CERRAHİ MENOPOZ SONRASI NAZAL FİZYOLOJİDE OLUŞAN DEĞİŞİKLİKLERİN ANTERİOR RİNOSKOPİ VE ANTERİOR RİNOMANOMETRİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ



Benzer belgeler
NAZAL OBSTRÜKSİYON DR H HAKAN COŞKUN

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI ŞİŞLİ ETFAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KULAK BURUN BOĞAZ VE BAŞ BOYUN CERRAHİSİ KLİNİĞİ ŞEF:DOÇ. DR.

Burun, anatomik olarak, yüz üzerinde alınla üst dudak arasında bulunan, dışa çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı. Koku alma organıdır.

Solunum: Solunum sistemi" Eritrositler" Dolaşım sistemi"

Cerrahi menopoz sonrası nazal fizyolojide oluşan değişikliklerin anterior rinoskopi ve anterior rinomanometri ile değerlendirilmesi

GEBELİKTE VE DOĞUM SONRASINDA NAZAL FİZYOLOJİNİN ANTERİOR RİNOSKOPİ VE ANTERİOR RİNOMANOMETRİ İLE KIYASLANMASI

Burun tıkanıklığınızın sebebi sinüzit olabilir!

Kalp Fonksiyonları KALP FİZYOLOJİSİ. Kalp Fonksiyonları. Kalbin Lokalizasyonu ve Ölçüleri. Kalbin Lokalizasyonu ve Ölçüleri. Dolaşım Sistemleri

SİNÜS - AĞRI, BASINÇ, AKINTI

Solunum Sistemi Fizyolojisi

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

SEPTOPLASTİ HASTALARININ YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ, RİNOMANOMETRİ VE BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ

TORAKS DUVARI ANATOMİSİ (Kemik yapılar ve yumuşak dokular) Dr. Recep Savaş Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji AD, İzmir

ALT KONKA HİPERTROFİLERİNDE RADYOFREKANS TERMAL ABLASYON SONUÇLARININ MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEMESİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ

Burun yıkama ve sağlığı

Dolaşımın Sinirsel Düzenlenmesi ve Arteryel Basıncın Hızlı Kontrolü. Prof.Dr.Mitat KOZ

BURUN (NASUS) Prof. Dr. Mürvet Tuncel. Burun solunum ve koku organıdır. Kemik ve kıkırdaktan yapılmış olup üzeri kas ve deri ile örtülüdür.

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ

PEDİATRİK YAŞ GRUBUNDA EPİFORA VE ENDOSKOPİK DAKRİYOSİSTORİNOSTOMİ

Şekilde görüldüğü gibi Gerilim/akım yoğunluğu karakteristik eğrisi dört nedenden dolayi meydana gelir.

Sunu planı. Solunum yetmezliği NON-İNVAZİV MEKANİK VENTİLASYON NIMV

Dr. Sara YAZICI. (Uzmanlık Tezi)

BMM307-H02. Yrd.Doç.Dr. Ziynet PAMUK

SOLUNUM FONKSİYON TESTLERİNDE TEMEL KAVRAMLAR

CPAP ve BİPAP modları, cihaz özellikleri ve ekipmanları. Doç.Dr.Sedat Öktem Medipol Üniversite'si Tıp Fak. Çocuk Göğüs Hast. BD

Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar

T.C SELÇUK ÜNİVERSİTESİ MERAM TIP FAKÜLTESİ KULAK BURUN BOĞAZ ANABİLİM DALI. Anabilim Dalı Başkanı. Prof. Dr. BEDRİ ÖZER

MEMENĐN LENFATĐK ANATOMĐSĐ

2016 Yılı Buharlaşma Değerlendirmesi

PULMONES (AKCİĞERLER) DOÇ.DR.M.CUDİ TUNCER D.Ü.TIP FAKÜLTESİ ABD

Solunum sistemi farmakolojisi. Prof. Dr. Öner Süzer

SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi vücutta, kas kontraksiyonlarını, hızlı değişen viseral olayları ve bazı endokrin bezlerin sekresyon hızlarını kontrol eder

EPİSTAKSİS. Dr. Selçuk SEVİNÇ

METEOROLOJİ SICAKLIK. Havacılık Meteorolojisi Şube Müdürlüğü. İbrahim ÇAMALAN Meteoroloji Mühendisi

BIPAP Cihaz Özellikleri ve Endikasyonları. Doç. Dr Remzi Altın ZKÜ Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı

Ý nsanda iletiþimin en önemli araçlarýndan biri olan ses,

Duyuların değerlendirilmesi

Meteoroloji. IX. Hafta: Buharlaşma

MENSTURASYON VE HORMONLAR

HİPOFARİNKS KANSERİ DR. FATİH ÖKTEM

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ ENERJİ SİSTEMLERİ MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ ISI TRANSFERİ LABORATUARI

FİZYOTERAPİNİN PREOPERATİF ve POSTOPERATİF BAKIMDA YERİ Dr. Mehmet İnan Genel Cerrahi Uzmanı

S.B. İSTANBUL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KULAK BURUN BOĞAZ KLİNİĞİ ŞEF: DOÇ. DR. FATİH BORA

Öksürük. Pınar Çelik

Yüksek İrtifada Burun Fizyolojisi

ALT KONKA HİPERTROFİLERİNDE BİPOLAR RADYOFREKANS UYGULAMASININ AKUSTİK RİNOMETRİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ

Solunum, genel anlamda canlı organizmada gaz değişimini ifade etmek için kullanılır.

YAŞ VE SİGARA İÇİMİNİN NAZAL MUKOSİLİER KLİRENS HIZINA ETKİSİNİN RİNOSİNTİGRAFİK OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ. (Uzmanlık Tezi) Dr.

3. AKIŞKANLARDA FAZ DEĞİŞİKLİĞİ OLMADAN ISI TRANSFERİ

T.C SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ MERAM TIP FAKÜLTESĠ KULAK BURUN BOĞAZ ANABĠLĠM DALI. Anabilim Dalı BaĢkanı. Prof. Dr. Bedri Özer

NAZAL OBSTRÜKSİYON CERRAHİSİNİN, GÜNDÜZ UYKULULUK HALİ, AKUSTİK RİNOMETRİ ÖLÇÜMLERİ VE SCL-90 R BELİRTİ TARAMA TESTİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ

Genellikle 50 yaş üstünde görülür ancak seyrekte olsa gençler de de görülme olasılığı vardır.

Endometriozis. (Çikolata kisti)

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ KULAK BURUN BOĞAZ ANABİLİM DALI NAZAL PASAJ HACİMLERİNDE EGZERSİZE BAĞIMLI DEĞİŞİMLERİN AKUSTİK RİNOMETRİ İLE ÖLÇÜLMESİ

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

GELİŞİMSEL KALÇA DİSPLAZİSİ PROGNOZU VE GÖRÜNTÜLEME. Dr. Öznur Leman Boyunağa Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Radyoloji Bilim Dalı

DUYUSAL ve MOTOR MEKANİZMALAR

SOLUNUM SİSTEMİ VE EGZERSİZ

Diagnostik Görüntüleme ve Teknikleri

VİTAL BULGULAR. Dr.Mine SERİN FÜ Çocuk Nöroloji

ÇEV-220 Hidrolik. Çukurova Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Yrd. Doç. Dr. Demet KALAT

Özofagus Mide Histolojisi

MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ AKIŞKANLAR MEKANİĞİ II FİNAL SINAVI Numara: Adı Soyadı: SORULAR-CEVAPLAR

DOKU. Dicle Aras. Doku ve doku türleri

NEDENLERİ. Endometrial polipler ile sigara kullanımı, doğum kontrol hapı kullanımı ve yapılan doğum sayısı arasında bir ilişki yoktur.

Anestezi ve Termoregülasyon

EPİSTAKSİS DR.NERMİN ERDAŞ KARAKAYA 1. KBB KLİNİĞİ DR.NERMİN ERDAŞ KARAKAYA ACİL TIP KLİNİĞİ ROTASYON SUNUMU

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ BİYOMEDİKAL MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİYOMEDİKAL BAKIM-ONARIM VE KALİBRASYON LABORATUVARI DENEY NO: 8 VENTİLATÖR TESTİ

Hastalara yönelik bilgiler. Spacer Dozaj aerosolleri için inhalasyon yardımı

GENİTAL SİKLUS Östrus Siklusu

OTONOM SİNİR SİSTEMİ (Fonksiyonel Anatomi)

ALLERJİK RİNİT ve EŞLİK EDEN HASTALIKLAR

EŞANJÖR (ISI DEĞİŞTİRİCİSİ) DENEYİ FÖYÜ

ORMANCILIK İŞ BİLGİSİ. Hazırlayan Doç. Dr. Habip EROĞLU Karadeniz Teknik Üniversitesi, Orman Fakültesi

T. C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTÜTÜSÜ AĞIZ, DİŞ VE ÇENE RADYOLOJİSİ ANABİLİM DALI

hasta EĞİTİMİ Bel fıtığını anlamak ve Anüler Kapama için Barricaid Protezi

Solunum Fizyolojisi ve PAP Uygulaması. Dr. Ahmet U. Demir

Solunum Sistemine Ait Tıbbi Terimler. Müge BULAKBAŞI Yüksek Hemşire

ÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ

GÖRSEL OLMAYAN DUYU SİSTEMLERİ

KASLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER. Kasların regenerasyon yeteneği yok denecek kadar azdır. Hasar gören kas dokusunun yerini bağ dokusu doldurur.

