ORDU TİCARET BORSASI 2014 YILI FAALİYET RAPORU



Benzer belgeler
2018 YILI İŞ PLANI STRATEJİK AMAÇ 1: TOBB AKREDİTASYON SİSTEMİ TEMEL YETERLİLİKLER MADDESİNİ SAĞLAMAK VE ETKİNLİĞİNİ SÜREKLİ İYİLEŞTİRMEK

STRATEJİK AMAÇ 1: TOBB AKREDİTASYON SİSTEMİ TEMEL YETERLİLİKLER MADDESİNİ SAĞLAMAK VE ETKİNLİĞİNİ SÜREKLİ İYİLEŞTİRMEK

2018 YILI İŞ EYLEM PLANI Sayfa 1 / 11

2018 YILI İŞ/EYLEM PLANI STRATEJİK AMAÇ 1. KURUMSAL KAPASİTENİN GELİŞTİRİLMESİ AĞUSTOS EYLÜL EKİM HAZİRAN TEMMUZ. Performans Göstergeleri

5174 SAYILI ODALAR BORSALAR VE BİRLİK KANUNU

2018 YILI İŞ EYLEM PLANI Sayfa 1 / 11

ZİRAAT HAYAT VE EMEKLİLİK A.Ş YILI KURUMSAL YÖNETİM İLKELERİ NE UYUM RAPORU

MANİSA TİCARET BORSASI 2018 YILI İŞ PLANI

ÇARŞAMBA TİCARET BORSASI 2015 YILI YILLIK İŞ PLANI

ÇARŞAMBA TİCARET BORSASI 2016 YILI YILLIK İŞ PLANI

Hedef Çalışan Memnuniyetini Arttırmak

AKHİSAR TİCARET BORSASI

Kurumsal stratejilerin, önceliklerin, amaçların, hedeflerin ve planlanan performansın duyurulması.

2017 YILLIK İŞ PLANI

ORDU TİCARET BORSASI 2015 YILI FAALİYET RAPORU

MANİSA TİCARET BORSASI 2017 YILI İŞ PLANI

BASIN AÇIKLAMASI 2014/11

T.C. ÇANAKKALE BELEDİYESİ. BASIN, YAYIN ve HALKLA İLİŞKİLER MÜDÜRLÜĞÜ ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNERGE BİRİNCİ BÖLÜM

2014 YILI ATB YILLIK İŞ PLANI

İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ İÇ KONTROL SİSTEMİ ÇALIŞMALARI SUNUCU AYDIN GÜZHAN MALİ HİZMETLER DAİRE BAŞKANI

GERÇEKLEŞEN FAALİYETLER

TÜBİTAK BİLİM VE TOPLUM DAİRE BAŞKANLIĞI MALİ DENETLEME VE SÖZLEŞMELER MÜDÜRLÜĞÜ ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI

T.C. TALAS BELEDİYESİ BEYAZ MASA GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ

PİRAMİT GAYRİMENKUL DEĞERLEME ve DANIŞMANLIK A.Ş YILI KALİTE GÜVENCE SİSTEMİ GÖZDEN GEÇİRME RAPORU

KAMU İÇ KONTROL STANDARTLARI UYUM EYLEM PLANI REHBERİ. Ramazan ŞENER Mali Hizmetler Uzmanı. 1.Giriş

BAKANLIĞIMIZ İÇ KONTROL SİSTEMİ ÇALIŞMALARININ TAMAMLANMASI STRATEJİ GELİŞTİRME BAŞKANLIĞI

KAMU İDARELERİNCE HAZIRLANACAK FAALİYET RAPORLARI HAKKINDA YÖNETMELİK SUNUMU

SUNGURLU TİCARET BORSASI 2015 YILI İŞ PLANI

İKİNCİ KISIM. Amaç ve Hukuki Dayanak

KAMU İDARELERİNCE HAZIRLANACAK FAALİYET RAPORLARI HAKKINDA YÖNETMELİK. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

T.C. İZMİR BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI

Avrupa Birliğine Uyum Danışma ve Yönlendirme Kurulu Toplantısı

YÖNETİMİN SORUMLULUĞU PROSEDÜRÜ

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ KALİTE GÜVENCESİ YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

2014 YILI HEDEF TAKİP TABLOSU

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ KALİTE GÜVENCESİ YÖNERGESİ

KONYA SANAYİ ODASI MALİ POLİTİKASI

YEREL YONETİMLERDE PLANLAMA VE BÜTÇELEME. Prof. Dr. H. Hakan Yılmaz AÜ SBF Maliye Bölümü

ÜYE EL KİTABI TARSUS TİCARET BORSASI

MALKARA BELEDİYE BAŞKANLIĞI BASIN YAYIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜDÜRLÜĞÜ KURULUŞ, GÖREV, YETKİ, SORUMLULUK ÇALIŞMA USUL VE ESASLARINA İLİŞKİN YÖNETMELİK

ÇTB MALİ YÖNETİM VE KONTROLLERİN KAPSAMI

İLETİŞİM PLANI. Tescil ve Sicil Birimi. Sicil Birimi. Sicil Birimi. Bilgi İşlem Basın Yayın

EULER HERMES SİGORTA A.Ş.

İŞLETME VE İŞTİRAKLER MÜDÜRLÜĞÜ ORGANİZASYON ŞEMASI

OCAK 14-ŞUBAT 14-MART 14 AYI İÇERİĞİDİR. ÜNYE TİCARET BORSASI e-dergi Sayfa 1

2014 yılı Durumu Neden 2015 yılı Durumu Neden

T.C. GEBZE BELEDİYESİ YAZI İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV TANIMLARI. Karar Tarihi : 07 / 03 / 2008 Karar No: 84 Sayfa No: 1/11 BİRİNCİ BÖLÜM AMAÇ:

SEYHAN BELEDİYE BAŞKANLIĞI HALKLA İLİŞKİLER MÜDÜRLÜĞÜ KURULUŞ, GÖREV, YETKİ, SORUMLULUK ÇALIŞMA USUL VE ESASLARINA İLİŞKİN YÖNETMELİK

T. C. İzmir Bornova Belediyesi Dış İlişkiler Müdürlüğü Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik BİRİNCİ BÖLÜM

T.C İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ ZABITA DAİRE BAŞKANLIĞI ZABITA DESTEK HİZMETLERİ ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ

BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

ORDU TİCARET BORSASI 2015 YILI YILLIK FAALİYET PLANI

BĠLGĠ ĠġLEM DAĠRE BAġKANLIĞI GÖREV YETKĠ VE SORUMLULUKLARI HAKKINDA YÖNETMELĠK

DEVLET PLANLAMA ÖRGÜTÜ NÜN KURULMASI HAKKINDA YASA

İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ KALİTE KOMİSYONU ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI

NİZİP TİCARET BORSASI STRATEJİK HEDEFLER ve GERÇEKLEŞME DURUMLARI TABLOSU 2015

GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ İŞLEYİŞ YÖNERGESİ

DOĞRUDAN TEMİN TEKLİF MEKTUBU

UZUNKÖPRÜ TİCARET BORSASI 2015 OCAK AYI E- BÜLTENİ

ACİL SAĞLIK HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ HİZMET BİRİMLERİ VE GÖREVLERİ HAKKINDA YÖNERGE. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

ORDU ÜNİVERSİTESİ STRATEJİK PLAN YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar ve Genel İlkeler

Resmî Gazete Sayı : 29361

HÜRRİYET GAZETECİLİK VE MATBAACILIK A.Ş. KURUMSAL YÖNETİM KOMİTESİ GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI

ORDU TİCARET BORSASI 2017 YILI YILLIK FAALİYET PLANI

TUTAN AKTIR. Recep Ali ER İşveren Vekili Genel Müdür Yardımcısı Kurum İdari Kurulu Başkanı. Firuzan KARACAOGLU İşveren Vekili 1.

T.C. BURSA NİLÜFER BELEDİYE BAŞKANLIĞI Ruhsat ve Denetim Müdürlüğü ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Genel Hükümler

T.C. GÜNEY MARMARA KALKINMA AJANSI İÇ KONTROL İZLEME VE YÖNLENDİRME KOMİTESİNİN GÖREV VE SORUMLULUKLARI HK YÖNERGE BİRİNCİ BÖLÜM

ÇANKIRI KARATEKĐN ÜNĐVERSĐTESĐ STRATEJĐ GELĐŞTĐRME KURULUNUN KURULUŞ VE ĐŞLEYĐŞĐ HAKKINDAKĐ YÖNERGE. BĐRĐNCĐ BÖLÜM Genel Hükümler

PERFORMANS PROGRAMI HAZIRLIK DANIŞMANLIĞI

AKSEL ENERJİ YATIRIM HOLDİNG A.Ş. KURUMSAL YÖNETİM KOMİTESİ

Doç. Dr. Osman KULAK Dr. Kulak, Stratejik Plan

T.C. TALAS BELEDİYESİ İNSAN KAYNAKLARI VE EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ

KAMU İDARELERİNDE STRATEJİK PLANLAMAYA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA YÖNETMELİK

T.C. ANKARA SOSYAL BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ İÇ DENETİM BİRİMİ KALİTE GÜVENCE VE GELİŞTİRME PROGRAMI

ULUSAL KLİNİK ARAŞTIRMA ALTYAPI AĞI (TUCRIN) UYGULAMA VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

KAYISI ARAŞTIRMA İSTASYONU MÜDÜRLÜĞÜ EK 3.4 KALİTE YÖNETİM / İÇ KONTROL BİRİMİ

T.C. İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ KALİTE GÜVENCE YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç ve Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç ve Kapsam

SİİRT ÜNİVERSİTESİ KALİTE KOMİSYONU VE KALİTE KOORDİNATÖRLÜĞÜ YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

ADANA SANAYİ ODASI MECLİS TOPLANTISI

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ KALİTE KOORDİNATÖRLÜĞÜ VE KALİTE KOMİSYONU YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

ESKİŞEHİR TEKNİK ÜNİVERSİTESİ KALİTE GÜVENCE YÖNERGESİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç ve Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

DOĞAN BURDA DERGİ YAYINCILIK VE PAZARLAMA A.Ş. KURUMSAL YÖNETİM KOMİTESİ GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI

EK-3.9 İDARİ İSLER VE KOORDİNASYON DAİRE BAŞKANLIĞI

NİĞDE TİCARET BORSASI

T.C AKDENİZ BELEDİYELER BİRLĞİ 2011 YILI ÇALIŞMA PROGRAMI

KAYSERİ ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ (KAYHAM) STRATEJİK PLAN ( )

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ KALİTE KOMİSYONU ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI BİRİNCİ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

T.C. İzmir Büyükşehir Belediyesi Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik

ÇORLU TİCARET VE SANAYİ ODASI DIŞ PAYDAŞ ANKET ANALİZ RAPORU

FAALİYETLERİ YÜRÜTÜRKEN KULLANILACAK FORMLARA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ KALİTE GÜVENCE SİSTEMİ KURULMASI VE KALİTE KOMİSYONU ÇALIŞMA USUL VE ESASLARINA İLİŞKİN YÖNERGE

2016 YILI İŞ/EYLEM PLANI

SAĞLIK BAKANLIĞI STRATEJİ GELİŞTİRME BAŞKANLIĞININ GÖREV ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNERGE İKİNCİ BÖLÜM. Amaç ve Kapsam

EGE BÖLGESİ SANAYİ ODASI. Faaliyet Programı

YÖNETMELİK KAMU İDARELERİNCE HAZIRLANACAK FAALİYET RAPORLARI HAKKINDA YÖNETMELİK

YÖNETMELİK. Maliye Bakanlığından: KAMU İDARELERİNCE HAZIRLANACAK FAALİYET RAPORLARI HAKKINDA YÖNETMELİK

GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ SPORIUM YÖNETİMİN SORUMLULUĞU PROSEDÜRÜ

T.C. KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI İSTANBUL 7. DÖNEM TEMMUZ AYININ 1. TOPLANTISININ 3.BİRLEŞİMİNE AİT M E C L İ S K A R A R I D I R

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ KALİTE GÜVENCE YÖNERGESİ

Transkript:

ORDU TİCARET BORSASI 2014 YILI FAALİYET RAPORU

GİRİŞ 5174 Sayılı Kanunun 41.maddesinin (k) fıkrası hükmünce hazırlanması gereken Faaliyet Raporu borsamızca düzenli olarak çıkartılmakta, yayımlanıp dağıtımı yapılmaktadır. TOBB Akreditasyon Sistemi kapsamında 7.dönemde akredite olan Ordu Ticaret Borsası nın 2014 yılı Faaliyet Raporu 5174 sayılı kanunun aradığı asgari içeriği taşımakla birlikte Akreditasyon Standardının öngördüğü sinsileyle kaleme alınmıştır. Akreditasyon Sisteminin gereği olarak faaliyetler iki ana başlık altında sınıflandırılmıştır. 1- Temel Yeterlilikler 2- Temel Hizmetler Temel Yeterlilikler şu alt başlıklarla detaylandırılmıştır. 1- Yönetim ve Oda/Borsa Mevzuatı 2- Mali Yönetim 3- İnsan Kaynakları Yönetimi 4- İş Planlaması ve Yönetimi 5- Haberleşme ve Yayınlar 6- Bilgi ve İletişim Teknolojileri Kullanımı 7- Üye İlişkileri 8- Kalite Temel Hizmetler şu alt başlıklarla detaylandırılmıştır. 1- İletişim Ağı 2- Politika ve Temsil 3- Bilgi, Danışmanlık ve Destek 4- İş Geliştirme ve Eğitim 5- Satış Salonu ve Laboratuvar Akreditasyon Standartları sinsilesi takip edilerek ortaya konulan Ordu Ticaret Borsası 2014 Yılı Faaliyet Raporu borsamız tarafından bundan önce yayımlanmış olan raporlarımızda olduğu gibi sektöre ve kent bilincine yönelik ciddi bir referans kaynağı olma vizyonunu taşımaktadır. 1

1- TEMEL YETERLİLİKLER 1.1 Yönetim ve Oda/Borsa Mevzuatı YÖNETİM KURULU ZİVER KAHRAMAN YÖNETİM KURULU BAŞKANI CEMİL SİNAN BAŞKAN YARDIMCISI METİN ÖZYÜREK BAŞKAN YARDIMCISI MUSTAFA ÖZYILMAZ SAYMAN MURAT BARIŞ MARAŞLI ÜYE 2

MECLİS Salih GÜNEY (Meclis Başkanı) Yılmaz AKDENİZ (Meclis Başkan Yrd.) Ziya ENGİNYURT (Meclis Başkan Yrd.) Erhan GÜREŞÇİ(Kâtip) Ziver KAHRAMAN(Üye) Cemil SİNAN(Üye) Metin ÖZYÜREK(Üye) Murat Barış MARAŞLI(Üye) Mustafa ÖZYILMAZ(Üye) Yusuf Ziya ERKOÇ(Üye) Uğur SARIKOCA(Üye) Cihan ÇALKUR(Üye) İdris İŞLEME(Üye) Murat BİLÜ(Üye) 3

PERSONELİMİZ Birol ÖZTÜRK GENEL SEKRETER Mustafa ÖZTÜRK Tescil Müdürü Aslıhan Rukiye KOÇAK Muhasebe Müdürü Serpil MEYDAN Hikmet BEDİR Sevtap GÜLER Tuğba ALP Tescil Şefi Tescil Memuru ve Tescil Memuru Tescil Memuru Arşiv Sorumlusu Kürşat TIKILOĞLU Mehmet ÇİÇEK Seylan MAĞDEN Mervenur YAYLA Tahsildar ve Takip Memuru Tahsildar ve Takip Memuru Sekreter Sekreter Şükrü MİNNET Hizmetli 4

VİZYONUMUZ Çağdaş borsacılık anlayışı içerisinde ülkemizin daha çok kazanması adına lider borsa olmak. MİSYONUMUZ Çağdaş normlara uygun kaliteli hizmeti, zamanında ve eksiksiz sunan, üye memnuniyetini esas alan, üyeleri ve çalışanları ile bir bütünün ayrılmaz parçası haline gelmiş lider borsa olmak. POLİTİKALARIMIZ KALİTE POLİTİKAMIZ Çağdaş borsacılık anlayışı içinde, üreticilerimizin ve üyelerimizin mahsulünü kıymetlendirmek, üyelerin ve hizmet alanların, beklenti ve ihtiyaçlarını yasal şartlar çerçevesinde karşılayarak memnuniyetlerini sağlamak, kalite yönetim sisteminin şartlarına uyarak etkinliğini sürekli iyileştirmektir. İNSAN KAYNAKLARI POLİTİKAMIZ Bütçe imkânları ve ihtiyaçlar gözetilerek, hakkaniyet ilkesi içinde gerekli personelin alımı, mevcutların en uygun pozisyonda istihdamı ve sürekli iyileştirme ile üye memnuniyeti esaslı, personel memnuniyetine dayalı, yüksek performanslı, sistemin bir parçası haline gelmiş etkin bir personel profili oluşturmaktır. MALİ POLİTİKAMIZ Ordu Ticaret Borsası mali politikasının amacı; 5174 Sayılı Kanun ve bu kanuna dayanılarak hazırlanmış olan Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliğinde hükmedildiği şekliyle OTB nin tahmini bütçesini hazırlamak, kesin hesabı çıkarmak, hesap ve kayıt düzeninde şeffaflık ilkesi ile tekdüzeni sağlamak, bütün işlemlerin kayıt altına alınmasını sağlamak, mali tabloların muhasebe ilkelerine ve mevzuatlara uygun bir şekilde oluşmasını sağlamak, tüm mali kayıtların uluslararası seviyede kabul görmüş standartlara uygun, zamanında ve doğru olarak hazırlanması ve raporlanmasına ilişkin ilke, usul ve esasları düzenlemektir. BİLGİ İŞLEM, YAZILIM VE DONANIM POLİTİKAMIZ Bilişimle alakalı sistemler ve donanımlar borsamızın sahip olduğu en önemli değerlerdir. Bu değerlerin güçlü bir güvenlik içinde uygun kullanım şart ve şekillerini belirlemek, uygun olmayan kullanım şekillerini sistemin dışına atmak ve bir daha sisteme girmesine fırsat vermemektir. 5

HABERLEŞME POLİTİKAMIZ Ordu Ticaret Borsası nın vizyon, misyon ve hedeflerini, üye memnuniyeti odaklı çalışma prensibini, kendisinden hizmet alanlara ve etkileşim halinde bulunduğu tüm kesimlere duyurarak, geri bildirimleri etkin olarak takip etmek. Bu anlayış içinde işbirliği yaratmak ve geliştirmek, ortak aklı ön planda tutmak ve tüm bu etkinlikleri ölçülebilir, analiz edilebilir duruma getirmektir. ÜYE İLİŞKİLERİ POLİTİKAMIZ Üye memnuniyeti odaklı çalışma esasına uygun olarak üye memnuniyetinin öneri, şikâyet ve memnuniyet bildirimi kriterleriyle ölçülmesini, değerlendirilmesini, gerekli iyileştirmelerin yapılarak yüksek memnuniyet oranının sürdürülebilir kılınmasını sağlamaktır. Ordu Ticaret Borsası Vizyon, Misyon ve Politikalarını Borsa Hizmet Binası nın muhtelif yerlerinde ve www.ordutb.org.tr adresli resmi web sitesinde yayınlamaktadır. Ordu Ticaret Borsası nın 2015-2018 dönemini kapsayacak Stratejik Plan ı hazırlanmış ve 01.01.2015 tarihinde yürürlüğe girmek üzere borsamız meclisinin 12.08.2014 tarih ve 18 sayılı oturumunda onaylanmıştır. Söz konusu döneme ilişkin stratejik amaçlar, hedefler ve faaliyetler saptanmış, performans göstergeleri ve sorumluları tanımlanarak maliyetlendirme yapılmıştır. 6

Borsamız, 5174 sayılı kanunda tevdi edilmiş görevlerini ifa ederken, 5174 sayılı kanuna uygun olarak ve bu kanunla çelişecek hükümler içermeyen Stratejik Planını da, uygulama kararlılığındadır. Ordu Ticaret Borsası Kalite El Kitabı, Yönetim Kurulumuzun 17.11.2014 tarih ve 77 sayılı oturumunda revizyon kararı ardından, borsamız Kalite Ekibince yapılan çalışma neticesinde istenilen duruma getirilip güncellenmiş ve Yönetim Kurulumuzun 01.12.2014 tarih ve 79 sayılı oturumunda onaylanarak uygulamaya konulmuştur. 2014 Yılında; 52 YÖNETİM KURULU TOPLANTISI 13 MECLİS TOPLANTISI 12 HESAPLARI İNCELEME KOMİSYONU TOPLANTISI YAPILMIŞTIR 7

5174 Sayılı Kanunda belirtilmiş olan esaslarda ve zamanlarda gerçekleştirilen olağan organ toplantılarımıza organ üyelerinin katılımı %100 dür. Borsamız organ toplantıları mevzuatta belirtilmiş olduğu şekliyle matbu olarak ve dijital ortamda muhafaza olunmaktadır. Borsamız, stratejik amaçlarını belirlerken bu amaçlara ulaşmak için meclis üyeleri ve personellerden oluşan komisyonlarla çalışma grupları oluşturmuştur. Borsamız meclis üyelerinden teşekkül eden komisyonlarımız; 1- Üye ve Halkla İlişkiler Komisyonu (Başkanı Yusuf Ziya ERKOÇ) 2- Satın Alma Komisyonu (Başkanı Uğur SARIKOCA) 3- İnşaat ve Kira Takip Komisyonu (Başkanı İdris İŞLEME) 4- Canlı Hayvan Pazarı Komisyonu (Başkanı Murat Barış MARAŞLI) 5- Fındık Ürün Borsası Alt Çalışma Komisyonu (Başkanı Cihan ÇALKUR) 6- Ar-Ge Komisyonu (Başkanı Murat BİLÜ) Personellerimizden oluşan çalışma gruplarımız; 1- Enformasyon Çalışma Grubu 2- Öneri, Şikâyet ve Memnuniyet Çalışma Grubu 3- Ar-Ge ve Web Sitesi Çalışma Grubu 4- Etkinlik-Organizasyon Çalışma Grubu Tüm bunların yanında; - Akreditasyon İzleme Komitesi - Kalite Ekibi 8

Oluşturulmuş olup; stratejik planın uygulanmasında Yönetim Kurulu, Genel Sekreter, Akreditasyon İzleme Komitesi ve Kalite Ekibi sorumlu olarak belirlenmiştir. Ordu Ticaret Borsası 5174 Sayılı Kanun ve bu kanuna dayanılarak çıkartılmış olan Yönetmeliklere uygun hizmet ederken üye ve personel memnuniyetini esas alan kalite anlayışıyla TS EN ISO 9001:2008 KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ ne uygunluk şartlarını taşıdığını Türk Standartları Enstitüsünden alınan KALİTE YÖNETİM SİSTEMİ BELGESİ ile belgelendirmektedir. Yine TOBB Akreditasyon Sistemi çerçevesinde AKREDİTE olan borsamız, bu durumu Akreditasyon Belgesiyle somutlamaktadır. 9

ORDU TİCARET BORSASI ORGANİZASYON ŞEMASI MECLİS HESAP İNCELEME KOMİSYONU DİSİPLİN KURULU YÖNETİM KURULU AKREDİTASYON İZLEME KOMİTESİ GENEL SEKRETER KOMİSYONLAR KALİTE VE AKREDİTASYON SİSTEMİ TESCİL MÜDÜRLÜĞÜ MUHASEBE MÜDÜRLÜĞÜ SEKRETER ŞOFÖR HİZMETLİ YÖNETİM TEMSİLCİSİ TESCİL MÜDÜRÜ MUHASEBE MÜDÜRÜ PROSES SORUMLULARI TESCİL ŞEFİ TAHSİLDAR VE TAKİP MEMURU TESCİL MEMURU 2011-2014 SRATEJİK PLANI PERSONELİN ÖĞRENİM DURUMU 2015-2018 SRATEJİK PLANI PERSONELİN ÖĞRENİM DURUMU İLKÖĞRETİM 1 LİSE 9 ORTAÖĞRETİM 11 ÖN LİSANS 1 LİSANS 1 LİSANS 1 DOKTORA 1 10

Organizasyon Şeması güncel tutulmakta olup; bu şemada yer alan makamlar ve pozisyonlar için Görev Tanımları da mevcuttur. Organizasyon Şemasında yer alan pozisyonlar için Yönetici Oryantasyon Eğitimi ve Personel Oryantasyon Eğitimi Kalite Yönetim Sistemi içinde tanımlanmakta ve uygulanmaktadır. 2014 yılında personele yönelik 8 eğitim gerçekleştirilmiş olup; bunun 2 tanesi İç Eğitim 6 tanesi de Dış Eğitim dir. Personele yönelik düzenlenen eğitimler şu başlıklardan oluşmaktadır. - İletişim ve Lobicilik - Müşteri Memnuniyeti - Tescil İşlemleri - ISO 9001 Dokümantasyon - KYS İç Tetkikçi Eğitimi - 2014 Yılı Sezon Değerlendirmesi - Yönetim Becerileri - Stratejik Plan Tüm bu eğitimlerin toplam süresi 45 saat olarak planlanmış ve uygulanmıştır. 2012 yılında 13 başlıkta eğitim verilip toplam eğitim saat 58 saat/kişi olarak uygulanmıştır. 2013 yılında 9 başlıkta eğitim verilip toplam eğitim saat 32 saat/kişi olarak uygulanmıştır. 11

2014 Yılında 4 başlıkta Yönetici Eğitimi yapılmıştır. - Satış Salonu & Korbey - 2014 Mahsulü Fındık Sezonu Erken Değerlendirmesi - Ürün Borsası & Satış Salonu Çalıştayı - 2013 Sezonunun Değerlendirilmesi Bu eğitim toplantıları için toplam saat 8 saat/kişi olarak uygulanmıştır. 2013 yılında yöneticiler için uygulanan eğitim sayısı 1 olup 2 saat olarak belirlenip uygulanmıştır. 1.2 Mali Yönetim Ordu Ticaret Borsası Mali Yönetimini,5174 Sayılı Kanuna dayanılarak hazırlanmış olan Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği ile Kalite Yönetim Sistemi içinde tanımlamış olduğu Mali Politika ile yürütmekte, ölçmekte, kıyaslamakta ve analiz etmektedir. OTB Mali Politikasının amacı; Ordu Ticaret Borsası Mali Politikasının amacı;5174 Sayılı Kanun ve bu kanuna dayanılarak hazırlanmış olan Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliğinde hükmedildiği şekliyle OTB nin tahmini bütçesini hazırlamak, kesin hesabı çıkarmak, hesap ve kayıt düzeninde şeffaflık ilkesi ile tekdüzeni sağlamak, bütün işlemlerin kayıt altına alınmasını sağlamak, mali tabloların muhasebe ilkelerine ve mevzuatlara uygun bir şekilde oluşmasını sağlamak, tüm mali kayıtların uluslararası seviyede kabul görmüş standartlara uygun, zamanında ve doğru olarak hazırlanması ve raporlanmasına ilişkin ilke, usul ve esasları düzenlemektir şeklinde tanımlanmıştır. 12

Ordu Ticaret Borsası 2014 Yılı Tahmini Gelir ve Gider Bütçesi 2.300.000.-TL olarak tahmin edilmiş olup; gerçekleşense 2.261.575,04.-TL dir. Gelirin gerçekleşme oranı %98, Giderin gerçekleşme oranı %84 civarındadır. YILLAR TAHMİNİ GELİR GERÇEKLEŞEN GERÇEKLEŞEN VE GİDER(TL) GELİR(TL) GİDER(TL) 2011 1.300.000,00 2.206.482,61 1.222.462,54 2012 1.500.000,00 1.949.459,24 1.400.039,12 2013 1.750.000,00 2.463.489,60 1.601.401,39 2014 2.300.000,00 2.261.575,04 1.927.111,61 Bütçemizde üye ve personel eğitimleri için pay ayrılmakta ve 5174 sayılı kanuna uygun olarak stratejik hedefler doğrultusunda bu eğitimler hayata geçirilmektedir. STRATEJİK PLAN FAALİYETLER İÇİN DÖNEM SONUNDA TAHMİNİ BÜTÇENİN UYGULAMA YILI TAHMİNİ BÜTÇE GERÇEKLEŞEN HARCAMA GERÇEKLEŞME ORANI (TL) (TL) % 2011 75.000,00 20.227,00 27 2012 92.000,00 7.174,00 7 2013 110.000,00 12.091,00 11 2014 130.000,00 155.292,00 119 TOPLAM 407.000,00 194.784,00 47,8 Mali Politikamız çerçevesindeki mali yönetimimiz, 5174 sayılı kanun ve bu kanuna dayanılarak hazırlanmış olan Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği esasına göre yapılmaktadır. Ticaret Borsalarının geliri kamu geliri vasfında olup; bu gelirden sarfiyat da, yine aynı esaslarla ve mevzuatlar çerçevesinde yapılmaktadır. 1.3 İnsan Kaynakları Borsamız, İnsan Kaynakları konusunda İnsan Kaynakları Politikası vardır. İnsan Kaynakları Politikasının amacı sistemimizde şu şekilde ifade edilmektedir; Bütçe imkânları ve ihtiyaçlar gözetilerek, hakkaniyet ilkesi içinde gerekli personelin alımı, mevcutların en uygun pozisyonda istihdamı ve sürekli iyileştirme ile üye memnuniyeti esaslı, personel memnuniyetine dayalı, yüksek performanslı, sistemin bir parçası haline gelmiş etkin bir personel profili oluşturmaktır. İnsan Kaynakları Politikamız İç Yönerge ile desteklenmektedir. 2014 yılında borsamızda 14 personel istihdam edilirken; yıl içinde 2 personelimiz emekliye sevk edilmiş ve 12 personelle yılı tamamlamıştır. 13

2011-2014 SRATEJİK PLANI PERSONELİN ÖĞRENİM DURUMU 2015-2018 SRATEJİK PLANI PERSONELİN ÖĞRENİM DURUMU İLKÖĞRETİM 1 LİSE 9 ORTAÖĞRETİM 11 ÖN LİSANS 1 LİSANS 1 LİSANS 1 DOKTORA 1 Personellerimizin eğitim durumları şu şekildedir. Doktora 1 Lisans 1 Ön Lisans 1 Lise 9 1 Personelimiz ileri düzeyde İngilizce bilmektedir. Bu haliyle borsamız İngilizce okuryazar durumundadır. 4 yıllık periyodu kapsayan Stratejik Plan dönemindeki personel dağılımı da şu şekildedir. 14

Akreditasyon Sistemi gereği olarak organizasyon şemasındaki tüm pozisyonlar için Görev Tanımları yapılmış olup; bu görev tanımlarına uygun hizmet talep edilmektedir. İnsan Kaynakları Politikamız şu süreç ve sistemleri içermektedir. - Personel İş e Alımı, İşbaşı Yaptırılması, Ücret ve İş Sözleşmesi Süreci - Personel Oryantasyon Süreci - Personel Eğitim Sistemi - Personel Performans Sistemi - Personel Toplantıları Süreci - Personel Memnuniyet Sistemi Bu Süreç ve Sistemler Kalite El Kitabında İnsan Kaynakları Politikası başlığında sistemde tanımlı olup; uygulanmakta ve ölçülerek kıyaslama yapılmaktadır. 15

- 2014 yılında personel alımı gerçekleşmemiştir. Ancak bu durum oryantasyon eğitimi yapılmasına engel teşkil etmemektedir ve aylık periyotlarla gerçekleştirilen Personel Toplantıları nda oryantasyon eğitimi de verilmiştir. 2015 yılında Personel Oryantasyon Süreci nin daha da etkin olarak uygulanması hedeflenmektedir. - 2014 yılında personele yönelik 8 eğitim etkinliği düzenlenmiş olup; eğitim etkinlik değerlendirmelerinde memnuniyet oranı %100 olarak ölçülmüştür. Kurduğumuz sistem Yıllık Eğitim Planı çerçevesinde planlı olarak gerçekleştirilen eğitimlerin yanında, plan dışı eğitimlerin uygulanması için de uygundur. 2013 yılında personellerimiz için 9 eğitim etkinliği düzenlenmiştir. Personel eğitim planı yapılmadan önce personellerimizden yazılı, sözlü, öneri şeklinde hangi konuda eğitim almak istiyorsunuz? sorusuna alınan cevaplar etkilidir. Bunun yanında Genel Sekreterce uygun görülen ve Yönetim Kuruluna önerilen başlıklar da eğitim planına konulmaktadır. - Çalışanlarımızın performansı ölçülmektedir. Belirlenmiş olan başlıklarda personelin kendisine 0-100 arası bir puan vermesi ve aynı başlıklarda Genel Sekreter in de puan vermesi şeklindeki uygulama neticesinde genel ortalamayla performans notu bulunmuş olunur. 2014 yılında ortalama performans %90 dır. 2013 yılında ise %91 olarak ölçülmüştür. Her iki yıl için de, personel performansı çok iyi olarak tanımlanmaktadır. Personel Performans Değerlendirmesi ardından en yüksek performansı gösteren personele Teşekkür Belgesi verilmektedir. - İnsan Kaynakları Politikasının bir gereği olarak personellerimiz her ay, Genel Sekreter başkanlığında Personel Toplantısı yapmakta ve sisteme dair verileri analiz etmekte, görüş ve öneriler ortaya koymaktadır. Personel toplantılarından çıkan kararlar Yönetim Kurulu toplantımızda da bir madde olarak görüşülür. 2014 yılında 10 adet personel toplantısı gerçekleştirilmiştir. 16

- Personelimizin memnuniyeti anketle ölçülmektedir. 2014 yılında 2 defa personel memnuniyet anketi düzenlenmiş olup personellerimizin toplam memnuniyet oranı %100 olarak ölçülmüştür. Borsamızda memnun ve verimli bir personel profiliyle hizmet verilmektedir. - Personel uygulamaları başta olmak üzere, diğer borsalarla kıyaslamalar yapılmakta ve neredeyiz? sorusuna yanıt aranırken nereye? hedefinin de daha sağlıklı belirlenmesine çaba harcanmaktadır. - Personellerimiz kendi aralarında çalışma grupları oluşturmuş ve bu çalışma gruplarıyla profesyonel hizmet verilmektedir. Çalışma Grubunun Adı Enformasyon Çalışma Grubu Öneri-Şikayet ve Memnuniyet Çalışma Grubu Ar-Ge ve Web Sitesi Çalışma Grubu Etkinlik-Organizasyon Çalışma Grubu Görev Yapacak Olan Personelin Adı Soyadı Mervenur Yayla Seylan Mağden Serpil Meydan Kürşat Tıkıloğlu Mehmet Çiçek Birol Öztürk Mervenur Yayla Mustafa Öztürk Birol Öztürk Mervenur Yayla Tuğba Alp Hikmet Bedir Sevtap Güler Şükrü Minnet A. Rukiye Koçak 17

1.4 İş Planlama ve Yönetimi Borsamızın 2015-2018 Stratejik Planı hazırlanmış olup; stratejik plandan üretilmiş Yıllık İş Planı mevcuttur. Stratejik Planımız borsamıza ait www.ordutb.org.tr adresli web sitemizde yayımlanmaktadır. 1.5 Haberleşme ve Yayınlar Borsamız Haberleşme ve Yayınlar başlığını, sistemde tanımlı Haberleşme Politikası ile yürütmektedir. Haberleşme Politikasının amacı; Ordu Ticaret Borsası nın vizyon, misyon ve hedeflerini, üye memnuniyeti odaklı çalışma prensibi, kendisinden hizmet alanlara ve etkileşim halinde bulunduğu tüm kesimlere duyurmak, geri bildirimleri etkin olarak takip etmek. Bu anlayış içinde işbirliği yaratmak ve geliştirmek, ortak aklı ön planda tutmak ve tüm bu etkinlikleri ölçülebilir, analiz edilebilir duruma getirmektir. şeklinde belirlenmiştir. Ordu Ticaret Borsası Haberleşme/iletişim Stratejisi bir plan dâhilinde, iletişim araçlarının tespit ve tayin edilmesiyle belirlenmiştir. 18

OTB Haberleşme/Duyuru Planı: TÜRÜ DUYURU ŞEKLİ Web OTB OTB E-Mail Tlf. Fax SMS Posta Kargo İlan Elden Şifahi Basın Sitesi Dergi Bülten Panosu Teslim Meclis Toplantı Duyurusu Yönetim Kurulu Duyurusu Personel Toplantısı Toplantı-Organizasyon Eğitim Seminer Üye Bilgilendirme Faaliyet Duyuruları Üye Bilgileri Özel Gün Duyurusu(Cenaze-Düğün) İstatistikler ve Raporlar İç Duyurular Sektörel Duyurular Kanun ve Yönetmelik Duyurusu Sosyal Etkinlik Duyurusu Borsamızın web sitesi dışında facebook, twitter ve instagram hesapları da bulunmaktadır. Web sitemizin İngilizce desteği de bulunmakta olup; dinamik bir yapıya sahiptir. Üye bilgileri güncel olarak yayımlanmakta ve tıklama oranları ölçülmektedir. Web sitemiz; www.ordutb.org.tr Twitter hesabımız; ordutb52 Facebook hesabımız; ordutb52 İnstagram hesabımız; ordutb52 e-mail; ordutb@tobb.org.tr 19

Web sitemizde yer alan Haber Arşivi ile siteye yüklenen tüm haberler, duyurular ve fotoğraflar arşivlenmektedir. Web sitemizin ziyaretçi sayısı oldukça fazla olup; birçok konuda referans alınmaktadır. 20

Ordu İli Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından hazırlanıp külliyatlı bir kitap haline getirilmiş olan Ordu İli Tarım Master Planı nın hazırlanmasında kaynak olarak gösterilenlerden biri de borsamız web sitesidir. Web sitemizde üyelerimize dönük e-anket uygulanmakta, öneri ve şikayetler için bir bölüm bulunmaktadır. Web sitemizden sorumlu bir personel tayin edilmiş olup; sitenin sürekli güncel tutulması sağlanmaktadır. Web sitemizin tanıtımını her türden yazışmalarda kullanılan kağıt, zarf, not kağıdı, bloknot gibi materyallerin üzerine web adresimizi yazarak, bunun yanında borsamızı anımsatan bayrak, flama, hediyelik eşyaların da görülebilir bir yerine yazarak yapmaktayız. Borsamız tarafından yapılan Basın Açıklamaları yazılı olarak yapılmakta ve kronolojik sıraya göre basında yer alma sayımız takip edilmekte, gazete kupürleri matbu ve dijital olarak arşivlenmektedir. YIL YEREL BASINDA YER ULUSAL BASINDA YER TOPLAM ALMA SAYISI ALMA SAYISI 2013 108 6 114 2014 297 5 302 21

Basında Biz! 22

23

24

Borsamız 2014 yılında OTB HABER adıyla bir dergi yayımlamaya başlamıştır. OTB HABER iki aylık periyotlarla yayımlanmakta olup; 2014 yılında 5 sayı çıkmıştır. OTB HABER, Ordu Ticaret Borsası Haberleşme Politikası amaç ve ilkeleri doğrultusunda yayın hayatına devam edecektir. Dergimiz, başta üyelerimiz olmak üzere oda ve borsalar ile kentimizdeki kurum ve kuruluşlara zaman kaybetmeden ulaştırılmaktadır. OTB HABER, Borsamız personelleri tarafından hazırlanmak ve kullanılan fotoğraflar da yine borsamız tarafından temin edilmektedir. Bir tek, basım aşamasında dışarıdan hizmet alımı yapılmakta olan dergimizin öz unsurlarımızla çıkartılıyor olması, bizleri ayrıca memnun etmektedir. 25

Basın Açıklamaları Bülten haline getirilip web sitemizde de yayımlanmaktadır. 2014 yılında 12 Basın Bülteni yayımlanmıştır. Bu Basın Açıklamaları; 11.02.2014 BASIN AÇIKLAMASI 2014/1 Kamuoyuna! Fındık sezonunda fiyat eksenli tartışmalar -ne yazıktır ki- her sezon yaşanan kronik sorunlardandır. Fındık fiyatının düşüşe geçtiği her sezonda olduğu üzere bu sezonda da fatura Ordu Ticaret Borsası na kesilmek istenmektedir. Ordu Ticaret Borsası nın bizden önceki yöneticileri de, bizler de, defalarca söylemekten bıkmadığımız üzere Ticaret Borsaları fiyat belirleyen kurumlar değildir Ticaret Borsaları, alım-satım muamelesi gerçekleştikten sonra devreye giren ve ticari muamelelerin sonuçlarında düzenlenen müsbit belgeleri(fatura, makbuz vb) tescil müessesesiyle kayıt altına alan, çok sayıda muamele neticesinde ortaya çıkan en az en çok ve ortalama fiyatları tespit edip, bu tespitini de tamamen bilgi amaçlı olarak 26

malum yöntemlerle kamuoyuyla paylaşan kamu tüzel kişiliğidir. Ticaret Borsaları fiyat haberleşmesi yaparak da, piyasa fiyatına etki eden/edebilecek diğer unsurlardan haberdar olurlar. Tüm bu aşamalarda Ticaret Borsalarının olmayan ya da olması arzu edilen fiyatı yazmak gibi bir teknik imkânı ve yasal dayanağı yoktur Ticaret Borsaları, kuruluş ve işleyişlerini düzenleyen 5174 sayılı kanunun hükümlerine uymakla mükellef, denetime tabi kurumlardır. Ordu Ticaret Borsası nın fiyat tespit ve ilan şekli fındık bölgesindeki 14 Ticaret Borsası ile aynıdır. Örneğin; Ordu Ticaret Borsası fındık fiyatını 6 TL olarak ilan ederken bir başka borsanın 6,50 TL ya da daha fazla ilan etmesi gibi bir durum ve imkân da yoktur. Borsaların fiyatları arasında farklılık olursa bu oldukça küçük rakamlardır(5 kuruş gibi) Fiyat sorunu tek başına ele alınmamalıdır. Fiyatı yüksek kılan ya da düşük kılan faktörler doğru ve zamanında analiz edilmelidir. Fındığın da, diğer ticari emtialarda olduğu gibi, bir sistemi vardır. Bu sistem içinde arz ve talepten tutunuz da maliyetlere, mevsimsel dalgalanmalara, tüketici tercihlerindeki farklılıklara, yeni ve farklı pazarlara, stok durumu ve ihracat miktarına, sosyal olgu ve olaylara kadar her şey fındık fiyatına etki etmektedir. Soruna dar penceren ve en yakındaki ilgili kurum ve kişileri suçlayarak bakmak en hafif tabiriyle popülizmdir.kamu hizmeti gören Ticaret Borsalarının popülist taleplerin yedeğine girmesi ve bir maşa olarak kullanılması beklenmemelidir. 1- Göreve geldiğimiz ilk anda dediğimiz gibi; bizler uzlaşmacı ve sektördeki her kesimi kucaklayan bir yönetim algısına sahibiz ve görev süremizin sonuna kadar bu algımız değişmeyecektir. 2- Şartlar ne olursa olsun her türlü polemikten uzak duracağız, çünkü bizler Ordu Ticaret Borsası gibi bölgesinde lider, güzide bir kurumu temsil ediyor olmanın sorumluluğunu taşıyoruz. 3- Borsamız tarafından derlenen/derlenebilen ve direkt fındıkla ilgili olan tüm verileri, analiziyle birlikte kamuoyuyla paylaştık ve bu paylaşıma devam edeceğiz. Veri paylaşımı bizlerin asli görevlerindendir. 4- Ordu Ticaret Borsası sektördeki manavın, fabrikacının, sanayicinin ve ihracatçının temsilcisi olup; herkese aynı mesafede uzak, aynı mesafede yakındır. Bunun yanında fındık üreticisine ve ülkesine karşı da sorumludur. İşte bu görev ve sorumluluk anlayışı içerisinde, gelişmeleri olgunlukla takip etmeye çalışıyor, tarafımıza yöneltilen ve hakarete kadar varan söylemleri de aynı olgunlukla göğüslüyoruz. Ancak bu durum uysal koyun olduğumuz sonucunu da doğurmamalıdır. 5- Bu günlerde fındık fiyatında yaşanan düşmeye bağlı olarak, borsamız yönetimi, hiçbir şekilde muhatabı olmadığı bir polemiğin içine çekilmeye çalışılmaktadır. Değerli üyelerimize buradan çağrıda bulunmak istiyoruz; bu kurum sizlerindir, sizin itibarınızdır. Şartlar ne olursa olsun hak ve hukukunuzu gözetecek olan meslek kurumunuz Ticaret Borsasıdır. Üyelerimizin sağduyulu davranıp, kurumlarını her şeyin üzerinde tuttuklarından en küçük bir endişemiz yoktur. Basına yansıyan olayların münferit olduğundan yana en küçük bir endişemiz yoktur. Fındık sektöründe fiyatlardaki sert düşüşlerin temellerinden birinin panik olduğu artık sınanmış, tarihi bir gerçektir. Bu gerçek bilinmekteyken emanetçilik şeklindeki ticari ilişki de, taraflardan birinin elini(emanet verenin) her zaman zayıflatmaktadır. Üreticileri için de, tüccar için de dikkat edilmesi gereken hususlardan en önemlisi panik olunmaması ve ürünün mülkiyetine sahip olunarak güç birliği yapılmasıdır. Bu anlayış içerisinde bizler sektörün tamamını kucakladığımızı bir kere daha yineliyor saygılar sunuyoruz. 27

20.03.2014 BASIN AÇIKLAMASI 2014/2 Ordu Ticaret Ve Sanayi Odası Başkanı Sayın Servet Şahin in yazılı basında Ordu Ticaret Borsası Lisanslı Depoculuğa Sıcak Bakmıyor şeklindeki demecini şaşkınlıkla takip ettik. Sayın Şahin, Giresun Ticaret Borsası tarafından AB fonlarından finanse edilen bir projeye de atıfta bulunarak, Giresun Ticaret Borsası nın bu konuda canhıraş çalıştığını ama Ordu Ticaret Borsası nın çalışmadığını hatta bu iş e engel olduğunu ima etmesi de bizleri ziyadesiyle üzmüştür. Giresun Ticaret Borsası bizlerin kardeş kurumu olup, kurumsal ve kişisel anlamda ilişkilerimiz de gayet düzeyli ve iyi bir noktadadır. Böylesine bir kıyaslama içinde hiçbir zaman olmadık, olmayı da düşünmeyiz. Onların yürüttükleri bu projenin yaklaşık on yıllık bir mazisi vardır ve yıllara sâri bir çalışmadır. Fındık Lisanslı Depoculuğunun geldiği nokta ile bu durumun ilişkilendirilmesi sapla samanı karıştırmak tır. Lisanslı Depo kurmanın Ticaret Borsalarının görevi olduğu iddiaları ise başka bir anlaşılmaz ifadedir. Ticaret Borsalarının görev ve sorumlulukları 5174 Sayılı kanunda madde madde sıralanmıştır. Bu görevler arasında Lisanslı Depo kurmak şeklinde bir görev tanımı yoktur. Lisanslı Depo bir Anonim Şirkettir. A.Ş. prosedürüyle kurulur ve çalışır. Yani özel sektör eliyle kurulur.ticaret Borsaları bu şirketin iştirakçilerinden biri olabilir ve bu da ancak bakanlık izniyle mümkündür. Bizler göreve geleli henüz 10 ay oldu. Bu 10 aylık zaman diliminde, OTSO başta olmak üzere, hangi kurum ve kuruluşlar borsamızın çalışma alanına Fındık Lisanslı Deposu kurulması yönünde hamle başlattı da borsamız bu sürecin dışında kaldı? Ya da karşısında durdu? Fındıktaki sorunların aşılması için lisanslı depo kurulmalı şeklindeki ifade artık beylik laf olmuştur. Fındık sektöründeki sorunlara dair söyleyecek sözünüz yoksa, mikrofon uzatıldığında bu beylik lafla durum kurtarılıyor. Lisanslı Depoculuğa karşı olmak ya da olmamak gibi kritik bir nokta yaratılıyor. Bizler lisanslı depoya karşı olmak noktasında değiliz. Bizler lisanslı depo uygulamalarında sıkıntılar ve sorunlar olduğunu ifade ettik, bu sıkıntılar ortadan kaldırılmadan ideal depoculuğun vücut bulamayacağını iddia ettik, bu şekilde inat edilirse kaynak israfından başka bir şey olmayacağını söyledik ve halen de sözümüzdeyiz. Ünye ve Düzce deki depoların kapatılması, uygulamadaki bu yanlışlıkların sonucu değil de nedir? Ordu Ticaret Borsası nın vizyonu da misyonu da fındık sektörüne dair inovatif düşünmeyi, akılcı ve sürdürülebilir her projenin yanında yer almayı gerektirir. Hiçbir yerde ve hiçbir şekilde lisanslı depoculuğa karşı eylem içinde olmadık, bizler bu süreçte günah keçisi ilan ediliyoruz. Bu iddialara karşı sessiz kalmamız da mümkün değildir. İddiaların hiçbirini hiçbir şekilde kabul etmiyoruz ve bu iddialarda bulunanları ispata davet ediyoruz. Lisanslı Depoculuk konusunda Ticaret Borsası ne kadar sorumluysa Ticaret Ve Sanayi Odası da o oranda sorumludur. Lisanslı Depoculuk konusunda tüm tarafların samimi mutabakat ile bir araya gelmeleri, topu sürekli olarak başka kurumların-özellikle borsanın- üzerine atıp da, ellerini rahatlatma alışkanlığından ve kolaycılığından vazgeçmeleri durumunda, bağlı bulunduğumuz bakanlığın da izni alınarak bu süreçteki yerimizi almaya hazırız. Lisanslı depoculuk konusunda borsamızın tavrının ne olduğu ya da ne olacağı hususunda niyet okuma şeklindeki, dayanaksız ve asılsız iddialara itibar edilmemesi, bu konuda tarafımızdan yapılan açıklamaların bağlayıcı olduğu hususunu kamuoyuna saygılarımla sunarım. 28

26.03.2014 BASIN AÇIKLAMASI 2014/3 Türk tarımında özellikle 2000 yılından sonra başlayan Tarımda Transformasyon Politikaları yapısal anlamda birçok değişikliği ön görürken, birçok yeni kavram da hayatımıza girmeye başlamıştır. İşte bu yeni kavramlardan ve uygulamalardan biri, belki de en önemlisi; lisanslı depoculuktur. İçinde fındığında yer aldığı ürünler yelpazesinde lisanslı depoculuk uygulamaları söz konusu olmuşken sürece dair kronoloji de şu şekildedir; 5300 Sayılı Lisanslı Depoculuk Kanunu 2005 yılında yürürlüğe girmiş ve bu kanuna dayanılarak hazırlanmış olan Fındık Lisanslı Depoculuk Yönetmeliği de 2006 yılında çıkartılıp yürürlüğe konulmuştur. Ancak, fındıkta Lisanslı Depoculuk uygulamasına 2012 sezonunda pilot olarak geçilebildi. 2012 sezonunda Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesini temsilen Ünye de 25 bin tonluk, Batı Karadeniz Bölgesi ni temsilen de Düzce de 10 bin tonluk depolar Fındık Lisanslı Depoculuk pilot uygulamasına tahsis edildi. 2012 sezonunda Ünye deki depo Ekim ayında, Düzce deki depo ise Kasım ayında ürün kabulüne başlamıştı. 2013 sezonunda da ürün kabul edilirken, her iki sezonda da depo kapasitesinin çok altında ürün kabulü yapıldığı durumu ortaya çıktı. Depolara yeterli rağbet gösterilmediği ve bu manada sabit giderlerini bile karşılayamadığı için uygulamaya ara verildi. Lisanslı depoculuk sistemi serbest piyasa şartlarına göre örgütlenir ve işlerse, çok büyük bir eksikliği giderecektir. İdeal haliyle işletilmesi durumunda ürün ihtisas borsasının da hayata geçmesi kaçınılmaz olacaktır. Her şeyden önce lisanslı depoculuk bir Anonim Şirket olarak kurulabilmektedir. Türk Ticaret Kanunu esaslarına göre- ve tercihen hür teşebbüs eliyle- kurulması ön görülen bu işletmelerin, kuruluşu belli kurum ya da kuruluşlara havale edilmiş değildir. Ticaret Borsalarının ya da diğer kurum ve kuruluşlarının lisanslı depo kurmak gibi bir görev tanımı olmadığı gibi kurulmuş olanları engelleme gibi bir güçleri ve lüksleri de yoktur. Fındık Lisanslı Depoculuk sistemi, popülist söylemlerle gündeme getirilecek ya da gündemde tutulacak bir konu değildir. Bu konu popülizme kurban edilmemeli ve ilgili tüm kurum-kuruluş ve şahıslar sistemin neden tıkandığı hususunda ortak akıl ekseninde bir araya gelmelidir. Ordu Ticaret Borsası olarak Lisanslı Depoculuk konusunda yapılan her çalışmanın yanında olduğumuz şeklindeki tavrımız dün neyse bu gün de aynıdır. Yapılan çalışmaların hiç birinin dışında durmadığımız gibi, aksi beyanımızın ve beklentimizin de olması beklenemez, beklenmemelidir. Bizler göreve geldiğimiz günden bu yana aynı tavanın balıklarıyız şeklindeki inancımızı her defasında dile getirdik ve buna da yürekten inanıyoruz. Bu anlayış içerisinde, lisanslı depoculuk konusunda yapılacak tüm çalışmaların içinde olduğumuzu, bu konuda çalışma yapan, proje yapan ve yürüten kurumları da takdirle karşılayacağımızı desteğimizi esirgemeyeceğimizi kamuoyuyla paylaşmak isteriz. Her kim ki; fındık için taş üstüne taş koyuyorsa biz onun önünde saygıyla eğilir, değil elimizi, tüm bedenimizi taşın altına koyarız. 29

30 04.04.2014 BASIN AÇIKLAMASI 2014/4 30 Mart 2014 tarihinde yağan kar ve akabinde yaşanan don olayı ardından sahil kesiminden yüksek kesime kadar fındık bahçelerinde, gözle görülür bir başkalaşım olmuştur. Bu başkalaşım, özellikle yaprakların solması-esmerleşmesi, yaprak ve fındık olacak meyve tomurcuklarının dökülmesi şeklindedir. Bu başkalaşımın 2014 mahsulü ürüne zarar verip vermediği ya da ne oranda zarar verdiği konusu, ilgili ve yetkili kurumların bilimsel esaslarla yapacakları/yapmakta oldukları çalışmalar neticesinde ortaya çıkabilecektir. Bilimsel çalışmaların dışında söylenenler, geçmiş yıllarda yaşanan benzer hava olayları ardından ortaya çıkan ürün kayıplarının emsal alınması suretiyle, birer tahminden ibarettir. Fındık bahçelerinin konumu, fındık çeşitleri, rakım gibi birçok faktör hasar boyutunun farklılaşmasına etkendir işte o nedenledir ki, yetkili kurumların bilimsel tespitleri çok önemlidir. Geçmiş yıllarda yaşanan benzer hava olayları ardından ortaya çıkan ürün kayıpları neticesinde, fiyatlar genel seviyesi yükselmiştir. Bu durumun iktisadi manası; arz ve talep dengesinin bozulmasıdır. Don felaketi ile ürün kaybının ortaya çıkması arzın talebi karşılamayacak seviyeye düşmesi manasına gelmektedir ki; bu noktada rekabetçi piyasa yapısının gereği tecelli ederek ürüne olan talep artacaktır. Arz yetersiz ve talep aynı ya da artarsa fiyatlar da yükselecektir. Bu kural bu zamana kadar bozulmamıştır. Sadece fındıkta değil, ticari emtia olan tüm mallarda durum böyledir. Tersi durumda, yani arzın bol olması ve talebin aynı ya da düşmesi durumunda fiyatlar genel seviyesi düşer. Bu günlerde,2014 sezonu mahsulün dondan zarar görmüş olacağı tahmini, arz-talep dengesinin arz yönünden bozulduğu beklentisini/algısını ortaya çıkarmış olmalıdır ki; fındık fiyatları hızla yükselmektedir. Fiyatlardaki bu yükselişin devam edip etmeyeceği ya da tatminkâr bir seviye sabitleneceği gibi birçok sorunun yanıtı, hasar tespitinin bilimsel metotlarla ve yetkili kurumlarca yapılıp ortaya konulmasıyla mümkün olacaktır. Ürünün bol olması ve buna bağlı olarak da fiyatların düşmesi durumunda ya da hasar görüp de arzın daralması ve fiyatların yükselmesi durumunda da-her iki durumda da- kazançlı çıkan taraflar olacaktır. Ve bu taraflar konum itibariyle birbirlerinden farklı olmaktadır. Her hâlükârda herkesin kazançlı çıkabileceği bir durum söz konusu olmadığından, bu tür hassas dönemlerde bilimsel temellere dayanmayan hasar tespit yöntemlerine itibar etmemekte yarar vardır. Böylesi dönemler fiyatların çok kolay speküle edilebileceği dönemlerdir ve spekülatif fiyatlar, piyasa yapısını bozmuş ve her zaman fındığa zarar vermiştir. Temennimiz, ürünümüzün afet düzeyinde büyük zararlar görmemesi ve fiyatının da tatminkâr ve hak ettiği seviyede teşekkül etmesidir. Ürünümüzün afet düzeyinde hasar görmesi başta üreticilerimiz olmak üzere sektördeki herkesi olumsuz etkileyecektir. Yeni sezona dair değerlendirmeler yapan kurum ve kuruluşların beyanatlarında dikkatli olmalarında fayda vardır. Lokal tespit ve talepleri öne çıkarmak yerine büyük resmi görmeye gayret etmek gerekir. Fındık bizim milli ürünümüzdür, onun fiyatı kadar itibarı da önemlidir. İyi fiyattan ve itibarı korunarak pazara arz olunacak fındığımızın speküle edilmesine fırsat yaratmamak gerekir. Ticaret Borsası nın, ürün fiyatları düşerken nasıl ki bir etkisi yoksa yükselirken de bir etkisi ya da engeli söz konusu olamayacaktır. Borsa tabelasına yazılan fiyat sadece ve tamamen bilgilendirme amacı taşımaktadır. Türkiye nin her yerindeki ihracatçılar fındığı ağırlıklı olarak aynı noktaya satmaktadırlar, yani Avrupa ülkelerine. Alıcının aynı olduğu bir ortamda borsalarda oluşan fiyatların da birbirinden çok büyük farklılıklar arz edebilmesi de teknik olarak mümkün değildir. Karadeniz Bölgesinde fındık fiyatı ilan eden Ticaret Borsalarının fiyatları incelenirse, ya çok küçük farklılıklar taşıdığı ya da aynı fiyatları ilan ettikleri görülecektir. Bu yönüyle konu ele alındığında Ordu Ticaret Borsası nın fiyatlar yükselirken düşük fiyat yazdığı yönündeki iddiaların algı yönlendirmesinden başka bir manası olmadığı sonucuna varılacaktır. Allahtan bereketli ve bol kazançlı bir sezon diliyorum.

