H. T a r ık Ş e n g ü l. İktidar. G iriş

Benzer belgeler
İ Ç İ N D E K İ L E R

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

İÇİNDEKİLER. Gelişim Kuramları 22 Eylem Kuramı ve Toplumsal Yapılandırmacılık 28

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

VİZYON BELGESİ (TASLAK)

SOSYAL PSİKOLOJİ II KISA ÖZET KOLAYAOF

DAVRANIŞ BİLİMLERİ ÜZERİNE YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

ÜNİTE:1. Toplumsal Yapıyı Açıklayan Kavram ve Kuramlar ÜNİTE:2. Türkiye de Kültür ve Kültürel Değişim ÜNİTE:3

6. Hafta: Farklı Devlet Oluşumu Yaklaşımları-2

SİYASET SOSYOLOJİSİ (SBK307)

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü

TÜRKİYE NİN TOPLUMSAL YAPISI

Kitap Eleştirisi Üretken Emek, Üretken Olmayan Emek ve İşçi Sınıfı:Poulantzas Kitabı 1 Üzerine Düşünceler

Staj Programları Hakkında

Temel Kavramlar Bilgi :

Bürokrasi ve Türkiye Bürokrasisi (KAM 302) Ders Detayları

ÇAĞDAŞ SİYASET DÜŞÜNCESİ (SBK204)

İSTANBUL GÜVENLİK KONFERANSI 2016 Devlet Doğasının Değişimi: Güvenliğin Sınırları

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE STRATEJİK İLETİŞİM PLANLAMASI

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ... iii GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM SOSYOLOJİYE GİRİŞ

ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM

Editörler Prof.Dr. Mimar Türkkahraman & Yrd.Doç.Dr.Esra Köten SİYASET SOSYOLOJİSİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Siyaset Bilimine Giriş I SBG Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

İş Yerinde Ruh Sağlığı

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

HALKLA İLİŞKİLER HALKLA İLİŞKİLERDE İMAJ VE SOSYAL SORUMLULUK. Yrd.Doç.Dr. Özgür GÜLDÜ

Hukuk Sosyolojisi Açısından Hukuk

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON

DERS ÖĞRETİM PLANI TÜRKÇE. 1 Dersin Adı: Çağdaş Sosyoloji Teorileri. 2 Dersin Kodu: SSY Dersin Türü: Zorunlu. 4 Dersin Seviyesi: Lisans

Siyaset Sosyolojisi Araştırma Konusu Nedir Siyaset Nedir Siyasi Olan Devlet Nedir Devlet türleri Devletsiz siyaset olur mu

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Uluslararası Siyaset SPRI

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

ÇAĞDAŞ SİYASET DÜŞÜNCESİ (SBK204)

Türk-Alman Üniversitesi. Hukuk Fakültesi. Ders Bilgi Formu

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 23: Çalışma Hakkı

Öğretmen Liderliği ÖĞRETMEN LİDERLİĞİ

Türkiye de Gazetecilik Mesleği

Çağdaş Siyaset Kuramları (KAM 401) Ders Detayları

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

Değerler Ekim Page 2

SİVİL TOPLUM VE SU. Serap KANTARLI Türkiye Tabiatını Koruma Derneği.

Siyaset Psikolojisi (KAM 318) Ders Detayları

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

KAPSAYICI EĞİTİM. Kapsayıcı Eğitimin Tanımı Ayrımcılığa Neden Olan Faktörler

Anayasa Hukuku (KAM 201) Ders Detayları

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI: DÜNYADAKİ VE TÜRKİYE DEKİ YERİ VE ÖNEMİ. Düşünce Kuruluşları genel itibariyle, herhangi bir kâr amacı ve partizanlık anlayışı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Medya Çalışmalarında Temel Metinler MES

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

EĞİTİMİN SOSYAL TEMELLERİ TEMEL KAVRAMLAR. Doç. Dr. Adnan BOYACI

SİYASETİN BAĞIMLILIĞI VE GÖRECE ÖZERKLİĞİ

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

Müzakere Becerileri ile Satış Performansını Geliştirmek

TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ VE OKUL YÖNETİMİ. Nihan Demirkasımoğlu

