Türk Dillerinde Söz Başı Dudak Sesleri 1

Benzer belgeler
ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ İNSANİ BİLİMLER VE EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ VE EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ DÖRT YILLIK-SEKİZ YARIYILLIK DERS PROGRAMI

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ. Hafta 7

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1 BÖLÜM 2

Doç.Dr. ENGİN ÇETİN ÖZGEÇMİŞ DOSYASI

MOĞOLCA İBNİ MÜHENNÂ LÜGATİ BÜLENT GÜL

TÜRK DİLİ - I İÇİNDEKİLER HEDEFLER DİL AİLELERİ, DİL GRUPLARI, DİL TÜRLERİ. Dil Aileleri Dil Grupları Dil Türleri

Türkçe dönemleri ve Türk yazı dilinin tarihi gelişimiyle birlikte Türkçenin değişim çizgisini takip edeceğiz.

Tezkire-i Şeyh Safî (İnceleme-Metin-Dizin) Cilt I

ET-TUHFETÜ Z-ZEKİYYE Fİ L-LUGATİ T TÜRKİYYE ÜZERİNE BİR TÜRKMEN YAYINI

ÜNİTE TÜRK DİLİ - I İÇİNDEKİLER HEDEFLER TÜRKÇENİN KİMLİK BİLGİLERİ

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 10. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ÖABT Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Konu Anlatımlı Soru Bankası ESKİ TÜRK DİLİ VE LEHÇELERİ...

DERSLER VE AKTS KREDİLERİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

DR. NURŞAT BİÇER İN TÜRKÇE ÖĞRETĠMĠ TARĠHĠ ADLI ESERĠ ÜZERİNE

Karamanlıca Resimli Bir Çocuk Dergisi: Angeliaforos Çocuklar İçün (1872)

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

MOĞOLCADAKİ ŞAHIS ZAMİRLERİNİN SİSTEMİ * D. TÖMÖRTOGOO

1: İLETİŞİM, DİLVE KÜLTÜR

Fikret Yıldırım, Irk Bitig ve Orhon Yazılı Metinlerin Dili, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 2017, 399 s.

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ORTA ASYA (ANONİM) KURAN TERCÜMESİ ÜZERİNDE ÖZBEKİSTAN DA YAPILMIŞ BİR İNCELEME. ТУРКИЙ ТAФСИР (XII-XII acp) *

(TÜRKÇE) I. (Ana sayfada görünecektir.)

PROF. DR. HÜLYA SAVRAN. 4. ÖĞRENİM DURUMU Derece Alan Üniversite Yıl Lisans

DİL VE EDEBİYAT TÜRKLER VE TÜRKÇE DÜNYADA DİL AİLELERİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

2. HAFTA TÜR 101 TÜRK DİLİ-1

KİTÂBİYAT KARAHAN, AKARTÜRK (2013), DÎVÂNU LUGATİ T-TÜRK E GÖRE XI. YÜZYIL TÜRK LEHÇE BİLGİSİ, TDK YAY., ANKARA.

Karahanlı Eserlerindeki Söz Varlığı Hakkında

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Prof. Dr. Mehmet KUTALMIŞ

Eski Türkçe kı Ünlemi ve Bunun Anadolu Ağızlarındaki kı/gı Ünlemiyle Karşılaştırılması 1

Öğretim Üyesinin Adı: Yrd. Doç. Dr. Milena Yordanova

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 53, ERZURUM 2015, TÜRK DİLİNDE BİR GEÇMİŞ ZAMAN EKİ -çi

DOÇ. DR. HATİCE ŞİRİN USER İN BAŞLANGICINDAN GÜNÜMÜZE TÜRK YAZI SİSTEMLERİ ADLI ESERİ ÜZERİNE

DİL VE EDEBİYAT TÜRKLER VE TÜRKÇE DÜNYADA TÜRKÇE ÖĞRETİMİ

Bu doküman Kâtip Çelebi tarafından 1632 de yazılan ve İbrahim Müteferrika nın eklemeleri ile Matbaa-ı Amire de basılan Kitabı-ı Cihannüma nın

ÜNİTE E. TÜRK DİLİ I Yrd. Doç. Dr. Kürşad Çağrı BOZKIRLI İÇİNDEKİLER HEDEFLER TÜRK DİLİNİN BUGÜNKÜ DURUMU VE YAYILMA ALANLARI

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

BALTA KELİMESİNİN KÖKENİNE DAİR

Türkçe İlgi Hâli Eki ni n Kökeni Üzerine

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ DERS PLANI

TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DOKTORA PROGRAMI DERSLER VE KUR TANIMLARI

Dr. Mikail CENGİZ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Türk Dili ve Edebiyatı Ahmet Yesevi Üniversitesi Türkoloji Fakültesi

Türkçenin Tarihi Dönemleri ORTAK DERSLER TÜRK DİLİ I. Yrd. Doç. Dr. Şeyma KURAN

OĞUZ KAĞAN DESTANI METİN-AKTARMA-NOTLAR-DİZİN-TIPKIBASIM

ARAP HARFLİ ÖZBEKÇENİN İMLÂ ÖZELLİKLERİ:

Dieter MAUE (Bearb.) Alttürkische Handschriften. Teil 19: Dokumente in Brāhmī und

COURSES IN FOREIGN LANGUAGES for ERASMUS INCOMING STUDENTS. at Sofia University. 2018/2019 academic year FACULTY OF CLASSICAL AND MODERN PHILOLOGY

Dr. Mikail CENGİZ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Türk Dili ve Edebiyatı Ahmet Yesevi Üniversitesi Türkoloji Fakültesi

TÜRK LEHÇELERİNİN SINIFLANDIRILMASINDA BAZI KRİTERLER

Yrd. Doç. Dr. Ali GURBETOĞLU İstanbul Ticaret Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi

TÜRKÇE SES BİLGİSİ TDE101U

Türkçe ve Arapçada Sessiz Harfler Karşılaştırma Çalışması

DR. MUSTAFA SARI, TÜRKÇEDE ART ZAMANLI DEĞİŞMELER (YÜZ HADİS YÜZ HİKÂYE ÖRNEĞİ), PEGEMA YAYINCILIK, ANKARA 2007, 358 S.

