GİRİŞ. Emek tarihi çalışmalarının önemli inceleme alanlarından birisi sendikal tarih

Benzer belgeler
BİR SENDİKA TARİHİ: GENEL-İŞ ( )

İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ. Neslihan Erkan

TOPLU İŞ HUKUKU (HUK302U)

İSG NİN TÜRKİYE DEKİ TARİHSEL GELİŞİMİ

Sendikalaşma ve Toplu İş Sözleşmesi Raporu Ağustos 2016

II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ

T.C. İNKILÂP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DERS NOTU I. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ OSMANLI DEVLETİ NİN GENEL DURUMU. Ekonomik Durum:

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

TES-İŞ, 12 Aralık 1963'te enerji işkolunda faaliyet göstermek üzere Ankara'da kuruldu.ilk adı Türkiye Enerji, Su, Gaz, DSİ İşçi Sendikaları

MEŞRUTİYET DÖNEMİNDE OSMANLI DEVLET TEŞKİLATI

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi

İÇİNDEKİLER İLKSÖZ... 1

CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL MERKEZİ EMEK BÜROLARI YÖNETMELİĞİ

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Mesleki Deneyim. Eğitim Bilgileri. Prof. Dr. Nurşen CANİKLİOĞLU. Profesör Marmara Üniversitesi Doçent Marmara Üniversitesi

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

TÜRK ANAYASA DÜZENİ Bahar dönemi Ara sınavı

Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Ders Bilgi Formu

İktisat Tarihi I. 5/6 Ocak 2017

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U

SUNUŞ. Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Yönetim Kurulu

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından:

İŞKOLLARINDAKİ İŞÇİ SAYILARI VE SENDİKALARIN ÜYE SAYILARINA İLİŞKİN TEMMUZ 2017 İSTATİSTİKLERİ

SÖYLEŞİ H /PROF.DR. SEZA REİSOĞLU**

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

işçiokulu FASİKÜL 8: Türkiye deki sendikaları tanıyalım

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

KAMU YÖNETİMİ. 9.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /9

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

BİRİNCİ MEŞRUTİYET'İN İLANI (1876)

MESLEK ÖRGÜTÜNÜN GöREV ÇAĞRISINA KATILMAK SUÇ MUDUR? BU NEDENLE HUKUKİ BİR YAPTIRIM UYGULANABİLİR Mİ?

OY HAKKI, SEÇİM ve SEÇİM SİSTEMLERİ

SAĞLIĞIN KORUNMASI, GELİŞTİRİLMESİ VE SAĞLIK POLİTİKASI. Doç.Dr. Gülbiye YENİMAHALLELİ YAŞAR

Devrim Öncesinde Yemen

DÜZELTİLMİŞ ŞEKLİ AŞAĞIDAKİ GİBİDİR.

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

Hazırlayan: TACETTİN ÇALIK. Tacettin Hoca İle KPSS Vatandaşlık

Toplu İş Hukuku. Sendikaların Faaliyetleri Sendikaların Sona Ermesi. Prof. Dr. Murat ŞEN Arş. Gör. Yusuf GÜLEŞCİ

İşyeri Temsilcileri Rehberi

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

ANAYASA MAHKEMESÝ KARARLARINDA SENDÝKA ÖZGÜRLÜÐÜ Dr.Mesut AYDIN*

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK DANIŞMA MECLİSİ TOPLANTISI İLE ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI YÖNETMELİĞİ

İlk Sosyal Politika Uygulamaları - İngiltere

Albert PERSONS isimli işçi, özür dileme şartıyla affedileceğinin söylenmesi üzerine, mahkeme heyetinin karşısında tarihe geçecek sözlerini söyledi:

Endüstri İlişkileri Kapsamında

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ TESPİTİ İLE GREV OYLAMASI HAKKINDA YÖNETMELİK. Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi/Sayısı: /28792 BİRİNCİ BÖLÜM

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ

MEHMET UTKU ÖZTÜRK 1961 KURUCU MECLİSİ

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ VE SENDİKAL HAKLAR BAKIMINDAN YENİ YASANIN DEĞERLENDİRİLMESİ

TÜRK TOPLU İŞ HUKUKUNDA YENİ GELİŞMELER MERKEZ VE ŞUBE YÖNETİCİLERİ EĞİTİMİ,HARB-İŞ YALOVA DOÇ.DR. İBRAHİM AYDINLI

İŞ VE SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ!

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

13. ASKERLİK GÖREVİ Ordu Hayatı Savaş Yönetimi ve Siyaset Ordu Okuldur SEÇİM

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

İŞKOLU SENDİKANIN ADI ÜYE NO ADI SAYISI % ÖZ ORMAN-İŞ (Öz Ormancılık ve Tarım, Avcılık ve Balıkçılık İşçileri Sendikası)

ANAYASA GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI 5 OCAK 2015 SAAT 09:00

İŞ HUKUKU ÖĞR.GÖR.İDİL YILDIRIM ARI

151 NOLU SÖZLEŞME KAMU HİZMETİNDE ÖRGÜTLENME HAKKININ KORUNMASI VE İSTİHDAM KOŞULLARININ BELİRLENMESİ YÖNTEMLERİNE İLİŞKİN SÖZLEŞME

YENİ DERNEKLER KANUNU

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm GENEL BELGİLER

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

ÖZGEÇMİŞ. İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku ABD Medeni Hukuk ABD

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ...XI GİRİŞ... 1 İkinci Meclisler... 1 Osmanlı Âyan Meclisi ve 1924 Anayasaları... 3 Cumhuriyet Senatosu...

Kasım 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

ÖZGEÇMİŞ. İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku ABD Medeni Hukuk ABD

ÜNİTE:1. Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri ÜNİTE:2. Anayasaların Yapılması ve 1982 Anayasası ÜNİTE:3. Anayasaların Değiştirilmesi ve 1982 Anayasası

TC. YÜKSEK ÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞI Bilkent/ANKARA. 26 Temmuz 2006

Türk Sosyal Güvenlik Sisteminin Gelişimi

SENDİKA ÜYELİĞİNİN KAZANILMASI VE SONA ERMESİ İLE ÜYELİK AİDATININ TAHSİLİ HAKKINDA YÖNETMELİK. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ AVRUPA BİRLİĞİ UYUM KOMİSYONU. Esas No: 1/567 Karar No: 8 Tarih: 22/02/2012 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER... IX KISALTMALAR... XVII I. BÖLÜM TBMM X. DÖNEM ( )

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

İKİNCİ BÖLÜM ENDÜSTRİ DEVRİMİ, SOSYAL SORUN VE SOSYAL POLİTİKA İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM SOSYAL POLİTİKA BİLİMİNİN KONUSU, KAPSAMI VE TEMEL YAKLAŞIMI

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

Sosyal Düzen Kuralları. Toplumsal Düzen Kuralları. Hukuk Kuralları Din Kuralları Ahlak Kuralları Görgü Kuralları Örf ve Adet Kuralları

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU

HAZİRAN 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Doç.Dr.Gülbiye Y. YAŞAR, Dr.Emirali KARADOĞAN

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

Öğr.Gör. İbrahim Ersin TURGUT, Öğr.Gör.Dr.Cumali ERDEMİL Pamukkale Üniversitesi Buldan Meslek Yüksekokulu

DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ

SENDİKALAR VE DİĞER DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİYLE İLİŞKİLER EYLEM VE ETKİNLİKLER

Milli varlığa yararlı ve zararlı cemiyetler

MART 2015 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

İŞVERENLERİN İŞÇİ İSTEMLERİNİ ÇALIŞMA DAİRESİ NE BİLDİRMELERİ TÜZÜĞÜ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... V İÇİNDEKİLER... IX KISALTMALAR... XVII I. BÖLÜM TBMM IX. DÖNEM ( )

Transkript:

1 GİRİŞ Emek tarihi çalışmalarının önemli inceleme alanlarından birisi sendikal tarih çalışmalarıdır. Sendikal tarih çalışmaları bir yandan bize özel olarak o sendikal yapının tarihsel gelişimi ve kökenleri hakkında fikir verirken, diğer yandan sendikal yapının gelişim ve politikalarındaki değişimi de belirleyen dönemin toplumsal, siyasal ve sendikal koşulları hakkında da genel bir bilgi edinmemize olanak tanımaktadır. Genel-İş Sendikası da bu anlamda emek tarihi çalışmaları bakımından inceleme konusu olarak önemli bir örnektir. Genel-İş, günümüzde de sendikal faaliyet sürecinin içerisinde olup, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu nun (DİSK) hem üye hem de örgütlülük bazında en büyük sendikası olma özelliğini taşımaktadır. 1962 yılında kurulan sendika şu anda genel hizmetler işkolunda faaliyet gösteren en eski sendikal örgütlenmedir. Genel-İş in, 12 Eylül askeri darbesi ile beraber faaliyetlerine son verilen DİSK le beraber faaliyetleri durmuş, DİSK davasının 1991 yılında beraatle sonuçlanması üzerine 1992 yılında faaliyetlerine yeniden başlamıştır. Sendikanın yeniden faaliyete başladığı dönemden kısa bir süre sonra sosyal demokrat belediyelerde çalışan Belediye-İş Sendikası üyesi işçilerden önemli bir bölümünü kısa sürede bünyesine katmayı başarmış ve işkolunda toplu sözleşme yapma yetkisine sahip üç sendikadan biri olmuştur. 1962 yılında kurulan sendika, 1975 yılına kadar Türk-İş üyesi olarak kalmış, 1969 dan 1975 e kadar Türk-İş içerisinde sosyal demokrat sendikacılık hareketin

