BESLENME VE METABOLİK HASTALIKLAR



Benzer belgeler
İÇİNDEKİLER 1. BÖLÜM: DÜNYA KANATLI HAYVAN ÜRETİMİ 2. BÖLÜM: YEM HAMMADDE DEĞERİNİN SAPTANMASI VE YEM FORMULASYONU

Sayı : 2004 / Lyr 06 Sayfa : YEM HAMMADDELERİ. Tercüme: Seyfi Ay - Halit Çınar, İnterkim. Commercial Poultry Nutrition S.Leeson & J.D.

SÜTÜN BİLEŞİMİ ve BESİN DEĞERİ

DAMIZLIK ROSS 308. BROYLER DAMIZLIK Karma Yem Besin Madde Değerleri 2016

Vitaminlerin yararları nedendir?

Hedefe Spesifik Beslenme Katkıları

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ

BESİN GRUPLARININ YETERLİ VE DENGELİ BESLENMEDEKİ ÖNEMİ

Kanatlı Beslemede Yemler Yönetim ve Değerlendirme Stratejileri

Performans ve Besin Değerleri. broyler. cobb-vantress.com

Ebeveyn Sürüsü 2. Basım

SPORCULAR İÇİN TEMEL BESLENME İLKELERİ

BESLENME İLKELERİ BESLEME, BESİN ÖĞESİ VE SAĞLIK

KALSİYUM, FOSFOR, Vit-D 3 VE FİTAZ

DAHA İYİ ÖZEL FORMÜLASYON. Yumurta Verim Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık

Zeytinyağı ve Çocukluk İnsanın çocukluk döneminde incelenmesi gereken en önemli yönü, gösterdiği bedensel gelişmedir. Doğumdan sonraki altı ay ya da

SÜT SIĞIRLARININ BESİN MADDE İHTİYAÇLARI

Broyler Damızlık Sürü Yönetimi

Önemli bir yem hammaddesi: Mısır

Broyler Damızlık Sürü Yönetimi

Ruminant. Buzağıdan Süt Sığırına Bölüm ll: Sütten Kesimden Düveye Besleme ve Yönetim

Can boğazdan gelir.. Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur..

Süt sığırı işletmelerinde gizli tehdit Hipokalsemi, Jac Bergman, DVM, 28 Ekim 2017

.. YILI SAĞLIKLI BESLENME KURS PLANI MODÜL SÜRESİ. sahibi olmak * Beslenme Bilimi * Beslenme Biliminin Kapsamı 16 SAAT.

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA CIVCIV IÇIN OVOLYX!

Bornova Vet.Kont.Arst.Enst.

METABOLİK DEĞİŞİKLİKLER VE FİZİKSEL PERFORMANS

Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu

ZZT424-Kanatlı Hayvan Besleme Ders Notları Prof.Dr.Necmettin Ceylan Ankara Üniversitesi-Ziraat Fakültesi-Zootekni Bölümü

RASYON ÇÖZÜMÜNDE TEMEL KRİTERLER

SÜT SIĞIRLARININ BESİN MADDE İHTİYAÇLARI

Yemlerde Amino asitler ve B Grubu Vitaminlerinin Önemi ve Test Metotları. Süreyya ÖZCAN

Kanatlı Beslemede Yemler Antibesinsel Ögeler ve Etkileri

NIRLINE. NIRLINE ile Ham Maddelerinizde Yağ Asidi Tayini, Sürdürülebilir Besleme ile Sizi Geleceğe Taşır!

KANATLILARDA SU VE ÖNEMİ

Çamlı, BioAqua markası altında ürettiği balık yemleri ile müşterilerine çok geniş bir ürün segmenti sunmaktadır. Ağırlıklı olarak üretilen Levrek,

Doğum Sonrası (post-natal) Büyüme

Prof.Dr. Muhittin Tayfur Başkent Üniversitesi SBF, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

Rumen Kondisyoneri DAHA İYİ BY-PASS PROTEİN ÜRETİMİNİ VE ENERJİ ÇEVRİMİNİ ARTTIRMAK, RUMEN METABOLİZMASINI DÜZENLEMEK İÇİN PRONEL

Kilo verme niyetiyle diyet tedavisinin uygulanamayacağı durumlar nelerdir? -Hamilelik. -Emziklik. -Zeka geriliği. -Ağır psikolojik bozukluklar

TÜRKİYE BEYAZ ET SEKTÖRÜ

O2 tüketerek ya da salgılayarak ta redoks potansiyelini değiştirebilirler.

ET VERİMİ. Et verimi kavramı. Karkas kalitesi. Karkas bileşimini etkileyen faktörler. Karkas derecelendirme. Karkas parçalama tekniği.

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ

YUMURTA TAVUĞU YETİŞTİRİCİLİĞİ

KANATLI HAYVAN BESLEME (Teorik Temel-Pratik Uygulama)

NATURAZYME Naturazyme enzim grubu karbohidrazlar, proteaz ve fitaz enzimlerini içerir.

Sağlıklı besleniyoruz Sağlıkla büyüyoruz. Diyetisyen Serap Orak Tufan

MİNERALLER. Dr. Diyetisyen Hülya YARDIMCI

Performans ve Besin Değerleri. broyler. cobb-vantress.com

Karaciğer koruyucu DAHA İYİ DAHA SAĞLIKLI, DAHA İYİ VERİMLİ SÜRÜLER İÇİN HEPALYX

FYLAX Nem Düzenleyici Etkin Küf Önleyici

Akvaryum veya küçük havuzlarda amonyağın daha az zehirli olan nitrit ve nitrata dönüştürülmesi için gerekli olan bakteri populasyonunu (nitrifikasyon

Pazardan Sofraya:Pazarlama ve Tüketim Beslenmede Balığın Yeri ve Önemi

SAĞLIKLI BESLENME. AVRASYA ÜNİVERSİTESİ Sağlıklı Yaşam Merkezi Dyt. Melda KANGALGİL

BOVİFİT FORTE İLE AVANTAJLARINIZ Optimal laktasyon başlangıcı Yüksek yem tüketimi İyi doğurganlık Yüksek süt verimi Uzun damızlık ömrü

Sığır yetiştiriciliğinde Sıcaklık Stresi ve Alınabilecek Önlemler. Prof. Dr. Serap GÖNCÜ. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi

Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar.