Güner, Galip, Kıpçak Türkçesi Grameri, Kesit Yayınları, İstanbul, 2013, 371 S.

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI GÜZ DÖNEMİ PROGRAMI

Türk Eğitim Tarihi. 1. Türklerin İslam Öncesi Eğitimlerinin Temel Özellikleri. Yrd. Doç. Dr.

Türk Eğitim Tarihi. 2. Türklerin İslam Öncesi Eğitimlerinin Temel Özellikleri. Dr.

3. Emine Yılmaz Ceylan, Çuvaşça Çok Zamanlı Ses Bilgisi, TDK yay., 675, Ankara 1997.

AKAR, Ali (2018). Oğuzların Dili Eski Anadolu Türkçesine Giriş, İstanbul: Ötüken Yayınları, ISBN , 335 Sayfa Mustafa KARATAŞ

EN GÜÇLÜ ÇAĞINDA TÜRK DİLİ: GENEL DEĞERLENDİRME VE BEKLENTİLER. Prof. Dr. Nurettin DEMİR Dr. Nermin YAZICI

ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ. Yüksek Lisans Bilimsel Hazırlık Sınıfı Dersleri. Dersin Türü. Kodu

Karay The Trakai Dialect, Timur Kocaoğlu-Mykolas Firkovičius, Lincom Europa, 2006, 242 P.

Yayın Değerlendirme / Book Reviews

ESKİ TÜRK YAZITLARINDA KELİME BAŞINDA /h-/ SESİ GÖSTERİLMİŞ MİYDİ? *

DERS PLANI DEĞİŞİKLİK SEBEBİNİ İLGİLİ SÜTUNDA İŞARETLEYİNİZ "X" 1.YARIYIL 1.YARIYIL 2.YARIYIL 2.YARIYIL. Kodu Adı Z/S T+U AKTS Birleşti

OĞUZ VE TÜRK SÖZLERİ ÜZERİNE NOTLAR *

Fırat Üniversitesi İNSANİ VE SOSYAL BİLİMLER FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ VE EDEBİYATLARI

ÖZGEÇMİŞ. Yüksek Lisans Tezi: Çin in Ming Döneminde Yapılmış olan Türkçe-Uygurca Sözlük: Ġdikut Mahkemesi Sözlüğü (1997 Ankara)

KÖKTÜRK TÜRKÇESİNDEKİ BİR ÇİFT ÜNSÜZ İŞARETİ ÜZERİNE

Memlûk-Kıpçak Dil Araştırmaları ve İstanbul daki El Yazmaları

TARİHTEN GELECEGE TÜRK DİLİ.

Tablo 2: Doktora Programı Ortak Zorunlu-Seçmeli Dersler TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI DOKTORA PROGRAMI GÜZ YARIYILI

ÖZGEÇMİŞ. 5. Akademik Unvanlar: Yardımcı Doçentlik Tarihi : Yönetilen Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri: 6.1. Yüksek Lisans Tezleri:

Tercüme çeviri hizmeti verdiğimiz konular

TÜRKÇE / Yazımı Karıştırılan Sözcükler, Kısaltmaların Yazımı

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

ÖZGEÇMİŞ. : Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. : :

Dünyadaki milletlerin temel yapısını aile kurumu teşkil eder. Her aile üyesi için de farklı

TARİHTEN BUGÜNE TÜRK DİLİ ALANI

Türk Dili Anabilim Dalı- Tezli Yüksek Lisans (Sak.Üni.Ort) Programı Ders İçerikleri

Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü +90(312) ( )

BURSA GÖÇMEN AĞIZLARI FİİL İŞLETİMİNDE ŞİMDİKİ ZAMAN Şükrü BAŞTÜRK * Mustafa ULUOCAK ** Erol OGUR *** Süleyman EROĞLU **** Hatice ŞAHİN ***** ÖZET

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

MOĞOL FÜTUHATI VE DOĞU - BATI TÜRK YAZI DİLİ KAVRAMLARI ÜZERİNE *

Yüksek Lisans Öğretim Programı Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı

DERS İÇERİKLERİ. DILB1001 Dilbilimine Giriş

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

İnci. Hoca GEÇİŞ DÖNEMİ ESERLERİ (İLK İSLAMİ ESERLER)

Eski Korece de Türkçe Ödünç Kelimeler

DOÇ. DR. SERKAN ŞEN İN ESKİ UYGUR TÜRKÇESİ DERSLERİ ADLI ESERİ ÜZERİNE

Tez adı: Neva'i Mecalisü'n-Nefa'is metin-inceleme (2 cilt) (1990) SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ/TÜRK DİLİ ANABİLİM DALI

TÜRKÇEDE VE TÜRKİYE TÜRKÇESİ AĞIZLARINDA S/Ş MESELESİ MATTER OF Ş/S IN TURKISH AND IN TÜRKİYE TURKISH DIALECT

(Dış Kapak Örneği) T.C. ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ ve EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ TEZ ADI BİTİRME TEZİ