2 öncülüğünü yapmış, 1975 yılında Türk-İş ten ayrılmış, 1976 yılından sonra da DİSK e katılmıştır. DİSK e katıldıktan hemen sonra sendikanın o dönemki Genel Başkanı Abdullah Baştürk aynı zamanda DİSK Genel Başkanı olmuştur. Bu anlamda Genel-İş in tarihi, Türkiye deki sendikal hareketin gelişim sürecine de tanıklık etmektedir. 1980 öncesinin en büyük iki konfederasyonu olan Türk-İş ve DİSK içerisinde Genel-İş, sendikal güç ve politika anlamında önemli bir etkiye sahip olmuştur. Bu çalışmada, bugünkü Genel-İş in sendikal anlayışının kökleri, nasıl bir değişim ve gelişim gösterdiği, Türk-İş ve DİSK içerisindeyken sendikal politikalara etkisi, özelde belediye işçi hareketine, genelde ise Türkiye işçi hareketine katkıları incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmada ağırlıklı olarak betimleyici yaklaşım benimsenmiştir. Akademik alanda ilk olması nedeniyle bu çalışma kendisini bir yanıyla birinci el kaynak ve belgelerin derlendiği bir çalışma olarak sınırlamıştır. Ayrıca çalışma, kendisini 1980 e kadar olan dönemle sınırlamıştır. 1980 sonrası dönemde yaklaşık 12 yıl sendikal faaliyet sürecinden ayrı kalan sendikanın, 1992 sonrası dönemi inceleme konusu dışında bırakılmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde, Genel-iş in doğuş koşullarını yaratan, Türkiye de sendikal hareketin gelişimi ve tarihsel kökenleri incelenmeye çalışılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu nun son dönemlerinden başlayarak Anadolu da işçi hareketinin ve mücadelesinin nasıl geliştiği, sendikal örgütlenmelerin ortaya çıkışı, sendikal anlayışı etkileyen siyasal, toplumsal ve sendikal olaylar genel hatlarıyla ele alınmıştır. Bu bölümde ağırlıklı olarak sendika-siyaset-devlet ilişkisine odaklanılarak, sendikal örgütlenmelerin gelişiminde siyasal iktidarların etkileri

3 gösterilmeye çalışılmıştır. Cumhuriyet öncesi ve sonrası dönem, ayrı birer bölüm başlığı olarak ele alınmış ve kendi içlerinde de ayrı dönemler halinde incelenmiştir. İkinci bölümde, Genel-İş in kuruluşuyla beraber Genel-İş in örgütlenme alanı olan belediyelerin gelişimi ve yapısı, belediyelerde istihdamın yapısı, belediye işçi hareketi ve sendikal örgütlenmelerin gelişimi ve genel hizmetler işkolunun özellikleri incelenmeye çalışılmıştır. Üçüncü bölüm de Genel-İş in kurumsal tarihi incelenmiştir. Genel-İş in kurumsal tarihi üç ayrı alt başlıkta ele alınmıştır. İlki; kuruluşundan 1969 yılına kadar geçen dönemdir. Bu dönemde Genel-İş, Türk-İş ile paralel bir sendikal anlayışa sahiptir. Türk-İş in kurulmasına da öncülük eden Amerikan sendikal anlayışının Genel-İş in sendikal çizgisine etkileri bu bölümde irdelenmeye çalışılmıştır. İkinci alt başlıkta, 1969-1975 yılları arasında Genel-İş incelenmiştir. Bu dönem Genel-İş in daha belirgin olarak sosyal demokrat sendikacılık anlayışına sahip olduğu dönemdir. Türk-İş ile olan ilişkilerinde bu anlayış farklılığı üzerinden, Türk- İş içerisindeki sosyal demokrat anlayışa sahip diğer sendikalarla ortak hareket ederek Genel-İş in Türk-İş ten ayrılmasına kadar götürecek ayrışmalar yaşanmıştır. Üçüncü alt başlıkta, Genel-İş in DİSK e katıldığı dönem ele alınmıştır. 1976-1980 yılları arası bu dönemde Genel-İş in sendikal anlayışının demokratik sol çizgisinden demokratik sosyalizm çizgisine dönüştüğü görülmektedir. Bu dönem aynı zamanda Genel-İş Başkanı Baştürk ün DİSK Genel Başkanı olduğu dönemdir. Dolayısıyla Genel-İş in tarihi incelenirken bu dönemde aynı zamanda bir yönüyle DİSK in tarihi de incelenmiş olmaktadır.

4 Her üç dönem de sendikanın anlayışını ve faaliyetlerini anlamamızı kolaylaştıracak ortak alt başlıklar etrafında incelenmiştir. Bu başlıklar; sendikal anlayış, Türkiye ve dünya değerlendirmesi, çalışma yaşamı ve işçi hareketine ilişkin değerlendirmeler, örgütlenme çalışmaları, toplu sözleşme faaliyetleri, eğitim faaliyetleri, grevler ve eylemler, uluslararası ilişkiler, konfederasyonla ilişkiler, işverenler ve siyasi partilerle olan ilişkiler olarak sınıflandırılmıştır. Her dönem için ayrı ayrı yapılan bu incelemeler sendikanın anlayışındaki değişimi ve faaliyetlerindeki gelişimi daha net görmemize olanak sağlamaktadır. İşverenler ve siyasi partilerle olan ilişkiler başlığı sendikanın esas olarak CHP ile olan ilişkilerinde yoğunlaşmıştır. Genel-İş in kurulduğu dönemden başlayarak CHP ile olan siyasi ilişkileri bugüne kadar kesintisiz olarak devam etmiş, bu anlamda siyasi partilerle olan ilişkiler başlığı altında esas olarak bu konuya yoğunlaşmıştır. Bu çalışma sırasında Genel-İş in çalışma raporları, Genel-İş Emek Dergileri ve sendikanın diğer yayınları ağırlıklı olarak temel kaynaklar olmuştur. Ayrıca sendikanın ve DİSK in eski yöneticileriyle dönemlere ilişkin sözlü tarih çalışmaları yapılmış, çalışmada bunlara da yer verilmiştir. Bu sayede yazılı materyallere yansımayan bilgilere de ulaşılmıştır. Kurumların arşiv geleneğinin ne yazık ki oluşmamış olması bu çalışma sırasında da karşılaşılan en önemli zorluk olmuştur. 1980 darbesi sonrası dönemde sendikanın birçok yayınının toplatılmış olması, sonraki kayyum yönetiminin de bu konuda titizlik göstermemiş olması çok sayıda yayına ulaşılmasında ciddi sorunlar yaratmıştır. Sendikanın saklanabilen arşivinin ise 1992 de sendika yeniden faaliyete geçtikten sonra o zamanın yöneticileri tarafından aynı özensizlikle korunmamış

5 olması birçok yayının kaybolmasına neden olmuştur. Bu anlamda incelenen yayınların bir bölümü kütüphane ya da eski yöneticilerin kişisel arşivinden temin edilebilmiştir. Ayrıca çalışma sırasında sık sık uzun alıntılar kullanılmıştır. Bu, konunun daha net anlaşılabilir olması açısından bir zorunluluk olarak görülmüştür.

6 BİRİNCİ BÖLÜM GENEL-İŞ İN DOĞUŞ KOŞULLARI: TOPLUMSAL VE HUKUKSAL MİRAS I. CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEMDE İŞÇİ HAREKETİ Türkiye de sendikaların doğuşu, Cumhuriyet öncesinde yaşanan gelişmelere kadar uzanır. Osmanlı İmparatorluğu nun başkenti olan İstanbul da yoğunlaşan ve çoğu ordunun gereksinimlerini karşılamaya dönük fabrikalarda görülen ilk işçi örgütlenmeleri, Avrupa da gelişen işçi hareketinden çok sonra ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz bu gecikmenin çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenlerin en önemlilerinden biri, ülkenin üzerinde kurulduğu coğrafyada yaşayan insanların neredeyse tamamının toprağa bağlı olarak yaşıyor olmasıdır. Osmanlı Devleti, özellikle son yıllarında Avrupa devletleriyle ekonomik ve siyasal alanda sıkı ilişkilere sahip olmasına karşın ülkede kapitalizm, nüfusun büyük ölçüde toprağa bağımlı olması ve feodal bir yapı üzerinde kurulmuş olması nedeniyle diğer Avrupa ülkelerinden çok daha geç gelişmeye başlamıştır. Sendikal örgütlerin ortaya çıkması, herşeyden önce, ücretli işçinin ve işçi sınıfının doğmuş olmasını gerektirir. Bu anlamda geleneksel olarak etkin bir işçi hareketine ve güçlü bir sendikacılığa sahne olan Batı toplumlarının en temel özelliği, sanayileşmiş ülkeler olmalarıdır. Tarihsel olarak sanayi devrimine öncülük etmiş