İÇİNDEKİLER Birinci Bölüm HİJYEN ve SANİTASYON İkinci Bölüm GIDA HİJYENİ, TANIMI ve ÖNEMİ Üçüncü Bölüm PERSONEL HİJYENİ

Sporcu Beslenmesi Ve Makarna. Prof. Dr. Funda ELMACIOĞLU Beslenme ve Diyetetik Bölümü Bölüm Başkanı

Türk Gıda Kodeksi Özel Tıbbi Amaçlı Diyet Gıdalar Tebliği

CANLILARIN YAPISINDA BULUNAN TEMEL BİLEŞENLER

Kanatlı. Selko-pH Uygulamasının Broylerlerde Canlı Ağırlık ve Yem Tüketimine Etkisi

OKUL ÇAĞINDA BESLENME

RUMİNANTLARDA KALSİYUM,FOSFOR VE MAGNEZYUM YETMEZLİKLERİ-1

Sayı : 2003 / Lyr 02 Sayfa :5 16 SICAK STRESİ

TOKSİN BAĞLAYICILAR. - Captex T2. - Sorbatox

2) Kolekalsiferol (D 3)

GIDALARDA MİKROBİYAL GELİŞMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Broiler Diyetlerinde Enerji : Protein Oranları. Prof. Julian Wiseman Hayvansal Üretim Profesörü Nottingham, Birleşik Krallık

BACTOGEN ORGANİK GÜBRELER,

SAĞLIM İNEKLERİN BESLENMESİ

RUMİNANT RASYONLARINDA MAYA KULLANIMI VE ÖNEMİ

YEMEKLİK TANE BAKLAGİLLERİN KALİTE BİLEŞENLERİ

Hayvan Yemlerinde Mikotoksin Problemi - Ekonomi ve Sağlığ

Kanatlılara Spesifik Performans Katkısı

8. BÖLÜM: MİNERAL TOPRAKLARDAKİ BİTKİ BESİN MADDELERİ

5.111 Ders Özeti #12. Konular: I. Oktet kuralından sapmalar

TOPRAK TOPRAK TEKSTÜRÜ (BÜNYESİ)

ORGANOMİNERAL GÜBRELERİ. Şubat 2014

TÜRKİYE DE EN FAZLA GÖRÜLEN BESLENME HATALARI

Hayvancılığ. Prof.Dr.Behi Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıklar. kları Anabilim Dalı KONYA

LAKTASYON VE SÜT VERİMİ

ARTIK İÇME SUYUNDA! İÇME SUYUYLA KULLANILABİLEN İLK ÜRÜN

Kanatlı Hayvan Hastalıkları

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

gereksinimi kadar sağlamasıdır.

Çamlı, BioAqua markası altında ürettiği balık yemleri ile müşterilerine çok geniş bir ürün segmenti sunmaktadır. Ağırlıklı olarak üretilen Levrek,

Kuru Dönem ve Geçis Dönemi

SÜT SIĞIRLARININDA LAKTASYON BESLENMESİ. Prof. Dr. Ahmet ALÇİÇEK EGE ÜNİVERSİTESİ

Yeni Nesil Kalsiyum Sabunu By Pass Yağ; Magnapac Tasty

RUMİNANTLARDA TELAFİ EDİCİ BÜYÜME. Prof.Dr. Nurettin GÜLŞEN

MERVE SAYIŞ TUĞBA ÇINAR SEVİM KORKUT MERVE ALTUN

Gebelikte Beslenme Vitaminler

Bir gün içerisinde tüketilmesi gereken gıdalar beslenme planına göre düzenlenir.

1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir?

OBEZİTE CERRAHİSİ SONRASI: KALSİYUM, B1 VE B2 VİTAMİNİ

ZOOTEKNİ ANABİLİM DALI

TEMEL ZOOTEKNİ KISA ÖZET KOLAY AÖF

Transkript:

Sayı : 2003 / Br 04 Sayfa : 21 31 BESLENME VE METABOLİK HASTALIKLAR KONU : Broyler Metabolik Hastalıkları İLGİ : KANATLI BESLEME KELİMELER : Büyüme Oranı Klorit Pridoksin Ham Proteinlerin Deaminasyonu Gün Aşırı Besleme Zaman Sınırlandırmalı Besleme KAYNAKÇA : Tercümedir: Seyfi Ay - Halit Çınar, İnterkim. Commercial Poultry Nutrition S.Leeson & J.D. Summers YAYININ KAPSAMI : Ürün tanıtımıdır Tercümedir Kişisel veya kurumsal değerlendirmedir Derlemedir ÖZET : Ani Ölüm Sendromu büyüme oranını düşüren beslenme ve yönetim uygulamaları ile azaltılabilir ancak böyle kararlar ekonomik görüşlere dayandırılmalıdır. Kemik yapısının gelişiminde amino asitlerin, non-protein nitrojenlere oranı önemlidir. TD oluşumunda soya fasulyesinin kaynağının etkisi olabileceği bildirilmiştir. Çoğu vitaminin yetersizliği bacak problemlerine neden olurken bazı vitamin fazlalıklarının da zararlı olabileceğine dair veriler vardır. Ticari Broylerlerde TD görüldüğünde dişi damızlıkların çevre ve besleme koşulları üzerine düşünülmelidir. SONUÇ : Metabolik hastalıklarla mücadelede rasyonun besin dengeleri üzerinde çalışılabilirken, Ani Ölüm ve Asites olgularına müdahale etmek için yem tüketimi ve büyüme oranına müdahale söz konusu ise bunun ekonomik uygunluğu üzerine düşünülmelidir. Ayda Bir Yayınlanır 21