Transkript:

Dil Araştırmaları Dergisi Sayı: 2 Bahar 2008, 129-136 ss. Türk Dillerinde Söz Başı Dudak Sesleri 1 Gerard CLAUSON Çeviren: Özkan ÖZTEKTEN Ben, bu makalede sadece arı Türkçe sözleri tartışmak niyetindeyim, yani herhangi bir zamanda başka bazı dillerden alıntılanmış bütün sözleri özellikle hariç tutacağım. Saptamaya çalışacağım şey ise, Türk dilinin kurgulayabileceğimiz en eski fonetik düzeninin bir dilimi; yani anlaşıldığı kadarıyla MS. VIII. yüzyıldan önce de konuşulan Türkçedir ve hâlâ var olan bu dilin en eski önemli örneklerinin tarihlenmesidir. Altay teorisinin dayandırıldığı savlardan birisi, İlk Altay dili nde (primitive Altaic language), bugün bazı Tunguz dillerinde p-, f- veya h- olarak yaşayan; Erken Moğolcada (XIII.-XIV. yüzyıl) h- ye dönüşen, Moğolcanın sonraki dönemlerinde ve Türkçede sıfırlaşan bir söz başı sedasız dudaksıl patlayıcı p- olduğu görüşüdür. Bazıları şüphesiz düzmece olan çeşitli şüpheli etimolojilerle desteklenen bu görüş, bu makalenin sonundaki Konu Dışı Açıklamalar bölümünde daha ayrıntılı tartışacağım. Bu savın son zamanlardaki en uygun yorumu, Dr. Pentti Aalto nun Ne Türk ne de Moğol dilleri eski orijinal sözlerde bir söz başı p- sesine sahiptir sözleriyle başlayan On the Altaic initial p-* başlıklı yazısında (Central Asiatic Journal, I, 1, 1955) yer alır. Ben, The Turkish elements in 14th century Mongolian (Central Asiatic Journal, V, 4, 1960) ile biten makaleler serisinde Altay teorisine inanmama gerekçelerimi açıklamıştım ve konuyu burada daha ayrıntılı anlatmak gereğini duymuyorum. Bütün yapmak istediğim, şimdiye kadar Türkçede var olan tek söz başı dudaksıl ünsüz, sedalı patlayıcı b- idi, ifadesinin geçerliliğini sınamaktır. Her şeye rağmen, patlayıcı ünsüzleri tartışmadan önce, ilk olarak diğer söz başı dudak seslerini görüşmek isterim. Söz başı dudak genizlisi m- ile başlayacağım. Başında m- olan birçok söz, bazı erken (VIII. ve hemen sonraki yüzyıllar) lehçeler ile en önemli yaşayanları Azerice, Osmanlıca (bugünkü devamcısı Türkiye Türkçesi ile beraber) ve Türkmence olan Oğuzca denilen dillerinin bir kısmının dışında, bütün dönemlerde ve bütün Türk dillerinde bulunur. İlk bakışta, bu söz başı m- nin Türk dilinin fonetik düzeninin bir parçası olduğu varsayılmış olabilir; ama sözleri dikkatle incelemek, bunun böyle olmadığını 1 Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London, Vol. 24, No. 2. (1961), 298-306 deki The Initial Labial Sounds in The Turkish Languages başlıklı aslından Türkçeye Özkan Öztekten (ozkan.oztekten@ege.edu.tr) tarafından çevrilmiştir. 129

