On Dokuzuncu Yüzyıl Mimarisinin Bazı Temel Özellikleri: 1.Klasikçilik veya klasisizm: On sekizinci yüzyõl bağlamõnda daha ayrõntõlõ tarzda ele aldõğõmõz klasisizmin, mimarlõk tarihçileri genelde 1850 li yõllara gelindiğinde gerilemiş olduğunu düşünür. Bu görüşe kanõt olarak çağõn kendi ifadelerine başvurulur. Örneğin Londra da yayõmlanan haftalõk Saturday Review dergisi 1857 yõlõnda, gelenekten devralõnan tarzlarõ temsil eden, Klasisizmin Beş Mimarî Düzen ya da Tarz õnõn tapõnma derecesinde popülerliğinin artõk tarihe karõştõğõnõ beyan ediyordu: The old pedantic, if a bit idolatrous, worship of the Five Orders is a thing gone by with the Corn Laws and the Rotten Boroughs. Bu ve bunun gibi ifadelerden, Beş Mimarî Tarzõyla birlikte klasisizmin de tarihe karõştõğõ düşünülebilir. Cazip (ve kolay ve rahat) gelse de bu görüş pek doğru değildir. Bir kere on dokuzuncu yüzyõl tarzõ, en başta eklektik bir tarzdõ. Birbiriyle çelişir görünen birçok öğenin yan yana yer alabildiği bu eklektisizm, geleneğin en eski ve köklü tarzõ olan ve en önemlisi mimarlõk eğitiminin İngiltere de de en azõndan 1870 li yõllara kadar temelini oluşturan klasisizmi, yüzyõl içerisinde geç noktada bile terk etme ihtiyacõ pek duymuyordu. On sekizinci yüzyõl bağlamõnda gördüğümüz gibi klasisizm, devleti ve iktidarõ temsil eden tarz olarak kodifiye edilmişti. Örneğin birazdan göreceğimiz George Gilbert Scott yapõsõ, yüzyõl ortasõndan sonra bile devletin mimardan klasisizmi talep ettiğinin önemli bir kanõtõdõr. Bunun istisnasõ, sonra göreceğimiz gibi, yeni, militan Gotikçilerdi: 1850 li yõllara gelindiğinde klasisizm, öncü mimarlarõn savunduğu tarz olmaktan çõkmõştõ, fakat ticarî ve özel hayat mekânlarõndan devlet binalarõna kadar asal tarzõ, üzerine eklektik öğelerin yerleştirileceği temeli oluşturuyordu. Artõk tartõşõlmõyordu, ama uygulanõyordu. Aşağõdaki örneklerde Londra da, yüzyõlõn başõndan 1860 lõ yõllara kadar olan dönemde yapõlmõş bazõ binalar görülmektedir. Bunlar belirgin şekilde klasiktir. Sonra daha ayrõntõlõ olarak ele alacağõmõz yapõlarda da aynõ tarzõn devamõnõ göreceğiz. Aşağõda ilk iki fotoğraftaki örnek, William Wilkins (1778-1839) tarafõndan 1832-1838 de yapõlan Londra, National Gallery adlõ müzedir. Müze, tabii, on sekizinci yüzyõlda ortaya çõkan bir olgu olduğundan, Wilkins in doğum tarihi de dikkate alõndõğõnda (1778), National Gallery nin on dokuzuncu yüzyõldan çok, bir önceki yüzyõlõn mimarisini temsil ettiği söylenebilir. Fakat ardõndan gelen on dokuzuncu yüzyõl klasisizm örnekleri, Wilkins müzesinin pek de retro olmadõğõnõ gösterecektir. Ayrõca, özellikle ilk fotoğraftaki görünümü, 1296 da Arnolfo di Cambio nun başladõğõ katedrale Brunelleschi nin, on beşinci yüzyõlda, modern klasisist mimarinin beşiği olan Floransa da eklediği cupola ile mukayese etmekte yarar vardõr. Bir özelliğer daha dikkat çekmekte yarar var: Aşağõdaki 2. müze fotoğrafõnda açõkça belli olduğõ gibi, National Gallery nin yapõsõ episodik tir. 1
Fotoğraf: George P. Landow, 1999. Lyceum Theatre. 1834. The United Service Club. 1828. Mimarlarõ, John Nash and Decimus Burton. Waterloo Place ve ana girişin bulunduğu Pall Mall. Napolyon Savaşlarõ gazisi subaylar için kurulmuş kulüp.. Carlton House Terrace. Mimarõ, John Nash. Waterloo Place. St. James Park a inen merdivenlerden görüntü.. 2