Ani Ölüm Sendromu Ani ölüm sendromu(aös), broiler piliçlerindeki vakaları son on yıldır belirgin ekonomik önem kazanmış olmasına rağmen, 25 yıldır tanınmaktadır. AÖS, sıklıkla erkeklerde ve özelliklede büyüme oranı maksimuma ulaştığında görülmektedir. Mortalite 3-4 gün kadar erken başlayabilir ama en sık 3-4 hafta dolaylarında pik yapmaktadır ve etkilenen piliçler her zaman sırt üstü pozisyonda ölü bulunmaktadır. Karışık cinsiyetli sürülerde mortalite %1.5-2 ye kadar ulaşabilmekte ve erkek sürülerinde %4 e varan ölüm oranları hayli yaygındır. Ekonomik kayıp bu yüzden önemlidir. Spesifik bir lezyonu bulunmadığından nekropsi ile AÖS nin ispat edilmesi zordur. Piliçler her zaman iyi etlenmiştir ve taşlıkla kursakları yarı doludur. Julian (1987), büyük yada histopatolojik bir lezyon olmadığından, AÖS yi de içeren diğer kardiovasküler sistem hastalıkları için bir gerekçeleme/dayandırma olmadığını ileri sürmektedir. Daha çok, sol ventriküler fibrilasyonla sonuçlanan bir elektrolit dengesizliği gibi, metabolik kaynaklıya benzemektedir. Burada büyüme oranını etkileyen herhangi bir besleme yada yönetim etkeninin buna ilişkin AÖS yi de etkilemesi gibi küçük bir sorun vardır. Bu, genel piliç performansı ile ilgili olarak ekonomik olmamasına rağmen, AÖS düşük besin yoğunluğuna sahip diyetlerle(%18 HP, 2400 kcal ME/kg) hemen hemen elimine edilebilmektedir. Araştırma verileri, nişasta veya yağ temelli diyetlerle beslenen piliçlerle kıyaslandığında enerji kaynağı olarak saf glikozu temel alan diyetlerin çok daha yüksek AÖS oranları ile sonuçlandığını ileri sürmektedir. Açıkça tanımlanamamasına rağmen elektrolit dengesindeki bazı anomalilerin AÖS ile ilgisi var gibi gözükmektedir. Bu kısmen ölümden sonra hızla oluşan metabolik değişiklikler gerçeğine dayanmaktadır ve bu yüzden AÖS li piliçlerden alınan kan profilleri mortaliteyi izleyen örnek alımının zamanlamasına göre değişmektedir. En son, laktik asit verilen piliçlerde yüksek bir AÖS oranı(%100 e kadar) gözlemledik. Laktat yoğun aktivite sırasında ve enerji ihtiyacı yüksek olduğunda üretilmektedir. Kursağa laktik asit girişinden sonra diyet bileşimi AÖS hamlesinin zamanlamasını etkiliyor gibi gözükmektedir. Çoğunlukla glukoz temelli bir diyetle piliçler 1 dk. da ölürken nişasta diyeti ile 1 saat sonrasına kadar AÖS hamlesi gerçekleşmemiştir. Bu değerlere kıyasla yüksek yağ diyeti ile beslenen piliçler laktik asit verilmesinden en az 2 saat sonrasına kadar AÖS belirtileri göstermemiştir. AÖS hamlesinin hızlı olduğu glukozla beslenen piliçlerde en düşük plazma laktik asit değerlerinin gözlenmiş olması ilginçtir(aşağıdaki tabloda). Bu, glukozla beslenen bu piliçlerde laktatın kandan daha hızlı alımıyla ilişkili olabilir. Plazma laktatı ve diyet bileşimi Diyetin temel enerji kaynağı Glukoz Nişasta Yağ Kan Laktatı (mg/ml) 0.16 0.57 0.56 Toz yemle beslenen piliçlerin peletlenmiş diyetle beslenenlerle kıyaslandığında kursaklarında daha fazla laktik asit ürettikleri bilinmektedir ve bu yüzden, eğer laktat seviyeleri AÖS de öncelikli öneme sahip ise peletlenmiş yemler daha avantajlı olmalıdır. Ancak bu ilişki basitçe peletlenmiş yemlerin daha hızlı büyüme oranı ile ve bu yüzden daha yüksek AÖS oranı ile sonuçlanmasına bağlı olmasına rağmen; diyetlerin peletlenmesinin AÖS nin nedenlerinden olduğu ileri sürülmektedir. Bu, asites oranının yüksek diyet tuz seviyelerine bağlı olarak artmasının dolaylı sonucu olabilecekken, yüksek diyet tuz seviyeleri de AÖS ile 22

ilişkilendirilmiştir. Metabolizmadaki bazı değişikliklerin ve kısmen asit-baz dengesinin bir sonucu olarak, AÖS nin hızlı büyüme oranı ile oluşturulduğu açıktır. AÖS büyüme oranını düşüren beslenme ve yönetim uygulamaları ile azaltılabilir yada elimine edilebilir. Açıkçası böyle kararlar yerel ekonomik görüşlere dayandırılmak zorundadır. Şu anda tek bir neden olan etkene dair belirti yoktur, ve büyüme oranını azaltanların dışındaki diyet maniplasyonları genellikle etkisizdir. İskelet Hastalıkları Anormal iskelet gelişimi mortalite için ve/veya ticari etlik piliçlerin değer kayıpları için ana nedenlerden biri olmaya devam etmektedir. Kuzey Amerika da bu kayıp yıllık 30 milyon USD bulmaktadır. İskelet kondisyonları üzerine çok sayıda çalışma olduğundan aetiology nin kompleks olduğu ve tek bir etkenle ilişkili olmadığı açıktır. Et tipi piliçlerde en sık görülen iskelet anormallikleri tibial dischondroplasia (TD) ve saha raşitizmidir. Bacak problemlerinin yumurtacı tavuklara göre broilerlerde ve hindilerde daha yaygın olduğu gerçeği sonuç yaratan etkenler olarak büyüme oranı ve/veya vücut ağırlığını etkilemektedir. Bu temelde bacak problemlerini etkileyen genel beslenme etkenleri ile ilgili çok sayıda raporla yüz yüze kalınmaktadır. Örneğin broilerlerde büyümenin ilk haftalarında enerji sınırlandırmasının bacak problemlerini yarı yarıya azalttığı, azalan protein alımının daha az bacak anomalilerine yol açtığı ileri sürülmektedir. Benzer olarak yemleme boşluğuna erişimin sınırlandırılması da daha az bacak bozukluklarına neden oluyor gibi gözükmektedir. Ancak en son açıklamalar vücut ağırlığının kendi başına bacak problemleri eğilimine neden olan ana etken olmadığını ileri sürmektedir. Broiler piliçlerin ve tavukların kesim ağırlıkları üzerine yapılan deneylerden bacak anormalliklerinin şiddetinin vücut ağırlığından bağımsız olduğu ve düzenli iskelet gelişiminin, normal vücut ağırlığından çok daha fazla yükün desteklenmesine yeterli olduğu sonucuna varılmıştır. İyonofor koksidiostatlar kullanıldığında daha yüksek bacak problemleri insidensi kaydettik ve keza diğerleri istemeyerek iyonoforla beslenen hindilerde şiddetli bacak problemlerine işaret etmiştir. Ancak non-iyonofor tedavilerle beslenen broyler sürülerinde de sıklıkla bacak problemleri görüldüğü açıktır ve bu nedenle bu bileşimlerin etkileri kompleks karşıtlıların parçası ve belli yönetim kriterleri ile hızlandırılıyor olabilir. TD nin ve diğer iskelet anormalliklerinin broyler damızlıklarında seyrek görülmesi ilginçtir. Bu gerçek en sık sınırlandırılmış besleme ve büyüme oranı ile birlikte tartışılmaktadır. Broyler tipi diyetlerle ad libitum beslenen ve broyler tipi sürü yoğunluğunda barındırılan Bryoler damızlıklarında yüksek bir bacak problemi insidensi görülmüştür. Bu, programları broyler pazar ağırlığı ve buna bağlı broyler tipi büyüme koşulları seçimleri içeren ve sonra müteakiben seçilen hayvanlardan yeterli üreme bekleyen şirketler için önemlidir. İskelet gelişimine genetiğin şaşırtıcı etkisine ek olarak, cinsiyet farklılığına dair belirtiler de vardır. İkinci sorunu çözmeye çalışırken araştırmacılar kastre edilmiş hindilerin, edilmemişlere ve testesteron uygulananlara göre daha yüksek bacak anormallikleri insidensi olduğunu göstermiştir. Androjenlerin uzun kemiklerin epifizini ve gövdesini zayıflattığı öne sürülmektedir. Androjen/östrojen dengesine bağlı olarak iskelet gelişiminin hormonal kontrolünde önemli cinsiyet farkları olmalıdır. Ancak androjen/östrojenlerin günümüzün görece olarak genç broylerlerinin iskelet gelişimine etkisi, tibiotarsal uzunluktaki cinsiyet 23