4 -Ortak normlar paylasan ve ortak amaçlar doğrultusunda birbirleriyle iletişim içinde büyüyen bireyler topluluğu? Cevap: Grup

Bourdieu den Sonra Ekonomik Sosyoloji

İşletmelerde Stratejik Yönetim

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Sosyolojiye Giriş I SSG

DERS ÖĞRETİM PLANI TÜRKÇE. 1 Dersin Adı: Kurumlar Sosyolojisi. 2 Dersin Kodu: SSY Dersin Türü: Zorunlu. 4 Dersin Seviyesi: Lisans

İLETİŞİM KURAMLARI EYLÜL 2016

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Siyasal Partiler ve Seçim Sistemleri (KAM 314) Ders Detayları

POPÜLİST AKIL ÜZERİNE

EĞĠTĠM TEKNOLOJĠLERĠNDE TEMEL KAVRAMLAR. Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme

DERS PROFİLİ. POLS 303 Güz

YÖNETİMDE SİSTEM YAKLAŞIMI

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞTA GRUP SÜRECİ: LİDERLİK Doç. Dr. Cevat ELMA

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MEDYA ÇALIŞMALARI DOKTORA PROGRAMI

2. Iletisim Adresi : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü,

Prof. Dr. Münevver ÇETİN

STK lar için bir Stratejik Yönetim Perspektifi Dr. David Lewis

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Hukuka Giriş HUK

1. Hafta: Giriş ve İletişim, Teknoloji ve Toplum İlişkisine Dair Temel Yaklaşımlar

2. Gün: Stratejik Planlamanın Temel Kavramları

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Çin Halk Cumhuriyeti nde Toplum ve Siyaset PSIR Ön Koşul Dersleri -

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

DERS PROFİLİ. POLS 337 Güz

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

5. İİT ÜYESİ ÜLKELER DÜŞÜNCE KURULUŞLARI FORUMU

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

Cem Somel in Türkiye de Küreselleşmeye Tepkiler

Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 5 Çalışma ve Meslek Ahlakı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Jeopolitik POLS

DÜŞÜNCE KURULUŞLARI. Şubat 2018

Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

Benjamin Beit-Hallahmi, Prolegomena to The Psychological Study of Religion, London and Toronto: Associated University Press, 1989.

PATOLOJİ UZMANININ ETİK SORUMLULUKLARI ve YÜKÜMLÜLÜKLERİ

1. İnsan Hakları Kuramının Temel Kavramları. 2. İnsan Haklarının Düşünsel Kökenleri. 3. İnsan Haklarının Uygulamaya Geçişi: İlk Hukuksal Belgeler

TOPLUMSAL TABAKALAŞMA ve HAREKETLİLİK

Transkript:

H. T a r ık Ş e n g ü l İktidar G iriş ABD nin başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın farklı bölgelerine yaptığı askerî ve siyasi müdahalelerden New York ve Londra borsalarınm işgaline, hidroelektrik santrallerin inşa sürecinde ortaya çıkan çatışmalardan kürtaj hakkına yönelik kısıtlama çabalarına kadar ulus-ötesi ve ulusal nitelikte birçok konu iktidar kavramına başvurmadan anlaşılamaz. Benzer bir durum günlük yaşamımızda şahit olduğumuz sıradan görünen olaylar için de geçerlidir. Kalabalıkta taciz edilen bir kadının durumu, mahallesine girerken makyajını silmek durumunda kalan genç kızın içinde bulunduğu koşullar, sendika istedikleri için kapıya konulan işçilerin ayakkabı fabrikasının önündeki bekleyişi, üst geçidin bulunmadığı bir otobanda karşıya geçmeye çalışan yayanın içine itildiği tehlike, iktidar ilişkilerinin dışında tahlil edilebilecek konular değildir. Tam da bu durumu anlatmak için Bertrand Russell (1872-1970) enerji fizik açısından ne anlama geliyorsa, iktidar da sosyal bilimler için o anlama gelir der.1 İktidarın toplumsal yaşamı oluşturan tüm ilişkilere ve en küçük gözeneklere kadar sızması, bir yandan iktidardan ne anlamamız gerektiği sorusunu önemli hâle getirirken paradoksal bir biçimde verilecek yanıtı da zorlu bir uğraşa dönüştürür. Bu nedenle birçok önemli kavrama ilişkin ihtilaflı durum iktidar kavramına yönelik olarak da ortaya çıkar. Dahası bu ihtilafın kendisi, ironik biçimde, bir iktidar sorunuyla yakından ilişkilidir. İktidarın tanım ve içeriğine yönelik zorluğu anlamak için bazı temel sorulara verilen yanıtlara bakmak yeterlidir. Örneğin bazı yaklaşımlar iktidar sorununu aktörlerin yapabilirlikleri etrafında tartışırken, bazıları yapısal koşullar ve belirlenimleri öne çıkarmaktadır. Benzer biçimde, 1 Bertrand Russell, İktidar, çev. Mete Ergin (İstanbul: Cem, 1999).