NAZAL POLİPOZİS TANILI HASTALARDA ENDONAZAL ANATOMİK VARYASYONLARIN GÖRÜLME SIKLIĞININ TESPİTİ ve TOPLUM İLE KARŞILAŞTIRILMASI (UZMANLIK TEZİ)

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ MAK 402 MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ LABORATUVARI DENEY 9A GERİNİM ÖLÇER KULLANARAK GERİLİM ANALİZİ YAPILMASI

VARİS TEDAVİSİNDE KONFORUN YENİ ADI. Endovenöz Radyofrekans Ablasyon

T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ BİYOMEDİKAL MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİYOMEDİKAL BAKIM-ONARIM VE KALİBRASYON LABORATUVARI DENEY NO: 8 VENTİLATÖR TESTİ

Columna vertebralis (omurga); vücudun arka ve orta kısmında yer alır, kemikten ve kıkırdaktan oluşur ve içinde omuriliği barındırır.

ENDODONTİK TEDAVİDE BAŞARI VE BAŞARISIZLIĞIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Dr. Ayşin ÇETİNER KALE

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

SPORTİF DALIŞ VE ETKİLERİ HYPERBARIA

MEKANİK VENTİLATÖRLERDE BASINÇ-VOLUM EĞRİSİ

Genellikle çocukluk ve gençlik döneminde başlayan astım kronik bir solunum sistemi hastalığıdır.

1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir?

Apertura thoracis superior (göğüs girişi) Apertura thoracis inferior (göğüs çıkışı) Toraks duvarını oluşturan tabakalar

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ MAK MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ LABORATUVARI DENEY 4

YAVAŞ DEĞİŞEN ÜNİFORM OLMAYAN AKIM

MENOPOZ. Menopoz nedir?

PROSTAT BÜYÜMESİ VE KANSERİ

Transkript:

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KULAK BURUN BOĞAZ KLİNİĞİ CERRAHİ MENOPOZ SONRASI NAZAL FİZYOLOJİDE OLUŞAN DEĞİŞİKLİKLERİN ANTERİOR RİNOSKOPİ VE ANTERİOR RİNOMANOMETRİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ TIPTA UZMANLIK TEZİ Dr. SEDEN AKDAĞLI İSTANBUL-2009

T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ KULAK BURUN BOĞAZ KLİNİĞİ CERRAHİ MENOPOZ SONRASI NAZAL FİZYOLOJİDE OLUŞAN DEĞİŞİKLİKLERİN ANTERİOR RİNOSKOPİ VE ANTERİOR RİNOMANOMETRİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ TIPTA UZMANLIK TEZİ Dr. SEDEN AKDAĞLI Danışman Doç. Dr. MUHAMMET TEKİN İSTANBUL-2009

TEŞEKKÜR Uzmanlık eğitimim süresince beni her konuda sonsuz destekleyen, mesleki bilgi ve görgüsüyle ufkuma açan, azim ve özveriyle her şeyin üstesinden gelinebileceğini öğreten sevgili hocam Doç. Dr. Muhammet TEKİN e saygı ve şükranlarımı sunarım. Bilimsel çalışmalarımızda yardımlarını esirgemeyen ve her zaman destekçimiz olan başhekimimiz Prof. Dr. Hamit OKUR a teşekkür ederim. Kulak Burun Boğaz asistanlığı boyunca klinik bilgi ve tecrübelerinden yararlandığım Klinik Şef Yardımcımız Op.Dr. Hüseyin KARABULUT, Op.Dr. Gül Özbilen ACAR ve Op.Dr. Osman İlkay ÖZDAMAR a teşekkürü borç bilirim. Yaşamımın en önemli ve heyecanlı dönemlerinden birini yaşarken bilgi, tecrübe ve sevgileriyle bana destek olan sevgili uzmanlarım Op.Dr.Fikri Can ARIBAL, Op.Dr.Süha ÖZBİLGEN, Op.Dr.Şefik ÇAĞLAR a teşekkür ederim. Kliniğimizde yıllardır birlikte çalıştığım, iyi günümde kötü günümde bana destek olan asistan arkadaşlarım Dr.Mehmet KARATAŞ, Dr.İlteriş Çağatay RUHİ, Dr.Galip Arda PELEN, Dr.Tayfun Anıl ERASLAN, Dr.Emre KAYTANCI, Dr.Osman Halit ÇAM ve Dr.Adem KILIÇASLAN a teşekkür ederim. Asistanlığım süresince birlikte çalıştığım değerli odyometrist ve hemşire arkadaşlarıma teşekkür ederim. Tüm hayatım boyunca karşılıksız sevgiyle beni kuçaklayan,, iyi ki varsınız dediğim sevgili annem, babam ve kardeşime teşekkür ederim. Kısa zamanda tüm hayatımı kaplayan, bana her konuda sonsuz destek olan, zorluklarıyla ve güzellikleriyle ömrümü paylaştığım sevgili eşim Umur a çok teşekkür ederim. Dr. Seden AKDAĞLI i

İÇİNDEKİLER Sayfa no TEŞEKKÜR... i İÇİNDEKİLER... ii KISALTMALAR... iii TABLO LİSTESİ... iv ŞEKİL LİSTESİ... v ÖZET... vii İNGİLİZCE ÖZET (ABSTRACT)... viii GİRİŞ VE AMAÇ... 1 GENEL BİLGİLER... 3 BURUN EMBRİYOLOJİSİ... 3 BURUN ANATOMİSİ ve İSKELETİ... 3 BURUN HİSTOLOJİSİ... 9 BURUN FİZYOLOJİSİ... 10 NAZAL SOLUNUM FONKSİYONLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ... 17 KLİMEKTERYUM ve MENOPOZ... 30 MENOPOZDA GÖRÜLEN HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER... 31 CERRAHİ OOFEREKTOMİ SONRASI HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER.. 33 MENOPOZDA KLİNİK BULGU ve SEMPTOMLAR... 34 GEREÇ VE YÖNTEM... 36 BULGULAR... 39 TARTIŞMA... 55 SONUÇ... 60 KAYNAKLAR VE EKLER... 61 TEZ ONAY SAYFASI... 70 ii

KISALTMALAR A/a: Arteria AnR: Anterior Rinoskopi AR: Allerjik Rinit ARM: Anterior Rinomanometri BT: Bilgisayarlı Tomografi cm: Santimetre COCP: Combine Oral Contrasaption Pill CPAP: Continuous Positive Airway Pressure DSN: Deviatio Septi Nasi E2: Östrojen FSH: Follikül Stimülan Hormon LH: Luteinizan Hormon KBB: Kulak Burun Boğaz mg: Miligram ml: Mililitre mm: Milimetre MR: Manyetik Rezonans N/n: Nervus NOSE: Nazal Obstrüksiyon Semptom Değerlendirme Skalası Pa: Paska TNİD: Total Nazal İnspiratuar Direnç V/v: Vena iii

TABLO LİSTESİ Sayfa No: Tablo 1: Steroidlerin kan düzeyleri... 33 Tablo 2: Semptom ve bulgular... 35 Tablo 3: NOSE skalası... 37 Tablo 4: Ooferektomi sonrası burun tıkanıklığının dağılımı... 39 Tablo 5: Anterior rinometri(total inspiratuar direnç) ölçümlerinin değerlendirilmesi... 40 Tablo 6: E2 ve FSH ölçümlerinin preoba göre postop değerlendirilmesi... 41 Tablo 7: Anterior rinoskopi ölçümlerinin preoba göre postop değerlendirilmesi... 43 Tablo 8: NOSE skalasına ilişkin preoba göre postop değerlendirilmesi... 45 Tablo 9: Toplam NOSE puanı ölçümlerinin preoba göre postop değerlendirilmesi... 48 Tablo 10: Anterior rinomanometri farkı ile diğer parametrelerin ilişkisi... 48 Tablo 11: Anterior rinoskopi farkları ile ilişkiler... 51 iv

ŞEKİL LİSTESİ Sayfa No: Şekil 1: Burun kıkırdakları... 4 Şekil 2: Nazal kavitenin lateral kemik duvarı ve konkaların pozisyonları... 6 Şekil 3: Burun mukoza ve septumun kanlanması... 7 Şekil 4: Nazal kavite sinirleri... 9 Şekil 5: İnspiratuar ve Ekspiratuar hava akımı... 12 Şekil 6: Nazal valv... 13 Şekil 7: Burunun tıkalı algılanmasına neden olan faktörler... 15 Şekil 8: Anterior rinomanometride basınç kanülünün yerleştirilmesi... 21 Şekil 9: Posterior rinomanometride basınç kanülünün yerleştirilmesi. A bölgesi B bölgesi gibi görev yapmakta ve dil tabanının uyarılmasını engellemektedir. Yumuşak damak (C) gevşetilmelidir.... 21 Şekil 10: Postnazal (pernazal) rinomanometride basınç kanülünün yerleştirilmesi... 22 Şekil 11: Anterior maske ile rinomanometri (önden ve yandan görünüşü)... 23 Şekil 12: Çok tıkalı nazal havayoluna ait basınç akım eğrisi (a) basınç aksına, az tıkalı olan nazal havayolu eğrisinden (b), daha yakındır. (Otolaryngology Head and Neck Surgery-Cummings-3.baskı 2.cilt)... 25 Şekil 13: Ooferektomi sonrası burun tıkanıklığına göre dağılımı... 40 Şekil 14: E2 düzeyleri dağılımı... 41 Şekil 15: FSH düzeyleri dağılımı... 42 Şekil 16: Anterior rinoskopi ölçümlerinin preoba göre postop dağılımı... 44 Şekil 17: NOSE skalası (burunda şişlik veya dolgunluk) ölçümlerinin preoba göre postop dağılımı... 46 Şekil 18: NOSE(burun tıkanıklığı) ölçümlerinin preoba göre postop dağılımı... 46 Şekil 19: NOSE(uyumada güçlük) ölçümlerinin preoba göre postop dağılımı... 47 v

