YENİ TEKNOLOJi, SENDiKALAŞMANIN SONU MU? Nurcan ÖZKAPLAN



Benzer belgeler
Sanayi Devriminin Toplumsal Etkileri

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 9. Hafta: Post-Endüstriyel Toplumlarda Emek

Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi. Profesör M. Diane Burton MIT Sloan School of Management

BİRİNCİ BÖLÜM... 1 KAYIT DIŞI İSTİHDAM... 1 I. KAYIT DIŞI EKONOMİ...

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 5. Hafta: Kitle Örgütlenmesinin Krizi ve Endüstri Sonrası Dönüşüm

Çalışma alanları. 19 kasım 2012

MİLLİ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ Denizli Verimliliği Artırma Projesi

ULUSLAR ARASI TARIMSAL İLİŞKİLER. Prof.Dr.Emine Olhan

YENİ HÜKÜMET PROGRAMI EKONOMİ VE HAZIR GİYİM SEKTÖRÜ İÇİN DEĞERLENDİRME EKONOMİ VE STRATEJİ DANIŞMANLIK HİZMETLERİ 30 KASIM 2015

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

Bölüm 3. Dış Çevre Analizi

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

HAZİRAN 2016 Gebze Ticaret Odası Ticaret Bölümü

MAKRO İKTİSAT KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ(KARMA)

Dünya Seramik Sektörü Dış Ticareti a) Seramik Kaplama Malzemeleri

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

ORTA VADELİ PROGRAMA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME ( )

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

Erkan ERDİL Bilim ve Teknoloji Politikaları Araştırma Merkezi ODTÜ-TEKPOL

SAĞLIK HARCAMALARINDA SON DURUM

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek in Konuşma Metni

PROJE YAPIM VE YÖNETİMİ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ ŞEYMA GÜLDOĞAN

CAL 2302 ENDÜSTRI SOSYOLOJISI. 4. Hafta:Fordizm ve Çağdaş Endüstri Toplumu

Tüm Kurumsal İşlerinizde Profesyonel Çözümler

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

KAPASİTE PLANLAMASI ve ÖLÇME KRİTERLERİ

R KARLILIK VE SÜRDÜRÜLEB

Bölüm 1 Firma, Finans Yöneticisi, Finansal Piyasalar ve Kurumlar

İktisat Tarihi

KAYITDIŞI ĐSTĐHDAMLA MÜCADELE

5. İşçi fazlasını, işveren fazlasını ve iş fazlasını şekil yardımıyla gösteriniz.

Faktör Donatımı Teorisi (Heckscher Ohlin) Karşılaştırmalı Üstünlüklere Eleştiri. Heckscher Ohlin Modelinden Çıkartılan Teoremler

Tablo 1. Seçilen Ülkeler için Yıllar İtibariyle Hizmetler Sektörü İthalat ve İhracatı (cari fiyatlarla Toplam Hizmetler, cari döviz kuru milyon $)

SERMAYE PİYASASI KURULU BAŞKANI SN. DOÇ. DR. TURAN EROL UN

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

REEL İŞÇİLİK MALİYETİ ARTIŞI 2012'DEN BERİ HIZLANARAK SÜRÜYOR

Bölüm 3. Dış Çevre Analizi GENEL ÇEVRE ANALİZİ

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU

TÜRK İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKUNDA GÜVENCELİ ESNEKLİK

2 İNSAN KAYNAKLARI PLANLANMASI

TORBALI TİCARET ODASI MOBİLYA SEKTÖR ANALİZİ

ÜLKELERİN 2015 YILI BÜYÜME ORANLARI (%)

TÜRK İŞGÜCÜ PİYASASI MESLEKİ EĞİTİM İSTİHDAM İLİŞKİSİ VE ORTAKLIK YAKLAŞIMI

TÜRKİYE DE FİKRİ MÜLKİYET HAKLARININ KORUNMASI : ULUSLARARASI DOĞRUDAN YATIRIMLARA ETKİLER RAPORU

DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ GELİŞMELER

TÜRKĠYE DÜNYANIN BOYA ÜRETĠM ÜSSÜ OLMA YOLUNDA

IMF KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜMÜ

KAMU FİNANSMANI VE BORÇ GÖSTERGELERİ

8. BÖLÜM STAGFLASYONLA MÜCADELEDE MALİYE POLİTİKASI. Dr. Süleyman BOLAT

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 7. Hafta: Post-Fordizm? Neo-Fordizm?

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

BURSA DA İLK 250 ŞİRKET VE İSTİHDAM

TÜRKİYE İŞVEREN SENDİKALARI KONFEDERASYONU AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

TAM ZAMANINDA ÜRETİM (JUST IN TIME MANUFACTURING)

3. Keynesyen Makro İktisat Teorisi nin Bazı Özellikleri ve Klasik Makro İktisat Teorisi İle Karşılaştırılması

FİNANS KILAVUZ COINKILAVUZ GÜNLÜK BÜLTEN FOREXKILAVUZ HİSSEKILAVUZ. /finanskilavuz. /forexkilavuz. /hissekilavuz.

BASIN DUYURUSU ENFLASYONDAKİ GELİŞMELER VE 2001 YILI NA BAKIŞ

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

Enerji ve İklim Haritası

Lojistik. Lojistik Sektörü

Türkiye de Dünya Bankası: Öncelikler ve Programlar

NİSAN 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

REKABET GÜCÜ VE DEĞİŞEN DÜNYA TUNCAY SONGÖR REKABET KURUMU II. BAŞKANI KURUL ÜYESİ

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA

Yerli ve / veya yabancı şirket evlilikleri ve beraberinde farklı kültürlere uyum süreci,

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

Tarımsal Gelir Politikası/Amaç

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Türkiye de Kadın İstihdam Sorununa Çözümler LİZBON SÜRECİ ve KADIN GİRİŞİMCİLİĞİ

Uzaktan çalışma Geçici iş ilişkisi

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

Bölüm 1. İnsan Kaynakları Yönetimine Kavramsal Bakış

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

SOSYAL POLİTİKA II KISA ÖZET KOLAYAOF

A Y L I K EKONOMİ BÜLTENİ

DR. BEŞİR KOÇ KALKINMA

Türkiye Makine ve Teçhizat İmalatı Meclisi

ORMAN ENDÜSTRİ POLİTİKASI DERS 3

Almanya Ülke Raporu (Otomotiv Sektörü Açısından)

Ekonomi Bülteni. 22 Mayıs 2017, Sayı: 21. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

yılları arası Tekstil Makineleri Yatırım Durumu

Türkiye Ekonomisinde Dönüşüm

MEGEP (MESLEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ PROJESİ)

Her işletmenin amacı, müşterilerin satın almaya istekli olduğu mal ve hizmet üretmektir. Ancak, müşteri ihtiyaçlarının ve tercihlerinin sürekli

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

tepav OECD Beceri Stratejisi ve UMEM Projesi Aralık2011 N POLİTİKANOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Finansal Krizler ve Türkiye Deneyimi. Nazlı Çalıkoğlu Aslı Kazdağlı

ŞUBAT 2019-BÜLTEN 13 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ AYLIK EKONOMİ BÜLTENİ

2010 OCAK AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Transkript:

Ekonomik Yaklaşıın Cilt: 5, Sayı : 12, 1994 YENİ TEKNOLOJi, SENDiKALAŞMANIN SONU MU? Nurcan ÖZKAPLAN 1980'lerde dünya ekonomisinin taşıdığı yeni eğilimler, dünya ekonomisinin yeniden yapılanması ve uluslararası entegrasyonun bu temel üzerinde güçlenmesi sürecinin özelliklerini taşımaktadır. Bu sürecin Yeni Ekonomik Düzeni yarattığı öne sürülınektedir. Söz konusu eğilimleri belirleyen birinci gelişme, büyürnede global olarak yavaşlama olmasıdır. İkinci önemli gelişme, 1970'lerde 2 puan kadar azgelişmiş ülkeler lehine olan büyüme farkının, 1980'lerde sanayileşmiş ülkeler lehine dönmesidir. Üçüncüsü; sanayileşmiş ülkeler arasındaki büyüme farklannın önemli ölçüde azalması ve konjonktürletin daralma ve genişleme boyutlannın da birbirine yakınlaşmasıdır. Dördüncü gelişme olarak; azgelişmiş ülkeler arasındaki büyüme farklarının arttığı görülmektedir (Akyüz, 1989: 30-40). Yeni Ekonomik Düzeni yaratan temel neden 1970'li yılların başından itibaren sanayileşmiş ülkelerde sermayenin kar haddinde ortaya çıkan düşmedir. Bu değişim büyük ölçüde OECD ülkelerinin 1970'li yılların sonundan itibaren uygulanıaya koydukları orta dönemli mali strateji diye adlandırılan politikalar tarafından biçimlendirilmiştir. Bu stratejinin amacı, 1970'lerde petrol şoku ile başlayan ve karlar aleyhine gelişen enflasyonist süreci durdurup, bölüşümdeki değişmeleri tersine çevirerek, özel kesimi ekonominin itici gücü haline getirmektir. Kar haddinde dalgalı biçimde 1970'li yıllarda süren düşüş, 1979-1982'de dibe vurduktan sonra, 1983'den itibaren tekrar yükselişe geçmiştir; 1989 sonrasında ise tekrar düşüş trendinin ortaya çıktığı görülmektedir (Kazgan, 1993:63-102). Uygulanan politikalarla karlar, sadece sanayileşmiş ülkelerdeki ücretiiierin değil; aynı zamanda azgelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğunun aleyhine yükseltilmiş, enflasyon, birçok OECD ülkesinde, son otuz yılın en düşük :düzeyine inmiştir. Ancak aynı politikalar büyüme oranını aşağıya doğru çekerken, işsizlik oranlarını yükseltmiş, artan karlılığa rağmen özel kesim yatırımlarının sürüklediği bir büyüme süreci başlatılamamıştır. (*) Yrd. Doç. Dr. Gazi Üniv., IIBF, İktisat Bölümü