01.05.2014 BASIN AÇIKLAMASI 2014/5 29-30-31 Mart 2014 Tarihlerinde yaşanan kar yağışı ve buna bağlı olarak meydana gelen don nedeniyle 2014 mahsulü fındık ürünümüz ve bahçelerimiz, afet düzeyinde, yanmak suretiyle hasar görmüştür. Afetin boyutu hakkındaki rakamsal veriler, ilgili kurumların bilimsel çalışmaları neticesinde kesin olarak ortaya çıkacak olup; yapılan ilk tespitlerde, ürün hasarının çok büyük oranlarda olduğu, fındık üretilen iller arasında en büyük hasarın da Ordu da olduğu, fındık ocaklarındaki kurumanın da gelecek yıl mahsullerini olumsuz etkileyeceği kanaatini ortaya çıkarmıştır. Bu genel durum karşısında ilimiz başta olmak üzere, don afetinden zarar gören diğer üretim bölgelerinin afet kapsamına alınması, bizlerin nazarında, kaçınılmazdır. Afetin yaşandığı tarihin hemen ardından, Ordu Ticaret Borsası nda, Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu yaklaşımıyla, toplam 19 sivil toplum ve meslek örgütü temsilcileri bir araya gelerek, bir dizi ortak akıl toplantısı ardından, durum tespiti yapılıp, kentimiz menfaatine olacak şekilde hükümet tarafından alınması gereken acil önlemler hususundaki talepler belirlenmiş ve bir raporla yazılı hale getirilmiştir. Bu talepleri ihtiva eden rapor, ilimizin valisine, Büyükşehir Belediye Başkanımıza ve ilimiz milletvekillerine öncelikle takdim edilmiştir. Bu anlayış çerçevesinde; Ordu Ticaret Borsası Başkanı Ziver Kahraman, Ordu Ticaret Ve Sanayi Odası Meclis Başkanı Ufuk Ünal, Altınordu Ziraat Odası Başkanı Uğur Cörüt ve Ordu Ziraat Odaları Koordinasyonu Başkanı Arslan Soydan dan müteşekkil bir heyetle, AK Parti Ordu Milletvekillerimiz Sayın Fatih Han Ünal Bey in, Sayın İhsan Şener Bey in ve Sayın Mustafa Hamarat Bey in destekleriyle, bu talepler ve talepleri ihtiva eden rapor, AK Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Hemşerimiz Sayın Numan Kurtulmuş Bey ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker e, ayrıca Sayın Başbakan a ulaştırılmak üzere ilgili makamlara takdim edilmiştir. Sayın Bakan la yapılan görüşme şu minval üzere seyretmiştir. - Ordu ilinin ekonomisinin temelinde fındığın yer aldığı, fındığın gerek üretim gerekse ticaret ve sanayi sektöründe oldukça mühim olduğu, şayet bir önlem alınmazsa yaşanan bu afetin üreticiyle sınırlı kalmayıp ticaret ve sanayiye sirayet ederek domino etkisi yaratacağı ve bu doğal afetin, ekonomik manada yeni afetler doğuracağı hakkında detaylı bilgi verildi. - Yangına, yangının başladığı yerden müdahale etmek gerektiği inancıyla öncelikli olarak üreticinin desteklenmesi gerektiği belirtilip; 2015 yılında ödenecek olan Alan Bazlı Gelir Desteğinin 2014 yılında ödenmesi, Çiftçiler tarafından Ziraat Bankası ndan kullanılan Zirai Kredilerin ödeme vadesinin uzatılması ve faizsiz-düşük faizli yeni kredi imkânlarının yaratılması, Fındık bahçelerinin de zarar görmüş olduğu göz önünde bulundurularak 2015 yılında sona erecek Alan Bazlı Gelir Desteğinin uygulama süresinin uzatılması, Ordu ilinin 2090 sayılı kanun kapsamında afet kapsamına alınması, Yönünde talepler dile getirildi. 31

Talepleri dikkatle dinleyen Sayın Bakan; - Türkiye nin 67 ilinde toplam 19 üründe bu tür bir afet yaşandığını ve Bakanlık bütçesi dâhilinde bu zararların, destekleme şeklinde, karşılanmasının mümkün olmadığını, - 2006 yılında yürürlüğe girmiş olan 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanunu gereğince, tarım sigortasının yarısı bakanlıkça karşılanmasına ve sigortanın önemine sürekli vurgu yapılmasına rağmen, Tarım Sigortası yaptırma noktasında üreticilerimizin istekli davranmadıklarını, - 2090 sayılı kanun kapsamında afet ilan edilebilmesi için tüm mal varlığının %40 ının kaybedilmesi gibi bir yasal şart olduğunu, - 2015 yılında ödenecek olan Alan Bazlı Gelir Desteğinin, bütçe imkânları dâhilinde erken ödenmesinin mümkün olmadığını, ancak süresinin uzatılması konusunda bir çalışma yapılabileceğini, - Zirai Kredilerin geri ödeme vadelerinin 1 yıl uzatılmasının ve faizsiz ya da düşük faizli yeni kredi imkânlarının yaratılması üzerine çalışılabileceğini, tüm bu çalışmaların bile bütçe üzerinde ciddi bir yük olduğunu İfade ettiler. Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu tarafından ortaya konulan ortak akıl toplantıları sonucunda hazırlanan raporun Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, ilgili makamlara ulaştırılmasında, komisyonumuza sağladıkları destek ve işbirliklerinden dolayı; randevularımızı alan, bizlere ev sahipliği yapan ve tüm temaslarımızda bizlere bizzat iştirak eden Ak Parti Milletvekilimiz Sayın Fatih Han Ünal Bey e, Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker Bey le görüşmemizde bizlere destek olan Ak Parti Milletvekilimiz Sayın İhsan Şener Bey e ve bizden desteklerini esirgemeyen Sayın Mustafa Hamarat Bey e, bizlere zaman ayıran ve sorunlarımızı dikkatle dinleyen Ak Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Numan Kurtulmuş Bey e, tüm yoğunluğuna rağmen bizlere zaman ayıran Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker Bey e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu olarak başlattığımız bu çalışmanın takipçisi olduğumuzu ve ortaya çıkan/çıkacak gelişmelerin kamuoyuyla hemen paylaşılacağını kamuoyunun dikkatine arz ederiz. BASIN AÇIKLAMASI 2014/6 04.05.2014 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yaşanan kar yağışı ve don olayı ardından fındık ürününün yanması ve fındık bahçelerinin kuruması şeklindeki afet üzerine Ordu Ticaret Borsası nın ev sahipliğine, ilimizde bulunan 19 sivil toplum örgütü ve meslek kuruluşuyla Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu olarak bir araya gelindi ve bir dizi ortak alık toplantısı ardından, başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, ilgili makamlara sunulmak üzere bir rapor kaleme alındı. Söz konusu rapor ve raporun siyasilerimize sunulması hususunda Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu adına teşekkül eden komisyonun çalışmaları basın aracılığıyla kamuoyuna duyurulmuştu. Hazırlanan raporda, Ordu Yerel Sivil Diyaloğu olarak, merkezi idareden şu taleplerde bulunulmuştur; 32

Kent ivedilikle 2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun kapsamına alınarak Doğal Afet ilan edilmelidir. 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanunu nun 17.maddesinde her ne kadar 2090 sayılı kanundan yararlanmanın şartı olarak Tarım Sigortası yaptırmış olmak hükmedilse de, afetin boyutları, yaratacağı ekonomik ve sosyal yıkım göz önünde bulundurularak önlem alınmalı, destekler sağlanmalıdır. 2015 yılında ödenecek olan 2014 yılına ait Alan Bazlı Gelir Desteği, 2014 yılında iki katına çıkartılarak ödenmelidir. 2004 yılından bakiye kalan afet destekleri bu dönemde ödenmelidir. Üreticilerimiz tarafından bankalardan ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden alınan çiftçi kredilerinin ödeme vadesi uzatılmalı, vade farkından doğacak faizler affedilmeli, yeni kredi imkânları yaratılmalıdır. SGK ya olan borçlar ertelenmeli, mümkünse affedilmelidir. 2014 mahsul yılına ait ürün yok olmuşken gelecek sezona ait üründe de zarar ve kayıp olacağı tahmin edilmektedir. Bu durum üreticiyi üretimden ve tarım arazisinden soğutabilecek güçlü bir olumsuzluktur. İlimizin birim alanda verimliliği 80 kg gibi bir rakam olup; oldukça düşüktür. Birim alanda düşük verimlilikte ve yüksek maliyetle üretim yapılmaktadır, bu realiteye bir de üreticinin ilgisizliği eklenecek olursa kalite ve verimlilik daha da düşecektir. Üreticiyi, kalite ve verimliliği artıracak şekilde teşvik edecek gübre-ilaç ve mazot desteklerinin artarak devam etmesinde büyük önem vardır. Taleplerimizi ihtiva eden raporu ilgili kurum ve kuruluşlara sunarken, süreç; yerel, idari ve merkezi olmak üzere üçayaklı olarak takip edilmiştir. Yerel ayakta Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Enver Yılmaz Bey e bilgi verilmiş ve destekleri sağlanmıştır.(yerel ayaktaki çalışmalarımızı yürütürken Ak Parti Ordu Milletvekilimiz Sayın Fatih Han Ünal Bey de Ordu ya gelerek çalışmalarımız hakkında bilgilenip, desteklerini sunmuşlardır) İdari ayakta Ordu valimiz Sayın Kenan Çiftçi Bey e bilgi verilip destekleri sağlanmıştır. Merkezi ayaktaysa ilimiz milletvekilleri bilgi verilip destekleri sağlanmıştır. Ak Parti Ordu Milletvekilimiz Sayın Fatih Han Ünal Bey, bu süreci yakından takip etmişle, bizzat Ordu ya gelerek Yerel Sivil Diyalog çalışmalarına iştirak etmişler, Ankara ya giden heyeti karşılamış, ev sahipliği yapmış ve gerekli randevuları almışlardır. Kendilerine teşekkür ediyoruz. 29-30 Nisan 2014 tarihlerinde Ankara da, Ak Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, hemşerimiz, Sayın Numan Kurtulmuş Bey e, Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker Bey e rapor sunulup, yaşanan afet bizzat anlatıldı. Rapor, Sayın Başbakan a ulaştırılmak üzere ilgili makamlara da takdim edilmiştir. Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanımız Sayın Mehdi Eker Bey; - Türkiye nin 67 ilinde toplam 19 üründe bu tür bir afet yaşandığını ve Bakanlık bütçesi dâhilinde bu zararların, destekleme şeklinde, karşılanmasının mümkün olmadığını, 33

- 2006 yılında yürürlüğe girmiş olan 5363 Sayılı Tarım Sigortaları Kanunu gereğince, tarım sigortasının yarısı bakanlıkça karşılanmasına ve sigortanın önemine sürekli vurgu yapılmasına rağmen, Tarım Sigortası yaptırma noktasında üreticilerimizin istekli davranmadıklarını, - 2090 sayılı kanun kapsamında afet ilan edilebilmesi için tüm mal varlığının %40 ının kaybedilmesi gibi bir yasal şart olduğunu, - 2015 yılında ödenecek olan Alan Bazlı Gelir Desteğinin, bütçe imkânları dâhilinde erken ödenmesinin mümkün olmadığını, ancak süresinin uzatılması konusunda bir çalışma yapılabileceğini, - Zirai Kredilerin geri ödeme vadelerinin 1 yıl uzatılmasının ve faizsiz ya da düşük faizli yeni kredi imkânlarının yaratılması üzerine çalışılabileceğini, tüm bu çalışmaların bile bütçe üzerinde ciddi bir yük olduğunu İfade ettiler. Biz, Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu olarak süreci bu noktaya kadar taşımış ve takip etmiş olup; sürecin bundan sonrasının da işbirliği ve mutabakat anlayışıyla takip edileceğini, gelişmelerin de kamuoyuyla paylaşılacağı hususunu bilgilerinize saygıyla sunarız. Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu adına Komisyon Üyeleri BASIN AÇIKLAMASI 2014/7 25.05.2014 Fındık sektöründe son günlerde öne çıkan tartışma konuları Don Afeti ve Yeni Sezon Rekoltesi olmuştur. 29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yaşanan kar yağışı ve akabindeki don olayı ardından yeni mahsul fındık ürünü büyük oranda zarar görmüştür. Ziraat Odaları nın don zararı hususunda bir çalışması ya da öngörüsü olsa da, resmi makamlarca, resmi veriler henüz ortaya konulmuş değil. Bu süreçte borsamızın başı çektiği Ordu İli Yerel Sivil Diyaloğu adı altında 19 Sivil Toplum Örgütünce yürütülen çalışmalarla, ortak akıl ekseninde, durum tespiti yapılmış, çözüm önerileri ortaya konulmuştur. Tüm bunlar bir rapor haline getirilmiş, Türkiye Odalar Ve Borsalar Birliği nin de desteği alınarak, yerel, idari ve merkezi yelpazede yer alan her kesime bu rapor ulaştırılmıştır. Tüm bu çalışmalarımızın ve çabalarımızın her aşaması basın aracılığı ile kamuoyunun dikkatine sunulmuştu. Bu defa, 2014 mahsul yılının fındık rekoltesi üzerine konuşulmaya, fikirler ortaya konulmaya başlanmıştır. INC (Uluslararası Sert Kabuklu Ve Kuru Meyveler Konseyi) her yıl Mayıs ayının sonlarında, dünyanın farklı ülkelerinde bir araya gelerek, konseyin çalışma alanına giren ürünleri birçok boyutuyla masaya yatırır. Bu boyutlardan biri de rekoltedir. Esasına bakılacak olursa; INC nin bu tahmini ve çalışma şekli, yeni ya da ilk değildir. 34

INC nin açıklamalarını da, Ziraat Odalarının ya da ilgili diğer kurumların açıklamaları gibi bir kanaatten ibaret görmekteyiz. Bizler için kayıtlara geçmesi gereken veriler resmi olan verilerdir ve resmi verilerin altında devletin mührü olmalıdır. Fındıkta sağlıklı bir rekolte tahmini için haziran sonu ve temmuz başı gibi çotanak sayımı yapılması gerektiği bilimsel bir gerçektir. Bu bile bazen yanıltıcı olabilmektedir. Yaz kuraklığı tahmin edilen rekolteyi olumsuz etkileyebilmektedir. Ticaret Borsalarının fındık rekoltesi tahmin etmek ve bu tahminlerini kamuoyuna deklere etmek gibi bir görev tanımları yoktur. Ticaret Borsalarının kuruluş ve işleyişlerini düzenleyen 5174 Sayılı kanunda Ticaret Borsalarının görevleri alenen sıralanmıştır. Kaldı ki; resmi rekolte çalışması 2006 yılından bu yana Gıda tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı uhdesindedir. Gıda Tarım Ve Hayvancılık Müdürlüklerince oluşturulan bir Rekolte Tespit Komisyonu haziran ayı sonuna doğru çalışmalarını yapar ve bulgularını bir tutanakla zabıt altına alıp ilan eder. Bu komisyonda Ticaret Borsaları, Ticaret Ve Sanayi Odaları, Ziraat Odaları, İhracatçılar Birliği, Fiskobirlik, Fındık Araştırma İstasyonu gibi birçok kurum ve kuruluşun temsilcisi yer almaktadır. İşin ilginç yanı; tüm bu kuruluşların temsilcileri, o tutanağa imza atarken, öncesinde ve sonrasında farklı rekolte öngörülerinde bulunuyor olmalarıdır. Bir diğer önemli konuysa; 2013 sezonuyla birlikte her yıl ocak ayında, Gıda Tarım Ve Hayvancılık Müdürlüklerince yapılmakta olan Karanfil Sayımı nın artık yapılmayacak olmasıdır. 2006 yılından bu zamana kadar, Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı uhdesinde gerçekleştirilen rekolte tespit çalışmalarının bizdeki manası ve karşılığı şudur; bu çalışmalar neticesinde ortaya konulan rakamalar resmi niteliktedir. Bir komisyon marifetiyle ortaya konulduğu için de, en azından şeklen, mutabakata dayalıdır. Ordu Ticaret Borsası, fındık sektöründeki en büyük ve köklü borsadır. Büyük ve köklü yapımızın farkında olarak sorumlu davranmak durumundayız. Bizler, yaşanmakta olan polemiklerin içinde yer almadık, almak niyetinde de değiliz. Rekolte tahmininde bulunmak ya da bu yönde bir çalışma yapmak bizim görev ve sorumluluğumuzda değildir. Her kurumun kendisine tevdi edilen işleri yapması gerektiğine inanıyoruz. An itibariyle resmi rekolte ortaya konulmuş değildir. Resmi rekolte çalışmaları için de henüz çok erkendir. Geçmiş sezonlarda nasıl olduysa bu sezonda da, zamanı geldiğinde, usulü dairesinde rekolte tespit çalışmaları yapılacaktır. Bunun dışında açıklanan rekolteler resmi mahiyette olmayıp tamamen bir öngörü, bir fikir beyanıdır. Ve bizlerin, hiç kimseyi, öngörü ve fikirlerinden dolayı eleştirmek, yermek ya da hakaret etmek gibi bir tavrı olamaz. BASIN AÇIKLAMASI 2014/8 35 18.07.2014 Her sezon öncesinde fındık rekolte tahmininden mütevellit tartışmalar/atışmalar yaşanmaktadır. Bu sezon da, bu gelenek ne yazık ki değişmedi. Rekolte tahminin sürekli bir çatışma mevzusu olmasının sebebi hiç şüphe yok ki tüm kurum ve kuruluşların kendince ve kendi yöntemleriyle rekolte tespitleri yapıp bunu açıklamasıdır. Her ne kadar 2006 sezonundan itibaren rekolte tespit çalışmalarının Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı uhdesinde

olacağı ve dolayısıyla bir Resmi Rekolte kavramı ortaya çıkacağı algısı yaratılmış olsa da, gelmiş olduğumuz noktada kadim alışkanlığın devam ettiği görülmektedir. 2014 sezonu için tahmini rekolte açıklayan kurumlar/kuruluşlar ve açıkladıkları rakamlar birbirinden çok farklıdır. Burada, rekolte açıklayan kurumun/kuruluşun misyonu belirleyici oluyor. Rekolte, direkt olarak fiyatlara etki edecek bir veri olarak algılandığından, fiyatın yüksek seyretmesi için arzın az olması, düşük seyretmesi için de bol olması gibi bir iktisadi gereklilik vardır. Ordu Ticaret Borsası olarak ve dahi diğer tüm Ticaret Borsaları, rekolte tahmininde bulunmak ya da bu noktada bağlayıcı açıklamalar yapmak gibi bir lükse sahip değildir. Ticaret Borsaları, iş ve işlemleri sonuçtan takip eder. Bu şu anlama gelmektedir; Ticaret Borsaları, tahminlere göre hizmet biçimi oluşturmamaktadır. Ürün hasat edilir, usulünce pazara hazır hale getirilir ve pazara arz edildiği anda borsa tarafından kayıt altına alınır ve nihai noktaya kadar takip edilir. Yani, bir anlamda gerçekleşen rekoltenin tespitini yapar. Ticaret Borsaları tahminlerle değil, gerçekleşenlerle iştigal eder. Ticaret Borsalarının çalışma esas ve usulleri 5174 sayılı kanunda belirtilmiş olup; bu kanun kapsamında; rekolte tahminlerinde bulunmak ya da bu yönde açıklamalar yapmak gibi bir görev tanımı da bulunmamaktadır. Ancak bizler, rekolte tahmini hususundaki bu kaos ve kavgadan da son derece rahatsızız. Tüm kurumları bir araya getirecek ve ortak kanaati oluşturacak yöntemlerle rekolte tespiti yapılmalıdır. Ve bu iş muhakkak bilimsel metotlarla yapılmalıdır. Geleneksel yöntemler ya da öngörülerle tahminde bulunmak bizce doğru değildir. Fındık milli bir üründür. Üretim ve ticaretinde lider olduğumuz, likiditesi yüksek stratejik bir üründür. Ve hâkim pazarımız da AB ülkeleridir. Bu ülkelerdeki alıcılar Türk fındığı hakkında içeride ve dışarıda konuşulan-yazılıp çizilen ne varsa yakından takip etmektedirler. Rekolte odaklı polemikler öncelikle hâkim pazarda fındığımızın itibarını zedelemektedir. Bu manada sorumlu davranmak ve daha uzlaşmacı bir noktada olmak durumundayız. Rekolte tahmini sadece bir veri özelliği taşımalıdır. Bu verinin ticari hayatın tek belirleyicisi olduğu ya da olacağı algısına kapılma saplantısından da kurtulmak durumundayız. Fındık ticaretini olumlu ya da olumsuz etkileyen daha birçok reel unsur vardır. Tüm bunları pas geçerek, salt rekolte tahmini odaklı sorunları gündemde tutmak, kurumları yıpratıp bir birlerine karşı tahammüllerini ortadan kaldırırken, fındığımızın itibarına da gölge düşürecektir. Ordu Ticaret Borsası olarak bir kere daha belirtmek istiyoruz; rekolte tahminleri tüm kurum ve kuruluşların katılımıyla, ortak platformda ve ortak akıl ekseninde, bilimsel yöntemlerle yapılmalı bir polemik konusu olmaktan çıkartılmalıdır. Kamuoyuna saygılarımızla BASIN AÇIKLAMASI 2014/9 15.08.2014 2014 FINDIK SEZONU BEREKETLİ VE HAYIRLI OLSUN Umutla beklediğimiz yeni sezona nihayet ulaştık.ancak bu sezona oldukça buruk girmekteyiz.29-30-31 Mart 2014 tarihlerinde yaşanan kar yağışı ve akabindeki don afeti nedeniyle ürünümüz büyük oranda yanmıştır. Ürünümüzün bu şekilde; dondan, kuraklıktan vb. nedenlerden zarar görmesi, başta üreticilerimiz olmak üzere, tüccar, fabrikacı, sanayici ve ihracatçımızı, domino etkisiyle olumsuz etkilemektedir. Bizler fındık sektörünü üreticisiyle, tüccarıyla, fabrikacısıyla, sanayicisiyle ve ihracatçısıyla bir bütün olarak/büyük bir aile olarak görmekteyiz. Et ile tırnak misali birbirinden ayrılmaz, birbirine sıkı sıkı 36

bağlanmış parçalar, mükemmel bir mozaik tablo olarak görmekteyiz. Evet, fındık sektöründeki her kesim, ayrı renklerde, biçimlerde olsa da, esasında muazzam bir tabloyu oluşturan birer unsurdurlar. O tablodaki unsurlardan birinin olumsuzluk yaşaması, nihai noktada büyük tabloya olumsuzluk olarak yansıyacaktır/yansımıştır. 2014 sezonu başta üreticilerimiz olmak üzere, sektördeki tüm aktörler için zor ve sıkıntılı bir yıl olacaktır. Karadeniz in sarp yamaçlarında, doğaya inat fındık yetiştiren ve umudunu o ürüne bağlayan fındıktan başka hiçbir geliri olmayan üreticilerimiz için,29-30-31 Mart tarihlerinde, bir anlamda umutlar da yanmıştır. Bu konuda sosyal devlet algısının devreye girerek üreticilerimizin mağduriyetinin giderilmesi talebimizi afetin ortaya çıktığı gün de, bu gün de, dile getirdik/getiriyoruz. Bu bir yangındır ve yangına müdahale, yangının başladığı yerden yapılmalıdır. Birçok kurum ve kuruluş tarafından rekolte tahminleri açıklanmaktadır. Açıklanan rakamlar birbirinden farklı olsa da ortak nokta şudur;2014 mahsulü fındık, ihtiyaç olanın, Türkiye nin sarf edebildiği miktarın, altındadır. Bu noktada klasik arz-talep kanunu devreye girecek ve piyasa fiyatı da bu esasla teşekkül edecektir. Fındık, üreticisinden ticaretini yapanlara kadar, her kesimin ekmek kapısıdır. Bizler aynı tavanın balıkları olduğumuz bilinciyle, sorumlu davranmak ve bu sorumluluğumuza uygun açıklamalar yapmak durumundayız. Sorumlu davranış şekli de; sektördeki aktörlerin hiçbirini ötekileştirmemek, hedef haline getirmemektir. Fındık sektöründe, üretimden, ticarete ve ihracata kadar birçok sorun vardır ve bu sorunlara yapısal sorunlar da yıllar itibariyle eklemlenmiştir. Bu sorunlu yapının, bu sistemsizliğin ortadan kaldırılması adına atılacak adımlardan ilki sorunların yerinde ve doğru tespit edilmesidir. Sorunları tespit ederken de, tespit edilmiş sorunlara yorumlar yaparken de, sorumlu davranmak durumundayız. 2014 sezonunda yaşanan bu büyük felaket bizlere bir şey işaret etmektedir. Fındıkta bir stok kontrol sistemi oluşturulması ve özellikle üreticiyi koruyan bir işletmecilik yapısının kurumsallaştırılması. Tüm bunların ve daha fazlasının yer alacağı, külliyatlı bir Fındık Kanunu nun artık elzem olduğu kanaatindeyiz. Fındıkla ilgili mevzuatların tamamı, dağınık, dönemsel ve ikincildir. O nedenledir ki, yapısal kökenli bu sorunlar üretime, ticarete ve ihracata da sorun olarak sirayet etmekte, ortaya da bir sistemsizlik çıkmaktadır. İşte bu sistemsizlik içinde kurumlar/kuruluşlar ve kişiler birbirilerini suçlamakta/yıpratmaktadır. Popülarite adına fındığı kullanma sorumsuzluğundan ve alışkanlığından vazgeçilip, sektördeki tüm kesimlerin bir araya gelebileceği bir platform oluşturulması umuduyla 2014 sezonunun hayırlara vesile olmasını ve bereketli geçmesini diliyor, saygılar sunuyorum. BASIN AÇIKLAMASI 2014/10 FINDIK MAHSULÜNDE YAŞANAN DOĞAL AFETLER KONUSUNDA BİR FİKİR 04.11.2014 FINDIK KANUNU KAVRAMINI ÖNE ÇIKARTMAK ZAMANIDIR Bizler fındığı sadece ticari emtia olarak görmüyoruz. Fındığa sosyo-kültürel bir takım anlamlar yüklemişken, coğrafik-stratejik önemi de, bizleri yakından ilgilendirmektedir. 37

Karadeniz in sarp, dik ve çetin doğal şartlarına inat, ince toprak tabakasını, vatan topraklarını bekleyen birer nefer kahramanlığında, inat ve inançla bekleyen fındık bahçeleri ve o fındık bahçelerine hâkim noktalarda, birbirine uzak, tıpkı bir sınır karakolu gibi o ıssız toprakları bekleyen hanelerde yaşam süren üreticiler, bizler için çok büyük anlamlar taşımaktadır. Bu nedenlerledir ki; fındığımıza kutsal anlamlar yükler, onu milli olarak nitelendiririz. Fındık 1964 yılında ilk defa devlet desteği kapsamına alınmış ve özellikle o yıldan sonra birçok sorun ortaya çıkmış ve bu sorunlar artarak devam etmiştir. Fındıkta yaşanan sorunları; - Yapısal Kaynaklı Sorunlar - Üretimden Kaynaklı Sorunlar - Pazarlama Kaynaklı Sorunlar Şeklinde üç temel başlığa indirgemek mümkündür. Üretim ve Pazarlama Kaynaklı Sorunlar ın, Yapısal Kaynaklı Sorunlar ın çözülmesiyle büyük oranda çözüleceği kanaatindeyiz. Yapısal Kaynaklı Sorunlar ın başında; külliyatlı bir Fındık Kanunu nun olmaması gelmektedir. Fındıkla alakalı mevzuatların tamamı ikincil ve üçüncül nitelikte olup; yaptırımdan uzak, süreçler ve süreç sorunluları tanımlı değildir. İşte bu durum, üretimden pazarlamaya kadar birçok sorunun palazlanabileceği bir alan yaratmaktadır. Fındık Sektöründe Yaşanan Doğal Afetler Konusunda Bir Fikir adını verdiğimiz bu çalışmamızın ayrıntılarına geçmeden önce, fındıktaki temel sorunun Yapısal Kaynaklı Sorunlar olduğuna ve artık bir Fındık Kanunu nun elzem olduğuna dikkat çekmekte yarar vardır. BİLİMSEL METOTLARIN FINDIK BAHÇELERİNE GİRMESİNİN ZAMANI GELDİ DE GEÇİYOR! Son 30 yıllık üretim miktarları incelendiğinde; her 10 yılda mahsulün büyük oranda don felaketine maruz kaldığı görülmektedir.(bu 10 yıllık periyotlar tamamen tesadüfi de olabilir. Her 10 yılda bir fındıkta don afeti yaşandığına/yaşanacağına dair elimizde bilimsel bir veri yoktur. Bu türden bir iddiamız da yoktur, ancak yaşananlardan elimizde kalan tecrübe bize bunu göstermektedir) Öncelikle, Küresel Isınma nın olumsuz etkilerinin sonucu olarak görülen iklim değişiklikleri, diğer tarımsal ürünler gibi fındık rekoltesini de olumsuz yönde etkilemiştir. Hiç şüphe yok ki; küresel ısınma, dünyanın tamamını olumsuz etkilemektedir ancak gelişmiş ülkeler modern tarım uygulamalarıyla zararı en aza indirgeyebilmektedir. Zararı en aza indirgeyecek bilimsel yöntemler uygularken üretim planlaması yapmaktadır. Üretim planlaması en yalın haliyle; bir ürüne ne kadar ihtiyaç olduğunun doğru ve bilimsel tespiti ile o üründen planlanan/ihtiyaç olan kadar üretilmesi sürecidir. Üretim ve ticaretinde lider olduğumuz ürünlülerimizin doğal afetlerden olumsuz yönde etkilenmemesi ya da asgari düzeyde etkilenmesi adına uygulamaya girmiş/uygulaması önerilmiş bilimsel bir metot yoktur. Tarımsal üretim için üstü açık fabrika tabiri kullanılsa da, bilimsel esaslara dayalı, koruyucu zırhlar geliştirilmelidir. Tarımda Transformasyon Politikaları nın bir sonucu olarak, köylerden kentlere göç hızlanırken, yüzbinlerce hektar büyüklükle ifade edilen o tarım arazileri sahipsiz kaldı, kaderine terk edildi. Tarımsal üretim faaliyeti, sadece ürün hasat zamanında canlanan bir faaliyet değildir. Yılın on iki ayı ilgi isteyen, takip isteyen bir faaliyetler dizisidir. Köylerin boşalmasıyla birlikte, kentlerde yığılan sorunlara hiç değinmiyoruz. Geride kalan tarımsal arazilerde zamanında ve usulüne uygun tarımsal faaliyet yapılmamış, bunun sonucu olarak da, verim ve kalite olumsuz etkilenmiştir. Bu gün gelinen nokta budur; tarım arazilerimiz ve ürünümüz savunmasızdır! Ya da şöyle diyelim; vatan toprağını bir nefer gibi bekleyen o fındık bahçeleri, komutansız ve taktiksizdir. 38

Bir zamanlar fındıkta arz fazlası mevzusunu, sorunlar listesinin başına yazan Türkiye, son yıllarda Arz Noksanlığı nı konuşur oldu.2023 vizyonu olarak 1 milyon ton fındık üretimi ve 350 bin ton/iç ihracat miktarı ve buna bağlı olarak da artacak bir ihracat geliri konuşuluyor. Türkiye, ürettiği fındığın tamamını iç ve dış pazarlarda kıymetlendirebilme potansiyelini fark etmiş olsa da, küresel ısınma ve kırsal ikametgâhın ortadan kalmış olmasının bir sonucu olarak verimliliğinin ve kalitenin olumsuz etkilenmesi, ezber bozdu. Arz fazlası diye ezber edilen süreç bir anda, şaşılacak bir hızla, arz noksanına evrildi. Diğer tarımsal ürünlerde olduğu gibi fındıkta da bir üretim planlaması hiçbir zaman olmadı. Arz fazlasını konuşulurken de, arz noksanını konuşulurken de; üretim planlaması, bilimsel metotlarla üretim yapmak, bilimsel metotlarla zirai mücadele yürütmek ve kırsal ikametgâhı teşvik etmek gibi işin odağını oluşturan kavramlar hiç konuşulmamaktadır. Bilimsel metotların fındık bahçelerine girmesinin zamanı geldi de geçiyor bile! Pazarlama teknikleriniz ne kadar iyi olursa olsun, pazar gücünüz ne kadar etkin olursa olsun; şayet yeterli ürününüz/üretiminiz yoksa, tüm bunların hiç önemi yoktur. Öncelikle, yeterli miktarda üretiyor olmanız gerekmektedir. Özellikle 2000 yılından sonra fındık üretim miktarının, Türkiye nin pazarlama potansiyelinin altında seyrettiği ve verimliliğin de o oranda düşmekte olduğu görülmektedir. SEZONLAR TAHMİNİ REKOLTE (Ton/Kabuklu) 2001 682.554 2002 614.290 2003 466.445 2004 329.956 2005 547.820 2006 650.000 2007 498.712 2008 804.546 2009 490.877 2010 656.210 2011 452.847 2012 707.396 2013 572.385 2014 381.042 Kaynak: Resmi Rekolte Tespit Tutanakları Bilimsel verilerle ortaya konulup da bir skalayla takip edilmemiş olsa da, fındığın özellikle don felaketinden dolayı olumsuz etkilendiği ve büyük oranda yandığı, akabinde de fındık bahçelerinin ciddi yaralar aldığı görülmektedir. 2014 mahsulü,29-30-31 Mart 2014 tarihlerindeki kar yağışı ve don afeti nedeniyle, Ordu ilinde tam 9 ilçede sıfır rekolteye düştü. Ülke genelinde %70 lere varan ürün kaybı söz konusudur. Ancak, an itibariyle içinde bulunduğumuz durum, sadece ürün kaybı noktasında olmadığımızın, bahçelerimizin de büyük tehdit altında olduğunu göstermektedir. Bahçelerde meydana gelen -böcek sokması nedeniylekuruma, gelecek yılların rekoltesinin de tehdit altında olduğunun göstergesidir. Fındığın bizim için sadece bir emtia olmadığına, sosyo-kültürel ve coğrafik-stratejik birçok öneme haiz olduğuna, çalışmanın girişinde değinilmişti. Bu bakış açısında ısrar ederek, içinde bulunduğumuz ve kısaca ortaya koymaya çalıştığımız bu durumdan kurtulmamız için bilimsel önlemlere ihtiyaç vardır. 39

Bilimsel esaslara dayanan zirai mücadele yöntemleriyle verimliliğin ve kalitenin artmakta olduğu aşikârdır. Bilim, şüphe ve hayal gücünden beslenmektedir. Bizler birçok faktörden şüphe ediyor ve şüphe ettiğimiz şu olumsuz faktörlerin ortadan kaldırılabileceğini hayal ediyorsak, bilim iş başı yapmalıdır demektir. İnsanoğlunun hayal gücü ve bilim bir araya gelince, tonlarca ağırlığındaki demir-çelik ve sacdan yapılan o uçaklar, içlerinde yolcuları ve kargolarıyla havalanıyor,10 bin metre yükseklikte 800 km /saat hızla, -50 derecede uçuyorsa, uzay koşullarında domates yetiştirilebiliyorsa, fındık bahçelerini zamansız kar yağışı ve don felaketinden koruyacak yöntemi bulmak da mümkündür. Her sezon öncesi, Mart-Nisan ayında elimiz yüreğimizin üzerinde, dua etmekten ve etkinliği yüzde yüz olmayan yöntemlerle(bahçelerde ateş yakıp, dumanlama sağlamak gibi) ürünü kurtarmaya çalışmak ilkeldir. Bu konuda bilimsel araştırmalar yapılmalı ve dona karşı kesin ve etkin yöntemler ortaya konulmalıdır. En yüksek verim ve en iyi kalite ürünün, toprak ve çeşitle, rakım ve iklim şartlarıyla ilişkisini ortaya koyacak bilimsel çalışmalar yapılmalı ve bu esaslarla üretim yapılması yönünde yapısal önlemler alınmalıdır. Tüm bilimsel çalışmaların yapılması noktasında üniversitelerimiz başta olmak üzere, araştırma istasyonlarımıza büyük iş düşmektedir. Doğa ve insan bir arada var olduğundan beri, aralarında mücadele de başlamıştır. Bu ezeli mücadeleden nihai noktada hep insanoğlu galip çıkmıştır. Bu tarihsel gerçeklik karşısında, fındık mahsulünde yaşanan doğal afetlerle mücadelede, gerekli olduğu şekliyle, bilimsel çalışmalar yapılır ve önlemler alınırsa, insanoğlunun kazanacağından yana en küçük bir şüphemiz yoktur. BASIN AÇIKLAMASI 2014/11 26.11.2014 Malumunuz olduğu üzere; fındık, bizler için milli niteliğe sahip önemli bir kıymettir. Bizler fındığı sadece bir emtia olarak görmüyoruz. Fındık sosyal ve kültürel hayatımıza da etki eden/yön veren ve kent/bölge algısını yöneten bir olgudur. Bu kadar güçlü bir olgu karşısında, en küçük bir sorun söz konusu olduğunda elbette mübalağa müdahalemiz olacaktır/olmuştur. 1964 yılından bu yana bir şekilde devlet desteği gören fındık üreticisi için en son destek modeli olan Alan Bazlı Gelir Desteği uygulaması 31.12.2014 tarihi itibariyle sona erecektir. Tarım ürünlerinde arz elastikiyeti sıfırdır. Yani, bir tarım ürününün fiyatındaki artış ya da düşüşler, arz miktarını artırmak ya da düşürmek gibi bir etki yaratmamaktadır. Bu durum fındıkta daha da belirgindir. Fındık fiyatlarının yükselmesi, tüm fındık üreticilerinin arz miktarlarını artırabilmeleri ya da aksi durumda düşürebilmeleri gibi bir olanak sunmamaktadır. Arzı belirleyen büyük oranda doğal şartlardır. Arz elastikiyeti sıfır olan bir ürünle geçinen büyük bir kesimin refah seviyesinin optimize edilmesi adına devlet desteği şeklinde makroekonomik tercihlere ihtiyaç vardır. Fındık sektöründeki en yoğun kesim hiç şüphe yok ki üreticidir. Çiftçi Kayıt Sistemi(ÇKS) ne kayıtlı yaklaşık 400 bin fındık üreticisi aileden bahsedilmektedir. Her ailenin ortalama 4 kişiden oluştuğu farz edilirse sadece 2 milyon insanın geçim kalemi ve refahı söz konusudur. Fındık üretilecek ki, tüccar, sanayici ve ihracatçı da ticari faaliyette bulunacak ve kazanacak. Ticari kazanç olacak ki, ülke kazanacak ve ülke kazanacak ki, büyüme ve kalkınma gerçekleşecek! 40

Bu anlayış içerisinde; Ordu Ticaret Borsası, ilimizdeki Ziraat Odaları ve Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliğiyle konu üzerine toplantılar yapılıp, ortak eylem planı ortaya koyuldu. Zaman kaybetmeden, olayın vahametini izah eden bir rapor kaleme alınıp; Ordu Ticaret Borsası, Ordu İli Ziraat Odaları Koordinasyon Başkanı, Gürgentepe Ziraat Odası ve Çaybaşı Ziraat Odası ndan müteşekkil bir heyetle Ankara ya gidildi. Ankara da ilimiz milletvekillerinin destek ve himayeleriyle, Başbakan Yardımcısı hemşerimiz sayın Numan KURTULMUŞ a, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanımız Sayın M.Mehdi EKER, Gümrük ve Ticaret Bakanımız Sayın Nurettin CANİKLİ ye söz konusu raporlarımızı ulaştırırken, üretici kesimin en büyük ve yasal temsilcisi olan Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Sayın Şemsi BAYRAKTAR a da, detaylı bilgilendirme ve sunum yapılmıştır. Söz konusu raporun tam metni ekte sunulmuş olup; özetle; Tarımsal üretim deseninde, üretim ve ticaretinde lider olunan bir ürünün kaderine terk edilmesi ve o ürünü üretenlere devlet desteğinin/teşvikinin olmaması düşünülemez. Bu algı içerisinde; fındık üreticilerine yönelik mevcut Alan Bazlı Gelir Desteği nin devamının ve gelecek yıllar için de süreklilik ve sürdürülebilirlik arz eden bir destekleme modelinin belirlenmesi artık elzemdir. Görüşü savunulmuştur. Süreç, başta milletvekillerimiz olmak üzere, bu faaliyeti başlatan kurum ve kuruluşlar tarafından hassasiyetle takip edilmektedir. BASIN AÇIKLAMASI 2014/12 22.11.2014 Kentler de insanlar gibidir. Onların da bir ömrü vardır ve o ömürlerine sığdırdıkları acıları, mutlulukları, başarı hikâyeleri ve tabi başarısızlıkları. Kentlerin de tıpkı insanlar gibi büyümesi, değişmesi, gelişmesi gerekir. Değişim, büyümeye ve kalkınmaya dayalı olduğu zaman anlamlıdır. Kentler, barındırdıkları potansiyelleri hayat kalitelerine entegre ederek ve bu entegrasyon içinde diğer kentlerin ve topyekûn ülkenin/dünyanın avantajlarını, kendi avantajlarını daha da güçlendirmek için kullanabiliyorsa, yaşayacakları değişim kesinlikle büyüme ve kalkınma getirecektir. Kentlerin büyümelerinin ve kalkınmalarının tek yolu; potansiyellerini avantaja dönüştürecek farkındalığı yaratabilmeleridir. Ordu için yıllarca Orta Karadeniz in orta yerine sıkışmış makûs talihli kent dedik/denilmesine fırsat verdik. Bunu o kadar çok söyledik ki; resmen algı yönlendirmesi yapıldı ve göç olgusuyla sosyoekonomik yapımızı daha da sarstık. Ordu nun Orta Karadeniz in ortasında kalmış olmasını bir dezavantaj olarak görmüyoruz! Bulunduğu konum itibariyle, devam etmekte olan alt yapı yatırımları ve potansiyelleriyle Ordu, bir LOJİSTİK CENTER olabilme avantajına sahiptir. Ordu, Türkiye Fındık Diyarı nın Başkentidir! Ordu, gerek üretim hacmi, gerek işletme sayısı, gerek piyasa derinliği ve oturmuş ticari teamülleriyle sekiz milyon insanı direk ya da dolaylı ilgilendiren, bu ülkeye kılçıksız, yaklaşık 2 milyar dolar döviz girdisi sağlayan ve Hopa dan İstanbul a kadar bir coğrafik bölgenin temel üretim, ticaret ve sosyal gerçeği olan fındığın en çok üretildiği kenttir. Ordu, Hopa dan İstanbul a kadar o bölgenin, orta yerinde, stratejik bir 41

noktadır. Ordu, Türkiye de kivi üretiminde ikinci, Bal üretiminde liderdir.ordu, fındık temel ürün olmak üzere, tarıma dayalı sanayinin gelişebileceği güçlü bir potansiyele sahiptir. Ordu, ekolojik yapısı, kesme çiçekçilik yapmaya elverişli olup, muazzam bir pazar olan Dünya Kesme Çiçekçilik Pazarı ndan ciddi paylar alma potansiyeline sahip bir kenttir. Ordu, bakir yaylaları, organik bir yaşam sürme olanağı tanıyan kır yaşamı alternatifiyle, turizm adına da büyük potansiyellere sahiptir. Ordu, Karşı komşumuz Rusya ya yakınlığı, Kafkas Ülkelerine ve Türki Cumhuriyetleri ne yakınlığıyla, yeni ve alternatif pazarlara yakınlık potansiyeli taşıyan bir kenttir. Ordu nun, mevcut potansiyellerini değişim, büyüme ve kalkınma hamlesine dönüştürmesi mal ve hizmetlerle, insanların Ordu ya kolay, hızlı ve güvenli ulaşması, mal ve hizmetlerle, insanların, Ordu dan başka ve uzak noktalara hızlı, güvenli, ucuz ulaşmasını sağlayacak altı yapı eksikliklerini hızla ve öncelik sırası gözeterek hayata geçirmesiyle mümkündür. Ordu-Giresun Havaalanının yapımı devam etmektedir. Karadeniz-Akdeniz yolunun yapımı devam etmektedir. Çevre yolu yapımı devam etmektedir. Ordu nun denize oldukça uzun kıyısı vardır. Bu kıyı özelliği, doğal yapısını bozmayacak ve çevre katliamı yapmayacak yöntemler gözetilerek limanla taçlandırılmalıdır. Ordu ya yapılacak olan uluslararası kapasitedeki bir liman, karşı komşumuz Rusya ile ticaretimize yeniş ve güçlü bir boyut katarken, Karadeniz-Akdeniz yoluyla Akdeniz den Karadeniz e inecek emtiaların hızlı ve güvenli olarak Rusya ya ihracatı söz konusu olabilecektir. En güvenli ulaşım kanalı olan demiryolu artık elzemdir. Batımızda Samsun, Güneyimizde Sivas ve Tokat a kadar gelen demiryolunun Ordu ya ve Ordu dan Sarp a kadar uzaması artık lüks değildir. Ordu ili, barındırdığı potansiyelleri ile yapılmakta olan ve yapılması icap eden ulaşım alt yapısı ile LOJİSTİK CENTER olma yolunda güçlü bir fırsata sahiptir. Bu kentinin değişiminin büyüme ve kalkınma odaklı olması güç birliği ve ağız birliği etme zamanıdır. 42

2014 yılında borsamızda kullanılmakta olan yazılım ve donanımlar liste halinde takip edilmiş olup; yıllar itibariyle yazılım ve donanıma eklemeler ya da çıkarmalar söz konusu olduğunda liste hemen güncellenmektedir. SAYI DONANIMLAR SAYI YAZILIMLAR 1 TV (2 Adet) 1 MICROSOFT OFICE (LİSANSLI 4 TANE) 2 FOTOĞRAF MAKİNESİ (2 ADET) 2 ALPATA TESCİL 3 VİDEO KAMERA (1 ADET) 3 ALPATA MUHASEBE 4 PROJEKTÖR (2 ADET) 4 TOBB NET ÜYELİK 5 FOTOĞRAF BASKI MAKİNESİ 5 WINDOWS 6 SPİRAL CİLT MAKİNESİ 7 PC (8 ADET) 8 LAPTOP (4 ADET) 9 TABLET (1 ADET) 10 CEP TELEFONU (5 ADET) 11 SERVER (1 ADET) 12 UPS (1 ADET) 13 KLİMA SİSTEMİ (10 ADET KLİMA) 14 KOMBİ (1 ADET) 15 KATI YAKIT KAZANI (1 ADET) 16 MERKEZİ ANONS SİSTEMİ 17 ASANSÖR (2 ADET-Yeşil Etiketli) 18 YANGIN SÖNDÜRME SİSTEMİ 19 YANGIN TÜPLERİ (7 ADET-Her katta) 20 TRAFO(1 ADET) 21 PRENTERLAR (2 RENKLİ-10 Siyah-Beyaz) 22 FAKS (2 ADET) 23 FOTOKOPİ MAKİNESİ (2 ADET) 24 TELSİZ TELEFONLAR 25 POS CİHAZI (1 ADET) 26 KAPALI OTOPARK 27 HİZMET ARACI (2 TANE) 28 BUZDOLABI (1 ADET) 29 HESAP MAKİNELERİ 30 ÇALIŞMA MASA VE KOLTUKLARI 31 TOPLANTI SALONU (2 TANE) 32 GÜVENLİK KAMERASI SİSTEMİ(2 dvr-6 Kamera) 33 KABLOLU VE KABLOSUZ İNTERNET 43