42 I Siyaset Bilimi iktidarı ele geçirilip gerek duyulduğunda kullanılan bir edinim olarak görenler karşısında, iktidarın girilen ilişkilerden ürediğini söyleyenler de mevcuttur. İktidar ilişkilerini zorun ürünü olarak görenler kadar, rızayla ilişkilendirenler de vardır. İktidar, bazıları için baskı ve smırlayıcılığı temsil ettiği ölçüde belli bir kesimin diğerleri üzerindeki tahakkümü anlamına gelirken, iktidarı aktörlerin birlikte ortak bir hedefi gerçekleştirmek için bir araya gelmeleriyle ilişkilendiren ve tam da bu anlamda üretken bulan yaklaşımalar da mevcuttur. Kısaca ifade etmek gerekirse, iktidar kavramı, üzerinde derin ayrılıkların ve ihtilafların olduğu bir tartışmaya işaret etmektedir. Bu ve benzer soruları ve bunlara farklı yanıtlar veren çok sayıda iktidar tanımlamasını tümüyle kapsayan bir tartışmayı bu kısa yazı çerçevesinde yapmak mümkün olmadığından seçici bir değerlendirme yapacağız. Girişi izleyen ikinci bölümde iktidar sorununa modern yaklaşımları değerlendireceğiz. Bu çerçevede davranışçı iktidarın üç yüzü yaklaşımını, Weberei ve Marksist iktidar kavramsallaştırmalarmı modern yaklaşımın örnekleri olarak tartışıp sağladıkları açılımlar yanında yetersizliklerine de işaret edeceğiz. Öte yandan modern yaklaşımlara yöneltilmiş önemli eleştiriler vardır. Bu eleştirilerin dikkate değer bir bölümü yapısalcılık sonrası çevrelerden gelirken, bu çevreler içinde Michel Foucault nun (1926-1984) yaklaşımı, sağladığı eleştiri kadar sunduğu alternatif iktidar kavramsallaştırmasıyla da öne çıkmaktadır. Foucault, modern yaklaşıma getirdiği önemli eleştirilerle iktidar sorununa farklı bir gözden bakma olağı sağlamış olmakla birlikte, sunduğu iktidar yaklaşımının önemli sorunları da vardır. Foucault nun iktidar kavramsallaştırmasını üçüncü bölümde özetleyip, eleştirel bir gözle tartışacağız. Gerek modern gerekse de yapısalcılık sonrası yaklaşımların iktidar sorununu anlama konusundaki sınırlılıkları alternatif bir yaklaşımın gerekliliğine işaret etmektedir. Dördüncü bölümde önceki yaklaşımların yetersizliklerini aşan bir iktidar kavramsallaştırmasmm Antonio Gramsci yi (1891-1937) temel alan hegemonya yaklaşımı olduğunu öne süreceğiz. Hegemonya kavramı kitabın bir başka bölümünde tartışıldığından, bu bölümde hegemonya yaklaşımının iktidar sorununa yönelik açılım noktaları vurgulanarak iktidar sorununa yönelik tartışmanın tamamlanması hedeflenmektedir. M odern yaklaşım lar Steven Lukes in iktidarın üç yüzü yaklaşımı, iktidar tartışmalarında en yoğun başvurulan kavramsallaştırma olması nedeniyle ayrıntılı bir değerlendirmeyi hak etmektedir.2 Lukes e göre, iktidar ilişkilerinin üç yüzü vardır. İktidarın birinci yüzüne vurgu yapan Robert Dahl gibi düşünürler, 2 Steven Lukes, Power: A Radical View (Londra: Macmillan, 1974).