Şekil 20: Anterior rinomanometri farkları ile anterior rinoskopi farklarının ilişkisi... 49 Şekil 21: Anterior rinomanometri farkları ile NOSE toplam ölçülerinin farklarının ilişkisi... 50 Şekil 22: Anterior rinoskopi farkları ile NOSE toplam skala puanları farklarının ilişkisi... 52 Şekil 23: Burun tıkanıklığına göre anterior rinomanometri farkları dağılımı... 53 Şekil 24: Burun tıkanıklığına göre anterior rinoskopi farkları dağılımı... 54 vi

CERRAHİ MENOPOZ SONRASI NAZAL FİZYOLOJİDE OLUŞAN DEĞİŞİKLİKLERİN ANTERİOR RİNOSKOPİ VE ANTERİOR RİNOMANOMETRİ İLE DEĞERLENDİRİLMESİ ÖZET Amaç: Bu çalışmanın amacı cerrahi menopoz sonrası oluşan hormonal değişiklerin nazal fizyolojiye olan etkilerini araştırmaktı. Değerlendirme anterior rinoskopi (AnR), anterior rinomanometri (ARM) ve Nazal Obstrüksiyon Değerlendirme (NOSE) skalası kullanılarak yapıldı ve sonuçlar istatiksel olarak analiz edildi. Bu sonuçların Östrojen(E2) ve Folikül Stimülan Hormon (FSH) değerleriyle olan korelasyonu saptandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 39-49 yaşları arasında, çeşitli nedenlerle ooferektomi yapılması planlanan, menopoza girmemiş, sigara içmeyen, ilaç kullanım öyküsü(antihistaminik, oral kontraseptif, sistemik veya topikal dekonjestan ve steroid) bulunmayan, akut bir üst solunum yolu enfeksiyonu bulgusu ve kronik nazal hastalık öyküsü olmayan 22 sağlıklı kadın hasta dahil edildi. Tüm hastalar ooferektomi operasyonu öncesi menstural siklusun ovulasyon fazında (14-16. gün) ve postop 3. ayda olmak üzere toplam 2 kez muayene edildi. Her hastanın preop ve postop anterior rinomanometri, anterior rinoskopi, NOSE skalası, östrojen ve FSH sonuçları kaydedildi. Bulgular: Preop ve postop anterior rinomanometri farkları ile anterior rinoskopi ve NOSE skalası toplam puan farkları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Hastaların ooferektomi sonrası burun tıkanıklığı şikayeti azaldı. Sonuç: Ovarian hormonlar nazal mukozada fizyolojik değişiklikler yapar, ARM ve AnR nazal fizyolojide meydana gelen değişikliklerin tespitinde yararlıdır. Anahtar kelimeler: Anterior rinoskopi, anterior rinomanometri, NOSE skalası, cerrahi menopoz vii

EVALUATION OF CHANGES IN POST SURGICAL MENOPAUSE NASAL PHISIOLOGY WITH ANTERIOR RHINOSCOPY AND ANTERIOR RHINOMANOMETRY ABSTRACT Objective: The aim of this study was to examine the effects of hormonal changes of post surgical menopause on nasal physiology. Evaluation was made by the help of anterior rhinoscopy (AnR), anterior rhinomanometry (ARM) and NOSE scale and data was statistically analyzed. The correlation of these results is determined with estrogen and FSH values. Material and Methods: 22 women of age between 39-49, planned for oopherectomy surgery for different reasons, non-menapousal, non-smoker, with no history of drug use (antihistaminic, Combine Oral Contrasaption Pill (COCP), systemic or topical decongestent and steroids), with no upper airway infections signs and cronic nasal disease were included in this study. All patients were examined twice, first before oopherectomy surgery at ovarian phase of menstrual cycle (day 14-16) and second after surgery in the third month. For all patients pre and post operation anterior rhinoscopy (AnR), anterior rhinomanometry (ARM) and NOSE scale results were recorded. Results: Statistically significant differences were found between pre operation and post operation anterior rhinomanometry differences and anterior rhinoscopy and NOSE scale total score differences. Nasal congestion is decreased in oopherectomized women. Conclusion: Ovarian hormones cause physiological changes in nasal mucose, ARM and AnR are useful tools in determining nasal physicological changes. Key words: Anterior rhinoscopy, anterior rhinomanometry, NOSE scale, surgical menopause. viii

GİRİŞ VE AMAÇ Burun tıkanıklığı semptomu kulak burun boğaz hekimlerinin en sık karşılaştığı semptomlardan biridir. Bu semptomun değerlendirilmesi için ilk yapılan muayene yöntemi anterior rinoskopidir. Ancak hastanın burnundaki hava akımı için bize bilgi vermez. Nazal obstrüksiyonun ve nazal hava akımının daha objektif değerlendirilmesi rinomanometri tekniğinin geliştirilmesi ile mümkün olmuştur. Modern rinomanometrinin tarifi ilk olarak 1958 de Asehan tarafindan yapılmıştır. Standartizasyonu ilk defa Dr.E.Kern tarafından başlatılmıştır(1). Menopoz kadında over aktivitesinin yitirilmesi sonucunda menstruasyonun kalıcı olarak sonlanmasıdır. Eski Yunanca daki men (ay) ve pausis (sonlanma) kelimelerinden köken almaktadır. Klimakteryum içerisinde bir nokta olarak kabul edilir ve üzerinden ortalama 1 yıl geçtikten sonra tanı konulabilir. Adet görmekte olan bir kadının overlerinin herhangi bir nedenle çıkarılması ile oluşan menopoza cerrahi menopoz denir. Cerrahi menopoz hormonal dinamikleri dramatik olarak etkiler. 5-10 yılda progresif olarak oluşacak geçiş yerine overyan östrojen, progesteron ve androjenlerin eksikliğiyle vücut akut olarak karşılaşır(2). Kadınların yaklaşık olarak % 70-80' inde östrojen yetmezliği semptom ve bulguları ortaya çıkmaktadır. Serum gonadotropin seviyeleri ooferektomi sonrası progresif olarak artar ve cerrahiyi takiben 1 ay içinde klasik menopozal seviyeye genellikle ulaşır(3). Ooferektomiden 20 gün sonra FSH'nin 70 IU/l'nin, LH'ın ise 50 IU/l'nin üzerine çıktığı gösterilmiştir. 1

19. yy ın sonlarında kadın genital organları ile burun arasında ilişki olduğuna dair birkaç makale yayınlanmıştır. 1881 yılında yayınlanan bir olgu sunumunda ozenalı bir kadının şikayetlerinin menstrüal dönemde arttığı ifade edilmiştir (4).1884 yılında Mac Kenzie menstrüasyonda konkalarda ereksiyon ve menstrüasyonun veya cinsel uyaranların nazal semptomları kötüleştirdiğine yönelik birçok çalışma yapmıştır(5). 1898 yılında teorilerini genişleterek gebelikte nazal konjesyon olduğunu ileri sürmüştür(6). 1892 de Endriss menstrüel dönemde epistaksis olduğunu ve nazal hastalığın kötüleştiğini tarif etmiştir(7). 1943 te Mohun gebelikte 20 vazomotor rinitli olgu sunumu yapmıştır(8). Bu hastalarda nazal semptomlar 3. ve 7. gebelik ayları arasında görülmüş ve doğuma kadar devam etmiştir. Postpartum 10. güne kadar 1 kişi dışında hastaların hepsinde semptomlar gerilemiştir. Mohun östrojenin bu durum ile ilişkisi olduğu ve gebelik akromegalisinin nazal yapılarda vazomotor rinit oluşmasına yol açtığı sonucuna varmıştır. Sonrasında östrojenin nazal mukozayı etkilediği kabul edilmiş ve atrofik rinitte nazal östrojen tedavisinin olumlu sonuçlar verdiğine dair makaleler yayınlanmıştır(9,10). Bu çalışmadaki amaç cerrahi menopoz sonrası oluşan hormonal değişiklerin nazal fizyolojiye olan etkilerini araştırmaktı. Değerlendirme preop ve postop 3. aylarda ki anterior rinoskopi (AnR), anterior rinomanometri (ARM) ve NOSE skalası kullanılarak yapıldı ve sonuçlar istatiksel olarak analiz edildi. Bu sonuçların preop ve postop 3. aydaki serum östrojen ve FSH değerleriyle olan korelasyonu saptandı. 2

