TÜRKİYE AİLE YILLlGI



Benzer belgeler
DOĞURGANLIĞI BELİRLEYEN DİĞER ARA DEĞİŞKENLER 7

TR63 BÖLGESİ MEVCUT DURUM ANALİZİ DEMOGRAFİK GÖSTERGELER

Kütahya nın Sosyo-Ekonomik Göstergeleri

Türkiye Nüfusunun Yapısal Özellikleri Nüfus; 1- Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı Genç (Çocuk) Nüfus ( 0-14 yaş )

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

Araştırma Notu 14/163

ANADİL AYRIMINDA İŞGÜCÜ PİYASASI KONUMLARI. Yönetici Özeti

TRB2 BÖLGESİ MEVCUT DURUM ANALİZİ. NÜFUS ve KENTLEŞME

2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması

İşgücü Piyasasında Gelişmeler: Döneminde Kadınlar ve Erkeklerin İstihdamı ve İşsizliği Ne Yönde Değişti? 1

C.Can Aktan (ed), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, 2002.

Dünya Nüfus Günü, 2013

Temel Sosyo-Ekonomik Göstergeler

Erken Yaşlardaki Evlilikler ve Gebelikler

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2011 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

GENEL SOSYOEKONOMİK GÖRÜNÜM

Araştırma Notu 16/191

TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU İzmir Bölge Müdürlüğü 1/64

TÜRKİYE DE GÖÇ BOYUTU, NEDENLERİ ve GÖÇÜN SAĞLIKLA İLİŞKİSİ

HANEHALKI GELİR VE TÜKETİM ANKETİ

BURDUR İLİNDE SPORA KATILIMIN SOSYO EKONOMİK BOYUTUNUN ARAŞTIRILMASI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ 2006 NÜFUS VE KONUT SAYIM SONUÇLARINA GÖRE REVİZE EDİLMİŞ EKİM 2004 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI.

1844 te kimlik belgesi vermek amacıyla sayım yapılmıştır. Bu dönemde Anadolu da nüfus yaklaşık 10 milyondur.

İsmet Koç ve Erhan Özdemir

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2008 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2006 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

Kadın işçiler. Dr. Nilay ETİLER Kocaeli Üniversitesi

Türkiye nin Nüfus Özellikleri ve Dağılışı

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2007 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

TABLOLAR VE ŞEKİLLER LİSTESİ

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2010 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2016 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2014 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2005 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2012 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2009 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2017 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2015 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

EVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ EKİM 2013 HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİ SONUÇLARI

Katılımcının Yaşı n % TOPLAM

Ekonomik Rapor Bileşik faiz formülü ile hesaplanmış olan, nüfus artış hızıdır. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

EK 1: TABLO VE ŞEKİLLER

TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİ YILLIK 2014 (SAYI: 32)

HANEHALKI İŞGÜCÜ ANKETİNDE YAPILAN YENİ DÜZENLEMELERE İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

2002 HANEHALKI BÜTÇE ANKETİ: GELİR DAĞILIMI VE TÜKETİM HARCAMALARINA İLİŞKİN SONUÇLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ


C.C.Aktan (Ed.), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, TÜRKİYE DE GELİR DAĞILIMINDA ADALETSİZLİK SORUNU

EKONOMİK GELİŞMELER Temmuz

ek: eğitim izleme göstergeleri

ÇALIŞMA EKONOMİSİ II

Afyonkarahisar ın Sosyo-Ekonomik Göstergeleri

TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU. Edirne Bölge Müdürlüğü

Tablo Yılında İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması Düzey-1 e göre Bireylerin Bilgisayar ve İnternet Kullanım Oranı

Araştırma Notu 17/206

T.C. MALİYE BAKANLIĞI Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu Başkanlığı HANEHALKI TÜKETİM HARCAMALARI

AİLE YAPILARI. Psikolog Psikoterapist Aile Danışmanı Sibel CESUR AKYUNAK

Türkiye de Kadın İşgücünün Durumu: Kocaeli Örneği

Ana Sağlığını Etkileyen Faktörler ve Alınacak Önlemler

EKONOMİK GELİŞMELER Kasım

Araştırma Notu 16/195

EKONOMİK GELİŞMELER Haziran

2013 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması

Özet Değerlendirme 1

Araştırma Notu 17/212

EKONOMİK GELİŞMELER Ocak

TÜRKİYE VE İZMİR İLİNDE, İLERİ YAŞ NÜFUSU VE ÖZELLİKLERİ

DÜŞÜKLER VE ÖLÜ DOĞUMLAR 6

TÜRKİYE DE MAĞDUR ÇOCUKLAR

TİSK İŞGÜCÜ PİYASASI BÜLTENİ NİSAN 2013 (SAYI: 23) I. SON BİR YILDA İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELER (OCAK 2013 İTİBARİYLE) a. İŞGÜCÜ KOMPOZİSYONU:

Türkiye de Kadınların İç Göç Örüntüsü ve İç Göç Nedenleri

NÜFUS VE KONUT ARAŞTIRMASI 2011 ALİ DALGALI TÜİK İZMİR BÖLGE MÜDÜR V. ŞUBAT 2013

TEMEL EĞİTİMDEN ORTAÖĞRETİME GEÇİŞ ORTAK SINAV BAŞARISININ ÇEŞİTLİ DEĞİŞKENLER AÇISINDAN İNCELENMESİ

NÜFUS SAYIMLARI NÜFUS VE SAĞLIK Birleşmiş Milletlerin Tanımına Göre Demografi (Nüfusbilim)

TRB2 BÖLGESİ MEVCUT DURUM ANALİZİ SAĞLIK SEKTÖRÜ

Kırsal Alan ve Özellikleri, Kırsal Kalkınmanın Tanımı ve Önemi. Doç.Dr.Tufan BAL

Araştırma Notu 18/229

AŞILANMA VE ÇOCUK SAĞLIĞI 11

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

DOĞU VE GÜNEYDOĞU EKONOMİ VE KALKINMA ZİRVESİ, CİZRE BULUŞMASI ÇÖZÜM SÜRECİNİN EKONOMİK ETKİLERİ SENARYOLARI

Bin Yıl Kalkınma Hedefleri Açısından Türkiye de Çalışma Yaşamında Kadınların Durumu

İlçe Sayısı

A N A L İ Z. Yaşam Memnuniyeti Araştırması (2013): Doğu Marmara İlleri Analizi. Furkan BEŞEL

KADINLARIN TEMEL ÖZELLİKLERİ VE STATÜLERİ 3

Kayıtdışı İstihdama Dair Yanıtlanmayı Bekleyen Bazı Sorular

Bu sayıda: 2017 Yılına ait İşgücü ve İstihdam verileri değerlendirilmiştir.

EKONOMİK GELİŞMELER Ekim

AYLIK İSTİHDAM DEĞERLENDİRMELERİ

2014 OCAK AYI İŞSİZLİK RAPORU

TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ

EKONOMİK GELİŞMELER Eylül

TNSA-2003 Bölge Toplantısı-VII DOĞURGANLIK AİLE PLANLAMASI DOĞURGANLIK TERCİHLERİ

C.C.Aktan (Ed.), Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayını, TÜRKİYE DE KIRSAL YERLERDE YOKSULLUK.

572

Sayı: 2009/18 Tarih: Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

AB Ülkelerinin Temel Ekonomik Göstergeleri Üye ve Aday Ülkeler

EKONOMİK GELİŞMELER Ağustos

Osman BİNİCİ Balıkesir Bölge Müdürü 10/05/2017

TÜRKİYE EKONOMİSİ MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELER (MAYIS 2015)

Dr. Mehmet AKYOL Manisa Bölge Müdürü 11 Ekim 2017

Transkript:

ANKARA, 1991

TÜRKİYE AİLE YILLlGI 1991 YAPIM YÖNETiM BASKı M N OFS E T ANKARA YAYiNLAYAN, T. C. BAŞBAKANLı K AiLE ARAŞTIRMA KURUMU

TÜRKİYE AİLE YILLlGI 1991 YAPIM YÖNETiM BASKı MN OFSE T - AN KAR A YAYıNLAYAN: T.C. BA ŞHAKANLI K Ai LE AHAŞ TI R MA KURUMU

y A y N u R u L Li :"lari AVCI ÜN E R KARASA K A L MUHS in ME T E REKİ R SO YSAL M. NU Rİ ŞAHİN YAZ i I, ARD A K i GÖR Ü Ş LER YA Z A R L -\ R i N A At TTI R A t r, E ARA Ş TIR M A K U R li M U N '\ MAL E il İ L E M EZ.

A N K u R u L u NA Bİ AV CI ÖNER KAIlASA K L MUHSİ N ME T E BE KİR SOYSAL M. Nunİ ŞAH İN YAZILAHDAKİ GÖRÜŞLEH YAZARLARINA AıTTtR AİLE ARAŞTIRMA KURUMliNA MAL EDILEMEZ.