80 Nurcan ÖZKAPLAN Mtmetarist görüşe göre 1970'lerde OECD ülkelerinin ekonomik performasındaki bozulmanın, büyüme oranlarındaki yavaşlamanın, işsizlik ve enflasyondaki tırmarımanın nedeni, bu ekonomilerin savaş sonrasından beri uyguladıkları Keynesci politikalar olarak açıklanmaktadır. Bu politikalarla mal ve işgücü piyasalarında önemli katılıkların (rijitlikler) yaratıldığına; rekabetçi piyasa ortamında yaşama şansı olmayan faaliyetlerin yapay olarak ayakta tutularak, üretimin talebe olan duyarlılığının ve ekonominin büyüme potansiyelinin düşürüldüğüne inanılmaktadır. Bu yaygın kabul gören görüşe göre; 1970'lerdeki stagflasyon, petrol şokunun böyle bir yapı üzerine binmesinin sonucudur; petrol fiyatlarındaki sıçramanın yol açtığı kaynak aktanınının yükü ücretlerle karlar arasında eşit oranda paylaştırılsa bile, yatırımlarm karhlığı düşecek, sermaye stokunun bir bölümü ekonomik olmaktan çıkacak, büyüme yavaşlayacak ve işsizlik artacaktı. Dolayısıyla yapılması gereken şey, bu yükün karlar üzerine binmesini engelleyerek özel kesimin yatırım gücü ve isteğini kırmamak; yatırımları hızlanduarak endüstrinin yapısını göreli fiyatlardaki bu değişmeye uydurmak; verimlilikte hızlı bir artış sağlayarak kaynak aktarırnının ücretler üzerindeki yükünü giderek hafifletmek olmalıydı. Ancak, toplumsal-ekonomik yapı bu tür bir yavaş inişe olanak vermemiş, hükümetler, petrol fiyatlarındaki sıçrayışın deflasyonist etkilerini gidermeye koyulmuş, genişlemeci politikalarla iç talebi şişirerek ücret ve fiyat artışlarını finanse etmişlerdir. Bunun yarattığı enflasyonist süreç içinde, reel işgücü maliyetlerindeki artış ve ticaret hadleri kaybı kar marjını düşürmüş, likidite genişlemesi de dünya piyasalarıula birincil mal fiyatlarını hızla artırarak karları daha da aşağıya çekmiştir. Böylece, bu analize göre, yapısal bozuklukların, petrol şokunun ve bu şoka karşı uygulanan "Keynesci" politikaların kesişmesiyle, stagflasyonist bir süreç ortaya çıkmış, yatırımlar ve büyütne düşerek işsizlik tırmanmıştır. 1980'li yılların başından itibaren izlenen politikaların temel eksenini serbest piyasa ekonomisi ve küreselleşme oluşturmaktadır. Bu dönüşumün öncülüğünü, ABD'nin sıkı para politikası uygulamalarıyla yaptığı bilinmektedir. Yeni yaklaşımın amacı, efektif talebin hızını keserek no min al gelir artışını frenlemek, sadece enflasyonu düşürmekle kalmayıp karları, daha yüksek bir sermaye birikimi sağlayacak bir düzeye çıkarmaktı. Bu strateji ile makroekonomik yönetim, büyüme ve istihdam hedeflerinden koparılarak enflasyonun ve reel işgücü maliyetlerinin düşürülmesine yöneltiliyor, üretim ve istihdam, piyasa mekanizması içinde oluşacak güçlere, yani "mikroiktisata" bırakılıyordu. Mali piyasalarla işgücü piyasasının

Ekonomik Yaklaşım 81 serbestleşmesi öngörülüyor; kamu kesiminin ekonomiden kaynak talebi düşürülerek özel kesime daha geniş bir hayat sahası bırakılması ve ekonominin itici gücü haline getirilmesi amaçlanıyor; kamu açıklanndaki azalışın, sıkı para politikasına rağmen, faiz oranlarını düşürerek ekonomiyi canlandırması bekleniyordu. Bu stratejinin, genel olarak, arz-yanlısı/ paracı politika sentezinin, daralmaya yol açmadan enflasyonu düşürece~ ve gelir dağılımını düzelterek orta ve uzun dönemde büyürneyi hızlandıracağı kanısı egemendi. Yeni Ekonomik Düzenin halen işleyen süreçlerinin ortaya çıkan belirgin özelliklerinden birisi, sanayileşmiş ülkelerin kendi bölgelerindeki diğer ülkelerle bloklaşma sürecine girmesi ve artan korumacılık eğilimleridir. Kuzey Amerika'da ABD, Kanada ve Meksika NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Alanı), Batı Avrupa'da AB (Avrupa Birliği) ile EFTA (Avrupa Serbest Ticaret Alanı) ve Çin Halk Cumhuriyeti ve Japonya dahil Uzak Doğu'nun 16 ülkesini kapsayacak olan Asya-Pasifik işbirliğinin ilk örneği ASEAN ve KEİB (Karadeniz Ekonomik İş Birliği) bölgesel entegrasyon ömekleridir. Bölgesel entegrasyonun yanısıra gönüllü ihracat kotaları, anti-damping verileri, yeşil nokta gibi yeni korumacılık önlemleri, dış dünyaya karşı, bu bölgesel entegrasyona dahil ülkeler tarafından uygulanmaktadır. Dünya'da ekonomik güç dengelerinin değiştiği bu süreçte, belirleyici olan çok önemli bir gelişme yeni teknoloji ya da esnek üretim sistemlerinin uygulanması ve bunun işgücünün üretim sürecindeki rölünde meydana getirdiği değişikliktir. I. Post-Fordist Üretim Sistemleri (Esnek Üretim) Dünya ekonomileri, rekabette başarılı olabilmek, ve sanayinin değişen talep koşullan ve küçülen pazarlar karşısındaki potansiyelini artırmak için, ileri teknoloji kullanımını yoğunlaştırmıştır. Dünyada ekonomik kriz koşulları ile birlikte üretim süreçlerinde gerçekleşen yeniden yapılanmanın, artık ürünlerini vermeye hazır hale gelen elektronik teknolojisinin sunduğu olanaklarla, sanayi üretiminde çeşitli teknolojik dönüşümleri hazılandırdığı bilinmektedir. Büyük hacimlerde standart malların ya da aynı modellerin üretimi yerine,-sık sık model değiştirebilmek olanaklı hale gelmiş, yeni talepler yaratma çabaları ile birlikte uluslararası pazann rekabet koşulları da değişmiştir. Daha önce genellikle fiyat bazında rekabet edilir, başarı büyük ölçeklerde ucuz ve standart mal üreterek elde edilirken, uluslararası rekabet artık fiyatın yanısıra yaratıcılığa, deği-