GENEL BİLGİLER A.BURUN EMBRİYOLOJİSİ Burun intrauterin 3.haftada teşekkül eder. Sağ ve solda prosessus frontalisin yan bölümlerinde erken dönemde koku plakları (area nazalis) belirir. Koku plakları epiteli kalınlaştıktan sonra hızla aşağa doğru inerler. 4. haftada her iki tarafta kökenini prosessus frontalisden alan prosessus nazalis lateralis ve medialis ile burun kabartısı oluşur. Daha hızlı gelişen prosessus nazalis medialisler orta çizgide birleşir ve tek bir burun kabartısı yapar. Sonra bu tek burun çıkıntısı sağda ve solda prosessus maxillarislerle birleşir. Prosessus nazalis lateralisler de sulcus nazoorbitalisi üstten örter ve burun dış delikleri ortaya çıkar. 5. haftada primitif burun boşluğu, primitif septum, primitif os palatinum oluşmuştur(10,11). B. BURUN ANATOMİSİ VE İSKELETİ Burun kemik ve kıkırdaklardan yapılmış üç yüzlü bir piramide benzer. Piramidin üçüncü yüzü aşağı bakar, burada ortada pars mobilis septi nazi denilen bir bölüm ile birbirinden ayrılmış burun delikleri naresler bulunur. Hinderer (1971), nazal piramidin dört parçadan oluştuğunu açıklamış, bunları kemik piramid, kartilaj, lobül ve nazal septum olarak adlandırmıştır(10,11,12). 3

Kemik piramid yukarıda nazal kemik, yanlarda maksillanın prosessus frontalisi, önde maksillanın spina nazalis anteriorundan oluşur(1). Kıkırdak kısım üst ve alt lateral kıkırdak, septal kıkırdak ve aksesuar kıkırdakdan oluşur. Üst ve alt kıkırdakların değisik artikülasyonları vardır: % 17 uçuca, % 20 üstüne binmiş, % 11 alt lateral kıkırdak üst lateral kıkırdağın derinine inmiştir. Lobül veya burun ucu (tip) alt lateral kıkırdak, alae, vestibüler bölüm ve kolumelladan oluşmuştur. Alt lateral kıkırdak ters U seklinde olup medial ve lateral krusları vardır. Aksesuar kıkırdak, lateral kıkırdak ile lateral krus arasındadır. Burnun yumuşak kısmının iskeletini yapan bu kıkırdaklar burun deliklerinin daimi olarak açık kalmasını sağlarlar. (Şekil 1) Şekil 1: Burun kıkırdakları Burun kasları M. Procerus, M. Nazalis (transvers ve alar bölümleri), M. Levatör labii superior, M. Depressör septi, M. Anterior ve posterior dilatatör naresten oluşmuştur. Burun deliklerinin dilatasyonu dilatatör ve levatör labii superior kasları ile olur(10,12). 4

1. Nazal Kavite Anatomisi Nazal kavite, burun deliklerinden başlar, koanalara kadar devam eder ve nazofarenkste sonlanır. Nazal septum orta hattadır ve kaviteyi iki bölüme ayırır. Kavite tabanda geniştir. Ancak çatıda maksimum 5mm olarak oldukça dardır. Medial duvarlar nazal septum tarafından yapılmıştır, lateral duvarları ise konkalar olusturur. Aynı tarafın nazal kavitesi ile sfenoid, etmoid, frontal ve maksiller sinüsler ilişkidedir. Çatı anteroposterior yönde konkavdır, nazal kemikler ve septumla desteklenir. Çatının merkez kısmını etmoidin lamina kribrozası yapar ve posteriordeki bölümünü sfenoid sinüsün tabanı oluşturur. Orta hatta arkada kemik septumun vomer bölümü, lateralde medial pterigoidin medial proçesi ve palatin kemiğin sfenoidal proçesi ile eklem yapar. Koanalar medial olarak vomerin arka serbest kenarları ile bölünmüştür. Çatılar sfenoid kemik tarafından yapılır. Lateral duvarlar medial pterigoid plak, taban palatin kemiğin horizontal laminasının arka kenarı tarafından yapılır. Nazal kavitenin tabanı da anteroposterior yönde bir taraftan diğer tarafa doğru konkavdır. Ön dörtte üç bölüm her iki maksillanın palatin proçesleri tarafından, arka dörtte bir bölüm ise palatin kemiğin horizontal laminası tarafından meydana getirilir(10,11). Nazal kavitenin lateral duvarı kompleks bir anatomik yapıya sahiptir. Üst, orta ve alt konkaların varlığı ile sonuçlanır. Üst konka en küçük konkadır ve kribriform plağın 1.25cm altında küçük bir çıkıntıdır. Sfenoid sinüs ostiumu üst konkanın arka ve yukarısında küçük bir yere açılır ki buraya sfenoetmoid reses denir. Orta konka geniştir ve ön tarafı ileri doğru uzayarak maksillanın frontal proçesinin üzerindeki etmoidal krestle eklem yapar. Alt konka ayrı bir kemiktir, üst ve orta konka gibi etmoidal labirentten çıkmaz. Maksilla cisminden palatin kemiğin lamina perpendikülarisi üzerindeki etmoidal kreste uzanır. Esas bölümü ark yapmıştır ve alt meanın üzerinde asılı durur. Konkaların üzerinde asılı durduğu alanlara meatus denir. Üst meaya posterior etmoid sinüsler açılır. Bunun arka ve aşağısına sfenoetmoidal resese ise sfenoid sinüs drene olur. Orta meaya frontal sinüs, anterior etmoid sinüsler ve maksiler sinüs direne olur.(şekil 2) 5

Unsinat proçes etmoidal labirentin ön tarafından yukarıya doğru uzanan kavisli ve keskin bir çıkıntıdır. Alt konkanın etmoidal proçesi ile eklemleşir. Unsinat proçesin posterosüperior sınırının bir kısmı maksiller sinüs açılımını örter ve eğri kavisli bir fissürün alt sınırını yapar ki burası da hiatis semilunaristir. Etmoid infundibulum lateral nazal duvarla unsinat proçes arasında bulunan vertikal bir çukurdur. Derinliği ortalama 5mm dir ve unsinat proçesin yüksekliğine bağlıdır. Hiatus semilunarisin üst kenarını bulla etmoidalis yapar. Bu orta konkanın altında yuvarlak bir çıkıntıdır. Orta etmoid hücreler bullaya veya üzerine açılırlar. Orta konkanın arka ucunda sfenopalatin foramen vardır ve bu pterigopalatin fossaya girişe önderlik eder. Nazal septal kartilajın ön bölümü geniştir, kemik arka bölümü ise etmoidin perpendiküler laminası ve aşağıda vomerden ibarettir. Etmoidin perpendiküler laminası frontal kemiğin nazal spini ile posterosuperiorda ve nazal kemikle anterosuperiorde eklemleşir. Vomer nazal septumun arka bölümünü yapar, inferior olarak maksillanın ve palatin kemiğin nazal kresti ile eklemleşir. Şekil 2: Nazal kavitenin lateral kemik duvarı ve konkaların pozisyonları 6

2. Nazal Kavitenin Kanlanması Nazal kavitenin kanlanması internal ve eksternal karotid arterler ve dallarından olur. Lateral duvarın superior ve anterior bölümleri ile septum, oftalmik arterin anterior ve posterior etmoid arterleri ile kanlanır. Oftalmik arter internal karotid arterden gelir. Vestibüler bölge lateralde fasial arter, medialde superior labial arterin dalları ile kanlanır. Sfenopalatin arterin septal dalı sfenoidin ön yüzünden septumda little bölgesine doğru gider ve burada superior labial arter, büyük palatin arter ve anterior etmoid arterlerle anastamoz yaparak birlikte kisselbach pleksusunu oluştururlar. Sfenopalatin arter pterigopalatin fossada maksiller arterden çıkar. Büyük palatin arter aşağıda büyük palatin kanaldan geçer ve damağın oral yüzünden geçerek büyük palatin foramene girer (Şekil 3). Şekil 3: Burun mukozası ve septumun kanlanması 7

3. Nazal Kavitenin Venöz drenajı: Sfenopalatin ven, anterior fasial ven, arterior ve posterior etmoidal venler ve kribriform plaktan geçer. Birleşen venler superior sagital sinüse açılırlar(12). 4. Nazal Kavite Sinirleri Respiratuar mukozanın duyusal lifleri trigeminal sinirin maksiller ve oftalmik dallarından, motor lifleri fasial sinirden gelir. Nazosilier sinirin anterior etmoidal dalı septumu ve lateral duvarın anteriosuperior kısmını innerve eder. Anteriosuperior alveoler dal, pterigoid kanal siniri, nazopalatin sinir, büyük palatin sinir ve sfenopalatin ganglionun nazal dalları nazal kavitenin maksiller innervasyonunu tamamlar. Nazal kaviteyi innerve eden sinirler sfenopalatin gangliondan kaynaklanır. Bu ganglion nazal kavite muköz membranı ile superior salivator nukleus arasında yeralan önemli bir istasyondur. Nazal hava yolu dolaşımının esas kontrolü otonom sinir sistemi tarafından yapılmaktadır. Normal koşullarda nazal venöz erektil dokuda hakim olan sempatik sistem tonusudur ve blokajı nazal direnç artışına neden olur. Parasempatik innervasyon ise primer olarak glandüler dokuya etkilidir ve aktivasyonu nazal sekresyon artışına neden olur. Sempatik sistem orijinini spinal kordun birinci ve ikinci torasik segmentlerinden alır, superior servikal ganglionda sinaps yaptıktan sonra lifler internal kartoid arter çevresindeki fleksus ve derin petrozal sinir aracılığıyla parasempatik yüzeyel büyük petrozal sinirle birlesip vidian siniri oluştururlar. Parasempatik sistem ise orijinini superior salivator çekirdekten alıp, fasial sinirin intermediate dalıyla genikulat ganglionuna ulaşır; buradan ayrılan büyük petrozal sinir lifleri sempatik sinir sistemi liflerini taşıyan derin petrozal sinir ile birleşip vidian siniri olusturur. Buradan sfenopalatin gangliona gelen vidian sinir içindeki parasempatik lifler sinaps yaptıktan sonra, sempatik lifler ise sinaps yapmadan nazal mukozaya dağılırlar.(şekil 4) 8