OTB nin sistemde tanımlı Bilgi-İşlem, Yazılım ve Donanım Politikası mevcut olup bu politikanın amacı; Bilişimle alakalı sistemler ve donanımlar borsamızın sahip olduğu en önemli değerlerdir. Bu değerlerin güçlü bir güvenlik içinde uygun kullanım şart ve şekillerini belirlemek, uygun olmayan kullanım şekillerini sistemin dışına atmak ve bir daha sisteme girmesine fırsat vermemektir. Şeklinde belirlenmiştir. Bilgi-İşlem, Yazılım ve Donanımlar konusunda bakım sözleşmelerine bağlı olarak dışarıdan hizmet alınmakta ve bakım süreçleri periyodik olarak, cetvellerle takip edilmektedir. 1.7 Üye İlişkileri Ordu Ticaret Borsası Üye Memnuniyeti Odaklı çalışan bir kurum olup; sistemde tanımlı Üye İlişkileri Politikası ile de çalışmalarına yön vermektedir. Üye İlişkileri Politikasının amacı; Üye memnuniyeti odaklı çalışma esasına uygun olarak üye memnuniyetinin öneri, şikâyet ve memnuniyet bildirimi kriterleriyle ölçülmesi, değerlendirilmesi, gerekli iyileştirmelerin yapılarak yüksek memnuniyet oranının sürdürülebilir kılınmasını sağlamaktır. şeklinde tanımlanmıştır. Üyelerimize dağıttığımız kimlik kartlarının bir anlamı olması hasebiyle Ordu ilindeki özel hastanelerle birer protokol yapılarak, üyelerimizin kendilerinin ve bakmakla yükümlü oldukları aile efratlarının bu hastanelerde tedavilerindeki indirim uygulanması sağlandı. Sistem hakkında tüm üyelerimiz yazılı ve şifahi olarak bilgilendirildi ve sistem sorunsuz işlemekte, borsamızca da takibi yapılmaktadır. 44

12 Temmuz 2014 tarihinde tüm üyelerimizin davetli olduğu ve katılımın da oldukça yüksek olduğu Üyelerle İstişare Toplantısı nı gerçekleştirdik. Anılan toplantıda Yönetim Kurulu Başkanımız Ziver KAHRAMAN üyelerimize ve protokole hitaben bir konuşa yaptı. Sayın Üyelerimiz! Değerli Meslektaşlarım! Üreticinin emeğini ve alın terini kıymetlendirip ekmeğe çeviren, bu memleketin gizli kahramanları! Sizleri, mübarek Ramazan Ayı nın, birlik-kardeşlik ve paylaşıma dayalı ulvi hissiyatıyla ve tüm samimiyetimle selamlıyorum. Allah, tuttuğumuz orucu kabul etsin! Allah birliğimizi-dirliğimizi bozmasın! Allah hepinizden hoşnut ve razı olsun! Değerli dostlarım! Lütfettiniz. Zahmet edip davetimize icabet ettiniz. Hepinize en kalbi şükranlarımı sunuyor, bir kere daha hoş geldiniz diyorum. Hoş geldiniz değerli üyelerimiz! Hoş geldiniz değerli dostlarım! Hoş geldiniz değerli meslektaşlarım! Bildiğiniz gibi 26 Mayıs 2013 tarihinde, sizlerin teveccühü ile Ordu Ticaret Borsası başkanlığına seçilirken, ben dâhil, 14 arkadaşımla Ordu Ticaret Borsası nın Meclisini oluşturduk. O gün olduğu gibi bu gün de, sizlerin emrindeyiz. Teveccühlerinize layık olmak adına, ben ve arkadaşlarımlaçalışanlarımız 7 gün 24 saat hizmetinizdeyiz. Böylesine güzel ve böylesine ulvi bir akşamda ölüye rahmet anlayışımızın bir gereği olarak, borsamızın kurulduğu 1936 yılından bu zamana kadar borsamızda görev yapmış olan tüm idarecileri, başkanlar nezdinde yâd etmek, hakkın rahmetine kavuşanlara Allah tan rahmet, yaşayanlara da uzun-sağlıklı ve bereketli bir ömür dilemek istiyorum. Bu hissiyatla, bütün başkanlarımızı, isimleriyle tek tek, göreve geliş sıralarına göre, huzurlarınızda anmak istiyorum. Rahmetle andığımız; BAHA TEGÜN ÖMER FURTUN 45

SAADETTİN UĞURSAL KAMİL FURTUN MEHMET AKYAZI MEHMET ARAÇ MEHMET FURTUN HAMİ NALBANT AHMET CEMAL MAĞDEN LÜTFÜ GENÇ HASAN ÇEBİ ADİL KARLIBEL SEBAHATTİN KÖKSAL İSMAİL İZZET ŞAHİN MEHMET BAŞKÖY YUSUF ZİYA TIKILOĞLU OSMAN ÖZYURT Yaşamlarına sağlık ve uzun ömür dileğimiz; MAHMET TOPÇUOĞLU İSMET ŞENOCAK HACI GÜLER NEJDET GÜRSOY Değerli Kardeşlerim Birlikte Rahmet, Ayrılıkta Azap Vardır Hadis-i Şerifinde buyrulduğu üzere, birlik olmak zorundayız. Göreve geldiğimiz ilk gün, kamuoyuna yaptığımız ilk açıklama da bu yönde olmuştur. Bizler, birlikdayanışma ve işbirliğini her şeyin üzerinde görüyoruz. İşte bu görümüz ve algımız sayesinde bu gün bir aradayız. Bir aradayız! Diriyiz ve Biriz! Değerli Misafirler! Biz tüccarlar, vatan sevgisinin en somut halini ifade etmekteyiz. Karadeniz in sarp ve sığ topraklı arazisinde, doğaya inat fındık gibi bir milli ürünü üreten çiftçilerimizin ürününü alıp, ona ticari bir emtia özelliği katan bizleriz! Bizler, yani; manavlar, fabrikacılar, sanayiciler ve ihracatçılar! O fındığı, birçok işlemden geçirip de, katma değer kazandıran ve dünyanın 100 küsür ülkesine satan da bizleriz! 46

Bu ülkenin tarım ürünleri ihracatı 18 Milyar Dolar olup; ihracatın %10,2 sini sağlayan da bizleriz. Bu ülkeye kılçıksız 2 Milyar Dolar döviz sağlayan ve fındık sektöründe istihdam yaratıp, işsizliğin artmasını engelleyen de bizleriz. Devletine vergisini ödeyerek ülke kalkınmasına direkt katkı eden de bizleriz. Bu kentin en ücra köşesinde bile ticaret yaparak büyük risklerle ticari hayatı ayakta tutan da bizleriz. Bizler. Değerli Dostlarım! Bu başarı sizindir. Bu başarı size aittir. Kendinizle ne kadar övünseniz azdır. Sevgili Meslektaşlarım! Bizler, sizi temsil eden kurumun yöneticileri olarak, üyelerimizle-sizlerle gurur duyuyoruz. Allah hepinizden razı olsun! Sevgili Meslektaşlarım! Fındık ticareti birçok zorlukla doludur. Büyük riskler taşımaktadır. Sezonun başındaki heyecan ve umudumuz, sezonun ortasında zaman zaman karamsarlığa ve sonunda da hüsrana karışmaktadır. Bizler için artık her dönem bir öncekini aratır olmaya başlamıştır. Risk, ticaretin doğasında vardır elbette, kâr ve zarar ticarette kardeştir. Ancak fındık sektörü oldukça özeldir ve bu özel yapısı dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bizler ticaret yaparken tüm varlığımızla risk alıp, rızkımızı öyle kazanırız. Sektördeki şahıs ve tüzel kişi firmaların büyük bölümü kurumsallaşamamış aile işletmeleri şeklindedir. O nedenledir ki, aileye ait ne varsa risk altındadır. Sanırlar ki, bizler çok büyük paralar kazanıyoruz. Aslında hiç de öyle değildir. İşletmelerimizin sabit giderleri büyük meblağlara ulaşırken ne yazık ki gelirimiz de hızla düşmektedir. Çoğu zaman ne kâr ne zarar noktasını kârdan bile sayıyoruz. Kuralına uygun ticaret yapıp, helalinden kazanmanın mücadelesini veriyoruz. Ekonomiye sirayet edecek her türden olumsuzluktan en çok ve en etkin olarak bizler zarar görüyoruz. Bizler. Ordu Ticaret Borsası nın üye kayıtlarına bir baktım ve ne gördüm biliyor musunuz? Kurulduğu günden bu yana 1630 şahıs ve tüzel kişi işletmesi yok olmuş. Yok. Borsadan kayıtları silinmiş ve ticari hayattan çekilmişlerdir! Ne yazık ki bunların büyük çoğunluğu da batmıştır! Batmış. Bu batış bazılarına göre bir hikâyedir. Bizler, artık böyle hikâyeler yaşamak istemiyoruz. Bizler, bu hikâyelere yenilerinin eklenmemesi adına göreve geldik. Yaşanmakta olan sorunların ortadan kaldırılması adına vizyonumuzu da öncelikli olarak şu dört başlıkta belirledik. Öncelikli hedefimiz, müstakil bir Fındık Kanunu çıkartılmasıdır. Çıkartılacak olan bu kanunla, fındıkla alakalı dağınık olan ve tamamı ikincil olan mevzuatlar bir araya toplanacaktır. Oluşturulacak fındık kanunu oldubittiye getirilerek değil, sektördeki tüm kesimlerin görüş ve fikirleri alınarak, bizim gerçeklerimize uygun olarak hazırlanmalıdır. Bahse konu Fındık Kanunu yla düzenlenmesini talep ettiğimiz önceliklerimiz vardır. Öncelikle bir Stok Kontrol Sistemi oluşturulmalıdır 47

Önem verdiğimiz ve üzerinde hassasiyetle çalıştığımız bir diğer konu da Tüccarlık Mesleğine Standart Getirilmesidir bu gün, dünyayı standartlar yönetmektedir. Her bir yumurtaya numara verilerek takibinin yapılması gibi bir standardizasyon bile uygulanabilirken, her önüne gelenin fındık tüccarı olabilmesi ticari özgürlükle açıklanabilir gibi değildir. Bu durum, haksız rekabet doğurmakta, risklerimizi artırmaktadır. Şu anda, tacirlik mesleğine bir standart getirilememesinin sebebiyse, yasal dayanağının olmamasıdır. Ancak bunlar aşılamayacak mevzular da değildir. Bizler bunu düşünüyor ve hayal edebiliyorsak, bunları yapmak da bizim/hepimizin boynunun borcudur. Değerli Dostlarım! Ordu Ticaret Borsası sizin kurumunuzdur. Bu kurumun yöneticileri ve çalışanları sizler için ordadır. Ticari hayatın kaosundan doğacak ve geri dönülmesi imkânsız yanlışlardan bizleri koruyacak olan yegâne kurum burasıdır. Biliyorum, zaman zaman Bu da böyle olmasaydı dediğiniz an lar ve konular olmaktadır. Bunları da benimle hemen paylaşmaktasınız, ancak, biliyorsunuz ki; yapılan her iş ve işlemde öncelikle üyelerimizin menfaati ve memnuniyeti gözetilmekte, ardından da mevzuatlara uygun işlem yapılmaktadır. Bizler mevzuatlara uygun işlemler yapmakta kararlı ve inatçı oldukça sizlerin iş ve işlemleri de o oranda sağlam olmaktadır. Bu güzel ve mübarek akşamda, konuşmamı uzatarak sizlerin sabrını da çok fazla zorlamak istemiyorum. İzin verirseniz, fıkra gibi bir yaşanmışlığı anlatarak konuşmamı sonlandırmak istiyorum. Efendim, Siyasetçinin biri İzmir e gider. Konuşma yapacaktır. Çıkar kürsüye. Hava da sıcaktır. Müsaade ederseniz ceketimi çıkarabilir miyim? der. Ceketi çıkarır ancak, kimse ceketi elinden almaz. Ceketi elinde kalır. Yahu der. Şu ceketi asacak bir çivi de mi yok? Oradan biri yapıştırır cevabı Memlekete bir çivi mi çaktınız da ceket asacak çivi arıyorsunuz? Evet değerli dostlarım! Tüm derdimiz, tüm gayemiz, tüm çabamız memlekete bir çivi çakmak içindir. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, tüm içtenliğimle ve tüm samimiyetimle bir kez daha diyorum ki; Allah, birliğimizi, diriğimizi bozmasın. Allah, tuttuğumuz orucu kabul etsin, iftarımız bereketli olsun. Allah yar ve yardımcımız olsun! Hoş kalın Hoşça kalın Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum! 48

Tüm üyelerimiz düzenli olarak ziyaret edilmiş, öneri, şikâyet ve memnuniyetleri bizzat kendilerinden alınmıştır. OTB HABER Dergisi, posta yoluyla değil bizzat elden, üyenin iş yerinde teslim edilmiş ve dergiye dair görüşler, öneriler ve eleştiriler bizzat alınmıştır. Personeller arasında oluşturulan çalışma grupları ile üye memnuniyetinin yükseltilmesi hedefiyle çalışılmaktadır. Yönetim Kurulu Başkanımız, üyelerimizin tamamının resmi kurum ya da kuruluşlardaki iş ve işlemlerinde, sorunların aşılması ve sürecin daha hızlı işlemesi için destek olmakta, lobicilik yapmaktadır. Tüm üyeler bu yaklaşım tarzını bilmektedir. Borsamız giriş katına kurulmuş olan İlk Karşılama Kürsüsü yle üyelerimiz borsaya geldiklerinde hemen muhatap bulurlar ve taleplerine göre ilgili birimlere hemen yönlendirilirler. Borsamıza telefonla ulaşılmak istendiğinde Telesekreter yerine direkt, canlı olarak karşılanmakta ve bu şekilde yönlendirme stresi ve zaman kaybı önlenmektedir. Üye İlişkileri Politikası kapsamında Üye Memnuniyet Sistemi ve Öneri, Şikâyet ve Memnuniyet Sistemi kurulmuş ve etkin olarak işletilmektedir. Üye Memnuniyeti Sistem nin amacı; Zorunlu Üyelik, Gönüllü Hizmet anlayışının bir gereği olarak üye odaklı hizmetle, üye memnuniyetinin maksimize edilmesi ve yakalanan seviyenin sürdürülebilirliğini tesis etmek. olarak tanımlanmıştır. Üye Memnuniyet Sistemi nin gereği olarak yılda 1 defa Üye Memnuniyet Anketi düzenlenmekte olup; 2014 yılında üyelerimizin genel memnuniyet oranı %80 olarak ölçülmüştür. 49

Öneri, Şikâyet ve Memnuniyet Sistemi nin amacı; Bu talimatın amacı; üyelerimiz başta olmak üzere, ziyaretçi, hizmet alan ve personelden gelecek her türlü öneri, şikâyet ve memnuniyeti kayıt altına alarak takibini yapmaktır. olarak tanımlanmıştır. Sistemin gereği olarak üyelerimizin Öneri, Şikâyet ve Memnuniyetleri alınmakta yazılı hale getirilmekte ve takip edilmektedir. Şikâyetlere konu olan uygunsuzlukların giderilmesi hususunda süreç başlatılmakta, süreç sorumlusu tanımlanmakta ve uygunsuzluk kapatılana kadar süreç işletilmektedir. YILLAR ÖNERİ MEMNUNİYET ŞİKÂYET 2013 4 3-2014 5 6 1 2015 yılında hedeflediğimiz farklılıklardan biri de, üyelerimize ait başarı hikayeleri ni derleyerek OTB HABER de yayınlayıp yazılı hale getirmektir. Bu sayede, sektöre dair başarı hikayeleri ve rol model örnekleri yaygınlaştırılmış olunacaktır. 1.8 Kalite Ordu Ticaret Borsası TSE tarafından TS EN ISO 9001 Kalite Yönetim Belgeli ve TOBB Akreditasyon Sistemine dâhil bir kurumdur. 50

Kalite Süreçlerimiz; - Tescil Süreci - Satınalma Süreci - Görüş Oluşturma Süreci 2014 yılı kalite hedeflerimiz; 1- MÜŞTERİ MEMNUNİYET ORANININ %80 İN ALTINA DÜŞÜRÜLMEMESİ 2-2014 YILI İÇERİSİNDE ŞİKÂYET SAYISININ 10 DAN FAZLA OLMAMASI 3- İLÇELERDEKİ ÜYELERİMİZ AYDA 1 KEZ ZİYARET EDİLMELERİ VE BU ZİYARETLERLE HİZMETİN ÜYELERİMİZİN AYAKLARINA KADAR GÖTÜRÜLMESİ, MEMNUNİYET SEVİYESİNİN SÜREKLİ OLARAK ARTIRILMASINA GAYRET EDİLMESİ 4- ÜST YÖNETİMİN ÜYE ZİYARETLERİNİ SIKLAŞTIRMASI 5- TÜM ÜYELERİMİZE, TOPLU HALDE, RAMAZAN AYINDA İFTAR YEMEĞİ VERİLMESİ 6- ÜYE AİDATI TAHSİLATIMIZIN %85 İN ALTINA DÜŞMEMESİ 7- ÜYELERİMİZİN VE KENTİMİZİN MENFAATİNE OLACAK KONULARDA LOBİCİLİK FAALİYETLERİ YÜRÜTÜLMESİ 8- MECLİS ÜYELERİMİZİ KAPSAYACAK BİR YURTDIŞI SEYAHATİ ORGANİZE EDİLMESİ 9- BORSAMIZ ÇALIŞMA ALANIMIZDA FAALİYET GÖSTEREN TACİRLERİN, MUAMELAT YÖNETMELİĞİNDE BELİRTİLMİŞ OLAN ESASLARLA KAYITLARININ HEMEN YAPILARAK ÜYE SAYIMIZIN ARTIRILMASI 10- HİZMET STANDARTLARINDA BELİRLENMİŞ OLAN ESASLARA UYULMASI şeklinde belirlenmiştir. Müşteri Memnuniyeti anketi sonuçlarına göre 2014 yılında üyelerimizin genel memnuniyet oranı %80 olarak ölçülmüş ve tutturulmuştur. 2014 yılında üyelerimizden aldığımız şikâyet sayısı 5 tir. En fazla 10 olarak belirlenmiş olan şikâyet sayısında hedef tutturulmuştur. İlçelerimizdeki üyelerimiz ayda 1 defa Tescil Müdürü ve yanında 1 personelimizle birlikte ziyaret edilmiş, tescil hizmeti ayaklarına götürülmüşken, öneri ve şikâyetler bizzat alınmış OTB HABER dergisi elden dağıtılmıştır. Ayrıca, Yönetim Kurulu Başkanımız da Yönetim Kurulu Kararlarıyla yapılan planlamalar doğrultusunda üye ziyaretleri gerçekleştirmiştir. Üye ziyaretlerimizden kareler; 51

52

53

54

55

56

57

Ramazan ayında üyelerimize yönelik İstişare Toplantısı düzenlenerek akabinde geniş katılımlı bir iftar yemeği düzenlenmiştir. Üye aidatlarının tahsilat oranı %85 in altına düşmeyecek şekilde hedeflenmiş olup bu başlıkta da hedef tutturulmuş aidat tahsilat oranımız %85 olarak gerçekleşmiştir. 2014 yılında 8 lobicilik faaliyeti gerçekleştirilmiş olup bu faaliyetlerin detaylarına Politika ve Temsil başlığında yer verilecektir. 2014 yılı hedeflerinden biri olarak ortaya konulan Yurtdışı gezisi de 20-29 Ocak 2014 tarihlerinde Almanya-Lüksemburg-Belçika-Hollanda ve Fransa yı kapsayan şekilde gerçekleşmiştir. Bu gezi neticesinde ilgili bakanlığa yazdığımız değerlendirme raporu şu şekildedir. DEĞERLENDİRME Ordu Ticaret Borsası, kurulduğu 1936 yılından bu yana, tarihinde ilk defa bir uluslararası ticari gezi planlamış ve bu geziyi 20-29 Ocak 2014 tarihlerinde gerçekleştirmiştir. Ticari gezimiz, AB ülkelerinin en güçlü/en zengin ekonomisini temsil eden Almanya- Fransa-Belçika-Hollanda ve Lüksemburg a yapılmıştır. Almanya gezisi ayrıca bir önem taşımaktadır. Türkiye den en çok fındık ihraç eden ülke olan Almanya nın ziyaret edilmesi, fındık fiyatlarının Hamburg Borsası tarafından belirlenmekte olduğu şehir efsanesi nin yerinde görülmesi, ziyaret tarihimize denk gelen İnternational Sweets And Biscuits Fair fuarının ziyaret edilip, bu fuarda stant kuran üyemizin ve ülkemizden gelen diğer katılımcıların ziyaret edilmesi, görüşmeler yapılması, fuarcılık konusunda bilgi-görgü ve vizyonumuzu geliştirirken, fındık sektörüne etki eden olgular da yerinde görülmüş, yıllardır karşılığını bulmayan sorularımıza yanıtlar aranmış ve sektörü ilgilendiren mesajlar verilmiştir. Bu ziyaretlere bağlı olarak fındık ihracatımız ve fındığın tanıtımıyla ilgili bir proje fikri ortaya çıkmış bu projenin ziyaret ettiğimiz ülkelerdeki kuruluşlarca da desteklenmesi mutabakatına varılmıştır. 58

Ordu Ticaret Borsası nın işlem hacminin %95 ini fındık oluşturmaktadır. Karadeniz Bölgesindeki Ticaret Borsaları arasında en yüksek işlem hacmi yine borsamıza ait olup; bir kuruş ithal girdi olmadan kılçıksız yaklaşık 2 milyar dolar ihracat girdisi sağlayan, ana kotasyon maddemiz olan fındığın, hâkim pazarına bir ziyaret düzenlenmesi ve o ülkelerdeki mübadilimiz kuruluşlarla çeşitli değerlendirmeler yapılırken, Büyükelçilik ve Ataşeliklerimizin de yerinde ziyaret edilmesi, meclis üyelerimizin bilgi ve görgüleri ile vizyonlarını geliştirme noktasında ve fındık sektörü için oldukça önemli olarak değerlendirilmektedir. Şöyle ki; fındık, üretim ve ticaretinde lider olduğumuz bir üründür ve en büyük alıcısı da AB ülkeleridir. Ancak, AB ülkeleri Türkiye nin bu konudaki üstünlüğünden huzursuz olup, mütemadiyen tarife dışı engellerle ihracatımızı sekteye uğratmaya çalışmaktadır. İşte, tam da bu noktada lobicilik faaliyetleri oldukça etkili olmakta, fındığımızın itibarını kurtarmaktadır. Ziyaret ettiğimiz ülkelerdeki kurum ve kuruluş ziyaretlerimizin özünde yatan nedenlerden birini, işte bu lobicilik faaliyetlerine alt yapı oluşturmaktır. Fındık kentimizin ve bölgemizin vazgeçilmez geçim kalemi olup, uluslararası manada itibarının korunması önemsediğimiz bir husustur. Ordu ili hayvancılık ve kesme çiçekçilik için de potansiyel barındırmaktadır. Ekolojik şartları ve üreticilerin bu yöne meyilleri de dikkate alınarak, kamu hizmeti gören bir kuruluş olmamız hasebiyle bu konuda marka olmuş Hollanda nın ziyaret edilmesi de 59

önemsediğimiz bir faaliyettir. (Raporun bu genel değerlendirme bölümünden sonra ziyaret detaylarına geçilecektir.) Bu ziyaretimizde AB ülkelerinin ekonomik yapısını, ülkemize bakış açılarını ve fındık konusundaki bilgilerini-bakışlarını yerinde görmek maksadıyla, özellikle Türkçe konuşan kurum ve kuruluşları seçtik. Sorularımızın doğru algılanması ve anlatılanların tarafımızdan doğru algılanması bizler için önemliydi. Ordu Ticaret Borsası, ISO belgesine sahip Akredite bir kuruluştur. Dünyaya özellikle AB ye- kapalı, uluslararası konjonktür hakkında bilgi ve görgüsü sadece duyumlardan ibaret olarak faaliyetine devam etmesi etiketine ve vizyonuna uygun düşmeyecektir. Üyelerimize, kentimize ve ülkemize yol gösterecek projeler ortaya koyabilmek için dünyadan haberdar olmamız, dünyanın bu işleri nasıl yapmakta olduğunu yerinde görmemiz elbette önem arz etmektedir. 1-)Gezinin ilk ayağı Almanya nın Köln kentinden başlamıştır. BTGE(Almanya Toptancılar Ve Perakendeciler Derneği) mihmandarlığında Ordulu bir iş adamımız işyerinde ziyaret edildi(lebensmittel Import Und Export GMBH).Söz konusu iş adamımız bir dönem Orduspor un başkanlığını yapmış, uzun yıllar Almanya da yerleşik olan, kurduğu şirketi istikrarlı bir şekilde büyüten, Almanya da MÜSİAD ve TATSO nun yönetim kurulu başkanlıklarını yapmış oldukça donanımlı ve tecrübelidir. Bu ziyarette, fındığın kabuklu olarak çerezlik vasfında AB ülkelerine ihraç edilmesinin mümkün olacağı ve bu sayede fındık için, hâkim pazarda farklı nitelikte bir gelir kalemi elde edilebileceği fikri ortaya çıktı. Gerek dernek olarak gerekse firması ve şahsı olarak Ordu Ticaret Borsası tarafından, fındığın kabuklu olarak çerezlik tüketimini ihtiva edecek bir tanıtım projesine destek ve ortak olacaklarının taahhüdü alındı. Almanya da futbol etkinliklerinin festival havasında geçtiği ve bu etkinlikler esnasında bol miktarda bira ve çerez tüketildiğinden bahisle, ambalajında futbol takımlarının armalarının olduğu kabuklu fındık paketleriyle Türk fındığının tanıtımın yapılabileceği fikri de, yine o anda ortaya çıkmıştır. Almanya da çerezlik olarak kabuklu fındık tüketimin olduğu bilinmekte olup; söz konusu fındıkların Amerikan fındığı olduğu bilinmektedir (Almanya da tüketilmekte olan Amerikan fındıklarından numune alındı) Almanya, Türkiye den en çok fındık ithal eden ülke olmakla birlikte Almanya da yaşayanların Türk fındığından haberdar olmadıkları da acı bir gerçektir. Almanya, Türkiye den fındığı almakta ve bunu çikolata, bisküvi ve şekerleme sektöründe kullanmaktadır. Türkiye, Almanya ya iç fındık ihraç etmektedir ki; Almanya da fındığın iç olarak çerezlik tüketimi de yaygın değildir. Hakim pazarımız dediğimiz AB ülkelerinde bile Türk fındığının tanıtım ve reklam sorunu olduğu değerlendirilmektedir. Almanya da tarımsal faaliyetlerin Tarım İşletmeciliği şeklinde ve ülkenin güneyinde yapıldığı hususunda bilgilenirken, mübadilimiz olan Köln Ticaret Borsası nın Türkiye deki borsacılık organizasyonu ve kurumsallığından tamamen uzak bir mantıkla hizmet verdiğini ve son nokta olarak da küçük bir ofise sığacak kadar küçüldüğünü Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası (TATSO) yu ziyaretimizde öğrendik/gördük. Ülkede depo uygulamalarının olduğu, tarımsal faaliyetin yoğunlaştığı, ülkenin güneyinde bu işletmelerin yer almakta 60

olduğu anlaşılmıştır. Bu depoların Türkiye deki Lisanslı Depolar mantalitesiyle çalışmadığı/çalışamadığı da yine öğrendiklerimiz arasındadır. TATSO, Türk İş Dünyasının en büyük ve yasal çatı örgütü olan Türkiye Odalar Ve Borsalar Birliği ne bağlı 365 Oda ve Borsa dan sonra 366.Oda olarak kendini tanımlamakta olup; borsamız da TATSO nun üyesidir. TATSO ziyaretimizde de öncelikli ve ağırlıklı konu fındık olmakla birlikte, Almanya ve AB ülkelerinin zaman zaman fındıkta uyguladıkları tarife dışı engellerle paralel vize sorunu da gündeme geldi. Almanya nın Türkiye den gelecek olan ticari ve turistik gurup ve bireylere karşı uyguladığı vize vermeme yaklaşımının anlaşılır gibi olmadığı ve Almanya nın bu tutumundan vazgeçmesi adına yürütmekte oldukları lobicilik faaliyetlerine Türkiye den bizim de destek vermemizi talep etmeleri memnuniyetle karşılandı. Ordu Ticaret Borsası olarak Oda/Borsa organ üyeleri ve Genel Sekreterlerine Yeşil Pasaport alınabilmesi noktasında TOBB aracılığı ile girişimlerde bulunulması kanaatine varılmıştır. Almanya ve Hollanda da göze çarpan bir gerçek vardır ki, o da; bir zamanlar vasıfsız işçi olarak bu ülkelere gitmiş olan yurttaşlarımız artık kendi işlerini kurmuşlar ve şehrin önemli yerlerinde adeta Türk Mahalleleri oluşturmuşlardır. Fabrikalar ve hizmet sektörüne dayalı işletmeler kurup istihdam yaratmış, yaşadıkları ülkelerin GSMH sına önemli katkılar sağlamışlardır. Almanya da 92 bin tane Türk kökenli işletme olduğu bilgisi alındı. 26 Ocak 2014 tarihinde Köln de gerçekleştirilen ISM Fuarı da ziyaret edildi (International Sweets and Biscuits Fair). Bu fuar Koelnmesse adıyla bilinen ve uluslararası fuarların düzenlendiği oldukça büyük bir fuar alanı olup; uluslararası çikolata, bisküvi ve şekerleme üreticisi firmaları bu fuar alanında bir araya getirmiştir. Ülkemizden de oldukça yoğun bir katılım olduğu görülmüş, borsamız üyesi KARİMEX adlı firma da kendi markasıyla fuarda yerini almıştır. Üyemiz başta olmak üzere, diğer stantlar ziyaret edilmiş, dünya çikolata sektörünün büyüklüğü ve önemi yerinde görülmüştür. Dev çikolata üreticiler önümüzdeki dönemlerde çikolata tüketiminin %5 daha aratacağı beklentisi içinde olup, yatırımlarını ona göre şekillendirmektedir. Bu kadar önemsenen bir sektörde Türk fındığı kalitesindeki bir hammadden vazgeçmenin mümkün olmadığı kanaatine bir kere daha varılmış olup; ülke olarak Türk fındığını bu pazarda rekabetten gerçek payını alma noktasında çaba harcamamız gerektiği değerlendirilmiştir. Fuara katılan Türk firmaları yanında, dünya çikolata sektörünün nabzını tutan firmalara fındık satmak maksadıyla, iş geliştirme ziyareti mahiyetinde fuarı ziyaret eden Türk iş adamlarının varlığı da bir diğer gurur verici gözlemimiz olmuştur. TATSO da Almanya nın tarımından sanayisine kadar tüm ekonomik yapısı hakkında bilgi alınırken Almanya da Oda ve Borsaların çalışma biçimleri hakkında da bilgi edinildi. Köln de 2 yılda bir düzenlenen Anuga Fuarı nın da oldukça önemli bir uluslararası fuar olduğu konusu hakkında bilgilendik. Ordu Ticaret Borsası olarak, bu türden fuarların iş geliştirme ve vizyon oluşturma noktasında ne kadar etkili olduğu yerinde görülmüş, bu türden uluslararası etkinliklere üyelerimizin dikkatini çekmek adına bilgilendirme ve danışmanlık gibi hizmetlerin verilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. 61

2-)Lüksemburg ziyaretimize Lüksemburg-Türk İşadamları Derneği ile başladık. Lüksemburg, ABD den sonra dünyanın en büyük finans merkezi olan oldukça küçük ve zengin bir ülkedir. AB yapılanmasının vaat ettiği o zengin ve seçkin hayat adeta bu ülkede vücut bulmuştur. Bu ülkede 700 kadar yurttaşımız yaşarken başta bankacılık sektörü olmak üzere restoran ve lokantacılık sektöründe Türklere rastlanmaktadır. Lüksemburg da tarım yapılmamaktadır. 2.500 km 2 bu küçük ülkede kişi başına MG 90 bin AVRO olup, AB ülkeleri arasında en zenginidir. Lüksemburgluların Türkiye ye karşı sempatisi olduğu belirtilmiş olup, Büyükelçilik ziyaretimizde bu ülkede iyi bir tanıtımla fındık satılabileceği kanaatine varıldı. Yine, bu ülkedeki bir Kültür Derneği ile yaptığımız görüşmede Lüksemburglulara Türk mutfağını ve damak zevkini sunduklarını ve Lüksemburgluların bu durumdan oldukça memnun kaldıkları bilgisi alındı. Yapılan tüm temaslarda bu ülkede yapılacak olan bir tanıtım ve ticari faaliyette sonsuz işbirliği mutabakatına varıldı. Dünya çikolata devi ve Türkiye den en çok fındık alan firma FERRERO nun şirket merkezinin de bu ülkede olduğu, bu ülkenin özellikle AB için kilit olduğu öğrenilmiştir. Lüksemburg da gerek arazi yetersizliği ve gerekse zenginlikten dolayı tarım yapılmamaktadır, ancak insanın toprakla olan ilişkisi kaçınılmazdır ve bu mantıkla hobi bahçeleri oluşturulmuştur. Bu bahçelerde ekonomik değer taşımayan ve bireysel etkinlik olarak değerlendirilebilecek şekilde arıcılık, sebze ve meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır. Hobi bahçeleri oldukça ilgimizi çekmiş olup; kent yaşamının stresinden arınmak adına oldukça faydalı olabileceği değerlendirilmiştir. Ziyaret ettiğimiz ülkelerin ekonomik yapıları ve zenginliklerinin temeli fikir üretip satmanın ne kadar önemli olduğunu ve zenginliğin esas kaynağının fikir üretmek olduğu kanaatini oluşturdu. Bu anlamda, borsamızın, ilimizin ve ülkemizin gelişmesi ve zenginleşmesinin kilidinin fikir üretmek ve satmak olduğu vizyonu kazanıldı. 3-)Fransa ziyaretimizde, ziyaret tarihimize denk gelen Takı ve Tekstil Fuarı ziyaret edilip, fuarcılık konusundaki bilgi ve görgümüz geliştirildi. Özellikle takı sektörü birçok ülkede, karlılığı küçümsenen bir sektör olup, maliyet-hasılat oranı bakımından büyük karların edildiği bir sektör olduğu gözlemlenmiş/bilgisi alınmıştır. Türkiye tekstil 62

sektöründe dünya pazarında oldukça iyi bir yere sahiptir. Bu fuarda da fikir üretmenin ve satmanın ne kadar önemli olduğuna bir kere daha tanık olundu. Türk fındığını çikolata sanayinde kullanan AB ülkelerinde kurulu fabrikalardan olan Volfhona du Grand Cholat ile Ferrero France ziyaret edilmiş ve sektör hakkında karşılıklı görüşmeler yapılmıştır. Her iki fabrikada da gözlem yaptığımız ve öne çıkan unsur inovatif düşünüyor olmaları ve sistemi inovatif algı üzerine kurmuş olmalarıydı. Sürekli olarak yeni tarifler üzerinde durdukları bilgisi alınmıştır. 4-)Belçika gezimizde TÖSED adıyla kurulan ve 2004 yılında TÜSİAD a dönüşen dernek ile Ticari Ataşelik ziyareti gerçekleştirdik. Brüksel de ziyaret ettiğimiz diğer kentlere nazaran çikolata tüketiminin oldukça çok olduğu izlenimi ortaya çıkmıştır. Küçük imalathanelerde de üretilen çikolataların üzerinde bütün halde kavrulmuş fındık da kullanıldığı görülmüştür. Çikolata satıcıları bu fındıkların menşeini İtalya olarak biliyor olsalar da, görünüm, tat ve aroma yönünden Türk fındığı olduğu kanaatine vardık. İtalya, Türkiye den ithal ettiği fındıkları bu şekilde AB pazarına arz etmekte ve Türkiye ile bu şekliyle de rekabet etmektedir. Her ne kadar, Belçika ve diğer ülkelerde fındığın çerez olarak tüketilmesi kültürü yaygın olmasa da, fındığa dair bir farkındalık olduğu görülmektedir. Bu farkındalığın, programlı bir tanıtım faaliyetiyle karlı bir pazara dönüştürülmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir. Bu noktada sektördeki diğer aktörlerle bu gözlemlerimizin paylaşılarak, güç birliği içinde neler yapılabileceği hususunun gündeme alınması ve gündemde tutulması kanaatine varılmıştır. 63

5-)Hollanda çiçekçilik ve hayvancılık sektöründe adından bahsettiren bir ülke olup, bu ülkede Kesme Çiçekçilik Borsası ve bir Hayvan Çiftliği ile Peynir İmalathanesi ne ziyaret yapıldı. Yaptığımız tüm temaslarda ve gözlemlerde, Türk fındığı bir şekilde tüketilmektedir ancak tüketiciler Türk fındığı katkılı ürünleri tükettiklerini bilmemektedir. Bu noktada Türk fındığı markası oluşmuş değildir. Ordu Ticaret Borsası olarak, Türk fındığının gen yapısının çıkartılması ve buna bağlı olarak coğrafik işaret ile marka tescilinin yaptırılması şeklinde TUBİTAK ile yürüttüğümüz çalışma daha da anlam kazanmıştır. Söz konusu projenin yazılımı ve maliyet çıkarma süreci tamamlanmış, ortaya çıkan maliyetin finansmanı noktasında TOBB başta olmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlarla temas ve projenin sunumunun yapılması aşamasına gelinmiştir. Fındık, üretim ve ticaretinde lider olduğumuz ithal girdi kullanılmadan yaklaşık 2 milyar dolar ihracat girdisi sağlayan milli bir üründür. Ancak, yıllardan beri mustarip olduğumuz konu da fındığa katma değer kazandırmadan satıyor olmamızdı bu durum kar marjımızı düşüren ve aslan payını Avrupalı alıcılara kaptıran bir realitedir. Kısa ve orta vadede bu durumun değişmesi de beklenmemelidir. Avrupalılar fındığımızı alıp kendi sanayilerinde hammadde olarak kullanmış ve kullanmaktadırlar. Fındığın çerez olarak bu ülkelerde tanıtılması ve pazar yaratılması belki de, bu dezavantajı tersyüz edecek ve avantaja çevirecektir. Bizler, bu ziyaretlerimizle fındık ihracatının geleneksel omurgasının aksine yeni ve önemli bir bakış açısı öne çıktığını değerlendiriyoruz. Bu projenin hayata geçmesiyle, büyük-küçük ayrımı yapmaksızın fındık sektöründeki ihracatçı sayısının artacağını değerlendiriyoruz. Amsterdam da oldukça yoğun ve bir o kadar da verimli ziyaretlerimiz neticesinde özellikle çağdaş borsacılık konusunda farklı gözlemler yapabilme şansı yakalanmıştır. Hollanda nın en büyük çiçek borsası olan (yetkililerince dünyanın en büyük çiçek borsası Flora Holland ziyaret edilmiştir. 8.000 üreticinin bir araya gelip, kooperatif kurarak bu kooperatif bünyesinde 4.000 m 2 kapalı alanda hizmet gören ve 13 bin kişinin çalıştığı borsa kompleksinde, depo, satış salonu gibi gerekli tüm birimler bir arada bulunmaktadır. Tip ve numuneler üzerinden sabahın ilk ışıklarıyla başlayan seans elektronik ortamda da takip edilebilmektedir. Hollanda, dünya çiçek üretim ve ticaretinin başkentidir. Bu ülke başta olmak üzere, çiçek sektöründe öne çıkan diğer ülkeler Ekvator, Kenya, Kolombiya gibi ülkelerde sözleşmeli tarım olarak tabir edebileceğimiz bir yöntemle çiçek yetiştirmekte ve Hollanda Çiçek Borsası üzerinden satışını yapıp dünyaya ulaştırmaktadır. Çiçeğin depoya girmesi, numune olarak müzayede salonuna gelmesi, satılması, yüklenip nihai noktaya 64

varması azami 24 saattir. Bunca yoğun bir sürecin azami 24 saatte tamamlanıyor olması da ayrıca taktir edilecek bir durumdur. Hollanda, üretim ve ticaretinde lider olduğu üründe çağdaş borsacılık ve depoculuk sistemini oturtmuş ve sağlıklı bir şekilde çalıştırmaktadır. Bunun yanında soğan yağı, deve sütü gibi marjinal ürünler için bile borsa müzayede sisteminin olduğu öğrenildi. Avrupa nın birçok ülkesinde borsacılığın müzayede sistemi olarak algılandığı ve sistemin de son derece sağlıklı işlediği kanaatine varılmıştır. İlimiz ve bölgemizde neredeyse doğal olarak yetişen Trabzon Hurması nın Kaki adıyla bu ülkede tanındığı ve çok sevildiği bilgisi edinilmiş olup; bu konuda ortaya konulacak proje ve pazarlama stratejilerinde AGİAD tan tam destek sözü alınmıştır. Hollanda tarım ve hayvancılıkta buna bağlı olarak da süt ve süt ürünleri, et ve et ürünleri sektöründe de gelişmiştir. Avrupa nın süt ve tavuk ihtiyacının yaklaşık %35 i bu ülke tarafından karşılanmaktadır. Bunun yanında geleneksel sembollerini, ekonomik değerlerini turizme kazandırmayı başarmış bir ülkedir. Doğal yapısının gereği olarak imar edilmiş kanallarını, peynirini, dünyanın en iyi ırkı ineklerini, tahta ayakkabılarını, yel değirmenlerini, kendisiyle sembolleşmiş çiçeklerini ve buna benzer birçok kalemi turizme açmıştır. Geleceğini turizmde arayan bir kent olan Ordu için Hollanda nın yapmakta oldukları iyi bir örnek teşkil edecektir. Gözlem ve değerlendirmelerimizi yerel yöneticilerimizle paylaşma ve özellikle fındık için turizm temalı projeler hazırlama fikri doğmuştur. Dünya da tüm ülkelerin bir biriyle ticaret yapmak istedikleri değerlendirilmekle birlikte, ticaret yapılmıyor olmasının tek sebebi ülkelerin bir birlerini tanımıyor olmalarıdır. Bu anlamda Avrupa, fuarlara büyük önem vermektedir. Üyelerimiz, ilimiz ve ülkemiz yararına bu türden fuarların takip edilmesi, tespit edilen fuarlara üyelerimizin de katılımı noktasında danışmanlık yapılması değerlendirilmiştir. Borsamızda fuarcılık konusu takip edecek bir sistem oluşturulması gerektiği sonucuna varılmıştır. Amsterdam Genç İşadamları Derneği (AGİAD) ile karşılıklı iş geliştirme ziyaretleri ve sürdürülebilir ilişkiler geliştirilmesi noktasında prensip kararı alındı. Toptancılar sitesinde yaptığımız ziyarette birçok Türk firmasının, özellikle gıda sektöründe oldukça başarılı olduğu görüldü. Fındığın çerezlik olarak tüketilmesi noktasında Hollanda da yaygın bir kültür olmadığı ve Hollandalılara bu damak zevkinin kazandırılmasının ciddi ve devlet destekli bir çalışmayla olabileceği, Ekonomi Bakanlığı nın bu tür faaliyetler hususunda desteklerinin olduğu değerlendirildi. Kısa ve Orta vadede Ekonomi Bakanlığı nın söz konusu destekleri de incelenerek Türk fındığının tanıtımı noktasında borsamızca bir çalışma başlatılması gerektiği değerlendirildi. Amsterdam da bazı marketlerde Çotanak marka fındık yağı satılmakta olduğunu ve Hollanda da yaşayanların fındık yağının sağlıklı olduğunun bilincinde oldukları AGİAD toplantısında doğrulandı. Çotanak marka fındık yağını üreten firma Altaş Yağ borsamız üyesi bir firma olup, üyemizin ürettiği ürünü raflarda görmek ayrıca onur vermiştir. Üyelerimizin bu konuda takdir ve teşvik edilmeleri gerektiği değerlendirilmiştir. 65

Avrupa nın tamamında Ticaret Odalarına üyelik zorunlu olup; bu kurumların yaptırımının oldukça yüksek olduğu öğrenilmiştir. Ticari hayatla ilgili yasal bir düzenleme söz konusu olacaksa Ticaret Odalarının mutabakatının muhakkak alınmasının oldukça önemli olduğu, ziyaret ettiğimiz kentlerde ifade edilen ortak yanlardan biriydi. Ticari hayatın kalbinde yer alan kurumlar olan Ticaret Odaları ve Borsaların ticari hayata dair yaptırımlarda söz sahibi olması elbette ülkemiz için anlamlı ve güzel gelişmelerden olacaktır. Hollanda üstünlüğe sahip olduğu ürünlerde kesinlikle marka yaratmıştır. Peynir tesislerinde, peynir üretimi bir Show eşliğinde ziyaretçilere sunulurken, dünya tarafından bilinen ve kabul edilen bir markayla satışını da rahatlıkla yapmaktadırlar. Avrupa da tarımsal üretim(hayvancılık dâhil) Tarım İşletmeleri şeklinde örgütlenmiş olup; bu işletmeler genellikle aile işletmeleri şeklindedir. Türkiye dekin aksine büyük arazi parçaları üzerinde, çiftlik olarak kurulan bu işletmelerde makinaya dayalı, yüksek verimliliğe sahip kaliteli ürün üretilmektedir. Çiftçilerin eğitim seviyeleri oldukça yüksek olup, birçoğu başta İngilizce olmak üzere iki dili çok iyi konuşabilmektedir. Türk tarımının kronik sorunu olan arazilerin bölünmesi ve bunun da kaliteyle verimliliğe olumsuz yansımasının sonuçlarının Tarım İşletmeciliği formülüyle aşılabileceği değerlendirilmektedir. 6-)Ziyaretimizin son ayağı olan Hamburg, bizler için oldukça önemli arz etmektedir. Yıllardır Türk fındığının fiyatı Hamburg Borsası ndan belirlenmektedir söylem ve inancı üzerine, Hamburg Borası ziyaret edilerek bu durumun yerinde tespiti oldukça önemliydi. Fındık sektörünün devlerinden olan Pisani & Rickertsen ve Schlüter & Maack firmalarının üst düzey temsilcileriyle bir arada olma ve karşılıklı fikir alış verişinde bulunma fırsatı yakalanmıştır. Hamburg Ticaret Borsası tahmin edildiği gibi ya da beklediğimiz gibi alıcı ve satıcının bir araya gelerek pazarlık usulüyle alım satım yaptıkları bir mekân değildir. Uzun zamandan beri sıcak satışın olmadığı sadece elektronik ticaretin olabildiği bir mekân durumundadır. Bizlerde daha çok bir dernek izlenimi bırakmıştır. Hamburg Ticaret Odası da bu ziyaret kapsamında görüştüğümüz bir diğer kurum olup; Ticaret Odası nın oldukça güçlü olduğu ve bir liman kendi olan Hamburg un ekonomik yaşamına katkı sağlamakta oldukça etkili olduğu görülmüştür. Fındık ithalatçısı firmalarla yapılan temaslarda fındık fiyatının Hamburg Borsasından belirlenmediği, bunun teknik olarak ve mantık olarak mümkün 66

olmadığı görüşü ortaya konuldu. Türk fındığının fiyatının Türkiye den belirlendiğini ifade eden firma yetkilileri, Türk fındığını pahalı bulduklarını, şayet fiyat belirlemek gibi bir güçleri ya da imkânları olsaydı tam şu noktada bu gücü muhakkak kullanacaklarını ifade ettiler. Türkiye nin fiyat istikrarı yakalayamamış olmasının kendilerini farklı arayışlara ittiğini ve bu arayışlardan biri ve en güçlüsünün de Azerbaycan fındığı olduğunu ifade ettiler. Çok net bir şekilde Azerbaycan sizin için en büyük tehdittir ifadesini kullanıp, Türk fındığının bir marka sorunu bulunmadığını Türk firmalarını ve onlarını yarattıkları markaları örnek vererek ortaya koydular. Tüm bu temaslar ve görüşmelere bağlı olarak; Türk fındığında yaşanan sorunlar malumdur ve hâkim pazar olan Avrupa da bu sorunlar istikrarsızlık olarak görülmekte ve tedirginlik yaratmaktadır. Avrupalı alıcılar Türk fındığının hasadından harmanına her şeyiyle yakından ilgilenirken coğrafik olarak farklılıklar arz eden tipler hakkında da detaylı bilgiye sahiptirler. Bu noktada Ordu Ticaret Borsası olarak Türk fındığının yaşamakta olduğu ve Avrupa da istikrarsızlık olarak görülen sorunlarına kalıcı çözümler yaratılması adına bilimsel ve ticari realiteye dayalı projeler ortaya konulup, var olanlara destek olunması gerektiği değerlendirilmiştir. Hamburg bir liman kendi olup, liman üzerinden yapılan ticaret bu kenti cazibe merkezi haline getirmiş ve ağır sanayi olmamasına rağmen zenginleştirmiştir. Denize kıyısı olup da limanı bulunmayan ender kentlerden biri olan Ordu nun da, makûs talihini değiştirecek kamu yatırımının liman olabileceği değerlendirilerek bu konuda yapacağımız fizibilite çalışmalarına bağlı olarak zaman içinde bu talebimizin, kentin önde gelen kişi-kurum ve kuruluşlarıyla dillendirilebileceği değerlendirilmiştir. SONUÇ: 20-29 Ocak 2014 tarihlerinde Almanya-Lüksemburg-Fransa-Belçika-Hollanda yı kapsayan ticari maksatlı gezimize dair program ve temaslar/ziyaretler neticesinde ortaya çıkan gözlem-kanaat ve değerlendirmelerimiz yukarıda olduğu gibidir. Yaptığımız tüm temaslar resmedilmiş, belgelenmiştir. Bilgilerinize arz eder saygılar sunarız. Kalite Yönetim Sistemi ve Akreditasyon Sistemi kapsamında yılda 1 defa Yönetim Gözden Geçirme Toplantısı yapılarak sistem tüm hatlarıyla gözden geçirilir, varsa uygunsuzluklar tespit edilir ve uygunsuzlukların giderilmesi için süreç başlatılıp, süreç sorumluları tayin edilerek uygunsuzluklar kapatılır. Kurumumuz Kalite Yönetim Sistemi ve Akreditasyon Sistemi kapsamında dış denetimlerden geçmektedir. TSE tarafından her yıl yerinde denetim yapılırken TOBB tarafından Özdeğerlendirme raporu ve Belge Yenileme Denetimi şeklinde denetimler yapılmaktadır. 67

Borsamız personelleri arasından 4 iç tetkikçi bulunup, yılda 1 defa da iç tetkik yapılmaktadır. İç tetkik sonuçları Yönetim Gözden Geçirme Toplantıları, Personel Toplantıları, Akreditasyon İzleme Komitesi Toplantısı ve Yönetim Kurulu Toplantılarında gündem maddesi olarak görüşülmektedir. İç tetkikler bir plan dâhilinde gerçekleştirilir. 2014 yılında 2 iç tetkik gerçekleştirilmiş olup; bu 2 iç tetkikte 2 si Önleyici 11 i Düzeltici olmak üzere toplam 13 tane Düzeltici ve Önleyici Faaliyet gerçekleştirilmiştir. Tespit edilen uygunsuzlukların tamamının da kapatıldığı anlaşılmıştır. Kalite Yönetim Sistemimizi yıl da en az 1 defa diğer oda ve borsalarla kıyaslamaktayız. 68