7 bulunan bu ülkeler, kapitalist topluma özgü sınıflaşmanın doğuşunu hazırlayan koşulları da en önce yaşamıştır. Sanayi devrimini ve bu oluşuma eşlik eden yeni üretim ilişkilerini geç kurabilen toplumlarda, işçi sınıfının ve buna bağlı olarak işçi hareketinin doğuşu ve gelişimi de aynı ölçüde geç olmuştur. A. II. Meşrutiyet Öncesi Dönem Osmanlı İmparatorluğu nun son dönemlerinde işçi hareketi üzerinde etkili olan unsurların önemli bir bölümü 1789 Fransız Devrimi ile birlikte Avrupa da canlılık kazanan özgürlük, eşitlik, kardeşlik temellerine dayalı demokratik düşünce ve oluşumların bir yansıması olarak ortaya çıkar. 1789 Fransız Devrimi Avrupa yı olduğu gibi, son dönemlerinde Avrupa ile ilişkileri gelişen Osmanlı aydınlarını da yakından etkilemiştir. Bu kesim, 19. yüzyılın başından itibaren Osmanlı devlet yapısında yeniliklerin yapılması yönünde çaba göstermiştir. 1808 Sened-i İttifak, 1838 Gülhane Hattı Hümayunu, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı bu çabaların başlıca örnekleridir. Bu olaylar bir yandan Batılı kapitalist ülkelerin Osmanlı topraklarında ayrıcalık elde etmesini, bir yandan da temel hak ve özgürlüklerin bütünüyle olmasa da kısmen tanınmasını ifade etmektedir. (Işık, 1996:13-14) Osmanlı da modern sanayi tesislerin kurulmasında sarayın ve ordunun ihtiyaçlarını karşılama amacının güdüldüğü görülmektedir. Ordunun ve sarayın ihtiyacını karşılamak için kurulan fabrikalar bir yandan da modern anlamda sanayi işçisinin oluşumunu sağlıyordu. Tersaneler, baruthaneler, kundura, fes fabrikaları devlet

8 tarafından işletilen fabrikalardı. Demiryolları yapımında çalışan işçilerin önemli kısmı ise asker işçilerden oluşmaktaydı. Bu anlamda Batı daki klasik işçi tipinden farklı bir işçi kitlesi mevcuttu (Akkaya 2002:133). Osmanlı İmparatorluğu nda devletin istihdam ettiği askerlerin dışında, sanayinin ücretli emek gereksinimi, tarımsal üretim yaparken göç eden köylüler ile kapitalist dünyanın malları ile rekabet edemeyip üretim araçlarını kaybetmiş olan zanaatkarlar üzerinden karşılanmaktadır (Sencer, 1969:94) Osmanlı İmparatorluğu nda bilinen ilk grev 1863 yılında Zonguldak kömür madeni işçileri tarafından gerçekleştirilmiştir. Grev için o dönemde kullanılan terim tatil-i eşgal dir. İlk grevin gerçekleştirildiği 1863 yılından 1876 yılına kadar on altı grev ve bir grev dışı eylem gerçekleştirilmiştir. 1877 yılında tespit edilen bir greve rastlanmazken, 1878-1880 döneminde ise işçilerin on kez greve gittikleri gözlenmektedir. Yine 1881 yılında grev yaşanmazken, 1882-1906 döneminde otuz bir adet grevin gerçekleştirildiği görülmektedir. 1907 yılında ise yine grevlere rastlanmaz (Akkaya, 2002:138). Bu durum, Osmanlı nın yapısı ile beraber incelendiğinde grevlerle ekonomik ve siyasal koşullar arasında bir paralellik olduğunu göstermektedir. Bu dönem gerçekleşen grevlerin büyük çoğunluğunun devlete ait işletmelerde gerçekleştiği görülmektedir. Bunun başlıca nedeni, devletin ekonomik iflası nedeniyle işçilerin alacaklarını ödeyemez duruma düşmesidir. (Sencer,1969:149)

9 Bu dönemde gerçekleşen grevlerin büyük bir çoğunluğunun ekonomik nedenlerden kaynaklandığını görmekteyiz. Grevler ekonomik krizin artmasıyla paralel bir artış göstermiş, siyasal baskının artmasıyla azalmış ve istibdat yönetimiyle birlikte ortadan kalkmıştır. Bu dönem gerçekleşen grevlerin diğer bir özelliği ise güçlü işçi örgütlerinin olmayışıdır. Bu dönemin grevlerinde Osmanlı vatandaşı olmayan nitelikli yabancı işçilerin önemli katkısı olurken, grevlere Osmanlı vatandaşı Müslümanlardan katılım oldukça sınırlı kalmıştır. Grevcilerin daha çok Ermeni, Bulgar ve Yahudi işçilerden oluştuğu gözlenmektedir. (Akkaya, 2002:138) İlk işçi örgütlenmeleri de bu dönem kurulmaya başlanmıştır. 1871 yılında İstanbul Ameleperver Cemiyeti kurulmuştur. Ancak bu dernek esasında hayırseverlerce kurulmuş bir yardım derneğidir. Derneğin amacı fakir işçilere din ve milliyet farkı gözetmeksizin iş bulmak ve gerekli iş araçlarını sağlamaktır. Bildik anlamda ilk işçi örgütü ise 1884 yılında kurulan Amele-i Osmani Cemiyeti dir (Osmanlı Amele Derneği). Dernek, daha çok kendisine Paris proletaryasını örnek alarak, bir yandan işçilerin ekonomik mücadelelerini örgütlerken bir yandan da yasadışı siyasal faaliyetlerde bulunuyordu. Padişahın istibdat yönetimiyle derneğin faaliyetleri ancak bir yıl kadar sürebildi. Derneğin yöneticileri ise yakalanıp tutuklandı. (Şişmanov, 1990:32) B. 1908-1918 Dönemi II. Meşrutiyet in ilan edildiği 23 Temmuz 1908 tarihi ile birlikte Osmanlı işçi hareketinde bir yükselişin gerçekleştiği görülmektedir. Özellikle Ağustos ve Eylül aylarında birbiri ardına grevler gerçekleşmiştir.

10 1908 den sonra gerçekleşen ilk grev Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan bölgelerine yakın olan demiryolu işçileri grevidir. Bununla beraber maden ocaklarında, İstanbul ve Ankara daki tütün işletmelerinde de grevler meydana gelmiştir. Bu grevlerde de ekonomik taleplerin önplanda olduğu gözükmektedir. Grevdeki işçilerin ortak talepleri, ücretlerin arttırılması ve kötü çalışma koşullarının düzeltilmesidir. (Şişmanov, 1990: 36-37) 1908 yılının Ağustos ve Eylül aylarında birbiri ardına otuz grevin gerçekleşmiştir. Rumeli demiryollarının Selanik hattında başlayan grev, kısa sürede Üsküp, Demirkapı, Metrovice ve İstanbul-Edirne hatlarına da yayılmıştır. Bu grevlerin örgütlenmesinde sendikalar önemli rol oynamışlardır. 1908 grevlerinin üç önemli sonucu olmuştur. Bunlardan ilki, işçi basınında canlanmaya yol açması, ikincisi işçileri örgütlenmeye ve sendika kurmaya yöneltmesi, üçüncüsü ise siyasi partilerin gündemine, ülkede bir işçi sorunu olduğunu ve parti programlarında da bu soruna yönelik politikaların yer bulması düşüncesini ortaya çıkarmış olmasıdır. Özellikle sosyalist düşünceyi savunan parti ve örgütlerin bu grevlerden sonra canlılık kazanmaya başlaması önemli bir gelişmedir. (Akkaya, 2002: 139) Grevlerin giderek yayılması, II. Meşrutiyet i ilan eden İttihat ve Terakki yönetimini harekete geçirmiş, grevleri etkisizleştirmek ve engellemek amacıyla yasal düzenleme yapma yoluna gidilmiştir. 8 Ekim 1908 tarihinde Tatil-i Eşgal Cemiyetleri Hakkında Kanun-ı Muvakkati yürürlüğe konulmuştur. Kanun-i Muvakkat, 9 Ağustos 1909 tarihinde çeşitli değişiklikler yapılarak Tatil-i Eşgal Kanunu olarak kesinleşmiştir.

11 Kanun, greve gitmeyi belirli koşullara bağlayarak etkisizleştirmeyi amaçlarken, sendikal örgütlenmeyi de önemli ölçüde yasaklamayı sağlayan düzenlemeler içermektedir. Tatil-i Eşgal Kanunu Osmanlı Devleti nin çalışanlara yönelik düzenlediği ilk metin olması açısından önemlidir. Boratav, kısıtlayıcı hükümlerine rağmen Tatil-i Eşgal Kanunu nun önemli bir örnek olduğuna vurgu yapmaktadır. İstibdat yönetiminin sermaye ve emek ilişkilerini yok sayan anlayışının aksine, Kanun un, sınıf mücadelesi gerçeğini kabul eden ve sorunu sermayeden yana kısıtlamalarla çözmeyen çalışan modern, yani kapitalistçe bir düzenleme olduğu değerlendirmesini yapmaktadır. (Boratav, 1997: 321) Kanun la beraber grevler azalmaya başlamıştır. Sadece 1908 yılında 138 grev gerçekleşmiş olmasına rağmen, Kanun un uygulamaya konduğu ilk yıllar olan 1909-1913 yılları arasında 40 grev gerçekleşmiştir. 1914 yılında ise sadece iki grevin gerçekleştiği görülmektedir. 1909 sonrası grevlerin önemli özelliği, örgütlü işçilerin önderliğinde gerçekleşmesi ve işçi hareketinin bu grevlerle beraber sosyalist hareketle tanışmaya başlamış olmasıdır. (Akkaya, 2002:140) Bu dönemde işçi hareketi açısından diğer önemli bir gelişme, Osmanlı topraklarında ilk kez 1 Mayıs İşçi Bayramı nın kutlanmış olmasıdır. İlk kez 1909 yılında kutlanan 1 Mayıs, sonraki üç yıl boyunca da kutlanmaya devam etmiş; 1913 ve 1914 yıllarında ise İttihat ve Terakki tarafından engellenmeye çalışılmıştır.