Aşağõdaki fotoğraf, With H. and C. F. Feist s compliments dõşõnda bir ibare taşõmayan, basõm yeri, yõlõ ve fotoğrafçõ adõ belirtilmeyen bir kitaptan alõnmõştõr. Fotoğrafõn altõnda şu metin vardõr: The Horse Guards and Admiralty lie on the east side of St James Park. Annually on the day officially appointed, on the open space called the Parade, between the Park and the Admiralty, the imposing military ceremony known as trooping the colours is performed by the Guards. [Admiralty: Deniz Kuvvetleri; Horse Guards: Süvari Birliği] Fotoğraftaki yapõ, Süvari Birliğinin merkezinin de yer aldõğõ Londra, Whitehall dadõr. Mimarõ George Gilbert Scott, yeni ekol Gotik tarzõ izleyen mimarlardandõ. Bu bina için 1856-1859 da yer alan yarõşmayõ kazanan Scott a, uygulamada Gotik öğelerden taviz vererek klasiğe yer verme konusunda baskõ yapõlmõş, sonuçta, Rönesans tarzõ klasiğin ağõr bastõğõ aşağõdaki yapõ çõkmõştõr: Colonial Office [Sömürgeler İdaresi], Whitehall.. 1. Demir: Klasisizmin gerilemesi bir bakõma mimaride demirin artan kullanõmõyla gerçekleşti. Morrier nin 1849 da geliştirdiği betonarme (reinforced concrete) ile birlikte demirin, Sanayi Devriminin ve bunun sonucunda ortaya çõkan Modernist mimarinin belirleyicisi olduğu söylenebilir. Paxton un Crystal Palace õ [Kristal Saray] ile Oxford da Waterhouse un yaptõğõ Museum of Natural History nin [Doğal Tarih Müzesi] inşasõndan daha on yõl once J. C. Loudon gibi on dokuzuncu yüzyõl mimarlõk tarihçileri, demirin yepyeni yapõ tarzlarõ getireceğini öngörüyordu. Kraliçe Victoria nõn tahta çõktõğõ 1837 yõlõnda Loudon, demirin bilinen tüm mimarî tarz ve sistemleri tarihe gömeceğini, özellikle klasisizmin öğrettiği orantõ ve armoni kavramlarõnõ alt üst edeceğini, bu yeni yapõ malzemesini projelerine uydurmak yerine, mimarlarõn bundan böyle projelerini bu yeni malzemeye göre tasarlamak zorunda kalacaklarõnõ yazõyordu. Fakat Loudon un ifadelerine, Paxton ile Waterhouse un yapõlarõna rağmen, Modernist mimari ve bu tür mimariye eşlik eden mimarlõk kuramõnõn bu yõllarda ortaya çõktõğõnõ iddia edemeyiz. Bir kere, bu tür yapõlarõn kavranõp değerlendirilmesini sağlayacak ölçütler henüz gelişmemişti. İkincisi ise, mimarlarõn hâlâ mimarlõk ile mühendislik arasõnda ilişki görmemeleriydi. Modernist mimari, demirin kullanõmõ, mimarlõkta mühendislik öğelerinin yer alabileceği kavramõyla el ele doğup gelişecekti. Halbuki bu dönemde mimarlar mühendisleri, disiplinler hiyerarşisinde hâlâ çok aşağõlarõnda görüyorlardõ. Örneğin yüzyõl ortasõnõn yapõsõ Crystal Palace bir mühendislik ürünü olarak görülüyordu; mimarõn mesleğiyle hiçbir ilişkisi olamazdõ. Mimar, taş ile çalõşõrdõ. Üçüncü olarak, gerek popular kültür üzerinde gerek yüksek entelektüel kültürde muazzam etkili olan, on dokuzuncu yüzyõl İngilteresinde beğeniyi belirleyecek güç sahibi olan Pugin ve Ruskin gibi kuramcõlar, demiri hiç sevmemişlerdi. (Pugin in mimarî eleştirisine, Ruskin in çağõn mimarisine ilişkin görüşüne aşağõda döneceğiz.) Ancak, demirin asal mimarî malzeme statüsüne kavuşmasõnõ geciktiren engeller bütünüyle estetik ya da kültürel değildi. Beklenildiği kadar pratik ya da emniyetli olmadõğõ anlaşõlmõştõ. Yapõlarda demir kullanõmõ arttõkça, bu malzemenin kullanõmõnda gözetilecek kurallar da artõyordu. 1855 den sonra, fakat artan ivmeyle 1870 den sonra, özellikle dõşsal demir kullanõmõna (exposed iron), yangõn tehlikesi, oksidasyon ve kõrõlma ihtimalleri gibi nedenlerle hatõrõ sayõlõr kõsõtlamalar getirildi. 1870 li yõllara gelindiğinde demirin çõkardõğõ sorunlara çözüm arayõşõndan yalnõz vaz geçilmemiş, örneğin Surrey Konser Salonundaki gibi felâketlerin de katkõsõyla, demir yapõlar tümden gözden düşmüştü. Nitekim 1870 li yõllara gelindiğinde mimarinin ufkunda çelik vardõ. Aşağõda biraz daha ayrõntõsõyla bakacağõmõz, taştan vaz geçmeyen mimar G. E. Street, mimarî kullanõma en uygun maden araştõrmalarõnõ, wild goose chase diye betimleyerek tümden reddediyordu. 3