82 Nurcan ÖZKAPLAN,, şen talep koşullarına hızla cevap verme yeteneğine ve mal çeşitiernesine dayanmaya başlamıştır (Ansal; 1994:28). Söz konusu teknolojik dönüşüm, büyük ölçüde Taylorist iş örgütlenmesinin geçerli olduğu Fordist kitle üretiminin krizine bağlı olarak ortaya çıkmıştır (Piori and Sabel, 1984; Sayer, 1989; Palloix, 1976; Aglietta, 1979; Blackbum et al, 1985). Fransız Düzenleme Okulu'nun kuramına göre, 2. Dünya Savaşı sonrasında sermaye, tüketim mallan kesimindeki verimlilik artışı ile kitlesel satın alma gücünü 20 yıl kadar dengeleyebilmiş, diğer bir deyişle, verimlilik artışı ile ücret artışlan arasında bir denge sağlayabilmiştir. Ancak, 1960'ların sonuna doğru, makinaların sürekli ve giderek daha yoğun uygulanmasının, verimlilik artıcı potansiyelinin tükenmeye başlaması ile bu denge bozulmaya başlamıştır. Fordist birikim tarzı emek sürecinde sınırlarına geldiğinden, verimlilik artışı ile ücret artışı arasındaki üretken döngü artık işlemez olmuştur. Düzenleme Okulu, Fordizmin verimlilik artışı tıkanıklığımn, enformasyon teknolojisindeki gelişmelerin uygulanması ile aşılmaya çalıştığını ileri sürmüş, bunu da "Neo-Fordizm" olarak tanımlamıştır. 1984 yılında, Piore ve Sabel, Second Industrial Divide kitabında, Fordizmin krize giriş nedenlerine ve sistemin yeniden yapılanma biçimine getirdikleri farklı bakış ile büyük yankı uyandırmışlar ve yeni bir tartışma platformunun oluşmasına yol açmışlardır (Ansal, 1992: 9-24). I. A. Taylorizm Taylorİst iş örgütlenmesi, 20. yüzyılın başında F.W. Taylor'un geliştirdiği "Bilimsel Yönetim" (Taylor, 1911) ilkelerine dayanmaktadır. Taylor, geleneksel makine atölyesi kültürünün ancak hiyerarşik ve otokratik bir organizasyon yapısının geliştirilmesi ile büyük ölçekli fabrika kültürüne dönüştürülebileceğine inanmaktadır. Bu da üreticiden tüm üretim bilgisinin ve tasarım gücünün kesin olarak koparılmasını ve merkezi otorite olarak yönetim elinde toplanmasını gerektirmektedir. Ayrıca sistematik kaytarma açısından, çalışma ekiplerinin gücünü ve aralanndaki dayanışroayı kırmak için üretim yerindeki işbirliğinin işlevsel bir hiyerarşiye dönüştürülmesi şarttır. Taylorizm'in ilkeleri şu şekilde sıralanmaktadır:i) Emek sürecinin, işçinin bilgi ve becerilerine bağlı olmadan biçimlendirilebilmesi için işçinin tüm zihinsel faaliyetlerinin ortadan kaldırılması ve ii) Üretim bilgisinin işçiden kopanlarak yönetimin elinde toplanması. Bu ilkeler doğrultusunda elinden tüm üretim bilgi ve becerisi alınmış işçi ge-

Ekonomik Yaklaşım 83 nel, farksıziaşmış homojen bir emek gücü haline gelmiştir, yani vasıfsızlaştırılmıştır. Sermaye, üretimin tasarımını, düzenlenmesini ve denetimini ayrı bir merkezde toplamıştır. Buralarda bilim adamları, mühendisler ve teknisyenler, yeni teknolojiler geliştirmekte, böylece sermaye bir yandan canlı emeğe, özellikle vasıflı emeğe bağımlılığı azaltırkan bir yandan da işin yoğunluğunu, dolayısıyla emek verimliliğini artırarak rekabette daha güçlü duruma geçmeye çalışmaktadır. I.B. Fordizm Emek sürecinin mekanizasyonu, emek sürecinde görülen işin parçalanıp vasıfsızlaştırılması yönündeki gelişmeleri hızlandırmıştır. Bunun en ünlü örneği, Ford otomobil fabrikasının sahibi H.Ford'un geliştirdiği ve işçiyi, mekanik bir hat üstünde hareket eden emeğin nesnesi üzerinde, çalışma süresi boyunca aynı parça işi belirli bir hız ve biçimde tekrarlamak zorunda bırakan montaj hattıdır. Ford'un montaj hattı, Taylorist yöntemlerden tamamen bağımsız bir teknolojik buluş değil, bu yöntemlerin mekanize olmuş biçimidir ve kitle üretim sistemini doğurmuştur. Kitle üretiminin temel öğeleri oları ayrıntılı işbölümü, seri hareket ve süreklilik, 20. yüzyıl başı kapitalizmine hiç de yabancı olmamakla birlikte, ABD'de bu yeni sistemin ortaya çıkışı, kitle üretimi ile elde edilen yüksek ürün miktannın tüketilebileceği büyüklükte pazarların oluşmasına bağlı olmuştur. Fordist kitle üretiminin temel özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır: Standartlaştırma, hem ürün hem de üretim sürecindeki parça işler açısından geçerlidir. Hareket eden bir montaj hattı ile üretim sürekli kılınırken, parça işler için özel amaçlı iş makinalarınm kullanımına gidilmiştir. Bu nıakinaların çoğu üretilecek olan ürünün tipineimodeline göre özel olarak tasarlanmış olduğu için bir modelden ya da ürün tipinden diğerine geçmek çok güç ya da çok masraflı olmaktadır. Özel amaçlı makinalann kullanımının yüksek maliyeti, ölçek ekonomilerini çok önemli kılmış, üretiınin büyük ölçeklerde yapılması gerekliliğini doğurmuştur. Aynca, üretimin sürekliliği çok önem kazandığından, üretimde herhangi bir kesintiyi önleyebilmek için büyük hacimlerdeki ana stoklar ve iş istasyonlan arasında tampon stoklar oluşturulmuştur. Tüm bunlardan dolayı Fordist kitle üretiminde esneklik yoktur.. ronliznıüı bir özelliği de iş örgütlenmesi ve işletme yönteminin san derece bütokratik, merkeziyetçi ve hiyerarşik oluşudur. İşletmelerde bö lümlerarası ilişkiler merkezden geçerek oluşmakta, herşey çok ayrıntılı

84 Nurcan ÖZKAPLAN olarak hazulanmış işletme yönetmeliklerine göre yürüuihnd;tedir. Ara malı ya da parça üreten işletmeler için de durum aynıdır. Fordizmde rekabet tamamen düşük maliyetlere dayandınlmış bir rekabettir. 1960'lı yılların sonlarına doğru, Fordist üretim teknikleri sayesinde gerçekleştirilen verimlilik artışları ve kitlesel üretimin sınırlarına varıldığı görülür. Bunun nedenleri şu şekilde sıralanabilir (Gülsever, 1989:169): İlk olarak, Fordist kitle üretim tekniğinin, verimlilik artışını sürekli kılacak yeni teknolojilerin uygulanmasını olanaklı hale getirecek esneklikte olmaması söylenebilir. İkinci olarak, emek süreci üzerinde artan kontrol, işin yoğunlaştınlması ve üretim akışının yalnızca bir basamağında sürekli aynı işi yapan işçinin, üretim üzerindeki bilgi ve kontrolünü kaybetmiş olması nedeniyle uğradığı nitelik kaybının, özellikle kalifiye işçilerde yol açtığı tepkiler (işi yavaşlatma, grev, işe gelmeme vb.) belirleyici olmuştur. Son olarak, piyasanın kitle tüketim malianna doymuş olması sayılabilir. Dolayısıyla, verimlilik-ücret artışı ile tüketim arasındaki denge bozulmuştu. I.C.Post-Fordizm ı Günümüzde "bilgi toplumuna" geçiş sürecinin yaşandığı hızlı dönüşümün temelinde bilişim teknolojisi yatmaktadır. Sanayi toplumuna geçişin motoru olarak buharlı makinenin nasıl bir rolü varsa, bilgi toplumuna geçişi de bilgisayarların gerçekleştirdiğille inanılmaktadır. Bilgisayarların bilgi-işlem yapma, yani bilişim fonksiyonlarından kaynaklanan hızlı ve kolay bir şekilde çok büyük miktarda bilgiye ulaşma özelliği ön plana çıkmaktadır. Bilgi İşlem teknolojisindeki gelişmeler, bilgisayarların üretim tasarımlannın gerçekleştirilmesinde kullanılmasına yol açtı. Ayrıca "görüntü sentezi" uygulamasıyla, ya da "benzetim" modelleriyle temel araştırmalar alanında, sanayide olduğu kadar tıpta, kimyada, jeolojide ve diğer bilim dallannda çok önemli kullanım kolaylıkları ve yeni alanların geliştirilmesi olanağı doğdu. Bilgisayar ve ilişetim teknolojisin temelinde mikro elektronikteki değişmeler yatmaktadır (Erkan; 1993:47-59). Bilgisayarların işlevi, birçok transistörü bir araya getiren yongalara (chip) bağlıdır. Dünyanın önde gelen yonga üretici firmaları Japon ve ABD kaynaklıdır. İkibin yılından (1) Y. Masuda'nın tercih ettiği bu kavram, R. Dahrendorffun 'post-kapitalizm'; A. Etzioni'nin 'post-modem'; D. Beli'in 'post-endüstriyel'; P.F.Drucker'ın 'post business society' kavranılanna karşı gelir.