12 C. 1919-1923 Dönemi I. Dünya Savaşı ndan Osmanlı İmparatorluğu nun yenilerek çıkmış olması ile beraber yeni bir dönem başlamıştır. Ülkenin bir yandan işgal altına girmesi, diğer yandan da yeni bir ülkenin kuruluşunu sağlamaya çalışan Kurtuluş Savaşı dönemi tüm halkta olduğu gibi işçi sınıfında da siyasal önceliklerin önplana çıkmasına neden olmuştur. Bununla beraber savaş koşullarının yarattığı ekonomik koşullar işçiler açısından da artık dayanılmaz bir noktaya gelmiştir. 1919 yılının başından itibaren yeni bir grev dalgasının başlamış olmasında söz konusu koşulların önemli bir etkisi vardır. Dört yıllık bu dönemde yirmi iki grev gerçekleşmiştir. En fazla demiryolu işçileri grev yapmış olup, bu dönemdeki grevlerin on sekizinin İstanbul da meydana geldiği görülmektedir. (Güzel, 1993:102) Bu dönem partilerin işçi hareketi üzerinde göreli olarak en fazla etkili olduğu dönemdir. Sovyetler Birliği ile savaş sonrasında kurulan dostluk ortamı, sosyalist partilerin kurulması ve gelişmesi için de uygun bir ortam yaratmıştır. Bu dönemde Türkiye İşçi Sosyalist Fırkası, Türkiye Sosyalist Fırkası, Osmanlı Mesai Fırkası ve Müstahsil Sosyalist Fırkası nın işçiler arasında etkin oldukları görülmektedir. (Tokol, 1994:12) Bu dönemdeki işçi örgütlenmelerinde iki eğilim öne çıkmaktadır: Birincisi meslek ya da işyeri örgütleri, diğeri ise genel işçi birlikleri kurma çabalarıdır. Hemen hemen her işkolunda veya işyerinde işyeri dernekleri görmek mümkündür. (Sencer, 1969:265) Genel işçi birlikleri kurma çabaları ise daha çok siyasal örgütlerin

13 girişimi olarak gözükmektedir. Örneğin Türkiye İşçi Sosyalist Fırkası, önce tüm işçi birlikleri daha sonra da tüm sol hareketleri biraraya getirmeye çalışmış ancak sonuç alamamıştır. 1919 yılında kurulan Türkiye İşçi Derneği de 1922 yılında yine bu amaç için çalışmış; ancak bu girişimde başarısız olmuştur. (Tokol, 1994:13) Bu dönemde gerçekleşen işçi grev ve gösterilerinde ülkenin işgal altında bulunmasından dolayı siyasal içerikli taleplerin de öne çıktığı görülmektedir. Ayrıca sosyalist örgütlenmelerin bu dönemde işçi hareketiyle yakın bağ kurmaları da siyasal taleplerin dile getirilmesinde önemli bir etken olmuştur. II. CUMHURİYET DÖNEMİNDE İŞÇİ HAREKETİ A. 1923-1946 Dönemi 1. Yasal düzenlemeler: Çalışma yaşamındaki düzenlemeler açısından, 17 Şubat 1923 tarihinde toplanan İzmir İktisat Kongresi önemli bir olaydır. Kongre ye işçilerin sunduğu İşçi Grubunun Esasları başlıklı rapor, döneme göre oldukça ileri talep ve düzenlemeleri içermektedir. Toplam 34 maddeden oluşan bu raporda işçiler; sendika hakkının tanıması, Tatil-i Eşgal Kanunu nun yeniden işçilerin haklarını tanıyarak düzenlenmesi, günlük çalışma süresinin sekiz saat ile sınırlı tutulması, kadınlara doğum izni verilmesi, hafta tatili ve yıllık ücretli izin haklarının verilmesi gibi ileri taleplerde bulunmuşlardır. Kongre nin diğer önemli bir yanı ise ilk kez ulusal

14 düzeyde işçilerin biraraya gelip sorunlarını tartışması için bir zemin yaratmış olmasıdır. (Akkaya, 2002: 147) Cumhuriyet in ilanından sonra 1924 tarihinde Anayasa ve 1926 tarihinde ise Medeni Kanun yürürlüğe girmiştir. Bununla beraber tek parti yönetiminin devam etmesi ve CHP nin sınıf esasını reddetme politikası, işçilerin örgütlenmesinin bir engeli olarak durmuştur. Doğrudan işçi hareketi için çıkarılmış olmasa da sonuçları açısından doğrudan işçi hareketini etkilenmesi yönüyle, Takrir-i Sükun Yasası önemlidir. Doğu Anadolu da 13 Şubat 1925 tarihinde başlayan isyan sonucunda, Hükümet in görevden çekilmesi ve yerine kurulan İnönü Hükümeti ne geniş yetkiler veren Takrir-i Sükun Kanunu üç maddeden oluşurken, yürürlüğü de iki yıl ile sınırlandırılmıştır. Ancak 1927 yılında süresi tekrar iki yıl uzatılarak toplam dört yıl boyunca yürürlükte kalması sağlanmıştır. Kanun la beraber İstiklal Mahkemeleri kurulmuş, örgütlenmeler sınırlandırılmış, gazeteler kapatılmıştır. Hükümet Takrir-i Sükun Kanunu nu her türlü muhalif hareketi bastırmanın yasal dayanağı olarak kullanmıştır. (Makal, 1999:161) Cumhuriyet 1923 yılında kurulmasına rağmen, doğrudan çalışma yaşamını düzenleyecek İş Kanunu nun çıkarılması 1936 yılını bulmuştur. 1924 yılından başlayarak beş kez kanun tasarısı hazırlanmış, tasarılar üzerinde çeşitli tartışmalar yaşanmış olsa da çıkarılması bir türlü sağlanamamıştır.

15 8 Haziran 1936 tarihinde çıkarılan 3008 sayılı İş Kanunu dönemin siyasal atmosferini yansıtan bir metindir. Söz konusu yasa, Tek parti ideolojisiyle beraber 1930 lu yıllardan itibaren geçilen devletçi ekonomi politikası anlayışının tüm unsurlarıyla birlikte çalışma yaşamına taşındığı, devletin çalışma yaşamının tüm sorun ve alanlarına tek düzenleyici aktör olarak tanımlandığı bir yasadır. Sendikal örgütlenmelerden hiç bahsetmeyen yasa, grev ve lokavtı ise yasaklamaktadır. Bireysel iş ilişkileri alanında ise, devletin işçiler lehine müdahalelerde bulunması benimsenmiştir (Akkaya, 2002:153-154). Böylece sınıf temelli ideolojinin de kanuni olarak kendisine bir alan bulmasının önüne geçilmesi sağlanmıştır. 1940 yılına gelindiğinde II. Dünya Savaşı nın ülkedeki ekonomik ve siyasal koşulları da derinden etkilediği görülmektedir. 18 Ocak 1940 tarihinde çıkarılan Milli Koruma Yasası yine bu atmosferin bir ürünü olarak hazırlanmış bir yasadır. Hükümete olağanüstü koşullarda iktisadi ve milli savunmayı güçlendirmek amacıyla geniş yetkiler getiren bu yasa ile beraber; çalışma süreleri uzatılmış, kadın ve çocukların çalışmasının yasak olduğu sektörlerde çalıştırılması yasal hale getirilmiş, ücretler yarıya yakın düşürülmüş, aydınlar ve işçiler üzerinde siyasipolisiye baskılar arttırılmıştır. Yasa ile ayrıca işyerini terk etme yasağı getirilmiş, bu yasaya aykırı hareket edenlere yaptırımlar getirilmiştir. 1944 yılında çıkarılan yeni bir yasa ile de bu yaptırımlar arttırılırken hafta tatili de kaldırılmıştır. (Işık,1996:105)

