YAZMA ESERLER (*) Nail BAYRAKTAR KTB Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdür Yardımcısı Bu sergide (**) gördüğümüz ve diğer kütüphanelerde bulunan yazma eserler en kıymetli kültür hazinelerimizdir. Türk milleti tarih boyunca ilme ve sanata büyük değer vermiştir. Bunun neticesi olarak sayısız eserler ortaya koyulmuş ve bir çok kütüphane yaptırılmıştır. El ile yazıldığından yazma eser veya el yazması kitap dediğimiz kültür mirasları günümüze kadar gelmiş ve kütüphanelerimizde özel bir yer işgal etmiştir.işte bu yazma eserlerden burada bir tanesini ele alarak onun özelliklerini, değerini, muhtevasını ve bakımını izah etmeğe çalışacağız: Yazmanın önce fizikî özelliklerini ele alalım ve kitabın yaprağından, kâğıdından başlayalım. Yazma kitaplarda kullanılan kâğıtlar Haşebî, Dımışkî, Semerkandî, Devletabâdî, Hatayî, Hindi, Sultanî, Harirî-i Semerkandi, Venedik kağıtları v.d. adlar ile adlandırılırdı ve beyaz, sarı, kırmızı, kahverengi, nohudî, mavi, siyah renklerde olurdu. Yazma eser kağıtlarının en önemli özelliği aharlanmış olması idi. Ahar, yazı yazarken meydana gelebilecek hataların düzeltilmesinde silintinin belli olmaması ve iz bırakmaması için kağıdın üzerine sürülen ve onun kuvvetlenmesini sağlayan bir mayidir (1). Üzerine bir defa ahar sürülen kağıtlara tek aharlı, iki veya daha fazla ahar sürülene de çift aharlı kağıt denilir. Aharın çeşitleri vardır. En çok kullanılanı nişasta aharı (2) ve yumurta aharıdır (3). Aharın içine biraz gülsuyu (4) veya misk ve anber koyulduğu (*) 30 Nisan 1983 Çarşamba günü Cebeci Halk Kütüphanesi'nde verilen konferansın metnidir. (**) Cebeci Halk Kütüphanesi'nde düzenlenen «Yazma Eserler Sergisi», (ı) Nefeszade İbrahim. Gülzarı Sevab. İstanbul 1938. s: 75. (2) a.g.e. s: 75 (İmdi gerektir ki evvela şabı havanda döveler. Anı kaynar su içine koyub muhkem kaynatalar Badehu yine bir miktar sade suyu muhkem koyub içine incir südü tamzıralar ) (3) a.g.e. s: 80 (ördek veyahut olmazsa tavuk yumurtasın alıb beyazların bir kap içine kaynatıb bir avuç elenmiş nişayı (nişasta) bir kase içinde ezib ol kaynar suyun üzerine dökeler. Pe karıştırarak gayet muhkem kaynatalar ta ki nişanın rayihası kalmaya ) (4) a.g.e. s: 82 (Taze gülün evrakını kaynataalar ve badehu süzüp...) 116
da olurdu. Aharlı kağıtlar ayrıca müfrelenirdi (5). Böylece aharın ömrü uzun olur, kağıt da parlak ve düz bir hâl alırdı. Yazı için gerekli mürekkebin yapılması da özelliği haizdi. Yazma eserlerde kullanılan mürekkeb is ile yapılırdı, İs, bezir yağından elde edilir; buna zamk-ı arabî, nar kabuğu ve saf su katılırdı. Mürekkeb yapılırken mazi ve şap da kullanılır. Siyah mürekkep yanında renkli mürekkepler (san, gül rengi, mavi, laciverd, kırmızı v.b.) de vardır. Kıymetli eserlerin yazılmasında altın varakların ezilmesiyle elde edilen mürekkep (6) dahi kullanılırdı. Yazının diğer malzemeleri olan kalem, kalemtraş, makas, mıstar, makta (kamış kalemin kesileceği yer), divit, rihdan, lika (hokkanın içine konulan ham ipek) v.b. den bahsetmek, örnekleri burada bulunmadığından uzun