Gerard CLAUSON ortaya çıkarır. Aslında söz başı m- yalnızca şu durumlarda bulunur: 1. ma işte al, bunu al! gibi birkaç ünlem. 2. me meleme sesi gibi birkaç yansıma ve meme dişi göğsü gibi bir yarı yansıma. 3. Genellikle ikinci, ara sıra da daha sonraki ünsüz olarak en az bir genizli ünsüz içeren sözler. Filolojik olarak değerlendirildiklerinde gerçek sözler olarak kabul edilmeleri zor olduğu için; ünlemler, yansımalar veya yarı yansıma sözler hakkında fazla bir şey söylemeyeceğim. Bununla birlikte, üçüncü gruba ait sözlerdeki m- nin, sonraki genizlinin gerileyici benzeşmesiyle genizlileşmiş orijinal bir patlayıcı ses olduğu yönünde çok kuvvetli deliller var. Örneğin ben zamirinin tarihsel gelişimi bunu gösterir. Bu söz VIII. yüzyılın ilk çeyreğine tarihlenen en eski Köktürk yazıtı olan Tonyukuk anıtında; aynı yüzyılın üçüncü çeyreğine tarihlenen en eski Uygur yazıtı Şine Usu da ve muhtemelen biraz daha sonraki Yenisey yazıtlarının yaklaşık yüzde 80 inde, IX. yüzyıl veya sonraki bazı örneklerde de ben olarak görülür. Diğer Köktürk yazıtları ve belgelerinde, bütün diğer Uygur ve ortak kökenli diyalektlerin kalıntılarında ve XI. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadarki edebi metinlerde yazılış, tutarlı bir şekilde men dir; ama XI. yüzyılın üçüncü çeyreğinde yazılmış Divanu Lügati t-türk te 2 Kaşgarlı Mahmud; Oğuz, Kıpçak ve Suvarların (Volga Bulgarlarıyla ilişkili son boy) söz başındaki bütün m- leri b- ye çevirdiklerini ve böylece diğer bütün Türkler men derken, bu boyların ben dediğini söyler. Tahminen XIV. yüzyıl başlarında Arapça-Türkçe bir küçük sözlük telif etmiş İbni Mühenna, Türkistan Türkçesi ile bizim ülke ninki (muhtemelen Irak ve Azerbaycan) arasındaki diyalektik farklarla ilgili bir müzakerede, ilkinde kullanılan sözün men ve ikincisinde ben olduğunu söyler 3. XIII. yüzyıldan XV. yüzyıla kadar, birtakım Türkmence materyali de içeren Kıpçak sahasının Arap harfli sözlüklerinde gösterilen biçim, tutarlı olarak men dir; ama XIV. yüzyıl başlarında eser veren Ebû Hayyân Türkmen sahasındaki biçimin ben olduğunu söyler 4. Anadolu da XIII. yüzyıldan bugüne kadar tutarlı olarak ben dir; ama işin tuhafı, Azeri ve Türkmen sahaları, aradaki bu yüzyıllarda taraf değiştirmişler ve ikisi de şimdi ben i değil, men i kullanmaktadır. İlk bakışta, herhangi bir genizli ses olmadan söz başında m- ye sahipmiş gibi göründükleri için birkaç söz özellikle ilgi çekicidir. Açıklaması şudur: Geçmişten gelen bu benzeşmeye (retrospective assimilation), normal şartlarda olduğu gibi, bir dişsil (dental) -n- veya gırtlaksıl (guttural) -ŋ- nin sebep olmadığı; ancak yaklaşık olarak IX. veya X. yüzyılda tamamen kaybolmuş az görülen öndamaksıl (palatal) -ñ- sesinin yol açtığıdır. Hayvan pisliği için kullanılan birkaç sözden biri mayak tır. Bu söz, VIII. yüzyılda genellikle tıpla ilgili Uygurca metinlerde 5, 2 B. Atalay, Divanü lûgat-it-türk tercümesi, Ankara, 1939 (Buradan sonra Atalay olarak alıntılandı), I, 31 (orta) ; I, 339. 3 Kitâb hilyati l-insân wa halbati l-lisân, Haz. Kilisli Muallim Rifat, İstanbul, 1921, 80. s. (üst) 4 Kitâb al-idrâk li-lisân al-atrâk, Haz. Ahmet Caferoğlu, İstanbul, 1931, Arap harfli, 36.s., 2 nci kolon. 5 F. W. K. Müller, Uigurica, AKPAW (Berlin), 1908, 29. s., 1. 6.; G. R. Rachmati, Zur Heilkunde der Uiguren, SPAW, 1930 (Buradan sonra Rachmati olarak alıntılandı), 23. s. (index). 130

Türk Dillerinde Söz Başı Dudak Sesleri XI. yüzyılda Karahanlıcada (Kaşgari) 6, bir kez XIII. yüzyıl Kıpçakçasında 7 ve Batı da genellikle Türki denen ve Sovyetler Birliği ile Çin de Yeni Uygur olarak adlandırılan Çin Türkistanı ndaki modern dilde izlenir. Neyse ki Kaşgari, ikisi arasında ilgi kurmadan, pislik için Oğuzca baynak sözünü de kaydeder 8. mayak ve baynak ın her ikisi de, aslî *bañak sözünün sonraki şekilleridir. Dişi karaca, Uygurcada 9, Karahanlıcada (Kaşgari 10 ve Kutadgu Bilig 11 ), Teleüt ve Hakas gibi kuzeydoğu (veya güney Sibirya) grubunun modern birkaç dilinde muyġak olarak adlandırılır. İyi ki Kutadgu Bilig in Viyana nüshası sözü muyġak değil, munġak olarak imla etmiştir. İyi bilindiği gibi, bu nüsha çok yetersiz işaretlenmiş Arap harfli bir metnin Moğolcanın resmi alfabesindeki transkripsiyonudur ve yanlış imlalarla doludur. Örneğin, yayıg dönek ; çok sık tayıg, yatıg ve de tatıg olarak yazılmıştır. munġak ın da sadece benzer başka bir yanlış imla olması çok mümkündür; ama sözün orijinali, hiç şüphesiz, *buñġak olduğu için, gerçek bir fonetik geleneği de gösterebilir. Beyin sözü de çok şaşırtıcı yaygın imlalarla görülür. En erken örnekler, Uygurca bir tıp metindeki 12 méyi imlası ve Karahanlıcadaki (Kaşgari 13 ve Kutadgu Bilig 14 ) meŋe / méŋi dir. XV. yüzyıl Çağatayca şekilleri meye ve meyin dir 15 ; XIII. ve XV. yüzyıl arasındaki Arap harfli küçük sözlükler 16, ilk ikisi apaçık Kıpçakça ve son üçü Türkmence olan meyi, meyini, beyin, beyni ve beyini örneklerini verir. Modern şekiller, kuzeydoğu grubundaki me: ve mi: den Osmanlı ve Türkiye Türkçesindeki beyni/beyin e doğru sıralanır. Söz, başlangıçta béñi: biçiminde olmalıdır. Böylece, Türkçenin kurgulanabilir en erken şeklinde, söz başında hiçbir dudaksıl ve genizli m- olmadığı açıkça görülüyor; bu bakımdan da Türkçe, ardından ünsüzlerin bütün türlerinin geldiği söz başında m- bulunan sayısız söze sahip Moğolcadan tamamıyla farklıydı. Çok az sayıda çağdaş Türk dilinde, diğer Türk dillerindeki b- nin yerine, sedalı dudaksıl sızıcı v- (diş-dudak ünsüzünden ziyade çift dudak ünsüzü?) ve de çift dudak yarı ünlüsü w- ile başlayan birkaç söz vardır. Bu ve diğer birçok açıdan bir güneybatı dili olan Kırım Tatarcasına has gibi görünen söz başı w- sesi, kesinlikle v- nin ikincil halidir ve bundan dolayı hariç tutulabilir. Bildiğim kadarıyla, söz başında v- olan yegâne diller; Oğuz grubunun iki çağdaş temsilcisi, Azerice ile Osmanlı/Türkiye Türkçesi ve bu seslerin olduğu yegâne sözler de var, 6 Atalay, III, 167 (alt). 7 M. T. Houtsma (ed.), Ein türkisch-arabisches Glossar, Leiden, 1894, Arap harfli, 15. s., 1. 5. 8 Atalay, III, 175 (orta) 9 A. von Le Coq, Türkische Manichaica aus Chotscho I, AKPAW, 1911, 35. s., 1. 5; W. Radloff, Uigurische Sprachdenkmäler, Leningrad, 1928, 102c., 3 ve 5. 10 Atalay, III, 175 (orta, vokali yanlış okunmuş) 11 R. R. Arat, Kutadgu Bilig, I, Metin, İstanbul, 1947, 79., 5354. beyitler 12 Rachmati, 63 ve 89. satırlar. 13 Atalay, II, 299. s., 1. 20. 14 57. ve 1836. beyitler 15 Sanglâx ( E. J. W. Gibb Memorial Series, New Series, XX), London, 1960, facsimile 319r.28; 321v.10. 16 Houtsma, Arap harfli, 21.s., 1. 12 (beyin). Ebû Hayyân, Arap harfli, 89.s., 1. kolon (meyi, Türkmencede beyni). Ettuhfet üz-zekiyye fil-lûgat-it-türkiyye, Haz. B. Atalay, İstanbul, 1945, Tıpkıbasım 4a.13 (kenar boşluğunda beyini ); 15a.12 (meyini; kenar boşluğunda beyini). 131