Şekil 4: Nazal kavite sinirleri C.BURUN HİSTOLOJİSİ Burun iki odalı bir boşluk olsa da fonksiyonel olarak tek bir birimdir. Burun epiteli belli bölgelerde farklılık göstermektedir. Havanın ilk girişte karsılaştığı bölge olan vestibül; yağ ve ter bezleri içeren epidermis ile kaplıdır. Ayrıca epitel büyük partiküllerin filtrasyonunda önemli olan vibrossea denen tüyleri içerir. Vestibülden itibaren epitel transizyonel epitel ve psödostrafiye kolumnar epitelden sonra tipik solunum epiteli olan silialı kolumnar goblet hücreli epitele dönüşür. 9

D.BURUN FİZYOLOJİSİ Burnun üç temel fonksiyonu olarak, solunum, koku alma ve savunma fonksiyonları sayılabilir. Burun ayrıca konuşma üzerinede etkilidir. Burun septumla iki bölmeye ayrılmıştır ve bu bölmelerin herbiri fonksiyonel bir ünitedir. 1. Solunum Fizyolojisi İnsanda yegane fizyolojik respiratuar yol burundan geçer. Ağız solunumu fizyolojik olmayıp, yalnızca gerekli durumlarda burun solunumu yerine kullanılır. Respirasyonda metabolizma için oksijen temin edilir ve karbondioksit vücuttan uzaklaştırılır. Bu transferin en büyük miktarı akciğer alveollerinde olur. Burnun fonksiyonu inspire edilen havayı modifiye ederek en ideal şartlarda alveollere ulaştırmak ve onların hasarını önlemektir. Bu işlem üç fonksiyonla yerine getirilir: a. Termoregülasyon İnspire edilen havanın ısısı 50 C den + 50 C ye kadar degişebilir ve burun tarafından lokal çevre ısısına uygun bir hale getirilir. Isı kondüksiyon, konveksiyon ve radyasyon yolları ile iletilir. Burunda gazların hareketi ile güçlü bir konveksiyon akımı vardır. Kondüksiyon ve radyasyon solunan havanın ısıtılmasında önemli rol oynamaz. Radyasyon işlemi nemlendirmede önem kazanır. Burnun iki akışkan üzerinde ısı değiştirici bir sistem olduğu düşünülürse bunlardan birisi inspire edilen hava diğeri de burnu besleyen kandır. İnspirasyon esnasında hava akımı ile kan akımı ters istikamettedir ve bu durum solunan havanın ısıtılmasında çok etkilidir. b. Nemlendirme Alveoller membranda gaz difüzyonu için sıvı bir filme ihtiyaç vardır. Bu nedenle alveollere ulasan hava su buharı ile satüre edilmiş olmalıdır. Burnun görevi inspiryum esnasında içeri giren havanın nemlenmesini sağlamaktır. Bu nemli hava alveoller için gerekli olan sıvı filmin ancak üçte ikisini oluşturmaktadır. Optimum alveoller gaz değişimi %85 nem ortamında gerçekleşir ve bu nemli hava sadece yeterli gaz değişimini sağlamakla kalmaz aynı zamanda alt solunum yollarının 10

kurumasını önler(13). Hava burun pasajında ilerlerken mukoza içinde biraz su ile yoğunlaşır. Nemlendirme için gerekli olan suyun üretimi yüzey epiteli içindeki kapilerlerden gelir. Bazal membranın hemen altındaki bu kapiller damarların fenestrasyonları olduğu ve sıvı değişimini kolaylaştırdığı gösterilmiştir. Ayrıca bazı çalışmalar göstermiştir ki akut inflamasyon hariç, az miktarda su direkt olarak yüzey epitelindeki seröz glandlardan gelir. Bunlara ek olarak su; ekspirasyon havasından, nazolakrimal kanallardan ve oral kaviteden de gelir. c. Savunma (Filtrasyon) Burnun önemli fonksiyonlarından biri de alt solunum yollarını korumak amacıyla inspire edilen havadan gelen zararlı partikülleri ortadan kaldırmaktır. 4 6 μ dan daha büyük partiküller burundan geçip akciğerlere ulaşamazlar. Burnun bir filtrasyon yeri olması onun morfolojisi ile ilgilidir. İnspire edilen hava önce 180 yukarı çıkar ve çatıya ulaştıktan sonra nazofarenkse doğru yönelir, oraya ulaşınca 80 90 lik bir açıyla aşağıya iner. Daha sonra diger burun deliğinden gelen eş hava akımı ile birleşir ve birlikte farenkste damağın arkasına doğru giderler. Bu iki akımın birleştiği yere çarpışma noktası denir ve burası partiküllerin ortadan kaldırılmasına yardımcı olur. Daha sonra adenoidler üzerine olan çarpma ile kriptalarda partiküller immunolojik cevap uyandırırlar. Burundaki hava akımı esnasında akımın hızında değişiklikler olur. Özellikle nazal valvden sonra akım hızında önemli bir azalma meydana gelir ve burada türbülans artar. Türbülansın görüldüğü yüzeylerde partiküllerin depolanması da hızlanır. Partiküllerin hareketi genellikle aynı yöndedir ve bunlar büyük kitleler oluşturabilir. Bu da nazal direncin artmasına neden olabilir. Nazal kıllar sadece çok büyük partiküllerin ve bazı organizmaların burundan geçişini engeller. 2. Nazal hava akımı İnspirasyon esnasında hava önce yukarıya doğru gider ve nazal valvden sonra esas olarak alt konkanın ön kısımının altından ve orta konkanın üzerinden geçerek arkada posterior koanalara doğru ilerler. Bu akımın lineer olduğu rinomanometrik 11

olarak düşünülürse de pratikte respirasyonda olfaktör bölgede türbülans akımın meydana geldiği bilinmektedir. Ekspirasyon esnasında hava akımı daha uzundur ve inspirasyona göre daha fazla türbülandır. Türbülansın çok olmasının nedeni, ekstra pulmoner hava akımın yönlerinin değişik olmasıdır. Ekspirasyondaki akım yönü inspirasyondakinin tersidir ve ön nazal valvdeki rölatif tıkanıklıktan dolayı bir girdap(türbülans) oluşur. Bu türbülans nazal kavitedeki eğrilikler ve tıkanıklar ile artar. Ekspirasyonda hava akımı burnun santral bölümünde az türbülans yapar, böylece inspiryuma nazaran burun cidarı ile olan kalorik ve metabolik değişmeler daha az olur (Şekil 5) Şekil 5: İnspiratuar ve ekspiratuar hava akımı Hava akımının hızının büyüklüğü ve yönü, burun içindeki yapıların şekline göre değişir. Hava akımı nazal tüpün merkezinde en fazladır ve kenarlara doğru azalır. Hava akımına ilaveten respirasyondan bağımsız olarak basınçta da değişiklikler olur. Lineer akım hızı ön nazal valvde oldukça yüksektir. Bu noktadan sonra horizontal akım bölgesinde hava akımı hızı yavaşlar. Bu durum solunan havanın daha geniş bir yüzey ile daha uzun temasını sağlar. Sonuç olarak hava en ideal bir konuma getirilmiş olur(13). 12

3.Nazal direnç Erişkinlerde burun, total hava yolu direncinin üçte ikisini oluşturur. Nazal direnç üç komponente ayrılır. Bunlar; nazal vestibül, nazal valv ve nazal pasajdır. Nazal vestibül, inspirasyonda akımı sınırlayıcı bir segment olarak rol oynar ve nazal direncin üçte birini oluşturur. Nazal valv ise geriye kalan üçte iki direnci sağlar. Kıvrımlı nazal pasajın dirence minimal etkisi vardır. Nazal pasajın en dar noktası hava akımına en fazla direnç gösterilen yerdir ki bu bölgeye nazal valv denir. Nazal valv üst lateral kartilajların alt kenarları, alt konkanın ön ucu, komşu nazal septum ve etrafındaki yumuşak dokuları ihtiva eder. Elektromiyografi ile inspirasyon esnasında dilatör nares kaslarının kontraksiyonu gösterilmiştir. Bu kasın innervasyon kaybı alar kollaps ile sonuçlanır. Nazal valvin hava yolunun en büyük direnç bölgesi olmasının ana nedeni türbülan hava akımına neden olmasıdır (Şekil 6). Şekil 6: Nazal valv Nazal direnç infantlarda oldukça yüksektir ve başlangıçta zorunlu burun solunumu yaparlar. Erişkinlerde tercihen burun solunumu yaparlar. Direnç ekspirasyonda oldukça önemlidir. Çünkü bu esnada pozitif basınç alveollere iletilir ve onların geniş tutulması sağlanır. 13