2. TEMEL HİZMETLER 2.1 İletişim Ağı Borsamız iletişim ağı Kalite Yönetim Sisteminde tanımlanmış olan Haberleşme (İletişim) Planı ile sistemde tanımlanmıştır. TÜRÜ DUYURU ŞEKLİ web OTB OTB E-Mail Tlf. Fax SMS Posta Kargo İlan Elden Şifahi Basın Sitesi Dergi Bülten Panosu Teslim Meclis Toplantı Duyurusu Yönetim Kurulu Toplantısı Duyurusu Personel Toplantısı Duyurusu Toplantı-Organizasyon Duyurusu Eğitim - Seminer Duyurusu Üye Bilgilendirme Faaliyet Duyuruları Üye Bilgileri Özel Gün Duyurusu (Cenaze-Düğün) İstatistikler ve Raporlar İç Duyurular Sektörel Duyurular Kanun ve Yönetmelik Duyurusu Sosyal Etkinlik Duyurusu İletişim ağı kapsamında yapılan duyurular ölçülmekte ve analiz edilebilmektedir. 2014 yılında; 52 Yönetim Kurulu Toplantısı Yapılmıştır. 13 Meclis Toplantısı Yapılmıştır. 12 Hesapları İnceleme Komisyonu Toplantısı Yapılmıştır. 4 Akreditasyon İzleme Komitesi Toplantısı Yapılmıştır. 10 Personel Toplantısı Yapılmıştır. 257 Kısa SMS ile Üye Bilgilendirmesi Yapılmıştır. 7 Başlıkta Araştırma Yapılmış ve Rapor Haline Getirilmiştir. 14 Başlıkta İstatistiki Veri Oluşturulmuştur. Borsamızın Stratejik Plandan üretilmiş Yıllık Faaliyet Planı mevcut olup; 2015 yılı için üretilmiş olan Yıllık Faaliyet Raporu web sitemizde yayımlanmaktadır. Üyelerimize yönelik, kentimize yönelik, sektörel araştırmalar yapılmakta, bu araştırmalar ve raporlar OTB HABER dergisinde ve web sitemizde yayımlanmaktadır. 2014 Yılında borsamız tarafından yapılan araştırmalarla, hazırlanmış olan raporlar; 69

1- FINDIK SEKTÖRÜNDEKİ SORUNLAR VE YENİ NESİL ÇÖZÜM ÖNERİLERİ GİRİŞ Fındık, üretim ve ticaretinde lider olduğumuz bir ürün olmasıyla öne çıksa da, ekonomik bir değer olduğu günden beri hep sorunlarıyla gündeme gelmiştir ve ne yazık ki halen de sorunları konuşulmaktadır. Kötü olansa; fındıkta ki sorunların artarak devam ediyor olmasıdır. Klasik destekleme modeli olan Taban Fiyat Garantili Destekleme Alımı nın fiilen uygulanmasına 15.07.2009 Tarih ve 27289 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 2009/15201 ve 2009/15202 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile son verildi. Tabir yerindeyse fındıkta yeni bir dönem başladı. 2009 yılında yürürlüğe girer BKK ile Yeni Fındık Stratejisi adıyla anılacak olan uygulamalarla, fındık ticareti tamamen serbest piyasa şartlarına bırakıldı. Artık taban fiyat açıklanarak destekleme alımı yapılması söz konusu olmayacaktır.2006 sezonunda fındık piyasasına giren TMO, fındık mubayaa alımı yapmayacak elindeki stokları değerlendirerek piyasadan çekilecektir. Üretici için de, 2012 yılı sonuna kadar Alan Bazlı Gelir Desteği ve Alternatif Ürüne Geçiş Desteği ödemesi yapılacaktır. Strateji gereği olarak 2012 yılından sonra devletin hiçbir aşamada fındık sektöründe olmaması hesaplanmıştı. Yeni Fındık Stratejisi yle fındık üretimi yapılmasına izin verilen iller bir kere daha saptanıp, il il, ilçe ilçe yazılı hale getirildi. Yeni Fındık Stratejisi uygulandığı yıllarda, fındık sektörünün kronik sorunu olan arz fazlası sorununun, doğal şartlardan dolayı rekoltenin az olması nedeniyle, yaşanmaması, fındık fiyatlarının belli bir seviyenin üzerinde seyretmesine imkân verirken, bir anlamda sistemi test edecek reel şartlar da oluşmamış oldu. Ancak, Alan Bazlı Gelir Desteğinden vazgeçmenin de çok kolay olmayacağı test edilmiş oldu. Keza,2012 yılında sona ermesi hedeflenen desteğin uygulama süresi uzatıldı. Fındık Türkiye Tarım Havzaları Üretim Ve Destekleme Modeli kapsamında desteklenen ürünlerden değildir. Bunun yanında bir de Alan Bazlı Destek ortadan kalkarsa, tamamen kaderine terk edilmiş olacaktı, işin diğer yanında siyasi kaygılar ve gerçekler de olunca desteklemeden vazgeçilmesinin kolay olmayacağı/olamayacağı anlaşılmış oldu. Peki Yeni Fındık Stratejisiyle ne hedeflenmişti? - Fındık fiyatının serbest piyasa şartlarında arz ve talep kanunu esaslarına göre belirlenmesi ve tam rekabetçi piyasanın tahsis edilmesi 70

- Üreticinin refah seviyesinin yükselmesi - Kalite ve verimliliğin artması - Sektöre yön verecek kurumsal yapının oluşması(lisanslı Depoculuk, Fındık İhtisas Borsası, Üretici Birlikleri vb.) - Fındık ticaretinin kolaylaşması, tüccar ve sanayicinin kâr marjının yükselmesi - Fındığın hazinenin sırtına yük olmasının önüne geçilmesi Stratejiyle hedeflenenler listesini uzatmak elbette mümkündür, ancak ana hatlarıyla gerek devletin gerekse sektörün beklentileri ya da hedefleri bu yöndeydi. Aradan geçen yıllarda; - Fındık fiyatının serbest piyasa şartlarında arz ve talep kanununa göre, tarafların mutabakat ve memnuniyetiyle belirlenmesi şöyle dursun, kurumlar birbirine düştü, spekülasyon ve manipülasyon iddiaları ve şikayetleri birbirini izledi. Rekabet Kurulu na her yıl yapılan şikâyetlerle bölgedeki tüccar ve sanayicilerle Ticaret Borsaları sürekli incelemeye tabi tutulur oldu. Sektördeki tarafların asla bir araya gelemeyeceği, arz ve talebin mutabık kalamayacağı, makul bir piyasa fiyatı noktasının asla tesis edilemeyeceği bir algı yaratıldı. - Üreticinin refah seviyesi yükselmedi. Aksine toprak doyurmaz oldu. Miras kanunundan mütevellit araziler sürekli bölünmeye devam etti. Kırsal ikamete dayalı üretici profili doğal bir tasfiyeye uğradı ve kırdan kente göç devam etti. Alan Bazlı Gelir Desteğinin direkt üreticiye ödenmesi, üreticiyi üretim sürecinden uzaklaştırdı. Ürettiği için değil, mülkiyet sahibi olduğu için destek alan bir üretici güruhu ortaya çıktı. - Üretim odaklı olamayan destekleme, kırsal ikametgâha dayanmayan üretici profili, arazi bölünmesi gibi faktörler birim alandan alınan verimliliği hızla düşürürken elbette kalite de olumsuz etkilendi. - Lisanslı Depoculuk pilot uygulamalarına 2012 sezonunda Düzce ve Ünye de başlansa da, sembolik miktarlarda ürün kabulü yapabilen bu depoların kapılarına, bir sezon sonra, kilit vuruldu/vurulmak zorunda kalındı. O depoları açmak için yapılan onca masraf boşa giderken, yaşanan hayal kırıklığının etkisi daha büyük olmuştur. İşin bir diğer ilginç yanı; Lisanslı Depoculuğun uygulamalarının sorgulanması, nerede hata ya da yanlış yapıldığı noktasında fikir üretilmesi sert tepkiler alınmasına sebep oldu. Lisanslı Depoya karşı olan, fındık düşmanı(!) ve vatan haini(!) bir grup varmış algısıyla sektörde yeni ve anlamsız bir ötekileştirme yaşandı. - Tüccar ve sanayici için tam bir belirsizlik ortamı yaratılmış oldu. Özellikle TMO nun elindeki fındığın değerlendirilmesi aşamasında ortaya çıkan kaos piyasaları allak bullak etti. Tüccar ve sanayici, gerçekçi olmayan fiyatlarla rekabete girmek durumunda kaldı, bu durum halen de devam etmektedir. Bu belirsizlikten ve yüksek tansiyonlu ticaret en çok Ticaret Borsaları yıprattı. Devletin ben yokum dediği noktada üretici de, tüccar sanayici de bir muhatap arayışı, bir sorumlu arayışı içine girdi. İşte bu arayış içerisinde tüccar ve sanayici örgütleri olan Ticaret Borsaları hedef haline getirildi. - Alan Bazlı Gelir Desteği 2012 yılında bitecekti ancak bitirilmesi göze alınamadı ve 2015 yılına kadar uzatıldı. Görülen o ki 2015 yılı geldiğinde tekrardan uzatılması gündeme gelecek ve kuvvetle muhtemel de uzatılacak. Şayet, fındık için destekleme hazine için bir maliyet, bir yük ise o maliyet artarak devam etmektedir. Görüldüğü üzere fındık sektöründe çokça yol alınabilmiş değildir. 71

2014 mahsulü ürünün don afetinden etkilenerek büyük oranda yanmış olması ve 6 TL seviyesindeki fiyatının biranda 10 TL ye tırmanması ve an itibariyle de artışın devam ediyor olması fındık sektöründe olmazsa olmaz bir gerçeği ayan beyan işaret etmektedir. Fındık sektöründe devlet müdahalesi şarttır Fındık sektörüne devlet müdahalesi, modası geçmiş Taban Fiyat Garantili Destekleme Alımı na dönülsün şekliyle asla algılanmamalıdır. Fındıkta, - Yapısal - Üretim - Ticaret - Tüketim Odaklı ciddi sorunlar yaşanmaktadır ve 2014 sezonu için, tarihinde ilk defa, fındık ithalatı yapılması gibi bir öneri, bu kadar ciddi olarak gündeme gelmiştir. Fındık sektöründe yaşanan sorunları odak alarak, çözüm önerileri şeklindeki iş bu çalışmanın, devlet eliyle örgütlenecek Fındık Çalıştayları yapılması kanaati doğurması umudundayız. Bu gün gelinen noktada sektördeki hiçbir kurumun Fındık Çalıştayları örgütleyecek ve tüm sektörü buna dâhil edebilecek durumunun olmadığı yönündedir. Ulusal Fındık Konseyi (UFK) sektörün çatı kuruluşu olacak şekilde kurumsallaşamamıştır. Aradan geçen zamanda kurumlar birbirlerini çok yıprattıkları için ortak iş yapabilme zemininden oldukça uzaklaştılar. Esasında bu durum bile kendi başına ele alınması gereken ciddi bir sorundur. FINDIK KANUNU Yıllarca bir tarım ülkesi olduğunu iddia eden ve tarımsal üretimde kendi kendine yeten dünyanın ilk 5 ülkesinden biri olan Türkiye, müstakil bir Tarım Kanunu na ancak 2006 yılında kavuşabilmiştir. Tarım Kanununun yürürlüğe girmesindeki bu büyük gecikme dikkate alınarak, bu zamana kadar bir Fındık Kanunu talep edilmemiş olması, bunun üzerine çalışılmamış olması ve belki de akıllara gelmemiş olması anlaşılabilir bir durumdur. Fındıkla ilgili hususlar hep ikincil mevzuatlarla düzenlenmiştir. Özel durumlara ilişkin özel kanunlar, Yönetmelikler, Bakanlar Kurulu Kararları vb. değişen konjonktüre göre mevzuatlar üretilmesi gibi bir durum söz konusudur. Fındıkla alakalı temel bir mevzuat yoktur ve var olanların tamamı ikincil olup, oldukça dağınıktır. Fındık Kanunu oluşturulurken, sektördeki tüm temsilcileri kapsayan yaygın ve yoğun çalıştayların sonuç bildirgeleri esas alınmalıdır. Bu zamana kadar kaleme alınmış; tespit ve raporlar ile iş bu çalışmada ortaya konulanlar da bu kanunun oluşturulmasında birer kaynak olmalıdır. Hazırlanması kaçınılmaz olan Fındık Kanunu, sektörün önünde konulacak bir bürokratik çıktı değil, uygulamanın içinden gelen, 72

örf, adet ve teamülleri bile içerecek bir külliyat niteliğinde olmalıdır. En basit haliyle, fındık sektöründe örf ve adetten sayılan, artık yasal olarak da algılanan %50 randıman esası hiçbir yerde hüküm altına alınabilmiş değildir. Bu basit örnekte olduğu üzere, var olan her şeyi kapsayan ve düzenleyen bir Fındık Kanunu elzemdir. Sektöre yön veren, ticari teamül haline gelmiş tüm ilişki biçimlerinin, üretim aşamasından nihai aşamayı kapsayacak şekilde yazılı hale getirilmesi devlet başta olmak üzere herkesin işini kolaylaştıracaktır. STOK KONRTOL SİSTEMİ (SKS) 2004 ve 2014 sezonlarında yaşanan don afeti ardından piyasanın olumsuz etkilenmesi ve fiyatlar genel seviyesinin ani ve çok yükselmesi, ticari anlaşmaların yerine getirilmesini imkânsız hale getirirken birçok firma büyük zararlar ederken birçoğu da ne yazık ki batmıştır. Bu gün dünya fındık üretiminin dünya fındık tüketimini karşılayamadığı bir durum ortadayken, doğal afetlere dayalı ürün kaybı, ürüne olan talebi daha da artırmakta ve anlamlı kılmaktadır. Fındık tarihinde ilk defa, bu kadar net olarak Türkiye nin fındık ithal etmesi konuşulmaktadır. 73

Türkiye, fındık üretiminde ve ticaretinde lider olup; sezonlar itibariyle 2 milyar dolar civarında, hiç ithal girdi kullanılmadan, ihracat geliri elde etmektedir. Fındığın hammadde olduğu sektöre ait dünya pazarının büyüklüğü dikkate alındığında bu pazardan çok daha büyük paylar elde etmenin hiç de hayal olmadığı görülmektedir. Türkiye de devlet eliyle bir Stok Kontrol Sistemi(SKS) oluşturulmalıdır. SKS sayesinde, ürünün bol olduğu yıllarda, devlet eliyle fındık alımı yapılıp, ideal şartlarda depolanacak ve ürünün az olduğu yıllarda piyasa şartlarına uygun fiyatlarla pazara arz edilecek ve bu sayede arz talep dengesi korunacaktır. SKS nin oluşturulması ve işleyişinde dikkat edilmesi gereken hususlar; - SKS, Lisanslı Depoculuk değildir. Lisanslı Depoculuktaki amaç ve işleyiş SKS ile karıştırılmamalıdır. - SKS kapsamında devlet eliyle alınacak ürünler mubayaa alımı değildir. Devlet basiretli tüccar gibi davranacak, üretici ya da tüccar ayrımı gözetmeksizin o sezon için almayı planladığı ürünü, piyasa fiyatından alıp depoya koyduktan sonra piyasadan çekilmelidir. - Fındık, altından bile likit bir üründür. Yılın her günü ve günün her saati, piyasa şartlarında kabul görebilecek her fiyattan hemen paraya çevrilebilen nadir emtialardandır. İşte bu likit özelliği, devletin elinde depoda bekleme süresi için maliyettir algısını ortadan kaldıracak iktisadi realitedir. - Burada esas olan ve dikkat edilmesi gereken nokta şudur; devlet fındık alırken de, fındık satarken de, tüccar ve sanayici için amansız rakip durumunda olmamalıdır. Serbest piyasa şartlarında teşekkül etmiş fiyatlardan alım ve satım yapılmasına, spekülasyona mahal verilmemesine önem verilmelidir. - SKS nın işleyişi, amaçları ve denetim şekli gibi unsurlar Fındık Kanununda düzenlenmelidir. 74

TARIM İŞLETMECİLİĞİ VE KOOPERATİFÇİLİK Üretim odaklı en büyük sorun hiç şüphe yok ki fındık arazilerinin bölünmesidir. Ölüm hak miras helal anlayışı içerisinde ve miras kanununun müsait olması yapısal desteğiyle ve Alan Bazlı Gelir Desteğinin cazibesiyle tarım arazileri hızla bölünmektedir. Küçük tarım arazilerinde, yüksek maliyetle, düşük verimlilikte, geleneksel yöntemlerle yapılan fındık üretimi elbette kalite sorununu da ortaya çıkarmaktadır. Temel dayanağımız olacak Fındık Kanunu nda tarım arazilerinin bölünmesinin önüne geçilecek hükümlere yer verilmelidir. Tarımsal desteklerin Tarım İşletmeleri tüzel kişiliğine yapılması gibi bir yöntem benimsenmelidir. Fındık üreticisi ürünün ilk sahibidir. İktisadi realite, ürün mülkiyeti kimdeyse fiyatı belirmeme hak ve yetkisinin onda olduğundan yanadır. Ancak fındık sektöründe bu realite ters işlemektedir. Ürünün mülkiyetine sahip olan üretici, alıcıya gitmekte ve fındık kaç para? diye sorup, alıcının takdir ettiği fiyattan ürününü satmaktadır. Bu ters algı biçiminin değişmesi üreticinin kurumsal kimliğe kavuşması ve güçlenmesiyle, gücünün de farkında olmasıyla mümkündür. Tarım işletmeciliğinin teşviki ve tahsisiyle eş zamanlı olarak kooperatifçilik de teşvik edilmelidir. Ürün satış işlemi kooperatif eliyle ve kooperatif üzerinden yapılır hale getirilmelidir. Üretici birlikleri ve kooperatiflerinin büyük işler başardığına dair örnekleri Avrupa ülkelerinde yaygın olarak görmek mümkündür. Tarım İşletmeciliğinin yaygın olduğu bu ülkelerde 8-10 bin üreticinin bir araya gelerek oluşturdukları kooperatiflerin ürünü nasıl kıymetlendirdiği ve üreticinin refah seviyesinin yükselttiği görülecektir. ÜRETİM ODAKLI TARIMSAL DESTEK Klasik destekleme modeli olan Taban Fiyat Garantili Destekleme Alımı ve halen uygulanmakta olan Alan Bazlı Gelir Desteği üretim odak değildir. Her iki destekleme modeli sonuçları itibarıyla değerlendirildiğinde, - Hazineye yük olmuşlardır. - Ekonomik bir değer yaratıp da tekrar ekonomiye dönecek etkisi olmamıştır. - Kalite ve verimlilik düşmüştür. - Üreticinin gelir ve refah düzeyini yükseltmemiştir. - Üretimi geleneksel kalıplardan çıkartamamış, tarımda modernizasyonu engellemiştir. - Var olan sorunların hiç birine çözüm üretmediği gibi yeni sorunlar da yaratmıştır. Tarımsal desteklerin üretim odaklı olması oldukça önemlidir. Üreticiye, sadece üretici niteliğini ispatlayabildiği için destek verilmesi, üretici-üretim ilişkisini ortadan kaldırmaktadır. Üretmeden kazanabilmek gibi, tembelliği teşvik eden bir sistem ortaya çıkmaktadır. Bu gün öyle bir üretici profili vardır ki; ekmeği fırından, eti kasaptan, sebzeyi manavdan satın alan, tarım arazisinin tüm işçiliğini 75

ücreti mukabilinde yaptıran ve kaliteden habersiz Oysa üretici bizzat üretim yaptığı yerde ikamet etmeli, ihtiyacı olanı üretmeli, fazlasını da satmalıydı. Tarımsal faaliyete konu işleri kendisi görmeliydi. Bu gün patron haline gelmiş bir üretici profili söz konusudur. Ve şu da bir gerçektir ki; patron üreticiler yaratan bu durumunun temel sebebi uygulanan yanlış destek politikalarıdır. - Tarımsal desteklerin teşvik özellikleri olmalı. Her destek bir iyileşmeyi teşvik etmeli, yapılan her iyileştirme yeni desteklere kapı açmalıdır. - Üretim süreci ve ürün desteklenmelidir. Üretim sürecinin desteklenmesiyle; tarımsal faaliyette makineleşmenin tercih edilmesi, yeni ve yüksek verimli ürünlerin üretimine yönelinmesi, iyi tarım ve organik tarım metotlarına geçilmesi, ürün çeşitliliğine gidilmesi gibi durumlara destek sağlanması ifade edilmektedir. Ürünün desteklenmesiyse; belli bir kalitede ve birim alanda belli bir miktarda alınacak verime destek sağlanmalı, verimsiz ve kalitesiz üretim süreciyle ürün desteklenmemeli, kaynak israfına yol açılmamalıdır. Bu sayede toplam kalitede bir homojenlik de yakalanmış olunacaktır. - Destekleme sürecinin adil olması sağlanmalıdır. Bu gün tarım arazisi üzerinde ikamet edip de tarımsal faaliyetle geçinmeye çalışana (gerçek üreticiye) de dekar başına aynı miktarda destek sağlanmakta, iş adamı olmuş ama aynı zamanda da tarım arazisi mülkiyetine sahip, üretici tanımıyla alakası olmayana da aynı miktarda destek ödenmektedir. Bu türden durumlara da mahal verilmemesi gerekir. Vermeden almak Allah a mahsustur anlayışı içerisinde, devletin karşılıksız destek ve teşvik sağlaması noktasında, daha sıkı tespitler yapılması zorunluluğu vardır. İnce eleyip sık dokunmalıdır. Bu zamana kadar yapılan destekleme ödemelerinin büyük çoğunluğunun gerçek üretici olmayan, fındığı bir yan gelir olarak görenlere yapıldığı da malumdur. - Tarımsal desteklemeler ve teşvikler tasarlanırken salt üretici odaklı sorun görme algısı da artık aşılmalıdır. Destek ve teşvikler bir bütün olarak ve sektörün tamamı için düşünülmelidir. Yeni pazarlara açılmak, ürüne katma değer kazandıracak Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi ve teşviki gibi hususlar da bu desteklemeler kapsamında değerlendirilmelidir. Milli ürün olarak andığımız fındıkta, üreticiden tüccara, tüccardan sanayici ve ihracatçıya kadar muazzam bir işbirliği vardır. Bu iş birliğinin ete kemiğe büründürülmesi adına da hazırlanacak olan bir Fındık Kanununa büyük işler düşmektedir. 76

FINDIK TİCARETİ YAPAN TACİRLERE STANDARTLAR GETİRİLMESİ Bir diğer önemli konu fındık ticaretiyle iştigal eden tacirler için hiçbir standardın mevcut olmamasıdır. Ordu Ticaret Borsası 1936 yılında kurulmuş olup; o yıldan bu zamana kadar yaklaşık 1.630 tacirin kaydının silinmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bunların bir kısmı ölüm sebebiyle olsa da, diğer çok önemli bir kısmı batmıştır. Tacirlik mesleği nesiller boyunca devredilebilir bir değer olmamıştır. Ne acıdır ki; fındık sektörünün geçmişi batık firmalarla doludur. Esasında bu durumum ülkemizin geneli için bir sorun niteliğindedir. Marka haline gelip de, nesiller boyunca yaşamış/yaşatılmış işletmecilik kültürü gelişmemiştir. Bu gün birer dünya markası olan CocaCola ya da Ford kaç nesildir varlığını devam ettirmektedir. Marka olmak, ticari faaliyetinin kolay erişilebilir olmamasıyla da ilgilidir. Yani, bazı standartlar taşıyor olunmalı ve o standartlar da sertifika benzeri belgelere bağlanmış olmalı ve o belgelerin de bir ekonomik değeri olmalıdır. Şimdi, bu günkü CocaCola nın yöneticilerinin ya da sahiplerinin ilk kurucularla bir kan bağı var mıdır? Elbette hayır. O bir marka olmuştur ve o markaya sahip olmanın standartlarını taşıyanlar da devam ettirmiştir. Basit bir yumurtanın bile üzerine numara basılmak suretiyle belli standartlara sahip olması sağlanırken, fındık gibi müstesna bir ününün ticaretini yapmaya soyunanlar için bir kantar ve bir kasanın yeterli görülmesi doğru ve yeterli değildir. Fındık ticaretiyle iştigal eden tacirler Türk Ticaret Kanunu kapsamındaki tüzel ya da şahıs işletmeleri vasfında olup, çalışma hayatındaki sorumlulukları ve taşıması gereken özellikler TTK da belirlenmiştir. Ancak fındık sektörünün kendine has örf, adet ve teamülleri vardır. Bu örf, adet ve teamüllerin hepsi yasal olup, yasallığından da önemlisi meşrudur. Fındıkla iştigal tacirler, işte bu örf adet ve teamüllerle ticari faaliyetini sürdürmektedir. Fındık Kanunu ile fındıkla iştigal edecek tacirlere ve tacirlik mesleğine kanun hükmünde standartlar getirilmelidir. SONUÇ Fındık sektöründe yaşanmış ve yaşanacak tüm sorunların, söylenmiş ve söylenecek tüm sözlerin Fındık Çalıştayları düzenlenmek suretiyle tekrardan ortaya konulmasında yarar vardır. Bu fındık çalıştaylarının teması da şiarı da Fındık Kanunu İstiyoruz başlığında olmalıdır. Fındık sektörünün tamamını tedirgin eden belirsizliktir. Bu belirsizliğin ortadan kalması da ancak ve ancak devletin sektörde aktif olarak yer almasıyla mümkündür. Üretim ve ticaretinde lider olduğumuz bir ürün için devletin ben yokum demesinin süründürülebilir olmadığını yaşayarak görüyoruz. 77

2- BALIK POPÜLASYONU AÇISINDAN YENİ VE ALTERNATİF HABİTATLAR: YAPAY RESİFLER Resif; denizcilik terminolojisinde kaya, kum ve deniz canlılarının birikimiyle birlikte, gel-git olayı neticesinde suyun en düşük seviyesinde(cezir) altı kulaç (11 metre) ya da daha sığ derinlikte oluşmuş su altı yüzey yapılarıdır. Bu yüzey yapıları balık popülasyonları için sığınak özelliği taşıyıp, özellikle üreme adına doğal habitattır. Küçük balıkların, büyük balıkların saldırılarından korunabildikleri bu yüzey yapıları trol avcılığına karşı da ciddi birer önlem olmaktadır. Doğal resif alanlarının oluşabilmesi deniz dibinin doğallığının korunabilmesiyle mümkündür. Oysa günümüzde denizlerimizin kıyı ve dipleri aşınmakta, tahrip olmakta bunun sonucu olarak da biyolojik yapısı bozulmaktadır. Ülkemizde özellikle İstanbul ve Çanakkale Boğazları, deniz kıyısının ve dibinin aşınmasına, bu aşınmaya bağlı olarak da biyolojik yapısının bozulmasına klişe bir örnektir. Özellikle blok gemi geçişlerinin yoğun oluşu bu bölgenin biyolojik yapısını olumsuz etkilemiş ve balık popülasyonları bu durumdan olumsuz etkilenmiş/etkilenmektedir. İşte bu olumsuzluğun giderilmesi noktasında yapay resifler gündeme gelmiştir. Yapay resifler; insan yapısı malzemelerin, zararlı özelliklerinden arındırılarak, su altına indirilmesi ve burada yosun, midye gibi su altı canlılarıyla sarmalanıp belli bir zaman sonunda balık popülasyonu için yeni habitatlar oluşturulması sürecini ifade etmektedir. YAPAY RESİF İLE AMAÇLANAN NEDİR? Yapay resif olarak, gemi, araba ve uçak gibi ulaşım araçlarının batırılması, buzdolabı gibi ev eşyaları ve inşaat molozları yanında bu amaçla üretilmiş betondan ve PVC materyaller tercih edilmektedir. Deniz tabanına yerleşen bu batıklar ve malzemeler zaman için resif haline dönüşüp, balık popülasyonu için güvenli bölge haline geliyor. Zemine oturtulmuş bu malzemeler trol avcılığına da doğal engel teşkil ediyor. Trol avcılığı, deniz dibinin ince gözenekli ağlarla taranması şeklindeki yasak avlanma şeklidir. Doğal ve yapay resif alanlarında trol avcılığı yapmak üzere ağ salınması, ağların zarar görmesi gibi bir sonuç doğurmanın yanında, avlanması yasak boydaki balıkların resif alanlarına kaçma fırsatı bulacak olmalarından dolayı, başarısız da olacaktır. Bunun yanında büyük balık küçük balığı yer klişesinin de ters yüz olacağı bir ortam yaratılmış olunacaktır. Resif alanları, küçük balıklar için büyük balıklara av olmaktan kurtulacakları mevziler haline gelecektir. Yapay resiflerin genel olarak amaçladığı; 78

Tür ve birey çeşitliliğini artırmak Yasadışı sürütme (trata) veya sürükleme (trol) avcılığını engellemek Amatör veya sportif balıkçılık alanları oluşturmak Rekreaktif dalışa yeni alanlar oluşturmak (Turizm) Bilimsel araştırmalar yapılmasına olanak sağlamak Dip akıntılarını ve kıyısal erozyonu düzenlemek Soyu tehlike altında olan türlere habitat oluşturmak Deniz canlıları için barınma, korunma, beslenme ve üreme alanları yaratmak Çevre bilincini geliştirmek, farkındalık yaratmak DÜNYADA YAPAY RESİFLER Yapay resif kullanımı binlerce yıl öncesine dayanmaktadır. Antik Persler, Hint Korsanlarının saldırılarından kendilerini kollamak için Dicle Nehrinin ağzını blokajlarla kapatmışlardır. Bu blokajlar zaman için birer yapay resif haline gelmiştir. Yine Romalılar tarafından da düşmanları yakalamak için deniz dibinde resifler oluşturulduğu görülmüştür.17.yüzyılda Japonya da deniz kültürünü korumak ve geliştirmek, balık verimini artırmak için yapay resifler kullanılmıştır. Dünyada yapay resif uygulamaları ve bu uygulamalara dair bilimsel çalışmalar ve yayınlar konusunda Japonya oldukça ileri ve öncü bir konumdadır. Bu alana bilimsel yaklaşım gösteren ilk ülke de yine Japonya olmuştur. Bundan 65 yıl kadar önce konu üzerinde araştırmalara başlayan Japonlar 1978 de ilk yapay resif yapım kılavuzunu oluşturmuş ve bugün yapay resiflere şu standartları getirmiştir. Güvenilirlik Emniyet Ekonomik olma En az 30 yıl ömre sahip olma Yerleştirme alanında balık toplanmasını 1 yıl içinde sağlama Toksik madde içermeme Yapay resifler konusunda dünyada Japonya dan sonra en çok faaliyet gösteren ülke ABD dir. ABD deki yapay resif uygulamaları devlet desteğinden ziyade özel girişimciler ve yatırımcılarla gerçekleştirilir. Üretime standartlar getiren belirgin bir yönetmelik olmadığı için Amerika daki yapay resifler genellikle ucuza mal edilen ve fırsatçı malzeme olarak tanımlanan, artık kullanılmayan tank, gemi ve uçaklardan oluşur. Genellikle hedeflenen balıkçılık sektörü değil, dalış turizmidir. Avrupa da yapay resif kullanımına Akdeniz deniz dibi yataklarını trol avcılığından korumak üzere başlanmıştır. Başlangıçta yapay resif çalışmaları birliktelik içerisinde yürütülememiş bu nedenle de Avrupa daki yapay resif çalışmaları mahalli düzeyde kalmıştır. 1995 te Avrupa Yapay Resifler Araştırma Ağı nın (European Artifical Reefs Research Network (EARRN) kurulmasıyla uluslar arası hale gelmiştir. Bu ağa üye ülkeler (İtalya, İngiltere, Fransa, Yunanistan, Portekiz, Türkiye, İspanya, Hollanda, Finlandiya) arasında İtalya ve İspanya nın hatırı sayılır bir başarıyla yapay resifleri uyguladığı, bu iki ülkenin gerek üretim gerekse anti-trol resiflerini etkin bir şekilde tasarlayıp kullandığı görülmektedir. TÜRKİYE DE YAPAY RESİFLER Türkiye de 80 li yıllarda bu alanda çalışmalar başlamıştır. İlk örnek Ege Üniversitesi Hidrobiyoloji Enstitüsü tarafından beton ve metal malzemelerin denize batırılmasıyla olmuştur. Ardından Beykoz Su Ürünleri Endüstri Meslek Lisesi ve Sualtı Kulüplerince, pişirilmiş toprak, beton ve lastik maddelerin denize bırakılmasıyla devam etmiş ancak sonrasında bunlarla ilgili bir bilimsel yayına yapılmamıştır. Bilimsel amaçlı ilk çalışma ise İzmir de Urla Hekim Adası nda gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmada denize 9 metre ve 18 metre derinliklerde 15 er adet beton kübik resif bırakılmış, bunların üzerinde ve etrafında toplanan türler periyodik olarak gözlenmiştir. Bu araştırma sonucunda yerleştirilen resiflerin ortamdaki ürünü 2 kat artırdığı gözlenmiştir. Resif öncesi ve sonrası bilimsel yöntemlerle gözlenmiş resif öncesinde 79

görülmeyen, yerel adlarıyla anılan şu canlıların resif sonrası görüldüğü gözlenmiştir; gümüş, barbun, mırmır, çipura, sarpa, ıskatari, papaz. Bugün Türkiye de Gökova Körfezi, Marmaris, Gümüldür, Kuşadası, Edremit, Saroz Körfezi, Erdek, Mudanya, Sinop ve Karadeniz Ereğli de başarıyla yürütülen pek çok yapay resif projesi bulunmakta ve hepsi bölgelerini tür ve birey sayısını bakımından zenginleştirmektedir. Yapay resifler, özellikle insan eliyle hızla ve umarsızca tahrip edilen deniz kalitesinin telafisi noktasında önemli bir çıkış noktası olabilir. Yapay resiflerin balık popülasyonları açısından yeni ve güçlü habitatlar olmasının yanında su altı turizmi adına da görsel doneler haline getirilmesi bir diğer rantabl yandır. Burada dikkat edilecek konu; yapay resif yapılanmasının su altını hem biyolojik yönden hem de görsel yönden kirletecek yapılaşmalara dönüşmemesidir. Bir proje ve plan dâhilinde oluşturulmalı ve elbette oluşturulan yapay resifler kontrol altında tutulmalıdır. Bu kontrolün devlet eliyle olması da çok önemlidir. Bu anlayış içerisinde sisteme katkısı olacak yetkili kurumlar da şu şekilde öne çıkacaktır. Kıyı Belediyeleri İdari Kurumlar (Valilik, Kaymakamlık) Sivil Toplum Kuruluşları (STK) Su Ürünleri Kooperatifleridir. İster, gemi, vagon, uçak gibi materyallerin batırılması metoduyla olsun, ister bu amaçlarla üretilen beton blok vb. malzemelerin dibe yerleştirilmesi metoduyla olsun, yapılacak işin maliyeti çok düşük ama beklenen getirisi çok yüksek olacaktır. Yapay Resif alanlarının taşıması gereken bir takım özellikler olacağı da muhakkaktır. Bu özellikler; Zemin geniş,düz ve kumlu olmalıdır. Doğal resiflerden uzak olamlıdır. Kirli alanlardan,akarsu ve desarj alanlarından uzak olmalıdır. Balıkçılığa ve biyo çeşitliliğe katkı sağlar nitelikte olmalıdır. Dalış turizmine katkı sağlayacak formatta düşünülmelidir. Yürürlükteki mevzuatlara aykırı hiçbir özellik taşımamalıdır. Yerleştirme sahasında şiddetli akıntılar olmamalıdır. Deniz bitkilerinin üzerine yerleştirilmemeldir. Yapay resif yerleştirilecek alanda uygun derinlik ve eğim bilimsel esaslarla muhakkak tespit edilmelidir.göz kararı ya da el yordamıyla tespit yöntemi tercih edilmemeli dünyadaki başarılı örnekler incelenmeli ve bu örneklerden feyiz alınmaldır. İNSAN ELİYLE YOK EDİLENLERİN YİNE İNSAN ELİYLE GERİ KAZANILMASI! Karadeniz Bölgesi, balıkçılığın bir sektör olarak öne çıktığı coğrafyadır. Yıllar itibariyle küresel ısınmanın etkisinin yanında özellikle yanlış ve yasak avlanma metotlarıyla birçok balık türü artık tükenme noktasına gelmiştir. Bu hızla ve bu metotlarla avlanmaya devam edilmesi durumunda denizlerimizdeki balık popülasyonu ne yazık ki daha da azalacaktır. Bu tehdit karşısında yapay resif uygulamasının gündeme alınması, denizlerimizdeki canlılığı hem miktar hem de kalite olarak artıracaktır. Büyük sorunların çözümü için bazen çok küçük adımlar atmak yeterli olabiliyor. Denizlerimizde balık çeşidinin azalması şeklindeki bu büyük sorun için yapay resif alanları oluşturulması gibi küçük bir adım yeterli olacaktır. Mesele bu çalışmanın devlet eliyle yapılması ve en uygun yapay resif alanlarının bilimsel esaslarla tespit edilmesi kadar basittir. Ekonomik ömrünü doldurmuş ve hurdalıklarda çürümeye terk edilmiş araçların bu amaçla kullanılması bile materyal anlamında yeterli olacaktır. Bu kadar ucuz bir yöntemle dünyanın en eski ve en kârlı sektörlerinden biri olan balıkçılığa yeni bir kan bulunmuş olunacaktır. 80

Yapay resiflerin tüm bu avantajlarının yanında, SWOT analizi doğru yapılmadığı takdirde, bir takım olumsuzluklara da yol açabileceği bilinmektedir. Bu olumsuzluklardan başlıcaları; Toksin oluşumuna bağlı olarak ekosistemin bozulması Canlıların belli bölgelerde yoğunlaşması ve bunun sonucu olarak aşırı avlanmanın önüne geçilememesi Yapay resif çalışmaları hakkında derli toplu bir düzenlemenin olmaması Bu konunun sosyal sorumluluk olarak algılanması farkındalığının ciddiye alınmaması Tehdit ve zayıf yan olarak tanımlanabilecek bu unsurların ortadan kaldırılması noktasında sistemin devlet eliyle ve devlet kontrolünde kurulması, işletilmesi daha bir anlam kazanacaktır. 3- FINDIK SEKTÖRÜNDE %50 RANDIMAN UYGULAMASININ KÖKENİ VE DAYANAĞI Fındık sektöründe alım satım %50 randıman esasına göre yapılmaktadır. %50 randıman uygulamasının yasal bir dayanağı yoktur. Yani bir kanunla, tüzükle, yönetmelikle, genelgeyle ya da talimatla düzenlenmiş değildir. Tamamen ticari teamülden ibarettir. Türkiye 1963 yılında planlı ekonomiye geçince fındık da tarımsal destekleme kapsamına alındı. Haliyle bu tarihten sonra ciddi manada bir emtia halini aldı. Devlet tarafından taban fiyat garantisiyle destekleme alımı yapılacak bir ürünün tarımını yapmak özellikle Karadeniz insanını motive etmiş ve o yıllardan itibaren de fındık dikim alanları hızla artmıştır. Fındık, özellikle Avrupa pazarında direkt ve koşulsuz alıcı bulmuştur. Bunun yanında oldukça da likit bir üründür. Kolay satılır olması ve yüksek likidite özelliği, Karadeniz coğrafyasının fındık tarımı için en uygun şartlara sahip olması gerçeğiyle birleşince, fındık üretmek ve fındık ticaretiyle iştigal etmek de rantabl oluyordu. (Fındığın likiditesi yüksek bir emtia olduğuna dair iddiamızı şöyle bir örnekle desteklemek isteriz; farz edin ki; saat sabaha karşı üç, herhangi bir tüccarı arayın ve elinizde yüz kilo kadar fındık olduğunu, bunu satmak istediğinizi söyleyin. O tüccar kalkar, dükkânı açar, o fındığın randımanına bakar, alır ve parasını da orada öder. Yine farz edin ki; elinizde kilolarca altın var, birçok kuyumcuyu o saatte aramaya dahi cesaret edemezsiniz. İşte, fındık böylesine ilginç bir piyasa yapısına ve algısına sahiptir) Fındık dikim alanlarının artmasına bağlı olarak fındık üretimi de artmış ve üretim artıkça özellikle ihracat da artmaya başlamış, fındığın kıymeti net olarak anlaşılmaya başlanmıştır. Bu arada tüccar ve sanayici sayısı da artarken piyasa kendi teamüllerini oluşturmuştur. %50 randıman esasını kim ve nasıl çıkarmıştır bilmiyoruz ama ilk defa 13 Haziran 1967 Salı günü Ordu Ticaret Borsası Örf Adet ve Teamül Kararlarından 21.si olarak yazılı hale getirilmiştir. O dönem Borsa Meclis Başkanı Vahit AKGÖZ dür. Yönetim Kurulu Başkanı da Hasan ÇEBİ dir. Söz konusu kararda şöyle denilmektedir: 81

Kabuklu fındıklara fiyatlar %50 randıman esası üzerinden belirlenir. Müstahsiller tarafından pazara götürülüp satışa arz edilen fındıklar iç ve kabuklarından mütevellittir. Alım satımı yapılan bir fındık partisinden alınan muayyen bir numune (umumiyetle 1 kilodur). Alıcı ve satıcının bizzat veya vekilinin huzurlarında kurularak iç ve kabuklar birbirinden ayrılır (çürük fındıklar randımana dâhil edilmezler.) ayrılan iç miktarının numune miktarına oranı o partinin randımanını tayin eder. Mesela, kırılan bir kiloluk numunenin yarım kilosu iç yarım kilosu da kabuk geldiği takdirde numunesi alınan partinin randımanı %50 olarak kabul edilir. Şayet, iç miktarı 510 gram gelmiş ise partinin randımanı %51 iç miktarı 490 gram gelmiş ise partinin randımanı %49 kabul edilmiş olur. Diğer taraftan; Kabuklu fındık satışları %50 randıman esası üzerinden muamele görmekte olduğundan %50nin üzerindeki randıman farkları malın miktarına ilave,%50nin altındaki randıman farkları da malın miktarından tenzil edilir. Bu kabil halde, bir randıman,%2dir. Yani 100 kiloda 2 kilo olacak hesaplamada misal olarak(1000) kilo kabuklu fındık %51 randıman gelmiş ise bu miktarı %2 hesabıyla(1020) kiloya tekabül eder. Şayet,%49 randıman gelmiş ise miktarı, (980) kilo olur. Randıman farkları bazen de malın fiyatına ilave veya malın fiyatından tenzil ettirilebilir. Bu halde de malın satış fiyatına, randımanda esas kabul edilir.(50) rakamına bölünmesi ile bir randımana isabet edecek fiyat meydana gelir. Mesela; kabuklu fındığın satış fiyatı (500 kuruş) ise,%51 randımanlı gelen kabuklu fındığın 1 kilosu(510 kuruş),%49 randımanlı gelen kabuklu fındığın bir kilosu da 490 kuruş olur. Her iki halde de mal bedeli aynen kalır. Ancak, birinci durumda mal miktarı ikinci durumda ise satış fiyatı değişir. Randıman alımında diğer bir şekilde, taraflarca, satılan malın randımanı itibar alınmamaktadır. Bu durumda partiden malın randımanı doğrudan doğruya 150 olarak kabul edilir. Tarafların alım satımından daha önce mutabakata vardığı bu şekildeki satışlarda %50 nin üzerindeki veya altındaki randıman farkları tamamen alıcıya intikal eder. Bölgemizdeki numunelere göre randıman müspetinin ortalama %48-%52 olarak ifade edebiliriz. Arazinin ve mahallenin hususiyetine göre bu müspetin çok altında veya çok üstünde randımanlamada tesadüf edilmekte ise de durumdan umumiyetle ve cüzi bir miktar teşkil eder. Borsa Örf Adet ve Teamülü ne anlama gelmektedir? Biraz uç bir örnek olacak ama kolay anlaşılır olması açısından hukuk diliyle gidelim. Hukuk kuralları ikiye ayrılır, - Yazılı Kurallar - Yazılı Olmayan Kurallar Yazılı Kurallar malum; kanun, tüzük, yönetmelik, genelge, talimat, yönerge gibi Yazılı Olmayanlarsa; toplum tarafından kabul edilen, ahlaki ve meşru karşılanan, toplumsal düzeni koruyan kurallardır Yargıçlar bir dava hakkında karar verirken yazılı kurallar kadar yazılı olmayan kurallara da özen gösterirler. İşte, borsaların Örf Adet ve Teamül kararları genel hukuk düzenindeki Yazılı Olmayan Kurallar gibidir. %50 randıman uygulamasının artık bir piyasa teamülü haline gelmesi fındığın destekleme kapsamına alınması ve akabinde üretim alanlarının hızla artmasıyla direkt ilişkili olarak görülmektedir. 82

4- KARADENİZ DE BALIKÇILIK VE SORUNLARI I.BÖLÜM Giriş Su ürünleri, neredeyse insanoğlunun tarih sahnesine çıkışından bu yana en önemli besin maddelerindendir. Dünyada artan nüfus karşısında besin maddelerine olan ihtiyaç su ürünlerinden daha çok yararlanılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Özellikle dengeli beslenmenin bilincinde olan ülkeler, denizlerden yüksek oranda yararlanmanın yollarını aramaktadırlar ve bugünden geleceğe yatırım yapmaktadırlar. Balıkçılık, günümüzde olduğu gibi gelecekte de tüm ülkelerin ekonomisine sürekli girdi sağlayabilecek önemli kaynaklardandır. 2011 yılı FAO verilerine göre Dünyada su ürünleri üretimi yaklaşık 154 milyon ton olup bunun 90,4 milyon tonu denizlerden avcılık yoluyla, 63,6 tonu yetiştiricilik yoluyla elde edilmektedir. 83

Dünya Su Ürünleri Üretimi (Milyon Ton) YILLAR 2006 2007 2008 2009 2010 2011 Deniz balıkçılığı (Avcılık) Kültür Balıkçılığı (Yetiştiricilik) Toplam Dünya Su Ürünleri Üretimi 90 90,3 89,7 89,6 88,6 90,4 47,3 49,9 52,9 55,7 59,9 63,6 137,3 140,2 142,6 145,3 148,5 154 Dünya Su Ürünleri Tüketimi (Milyon Ton) YILLAR 2006 2007 2008 2009 2010 2011 İnsan Tüketimi 114,3 117,3 119,7 123,6 128,3 130,8 Gıda Dışı Kullanım 23 23 22,9 21,8 20,2 23,2 Not: Tüm sayısal veriler State of World Fisheries 2012 belgesinden alınmıştır. 2012 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye de su ürünleri üretimi 644.852 ton olup bunun 212.410 tonu yetiştiricilik, 432.442 tonu avcılık ile elde edilir. Avcılık ile elde edilen ürünlerin 36.120 tonu tatlı sulardan, 396.322 tonu ise denizlerden elde edilir. Denizden elde edilen ürünlerin de 315.636,50 tonunu balıklar, 80.685,50 tonunu diğer deniz ürünleri oluşturmaktadır. Bu da göstermektedir ki; Türkiye su ürünleri üretiminin %67,06 sı avcılıktan elde edilmektedir. Türkiye, Dünya su ürünleri üretiminin yaklaşık %0,5 ini üretmektedir. Üç tarafı denizlerle çevrili ve 8333 km lik kıyı uzunluğuna sahip olan bir ülke için bu üretim kapasitesi oldukça düşük ve düşündürücüdür. 2012 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye de avlanan deniz balıklarından hamsi 163.981,90 ton ile avlanan deniz ürünlerinden yaklaşık %41,38 oranında pay alarak ilk sırada olup bunun da yaklaşık %64 ü Doğu Karadeniz Bölgesi nden elde edilmektedir. Doğu Karadeniz Bölgesini de yaklaşık %16 ile Marmara, %13 ile Batı Karadeniz, %7 ile Ege ve %0,1 ile Akdeniz Bölgesi izlemektedir. 84

Bölgelere göre avlanan hamsi miktarı (ton) Yıllar Toplam Doğu Karadeniz Batı Karadeniz Marmara Ege Akdeniz 2000 280.000 218.028 42.642 14.986 4.344 _ 2001 320.000 201.949 86.667 21.998 9.386 _ 2002 373.000 235.398 101.021 25.641 10.940 _ 2003 295.000 186.173 79.896 20.279 8.652 _ 2004 340.000 214.572 92.084 23.372 9.972 _ 2005 138.569 114.308 4.947 15.178 4.136 _ 2006 270.000 182.722 29.359 43.238 12.935 1.746 2007 385.000 304.445 52.644 19.362 8.390 159 2008 251.675 215.539 9.805 20.876 5.430 25 2009 204.699 165.357 20.249 10.984 7.782 327 2010 229.023 173.059 29.967 17.960 7.885 152 2011 228.491,4 184.417,1 20.826,3 14.663 8.509 76 2012 163.981,9 104.738 21.593,1 26.231,6 11.141,4 277,8 Kaynak: TÜİK 2011 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye de avlanan deniz balıklarından çaça 87.140,8 ton ile son 10 yıl içerisinde çok hızlı bir artış göstererek hamsi balığından sonra en çok avlanan deniz balığı olmuştur. 2012 yılında ise bu rakam 75.049 ton gerileyerek 12.091,7 tona inmiştir. Genellikle Karadeniz'de bulunan çaça balıkları ocak ayında sürüler halinde İstanbul Boğazı'na girip oradan da Marmara'ya geçerek göçlerini tamamlarlar. Mayıs ayında ise Marmara'dan İstanbul Boğazı'na ve Karadeniz'e çıkış yaparlar. Soğuk sulara dayanıklı olduklarından Marmara'ya en son göç eden balıklardandır. Bu balık türünün de yaklaşık %99 u Doğu Karadeniz Bölgesinden avlanmaktadır. 2011 yılında, deniz balık türlerinden hamsi ve çaçadan sonra sırasıyla sardalya, istavrit, palamut ve mezgit en çok avlanan balık türleri iken 2012 yılında bu sıralama hamsi, palamut, istavrit sardalya, çaça, lüfer, mezgit ve kefal şeklindedir. 85

Türkiye de avlanan başlıca deniz balıkları miktarı (ton) YILLAR TOPLAM HAMSİ ÇAÇA SARDALYA İSTAVRİT (Kraça) İSTAVRİT (Karagöz) PALAMUT MEZGİT LÜFER KEFAL 2006 409.945 270.000 7.311 15.586 14.127 11.800 29.690 9.112 8.399 8.915 2007 518.201 385.000 11.921 20.941 22.991 9.030 5.965 12.940 6.858 8.291 2008 395.660 251.675 39.303 17.531 22.134 10.043 6.448 12.231 4.048 3.345 2009 380.636 204.699 53.385 30.091 20.373 7.895 7.036 11.146 5.999 2.987 2010 399.656 229.023 57.023 27.632 14.392 6.055 9.401 13.558 4.744 3.119 2011 432.246 228.491,4 87.140,8 34.708,6 18.072,7 6.937,3 10.018,9 9.454,8 3.122 2.513,8 2012 315.636,5 163.981,9 12.091,7 28.248 24.625,3 6.320,7 35.764,2 7.367,1 7.389,5 4.010,4 Kaynak: TÜİK Avlanan diğer deniz ürünlerinin türlerine göre dağılımı incelendiğinde, en yüksek oranda avlanan deniz ürünü %75,9 ile beyaz kum midyesidir. Beyaz kum midyesini sırasıyla %11,9 ile deniz salyangozu, %2,7 ile kırmızı karides, %2,6 ile kara midye, %2 ile pembe karides (çimçim), %1,7 ile mürekkep balığı ve %0,7 ile kalamerya izlemektedir. Türkiye de avlanan diğer deniz ürünleri miktarı (ton) YILLAR Beyaz Kum Midyesi Deniz Salyangozu Karides Kara Midye Mürekkep Balığı Kalamerya Ahtapot Akivedas (kum midyesi) Kıllı Midye 2007 47.215 13.790 3.917 1.466 1.288 844 664 1.334 27 2008 36.896 11.442 4.668 342 1.502 537 681 1.255-2009 24.574 6.085 4.614 1.660 1.258 576 649 68 4.601 2010 26.931 8.437 4.705 735 1.597 528 509 56 246 2011 30.175 6.533,6 4.769,9 1.458,8 1.163,3 394,1 321,8 26,7 347,2 2012 61.225,4 9.596 5.038,1 2.093,4 1.396,10 530,9 361 14,9 - Kaynak: TÜİK 86