H.Tarık Şengül İktidar 43 eğer A aktörü ile B aktörü arasındaki ilişkide B normal koşullarda yapmayacağı bir hareket ya da davranışı A istediği için yapıyorsa, bu durumda Anın B üzerinde bir iktidarı vardır sonucuna varmaktadır.3 2003 te Türkiye nin de Irak işgaline katkı sağlamasını isteyen ABD hükümeti ile asker göndermeye olanak sağlayan tezkereyi Meclis gündemine getiren hükümet arasında tam da bu türden bir iktidar ilişkisinin var olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü ABD hükümetinin bu tür bir talebi nedeniyle, normal koşullarda Irak a askerî güç gündermeyi düşünmeyen Türk hükümeti bu yönde bir tezkere hazırlayıp Meclis gündemine getirmiştir. Yaşamın her alanında sıkça karşılaştığımız bu tür bir ilişkiye yoğunlaşan ve pozitivist-davranışsalcı temeller üzerine inşa edilen bu yaklaşım, iktidar ilişkilerinin görünür nitelikteki birinci yüzüne işaret etmetkedir. Oysa, Bachrach ve Bartz m da belirttiği gibi, birçok durumda, iktidar süreçleri bu tür bir görünürlük kazanmadan işlemektedir. Örneğin hava filtresi kullanmayan bir fabrikanın çevresindeki yerleşmelerde yarattığı kirliliğin çok uzun süre gündeme gelmemesi söz konusu yerleşmede insanların yaşamını tehdit edecek nitelikte bir kirliliğin bulunmadığı anlamına gelmez. Büyük olasılıkla, kirliliğe yol açan güçlü şirket kendisine yüksek maliyetleri olacak filtreleri yapmamak için yerel devlet ve medya kurumlan gibi gündem oluşturan kurumlar üzerindeki etkisi kullanıp konunun bir sorun olarak kentin gündemine girmesini engellemiştir. Sonuçta kirlilikten olumsuz etkilenen geniş bir kesim bu olumsuzluğu sorun olarak tanımlayıp gündeme taşımakta başarısız olmuştur. Bu durumda hava kirliliğinden etkilenenlerin harekete geç(e)memesi, bu kesimler üzerinde tesis edilmiş iktidarın göstergesi olarak değerlendirilmelidir. Gündem belirlemeye işaret eden bu durum iktidarın ikinci yüzüne işaret etmektedir.4 Lukes e göre iktidarın ikinci yüzü birinci yüzüne göre daha kapsamlı bir çerçeve sunmakla birlikte, iktidar ilişkilerini tüm boyutlarıyla kavramakta yetersiz kalmaktadır. Lukes, bu yetersizliği aşmak için iktidarın üçüncü yüzüne dikkat çeker. İktidarın üçüncü yüzü, belki diğer iki boyuttan çok daha güçlü bir biçimde, aktörlerin hoşnutsuzluk ve tepkilerini daha bu davranışlar ortaya çıkmadan, söz konusu kesimlerin algılarını ve tercihlerini etkileyip engelleyerek kendini gösterir. Süreçlerin algılanış ve değerlendirilişi üzerindeki bu etki aktörlerin kendi çıkarlarını nasıl tanımladıklarını belirledikleri ölçüde, aktörlerin kendi çıkarlarına olmayan durumları öyleymişçesine algılamalarıyla sonuçlanabilir. Bu durumda Lukes in iktidar tanımı Dahl ınkinden farklılaşır. Lukes e göre eğer A nın empoze ettiği bir davranış ya da eylemi B kendi çıkarma olmamasına rağmen yapıyorsa, 3 Robert Dahl, Who Governs? Democracy and Power in an American City (New Haven: Yale University Press, 1961). 4 Peter Bachrach ve Morton S. Baratz, Two Faces of Power in an American City, American Political Science Review 56 (1962), 947-952.