T. C. BAŞBAKANLıK AİLE ARAŞTIRMA KURUMU YAYıNLARı GENEL YAYıN NO,7[ TANı TıM SE Rİsİ NO, 7 ISBN, 975-19-0467-6

T.C. BAŞBAKANLıK AİLE ARAŞTIRMA KURUMU YAYıNLARı GENEL YAYıN NO,n TANITIM SERisi NO, 7 ISBN, 975-19-0467-6

TÜRKİYE AİLE YILLlGI 1991 T.C, HAŞHAKA LIK AİLE ARAŞTIRMA KURUMl!

s u n u ş Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu, 1980'den itibaren içine girdiğimiz liberalizasyon politikalarının onuncu yılında, yeni bir kurum olarak ortaya çıktı. Ülkemizde iç göç olgusunun mevzi boyutları aşarak toplumsal dalgalara dönüştüğü, ailelerin yaşadığı tabii mekanları terkederek kütleler halinde büyük şehirlerin varoşlarına doğru aktığı, bir anlamda ailelerin parçalanarak bütünlüğünü yitirdiği bir ortamda; aileye dönük sosyal ve ekonomik politikaların toplumsal gelişmenin arkasından değil, biltikis önünden gitmesi gerektiği hususu bugün daha derinden kavranıyor. Açık bir gerçek ki, toplumsal ve ekonomik politikalar sonuçta, doğrudan "aile" adını verdiğimiz toplumun bu en küçük birimine yansıyor. Özellikle 1980 sonrası uygulanan ekonomik politikaların, ciddi sosyal politikalarla takviyesi ihtiyacını bugün daha derinden hissediyoruz. Enflasyon oranlarındaki yükseklik, hane halkı gelir dağılımında uçurumların oluşması, işsizlik oranlarındaki büyük şişmeler; mutfak, eğitim, konut, kira, ulaşım, yakıt, sağlık vs. harcamalarındaki yüksek artışlar karşısında, ailelerin büyük bölümünün ciddi kaygılar içine düştüğü, açık bir gerçek olarak ortadadır. Bu bakımdan, ilk seçim döneminde Başkan Reagan 'ın, seçim propagandasını, "Aileyi hedef olarak almayan sosyal ve ekonomik politikalarla bizim hiç bir alakamız yok!.. " sloganı üzerine oturtmasındaki zarureti, bugün daha net şekilde algılama imkanına sahibiz. Bilindiği gibi Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler, Konseyin öncülüğünde 1959 yılından beri hemen her yıl "Aile Bakanları Konferansları" tertib ettikleri halde, ülkemiz bu toplantılara, Kurumuz aracılığı ile daha ilk defa 1991 yılında katılma imkanı buldu. Gelişmiş batılı ülkeler Birinci Dünya Savaşından, özellikle de İkinci Dünya Savaşından sonra aileyi. desteklemeyi, korumayı ve bireylerin aile halinde yaşamasını teşviki esas alan kapsamlı politikalar geliştirdiler. Ve bu politikaları hedef kitlelere daha kolay ulaştırmak ve rasyonel sonuçlar sağlamak amacıyla, aileye ve sosyal hizmetlere ilişkin büyük organizasyonlara gittiler. Bugün hemen her ülkede ya doğrudan doğruya Aile Bakanlıkları, ya Aileden Sorumlu Devlet Bakanlıkları, ya da bu tür fonksiyonlar üstlenen büyük organizasyonlar böylece ortaya çıktı. Bu arada ülkemizde, 1987 yılında "Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı" ihdası ile, bu tür kurum ve hizmetlerin koordinasyonu ihtiyacı ortaya çıkmış, sonuçta Başbakanlık bünyesinde konuya makro bazda bakışlar geliştirecek ve ayrıca bu politakalara esas teşkil etmek üzere araştırmalar yaparak, 3

ülke genelini ifade eden "veriler" üretecek bir kurumun oluşturulmasına ihtiyaç duyulmuştur. Zaten 1961 ve 1982 Anayasaları da "aileyi toplumun temeli kabul ederek ", aileye yönelik politikalar oluşturulmasını ve yürütülmesi amacıyla müstakil bir kurumlaşmaya gidilmesi yolunda amir hükümler ihtiva ediyordu. Bu arada geçen hükümet döneminde, aileye ilişkin hizmet veren çoğu kurum ve kuruluşlardan her birinin, müstakil devlet bakanlıklarına bölüştürülmesi ile ortaya çıkan sorunlar ve doğdrduğu bazı sonuçlar göz önünde bulundurularak, bu tür kurum ve kuruluşların yeni baştan bir konsept altında toparlanması ihtiyacı, yaygın bir kabule dönüşmüş bulunuyor. Bununla yetinilmeyerek, emsal kurum ve kuruluşları bünyesinde toplayacak, icra niteliğini haiz bir bakanlık uygulamasına doğru hızla ilerliyoruz. Böyle bir bakanlığın teşkili, aileye ve topluma yönelik sosyal politikalar açısından büyük bir "vuzuh" sağlayacak, aynı zamanda daha bütünlükçü "aile" politikalarına da zemin hazırlayacaktır. Neticede, bu yeni yaklaşımlarla toplum artık mücerret kalabalıklar olmaktan çıkarak; ihtiyaç sahipleriyle, kendilerine sosyal hizmet ulaştırılacak kesimleriyle, boşanan ve evleneniyle, ölen ve doğanıyla, hane halkı gelir dağılımlarıyle, yaşlı ve kimsesizleriyle, her türlü sakat ve özürlü oranlarıyla ölçülebilir, test edilebilir ve aileye ilişkin olarak uygulanacak sosyal yardım politikalarının mali boyutları hesaplanabilir şekilde, net "veri"ler biçiminde önümüzde bulunacaktır. Zira günümüzde ilgili kurum ve kuruluşl.ar arasındaki dağınıklık, bu yöndeki politikaları bütünlükten yoksun kıldığı gibi, aynı zamanda korkunç bir enerji, kadro ve finansman zayiatına da yol açmaktadır. Bundan daha önemlisi, çeşitli kurum ve kuruluşlar arasındaki yetki ve sorumluluk kargaşası da ayrıntıları gündemin başına taşıyarak, aile politikalarındaki asıl önceliklerin gözden kaçmasına sebep olmaktadır. BlLşblLkanlık Aile Araştırma Kurumu'nca yayınlanan bu İkinci Türkiye Aile Yıllığı, ülkemizde doğrudlln veyll dolaylı aileye yönelik her türlü hizmet ve fallliyetlerle, ekonomik ve mali uygulamııların bir dökümü niteliğini taşıyor. Çeşitli resmi kurumların ve özel kuruluşların, neticede aileye yansıyan çalışmalarının ciddi bir evanteri niteliğini taşıyan yıllık çalışmalarımız, 0- nümüzdeki yıllarda da aynı şekilde devam edecek. Ur. Necmettin Turinay T.C.Hu hakanlık 4ik Ara ıırnıa KUfumu Ba kdııj 4

İ İ N D E K İ L E R 7 il İ R İ :\i C İ H Ö L C M Aile Eğilimleri a 9 İ K İ N C İ il Ö L Ü M Yapısal Özellikleri itibariyle Ailenin Görünümü 7 9 Ü Ç Ü N C Ü B Ö L Ü M Aileye Yönelik Hukuki Düzenlemeler 101 D Ö R D Ü N C Ü B Ö L Ü M Aileyi iıgilendiren Örgütler ıaı B E Ş İ N C İ B Ö L Ü M Kitle iletişim Ortamlarında Aile

151 A L T N C Sağlık ve Aile II Ö L li M y ı; il N 185 C II Ö L Ü M Aileye Yönelik Bilimsel Çalışmalar Kongreler Sempozyumlar E K İ Z 243 N C B Ö L Ü M Aileye Yönelik Sosyal Hizmetler 275 D O K U Z U N C U II Ö L li M Konut ve Çevre 319 O N U N C U ıı ö L ü M Aile ve Eğitim 367 O N B R İ N C! B Ö L Ü M Ailenin İktisadi Durumu ve Refah Göstergeleri

B R N C B O L U M -i Aile Eğilimleri

T Ü R K Y E A L E Y L L 9 Aile Eğilimleri Ö n e r K a b a s a k a l Aile yapısının ve eğilimlerinin bilinmesi, toplumun topyekun kalknıması konusunda politika geliştirenler ve bunları uygulayanlar için hayati öneme haizdir. Zira, kalkınma ile sağlanacak refahın dağıtımında değerlendirilecek ilk sosyoekonomik birim ailedir. Esasen kalkınma, gelişen ekonominin sağladığı bütün nimetlerin ailenin bir ferdi olarak insana aktarılması sürecidir. Artık kalkınma, sadece bazı ekonomik göstergelerin yükselmesi olarak anlaşılmamaktadır. Sosyal değerlerdeki gelişmeler ve bu değerlerin ekonomik büyüme ile ilişkisi de kalkınma kavramının içine girmiştir. Aile ise, bu ilişkinin ve sosyal yapı değişmelerinin başlangıç yeri olması bakımından önemlidir. Aileye ait gelişmelerin izlenmesi ve bilinmesi, ailenin, o toplumun küçültülmüş hali olması sebebiyla sosyal bir ihtiyaçtır. Toplumsal ilişkilerin ve dengelerin anlaşılması, geliştirilmesi ve yeniden düzenlenmesinde ailenin kritik yeri, bütün sosyal bilimcileri giderek artan bir ilgiyle bu sahaya yönlendirmiştir. Sosyal bilimcilerin aileye ilişkin çalışmalarını Ivan Nye ve Felix Berardo onbir başlık altında toplamışlardır (1). Bunlar; - Antropolojik Yaklaşım - Yapısal-Fonksiyonel Yaklaşım - Teorik Yaklaşım - Etkileşim Yaklaşımı - Situational (Durum Süreçleri İçinde) Yaklaşım - Psikoanalitik Yaklaşım - Sosyal Psikolojik Yaklaşım - Gelişimci Açıdan Yaklaşım - Dini Yaklaşım - Ekonomik Yaklaşım Bu onbir yaklaşımın birçok konuda içiçe olmaları tabiidir. Yaklaşımların bir diğer ortak özellikleri de dayandıkları veri tabanının benzerliğidir. Bu bölümde aileye ilişkin eğilimleri nesnel bir biçimde ortaya koyabilmek içini makalenin sınırlı boyutları içerisinde istatistiki veriler sağlanacaktır. Ailenin nesnel verilerle analizi ise bir bakıma nüfusun özellikleri ile başlamak zorundadır. 9