Gerard CLAUSON var- ve ver- ile birlikte bu köklerden türemiş birkaç sözdür. Bu sözlerdeki söz başı v-, bu dillerin bilindiği en erken dönemi olan XIII. yüzyıldan bugüne kadar var olagelmiş gibi görünmektedir. Bu dillerde söz başında v- olan vur- gibi başka bir sözün var olduğu da eklenebilir; ama bu sözdeki v-, ön ses türemesidir ve epeyce yeni oluşmuştur, sözün orijinali ur- tır. Söz başı m- ye göre, Oğuz grubunun çok arkaik belli fonetik özelliklere sahip olduğunu ve bu sözlerdeki söz başı v- nin çok erken bir dönemden beri yaşayan bir şekil olmasının imkansız olmamakla beraber, kesin olmadığını gördük. XI. yüzyıl Oğuzcasına aşina Kaşgari, bu dilde bir söz başı ünsüzü olarak bu sesten bahsetmez 17 ve Orta Türkçenin diğer otorite eserlerinde de bu sesten söz edilmez. Bu yüzden hüküm, sadece ispatlanmamış olabilir. En erken Türkçede söz başında bir v- olmadığı için; dudaksıl dizi, The Turkish y and Related Sounds (Studia Altaica: Festschrift für Nikolaus Poppe, Wiesbaden, 1957) makalemde VIII. yüzyıldan önceki Türkçede, söz başında sedalı sızıcı bir diş sesi olan d- nin varlığına dair açık bir kanıt olduğunu gösterdiğim dişsil diziden farklılaştı. Artık söz başı patlayıcı ünsüz veya ünsüzleri sorununa ve Türk dilinin sedasız dudak patlayıcı sesi olan söz başı p- ye asla sahip olmadığını söylemenin doğru olup olmadığı sorununa geleyim. Bu problemin çözümü, Türkçeyi yazmakta kullanılan alfabelerin birçoğunun yetersizliği ve kullanılan harflerin bazılarının fonetik değerlerinin belirsiz kabul edilmesi yüzünden son derece güçtür. Yine de çözmeye başlamak için belirlenmiş bazı noktalar vardır. Runik denilen alfabe b ve p için farklı harflere sahipti ve bu yazıyla yazılmış metinlerin nispeten sınırlı söz dağarcığında, gerçekten söz başında bir p- nin hiçbir izi yoktur. Manihaist Süryani alfabesi de b ve p yi birbirinden ayırdı ve bu yazıyla yazılmış metinlerin nispeten az söz dağarcığında da söz başı p- nin hiçbir örneği görülmez. Bu durum, Profesör von Gabain tarafından Turkische Turfan-Texte (VIII, Berlin, 1954) arasında yayımlanmış Brahmi yazılı Uygur yazmalarında tamamen farklıdır. Bu metinler söz başında b- yerine birçok p- içerir. Gerçekte belki de daha çok olan, ama bu metinlerin yakından incelenmesiyle, 15 yazmanın sadece altısında söz başı p- ile ph- ve sadece üçünde söz başı b- ile bh- olduğu; kalan altısında her iki harfin, birinin diğerine göre daha çok tercih edilerek ve fark gözetilmeden kullanıldığı görülür. Burada karşı karşıya olduğumuz şey, Brahmi alfabesinin özenli fonetik işaretlemesinin kısmi kusurudur. Bu alfabenin Türkçeyi yazmak üzere benimsendiği dönemde, kâtipler bazı Türkçe sesleri göstermek için hangi harflerin kullanılacağını bilmekte açıkçası şaşkındılar. Bu yüzden de bu yazmalardaki imlalardan hiçbir kesin sonuç çıkarılamaz. Bu yazmalarla, b ve p yi birbirinden açıkça ayıran bir alfabenin kullanıldığı yeni belgeler arasında birkaç yüzyıllık ara vardır. Onların birisi, XIV. yüzyıl başlarında Güney Rusya da konuşulmuş bir Kıpçak diyalekti olan ve Türkçeyi 17 Olumsuz delil olarak Atalay I, 31 deki Oğuzlar, Kıpçaklar ve Suvarlarda (Türkçe) men bardum un dengi olarak ben bardum un verilmesi eklenebilir. 132