farkının 5 haftalık yaştan sonra ölçülebileceği gerçeğine göre belki sorgulanabilir. İzleyen genel alanlar iskelet gelişimi ile ilişkili olarak düşünülmüştür. i)diyet proteini ve amino asitleri Diyet proteinin bacak problemleri üzerine etkisinin araştırılmasına yeni ilgiler olmuştur. Daha geleneksel bir bakış açısından, daha düşük düzeyli protein diyetlerindeki bacak problemleri baştaki büyüme oranının azalmasına bağlanmaktadır. Bununla birlikte verilerimiz günümüzde bacak problemlerinin daha karmaşık durumlarla ilişkili olduğunu ve böyle karşılıklı ilişkilerin bu duruma karışabileceğini öne sürmektedir. Bu bağlamda, adrenlerin boyutundaki artışla kanıtlanarak, aşırı proteinin stress oluşturduğu bilinmektedir. Proteinden zengin diyetler folik asit metabolizmasına karışabilmekte ve böylelikle bacak problemlerinin insidensini artırabilmektedir. Broyler ve Leghorn damızlıklarda iskelet gelişimini etkileyen faktörleri incelerken, erken iskelet gelişiminin mineral ve vitamin tahkimatından biraz etkilenirken baldır ve omurganın daha yüksek protein içeriğiyle (%22 ye 16 HP) besleyerek geliştirilebileceğini gösterdik. Kemik organik yapısının gelişiminde amino asitlerin nonprotein nitrojenlere oranının önemli olabileceği de akla gelebilir. Bu fikrin kanıtı saflaştırılmış diyet ve sentetik amino asitleri kapsayan deneylerden gelmektedir. Bu koşullar altında pilicin optimum matris/yapı gelişiminin gereksinimi olan nitrojen gereksinimi çoğu kez görünürde büyüme için gerekli olandan fazla olabilmektedir. Bazen broiler damızlıklarında, ve özellikle erkeklerde, görülen eğri boyun durumu, aksayan amino asit metabolizmasıyla da ilişkilendirilebilir. Direk olarak bir iskelet anormalitesi olmamakla, bu durum triptofan yada niasin metabolizması ile ilgili olabilir gibi görünmektedir. İnkubasyon sırasında, boynun bir yanında daha büyük bir kasın çekişi nedeni ile eğri boyun durumu meydana gelmektedir, ve amnionun basıncı ile birlikte görünürdeki iskelet bozukluğuna neden olmaktadır. ii) Yem hammaddeleri Bacak problemleri üzerine yemin hammadde kaynağının ve tipinin etkisi üzerine güncel bir ilgi bulunmaktadır. Bu alandaki ilk çalışmaların çoğu, bira mayası ve bunun belli bacak problemlerini görünür şekilde azaltma yeteneği merkezli idi. Belki de ticari açıdan daha önemli olanlar soya fasulyesi küspesinin kaynağının TD oluşumu üzerinde belirgin etkisi olduğu haberleri idi. Üç küspe örneği test edildiğinde, ikisinin yüksek TD insidensine yol açtığı bildirilirken, diğer kaynaktan gelen soya küspesi ile beslenen piliçlerin çok daha düşük bir insidens sergilediği bildirilmiştir. İlave klorit miktarını düşürmenin ve diyet kalsiyum Soya Küspesinde Yüksek Düzeyde Kloritle Beslenmiş Genç Broylerlerde TD Sıklığı Diyet Mineralleri(g/kg) Ağırlık Artışı TD % si Klorit Magnezyum (g/gün) 1.5 2.0 21 17 1.5 4.0 23 7 1.5 6.0 15 7 3.5 2.0 26 60 3.5 4.0 27 32 3.5 6.0 20 3 Lui et al. (1992) dan. 24

yoğunluğunu artırmanın soya fasulyesi kaynağından bağımsız olarak, koşulları kötüleştirdiği görülmüştür. Daha yakınlarda Lui et al. (1992) Çin de bazı soya fasulyesi örneklerinin klorit seviyelerinin şiddetli TD ye neden olduğunu göstermiştir. Bu durumda, sorun diyete magnesium eklenerek kısmen çözülmüştür ancak bu büyüme oranında(yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi) biraz düşüşe yol açmıştır. Çavdarda görünene benzer bir durum, soya fasulyesi küspesinin otoklavlanmasının takip eden bacak problemlerini azalttığı görülmüştür. Tripsin inhibitörü seviyesi ile bacak problemleri arasında karşılıklı bir ilişki kaydedilmiştir. Soya fasulyesi kaynağı da damızlıklarda ayak tabanı sorunlarına neden olmuştur. Çavdarla oluşan bacak problemlerinin asıl nedeni, vitamin D 3 emilimindeki zayıflama sık sık ima edilse de, tam olarak açıklanamamıştır. Diyetten çavdarın çıkarılması sonucu kemiğin kül bileşiminde oluşan ani artış, araştırmacıların bir metabolik antogonizmadan çok besin emilimini engelleyen bir etkenin varlığını idda etmelerini sağlamıştır. Daha önce soya fasulyesi küspesinde tarif edildiği gibi, otoklavlamanın faydalı etkisine ek olarak çavdarın besin değerinin su ekstraksiyonundan ve gamma ışınlarından etkilendiği görülmüştür. Bazı soya ve çavdar örneklerinin zararlı etkileri arasında benzerlik olabileceği gibi sorgum ve kolza tohumu küspesi arasında da benzerlik olabilir. Çoğu sorgum ve kolza tohumunun normal unsurları olan tanenler metal iyonları ile kompleksler oluştururlar. Diyetteki manganez seviyesini artırmak durumu hafifletmez. Tanenlerin emilip kollajenler arasındaki çapraz bağlanmayı engelliyor olması mümkündür. Diğer çalışmalar kolza tohumu küspesiyle görünen etkilerin şaşırtıcı guatrojenik aktivitesine bağlı olabileceğini öne sürmektedir. Tiyourasil eklenmesine bağlı yüksek bir perozis insidensi manganez eklenmesiyle düzeltilmez. Etki şekli önemsenmeden, birkaç yem maddesinin bazı iskelet anormalliklerini ağırlaştırabileceği açıktır. iii) Mikotoksinler Bazı mikotoksinlerle kontamine yem maddelerinin iskelet problemlerini uyarabileceği ve kötüleştirebileceği bilinmektedir. Fusarium roseum ile kontamine yulafın TD ye neden olduğu gösterilmiştir. Aflatoksin ve okratoksinin her ikisi de kemik direncini düşürür ve bu vitamin D 3 metabolizmasına bağlanabilir. Bizim deneyimlerimize göre bu tür çevre koşullarında hayvanlar yemdeki D 3 seviyesi ve kaynağına aldırmaksızın içme suyu ile uygulanan suda çözünür D 3 e zaman zaman cevap verirler. Altlığın mikrobiyal kontaminasyonunu minimize ederek bacak problemlerini azaltma girişimi çeşitli başarılar kazanmıştır. Diyete sorbik asit eklenmesi yada altlığın potasyum sorbat ile muamele edilmesi izole denemelerde bacak durumunun gelişmesi ile sonuçlanmıştır. Tohum ilaçlanmasında kullanılan birkaç fungisidin kendisi de bacak problemine yol açmaktadır. Tetrametiltiyuram ın varlığı, tetrametiltiyuram disülfit kıkırdak damarlarının düzensiz penetrasyonuna neden olduğundan, TD insidensini belirgin olarak artırmaktadır. iv) Elektrolit dengesi Asit-baz dengesini sağlamak üzere hayvanlar üç iyonla(na +,K + ve Cl - ) ifade edilen girdi ve/veya çıktıları düzenliyorlar gibi görünmektedir. Yüksek klorit seviyeleri TD yi uyarır, TD ile plazma iyonları arasında bir geçiş olmamasına rağmen, sorunun basitçe defektif kalsifikasyona ilişkin olmadığı sonucuna varılmıştır. Çarpık bacaklılık, piliçler dar bir anyon- 25