zaman alacaktır. Onun için şimdi elinizdeki kitabın yazısına bakalım. Bilindiği gibi Arap yazısı, İslâmiyeti' kabul eden bütün milletler tarafından öğrenilmiş ve kullanılmıştır. Eski yazıların güzelleşmesinde Türklerin büyük hizmeti vardır. Bu yazılardan Türkün zarafeti ve hudutsuz sanat istidatı, Türk ruhunun inceliği okunur (7). Hüsn-i hat (güzel yazı) çeşitleri başlıca altı kısımda toplanmıştır. Ma'kılî ve Kufî denilen iki ana yazıdan doğan bu yazı çeşitleri sülüs, muhakkak, reyhanı, nesih, tevkiî ve nk'adır. Bunlara talik yazıyı da eklemek gerekir. Ayrıca divanî, siyâkat gibi yazı çeşitleri' de vardır. Türk hattatlarından Şeyh Hamdullah, Ahmed Karahisarî, Hafız Osman, Mustafa Rakım, Mehmed Şevki ve diğerlerinin şöhreti İslâm âlemine yayılmıştır. Hafız Osman hattı ile Kur'an her yerde aranır olmuştur. «Kuran Mekke'de nazil oldu, Kahire'de okundu, İstanbul'da yazıldı» sözü, Türklerin Kuran yazısını sanat eseri hâline getirdiğini gösterir. İncelediğimiz yazma kitabın ilk sahifesinde görülen süslemeye tezhib denilmektedir. Tezhib umumiyetle ilk iki sayfada görülmekle beraber diğer sayfalarda, fasıl başlarında, bazen eserin tamamında da olabilir. Bu süslemenin sanatkârına müzehhib adı verilir. Evliya Çelebi, XVII. yüzyılda istanbul'da 40 dükkanda 105 müzehhib bulunduğunu yazmaktadır (8). Yazma eserlerde görülen bir diğer güzel sanat örneği minyatürdür. Minyatürler hem sanat değeri bakımından, hem metni izah bakımından önem taşır. Boya ve yaldızla yapılan bu resimlerde derinlik yoktur; ön plânda olan şahıs, ağaç, çiçek v.b. ile uzakta olanlar birbirinden ayırt edilmeden aynı boyda yapılırdı. Bizde yazma eserlere minyatür yapanlara nakkaş adı verilirdi. Kağıdı, yazısı ve süslemeleri hakkında bilgi edindiğimiz bu yazma kitabın, görüldüğü gibi, bir de cildi bulunmaktadır. Cilt, eseri korumağa yarar. Cildin parçalan şunlardır: Alt ve üst kapak, sırt, mikleb ve sertab, şiraze ve (varsa) cilt bend. Cilt yapanlara mücellid denilir. Cilt kapağında bulunan süslemeler şemse, salbek, zencirek, köşebent adını alır ve bunlar kalıpla (5) a.g.e. s: 76 (Mühre çakmak taşından ve diğer bazı maddelerden yapılır) (8) a.g.e. s-. 111 (Evvela bir düz çini tepsi alıbüzerine bal sürüb yahud zamk suyu ile tıla edip badehu altın verakı bir bir alıp tepsi üzerinde muhkem ezip hal erliye ) (7) Mahmut Yazır. Eski Yazıları Okuma Anahtarı. Ankara 1976. s. 6. (8) Evliya Çelebi Seyahatnamesi. Dersaadet 1314, s: 608. 117
basıldığı gibi, elle de işlenir. Cildin kıymetli taşlarla süslendiği de (Bunların en güzel örnekleri İstanbul Üniversitesi Kütüphanesindedir) olur. Elimizdeki kitabın ilk sayfasında görülen mühür vakıf mührüdür. Bu ara yapraklarda ve sonda da bulunabilir. Mühürlerde umumiyetle kitabı vakfedenin adı, kitabı nereye ve ne zaman vakfettiği yazılıdır. Bazen vakıf şartı da kaydedilir. Buna bir örnek gösterelim: Vakafa haze'l-kitab Şeyhülislâm Feyzullah Efendi bi şartı en la yuhraca min hazanetihi sene 1112 = Şeyhülislâm Feyzullah Efendi bu kitabı yerinden (kütüphaneden) dışarı çıkarılmaması şartı ile hicrî 