Türk Dillerinde Söz Başı Dudak Sesleri yazmak için Latin alfabesini kullanan Kumancanın epeyce geniş bir söz dağarcığını içeren Codex Cumanicus tur. Bu söz dağarcığında, aynı sesi içeren Farsça alıntı sözler olduğu gibi yazıldığı halde, söz başında p- bulunan Türkçe bir sözün hiçbir izi yoktur 18. Bu durum, Ermeni alfabesiyle yazılmış ve J. Deny tarafından yayımlanmış (L Arméno-Coman et les Ephémérides de Kamieniec (1604-1613), Wiesbaden, 1957) XVII. yüzyıl Kumanca metinlerde ve bir başka kuzeybatı dilini gösteren İbrani harflerle yazılmış (biraz daha geç?) Karayca metinlerde de aynıdır 19. Diğer Orta Türkçe metinlerinin hemen hemen hepsi Arap yazısıyla yazılmıştır. Arapçada p sedasızı yoktu ve Kaşgari nin Türkçede var olduğunu bilmesine rağmen, al-bâ u l-sulba dediği 20 bu sesi yazmak için hiçbir aracı da yoktu. Arap alfabesi Farsçayı yazmak için benimsendiğinde; özel bir harf, üç nokta konmuş bâ, p yi göstermek için geliştirilmişti; ama Farsçayı yazmakta bile bu harf, fazladan iki nokta konmadığında anlamın karışacağı durumlar için tek tük kullanıldı. Doğrusu, Arap yazısıyla yazılmış belgelerde yer alan kanıtlardan söz başı p nin olup olmadığına dair herhangi bir sonuç çıkarmayı denememek daha akıllıca olabilirdi. Bu yüzden, söz başı dudaksıl patlayıcı seslerine göre Türk dilinin orijinal fonetik yapısının herhangi bir delilinin bulunması gerekirse, bu ancak b- ve p- yi birbirinden açıkça ayıran yazılarla kayda geçirilmiş çağdaş Türk dillerinde mümkün olabilir. Buradaki manzara ise büyük bir çeşitlilik arz eder, gerçekten de standart sözlüklerden çıkarılabilecek sonuçlardan daha çoktur. Prof. N.A. Baskakov un mükemmel küçük kitabı Tyurskie yazıki (Moskva, 1960), birçok diyalektin fonetiği hakkında, örneğin (216. s.) Dağlık Altay dilinin Kuzey ağızlarında bütün söz başı dudaksıl patlayıcı seslerin m- olduğu gibi şaşırtıcı gerçekleri içeren zengin bilgiler verir. Oysa kabaca konuşulduğunda, manzara şu şekildedir. Hakasça gibi birkaç kuzeydoğu dili, bütün söz başı dudaksıl patlayıcı sesleri sedasızlaştırır ve başta Rusça sözler olmak üzere, yeni alıntılanmış sözlerdekilerin dışında, sadece p- ye sahiptir. Modern Türk dillerinin büyük çoğunluğu, tutarlı olarak söz başında b- yi kullanır ve sadece alıntı sözlerde, yansıma veya yarı yansıma sözlerde ve diğer sözlerin ancak bir tutamında söz başı p- bulundururlar; ancak bu sonuncular en ilgi çekici olabilir. Bu tür dillerin tipik örnekleri; Kazakça, Kırgızca ve Özbekçedir. Bu iki grubun arasında iki söz başı sesinin de olduğu birkaç Türk dili yer alır. Hiçbir Türk dilinde söz başı p- ler, b- lerden daha yaygın değildir; ama hepsinde fark edilir oranda söz başı p- bulunur. Bu Türk dilleri; en azından güneydoğuda Türki/Yeni Uygurcayı, kuzeybatıda Karakalpakçayı ve güneybatının ya da Oğuz grubunun iki üyesini, Azerice ve Osmanlı/Türkiye Türkçesini kapsar. Maksada en uygun şekilde incelenebilecek olan, bunlardan çok ve en iyi belgelenmiş olan sonuncusudur. Şimdiye kadar, Oğuz grubunun, (asla hepsi olmasa bile) birkaç bakımdan arkaik fonetik yapıyı bazı VIII. yüzyıl diyalektlerinden bile daha çok 18 Bkz. K. Grønbech, Komanisches Wörterbuch, Copenhagen, 1942 de dizin. 19 Örnekler için bkz. T. Kowalski, Karaimische Texte im Dialekt von Troki, Crakow, 1929. 20 Atalay, I, 8 (alt). 133

