the World Order, published in 1996 to respond to the critics made about his article have been analyzed. How this thesis have been discussed and evaluated by the Turkish media had been studied. Furthermore, critics about this thesis made by the Turkish scholars in symposiums and conferences have been studied. These studies have shown that Huntington s thesis had not only many original and eye-catching information but also many more errors. With his thesis, Samuel P. Huntington tried to explain the new world order of the Post-Cold War period. However, this thesis contains an approach to the United States-centered western superiority in the world politics. II

ÖN SÖZ Tarih bilimi, insan topluluklarının geçmişteki yaşayışlarını inceler. Tarihi olayların ne zaman, nerede ve nasıl gerçekleştiğini belgeler ile ortaya koymaya ve sonuçlar çıkarmaya çalışan bilim dalıdır. Tarihin konusu insandır. İnsan ve insan topluluklarının geçmişte meydana getirdiği siyasi, ekonomik ve kültürel uygarlıklarıdır. Tarih boyunca meydana gelen olayların mutlaka bir sebebi ve sonucu vardır. Dolayısıyla olaylar arasında sebep sonuç ilişkisi vardır. Bir olayın sonucu bir sonraki olayın sebebidir. Tarih biliminin geçmişe dönük bu araştırmalarının amacı ise, geçmişte meydana gelen olaylara bakarak gelecekteki yaşamımızda bu olaylardan dersler çıkarmaktır. Soğuk savaşın 1990 lı yıllarda sona ermesiyle günümüz ve geleceği anlama adına bir takım tezler ortaya kondu. Bu tezlerden biride Samuel P. Huntington tarafından 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde yayımlanan Medeniyetler Çatışması mı? adlı makalesi oldu. Medeniyetler Çatışması, her şeyden önce, içinde yaşadığımız zamanı nasıl algılamamız gerektiğine dair bir açıklama modeli sunmaktadır. 11 Eylül 2001 ABD ikiz kulelere yapılan saldırılar, Afganistan Savaşı, Irak Savaşı, Türkiye nin AB üyeliği gibi. Bu çalışma boyunca çok yönlü yardımlarından, yönlendirmelerinden ve katkılarından yararlandığım seminer danışmanım Yrd. Doç. Dr. Memet YETİŞGİN e, kıymetli arkadaşım Yasin KOZ a teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Kahramanmaraş 2006 III

İÇİNDEKİLER ÖZET... I ABSTRACT...II ÖN SÖZ...III İÇİNDEKİLER... IV KISALTMALAR... VI 1. GİRİŞ... 1 2. MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA MEDENİYETLER... 2 2.1. Medeniyet Kavramı... 2 2. 2. Başlıca Medeniyetler... 3 2.2.1. Çin Medeniyeti... 3 2.2.2. Hint Medeniyeti... 4 2.2.3. İslâm Medeniyeti... 5 2.2.4. Batı Medeniyeti... 7 3. MEDENİYETLER ÇATIŞMASI MI? Samuel P. HUNTINGTON... 11 3.1. Bundan Sonraki Mücadele Modeli... 11 3.2. Medeniyetlerin Tabiatı... 12 3.3. Medeniyetler Niçin Çatışacak?... 12 3.4. Medeniyetler Arasındaki Fay Kırıkları... 15 3.5. Medeniyetlerin Saflaşması: Akraba Ülke Sendromu... 18 3.6. Batı Ve Geri Kalanlar Karşı Karşıya... 20 3.7. Bölünük Ülkeler... 22 3.8. Konfüçyen-İslâmi Bağlantı... 24 3.9. Batı İçin Neticeler... 25 4. MEDENİYETLER ÇATIŞMASI VE DÜNYA DÜZENİNİN YENİDEN KURULMASI... 27 4. 1. Medeniyetler Dünyası... 27 4.1.1.Dünya Siyasetinde Yeni Çağ... 27 4.1.2. Tarihte Ve Günümüzde Medeniyetler... 29 4.1.3. Evrensel Bir Medeniyet Mi? Modernleşme Ve Batılılaşma... 30 4. 2. Medeniyetlerin Değişen Dengesi... 31 4.2.1. Batının Gücünün Azalması; İktidar, Kültür Ve Yerlileşme... 31 4.2.2. Ekonomi, Demografi Ve Meydan Okuyan Medeniyetler... 33 4.3. Medeniyetlerin Ortaya Çıkmakta Olan Düzeni... 35 4.3.1. Küresel Siyasetin Kültürel Olarak Yeniden Şekillenmesi... 35 4.3.2. Çekirdek Devletler, Eşmerkezli Halkalar Ve Medeniyetler Düzeni... 38 4. 4. Medeniyetlerin Çatışmaları... 39 4.4.1. Batı Ve Diğerleri: Medeniyetler Arası Meseleler... 39 4.4.2. Medeniyetlerin Küresel Politikası... 41 IV

4.4.3. Geçiş Savaşlarından Fay Hattı Savaşlarına... 43 4.4.4. Fay Hattı Savaşlarının Dinamikleri... 46 4.5. Medeniyetlerin Geleceği... 47 4.5.1. Batı, Medeniyetler Ve Medeniyet... 47 5. HUNTİNGTON UN TÜRKİYE TESBİTİ... 51 6. MEDYADA MEDENİYETLER ÇATIŞMASI... 58 6.1. Medeniyet Tartışması... 58 6.2.Medeniyetler Çatışması Bir Strateji mi?... 60 6.3. Medeniyetler Çatışması Tezinde Müslüman İmajı... 62 6.4. Medeniyetler Çatışması Tezinde Huntington un Türkiye ye Gösterdiği Yol 65 6.5. Medeniyetler Çatışması Bağlamında Türkiye nin AB Üyeliği... 67 6.6. 11 Eylül Saldırıları Huntington u Haklı Çıkarıyor Mu?... 69 6.7. Medyada Medeniyetler Çatışması Tezi Hakkında Değerlendirmeler... 73 7. SEMPOZYUM VE PANELLERDE MEDENİYETLER ÇATIŞMASI... 75 7.1. Medeniyetler Çatışması Tezi Neden Doğdu... 75 7.2. Huntington un Tezindeki Yeni Argümanlar... 76 7.3. Medeniyet Ayrımının Yanlışlığı... 77 7.4. Huntington un Tezinde Din Olgusu... 80 7.5. Huntington un Batı Ve Diğerleri Ayrımı... 81 7.6. Medeniyetlerin Çatışma Aracı Olmadığı... 82 7.7. Medeniyetler Çatışmasından Diyaloga... 84 8. SONUÇ... 88 KAYNAKÇA... 91 ÖZGEÇMİŞ V

KISALTMALAR AB ABD BM AT GAP Hz IMF km MS MÖ NATO SSCB vb vd yy Avrapa Birliği Amerika Birleşik Devletleri Birleşmiş Milletler Avrupa Topluluğu Güney Doğu Anadolu Projesi Hazreti Uluslar Arası Para Fonu Kilometre Milattan sonra Milattan önce Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ve benzeri ve diğerleri yüzyıl VI