katyon kapsamı olan diyetle beslendiklerinde, daha sık oluşuyor gibi gözükmektedir. Ve TD insidensi ile eğri bacaklılık, diyetin anyon içeriği arttıkça artıyor gibi gözükmektedir. İyon dengesi ile vitamin D 3 metabolizması arasında bir ilişki olabilir. Diyetin katyon içeriği(na +,K + ) düşük olduğunda klorit içeriğini 10 dan 40 meq/100g a çıkartmanın kıkırdak anormalliklerini belirgin şekilde artırdığı bildirilmiştir. Bu şekilde atık Cl - ile piliçler asidotikleşir; durum diyet sodyum ve potasyum karbonatları ile düzeltilebileceği halde diyette yüksek olanın Cl - olduğu ileri sürülerek bunun Na +,K + un hazır metabolize edilebilir formlarının equimolar yoğunlukları ile dengelenmesi gerektiği söylenmektedir. Fransız araştırmacılar asidotik piliçlerde 1,25 kolekalsiferol den aktif D 3 metabolitleri sentezleyen homojenatların, kapasitelerinin %50 sini kaybettiklerini göstermiştir. Bu muhtemelen asit-baz dengesi, TD ve vitamin D 3 metabolizması arasında ilişki sonucunu çıkarır. v) Vitaminler D 3 metabolizması zayıflaması klasik olarak riketslerle ilişki içinde olsa da saha riketsleri durumlarında daha kompleks sistemlerin karıştığını ileri sürmek için kanıtlar vardır. Belirli zamanlarda D 3 yetersizliği Ca ve P yetersizliği koşullarını taklit edicektir. Ca yetersizliği çeken piliçler genellikle hipokalsemik ve hiperfosfatemik iken D 3 yetersizliği her zaman hipokalsemi ve hipofosfatemi ile sonuçlanır. D 3 yetersiz bir piliçte bağıl olarak daha büyük bir P yetersizliği paratiroid hormonu tarafından oluşturulacaktır. Son olarak D 3 yetersiz bir piliçte iyileşme sürecine karışan zaman düzeni araştırılmıştır. Oral doz D 3 alımını izleyen 12saat içinde uzatılmış epifiseal damarların distal bölümü ve olgunlaşan komşu kondrositler nekroze olur. 72 saat içinde kalsifikasyona yeniden başlar ve 120 saatte nekrotik kıkırdak uzaklaştırılmış ve normal büyüme tabakası oluşturulmuştur. Kollajen çapraz bağlarının olgunlaşması D 3 e ilişkin görünürken, kollagen sentezinde D 3 ün yer aldığını öne sürmek için yeterli kanıt vardır. Tartışma D 3 kaynaklarına ve metabolitlerine dayalı hala sürmektedir. Piliçler 1,25(OH) 2 -D 3 aldıklarında kemik büyümesi daha büyük olmasına rağmen yüksek dozlar iskelet gelişimini zayıflatıyor gibi gözükmektedir. Benzer olarak, 24,25(OH) 2 -D 3 plazma Ca hemoztazını düzeltirken kıkırdak lezyonlarını, kondrosit proliferasyonunu mineralizasyon arızası ile uyararak, daha da kötüleştirir. Son olarak tibianın boyuna büyüme oranının ve onun Ca ile P içeriğinde de D 3 ün 1,25(OH) 2 -D 3 ten daha etkili olduğu ve 24,25(OH) 2 -D 3 ün orta düzeyde olduğu öne sürülmüştür. Ancak takip eden çalışmalarda aynı araştırmacı grubu, tersine sıra ile 1,25;24,25; D 3 ün kemik direncini desteklediğini ileri sürerek kemik mineralizasyonunun mekanik özellikleri ile ilişkili olmadığı iddiasını ortaya koydu. Önceden bahsedildiği gibi, saha riketsleri özellikle hindi piliçlerinde sorun olmaya devam etmektedir. Birkaç saha salgınında yapılan çalışmada, Saskatchewan Üniversitesinden Riddell, çoğu kez koşul diyet bağlantılı gibi görünmesine rağmen, yeterli besin seviyelerine işaret etti. Bu araştırmacı eksik yem dağıtımının erken(7gün) rikets saldırısına neden olduğu ve genellikle suya D 3 katılmasının etkili bir tedavi olduğu sonucuna varmıştır. Bu sefer vitamin metabolizmasının bacak problemleri aetiology ile ilişkisi belirsizdir, ve genel fikir birliği kompleks yetersizliklerin rol oynadığı yönündedir. Ayrı vitamin yetersizliklerinde broylerlerde, belirgin olarak benzer büyük bacak problemlerini gördük. Etkilenen hayvanlar üzerindeki ayrıntılı çalışmalarda; vitamin yetersizlikleri manganez yetersizliklerinden, kıkırdak sıvısını daha az etkilemesine rağmen tanıda temel oluşturacak bir eğilim göremedik. 26