Ekonomik Yaklaşım 85 önce, sesle çalışan ve görüntü kaydeden bilgisayarların üretiminin yanısıra, şimdiki bilgisayar yongalarının 64 katı güçteki yeni yongalann üretimi planlanmaktadır. Gerek bilginin işlenmesi ve yayılmasında, gerekse makinalann kontrolünde, mikro elektronik belirleyici konumdadır. Yönetim ve büro otomasyonu alanlarında ortaya çıkan katkılar, daha çok bilgisayar destekli dizayn (CAD) ve bilgisayarlı kontrol (CNC) makineleri yoluyla gerçekleştirilmektedir. Her iki teknik de ekonominin çeşitli sektörlerinde yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Süper iletken maddenin bulunması, bilgisayar ve mikro-chip teknolojisinde yeni bir dönem açmıştır. Bugünkü, tüplü ve transistörlü elektronikten sonra, süper iletkenterin elektronikte 3. dönemi başlattığına inanılmaktadır. Mikro elektroniğin kullanıldığı diğer bir alan robotlardır. Günümüzde mekanik robotların, bir yandan algılama yapabilen otonom robotlara dönüşmesi, diğer yandan basit faaliyetleri yürüten otomatik robotların gelişmesi beklenmektedir. Mikro elektronikle birlikte, iletişim teknolojisi, biyoteknoloji ve yeni bir ileri malzeme'nin geliştirilmesi birarada yürütmektedir. Post-Fordist üretim sistemlerinin en önemli özelliği yeni teknoloji kullanımıyla ilgilidir. Emekten tasarruf eden tek amaçlı makinel~r yerine genel amaçlı, programlanabilir, emek ve sermayeden tasarruf eden, mikro elektronik teknolojiler ön plana çıkmaktadır. Bir çok malı aynı anda üretebilen, değişik ürünleri tanıma, değişik operasyonları ard arda yapma yeteneğine sahip olan bu teknolojileri makinelerin boş durma zamanı azaltarak verimliliği artırmaktadır; öte yandan bir maldan bir başka malın üretimine hızla geçerek ürün esnekliği sağlamaktadır (Y entürk, 1994: 39). Dolayısıyla, Post-Fordist üretim sistemlerinin en belirgin unsuru; yeni teknoloji kullanımı nedeniyle sabit sermayeden tasarruf sağlanmasıdır. Ürün tasanmı, stok kontrolü, pazarlaına, finans, yan sanayi ilişkileri gibi yönetim ve kontrol fonksiyonlarının içiçe girmiş olması nedeniyle, karar ile üretim arasındaki ilişki enformasyon teknolojileri yardımıyla kurulmaktadır. Çok yönlü haberleşme ağı, dikey ve yatay bilgi akışı, bölgesel otonomi, otokontrol ve katılımcı karar alına yöntemleri ön plana çıkmaktadır. Organizasyon yapısındaki bu entegrasyon ve enformasyon teknolojisinin kullanımı hem maliyetleri düşürmede, hem de talebe hızla cevap verınede önemli yararlar sağlamaktadır. Üretimde bilgisayarların kullanılmasıyla, özellikle bilgisayar destekli dizayn (CAD) ve bilgisayar destekli imalatın (CAM), ucuzlayan sabit sermayenin, tüketim mallan üreten kesime yansıması nedeniyle işgücünün değerinin bütünüyle düşmesine yol açtığını söylemek mümkündür.

86 Gerçekten de, Fordist sistemden en tt;me] kopuş a:qlamında, esnek üretim siste:gıleı inin ilünci belirg-in unsuru; emek süreci ve işgücünün niteliğinde ortaya çıkmaktadır. İşgücünden tasarruf sağlayan yeni sistem, işgücünün vasıfsızlaşmasını ya da kollektif işçinin emek gücü değerinin ve toplapı işçi sayısının azalmasını içerir. Bu gelişme, işgücünün nitelik kaybının azaltılmasından çok, şu nedenlerden ötürü ortaya çıkmıştır (Gülsever, 1989:166): i) değişen ürün (daha az parça sayısı) ii) değişen işlem (işlem saylsının azaltılması), iii) ~konominin doğrudan rasyonalizasyonuna yol açan birleşmiş hizmetler ve yoğunlaştırılmış üretim için arbın olanaldar ve iv) işgücünün kalifikasyonunun artırılması. Post-Fordist sistemlerin sağladığı bir diğer gelişme, Fordist sistemde önemli bir verim kaybına yol açan kalitesiz ürün oranını düşürmeye yönelik yeni üretim teknikleridir. Hatalı, kalitesiz ürünü üretim yapıldıktan sonra fiyıklamaya ve ayrı bir tamir onarım bölümünde düzeltmeye yönelik sistemin yerini "toplam kalite yöntemi", "kalite kontrol çemberleri" gibi hatalı ürünü ortaya pkmadan önlemeye çalışan teknikler yer almaktadır. Ayrıca "toplam bakım" tekniği ile işçinin bilgilendirilerek üretimin gerçekleşmesinin yanısıra, tamir/bakım fonksiyonlarını yapar hale getirilmesi, makinalarda arıza ortaya çıkmadan önleme ve böylece verimlilikte artış sağlama, yeniden yapılanma sürecinin önemli bir özelliğidir. Fordist üretim sistemiyle çeşitli açılardan yapılan karşılaştırma, Post Fordİst sistemin temel özelliklerini ortaya koymaktadır (Bkz. Tablol). Tablo 1. Fordist ve Post-Fordist Sistemlerin Karşılaştırılması -Firma ve alan büyüklüğü Fordist Sistem Büyük Post-Fordist Sistem Büyük ve küçük olabilme esnekliği -Teknoloji Özel amaçlı makine Genel amaçlı Makine -Emek Tasarım ve uygulamanın Tasarım ve uygulamanın aynı oluşu bütünleşmesi Dar mesleki Geniş mesleki kalifikasyon kalifikasyon Rutin görevler çeşitli görevler -Yönetim -Ürün Hiyerarşik ve biçimsel Standart Alan hiyerarşisi, biçimsel değil Isınarlama Kaynak : T. Gülsever, Teknolojik Gelişme, Enformasyon Teknolojisi, Esnek Üretim ve Esnek Uzmanlaşma, TMMOB, Makina Müh. Odası, 1989 Sanayi Kongresi Bildirileri (1), Ankara, Hl89, s. 167.

EkonomikYaklaşım 87 Post-Fordist üretim sistemlerinin iki farklı uygulanmasından söz edilebilir. Birincisi, örneklerine K. İtalya'da ve G. Almanya'da rastlanan; birbirleriyle rekabet eden, uzmanlık ve üretim bilgisi alışverişinde işbirliğine giden küçük ve orta boy işletmelerin oluşturduğu esnek uzmanlık modelleridir. Bu yeni organizasyonda genel tezgahlarda çok çeşitli mal üretilebilmekte, yeni teknolojileri uyariayabilme ve yeni teknolojiler yaratabilme, bu küçük işletmelerin ortak özelliği olmaktadır (Ansal, 1994: 31). Zamanla bu şirketler son teknolojileri çok amaçlı bir şekilde kullanarak ve birbirleriyle işbirliğine giderek değişik mallar, modeller üretip dünya pazarına ihraç edebilen ve böylece sürekli de~işen talebe kendini kolaylıkla uyariayabilen bir sanayi ağı oluşturmuşlardır. İkinci esnek üretim modeli ise, Japonya' da geliştirilen toplam kalite kontrolu, 'just-in-time" üretim ve kalite kontrol çemberieri gibi unsurların oluşturduğu modeldir. Kitle üretiminin olduğu sistemde, ana ve tampon stoklar kaldırılarak hem üretim hattında akıcılık sağlanmış, hem de üretim sırasında ara mallarda ve hammaddelerde defolu olanların ya da hatalı ürünlerin derhal farkedilebilmesi olanaklı kılınmıştır~ Japon istihdam ve ücret sisteminin belirgin farklılıklan şu başlıklarda ortaya çıkmaktadır: fırma bazında uzun süreli istihdam, kollektif karar alma, bireysel sorumluluğu değerlendirme ve terfi işlemlerinin seyrek yapılması, informal değerlendirme, uzmanlığa dayanmayan kariyer, insanlarla bir bütün olarak ilgilenilmesi, uzun süreli istihdam sonucu emeklilik gelirlerinin göreli yüksekliği, ikramiye ödeneklerinin göreli hızlı artışı, sendikaların işletme yararına işçi-işveren işbirliğini sağlamaya yönelik kurumlar olarak görülmesi, üretim amacının uyum sağlamak olarak belirlenmesi ve kan yatınm kaynağı olarak görnıe eğilimi, şirket yöneticisinin işçilerin başkanı olarak kabul edilmesi, uzun dönemli stratejinin geçerli olması, üretim hattındaki işçiye sorumluluk, yetki ve insiyatif verilmesi, çalışma sürelerinin uzunluğu ve ödenen fazla mesailerin düşüklüğü ve benzeri pek çok unsur sayılabilir.2 II. Esnek Üretim ve Sendikasızlaşma Esnek üretim sisteminin, işgücünün üretim sürecindeki rolü ve dolayısıyla sendikal etkinlik yönünden önemli olan boyutu, iki ana başlıkta incelenebilir. Birincisi, vasıfsız işgücünün (mavi yakalılar) üretim sürecinde giderek azalan bir paya sahip olmasıdır. Yeni teknoloji uygulanmasının nedenleri arasında, işgücü maliyetlerini azaltıp, verimliliği artırma şek (2) Bu konuda ayrıntılı bilgi için Bkz; (Ilanaıni, l!j79; Köroğlu 1993; Kuwahara; i989)