Gerard CLAUSON korumuş gibi göründüğünü gördük ve eğer bu grupta söz başı p- lerin olduğuna dair açık bir delil bulabilirsek; bu olgu önemsizmiş gibi, basitçe aldırış edilmeden geçilemez. Gerçekten de, eğer Osmanlı/Türkiye Türkçesinin söz dağarcığının ilgili bölümlerini dikkatle gözden geçirirsek, söz başında b- ve p- arasında çok açık bir fark olduğunu görürüz. IX. yüzyıldan (daha erken dönemler için delil yoktur) XX. yüzyıla kadarki eserlerde sahip oldukları ilk anlamda, deyim yerindeyse, tutarlı olan ve başında p- bulunan sözlerin hissedilir sayıda olduğu bir gerçektir ve söz başında p- ye sahip köklerden türemiş, aynı sesi taşıyan sözleri bulmayı da başarırız. Bunların bir kısmı, pat ve patla- gibi yansıma veya yarı yansıma sözler ya da onlardan türemiş, bu yüzden az da olsa önemli sayılabilecek sözlerdir; ama diğerleri diğer dillerde b- veya bazen de p- ile görülen tamamen sıradan sözlerdir. Böyle köklere, hemen hemen hepsi söz başında tutarlı olarak p- ile yazılan ve birçok türemişi olan birkaç örnek vereyim: pek sert, sağlam; çok ; pert- bir şeyi berelemek, zedelemek ; parmak parmak ; porsuk porsuk ; pus buğu, pus ; pus- pusuya yatmak ; piş- olgunlaşmak, pişmek. Bütün bu sözlerin oldukça uzun bir tarihi vardır ve üçü, pek, pert- ve piş-, Runik veya Manihaist Süryani alfabesiyle yazılmış eldeki belgelerde (b- ile) vardır. Daha da fazlası vardır; ama onların çoğu ya Osmanlı/Türkiye Türkçesine özgüdür ya da ancak başka bir alana ait olarak bilinirler. Örneğin, perçem den saçın bir tutamı söz eden tek farklı otorite, başka türlü açıklanamayan bir söz olan beçkem in ilk sesinin değerinden söz etmeden, Oğuzca şekil olduğunu söyleyen Kaşgari dir 21. Bu sözlerin bazısı da diğer Türk dillerinde söz başında p- ile görülür; örneğin porsuk Çağataycada özellikle p- ile yazılır 22 ve Karakalpakçada porsık olarak izlenir; ama bu sözlerin en ilgi çekici grubu, türemişleriyle birlikte piş- tir. Erken dönemlerde genellikle art damak, Köktürkçede 23 ise ön damak ünlülerine sahip olan bu fiil ve türemişleri, hemen hemen bütün çağdaş Türk dillerinde kullanılmaktadır ve söz başında p sesinin pratikte bilinmediği dillerde bile bu söz p- lidir. Yukarıda belirtilmiş sebeplerden dolayı, ne Brahmi yazılı bir metindeki pışrun- ve pışrunulimlalarına ne de kuzeybatı grubundaki piş- ve pis- şekillerine fazla önem atfetmek gerekir; ancak bu sözler de Türki/Yeni Uygurca, Kazakça (ama Kırgızcada değil), 21 Atalay, I, 483 (orta) 22 Sanglax, facsimile 132v.22. 23 Irk bitig, LIII : H.N. Orkun, Eski Türk Yazıtları, İstanbul, 1939, II, 87. 134

Türk Dillerinde Söz Başı Dudak Sesleri Özbekçe ve üç kuzeybatı dilinde, Kazan Tatarcası, Karakalpakça ve Nogaycada ve zaman zaman da olsa Türkmencede - tuhaf bir şekilde Azericede değil - söz başında p- ile yazılırlar. Söz başı p- nin, çok eski bir fonetik olguyu yansıtması dışında, çok nadir olarak bulunduğu Türk dillerinde bile yaygın olarak var olmasını açıklamak zordur. Böylece, Türkçenin şu anki kanıtlarla kurgulayabildiğimiz en erken şeklinde, söz başı iki dudaksıl patlayıcı sesten sedalı b- nin çok yaygın ve sedasız p- nin nispeten daha nadir olduğu tartışmasının çok net bir şekilde anlaşılabileceği görülüyor. Söz başında p- nin azlığı ve Türkçenin orijinal fonetik düzeninde bir unsur olduğunu kanıtlamanın zorluğu göz önüne alındığında; Dr. Aalto yu, alıntıladığı seçkin bilginlerce de ifade edildiği gibi, doğrulanmamakla beraber, bu sesin var olmadığı gerçeğinin Altay teorisini desteklemek için kullanılamayacağını kesin olarak iddia ettiği için suçlamak mantıksız olacaktı. Türkçenin yazılı dönemi öncesine kazdığımız kuyu derinleştikçe, ortaya çıkarılan fonetik çeşitlilik daha da büyür. Benim Türkçe y ile ilgili araştırmam, VIII. yüzyıldan önce bir söz başı sedalı diş sızıcısı d- ve bir de söz başı öndamak genizlisi ñ- olduğunu, her ikisinin de o dönemden itibaren y- ye dönüştüğünü ortaya koymuştu. Şu anki araştırma ise bugün de bazı bölgelerde var olan söz başı sedalı dudak patlayıcısı p- nin ve muhtemelen ama kesin olarak değil, söz başı dudak sızıcısı v- nin (söz başı dudak genizlisi m- nin değil) bulunduğunu göstermiştir. Bütün bu durumlardaki sesler, var olduklarının bu zamana kadar neden fark edilmediğini açıklaması açısından nadir seslerdi. Daha gayretli bir araştırmanın, diğer söz başı seslerinin şu anda şüphelenilmeyen varlıklarını ortaya çıkarabileceği de beklenebilir. Konu Dışı Açıklamalar Farazi Altayca *p- nin gelişimini göstermek için tekrarlanan etimolojiler 24 Profesör Poppe nin Introduction to Mongolian Comparative Studies (Helsinki, 1955) eseri için Journal of the Royal Asiatic Society de (1956, 211) yayımladığım eleştirisinde, sıfır-h-f-p fonetik ilişkisi için iyi bir delil varken, Moğol ve Tunguz dillerinde zincirin, tersine değil, sıfır ile başlayıp p ile bittiğini varsaymanın mantıksal ve kronolojik olarak daha tatmin edici olduğunu; diğer bir deyişle, olup bitenin belirli şartlarda bir söz başı ünlüsünün soluklu (aspirated) ünsüz olması ve bu ünsüzün de zaman içinde f ye, bu f nin de p ye dönüşmesi olduğunu ileri sürmüştüm. Bütün bu ses değişikliklerinin gerçekleştiğine dair deliller, Doğu Asya da kolayca bulunabilir; örneğin Moğolistan a komşu bir alanda konuşulan Türki/Yeni Uygurcada, (muhtemelen çok yakın zamanda) soluklu ünsüze değişmiş söz başı ünlülerinin bulunduğu sözler için birkaç örnek vardır ve Arapça alıntı sözlerdeki bütün f ler p olmuştur. Herkesin kabul ettiği gibi, sözlerin var oldukları bilinen en erken tarihler, mutlaka o sözlerin gerçekten 24 Yukarıda anılan Dr. Aalto nun yazısının sayfalarındaki gibi kaynaklar 135