Çoğu vitaminlerin bacak problemleri ile ilişkisi varken belki en büyük ilgiyi pridoksin çekmiştir. Düşük seviyelerinin iskelet anormalliklerine yol açtığı ve/veya eklenmelerinin insidensi düşürdüğünün ileri sürülmesi için şaşırtıcı kanıtlar bulunmaktadır. Pridoksinin faydalı etkisini çinko hemostazını sağlayarak ve kısmen, barsaklarda çinko emiliminde rol alan, pikolinik asiti oluşturarak sarf etmektedir. Çinko, B 6 ve bacak güçsüzlüğünün engellenmesinde rol alan triptofan arasında belirgin bir sinerjizm bulunmaktadır. İleride pridoksinin durumu folik asit için önceden tarif edildiği gibi diyet proteini etkisi üzerinden karmaşıklaşmaktadır. Başka birçok diyet koşullarında alışıldığı gibi pridoksin eksikliği kendisini, olgunlaşan büyüme plağını kan damarlarının düzensiz şekilde istila ettiği, epifizeal lezyonlar olarak ortaya koymaktadır. Yüksek diyet proteini seviyeleri pridoksine transaminasyon ve/veya deaminasyon gibi süreçlerden, oluşan metabolik gereksinimi artırmaktadır. O yüzden, çoğu vitaminin yetersizliği broilerlerde bacak problemlerine neden olurken bazı vitamin fazlalıklarının da zararlı olabileceğine dair veriler vardır. Diyette artık vitamin E miktarları ile kemik oluşumu zayıflarken, vitamin A nın diyetteki çok yüksek düzeyleri rikets insidensini artırmaktadır. Ancak, bildirilen bu vitamin fazlalıklarının kemik metabolizmasına etkilerinin normal besleme koşullarının çok üzerinde diyet seviyeleri ile ilişkili olarak geliştiğinin ve dolayısıyla uygulamada alışılmadık koşullar altında oluşabileceğinin anlatılması gerekmektedir. vi) Mineraller vitaminlerde olduğu gibi geniş miktarlarda mineral eksiklikleri yada fazlalıkları da kemik gelişimini etkileyebilmektedir. Kalsiyum / fosforun anormal seviyelerinin ve/veya oranlarının etkileri belgelenmiştir. Kalsiyum ve fosfor yetersizliklerinin tanısına ve fosfor yetersizliğine karşı kalsiyum fazlalıklarının hızlı çiftlik teşhisleri zordur ve acil diyet değişikliği tavsiyeleri öncelikle diyet analizlerinin tamamlanmasında yanıltıcı olabilmektedir. İki koşulda da görülen lezyonların özdeş olmasından dolayı barsakta çözünmeyen atık kalsiyum formlarının Ca 3 (PO 4 ) 2, fosfor yetersizliğini uyardığı ileri sürülmektedir. Aşağıdaki tablo kemik külündeki normal mineral seviyelerini göstermektedir ve bu değerlerden çok farklı değerler endişe vericidir. Kemik Külünün Normal Mineral İçeriği Kalsiyum %37 Fosfor %18 Magnezyum %0.6 Çinko 200 250 ppm Bakır 20 ppm Manganez 3 5 ppm Demir 400 500 ppm Demirle interaksiyonlarını ileri süren bazı kanıtlar durumu çetrefilleştirse de perozis insidensi üzerinde manganez yetersizliğinin etkisi açıkça belgelenmiştir. Bir manganez ayırıcı ajan olan hidralazin in idaresi klasik manganez yetersizliğinde görülene çok benzer bacak kusurlarına neden olmaktadır ve aslında bu durumlarda başarılı Mn uygulaması kaydedilmiştir. Hidralazin kollajen sekresyonunu engeller ve bu yalnız Mn +2 değil ama Fe +2 veya Fe +2 ile Mn +2 nin yönetimi ile onarılabilir. Ajan hidroksilizin sentezini engeller gibi ve bu mekanizma içerisinde Fe +2 içeren bir basamak var gibi görünmektedir. TD li hayvanlarla bakır eksikliği olanların kıkırdakları arasındaki benzerlikler yüzünden bacak problemleri çalışmalarında bakır metabolizmasından her zaman şüphelenilmiştir. Ancak TD nin Cu eklemeleri ile 27

düzeltilmesine dair çabalar çeşitli düş kırıklıkları yaratmıştır. Çözünürlük çalışmaları klasik bakır yetersizliği durumunda sıklıkla görülen TD nin çapraz kollajen bağlarından yetersiz olmadığına işaret etmektedir. vii) Embriyoloji İskelet bozukluklarının bir kısmının kuluçka sonrası birkaç günde görünmesi yüzünden metabolik düzensizliklerin inkubasyon sırasında başlıyor olması kuvvetle muhtemeldir. İskelet mineralizasyonu inkubasyonun 8.günü dolaylarında başlar ve bu anda yumurta sarısı bir kalsiyum kaynağı gibi davranır. Embriyo gelişimi seyrinde embriyo kabuktan 120 mg kalsiyum alacak olmasına rağmen, inkubasyonun 12.gününe kadar kabuk kalsiyumu kullanılmaz. Embriyoya kalsiyumdan yetersiz bir medyum içerisinde kültür gelişimi yapıldığında, hemen iskelette büyük anormalliklerle sonuçlanmaktadır. Damızlık yumurta kalitesi ile yavrulardaki kemik oluşumunu birbirine bağlayan bir rapor bulunmamaktadır. Benzer olarak damızlık beslenmesi yönetiminin embriyonun kemik gelişimine etkisi üzerine de görece az çalışma bulunmaktadır. Dişiler %20 alkol distilasyonu kurutulmuş tahıl ile beslendiğinde broilerlerde çarpık bacak oluşumu insidensinde belirgin bir düşüş(%17 ye %8) bildirilmiştir. TD gibi daha yaygın bacak problemleri kuşaklara nakledildiği için küçük bazı sorunlar vardır ve bu nedenle pedigrinin bacak sorunları üzerine çalışmalara şaşırtıcı bir etkisi bulunmaktadır. TD ana yüksek insidensi ile bağlantılı olarak resesif cinsiyet genlerinden biriyle ilişkilendirilmektedir. Bu durum annenin bileşenini büyütmektedir ve bu yüzden dişi hatları büyük oranda dışavurumu etkileyecektir. Ticari broylerlerde ne zaman TD görülse dişi ebeveyn sürülerinin çevre koşulları üzerinde düşünülmelidir. c) Asites Asites hızla broyler piliçlerinde mortalite/morbiditenin ana etkenlerinden biri olmaya başlamıştır. Önceleri sadece yüksek rakımlarda görülürken şimdi asites çoğu bölgede hızlı büyüyen hayvanlarda sorun yaratmaktadır. Asites abdomende sıvı birikimi ile karakterizedir ve bu nedenle yaygın deyişle sulu-karın adını almıştır. Abdomendeki sıvı aslında karaciğerden sızan plazmadır ve oksijen yetersizliğinin tetiklediği olayların birikiminin bir sonucu olarak oluşmaktadır. Her ne nedenle olursa olsun dokulara daha fazla oksijen sağlama ihtiyacı kalp atım hacminin artmasına ve sonuçta sağ ventrikülün(karıncığın) hipertrofisine neden olmaktadır. Böyle kalp hipertrofileri kalp kapakçığının işlev bozukluğuyla eşleşince venöz kaynakta basınç artışına neden olmakta ve böylece karaciğerde basınç artışı ile karakteristik sıvı sızıntısına yol açmaktadır. Oksijen talebi ile ilişkisinden dolayı asites büyüme oranı, rakım(hipoksi) ve çevre koşulları gibi faktrörler ile etkilenir ve/veya başlatılabilir. Birkaç yıl önce bu etkenlerden hipoksi, ilk olarak hayvanlar yüksek rakımda barındırıldığından birinci tetikleyiciydi ve erkek broylerlerde %20-30 mortalite alışılmadık olduğundan ana problem gibi görünüyordu. Bugün yoğun besin diyetleri ile beslenen ve hızlı büyüyen broyler hatlarında, çoğu yükseklikte ve havanın günün en azından belirli kısmında serin/soğuk olduğu yerlerde yaygın olarak görülmektedir. Asiteste görülen mortalite, işe karışan stress faktörlerinin sayısı ve dolayısıyla kardiyo - pulmoner sistemin dokuları oksijenlendirme etkisi, tarafından belirlenmektedir. Büyüme oranı oksijen talebini etkileyen ana etken olduğundan büyümenin bileşimi de etkilidir, çünkü yağlara karşın protein metabolizmasında oksijen gereksinimi farklıdır. 28