Avlanan tatlısu ürünlerinin türlere göre dağılımı incelendiğinde, sazan 9.998 ton ile toplam avlanan tatlısı ürünlerinden %27,6 pay alarak en çok avlanan tatlı su ürünüdür. Bunu, %26,6 ile inci kefali, %14,1 ile gümüşi havuz balığı, %10 ile gümüş, %3,3 ile salyangoz, % 3,2 ile kefal, %2,3 ile yayın ve %2,2 ile siraz balığı izlemektedir. Türkiye de avlanan tatlısu ürünleri miktarı (ton) Avlanan Tatlısu Ürünleri Miktarı Yıllar Sazan İnci kefali Gümüşi havuz balığı Gümüş Salyangoz Kefal Yayın Siraz Kurbağa Levrek Kerevit 2007 12.286 11.623-6.540 1.397 927 1293 985 895 1.586 816 2008 11.625 11.758-6.630 1.007 1023 1275 993 668 1.346 783 2009 10.964 10.685-6.184 2.227 970 1193 891 622 1.234 734 2010 12.058 11.382-4.438 1.991 1512 1178 962 780 1.476 1 030 2011 9.998,1 9.197,7-6.705,2 1.410 1325,3 946,1 923,8 749,5 737,2 609,6 2012 9.973 9.621 5.090 3.608,5 1.193 1.138 816 812,5 648 593 492 Kaynak: TÜİK Kültür balıklarının türlere göre dağılımında en yüksek yetiştiriciliği yapılan balık, iç sulardaki alabalık olup; 111.335 ton ile 212.410 ton olan toplam su ürünleri yetiştiriciliğinin %52,4 ünü oluşturmaktadır. Bunu da %30,8 ile levrek(deniz), %14,5 ile çipura (deniz) takip etmektedir. Türkiye de yetiştiricilik ile üretilen balık miktarı (ton) YILLAR TOPLAM Alabalık İÇ SU Aynalı Sazan DENİZ Alabalık Çipura Levrek Midye Diğer 2007 139.873 58.433 600 2.740 33.500 41.900 1.100 1.600 2008 152.186 65.928 629 2.721 31.670 49.270 196 1.772 2009 158.729 75.657 591 5.229 28.362 46.554 89 2.247 2010 167.141 78.165 403 7.079 28.157 50.796 340 2.201 2011 188.790 100.239 207 7.697 32.187 47.013 5 1.442 2012 212.410 111.335 222 3.234 30.743 65.512-1.364 Kaynak: TÜİK 87

Yıllara göre Türkiye deki toplam su ürünleri üretimi, ihracatı, ithalatı ve tüketimi YILLAR Üretim (Ton) İhracat (Ton) İthalat (Ton) İç Tüketim (Ton) İşlenen (balık unu ve yağ fabrikaları) (Ton) Değerlendirilemeyen (Ton) Kişi Başına Tüketim (Kg) 2000 582.376 14.533 44.230 538.764 71.000 2.309 8,00 2001 594.977 18.978 12.971 517.832 62.755 8.383 7,50 2002 627.847 26.860 22.532 466.289 156.000 1.230 6,70 2003 587.715 29.937 45.606 470.131 120.000 13.253 6,65 2004 644.492 32.804 57.694 555.859 105.000 8.523 7,81 2005 544.773 37.655 47.676 520.985 30.000 3.809 7,23 2006 661.991 41.973 53.563 597.738 60.000 15.843 8,19 2007 772.323 47.214 58.022 604.695 170.000 8.436 8,57 2008 646.310 54.526 63.222 555.275 65.742 3.989 7, 81 2009 622.962 54.354 72.686 545.365 90.211 5.715 7,57 2010 653.080 55.109 80.726 505.059 168.073 5.565 6,92 2011 703.545,2 66.737,7 65.698 468.040 228.709 5.756,1 6,33 2012 644.852 74.006,5 65.384,1 532.346,7 94.200,9 9.682 7,1 Kaynak: TÜİK Ülkemizde su ürünleri büyük ölçüde taze olarak tüketilmekte, %14,6 sı balık unu ve yağı fabrikalarında değerlendirilmektedir. %10 u ise yine insan tüketimine sunulmak üzere su ürünleri işleme ve değerlendirme tesislerinde kullanılmaktadır. Karadeniz boyunca uzanan illerde balıkçılık önemli bir iştigal konusu ve geçim kaynağıdır. Karadeniz ve Balıkçılık kavramları bir araya gelince akla ilk gelen de adına türküler yakılıp, maniler söylenen Hamsi dir. Karadeniz illerinde yemek kültürü ele alındığında hamsi ve türevlerinin sofralarda önemli bir yer tuttuğu ve yöre insanının vazgeçilmez damak tadının hamsi olduğu görülür. Karadeniz de avlanan hamsi 2012 yılına kadar, Türkiye de tüketilen balığın yaklaşık yarısı kadardı. Fakat 2012 yılında avlanan hamsi miktarı 163.981,9 tona düşerek son 10 yılın en düşük avlanma miktarına sahip olup bu oranı 1/3 e çekmiştir. Bu düşüş özellikle Doğu Karadeniz Bölgesinde yaşanmıştır. 2011 yılda 184.417,1 ton olan avlanan hamsi miktarı 2012 yılında 104.738 tona inmiştir. 88

Soğuk suları seven hamsi, Ekim ayından Mart ayına kadar Karadeniz de barınır, havaların ısınmaya başlaması ile de daha soğuk olan sulara göç eder. Avlanma sezonu boyunca genelde bol olmakta ve satış fiyatı da buna bağlı olarak ucuz olduğundan başta dar gelirli aileler olmak üzere birçok ailenin sofrasına bereket sunmaktadır. Hamsi, mevsiminde taze olarak tava, ızgara, buğulama şeklinde tüketildiği gibi tuzlama yapılarak yılın diğer zamanlarında da tüketilen bir balık türüdür. Karadeniz Bölgesi nde 30 dan fazla yemeği yapılan hamsi, bölge için efsanevi bir balık türüdür. Sadece bir yiyecek maddesi olmasının dışında bir sembol, manevi anlam taşıyan bir işarettir. Normal kabul edilebilir bir hamsinin boyu 12 cm olmalıdır. En büyük hamsi 20 cm ye kadar çıkabilmektedir. Hamsi avcılığı modern usullerle yapılmakta, saçma ve ağ kullanılmaktadır. Türkiye'den 18 ülkeye hamsi ihracatı yapılmaktadır. Hamsi ihracatında başı Belçika, Fransa ve İtalya çekmektedir. Toplam hamsi ihracatının %60'ı bu üç Avrupa ülkesine yapılmaktadır. Özellikle Türk nüfusun yoğun olduğu ülkelerde büyük rağbet gören hamsi, işlenmiş salamura olarak sadece İtalya'ya ihraç edilmektedir. 2013 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye den ihraç edilen hamsi miktarı 2.320.158 kg dır. Hamsi balıklarının 67.289 kg ı taze/soğutulmuş, 996.260 kg ı dondurulmuş, 371.614 kg ı müstahzar ve konserve (bütün/parça) ve 884.995 kg ı hazırlanmış veya konserve olarak ihraç edilmektedir. Bu ihracattan elde edilen döviz miktarı ise 10.174.473 dolardır. Geçici olmakla birlikte, 2013 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye den ihraç edilen balık türlerinden çipura, son 3 yılda ihracat oranını yaklaşık 3 katına çıkartarak 22.074.780 kg a ulaşmıştır. Çipura, Türkiye nin su ürünleri ihracat miktarından yaklaşık %29,8 oranında pay alarak birinci sıradadır. İhracatı en çok yapılan balık türlerinden, alabalık ve sazan da sırasıyla, %28,3, %12,4 oranında pay almaktadırlar. İhracatı yapılan başlıca su ürünlerinin miktar ve değerleri Balıklar Miktar (kg) Değer ($) Çipura 22.074.780 104.158.662 Alabalık 20.916.122 103.723.048 Sazan 9.193.961 9.484.692 Salyangoz 2.909.288 21.252.554 Hamsi 2.320.158 10.174.473 Midye 609.174 2.793.582 Levrek 491.174 3.325.279 Sardalya 461.462 957.002 İstavrit 137.981 407.456 Palamut 47.235 92.684 Kaynak: 2013 TÜİK 89

Türkiye nin en çok su ürünleri ithalat yaptığı 10 ülke Ülke Adı Miktar (ton) Değer (TL) Değer ($) Norveç 26.865 149.485.438 88.657.561 Çin 3.436 19.726.424 11.773.971 İzlanda 2.199 17.497.321 9.939.196 Fransa 5.087 16.470.978 7.001.483 Moritanya 6.628 10.782.482 5.408.988 Vietnam 1.587 8.891.653 4.084.661 Hindistan 1.445 6.843.884 4.023.861 İspanya 1.731 6.896.430 3.520.254 Endonezya 824 5.816.064 3.520.254 A.B.D 2.592 5.575.622 3.218.029 Kaynak: 2011 FAO Türkiye nin en çok su ürünleri ihracat yaptığı 10 ülke Ülke Adı Miktar (ton) Değer (TL) Değer ($) Hollanda 8.088 124.435.098 73.954.397 Almanya 9.469 102.611.997 61.334.946 İtalya 7.022 70.347.959 41.954.490 Japonya 2.166 70.478.599 41.618.643 İspanya 5.408 46.121.913 27.729.247 Rusya Federasyonu 3.861 34.636.009 20.751.669 Yunanistan 3.539 30.940.358 18.660.603 Lübnan 4.386 29.879.516 17.693.751 İngiltere 2.216 30.399.203 17.676.503 Polonya 3.270 22.193.149 13.448.705 Kaynak: 2011 FAO 90

II. BÖLÜM Türkiye ve Karadeniz de Balıkçılık Balıkçılık denize kıyısı olan ve özellikle kıyı şeridinin tarımsal üretime müsait olmadığı yöreler için önemli bir iktisadi iştigal konusudur. Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili olup balıkçılık için önemli bir potansiyele sahiptir. Karadeniz kıyıları 1495 km olup Çarşamba ve Bafra delta ovaları hariç, kıyı arazisi tarıma elverişli değildir. Engebeli ve dar olan kıyı şeridinde doğal olarak balıkçılık ön plana çıkmıştır. Yaklaşık 537.000 km 3 lük su hacmine sahip olan Karadeniz in ortalama derinliği 1.271 metredir. 400 km 3 lük tatlı su girdisine sahip Karadeniz e akan suyun %7 si Türkiye sahillerinden olmaktadır. Karadeniz kıyısı boyunca 15 il bulunmaktadır. Kıyı kuşağının yüzölçümü ise toplam 103.061 km 2 dir. Karadeniz in kıyı kesimini balıkçılık aktiviteleri açısından başlıca üç bölüme ayırmak mümkündür. Bunlar sırasıyla; 1- Doğu Karadeniz Bölgesi (Gürcistan sınırından Ordu-Ünye sınırına kadar olan bölüm) 2- Orta Karadeniz Bölgesi (Ordu-Ünye ile ve Samsun-Yakakent arasındaki alan) 3- Batı Karadeniz bölgesi (Sinop tan Bulgaristan sınırına kadar). Bu üç bölge balıkçılık hareketleri açısından az-çok birbirinden farklı karakteristiklere sahiptir. Doğu Karadeniz için başlıca hamsi ve istavrit avcılığı ve bu türlerin avcılığında kullanılan gırgır balıkçı tekneleri baskındır. Orta Karadeniz; Samsun-Şelf Bölgesi dip (mezgit-barbunya) ve pelajik trol (çaça) avcılığı ile; kıyı balıkçılığı içerisinde ise pelajik (palamut), ve dip uzatma (kalkan) uzatmacılığı, algarna/deniz salyangozu avcılığı yaygındır. Batı Karadeniz ise sırasıyla; büyük balıkçı tekneleri ile Pelajik av (hamsi-istavrit, Karadeniz Ereğlisi-İstanbul Boğazı arasında özellikle lüfer/çinekop, palamut), kıyı uzatma ağları ile barbunya, mezgit, kalkan, lüfer/çinekop, palamut ve Karasu-Şile arasında beyaz kum midyesi avcılığı yaygındır. Su ürünlerinde üretim faaliyeti ikiye ayrılır - Yetiştiricilik - Avcılık Balıkçılık avlanma sahası dikkate alınarak dört kategoride değerlendirilir - Kıyı balıkçılığı - Sahil balıkçılığı - Uzun menzil balıkçılığı - Açık deniz balıkçılığı - Karadeniz de kıyı balıkçılığı ve az miktarda sahil balıkçığı yapılmaktadır. Kıyı balıkçılığında liman ile balığın pazara arz edildiği yerler oldukça yakındır. Balığın avlanması ile arzı arasındaki süre 1 gün ile sınırlıdır. Bu durumda avlanan balıkların pazara arz edilmesi süresine kadar bozulmaması için ek önlemler alınması gibi bir takım maliyetler de ortadan kalkmış olmaktadır. İstatistikler Türkiye de su ürünlerinin yaklaşık %67.06 sının denizlerden avcılık yoluyla elde edildiğini göstermektedir. Balık avcığında Doğu Karadeniz in payının yaklaşık %49,75, Batı Karadeniz in payı ise %16,97 olduğu saptanmıştır. Avlanan diğer deniz ürünleri incelendiğinde ise Batı Karadeniz Bölgesi, 80.685,5 ton üretimden yaklaşık %81 oranında, Doğu Karadeniz ise %8,3 pay almaktadır. Avlanan Tatlısu ürünlerine bakıldığında da, Karadeniz Bölgesi toplamda 1.823,5 ton ile Türkiye de avlanan tatlı su ürünlerinden yaklaşık %5,05 oranında pay almaktadır. 91

Deniz balıklarının avlandıkları bölgelere göre miktarları (ton) 350,000.00 300,000.00 250,000.00 200,000.00 150,000.00 Seri 1 100,000.00 50,000.00 0.00 Toplam Doğu Karadeniz Batı Karadeniz Marmara Ege Akdeniz Diğer deniz ürünlerinin (kabuklu, yumuşakçalar) avlandıkları bölgelere göre miktarları (ton) 90,000.00 80,000.00 70,000.00 60,000.00 50,000.00 40,000.00 30,000.00 20,000.00 10,000.00 0.00 Toplam Doğu Karadeniz Batı Karadeniz Marmara Ege Akdeniz 92

Karadeniz de balıkçılığın bu denli yaygın olmasında hiç şüphesiz balık türlerinin çokluğu önemlidir. Balıkların beslenebileceği biyolojik ortamın diğer denizlerden daha iyi olması nedeni ile Karadeniz balık yetiştiriciliği ve avcılığı hususunda ilk sırada yer almaktadır. 1970 yılından bu yana Türkiye de balıkçılık ekonomik anlamda yapılmaya başlanmış ve Karadeniz en çok balık avlanan deniz olmuştur. Yıllar itibariyle Türkiye balık üretiminde meydana gelen daralmalara rağmen Karadeniz in bu özelliği ortadan kalkmamış en çok balık avlanan deniz unvanını korumuştur. Ordu da avlanan tatlısu ürünlerinin türleri ve miktarı Balıklar Miktar (ton) Alabalık 3 Karabalık 3 Kefal 23 Salyangoz 1 Sazan 25 TOPLAM 55 Kaynak: 2012 TÜİK III. BÖLÜM Balıkçılığın Sorunları Türkiye kendisine özgü ekosistemi olan, zengin su kaynaklarına ve dünyanın en önemli denizlerine sahip ülkelerinden biridir. Ancak, uygulamaya yönelik uzun süreli yönetim strateji ve planlarının olmayışı, özellikle 1980 li yıllardan itibaren ülkemizdeki sosyal ve ekonomik alandaki gelişmelere bağlı olarak, Karadeniz de dâhil olmak üzere denizel kıyı alanları, doğal yapısından uzaklaşarak yoğun bir bozulma sürecine girmişlerdir. Denizel ekosistemin olumsuz yöndeki değişiminde, balıkçılık aktivitelerinin yanı sıra kıyı kaynaklarının yetersiz yönetiminin de bu durum üzerinde önemli payı bulunmaktadır. Nitekim kıyı bölgelerinde yıllardan beri kentsel alan ve karayolu geçirmek amacıyla denizin doldurulması ile arazi kazanma çalışmaları, mahmuz, dalgakıran, balıkçı barınağı ve liman gibi kıyı yapıları şehirlerin ve sanayi kuruluşlarının katı ve sıvı atıklarının denizlere boşaltılması, akarsu ağızlarında ve kıyıya yakın mesafelerde faaliyet gösteren kum-çakıl ocakları, yoğun ve bilinçsiz balıkçılık gibi çok çeşitli aktiviteler sonucu avlanan balık miktarındaki azalışlara duyarsız kalınması bu durumun belli başlı nedenleridir. Hatalı avlanma ve deniz kirliliği balık avlama eylemini, bir iktisadi faaliyet kolu olmaktan çıkartıp, katliama dönüştürmüştür. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizin denizlerinde hatalı avlanma ve kirlenmeye bağlı olarak birçok balık türünün nesli tükenmiştir. Bu durum, balıkçıların istedikleri verimi alamamalarına ve dolayısı ile denize çıkmamalarına yol açmıştır. Son 10 yılda avlanan deniz balıkları türlerinde ve miktarında ciddi bir azalma söz konusudur. Bununla birlikte Türkiye deki toplam su ürünleri üretimi incelendiğinde 2007 yılında 772.323 tona ulaşırken, 2012 yılında bu üretim 127.471 ton azalarak 644.852 tona inmiştir. Yıllara göre su ürünleri üretimi incelendiğinde, balık türlerinde ve miktarındaki azalmaya rağmen toplam su ürünlerinde meydana gelen bazı artışların temel gerekçesi ise ülkemizde yetiştiricilik yoluyla yapılan balık üretiminin yıllar içinde 93

gösterdiği pozitif ivmedir. 2007 yılında yetiştiricilik yoluyla üretilen balık miktarı 139.873 ton iken 2012 yılında yaklaşık %50 artarak 212.410 tona ulaşmıştır. Balık üretiminin artışına paralel olarak da ihracat 2012 yılında 74.006,5 ton olmuştur. 2001 yılında 12.971 ton balık ithal eden Türkiye, bu gün yaklaşık 65 bin ton balık ithal etmektedir. Veriler göstermektedir ki, üretimde meydana gelen dalgalanmalar ve hızla azalan balık nesillerinden dolayı yıllar itibariyle su ürünleri tüketimi azalmaktadır. Bu gün itibariyle kişi başına balık tüketimi yıllık yaklaşık 6-7 kg dır. 1- Balığın Bulunabilirliği ile İlgili Sorunlar Balığın var oluşu, denizlerin taşıması gereken bir takım özelliklere bağlıdır. Fiziksel ve kimyasal özellikler, derinlik, akıntılar, dip canlıları ve bitkileri, kıyı özellikleri gibi özelliklerin uygun olması durumunda balık bulunabilir, bu özelliklerden birinin, bir kaçının ya da tamamının bozulması halinde ise balık bulunamaz ya da az bulunabilir olacaktır. Karadeniz de şelf alanları dar olup, fazla derin değildir. Bu nedenle balık avlanma havzası da dardır. Karadeniz de tutulan ve ticarete konu olan balıkların başında hamsi ve palamut gelmektedir. Balıkçılıkta 1975 ten sonra avlanan balık miktarında belirgin bir azalma meydana gelmiş olup; 1985-1990 yıllarında tam anlamı ile bir kriz olmuştur. Karadeniz de balıkçılığın en büyük tehdidi yanlış avlanmadır. 1987-1988 av sezonunda olduğu gibi hamsi türü üzerindeki yanlış ve aşırı avlama bu balık türünün miktarını azaltmış ve bu azalış takip eden yıllarda da devam etmiştir. Karadeniz de balık azalmıştır ve bunun birçok nedeni vardır. En önemli neden ise çevresel faktörlerdir. Denizin kirleniyor olması balık türlerindeki azalışta önemli bir faktördür. Karadeniz in ekosistemini bozan faktörler doğal ve beşeri olmak üzere iki kategoride ele alınabilir. Balık türlerine biyolojik olarak yeni türlerin katılmıyor olması en önemli doğal faktördür. Özellikle Doğu Karadeniz ile özdeşleşen Hamsi nin azalıyor olması hususunda öne atılan birçok tez vardır. Bunlardan biri Taraklıgillerden bir tür Denizanası olan Mneopsis Leidy in hamsi türlerini yiyor olmasıdır. İnsanların birçok faaliyetleri direkt ya da dolaylı olarak denizdeki balık türlerini etkileyebilmektedir. İşte bu etkiler beşeri faktörleri oluşturmaktadır. Karadeniz e sürekli olarak fosfat ve nitrat akışı olması denizdeki bitki örtüsünü olumsuz etkilemiştir. Fosfat ve nitrat oranındaki artış yosun çeşitlerinin artmasına neden olurken bu durum oksijen oranının azalmasına yol açmaktadır. Diğer koşullar ile birlikte bu durum 200 metreye kadar olan yaşam alanını 50-90 metreye kadar düşürmektedir. Bunun yanında zehirli atık oranlarındaki artışlar balık ölümlerine neden olmaktadır. 1986 yılında yaşanan Çernobil faciasıyla birlikte Karadeniz deki balık türleri büyük zarar görmüştür. Karadeniz kıyılarında bulunan fındık, çay, tütün ve meyve bahçelerinde kullanılan zirai ilaçlar, bol yağış ve eğimli arazi gibi coğrafik şartlar nedeniyle derelere, oradan da denize ulaşarak balık türleri ve yaşam koşulları üzerinde olumsuz sonuçlar ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Yine Karadeniz kıyılarında kurulmuş olan illerde, şehir çöpleri denize çok yakın düzlük arazilere dökülmektedir. Evsel atıklar direkt olarak denize dökülmekte, özellikle deterjanlı sular deniz canlıları için oldukça tehditkar olmaktadır. Bu durumda denize direkt ya da dolaylı olarak karışan çöp, tarımsal ilaç kalıntıları ve evsel atıklar deniz suyundaki oksijen oranını düşürmekte ve balık türlerini yok eden çok önemli bir çevresel faktör olarak ortaya çıkmaktadır. 94

Karadeniz de balık türlerinin azalmasına yönelik ortaya atılan bir diğer çevresel problemde gürültü kirliliğidir. Balıkçı teknelerinin sayısının artması, teknelere soğuk hava deposu gibi aparatların yapılması, tekne boylarının uzamasına ve haliyle daha güçlü motorların kullanılmasına neden olmuştur. Çok ve gürültülü motor seslerinden kaçan balıklar daha sakin olan diğer ülkelere kaçmaktadırlar. 2- Balığın Bulunduğu Yerlere Kolay Ulaşmak ve Avlanma Şekliyle İlgili Sorunlar Karadeniz de sahil balıkçılığı ya da orta menzil balıkçılık Mersin ve Kalkan Balığı avcılığı görülmektedir. Bu amaçla Bulgaristan ve Ukrayna kıyılarına balıkçılık için gidilmektedir. Bu sularda ve bu mesafede avlanan balıkların 3-5 gün korunması için soğuk hava depolarının olması gerekmektedir. Ayrıca izole ambalaj, yeterince buz da, önem arz etmektedir. Bu düzenekler gemi boyutunu ve maliyetleri de etkilemektedir. Soğuk hava deposu, ambalajlama ünitesi gibi müştemilatı tam olan balıkçı gemisi sayısı azdır. Balık avcılığı balık tutma yöntemlerine göre; Trol balıkçılığı Gırgır Balıkçılığı Diye ikiye ayrılır. Trol avcılığı dünyada ve ülkemizde en çok kullanılan avlanma yöntemidir. Trol avcılığı bir dip avlanma şekli olduğundan dipte bulunan yosun, midye gibi balık dışındaki canlılarında ağlarla çekilmesi söz konusudur. Bu durum ekosistemi bozmaktadır. Balık dibinin taranmasından dolayı özellikle balık yumurtalarının yok olmasına bağlı olarak balık nesilleri tükenmektedir. 95

Trol avcılığının yöntem olarak, gırgır avcılığının ise kütlesel olarak balık tutulması sonucu bu iki yöntemin de zararlı olduğu düşünülmektedir. Gırgır ile yapılan aşırı avcılık balık stoklarının hızla tükenmesi sonucunu doğurmaktadır. Doğu Karadeniz de Giresun-Hopa arasındaki 180 m ye kadar olan alanda deniz dibi oldukça kırık bir yapıya sahip olduğundan trol balıkçılığı uygun değildir. Orta Karadeniz de Sinop ile Fatsa arası trol avcılığı için uygun sahalardır. Batı Karadeniz de trol sahaları Orta Karadeniz kadar geniş olmayıp İğne Ada Kefken arasındadır. Ülkemizde trol bir metot olarak kabul edilip, yurt dışından gümrüksüz makine ve teçhizat getirilebilmesi şeklinde teşvik edilmiştir. Ancak uygulamada trol avcılığına yasak getirilmekte, örneğin Orta Karadeniz de geniş uygun sahalar olmasına rağmen sadece Samsun da trol avcılığına izin verilmektedir. Şu bir gerçektir ki; Karadeniz de balık stokları trol avcılığı nedeniyle tükenmektedir. Özellikle Karadeniz de avlanan mezgitlerin diğer ülkelerde avlanan mezgitlerden daha genç yaşta oldukları görülmüştür. Bu durum stokların tükenmekte olduğunun önemli bir göstergesidir. Balıkçılıkta bir diğer önemli avlanma problemi zamansız avlanmadır. Zamansız avlanma, bilinçsiz ve metotsuz avlanma kadar tehlikelidir. 1990 yılından sonra devlet, özellikle avlanma yasağı olan dönemlerde denetimini artırmış bunun yanında balıkçılar da bilinçlenmişler ve avlanma yasağı olan dönemlerde, balık avı yapılmamıştır. Avlanma zamanının belirlenmesi kadar avlanan balıkların boyları da önemli ve dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Hamsi avında dikkat edilecek boy ölçüsü, yıllar itibariye bir tutarsızlık sergilemiştir. Bu konudaki tutarsızlığın ortadan kaldırılması ve bu konuda yasal düzenlemelere gidilmesi gerekmektedir. Karadeniz de avlanma mevsimi genellikle Eylül de palamut avı ile başlar. 2012 TÜİK verilerine göre hamsi, Karadeniz de avlanan toplam 210.599 ton balıktan yaklaşık %60 oranında pay almaktadır. Son yıllarda (1989 yılından itibaren) hamsi miktarında bir azalma söz konusudur. Kasım ayı başında avlanmaya başlanan hamsi için Aralık ve Ocak aylarının sıcak geçmemesi gerekmektedir. Mevsim normallerinin üzerinde sıcaklık söz konusu olduğunda hamsi sularımızdan uzaklaşmaktadır. Ayrıca, hamsinin aşırı av gücünün baskısıyla kısa sürede piyasadaki talebin çok üzerinde piyasaya arz edilmesi nedeniyle Balık Unu ve Yağı fabrikalarında işlenmektedir. Hamsinin tamamen bütün olarak balık ununa çevrilmesi ürünün israfına neden olmaktadır. Balıkçılık tarım uğraşları arasında en masraflı olanlarından birisidir. Kullanılan araç ve gereçler oldukça pahalı olup, kullanımı yüksek rizikolar içerir. 3- Mesleki Balıkçı-Amatör Balıkçı Uygulamasından Kaynaklanan Sorunlar Kıyı balıkçılarının avlandığı alanlardaki ekonomik balık stoklarının işletilmesi konusunda diğer önemli bir paylaşımcı grup da sayıları her geçen yıl daha da çok artan amatör balıkçılardır. Bu açıdan bakıldığında amatör balıkçıların varlığı kıyı balıkçılığı açısından başlıca iki önemli negatif olguya sebep olmaktadır. Bunlar sırasıyla; 1 - Kıyı balıkçılık kaynaklarının paylaşımına doğrudan ortak olmak. 2 - Potansiyel olarak mesleki kıyı balıkçı sayısının giderek artışına neden olmaktadır. Bu gün amatör balıkçı ruhsatı alan her vatandaş, kıyı balıkçısı gibi avcılık faaliyetlerinde bulunabilmekte, olta ve paraketenin dışında diğer av araçlarını da kullanmakta ve sınırsız miktarda balık avlayarak, bu balığı kendi yerleşiminde, balıkçı kooperatifi yönetiminin dışında, bağımsız olarak pazarlayabilmektedir. Amatör balıkçılar ticari anlamda balıkçılık faaliyetinde bulunamaz. Aksine bu uğraşının karşılığında ilgili kamu kuruluşlarına/organizasyonlarına bir bedel ödemek zorundadır. 96

Ruhsatsız tekne ile ağ kullanarak avcılık yapan kişi, her ne kadar mevsimsel de çalışsa, artık amatör avcı değil kaçak/illegal avcıdır. Bu faaliyete de amatör avcılık faaliyeti denemez. Ruhsatsız teknelerdeki bu tür avcılık faaliyetinde bulunanlara karşı denetimler yürütülmesine karşın uzun vadede amatör balıkçılıktan mesleki balıkçılığa geçiş süreci artarak devam etmektedir. Bu geçiş, yasal tanımın ötesinde daha çok fiili avcılık olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucunda ülkemizde toplam av gücü artmaktadır. Amatör balıkçıların kıyı balıkçılığı üzerine olan olası etkileri; 1- Amatör balıkçılar ileriki aşamada, orta ve uzun vadede, bir şekilde yolunu bulup, yasal boşluklardan da yararlanarak (aktif olmayan, eski teknelerin ruhsatını satın alarak, teknelerini nitel ve nicel olarak büyüterek) mesleki balıkçı hüviyetine sahip olmaktadır. Bu süreçteki avcılık operasyonlarında illegal durumlar da söz konusu olmaktadır. 2- Kıyısal balıkçılık kaynaklarına; ticari öneme sahip balık kaynaklarını mesleki balıkçılar gibi avlamakta ve pazarlamaktadır. 3- Mesleki balıkçıların başka bir yan geliri olmamasına karşın; amatör balıkçıların çok büyük bir kısmının birincil anlamda başka bir önemli geliri bulunmaktadır. Çoğunluğu emekli işçi ve memurlardan oluşmaktadır. Mesleki balıkçılar avladıkları avdan elde ettikleri geliri büyük ölçüde av malzemelerine ve işletme giderlerine harcamalarına rağmen, yaşam standartlarından ötürü amatörler için bu anlamda herhangi bir problem yoktur. 4- Amatör balıkçılar daha çok yaz dönemi balıkçılığı yapmaktadır. Yaz periyodu büyük balıkçılık açısından aktif olmadığı için, kıyı balıkçılarının avladığı balığın pazar değeri de normal av sezonuna göre artmaktadır. Ancak amatör balıkçıların bu dönemdeki avı pazar fiyatlarının düşmesine sebep olmakta, bu da kıyı balıkçılarının gelirini olumsuz yönde etkilemektedir. 4-Pazarlama İle İlgili Sorunlar Karadeniz Bölgesindeki işletmelerde üretilen balıklar, komisyoncu ve tüccarlar vasıtasıyla hal ve balık pazarlarında satılmaktadır. Küçük kapasiteli işletmelerde perakende satış ve lokantalarda tüketim ağırlık kazanırken büyük işletmelerden marketlere ve il dışına lokantalara toptan satış yapılmaktadır. İşletmelerin bir kısmı her ay balık satışı yapabilmekteyken, birçok işletme ağırlıklı olarak balığı yaz aylarında pazarlayabilmektedir. Her ay balık satışı yaptığını beyan eden işletmelerin de en yoğun balık satışını yaz aylarında yaptığı görülmektedir. Bu dönemdeki artış üzerine, deniz balıkları avcılığındaki yasaklar ve yaz aylarında artan turizm faaliyetlerinin etkisi olduğu düşünülmektedir. İşletmelerin önemli bir kısmında pazarlama sorunu bulunmamaktadır. Stok durumunun izlenememesinin yanı sıra, avlanan ürünün pazarlanmasındaki alt yapı yetersizlikleri ve arz-talep dengesinin sağlıklı kurulamaması, avlanan ürünün taze ve belirli av dönemlerinde tüketilmesi ürünün verimli tüketimini engellediği gibi işlenemediğinden israf edilmektedir. Pazarlamada; başta depolama olmak üzere soğuk zincirin kurulması ve toplama, taşıma ve açık arttırma/müzayede işlerinde kooperatifin aktif rol almasının yolu açılmalıdır. Karadeniz değince hiç şüphe yok ki akla gelen ilk sembollerden biri de Hamsi dir. Hamsi avcılığı ile ilgili bir diğer sorun da, az ya da çok avlanan hamsilerin iç bölgelere nakliyesi için uygun donanıma sahip araçların bulunmamasıdır. Sıcak havalarda hamsinin iç pazarlara ulaştırılması da güçleşmektedir. Yani havaların mevsim normallerinin üstünde seyretmesi hamsinin avlanmasından, pazarlanmasına kadar birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Bu durumda hamsi genellikle sahil kesiminde, avlandığı yörede maliyetini bile karşılayamayacak fiyatlardan satılmaktadır. 97

Hamsi için Aralık ve Ocak aylarının mevsim normallerine göre sıcak geçmemesi çok önemlidir. Bu aylarda mevsim normalleri üzerinde geçen hava koşulları hamsinin sularımızdan kaçmasına neden olacaktır. Bu durumda daha soğuk sulara hamsi avlamak için gitmek durumunda kalacak olan balıkçıların maliyetleri artacağından bu da hamsi fiyatlarına yansıyacaktır. Genel anlamda tüketim konusunda temel belirleyiciler vardır. Gelir, alışkanlıklar, tercihler, tüketilen malın sağladığı fayda ve tatmin gibi faktörler tüketim ve talep hacmini belirleyen faktörlerdir. Türkiye nin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen kişi başına balık tüketimi çok düşüktür. Türkiye de kişi başına balık tüketimi 6-7 kg aralığındadır. Bu rakam İspanya da 40,50 kg, Yunanistan da 23,10 kg ve Avrupa ülkelerinde ise 22,70 kg dır. Bu verilere bakıldığında, ülkemizdeki yıllık balık tüketiminin diğer ülkelerle kıyaslanamayacak kadar az olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra balık tüketimi bölgesel farklılıklar da göstermekte olup; Karadeniz Bölgesinde kişi başına tüketim 25 kg ken, büyük şehirlerde (Ankara, İstanbul vb.) 16 kg Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise 0,50 kg a kadar düşmektedir. Diyetisyenler göre sağlıklı bir beslenme için proteinlerin 1/3 ünün deniz ürünlerinden alınması gerekmektedir. Balık diğer hayvansal gıda maddelerinden protein açısından daha zengin, bulunabilirliği bakımından daha yaygın ve daha ucuzdur. Sağlık açısından hazmı kolay, kolesterol içeriği düşük olan balığa özellikle önem verilmeli ve balık tüketiminin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Balığın tüketim şekilleri şöyle sıralanabilir; Taze olarak Konserve olarak Salamura olarak Balık unu olarak Balık yağı olarak 98

Ülkemizde balık genellikle kıyı şeridinde yaşayan insanlar tarafından taze olarak tüketilir. Karadeniz kıyılarında yoğun olarak avlanan hamsi, özellikle kıyı kentlerinde yaşayan insanlar tarafın taze olarak tüketilmenin yanında salamura olaraktan da tüketilmektedir. Ülkemizde hamsi için bir tesis kurulmuş değildir. Fazla avlanan hamsiler önceleri bahçelere gübre niyetine dökülürken, şimdilerde fabrikalarda hammadde olarak kullanılmaktadır. Hamsinin iç bölgelere, taze olarak tüketilmesi için taşınması çok zor ve maliyetlidir. Özel soğuk depoları olan araçlarla taşınması icap eden hamsilerin raf ömrünün 4 gün olduğu saptanmıştır. Şu haliyle ortaya çıkan bu dezavantaj pazarlama açısından ele alınması gereken bir sorundur. Hamsinin konservesinin yapılabileceği tesislerin kurulması, Karadeniz de yıllardır avlanan ve Karadeniz in sembolü haline gelmiş bir ürün için, oldukça rantabl bir yatırım olacaktır. Pazarlamada, taşıma ve nakliye hususunda bir dizi sorun yaşanmaktadır. Karadeniz sahilindeki birçok liman ve barınak ihtiyaca cevap vermemektedir. Yakakent ve Ünye limanları dışında yanaşma, ürün boşaltma ve yükleme imkânları kısıtlıdır. Deniz ürünleri bölgeleri ve pazarlama şekline göre avlanan deniz ürünleri miktarı, 2012(ton) Deniz ürünleri bölgeleri Toplam üretim Balık unu ve yağ fabrikaları Kooperatif ve birlikler Komisyoncu (Kabzımal tüccar) Konserve fabrikası Yetiştirme çiftlikleri Tüketici Diğer Kendi tükettiği Değerlen dirilemey en Doğu Karadeniz 163.714,7 86.916,4 2.600,2 71.706,4 1.174,2-306,9 139,6 761,7 109,3 Batı Karadeniz 118.977,1 4.987,8 3.769,2 58.031,4 38.337,8 1,5 3.485,9 54,1 1.229,9 9.079,5 Marmara 48.593,2 1.545,3 379,5 43.698 1.422,6-862,4 16,2 331,3 337,9 Ege 37.297,3 738 1.799 32.597,8 306,7 _ 1.387,7 32,5 288,1 147,5 Akdeniz 27.739,7 13,4 262,1 25.725,2 20,5 _ 1.372,4 54,6 283,7 7,8 Toplam 396.322 94.200,9 8.810 231.758,8 41.261,8 1,5 7.415,3 297 2.894,7 9.682 Kaynak: TÜİK 99

Pazarlama şekillerine göre avlanan deniz ürünlerinin, Doğu Karadeniz Bölgesinde en çok balık unu olarak veya yağ fabrikalarında kullanıldığı görülmektedir. Doğu Karadeniz deki deniz ürünleri üretiminden pazarlama şekline göre, balık unu ve yağ fabrikaları %53,09, komisyoncular %43,80 oranında pay almaktadırlar. Karadeniz Balıkçılarının Belli Başlı Sorunlarının Kısa Değerlendirmesi Ülke genelinde üretilen deniz ürünlerinin %43,84 ü Karadeniz Bölgesi balıkçılarca üretilmektedir. 110 km kıyı şerdi olan Ordu ili, Türkiye ve Karadeniz balıkçılığı içerisinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Bir sahil kenti olması ve Merkez ilçe ile birlikte 4 ilçesinin deniz kenarında bulunması nedeniyle, balıkçılık İl ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Gelirinin % 50 sinden fazlasını balıkçılıktan sağlayan gerçek balıkçı ile bir şekilde balıkçılık ruhsatına sahip ama balıkçılık dışında geçiminin çoğunu diğer işlerle karşılayan, sosyal güvenliğe sahip balıkçıların birbirinden ayrılması ülkemiz için önemli sorunlardan birini oluşturmaktadır. Mevcut kıta sahanlığımız dikkate alındığında balıkçı ruhsatı sayısı, balıkçılığın verimli işletilmesi için abartılı şekilde fazla olduğu görülmektedir. Bu sorunun çözümü için radikal düzenlemelere ihtiyaç vardır (tekne sayılarının azaltılması, amatör balıkçılığın iyi tanımlanarak diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi avcılığına sınırlama getirmek vb.) Karadeniz bölgesinde balıkçılık kıta sahanlığının dar olması; özellikle Giresun Hopa arasındaki sahada ortalama 3 5 mil genişliğinde bir kıta sahanlığı mevcuttur. Bunu sınırlayan faktör hidrojen sülfür tabakasının varlığı nedeniyle 100 120 m den itibaren deniz suyundaki oksijenin yaşamsal sınırın altına inmesi balıkçılığı sınırlandırmaktadır. Bu sahada özellikle çok sayıda gırgır avcılığı, yetiştiricilik, küçük balıkçılar ve pek çok sektörün yer alması alanın paylaşımında sıkıntılar yaratmaktadır. Gırgır avcılığının 10 Kulaç a indirilmesi kıyı balıkçığına sıkıntı vermektedir. Son yıllarda artan yetiştiricilik aktiviteleri de balıkçıların avcılık sahasında (dar kıta sahanlığında) çeşitli problemlere neden olmaktadır. Mazotun balıkçılara pahalı gelmesi ve bu nedenle birçok balıkçının denize açılamaması bir diğer sorundur. Mazotun pahalı olması ve balıkçıların borçlarını ödeyebilmek için bankadan kredi kullanmış olmaları ve kredi borçlarını ödeyebilmek içinde teknelerini satışa çıkarmaları, sektörde sıkça karşılaşılan mali sorundur. Ordu da 350 tekneden 100-120 tekne denize açılabilmektedir. Karadeniz bölgesinden elde edilen su ürünlerinin karaya çıkarıldığında hijyenik şartlara uygun modern balık hallerinin uygun alanlarda olmayışı diğer önemli bir sorun olarak görülmektedir. 100

IV. BÖLÜM Kafes Balıkçılığı 2012 TÜİK verilerine göre Türkiye deki su ürünleri üretiminin %33 ü yetiştiricilik yoluyla gerçekleşmektedir. Kafes balıklarının türlere göre dağılımında en yüksek yetiştiriciliği yapılan balık, iç sulardaki alabalık miktarı olup, toplam su ürünleri yetiştiriciliğinin %52,4 ünü oluşturmaktadır. Alabalık üretimini de %24,9 ile levrek, %14,5 ile çipura takip etmektedir. 2011 verileri incelendiğinde ise Türkiye deki su ürünleri üretiminin %26,8 i yetiştiricilik yoluyla gerçekleşmiştir. Yetiştirilen alabalık (iç su) miktarı 2012 yılına göre 11.096 ton az olup, toplam su ürünleri yetiştiriciliğinin %53,1 ni oluşturmaktadır. Bu oranları da %30,8 ile levrek, %17 ile çipura takip etmiştir. Türkiye su ürünleri yetiştiriciliği YILLAR 2011 2012 Balık Türü Miktar (Ton) Değer (TL) Fiyat (TL/kg) Miktar (Ton) Değer (TL) Fiyat (TL/kg) Alabalık (iç su) 100.239 469.118.520 4,68 111.335 555.561.650 4,99 Aynalı sazan (iç su) 207 1.161.270 5,61 222 1.005.660 4,53 Alabalık (deniz) 7.697 49.953.530 6,49 3.234 21.926.520 6,78 Çipura (deniz) 32.187 301.914.060 9,38 30.743 275.764.710 8,97 Levrek (deniz) 47.013 418.415.700 8,90 65.512 719.976.880 10,99 Midye (deniz) 5 5.000 1,00 - - - Diğer 1.442 29.460.060 20,43 1.364 31.058.280 22,77 Toplam 188.790 - - 212.410 - - Kaynak: TÜİK Karadeniz de son yıllarda balıkçılık sektöründe gelişme gösteren Kafes Balıkçılığı üzerinde durulması gereken bir yatırım alanıdır. Ege Denizinde yaygın olarak yapılmakta olan Kafes Balıkçığı konusunda Karadeniz in sularının soğuk olmasından mütevellit yetiştiricilik konusunda bazı endişeler olmuştur. Birçok kaynakta Karadeniz de levrek yetiştirilemeyeceği yazmaktadır. Ancak Ordu nun Perşembe ilçesinde yetiştirilen Levrekler bu endişelerin yersiz olduğunu göstermiştir. 101

Karadeniz Bölgesinde Tatlısuda; beton havuzlarda Gökkuşağı Alabalığı, baraj göllerinde kafeslerde Gökkuşağı Alabalığı ve Karadeniz Alabalığı yetiştiriciliği, denizde ise ağ kafeslerde Gökkuşağı Alabalığı, Karadeniz Alabalığı ile Levrek ve bazı yıllarda Çipura yetiştiriciliği yapılmaktadır. Bölgede kurulan alabalık çiftlikleri genelde küçük kapasiteli olup, aile işletmesi şeklinde planlanmışlardır. Bu işletmeler, ihtiyaç duydukları yavru balığı çoğunlukla kendi kuluçkahanelerinde üretmekte ve kendi havuzlarında porsiyonluk boya kadar büyüterek perakende veya restoranında pişirerek satışa sunmaktadır. Bölgede balık sağımı Ekim ayının son yarısında Karadeniz alabalığı ile başlayıp ağırlıklı olarak Aralık-Şubat ayları arasında Gökkuşağı alabalığı sağımı ile devam etmektedir. Karadeniz Bölgesinde Gökkuşağı Alabalığı yetiştiriciliği 1973 yılında tatlısu havuzlarında, 1991 yılından itibaren de deniz ağ kafeslerinde başlamıştır. Karadeniz bölgesinde ilk tesis 1973 yılında Rize de faaliyete geçmiştir. Ancak ülkemizde o dönemde alabalık yemi üretimi olmaması ve teknik bilgi eksikliğinden kaynaklanan problemler nedeniyle yetiştiricilik yaygınlaşamamıştır. Kafes balıkçılığına Ordu da Gıda, Tarım Ve Hayvancılık Müdürlüğü kontrolünde ilk olarak 1991 yılında başlanmış olup, bu ilk kafeslerin kapasiteleri de, 25 ton olmuştur. Şu an 6 adet kafeste üretim yapılmakta olup bu kafeslerde toplamda yıllık 1.200-1.500 ton üretim yapılmaktadır. Ordu ili Trabzon dan sonra Karadeniz de yetiştiricilikte 2. sırada yer almaktadır. Günümüzde Ordu da kültür balıkçılığı yapan işletme sayısı 33 e ulaşmıştır. Bu işletmelerin yıllık üretimi iç sularda yaklaşık 250 ton, deniz sahasında ise 1.300 tondur. Balıkçılık gerek avcılık, gerekse ticareti açısından istihdama önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. Ordu ilindeki Alabalık ve Levrek ağırlıklı kültür balıkçılığı üretiminin Türkiye üretimi içindeki payı yaklaşık olarak % 1 düzeyindedir. Ordu ilinde yetiştiriciliği yapılan balıklar ve miktarları (ton) BALIK TÜRLERİ YILLAR ALABALIK (İÇ SU) ALABALIK (DENİZ) LEVREK (DENİZ) 2006 949 446 598 2007 773 600 600 2008 578 585 600 2009 181 600 694 2010 198 617 541 2011 256 667 623 2012 192 617 600 Kaynak: TÜİK 102

Kafes balıkçılığına ilk başlandığı yıllarda ahşap ve ağ kafesler kullanılmaktaydı, şimdi ise dalgalara dayanıklı kıyı ötesi (off-shore) tipi kafesler kullanılmakta olup bu sayede üretim kapasitesi %100 oranında artmıştır. Ahşap kafeslerde üretim 1 ton iken off-shore tipi kafeslerde üretimin 10 ton civarında olduğu görülmüştür. Off shore kafesler (2010) Perşembe Ahşap kare kafesler (1995) Kafes balıkçılığı yüksek maliyetli gibi görünse de, buralarda üretilen balıklar kıymetli olduğundan alıcıları özellikle lüks otel ve lokantalardır. Bu manada yüksek gelir elde edildiğinden yüksek gibi görünen maliyet unsuru önemini yitirmektedir. İlde gerek üretime ara veren gerekse üretime yeni başlamayı hedefleyen girişimcilerin sektörel anlamda yardım alabilecekleri bir sistemin kurulması gerekmektedir. Geleneksel üretimden modern tekniklerin kullanıldığı bir üretim modeline geçilmesi gerekmektedir. Denizde yetiştiricilik için potansiyel bulunan bölgede yeni alanların üretime açılması gerekmektedir. 103

Alabalık yetiştiricilik modelleri Kafes balıkçığı Ordu da sürekli gelişen ve gelişme eğiliminde olan bir sektördür. Sektörün gelişmesi ile; - Denizimizden daha fazla alan kullanılacaktır. - Yeni bir sektör ile yeni yatırım ve istihdam sahası ortaya çıkacaktır. - Bu sektörün gelişmesi ve kapasitesini artırması ile sektöre bağlı dışsal ekonomiler gelişecektir. - Avcılığın sınırlı yapıldığı zamanlarda kafes balıkçılığı ile karşılanacak olan talep neticesinde daha yüksek gelir elde etme imkânı yakalanacaktır. - Bölgemizin sınırlı ve kıt olan gelir kalemleri arasına bir yenisi eklenmiş olacaktır. - Bu avantajlarının yanında, özelikle balık yemlerinin atık kısımlarından ve diğer faktörlerden dolayı denizin kirlenmesi durumu söz konusu olabilmektedir. Bu anlamda denizi kirletmeyecek, çevreci önlemler alınıp bu tesislerin kıyı bandından daha açık sulara kurulması gibi tercihler kullanılmalıdır. 104

V. BÖLÜM Sonuç Karadeniz bölgesindeki su ürünleri işleme sektörü, işletme sayısına bakıldığında, Trabzon ilinde daha gelişmiş durumdadır. Daha sonra sırasıyla Ordu, Giresun ve Rize gelmektedir. Karadeniz denildiğinde akla gelen sembollerden biri de hiç şüphe yok ki Balıkçılık tır. Özellikle hamsi avcılığı ve hamsiye dayalı balıkçılık Karadeniz de öne çıkan bir iktisadi iştigal konusudur. Hamsi Karadeniz insanının yaşam tarzına, türkülerine ve fıkralarına yansımıştır. Kendi adıyla özdeşleşmiştir. Karadenizli için deniz ürünleri her zaman ikiye ayrılmaktadır Hamsi ve Diğerleri Ancak Karadeniz de avlanan balık ve hamsilerin daha ekonomik olarak değerlendirilmesi söz konusu olmadığından, bir anlamda kaynakların heba olması gibi bir durum da söz konusudur. Hamsi balığının avcılığında son yıllarda yaşanan olumsuzluklar, av döneminin her geçen gün kısalması, fabrika sahiplerini oldukça zor durumda bırakmaktadır. Avcılıkla ilgili düzenlemelerin, denetlemelerin sıkı takip edilmesi ve hepsinden önemlisi, hamsi stokların bir an önce tespit edilmesi ve sürdürülebilir bir avcılığın yapılması gerekmektedir. Türkiye de tüketicilerde buzlu balığın bayat olduğuna yönünde bir ön yargısı vardır. Şoklanmış balığın bayat olmadığı konusunda tüketici bilinçlendirilmeli. Bu bilinçlendirme sayesinde tüketimin 12 aya yayılması gerçekleştirilmelidir. Soğuk hava depolarının yetersiz oluşundan dolayı pazara sunulan yüklü miktarda balık, düşük fiyattan alıcı bulmaktadır. Bölgede kurulacak büyük bir ya da birkaç soğuk hava deposu sayesinde, şoklanan ürünlerin tüketimi uzun vadeye yayılacak ve dış pazarlara sunulabilecektir. 105