88 N ur can ÖZKAl">LAN lindeki klasik motivasyonların yanısıra; kalite artışı, tüketicilerle daha iyi ilişkiler, talepdeki dalgalanmalara daha çabuk cevap verebilme, israfın ortadan kaldırılması gibi yeni unsurlar da katılmıştır. işverenlerin, işgücü maliyetlerini düşürmek üzere yeni teknolojiyi uygulamaları, üretim maliyetleri içinde dolaysız maliyetierin sabıt oranda azalması ve giderek toplam maliyetierin göreli daha küçük yüzdesi haline gelme eğilimi etkilidir. (Bkz. Tablo 2) Tablo 2. imalat Sanayinde Orta Ölçekteki Fabrikalarda Üretim Maliyetlerinin Yapısı (%) Avruna Avruna Jagonya ABD 1985 1984 1984 W.4 Malzeme ve enerji 64.0 56.0 66.0 58.0 Dolaysız işgücü 14.5 18.0 14.0 15.0 Üretim + Sürekli giderler 21.5 26.0 20.0 27.0 Kaynak: J. Rojot, "Employers' Response To Technological Change", Current Issues in Labor Relatrons, An International Perspective, A. Glodstone et al. (eds), 1989, s. 34. Üretimin rekabetçi yönü, artık toplam maliyetierin en düşük payını oluşturan ve herhangi bir artışın en önemsiz global etkiyi yaratacağı dolaysız işgücü maliyeti yerine; diğer maliyet tasarruf edici alanlarda yoğunlaşacaktır. Örneğin, Avrupa'da dolaysız işgücü maliyetlerindeki %10 artış, toplam maliyetlerde sadece %1.4'lük artışa yol açarken, aynı %10'1uk artış, enerji ve malzeme maliyetlerinde meydana gelirse, toplam maliyetlerdeki artış%6.4 olacaktır. Dolayısıyla işverenlerin üretim sürecindeki ilgileri artık farklı bir yol izlemektedir. (Royat; 1989:34) Ancak, işverenler tarafından bilinçli sekilde kullanılan yeni sosyal kontrol mekanizmalarıyla, Fordist üretim sürecinde sendikalar yoluyla güçlü baskıya sahip olan işçilerde, yeni teknolojinin sunduğu olanaklarla sorumluluk yükleyecek deregülasyonist etkilere yol açmak mümkündür. Vasıfsız işgücü talebi düşerken bir yandan uluslararası rekabetin şiddeti, bir yandan sosyalist - sosyal demokrat akımların güçsüzleşmesi, öte yandan komünizm tehdidinin ortadan kalkmış olması, vasıfsız işçiler aleyhine alınan önlemlerin artışını gündeme getirmektedir. Sendikalaşma oranı düşerken, taşaron sistemi, ya da sigortasız-kaçak istihdam istisnai olmaktan çıkmaktadır (Kazgan, 1993: 79).. Vasıfsız işgücüne olan talebin düşüşünü, sendikalaşma açısından

Ekonomik Yaklaşım 89 olumsuz yönde besleyen önemli bir eğilim, yüksek işsi~lik oranlarıdır. Avrupa Birliğinde, 1993 yılı Mayıs ayı rakamlarına göre, işsizlik oranı, ortalama %10.5 iken, İngiltere'de %10.7, İspanya'da %22.5, F. Almanya'da %10.1 ve ABD'de %7 olarak gerçekleşmiştir. İşsizlik oranı yüksek olduğu zaman, sendikaların pazarlık gücü genellikle düşmektedir. Bu durumda, üyeler sendikanın teknolojik değişim sürecine müdahale etmesi için baskıda bulunmaktadır. Sendikanın organizasyon ve örgütlenme yapısının, politika geliştirmede belirleyici bir rolü olduğu kabul edilir. Endüstri bazında örgütlenmiş ve güçlü, merkezi bir konfederasyonun söz konusu olduğu durumda, sendikalar yeni teknolojinin hem ulusal hem de sektörel düzeyde kullanımı konusunda stratejik kararlan etkilemek bakımından daha şanslıdır (Lansbury, 1989). İşletme ya da fabrika düzeyinde kararları etkilemek için, işyeri düzeyinde iyi örgütlenmiş güçlü sendikalara ihtiyaç vardır. İngilizce konuşulan ülkelerin çoğunda, (endüstriyel ilişkilerin "muhalif' geleneğinin hüküm sürdüğü ülkelerde) sendikalar genellikle teknolojik değişikliklere, endüstriyel ilişkilerde "sosyal ortaklık" yaklaşımının hakim olduğu ~lkelerdeki sendikalara göre, daha "zıt" ya da "karşıt" tepki gösterirler (Bamber, 1989). Örneğin, İngiliz ve Amerikan sendikaları, kararlar alındıktan sonra karar alma sürecine katılmaktan çok pazarlık sürecine geleneksel olarak daha fazla önem verirler. Alman ve İskandinav sendikaları ise tam tersine, daha "baba can" bir işveren le karşı karşıyadırlar. Ayrıca İskandinav sendikalannın diğer ülkelerdeki benzerlerinden çok daha fazla iş planlamasına önem verdikleri bilinmektedir. Buna rağmen sendika stratejilerindeki uluslararası farklılıkların, meslekler, sendikalar ve sektörler arasındaki farklılıklarından daha fazla önemli olduğu söylenemez. Örneğin, pek çok ülkede, matbaa işçileri sendikası, teknolojik değişikliğe karşı çıkma eğiliminde iken, elektronik sanayindeki sendikalar işbirliğine daha yatkındır. Bu farklı tepkilerin nedenleri Slichter'in (Slichter et al., 1960) yaklaşımıyla şu sorulara verilecek yanıtlada şekillenecektir. Söz konusu sendika işyeri mi yoksa endüstri bazında mı örgütlenmiştir? Ürün piyasasının durumu nedir? (rekabetçi ve genişleyen bir pazarda, sendikalar teknolojik değişikliği kabul etme eğilimindedir) Teknolojik değişikliğin tipi nedir? (etkilenecek iş sayısı, teknolojik yenilik hangi aşamadadır? Sendikaların karşı koyması, genellikle değişiklik konusunda büyük belirsizliklerin geçerli olduğu başlangıç aşamasında yoğunlaşır. ----- (3) EC News, 25.07.1993, yıl 7., sayı 15.

90 Nuı can ÖZKAPLAl-.J Esnek üretim sistemlerinin sendikalar açısından ortaya çıkardıgı ikinci boyut, yüksek vasıflı işgücüne olan talebi artırmasıdır. Üretim tasanını ve uygulamanın bütünleşmesi sonucu, işgücünün geniş bir mesleki kalifikasyona sahip olması ve çok çeşitli işleri yürütebilmesi gerekmektedir. Üretim sürecine vakıf, daha bilgili ve becerili, zihinsel faaliyetlerde bulunarak üretim sürecini değiştirme potansiyeline sahip, ekip çalışması yapmaya alışmış işçiler profilindeki yoğunlaşma sendikal etkinlik açısından yeni bir açılım getirmektedir. Ayrıca, yeni teknolojinin sunduğu olanaklarla hizmetler sektörü ve büro faaliyetlerinde enformasyon teknolojisinin kullanılması, yaygın bir tüketim normunu yerleştirme yönünde ağırlık kazanmaktadır. Eğitim, kültür, sağlık, bankacılık, sigortacılık, eğlence gibi alanlarda genişleyen hizmet sektörü, göreli ucuzlayan ürünleri ile yaygın bir tüketim alanı haline gelmektedir. Dolayısıyla, geleneksel olarak hizmet sektöründe güçsüz yapıda olan sendikaların, yetki alanlannı genişletebilecekleri yeni bir yayılma alanının ortaya çıkışından söz edilebilir. Bu sürecin, sendikaların etkinliği açısından olumsuz olarak nitelendirilebilecek çeşitli boyutlan sergileyen gelişmeler söz konusudur: 1) 1980'lerde yeni endüstriyel ilişkiler çerçevesinde tartışılan sendikasız (union-free) yönetim doktrininin üç süreci kapsadığı bilinmektedir; birincisi sendikanın yıpratılması (union attrition), ikincisi sendikal örgütlenmenin önlenmesi (union-avoidance) ve son olarak, sendika-yönetim işbirliği (union-management cooperation). Birinci süreçte sendika, ücret indirimleri ve işten çıkarmaları kabule zorlanır, ikinci süreç, beşeri kaynak yönetimi ya da sendikal örgütlenmeye direnerek oluşabilir; üçüncü süreç ise, işçilerin hisse sahipliği, ldir paylaşımı, kalite çemberieri ve işçinin yönetime katılması unsurlarını kapsar (Barbash, 1987). Örneğin, ABD örneğinde, endüstriyel ilişkilere damgasını vuran 6 konu şu şekilde sıralanmıştır; i) sendikalaşma oranındaki düşüş, ii) yetki pazarlığı, iii) sendikaların verimlilik ve karlar üzerindeki etkisi iv) uyuşmazlıklann çözümü v) sendika ve işçinin yönetime katılması vi) uluslararası endüstriyel ilişkiler. Bu çerçevede ABD sendikacılığının gelecekteki senaryolan için üç ihtimal ortaya çıkmaktadır; i) tamamen sendikasız bir toplum ii) önemi gittikçe azalan sendikal etkinlik ve iii) sendikacı lığın yeniden doğuşu. 2) Ülke örneğinde farklılaşan sendikalaşma oranlarındaki gerilemenin nedeni, neo-liberal ya da deregülasyonist önlemlerin bu süreçteki belirleyiciliğinin yanısıra; ülkelerin }\:endilerine özgü endüstriyel ilişkilerin yapısı göz önüne alındığında zenginleştirici pek çok faktöre dayanmakta-