16 2. Örgütlenme Çabaları 1923-1946 dönemi işçi hareket ve işçi örgütlenmeleri açısından pek canlı bir dönem olduğu söylenemez. Bu dönem Türkiye çalışma ilişkileri tarihinde işçi örgütlenmelerinin ve işçi hareketlerinin en az olduğu yıllardır. Bunda siyasal, iktisadi ve hukuksal faktörler yanında, tek parti yönetiminin, önce sınıfların varlığını kabul etmeme, sonra işçi örgütlerini ve hareketlerini kısıtlama doğrultusunda giderek sertleşen ve kemikleşen tavrı etkili olmuştur. (Makal, 1999 :449) İşçi hareketinin zayıf olmasına karşın, bu dönemde de çeşitli işçi örgütlenmeleri görmek mümkündür. Bunlardan biri olan İstanbul Umum Amele Birliği, 20 Aralık 1922 tarihinde Türkiye çapında bir sendikalar federasyonu kurmak için çalışmalar başlatılmıştır. Sendika başlangıç olarak tramvay işçileri üzerinde etkili iken, sonraları bünyesine çeşitli işçi derneklerini de katmayı başarmıştır. 26 Ekim 1923 yılında söz konusu birlik ismini Türkiye Umum Amele Birliği ne dönüştürmüştür. Ancak Hükümet in baskılarına dayanamayarak faaliyetlerini sona erdirmiş, yerine 12 Ağustos 1924 tarihinde Amele Teali Cemiyeti kurulmuştur. Takrir-i Sükun Kanunu ndan sonra bu örgüt de hükümetin çeşitli düzeylerdeki engellemeleri ile karşılaşmış, Türkiye nin konfederasyon niteliğindeki son sendikal örgütü de 1928 yılında Hükümetçe kapatılmıştır (Makal, 1999: 451). Bu dönemde sendikal örgütlenmelerin dışında, siyasal iktidar tarafından oluşturulan cemiyet tipi örgütlenmelere de rastlanmaktadır. Bu tür cemiyetlerin amacı, tek parti

17 döneminin bir politikası olan, toplumun değişik kesimlerini olduğu kadar işçileri de etki altına almaktır. Dönemin partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından 1930 lu yıllarda İşçi Bürosu ile Cumhuriyet Halk Fırkası Esnaf ve İşçi Birlikleri Teşekkülleri Bürosu kurulmuş, CHP işçileri kendisine yakın bazı cemiyetlerde toplamaya çalışmıştır. (Makal, 1999: 451-452) Bu yıllarda sayıca az da olsa çeşitli işçi eylemleri gerçekleşmiştir. 1923 yılında 1 Mayıs kutlamaları yapılırken, Zonguldak ve Ereğli de 12.000 kadar maden işçisi iş güvenliğinin sağlanması talebiyle greve gitmişlerdir. Yine İstanbul da aynı yıl Bomonti Bira Fabrikası nda bir protesto eylemi yüzünden işten atılan işçilerin işe geri alınması talebiyle işçiler greve gitmişlerdir. 1924 yılında İstanbul da düzenlenen 1 Mayıs gösterisine ise polis ve jandarma müdahale etmiş ve işçilerin bir kısmı tutuklanmıştır. İstanbul Ortaköy deki tütün ambarındaki kadın işçiler çalışma koşullarını protesto eylemi yapmıştır. 1926 yılında Soma-Bandırma demiryolunda çalışan 2000 işçi mesai saatlerinin uzatılmasını dilekçeyle protesto ederken, 1927 yılında İstanbul liman işletmesindeki hamallar şirket adına çalışmayı reddederek eylem yapmıştır. Bu eylem nedeniyle 320 kişi tutuklanmıştır. (Yavuz, 1998:170) İş Kanunu nun çıktığı 1936 yılına kadar ise, Ankara da basım işçileri, Samsun ve İstanbul da tütün işçileri, İzmir de ise liman işçileri grevlerinin gerçekleştiği görülmektedir. İş Kanunu ve Cemiyetler Kanunu nun çıkması ile beraber işçi hareketleri ve örgütlenmeleri de oldukça sınırlandırılmıştır. II. Dünya Savaşı nın yarattığı ortam işçi hareketinde de bir durgunluk dönemini başlatmıştır.

18 1945 yılından itibaren işçi hareketinde yeniden bir canlanma yaşandığı görülmektedir. Kömür ve krom madenlerinde çalışan işçiler gündelik ve iş şartlarının düzeltilmesini isterler. Yine 45.000 tütün işçisi adına Çalışma Bakanlığı na başvuran işçi temsilcileri meslek birliklerinin kurulabilmesi, düşük olan ücretlerinin yükseltilmesini talep ederler. Hükümetten gerekli ilgiyi göremeyince de basın yoluyla protesto mektubu yayınlarlar. (Şişmanov, 1990:131-145) B.1946-1960 Dönemi II. Dünya Savaşı nın Hitler faşizminin yenilgisiyle sonuçlanmasının ardından, Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada demokratik sistemler güçlenmeye başlamıştır. Türkiye de bu döneme tek partili rejimden çok partili rejime geçerek ayak uydurmaya çalışmıştır. Çok partili rejime geçilmesiyle beraber birçok yeni parti siyasal hayatta yerini almaya başlamıştır. Demokrat Parti 1946 yılında kurulmuş ve bu dönemden 1960 lara kadar Türk siyasal hareketini ve beraberinde işçi hareketini önemli ölçüde etkileyen bir siyasi parti olmuştur. 10 Haziran 1946 tarihinde 1938 tarihinde çıkarılan Cemiyetler Yasası ndaki sınıf esasına dayalı cemiyet kurmayı yasaklayan madde değiştirilerek, bu maddedeki sınıf kavramı kaldırılmıştır. Böylece işçi sendikalarının kurulmasının önü açılmıştır. Yasa da yapılan bu değişikliğin ardından hızlı bir sendikalaşma sürecinin yaşandığı gözlenmektedir. Sendikalaşma hareketlerinin bir kısmı kendiliğinden gelişirken, bir kısmı ise o dönemde kurulan sosyalist partilerin öncülüğünde

19 gerçekleşmiştir. 1946 yılında kurulan Türkiye Sosyalist Partisi ve Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi sendikaların kurulmasına öncülük etmişler; dağınık, güçsüz sendikalar yerine işkolu düzeyinde ve ülke çapında faaliyet gösterecek bir sendikal örgütlenme modelini yaratmaya çalışmışlardır. Türkiye Sosyalist Partisi, kurulacak bütün sendikaların isimlerinin başına Türkiye yi getirerek bu sendikaları da Türkiye İşçi Sendikaları Federasyonu çatısı altında toplamaya çalışmıştır. Ancak bu çabalar amacına ulaşamamıştır. (Akkaya, 2002: 161) Hızla yaygınlaşan bu sendikalaşma hareketini CHP iktidarı denetim altına almak için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. CHP, Çalışma Bakanlığı na yardımcı olmak, İş Kanunu nun tatbikatını kolaylaştırmak, iş randımanını arttırmak amacıyla CHP direktiflerine uygun ve CHP parasıyla işçi dernekleri kurdurmaya çalışmıştır. Doğrudan kurulan bu tür derneklere işçilerin pek itibar göstermemesi sonucu CHP bunu dolaylı yollardan yapma gayretlerini sürdürmüştür. (Güngör, 1998b:104) Bu girişimlerin dışında, kurulan diğer partiler üzerinde de CHP iktidarının baskısı devam etmekteydi. 16 Aralık 1946 tarihinde, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından Türkiye Sosyalist Partisi ve Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi merkez ile şubeleri ve mevcut sendikalardan bu partilere bağlı olanlar ve İstanbul Sendikaları Birliği nin faaliyetlerine kapatılarak son verilmiştir. (Akkaya, 2002:162) 26 Aralık 1946 tarihinde ise CHP nin kontrolündeki işçi dernekleri yöneticileri, Başbakanlığa çektikleri bir telgrafla, hazırlanmakta olan Sendikalar Kanunu dolayısıyla hükümete şükranlarını sunmuşlardır. (TSA, 1998b:104)

20 1. Sendikalar Kanunu ve Sendikalaşma 1923 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi nde çıkartılması yönünde karar alınmasına rağmen, Sendikalar Kanunu nun çıkarılması 1947 yılını bulmuştur. Sendikalar Kanunu nun bu kadar gecikmeli olarak çıkmasında dönemin siyasal koşullarının yanı sıra güçlü bir işçi hareketinin oluşmayışı da önemli etken olmuştur. Nitekim, yasanın çıkmasında da işçi hareketinin güçlenmesi değil, esas olarak tüm dünyada esen demokratikleşme havasının belirleyici etkisi vardır. Ayrıca iktidarın kurulan işçi örgütlerinin faaliyetlerini sınırlamak ve kontrol altına alma düşüncesi de diğer bir etken olarak görülmektedir. (Işık, 1996 :116) Gerçekten de sendikal özgürlüğe ilk kez yer vermesi bakımından olumlu olmasına karşın, Yasa genel olarak sendikaların faaliyetlerini önemli ölçüde sınırlandıran düzenlemeler getirmektedir. 5018 Sayılı Sendikalar Kanunu 20 Şubat 1947 yılında kabul edilmiştir. Yasanın en önemli maddesi olan 5. Madde; sendikaların siyasetle iştigal edemeyecekleri, milliyetçiliğe ve milli menfaatlere aykırı faaliyetlerde bulunamayacaklarını hükme bağlamıştır. Aynı kanunla sendikaların siyasetle uğraşmaları, siyasi propaganda ve siyasi yayın faaliyetinde bulunmaları ve siyasi bir örgütün faaliyetlerine katılmaları da kesin olarak yasaklanmıştır. Aynı işkolunda birden fazla sendikanın kurulabilmesi, farklı işlerde çalışan işçilerin bu sendikalardan birine ya da birden