Balıkçılık, avlanma eylemi sürecinden pazarlama sürecine ve yasal bir takım düzenlemelere kadar bir dizi sorun yaşamaktadır. Bu alanda rantabl yatırımların olmaması da dikkat çeken bir diğer husustur. Karadeniz in kıyı şeridinde yamaçlı arazilerde çay ve fındıktan başka bir ürün yetiştiremeyen Karadeniz insanı için yaşamını idame ettirecek iktisadi faaliyet alanları çok azdır. Bu anlamda balıkçılık önemli ve vazgeçilmez bir alan olarak da öne çıkmaktadır. Karadeniz in self alanının darlığından kaynaklı olarak balık avlanabilecek alanlar dardır, ayrıca 100-200 m. derinliklerinde bulunan hidrojen sülfür tabakası nedeniyle canlı yaşaması da mümkün olmadığından bu koşullarda avlanan balıkların önemi daha da artmaktadır. Yanlış ve zamansız avlanmalar yüzünden balık nesil ve çeşitleri tehlike altına girmiş olsa da, son yıllarda alınan yoğun önlemlerle bu konuda önemli bir mesafe kat edildiği de ortadadır. Bu alandaki çalışmaların yoğunlaştırılarak devam etmesi balıkçılığın yararınadır. Ordu ve Rize de yapılmakta olan kafes balıkçığı da bu sektörde umut veren bir gelişmedir. 2005 yılında kafes balıkçılığının teşvik kapsamına alınmış olması olumlu bir yaklaşımdır. Türkiye de balık tüketimi diğer ülkelerden oldukça düşüktür. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ve bu denizlerinden çok çeşitli balık türü avlanmasına rağmen yıllık tüketim 6-7 kg civarında olup bu rakam dünyanın diğer ülkelerinin tüketiminin çok çok altındadır. Bir üretim faaliyetini kârlı ve yapılabilir kılan hiç şüphe yok ki üretilen değerin talep edilmesi, yani satılmasıdır. Türkiye de balık daha çok taze olarak tüketilmektedir. Balık tüketimi ile ilgili geniş bir tüketim kültürümüz maalesef yoktur. Zaten balığı çok çeşitli tüketime hazırlayacak tesis sayısı da çok azdır. Konuya Karadeniz açısından baktığımızda balık ve diğer su ürünleri entegre tesislerinin ölçek ekonomisi kriterlerinden uzak ve sayısının az olduğu görülmektedir. 5-ÜRETİM DESENİMİZDEKİ YENİ MOTİF: KİVİ NEDİR? Kivi, ülkemizdeki tarımsal istatistik verilerine 1994 yılından beri girmektedir. Bu haliyle geleneksel tarım ürünlerimiz yanında yeni bir ürün olarak görülmektedir. Aradan geçen yıllarda, üretim alanı ve üretim hacmindeki hızlı artışa bağlı olarak önemli bir ekonomik noktaya gelmiştir. Anavatanı Çin olan kivinin dünyada ticari amaçlı yetiştirip tanıtımını yapan Yeni Zelanda dır. Kivi, 1900 yılında ilk defa Çin in Yangtze vadisinde yaşayan yabancılar tarafından keşfedilmiştir. Bu bölgede doğal olarak yetişmektedir. Bir başka ifadeyle; kivi, Çin in ilgili bölgesinin doğal bitki örtüsüne ait bitkilerinden biridir. 1910 yılında Yeni Zelanda nın kuzey adaları ve California da yetiştiriciliğine başlanmıştır. 1930 larda Y. Zelandalılar bu kültürü geliştirmişler, fakat California da bu konu üzerine fazla bir ilerleme kaydedilememiştir. 1945 yılında Y. Zelanda nın kuzey adalarında 2. Dünya Savaşından sonra geniş ölçüde kivi üretimi yapılmaya başlanmıştır. 1960 lara kadar Y.Zelanda bu konuda tekel olmuştur. Fakat bu tarihten sonra California da geniş ölçüde kivi üretimi yapılmaya başlanmıştır. 1980 lerde Şili, Avustralya gibi ülkeler de kivi üretip pazarlamaya başlamışlardır. Çin de kivinin doğal yetiştiği alan sahilden takriben 300 metre yükseklikten başlayıp, 1.400 metre rakıma kadar yayılım göstermektedir. Bu ekolojilerde yıllık yağış 1.200-1.800 mm ve havadaki nem oranı ise %70-80 arasında değişmektedir. Kivi, sarılarak büyüyen, sarmaşık özellikli bir bitkidir. Sarmaşık özellikli olmasına karşılık, bunun için özel organları (sülükleri) yoktur. Bu türe ait bitkiler iki evciklidir. Uniform bir yapı gösterdiklerinden türlerin ayırımı güçtür. Türlerin ayırımı çiçek rengi, yaprak büyüklüğü, şekli, tüylülüğü ile meyvedeki benzer özelliğe göre yapılır. Tür üzerinde çalışmalar bütün üretici ülkelerde yoğun olarak 106

sürdürülmektedir. Meyveleri ise; dışı kahverengi, içi yeşil ve kabuğu ince tüylerle kaplıdır. Meyvenin, vitamin ve mineral bakımından zengin olmasının yanında kalori değeri de düşüktür. (Ortalama 1 kg kivinin kalori değeri 30-35 tir) Kivinin ekonomik kültüre alınması 60-65 yıl gibi kısa sayılabilecek bir süreyi kapsamaktadır. Dünyadaki kivi üretimine bakıldığında, İtalya, Yeni Zelanda ve Çin başı çekmektedir. Bu sıralamada Türkiye de hızla yukarılara tırmanmaktadır. FAO nun 2011 yılı kivi üretim verilerine göre Türkiye 8.sıradadır. Ülkemizde kivi üretimi 1988 yılında başlatılan adaptasyon deneme çalışmaları sonucunda; Karadeniz, Marmara ve Ege Bölgelerinde rahatlıkla kivi yetiştiriciliğinin yapılabileceği ortaya konmuştur. Bu bölgeler arasında Doğu Karadeniz Bölgesi nin, bitkinin ekolojik istekleri bakımından diğer bölgelerden daha uygun olduğu görülmüştür. Bu sebepten dolayı, Karadeniz Bölgesinde kivi yetiştiriciliğinin daha ekonomik olarak yapılabileceği ortaya konmuştur. Doğu Karadeniz Bölgesinde yıllık yağış ortalaması 1000 mm civarında olup, bu oran doğuya gidildikçe 2.400 mm ye kadar ulaşmaktadır. Bu yağış rejimi ile de Karadeniz Bölgesi ekolojik anlamda oldukça uygundur. ÜRETİM ALANI VE MİKTARI FAO nun 2011 yılı verilerine göre dünyada kivi üretimi 92.144 hektar alanda 1.438.923 ton olarak gerçekleşmiş olup; Türkiye, 21.410 hektar ile yaklaşık dünyanın %25 üretim alanına sahip olmasına rağmen, 29.321 ton ile dünya üretiminden yaklaşık %2 oranında pay alarak dünya sıralamasında 8. dir. Ülkeler bazında yıllar itibariyle kivi üretim miktarları; ÜLKELER 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 TON TON TON TON TON TON TON İTALYA 415.052 434.650 416.997 473.955 447.608 415.877 431.558 YENİ ZELANDA 318.000 329.384 365.000 385.000 390.000 378.508 364.958 ŞİLİ 150.000 170.000 185.000 185.607 227.000 229.000 237.104 FRANSA 76.635 76.062 70.156 65.670 76.171 70.719 73.395 YUNANİSTAN 70.100 87.200 70.100 84.300 104.000 116.310 140.400 JAPONYA 36.400 32.500 32.800 38.400 35.000 26.500 27.185 ABD 33.747 21.228 22.226 20.865 23.224 29.665 38.102 İRAN 30.000 25.306 27.187 29.540 29.465 31.778 31.576 PORTEKİZ 11.293 12.000 17.521 15.506 26.927 23.903 23.473 İSPANYA 10.931 18.463 14.036 17.709 18.800 25.676 23.327 KORE 10.693 10.366 11.298 11.084 11.802 10.410 10.062 TURKİYE 8.000 10.962 15.242 19.530 23.689 26.554 29.321 İSRAİL 4.665 5.524 3.703 4.241 4.099 3.996 4.079 AVUSTRALYA 4.222 5.625 5.350 5.000 4.478 4.300 2.996 İSVİÇRE 374 321 313 206 548 213 431 KIRGIZİSTAN 300 400 400 400 400 400 400 SLOVENYA 238 144 173 150 252 321 261 KIBRIS 155 150 158 151 150 123 151 KANADA 150 80 80 50 51 60 68 BULGARİSTAN 40 40 100 106 36 133 Kaynak: FAO 107

Ülkeler bazında, 2011 yılında dünya kivi üretim alanları aşağıda verilmiştir. ÜLKELER ALAN (Ha) İTALYA 24.930 YENİ ZELANDA 13.066 ŞİLİ 10.920 FRANSA 4.008 YUNANİSTAN 6.700 JAPONYA 2.271 ABD 1.700 İRAN 2.816 PORTEKİZ 1.591 İSPANYA 1.210 KORE 811 TURKİYE 21.410 İSRAİL 416 AVUSTRALYA 190 DİĞER 105 Kaynak: FAO Ülkeler bazında üretim alanları incelendiğinde en fazla alanın İtalya da olduğu görülmektedir. İkinci sırada ise 21.410 ha ile Türkiye yer almaktadır. Bu tabloyu doğru olarak yorumlamak için verimliliğe bakmak gerekmektedir. İtalya da dekar başına 1.730 kg kivi üretilirken Türkiye de 137 kg üretilmektedir ki, bu yönüyle ele alındığında ciddi bir sorun yaşamakta olduğumuz görülmektedir. Dünya kivi üretim miktarının kıtalar bazında dağılımı da şu şekildedir, 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 KITA TON TON TON TON TON TON TON TON TON AMERİKA ÜLKELERİ 146.872 169.382 183.897 191.308 207.306 206.522 250.275 258.725 275.274 AFRİKA ÜLKELERİ 21 27 26 29 27 31 29 31 33 ASYA ÜLKELERİ 84.330 83.745 90.213 85.208 90.788 103.346 104.605 99.761 102.684 AVRUPA ÜLKELERİ 455.783 585.949 584.663 628.880 589.396 657.496 674.412 653.055 692.978 OKYANUSYA ÜLKELERİ 240.930 312.023 322.222 335.009 370.350 390.000 394.478 382.808 367.954 Kaynak: FAO Görüldüğü üzere Avrupa ülkeleri kivi üretim miktarı bakımından diğer ülkelerden açık ara öndedir. Fazla miktarda olan bu üretim, tüketimle de doğru orantılıdır. Avrupalılar ürettikleri kadar da tüketmektedirler. Kıtalar bazında üretim alanlarının büyüklüğü aşağıdaki gibidir. 108

2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 KITA Ha Ha Ha Ha Ha Ha Ha Ha Ha AMERİKA ÜLKELERİ 9.529 10.834 8.433 8.325 10.406 10.404 12.504 12.626 12.624 AFRİKA ÜLKELERİ 4 4 4 4 4 4 4 4 4 ASYA ÜLKELERİ 11.397 10.562 14.127 17.228 21.215 24.305 26.389 28.415 27.773 AVRUPA ÜLKELERİ 30.157 31.939 32.762 32.707 33.337 34.058 37.294 38.004 38.487 OKYANUSYA ÜLKELERİ 10.788 11.109 11.694 11.808 13.497 13.435 13.528 13.030 13.256 Kaynak:FAO Üretim alanları yönünden de 38.487 hektarla Avrupa ülkeleri ilk sırada yer almaktadır. 2011 yılı FAO verileri baz alınarak yapılan üretim miktarının, üretim alanlarına oranlanmasıyla elde edilecek verimlilik hesabına göre de ; Okyanusya ülkeleri, Asya ülkelerinin yaklaşık %50 üretim alanına sahip olmasına rağmen, 13.256 hektar üretim alanıyla dekar başına 2.776 kg ile dünya üretiminden yaklaşık %25 oranında pay alarak en verimli ülkeler olarak dikkat çekmektedir. Sırasıyla verimlilik miktarlarına göre dekar başına 2.180 kg ve 1.800 kg ile Amerika ve Avrupa ülkeleri Okyanusya ülkelerini izlemektedir. Bu sıralamada aşağıdaki tabloda da açıkça görüldüğü üzere, Asya ülkeleri Avrupa ülkelerinden sonra en fazla üretim alanına sahip olmasına rağmen dekar başına 369 kg ile dünya üretiminden yaklaşık sadece %2 oranında pay alarak ülkeler arasında üretimin verimliği açısından son sırada yer almaktadır. Aşağıdaki tablodan da açıkça anlaşılacağı üzere; Okyanusya, Amerika ve Avrupa ülkelerinin üretim verimlilikleri dünya ortalaması olan 1.562 kg dan yüksektir. Türkiye ise sadece 137 kg ile dünya üretimden yaklaşık %2 oranında pay alarak dünya ortalamasının çok altındadır. Bu sonuç göstermektedir ki; Okyanusya, Amerika ve Avrupa ülkeleri kivi yetiştiriciliğini yüksek verimlilik esasına göre yapmaktadırlar. KITA 2011 Kg/Dekar AMERİKA ÜLKELERİ 2.180 AFRİKA ÜLKELERİ 825 ASYA ÜLKELERİ 369 AVRUPA ÜLKELERİ 1.800 OKYANUSYA ÜLKELERİ 2.776 TÜRKİYE 137 DÜNYA 1.562 Kaynak: FAO Dünya ölçeğinde kivi üretim miktarı ve üretim alanları da şu şekildedir. 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 DÜNYA KİVİ ÜRETİMİ(TON) 927.939 1.151.126 1.181.021 1.240.434 1.257.867 1.357.395 1.423.800 1.394.380 1.438.923 DÜNYA KİVİ ÜRETİM ALANI(Ha) 61.875 64.448 67.020 70.072 78.459 82.206 89.719 92.079 92.144 Kaynak: TUİK 109

EKONOMİK BOYUTU Kivi, üretildiği tüm ülkeler baz alındığında, FAO verilerine göre 1,2 milyar dolarlık işlem hacmine sahip bir üründür. Kivinin, üretilen ülkeler bazında milli ekonomilere katkısı da şu şekildedir. ÜLKE DEĞER (1.000 $) İTALYA 352.017 YENİ ZELANDA 297.692 ŞİLİ 193.403 FRANSA 59.867 YUNANİSTAN 114.523 JAPONYA 22.174 ABD 31.079 İRAN 25.756 PORTEKİZ 19.146 İSPANYA 19.027 KORE 8.207 TURKİYE 23.843 İSRAİL 3.327 AVUSTRALYA 2.443 İSVİÇRE 351 KIRGIZİSTAN 326 SLOVENYA 212 KIBRIS 123 KANADA 55 BULGARİSTAN 108 Kaynak: FAO Kivi nin İnsan Sağlığı Üzerindeki Olumlu Etkileri - Gebelikte tüketildiğinde bebeğin gelişimi için son derece iyidir. - Potasyum yönünden oldukça zengindir. - 1 adet kivide 1 kg narenciyede bulunan C vitamini vardır. - Sindirimi kolaylaştırıp, kabızlığı önler. - Cilt sağlığına iyi gelir. Cildin yumuşamasını sağlayıp kırışıklıklara karşı cildi korur. - Barındırdığı bazı maddeler kansere neden olan faktörleri önlediği için hekimlikte de kullanılır. - Kan hücrelerinin yapımını ve çoğalmasını sağlar, bağışıklık sistemini düzenler. - Tıbbi ilaçlarla birlikte alındığında astım ve öksürük tedavisinde kullanılır. 110

Kivi İçin En Uygun İklim ve Toprak Şartları Kivi, kışları ılık, yazları sıcak ve nemli iklim bölgelerini sever. Dünyada kivi üretimi yapan ülkelerin sıcaklık ortalamalarının 12-16 derece olduğu saptanmıştır. Kış mevsimlerinde yaşanacak don olayları kivi için en tehlikeli iklimsel olaydır. Sıcaklık değerlerinin 0 derecenin altına düşmesi durumunda 2 saat gibi kısa bir zamanda sürgünler kavrularak ölür. Oldukça kırılgan olan kivi sürgünleri için bir diğer tehlikeli hava olayı da rüzgârdır. Kivi yetiştiriciliği yapılacak yerin, doğal ve yapay rüzgâr kıranlarla korunması gerekir. Rüzgâra açık yörelerde kivi yetiştiriciliği yapılmamalıdır. Kivi bol su isteyen, topraktan 800-1.400 mm su tüketen bir bitkidir. Bu yönüyle kivi yetiştirilecek yörenin yağış rejimi verimlilik üzerinde oldukça etkili ve belirleyici bir faktördür. Konu yağış rejimi yönüyle ele alındığında Türkiye de Doğu Karadeniz Bölgesi nin kivi yetiştiriciliği için en uygun ekolojik ortam olduğu rahatlıkla söylenebilir. Yağış rejiminin uygunluğunun yanında, kivi yetiştirilecek alanların yakınında bol miktarda ve kaliteli su bulunmalıdır. Bol su ile beslenen kivi için derin ve geçirgen toprak şarttır. Suyu fazla tutan killi topraklar, kivi köklerinin havasız kalmasına ve nihayetinde bitki ölümüne neden olur. Kivi nin İlk Verim ve Hasat Zamanı Dikim zamanına da bağlı olmak üzere 3 yaşındaki bir fidan ilk meyvelerini vermeye başlayıp,4-5 yaşında ticari amaçlı olarak verim alınabilen kivi 7-8 yaşında tam verim çağına ulaşır. Olgunlaşan kivi meyvesinin dış görünümünde çok değişiklik olmaz, kahverengi tüylü dış yüzey aynı kalırken meyve sertliği de fazla değişmez, hafif yumuşama olur. Hasat, Ekim ayı sonu ile Kasım ayı ortalarında yapılır. Hasat esnasında meyve sapının dipten kopartılmasına dikkat edilmelidir aksi taktirde saplar diğer meyvelere de zarar verir. Gerek hasat sırasında gerekse diğer safhalarda meyvenin hasar almamasına dikkat edilmelidir. Hasat edilen meyveler hemen yenilebilir özellikte değildir. Yenebilecek aşamaya gelmesi için polietilen torba içersinde 15 gün bekletilir. Uygulamada bir diğer olgunlaştırma tekniği de, kivilerin uygun ortamda, içerisine kâfi miktarda elma bırakılmasıdır. Bir kivi meyvesinin kaliteli sayılabilmesinin en basit metodu ağırlığının 100 gramın altına düşmemesidir. İyi bir kivi en az 100 gram olmalıdır. Türkiye de Kivi Yetiştiriciliği Türkiye diğer Akdeniz ülkelerinden daha geç kivi yetiştiriciliğine başlamış olduğundan bu ülkelerin üretim potansiyellerine ulaşamamıştır. Ancak Türkiye de kivi yetiştiriciliğine ilgi her geçen zaman daha da artmaktadır. 1986 yılında yapılan adaptasyon çalışmaları neticesinde Türkiye de Karadeniz, Marmara ve Ege bölgelerinin kivi yetiştiriciliği için uygun ekolojik yapıya sahip oldukları saptanmıştır. Türkiye de Kivi üretimi 21 ilde yapılmaktadır. Kivi üretimi yapılan illerin bölgelere göre dağılımı; Bölgeler İl Sayısı Akdeniz 3 Marmara 7 Ege 1 Karadeniz 10 111

Karadeniz Bölgesi nde Artvin, Ordu, Giresun, Kocaeli, Trabzon ve Rize illerinde kivi üretilmektedir. Türkiye de en çok kivi Yalova da yetiştirilmektedir. 2012 yılı itibariyle il bazında kivi üretim miktarı aşağıdaki gibidir. İBBS3 adı Toplu meyveliklerin alanı (dekar) Üretim (ton) Ağaç başına ortalama verim (kg) Meyve veren yaşta ağaç sayısı Meyve vermeyen yaşta ağaç sayısı Toplam ağaç sayısı İstanbul 45 40 28 1.410 850 2.260 Tekirdağ 9 22 25 870 130 1.000 Kırklareli 0-0 45 40 85 Balıkesir 46 51 35 1.459 2.640 4.099 Çanakkale 10 23 27 855 650 1.505 İzmir 2 11 58 190 0 190 Muğla 40 62 28 2.210 225 2.435 Bursa 997 935 22 42.470 35.868 78.338 Kocaeli 469 1.012 52 19.295 4.085 23.380 Sakarya 254 128 13 9.519 2.400 11.919 Düzce 39 44 30 1.455 395 1.850 Yalova 5.057 13.107 49 265.350 131.600 396.950 Antalya 155 194 36 5.350 3.850 9.200 Isparta 5-0 20 165 185 Adana 104 101 16 6.250 1.000 7.250 Mersin 303 215 20 10.940 3.914 14.854 Hatay 3 6 30 200 0 200 Zonguldak 310 117 18 6.370 13.640 20.010 Bartın 207 54 16 3.390 2.533 5.923 Kastamonu 199 194 33 5.892 7.175 13.067 Sinop 53 11 16 700 4.410 5.110 Samsun 1.515 2.729 47 58.460 24.277 82.737 Trabzon 1.639 2.181 38 57.275 30.049 87.324 Ordu 2.645 6.707 53 125.619 26.444 152.063 Giresun 2.075 2.527 37 68.562 27.524 96.086 Rize 3.443 6.011 41 146.455 26.565 173.020 Artvin 776 765 51 15.000 41.680 56.680 Kaynak: TÜİK 112

2012 yılı itibariyle Ordu da 2.645 dekar alanda 6.707 ton kivi üretilmiştir. Burada dikkat çeken ve dikkati çekmemiz gereken nokta şudur; Ordu da dekar başına verimlilik 2.500 kg civarındadır. İlimiz bu verimlilik ortalamasıyla Türkiye, Dünya ve hatta en büyük kivi üreticisi olan İtalya nın verimlilik ortalamasından bile yüksektir. Uzman görüşleri; kivi bahçelerine gerekli ve tekniğine uygun bakım yapılıp özen gösterilmiş olsa, dekar başına verimlilik 5.000 kg a kadar yükselebilir olduğu yönündedir. Yaklaşık 2.000 üretici tarafından üretim yapılmaktadır. Aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere; kivi üretiminde kısa zamanda çok büyük gelişme sağlanmıştır. Son 5-6 yılın verileri incelendiğinde kivi, gerek dikili alan bakımında gerekse üretim miktarı bakımından 2-3 katına çıkmıştır. Kivi üretimde ağaç başına ortalama verim de her yıl artmakta olup 2012 yılında 53 kg a ulaşmıştır. Bugün Ordu ili, Türkiye kivi üretiminin yaklaşık %20 sini karşılar durumdadır. Henüz meyve vermeyen ağaçlar da dikkate alındığında önümüzdeki yıllarda Ordu nun kivi üretiminde daha da önemli bir yere geleceği yorumu yapılabilir. Yıl Toplu meyveliklerin alanı (dekar) Üretim (ton) Ağaç başına ortalama verim (kg) Meyve veren yaşta ağaç sayısı Meyve vermeyen yaşta ağaç sayısı Toplam ağaç sayısı 2012 2.645 6.707 53 125.619 26.444 152.063 2011 2.436 5.951 53 111.961 37.075 149.036 2010 2.191 6.242 56 110.804 35.310 146.114 2009 2.033 4.048 42 96.427 37.410 133.837 2008 1.828 3.002 35 86.761 32.560 119.321 2007 1.707 1.964 26 75.865 25.719 101.584 2006 2.862 1.368 23 58.858 45.462 104.320 2005 2.020 1.396 21 65.040 45.700 110.740 2004 1.960 672 14 49.050 60.750 109.800 2003 1.700 1.113 27 40.734 56.861 97.595 2002 690 261 20 13.341 24.802 38.143 2001 1.460 282 23 12.403 21.697 34.100 2000 580 91 16 5.700 24.238 29.938 Kaynak: TÜİK 113

Yıllar itibariyle Türkiye kivi üretim miktarı, toplam kivi ağacı sayısı ve Ordu nun Türkiye üretimindeki payı aşağıdaki gibidir. Yıllar Türkiye deki Toplam Kivi Ağacı Sayısı (Adet) Türkiye nin Üretim Miktarı (ton) 1996 20.000 85 1997 44.000 190 1998 80.000 700 1999 116.000 840 2000 160.000 1.400 2001 225.000 2.350 2002 315.000 2.500 2003 485.000 5.500 2004 505.000 4.000 2005 570.000 8.000 2006 709.000 10.962 2007 875.000 15.242 2008 981.000 19.530 2009 962.000 23.689 2010 980.000 26.554 2011 1.039.000 29.231 2012 1.247.000 37.247 Ordu nun Üretim Miktarı (ton) Ordu nun Türkiye Üretim Payı (%) 3 3,5 4 2,1 17 2,4 26 3,1 91 6,5 282 12 261 10,4 1.113 20,2 672 16,8 1.396 17,5 1.368 12,5 1.964 12,9 3.002 15,4 4.048 17,1 6.242 23,5 5.951 20,3 6.707 18 Kaynak:TÜİK 2012 yılı TUİK verilerine göre Türkiye de 1.247.000 kivi ağacı bulunmaktadır. Bu ağaçlardan da toplam 37.247 ton ürün elde edilmektedir. FAO nun verilerine göre 2011 yılı itibariyle Türkiye de kivi dikili alan 21.410 hektar olarak ölçülmüştür. Bu üretim hacmine rağmen, Türkiye kivi ithal etmekte olup kividen elde edilen ihracat rakamları çok düşüktür. 114

Yıllar itibariyle Türkiye kivi ithalat ve ihracat değerleri Yıllar İthalat (ton) İthalat (1000$) İhracat (ton) İhracat (1000$) 2000 1.453 829 18 13 2001 2.451 901 45 59 2002 3.022 945 12 10 2003 3.743 1.048 114 70 2004 7.064 2.086 57 98 2005 10.945 3.277 6 11 2006 10.836 3.767 4 2 2007 9.166 3.126 9 4 2008 6.537 1.936 51 56 2009 10.517 3.276 18 10 2010 7.308 2.353 61 63 Kaynak: FAO Türkiye en çok İran dan kivi ithal etmekte olup, bunu Şili, Yeni Zelanda, Yunanistan ve İtalya izlemektedir. Dünyada en çok kivi ithal eden ülke Çin olup, bu ülkeye giren kivilerin %80 i Yeni Zelanda tarafından temin edilmektedir. Yeni Zelanda Çin pazarında tekeldir. Türkiye de kivi üretimi yoğunlukla Karadeniz Bölgesinde yapılmaktadır. Bunda Karadeniz Bölgesi nin yağış rejimi ve toprak yapısı ile klasik Karadeniz İklimi nin etkisi büyüktür. Karadeniz Bölgesi nin, özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi nin, tarımsal üretim modeli fındık ve çay gibi tek üründen oluşmaktadır. Fındık 550-600 bin hektar alanda, çay ise 750-800 bin hektar alanda üretilmektedir. Bölgenin coğrafik yapısı bu ürünlerin üretimini adeta zorunlu kılmaktadır. Dik yamaçlarda, sığ toprak tabakasını tutacak ve aynı zamanda geçim haddini idame ettirecek verimi sağlayan tek bitki fındık ve çaydır. Fındık ve çay, bölgenin en karakteristik iki temel ürünüdür. Normal şartlar altında yılda 550-600 bin ton fındık ve 870 900 bin ton yaş çay üretimi yapılmaktadır. Fındık ve çay da yaşanan sorunlar, alternatif ya da ek gelir sağlayacak ürün arayışlarını gündeme getirmiştir. Fındık ve çayın sökülerek yerine kivi dikilmesi talebiyse tutarlı ya da sürdürülebilir değildir. Yukarıda da bahsedildiği gibi, bölgenin özellikle coğrafik yapısı fındık ve çay üretimini zorunlu kılmaktadır. O halde, şimdilik alternatif ürün değil, ek ürün arayışı konuya daha anlamlı bir vizyon olacaktır. Türkiye de kivi üretimi yapılan alanların %70 i Karadeniz Bölgesi nde bulunmaktadır. Marmara Bölgesi kivi üretimi yapılan alanların %27 sine, Akdeniz ve Ege Bölgesi ise %3 üne sahiptirler. Ordu nun ekonomik yapısını belirleyen ve yönlendiren temel ürün ve üretim ilişkisi fındıktır. Uygulanan teşvikler ve ortaya konulan projeler bir türlü kentin makûs talihini değiştirememiş, bunun sonucunda istihdam alanları daralmış, sanayisi gelişememiş, katma değer üretme yeteneği yatırımsızlıktan beklentilerin çok altında kalmıştır. Sonuçta Kişi Başına Düşen Milli Gelir Türkiye ortalamasının altında oluşmuş ve işsizlikle beraber yoksullukta artmıştır. Bu tablo bir diğer sorun olan göç olgusunu ortaya çıkarmıştır. 115

Türkiye fındık üretiminin %25-30 u Ordu dan sağlanmaktadır. Tabir yerindeyse Ordu da dağ-taş fındıktır. Bu yöreler için fındıktan vazgeçmek ve ya fındığa alternatif ürün yetiştirmek, hem ekolojik, hem coğrafik olarak mümkün değildir. Üzerinde durulması gereken önemli husus, fındığa ek gelir olabilecek, fizibilitesi iyi yapılmış (Üretim şekli, pazarlama imkânları vs.) bir üretim maddesinin saptanmasıdır. Mevcut gelişmeler ve çalışmalar kivinin fındığa iyi bir ek gelir olabileceğini işaret etmektedir. Kontrollü bir şekilde bu konunun üzerinde durulması hem ilimiz, hem bölgemiz hem de ülkemiz için faydalı olacaktır. Ordu da Merkez ve Merkez Köyler ile 14 ilçede yaklaşık 2.608 dekar alanda yıllık 6.700-7.000 ton civarında kivi üretimi yapılmaktadır. Bu verilere göre Ordu, Yalova dan sonra en çok kivi üretilen kent konumundadır. Kivi üretimi ağırlıklı olarak; Merkez, Perşembe, Fatsa, Ünye, Ulubey, Gülyalı, ikizce ve Kabadüz ilçelerinde yapılmaktadır. Türkiye nin ekolojik yapısının kivi üretimi için uygun oluşu, üreticilerin kiviyi sevmesi, üretim miktarı, verimliliği, kivi dikili alanların hızla artması kivi üretimini cazip konuma getirmiştir. Böylece yerel halkın kiviyi benimsemesiyle birlikte, Türkiye kivi tüketim miktarı da kivi üretimi ile doğru orantılı olarak yıllar geçtikçe artmaktadır. Türkiye de yıllara göre kivi tüketim miktarları Yıllar Türkiye nin Üretim Miktarı (ton) [1] İthalat (ton) [2] İhracat (ton) [3] Türkiye nin Tüketim Miktarı (ton) [1+2-3] 2000 1.400 1.453 18 2.835 2001 2.350 2.451 45 4.756 2002 2.500 3.022 12 5.510 2003 5.500 3.743 114 9.129 2004 4.000 7.064 57 11.007 2005 8.000 10.945 6 18.939 2006 10.962 10.836 4 21.794 2007 15.242 9.166 9 24.399 2008 19.530 6.537 51 26.016 2009 23.689 10.517 18 34.188 2010 26.554 7.308 61 33.801 Kaynak: FAO Türkiye ye 1988 yılında getirilerek yetiştirilmeye başlanan kivinin üretim miktarı, yapılan araştırma çalışmalarının uygulamaya aktarılması ile 40 bin ton seviyelerine ulaşmış olmasına rağmen, üretim iç tüketime yetmemekte ve Türkiye önemli miktarlar da kivi ithalatı da yapan bir ülke konumunda bulunmaktadır. Türkiye nin kivi tüketimini sağlayacak üretim miktarına ulaşabilmesi ve dünya kivi piyasasında söz sahibi olabilmesi için kivi yetiştiriciliğine uygun ekolojilerde kivi bahçesi kurulması teşvik edilmelidir. 116

Durum Analizi ve Sorunlar Ülkemizde Doğu Karadeniz Bölgesinde ticari manada kivi yetiştiriciliği yeni yeni yapılıyor olması birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu sorunları; 1- Tekniğine uygun bir şekilde bahçelerin kurulmaması... Bu suretle yeni kurulan kivi bahçelerinin mutlak suretle tekniğine uygun yapılması gerekmektedir. Kivi bahçeleri tesis edilirken uzun vadeli düşünmek gerekmektedir. Tesis aşamasında yapılan hataların sonraki yıllarda telafi edilmesi oldukça güçleşmektedir. Bunun için kivi üreticilerinin uzman ve bilirkişilerle diyalog halinde çalışmaları gerekmektedir. 2- FAO nun 2011 yılı verileri dikkate alındığında Türkiye de kivi dikili alanların büyüklüğü 21.410 hektar olarak görülmektedir. Aynı dönem için en büyük kivi üreticisi olan İtalya da kivi dikili alanların büyüklüğü 24.930 hektardır. Türkiye, dünya kivi üretim alanından yaklaşık %25 oranında pay alarak, İtalya dan sonra ikinci sırada yer almaktadır. İtalya ile Türkiye arasında sadece 3.520 hektarlık fark olmasına rağmen üretim miktarı bakımından bu fark 402.237 ton ile dikkat çekici büyüklüktedir. Bu rakamlar da göstermektedir ki; Türkiye de birim alandan alınan ürün, yani verimlilik, oldukça düşüktür. 3- İlk tesis maliyeti dekar başına 5.000.-TL olarak tespit edilmiş olup; ilk 3 yıl ekonomik anlamda ürün elde edilemeyeceği ve bu süre içinde üretim maliyetlerinin de oluşacağı (direk, tel, sulama vs.) dikkate alınarak, ilk tesis aşamasında ciddi kamusal destekler sağlanması gereklidir. Mevcut destekler yetersiz kalmaktadır. 4-1990 lı yılların başlarında oldukça yüksek fiyatlara tane işi satılan bu ürün şimdilerde üreticinin elinden kilosu 1-1,5.-TL ye çıkmaktadır ki, bu durumda arz talep noktasında bir dengesizlik hali olduğu sonucuna da varılabilir. (TUİK verilerine göre 2010 yılında 1 kg kivinin fiyatı 2,39.-TL, 2011 yılında da 2,48.-TL olarak tespit edilmiştir) Ülkemiz için kivide bir arz fazlasından bahsetmek için henüz çok erkendir. Arz fazlası dönemlerdekine benzer dramatik fiyat düşüşünün nedeni arzın kontrol edilememesi, pazarlama eksikliği ve talep yapısıdır. 117

5- Türkiye 30 bin ton civarında kivi üretirken yıllık tüketim 50-60 bin ton civarındadır ve bu fark ithalat ile kapatılmaktadır. Buna rağmen özellikle üretici aşamasında piyasa fiyatının düşük olması arzın kontrolü ile alakalı bir konudur ki, bunun başında ürünü uzun süre elde tutacak soğuk hava depoları gibi argümanların bulunmaması gelmektedir. İktisat bilimi, piyasa denge fiyatının arz ve talebin çakıştığı noktada oluştuğunu ifade eder. Denge fiyatlar dışında oluşacak fiyatlar, taraflarda memnuniyetsizlik ortaya çıkartacaktır. Talep çok, arz az olur ise ürünün fiyatı yüksek olacağından talep edenler bu yüksek fiyattan memnun olmayacaktır. Arz çok talep düşük olur ise üretenler elde ettikleri gelirden memnun olmayacaklardır. Bunun yanında arz ve talebin kontrolü de piyasa denge fiyatının oluşmasına etki etmektedir. O halde arz ve talebin eşit şartlarda ifade edildiği bir denge noktası aranması gerekmektedir. Kivi için bu denge noktası meselesine önem verilmedi ve Fındığa alternatif ürün anlayışı ile hiçbir dayanağı olmadan üretici motive edildi. Oysa pazarlama teknikleri konusunda mevcut proje olmadığı gibi arzın kontrolü ve talebin yönlendirilmesi gibi projeler de yoktur. 6- İşletmecilik pazarlama ile başlayıp pazarlama ile devam eden bir süreçtir. Ürettiğiniz ürün ne kadar kıymetli olursa olsun, şayet onu satamıyorsanız ve pazar çeşitliliği yaratamıyorsanız, hiçbir kıymete sahip değildir. Kivi, genellikle yaş meyve olarak pazara arz ediliyor. Tüketici de bunu yine yaş meyve olarak tüketiyor. Ürün dalından kopartılıyor ve hiçbir katma değer yüklenmeden satışa sunuluyor. Pazar ise tek; yerel çevre Bu arada üretim de tüketim eğiliminden daha hızlı bir trendle artıyor Bu durumun sonucu olarakta ilk zamanlar 10 TL ler seviyesindeki kivinin fiyatı zaman içinde hızla düşmüştür. 7- Önemle üzerinde durulması gereken bir konu da ürüne katma değer kazandırmak tır. Artık, sanayi ötesi bir çağdayız. İnsanoğlunun teknolojiyi kullanarak ürüne kazandırdığı katma değerin sınırı yoktur. Bir ürünün tercih edilebilir olmasının kriterlerinden biri de; o ürünün sanayi tesislerinde katma değer kazanmış olmasıdır. Dalından kopartılmış kivinin, sadece meyve olarak tüketilmesi rantabl değildir. Ancak, kiviye dayalı sanayi yatırımlarının yoğunlaşması ile ürün çeşitliliğine gidilmesi işin şeklini değiştirecektir. Örneğin; kivi likörü, votkası, kivi tozu, kivi cipsi, kivi kurusu, kivi çayı, kivi kokulu ev ve oto parfümleri vs. kiviye katma değer kazandıracak bu türden yatırımların olmaması, kivide ve dahi buna benzer ürünlerde zaman içinde birçok sorunun ortaya çıkmasına sebeptir. 8- Tanıtım ve reklam da oldukça önemli bir diğer başlıktır. Ülkemiz açısından kivinin yeni sayılabilecek bir ürün olduğuna yukarıda değinilmiştir. Kivi ilk yıllarda oldukça yüksek fiyata satılan ve son derece kıymetli görülen bir üründü. Hatta tane işi satılır ve manav dükkânlarının en korunaklı yerlerinde sergilenirdi. Haliyle kivinin lüks tüketim maddesi olduğu yönünde bir psikoloji de oluşmuştu. Tane işi satılan bu pahalı meyveyi, orta ve düşük gelir gurubuna sahip insanlar tüketemiyordu. Bu durum yıllarca da böyle devam etti. Aradan geçen zamanda kivinin arzındaki artışa bağlı olarak fiyatı düşmüş olabilir ama insanların da kivinin fiyatı 1 TL olsa da alıp tüketsek gibi bir psikolojiye sahip olmadığı ortadadır. O halde yapılması gereken şey; kivinin tanıtımını ve reklamını yapmaktır Avrupa ülkelerinde en çok tüketilen ve en ucuz meyvelerden biri kividir. Avrupalılar çok üretirken, ürettiklerini değerlendirecekleri bir pazar da yaratmayı başarabilmişlerdir. Kiviye dair bir damak zevki ve beslenme alışkanlığı oluşmuştur. 9- Tanıtım ve reklam sürecinin marka ile taçlandırılması bir süreçtir. Kivi de bir marka yaratılmasının vizyonu olmalıdır. 10- Pazarlama argümanının en önemli ayağı ulaşım kanallarıdır. Kivi üretilen yerlere sanayi yatırımlarının yapılması ya da kivinin üretildiği yerden, sanayi yatırımlarının yoğun olduğu yerlere hızlı ve ucuz yoldan ulaştırılması, ulaşım kanallarının çeşitliliği ve kalitesi ile ilgilidir. Havayolu, Deniz Yolu, Demiryolu, güvenli Karayolu gibi 11- Tarımda klasik destekleme dönemi artık kapandı (Taban fiyat garantili destekleme alımı). Yeni dönemde Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli ile belirlenmiş havzalarda, belirlenmiş ürünler dışında hiçbir tarımsal ürüne destek verilmemektedir. Desteklenen ürünler arasında, yaş sebze ve meyveler, yani kivi, yoktur. O halde kivi üreticisine devlet desteğinin olması gibi bir durum söz konusu olmadığına göre iş başa düşüyor demektir. Yani, üretici örgütlülükleri sağlanmalıdır Kooperatifçilik öne çıkartılmalıdır ki, ürünün pazarlanması kooperatif tüzel kişiliği altında daha profesyonelce yapılabilsin. 118

12- Kivi üreticileri örgütlü değildir. Adında kivi ibaresi geçen birçok dernek, kooperatif, Birlik vs. olsa da üreticiyi bu örgütlülüklere tabi kılacak, bir takım mükellefiyetler yükleyecek ve/veya yazılı taahhütler vererek bu taahhütlerini yerine getirmeleri için zorlayacak yasal alt yapı yoktur. Üretici örgütleri aidat dahi toplayamıyor, tabir yerinde ise ayakta zor duruyor. Bunun yanında ürün pazarlaması hususunda önceden sipariş alınıp da kontrat ya da teslim sözleşmesi tanzim edilemiyor. Çünkü üretici ürününü üyesi olduğu örgütlülük aracılığı ile satmak yerine bireysel davranmayı tercih etmektedir. Üretici, üyesi bulunduğu örgüte, ürünü teslim edeceğine dair söz vermiş olsa dahi, hasattan sonra ürününü bağlı olduğu örgüt vasıtası ile satmayıp bireysel davranacağı kanaati, üretici örgütü tarafından daha önceden alıcı ile yapacağı sözleşmenin hükümlerini zamanında ve eksiksiz yerine getirilemeyeceği endişesi, bu örgütleri pazarlama teknikleri hususunda çekingen davranmaya itmektedir. 13- Üretici örgütleri kendi namlarına fatura ya da müstahsil makbuzu gibi belgeler düzenleyerek kivi alım-satımı yapamamaktadırlar. Mevcut yasal alt yapı buna müsaade etmemektedir. Birer aracı kurum durumunda olan bu örgütlülükler, alıcıyı buluyor, malı buluyor ve malın alıcısından belli bir nispette komisyon alabiliyor. Bunun yanında her türden vergi ve sosyal güvenlik primi açısından da mükellefler. Garip bir durum; direkt ticaret yapmaları yasak ama direkt olarak vergi mükellefi olmaları şart Bunun yanında, kivi ticaretinde aslan payını başkalarına bırakıp da çok cüzi komisyonlara razı olmak gibi bir durum da söz konusudur. 14- Kivide yaşanan sorunların temelinde arz fazlasından ziyade ürünün depolanamaması geliyor. Ürünü depolayacak soğuk hava depolarının olmayışı hasattan kısa bir süre sonra ürünün satılmasını zorunlu hale getirmektedir. Alıcılar bunun farkında olup ona göre tavır belirlemektedirler ve ürünün fiyatını satıcı değil alıcı belirlemektedir. Soğuk hava deposunda ortalama 7 ay gibi bir süre ürünün saklanması mümkündür. Üretici, hasattan hemen sonra ürünü satmak zorunda kalmayınca, alıcının tavrı da buna bağlı olarak değişecektir. 15- Her ne kadar Kivi Çin de doğal olarak yetişse de, anavatanı Çin gibi görünse de ekonomik anlamda ortaya çıkışı ve dünyaya yayılma merkezi olması hasebiyle kivinin ana vatanı Yeni Zelanda dır Yeni Zelanda da kividen 220 çeşit ürün elde ediliyor ki, bunlar arasında ayakkabı boyası gibi çok uç örnekler de var. Ülkemizde ise kiviye dayalı, katma değer yaratacak, bir sanayi iş kolu mevcut değildir. Kivi de en büyük alıcı Çin dir ve Çin e ihtiyacı olan kivinin %80 ini Yeni Zelanda satmaktadır. 2010 yılı verileriyle Yeni Zelanda Çin e 57,2 milyon dolar tutarında kivi satmıştır. Aynı periyotta Türkiye nin Çin e sattığı gıda maddelerinden elde edilen toplam gelir 31,2 milyon dolardır. Görüldüğü üzere; rekabet edilebilirse, Çin gibi muazzam bir pazar vardır. 16- Ülkemizde Yalova, Ordu ve Rize sırası ile en çok kivi üretilen illerdir. Yalova ve Rize de kivi dikilebilecek alanların sınırına ulaşıldı ama Ordu için durum böyle değil. Ordu da kivi dikilebilecek arazi oldukça fazladır. Bu arazilere kivi dikilir ise Ordu kivi üretiminde de lider il konumuna gelecektir. Şu anda yıllık 6.700 ton kivi üretilmektedir. 17- İlimizde kiviye dair bir tacir yapılanması da mevcut değildir. Fındıkta olduğu gibi kivi alıp satan tüccarlar yoktur. Alıcıların tamamı dışarıdan, özellikle de İstanbul dan, gelmektedir veya üretici bizzat ürününü o alıcıların ayağına götürmektedir. 18- Üretici örgütleri arasında da bir koordinasyon ya da işbirliği yoktur. Dağınık ve zayıf örgütlülükler, ayakta kalabilme mücadelesi vermektedirler. Bu dağınıklığın ve zayıf duruşun ortadan kaldırılması adına bir araya gelinip, daha geniş, tek bir çatı altında toplanılması yeni bir açılım olarak gündeme alınabilir. 19- Marka ve imaj, çağın gerekliliklerindendir. Bu gün Ordu da yetiştirilen kivi için Ordu Kivisi imajı öne çıkartılmaya çalışılmaktadır ki, bu kesinlikle doğru bir vizyondur. Ordu Kivisi gerek aroması, gerekse Ordu ilinin verimliliği açısından marka olma özelliğine sahiptir. Özelde Ordu Kivisi genelde ise Türk Kivisi imajı ve markasıyla, derinliği olan ve rekabet gerektiren piyasalara girilip, daha ciddi kazançlar elde etmenin projeleri üretilmelidir. 119

Sonuç Bir ürünü çok miktarda üretiyor olmak kesin bir avantaj sağlamamaktadır. Üretilen ürüne katma değer kazandırdıkça rekabette de üstün gelinilebilinecektir. Kivi ülkemiz için, özellikle de bölgemiz için yeni bir ürün olmasına rağmen şimdiden maddelerce sorunları oluşmuştur. Kiviye dair üretim ve yatırım yapılırken mevcut sorunların giderilmesi ve yıllar itibariyle tıpkı fındıkta olduğu gibi, yapısal, yasal ve üretim-tüketim başlıklarından gelen sorunlar birikmemelidir. Kiviye geleneksel ürünlerimiz olan fındık ve çaya alternatif gözüyle bakma ya da böyle lanse etmek yanıltıcıdır. Fındık ve çay geleneksel ürünlerimiz olmasının yanında dik yamaçlı coğrafyamızda, ince tabaklı olan toprağın erozyonla yok olmasını önleyen birer neferdir de Fındık ve çay belli rakımlardan sonra olmazsa olmaz ürünlerdir. Kivi ve ekolojik yapıya uygun diğer ürünler ek gelir kalemleri olarak ele alınmalıdır. 6-ARICILIK VE BAL ÜRETİMİ GİRİŞ I. BÖLÜM Arıcılığın tarihçesi insanlığın mağaralarda yaşadığı ilk çağa dayandığı rivayet edilmektedir. M.Ö. 7000 yıllarına ait mağara resimleri ile fosiller bu tezi doğrulamaktadır. İlk insanlar ağaç kovuklarında ve taş aralarında yuvalanan arıları öldürerek ballarından faydalanma yoluna gitmişlerdir. Kovan olarak önce ağaç ve taş kovukları kullanılırken zaman içerisinde gelişerek bu günkü halini almıştır. Gerçek anlamda arıcılık insanların ağaç veya taş kovuğuna yuva yapan arıları öldürmeden ballarının bir kısmını almaya, bir kısmını da kovan da bırakmaya başlaması ile ortaya çıkmıştır. Arıcılık Orta-Doğu da ortaya çıkmış olup M.Ö. 1300 yıllarında hüküm sürmüş Hititlere ait Boğazköy deki taş yazıtlarda arılardan bahsediliyor olması o dönemlerde Anadolu da arıcılığın bilindiği hususunda fikir vermektedir. Arıcılık ilkel koşul ve anlayıştan günümüz modern koşul ve anlayışına gelene kadar çeşitli aşamalardan geçmiştir. Günümüz arıcılığına gelene kadar yaşanan süreç veya arıcılığın kronolojisi de şu şekildedir; 1787 yılında ana arının havada çiftleştiği tespit edildi. 1845 yılında arı üreme biyolojisinin izahı yapıldı. 1851 yılında çerçeveli fenni kovan keşfedildi. 1857 yılında temel petek kalıpları bulundu. 1865 yılında bal süzme makinesi icat edildi. 1882 yılında larva transfer yöntemiyle ana arı yetiştirme tekniği keşfedildi. 1926 yılında ana arılardan yapay dölleme yolu bulundu. Günümüzde artık Teknik Arıcılık rağbet görmektedir. Teknik Arıcılık arıları kullanabilme ve yönetebilme sanatı olarak tanımlanabilir. Teknik arıcılıkta bilgi ve tecrübe çok önemli olup, ikisinin aynı anda kullanılması amaca daha etkin ulaşılmasını sağlamaktadır. Bilgi ve tecrübe olmadan sıradan arıcılık yapmak bile mümkün değildir. Bilgi ve tecrübeden yoksun olarak yapılacak arıcılık neticesinde kazanç yerine kaynak israfı elde edilmiş olacaktır. Arıcılığa başlarken, bölge, iklim şartları, bitki örtüsü çok iyi analiz edilmeli arıcılık için uygunluğu bilindikten sonra faaliyete başlanmalıdır. Arıcılık; özellikle gelir durumu düşük, az topraklı veya topraksız orman içi veya orman kenarı köylere gelir sağlaması açısından önemli bir tarımsal faaliyettir. Ayrıca fazla sermaye ve işgücü gerektirmemesi aynı zamanda herkesin yapabileceği, aile işgücünün en iyi değerlendirilebileceği kısa zamanda gelir getirebilen bir uğraşı olması bakımından da sosyo-ekonomik bir önem taşımaktadır. 120

Arıcılığı önemli kılan sebepler şu şekilde sıralanabilir: Az sermayeli tarımsal ekonomik faaliyet olması, Çiftçiye ana ve/veya ek gelir kaynağı sağlaması, Yüksek besin içerikli gıda üretimine katkı sağlaması, Alternatif tıbbi uygulamalar, İşlenmeyen tarımsal alanların değerlendirilmesi, Polinasyona katkı sonucu çevresel sürdürülebilirlik. Türkiye; bal veriminin yüksekliği, geniş flora sahaları, yıl boyunca çiçeklenme için uygun mevsimleri, topoğrafik yapısı, narenciye ve badem gibi yaygın meyve türleri, ayçiçeği ve pamuk gibi endüstriyel bitkileri, yüksek yaylaları, çayır-meraları, yem bitkileri ve bakliyat sahaları, kestane, akasya, ıhlamur, iğde, okaliptüs, orman gülü gibi çok değişik türde ağaç ve muhtelif makilikleri ve çam ormanları sebebiyle arıcılık için gerekli olan doğal kaynaklar yönünden son derece şanslı bir ülkedir. Böylesine bir flora zenginliğine sahip olunması da bal çeşiti ve miktarı açısından çok önemlidir. Bu coğrafi özelliklerden dolayı arıcılık; Anadolu nun en eski ve en yaygın üretim etkinliklerinden biri olmuştur. Ordu ilinde arıcılığın tarihine gidildiği zaman M.Ö. 400 yıllarına kadar inilebilmektedir. Eski Yunan Kaynaklarında On binlerin dönüşü olarak tabir edilen ve seferden dönen Yunan askerlerini anlatan hikâyelerde Doğu Karadeniz de Ordu civarında konaklayan Yunan Ordusunun burada yedikleri baldan zehirlenerek, iki gün şuur kaybı yaşadıklarından bahsedildiği görülmektedir. Bu olay Aristo, Dioskoniden, Strabo ve Pilinus gibi devrin önde gelen filozoflarının eserlerinde de aynen anlatılmaktadır. Keza yöremizde bolca yetişen Orman Gülü nün çiçekleri Deli Bal olarak tabir edilen bal türünü ortaya çıkartır ki bu baldan yiyenler zehirlenerek, şuurlarını kaybedebilmektedirler. Fatih Sultan Mehmet ve Evliya Çelebi nin de yöremize geldiklerinde yedikleri deli baldan zehirlendikleri belgelerde yazmaktadır. Evliya Çelebi nin ünlü Seyahatnamesinde Ordu yöresinde yediği baldan zehirlendiğinden bahsedilmektedir. 1455 yılından sonra ilkel kovan sayısında önemli artış olmuş ve arıcılık Ordu ekonomisinde önemli bir yer tutmaya başlamıştır. 1980 den sonra da kovan sayısındaki artışla birlikte kalite ve verimlilikteki iyileşme Ordu yu arıcılıkta bir merkez haline getirmiştir. Osmanlı kaynakları incelendiğinde baldan alınan vergilerden bahsedildiği görülecektir. Öşr-asel (Bal vergisi), Öşr-i kovan (Kovan vergisi) tabirleri dönemin devlet gelirleri arasında sayılmaktadır. II.BÖLÜM DÜNYA DA ARICILIK Arıcılık tüm dünyada yapılan bir tarımsal faaliyettir. 2011 yılı FAO verilerine göre dünyada toplam 37.863.019 arı kovanı ile 1.636.398,98 ton bal üretilmektedir. Kovan başına bal verimi ise 43,21 kg dır. Dünyada üretilen balın %25 i ticarete konu olmakta ve dış satımın %90'ı, 20 bal üreticisi ülkeden yapılmaktadır. 121

Yıllar itibariyle dünyadaki toplam kovan sayısı, üretim ve verimlilik aşağıdaki gibidir. YILLAR TOPLAM KOVAN SAYISI ÜRETİM MİKTARI (TON) KOLONİ BAŞINA BAL VERİMİ (KG) Kaynak: FAO 2000 29.159.534 1.254.830,10 43,03 2001 29.711.072 1.268.619,40 42,69 2002 30.019.974 1.289.695,80 42,96 2003 30.544.525 1.321.825,50 43,27 2004 31.293.913 1.362.632,90 43,54 2005 31.934.569 1.419.072,30 44,43 2006 34.663.237 1.515.736,60 43,72 2007 34.531.736 1.477.709,40 42,79 2008 35.645.311 1.545.045,40 43,34 2009 36.447.900 1.533.805,65 42,08 2010 37.604.966 1.555.980,29 41,37 2011 37.863.019 1.636.398,98 43,21 Dünyada en çok bal üretilen ülke olan Çin, 8.850.000 kovan ile 446.089 ton bal üretmektedir. Kovan başına bal verimi 50,40 kg ile dünya ortalamasının üzerindedir. FAO da mevcut olan verilere göre arı kovanı sayısı bakımından Hindistan 11.500.000 tane ile dünyada 1. sırada olmasına rağmen üretim miktarı bakımından 6. sıradadır. Bu yönüyle ele alındığında Hindistan ın verimlilik konusunda ciddi bir sorun yaşadığı görülmektedir. FAO 2011 verilerine göre bal üretim miktarları bakımından ilk on beş ülke sıralaması aşağıdaki gibidir. SIRA ÜLKE ADI TOPLAM KOVAN SAYISI 1 ÇİN 8.850.000 446.089 2 TÜRKİYE 6.011.330 94.245 3 UKRAYNA - 70.300 4 ABD 2.491.000 67.000 5 RUSYA - 60.010 6 HİNDİSTAN 11.500.000 60.000 7 ARJANTİN - 59.000 8 MEKSİKA - 57.783 9 ETİYOPYA - 53.675 10 İRAN 3.500.000 47.000 11 BREZİLYA - 41.578 12 KANADA 617.264 35.520 13 TANZANYA - 34.100 14 İSPANYA 2.400.000 34.000 15 ALMANYA - 25.831 Kaynak: FAO ÜRETİM MİKTARI (TON) 122