1112 yılında vakfetmiştir. Bazı yazma eserlerin üzerinde kitaba kimin (veya kimlerin) sahip olduğunu gösteren kayıtlar vardır ki, bunlara temellük kaydı denilir. Çok önemli bir kayıt da sima kaydı'dır. Bu kayıt, çoğaltılan o yazma eserin müellifine okunduğunu ve onun tarafından dinlenerek (gerekiyorsa) düzeltildiğini gösterir. Diğer önemli bir kayıt ise mukabele kaydıdır. Yazılan kitabın asıl nüsha ile veya diğer doğru bir nüsha ile karşılaştırıldığını gösteren kayda bu ad verilir. Örnek olarak aldığımız yazma eserin şimdi de ilk sayfasına göz atalım ve bir yazmanın nasıl başladığını, nasıl devam ettiğini görelim. Yazma eserler umumiyetle Besmele ile başlar; Allah'a hamd, Peygambere salavat ile devam eder; sonra eserin yazılışının sebebi ve kitap adı ile müellif adı belirtilir. Daha sonra esas metin başlar ve devam eder. Metnin son bölümüne hatime denilir. Kitabın en sonunda ketebe kaydı vardır; burada eserin müstensihi (kitabı diğer bir nüshaya bakarak yazan, çoğaltan) istinsah yeri ve istinsah tarihi yazılıdır. Müstensih tevazu (alçak gönüllülük) eseri olarak ve de kitabı Allah rızası için yazdığından dolayı çoğu zaman adını yazmaz; sadece istinsah tarihini kaydeder. Yazma eserler biraz evvel gezdiğimiz sergide görüldüğü gibi çeşitli konularda olur. Bugün kütüphanelerimizde Kuran, tefsir, hadis, fıkıh, akaid, kelam, tasavvuf, ahlâk ve siyer gibi dinî konular yanında mantık, hesap, hendese, tarih, coğrafya, astronomi, tıb, edebiyat, dil, kimya v.b. konularda da yazılmış pek çok yazma eser bulunmaktadır. Bunların çoğu arapça, diğerleri türkçe ve farsça yazılmıştır. Bu eserlerin bir kısmı telif, bir kısmı tercümedir. Ayrıca bir eseri açıklamak, ona ilâveler yapmak, onu tamamlamak gayesiyle yazılan ve sırasıyla şerh, haşiye, zeyl adı verilen eserler; bir müellifin veya değişik müelliflerin risalelerinin bir araya toplandığı mecmua tarzında yazmalar ve bir müellifin bütün eserlerini içine alan külliyatlar kütüphanelerdeki yazmaların belli başlı çeşitlerini teşkil etmektedir. Yazma eser kütüphaneleri, bilindiği gibi, vakıf suretiyle kurulmuştur. Padişahlar, sadrazam ve vezirler, kadın sultanlar, din, devlet ve ilim adamları ve diğer hayırsever şahıslar ya kütüphane binasını da kendi yaptırarak, ya da mevcut bir kütüphaneye zengin bir koleksiyon vakfederek kütüphane tesis etme yolunda adeta yarışmışlardır. Eski kütüphanelerin çoğu vâkıflarının adı (Ragıp Paşa Kütüphanesi, Esad Efendi Kütüphanesi, Selim Ağa Kütüphanesi, Turhan Sultan Kütüphanesi v.b.) ile, bir kısmı da bulunduğu 118
yerin adı (Ayasofya, Yeni Cami, Selimiye, v.b.) ile anılır. Eski kütüphanelerin herbirinin ayn bir mimarî özelliği vardır. Yazma eser kütüphanelerinin ilk matbu katalogları 19. asrın son yıllarında bastırılan ve İstanbul kütüphanelerine aid olan fihristlerdir. Cumhuriyet döneminde katalog çalışmaları sürdürülmüş; Bakanlık tarafından İstanbul Kütüphaneleri Tarih-Coğrafya Yazmalan Katalogları, İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Yazma Divanlar Katalogu, Manisa Genel Kütüphanesi Tarih-Coğrafya