T li H K Y E A L E Y L L (; 1. Hane sayıları 1985 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, Türkiye'de toplam hane (hanehaikı) sayısı 9.730.018'dir. Toplam nüfus 50.664.458, ortalama hanehalkı büyüklüğü (bir hanedeki ortalama fer sayısı) ise 5.2'dir (2). DiE, hanehalkını "aralarında bir aile bağı bulunsun veya bulunmasın aynı konutta veya aynı konutun bir kısmında yaşayan, aynı kapdan yemek yiyen, kazanç ve masraflarını ayırmayan, hanehalkının hizmet ve yönetimine iştirak eden bir veya birden fazla kişinin teşkil ettiği topluluk" olarak tanımlamaktadır. Oysa yaygın tanımıyla aile, aralarında kan, kanun veya evlilik sebebiyle akrabalık bulunan ve aynı evde oturan kişilerden oluşur. Bu sebeple DiE verilerinden elde ettiğimiz hanehalkı sayısını aile sayısı olarak kabul etmek mümkün değildir. 1.1. Aile tiplerine göre hane sayıları Bugün Türkiye'de tek bir aile tipinden bahsetmek imkanı yöktur. Büyüklüğüne, hukuki yapısına, gelirine, yerleşim yerine göre değişik özellikler gösteren aile tipleri vardır. Geleneksel geniş aileler, çekirdek aileler, tek ebeveynli aileler, kadının dışarda çalıştığı aileler, kentli aileler, kırsal aileler, varlıklı aileler, yoksul aileler, işsiz ebeveynli aileler, çocuksuz aileler, yaşlı aileler, evlat edinmiş aileler gibi. Büyüklüğü bakımından Türkiye'de aile, giderek anne-baba ve çocuklardan o luşan çekirdek aile tipine dönüşmesine rağmen geleneksel dayanışmaların tabii bir sonucu olarak çeşitli derecelerdeki akrabaların katılımıyla büyüyen aile tipleri de mevcudiyetini korumaktadır. TABLO -! HANELERİN BÜYÜKLÜGÜNE VE TİPLERİNE GÖRE DAGILlM Hane büyüklüğü i 2. 3 4 5 6 7 8 9 10+ Genel toplam Karı, koca, v" eşlerin Toplam Tek Tek çocuklar hane kişilik Karı-koca ebeveynli anne ve sayısı hane Karı-koca ve çocuklar aile babaları Diğer Bilinmeyen 4.53.004 4.52.742 322 990.121 83.713 731.13.5 100.3.51 69.925 1.234.875 33.286 89.930 859.723 115.336 130.308 6.292 ı. 793.212 21.204 37.430 1.417.031 102..519 49.060 156.651 9.317 1.574.24 13.212 17.930 1.145.437 68..54.5 98.322 222.088 8.670 1.176.467 8.174 12.124 736.125 43.322 98.706 270.827 7.189 82.5.687 4.788 8.196 448.299 26.20.5 73.532 258.913 5.7.54 566.906 3.900 4.856 271.973 15.305 48.582 218.051 4.239 418.386 1.808 3.026 178.99.5 9.052 32.675 189.339 3.491 697.096 2.482 5.318 170.032 9.272 38.414 463.495 8.083 9.730.018 625.309 909.94.5.5.227.61.5 489.907 439.291 1.979.597 58.3.54 4.997 Tablonun yorumlanması gereken esas önemli yanı çekirdek aile ile ilgilidir. DiE verilerine göre toplam hanehalkı sayısının yüzde 53.7'sini toplam ailelerin LO

T Ü ii K Y E A L E y L L i'; 9 ise yüzde 73.9'unu çekirdek aile oluşturmaktadır. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü 'nün (HÜNEE) 1988' de yaptığı araştırma ise çekirdek a ile oranını yüzde 67.1 olarak belirlemiştir (3). Yukardaki tablo çekirdek ailelerin yüzde 27 oranında anne, baba ve iki çocuktan meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Üç çocuklu 5 kişilik aileler ise çekirdek aile toplamının yaklaşık yüzde 22'sini oluşturmaktadır. Görüldüğü gibi çekirdek ailelerin yaklaşık yarısı 2-3 çocukludur. Bu da Türk ailesinin küçülme eğilimini ortaya koymaktadır. Çekirdek aile kentlerde ve Türkiye'nin batı bölgelerinde daha yüksek orandadır. Tablo 2 üç ayrı dönemde çekirdek aile oranını bölgeler ve yerleşim yeri itibariyle göstermektedir. T "\ R L o - 2 BÖLGELER VE KIR-KENT İTİBARİYLE ÇEKİRDEK AİLELER (1968, 1983, 1988) TOPLAM AİLELER İÇiN DE ÇEKİRDEK AiLELER(%) BÖLGE BATI ANADOLU GÜNEY ANADOLU ORTA ANADOLU KUZEY ANADOLU I)O(;U ANADOW KENT KIR TOPLAM 1968 1983 S9.1 64.7 67.4 69.8 63.:{ 59.8 46.:{ 18.7 63.0 58.3 63.3 67.4 55.4 55.4 59.7 61.8 1988 73.0 71.5 65.6 52.8 59.3 73.1 58.1 67.1 KAYNAK: ııcnei<:. LJNICEF Çekirdck ailelerin oranı Türkiye genelinde 20 yılda yüzde 59.7'den yüzde 67.1' e yükselirken gelişme kentlerde daha hızlı cereyan etmiştir. Gecekondular ise çekirdek aileye geçişte genellikle kente uyum göstermişlerdir (4). Çekirdek aile oranının en hızlı arttığı bölgemiz Batı Anadolu olmuştu. Doğu A nadolu 'daki düşme ise örneklem uyuşmazlığından olabileceği gibi ekonomik sebeplerle akrahaların bir araya toplanma eğilimini de gösterebilir. Geniş ailelerin toplam hanehalkına oranı yüzde 4.5'dur. Karı veya kocanın sadece birisi ile çocuklardan oluşan tek ebeveynli ailelerin oranı yüzde 6.9'dur. Geniş aileler, daha çok kırsal kesimde (yüzde 55'i köylerde, yüzde 15.4'ü ilçelerde; kentlerde ise gecekondu bölgelerinde) varlığını korumaktadır. Hane içi kuvvet otoritesi belirlenmemiş istatistiki bilgilerden hareketle geniş aileleri a taerkil olarak nitelernek zorlayıcı bir tahmin olur. Bu konudaki çalışmaları ise Türkiye geneli için yorumlamamak gcrekir. II

T Ü il K Y E A L E Y L L {; 9 Birçok Avrupa ülkesinde ve ABD'de yalnız yaşama eğilimleri yükselmektedir. Fütüroloji çalişmalarıyla tanınan sosyolog A. Toffler, "Üçüncü Dalga" isimli kitabında, gelecekte çekirde ailelerin azalacağını, yalnız yaşayanların (en i yimser ifadesiyle basit aile) ve tek ebeveynli ailelerin çoğalacağını ifade etmektedir. Japonya'da bile tek kişilik haneler, toplam hanelerin yüzde 20.8'ine u laşmaktadır. Türkiye'de bu oran düşüktür (yüzde 4.6) ve ilk evlenme yaşı yükselmesine rağmen aileden ayrı yaşama veya evlenmeme oranı dikkat çekecek büyüklükte değildir (5). 1.2. Gelir gruplarına göre haneler Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından 1987 yılında yapılan "H anehalkı Gelir ve Tüketim Harcamaları Anketi" sonuçlarına göre (6); toplam hanehalkı reislerinin yüzde 38'i ücretli, yüzde 6.1'i işveren, yüzde 43.8'i kendi hesabına çalışan, yüzde 12'si ise işsiz ve iktisaden faal olm adıkları halde gelir getirenlerdir. Hanehalkı reisieri içinde en fazla kazanç sahibi olanlar işverenler, en düşük gelirliler de ücretliler' dir. Hanehalkı reisierinin mesleklerine göre yapılan mukayese, en yüksek ortalama gelirin müteşebbisler ve üst kademe yöneticileri, en düşük ortalama gelirin ise hizmet işlerinde çalışanlar tarafından kazanıldığını göstermektedir. Aşağıdaki Tablo, ortalama yıllık geliri en yüksek meslekten en düşük olana doğru tanzim edilmiştir. TABLO -3 çeşitli MESLEKLERE GÖRE HANEHALKı REİsLERİNİN GELİR PAYı HANElIALKI REİsiNİN MESLEGİ HANEHALKı REİsİNİN TOPLAM HANElIALKI İçİNDEKi PAYI(%) HANEHALKı RESİNiN TOPLAM GELİR içindeki PAYı MÜTEŞEBBİSLER VE ÜST KADEME YÖNETiCiLERİ TiCARET VE SATIŞ PERSONELi İLMİ VE TEKNİK ELEMANLAR TARIMCI. HAYVANCI.ORMANCI. BALıKçı. Avcı MESLEKLERİ TAYİN EDİLMEYENLER İKTİSADEN FAAL OLMAYANLAR İDARİ PERSONEL TARIMDIŞI ÜRETİM FAALİYETLERiNDE ÇALıŞANLAR. ULAŞTıRMA MAKİNALARI KULLANANLAR HİZMET İŞLERiNDE ÇALıŞANLAR 3.59 11.18 6.77 28.19 0.95 11.79 5.23 23.58 8.72 8.70 15.68 9.38 26.07 0.88 10.78 4.41 18.06 6.04 KAYN,\K: I>IE Hiç şüphesiz aile gelirlerinin tatminkarlığı izafidir ve o ailenin (marjinal) tüketim eğilimleri ile yakından ilgilidir. 1991 yılında TÜSİAD tarafından yapılan a raştırmanın sonuçlarına göre 1013 deneğin % 31.3'ü gelirlerini yetersiz buldu- 12