21 fazlasına üye olabilmeleri düzenlenmiştir. Yasa sendika kurma ya da sendikaya üye olma hakkını 3008 sayılı İş Kanunu nda belirtilen işçi ve işveren tanımlarının kapsamına girenlere tanırken, sendikaların birlikler kurabilmesi ve kurulan birliklere katılabilmesini de üyelerinin üçte ikisinin onayı şartına bağlamıştır. Yasa ile sendikalara grev hakkına ilişkin bir düzenleme getirilmezken, İş Kanunu na göre suç sayılan grev ve lokavt fiillerine teşvikte bulunan veya teşebbüs eden sendika yöneticilerine yaptırımlar getirilmiş, sendikaların da üç aydan bir seneye kadar geçici veya devamlı olarak kapatılması hükme bağlanmıştır. Yasa ayrıca sendikaların denetiminde Çalışma Bakanlığı nı yetkili kılmıştır. Yasa bir yandan sendikaları siyasi faaliyetler konusunda sınırlarken CHP iktidarı sendikaları kendi siyasi kontrolüne almak için işçi bürosu kurmuştur. Bu büro üzerinde kendisine yakın sendikalarla özel olarak ilgilenilmiş, parasal kaynaklar sağlanmıştır. Denilebilir ki Yasa daki siyaset yasağı, yalnızca CHP yandaşı olmayan sendikalara uygulanmıştır. CHP ise daha çok KİT lerde sendikal örgütlenme gerçekleştirmek istemiştir. Böylece çalışma hayatının işçi, işveren ve devlet gibi üç temel aktörü iç içe geçmiştir. (Akkaya, 2002:162-163) Sendikalar Kanunu nun çıkmasından sonra sendikaların ve sendikalı işçilerin sayısında ciddi bir artış gözlenmektedir. 1947 yılında 49 sendika faaliyet gösterirken, bu sendikaların toplam üye sayısı 33.000 dir. Bu sayı sendika üyesi olabilecek işçilerin %12 sine denk gelmektedir. 1950 yılına gelindiğinde ise, sendika sayısı 88 e, sendikalı işçi sayısı 78.000 e, sendikalı işçilerin oranı ise %21 e yükselmiştir. 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Parti iktidar olurken, DP nin

22 ilk yıllarında sendika ve sendikalı işçi sayısında önemli artışların olduğu gözlenmektedir. 1951 yılında sendika sayısının 137, sendikalı işçi sayısının 110.000 ve sendikalılaşma oranının ise %26 ya yükseldiğini Çalışma Bakanlığı nın 1978 verileri göstermektedir.(akkaya, 2002:163) 2. Üst Birlikler ve Türk-İş in Kurulması Sendikalar Kanunu ile beraber hızla yaygınlaşan sendikal örgütlenmeler, beraberinde üst birlik oluşturulması tartışmalarına ve girişimlerine olanak sağlamıştır. İşçi hareketinin bir ihtiyacı olmasının dışında, hatta belki de daha belirleyici bir biçimde dışsal nedenlerin bu sürecin hızlanmasında belirleyici olduğu söylenebilir. Siyasi iktidarın sendikaları kontrolü altına alma gayretleri, bir üst birlik etrafında bu amaçlarını daha kolay ve etkili olarak gerçekleştirebilecekleri en önemli neden olarak göze çarpmaktadır. Bununla beraber DP iktidarının hayat bulduğu dönemde Türkiye-Amerikan ilişkilerinin de yakınlaşmaya başlaması ve ABD nin işçi sendikalarına olan yakın ilgisi de diğer önemli bir dışsal etken olarak değerlendirilmelidir. Bu dönemde ilk olarak CHP nin girişimleriyle 1948 yılında İstanbul İşçi Sendikaları Birliği kurulmuştur. Daha sonra ilki TOLEYİS Federasyonu olmak üzere çeşitli federasyonların kurulmaya başlandığı görülmektedir. (TSA, 1998c:325)

23 1952 yılının başında Teksif in Genel Kurulu nda somut bir adım atılarak, bir konfederasyon kurulmasının artık zorunlu bir ihtiyaç olduğu ve bu konuda çalışma yürütecek bir tüzük komisyonunun kurulması kararı alındı. Hazırlanan ana tüzük 6-7 Nisan 1952 tarihinde Bursa da düzenlenen bir toplantıyla tartışıldı. Toplantıya yurt genelinden çeşitli birlik ve federasyonların yöneticileri katıldı. Toplantıya gazeteci kimliğiyle katılan Kemal Sülker konfederasyonun adını Türk-İş olarak önerdi ve bu öneri kabul edildi. 31 Temmuz 1952 yılında Konfederasyonun ana tüzüğünü Ankara Valiliği ne vermesiyle Türk-İş resmen kurulmuş oldu.( Makal, 1999: 279-280) Konfederasyonun kurulması başlangıç olarak DP yönetimi tarafından da olumlu karşılanmıştır. Uzunca bir dönem tek parti rejimi olarak devam eden CHP iktidarı karşısında en güçlü muhalif güç olan DP, çeşitli sendikaların ve önemli oranda işçi kitlesinin de desteğini almıştır. Türk-İş üzerinde de iktidar olmanın avantajını kullanıp etkide bulunma çabaları olmuştur. Ancak 1955 yılında hem Türk-İş yönetiminde ağırlıklı olarak CHP li sendikacıların olması hem de DP nin işçi haklarına karşı cephe alma tutumu DP ve Türk-İş arasındaki ilişkileri germiştir. (Işıklı, 1990: 324-325) DP, 5018 sayılı Kanun da bulunan sendikalara siyasal faaliyette bulunma yasağını kullanarak hem işçi hareketine hem de Türk-İş e baskılarını arttırmıştır. Ayrıca federasyon, birlikler ve konfederasyonları zayıflatmaya çalışarak, tek tek sendikalar üzerinde hakimiyet kurmaya çalışmıştır. 1957 sonrası dönemde Konfederasyon yönetimine partiye yakın kişilerin gelmesi ile ilişkiler normalleşmiş, ancak Türk-

24 İş te pragmatik politikalar etkili olmuş ve siyasal faaliyetin dışında kalma eğilimi artmıştır. (Makal, 1999 :281) Denilebilir ki 1952-1960 arası Türk-İş, CHP ve DP arasında sıkışıp kalmıştır. Özellikle DP iktidarının mali baskısı Türk-İş i oldukça zor durumda bırakmıştır. Daha çok siyasal tercihlere göre ayarlanan ceza paralarından sendikalara ayrılan pay ilişkilerin gergin olduğu dönemde iyice kısılmıştır. O yıllarda sendikaların mali yapıları açısından bu ceza paraları büyük önem taşımaktaydı. Örneğin Türk-İş in bir yıllık faaliyet dönemi içinde ceza paralarından edindiği yardım (26.500-TL), aidat gelirlerinin (8.177-TL) üç mislinden fazlaydı. (Işıklı, 1990: 324) Bu durum, Türk-İş in kuruluşundan başlayarak Amerikan anlayışına bağlı sendikacılık modeliyle de bağlantılı olarak mali açıdan Amerikan yardımlarına yönelmesinde itici güç olurken, 1960 lardan sonra partiler üstü sendikacılık olarak ifadesini bulacak ve etkilerini bugün de sürdürecek bir anlayışın zemini olarak geliştiği söylenebilir. Türk-İş 1960 yılına gelindiğinde, 432 işçi sendikasının 215 ini, 27 birlik ve federasyondan 22 sini bünyesinde barındırıyordu. Sendika üyesi 282.967 işçinin ise 173.770 i Türk-İş bünyesindeydi. Başka bir ifade ile Türk-İş sendikalı işçilerin %62 sini temsil ediyordu. (Makal, 1999:281) Bu dönemde gerçekleşen işçi eylemlerinin pek de fazla olmadığı görülmektedir. İşçi hareketinin görece azlığında en önemli sebep 3008 sayılı İş Kanunu nun grev ve

25 lokavtı yasaklaması, bu yönde girişimde bulunanlara ise para ve hapis cezaları verilmesini düzenlemesiydi. Bununla beraber bu dönemde de çeşitli işçi eylemleri gerçekleşmiştir. İstanbul Tophane Rıhtımı ndaki yükleme boşaltma işlerini yapan 350 işçiden 333 ü 18 Temmuz 1946 sabahından ertesi gün sabahına kadar işlerine gelmemiş, denizyolları işletmesinin ücret artışı talebinin yazılı olarak yapılması karşılığında işçi haklarının korunacağını vaat etmesi üzerine işçiler işbaşı yapmışlardır. 17 Mayıs 1955 de Kenan Aslanbey e ait İpekli Dokuma Fabrikası işçileri ücretlerinin düşürülmesi üzerine greve gitmişlerdir. 2 Mart 1956 Söke Çimento Fabrikası nda çalışan ve üç aydır ücret alamadıklarını belirten 300 kadar işçi toplu olarak iş bırakmıştır. 10 Kasım 1952 de İstanbul da Çiçekpazarı ndaki Vakıf İşhanı inşaatında çalışan işçiler ücret anlaşmazlığı nedeniyle işlerini terk etmiş, 26 işçi grev yaptıkları gerekçesiyle mahkemece yargılanmıştır. (Makal, 1999:317) C. 1960-1970 Dönemi 1. 27 Mayıs Askeri Hareketi DP iktidarı, tek parti rejiminden bunalmış ve halk sınıfları nezdinde CHP iktidarına karşı kısa sürede alternatif bir siyasi güç olarak kendisini kanıtlamıştır. Kuruluşundan sonra katıldığı ikinci seçimden de birinci parti olarak çıkmayı başarmış, seçim sisteminin etkisiyle tek başına iktidar olmuştur. 1954 yılında yapılan seçimlerde de yine ilk parti olurken oylarını da arttırmıştır. Bununla beraber