EkonomikYaklaşım 91 dır. Örneğin, ABD'de 1970 yılında %30 olan sendikalaşma oranı, 1990 yılında %13'e, İngilterede yine aynı yılları kapsamak üzere, %50'den %36'a, Fransa'da %22'lerden %10'a ve Japonya'da %35'den %26'a düşmüştür. Öte yandan Belçika ve Danimarka'da %75-80 arasında değişen çok yüksek bir oran söz konusu iken, İrlanda %50, F. Almanya %40 ve Yunanistan %35 ile ortada yer almaktadır. Fra.ıısa, ABD ve İspanya ise %10 ile en geride kalan ülkelerdendir (1991 yılı). ABD ile OECD ülkeleri arasında sendikalaşma oranları açısından ortaya çıkan farklılık üzerine yapılan analizde (Blanchflower and Freeman, 1992) ABD'deki sendikalann ücretler üzerindeki etkisinin diğer OECD ülkelerindeki sendikalarınkine göre çok daha büyük olduğu ortaya çıkmıştır. Böylelikle ABD'de sendikalann göreli yüksek ücret kazanımlarının, sendika oranlarının göreli hızlı düşüşü üzerinde etkisi olduğu sonucuna varılmıştır. ABD'de işverenlerin sendika-karşıtı eğilimleri güçlenirken, sendikasız işçilerde-muhtemelen sendikaların ücret ve çalışma koşullarını iyileştirecekleri yönündeki inançların zayıflaması sonucu-sendika üyeliği için talep azalmaktadır (Farber, 1990). ABD'de sendikalann etkinliğindeki azalışın nedenleri bir başka araştırmada şu şekilde sıralanmaktadır: i) Asya ve Batı Avrupa'da üretilen mallardan kaynaklanan rekabetçi baskı, ii) Anahtar endüstrilerde çalışma ilişkilerini etkileyen deregülasyonist (neo-liberal) düzenlemeler iii) imalat ve hizmetler sektöründe teknolojik ilerleme dalgası iv) Japon yönetim-işçi ilişkilerinin ABD şirketleri üzerindeki artan etkisi (Wordlife Report, 1988). Birleşik Krallık'da ise Muhafazakarların 1979'dan beri yönettikleri istihdam politikalarının, işgücü piyasasından sendikaların gücünü kırmaya yönelik olduğu saptanmaktadır. Yasal değişikliklerin temel eksenini, işçilerin toplu pazarlık gücüne sahip olma hakkının inka.rı, ve böylece işverenlerin istihdam ilişkilerinin boyutının belirleme yetkisinin tanınması oluştur 5 maktadır. Sendikanın dışlanması (union exclusion) olarak adlandırılan politikalar çerçevesinde, sendika üyesi olmayanlara, sendikalar karşısında, (4) OECD, Employment Outlook, Paris, 1992. (5) Bu tanım Goldthorpe (1984)'un çalışmasına dayanır. Goldthorpe, gelişmiş kapitalist olkelerde hükümetlerin örgütlü işçi hareketlerine karşı iki cepheden savaş yüıiittüklerini açıklar; ilk strateji, kapsama (inclusion) dır; örneğin Ingiltere'de 1960'larla 1970'ler boyunca uygulanan politikalar gibi; korporatizm yaklaşımıyla, işçi-işveren-hükümet koordinasyonunun güçlendirilınesidir; ikincisi ise örgütlü işçi hareketine direkt saldından çok, piyasa güçlerinin ve bu güçlere bağlı ilişkilerin, diğerlerine göre daha serbest işlemesine olanak veren ekonominin belirli alanlarının genişletilmesi anlamında, dışlama'dır.

92 Nurcan ÖZKAPLAN yeni haklar tanınması ve toplu pazarhğ m ölçeğinin ve kurumsal1aşınasımn azaltılması yolwıa gidilmiştir (Smith and J\IIorton, 1993). 1990 yılında uygulanmaya başlayan İş Yasası (Employment Act 1990) ile, örneğin yasal olmayan bir grev yüzünden, sendikanın tanınmaması koşulunu işleten unsurlar ortaya çıkabilir; böylesi bir durumda sendika fonlarının iş zararını karşılama yükümlülüğü vardır. İşverenler yasal olmayan bir grev yapıldığında, üyeleri seçmeci bir yaklaşımla işten atabilir ve işten atılanların tekrar işlerine iadesini amaçlayan grevler, iş anlaşmazlıklarının yasal tanımı dışındadır. Ayrıca, işe girmeden önce sendikaya üye olma uygulaması (closed ~hop), herhangi bir iş teklifine sendika üyeliğine ya da sendika üyesi olmama konumuna bağlı kontenjan ayrılmasını işlevsel kılarak etkisizleştirilmiştir. Yasanın en önemli uygulaması, performansa dayalı ücret ödemesiyle, işçilerin ko11ektif dayanışmasının azaltılarak, üretilen ürünün miktar ve kalitesi açısından ücret için diğer işçilerle rekabet halinde yönetime gittikçe daha bağımlı hale getirilmesidir. Sendikaların dışlanmasına yol açan üçüncü önemli uygulaması ise, toplu pazarlık kapsamının ve etkinliğinin daraltılmasına yönelik önlemlerdir; örneğin "ortak danışma" yöntemiyle, tartışmalı pazarlık gündemini, tek referans usulüne dönüştürmek; ya da kalite çemberieri işyeri toplantıları yoluyla, işçilerle dolaysız ileşitim kurmak ve işçileri üretim sürecine katmak, yönetirole işçiler arasında kurumsal ilişkileri geliştirmek gibi. Bunların yanısıra, özelleştiı me programı endüstriyel ilişkileri yeniden yapılandırarak, bireysel iş aktifleri, performansa dayalı ücret, dolaysız istihdamın sözleşmeli personelle yer değiştirmesi yoluyla (British Steel, British Airways, Associated British Ports şirketlerinin öze11eştirilmesinde örneklendiği gibi) sendikaların etkinliği zayıflatılmıştır. Dolayısıyla, tek tek ülkelerin farklı endüstriyel ilişkiler yapısı çerçevesinde geliştirilen sendika-\arşıtı politika önlemlerının rolü, bu süreçte önem kazanmaktadır. Çalışma süresinin esnekleştirilmesiyle, bireysel işçinin çalışma zamanı ile üretim biriminin faaliyet süresi birbirinden kopartılmıştır. Bu yolla sendikalı işçinin yarınitelikli işçi konumuna indirilmesi sonucu, sendikal örgütlenmenin asıl dayanağı olan grev silahı etkisizleştirilmiştir. Çalışma süresinin esnekleşmesi sonucu, Japonya örneğinde olduğu gibi fazla mesailerin yaygınlaşması; ancak fazla mesai ödemelerinin çok küçük bir kısmının işçiye ödenmesi mümkün hale gelmiştir. Özellikle performansa dayalı ödeme şeklinin tercih (6) Daha aynntılı bilgi için; ABD örneğinde (Summers, 1989) ve (Wheeler, 1987); Birleşik Krallık için (Bamber and Snope, 1987) ve F. Almanya için (Schregle, 1989) ve (Blenk, 1989)'a bakılabilir.

Ekonomik Yaklaşım 93 edilmesinin, sendikalann iş standardizasyonu yoluyla törpülediği gelirücret eşitsizliklerinin yeniden artışını getirdiği açıktır (Rubery, 1987). Dolayısıyla, işçiler arasındaki dayanışmanın kaybolarak, kalite ve kantite yönünden ücret için rekabetin gelişmesi, sendikanın gücünü azaltan önemli gelişmelerdir. Ayrıca iş dizaynının değişmesi, işçinin bir makinadan diğerine, bir atölyedtm ötekine aktanlmasındaki kolaylık ve kalite çemberieri organizasyonu ve işlevsel esneklik olarak adlandırılan tüm uygulamaların sendikasıziaşmayı hızlandırdığı bilinmektedir. Üretim sürecinde ortaya çıkan her türlü aksaklığı anında düzeltebilecek şekilde işçiişyeri ilişkisinin yoğunlaşması, kalitede bütünlük, sıfır stok denetimi ve işçilerin maliyet ve teknik gereklilikler sınırı içinde karar alma sürecine katılımı, genel olarak işgücünün verimliliğini artıran düzenlemelerdir. Ancak, işverenlerin sendikayı dışlayarak, işçilerle doğrudan ileşitim kurmasını olanaklı hale getirmektedir (Dohse, Jurgens and Malsch, 1985, 115-46). Son on yılda ortaya çıkan bu değişikliklerle, "eşitlikçi" ücret politikasını esas almış olan sendikalar, nitelikli işgücü karşısında "cezalandıncı" konuma sokulmuşlardır. Karların ve verimliliğin artışına paralel olarak ücretierin artması ilkesine dayanan Neo-liberal ücret politikası, işçilerin toplu pazarlık yerine bireysel aktif yöntemini tercih etmesine ve işletme performasına olan duyarlılıkların artmasına yol açmaktadır (Kurt, 1993;17). Birleşik Krallık, İtalya, Hollanda, İşveç ve F. Almanya'daki verilere dayanılarak yapılan bir analizde (Hugo and Ake, 1991) işyerindeki teknolojik değişmenin sendikalar üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Araştırmada; sendikalar_ın yeni yönetim stratejilerine mutlaka bir tepki göstermeleri gerektiği ve üretimle ilgili konularda sendikaların yöresel katılımının işyeri demokrasisi açısından önemli bir adımı oluşturacağı vurgulanmaktadır. İşçiler daha yetkin hale geldikçe ve özerkleştikçe, yönetim de onlara daha bağımlı hale gelmektedir. Bu yolla, sendikaların kendi üyelerini firma karar mekanizmalarına katma çabalarını yoğunlaştırmaları gerektiği ortaya konmaktadır. Yeni çalışma koşullarının bir dereceye kadar işçinin yönetime katılması, ekip çalışması, işçi eğitim ve yeniden eğitim programları, verimliliğe bağlı ikramiye ödemeleri gibi, işçiler ve sendikalar açısından olumlu yönler taşıdığı, uzun dönemli analizlerde sık sık vurgulanmaktadır. Örneğin Birleşik Krallıl( açısından, endüstriyel ilişkilerin uzun dönemli dönüşümünde ortaya çıkan olumlu unsurlar, işçilerin değişen koşullara uyum göstermedeki yeteneğine bağlanmaktadır. Yapılan analize göre (Blanchflo-