Dünya da kovan başına ortalama bal üretimi 43,2 kg olup, diğer birkaç ülkede ortalama verimlilik aşağıdaki gibidir; ÜLKELER KOVAN BAŞINA ORTALAMA BAL ÜRETİMİ (KG) KANADA 57,54 ÇİN 50,40 ABD 26,89 TÜRKİYE 15,67 İSPANYA 14,16 İRAN 13,42 HİNDİSTAN 5,21 Kaynak: FAO Ülkelere göre verimlilik incelendiğinde Kanada ve Çin deki kovan başına bal üretimi dikkat çekicidir. Türkiye ise bal üretim miktarı bakımından 2. sırada olmasına rağmen kovan başına 15,67 kg bal üretimi ile dünya ortalamasının çok altındadır. Dünyada en çok bal ithal eden ülkeler; ABD, Almanya, Japonya, İngiltere, Fransa, Belçika, İspanya, Endonezya, İtalya, Suudi Arabistan ve diğer Avrupa ülkeleridir. Bunlar arasında ABD nin sadece ithalatı Türkiye nin üretiminden fazladır. Bal üretimi, bal mumu, arı sütü, polen, propolis gibi bal ürünlerinin de üretim ve ticaretini gündeme getirmiştir. Gelişmiş ülkelerde arıcılıktan, bal ve bal ürünleri elde etmenin yanında diğer tarımsal faaliyetlere katkı sağlamak amacıyla da faydalanılmaktadır. Sürekli çiçekten çiçeğe konan arılar tozlaşmaya da etki etmektedirler. Arıcılık, doğa ve çevreye zarar vermeden yapılabilen tarımsal üretim şekillerinden birisidir. Bu çerçevede, arıcılık geleceğin en önemli sürdürülebilir tarım faaliyetlerinden biri olarak öne çıkmaktadır. 123

TÜRKİYE DE ARICILIK Türkiye arı kolonisi varlığı ve bal üretimi bakımından Dünya da çok önemli bir yere sahiptir. Ülkenin topoğrafik ve iklim yapısı nedeniyle de oldukça yüksek bir potansiyele sahiptir. Bitki çeşitliliği bakımından da çok zengin bir yelpazeye sahip olup, bunların yaklaşık %40 ı endemiktir. Ayrıca, ülkemiz hiçbir ülkede olmayan arı genetik çeşitliliğine sahiptir. Yapılan çalışmalar sonucunda Türkiye de beş ayrı arı ırkı tespit edilmiş olup bunlar: A. m. anotolica, A.m. causica,, A.m. carnica, A.m. syriaca ve A.m. meda dır. Bal verimi yüksek olan ülkelerde bile bu çeşitliliğe rastlanmaz. Buna rağmen koloni başına bal verimi dünya ortalamasının altındadır ve bu sebepten dolayı dünya bal ticaretinde henüz yeteri kadar söz sahibi değildir. Arıcılığın, istihdama olan katkısı ve polinasyon yolu ile çevresel sürdürülebilirlik açısından önemi dikkate alındığında ihmal edilmemesi ve desteklenmesi gereken bir tarımsal faaliyet olduğu açıkça görülmektedir. Bu manada, kaliteli ve yeterli düzeyde ana arı üretimi, yörelere uygun genotiplerin tespiti ve ürün standardı konusunda araştırmaların yapılması, AR-GE çalışmalarına azami özenin gösterilmesi, araştırmacı teknik eleman yetiştirilmesi gereken ve gelişen bir sektördür. FAO nun 2011 yılı verilerine göre dünyada bal üretimi 1.636.398,98 ton olarak gerçekleşmiş olup; Türkiye, 6.011.330 kovan sayısı ile yaklaşık dünyanın %16 kovanına sahip olmasına rağmen, 94.245 ton ile dünya üretiminden yaklaşık %5,7 oranında pay alarak 2. sıradadır. Yıllar itibariyle Türkiye nin bal ve balmumu üretim miktarı Yıl Köy sayısı Yeni kovan sayısı Eski kovan Toplam kovan Bal üretimi (ton) Balmumu üretimi (ton) 2003 22.110 4.098.315 190.538 4.288.853 69.540 3.130 16,21 2004 22.133 4.237.065 162.660 4.399.725 73.929 3.471 16,80 2005 22.550 4.432.954 157.059 4.590.013 82.336 4.178 17,94 2006 22.305 4.704.733 146.950 4.851.683 83.842 3.484 17,28 2007 21.560 4.690.278 135.318 4.825.596 73.935 3.837 15,32 2008 21.093 4.750.998 137.963 4.888.961 81.364 4.539 16,64 2009 21.469 5.210.481 128.743 5.339.224 82.003 4.385 15,36 2010 20.845 5.465.669 137.000 5.602.669 81.115 4.148 14,48 2011 21.131 5.862.312 149.020 6.011.332 94.245 4.235 15,68 2012 21.307 6.191.232 156.777 6.348.009 89.162 4.222 14,05 Kaynak: TÜİK Koloni Başına Bal verimi (kg) TÜİK verilerine göre, Türkiye 2007 yılında 73.935 ton bal üretirken 2012 yılında üretimini 15.227 ton arttırmıştır. Kovan sayısına bakıldığında da bu artış paralellik göstermektedir. Fakat, verimlilik incelendiğinde aynı pozitif ivme söz konusu değildir. 2007 yılında bir kovandan elde edilen bal 15,32 kg iken 2012 yılında yaklaşık 1-1,5 kg düşerek 14,05 kg a inmiştir. Ülkemizde arıcılık devlet politikalarıyla geliştirilememiş, daha çok bu işe gönül verenlerin çabalarıyla bir noktaya gelebilmiştir. Bu gün Ordu da bulunan Arıcılık Araştırma İstasyonu Müdürlüğü bu konuda araştırmalar ve çalışmalar yapmakla birlikte projeler üretmektedir. Şuan yürütülmekte olan 7 bakanlık projesi, 1 TÜBİTAK ve 1 tane AB projesi mevcuttur. 2012 yılı itibariyle il bazında kovan sayısı, bal ve balmumu üretim miktarı aşağıdaki gibidir. 124

Köy Yeni kovan Eski Toplam Bal üretimi Balmumu Sıra İI Adı sayısı sayısı kovan kovan (ton) üretimi (ton) 1 Ordu 455 487.091 123 487.214 11.457,65 220,318 2 Muğla 348 709.649 1.300 710.949 10.765,26 570,537 3 Adana 330 425.564 2.495 428.059 8.320,71 450,376 4 Mersin 288 213.490 1.031 214.521 3.159,48 205,588 5 Aydın 262 208.008 542 208.550 2.907,30 114,495 6 İzmir 352 180.924 1.093 182.017 2.873,02 150,377 7 Balıkesir 499 139.530 1.095 140.625 2.485,45 73,363 8 Sivas 925 200.930 1.599 202.529 2.363,67 130,055 9 Antalya 493 194.368 820 195.188 2.354,77 152,533 10 Denizli 206 90.770 0 90.770 1.633,86 68,076 11 Bingöl 158 93.985 967 94.952 1.523,10 22 12 Siirt 145 57.709 31.864 89.573 1.350,42 24,467 13 Hakkari 81 118.328 4.975 123.303 1.296,04 31 14 Şanlıurfa 169 60.113 1.083 61.196 1.281,26 12,961 15 Trabzon 479 128.196 535 128.731 1.246,66 99,131 16 Erzurum 579 118.888 883 119.771 1.186,25 62,768 17 Samsun 583 74.605 1.681 76.286 1.185,39 69,276 18 Diyarbakır 188 72.778 2.215 74.993 1.178,24 39,371 19 Giresun 457 85.607 295 85.902 1.086,20 73,682 20 Hatay 187 79.272 821 80.093 1.074,18 61,14 21 Erzincan 339 73.520 538 74.058 1.073,55 45,157 22 Elazığ 386 96.400 296 96.696 1.070,12 104,077 23 Çanakkale 423 55.284 2.057 57.341 1.048,46 55,284 24 Van 120 53.017 8.916 61.933 991,636 83,214 25 Osmaniye 107 81.189 190 81.379 916,54 48,755 26 Konya 311 75.295 2.628 77.923 911,06 63,942 27 Kahramanmaraş 290 72.927 1.870 74.797 905,356 27,735 28 İstanbul 186 55.843 812 56.655 791,009 29,746 29 Bursa 444 63.165 1.886 65.051 769,811 27,15 30 Artvin 287 79.153 2.957 82.110 762,584 55,634 31 Tunceli 257 52.582 148 52.730 722,486 34,614 32 Ağrı 155 29.442 0 29.442 660,93 4,277 33 Karaman 92 43.801 643 44.444 656,521 49,132 34 Kırklareli 193 35.407 10.850 46.257 652,538 29,637 35 Edirne 233 45.430 2.944 48.374 647,715 16,016 36 Rize 324 82.559 2.630 85.189 645,126 35,721 37 Malatya 365 79.145 5.514 84.659 639,999 30,469 38 Manisa 415 70.408 1.655 72.063 637,141 32,839 39 Tokat 497 35.738 497 36.235 626,397 32,529 40 Mardin 100 35.688 1.451 37.139 608,575 42,648 41 Kocaeli 157 47.923 364 48.287 576,267 56,79 42 Tekirdağ 209 45.158 1.722 46.880 570,427 11,086 43 Ankara 585 64.893 2.775 67.668 555,558 17,175 44 Sakarya 246 54.063 1.432 55.495 549,24 45,58 125

45 Muş 112 26.855 950 27.805 537,485 32,778 46 Kayseri 190 42.573 1.435 44.008 518,942 19,693 47 Bitlis 210 62.997 15.868 78.865 514,48 57,71 48 Adıyaman 195 46.361 235 46.596 512,633 29,645 49 Burdur 134 48.490 1.347 49.837 505,109 26,657 50 Niğde 95 28.390 315 28.705 497,075 15 51 Kastamonu 874 55.916 503 56.419 482,849 25,479 52 Düzce 210 36.124 40 36.164 456,541 28,04 53 Afyon 70 34.886 0 34.886 418,624 10,463 54 Kars 156 68.437 150 68.587 398,42 28,393 55 Gümüşhane 213 34.274 115 34.389 361,365 10,874 56 Bartın 265 25.446 141 25.587 348,524 15,998 57 Aksaray 163 23.020 144 23.164 327,22 1,296 58 Bayburt 89 27.743 0 27.743 310,134 25,251 59 Bolu 294 19.205 3.440 22.645 300,7 11,719 60 Zonguldak 298 38.727 165 38.892 287,97 33,187 61 Isparta 143 27.761 312 28.073 264,36 13,342 62 Yozgat 315 21.522 654 22.176 258,004 8,268 63 Yalova 46 18.231 610 18.841 240,57 33,557 64 Çorum 413 32.023 1.195 33.218 239,261 25,282 65 Karabük 256 19.162 60 19.222 229,391 5,065 66 Batman 101 28.331 1.738 30.069 228,974 11,788 67 Sinop 382 24.496 225 24.721 225,142 8,37 68 Çankırı 345 47.753 888 48.641 214,713 12,966 69 Amasya 245 14.944 265 15.209 193,82 11,695 70 Kütahya 288 15.989 1.133 17.122 190,226 10,031 71 Uşak 173 8.282 788 9.070 176,536 4,477 72 Eskişehir 151 16.890 656 17.546 159,405 5,392 73 Şırnak 74 27.126 2.080 29.206 157,51 60,95 74 Gaziantep 151 9.514 7.912 17.426 148,888 5,735 75 Kırıkkale 106 13.268 1.307 14.575 147,85 4,382 76 Ardahan 211 40.986 20 41.006 147,427 7,696 77 Iğdır 45 8.389 7 8.396 123,18 1,613 78 Bilecik 152 9.001 406 9.407 120,235 2,102 79 Nevşehir 125 12.231 537 12.768 112,057 5,1 80 Kırşehir 77 6.041 89 6.130 79,61 1,171 81 Kilis 35 2.013 855 2.868 9,075 0,207 Kaynak: TÜİK 126

Türkiye de Bal ve Balmumu Üretiminin Bölgesel Dağılımı İl Adı Köy sayısı Yeni kovan sayısı Eski kovan Toplam kovan Bal üretimi (ton) Balmumu üretimi (ton) Ege 2.114 1.318.916 6.511 1.325.427 19.601,96 961,295 Akdeniz 1.972 1.143.061 8.886 1.151.947 17.500,49 986,126 Doğu Karadeniz Ortadoğu Anadolu Güneydoğu Anadolu Batı Marmara Orta Anadolu Batı Karadeniz Kuzeydoğu Anadolu Doğu Marmara 2.215 896.880 6.655 903.535 15.559,58 495,36 1.689 583.309 37.634 620.943 7.295,34 395,862 1.158 339.633 49.433 389.066 5.475,58 227,772 1.557 320.809 18.668 339.477 5.404,59 185,386 1.996 347.975 6.080 354.055 4.304,42 184,965 4.158 368.810 5.620 374.430 4.033,45 239,847 1.574 367.405 1.598 369.003 3.899,89 175,155 1.700 264.602 8.834 273.436 3.172,77 210,33 Batı Anadolu 988 183.989 6.046 190.035 2.123,14 130,249 İstanbul 186 55.843 812 56.655 791,009 29,746 Kaynak:TÜİK Arcılıkta Ege ve Karadeniz in öne çıkıyor olmasında ilk faktör hiç şüphe yok ki ekonomik gerekliliklerdir. Özellikle Karadeniz de tek ürüne bağımlı agrokültürel yapı zaman içinde geçim haddini idame ettiremez hale gelince alternatif üretim biçimleri gündeme gelmiştir. İşte tam bu noktada ekolojiye en uygun iştigal konusu tercih edilmiştir. Başta flora yapısı olmak üzere diğer doğal şartlar da gözetilerek bu bölgelerde arıcılığın geliştiği görülmektedir. Türkiye de üretilen balın yaklaşık %55 i Ordu, Muğla, Adana, Mersin, Aydın, İzmir, Balıkesir, Sivas, Antalya ve Denizli deki arıcılar tarafından üretilmektedir. Ayrıca aşağıdaki sıralama en fazla bal üretenden en az üretene doğru yapılmış bir sıralamayı da içermektedir. 127

ORDU İLİNDE ARICILIK Ordu ilinde 1940 lı yıllara kadar sadece ailelerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ilkel kovanlarla yapılan arıcılık, 1960 yılından sonra modern kovanlarla, gezginci olarak yapılmaya başlanmıştır. İlimizin en önemli gelir kalemi şüphe yok ki, Türkiye istihsalinin %30 una sahip olduğumuz Fındık tır. Fındıktan sonra en çok gelir getiren tarımsal kökenli iştigal konusu ise Arıcılık tır. Ordu nun florası arıcılık açısından zengin değildir. Ancak Türkiye florasını değerlendirerek yola çıkan Ordulu gezginci arıcılar arıcılığı, Ordu ekonomisine fındıktan sonra ikinci sırada gelir getiren tarımsal bir faaliyet olarak yapmaya başlamışlar ve Ordu yu Türkiye de arıcılık sektöründe 1. sıraya yerleştirmişlerdir. Ordu ilinin ballı bitki mera dağılım haritası aşağıda verilmiştir. 128

Arıcılık, özellikle kırsal kesimlerde yaşayanlar için iyi bir gelir kalemidir. Tarımsal üretimi ve geliri çoğunlukla fındığa dayalı ilimizin her ilçesinde bal üretimi yapılmaktadır. Bal üretiminin % 80 den fazlasını gezginci arıcılar gerçekleştirmektedir. Balın üretildiği coğrafya gezginci arıcıların tercihine bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Bir koloniden daha fazla ürün alabilmek ve bitkilerde tozlaşmayı sağlamak amacıyla kovanların bir yerden başka bir yere taşınmasına "gezginci" (seyyar) arıcılık denir. Arıcılık yapılan bölgede çiçeklenmesi kısa süren az sayıda ballı bitki varsa gezginci arıcılık yapıp kovanları nektar ve polen kaynakları yönünden zengin başka yerlere taşımak gerekir. Gezginci arıcılık sayesinde değişik zamanlarda değişik bitkilerden yararlanılarak daha çok ürün almak mümkündür. Kovanların taşınması ilkbahar sonu ve yaz başlangıcında sahil ve ovalardan yüksek yaylalara; yaz sonu ve sonbaharda ise çam ve sahil bölgelerine olur. Türkiye de ilk kez Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü ve Ordu Valiliği İl Özel İdaresi tarafından 2005 yılında geliştirilen ve uygulama sonucunda başarı sağlanan Mobil Arıcılık Sistemi (MAS), 2009 yılında üretilmeye başlanmıştır. Bu sistem sayesinde gezginci arıcılar tarafından büyük sorun olan, nakil işlemlerindeki kovan taşıma, baraka kurma ve konaklamada büyük kolaylık sağlanmaktadır. Mobil arıcılık sistemi üzerinde bal süzme ünitesi, depolama tankları mevcut olup üreticilerin bütün ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde dizayn edilmiştir. Yıllar itibariyle Ordu ilindeki bal üretimi Yıl Köy sayısı Yeni kovan sayısı Eski kovan Mobil Arıcılık Sistemi (MAS) Toplam kovan Bal üretimi (ton) 129 Balmumu üretimi (ton) Koloni başına bal verimi (kg) 2000 513 343.468 40 343.508 10.351,83 1.626,72 30,14 2001 443 329.432 40 329.472 9.438,52 500,075 28,65 2002 580 320.821 243 321.064 9.818,704 315,178 30,58 2003 574 315.626 203 315.829 8.549,075 343 27,07 2004 589 318.623 0 318.623 10.195,936 339,864 32 2005 528 323.838 0 323.838 8.906,33 412,148 27,50 2006 505 333.437 0 333.437 9.584,236 290,26 28,74 2007 471 343.054 0 343.054 9.817,76 314,928 28,62 2008 467 323.901 0 323.901 9.203,19 181,884 28,41 2009 480 406.204 230 406.434 9.644,69 176,051 23,73 2010 502 436.142 140 436.282 10.380,34 197,951 23,79 2011 448 458.037 236 458.273 11.820,23 212,834 25,79 2012 455 487.091 123 487.214 11.457,65 220,318 23,52 Kaynak: TÜİK

Ordu ilinde 455 köyde 5.000 aile tarafından toplam 487.214 adet kovanla arıcılık yapılmakta olup bu faaliyetten 11.457,65 ton bal ve 220,318 ton bal mumu elde edilmektedir. İlimizde, gerek hayvansal üretim içerisindeki yeri bakımından gerekse pazarlanan hayvansal ürünler içerisindeki yeri bakımında bal ve balmumunun ürün değeri % 50 yi bulmaktadır. Kovan sayısı bakımından Muğla, 710.949 kovan ile Türkiye de 1. sırada iken Ordu Muğla ilinden 223.735 az kovana sahip olmasına rağmen Türkiye üretiminde 1. sıradadır. Başka bir ifadeyle Türkiye de en çok bal Ordulu arıcılar tarafından üretilmektedir. Ordu ilindeki verimlilik incelendiğinde ise Türkiye ortalamasından yüksek ve Dünya ortalamasından çok düşük olduğu görülmektedir. Özellikle 2008 yılından sonra koloni başına üretilen bal düşmüştür. Bu yönüyle ele alındığında verimlilik konusunda dünya ölçeğinde sorun yaşadığımız görülmektedir. İlçelerimiz itibariyle kovan sayısı, bal ve balmumu üretim miktarları aşağıdaki gibidir. Sıra İlçe Adı Köy sayısı Yeni kovan sayısı Eski kovan sayısı Toplam kovan Bal üretimi (ton) Balmumu üretimi (ton) 1 Ulubey 38 78.429 0 78.429 2.100,00 43,826 2 Merkez 70 73.000 65 73.065 2.041,00 71,3 3 Gürgentepe 27 63.800 0 63.800 1.595,00 0,99 4 Perşembe 44 54.917 0 54.917 1.482,76 19,5 5 Gölköy 21 52.158 0 52.158 1.400,00 3,9 6 Kabataş 11 33.052 0 33.052 661 7,2 7 Çatalpınar 15 36.000 0 36.000 648 3,6 8 Ünye 33 36.191 0 36.191 542,865 14,475 9 Fatsa 67 28.250 0 28.250 423,75 25,3 10 Çamaş 14 9.027 0 9.027 153,459 9,027 11 Gülyalı 12 3.420 0 3.420 119,7 11,97 12 Kabadüz 8 4.300 0 4.300 80 1,6 13 Aybastı 8 2.917 0 2.917 78,759 1,52 14 Kumru 10 5.140 18 5.158 50 2,1 15 İkizce 25 2.620 40 2.660 28,82 0,005 16 Mesudiye 8 1.723 0 1.723 27,855 1,25 17 Akkuş 15 820 0 820 11,48 1,64 18 Çaybaşı 25 967 0 967 9,6 0,84 19 Korgan 4 360 0 360 3,6 0,275 Kaynak: TÜİK 2012 Ordu ili Türkiye arı varlığının % 7.67 sine sahip olup, Türkiye bal üretiminin % 12.85 ini gerçekleştirmektedir. Ancak ilimizdeki arıcıların %80 inin gezginci arıcı olduğu dikkate alınarak üretim miktarının Ordu dan sağlanıyor gibi yanlış bir yargıya varılmamalıdır. Türkiye de ortalama olarak, koloni başına bal verimi 14-15 kg iken, Ordu da koloni başına bal verimi dönem dönem 25-30 kg düzeyine çıkabilmektedir. Haliyle ilimizde kovan başına ortalama verim dünya 130

ortalamasından düşük, Türkiye ortalamasından yüksektir. İlde hem koloni sayısı hem de bal üretimi bakımından sırasıyla Ulubey, Merkez, Gürgentepe, Perşembe ve Gölköy ilçeleri ilk 5 sırada yer almaktadır. Yine TZOB Verilerine göre 2014 yılı için Ordu da 487.214 kovan mevcutken, kovan başına verimlilik 23,50 kg duır. Ordu dan sonra, bal üretiminde 2.sırada yer alan Muğla da kovan sayısı 710.949 dur.kovan başına verimlilikse 15,10 kg dır. Bal üretiminde öne çıkan bazı illerimizde verimliliğe göre sıralama şu şekildedir; Verimlilik İller (kg) Ordu 23,50 Ağrı 22,40 Şanlıurfa 20,90 Adana 19,40 Balıkesir 17,70 İzmir 15,80 Muğla 15,10 Mersin 14,70 Aydın 13,90 Antalya 12,10 Sivas 11,70 Anzer Balı yla nam yapmış olan Rize de verimlilik 7,60 kg dır. TUİK verilerine göre; Ordulu arıcılar tarafından üretilen, yıllık, yaklaşık 12 bin ton bal üretimi Ordu ilini dünya sıralamasında 29.sıraya koymaktadır. Örnek olması adına bazı ülkelerin bal üretim miktarları da şu şekildedir; Ülkeler Bal Üretimi (Ton) Çek Cumhuriyeti 11.302 Bulgaristan 9.592 Yeni Zellanda 9.450 İtalya 9.400 Şili 8.700 Tayland 8.000 2007 yılında Ordu Ticaret Borsası nın Kotasyonuna dahil edilmiş olan Bal aynı zamanda arıcılık ile ilgili tüm üretim materyallerinin ticari olarak alım satımının kayıt altına alınması anlamına gelmektedir. (01.01.2007 / 31.12.2012) Ordu Ticaret Borsası nda işlem gören arıcılık ürünleri nev i ve işlem miktarı ile işlem hacmi verileri de aşağıdaki gibidir. 131

NEV'İ İŞLEM MİKTARI İŞLEM HACMİ (YTL) BAL 940.307 kg 6.253.846,70 PETEK BAL 6.905 kg 74.703 PETEK ARI KOVANI 10.835 adet 1.077.681 ANA ARI 6.150 adet 39.100 BAL İHRACATI 20.800 kg - PETEK BAL İHRACATI 99.200 kg - Kaynak: OTB 2012 yılı itibariyle (01.01.2012 / 31.12.2012) Ordu Ticaret Borsası nda işlem gören arıcılık ürünleri nev i ve işlem miktarı ile işlem hacmi verileri de aşağıdaki gibidir. NEV'İ İŞLEM MİKTARI İŞLEM HACMİ (YTL) BAL 221.442 kg 1.848.110,20 PETEK BAL 2.575 kg 56.650 ANA ARI 1.000 adet 8.000 BAL İHRACATI 20.800 kg - PETEK BAL İHRACATI 43.520 kg - Kaynak: OTB 2012 Yılından itibaren Ordu da organik bal üretmek maksadıyla bal ormanı kurulması çalışmaları devam etmektedir. Bu çalışmalar kapsamında; - Mesudiye ilçesi Gölpınar Köyü nde 300 Dekar alanda - Gölköy ilçesi Düzyayla yöresinde 720 Dekar alanda - Gölköy ilçesi Damarlı yaylasında 744 Dekar alanda - Gürgentepe ilçesi Bektaş Mahallesi içindeki yaylada 300 Dekar alanda Bal ormanı oluşturuldu. Mesudiye ilçesi sınırlarında bir adet bal ormanı kurulması çalışmaları da devam etmektedir. Bu çalışmaların maliyeti de yaklaşık 2 milyon TL olarak gerçekleşti. Bu çalışmalar kapsamında; arıcılık için önemli olan ve doğal haldeki, kestane, kayın, ıhlamur, akçaağaç gibi çiçeği bol ağaçların bakımı yapılıp, orman gülü gibi yerel floraya ait odunsu bitkilerin de rehabilitasyonu yapılmaktadır. 132

III.BÖLÜM BAL İTHALATI VE İHRACATI Dünyada en çok bal ithal eden ülke ABD olup dünya ithalatından %23 oranında pay almaktadır. İthalat miktarı yaklaşık Türkiye üretimi kadar olan Almanya ise 2. sıradadır. Sadece bu iki ülkenin toplam bal ithalat miktarlarına bakıldığında 203.676 ton ile dünya ithalat miktarının %41,2 sini oluşturmaktadır. Bu ülkelere Japonya yı da eklediğimizde üç ülkenin dünya bal ithalatı içindeki payları toplam ithalatın yaklaşık yarısı kadardır. Bu durum bal ihracatı için hedef pazar tespitinde sektör temsilcilerine önemli ipuçları sunmaktadır. Ülkelere göre bal ithalat miktarları, 2010 ÜLKELER İTHALAT (TON) 1- ABD 114.128 2- ALMANYA 89.548 3- JAPONYA 39.950 4- BİRLEŞİK KRALLIK 31.515 5- FRANSA 25.394 6- BELÇİKA 22.096 7- İSPANYA 17.712 8- ENDONEZYA 15.595 9- İTALYA 14.549 10- SUUDİ ARABİSTAN 12.809 11- HOLLANDA 10.090 12- POLONYA 9.180 13- MALEZYA 7.914 14- İSVİÇRE 7.893 15- AVUSTURYA 6.944 DİĞER ÜLKELER TOPLAMI 69.128 DÜNYA TOPLAMI 494.445 Kaynak: FAO En fazla bal ihracatını yapan ülkeler Arjantin ve Çin olarak görülmektedir. Çin, dünya bal üretiminde lider olmasına rağmen dünya bal ihracatının yalnız %21,5 ini gerçekleştirmektedir. Arjantin ise dünya bal ihracatından %11,9 oranında pay almaktadır. 133

Ülkelere göre bal ihracat miktarları, 2010 ÜLKELER İHRACAT (TON) 1- ÇİN 103.716 2 - ARJANTİN 57.317 3 - MEKSİKA 26.512 4 - HİNDİSTAN 22.649 5 - VİETNAM 22.544 6 - İSPANYA 21.756 7 - ALMANYA 20.527 8 - BREZİLYA 18.629 9 - BELÇİKA 18.304 10- KANADA 15.145 11- MACARİSTAN 13.901 12- MALEZYA 13.454 13- ROMANYA 11.016 14- ABD 11.004 15- ŞİLİ 8.623 DİĞER ÜLKELER TOPLAMI 97.052 DÜNYA TOPLAMI 482.149 Kaynak: FAO Türkiye 2012 yılında ürettiği 89.162 ton balın ancak 1.263,375 tonunu ihraç etmiştir (TÜİK). Türkiye 1.263,375 tonluk bal ihracat miktarı ile bal ihraç eden ilk on beş ülke arasına girememiştir. Bu verilerden de anlaşılacağı gibi Türkiye üretim miktarıyla dünya ikincisi olmasına rağmen dünya bal ihracatında yaklaşık binde 2,5 / 3 gibi çok küçük bir paya sahiptir. Bu durumdan, Türkiye de bal üretiminin büyük ölçüde iç tüketime yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye 2012 TÜİK verilerine göre 862.981 kg ı süzme ve 400.394 kg ı petekli bal olmak üzere toplamda 1.263.375 kg tabii bal ihraç etmiştir. Türkiye toplam bal üretiminin sadece %1,4 ünü ihraç edebilmektedir. 2007-2008 yıllarında küresel ısınmanın da etkisi ile gerçekleşen arı ölümleri, floranın olumsuz etkilenmesi gibi durumlar bal üretim miktarını düşürmüştür ve bu durum da ihracatı olumsuz yönde etkilemiştir. 2008 yılında bal fiyatı yüzde 50 den fazla artarak 3,2 $ dan 5,8 $ a çıkmıştır. 2008 yılından sonra bal üretimi az da olsa artmıştır fakat, üretilen balın iç tüketimi karşılayamama gibi bir durumun ortaya çıkmasının sonucu olarak ihracat miktarı 2006 yılı ve öncesine göre düşmüştür. 134

Yıllar İtibariyle Türkiye nin Tabii Bal İhracat / İthalat Miktarı ve Tutarı Yıl İhracat Miktarı (kg) İhracat Dolar İhracat Euro İhracat TL/YTL İthalat Dolar İthalat Euro İthalat TL/YTL 2012 1.263.375 6.006.545 4.645.269 10.798.351 872 687 1.576 2011 1.102.689 5.206.276 3.793.968 9.100.836 0 0 0 2010 1.264.609 5.810.517 4.332.707 8.738.952 2.258 1.680 3.342 2009 900.233 4.495.305 3.198.105 6.987.379 112.527 76.745 165.935 2008 397.265 2.286.010 1.576.564 3.031.860 4.002.465 2.555.080 5.066.869 2007 397.680 1.758.730 1.292.548 2.335.678 214.890 160.731 294.027 2006 1.916.234 5.499.251 4.449.263 7.689.527 126.301 101.142 167.527 2005 2.142.875 6.564.084 5.295.002 8.847.602 520.810 401.127 707.072 2004 5.685.646 16.329.349 13.136.297 23.205.729 639.020 527.121 896.933 2003 14.980.385 37.089.550 33.247.852 56.795.991 1.211.637 1.087.063 1.834.326 2002 16.348.730 32.834.738 33.357.991 52.884.880 689.844 731.258 1.033.908 2001 4.328.025 6.799.749 7.552.693 9.350.169 466.473 518.376 477.772 2000 3.514.864 5.889.087 6.354.155 3.624.497 645.897 699.790 400.583 Kaynak: TÜİK 2012 yılı Türkiye bal ihracatının ülkelere göre dağılım verileri incelendiğinde en çok ihracatın %32,7 lik payla ABD ye yapıldığı görülmektedir. ABD yi sırasıyla %20 lik ve %11,4 lük paylarla Almanya ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti izlemektedir. Türkiye ihraç ettiği balın %64,2 sini bu üç ülkeye ihraç etmektedir. Bu verilerden de anlaşılacağı üzere, Türkiye nin potansiyelinin çok altında seyreden bal ihracatının aynı zamanda pazar çeşitliliğine de sahip olmadığı görülmektedir. İhracatla ilgili diğer bir konu bal fiyatlarının çok değişken olmasıdır. Türkiye ABD ye yaklaşık 2,5$ a süzme bal satabiliyorken Almanya ya 7,1 $ dan satabilmektedir. Ülkeler arası oluşan bu fiyat farkları ihraç edilen balın cinsine, paketlenmesine, marka değerine ve ithalatçı ülkelerin piyasa şartlarına göre oluşmaktadır. Türkiye den ihraç edilen tabii bal, süzme ve petekli olarak iki gruba ayrılmaktadır. Ülkeler arasında bu durum çeşitlilik göstermektedir. ABD ye ihraç edilen balın %94,82i süzme bal iken Almanya ya yapılan ihracatın %39,3 ü süzme, %60,7 si petekli baldır. 135

Süzme Bal ihracat / ithalat edilen Ülkeler, 2012 Ülke Adı İhracat Miktarı (kg) İhracat Dolar İhracat Euro İhracat YTL İthalat Miktarı (kg) İthalat Dolar İthalat Euro İthalat TL Fransa 21.600 66.126 51.208 118.557 0 0 0 0 Hollanda 414 2.571 1.941 4.664 0 0 0 0 Almanya 99.576 711.067 541.105 1.278.039 0 0 0 0 İtalya 960 6.035 4.747 11.003 0 0 0 0 Belçika 21.600 53.287 41.197 95.560 0 0 0 0 İsveç 6.290 35.198 26.610 61.853 0 0 0 0 Azerbaycan 18.086 155.088 120.899 277.878 0 0 0 0 Slovenya 0 0 0 0 37 872 687 1.576 Libya 38.005 144.376 109.120 258.252 0 0 0 0 Nijerya 24 120 98 217 0 0 0 0 ABD 391.399 1.013.633 803.599 1.839.802 0 0 0 0 Kuzey Kıbrıs Türk Cum. 144.264 704.042 547.980 1.265.147 0 0 0 0 Irak 37.283 223.567 173.683 402.375 0 0 0 0 Ürdün 647 2.233 1.697 4.001 0 0 0 0 Suudi Arabistan 39.241 223.905 172.889 400.165 0 0 0 0 Bahreyn 4.660 26.262 20.938 47.442 0 0 0 0 BAE 1.553 13.714 10.504 24.615 0 0 0 0 Malezya 3.696 25.017 19.592 45.769 0 0 0 0 Moğolistan 434 3.042 2.301 5.469 0 0 0 0 Çin 29.288 228.906 181.438 412.119 0 0 0 0 Japonya 3.761 36.878 28.011 64.982 0 0 0 0 Hong Kong 200 3.900 3.091 7.092 0 0 0 0 Toplam 862.981 3.678.967 2.862.648 6.625.001 37 872 687 1.576 Kaynak: TÜİK 136

2012 yılı TÜİK verilerine göre Petekli Bal ihraç edilen Ülkeler Ülke Adı İhracat Miktarı (kg) İhracat Dolar İhracat Euro İhracat YTL İthalat miktarı (kg) İthalat Dolar İthalat Euro İthalat YTL Hollanda 1.256 4.658 3.516 8.450 0 0 0 0 Almanya 153.930 973.359 744.265 1.742.483 0 0 0 0 Avusturya 1.628 14.554 10.986 26.402 0 0 0 0 ABD 21.610 157.663 121.344 283.103 0 0 0 0 Irak 88.871 530.602 410.675 954.127 0 0 0 0 Suudi Arabistan 132.711 643.314 489.180 1.152.639 0 0 0 0 BAE 388 3.428 2.655 6.146 0 0 0 0 Toplam 400.394 2.327.578 1.782.621 4.173.350 0 0 0 0 Kaynak: TÜİK Arıcılığın Ülke Ekonomisine Katkısı Türkiye 2012 TÜİK verilerine göre yıllık 89.162 ton bal üretmekte olup bu üretimin 1.263,375 tonunu ihraç etmektedir. Bu gün itibariyle 1 kg balın 10 YTL olduğu kabul edilirse sadece iç tüketimden yaklaşık 879 milyon YTL tutarında bir ekonomik değer ekonomiye kazandırılmaktadır. 1.263,375 tonluk ihracattan da 10.798.351 YTL gelir elde edilmektedir. Yani toplamda ülke ekonomisine doğrudan yaklaşık 890 milyon YTL katkı sağlanmaktadır. Bu veriler sadece tabii bal üretimi ile elde edilen girdi olup, polen, balmumu, arı sütü gibi ürünler ile arılı kovan ve ana arı gibi materyallerin sağladığı ekonomik değerlerde hesaba katılır ise bu sektörden elde edilecek toplam gelirin yaklaşık 1,5 milyar YTL olduğu tahmini yapılabilir. Gelişmiş ülkelerdeki yapılan araştırmalar, Arıcılığın Polinasyon yolu ile ekonomiye olan katkısının bal ve balmumu gibi arı ürünlerinden elde edilen gelirin en az 10-12 katı olduğunu ortaya koymuştur. Bu duruma göre de arıcılığın Türkiye ekonomisine yaklaşık 15-20 milyar gibi önemli bir katkısı olduğu sonucuna varılmaktadır. Arıcılığın ülke ekonomisine katkısı, tarımsal bir faaliyet olarak doğrudan, bitkisel üretime katkısı ile de dolaylı olarak olmaktadır. Arıcılık toprağa bağımlı olmayıp, topraksız veya az topraklı aileler için tek başına bir geçim kaynağı olabilmektedir. Aynı zamanda diğer tarımsal faaliyetlere göre daha az sermaye ile yapılabilen ve kısa sürede kazanç sağlanabilen kolay bir faaliyettir. Arıcılık ülkemizde 21.307 köyde 40 bin aile tarafından geçim kaynağı olarak yapılmaktadır. Bu anlamda önemli bir istihdam alanı olma özelliği de vardır. Bal ve bal ürünlerinin insan sağlığı üzerinde oldukça olumlu etkileri vardır. Bunun yanında ilaç ve kozmetik sanayinde de bal ve bal ürünlerinden faydalanılmaktadır. Ekonomik olarak, arıcılığın gelişmesi arıcılık sektörü için gerekli arı, ana arı, kovan, bal süzme makinesi, temel petek, arıcılık malzemeleri ve ambalaj maddelerinin üretildiği sanayi iş kollarının ortaya çıkmasına ve bu alanda istihdamın sağlanmasına yardımcı olmaktadır. Dünyadaki en kaliteli bal, çok sayıda çiçek türüne sahip olması nedeniyle Türkiye den elde edilmektedir. Dünyadaki çiçek türlerinin 3/4 ü Türkiye de bulunmaktadır. Arıcılık Teşvikleri Arı yetiştiriciliği yapan, Merkez Birliği düzeyinde örgütlenmiş yetiştirici birlikleri veya üretici birliklerine üye olan ve en az 30 adet arılı kovana sahip üreticilere, Arıcılık Kayıt Sistemi ne kayıtlı olma şartı ile kovan başına, seralarda doğal polinasyonu sağlamak amacıyla bombus arısı kullanan yetiştiricilere ise koloni başına destekleme ödemesi yapılmaktadır. 137

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nın 2009 yılından beri uyguladığı teşvikler arıcılık sektörüne ivme kazandırmıştır. 2011 yılında 35 bin 459 arı yetiştiricisine, yaklaşık 5 milyon kovan için 35 milyon lira destek ödemesi yapılmıştır. 2009-2011 yıllarında arılı kovan desteği kovan başına 7 lira iken 2012 yılında 8 TL ye çıkarılmıştır. 2011 yılında, bombus arısı desteği ise koloni başına 60 lira olarak ödenmiştir. 2011 yılında yaklaşık 52 bin koloni için 2 milyon 600 bin lira destekleme ödemesi yapılmıştır. Yapılan bu destekler arıcılığın kayıt altına alınmasında da büyük rol oynamaktadır. 2013 yılı arıcılık destekleri aşağıdaki gibidir; Arı yetiştiriciliği yapan ve merkez birliği düzeyinde örgütlenmiş yetiştirici birlikleri ve/veya üretici birliklerine üye olan üreticilere, Arıcılık Kayıt Sistemine (AKS) kayıtlı olma şartı ile kovan başına, seralarda doğal polinasyonu sağlamak amacıyla Örtüaltı Kayıt Sistemine (ÖKS) kayıtlı bombus arısı kullanan yetiştiricilere koloni başına aşağıda belirtilen miktarda ödeme yapılır. Arılı kovan Bombus arısı 8 YTL / adet 60 YTL / koloni Hayvan genetik kaynaklarının yerinde korunması ve geliştirilmesi amacıyla Bakanlıkça uygulanan proje kapsamındaki yetiştiricilere, arıcılıkta kovan başına aşağıda belirtilen miktarlarda ödeme yapılır. Arı Koruma 40 YTL / kovan Arı yetiştiriciliğinde organik tarım yapan çiftçilere aşağıda belirtilen birim miktarlarda organik tarım destekleme ödemesi yapılır. Organik Tarım (Arılı kovan) 5 YTL / kovan Teşvik konusunda bir diğer önemli husus ise arı hastalıkları neticesinde hastalıklı arıların itlaf edilmesi gereken durumlarda devletin buna dönük bir zarar-ziyan telafi teşvikinin olmamasıdır. Son dönemlerde yaygın olan Amerikan Yavru Çürüklüğü hastalığının kesin çözümü hastalığın rastlandığı kovanların itlafıdır. Ancak itlaf durumunda arıcıların zararını karşılayacak bir mekanizma olmadığından kesin çözüm olmamasına rağmen antibiyotik kullanımına gidilmektedir. Kullanılan antibiyotikler balda kalmakta ve bu da kansere yol açmaktadır. Bu konuda da bir teşvike ihtiyaç olduğu görülmektedir. Son dönemlerde öne çıkan ve önemli bir tehdit olan küresel ısınma dan mütevellit arıcılık sektörü ciddi bir risk altındadır. Sektörde yaşanmaya başlanan ve bundan sonraki yıllarda daha yoğun yaşanacak sorunların çözümü noktasında şimdiden bir teşvik önlemi alınması yerinde olacaktır. IV.BÖLÜM ARICILIĞIN SORUNLARI Ülkemizde hemen hemen her sektörde bir takım sorunlar vardır. Bu sorunlar Genel Yapısal Sorunlar ve Sektöre Yönelik Öznel Sorunlar olarak değerlendirilebilir. Genel Yapısal Sorunlar, hükümetlerin uyguladığı ekonomi politikalarının makro ekonomiye etkilerinin söz konusu sektöre izdüşümleri, dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik veya siyasal krizlerin etkileri gibi global gelişmelerden ve tercihlerden kaynaklanan sorunlardır. Sektöre Yönelik Sorunlar ise adı üzerinde sadece o sektörde bulunan kendine has sorunlardır. 138

Arıcılığımızın belli başlı sorunları Genel Yapısal Sorunlar 1- Türkçe Kaynak Sayısının Yetersizliği Arıcılık konusunda yazılmış Türkçe kaynak sayısı çok az olup, olanların çoğu da 20-30 yıllıktır. Son zamanlarda internetin yaygınlaşmasıyla arıcılık hususunda birçok site de bilgi paylaşımı yapılmaktadır ancak eldeki veriler için yeterli kaynak mevcuttur ve arıcılar tarafından kolay ulaşılabilir demek doğru olmaz. Örneğin, arıcılık sektörü için konaklama yeri kapasitelerinin belirlenmesi ve flora haritasının çıkarılmış olması temel bilgiler arasındadır. Bu gibi yetersiz ve eksik kaynaklar, üretimden verime ve kaliteye kadar her şeyi etkilerken, sektörün kurumsallaşması önünde de büyük bir engeldir. 2- Danışmanlık Hizmeti Verecek, Kurumsallaşmanın Bulunmaması Arıcılık yapmaya karar veren bir kişinin, ya da arıcılık yapmakta olan bir kişinin hemen danışıp bilgi alabileceği birimler belli merkezlerin dışında yoktur. Mevcut durumdakiler ise, işlevine uygun hizmeti sınırlı sayıdaki kişilere verebilmektedirler. Örneğin Türkiye nin ilk Arıcılık Araştırma Enstitüsü 1994 yılda Ordu da kurulmasına rağmen, ekipman ve personel yetersizliğinden gerçek anlamda, işlevine uygun hizmet verememiştir. Son yıllarda kendilerini yeniden yapılandırarak günümüz teknolojisine uygun hizmet vermeye başlayabilmişlerdir. Türkiye de var olan danışmanlık birimleri ise daha çok isim olarak vardır. Bu tür kurumların özel olarak desteklenmesi ve güçlendirilmesi aynı zamanda da birer eğitim merkezine dönüştürülmesi gerekmektedir. Bunun yanında faaliyet alanlarıyla ilgili yaptırım uygulama yetkileriyle de donatılmaları gerekmektedir. 3- Standardizasyon ve Standartlara Uygunluk Sorunları Ülkemizin en ciddi sorunlarından biri de standardizasyondur. Sadece arıcılıkta değil bir çok sektörde standartların belirlenmemiş olmasından kaynaklı sorunlar yaşanmaktadır. Arıcılıkta, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı tarafından çıkartılmış olan Arıcılık Yönetmeliği nde standartlar getirilmiş olmasına rağmen uygulamada bu standartlara riayet edilmemektedir. Ülkemizde her firmanın ürettiği kovan ölçüleri birbirinden bağımsızdır. Bu tutarsızlık yıllar içinde alınan kovanlarda gerek tip gerekse ballılık açısından da sorun olmaktadır. Örneğin ABD standartlarına göre koloni kabul edilmeyen bir kovan Türkiye de koloni olarak kabul edilebilmektedir. Bu şekilde de eldeki veriler dünya ölçeğinde doğruları yansıtamamaktadır. Özellikle Sahte Bal olarak tabir edilen standart dışı üretim ile de sektör ciddi bir sorun yaşamaktadır. Bunun yanında her alanda olduğu gibi arıcılıkta da yeterli ve etkin denetim olmaması standart dışı üretim potansiyelini artırmaktadır. TSE standartlarına uygun kovan ölçüleri aşağıdaki gibidir. 139

4- Pazarlama İle İlgili Sorunlar Standart dışı yöntemler ile üretilmiş olan hileli ballar, yurt dışından kaçak yollarla ülkemize giren menşei ve katkısı belirsiz ballar, standartlara uygun bal üretimi yapan arıcıların pazar payını törpülemektedir. Türkiye deki tüketici profili ele alındığında, gelir seviyesi sabit ve düşüktür. Bal ve bal ürünleri ise bu gelir grubuna göre fiyatı yüksek ürünler olduğundan genelde ikame ürünler tercih edilmekte, çok az miktarda bal tüketimi söz konusu olmaktadır. Durum bu merkezdeyken bir de ucuz ve hileli balın pazara inmesi, tüketiciyi bu ucuz ürüne yönlendirmekte, gerçek bal üreticisi ise mağdur olmaktadır. Bu durum hem halk sağlığını tehdit etmekte hem de haksız rekabet ortamı yaratmaktadır. Ülkemizde kalıntı sorunu nedeniyle bal ihracatında büyük güçlükler yaşanmaktadır. Birçok ülkede ithalatçı firmalar kendi kriterlerini belirlemekte ve bal alımını bu kriterlere göre yapmaktadırlar. Avrupa ve ABD ye ihraç edilen ballarda naftalin, çeşitli antibiyotik kalıntıları ve balın doğal yapısını bozan şeker şurubu, ticari glikoz ve nişastalı ürün karışımları nedeniyle sorunlar yaşanmaktadır. Verimsizlikten kaynaklanan sorunlar da eklendiğinde bal üretimimiz ancak iç tüketimimizi karşılayabilmektedir ve tüm bu durumların sonucu olarak ta Türkiye sadece 1.263.375 kg bal ihraç edebilmektedir. En çok bal ithalatı yapan 10 ülke sırasıyla; ABD, Almanya, Japonya, İngiltere, Fransa, Belçika, İspanya, Endonezya, İtalya ve Suudi Arabistan dır. Bu ülkelerin bal dış alımı 383.296 tondur. Bu pazar dünya bal üretimde 2. sırada olan Türkiye açısından iyi değerlendirilmelidir. Özellikle tekel olduğumuz çam balı gibi ürünlerde tek elden ihracat yapılmalıdır. Paketleme konusuna da ülkemizde yeterince önem verilmemektedir. Balda birlikler marka oluşturmalı ve ihracatı katma değeri yüksek olan kavanoz ambalaj ile yapmalıdırlar. 5- Arıcılıkla İlgili Yasal Düzenlemeler Sorunu Bir sektörün ayakta durması, varlığını devam ettirmesi o sektörü düzenleyen güçlü bir yasal alt yapının olmasına bağlıdır. Ülkemizde Tarım Kanunu henüz 2006 yılında yürürlüğe girmişken arıcılığa yönelik bir kanun olmasını ve bu kanunun uygulamalarının sıkı denetlenmesini beklemek, ayakları yere basmayan bir beklenti olur. Ancak arıcılık hususunda bir yasanın orta vadede çıkartılması ihtiyaçtır. Arıcılık ile ilgili bir yönetmelik vardır ancak yönetmeliğin kapsamı dardır. Arıcılığı daha kapsamlı, her yönüyle düzenleyen bir kanun gerekmektedir. Bu kanun arıcılık sektörünün tüm aşamalarında ortaya çıkacak sorunları çözmeye şamil olmalı özellikle uluslararası arenada Türk Arıcılık sektörünün haklarını korumalıdır. 6- Küresel Isınmanın Ortaya Çıkardığı Olumsuzluklar ve Sigorta Müessesesi Küresel ısınma olarak tabir edilen olay, atmosfere salınan Karbondioksit gibi zararlı gazların oluşturduğu sera etkisinin sonucudur. Böylece dünyamız ısınmakta ve iklimler değişmektedir. Arılar sıcaktan ve soğuktan hemen ve çok etkilenen narin hayvanlardır. Küresel ısınmanın mevsimsel etkileri arı ölümlerini artırmış buna mukabil doğanın flora yapısını olumsuz etkilemiştir. Aşırı sıcaklar çiçeklerin zamanında açmasını ve uygun tozlaşma ortamını ortadan kaldırmıştır. Bu durumda bal üretimi de doğal olarak düşmüştür. Arıcılar floranın fakirliğinden dolayı bal elde edemezken bir de arı ölümleri ile daha büyük zararlarla karşı karşıya kalmışlardır. Gelişmiş ülkelerin bazılarında arıcıların sigorta yaptırmaları bir zorunluluk olarak yasal düzenlemeye bağlanmıştır. Ülkemizde bu alanda bir yasal düzenleme olmadığı gibi ciddi bir çalışmada mevcut değildir. İlgili bürokratik kurumlar ile arcılık alanında faaliyet gösteren Birlik Dernek gibi meslek ve sivil toplum teşkilatlarının müşterek çalışmasına özel sigorta şirketlerinin de dahil edilmesiyle sektörde sigorta düzenlemesi yapılmasına gidilmelidir. 140

Sektöre Yönelik Öznel Sorunlar 1- Gezginci Arıcıların Yaşadığı Sorunlar Arıcılık Yönetmeliği ile Gezginci Arıcılık Şartları belirlenmiştir. Geçmişten günümüze kadar devam eden gezginci arıcılık konusunda yaşanan sorunlar bu yönetmelikle kısmen çözülmüş olsa da halen belli bölgelerde gezginci arıcılar sorunlar yaşamaktadır. Hiç şüphe yok ki bu sorunların başında da güvenlik gelmektedir. Her ne kadar gezginci arıcıların güvenliği o bölgenin güvenlik güçlerince sağlanacağı hükmü yönetmelikte yer alsa da özellikle vahşi hayvan saldırıları can güvenliği açısından önemli bir sorundur. Özellikle Doğu Anadolu illerinin bazılarında Terör tehdidinin olması da can güvenliği sorununu doğurmaktadır. İl/İlçe Tarım Müdürlükleri tarafından belirli kriterler gözetilerek belirlenecek olan konaklama yerlerinde alt yapı tesisleri yoktur. Özellikle sağlık hizmeti veren birimlerin olmaması, küçük müdahalelerle hallolacak hastalıkların ölümlerle sonuçlanmasına sebep olmaktadır. İlkel şartlarda, dünya ile ilişkileri kesilmiş olarak sezonu geçiren gezginci arıcılar, kış konaklamasına kadar dünyadan izole yaşamaktadırlar. 2- Hastalık, Parazit ve Zararlılar İle Mücadelede Yaşanan Sorunlar Ülkemizde hastalık ve parazit bulaşmamış bölge kalmamıştır. Arıcılar zamansız, ruhsatsız ve doz ayarı yapılmamış ilaçlar kullanmaktadırlar. Bu durum arı kolonilerinin hayatını tehlikeye atarken bal kalitesini de düşürmektedir. Arıcıların hastalık ve parazitlerle mücadele konusunda eğitilmeleri ve bu konuda yürüttükleri mücadelenin denetlenmesi çok önemlidir. Arıcılarımız mutlaka zamanında, uygun dozda ve ruhsatlı ilaçlar kullanarak ilaçlama yapmalıdır. Zaman zaman naftalinli bal gibi haberler duyulmaktadır, işte bu tür sonuçlar bilinçsiz mücadeleden kaynaklanmaktadır. Arı hastalıklarıyla mücadele yöntemleri tam olarak bilinmediği için yanlış uygulamalar yapılmaktadır. Bilinçsiz ilaç kullanımının en önemli sebebi arı hastalığının teşhisinin tam olarak konulmamış olmasıdır. Bilinçsiz, zamansız ve uygun dozda olmayan ilaç kullanımı neticesine bal üzerinde ilaç kalıntılarına rastlanmakta ve ihraç edilen ballarımız zaman zaman bu gerekçeyle geri dönmektedir. Son dönem ballarda Antibiyotik kalıntısına da rastlanmaktadır. Amerikan Yavru Çürüklüğü olarak adlandırılan bir hastalıktan dolayı arıcılar arılara yasak olmasına rağmen antibiyotik vermektedirler. Netice olarak da bal da antibiyotik kalıntısı oluşmaktadır. Oysa antibiyotik tedavisi kesin sonuç değildir. Antibiyotik hastalık sporlarını ortadan kaldıramamaktadır. Hastalığın ortadan tamamen kalkması için arıların itlaf edilmesi gerekmektedir çünkü bu hastalığın bir tedavi yöntemi yoktur. İtlaf durumunda arıcılar için devlet desteği olmadığından, arıcılar antibiyotik ile tedavi yoluna gitmektedirler ve zararlarını minimize etmeye çalışmaktadırlar. 141