Nitrojen ve protein metabolizması için oksijen gereksinimi yağlar için olana kıyasla daha fazladır, ancak piliç karkasının aslında az protein yada nitrojen içerdiğini hatırlamak gerekir. Karkas yüksek miktarda kas içerir ancak bunun %80 i sudur. Diğer yandan adipoz doku %90 yağ içerir ve bu nedenle oksijen talebine katkısı orantılı olarak fazladır. Bu yüzden piliçlerde fazla yağlılık belirgin olarak artan oksijen gereksinimine neden olacaktır. Çoğu durumda, çevre sıcaklığı ve ilişkili olarak oksijen/enerji talebi genellikle bir etkendir. Asites insidensini düşürmenin en pratik yolu piliçleri ılık tutmaktır. Çevre sıcaklığı değiştikçe hayvanın oksijen gereksinimi de değişir. Kuluçka dönemini takiben termo-nötral kuşağın 20-26 o C olacağı düşünülürse bu aralığın dışındaki sıcaklıklar metabolik oranda ve dolayısıyla oksijen ihtiyacında artışa neden olacaktır. Düşük çevre sıcaklıkları, yem tüketiminde bir artış ile büyüme oranında küçük bir düşüş bunlara eşlik ettiği için en sorunlularıdır. Yüksek sıcaklıklarda serinlemek vb. için artan oksijen talebi oluşurken buna genellikle düşen büyüme oranı ve bu nedenle kapsamlı olarak düşen oksijen talebi eşlik eder. Ticari çiftlik koşullarına, asiteste payı olan ana nedeni muhtemelen soğuk çevre koşullarıdır. Örneğin 26 o C a karşılık 10 o C da hayvanın oksijen gereksinimi neredeyse ikiye katlanır. Oksijen ihtiyacında, artan miktarda yem tüketimini metabolize etmek için ikiye katlanan, bu dramatik artış sıklıkla asitese yol açar. Ticari koşullarda yüksek rakımlardaki hayvanların sıklıkla serin yada soğuk gece sıcaklıklarına maruz kaldıkları ayrıntısı ilginçtir. Diyet bileşiminin maniplasyonu ve/veya yem tahsisatı sisteminin asites insidensi üzerine büyük bir etkisi olabilir. Çoğu kez, besleme programındaki bu tür değişiklikler büyüme oranı üzerindeki etkileri ile asitesi etkilerler. Ancak elektrolit ve su dengesini etkileyen besin düzeyleri, özellikle sodyum, hakkında da endişeler bulunmaktadır. Broylerleri yüksek düzeyde tuz ile besleme(%0.5 üzeri), asites her zaman geniş dağılımda tuz içeriğinde diyetlerde oluşmasına rağmen, artan miktarda su tutulmasına neden olur. Asites zayıf kaburga yapısından ötürü, sekonder olarak riketse neden olabilir. Julian et al. (1986) tahmin edildiği gibi fosfordan çok fakir diyetlerle beslenen broylerlerde rikets geliştiğini ama bu hayvanların solunum hızlarının da arttığını, arterial CO 2 nin artıp O 2 nin azaldığını gözlemlemiştir. Hayvanların büyük kısmı kardiyo-pulmoner anormalliklerin ibarelerini göstermiş ve bazıları hipoksiden bazıları da,klinik asites bulguları olsun olmasın, RV(sağ karıncık) iflasından ölmüştür. RV hipertrofisinin; kendisi kaburgaların zayıflığına bağlı olarak gelişen, anormal solumadan kaynaklanan; hipoksiden dolayı artan, pulmoner arter hipertansiyonuna cevaben geliştiği öne sürülmüştür. Açık besin yetersizliklerinden yada sodyum durumunda olduğu gibi fazlalıklarından ayrı olarak, besleme programının asitesi etkileyen ana ilişkisi besin yoğunluğu ve yem kısıtlaması etrafında dönmektedir. Yüksek yoğunlukta diyetler kullanıldığında özellikle bunlar peletlendiğinde asites daha yaygındır. Dale ve Villacres (1988) asitesi uyarmak için, büyüme hızını artırmak üzere tasarlanmış yüksek yoğunlukta yemlerle, hayvanları beslemişler. 2850-2950 kcal ME/kg la beslenenlerden 3000-3100kcal ME/kg yemle beslenenler iki katı asites insidensine sahip olmalarına rağmen, 14.gün vücut ağırlıkları ve asites eğilimleri arasında bir korrelasyon bulunmamıştır. Bu çalışmada yüksek enerjili diyetler eklenen yağ miktarını artırarak üretilmiştir. Önceki raporlarında Dale ve Villacres (1986) yem değişikliğinin asitesi tetiklediği kavramını savunmuşlardı ama bu durum tek tip yemle beslenen programlarda da görülmüştür. Çeşitli besin yoğunluklarında ve yağ içeriğinde diyetler hazırlanırken büyüme 29