ll ıı 94 Nurcan ÖZKAPLAN. wer, 1990) Birleşik Krallıkta sendikalaşma oranı, Japonya ve AnD'deki oranlardan hala yüksektir; özel imalat sanayinde toplu pazarlık pratiği el işçiliği için azalan bir eğilim göstermektedir; yasal grevler düşük düzeyde kalırken, yasal olmayan grevler artmaktadır. Ayrıca sendikaların, örneğin ABD' deki 100 yılı aşkın tecrübe leri, 1990'larda vasıflı işgücüne olan talebin yükselme eğilimi, sendika liderliği ve yürütülmesi süreçlerinde ortaya çıkan farkılaşmaların, sendikalann dışlanması ya da sendika karşıtı politikalar yanında, uzun dönemde iyimser bakış açısının ipuçları olarak sunulmaktadır (Deutsch and Schurman 1993). Farklılaştırılmış ve yüksek kalitede ürünlerin üretimi ve dağıtımına yönelik gelecekteki endüstrilerin şekillenmesi şu koşullara bağlı görülmektedir: i) iş gruplannın kendiliğinden düzenlenmesi ii) dikey yerine yatay görev dağılımı iii) beşeri kaynaklann kapsamlı kullanımı iv) uzun dönemli iş sözleşmesi (Mahnkopf, 1992). Beşeri sermaye yönetiminin özeiliği gereği, endüstriyel ilişkilerde, genel eğitim düzeyinde ve nitelik formosyonunda yeniden yapılanma gerektirmektedir. Dolayısıyla, sendikaların "vasıflı işçiye yönelik" stratejiler üzerinde yoğunlaşması ve iş yapılanmasını, merkezi/ademi merkezi, hiyerarşik/ demokratik katılım yönünde; yönetim, toplu pazarlık birimleri, araştırma birimleri arasındaki ilişkileri kapsayacak şekilde dönüştürmesi sorunu ortaya çıkmaktadır. III. Sendikaların Yapısal Dönüşümü ve İşçilerin Katılımı Sendikaların yapısal dönüşümü, ekonomik, teknolojik ve politik yapılanmalara bağlı olarak farklı yollar izleyebilir. Pek çok ülkede sendikalar işverenlerin esnekleşme ve sendikal'an dışlama politikalarına karşı yeni mücadele yolları aramaktadır. Kitle üretimine dayalı işletmeler işkolu (endüstri) sendikacılığını ve işçi örgütlerinin merkezi kontrolünü güçlen-. dirmekteydi; ancak son dönemde ortaya çıkan değişiklikler, yeni teknoloji kullanımı ve bunun getirdiği endüstriyel ilişkilerdeki farklılıklar, eski sürecin devamını güçleştirmektedir. Yapısal değişiklik ya da örgütleme şeklindeki dönüşüm, sendikalann mevcut değişiklikleri göğüslernede kullanacakları temel araç olarak ortaya çıkmaktadır. Yapısal değişlik, sendikanın yetki alanındaki değişiklik olarak tanımlanabilir (Barbash, 1967). Yetki alanındaki değişikliğin iki boyutundan söz edilmektedir; birincisi yetkilerin yatay ya da dikey olarak genişlemesi; ikincisi ise, merkezileşme/ademi merkezileşme'ye göre yetkilerdeki değişiklik. Sendika yetki alanının dikey olarak genişlemesi, aynı işyeri ya da endüstrideki grupların, mesleki özellikleri ya da beceri düzeyleri göz önüne alınmaksızın, aynı sendika altında biraraya getirilmesidir. Yatay genişleme ise, mesleki grupların, diğer endüstrilerdeki benzer gruplan kapsayacak şekilde yaygınlaştırılmasıdır

EkonomikYaklaşım 95 (zanaat sendikacılığı). Örneğin, İsveç'de İsveç Sendika Federasyonu (LO) işçileri dikey olarak örgütler; temel prensibi "bir işyer~-bir sendika-bir toplu sözleşme"dir. Öte yandan, Profesyonel İşçiler Birliği (SACO) ise yatay örgütlenme modelini uygular.bu iki tip örgütlenme arasında yer alan, TCO (maaşlı işçiler federasyonu) ikili örgütlenme yapısına sahiptir; üyelerinin 2/3'ü dikey, çok az üyeli olan diğer sendikaları ise yatay örgütlenmiş sendikalardır (örneğin, öğretmenler, gazeteciler, polis). Yatay/dikey örgütlenmedeki değişiklikler; örneğin, zaman içinde "kendi yolumuza gitmek' (zanaat/meslek içinde) ya da "diğerleriyle birleşmek" (endüstri/işkolu sendikasında), politik yönelimlerdeki hareketliliğe bağlı olarak gelişebilir (Abrahamsson, 1993). Yatay ya da dikey örgütlenmeden bağımsız olarak, yetki alanları daha fazla ya da daha az merkezileşebilir; bunun derecesini üst düzey karar verme organlarının kontrolü belirler. Bu yüzden ulusal sendika sistemleri, göreli gevşek federe yapılada (İngiliz ve Amerikan Sendika Konfederasyonu), yüksek derecede merkezi kontrola tabi yapılar (İsveç Sendika Konfederasyonu gibi) arasında değişir. Zaman içinde bu yapılar dönüşebilir, İsveç LO örneğinde olduğu gibi, artan oranda ademi merkeziyetçilik ve bölgesel örgütlenmelerin giderek büyük oranda rol oynamasi; ücret pazarlıklarında ortaya çıkan değişikliklere paralel gelişmelerdir. Bir sendikanın merkezileşme/ademi merkezileşme derecesi, bir dizi stratejik değişkenle yansıtılır (Abrahamsson, 1993); örneğin grev ilan eden birimin nerede yerleştiği, merkezi otorite tarafından ilan edilen grev için işçiler arasında yer alan hoşnutsuzluğun ne kadar yaygın ol:{llası gerektiği gibi. Bir başka önemli gösterge ise, toplu pazarlık sistemleridir; çünkü toplu pazarlık sistemi, endüstri ya da coğrafi yoğunlukta rekabetçiliğin örgütlenme ile merkezilademi merkezi kontrol biraraya getirildiğinde, sendikaların 4 tip yapıda olabilecekleri ortaya çıkmaktadır (Şekill). Örgütlenme (genişleme) Dikey (endüstri) Yatay (zanaat-mesleki) Merkezi ı 3 Kontrol Ademi Merkezi 2 4 Şekil 1. (7) Üniversite ınezuniyet derecesine sahip olan iı;~ileri kapsamaktadır.