Sağlıklı bir kişide normal nazal direnç değerleri nelerdir? Bugün kesinleşmemiş olmakla birlikte ortalama total nazal havayolu direnci 2 3 cm H2O / lt / sn normal olarak kabul edilir. Çocuklarda bu ortalama 12cm H2O /lt /sn dir. Bu direnç 16 yaşına doğru erişkin seviyeye gelir. Primer olarak burun direnci sempatik sistem tarafından düzenlenir. Sempatik sinir sistemi venöz erektil dokuların genişleme evrelerini belirler. Venöz erektil doku özellikle alt ve orta konkanın ön uçlarında ve septumun tabanı boyunca iyi gelişmiştir. Bu dokunun yoğun adrenerjik sempatik inervasyonu vardır. Sempatik sistemin elektrik stimulasyonu nazal direncini azaltır. Parasempatik sistemin ise venöz erektil dokulara ve nazal dirence az bir etkisi vardır (14). 4. Nazal siklus Nazal siklus otonomik sinir sisteminin kontrolü altında gerçekleşen ve nazal kavitelerin dönüşümlü olarak konjesyon ve dekonjesyonuyla karakterize, fizyolojik bir reflekstir. Nazal hava akımı va nazal direnç mukozadaki değişiklikler tarafından modifiye edilir. Bu değişiklikler burundaki vasküler aktivite tarafından ve bilhassa burun venöz erektil dokular tarafından meydana getirilir. Bu mukozal değişiklikler sikliktir ve ortalama 2 5 saat sürmektedir. Bu venöz erektil sinüsler alt konka ve septumun anterior kısmındadır. Bunların şişmesi nazal valvde daralmaya neden olur. Venöz erektil dokunun kenarları sinüs ostiumlarını kuşatır, buradaki damarların şişmesi generalize konjesyona neden olarak sinüslerin direnajını bozar. Hava sıcaklığı, mizaç, soğuk reseptörler, östaki tüpünün konjesyonu, sinüs ostiumlarının konjesyonu kişinin burnunu tıkalı algılamasını etkileyen faktörlerdir(şekil 7). 14

Şekil 7 : Burunun tıkalı algılanmasına neden olan faktörler. Nazal siklus pasajlar arasında değişken nazal blokajdan ibarettir ve total nazal direnç değişmediği için siklus insanların çoğu tarafından farkedilmemektedir. Ancak septum deviasyonu nedeniyle unilateral burun tıkanıklığı olan bir kişide nazal siklus sorun yaratabilir. Açık olan nazal kavitenin dekonjesyon fazında bir sorun yoktur, ama aynı taraf konjesyon fazına geçtiği zaman, hasta, deviasyonun olmadığı tarafta gelişen tıkanıklıktan yakınır. Bu duruma paradoksal nazal tıkanıklık denir. Nazal siklus hakkında ilk fizyolojik açıklamayı Kayser (1895) yapmıştır. Bu siklus erişkinlerin % 80 inden fazlasında gösterilmiştir. Ancak son çalışmalar insanların % 21 % 39 un da periyodik ve karşılıklı nazal hava akımının olduğu, doğru nazal siklusun olduğunu göstermektedir. 3 tip siklik olmayan burun tanımlanmıştır (14). Tip 1: Hiçbir burun pasajında hava akımında dalgalanma görülmeyenler Tip 2: Sadece tek burun pasajında hava akımında dalgalanma görülenler Tip3: Her iki burun pasajında hava akımında dalgalanma görülen, fakat karşılıklı ve periyodik olmayanlar. Bu siklus erken çocukluk döneminde de mevcuttur, fakat çocuklarda siklusu göstermek çok zordur. 15

Nazal siklus rinomanometri ve termografi ile yakın zamanlarda saptanmıştır. Nazal hava akımının ve direncin siklik oluşumuna ilaveten nazal sekresyonlarda periyodiktir. Nazal siklusun gelişmesi ve daha sık meydana gelmesinde pekçok farklı neden olabilir. Bunlar, allerji, infeksiyon, egzersiz, genel emosyonlar, seksüel aktivite, hava ve cilt ısısı, ilaçlar, solunum, hormonlar ve postür gibi durumlardır. Nazal siklus sempatik sinir sistemi tarafından düzenlenir. Servikal sempatik sinirler, trigeminal sinirin maksiller ve oftalmik dallarının buruna dağılan kolları, nazal kan damarlarına giden sinirler tarafından da desteklenir. Parasempatik uyarım olduğunda venöz erektil doku küçülür. Sempatik tonustaki düzenli dalgalanmalar ise solunum merkezi tarafından kontrol altında tutulur. Sempatik tonusdaki azalma nazal konjesyona neden olur. Nazal venöz erektil dokunun dolmasının veya şişmesinin kontrolü tam anlaşılamamıştır. 1975 de cushion veya throttle venlerinin varlığı tanımlanmıştır. Bu venlerin venöz erektil dokunun sirküler ve longutidinal kas liflerinin arasında uzandığı düşünülür. Bu venler venöz erektil dokunun direnajını regüle eder, fakat bu venlerin regülasyonu hakkında bilgi yoktur (15). 5. Silyalar Respiratuar traktusun yüzey hücrelerinde bulunur ve fonksiyonları mukusu nazofarenkse doğru ilerletmektir. Silyaların vurum frekansı 10 20 Hz civarındadır. Silyaların transport zamanı ortalama 5 20 dakikadır. Bu süre sakkarin boyası ve benzeri maddelerle tayin edilebilir. Üst solunum yolu infeksiyonları, ilaçlar, çevre ısısı gibi değişik durumlarda silyaların transport zamanı da farklıdır. 6. Nazal sekresyon Nazal sekresyonlar başlıca iki elementten meydana gelmiştir. Bu elementler glikoproteinler ve sudur. Glikoproteinler müköz glandlardan su ve iyonlar ise direkt olarak ve kapiller ağdan transüdasyon yolu ile indirekt olarak meydana gelirler. Nazal mukus iki tabakaya ayrılır; üst tabakada visköz kısım bulunur, alt tabaka ise suludur ve silyanın içinde serbestçe hareket eder. Visköz kısım silyanın uç kısmına rastlar ve onu hareket ettirir. Seröz glandlar ayrıca lizozim, laktoferrin gibi enzimler ve immunoglobülinler (özellikle IgA) salgılar. 16

7. Koku alma Burunun diğer bir fonksiyonu koku almadır. Olfaktör bölge nazal kavitenin 1/3 üst kısmına uyar ve burası üst konka, septumun üst bölgesi ve kribriform plak ile sınırlandırılır. 8. Konuşma Fonasyon larenksten başlamaktadır. Ancak primer larengeal sesler, farenks ve oral kavitedeki rezonans ile motive olur. Nazal kavite çoğu sesli harfin oluşturulması sırasında yumuşak damak tarafından kapatılır. E. NAZAL SOLUNUM FONKSİYONUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ Bir hastada solunum rahatsızlığının kaynağı akciğer ve burun olabilir. Konforlu burun solunumunun hissedilmesi kompleks bir olaydır. Çoğu insan ağzı kapalı olarak solunum yapar, fakat bazı kişiler şikayet oluşturmayan ağız solunumu yaparlar. Optimal nazal respirasyonda hava maksimum miktarda tüm nazal mukoza yüzeylerinden geçmelidir. Bu geçis sırasında hava nemlendirilir, ısıtılır ve temizlenir. Bir çok faktör rahat burun solunum duyusuna etki eder. Bu faktörler: burun hava akımının tipi ve miktarı, geçen havanın oluşturduğu ve intranazal cilt veya mukoza tarafından algılanan duyu, nazal mukozanın durumudur (16). Nazal hava akımının esas bölümü alt konkanın altından ve orta meatusun üzerinden geçer (17). Nazal hava akımı predominant olarak laminer akımdan ziyade türbülan veya mikstir. Hava akım türbülansının nazal solunum rahatlığını etkilediği bilinmesiyle beraber yapılan çalışmalar, nazal hava akım miktarı ve nazal obstrüksiyon arasında korelasyon olduğunu göstermektedir (18,19,20). Vestibüler cilt ve mukozadaki sinir uçlarında bulunan soğuk reseptörlerin stimülasyonu da solunum duyusunda önemli bir rol oynar. Buna ilaveten kuru atrofik mukozanın durumu nazal solunumda bozulma hissi yaratır. Bu üç fenomenden en sık inceleneni burun boyunca geçen hava akım miktarıdır. Birçok faktör burun içinden geçen hava akım miktarını etkileyebilir. Bu faktörlere örnek olarak mukozal hiperaktivite, septum deformiteleri, nazal polip, tümör, infeksiyon, granülasyon ve 17