Yazmalar Katalogu I. Türkçe Yazma Tarihler, İstanbul Kütüphaneleri Türkçe Hamseler Kataloğu, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Türkçe, Arapça ve Farsça Yazmalar Katalogları, Mevlana Müzesi Yazmalar Kataloğu, İstanbul Kütüphanelerinde Farsça Manzum Eserler I. yayımlanmıştır. Bu arada çeşitli araştırmacı ve ilim adamları tarafından kütüphanelerimizde bulunan önemli birçok yazma eser, çoğu üniversite yayını olan dergilerde, müstakil kitaplarda v.b. yayınlarda tanıtılmıştır. Son olarak Bakanlıkça Türkiye Yazmalan Toplu Kataloğu çalışmalan süratle yürütülmekte ve bugüne kadar kataloğun beş fasikülü yayımlanmış bulunmaktadır. 19. asnn sonundan günümüze kadar ilim âlemine tanıtmağa çalıştığımız yazma eserlerin gelecek nesillere de intikâlini sağlamak için onlann iyi korunması ve bakımlannın dikkatle yapılması gerekir. Herşeyden önce yazma eser depolan iyi korunmalı; rutubetten, su baskınından ve yangın tehlikesinden uzak olmalıdır. Depolarda nem ve sıcaklık sabit olmalı (ısı 18-20 derece, nem oram % 50-60), binanın kaloriferli olmasına çalışılmalıdır. Yazma eser depolarının elektrik tesisatı sık sık kontrol ettirilmeli, bu konuda her türlü emniyet tedbiri alınmalıdır. Depo pencereleri dıştan demir parmaklıklı olmalı; iç kısmında da pencere boyunda madeni kapaklar bulunmalıdır. Yazma kitaplann temizliği yapılırken yapraklann havalandırılmasına, ince ve çok yumuşak bir fırça ile tozlann alınmasına, bu esnada tezhib ve minyatürlerin zedelenmemesine dikkat edilir; temizlenen raflar nemlenirse iyice kurumadan kitaplann yerine konulmamasına özen gösterilir. Yazma eserler raflara çok sıkışık yerleştirilmemelidir. Bu takdirde kitaplann yapraklan birbirine yapışabilir, ciltler de zedelenir. Çok aralıklı bir yerleştirmede de herhangi bir kitap bir tarafa devrildiğinde raftaki bütün kitaplann eğik durmasına sebebiyet verilmiş olur. Bu durumda ciltler, özellikle sırtlar bozulur, şiraze dağılır, yapraklar da zamanla sökülüp çıkabilir. Onun için yazma kitaplan ne çok sık, ne de çok seyrek yerleştirmelidir. Temizlik sırasında cildi ve yapraklan onanma muhtaç olan kitaplar tespit edilerek bunlann bir listesi çıkanlmalıdır. Kütüphanelerde yerli araştırmacıların yazma eserlerden nasıl yararlanacağı «Halk ve Çocuk Kütüphaneleri Yönetmeliğinde belirtilmiştir. Yabancı araştırmacılar için 20 Şubat 1983 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan «Türkiye'de İlmî Araştırma, İnceleme Yapmak ve Film Çekmek İsteyen Yabancılar veya Yabancılar Adına Başvuranların Tabi Olacaklan Esaslar» uygulanmaktadır. Halk ve Çocuk Kütüphaneleri Yönetmeliğinin 39. maddesin- 119
de bir yazma eser okuyucuya verilirken, okuyucu onu incelerken ve geri alındıktan sonra kütüphanecinin nelere dikkat etmesi gerektiği yazılıdır. Son olarak şahısların elinde bugün de halâ yazma kitap bulunduğunu; kültür mirasımız olan bu eserlerin kütüphanelere mal edilmesinin en doğru yol olacağını, Bakanlığın bu konuda kütüphanelere bir genelge gönderdiğini belirtir; beni sabırla dinlediğiniz için sizlere teşekkür ederim. 120