GİRİŞ 1. GİRİŞ Bu çalışmada ele alınan asıl konu, Samuel P. Huntington tarafından 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde yayımlanan Medeniyetler Çatışması Mı? adlı makale ile daha sonra bu teoriye yapılan itirazlar sonucunda yine Samuel P. Huntington tarafından 1996 yılında yayımlanan Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması adlı kitabın incelenmesi ve bu tezin değerlendirilmesidir. Çalışmada ilk önce medeniyet kavramı ve başlıca medeniyetler kısaca ele alındıktan sonra Samuel P. Huntington tarafından 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde yayımlanan Medeniyetler Çatışması mı? adlı makalenin tamamına yer verildi. Sonraki aşama da Samuel P. Huntington un makalesinde öne sürdüğü düşüncelere karşı gelen itirazlardan dolayı, tezine daha anlaşılır kılmak için 1996 yılında yayımlanan Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması adlı kitabının özetine ve değerlendirmesine yer verildi. Bundan sonra ise Medeniyetler Çatışması tezinin medyada nasıl yer aldığı, açıklanmaya çalışıldı. Son olarak sempozyum ve panellerde Medeniyetler Çatışması tezinin nasıl değerlendirildiğine değinildi. Huntington a göre, tarih sahnesinde çatışmalar evvela prensler, krallar arası mücadeleler, daha sonra milletler arası mücadeleler şeklinde olmuştur. Medeniyetler arası çatışma, modern dünyadaki mücadelenin nihai safhasıdır. Bu teze göre, gelecekte mücadelenin hakim kaynağı ideolojik ve ekonomik değil kültürel olacak ve medeniyetlerin çatışması global politikaya hakim olacaktır. Huntington, dünyanın Batı, Konfüçyüs, Japon, İslâm, Hint, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemel Afrika medeniyetleriyle şekilleneceğini ileri sürmektedir. Medeniyetler arası fay kırıklarının muhtemel mücadelelerin ve savaşların hatları olacağını iddia etmektedir. Huntington un Medeniyetler Çatışması tezi, mevcut durumu ve geleceği açıklama yanında, yönlendirmeler içermekte midir? ABD nin dünyayı yönlendirme adına düşman arama arzusunun bir sonucu mudur? Bu tezde Türkiye ye biçilen rol nedir? Bu rol ne kadar gerçekçidir? Bu araştırmada cevabı aranan başlıca soruları oluşturmaktadır. 1

MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA... 2. MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA MEDENİYETLER 2.1. Medeniyet Kavramı Arapça Medine kelimesinden türetilmiş olan medeniyet kavramı, kentte oturanların yaşam biçimlerini ve düzeyini belirten bir sözcüktür. Göçebe demek olan bedevilerin yaşayışlarına bedeviyet, kırsal kesimde yaşayanlarınkine hazariyet ve kent hayatına da medeniyet denilir. Medeniyet A. Vefik Paşa nın Lehçe- i Osmani de belirttiği gibi medenilik, şehirlilik, uygarlık anlamına gelir ( Turan, 1994: 14). Teknik anlamda medeniyet, kültürün maddi ve teknik unsurlarını ifade eden bir terimdir. Bu bağlamda kültürü açıklamamız gerekir. Kültür, ilimde medeniyet, beşeri bakımdan eğitim, estetik olarak güzel sanatlar, maddi ve biyolojik olarak; tarım, üretme, çoğalma ve yetiştirmedir. Kültür; belli bir millî topluluğa ait olan içtimâi, mânevî ve teknik müesseselerin ahenkli bütünüdür ve böyle adı belli bir cemiyete ait olunca, tabiatıyla millîlik vasfı kazanır ve bu vasıf onun değişmez damgası olur( Anadol, Abbasova, 2002: 31). Kültürle medeniyet arasındaki ayrımı ilk yapan sosyolog Gökalp olmuştur. Gökalp, Millîyetçilikle - yani Türk millî kültürünü koruma ve geliştirme iddiası ile- Batı medeniyetçiliği arasında uzlaşmaz bir halin bulunmadığını, her ikisinin de bir arada, hatta bir bütün halinde yaşayabileceğini göstermeye çalışmıştır. İşte kültür ve medeniyet kavramları burada çok işe yarayacaktı. Medeniyet nedir? Bizim benimsemek istediğimiz Batı medeniyeti nelerden ibarettir? Eski medeniyetimizin bizim millî hayatımızdaki yeri nedir? Millî hayatın yarattığı değerler -kültür- nelerdir? Medeniyetle kültür arasında nasıl bir ilişki vardır? (Güngör, 2003: 11,12). Bütün bu sorulara verilecek cevapların asıl can alacak noktası kültür-medeniyet ayırımında yatıyordu. Gökalp, değiştirilmesi istenmeyen bütün değerleri kültür adı altında topladı, değiştirilmesi istenenleri ise medeniyete dahil şeyler olarak gösterdi. Birinci gruba giren değerler milletlerin öz malı olan şeylerdi; bunların değişmesi değil, gelişmesi söz konusu idi. İkinci, yani medenî değerler grubuna girenler ise, kültürün yükselmesine imkân vermedikleri takdirde değiştirilmesi gereken şeylerdi. Kendi ifadesine göre "Medeniyet usûlle yapılan ve taklit vasıtasıyla bir milletten diğer millete geçen mefhumların ve tekniklerin mecmuudur. Hars (kültür) ise hem usûlle yapılamayan, hem de taklitle başka milletlerden alınamayan duygulardır (Gökalp, 2001: 25,26). Bu halde Gökalp medeniyet denince bundan ilmin, teknolojinin, siyasi, sosyal ve idari organizasyonun anlaşılması gerektiğini söylemektedir. Onun kültür dediği kavram esas itibarıyla sanatı, dil ve edebiyatı içine alıyor. Bununla beraber, kültür kavramını daha geniş tuttuğu, bazen medeniyete ait gördüklerini de buraya kattığı görülmektedir. Prof. Dr. Muharrem Ergin e göre de Kültür ile medeniyet arasında fark vardır. Medeniyet; ferdi bilgilere, tecessüse, ilim ve tekniğe dayanan, konforu ve yaşama imkânlarını arttırmayı hedef alan, millî rengi olmayan faaliyet ve eserlerdir. Kültür duygulardan, medeniyet bilgilerden mürekkeptir. Medeniyetin millîyeti yoktur. Aklın ve ilmin doğurduğu bir birikimdir. Hatta tekniktir, tekniğin gerektirdiği müesseselerin bütünüdür, kısaca teknolojidir de diyebiliriz. Fakat medeniyet ile kültürün birbirlerine karşılıklı tesirleri de yok değildir. Kültür, yarattığı insan unsurlarıyla medeniyetin gelişmesinde, tutum ve telâkkilerde de maddî kültürün medeniyetle ilgisi vardır. Manevî kültürün gelişmesinde, tutum ve telâkkilerde de maddî ve iktisadî hayatın 2

MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA... belirli tesirleri görülüyor. Medeniyetin sağladığı yeni konforlu yüksek hayat seviyesi her yerde kültürün bilhassa dünya görüşü, ferdi tutum ve davranışlar unsurunda, din unsurunda büyük değişiklikler meydana getirmiştir. Meselâ din unsuru, bütün dünyada eski şümullü mevkiini kaybetmiş iman ve inanışlar sahasına itilmiştir. Eskiden dinde bulduğu bir çok sosyal ve psikolojik çâreyi, bugünün insani; artık ilimde, fende, teknolojide bulunduğunu sanmaktadır. Sonra, Amerikan, cemiyetinde olduğu gibi; yüksek maddî gelişme, kültür unsurlarının meydana getirdiği sosyal bütünleşmeyi bir dereceye kadar sağlar gibi görünmekte ve kültür ayrılığının boşluğun, tam olmasa da bir dereceye kadar doldurmaya yaramaktadır. Serbest kültür değişmelerinde; medeniyetin, medeni hayat tarzının tesirleri her zaman açıkça görülür. Mecburî kültür değişmelerinde de medeniyete ayak uydurma endişesi büyük rol oynar. Kültürün unsurları arasında ahenk bulunur, medeniyette bu olmaz. Kültür önce gelir; medeniyet sonradan ortaya çıkar, bir neticedir. Medeniyet kültürün üzerine oturur. Medenî gelişme neticesinde bir yerde kültür ile medeniyet birleşir (Anadol, Abbasova, 2002: 40,41). O halde dil, din, tarih, gelenek ve görenekler kültürü oluşturan başlıca unsurlardır. Medeniyet ise bilim, teknoloji, hukuk düzeni ve toplum içerisindeki insanların yaşam düzeylerini ifade eden bir kavramdır. Her ne kadar bu iki kavram bir birinden bağımsızmış gibi görülse de bu mümkün değildir. Medeniyet sahasındaki gelişmeler beraberinde kültür sahasındaki alanlarda da önemli değişmelere neden olmaktadır. Burada şunu da belirtmek gerekir ki; kültür ve medeniyet unsurları o kadar birbirleriyle karışmış ve kaynaşmıştır ki, bunları idrak edilir şekilde ayırmak çok güçtür. 2. 2. Başlıca Medeniyetler 2.2.1. Çin Medeniyeti Eski Çin medeniyeti, Hoang- Ho ırmağının suladığı vadide doğdu. M.Ö. 4000 yılında bu bölge, güneyde dağların ve kuzeybatıda Ordos yaylasının çevrelediği bir ovaydı( Yamanlar, 2000: 56). İlk kez kuzey bölgelerinde görülen medeniyet unsurları yavaş yavaş güney bölgelerine de yayılmıştır. Bu medeniyet en çok Çu Sülalesi zamanında gelişmiş, cemiyet, din ve felsefe fikirleri bu devirde başlamıştır. Bu medeniyetlerle birlikte ilk devletler de kuzeyde M.Ö. 1100-250 yıllarında kurulmuştur.çin tarih geleneği, ilk devlet kurucusunun Kansu dan çıkmış olduğunu bildirir ( Memiş, 2003: 378). Çinliler, M.Ö. 6. ve 4. yüzyıllar arasında demiri yaygın olarak kullanılmaya başladı. Tunç kullanımı yaygınlaşırken çeşitli mesleklerde ortaya çıktı. Çin yazısı, ilk Çağ da ortaya çıktı. Çin hiyeroglif sisteminin gelişmesi Mısır dakine benzetilebilir. İlkel resimli çizgeler, sonradan kelimelerin karşılığı oldu. Çinliler, ilk Çağ da astronomi alanında çok ileri gittiler. Çin bilginleri, gündüz ve gecelere bakarak, yer yuvarlağını Güneş çevresinde bir elips çizdiği gerçeğini bildiler. Dünyanın ilk güneş takvimleri yapıldı. Teknik olarak devrinin en gelişmiş astronomilerinden olan Çin astronomisi, M.Ö. 1. yüzyılda, Galilei den çok önce Güneş lekeleri konusunda bilgi verebiliyordu. Çin matematiği de ileriydi. Çinliler köklerli, küp kökleri biliyorlardı. 3

MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA... Çin de 10 tabanlı sayı sistemi kullanılmıştı. Çin geleneksel tıbbının tedavi yollarından olan masaj ve akupunktur günümüzde de kullanılmaktadır(yamanlar,2000: 57,58). Çin'de Çu'lar zamanında başlayan felsefe ve din hareketlerinin en büyük adamı Konfüçyüs tür. M.Ö.530 yılında doğduğu sanılan Konfüçyüs, asil bir ailedendi. Yüksek memurluklarda bulunmuş bir devlet adamı olan Konfüçyüs, işten çekildikten sonra, Çu'ların son zamanlarına doğru memlekette baş gösteren karışıklığın önüne geçmek için yeni bir ahlak felsefesi ortaya atmış ve bununla memleketini yıkımdan kurtarmak istemiştir( Memiş, 2003: 379). Konfüçyüs, Çin cemiyetinin kurtuluşu için insanlar ile bunların başında bulunan hükümdarların olgunlaşması ve ideal insanlar olması şarttır. Bunun için herkesin dürüst davranması, erdemli olması, anne ve babaya, amire ve hükümdara saygı göstermesi, dostlarına ve ailesine karşı ödevini yapması gerekir. Bunları herkes yaparsa ve bu yolda hükümdarın kendisi önderlik ederse devlet düzene girer, topluma barış ve düzen gelir. Görülüyor ki, burada bir dinden ziyade bir ahlâk felsefesi söz konusudur. Bu felsefe her şeyden önce devleti kollamakta ve pratik amaçlar peşinden koşmaktadır. Konfüçyüs ün bu ahlâk prensipleri öğrencileri tarafından geniş bir sahaya yayılmış ve M.Ö. III. yy. dan itibaren bir inanç haline getirilmiştir( Memiş, 2003: 379). Konfüçyüs ile aynı devirde yaşamış olan Lao-çe ise fakir bir köylü ailedendi. Çu'ların sarayında kütüphane memurluğu yapmış, hiçbir zaman resmi hayata karışmamış ve insanlardan uzak yaşamıştır. Düşüncelerini "Tao ve fazilete dair kitap" adlı eserinde ortaya koymuştur. Lao-çe'ye göre insanın en son amacı sonsuzluğa ulaşmaktır. Bunun içinde insanoğlunun ihtirasları peşinden koşmaması gerekir. İhtiraslar insana acı ve felaket getirir. Lao- çe nin felsefesi ilk zamanlar halk arasından anlaşılamadı. Daha sonraları ise Hint dininin tesiri altında kalarak bir takım değişiklikler geçirdi ve temel özelliklerini kaybetti ( Memiş, 2003: 378). Çin medeniyetinin Asya toplumları için oynadığı rol çok büyüktür. Çin in tekniği, sanatı, edebiyatı ve felsefesi, Japonya ya, Kore ye, Vietnam a, Moğolistan a örnek olmuştur. Doğu Asya nın diplomatik ilişkilerinde, bilimsel ve edebi eserlerinde uzun yüzyıllar Çin yazısı kullanılmıştır ( Yamanlar, 2000: 60). Çinliler, çok erken devirlerden itibaren yazı, edebiyat ve sanat alanlarında da önemli gelişmeler gösterdiler. Kağıtçılıkta, ipekçilikte ve çinicilikte de olgun bir seviyeye ulaştılar. 2.2.2. Hint Medeniyeti M.Ö. II. Bin yıl başlarında Ariler, kuzey Hindistan ı istilaya başladılar. Bu istilacı kavim yerli halk ile yaptığı uzun çarpışmalardan sonra İndis ve Ganj vadilerine yerleşerek, yerliler ile karıştılar. Hindistan ın çevre ve iklim şartlarından etkilenen bu kavimlerin yerli kavimler ile karışması sonucunda bir Hintli tipi meydana geldi( Memiş, 2003: 381). M.Ö. 2000 yılının başlarında Hintliler tuncu işleyebiliyorlardı. Madenlerden iş aletleri, silahlar, günlük ev eşyaları yapıyorlardı. Dokumacılık, tuğla yapımcılığı ve çömlekçilik gelişmişti. M.Ö. 2000 yılının ortalarından itibaren Hindistan da demirin işlenebildiğini görüyoruz. Demirden dayanıklı ve kullanışlı aletler yapılmıştır. Hint matematikçileri insanlığa, 10 tabanlı rakam sistemini vermişlerdir. Bazı rakamlar, özellikle sıfır onların buluşudur. Bütün bunları Orta Doğu toplumları Hintlilerden almış ve Avrupa ya Arap rakamları adıyla iletmişlerdir. Hint edebiyatı çok zengindi. M.Ö. birinci yüz yılda Hindistan ın edebi dili olan Sanskritçe ile Mahabharata ve 4

MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA... Ramayana yazıldı. O yıllarda Hint toplumunda yasa yapma düşüncesi doğdu. Yapılan yasalar içinde en ünlü olanı Manu Yasaları idi( Yamanlar, 2000: 52,56). Hint toplumu zamanla "kast" adını taşıyan sınıflara ayrılmıştır. Bu kastlar, meslekleri babasından oğulla geçen ailelerden meydana geliyordu. En yüksek kast olarak Brahmanları, yani rahipleri görüyoruz. Bunlar Vedalar dininin koruyucusu ve yayıcısı idiler. Hindistan gibi zengin ve tabiat olaylarının yoğun olarak yaşandığı bir memlekette insanların tabiat kuvvetleri karşısında duydukları korku heyecanın bir ifadesi olan Veda şiirleri, Hindistan'ın din hayatına uzun süre hakim olmuştur. Bu dinde kaynakları çok kere tabiat kuvvetlerine dayanan bir takım tanrılar (Devalar) ve bu tanrıların yanında bir kısmı iyi bir kısmı ise fena birçok ruhlar vardır. İndra ve Varuna en büyük tanrılar arasında yer alır ( Memiş, 2003: 383). M.Ö. 1000 yılının ilk yarısında Hindistan diğer ülkelerle ilişkilerini artırdı. Bu arada Brahmanizm gücünü yitirdi ve Budizm doğdu. Budizm, Buda nın ortaya koyduğu bir dindi. Budizm e göre, yaşamak kötü bir şeydi. Hayat, acı çekmek demekti. Bu nedenle de ruhu yok edip ortadan kaldırmalı ve nirvana ya ulaşmalıydı. Zamanla Budizm yerini yeni bir inanç, bugün de yaygın durumda olan Hinduizm aldı ( Yamanlar, 2000: 55,56). Hinduizm mistik bir dindir. Hindu yolunu sevgi, şiddetten kaçınma, iyi davranışlar ve doğruluk yasası tanımlar. Bu inanışta insanların iç varlığındaki Gerçeği kişisel olarak tecrübe etmeye, sonunda insan ile Tanrı'nın bir olduğu şuurun zirvesine ulaşmaya teşvik eder. Hindistan'da, ayrı ayrı zamanlarda gelmiş bir çok kavimler vardır. Bu kavimler birbiri ile hiçbir zaman tam olarak kaynaşamamışlar ve tek bir Hint milleti meydana getirememişlerdir. Her ne kadar burada bazı devirlerde büyük devletler kurulmuşsa da, bunlar bütün Hindistan'a hükmedemedikleri gibi, müşterek bir medeniyette ortaya koyamamışlardır( Memiş, 2003: 383). Hintliler, çeşitli ilim dalları; özellikle edebiyat, matematik üzerinde önemli çalışmalar yapmışlardır. Ancak bu çalışmalar Hindistan ın sürekli güçlü devletler tarafından istila edilmesi, Hindistan da yaşayan insanların dil ve inanç yönünden farklı değerleri benimsemesi nedeniyle ortak bir medeniyetin oluşmasında yeterli olmamıştır. 2.2.3. İslâm Medeniyeti İslâm inançları, kendini algılayış biçimi ve emelleri bakımından ilke olarak evrenseldir. Müslüman kimse kendinin Allah ın son vahyinin talihli taşıyıcısı olduğuna inanıyor ve Allah ın hakikatini gerekirse cihat yoluna başvurarak insanoğlunun öteki kesimlerine götürmeyi kendisi için bir ödev ve bir ayrıcalık olarak görüyordu (Lewis, 1994: 4). Bu bakımdan, İslâm medeniyetinin özü tevhiddir ve bu medeniyet iki özelliğe ya da boyuta sahiptir: Metodolojik ve muhteva. İlki, uygulamanın formlarını ve medeniyetin ilk prensiplerinin işlerliğe konulmasını; ikincisi ise ilk prensiplerin kendilerini belirler (el- Faruki,1999: 92,96). Metodolojik Boyut Metodolojik boyut üç prensip ihtiva eder: teklik (birlik), rasyonalizm (akılcılık) ve müsamaha. Bunlar her biri İslâm medeniyetinin bir bölümünü işgal eden formlarını oluştururlar. Birinci olarak; teklik (birlik): Bir medeniyeti meydana getiren unsurlar bir araya gelip, örülüp, birbirleriyle uyumlu hale gelmedikçe bir medeniyet değil, ancak karmakarışık bir birikinti meydana getirirler. İslâm medeniyeti, 5

MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA... elemanları düzenli bir yapının içine yerleştirir ve onların varlıklarını ve ilişkilerini düzgün bir örneğe göre yönetir. Elemanlar, kendi içlerinde ya yerli ya da dış kökenlidirler. Aslında, kendisine yabancı olan bazı elemanları kendine uyarlamamış hiçbir medeniyet yoktur. Önemli olan, medeniyetin bu elemanları özümlemesi, yani formlarını ve ilişkilerini yeniden düzenleyerek, kendi sistemiyle onları bir bütün haline getirmesidir. İkinci olarak; rasyonalizm ( Akılcılık): Metodolojik bir prensip olarak akılcılık, İslâm medeniyetinin özünün esasıdır. Üç kuralı ya da kanunu vardır: Birincisi, gerçekle uyuşmayan her şeyin reddi; ikincisi, nihai manadaki çelişmelerin reddi; üçüncüsü de, yeni zıt delillere açık olmadır. Üçüncü olarak; müsamaha : metodolojik bir prensip olarak müsamaha, yanlışlığı ortaya konulana kadar şimdiki durumun kabulüdür. Böylece epistemolojiyle de ilgisi vardır. Aynı şekilde, aksi ispat edilene kadar istenilir olanın kabul etme prensibi gibi ahlakla da ilgilidir. Her ikisi de Müslüman ı dünyaya kapalı olmaktan ve kuru tutuculuktan korur. Her ikisi de yeni tecrübelere teşvik eder. Her ikisi de, yeni bilgileri dikkatle inceleyen mantığıyla, yapıcı gayretiyle açıklamaya ve sonuçta tecrübesini ve hayatını zenginleştirmeye, kültürünü ve medeniyetini daha ileri götürmeye cesaretlendirir(el- Faruki,1999: 9596). İçerik Boyutu Allah tan başka ilah olmadığına şahadet etmek, O nun her şeyi yaratan tek yaratıcı, her olayın ilk sebebi, her şeyin en sonu yani ezeli ve ebedi olduğunu kabul etmek demektir. Böyle bir şahitliğe özgürce ve kanaat sahibi olarak, içeriğini şuurlu bir şekilde anlayarak, eşyalar veya hadiseler olsun bizi çevreleyen her şeyin, tabii, sosyal veya ruhî alanlarda yer alan her şeyin Allah ın eseri, O nun gayelerinin biri ya da diğerinin gerçekleşmesi olduğunu idrak etmek demektir (el- Faruki,1999: 92,96). Bu durumu benimseyen insan, diğer insanlara karşı saygılı, çevresine duyarlı olacaktır. Bu ise, medeni toplum olmanın ilk şartıdır. İslâm ın manevi boyutunu bu şekilde ortaya koyduktan sonra maddi boyutunu belirtelim: Müslümanlık bedevi çobanlardan değil, şehirli ve ticari bir muhitten doğmuştur. İslâm Peygamberi, Kızıldeniz, Habeşistan, Hint okyanusu, Suriye ve Mezopotamya ile ticaret yapan Kureyş kabilesine mensuptu (Grenard, 1992: 22,23). İslâm Peygamberi Hz. Muhammed, 571 de doğmuştur. 610 da 40 yaşına geldiğin de sık sık tek başına kalmak için gittiği Hira Dağında Cebrail aracılığıyla Allah tarafından kendisine peygamber olduğu bildirilmiştir. Peygamberlik görevi 22 yıl devam etmiş, Hz. Peygamber, 632 de Medine de hayata gözlerini yummuştur. Peygamberin vefatından sonra halife seçilen Hz. Ebubekir, dağılma tehlikesiyle karşı karşıya olan İslâm toplumunu bir araya getirerek Mekke de denetimi sağlamayı başardı. Hz. Ebubekir den sonra halife olan Hz. Ömer ise, yer yer devam eden kabileler arası çatışmaları sona erdirdi. Sasani ve Bizans İmparatorluğunu yenerek İran ı, Suriye yi ve Filistin i denetim altına aldı. Özellikle Sasani İmparatorluğu nun 637 de Kadisiye Savaşı nda yenilgiye uğratılmasıyla bir İslam İmparatorluğu nun temelleri atılmış oldu. Ayrıca İran platosu ve Hint yarımadasına doğru İslâm genişlemeye başladı. Bizanslılara karşı yapılan savaşlar sonunda 635 de Şam, 637 de Kudüs alınmış; 641 de ise Mısır ın önemli bir kısmının denetimi sağlanmıştır. İslâm İmparatorluğu nun genişlemesi Hz. Ömer den sonra da devam etti. 670 de Tunus, 680 de ise Cezayir ve Fas ele geçirilerek İmparatorluk sınırları Atlas Okyanusu na kadar genişledi. Hz. Peygamber in ölümünün üzerinden henüz yüzyıl geçmiş olmasına rağmen İslâm İmparatorluğu nun sınırları doğuda Hint yarımadasına, batıda ise Fransa ya kadar uzanmıştır (Arı, 2004: 40). Bu savaşlar sonunda Sasani İmparatorluğu na tamamen son verilmiş, Bizans İmparatorluğu nun elinde bulunan Orta Doğu daki ve Kuzey Afrika daki toprakların ise büyük bir kısmı Müslümanların eline geçmiştir. Bizanslıların Anadolu daki 6

MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA... toprakların kalan kısmı ise Osmanlı İmparatorluğu nun bölgeyi ele geçirerek bu imparatorluğu ortadan kaldırmasına kadar sürmüştür. Böylece İspanya, Kuzey Afrika, Mısır ve bir zamanlar Helenizmin ve erken Hıristiyanlığın merkezi olan Orta Doğu, İslâm ın egemen olduğu bölgeler haline geldi. Osmanlı İmparatorluğu bu bölgelerde hakim olduktan sonra dahi bölge halklarının inanç ve kültürlerini yaşamalarına tolerans göstermiştir. Özellikle kitap ehli olarak görülen Yahudiler ve Hıristiyanlar bu toleranstan en geniş biçimde yararlandılar. Gayri Müslimler askere alınmaz, ibadet yerleri Müslümanların ki kadar da büyük olmaz ve Müslümanlardan farklı oranda vergi verirlerdi. Bütün bunlara rağmen aynı dönemde Bizans İmparatorluğu ve Sasani İmparatorluğu nda halktan alınan vergilerle karşılaştırıldığında gayrimüslimlerden alınan vergiler çok daha düşük düzeydeyken sahip oldukları özgürlükler daha geniş boyutlardaydı (Arı, 2004: 42). Bu nedenle gayrimüslim halk Roma ve Sasanilere karşı Müslümanların egemenliği altında yaşamayı tercih etmekteydiler. Bu durum Osmanlı Devleti nin Balkanlarda ilerlemesini kolaylaştırmış, böylece İslâm kültür ve medeniyeti Doğu Avrupa ya taşınmıştır. İslâm medeniyetinin siyasi alandaki bu başarısı kendisini bilim alanında da göstermiştir. Pek çok İslâm âliminin eserleri batı dillerine tercüme edilmiştir. İbn Sinâ nın adı Lâtince ye Avicenna diye geçmiştir. Onun batıdaki tesiri, biri doktorluk, diğeri filozofluk olmak üzere iki büyük sahada gerçekleşmiştir. Doktorluk itibariyle bütün Avrupa kamusları ve lügatları hâlâ ona Doktorların sultanı demektedir. XII. asrın sonlarına doğru İbn Sinâ nın eseri Kanun Lâtince ye tercüme edildi. Daha sonra yine ibn Sina nın bir diğer eseri olan Şifa kısaltılarak ders kitabı haline getirildi (Gürkan, 1997: 231). Batı ya tesir eden bir diğer İslâm âlim Fârâbi dir. Fârâbi nin adı Lâtince ye Alpharbius olarak geçmiştir. Fârâbi nin batı alemindeki önemli tesiri, ilimlerin tasnifi sahasında görülür. Fârâbi nin ilimleri üçe ayıran orijinal tasnifi ( fiziki ilimler, riyazi ilimler, metafizik ilimler) Batı da benimsendi. Fârâbi sistemi Batı da bir reform mahiyetini aldı. Fârâbi nin musiki itibariyle de etkisi önemlidir. Eski Yunan da musiki, ziya bahsi gibi fizik ve tabiat ilimleri arasında geçerdi. Fârâbi ilk defa Kitab-ül Musiki diye başlı başına bir eser yazdı. Musiki bu sayede kendi başına ilim oldu. Orta çağ Avrupa sında musiki kilise ilahilerinden ibaret idi. Onu, mazbut bir nota ile derinleştiren Fârâbi oldu. Sol anahtarını ve beş hatlı notayı, ilk defa İslâm medeniyeti kullanmıştır (Gürkan, 1997: 244). İbn Haldun da Batı yı etkileyen âlimlerdendir. İbn Haldun un Mukaddime adlı eseri 1868 de M. de Slane tarafından Fransızca ya çevrilmiştir. Bu kitapta; tarih hakkında umumi tesbitlere, iklimlerin medeniyetler üzerinde yaptığı tesirlere göçebe ve şehir hayatına, her medeniyetin ayrı ayrı meydana getirdiği ahlak kaidelerine, içtimai müesseselere ve gelişen ilim ve sanatlara dair bilgiler mevcuttur (Gürkan, 1997: 248). İslâm medeniyetinin Batı karşısındaki bu üstün duruşu, batıda 1492 de Gırnata nın düşmesi ve Amerika nın keşfi, doğuda Moğol istilasının yaşanmasıyla önemli bir şekilde sekteye uğramıştır. İslam medeniyetinin son temsilcisi diye bileceğimiz Osmanlı Devleti ve tüm İslâm dünyası coğrafi keşiflerden sonra Avrupa da meydana gelen gelişmeleri yeterince yakından takip edememiştir. Bu durum Batı medeniyetini bu günkü hakim medeniyet konumuna getirmiştir. 2.2.4. Batı Medeniyeti Eskiçağlarda (Yunan ve Roma medeniyetleri ) yazılan eserler, Avrupa nın XV. Yüzyılda başlattığı Rönesans hareketlerinin de temelini oluşturmuştur. Söz konusu eserler tercüme yoluyla Avrupa dillerine çevrilerek, adeta yeniden keşfedilmiştir (Memiş, 2003: 403). 7

MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA... Yunan uygarlığı, M.Ö. 200 lerden itibaren hızını yitirmeye başladı. Bu defa da M.Ö. 200 ile 146 arasında Roma uygarlığı ortaya çıktı. Roma, bir köyler öbeği iken, M.Ö. 6. yüzyılda büyüyerek, bildiğimiz anlamda bir kent-devlet oldu. Bu dönüşümde, Romalılardan daha uygar olan ve Anadolu'dan göç etmiş bulunan Etrüsklerin de etkisi vardır. M.Ö. 500'lerde 850 km2 lik bir alana sahip olan Roma, M.Ö. 260'ta 130.000 km2 lik bir bölgede etkin denetim kurdu. Nüfusu da 25.000 iken üç milyonu bulmuştu. Kartaca ile yaptığı savaşlardan sonra (M.Ö. 260-201) Kuzey Afrika'yı, daha sonra Makedonya, Grek yarımadası, Batı Anadolu ve Suriye'yi ele geçirdi. M.Ö. 130'a gelindiğinde, bugünkü Fransa ve İberik yarımadası dahil Akdeniz'e kıyısı olan tüm toprak şeridi üzerinde egemenlik kurdu. M.Ö. 90-89 yıllarında bütün yarımada halklarına Roma yurttaşlığı hakkının tanınmasıyla, İtalya siyasal açıdan birleşti ( Sander, 2000: 30). Roma imparatorluğu nun kuruluş yüzyılından itibaren Hıristiyanlık yavaş yavaş yayılarak resmi bir din haline gelmiştir. Hıristiyanlığın Peygamberi Hz. İsa, ilk imparator Oktav Ogüst zamanında Kudüs civarında doğdu. Hz. İsa, otuz yaşına bastığı sırada Hıristiyan dinini yaymaya başladı. Fakat bu üç yıl kadar sürdü. Hıristiyanlık ilk iki yüzyılda ancak fakirlerin, esirlerin, kimsesizlerin arasında yayılmış bir dindi. Üçüncü yüzyılda geniş bir alana yayıldı. Hıristiyanlığı resmen tanıyan ilk imparator, Kostantin'di. Kostantin, bir savaşta Hıristiyan askerlerin sevgisini kazanmak için bayrağına bir haç işareti koydu. Hıristiyanlar kendilerini tutan Kostantin için tüm güçleriyle savaştılar ve savaşı kazandılar. Kostantin bundan sonra 313 yılında Milano Fermanıyla Hıristiyanlığın serbest olduğunu ilân etti ( Yamanlar, 2000: 103 ). Hıristiyanlık Roma'da kolay yerleşmedi. Hıristiyanlığın ilk ortaysa çıktığı dönemlerde eski inançlarından ayrılmak istemeyen halka sürekli eziyet yapılmıştır. Hatta Roma imparatorları halkın yeni ortaya çıkan bu dini kabul etmemesi için onları hunharca katletmişlerdir. Hıristiyanlık bu eziyet ve katliamlara rağmen halk arasında yayılmaya başlamıştır. Kostantin Hıristiyanlığın serbest olduğunu ilân etmişti. Kostantin'in bu davranışı Romalılar tarafından iyi karşılanmadı. Kostantin, Hıristiyan dinini yaymak için Roma'dan uzaklaştı. Onun Hıristiyanlık için yaptığı en gösterişli hareket, İstanbul şehrini kurması olmuştur ( Yamanlar, 2000:,104 ). Roma'nın Akdeniz'in her yanında artan gücü, iç ve dış gerilimlerin doğmasına da yol açtı. Zamanla, cumhuriyet anayasası; Sulla, Pompey ve Sezar gibi bir dizi askeri diktatörler tarafından kaldırıldı. İmparatorluk, M.S. 395'te Batı ve Doğu olmak üzere iki yarıya bölündü ve Roma M.S. 5. yüzyılda Vizigotlar ve Vandallar gibi barbar istilacılarca yağma edilerek, 493'te yarımadada bir Ostrogot krallığı kuruldu. Doğuda, Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) Türklerin 1453'te İstanbul'u almalarına kadar ayakta kaldıysa da, Bizans, Roma'nın gerçek bir devamı olmayıp, İskender'in Helen İmparatorluğunun bozuk bir kopyası olarak değerlendirilebilir ( Sander, 200: 31). Batı medeniyetinin yükselmesinin nedenlerini şu şekilde belirtmek mümkündür: a) Ağır sabanın bulunması : 10. yüzyılda, bugün adına batı değimiz medeniyetin temelleri atılmaya başlandı. Batı medeniyetinin yükselme nedenleri içinde en temel ve en önemli olan unsur ağır sabanın bulunmasıdır. Toprağın derinine giden bu saban, iki yana ayrılıp biriktirdiği toprak yığınlarıyla, en düz arazide bile suyun belirli yerlerde toplanmasını ve dolayısıyla kuru kalan yerde tarım yapılabilmesini sağladı. Hayvan gücü ile çalışın ağır sabanın ve ürünün öğütülmesi için rüzgar gücünün kullanılması, Kuzey Avrupa düzlüklerinde gıda maddelerinin hızla artmasına ve bu da doğal olarak nüfusun birikmesine yol açmıştır ( Sander, 200: 51,52). 8

MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA... b) Feodalizm : Feodalizmin özü, örgütlenmiş devletin bulunmadığı yerel düzeyde, bir çeşit hükümet görevini yürütmesiydi. 500-1000 km² bir toprak parçası üzerinde en önemli ve güçlü kişi, daha az toprağa sahip olanların koruyuculuğunu üstlenmiş ve onlar da bu kişiye bağlılık sözü vermişlerdir. Böylece, feodal lord, vassal ve toprağa bağlı (serf) köylüleriyle, feodalizm ortaya çıkmıştır ( Sander, 200: 53). Feodal sistem, Avrupa da hızla yayıldı ve gelecek yüzyılların güçlü merkezi devletlerinin de çıkış noktası oldu. Feodalizmde hiç kimse tam anlamı ile hükümran değildi. Kral ile halk ve lord ile vassal, bir cins mukavele ile birbirlerine bağlıydılar. Bu mukaveleye aykırı hareket edilirse, karşılıklı hak ve görevler sona ermekteydi. Bu durum da, sık sık karışıklıklar, siyasal istikrarsızlıklar hatta savaşlar ortaya çıkmaktaydı. Buna rağmen, gelecek çağların anayasal hükümet anlayışı, feodalizmin bu mukaveleye dayanan niteliğinden doğacaktır ( Sander, 200: 54). c) Ticaretin Doğuşu ve Kent yaşamı : Avrupa da, göreli de olsa, yerel güvenliğin sağlanmasının çok önemli sonuçları oldu. O zamana kadar Avrupa daki yerleşik toplulukların karabasanı haline gelen, karada haydut saldırıları ile deniz ve kıyılarda korsanlık, çekici meslekler olmaktan çıkmaya başladı. Yerel güvenliğin sağlanmasıyla, değer verilen maddelerin ele geçirilmesinde zora başvurma geçerli yol olmaktan çıkınca, bunların ticaretle sağlanması seçeneğine başvuruldu. Böylece, etkili yerel savunmanın gelişmesiyle, korsan gemileri yerini ticaret gemilerine, haydutlar da tüccarlara bıraktı. Hatta çoğu haydut ve korsan, meslek değiştirerek, tüccar oldular. Zamanla bu tüccarlar topluluğu, ticarete uygun ve savunması kolay yerlerde uzun süreler geçirmeye, sonra buralara sürekli olarak yerleşmeye başladılar. İşte, bu çekirdekten Batı ve Kuzey Avrupa nın kentleri doğdu ( Sander, 200: 55). Ticaret ve değişik bir kent yaşamının ortaya çıkışının, Avrupa medeniyetinin ve üstünlüğünün doğuşundaki payı gerçekten çok büyüktür. Eğer Avrupa da böyle canlı bir ticaret doğmamış ve bağımsız özelliklere sahip kentler kurulmamış olsaydı, 15. yüzyılın Rönesans ı ya gerçekleşemez ya da en azından çağımızın temellerini oluşturacak yenilikleri etkisiz ve kısa süreli kalırdı ( Sander, 200: 56). ç) Rönesans : Yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans sözcüğü, eski Roma ve Grek başarılarının yeniden canlandırılmak istenmesi sürecini anlatır. Rönesans ı bir bütün olarak değerlendirirsek, şu temel anlayışlara dayandığı ve onlarla anlam kazandığı görülür: I- Yeryüzü ilgi çekici ve araştırılmaya değer bir yerdir; II- İnsan güçlüdür ve bu gücüyle büyük başarılar elde edebilir; III- İnsanın sürekli faal olması şerefli bir şeydir; IV- Gerçek güzeldir ( Sander, 200: 59). Rönesans, yeni bir gerçekçilik ve nesnellik anlayışını da birliğinde getirdi. Gerçek, evrende görülebilen ve dokunulabilen kişi ya da nesneler olarak ele alındı. Nesnellik ise, nesnelerin, onları algılayan her normal insana aynı görünmesi ve hissedilmesi demekti. Sanattan ve bilimden beklenen, bu gerçeği ve nesnelliği iletmesiydi. Bu büyük uyanış, resimden müziğe, heykeltıraşlıktan mimariye, edebiyattan doğa bilimlerine kadar tüm insan faaliyetlerinde kendini coşkuyla gösterdi ( Sander, 200: 60). d) Reform : Reform, 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa da Hıristiyanlığın Katolik mezhebine bağlı insanların din alanındaki düşüncelerinde meydana gelen değişikliklerdir. Bu değişiklikler, bir yanda Batı nın üstünlüğünün temel nedenlerinden biri olmuş, öte yandan daha sonraki yüzyılların siyasi tarihi üzerinde çok önemli etkide bulunmuştur. Reform hareketleri sonucu, 16. yüzyılda Kilise hemen hemen bugünkü biçimini almıştır. Papalık bu tarihten sonra devlet yönetiminden ayrı dinsel bir örgüt olarak faaliyet 9