Gerard CLAUSON var olmaya başladığı tarihlerle aynı kronolojik sıralamada değildir. Bu sebeple, örneğin, XIII. yüzyıla ait Moğolca bir söz, fonetik olarak ele alındığında, XX. yüzyıldaki Tunguzca bir sözden daha genç olabileceğinden, çekiç anlamındaki sözleri (9. s.) aşağıdaki kronolojik sıralamaya göre dizmek, sonuncu sözün fonetik görünümüyle hiç olmazsa daha tutarlı olacaktır: Moğolca aluqa-orokça xaluka- Mançuca folgo-goldice palū. Eğer bu doğruysa, bu sözün sözde kökeninin Akadca pilaqqu (12.s.) olması da besbelli yanlıştır ve kelimenin, bir-iki kuzeydoğu Türk dilinde yeni bir Moğolca alıntı olması dışında (Irak ile Moğolistan arasındaki köklü bir coğrafi bağlantının şüphesizliğiyle), Türkçede var olmadığı gerçeğiyle desteklenir. VIII. yüzyıldaki Türkçe baldu yu (baltu/balta XIV. yüzyıldan önce doğrulanamaz), sözde Akadca paltu dan kökenlendirme denemesi, iki söz arasındaki uçsuz bucaksız zaman ve mekan aralıkları göz önüne alındığında, ancak son derece cüretkârca sayılabilir ve her halükarda, p- sinin Türkçede sıfır olması gereken Orta Altayca *paltu ya dayandırılmış teoriye rağmen, yok olup gider. Üflemek, (11. s.) Türkçede ür- tir ve her zaman da böyle olmuş, asla hürolmamıştır. Türki/Yeni Uygurcadaki ür- (ür- ten üflemek farklı bir söz) yerine hür- havlamak ve ördek yerine hördek sözleri, bu dildeki ikincil soluklulaşmanın (aspiration) tipik örnekleridir. Gerek Osmanlıca ve Çağataycada gerekse diğer Türk dillerinde hür- sözü yoktur ve asla var olmamıştır. Profesör Ramstedt in Koreceyi Altay grubu yla ilişkilendirme denemesi (13. s.), böyle genel ve gerçeklere dayalı, desteklemek için ileri sürülen iddiaların ayrıntılı olarak sınanması muhtemelen gereksiz olan bir şüpheciliği uyandırdı; ama bu durum, Korece pai yi kupa, fincan, bilinen bir fonetik kurala göre alıntılandığı varsayılan bir şekil olan Moğolca ayaγa dan gelişmiş Türkçe ayak ile birleştirmeyi denemekle kesinlikle kuvvetlendirilemez. Ne Korece phul u ot Türkçe öl nemli, ıslak (ot ile değil) ile veya Korece phul- ı kaşımak Türkçe üz- koparmak, parçalamak (kaşı- ile değil) ile ne de her iki sözü Moğolca uru- ovmak, rendelemek, eğelemek, perdahlamak ile ilişkilendirmek için herhangi bir açıklama görülür. Türkçe bal ın (13. s), Latince mel çok yakın bir fonetik paralellikte olsa bile muhtemelen Latinceden değil de diğer Hint-Avrupa dillerinden alıntı bir söz olduğu şüphesiz doğrudur. Bu konuda en erken otorite olan Kaşgari bu sözün, batıyla ilişkisini doğrularcasına, Oğuzlar, Kıpçaklar ve Suvarlarca kullanıldığını söyler (Atalay, III, 156). Alıntı sözlerle karşılaşılan o dönemde, b- ye çevrilmiş söz başı m- nin erken Türkçedeki toleranssızlığına gerçekten dikkat çekici bir örnektir. Söz, Korece mil ile herhangi bir ilişki olasılığı bırakmadan bal şekliyle (bazı kuzeydoğu Türk dillerinde pal) bütün modern Türk dillerinde yaşar. Dr. Aalto nun bağımlılık hissedeceğim yazısında başka etimolojiler de var; ben, bir Türkolog olarak aynı fikirde olmamakla beraber, Altayca *p- nin var olduğuna dair benim yukarıda tartıştığımdan daha iyi olabilecek bir görüşü es geçmeyi düşünmedim. 136