44 Siyaset Bilimi bu durumda Anın B üzerinde bir iktidarı var demektir.5 Dahl mkinden farklı olarak Lukes iktidar tanımlamasını nesnel çıkar ile ilişkilendirerek yapmaktadır. Yoksulluk ve işsizlik sarmalına dolanmış geniş toplum kesimlerinin kendilerini bu koşullara iten politikalara imza atan siyasal partilere verdikleri destek ya da şiddete maruz kalan bir kadının bu şiddeti ve onu besleyen ataerkil düzeni mazur görmesi iktidarın üçüncü yüzünün işleyişinin örnekleri olarak verilebilir. Davranışsalcı yaklaşım, iktidar sorununu büyük ölçüde farklı çıkarlara sahip aktörler arasındaki ilişkiye indirgemektedir. Bu, Dahi gibi çoğulcu yaklaşımı benimseyenlerin iktidar sorununu birey ve birey temelli grupların çıkarları çerçevesinde çözümledikleri düşünüldüğünde şaşırtıcı değildir. İktidarı bireylerin kapasite ve eylemlerine yönelik ele alan bu yaklaşım, söz konusu kapasitelerin daha geniş yapılar içindeki konumlarından bağımsız ele alınmayacağını göz ardı etmektedir.6 Lukes in iktidar sorununu birey ötesine taşımak yönündeki çabasıysa ancak sınırlı ölçüde başarılı olabilmiştir. Özellikle gündem oluşturma, manipülasyon ve yönlendirme biçimindeki etkilere yapılan vurgu, iktidar sorununu iki öznenin doğrudan etkileşiminden daha geniş bir çerçeveye yerleştirir. Bununla birlikte, bu tür bir yaklaşım yanlış bilinç türü kolaycı açıklama biçimlerine de kapı aralayabilir ve iktidarın işleyişindeki karmaşık süreçleri görmezden gelebilir. Marksist iktidar kavramsallaştırması birey merkezli bakışa karşı topluma ve toplumsal yapılara yönelik vurgusuyla öne çıkmaktadır. Kapitalist toplumda iktidar ilişkilerinin merkezinde mülkiyet kurumu ve üzerinde yükselen sınıf ilişkileri vardır. Sınıf iktidarı üretim ve birikim süreçlerinde girilen ilişkiden doğduğu ölçüde sınıfsal nitelik taşır. Erken dönem çalışmalarında iktidarın yapısal belirlenimine vurgu yapan Nicos Poulantzas (1936-1979) burjuvazinin ekonomik ve siyasal gücünün bu sınıfın kapitalist sistemdeki yapısal konumundan kaynaklandığının altını çizer.7 Marksist yaklaşım, sınıf ilişkilerini bir iktidar ilişkisi olarak toplumsal yaşamın merkezine yerleştirirken iktidarın yoğunlaşma alanı olarak devleti görmektedir. Bu durum bir çelişki oluşturmaz; çünkü devlet sınıf ilişkilerinden bağımsız bir iktidar odağı değildir. Devlet, kapitalist toplumsal ilişkilerin yeniden üretiminin merkezinde yer aldığı ölçüde, modern kapitalist toplumları tanımlayan iktidar ağlarının odağına da yerleşmiştir. Tam da bu sınıfsal konumu nedeniyle devlet karşımıza kapitalist devlet olarak çıkar. Bir iktidar odağı olarak devletin kapitalist niteliğinin hangi mekanizmalarla 5 Lukes, Power. 6 Jeffrey Isaac, Beyond the Three Faces of Power: A Realist Critique, Rethinking Power, der. Thomas E. Wartenberg (Albany: SUNY Press, 1992). 7 Nicos Poulantzas, Toplumsal Sınıflar ve Siyasal İktidar, L. Fevzi Topaçoğlu- Şen Süer Kaya (İstanbul: Belge, 1992).