T li il K Y E L E Y L i, 9 ğu nu söylerken, % 35.6'8ı gelirlerinden şikayetçi olmamıştır. Gelirlerin tatminkar olduğunu söyleyenler ise diğer üçte birdir (7). 1.3. Ye rleşim birimlerine göre hane sayıları 1985 Genel Nüfus Sayımı'na göre Türkiye'nin toplam nüfusu 50.8 milyon'dur. Bu nüfusun yüzde 33.8'i il merkezlerinde, yüzde 16.3'ü ilçe merkezlerinde, yüzde 49.8'i de köylerde yaşamaktadır. Toplam hanehalkının yüzde 39.4'ü il merkezlerinde, yüzde 17'si ilçe merkezlerinde, yüzde 43.4'ü de köylerdedir. TAIILO - 4 HANEHALKLARıNIN YERLEŞiM YERi VE BÜYÜKLÜGÜNE GÖRE DAGILIMI HANEHALKIBÜYÜKLÜCÜ YERLEŞİM YERİ SAYıSı. TOPLAM TOPLAM HANEHALKı NÜFUS 2 4 5 6 7 8 9 10+ İL MEHKEZLEHİ TOPLAMı 3.8 40.865 17.186.915 W9.954 447. 5566:J3.455 99.:J67 ILÇE MERKEZLERI TOPI, \MI!.(ı,ıSA,On 8.28S.:HO SO.OI7 171.]24 221. 15.') : :l2.311 28S.966 200.4tlS 129.870 83.071 6.5.870 87.787 BlICı\K VE Kiıyum TtWI."-MI 25.311.577 183.0IJ3 371.241 :180.26;) 5.itı.2H 594..')81 :;.ı4.1:39,159.188 352.1199 275.636 509.\}12 GENELTOPLAM 9.730.018 50.8L;L802 4:':.OM. 990.1211.2.34.87S 1.793.2121.571.204 I.li6.467 825.687 566.906 418.386 (ıy7.09/) KAY:"<IAK.: DIE Tablo' dan da anlaşıldığı gibi kırsal kesimde aileler daha çok üye ile kurulmuşlardır. Türkiye ortalaması 5.2 olan ortalama hanehalkı büyüklüğü il merkezlerinde 4.4'e, ilçe merkezlerinde 5'e düşerken, köylerde 6'ya yaklaşmaktadır. 10 ve daha fazla kişinin yaşadığı ailelerin yüzde 73.1 'inin köylerde oluşu, çok çocukluluğun ve geniş aile eğilimlerinin bu yörelerde varlığını sürdürdüğünü göstermektedir. Tablonun dikkat çeken bir başka verisi de özellikle köylerde yalnız ya şayanların düşük bir oranda oluşudur. Bu da kırsal kesimlerde geleneksel aile ve toplum dayanışmasını göstermektedir. Geeekondular, sosyo-kültürel özellikleriyle geçiş özelliği gösterdiğinden, hane büyüklükleri de iki kesimin arasındadır. Ortalama hanehalkı büyüklükleri İstanbul gecekondularında 4.92, İzmir gecekondularında 4.54 ve daha fazla kır kökenli nüfusun ya adığı Ank ara gecekondularında ise 5.19'dur (8). Hanehalkı büyüklüğünün bölgeler itibariyle incelenmesi, Doğu ve Güneydoğu' da hanehalklarının Türkiye ortalamasının çok üzerinde olduğunu sergilemektedir. Aile fertleri sayısı Türkiye ortalamasının altında kalan, bir başka deyişle daha küçük aileler ise genellikle Ege ve Marmara bölgelerinde yoğunlaşmaktadır. Aşağıdaki tahlo, seçilmiş bazı illerde ortalama hanehalkı büyüklüğünü, il, ilçe ve köy itibariyle göstermektedir. 13

T Ü ıı K Y E A L ; y L L T A BL O - S SEçiLMiş BAZI illerde ORTALAMA HANEHALKı BÜYÜKLÜGÜ İLİ BALIKESİR BOLU İSTANBUL İZMİR NEVŞEHİR TEKİRDAt HAKKARİ MUŞ SİİRT VAN İL MERKEZİ İLÇE MERKEZİ KönER 3.77 3.77 4.39 4.02 4.49 5.67 4.23 4.13 1.66 3.98 3.98 4.13 1.63 1.67 5.70 4,.10 4.18 1.99 7.2.3 7.47 9.41 6.57 7.41 8.72 6.86 7.50 8.24 6.73 7.63 8.75 KAYNAK: DIE 2. Evlilikler Evliliğin tanımı ve biçimi tarihin çeşitli dönemlerinde farklı özellikler gci stermiştir. Evliliğin ne olup ne olmadığının toplumların hukuk sistemlerine, dinlerine, Cirf ve adetlerine gci re de değiştiği bilinmektedir. Evlilik, sözlüiderde, kadın ve erkeğin beraber yaşamak üzere karşılıklı mutabakat ile kurdukları sosyal bir müessese olarak tanımlanmaktadır. Bu beraberliğin toplumun yasal ve ürfi normlarına uygun olarak kurulması, geçerliliği bakımından zarurettir. Türkiye'de evliliklerin kanunlar bakımından geçerli Medeni Kanun'a uygun o larak yapılmasına bağlıdır. Medeni Kanun'a göre akdediler evlilikler toplumun örfi normlarına da uygun sayılmakta ve toplum tarafından kabul görmektedir. Ancak "medeni nikah"la evlelen çiftçilerin "dini nikah" ile de evliliklerini Cirfi normlarla pekiştirdikleri sıkça görülen bir uygulamadır. 2.1. Evlenme oranları Evlenme oranlarını belirleyen faktörler hukuki yapı, sosyal, kültürel, dini, e konomik teşvik ve engeller, toplam nüfusun yaşlar bakımından kompozisyonu, eğitim seviyesi, ekonominin genel istihdam kapasitesi olabilir. Goode, 66 yıllık bir dci nem (1890-] 956) içinde çeşitli Avrupa ülkelerinde evlenme eğilimlerini araştırmış ve evlenme oranının yüzde 80-90 nisbetinde olduğunu belirlemiştir (9). Türkiye'de ise 30+ yaş içinde evlilerin oranı yüzde 90 dolaylarında cereyan etmektedir. Evliliğin bütün toplumlarea bcnimsencn bir kurum olarak varlığını sürdürmesine rağmen bazı batı toplumlarında evlilik dışı yaşamların hoşgcirüyle karşılanmasının da katkısıyla evlenme oranlarının düşme eğilimi güsterdiği izlenmektedir.kaba evlenme oranı denen bir yılda gerçekleştirilen evlenme sayısının toplam nüfusa oranı yıllar itibariyle Tablo 6'da görülmektedir. 14

T ii R K Y E A L E Y L L (; 9 TABLO-(ı YıLLARA GÖRE EVLENMELER VE KABA EVLENME ORANLARI YIL ORTASı EVLENME KABA EVLENME YIL TAHMİNİ NÜFUS SAYıSı ORANI (0/0) 1983 47.864 308.256 1984 49.070 : 36.555 1985 50.306 365.109 1986 51.546 387.017 1987 52.845 436.065 1988 54.174 448.144 1989 88.541 460.763 6.4 6.9 7.3 7.5 8.3 8.3 8.3 KAYNAK: DIE 2.2. Evlilik yaşları Evlilik yaşını sosyal, kültürel, fizyolojik, psikolojik, ekonomik, bölgesel ve yerleşim birimi gibi faktörler belirler. Bu faktörlere dayalı olarak çeşitli toplumlarda ilk evlilik yaşı 15-30 gibi geniş bir yaş aralığında gerçekleşmektedir. TABLO -7 YERLEŞİM BİRiMLERiNE GÖRE ORTALAMA EVLENME YAşı (1983-1989) TOPLAM BELEDİYESİ OLAN BELEDİYESİ OLMAYAN YIL YERLERDE EVLENENLER YERLERDE EVLENENLER ERKEK KADıN ERKEK KADıN ERKEK KADıN 1983 25.2 21.7 25.8 22.1 24.5 1984 25.4 21.7 26.3 22.1 24.4 1985 25.5 21.8 26.4 22.3 24.4 1986 25.6 21.6 26.3 22.1 24.6 1987 26.0 22.0 26.5 22.3 25.3 1988 25.6 21.5 26.2 22.1 24.7 1989 25.8 21.7 26.3 22.1 25.0 21.2 21.2 21.1 20.9 21.6 20.7 21.2 KAY:"lAK: DIE Evlilik yaşı konusunda Türkiye'de özellikle üç eğilimi belirlemekte fayda vardır. Birincisi yıllara göre özellikle erkekler arasında ortalama evlenme yaşının yükselmesidir. Bu eğilim diğer sebepler saklı kalmak üzere kentleşme ile izah etmek mümkündür. İkinci eğilim ise genellikle kent sayılan ve belediyesi olan yerlerde evlenme yaşının daha yüksek, kırsal bölgelerde ise evlenmenin daha genç yaşta yapıldığı- 15

T Ü il K Y E L E y L L 9 dır. Belediyesi olan yerlerde ortalama evlenme yaşı erkeklerde 26.3, kızlarda 22.1 iken, köylerde bu oranlar sırasıyla 25.0 ve 21.2'ye düşmektedir. Üçüncü eğilim ise, evlenme yaşının cinsiyetlere göre değiştiğidir. İncelenen 7 yılın ortalaması ol arak erkekler yaklaşık 25.6, kadınlar yaklaşık 21.6 yaşında evlenmektedir. İlk evlenme yaşı itibariyle yapılan değerlendirme, yaş-evlilik ilişkisinin kırkent ve cinsiyet farklılaşmasını daha açık sergileyebilmektedir. Tablo 8'de görüldüğü gibi ilk evlenme yaşı köylerde ve kadınlarda 17. Tye kadar düşmektediri. Kentli kadınlarda ise ilk evlilik yaşı ortalaması 20'dir. --------_.. -- ---, T\Il LO - H YERLEŞİM BİRİMLERİNE GÖRE İLK EVLİLİK YAŞLARı (1989) YERLE İM BİRİM i ERKEK KADıN İL MERKEZi ilçe MERKEZİ BELEDİYESi OLAN KÖY BELEDİYESi OLMAYAN KÖY TÜRKİYE ORTALAMAS1 22.7 21.5 19.0 18.6 21.1 20.0 19.5 18.0 17.7 19.2 KAYI\AK: DIE Bölgeler ve iller arasında en erken evlilikler beldenenin aksine Ege ve Marmara bölgelerinde görülmektedir. Doğu ve Güneydoğu'da ilk evlilik yaşlarının beklenenden yüksek çıkmasının nedeni, evliliklerin önce dini nikahla yapılması, resmi nilmhın reşit yaşa ulaştıktan sonra kıyılması olabilir. İlk evlilik yaşı ile eğitim durumu arasında kurulan ilişkide iki eğilim tesbit e dilmektedir. Birincisi, eğitim seviyesi yükseldikçe ilk evlenme yaşı da yükselmektedir. 1989 yılında ilk evliliklerini yapan yüksek öğrenimli gençlerin yüzde 45.2'si 25-29 yaş grubundadır. İlkokul mezunu gençlerin evliliklerinde en çok yoğunlaştığı yaş grubu ise 20-24'dür (yüzde 44). 30-34 yaş grubunda iken evlenen ilkokul mezunlarının aynı yıl evlenen toplam ilkokul mezunlarına oranı sadece yüzde 4.1 iken, 1989 yılında evlenen yüksek öğrenimli kişiler içinde 30-34 yaş grubu yüzde 8.8'dir. Bu oran ortaokul mezunlarında yüzde 4.5, lise ve çl İkinci eğilim ise tahsil ile evlilik yaşı arasındaki ilişkinin cinsiyetlere göre de farklılık gösterdiğidir. İlkokul mezunu kadınların evlilik yaşı genellikle 15-19 arasında yoğunlaşırken, ay nı tahsil düzeyindeki erkeklerin evlilikleri için en fazla tercih ettikleri yaş grubu 20-24 arasındadır. Bu sonuçta fizyolojik faktör- 16