sineşi verilebilir. Bunlardan biri kişide olabilir ancak rahat solunumu engellemeyebilir. Bazen de herhangi bir nazal obstrüksiyon nedeni olabilir. Nazal solunum fonksiyonu aşağıdaki yöntemlerle değerlendirilir. 1. Hasta Hikayesi Solunum fonksiyonunun değerlendirilmesine ilk adım iyi bir hikaye alma ile başlar. Nazal obstrüksiyon semptomu hakkında hasta sorgulanır. Eğer bir semptom mevcut ise obstrüksiyon olduğu taraf, derecesi, sıklığı, süresi ve alevlendiren faktörlerinin hepsi kaydedilmelidir. Semptomların derecesinin belirlenmesi için bir çok metod uygulanmıştır (21,22). Bunlardan biri, nazal obstrüksiyon semptomunu yok, hafif, orta ve ciddi olarak değerlendirmektir. Bütün bu tarifler hastanın nazal solunum fonksiyonunun subjektif olarak değerlendirilmesine dayanır. 2. Burun Muayenesi Rinoskopik bulguların değerlendirilmesi her yönü ile ayrıntılı olmalıdır. Bu metodlar hastanın solunumunu etkileyen anatomik faktörlerin subjektif olarak değerlendirilmesidir. 3. Nazal Hava Yolunun Objektif Olarak Değerlendirilmesi a.rinomanometri Burun tıkanıklığı rinitli hastaların birçoğunda rastlanan ortak bir semptomdur. Burun tıkanıklığı inhale edilen veya yenilen alerjenler, kimyasal irritanlar, ilaçlar ve soğuk kuru hava etkisi ile değişkenlik polipler, tümörler, granülomatöz infiltrasyonlar ve septal deviasyon varlığına bağlı olarak hep aynı düzeyde kalabilir. Burun tıkanıklığının subjektif hissi tam veya tama yakın olmadığı müddetçe klinik olarak kantitatif tespiti çok zordur. Rinomanometri (RMM) Amerikan Otolaringoloji Akademisi tarifine göre nicesel olarak ölçülen nazal hava akım ve basıncının grafik olarak kaydıdır. Değişen solunum eforu ile postnazal alanda basınç değişikliği oluşur. Hava akımının ivmesi, basınç gradianı, nazal boşluğun eni ve uzunluğu, akımın laminer veya türbülan karakteristiğinin tayini ile belirlenir. Uzunluk sabit olduğuna göre çap ve akım karakteristiği akımın ivmesi ve oluşacak basıncın belirlenmesinde önemli rol 18

oynarlar. İnspirasyonun başlangıcında hız düşük iken akım laminer olabilir, ama nazal duvarların girintili çıkıntılı düzensiz yapısı akımı türbülan hale getirmektedir. RMM, burundan geçen hava akımını etkileyen transnazal basınç değişikliğini ölçmekten ibarettir. Bu teknik transnazal basınç gradianı ile nazal hava akım oranını simültane bir şekilde ölçer. Bu yöntem nazal ekspiratuvar akım oranı ölçümleri ile karşılaştırılmamalıdır. Bu yöntem basınç veya ekspiratuvar akımı oluşturan gücün oluşumu hakkında bilgi vermez. RMM de basınç farkı nazofarenks ve eksternal naresler arasında ölçülür. Nemlendirme, ısıtma ve filtrasyon işlemlerinin kolaylaşması açısından nazal mukozanın büyük bir bölümünün yüzeyinde ince bir tabaka halinde laminer akım izlenir. Radyoaktif Xenon partikülleriyle yapılan araştırmalarda solunan havanın önemli bir bölümü orta mea ve alt konkanın üzerinden türbülansa uğrayarak geçtigi, az bir miktarının alt meadan ve çok daha az miktarının ise (% 5) olfaktör bölgeden geçtiği anlaşılmısştır. Laminer akımda direnç, basınç değerinin alan hızına bölünmesiyle elde edilir. R=P/V (R=Direnç, P=Basınç (Paskal), V=Akım cm3/sn). Türbülan akımlarda ise formül R=P/V2 olarak ortaya çıkar ama nazal akımın tümü türbülan olmadığı için 2 değeri yerine 1.7 degeri kullanmalıdır. Basınç ve akım rasındaki ilişki akım oranının değişkenliği yüzünden sürekli değişime uğrar. Bu nedenle basınç-akım eğrisinde basınç için sabit bir nokta belirlenir ve akımın değişikliği bu noktaya göre hesaplanır. 1984'den beri Avrupa Rinomanometri Standardizasyonu Komitesi 150 pascal sabit değerini önermektedir ve bu geniş kabul görmüştür. Broms'un, önerdiği alternatif yöntemde 200 pascal'da polar koordinatların basınç-akım eğrisiyle kesiştiği nokta kullanılmaktadır (23). b. Basınç akım eğrisi Normal koşullarda bile burundan geçen hava akımı laminer değildir. Burundan hava türbülans göstererek geçer. Bu da havanın ısınması, temizlenmesi ve nemlenmesini sağlar. Özellikle inspirasyon sırasında türbülansın oluşumunda burunun en dar kesiti olan nazal valvin önemi büyüktür. Normal burunda hava akımının en dar yerleri nazal valv ve kemik boşluğun piriform aperturasıdır (24). 19

Nazal valvdan sonra türbülansın oluşumundaki önemli diğer faktör alt, orta ve üst konkaların kompleks yapılarıdır. Bu etkenlerden dolayı basınç ve akım arasındaki ilişki lineer olmamaktadır. Bu ilişki Rohrer' in önerdiği gibi kompleks bir yapıya sahiptir ve P=K1V+K2V2 denklemi ile gösterilebilir. Bu denklemde P transnazal basınç gradianını, V akım oranını, K1 ve K2 ise basınç akım eğrisinin eğim ve biçimini gösteren sabit rakamlardır. Bu denklemin solunumun inspiratuvar segmentine uygunlugu gösterilmiştir (25). İnspirasyon ve ekspirasyon segmentleri ayrı ayrı ele alınlığında ise modifiye Rohrer denkleminin kullanımı önerilmektedir (26). İnspirasyon ve ekspirasyonun oluşturduğu basınç-akım eğri farklılıklarından doğan problemler, NAR=Kl+K2i, V=KI-K2eV denklemi ile çözülebilmektedir. Bu denklemde K2i inspirasyon, K2e ekspirasyon sabitidir (27). Burunda basınç ve akım ilişkileri anterior rinomanometri, posterior rinomanometri ve akustik rinometri yöntemleri ile ölçülebilir. Posterior rinomanometri aktif bir yöntemdir. Anterior rinomanometri ise aktif ve pasif metodlardan oluşmaktadır. Aktif anterior rinomanometride basınç akım eğrilerinin oluşturulması için normal respirasyon sırasında sağ veya sol burun boşluğundan geçen hava akımı ve basınç gradianı ölçülür. Pasif anterior rinomanometride nazofarenks ve eksternal nares arasındaki basınç farkı monitörize iken, burun içine belirli bir miktarda hava üflenmesi ile ölçüm yapılır (28). Değişik RMM metodları söyledir; i-aktif anterior RMM. (Şekil 8) ii-aktif posterior RMM. (Şekil 9) iii-pasif anterior RMM. (Şekil 10) 20

Bant Basınç kanülü Şekil 8: Anterior rinomanometride basınç kanülünün yerleştirilmesi. Bant sadece tek burun deliğini tıkamaktadır. Bu taraf kanülün uzantısı gibi görev yapmakta ve kanül ucundaki basınç(p1), nazofarenksteki basınca (P2) eşit olmaktadır. Şekil 9: Posterior rinomanometride basınç kanülünün yerleştirilmesi. A bölgesi B bölgesi gibi görev yapmakta ve dil tabanının uyarılmasını engellemektedir. Yumuşak damak (C) gevşetilmelidir. 21

Şekil 10: Postnazal (pernazal) rinomanometride basınç kanülünün yerleştirilmesi. Bu üç metod arasındaki temel fark buruna konan basınç dedektörünün yeridir. Anterior metotta dedektör test edilmeyen burun deliğinin önüne konur. Posterior metotta posterior orofarenkse, postnazal teknikte ise burunun arka kısmına yerleştirilir. Bir basınç transdüktörü basıncı elektriksel sinyale çevirir. Transdüktör uygun bir elektronik devre ile bağlantılıdır ve basınçtaki değişiklikler uygun voltaj değişikliği şeklinde ortaya çıkar ve bu da kayıt edici bir cihaz tarafından okunur. i.aktif Anterior RMM RMM cihazı düzenli olarak kalibre edilir. Çalışmadan 30 dakika önce açılır. Maskesi veya burun tıpası ayrıca boruları temiz olmalı, hasta testten 30 dakika önce odaya alınmalıdır. Odanın sıcaklığı 18-25 derece arasında olmalıdır. Test hasta oturur pozisyonda iken en az 3 kez tekrarlanarak yapılır ve bunların ortalaması ilgili nazal kavitenin akım hızı olarak kabul edilir. Bu işlem diğer burun boşluğu için tekrarlanır. Hasta bir burun boşluğundan nefes alırken basınç diğer boşlukta ölçülür. Bu gibi dezavantajların oluşmaması için maske kullanılması daha doğrudur. Minimal 22