H.Tarık Şengül İktidar 45 yaratıldığı konusunda Marksist düşünürler arasında bazı görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Ralph Miliband (1924-1994) gibi araçcı görüşe yakın olanlar devlet aktörleriyle kapitalist sistem arasındaki ilişkiyi bu aktörlerin sınıfsal kökenleriyle açıklarken,8 Poulantzas gibi yapısal belirlenimleri önemseyenler devletin sınıfsal niteliğininin nesnel yapısal bağ ve ilişkilerden kaynaklandığını öne sürmektedir.9 Bu tür farklılıklara karşın Marksist paradigmanın kapitalist toplumlarda iktidar süreçlerinin devletten, devletin de kapitalist ilişkilerden bağımsız ele alınamayacağına yönelik önermesinin yaygın olarak kabul gördüğü söylenebilir. Max Weber in (1864-1920) yaklaşımını benimseyen bakış açıları da iktidar ilişkilerinin günümüz toplumlarmda devlet aygıtı ve çevresinde yoğunlaştığını öne sürmektedir. Bununla birlikte Weberyen paradigma, Marksist bakış açısından farklı olarak, iktidarın devlette yoğunlaşmasının devlete ve devlet aktörlerine ellerinde tuttukları iktidarı başta sınıflar olmak üzere toplumsal aktörler karşısında özerk bir biçimde kullanma gücü verdiğini öne sürmektedir. Washington'da Dünya Bankası ve IMF'yi protesto gösterisi, 2005, Kaynak: wikimedia.org 8 Ralph Miliband, The State in Capitalist Society (Londra: Quartet, 1973). 9 Poulantzas, Toplumsal Sınıflar ve Siyasal İktidar.

46 Siyaset Bilimi Weber, içinde yaşadığımız toplumlarm modernleşme ve rasyonelleşme sürecinde giderek artan bir kurumsallaşma yaşadığını ifade eder. Diğer bir anlatımla endüstriyel toplumlar toplumsal yaşamın giderek kurumsallaştığı ve bireyin örgütlere teslim olduğu ve temsiliyetin örgütler aracılığıyla gerçekleştiği bir dönüşüm yaşamıştır. Devlet bütün bu örgütlerin içindeki özgün konumuyla en tepede, bütünü düzenleyen bir meta-örgüt olarak öne çıkmaktadır. Weber, devletin bu özgünlüğünün ve düzenleyici gücünün meşru şiddetin tekelini elinde tutmasından kaynaklandığını vurgulamaktadır. Weber in yaklaşımını benimseyen çağdaş kuramcılar, devleti kurumsal olarak iktidarın yoğunlaştığı ve depolandığı alan olarak görürken devlet aktörleri olan bürokrasi ve siyasal seçkinleri iktidarı kullanan ana aktörler olarak öne çıkarırlar. İktidarı örgütlü çıkarlar çerçevesinde algılayan bu paradigmanın günümüzdeki en kapsamlı ve çok boyutlu kavramsallaştırması Michael Mann ın çalışmalarında bulunabilir.10 Ekonomik kaynaklara yoğunlaşan geleneksel Marksist anlayışa bir eleştiri olarak ideolojik, askerî ve siyasi olmak üzere üç kaynağa ve iktidar biçimine daha dikkat çeken Mann, iktidarın bu kaynaklar üzerinde hâkimiyet kurmaya yönelik her biri birbirinden bağımsız ancak birbiriyle çeşitli biçimlerde kesişen ağlar etrafında tesis edildiğini öne sürmektedir. Ekonomik iktidar maddi kaynakların kontrolüne dayanırken, ideolojik iktidar değerler etrafında anlamlandırma ihtiyacı üzerinde yükselir. Askerî güç fiziksel şiddet ve baskıya dayanırken, siyasal iktidar az ya da çok merkezileşmiş bir topraksal düzene yaslanır. Mann a göre her bir iktidar biçimine yönelik ağlar, ilgi alanına özgü kaynakları üyelerinin yararına ve belli hedefleri gerçekleştirme doğrultusunda tekeline almaya yönelik çaba gösterir. Mann, dört kaynak ve iktidar biçiminden birinin diğerleri üzerinde apriori bir baskınlığının öngörülemeyeceğini, söz konusu baskınlığın tarihî koşullar tarafından olumsal olarak belirlendiğini vurgular. Modern yaklaşım ların eleştirisi ve yapısalcılık sonrası yaklaşım larda iktidar kavram sallaştırm ası Modern yaklaşımlara en kapsamlı ve etkili eleştiri yapısalcılık sonrası yaklaşımlardan gelmektedir.11 Gerek modern iktidar kavramsallaştırmalarma getirdikleri eleştiriler, gerekse kendi iktidar kavramsallaştırmaları dikkate alındığında, yapısalcılık sonrası yaklaşımlar arasında da önemli farkların olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, 10 Michael Mann, State, War and Capitalism (Oxford: Blackwell, 1988). 11 Bkz. Michel Foucault, Özne ve İktidar, çev. Işık Ergüden-Osman Akmhay (İstanbul: Ayrıntı, 2000); Gilles Deleuze ve Felix Guattari, Anti-Oedipus. Capitalism and Schizophrenia (Minneapolis: University of Minnesota Press, 1984); Ernesto Laclau ve Chantal MoufFe, Hegemonya ve Sosyalist Strateji, çev. Ahmet Kardanı (İstanbul: İletişim, 2008); Michael Hardt ve Antonio Negri, İmparatorluk, çev. Abdullah Yılmaz (İstanbul: Ayrıntı, 2001).