T Ü R K Y E A L E y L L (; lerin yanısıra erkeklerin askerlik mecburiyeti de etkili olabilir. Ortaokul mezunu kadın ve erkekler en çok 20-24 yaş arasında evlenirken, lise mezunu genç erkekler 25-29 yaşında evlenmeyi uygun görmektedirler. Ortaokul ve lise mezunu kadınların evlenme yaşı aynıdır. Yüksek öğretim görmüş kızlar 20-24, erkekler ise 25-29 yaş grubunda daha fazla evlilik yapmaktadırlar. 2.3. İkinci ve daha sonraki evlilikler 1989 yılında akdedilen toplam 460.763 evliliğin kadın bakımından yüzde 95.5 'i, erkekler bakımından da yüzde 93. Tsi ilk evliliktir. HÜNEE, ilk evliliğin devamında istikrar tesbit etmiştir. 1983 yılında yüzde 92.5 olan ilk evliliğin devamı, 1988'de yüzde 97'ye yükselmiştir. TABLO - 9 BU EVLENMEDEN ÖNCEKİ KARŞıLıKLı MEDENİ DURUMA GÖRE EVLENMELER DAMADIN EVLENMEDEN ÖNCEKİ MEDENİ DU RUMU KADININ EVLENMEDEN ÖNCEKi MEDENİ DURUMU TOPLAM Hiç EVLENMEDİ BOŞANDI Eşİ ÖLDÜ Hiç EVLENMEDİ BOŞANDI Eşİ ÖLDÜ TOPLAM 43L.808 10.614 18.311 160.76:3 426.214 4.664 1.112 :3.033 9.874 7.247 440.200 14.944 930 3.469 1.220 5.619 KAYN"-K: DtE Tablodan elde edilen sonuçlara göre; daha önce evli olmuş erkekler yeni evliliklerini öncelikle hiç evlenmemiş kadınlarla yapmışlardır (yüzde 48.3). Daha önce evlilik yapmış kadınların yüzde 72. Tsi yine dul olan erkeklerle evlenmişlerdir. Böylece anne-baba ve çocuk üçgeni yeniden kurulmaya çalışılmıştır. 1989 yılında gerçekleşen 460.763 evliliğin çok önemli bir yüzdesi ilk'tir. Erkeklerin yüzde 5.8'inin, kadınların ise yüzde 4.1 'inin ikinci evlilikleri olmuştur. 2 ve daha fazla evlilik yapanların 1989 yılı evlilik toplamı içindeki payı ise erkeklerde yüzde 0.4, kadınlarda yüzde 0.3 olmuştur. 1989 yılı verilerine göre birden fazla evlilik yapma ile çocuk sayısı arasında anlamlı bir ilişki gözlemlenmektedir. Çocuk sayısı arttıkça yeniden evlenme ihtimali yükselmektedir. Dulların yeni evlilikleri ile eğitim seviyeleri arasında da manidar ilişki yoktur. 1989 yılında evlilik yapan ilkokul mezunlarından erkeklerin yüzde 6.2'si, kadınların da yüzde 3.9'u bu evlilikten (ince dul olan kişilerdir. Bu oran; ortaokul mezunları arasında erkeklerde yüzde 5.0, kadınlarda yüzde 4.4, lise mezunları arasında erkeklerde 4.3, kadınlarda yüzde 3.7, yüksek öğretim mezunları arasında ise erkeklerde yüzde 7.9, kadınlarda yüzde 4.Tdir. 17

T E R K y : A L E y t L (; 9 2.4. Karşılıklı öğrenim durumuna ve meslekle göre evlenmeler 1989 yılı Evlenme İstatistikleri, çiftlerin genellikle tahsilleri bakımından kendilerine yakın bir eş seçtiklerini göstermektedir. Okuma yazma bilmeyen erkeklerin yüzde 86.3'ü kendileri gibi hiç eğitim görmemiş eş seçmişlerdir. 19.250 okuma yazma bilmeyen yeni evlenmiş erkeklerin sadece 120'si ortaokul, 70'i lise mezunu kadını eş seçmişlerdir. Ortaokul mezunu erkeklerin yüzde 57'si ilkokul mezunu, yüzde 26'sı ortaokul mezunlarıyla evlenmişlerdir. Ortaokul mezunu toplam 55.615 erkeğin sadece 413'ü yüksek öğretim görmüş kadını tercih etmiştir. Lise ve dengi okul mezunu erkekler en fazla evliliği ilkokul mezunu (yüzde 39.2), ikinci derecede ise lise mezunları ile (yüzde 37.7) yapmıştır. 76.510 erkeğin sadece 1.104'ü okuma yazma bilmeyen kadın seçmiştir. Yüksek öğretim mezunu erkekler en çok aynı tahsil seviyesinden daha sonra da lise mezunu kişilerle evlenmişlerdir. Bu oranlar sırasıyla yüzde 40.8 ve yüzde 36.2'dir. Bu kişilerden ilkokul mezunu ile evlenenler yüzde 14.4'dür. Çiftlerin tahsil seviyeleri arasındaki paralelliği görmek gelin bakımından daha nettir. 1989 yılında evlenen 15.716 yüksek öğrenimli kadının 12.227'si yine yüksek öğrenim görmüş erkelde evlenmiştir (yüzde 77.7). Yüksek öğrenimli erkelder arasında ilkokul mezunu ile evlenme oranı yüzde 14.4 iken, yüksek öğrenimli kadın ile ilkokul mezunu erkek arasındaki evlilik yüzde 2.1' e düşmektedir. Lise ve dengi okul mezunu kızın eşinin tahsili genellikle eş veya daha yüksektir (yüzde 76.8). Aynı eğilimi kadınların kendi mesleki durumlarına ve sosyal statülerine eş veya daha "üstün" mesleklerden olan erkekler il e evlenmelerinde de görmek mümkündür. 1989 yılı verilerine göre; ilmi ve teknik eleman, serbest meslek sahibi 14.943 kadının yüzde 63.1'i aynı kategoriden erkek ile evlenirken, bu mesleki grupta yer alan 31.805 erkeğin yüzde 57.9'u ev kadını, emekli ve öğrenci kategorisindeki, yüzde 29.6'sı kendi kategorisindeki kadınlarla evlilik yapmıştır. Evlenirken müteşebbis, üst kademe yöneticisi olan kadınların gelir seviyesi yüksek olduğu umulan birinci kategoride (ilmi ve teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri) ve kendileriyle aynı kategoride olan erkeklerle evlenmeye öncelik verdikleri (yüzde 66.8) görülmektedir. Müşetebbis ve üst kademe yöneticisi erkeklerin ise kendi kategorilerinden birisiyle evlenme oranı yüzde 3 olurken genellikle ev kadını, emekli ve öğrenci olanlarla evlendikleri (yüzde 67.4) gözlenmektedir. 2.5. Evliliklerin karşılıklı uyruklara ve dinlere göre dağılımı 1989 yılı evlenme istatistikleri, evliliklerin çok yüksek bir yüzdede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında yapıldığını göstermektedir. T.C. vatandaşı erkeklerin yüzde 99.7'si T.C. vatandaşı kadın ile evlenmiştir. Bu oran kadınlar arasında biraz daha yükselerek (yüzde 99.8) gerçekleşmiştir. Diğer ülkelerden seçilen eşler arasında hem kadınlarda, hem erkeklerde AI- 18