26 DP yi iktidara taşıyan halkın talepleri tam olarak karşılanmamış, aksine başta işçilere verilen sözlerden vazgeçilmiş, muhalif hareketlere karşı da baskı politikası yolu seçilmiştir. 1955 yılından itibaren yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle muhalefet güçlenmek için uygun bir zemin bulmaya da başlamıştı. Nitekim 1957 yılında yapılan seçimlerde DP birinci parti olarak çıkmasına rağmen oylarında gerileme yaşanırken, CHP oylarını yükseltmeyi başarmıştı. Bu durum karşısında DP iktidarı, baskı politikalarını artırmış, basına sansür uygulamış, muhalif hareket ve gösteriler şiddetle bastırmaya çalışmıştır. 28-29 Nisan 1960 tarihinde sertleşen siyasal baskılara karşı İstanbul ve Ankara da öğrenciler protesto eylemi düzenlediler. Gösterilere güvenlik güçlerinin sert müdahalesi ve müdahale sırasında bir öğrencinin ölmesi tepkileri arttırdı. 29 Nisan da Ankara SBF de yapılan gösteriye karşı da silah kullanılması, İstanbul un ardından Ankara da da sıkıyönetim ilan edilmesini getirdi. 21 Mayıs ta ise Ankara Harp Okulu öğrencileri okullarından çıkıp gösteri yaptılar. Bu dönemde CHP, hükümeti düşürmek için sürekli olarak asker ve bürokratlarla temasını sürdürüyordu. Bu ortamda birkaç dönemdir cunta girişimlerinin yaşandığı ordu bünyesindeki bir grup subay 27 Mayıs 1960 tarihinde iktidara el koydu. Subaylar, daha önce hükümet tarafından emekli edilmek üzere zorunlu izne çıkarılan Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel i askeri yönetimin başına geçirdiler. Askeri yönetim Milli Birlik Komitesi adını alırken, Anayasa, Meclis ve hükümet feshedildi.

27 Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve DP li diğer yöneticiler tutuklandı. Adnan Menderes, Hasan Polat ve Fatın Rüştü Zorlu Yüksek Adalet Divanı nda yargılanarak idam edildi. Şubat 1961 de siyasi partilere yeniden faaliyet izni verilirken, hazırlanan yeni Anayasa 9 Temmuz da halk oylamasına sunularak kabul edildi. 15 Ekim 1961 tarihinde ise genel seçimlerin yapılmasıyla MBK varlığına son vermiş oldu. (TSA, 1998c: 511-512) 2. Çalışma Yaşamındaki Yasal Düzenlemeler 27 Mayıs hareketinin işçi ve sendikal hareket açısından önemli etkileri olmuştur. Başta Anayasa olmak üzere sonrasında hazırlanan 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi ve Grev ve Lokavt Kanunu, sendikal hareketin gelişmesinde yeni bir dönem başlatmıştır. 1961 Anayasası, daha önceki Anayasalara göre daha demokratik bir içeriğe sahiptir. Diğer Anayasalardan farklı olarak, Türkiye Cumhuriyeti sosyal hukuk devleti olarak tanımlanmıştır. Ayrıca, DP döneminin baskılarını sürdürdüğü alanlar, anayasa ile birlikte daha özgür ve demokratik bir içeriğe kavuşmuştur. Bu alanlardan biri olan çalışma yaşamı konusunda yedi ayrı madde düzenlenmiştir. Anayasa nın 42. maddesi çalışma hakkı ve ödevini, 43. maddesi çalışma şartlarını, 44. maddesi dinlenme hakkını, 45. maddesi adil ücreti, 46. maddesi sendika kurma

28 hakkını, 47. maddesi toplu sözleşme ve grev hakkını, 48. madde çalışma ve sözleşme hürriyetini düzenlemektedir. (Işık, 1996 :178) Hiç şüphesiz işçiler ve sendikalar açısından Anayasa nın getirdiği en önemli düzenleme grev ve toplu sözleşme hakkının Anayasal bir hak olarak ilk kez tanınmasıdır. 47. madde bu hakkı İşçiler, işverenlerle olan münasebetlerinde, iktisadi ve sosyal durumlarını korumak veya düzeltme amacıyla toplu sözleşme ve grev yapma hakkına sahiptirler. şeklinde düzenlemektedir. Toplu sözleşme ve grev hakkı Anayasa da düzenlenmiş olmasına karşın, gerekli yasaların çıkarılması o kadar çabuk olmamıştır. Bu yönüyle askeri müdahaleyi yapanların o dönem ihtiyaç duyduğu halk desteğini sağlamak için bu tür düzenlemelere Anayasa da yer verseler de, bu hakların düzenlenmesinde ağırdan alan bir tutum içerisine girdikleri söylenebilir. Nitekim işçi sendikalarında da bu rahatsızlık artmaya başlamış, bununla beraber çeşitli grevler Anayasa nın tanıdığı bir hak olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bunlardan en önemlisi Kavel Kablo işçilerinin grevidir. Kavel işçilerinin grevi gerekli yasal düzenlemelerin çıkması için bir baskı oluşturmuş, 274 Sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi ve Grev ve Lokavt Kanunlarının 1963 yılında çıkmasıyla işçiler amaçlarına ulaşmıştır. (Işık, 1996: 179)

29 3. 274 ve 275 sayılı Yasalar 274 Sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu Sözleşme ve Grev ve Lokavt Kanunu 24.07.1963 tarihinde Resmi Gazete de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 274 Sayılı Sendikalar Kanunu, daha önceki 5018 Sayılı yasaya göre birçok alanda demokratik düzenlemeler getirmekteydi. Yasa, sendikaya üye olabilecek işçi kapsamını genişletmekteydi. Yasa ile üyelikte ve üyelikten çekilmede kişinin yazılı başvurusu yeterli bulunmakta idi. Sendikaların işyeri ve işkolu düzeyinde kurulabileceği, üst birlik olarak da federasyon, birlik ve konfederasyonların esasları belirtiliyordu. Ayrıca sendikalara üst kuruluşlara üye olma serbestliği tanınmıştı. Sendikaların faaliyet alanları olarak, grev ya da lokavta karar verme, bu hareketleri idare etme, toplu iş sözleşmesi yapma, yardımlaşma sandıkları kurma, kooperatifler kurma, eğitim faaliyetleri yapma gibi konular belirtiliyordu. Buna karşılık ilgili yasada sendikalara yasaklanan faaliyetlerin oldukça sınırlı tutulduğu görülmektedir. Bunlardan en önemlisi, uzunca dönemdir iktidarların sendikalara karşı baskı aracı olarak kullandıkları sendika siyaset ilişkileri konusundadır.

30 Bu konudaki yasaklar; siyasi partilerden yardım alamazlar, siyasi partilere yardım yapamazlar, onların örgüt yapısı içinde yer alamazlar ve bir siyasi partinin adı altında kurulamazlar şeklinde oldukça dar tutularak düzenlenmiştir. (Kutal, 1998 :24) Yasa ile ayrıca sendika temsilci ve yöneticilerin sendikal faaliyet ve iş güvenceleri düzenlenmiştir. 275 sayılı Toplu Sözleşme ve Grev ve Lokavt Kanunu, Türkiye de bu alanda düzenlenen ilk yasadır. Daha önce herhangi bir yasal düzenlenmenin olmaması ve grevlerin yasaklanmış olması, 275 sayılı yasanın bir bütün olarak işçi ve sendikal hareketin kazanımı olduğu söylenebilir. Bununla beraber çeşitli sınırlama ve yasakları içerse de, dönemin siyasal atmosferinin yine yasanın ruhuna yansıdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Örneğin 2822 sayılı Yasa ile karşılaştırıldığında, 275, daha sade, demokratik ve az yasakçı bir niteliğe sahiptir. Yasa işkolu ve işyeri düzeyinde olmak üzere iki tür toplu sözleşme yapılabileceğini hükme bağlamıştır. İşkolu toplu sözleşmesi yapabilmek için; işkolunda kurulu sendika ya da federasyonun o işkolunda, işyeri toplu sözleşmesinde ise o işyerinde çalışan işçilerin çoğunluğunun o sendikaya üyeliği gerekmektedir. Bu durumdaki sendika, toplu sözleşme yapmaya yetkili olduğunu duyurmakta, aynı iş kolundaki sendika ya da federasyona yazı ile de bildirmektedir. İtiraz olmadığı koşullarda yetki kesinleşmektedir. (Aslan, 1998 :22)