MEDENİYET KAVRAMI VE BAŞLICA... gösterecektir. Bir başka önemli sonucu ise, Avrupalıların, ister devletler arasında, ister devlet sınırları içinde olsun, Hıristiyan dininin gerçeği üzerinde anlaşamamalarının, laiklik ve modern bilime giden kapıyı açmasıdır ( Sander, 200: 64). e) Fransız İhtilali : Fransız İhtilali önce Fransa sonra Avrupa ve daha sonra tüm dünya için önemli sonuçlar doğuran yeni çağı sona erdirip, yakın cağı açan bir gelişmedir. Fransız İhtilali çeşitli iç ve dış sebeplerden dolayı, 5 Mayıs 1789 günü Etats Generaux da Versailles Sarayı nda toplanmasından hemen sonra başlamıştır. 17 Haziran 1789 günü Fransız halk temsilcileri, kendilerinin halkın yüzde doksan altısını temsil ettiklerini söyleyerek, kendilerinden meydana gelen meclisi, Millî Meclis olarak ilan ettiler. Ayrıca halk adına egemenlik hakkını hemen ele alarak, bu meclisin rızası olmadan, halktan hiçbir vergi toplanamayacağını bildirdiler (Uçarol, 1994: 246). Daha sonra Millî Meclise küçük papaz sınıfından ve asilzadelerden bazı üyeler de katıldılar. Kral, bu durum karşısında diğer papaz ve asilzade üyelerinin de meclise katılmasını istedi. Millî Meclis, bir anayasa hazırlamaya başladı ve kendisini 9 Temmuz 1789 da Kurucu Meclis olarak ilan etti. Kurucu Meclis, Fransa da feodalite devrinden beri süre gelen bütün imtiyazları kaldırdı ve eşitliği esas kabul etti (Uçarol, 1994: 247). Bu durumda Fransa da sosyal ve ekonomik yönlerden eşitsizliğe dayalı eski sistem yıkılarak, yerine eşitliğe dayanan yeni bir toplum düzenine geçmenin esasları sağlanmış oldu. Kurucu Meclis, bundan sonra hazırlanmakta olan anayasanın baş tarafına konulmak üzere, 28 Ağustos 1789 da İnsan ve Yurttaş Hakları Demeci ni kabul ve ilan etti. Ayrıca Kurucu Meclis, iki yıl süren uzun çalışmadan sonra bir anayasa hazırladı. Bu anayasa 14 Eylül 1791 de kral tarafından da onaylanarak yürürlüğe girdi (Uçarol, 1994: 248). Böylece Fransa da mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçilmiş oldu. Fransa da Kurucu Meclis anayasayı hazırladıktan sonra işlevini tamamladığı için kendini fes etti. Bundan sonra Fransa da Yasama Meclisi, Kovansiyon Meclisi, Direktuvar Dönemi, Kosüllük Dönemi yaşanmıştır (Uçarol, 1985: 17,19). İhtilal sürecinde yeni fikirler ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan bu yeni fikirleri üç kelimede özetlemek mümkündür: Hürriyet, eşitlik, milliyet. (Lewıs, 1998: 55) Ortaya çıkan bu yeni fikirler önce tüm Avrupa ve sonra tüm dünyaya yayılmıştır. Anayasa ile temel hakların güvence altına alınması ihtilal sürecinde sağlanmıştır. Daha sonra Avrupa men şeyli yayınlanan insan hakları belgelerine, Fransız İnsan ve Yurttaşlık Hakları temel teşkil etmiştir. Bahsettiğimiz bu gelişmeler, Avrupa da aydınlanma çağının yaşanmasına; aydınlanma çağı da sanayi inkılabının doğmasına neden oldu. Böylece bugünkü hayranlık uyandıran Avrupa medeniyeti ortaya çıktı. Huntington a göre yukarıda bahsettiğimiz medeniyetler ile birlikte medeniyetler arasındaki mücadele şu medeniyetler arasında gerçekleşecek: Batı, Konfüçyus, Japon, İslâm, Hint, Slav- Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemelen Afrika (Huntıngton, 2002: 22). 10

MEDENİYET ÇATIŞMASI MI? 3. MEDENİYETLER ÇATIŞMASI MI? Samuel P. HUNTINGTON Bu bölümde konunun daha iyi anlaşılması için Samuel P. HUNTINGTON un Medeniyetler Çatışması Mı? adlı makalesini aynen aktarılmıştır. 3.1. Bundan Sonraki Mücadele Modeli Dünya siyaseti yeni bir safhaya giriyor ve entellektüeller daha başkalarıyla birlikte bu durum karşısında, tarihin sonu, milli devletler arasında geleneksel rekabetlerin geri dönüşü, globalizm ve tribalizm pistonlarının çekişmesi yüzünden milli devletin gerilemesi türünden görüşlerin her biri doğmakta olan realitenin muhtelif yönlerini yakalıyor. Bununla beraber, onların tamamı, muhtemelen gelecek yıllarda global politikanın alacağı vaziyetin hayati ve gerçekten merkezi bir yönünü gözden kaçırıyorlar. Benim faraziyem şudur ki, bu yeni dünyada mücadelenin esas kaynağı öncelikle ideolojik ve ekonomik olmayacak. Beşeriyet arasındaki büyük bölünmeler ve hâkim mücadele kaynağı kültürel olacak. Millî devletler dünyadaki hâdiselerin yine en güçlü aktörleri olacak fakat global politikanın asıl mücadeleleri farklı medeniyetlere mensup grup ve milletler arasında meydana gelecek. Medeniyetlerin çatışması global politikaya hâkim olacak. Medeniyetler arasındaki fay hatları geleceğin muhabere hatlarını teşkil edecek. Medeniyetler arasındaki mücadele, modern dünyadaki mücadelenin evriminde nihaî safha olacak. Modern milletlerarası sistemin Westphalia Barışı'yla birlikte doğuşundan bu yana, bir buçuk asırdan beri Batı dünyasındaki mücadeleler, büyük ölçüde bürokrasilerini, ordularını merkantilist ekonomik güçlerini ve en mühimi idare ettikleri toprakları genişletmeye teşebbüs eden prenslerle imparatorlar, mutlakıyetçi monarklarle meşrutiyetçi monarklar arasında meydana gelmiştir. Onlar bu süreç içinde milli devletleri vücuda getirdiler ve Fransız İhtilâli nin başlamasıyla birlikte esas mücadele çizgisi prensler yerine milletler arasında teşekkül etti. 1793'de R.R. Paliner'in ileri sürdüğü gibi, "Krallar arasındaki savaşlar bitti, milletler arasındaki savaşlar başladı. Bu 19. Asır modeli Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar devam etti. Ondan sonra, Rus ihtilali ve ona karşı gösterilen tepkinin bir neticesi olarak, milletler mücadelesi yerini önce komünizm, faşizm ve liberal demokrasi arasında ve daha sonra da komünizm ve liberal demokrasi arasında cereyan eden ideolojiler mücadelesine bıraktı. Bu sonuncu mücadele, Soğuk Savaş esnasında, iki süper güç arasındaki mücadelenin mücessem ifadesi olmuştur. Bu süper güçlerin hiçbirisi, klasik Avrupaî anlamda bir millî devlet değildi ve her birisi hüviyetini kendi ideolojisinin terimleriyle tarif ediyordu. Prensler, millî devletler ve ideolojiler arasında cereyan eden bütün bu kavgalar, esasen Batı medeniyeti bünyesindeki mücadelelerdi; William Lind'in deyimiyle, "Batı'ya ait iç savaşlar"dı. Daha önce 17, 18. ve 19. asrın savaşları ve dünya savaşları kadar Soğuk Savaş'ın gerçeği de bu idi. Soğuk Savaş ın sona ermesiyle birlikte, milletlerarası siyaset Batılı görünüşünün dışına çıkıyor ve Batı ile Batılı olmayan medeniyetler arasında ve Batı dışı medeniyetlerin kendi aralarındaki etkileşim, milletlerarası siyasetin odak noktası haline geliyor. Medeniyetler siyasetinde, Batılı olmayan medeniyetler dahil milletler ve hükümetler, artık, tarihin, Batı kolonyalizminin hedefleri biçimindeki objeler olarak kalmıyorlar, fakat tarihin muharrik ve müşekkilleri olarak Batı'ya katılıyorlar. 11