T E R K Y E A L E Y L L (; 9 manlar ikinci sırada, Balkanhlar üçüncü sıradadır. Eşler kendi dinlerinden olanları seçme hususunda oldukça titizlik göstermişlerdir. Çeşitli dinlere mensup erkekler arasında müslümanların yüzde 99. Tsi, musevilerin yüzde 78.3'ü dindaşlarıyla evlenirken, bu oranlar Hristiyan erkelder bakımından düşme göstermektedir. Hristiyanhğın değişik mezheplerine mensup erkeklerin yüzde 43.3'ü müslüman kadınlarla evlenmişlerdir. Kendi mezhebinden bir kadınla evlenme eğilimi sadece Gregoryenlerde yüksek bulunmuştur (yüzde 71). Herhangi bir hristiyan mezhebine mensup erkeğin hristiyan bir kadınla evlenme oranı yüzde 55.1' dir. Bu eğilimi kadınlar arasında da izlemek mümkündür. Müslüman kadınların yüzde 99.9'u müslümanlarla evlenirken, bu oran musevi kadın, musevi erkek evliliğinde yüzde 72.5'e düşmüştür. Hristiyan kadınların hristiyan bir erkekle (herhangi bir mezhepe mensup) evlenme oranı düşük gerçekleşmiştir (yüzde 28.6). Erkeklerde de olduğu gibi bu oran sadece Gregoryenlerde yüksek bulunmuştur (yüzde 54.1). Bu verilerin ilginç yanı müslümanların evlilikte din tercihini daha açık olarak gözetmeleridir. Bu tercihlerde kadınlara ait veriler daha çarpıcı bir görüntü sergilemektedir. Müslüman kadınlar aynı dinden erkeklerle evlen meye dikkat ederken, gayri müslim kadınlar bu konuda hassas davranmamaktadırlar. 2.6. Evlilikte sapmalar ve boşanmalar İntiharlar, hemcinsler arasındaki evlilikler, evlilik dışı birleşmel4 r ve boşanmalar evlilikte sapma olarak değerlendirilmektedir. "Marjinal" olarak nitelendirilebilecek hazı küçük gruplar, Batı'da sonuçları hiç de parlak olmayan ferdiyetçiliği, insanları toplumsal denetim dışında tutmayı ve hatta anomiyi aynen Türkiye'ye de taşıma eğilimi içindedirler. Oysa istatistiki veriler evlilikte sapmaların Türkiye'de Batı örneklerine nazaran çok düşük seviyelerde seyrettiğini göstermektedir. Çünkü Türk toplumunda cinsel sapıklık, aile ve evlilik dışı cinsel ilişki ve bekaretin reddi çok güçlü olan sosyal normlar karşısında sadece marjinal gruplar tarafından savunulabilmektedir. Karşıt cinsten iki yetişkinin nikahsız olarak devamlı hirlikte yaşamalarının, elde rakamsal bilgi olmamakla beraber toplumumuzda hatının aksine olağan ve uygun karşılanmadığı güçlü bir biçimde hissedilmektedir. Oysa 1986 yılında Fransa'da yapılan hir araştırma, çiftlerin yüzde 8'inin nikahsız yaşadığını ortaya koymuştur. Figaro Gazetesi'nin aynı yıl yaptığı bir başka ankete göre de Fransızların yüzde 58'i nikahsız heraherliği olağan karşılamaktadır. Deneklerin yüzde 33'ü bu beraberlik konusunda kayıtsızdır. Nikahsız beraberliğe karşı olanlar ise sadece yüzde Tdir. Türkiye'de bu eğilimin zayıf olduğunu gösteren en önemli gösterge, evlenme oranının yüksekliğidir (9). Türk ailesinde "sapma" olarak çok eşlilik, intiharlar ve boşanmaları kaydetmek yeterli olacaktır. Ancak sosyolog Dr. Mustafa Erkal, bu sapmaların bir sosyal çözülme boyutunda olmadığını belirtmektedir (ll). 19

T Ü IL K Y E L E Y L L 2.6.1. Boşanmalar Türkiye'de boşanma oranının batılı ülkelere göre çok düşük eereyan etmesi ai Le müessesesinin kuran ve destekleyen sosyal ve kültürel faktörlerin hala güçlü olarak yaşadığını gösterir. Son on yılda Türkiye'de boşanma oranı binde 3.6'dan 4.6'ya yükselmesine rağmen, bu oran diğer ülkelere nazaran Türk aile yapısı bakımından olumlu görüntüler vermektedir. ABD'de bu oran yüzde 48.0, Sovyetler Birliği'nde yüzde 33.6, İngiltere'de yüzde 44'dür. 2.6.1.1. Boşanmada yaşlar ve evlilik süresi Türkiye' de boşanmanın en fazla yoğunlaştığı yaşlar, erkeklerde 25-34, kadınlarda ise 20-29 gruplarıdır. Kadınların yüzde 43.9'u, erkeklerin ise yüzde 44.9'u bu yaşlar arasında boşanmışlardır. Kadın yaşının daha küçük gözükmesi evlenme yaşının küçüklüğünden ileri gelmektedir. Evlilikte en kritik yılların ilk beş yıl olduğu istatistiklerden anlaşılmaktadır (Yüzde 48.1). İlk beş yıl içerisinde de en yoğun boşanmalar, ilk iki yıldadır. Boşanan çiftlerin yüzde 75.8'inde erkekler, yüzde 16.9'unda kadınlar büyüktür. Yaşları eşit boşanmalar ise toplam boşanma içinde yüzde 7.3 olarak belirlenmşitir. 2.6.1.2. Boşanma sebepleri 1989 yılında boşanan 25.376 çiftin 23.311 'i (yüzde 91.8) geçimsizlik sebebiyle evliliklerine son vermişlerdir. İkinei önemli sebep yüzde 3.7 oranında terk, bunu izleyen sebep ise zina'dır (yüzde 1.3). Diğer sebeplerin toplamı ise yüzde 3.1'dir. Aneak DİE'nin boşanma sebepleri olarak belirlenen kategorileri yeterince açık değildir. Özellikle "geçimsizlik" başlığı altında ele alınan boşanmaların çok yüksek çıkması bu kategorinin çok geniş tutulduğunu göstermektedir. Prof. Dr. Mustafa Erkal'ın tesbitlerine göre (12) "Türkiye'de boşanmalar hem refah içinde bulunmak, hem de hayat şartlarının ağırlaşması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunların yanısıra, ruhi bozukluk, para için evlenme, eşlerden birinin veya ikisinin alkol ve kumar alışkanlığı, yaş farkı, eğitim düzeyinin çok farklı oluşu, çocuksuzluk, erkeğin poligamik eğilimi, namus anlayışlarının farklılaşması, evlilik yaşına gelmeden, evliliğe hazır olmadan evlenme, çocukla ilgili zıt fikirler, bazı yayın organlarının aileyi çözücü telkin ve propagandaları, maddi değer yargıralanın ön plana çıkması, hunalımlı ve boşanmış bir aileden gelmek, kumalık, erkeğin yurt dışında çalışması, çocukluk döneminde eşlerden birinin aşırı haskı görmüş olması ve hunu sonucunda ortaya çıkan uyumsuzluk ve geçimsizlik gibi sebepler boşanma yı doğurmaktadır." Ancak, Erkal'ın bu tesbitlerinin bir kısmını sayısallaştırabilecek yeterli istatistiki veriye sahip değiliz. Boşanmalar içinde çocuksuz ailelerin yüksek oranı (Y üzde 47.3), çoeuksuzluğun bir geçimsizlik veya terk sebebi olahileceğini ortaya koymaktadır. Çoeuk sayısı ve geçimsizlik sebebiyle boşananlar arasında kurulan bir ilişki bu ihtimalin varlığını daha da pekiştirmeketedir. Geçimsizlik sebebiyle boşanan çift- 20

T (, H K Y E A L E y L L lerin yüzde 46.5'inin çocukları yoktur. 2.6.1.3. Çocuk sayısına göre boşanmalar 1989 yılında boşanan çiftlerin yüzde 47.3'ü çocuksuz, yüzde 22.5'i tek, yüzde 16.4'ü iki, yüzde 7.5'i üç ve yüzde 6.3'ü dört ve daha fazla çocuk sahibidir. Bu oranlar çocuğun boşanmayı engelleyen bir unsur olduğunu sergilemesi bakımından çok önemlidir. 2.6.1.4. Yerleşim yerine göre boşanmalar Boşanan çiftlerin ikamctgah yeri yüzde 76 oranında şehirlerdir. Bu veri kırsal kesimlerde ailelerin çözülme problemiyle daha seyrek karşılaştıklarını göstermektedir. Geçimsizlik gerek şehirlerde, gerekse köylerde boşanma sebebi olarak ilk sıradadır. Boşanmanın bölgeler bazında değerlendirilmesi çarpıcı sonuçlar ortaya koymaktadır. Nüfus yoğunlukları da dikkate alındığında en düşük boşanma oranının Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, en yüksek oranın ise Ege bölgesinde gerçekleştiği gözlenmektedir. 2.6.2. Erkeğin çok eşle evliliği Çok eşle evliliğe bazı özel hallerde islam dinin müsaade ettiği bilinmektedir. Ancak bunun erkeğe verilmiş bir hak ve imtiyaz olarak algılanmasının eksik o lacağını konunun uzmanları sıkça belirtmektedir. Biz burada Türkiye'de birden fazla kadınla evlenmenin sebeplerini sadece dini sebeplerle açıklamanın güç olduğunu belirtmekle yetineceğiz. Birden fazla kadınla evliliğin genellikle eğitim seviyesi düşük ve kır kökenli kişiler arasında görüldüğü tesbit edilmiştir (13). Eğitim göstergeleri yüksek üç büyük ilde birden fazla kadınla evlenme yok denecek kadar azdır. Kent ve ilçe merkezlerinde bu eğilim yüzde 1, köylerde ise yüzde 3 civarında seyretmektedir. Ancak Türkiye ortalamasını bu nisbete çıkaran sebep, birden fazla kadınla evlenmenin özellikle Güneydoğu'da sosyolojik bir olgu olarak yoğunluğudur. Misal olarak Diyarbakır ilimizde bu oran yüzde 14.6'dır ve Türkiye ortalamasını etkilemektedir. Güneydoğu'nun sosyolojik özelliklerinden kaynaklanan sebepler şunlardır: Feodal Sebepler: Birinci eşin kısırlığı veya erkek çocuk doğurmaması. Özellikle aşiret reisi şeyh ve ağa evlerinde tek kadının misafir ağırlamada yetersiz kalması. Biyolojik Sebep: Erkek ve kadının yaş olarak dengesizliği. İnsancıl Sebep: Erkek kardeşin ölümü üzerine ekonomik olarak varlığını sürdüremeyecek olan aileyi (yenge ve yeğenier) nikahı altına almak. Kültürel Sebepler: Boşanmanın uygun karşılanmaması sebebiyle eski eşini de nikah altında tutarak yeniden evlenme. Dul bir kadının baba evine dönmeyip ikinci eş olmayı kabul ederek yeniden evlenmeyi kabul etmesi. Sosyo-Psişik Sebep: Çok kadınla evliliğin erkeğe itibar verdiği kanaati. 21