kooperasyon gerektiren bu teste adapte olabilen herkese bu işlem uygulanır. Alt yaş sınırı genellikle 4 dür(şekil 11). Şekil 11: Anterior maske ile rinomanometri (önden ve yandan görünüm) ii. Posterior RMM Her iki burun boşluğunun direnci bir arada ölçülebilir. Ayrıca tıpa yerleştirilerek her nazal kavitenin direnci ayrı olarak ölçülebilir. Bu tekniğin en büyük dezavantajı ağıza yerleştirilen tüpün hastaların %17-25'i tarafından tolere edilmemesidir. Bazı çalışmalarda aktif RMM yöntemlerinin güvenilirliğinin tartışmalı olduğu savunulsa da posterior yöntemin uygulama zorlukları rutinde aktif anterior metodu ön planda tutmaktadır. iii. Pasif RMM Bu teknikte hava bir veya her iki nazal boşluktan üflenir ve bu sırada hastanın nefes almayıp yutmaması söylenir. Fizyolojik olmayan bu prosedür hiç bir şekilde gerçek spontan solunumun yerini alamaz. Maske çok sıkı yerleştirilmelidir ve bu da distorsiyona neden olur. Ayrıca bir burun boşluğundan üflenen hava nazofarenkse ve oradan da diğer burun boşluğuna geçebilir. Bu tekniğin en önemli avantajı minimal kooperasyon gerektirmesi ve dolayısıyla çocuklarda kolaylıkla kullanılabilmesidir (29). 23

c. Nazal hava akımının ölçümü : Nazal solunum yaparken burun boyunca var olan basınç farkı nazal hava akımı oluşturur. Hava akımı ya direkt olarak nazal çıkışta veya indirekt olarak torakstaki hacim değişikliğinin hesaplanmasıyla ölçülebilir. Nazal çıkışta hava akımını ölçmek için maske kullanılır. Rinomanometri aktif veya pasif olarak yapılabilir. Pasif yöntemde ölçüm yapılacak kişi nefesini tutar ve bilinen bir hızda hava akımı buruna pompalanır. Bazı araştırmacılara göre pasif rinomanometri esnasında nazal mukoza kalınlığında refleks olarak uyarılan değişiklikler olmaktadır. Aktif yöntemde hastanın kendi soluğu kullanılır (30). Fizyolojiye daha uygun olduğu için günümüzde tercih edilen metod budur. Aktif anterior rinomanometride basıncı hisseden tüp bir taraf burun deliği önüne hava kaçağı olmayacak şekilde bir bantla tesbit edilir. Hastanın ağız ve burnunu içine alan bir maske hastanın yüzüne oturtulur. Hasta burundan nefes alıp verir. Basınç tüpünün olduğu taraf burun deliğinden solunum yapılamayacağından ölçüm tüpünde oluşan basınç, karşı tarafın basıncına eşittir. Hava akımına karşı nazal direnç şu şekilde hesaplanabilir(31): R=ΔP/V R= Hava akımına karşı oluşan direnç, cmh2o/litre/sn veya Pa/cm3/sn olarak ΔP = Transnazal basınç, cmh2o veya Pa olarak V= Nazal hava akımı, litre/sn veya cm3/sn olarak Bu eşitlik rinologlar tarafından kabul görmektedir ve akımın türbülan veya laminar olmasına göre değişmemektedir (33). Solunum siklusunun büyük bir kısmında nazal hava akımı türbülandır ve bu türbülans da havanın karışmasına yardım etmektedir. Isı ve nemin karışmasını hızlandırmaktadır. Transnazal basınç 40-80 Pa ın üzerine çıktığı zaman akım türbülandır. Transnazal basınçla akım 24

arasındaki dinamik ilişki x/y ekseninde incelenebilir. Transnazal basınç arttıkça nazal hava akımı artar. Buradaki görüntü S veya sigmoid şeklinde bir eğridir. Basınç x eksenine ve akım y eksenine yerleştirilir. Havayolu ne kadar tıkalı ise belirli bir akımı sağlamak için gereken basınç o kadar fazladır. Basınç-akım oranı ne kadar yüksek ise eğri basınç eksenine o kadar yakın olur. Dolayısıyla daha fazla tıkalı olan hava yoluna ait olan eğri, saat yönüne doğru dönerek basınç eksenine o kadar yaklaşır. İnspiryum grafiğin sağında, ekspiryum solunda gösterilir. Akım İnspirasyon Daha az tıkalı havayolu Daha çok tıkalı havayolu Basınç Ekspirasyon Şekil 12: Çok tıkalı nazal havayoluna ait basınç akım eğrisi (a) basınç aksına, az tıkalı olan nazal havayolu eğrisinden (b), daha yakındır. (Otolaryngology Head and Neck Surgery- Cummings- 3. baskısının 2. Cildinden alınmıştır.) Avrupa Standardizasyon Komitesine (Amsterdam 1988) göre direnç 50, 75, 100 veya 150 Pa da ki basınç değerlerinde ölçülebilir. Rinomanometri dekonjestan madde kullanılarak veya kullanmaksızın yapılabilir. En uygun metod anterior yöntemle ve maske kullanarak dekonjesyondan önce ve sonra her iki burun boşluğuna uygulanan rinomanometridir. Dekonjestan olarak ksilometazolin sprey kullanılmaktadır. 25

Normal bir kişide dekonjeste edilmeyen burunda inspiratuar nazal havayolu direnci 0.34-0.40 Pa/cm3/sn (ortalama 0.39) ve dekonjesyondan sonra ise 0.25-0.30 Pa/cm3/sn (ortalama 0.26) arasında değişmektedir (33). Rinomanometrik ölçümlerde değerli olan total inspiratuar nazal havayolu direncidir ve normal değerleri 0.12-0.33 Pa/ml/sn arasında değişmektedir(34). Dekonjestan madde nazal siklus fenomenini geçici olarak ortadan kaldırır. Bu nedenle bu çalışmada dekonjestansız aktif anterior rinomanometri uygulandı. Ayrıca direnç 150 Pa da ki basınç değerine göre hesaplandı. Total nazal havayolu direnci ya direkt olarak posterior yöntemle veya indirekt olarak her iki tarafın ayrı ayrı hesaplanıp toplanmasıyla ölçülür. Bunun formülü; 1/R (total) = 1/r(sol)+1/r(sağ) d. Anterior rinomanometrinin avantajları 1-Zaman alıcı bir yöntem değildir. 2-Hasta tarafından minimal düzeyde uyum gerektirir. 3-Bu yöntemin enstürmantasyonu sadece nostil bölgesine uygulandığından hasta için rahatsız edici bir uygulama yöntemi değildir. e. Anterior rinomanometri yönteminin dezavantajları 1- Bilindiği üzere her burun boşluğu fizyolojik ve dinamik ayrı bir yoldur. Bundan dolayı ölçümler sonucu hesaplama ile elde edilen total NAR değeri bu iki ayrı boşluğun tek başına değerlendirilmesi ve ele alınmasından uzak bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. 2- Tek taraflı ölçülen NAR değeri daha değerli bir sonuç olmakla birlikte, nazal siklusun değişiminden çok kolay etkilenmekte ve sonuçta aşırı sapmalar görülmektedir. Bunu gidermek amacıyla 6-8 saat gibi uzun saat periyodları içinde saat bası ölçümler yapılarak nazal siklusun etkisi giderilebilir. 3- Anterior rinomanometrinin en önemli dezavantajı ise uygulanan ölçüm enstürmanlarının nostril bölgesinde yaptığı deformasyon sonucu yanlış NAR değerleri elde edilebilmesidir. Bunu gidermek amacı ile kateterizasyon ve maske yöntemi kullanmak gerekir. 26

f. Posterior rinomanometrinin avantajları 1- Bu yöntem hastanın burundan nefes almasının direnç açısından ne denli zor olduğunu açık ve net bir şekilde gösterebiliyor. 2- Nazal mukovasküler komponentin belirlenmesinde yararlı bir yöntemdir. 3- Rijit arka bölüm ve esnek alar ön bölümün arasında tam bir direnç ölçümü yapılabilmektedir. g. Posterior rinomanometrinin dezavantajları 1- Bu yöntem zaman alıcıdır. 2- Pahalı bir yöntemdir. 3- Buruna veya oral kaviteye yerleştirilen kateterlerden dolayı hastalar tarafından tolere edilmesi güç bir yöntemdir. h. Rinomanometri uygulama yöntemleri Rinomanometri uygulaması normal günlük işlemlerde değil, ancak karşılaşılan alerjenlerin etkisini ölçmek, mevsimsel değişiklikleri incelemek ve hastanın bahsettiği şikayetler ve hastalığın şiddeti arasında korelasyon olup olmadığını, uygulanan tedavi yöntemlerinin başarısını ölçmek ve ameliyat öncesi ve sonrası gelişen direnç değişikliklerini tespit etmek açısından faydalı bir yöntemdir. NAR ölçümü bir hastada birkaç defa tekrar edilecekse özellikle günün belli bir saattinde yapılması önem kazanmaktadır. Çünkü bilindiği üzere NAR'ın diurnal değişikliği mevcuttur. NAR, gece ve günün erken saatlerinde en yüksek düzeye ulaşmaktadır. Rinomanometri ölçümü yapılmadan önce oral veya lokal dekonjestan, steroid ve antihistaminik kullanımına ara verilmelidir. Antihistaminik maddelerin rinomanometri ölçümlerine etkisi tartışma konusudur. Oral H1 antihistaminik tedavisinin, NAR değerinin artışına neden olduğu gösterilmiştir (35). Rinomanometri ile ölçülen tek taraflı NAR değerleri, anatomik obstrüksiyon problemi olan hastaların değerlendirilmesinde yararlı bir yöntemdir. Ayrıca rinoplasti, septoplasti, türbinektomi ve polipektomi operasyonlarının sonucunu değerlendirmekte objektif bilgiler sunan, yararlı bir yardımcı metodtur. 27