oranı ve asites arasında açık bir korrelasyon görülmüştür(aşağıda tablodaki gibi). En yüksek asites insidensi diyetin enerji:protein yada yağ içeriğinden bağımsız olarak en yüksek enerji seviyesi ile beslendiğinde ortaya çıkmıştır. Aşağıda tablodaki veriler eklenen yağın küçük etkisini ve her enerji:protein sırası kullanılmasına rağmen en büyük asites insidensinin en hızlı büyüyen hayvanlarda olduğunu göstermektedir. Asites İnsidensi Üzerine Besin Yoğunluğunun ve Diyet Bileşiminin Etkisi Diyet ME %Ham Protein ME/HP Diyet Yağı 49gün Canlı Ağırlık Asites Mortalitesi % 2950 23 128 0 1800 8.8 2950 23 128 4 1820 8.7 3100 24 128 4 1830 15.8 2950 21 140 0 1810 9.0 2950 21 140 4 1810 8.5 3100 22 140 4 1860 12.0 Dale ve Villacres (1986) dan. Besleme programı,besin yoğunluğu ve büyüme oranı çok yakından asitesin şiddetinin şekillenmesine neden oldukları için aynı şekilde yem kısıtlamasının muhtemel avantajları üzerine tartışılmaktadır. Arce et al.(1992) çeşitli yem kısıtlama programlarına hayvanların cevaplarını kaydetmek için bir bizi ilginç çalışma yaptı. Bu yazarlar tarafından işaret edildiği gibi böyle programların faydası asites insidensini üretim ekonomisini ters etkilemeden azaltmalarıdır. Yem kısıtlama programlarının kesim ağırlığını bir derece etkileyeceği zannedilmektedir ve açıkça yem sınırlandırmanın derecesi ile ticari olarak kabul edilebilir büyüme karakteristikleri arasında bir denge vardır. Arce et al.(1992) Meksika da 1940m yada 2500m rakımdaki çalışmaları birleştirmiştir. Hayvanlar ya gün aşırı besleme şablonu ile 7-28 gün arası değişen periyotlarda besleniyor yada günde sadece 8saat yemliklere geçmelerine izin veriliyordu(7am 3 pm). Bütün çalışmalarda tam beslenen kontrol grubu en çok ağırlık kazandı ve en yüksek asites mortalitesini sergilediler(%8-15 e karşı %40). Sanıldığı gibi vücut ağırlığında daha büyük bir kayıp olmasıyla beraber gün aşırı Besleme programında asiteste daha büyük bir düşüş elde edildi. Yeme ulaşımın günde 8 saat ile sınırlandırılmasıyla asites mortalitesi büyük oranda düşürülmüştür ve bu özellikle elle beslemenin yapıldığı ve yemliklerin kolayca kaldırılabildiği yerlerde çok pratik bir yöntem gibi görünmektedir. Mekanik yemliklerle yeme ulaşım süresinin kısıtlanması daha karmaşıktır ve pratik bir çözüm olmayabilir. Asites mortalitesi yem tüketimini azaltarak düşürülüyor gibi görünürken kısıtlama programının süresine bağlı olarak kesim ağırlığında 100 200 gr düşüş olacaktır. Çoğu ticari yetiştirmelerde bu 50 56 gün pazar ağırlığına 2 3 gün gecikme ile ulaşılması anlamına gelmektedir. Satış yaşında 2 3 günlük bir gecikme kulağa asiteste önemli bir düşüş için gözden çıkarılabilecek bir şey gibi gelebilir. Ancak böyle programların gerçek maliyetinin tanımlanması için dikkatli ekonomik analizler yapılmalıdır. Örneğin 100.000 lik bir erkek broyler sürüsünün satış gününün 1 gün geciktiğini ve sonra mortaliteden kurtaracaklarımız için bütün sürünün ekstra yem masrafına ne kadar ödememiz gerektiğini düşünün. - 100.000 broylerin 1 gün gecikmesinin ekstra yem masrafı 100g/piliç = 10 ton @ 250 USD/t = 2500 USD - Asitesli piliçlerin yiyeceği yem ve ölen piliç fiyatına ilişkin %1 mortalite maliyeti 1.000 piliç @ 25c = 250 USD 1.000 piliç ölümü,ort. 3kg yem tüketimi = 750 USD TOPLAM 1.000 USD 30

Bu yüzden bu basit örnekte bütün sürünün bir gün gecikmesinin ekstra maliyetini karşılaması için mortalitede en az %2.5 lik düşüş olması gerektiği görülmüştür. Asites üzerine besleme programını dikkate alındığında diğer bir endişe konusu da protein kaynağının dengesi ve kalitesidir. Ham proteinin amino asit kaynağı gibi sunulduğu ve bu hayvanların nitrojene minimum ihtiyaç duydukları çok iyi bilinmektedir. Artık nitrojen vücuttan atılmalıdır ve bu enerji(oksijen) gerektiren bir süreçtir. Diyette esansiyel amino asitleri sağlayarak ham protein miktarını minimize etme yoluyla oksijen gereksinimini azaltma potansiyeli vardır. Aynı düzeyde yararlanılabilir amino asit sunan ama biri %20 diğeri %24 HP içeren iki diyet olduğunu varsayarsak yüksek HP içeren diyette deamine etmek için %4 daha fazla HP olacaktır. Eğer hayvanlar 130g/gün yem tüketirse bu katabolizma için ekstra 5g/gün protein demektir. Böyle bir protein katabolizması ürik asit ve yağ sentezi ile sonuçlanacaktır ve bunlar için sırasıyla 2 ve 1 litre oksijene ihtiyaç duyulacağı hesaplanmıştır. Bu yüzden günlük ekstra 5g HP katabolizması hergün oksijen gereksiniminde 3 litre bir artış olacağı, ki bu hayvanın toplam gereksiniminin %8 artması demektir, anlamına gelmektedir. HP i minimize etmek için bir teşvik vardır çünkü katabolizması hayvanın oksijen talebi üzerinde sadece yeni stressler oluşturmaktadır. Eğer asites mortalitesi yeterince yüksek ise izleyen diyet değişiklikleri üzerine düşünülebilir - Hayat döngüsü boyunca düşük enerji seviyesi: Başlangıç 2850 kcal ME/kg Büyütme 2950 kcal ME/kg Bitiş 3100 kcal ME/kg - Peletten ziyade toz yem kullanın. Çok ince toz yem kullanmayın çünkü bu yem atımını artırır ve broyler düzeyinde toza neden olur. - 7-20 gün arası gün aşırı beslemeyi düşünün. Asites seviyelerinin çok yüksek olduğu yerlerde daha uzun sınırlandırma dönemleri gerekebilir. Bu sistemle su idaresi daha fazla önem kazanmaktadır. - Hayvanların her gün yeme 8-10 saat ulaşabildiği zaman sınırlandırmalı beslemeyi düşünün. Islak altlığın engellenmesi için su idaresine ekstra dikkat gerekir. - Yemin toksin kontaminasyonunu minimize edin. - Diyetin sodyum seviyesini %0.20 ile sınırlandırın 31