T Ü R K Y E A L E Y L L (; 2.6.3. İntiharlar DiE verilerine göre 1988 yılında Türkiye'de 1.099 intihar vaka sı meydana gelmiştir. İntihar ederek hayatlarına son verenlerin arasında gençler çoğunluğu oluşturmaktadır. İntihar edenlerin yüzde 4'ü 15 yaşın altında, yüzde 28.8'i 15-24 yaşları arasında, yüzde 21.3'ü de 25-34 yaş grubundadır. Toplam intiharların yüzde 54.1'i 34 yaşın altındadır. İntihar nedenleri arasında hastalık sebebiyle maruz kalınan psikolojik çöküntü ilk sırayı almaktadır (yüzde 35.3). Aile içi geçimsizlik sebebiyle intihar e denlerin toplam intiharlar içindeki payı önemli bir orandadır (yüzde 25.6). Hissi ilişkiler ve istediği ile evlenememe sebebiyle intiharı seçenleri de bu kategoriye dahil etmemiz durumunda bu oran yüzde 33.6'ya yükselmektedir. 3. Aile ve çocuk 3.1. Kaba doğum oranı (Brüt doğum oranı) Ekonomik, sosyal ve eğitime dair faktörlere dayalı olarak, Türkiye'de demografik dinamikler de değişme içindedir. Değişen demografik yapı içerisinde ele alınması icabeden ilk hususlar, çocuk ve anneye ilişkin olanlardır. O yılda doğan ve bir yaşından gün almamış nüfusun, o yıl ortasındaki toplam nüfusa oranına doğum oranı denir. 1985 yılı verilerinden hareketle yapılan çalışmalar (14), Türkiye'de kaba doğum oranının hinde 36.8 olduğunu ortaya koymaktadır. Bu oran bölgelere, yerleşim birimine ve gelişmişlik seviyesine göre farklılıklar göstermektedir. İl merkezlerinde binde 32.1 olan kaba doğum oranı, ilçe merkezlerinde hinde 34.4'e, köylerde ise hinde 41.9'a yükselmektedir. Daha manidar farklılaşmayı doğu-batı, gelişmiş bölgeler-daha az gelişmiş bölgeler bakımından görmek mümkündür. Gelişmiş bölgelerin il merkezlerinde binde 29.9, köylerinde bin de 32.9 olan kaba doğum oranı Kalkınmada Birİnci Derecede Öncelikli Yörelerin il merkezlerinde bin de 47.6'ya, köylerinde ise binde 56.7'ye yükselmektedir. Görüldüğü gibi Türkiye ortalamasını yükselten bölgeler genellikle Doğu ve Güneydoğu'dur. İller itibariyle yapılan değerlendirmede, kaba doğum hızı en düşük iller Balıkesir (binde 24.7), Edirne (binde 23.9), Kırlareli (binde 22.9) ve Çanakkale (binde 22.4)'dir. Kaba doğum hızı binde 60'ın üstünde olan iller ise Doğu Anadolu'dadır: Ağrı, Bingöl, Muş ve Van. Devlet Planlama Teşkilatı demograflarının yaptıkları çalışmalar ise (15) Türkiye'de kaba doğum hızının 1980-85 arasında binde 30.8, 1985-90 arasında da binde 23.6 olarak gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Her iki kaynak da farklı mutlak rakamlar bulmasına rağmen aynı eğilimleri göstermektedir: kente nazaran kırda, batıya nazaran doğuda doğum hızı daha yüksektir. Yıllara göre yapılan mukayesede ise, kaba doğum oranının sürekli bir düşme eğilimi içinde olduğu müşahade edilmektedir. Kaba doğum hızı 1960-65 döneminde bin de 42.9, 1970 75 döneminde binde 34.5 iken 1980-85 döneminde binde 30.8 olarak gerçekleşmiştir (16). 22

T lı H K L E y L L 3.2. Doğurganlık-yaş ilişkisi Doğurganlık oranı, üreme kabiliyeti olan bir kadının (15-49 yaş grubu) doğurduğu ortalama çocuk sayısını verir. Türkiye' de 1990 yılı verilerine göre bu yaş grubunda 13.3 milyon kadın vardır ve toplam kadın nüfusunun yüzde 47.9'unu meydana getirmektedir. DPT verilerine göre (17), doğurganlık oranı 1965'ten sonra azalan bir eğilim göstermiştir. 1960-65 döneminde 15-49 yaşları arasındaki bir kadının doğurduğu çoeuk sayısı ortalama 6.19 iken, bu oran 1970-75 yılları arasında 4.66'ya, 1980-85 döneminde 4.05'e, 1985 90 döneminde ise 3.64'e düşmüştür. Bu veriler Türkiye'de 1960'lı yıllarda başlayan anti-natalist (doğum oranını a zaltmak) politikaların etkili olduğunu gösterir. Doğurganlığın 20-29 yaş grubunda en yüksek seviyede olduğu istatistiki verilerin de teyid ettiği biyolojik bir gerçektir. Özellikle son yıllarda doğurganlığın 25-29 yaş aralığında yoğunlaşmaya başladığı gözlemlenmektedir. 30 yaşını müteakip doğurganlık hızlı bir düşme eğilimine girmektedir. Yıllar içinde izlenen bir gelişme de erken (15-19 yaş grubu) ve geç (35 sonrası) doğurganlığın giderek azalmasıdır. Doğurganlığın 25-29 yaş grubunda yoğunlaşmaya başlaması annı: sağlığı bakımından olumlu bir gelişme olarak kaydedilmektedir. Türkiye'de doğurganlık hızındaki azalma eğilimine rağmen Avrupa ülkelerine nazaran yüksek seyretmektedir. Bu oran, Belçika'da 1.5, Yunanistan'da 1.6, Fransa ve İngiltere'de 1.8'dir (18). 3.. 3. Doğurganlık-yerleşim yeri ilişkisi Kaba doğum oranında tesbit edilen bulgular, doğurganlık hızı ile paralellik göstermektedir. Türkiye'de ortalama doğurganlık hızını yükselten en önemli faktör, özellikle Doğu ve Güneydoğu verileridir (19). 1985 yılı verilerine göre daha gelişmiş batı bölgelerinin köylerinde bile Türkiye ortalamasının altında gerçekleşen doğurganhk hızı, Kalkınmada Öncelikli Yöreler'in kırsal kesiminde Türkiye ortalamasının yaklaşık üç kat üstünde seyretmektedir. Doğurganlık hızı gelişmiş illerin merkezlerinde 3.3, ilçelerinde 3.8, köylerinde ise 4.4'dür. Kalkınmada Birinci Derecede Öncelikli Yörelerin il merkezlerinde 7.2 olan doğurganlık hızı, ilçe merkezlerinde 8.5, köylerinde ise 10.3 olarak hesaplanmıştır. Görüldüğü gibi doğum ve doğurganlık hızlarıyla (sosyolojik değerlerin saklı tutulması halinde) iktisadi gelişme arasında çok yüksek bir negatif korelasyon vardır. Yani iktisadi gelişme arttıkça doğum ve doğurganlık hızları düşmektedir. İllerarası mukayesede en yüksek doğurganhk hızı kır-kent ortalaması olarak Ağrı'da (10.9), en düşük ise Çanakkale'de (2.8) görülmektedir. Kırsal kesiın verilerinin değerlendirilmesinde ise en yüksek hız Bitlis'te (12.1), en düşük ise 3.0 ile Çanakkale'de tesbit edilmiştir. Negatif yüksek korelasyonu, illerin GSY lh-doğurganlık hızı mukayesesinde de görmek mümkündür. 23

T Ü R K y ; A L E y L L {; Doğurganlığın yüksek olduğu bölgelerde fert başına GSYİH'nın düşük, doğurganlığın düşük olduğu yörelerde ise fert başına GSYİH'nın yüksek olduğu görülmektedir. TABLO IO SEçiLMiş BAZI illerde DOGURGANLIK VE FERT BAŞıNA GSYiH ili DOGURGANLıK HIZI (1985) FERT BAŞıNA GSYİH (1979 FİYATLARıYLA 1986 DEGERLERİ) KOCAELİ İSTANBUL ÇANAKKALE HAKKARİ AGRI BİTLİS 3.9 178.984 3.2 107.093 2.8 69.534 12.178 10.9 14.203 10.4 14.853 9.9 KAYN4K: DtE VE DPT, İLLEHİN TEMEL EKONOMİK GÖSTERGELER!, ANKARA. 1990. S. H. Doğu ve Güneydoğu'da ve kırsal kesimlerde eğitim ve sağlık göstergelerinin batıya ve kentlere göre düşük olduğu veridir. Bundan hareketle doğurganlık ile eğitim ve sağlık şartları arasında da ters bir ilişkiyi ifade etmek mümkündür. 3.4. Arzu edilen çocuk sayısı Geniş bir örneklem üzerinde Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü (HÜNEE) tarafından 1988 yılında yapılan araştırma (20), Türkiye'de ideal çocuk sayısının 2.14 olduğunu ortaya koymuştur. Bu tercih, 1978'de 3.03, 1983'de ise 2.7'dir. LO yılda ideal çocuk sayısının düşmesi, Türk aile yapısında küçülme eğiliminin güçlendiğini göstermektedir. Örnekleme dahil edilen kadınların yüzde 59.8'i iki, yüzde 17.4'ü üç çocuğu i deal olarak kabul ederken, yüzde 9'u hiç çocuk istememekted. ir. İdeal çocuk sayısı Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde ve kırsal yörelerde yüksek, batıda ve kent merkezlerinde ise düşük olarak belirlenmiştir. Aynı şekilde kadının yaşı ve eğitim durumuyla arzu edilen çocuk sayısı arasında kurulan i lişkiye göre: kadının yaşı küçüldükçe ve eğitim seviyesi arttıkça ideal çocuk sayısı düşmektedir. 3.5. Bebek ve çocuk ölümleri Ülkemizde genel ölüm hızı (binde 10) ile bebek ölüm hızı arasındaki önemli fark, çocuk ölümlerinin ayrı değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. Öte yandan bebek ölümlerinin oranı sağlık hizmetlerinin etkinliği ve yaygınlığının bir göstergesi olmak bakımından da önemlidir. İl ve iliçe merkezlerinden derlenen istatistiklere göre bütün ölenlerin 1955 yılında yüzde 24'ü, 1965'de yüzde 30'u, 1975'de yüzde 29'u, 1985'te ise yüzde 18'i bir yaşından küçük bebeklerdir (21). Kırsal yörelerde sağlık ve beslenme şartlarının daha yetersiz olduğu veri ise kırsal bebek ölümlerinin toplam be- 24