Yukarõda kõsaca değinilen, yüzyõl ortasõnõn iki demir yapõsõndan biri, Oxford Üniversitesi Müzesi, Gotik tarzdadõr. Her ne kadar Gotiği sonra ele alacaksak da, şimdilik kõsaca bunun, on dokuzuncu yüzyõlda tüm Batõ Avrupa da yaygõn olan, Ortaçağcõlõk akõmõnõn bir parçasõ olduğunu belirtmekte yarar var. Aşağõda fotoğrafõ görülen Oxford Üniversitesi Doğal Tarih Müzesi, Gotiğin tipik bir örneğidir. Sonra göreceğimiz gibi on dokuzuncu yüzyõlda Gotik tarz, son derece girift uygulamalarõyla karşõmõza çõkar. Aşağõda görülen ise nispeten yalõn bir Gotik olup, yukarõda söz ettiğimiz etkili yazar John Ruskin in tercih ettiği sadelikteydi (aşağõdaki fotoğraflarda görüleceği gibi, bu binanõn dõşõ için söz konusudur; içi bambaşka bir meseledir). Bu nispeten sade Gotik, İngilizce literatürde Ruskinian Gothic diye adlandõrõlõr. Benjamin Woodward ile T. N. Deane in mimarlõğõnõ yaptõklarõ bina, Oxford da, 1854-1860 yõllarõnda inşa edilmiştir. Oxforddaki müze Woodhouse a atfen bir deha eseri olarak görüldü ve çok dikkat çekti, çok konuşulup yazõldõ. Demir Üslûp adõna (Iron Style) bina edilmiş bir manifestoydu. Daha yapõ tamamlanmadan, 1855 de, mimaride [ ] son derece önemli bir deneme ve Gotik sanatõn demiryolu malzemeleriyle de demir ve cam ile de yaratõcõ olabileceğinin kanõtõ olarak betimleniyordu (Crook, s. 120). Fakat yapõ tamamlandõğõnda, Woordward ile Dean in mimarî bir başyapõt ve başarõlõ bir öncü eser değil, sükût-u hayale uğratan bir pastiche meydana getirdikleri söyleniyordu. Geçmişteki başarõsõz mimarlõk örneklerinin aksine bu pastiche, taştan değildemirden bina edilmişti. The Building News adlõ süreli yayõnõn eleştirmeni yapõnõn, CrystalPalace mimarisinin Gotik uyarlamasõnõn evrensel geçerliliğine kimseyi ikna edemeyece[ğini] yazõyordu. Skidmore un demir çatõsõnõn ilkesi hatalõdõr, diyordu 1861 de Ecclesiologist in eleştirmeni, Ne de olsa bu, bildiğimiz, taşa uygulanan tonoz ve çatõ kemer sisteminin demire uygulanmasõndan ibarettir. Oxford Müzesinde bir pencere: Heykeltõraş O'Shea işbaşõnda 1858. Yapõnõn bütünü ile O Shea yi işbaşõnda gösteren fotoğraf ve hemen yukarõdaki Gotik pencere gibi ayrõntõlar bir arada ele alõndõğõnda, Oxford Doğal Tarih Müzesinin büyük tarihsel önem taşõdõğõ görülür. Burada, 4
Ortaçağ zanaati ile Sanayi Devrimi teknolojisi, yeni doğa bilimleri (Charles Darwin in Türlerin Kökeni 1859 da yayõmlandõğõnda müzenin tamamlanmasõna daha bir yõl vardõ) ile Gotik kilise mimarisi bir araya getiriliyordu. Strüktürde kilise düzeninin izlenmesine rağmen dinî ikonografi yerini doğa ikonografisine bõrakõyordu. Ve bu müthiş sentez çabasõnõn sonucunda, dizayndan ilâhiyata, geleneği elden bõrakmayan, fakat yeniyi de kucaklamaya çalõşan bu çalõşmanõn sonucunda, Yeni Bilim e dikilmiş bir tapõnak çõkõyordu ortaya. Aşağõda Londra, St. Pancras garõna baktõğõmõzda, Müzedeki demir çatõ kemeriyle istasyonunkini mukayese etme olanağõ bulacağõz. Fakat önce, kõsaca, 1844-1848 de, Kew Gardens da Richard Turner ile Decimus Burton õn yeni malzemeleri, yani cam ve demiri kullanarak yaptõklarõ seraya (Hot House) göz atalõm: 5