Amerikan Yavru Çürüklüğü hastalığına yakalanmış bir petek. El ile yavru gözleri bozulduğunda, sümüksü bir halde ölmüş olan arı larvaları görülür. Bir diğer önemli sorun ise Temel Petek üretiminde standart olmayan tekniklerin kullanılması ve hijyen şartlarına uyulmamasıdır. Arıcılık yönetmeliğinin 12. ve 15.maddeleri ilaç kullanımına ayrılmış olsa da bu konuda eğitim verilmemiş olması ya da verilen eğitimin yeterli olmamasından kaynaklanan sorunlardan dolayı halen yanlış uygulamalar olmaktadır. Yapılan tüm bu yanlış uygulamalar sonucunda son beş yıldır kitlesel arı ölümleri görülmektedir. İlk arı ölümleri 2007 yılının ilkbaharında Hatay da meydana gelmiştir. 32.000 koloninin kış aylarında ölmüştür. TEMA Vakfı nın yaptığı çalışmalarda ve 20.07.2007 tarihinde ODTÜ de yapılan akademik değerlendirme toplantısında 2006-2007 kışında Adıyaman da, Ardahan da ve Ankara da % 50-60 oranlarına varan arı ölümlerinin olduğu belirlenmiştir. 2007-2008 kışında ise Muğla da %50, Kahramanmaraş ta %60, Edirne de %62 oranında koloni kayıpları olduğu tespit edilmiştir. Türkiye genelinde geçirilen iki kışta kaybedilen koloni miktarı % 50 nin üzerindedir. 3- Damızlık Ana Arı Üretimi İle İlgili Sorunlar Bir arı kolonisinde ana arı, işçi arı ve erkek arı olmak üzere anatomik ve fizyolojik açıdan birbirinden farklı özelliklere sahip üç birey görülmektedir. Bunlardan ana arı, kovan içindeki konumu bakımından, koloninin en önemli bireyi durumundadır. Koloninin verim yönünden ortaya koyacağı performans, iklim ve bitki örtüsünün ortak etkisine ilave olarak büyük ölçüde ana arı ve onun damızlık değeri ile ilgilidir. Ana arının yokluğu, yaşlılığı, verimsiz oluşu ve oğul durumlarında işçi arılar yeni ana arılar üretebilirler. Ancak ana arının bilgisi dışında gelişen bu yenileme olayları, teknik arıcılık esaslarına göre en az iki yıl olan ana arı yenileme süresini 3-5 yıla uzatabilmektedir. Koloninin bal sezonuna güçlü bir şekilde girebilmesi doğrudan ana arının kalitesine ve yaşına bağlı olduğundan arıcının gerektiğinde ana arılarını yenilemek üzere stok ana arılara ihtiyacı vardır. Arıcılığın sürekli gelir getirici olmasını sağlamak için seleksiyon şart olup bu da büyük oranda kontrollü koşullarda üretimi yapılmış genetik değeri yüksek ana arılarla sağlanmalıdır. Arıcılıkta 1 ana arı 1 koloni demektir. Ana arının performansı ile koloninin performansı doğru orantılıdır. Ana arı ne kadar genç ve vasıflı ise verim de o kadar yüksek olacaktır. Ülkemizin mevcut ana arı üretimi yaklaşık 300.000 olup bu rakam ihtiyacın % 12 sini karşılamaktadır. Buna göre arıcılık sektöründe yıllık 2.2 milyon damızlık ana arı açığı bulunmaktadır. Ana arı karasal iklimler de 2 yıl, sıcak iklimlerde de 1,5 yıl yaşamaktadır. Kendi doğal şartlarında da 3 yıla kadar yaşayabilmektedir. Ana arıların iğneleri işçi arıların iğneleri gibi tırtıklı olmadığından defalarca sokma yeteneğine sahiptirler. Ana arı kovanda 16 günde yetişkin hale gelmektedir. Ana arı genetik varyasyonu sağlar ve liderlik yapar. Ana arı döllenerek yumurta bırakmanın dışında da yumurta bırakabilir. Bu durumda ortaya çıkacak 142

arılar erkek olacaktır ve erkek arılarda yiyici olup en fazla 30 gün yaşamaktadır. 1 ana arı 1500-2000 tane yumurtayı 1 günde bırakabilmektedir. Bu da kendi ağırlığının 2 katı bir miktara denk gelmektedir. Türkiye'de yılda damızlık değeri yüksek en az 2,5 milyon ana arı kullanılması gerekmektedir. Türkiye den koloni başına alınabilen ortalama 15 kg verimin yükseltilmesinin olmazsa olmaz koşulu yüksek verimli ırklardan, verildiği bölgeye uygun ve yetiştirme kalitesi yeterli ana arı kullanmaktır. Ana arı yenileme sistemi olmayan arıcılıkta yılda en az %30 koloni kaybı ve %50 verim kaybı yaşanır. Saf Kafkas, Saf Karniol, Saf İtalyan, Saf Anadolu ve Saf Muğla Ana Arıları damızlık ana arılardır. Türkiye de Damızlık Saf Kafkas Ana Arılar Camili ve Posof ta Macahel Arıcılık A.Ş tarafından üretilmektedir. Camili de üretilen damızlıklar Karadeniz ve Marmara Bölgelerine, Posof ta üretilen damızlıklar Doğu Anadolu, İç Anadolu ve diğer bölgelere servis edilmektedirler. Saf Anadolu Ana Arıları, Kızılcahamam Kırkırca Köyü Kaplan Deresi izole alanında üretilmeye başlanmıştır. Saf Muğla damızlıkları için çalışmalar sürdürülmektedir. Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsünde 2007-2012 yılları arasında Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) ve Hayvancılık Genel Müdürlüğü (HAYGEM) Araştırmaları sistemi içerisinde sürdürülen İzmir Yöresi Bal Arılarında (Apis mellifera L.) Saf Hat Oluşturma Çalışmaları Projesi sonucunda enstitü arılığında verimli bir arı stoku oluşturulmuştur. Ayrıca, proje ülkesel olarak gerçekleştirilen ilk ıslah proje olma özelliği de taşımaktadır. Yapılan denetimler sonucunda Enstitü Arıcılık Bölümünce geliştirilen damızlık arı materyali için Bakanlık tarafından Damızlık Ana Arı Üretim İzni 19.05.2013 tarihinde verilmiştir. Bu üretim izniyle Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü damızlık ana arı üretim izni alan ikinci kuruluş olmuştur. Ordu Arıcılık Enstitüsü de ana arı yetiştiriciliği konusunda önemli çalışmalar yapıp, başarılar elde etmiş ve halen bu alanda çalışmalarına devam etmektedir. Macahel Arıcılık A.Ş Ticari ana arı üreten işletmelerin en önemli sorunu yetiştirdikleri binlerce ana arı için ana arı üretim alanında yeterli erkek arı kolonisi olmaması ve Ana Arıların yeteri kadar sperm alamamalarıdır. Bu ana arılar koloni tarafından öldürülmektedir. Bu sebepten dolayı, ana arı üretimi yanında Erkek Arı üretimine de gereken önem verilmelidir. Her ana arı için 10 erkek arıya ihtiyaç vardır. Bu işin standardı böyle olsa da bu standarda da uyulmadığı görülmektedir. Erkek Arı kovanda sadece üreme işine yaramakta ve temel tüketici konumdadır. Sezonun ilk ayları olan Nisan-Mayıs ta kovanda yeterli miktarda erkek arı bulunsa da sezon sonuna doğru erkek arıya ihtiyacı kalmayan arılar erkek arıları kovan dışına atmaktadır. Bu durumda ise erkek arı sayısında ciddi bir yetersizlik ortaya çıkmaktadır. Arıcılarda Erkek Arı kavramının ortaya çıkartılması gerekmektedir. Erkek arı yetiştirmek hem zahmetli hem de masraflıdır. Keza erkek arılar safi tüketici olduklarından arıcılar tarafından, yetiştirilmeleri hususunda özel bir çaba gösterilmemektedir. 143

4- Eğitim Sorunu Ülkemizde, özellikle tarım sektöründe hemen hemen her üretim tekniği babadan görme metotlar ve alışkanlıklarla yapılmaktadır. Arıcılıkta da durum böyle olup komşudan veya arıcılık yapanlardan usta çırak ilişkisi ile öğrenilmektedir. Bakanlık kuruluşlarınca verilen kurslar sadece belge almaya yaramakta, yetiştiricilik ve bal üretimi konusunda kalıcı bilimsel doneler rağbet görmemektedir. Yöremizde arcılıkla ilgilenenlerin önemli bir bölümü emekli memur türünden eğitimli insanlar olsa da algılama gücünün yüksek olması ile bu konuda eğitimli olmak aynı anlama gelmemektedir. Arıcılık bir üretim şekli olup kendine has kuralları ve kriterleri vardır bu nedenle de işin özünde eğitim vardır. Birçok üniversitede arıcılık kürsüleri varken, arıcılık yüksekokul programları açılmışken, her tarım müdürlüğünde arıcılık uzmanı olarak görevlendirilen kişiler bulunuyorken modern arıcılık teknikleri hala üreticiye benimsetilememiştir. Ordu Arıcılık Araştırma İstasyonu Müdürlüğünde ise eğitim çalışmaları kapsamında, üreticilere, üreticilere hizmet veren kişilere ve bulunduğu bölgelerde arıcılarımız ile arıcılığa yeni başlayacak kişilere yardımcı olacak Bakanlığımız Taşra Teşkilatlarında çalışan, Hizmetiçi Eğitim Programına alınan ilgili personele, Arıcılık-Arı Ürünleri Üretim Teknikleri-Ana Arı Yetiştiriciliği, Arı Sağlığı, Arı Ürünleri ve Ambalajlama, Laboratuar Teknikleri konularında eğitim verilmektedir. Bu eğitimlerin, arıcılık hususunda eğitimli ve bilgili personeller ile teknik donanımlı, uygulamaya dönük mekanlar da verilmesi gerekmektedir. Eğitim sürecine dönük olarakta özel çiftlikler kurulmalı ve temel teknikler uygulamalı olarak gösterilmelidir. Bu süreç yeterli dokümantasyon ile de desteklenmelidir. Yetkili organların bunu yerine getirmeleri önemli bir konudur. 5- Petekli Ballardaki Temel Peteklerin sağlık koşullarına uygunsuzluğundan kaynaklanan sorunlar Petekli bal üretimi ve tüketimi dünyanın hiçbir ülkesinde olmayıp sadece Türkiye'ye mahsustur. Türkiye'de maalesef naftalin kalıntısız ve parafin katkısız temel petek bulunmamaktadır. Bu naftalinli ve parafinli temel petekler balla tüketilmektedirler. Naftalin de parafinde petrol ürünüdür ve kanserojendirler. Petekli bal tüketim alışkanlığı olan tüketicilere temel petekleri yemeden petekli balları nasıl yiyecekleri anlatılmamaktadır. Bu konu üzerinde durulması gereken önemli bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. V.BÖLÜM GENEL DEĞERLENDİRME Bal arıları genellikle her türlü arazide yetişen bitkilerden nektar ve polen toplayarak bunları bal gibi, değerli ürünlere dönüştüren müstesna varlıklardır. Doğadaki bu bitkilerden arıcılık faaliyeti yapılmadan, bu değerli ürünlerin elde edilebilmesinin imkanı yoktur. Arıcılık, doğal değerlerin, doğal dengeyi bozmadan, aksine koruyarak, değerlendirilebilmesinin en eski ve en geçerli yoludur. Arıcılık arazi mülkiyeti isteyen bir iştigal değildir. Doğadaki tüm araziler ve bitkiler arılara, dolayısıyla da arıcıya aittir. Bu yönüyle; doğru yapıldığında kısa sürede iyi gelir getirici bir faaliyettir. Ancak arıcılığın ülke genelinde en temel de eğitim, damızlık, kalite kontrol ve pazarlama gibi sorunları bulunmaktadır. Arıcılık için en zengin floraya sahip olan ülkemizde bu sorunların en kısa zamanda çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Arıcılık yapılmak istenildiğinde, yatırım için gerekli tüm ekipman yurtiçinde bulunmaktadır. Bu yönüyle dışa bağımlı olunmaması da önemli bir maliyet avantajıdır. Arıcılık faaliyeti sonucunda elde edilen bal, bal mumu, propolis, arı sütü gibi ürünler çok değerli olup, raf ömrü de uzun bu ürünler, her pazarda kolayca satılabilmektedir. Ticari stresi az olan bir sektördür. 144

Son yıllarda bal ile birlikte arıcılıktan elde edilen yan ürünler; arı sütü, propolis, polen gibi maddelerin sağlık açısından önemi daha fazla anlaşılır olmuş ve arı ürünleri ile yapılan tedavi anlamında kullanılan apiterapi uygulamaları daha çok rağbet görmeye başlamıştır. Bal arıları üründen ürüne, bitkiden bitkiye konarak çalıştıkları için en etkin doğal tozlaşma araçlarıdır. Tozlaşma ise ekosistemin devamlılığı için büyük öneme sahiptir. Einstein ın da dediği gibi; yeryüzünden arıların yok olması halinde ekosistem 4 yıl içinde yok olur. Kırsal kesimden kentlere göç ülkemizin dramatik bir sorunudur. Kırsal kesimde optimum işletme ölçeğinin kurulamaması, miras hukuku kapsamında arazilerin küçük parçalara bölünmüş olması ve haliyle üretim girdisinin çoğu zaman maliyeti karşılayacak düzeyde kalması gibi nedenlerle ve transformasyon politikalarının da etkisi ile kırsaldan kentlere bir akış söz konusudur. Taş yerinde ağırdır anlayışı ile hareket edilir ise kırdan kente göçü engellemenin tek çözümü gelir kalemlerinin artması ve gelir seviyesinin yükselmesidir. Arıcılık yukarıda saydığımız tüm özellikleri bağrında barındıran bir iştigal konu olması sıfatıyla iyi gelir sağlayan bir ürün olarak teşvik edilip yaygınlaştırılması göç olgusu üzerinde etki yaratacaktır. Türkiye bal üretimi bakımından Çin den sonra gelerek, dünya ikincisi olmasına rağmen; kovan başına elde edilen düşük verim, üretimin büyük bir kısmının iç pazarda tüketiliyor olması, dolayısıyla ihracatın yok denecek kadar az olması, diğer arı ürünlerinin üretim ve pazarlamasının yeterince yaygınlaşmamış olması, apiterapi faaliyetlerinin yeterince bilinirliğinin olmaması gibi nedenler bu sektörden elde edilen katma değerin düşük kalmasına neden olmaktadır. Yürürlükte bulunan Arıcılık Yönetmeliği yanında bir arıcılık kanunu da çıkartılmalıdır. Arıcıların hakları tespit edilip koruma altına alınmalı ve arıcılık ile ilgili kurumlara işlerlik ve işlevsellik kazandırılmalıdır. Arıcılık insan sağlığı ile ilgili bir husustur. Bu gün bal ve bal ürünlerinin insan sağlığına etkileri tüm dünyada kabul görmektedir. Bu nedenle arıcılığın bilimsel yöntemlerle yapılacağı birimler olan devlet-üniversite ve özel sektör üçgeninde güçlü bağlar kurulmalıdır. Arıcıların örgütlenmeleri sağlanmalı, Türkiye Arıcılar Birliği arıcıların sorunlarını çözecek şekilde teşkilatlandırılmalı ve arıcıların bu birliğe üye olmaları sağlanmalıdır. Arıcıların da kendileri ile ilgili sorunların en kısa sürede ve etkin çözümünün birlik çatısı altında bir araya gelerek örgütlenmelerinden geçtiğini bilmeleri gerekmektedir. Gezginci arıcıların yaşadığı sorunlar ilk etapta devlet eliyle çözümlenmeli, ülkemizin bölgeler hatta iller bazında detaylı flora haritası çıkartılmalı, gezginci arıcılık planlaması yapılmalıdır. Eğitimin her işin başlangıcı olduğu gerçeğinden hareketle arıcıların bilimsel esaslarla ve bilinçli olarak üretim yapmaları sağlanmalıdır. Eğitim alınmaması ve bilinçsiz üretim-müdahale tespiti halinde ciddi ve caydırıcı yaptırımlar yürürlüğe konulmalıdır. Eğitim, ister gönüllü, ister meta zoruyla olsun mutlaka verilmelidir. Eğitim verilmeden, hastalık, parazit ve zararlılar ile mücadelede etkin bir sonuç beklemek hata olur. Kalite standardizasyonunun sağlanması önemli bir konu olup bu konuda test ve kalite analizi laboratuvarları kurulmalıdır. Dünya artık belli testlerden geçirilmemiş ürünleri satın almamakta ve tüketmemektedir. Ürettiğinizi satamadıktan sonra ya da ürettiğiniz ürün üzerinde bir takım şaibeler var ise zaman içerisinde avantajlarınız dezavantaja dönüşecektir. Türkiye dünya bal üretiminde 2.sırada yer almakta olup bu avantajını AR-GE çalışmaları ile dünya standartlarına çıkarmalıdır. Ancak bu sayede dünya bal pazarında söz sahibi olabilecektir. Arıcılar bölgesel nitelikli kovan ve malzemeler yerine standartlara uygun kovan ve malzeme kullanımına özen göstermelidirler. Balmumu üretimi yapılan tesislerde hijyene dikkat edilmeli, bu tesisler ISO kalitesi ile belirlenmiş standartlarda olmalıdır. Petek yoluyla bulaşacak olan ilaç, bakteri veya hastalıklar kötü senaryoların yaşanmasına neden olacaktır. 145

Damızlık ana arı üretim tesisleri kurulmalı ve mevcut olanlar teşvik edilmelidir. Keza vasıflı ana arı demek kalite ve verim artışı demektir. Arıcılık sektörüne yatırım yapmak isteyenlere uygun vadede ve uygun faiz oranında kredi kullandırılmalıdır. Arıcılık sektörüne yönelik devlet destekli projelerin yaygınlık kazanması gerekmektedir. Bu sayede sektörün kurumsallaşarak daha güçlü hale gelmesi sağlanacaktır. İlimiz fındık üretimi ile öne çıkmıştır. Fındık ilimizin tüm ilçelerinde yetiştirilmektedir. Fındık için zirai mücadelede kullanılan özellikle Toz İlaçlar arılara zarar vermekte, ölümlerine sebep olmaktadır. Bir taraftan gelirimizi ve ürünümüzü korumaya çalışırken diğer yandan başka ve önemli bir üretim faaliyetimiz olan arıcılık zarar görmektedir. Fındık bahçelerinde toz ilaç dışında başka alternatifler mevcuttur ve bunların kullanımı hususunda baskıcı olunması arıcılığın mevcut durumu ve geleceği için son derece önemlidir. Arıcılık, Ordu ili için yarattığı istihdam ve sağladığı gelir nedeniyle özel bir öneme sahiptir. İlimiz her ne kadar fındık ile tanınmış olsa da Türkiye bal üretiminde 1. sıradadır. Bunun yanında arıcılığın Ordu için uzun yıllardır süre gelen bir faaliyet olması da ilde bir arıcılık kültürünün yerleşmesine neden olmuştur. Söz konusu etmenler değerlendirildiğinde 455 köyde besin ve geçim/ek gelir kaynağı olan arıcılığın Ordu için önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Kovan başına verim göz önüne alındığında Türkiye ortalamasından yüksek fakat dünya ortalamasından düşüktür. Gerçek şudur ki; sahip olunan flora çeşitliliği dikkate alındığında Ordu daki arıcılığın çok daha iyi durumda olması gerekmektedir. Arıcıların büyük bölümü orta yaş veya yaşlı kişilerden oluşmaktadır ve genç arıcı sayısı oldukça azdır. Bu durum eski yöntemlerin devam ettirilmesine ve dolayısıyla bakım, besleme, hastalıklarla, parazitlerle ve arı zararlılarıyla mücadelede yetersizliklerden dolayı düşük verim elde edilmesine neden olmaktadır. Yüksek verim sağlanması için yapılması gerekenler; genç arıcıların desteklenmesi, Ordu ilindeki gençlerin arıcılığa ilgi duymalarının sağlanması ve alacakları eğitim ile modern yöntemlerin uygulanmasıdır. Arıcılık faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin artırılması da gençlerin arıcılığa ilgilerinin artmasına katkı sağlayacaktır. Bu sayede gerek ülkemiz olarak gerekse ilimiz olarak arıcılıkta söz sahibi olunabilinecektir. Arıcılarımız şeker oranı yüksek, fiyatı ucuz bal üretimi yapmaktan vazgeçmelidir. Bu uygulama daha çok kazanmak arzusu ile kaliteye vurulan büyük bir darbedir. Arıcılar kolonilerini belli aralıklarla yenilemelidirler. Genç ve vasıflı ana arı kullanımına dikkat etmelidirler. Keza ana arının performansı koloninin performansını belirleyecektir. Bunun yanında erkek arı üretme kültürü de yerleşmelidir. Arıcılıkta çok kullanılan bir tabir olan Oğul Atma nın da izahını yapmak raporun bütünselliği ve faydalılığı açısından yerinde olacaktır. Kovandaki arı sayısının artması neticesinde işçi arılar arasında bir gruplaşma ortaya çıkar. Bu gruplaşma neticesinde bir grup arı mevcut ana arının görmeyeceği bir noktada bal sütüyle besleyerek yeni bir ana arı yetiştirirler. Bu sürecin sonunda genellikle eski ana arı etrafına aldığı işçi arılarla kovanı terk eder. Buna da, arıcılık literatüründe oğul atma denilmektedir. Oğul atma arıcılıkta bir sorunu ifade etmektedir çünkü kovan nüfusunun azalması kovanın gücünün yitirilmesi anlamına gelmektedir ve temelinde arıcının ilgisizliği vardır. Bal veriminin yüksek olmasını isteyen arıcılar doğal oğul çıkışını engellemek zorundadırlar. Küresel ısınmanın ortaya çıkardığı tehditlerden olumsuz etkilenen sektörlerden birisi de hiç şüphe yok ki arıcılıktır. Bir sektörde işlerin devamlılığı risklerin bertaraf edilmesi veya güvence altına alınması ile mümkündür. Bu mantık çerçevesinde sektörde sigorta uygulamasının yasal alt yapısı muhakkak oluşturulmalıdır. Yanlış arıcılık uygulamaları, hastalıklar ve değişen iklim koşulları nedeni ile zaman zaman kitlesel arı ölümleri yaşanmaktadır. Eğer arıcılar desteklenmez ve arı ölümleri önlenemezse arılarla döllenen bitkisel üretim düşerek, gıda kıtlığı yaşanabilmektedir. Ülke genelinde 146

yaşanabilecek olası arı ölümlerini durdurabilmek için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı nın duyarlı olması ve doğru bir arıcılık politikası geliştirmesi gerekmektedir. 7-BURASI ORDU COĞRAFİ VE İDARİ YAPI Ordu, Karadeniz Bölgesinde yer alan ve son nüfus artışıyla birlikte büyükşehir olan şirin ve modern bir şehirdir. Eşsiz yaylaları, denizi, Boztepe si ve tarihi mekânlarıyla ülkemizin yıldızı parlayan güzide illerinden biridir. En fazla fındık üreten il olmanın yanında kivisi, balı, hamsisi ve balığı ile de ekonomik potansiyeli gelişmekte ve daha da büyük umutlar vaat etmektedir. 147

Kuzeyinde Karadeniz, güneyinde Tokat ve Sivas illeri, batısında Samsun, doğusunda Giresun iliyle çevrilidir. İlimiz, 1920 yılında Trabzon dan ayrılarak, 4 Nisan 1920 tarihinde il statüsüne kavuşmuş olup, Altınordu ilçeyle beraber 19 ilçe, 72 belde, 473 mahalle ve 481 köye sahiptir.(büyükşehir olmasıyla birlikte 481 köy de mahalleye dönüştü) YÜZÖLÇÜMÜ 5.952 km 2 TARIM ALANI 2.612 km 2 ORMAN ALANI 2.002 km 2 ÇAYIR-MERA ALANI 500 km 2 YERLEŞİM ALANI 838 km 2 RAKIM (İL MERKEZİ) 3m İLÇE SAYISI 19 BELEDİYE SAYISI 72 MAHALLE SAYISI 473 KÖY SAYISI 481 NÜFUS VE DEMOGRAFİ Demografik yapı ile işgücü arasında çok ciddi bir ilişki vardır. Artan nüfus miktarı ile işgücü piyasası doğru orantılı olmakla birlikte, ekonomik gelişmeler de aynı ivmede etkilenmektedir. Yani, ticaretteki serbestleşmeler olumlu ya da olumsuz işgücü piyasalarından etkilenmektedir. Ticareti serbestleştirmekteki temel gerekçe ise milli gelire ve dolayısıyla ekonomik büyümeye pozitif ivme kazandırmaktadır. 148

Ordu iline ilişkin 2011 yılı Adrese Dayalı Nüfus Sistemi Sonuçlarına bakıldığında, ilin toplam nüfusunun 714.390 kişi olduğu görülmektedir. 2012 yılında ilin nüfusu artarak 741.371 kişiye, 2013 yılında ise 731.452 kişiye ulaşmıştır. Ordu ili uzun yıllar göç veren bir il konumundayken, 2012 yılında net göç hızı tersine dönerek göç almaya başlamıştır. 2013 yılında ilimize en fazla göç alınan yaş aralığı 5004 kişi ile 20-24 tür. Bu sayıları takiben ikinci sırada göç alınan yaş aralığı ise 3440 kişi ile 25-29 dur. Bu durum, işgücü piyasasının arzı açısından çok önemli bir gelişmedir. Ayrıca ilimizin sahip olduğu bu genç ve dinamik nüfus, iş gücünün büyümesindeki en önemli faktörlerden biri olarak diğer illere göre daha üst sıralarda yer almasına katkı sağlayacaktır. Her sektörde değerlendirilmeye hazır bir potansiyel güç olarak görebileceğimiz bu genç iş gücü, Ordu iline yatırım yapacak olanlara sunulan fırsatların zenginliğini çok açık bir şekilde yansıtmaktadır. TOPLAM NÜFUS (2013 ARALIK) 731.452 NÜFUS YOĞUNLUĞU (2013) 122 (kişi/km 2 ) Ordu ilinin en fazla göç verdiği ilk 10 ile baktığımızda ise Orduluların 4 büyük şehir dışında sanayi kentlerine ve çevre kentlere göç ettiği görülmektedir. Ancak en fazla göç aldığı ilk 10 ilin de göç verdiği illerle tamamen örtüşmesi ilimize göç eden kişilerin de ilimiz kökenli kişiler olduğunu desteklemektedir. Bu da göstermektedir ki Ordu halkı ilini sevmekte ve vatanını seven her insan gibi iline hizmet etmeyi bir borç olarak bilmektedir. Ordu ya İlişkin Göç Verileri ORDU İLİNİN EN FAZLA GÖÇ VERDİĞİ İLLER İSTANBUL SAMSUN ANKARA KOCAELİ GİRESUN TEKİRDAĞ TRABZON İZMİR BURSA TOKAT ORDU İLİNİN EN FAZLA GÖÇ ALDIĞI İLLER İSTANBUL SAMSUN KOCAELİ ANKARA BURSA GİRESUN TEKİRDAĞ TOKAT TRABZON İZMİR Kaynak: TÜİK 149

EKONOMİK VERİLER Ordu ili 2011 yılında yatırım teşviklerinden 635 milyon TL alarak, son 10 yılda ilimize yapılan sabit yatırımda en yüksek miktara ulaşmıştır. İlimize, 2012 yılında 100 milyon TL ve 2013 yılında ise 250 milyon TL yatırım teşvikinde bulunulmuştur. TÜİK verilerine göre Ordu İli, İllerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması (Sege-2011) nda 61. sırada yer almaktadır. Kamu yatırımları açısından bakıldığında 2012 yılında Ordu ili 165.005.000 TL ile Türkiye genelinde 41. sıradadır. Bu miktar aynı yıl için gerçekleşen toplam kamu yatırımlarının % 0,37 sini oluşturmaktadır. 2013 yılında ise İlimizde yapılmakta olan Ulaştırma-Haberleşme sektörlerindeki büyük kamu yatırımları ile bu oran %0,6 ya çıkmıştır. Türkiye de tarım sektörüne yapılan kamu yatırımı 6.002.624.000 TL olup Ordu ili 11.000.000 TL ile %0,2 oranında pay almaktadır. İllerin ekonomik gelişimlerini değerlendirmek için yatırım teşviklerinden ve kamu yatırımlarından aldıkları paylar ile kendi kaynaklarını birlikte düşünmek gerekmektedir. Bu durum da göstermektedir ki; Ordu ilinin, fındık, bal gibi tarımsal ürünlerin üretiminde Türkiye de 1. sırada, kivi üretiminde de 2. sırada olması ilimize yapılacak olan kamu yatırımları ve yatırım teşvikleriyle ekonomik açıdan yıldızı parlamış iller arasında olduğunun kanıtıdır. Kamu Yatırımlarında Ordu İlinin Yeri SEKTÖRLER ORDU TÜRKİYE ORDU(%) Tarım 11.000 6.002.624 0,2 Madencilik 55 1.790.700 0,003 Enerji 8044 4.290.765 0,2 Ulaştırma 173623 14.967.255 1,2 Turizm 1000 356.545 0,3 Konut 1605 613.250 0,3 Eğitim 30660 8.419.268 0,4 Sağlık 8687 3.169.890 0,3 Diğer Hizmetler 65143 12.587973 0,5 Toplam 299817 52.881.620 0,6 Kaynak: TÜİK (Bin TL) Ordu ili 2013 yılı TÜİK verilerine göre, 290.449.579 dolar ihracat ve 80.817.382 dolar ithalat değerine sahiptir. İlimiz, Türkiye ihracat değeri olan 151.812.238.560 dolardan sadece % 0,2 oranında pay almaktadır. Bu sayısal değerlere pozitif ivme kazandırmak için ilimizde ticarete konu olabilecek başlıca tarım ürünlerinin iç ve dış pazarda hak ettiği yeri almasını sağlamak gerekmektedir. Bu noktada Ordu Ticaret Borsası olarak fındık, kivi, bal ve canlı hayvan gibi ürünlerin gerek üretimini gerekse sanayisini daha fazla geliştirmek için etkin ve verimli çalışmalar yapmakta ve uzun vade de ilimizi ve borsamızı daha üst sıralara taşımak gayretindeyiz. 150

TARIM Ordu ilinin ekonomisi büyük oranda tarıma dayanmaktadır. İlimiz arazisinin % 43,6 sını tarım alanı, % 31,2'sini orman ve fundalık alanı, % 7,6'sı çayır ve mera alanı, % 17,6'sını ise yerleşim alanı ve tarım dışı araziler oluşturmaktadır. Ordu ilinin arazi dağılımı CİNSİ MİKTARI (ha.) PAY(%) Tarım Alanı 259.625 43,6 Orman Alanı 185.592 31,2 Çayır-Mera 45.325 7,6 Tarım Dışı Arazi 104.658 17,6 TOPLAM 595.200 100 İlimizin 259.625 hektar büyüklüğündeki tarım arazisinin kullanım amaçlarına göre dağılım durumu da aşağıda verilmiştir. 151

Ordu İlinin Tarımsal Arazi Varlığı ve Kullanım Durumuna Göre Dağılımı CİNSİ MİKTARI (ha.) TARLA ALANI 30.654 11,8 -Ekilen 26.649 86,9 -Nadas 4.005 13,1 FINDIK ALANI 227.054 87,5 DİĞER MEYVELER 621 0,2 SEBZE ALANI 1.296 0,5 TOPLAM 259.625 100 TARIM ALANINA ORANI Ordu nun 595.200 hektar olan toplam arazisinin % 43,6 sı tarıma uygundur. İlimiz, tarıma elverişli arazi varlığı bakımından Türkiye ortalamasının üzerindedir. Ordu ilinde toplam tarım alanının % 87,5 inde fındık tarımı yapılmaktadır. Ülkemizin 696.964 hektar olan toplam fındık alanının 227.054 hektarı Ordu da bulunuyor olması ile birlikte ilimiz, Türkiye de en fazla fındık alanına sahip olan il olma ayrıcalığına da sahiptir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Ordu ilinin ekonomik yapısını belirleyen ve yönlendiren temel tarım ürünümüz fındıktır. Türkiye fındık üretiminin %33,7 si Ordu dan sağlanmaktadır ki Ordu halkının %70 inin gelir kaynağı da fındıktır. Yani fındık Ordu ili için sadece bir tarım ürünü değil milli bir varlıktır. 2013 yılı verilerine göre 192.663 ton kabuklu fındık üretilen ilimizde ihracat miktarı 23.092.000 (iç/kg) ile değeri 146.129.000 dolardır. Türkiye nin fındık ihracat miktarına baktığımızda ise 274.657.461 kg ile 1.767.276.552 dolar değerindedir. Ordulu ihracatçılar, 23.092.000 kg ile Türkiye fındık ihracat miktarından %8,4 oranında pay alarak Türkiye de isimlerinden söz ettirmektedirler. Tüm bu sayısal veriler ışığında globalleşen dünyada diğer ülkelerle rekabet edebilmek için hedefimiz, Türkiye için 2023 yılında 2,5 milyar dolar fındık ihracat değerine ulaşmak ve buna paralel olarak ilimizin sembolü olan fındığı markalaştırmak amacıyla ilimiz ihracat değerini 2-3 katına çıkarmaktır. Ordu Ticaret Borsası olarak, hem ilimiz hem de ülkemiz için fındık gibi bu değerli ürüne daha fazla değer kazandırmayı bir görev olarak edinmiş olup bu yolda yapılacak olan tüm çalışmalara maddi ve manevi destek vermek için hazırız. Fındığı dışa bağımlı bir ürün olmaktan çıkarıp öncelikle iç pazardaki değerini artırmak birincil hedeflerimizdendir. Türkiye nin iç fındık ihracat miktarı incelendiğinde 2013 yılında 274.657 ton ile en yüksek sayısal değere ulaştığı görülmektedir. Bu sonuç Dünya nın fındığı tanımakta olduğunu ve son 10 yılda yakalamış olduğumuz pozitif ivmeyi daha da hızlandırarak, 2023 yılında gerçekleşecek olan ihracat miktarının 350.000-400.000 tona ulaşabileceğini destekler niteliktedir. Fındık üretiminde 1. sırada olmamızı ekonomik açıdan en avatajlı yöne çevirebileceğimiz nokta ürünümüze katma değer kazandırmaktır. Fındıktan en yüksek katma değeri elde etmenin koşulu da fındığı nihai ürünlere dönüştürmekten geçmektedir. Yani fındık bazlı ürünlerin üretimini daha fazla artırmak için ilimizde var olan genç iş gücünü sanayi ile buluşturmak gerekmektedir. Böylece Ordu nun diğer iller arasında parmakla gösterilir konuma gelmesi için var olan potansiyel gücünün ortaya çıkması sağlanmış olacaktır. Ordu Ticaret Borsası olarak bize düşen görev ise bu potansiyel gücün doğru yer ve zamanda ortaya çıkmasına yapmış olduğumuz fizibilite çalışmalarıyla destek vermektir. Tarımsal yapının büyük ölçüde fındığa bağımlı olduğu ilimizde fındık üreticilerimizin gelir düzeyini artırmaya yönelik üretim seçenekleri ortaya koymak suretiyle ürün deseninin çeşitlendirilmesine olanak sağlamak amacıyla, Ordu ilinde yetişme eğilimi gösteren en az fındığa eşdeğer veya ondan daha fazla net gelir getiren ürün çeşitlerinin belirlenmesi ve üretimlerinin teşvik edilmesi için ürün çeşitlendirme çalışmaları yürütülmektedir. İlimizde, ürün çeşitlendirme kapsamında bulunan ürünler; kivi, ceviz, elma, böğürtlen, çilek, karayemiş, maviyemiş ve Trabzon hurmasıdır. Özellikle ceviz son zamanlarda ekonomik 152

açıdan fındıktan daha fazla gelir getirmesi sebebiyle halkımız tarafından üretimine sıcak bakılmaktadır. Uzun vade de fındıktan sonra ceviz için de Ordu ilinde artık bir marka olabileceğini söylemek en doğal hakkımızdır. Fındıktan sonra en çok gelir getiren tarımsal kökenli ürün Bal dır. Ordu nun florası arıcılık açısından zengin değildir. Ancak Türkiye florasını değerlendirerek yola çıkan Ordulu gezginci arıcılar arıcılığı, Ordu ekonomisine fındıktan sonra ikinci sırada gelir getiren tarımsal bir faaliyet olarak yapmaya başlamışlar ve Ordu yu Türkiye de bal üretiminde 1. sıraya yerleştirmişlerdir. Ordu ilinde 455 köyde 5.000 aile tarafından toplam 487.214 adet kovanla arıcılık yapılmakta olup bu faaliyetten 11.457,65 ton bal ve 220,318 ton bal mumu elde edilmektedir. İlimizde, gerek hayvansal üretim içerisindeki yeri bakımından gerekse pazarlanan hayvansal ürünler içerisindeki yeri bakımında bal ve balmumunun ürün değeri % 50 yi bulmaktadır. Kovan sayısı bakımından Muğla, 710.949 kovan ile Türkiye de 1. sırada iken Ordu Muğla ilinden 223.735 az kovana sahip olmasına rağmen Türkiye üretiminde 1. sıradadır. Yani, Türkiye de en çok bal Ordulu arıcılar tarafından üretilmekte ve Türkiye de ortalama olarak koloni başına bal verimi 14-15 kg iken, Ordu da koloni başına bal verimi 25-30 kg düzeyine çıkabilmektedir. 153

İlimiz tarım ürünlerinden kivi de son 10 yılda üretimini 3-4 katına çıkartarak ticarete konu olan başlıca tarım ürünlerimiz arasına girmiştir. 2012 yılı itibariyle Ordu da 2.645 dekar alanda 6.707 ton kivi üretilmiştir. Burada dikkat çeken nokta, Ordu daki dekar başına verimliliğin ortalama 2.500 kg olmasıdır. İlimiz bu verimlilik ortalamasıyla Türkiye, Dünya ve hatta en büyük kivi üreticisi olan İtalya nın verimlilik ortalamasından bile yüksektir. Uzman görüşleri; kivi bahçelerine gerekli ve tekniğine uygun bakım yapılıp özen gösterildiği taktirde, dekar başına verimlilik 5.000 kg a kadar yükselebilir olduğu yönündedir. Yaklaşık 2.000 üretici tarafından üretim yapılmaktadır. Kivi üretiminde ilimizde kısa zamanda çok büyük gelişme sağlanmış olup son 5-6 yılın verileri incelendiğinde kivi, gerek dikili alan bakımından gerekse üretim miktarı bakımından 2-3 katına çıkmıştır. Kivi üretimde ağaç başına ortalama verim de her yıl artmakta olup 2012 yılında 53 kg a ulaşmıştır. Bugün Ordu ili, Türkiye kivi üretiminin yaklaşık %18 sini karşılayarak 2. sıradadır. Henüz meyve vermeyen ağaçlar da dikkate alındığında önümüzdeki yıllarda Ordu nun kivi üretiminde daha da önemli bir yere geleceği yorumu yapılabilir. İlimizde balıkçılık sektörü incelendiğinde, ülke genelinde üretilen deniz ürünlerinin %43,84 ü Karadeniz Bölgesi balıkçılarca üretilmektedir. 110 km kıyı şerdi olan Ordu ili, Türkiye ve Karadeniz balıkçılığı içerisinde önemli bir yer teşkil etmektedir. Bir sahil kenti olması ve Altınordu ilçesi ile birlikte 4 ilçesinin deniz kenarında bulunması nedeniyle, balıkçılıkta İl ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Kafes balıkçığı Ordu da sürekli gelişmekte olan bir sektördür. Kafes balıkçılığına Ordu da Gıda, Tarım Ve Hayvancılık Müdürlüğü kontrolünde ilk olarak 1991 yılında başlanmış olup, bu ilk kafeslerin kapasiteleri de, 25 ton olmuştur. Şu an 6 adet kafeste üretim yapılmakta olup bu kafeslerde toplamda yıllık 1.200-1.500 ton üretim yapılmaktadır. Ordu ili Trabzon dan sonra Karadeniz de yetiştiricilikte 2. sırada yer almaktadır. Günümüzde Ordu da kültür balıkçılığı yapan işletme sayısı 36 ya ulaşmıştır. Bu işletmelerin yıllık üretimi iç sularda yaklaşık 250 ton, deniz sahasında ise 1.300 tondur. Balıkçılık gerek avcılık, gerekse ticareti açısından istihdama önemli ölçüde katkı sağlamaktadır. 154

Fındık Türkiye Üretiminin %33,7 si ile Türkiye 1 incisi Bal Türkiye Üretiminin %12,8 si ile Türkiye 1 incisi Kivi Türkiye Üretiminin %18 i ile Türkiye 2 incisi İlimizde yetiştirilen meyve çeşidi 40 Kültür Balıkçılığı Yapan İşletme Sayısı 36 Kesme çiçekçilik son dönemde gelişen önemli bir tarımsal faaliyettir. İLİMİZİN ÖNEMLİ YATIRIMLARI ORDU -GİRESUN HAVALİMANI ORDU ÇEVRE YOLU ÜNYE ÇEVRE YOLU KARADENİZ-AKDENİZ YOLU ÜNYE-NİKSAR-TOKAT YOLU (Kuzey- Güney Aksı) TOPÇAM BARAJI VE HES BOTANİK BAHÇESİ ÇAMBAŞI YAYLASI KIŞ SPORLARI KAYAK MERKEZİ ÇİKOLATA PARK PROJESİ Türkiye de denize dolgu yöntemi ile yapılan ilk havalimanı olma özelliğine sahiptir. İlimize yapılmakta olan ulaştırma yatırımları sayesinde ilimiz liman kenti olma yolunda ilk adımlarını atmış bulunmaktadır. Bu sayede ihracatçıların en önemli sorunlarından biri olan ulaşım problemi de ortadan kalkacaktır. Ordu ilinde şuan 41 adet HES projesi mevcuttur. Bu projelerden 6 sı işletme, 7 si inşaat, 28 i proje ve planlama aşamasındadır. İlimizin mevcut elektrik üretimi, Türkiye üretiminin %0,13 ünü karşılamaktadır. Tüm HES projeleri tamamlandığında ilimizin Türkiye elektrik üretimi içindeki payı %1,15 e çıkacaktır. Yani yaklaşık 9-10 kat artacaktır. Ordu ili kendi enerjisini kendi üretiyor konuma gelecektir. İlimiz merkezinde kurulacak olan Botanik Bahçesi, Karadeniz bölgesinde ilk olma özelliği taşımakla birlikte Ordu ilini bir cazibe merkezi haline getirmede büyük oranda katkı sağlayacaktır. Orduluların hedeflerinden biri olan kentini kültür ve turizm şehri yapma yolunda atılmış önemli adımlardan biridir. Ordu-Giresun Havalimanı çevresinde 60.534 m 2 alana yapılması planlanan turizm kompleksi sayesinde çikolata üretimindeki en önemli hammadde olan fındık değerlendirilerek yeni bir bölgesel marka oluşturulması hedeflenmektedir. DOKA güdümlü proje destekleri kapsamında desteklenecek olan bu projeye OTB, proje ortağı olarak destek vermektedir. 155

Borsamız Tarafından Üretilen ve Güncel Tutulan İstatistikler; Dünya Fındık Üretim Miktarı YILLAR 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 TÜRKİYE İTALYA ABD İSPANYA AZERBAYCAN GÜRCİSTAN DİĞERLERİ TOPLAM 375.000 109.344 19.700 21.270 35.447 560.761 315.000 128.149 23.130 18.096 36.859 521.234 520.000 115.316 25.130 26.432 13.000 12.000 36.730 748.608 305.000 90.778 37.190 12.107 15.331 10.000 37.563 507.969 490.000 127.571 19.230 22.600 15.952 13.000 38.927 727.280 455.000 118.400 35.380 15.500 12.000 10.000 37.876 684.156 446.000 120.215 17.240 7.030 11.000 15.000 37.391 653.876 410.000 98.742 42.770 21.252 9.000 14.000 39.271 635.035 580.000 128.137 14.060 17.667 9.477 15.841 39.304 804.486 530.000 118.388 36.290 27.800 12.635 16.836 40.595 782.544 470.000 98.540 20.410 25.188 13.334 14.220 36.655 678.347 625.000 117.000 44.910 26.711 15.945 11.375 38.764 879.705 600.000 119.458 17.690 26.552 16.120 13.901 39.930 833.651 480.000 83.292 34.380 12.559 19.895 14.820 35.320 680.266 350.000 143.356 34.019 26.919 5.491 8.327 47.409 615.521 530.000 87.879 25.038 23.027 27.986 16.393 48.921 759.244 661.000 142.109 37.195 24.810 24.625 23.500 51.526 964.765 530.000 128.231 33.568 16.134 27.462 21.200 58.705 815.300 800.791 111.841 29.030 24.330 27.745 18.700 57.452 1.069.889 500.000 106.600 42.638 10.290 30.430 21.800 64.198 775.956 600.000 90.270 25.401 15.086 29.454 28.800 66.707 855.718 430.000 128.940 34.927 17.590 32.922 31.100 67.521 743.000 660.000 85.232 30.000 13.900 29.624 24.700 70.991 914.447 Kaynak: FAO AŞAĞIDAKİ TABLOLARLA İLGİLİ GIDA TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI NIN GÖRÜŞÜ: Rekolte tahmin komisyonları sadece fındık dikimine izin verilen 14 İl de kurulmakta ve çalışmaktadır. Fındık üretimi yapılan diğer 19 ilin fındık üretim miktarı ve alanı ise Bakanlığımız İl/İlçe Tarım Müdürlüklerince İstatistik Veri Ağına girişi yapılan verilerden tespit edilmekte 14 ilin verileri ile birleştirilerek Türkiye nin fındık üretimi ve alanı belirlenmekte ve TÜİK tarafından açıklanmaktadır. Ayrıca rekolte tahmini yapıldıktan sonra hava şartlarındaki değişimlere bağlı olarak ilgili kurumlarla görüşülerek rekolte miktarında revize işlemi yapılmaktadır. Türkiye nin gerçekleşen fındık üretimi ve alanı bilgilerini rekolte tahmin tutanaklarından değil, Ülkemizin resmi istatistik kurumu olan TÜİK ten alınması gerekmektedir. (BU ifade UFK nın 2014 Fındık raporundan alınmıştır) 156

YILLAR MİKTAR (Ton / Kabuklu) 1989 550.000 1990 390.815 1991 400.000 1992 531.000 1993 315.000 1994 550.000 1995 455.000 1996 500.000 1997 515.000 1998 595.000 1999 546.000 2000 495.000 2001 682.554 2002 614.290 2003 465.445 2004 329.956 2005 547.820 2006 650.000 2007 498.712 2008 804.546 2009 490.877 2010 655.210 2011 452.847 2012 707.396 2013 572.385 2014 381.042 Kaynak: Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlükleri Rekolte Tespit Tutanakları Türkiye Fındık Üretim Alanları İLLER 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 HEKTAR HEKTAR HEKTAR HEKTAR HEKTAR HEKTAR HEKTAR ORDU 212.566 226.930 226.930 226.930 226.930 227.121 227.121 GİRESUN 101.350 117.800 117.729 117.729 117.729 117.729 117.729 TRABZON 59.964 59.036 59.000 62.809 64.283 64.544 65.485 RİZE 2.500 3.556 3.558 3.558 3.558 3.558 3.607 ARTVİN 13.421 12.124 8.656 10.584 10.751 8.065 8.063 SAMSUN 90.290 97.347 88.341 88.341 88.344 89.371 89.371 GÜMÜŞHANE 817 822 762 762 KASTAMONU 7.545 6.651 7.491 7.481 7.169 7.177 7.161 DÜZCE 62.696 58.878 62.696 62.696 62.696 62.706 62.706 SAKARYA 68.510 71.771 69.171 69.193 68.313 71.468 71.328 ZONGULDAK 23.428 22.039 23.418 23.418 23.418 23.409 23.409 SİNOP 1.859 1.855 1.855 1.730 1.665 1.676 1.686 BARTIN 3.807 2.395 3.908 3.908 6.000 6.000 6.000 KOCAELİ 8.337 8.479 8.434 8.434 8.434 8.434 8.434 TOPLAM 656.273 688.861 681.187 687.628 690.112 692.020 692.862 Kaynak: Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlükleri Rekolte Tespit Tutanakları 157

Türkiye, Tahmini Rekolte ile Gerçekleşen Karşılaştırması(Sezonlar İtibariyle) GERÇEKLEŞEN REKOLTE (Ton / Kab) 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 573.467 803.000 554.434 875.921 442.624 637.427 470.329 711.893 669.825 TAHMİNİ REKOLTE (Ton / Kab) 547.820 650.000 498.712 804.546 490.877 655.210 452.847 707.396 572.385 Kaynak:Tahmini Rekolte,Rekolte Tespit Tutanakları Gerçekleşen;Ticaret Borsaları Bültenleri Türkiye Fındık İhracatı SEZONLAR MİKTAR (Ton / İç) DEĞER ($) 1978-79 104.785 235.804.754 1979-80 126.482 459.682.216 1980-81 89.957 359.828.000 1981-82 123.543 300.082.500 1982-83 117.617 1983-84 133.985 294.569.000 1984-85 145.112 346.170.706 1985-86 96.475 317.195.373 1986-87 140.206 472.780.918 1987-88 123.274 455.259.703 1988-89 152.277 420.768.409 1989-90 132.691 375.586.673 1990-91 196.079 545.238.052 1991-92 164.856 461.555.206 1992-93 194.814 453.563.256 1993-94 176.425 698.891.402 1994-95 244.657 795.159.158 1995-96 209.439 625.125.888 1996-97 186.511 733.506.088 1997-98 212.651 964.226.467 1998-99 173.718 719.384.088 1999-00 199.420 692.198.069 2000-01 204.253 682.451.341 2001-02 255.893 636.027.664 2002-03 255.918 593.690.721 2003-04 217.176 878.754.034 2004-05 194.594 1.554.156.298 2005-06 239.366 1.952.767.266 2006-07 248.634 1.262.427.049 2007-08 207.287 1.589.547.748 2008-09 244.628 1.178.101.490 2009-10 218.714 1.378.691.431 2010-11 281.331 1.783.567.588 2011-12 229.628 1.819.725.806 2012-13 301.193 1.750.439.804 2013-14 267.643 1.981.441.719 Kaynak: Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birliği 158

2.2 Politika ve Temsil Kalite Yönetim Sistemimiz içerisinde tanımlanmış olan bir Görüş Oluşturma Prosesi mevcut olup, bu prosese uygun olarak davranılmaktadır. Ordu Ticaret Borsası Görüş Oluşturma Prosesi; AMAÇ Borsamızdan talep edilen görüşlerin, hazırlanması istenilen raporların vb. çıktıların hangi süreçlerden geçerek ne kadar sürede ortaya konulabileceğini tespit etmek ve ölçülebilir hale getirmek. SORUMLUSU Genel Sekreter 159