31 Grev yapma esasları da oldukça ayrıntılı düzenlenmesine rağmen, grev tanımı ve hakkı geniş tutulmuştur. Toplu sözleşme sürecinin sonunda uygulanan menfaat grevinin dışında, hak grevi de yasada düzenlenmiştir. Dayanışma grevi doğrudan tanımlanmasa da yasaklar kapsamında olmadığı için dolaylı yoldan kullanılabilir bir hak niteliğindedir. (Aslan, 1998:23) 274 ve 275 sayılı yasalar ile birlikte Türkiye de sendikal ve işçi hareketi açısından da yeni bir dönem başlamıştır. 4. TİP in Kurulması Bu dönemin önemli gelişmelerinde birisi de 13 Şubat 1961 tarihinde bir grup sendikacı tarafından Türkiye İşçi Partisi nin kurulmasıdır. Bu sendikacılardan biri hariç diğerleri aynı zamanda DİSK i de kuracak sendikacılardır. TİP 1960 lı yılların siyasal ve sendikal hayatında önemli bir yere sahip olmuştur. 1960 da kurulan Türkiye Sosyalist Partisi nin de TİP e katılması ve Mehmet Ali Aybar ın Genel Başkan olması ile beraber TİP in etkinliği artmaya başlamıştır. (Akalın, 2000:120) 1965 seçimlerinde TİP, Türk-İş tarafından desteklenmediği ve hatta muhalefetiyle karşılaştığı halde, 15 milletvekili çıkarmayı başarmıştır. Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı Rıza Kuas, Gıda-İş Sendikası genel Başkanı Kemal Nebioğlu ve Yol-İş Genel Sekreteri Şaban Erik TİP listesinden seçilen sendikacı adaylardır. TİP li

32 sendikacı milletvekillerinin bu dönemde işçileri ilgilendiren bütün konularda son derece aktif bir tutum içinde bulundukları görülmektedir. (Işıklı, 1990:339) 5. Sendika ve İşçi Hareketindeki Gelişmeler 1961 Anayasası nın tanıdığı toplu sözleşme ve grev hakkına rağmen 1963 yılına kadar gerekli yasal düzenlemelerin yapılmamış olması nedeni ile bu konu, bu dönemdeki işçi ve sendikal hareketin taleplerinin başında gelmiştir. Konusu bakımından 31 Aralık 1961 tarihinde yapılan Saraçhane Mitingi önemlidir. Bunun dışında işten çıkarmalar ve düşük ücretler nedeniyle büyük bir bölümü pasif denebilecek eylemler gerçekleşmiştir. Grev niteliğini taşıyan eylemler birkaç saatlik ya da yarım günlük kısa eylemlerdir. Bu dönemdeki en önemli eylem, Ocak ayında Kavel Fabrikası nda gerçekleşmiştir. Ücret anlaşmazlığı ve sendika temsilcilerinin işten atılması nedeniyle başlattıkları oturma eylemi baskılara rağmen Mart ayına kadar sürmüştür. Ayrıca siyasal bir eylem olması ve Türk-İş in anlayışını göstermesi açısından, Türk- İş tarafından 22 Aralık 1962 tarihinde Ankara da düzenlenen Komünizmi Telin Mitingi dönemin diğer önemli eylemidir. 274 ve 275 sayılı yasaların çıkmasıyla beraber, işçi eylemlerinde hem nicelik hem nitelik yönünden bir sıçramanın yaşandığı bir süreç başlamıştır. 1964 yılında toplu pazarlık görüşmelerinde anlaşmazlığa düşülmesi nedeniyle 75 i özel kesimde, 6 sı kamu kesiminde olmak üzere 81 grev yaşanmış, bu grevlere 6500 civarında işçi

33 katılmıştır. Bu yıl ayrıca Bakanlar Kurulu tarafından ilk kez grev ertelemelerinin yaşandığı bir yıl olmuştur. (Akkaya, 1998:105-106) 1964 yılında aynı zamanda Türk-İş 5. Genel Kurulu nu toplamıştır. Genel Kurul un önemi, sonraki yıllarda da çokça tartışılacak olan, partiler üstü politika ilkesinin tüzüğe girmesidir. Bu ilkenin tüzüğe girmesindeki nedenlerden birisi TİP in giderek gelişmeye başlaması ve TİP li sendikacıların Türk-İş te yarattığı tedirginliktir. Ancak bu ilkenin esas nedeni Amerikan sendikacılık anlayışının Türk-İş üzerindeki büyük etkisidir. (TSA, 1998c: 334) 1965 yılı işçi hareketi açısından görece durgun geçer. 1966 yılına gelindiğinde işçi hareketi yeniden bir canlanma süreci içerisine girer. Bu dönemde gerçekleşen 39 greve toplam 10.401 işçi katılır. Bu grevlerden en önemlisi, Türk-İş içerisindeki tartışmaları arttıran ve DİSK in kurulmasına yol açan Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası greviydi. (Akkaya, 1998: 106) Paşabahçe grevinin temelinde Cam-İş ve Kristal-İş sendikaları arasında 1964 den beri süren yetki sorunu yatmakta idi. Cam-İş sendikası, iki yıl yürürlük süreli bir işkolu toplu iş sözleşmesi imzalamıştı. İşyerinde yetkili olan Kristal-İş sendikası, imzalanan toplu sözleşmenin işverenin idari talimatnamesinin kabulü olarak değerlendirmiş ve işyerinde yeni bir toplu sözleşme yapmak istemiştir. Kristal-İş sendikası yetkisine dayanarak grev kararı da almıştır. Ancak bu karar Türk-İş in çabalarıyla iki sendikanın Türkiye Cam Sanayi İşçileri Sendikası adı altında birleşmeleriyle kaldırılmıştır. Ancak bu birleşme uzun sürmemiş, 1965 yılında

34 Kristal-İş Sendikası yeniden kurulmuştur. Yargıtay ın işyeri düzeyinde de toplu sözleşme yapılacağı yönündeki kararının ardından, sendika işverene yeniden toplu sözleşme yapmak istediğini bildirmiştir. İşverenin bu isteği kabul etmemesi üzerine, 31 Ocak 1966 tarihinde 2200 işçi greve gitmiştir. (TSA, 1998b: 513) İşverenin grevin yasa dışı olduğu yönünde mahkemeye yaptığı itiraz reddedilmiş ve grev devam etmiştir. Grev devam ederken sendikalardan ve işçilerden de önemli destekler gelmeye başlamıştır. Pek çok işyerindeki işçiler nakdi ve ayni olarak topladıkları yardımları grevci işçilere iletmişlerdir. Türk-İş de başlangıçta grevi desteklediğini açıklamasına rağmen, zamanla grevin bitirilmesi yönünde çeşitli girişimlerde bulunmaya başlamıştır. Kristal-İş ten aldığı yetkiye dayanarak, 21 Mart ta işverenle bir protokol imzalamış, grevci işçilerin yeni bir sözleşme yapma taleplerine rağmen, protokolde yeni bir sözleşmeye gerek olmadığı belirtilmiştir. Türk-İş in grevin bitirilmesi yönündeki çağrılarına uymayan sendika ve işçiler greve devam etmişler, Türk-İş in tavrı nedeniyle de bağlı sendikalar arasında tartışmalar başlamıştır. Türk-İş in tavrına rağmen grevi destekleyen Türk-İş 1. Bölge Temsilciliği nin dışında, Petrol-İş, Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Tez-Büro-İş Paşabahçe Grevini Destekleme Komitesi kurmuş, ardından Türk-İş e bağlı sendikalardan; Metal-İş, Çimse-İş, Sağlık-İş, Deri-İş, Likat-İş, Deniz-İş, Kimya-İş ve Ulaş-İş Paşabahçe grevini desteklediklerini açıklamıştır. (TSA, 1998b: 514)

35 Grevin devam etmesi üzerine, Bakanlar Kurulu 19 Nisan 1966 da grevi, halk sağlığını tehlikeye düşürdüğü gerekçesiyle bir ay süreyle ertelediğini açıklar. Erteleme gerekçesinde, grev nedeniyle şişe sıkıntısı çekildiği ve ilaç fabrikalarında penisilin ve antibiyotik imalatının durduğu belirtilmiştir. Erteleme kararı üzerine sendikanın işbaşı yapma çağrısına başlangıçta işçilerin büyük bir bölümü olumlu yanıt vermez. İşçilerin tamamının işbaşı yapması 24 Nisan tarihini bulur. (TSA, 1998b: 514) Türk-İş yönetimi 7 Aralık tarihinde Paşabahçe grevinde Türk-İş in karar ve prensiplerine aykırı tutumda bulundukları gerekçesiyle Onur Kurulu na sevk edilen sendikalardan Petrol-İş, Maden-İş, Lastik-İş ve Kristal-İş, Türk-İş ten geçici olarak ihraç etmiştir. Bu karar Türk-İş içindeki tartışmaları arttırmıştır. Lastik-İş, Basın-İş, Gıda-İş ve Maden-İş sendikaları Temmuz 1966 tarihinde bir araya gelerek Sendikalararası Dayanışma Konseyi ni (SADA) kurmuşlardır. (TSA, 1998b: 514) SADA, bir anlamda daha sonra kurulacak olan DİSK in de ilk adımıdır. 6. DİSK in Kurulması Sendikalararası Dayanışma Konseyi ni (SADA) kuran sendikalar, Türk-İş ile olan görüş ayrılıklarının giderek belirginlik kazanması üzerine yeni bir konfederasyonun kurulması kararını alır. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) adını alan konfederasyon, Türkiye Maden-iş Sendikası adına Kemal Sülker, Lastik-iş Sendikası adına Rıza Kuas, Basın-iş sendikası adına İbrahim Güzelce, Türkiye Gıda-İş Sendikası adına Kemal Nebioğlu ve Türk Maden-İş Sendikası adına