96 İngiliz sendikal hareketinin erken dönemleri 1 üye sayısını yatay olarak artıran merkezi öı gütlenmeye (4'den 3'e doğru) dayanırken, lsveç sendikalan, 1970 ve 1940'larda artan merkezileşme ile birlikte dikey örgütlenmeyi temsil ediyordu (2'den l'e doğru). Ancak, sendikalann aldı4i belirli örgütlenme modelinin ulusal bazdaki farklılığı, bu modellerin sahip oldukları etki ya da fonksiyonlarla karıştırılmamalıdır. Ademi merkeziyetçi yapının daha büyük sendikal demolcrasi getirdiği savunulur; dolayısıyla üretim ve emek sürecinde karşılaşılan değişikliklerin, mevcut dikey/ merkezi yetki alanının kınlmasıyla göğüslenebilineceğine inanılır. Ancak bazı araştırmalar, sendikal merkezi yapıdan uzaklaşılıp, artan oranda adenıi merkeziyetçi uygulamalara geçişin mutlaka "gelişmiş, demokratik, katılımcı" atmosferle birarada olmadığını göstermektedir. Dolayısıyla, sendikaların yapısal değişikliğinin ne olacağına ilişkin saptarnalann dört başlıktan oluşan bir çerçevede ele alınması önerilmektedir: (i) Ekonomik, teknolojik gelişme ve belli başh politik olaylardan oluşan temel faktörler örgütleme sürecinin kısıtlayıcılandır. (ii) Bu kısıtlayıcılar yetki alanlannın yaratılması ve şekillendirilmesi için rasyonel bir içerik sunarlar. (iii) Bu içerik sendikaların yatay/dikey örgütlenmelerini ve merkezilademi merkezi yapılarını etkiler. (iv) Bu yapılardaki değişikliklerin, sendikalann etkinliklerine ilişkin faaliyetleri ve sendikal bürokrasildemokrasi ortamı üzerinde izdüşümleri vardır (Abrahamsson, 1993:417-418). Ş!ya oldüğü bilinmektedir. Sendikalar, işsizlik, iş güvencesinin yokluğu, mesleki eğitim ve becerileri korumaya yöneük yeniden eğitim Sendikaların etkinliği ve yeni teknoloji ilişkisi çerçevesinde, sık sık gündeme getirilen ikinci bir unsur işçilerin katılımıdır. Özellikle ABD'de sendikalar tarafından geliştirilen yeni stratejilerin dayandığı temel, işçi katılımının işyerindeki karar olma sürecine daha yoğun olarak entegre edilmesidir. İşçilerin karar alma sürecine katılımı üç faktör kapsamında ele alınmaktadır; yeni teknoloji, çalışma koşullan ve işgücü eğitimi/ yetiştirilmesi (Deutsch and Schurman, 1993). ABD'de sendikalann yeni teknolojiye karşı olmalarını haklı çıkaracak çeşitli zorluklarla karşı kar olanaklarını garanti etmeyen işgücü piyasası politikalan ve toplu pazarlık görüşmelerine aşın bağımlılık gibi olumsuz gelişmelerle mücadele etmektedir. İmalat sanayinde mikroelektronik teknolojisinin etkileri ve hızla büyüyen hizmet sektörü mesleki yapılanınada büyük kaymalar meydana getirmiştir. Büroda çalışanların toplam işgücüne orana 2/2'e yaklaşmıştır. ABD'deki Taylorİst üretim sisteminin, Japon ve Avrupalı rakipleriyle kı-

EkonomikYaklaşım 97 yaslandığında,.. verimlilikte ve teknolojik yenilikte geri kalmalan yüzünden büyük bir saldırı karşısında olduğu saptanmaktadır. Bütün bu gelişmeler, işgücünün eğitimi ve yeniden eğitimi ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi (işçi sağlığı, işgüvenliği, psikolojik ve fiziksel faktörler ve sosyal ilişkiler açısından) yönünde önlemler alınması gereğini doğurmuştur. Bu yenileurnede sendikalı işçi katılımının sağlanması, sendikaların geleneksel rolleri yerine, işçi katılımına ağırlık veren ve işyeri bazındaki endüstriyel ilişkileri güçlendiren rollerinin gerekliliği tartışılmaktadır. Özellikle işçilerin katılımı konusnnda ABD'de yaşanan pratik son derece sınırlayıcı özelliklere sahiptir. Pek çok Avrupa ülkesinin aksine, ABD de işçi katıhmını ya da işçi temsilciliğini çağrıştıran yasal yapılanmalaribirimler yoktur. ABD de işçinin katılımının tek yolu toplu pazarlık ile gerçekleşir (Summers, 1989). Toplu sözleşme için yürütülen pazarlık, işçi katılımının temel aracıdır; çünkü toplu sözleşme, ücret ve istihdam koşullarını belirler ve sözleşme süresinde ortaya çıkacal\: uyuşmazlıklan çözücü yöntemleri barındırır. Toplu sözleşmenin yürütülmesi ve işçi-işveren ilişkileri, sözleşme süresince sendikanın elindedir. Sendika işçilerin yönetim düzeyindeki temsilcileridir ve sözleşmeyi uygulamak ve etken kılmak sendikanın sorumluluğundadır. Uyuşmazlık prosedürü, sendika-yönetim ikilisine dayalı bir kurum olarak işler. Uyuşmazlık sonucu hakerne başvuru, örneğin Alman modelinden farklı olarak, çıkar uyuşmazlıklannda değil, hak uyuşmazlıklarında geçerlidir. Dolayısıyla, ABD'de, işverenler, temsili planlarla, işçileriyle toplu pazarlık yapabildiklerini ve sendikaya ihtiyaç duymadıklarını ilan ederek, şirket sendikaları yoluyla, sendika üyeliğini düşürebilmektedir. Özellikle, uyuşmazlık halinde, sendikalı işçiyi etkisiz kılmak için işverenler "yerine koyma" yöntemini, yani sendikasız işçi çalıştırmayı sık sık denemektedir. Aslında, ABD'de sendika-karşıtı eğilim ile sendikalarla işyeri bazmda işbirliğine yönelik örnekler bir arada yer almaktadır. Örneğin, General Motors, Saturu adlı yeni, küçük model araba üretimine başlamadan önce, teknik konularda otomobil işçileri sendikası ile (UAW) anlaşmaya varmıştı (1985 yılı). Daha fabrika inşaat halindeyken yapılan sözleşme ile, GM ve UA W, UA W' nin 6000 işçisinin sürekli iş garantisiyle, fabrikanın işgücünün temel kaynağı olacağı (öngörülemez olaylar ve bazı nadir ekonomik sıkıntılar dışında), ve işçilerin aylık ücret esasına dayalı olarak (GM'de genellikle saat başı ödeme esas alınır) istihdam edileceği garanti altına alınmıştı. Tek üretim sınıflandırnıası ve 3-4 (8) GM, Daily Labor Report, July 29, 1H85; (I{assalow, 198H)'dan aktırılmıştır.

98 Nurcan ÖZK.li"LAN nitelik sınıflandırması söz konusu olacaktı, böylece firma teknolojinin gerektirdiği esnek işgücü kullanımına kavuşuyordu; sendika tüm' karar alma sürecinde "ortak" olacak, atölye bazında, işçiler için otonomi ve kontrol alanı sağlanacaktı. Bu ve buna benzer sözleşme örnekleri, yeni teknoloji karşısında sendika ve işverenlerin yeni çalışma koşullan yaratmak üzere işbirliğine gittiğini, sendikaların yeni teknolojinin talep ettiği nitelikli işgücü-iş sistemlerini olanaldı kılmak için işgücünün eğitimi konularına ağırlık verdiğini, toplu sözleşmelerde yeni teknoloji kullanımına ilişkin modellerin yer almaya başladığını göstermektedir. F. Almanya, işçi katılımı açısından son derece farklı ve ilginç bir model sunmaktadır (Schregle, 1989). Endüstriyel ilişkilerde yüksek derecede yasal kurumlaşma, yasalarda her iki tarafa ait fonksiyonlan, haklan ve yükümlülükleri en ince ayrıntısına kadar yer verme, F. Alman modelinin temel özelliği olarak ortaya çıkmaktadır. Aksine, Japonyada işçiişveren ilişkileri, işletme düzeyinde "sözsüz anlaşma" temelinde şekillenmiştir (Hanami, 1979). F. AlınaR modelinde işçilerin katılımını sağlayan araç olarak Çalışma Konseyleri İngilizce konuşan ülkelerdeki benzerlerinden çok farklı anlam ve fonksiyon yüklüdür; Fransa'daki Comites d'enterprise ya da diğer ülkelerdeki ortak danışmanlık organlanyla da benzer özellikler taşımasına rağmen, F. Almanya daki Çalışma Konseyleri sendikalara has faaliyetleri yürütebilmesiyle farklılık gösterir. Diğer.. ülkelerdeki söz }{onusu birlikler, yönetim ve işçi temsilcilerinin oluşturduğu, genellikle tavsiye/danışma fonksiyonlarıyla yüklü organlardır. İşçi-işveren koordinasyonuna yönelik tavsiye/danışmanlık hizmetlerinin yanısıra, toplu pazarlık fonksiyonuna sahip olan F. Alman Çalışma Konseyleri; uyuşmazlık süreci, yönetimle pazarlık ve birlikte karar verme, personelle ilgili konularda veto hakkı (emeklilik, işten çıkarma, ikramiye) gibi çok önemli işlevlere sahiptir. Yasa, Çalışma Konseylerinin yönetirole pazarlık edebileceği konuları sıralamıştır; konseyler sadece sendika ile işveren birlikleri arasında imzalanan-genellikle endüstri çapında, işletme bazında pazarlık istisnaiyi oluşturur-sözleşmede belirlenen istihdama ilişkin ücret ve diğer koşullar konusunda pazarlık yapamaz. Ancak pratikte, Çalışma Konseyleri bazen, bunun dışına çıkabilmektedir. Dolayısıyla, F. Almanya'da işçilerin katılımı iki aşamalı bir sistemdir; toplu pazarlık düzeyinde (sendikalar) temsilciler ve işyeri düzeyinde (çalışma konseyleri) temsilciler. Bu yolla, (9) Ingilizcesi, Works Councils; Alınaneası Betıiehsrat; Fransızca Comites D'enterprise.