T Ü ii K Y E L E Y L L (; bek ölümleri içindeki payının daha da yüksek olacağı beklenir. Bebek ölümlerinin en yaygın göstergesi toplam ölümler içindeki yeri değildir. Uluslararası refah mukayeselerinde ölçü; bir yaşına henüz ulaşmadan <Hen bebeklerin o takvim yılındaki doğumlara oranı demek olan bebek ölüm hızıdır. Çocuk ölüm hızı ise; aynı oranın 5 yaşından küçük çocuk ölümleri bakımından yapılmasıdır. Bebek ölüm hızı ülkemizde batılı ülkelere oranla yüksek seyretmekle beraber sosyal ve ekonomik gelişmeye dayalı olarak giderek azalmaktadır. ----------. --._---- --- T A il L () - ı ı YıLLARA GÖRE BEBEK ÖLÜM HıZLARı YILLAR 1940 1960 1970 1980 1985 1990 ımrek ÖLÜM HIZI,:HİNDE 27.1 203 151 102 75 59 KAYNAK: DPT. 1941 YILI PROCRA\11. S. 294 VE TUNCER KUCAM.\N, IUI:\1\ ÜZALTrN. O YAL YAPI-I. TflRKIYF.'DE Nf.Fl!S YAPISINIHKl CELlşMELEB. VE lfllislar \HASI K,\RŞIIAŞTlRM,\I.AH. DPT. ANK \RA. 1986, S. :i\), 1991 yılında yapılan değerlendirmelere göre; bebek ölüm hızı batı bölgelerinde en düşük iken, Doğu Anadolu' da en yüksektir. Aynı farklılık kent-kır arasında da gözlenmektedir. Çocuk ölüm hızlarında da sonuçlar aynıdır. Gerek çocuk gerekse bebek ölüm hızları en yüksek olan dört ilimiz: Muş, Kars, Bingöl, Van' dır. Bu hızların en düşük kaydedildiği iller ise Burdur, Trabzon, Çanakkale ve Muğla'dır (22). Bu bilgiler bebek ölüm hızları ile sosyal ve ekonomik gelişme arasında bir paralellik olduğunu göstermektedir. Nitekim Türkiye'de son yıllarda bebek ölüm hızının düşmesi ile fert başına GSYİH'nın artışı arasında görülen ilişkinin tesadüfi olmadığı bilimsel bir çalışmada da ifade edilmiştir (23). Çocuk ve bebek ölüm hızlarını etkileyen diğer faktörler ise şunlardır: (24) - Anneye ait faktörler: Annenin yaşı, doğum sayısı ve aralığı, sağlık durumu, gebelik şartları. - Genel sağlık şartları - Çevre kirliliği - Çocuğun beslenme şartları - Ailenin eğitim durumu - Kazalar. 3.6. Özel konumda olan çocuklar Çocuklar fiziki veya mental özürleri, korunmaya muhtaçlıkları, suça eğilimle- 2.1

T li il K Y il L E y L L {; 9 ri, göçmen ailelerin çocukları olmaları ve istismara uğramaları sebebiyle özel tedbir ve politikalara muhtaç olabilir. Esasen bu konumdaki çocu kların korunması Anayasa ve kanunlarda da yerini bulmuştur. 3.6.1. Yurt dışındaki Türk işçilerinin çocukları DPT tahminlerine göre yurt dışında çalışan 1.1l3.860 işçinin 950.000 çocuğu 19 yaşından küçüktür (25). çoğu kez bu çocuklar, iki farldı toplumun farklı değerleri içindc yaşamanın sıkıntısı içindedirler. Bu sebeple göçmen çocukların gerek yaşadıkları gerek sc mensup oldukları toplumla uyum problemleri özel yaklaşımları gerekli kılmaktadır. Öte yandan ebeveynleri yurt dışında olup kendileri yakınlarının yanında Türkiye'de yaşayan çocukların 650.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir (26). Bu çocuklar, geçici de olsa parçalanmış ailelerin çocukları dezavantajını yaşamaktadırlar. 3.6.2. Suçlu çocııklar Türk Hukuk sistemine güre, "bir ceza hukuku normunu ihlal etmiş 18 yaşından küçük kişi" suçlu çocuktur. DiE rakamlarına göre (27) cezaevlerine/ıslahevlerine giren çocuk sayılarında azalma eğilimi görülmektedir. 1981 yılında ıslahevlerine giren çocuk sayısı 1981'de 1.044 iken 1987'de 525'e düşmüştür. 1988 yılında ise bu rakam 590'a yükselmiştir. Cczaevine giren 12-18 yaş grubu çocukların sayısı ise 1981'de 2.704'den 1989'da 1.095'e düşmüştür. Adalet Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı verilerine göre (28), 1988 yılında çocuk ıslahevleri ve özel çocuk cezaevine giren 590 çocuğun yüzde 50.3'ü hırsızlık suçu işlemiştir. Yüzde 12.4 ile ırza geçme ikinci sıradadır. Jandarma bölgesinde çocuklar tarafından işlenen suçların yüzde 65.7'si adam öldürme, yüzde 13.3'ü gasp'tır. Adam öldürme kentlerde binde bire düşerken hırsızlık ön plana çıkmaktadır. 1988 yılında Ankara Çocuk Mahkemc sinde yargılanan çocukların yarısı 14 yaşındadır ve yaş küçüldükçe suç cğilimi azalmaktadır. Burada üzerinde durulması gereken önemli sorun, çocuk-aile ilişkisidir. Hukukçu Mustafa T. Yücel'in tesbitlerine göre çocuk suçluluğunda; ailenin genişliği, sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyi, aile içi ilişkiler, cinsiyet, ailenin yaşadığı yer, ailenin tipolojisi ve çocuğun yaşı, belirleyici faktörlerdir. Suçluluk o ranı genellilde çok çocuklu, yoksul, eğitim seviyesi düşük, parçalanmış veya huzursuz, kentlerde oturan ailelerin çocuklarında daha yoğundur. Çocuk suçluluğunun Türkiye'de vahim boyutlara ulaşmadığını gösteren iki gösterge; hükümlü sayısının mutlak rakam ve oran olarak düşmesi ile Avrupa ülkeleriyle yapılan mukayesede belirlenen olumlu yerimizdir (29). 3.6.3. İstismara uğramış çocuklar ihmal, istismaı' ve kötü muamelc sebebiyle mağdur olan çocuklar konusunda toplumda giderek gelişen bir ilgi mcvcut olmasına rağmen sayısal bir veriye u laşmak mümkün olmamıştır. 26

T rı il K Y E A L E Y L L 3.6.4. Özürlü çocuklar "Özürlülük", üzerinde henüz uzlaşma sağlanamamış bir kavramdır. Dünya Sağlık Teşkilatı'nın tanımına gc)re gelişınekte olan ülke nüfusunun yüzde 9'u fiziki ve mental özürlüdür. Özürlülerin ise yüzde 44'ü 0-18 yaş grubundaki çocuklardan oluşmaktadır. Bu hesaba göre halen 4.5 milyonu aşkın kişinin özürlü olduğu kabul edilmektedir. 0-18 yaş grubundaki özürlüler ise Birleşmiş Milletler'in kriterlerine göre 3.5 milyon civarındadır. Özel ilgi gerektiren bu çocuk ve gençlere verilen eğitim, sağlık, beslenme, rehabilitasyon, ulaşım, barınma ve istihdam hizmetlerinin nitelik ve nicelik olarak yetersizliği yeni sosyal hizmet ve yardım programları ihtiyacını gündemde tutmaktadır. Özürlülük çeşitli disiplinlere ve farklı amaçlara göre değişik muhtevalar kazanmaktadır. DiE, nüfus sayımlarında özürlüler, beyana göre tesbit edilmiş ve "sakat" olarak tasnif edilmiştir. Bu sebeple özürlü sayımının sağlıklı olmayabileceğini dikkate almak gerekir. DiE, 1985 Genel Nüfus Sayımı sonuçları toplam 695.071 sakatın varolduğunu ortaya koymuştur. Burada sadece DiE verilerini detaylandırılarak genel eğilim ve sebepleri incelenecektir. Nüfusumuzun içindeki sakatların yüzde 61. Tsini erkekler, yüzde 38.3'ünü ise kadınlar oluşturmaktadır. 64 yaşın altındaki nüfus içinde sakatlığın en yüksek olduğu yaş grubu 0-14' dür. Çocuk sakatlıklarının en önemli sebebi (yüzde 57.5) doğum öncesi ve sırasındaki gayrimüsait şartlardır. Tabii olarak ileri yaşlarda sakatlığın sebebi olarak "hastalık" ön plana geçmektedir. Doğuştan sakatlığın yüksek bir oranda olması, Türkiye'de ana ve çocuk sağlığının yeterince etkin olmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Doğuştan sakatların içinde sırasıyla ortopedik, işitme ve görme özürlüler yüksek orandadır (Toplam yüzde 79). Gerek ileri yaşlarda hastalık sebebiyle, gerekse doğuştan özürlüler bölgeler ve iller itibariyle incelendiğinde genellikle Doğu ve Güneydoğu bölgeleri daha o lumsuz oranlar sergilemektedirler. DiE verileri Türkiye toplam nüfusunun ortalama yüzde 1.3'ünü sakat olarak tesbit etmiştir. Oysa Ağrı ilimizde nüfusun yüzde 7. 9'u sakat olarak belirlenmiştir. 3.7. Çalışan çocuklar Bir toplumun iktisaden faal nüfusu içinde çocukların açık veya gizli istihdainının yüksek oluşu birçok disiplin tarafından problf m sahası olarak görülmektedir. Çocuğun erken yaşta çalışması veya çalışmaya mecbur olması sağlığını, e ğitimini, sosyalleşmesini, topluma uyumunu, iktisaden veya manen istismara uğramasını problem sahası olarak gündeme getirmektedir. Esasen 1475 Sayılı iş Kanunu 'na göre 15 yaşından küçüklerin çalışması belirli şartlar altında mümkündür. Çalışan çocukların sağlık ve gelişmelerine, eğitimlerine ve mesleğe yönelmelerine zarar vermeyecek işler istisna tutulmuştur. Çe itli sebeplerle eğitimini bırakmak zorunda kalmış çocukların mesleki eğitimleri bakımından 27