H.Tarık Şengül İktidar 47 Foucault nun yaklaşımı hem güçlü bir eleştiri ve alternatif sağlaması, hem de diğer yapısalcılık sonrası düşünürler üzerindeki etkisiyle bir adım öne çıkmaktadır. Bu nedenle tartışmamızı büyük ölçüde Foucault nun yaklaşımı üzerinden yapacağız. Yapısalcılık sonrası cepheden modernist yaklaşımlara yöneltilen eleştirilerden üçü önemli görünmektedir. Birinci eleştiri, iktidarın ele geçirilip depolanabilir ve gerektiğinde de kullanılabilir bir kaynak ya da kapasite olarak görülmesine yöneliktir. İktidarın ister bireylerin (davranışsalcı) ister sınıfların (Marksist) isterse de devletin (Weberyen) elinde biriktiği varsayılsın, ortak zaaf iktidarın elde tutulup, depolanabilir olduğu yanılsamasıdır. Eleştirilerin yoğunlaştığı ikinci boyut iktidarın negatif bir ilişki olarak tanımlanmasıyla ilişkilidir. Bu negatif tanımlamanın önemli kaynaklarından biri, iktidarın bir kesimin diğer kesim(ler) üzerindeki tahakkümü olarak kavranmasından kaynaklanmaktadır. Modern kamp içinde Hannah Arendt (1906-1975) gibi iktidarı birlikte yapabilme gücü olarak görenler bulunmasına karşılık, modern yaklaşım genel olarak iktidarı bir kesimin diğeri üzerindeki etkisi çerçevesinde değerlendirmektedir. Üçüncü bir eleştiri noktası iktidar ilişkilerinin normatif boyutuna ilişkindir. Kökleri Alman fenomenolojisinde bulunabilecek bu bakış açısı iktidarın belli bir topluluğun paylaşılan anlam dünyasına yaslandığını öne sürmektedir. G.W.F. Hegel de (1770-1831) köle ve efendi arasındaki iktidar ilişkisi bütün diğer unsurlar yanında, iki tarafın birbirini tanımasını gerektirir. Tam da bu çerçevede iktidarın işleyişi tarafların tutumlarını belirleyen normatif bir bağlama işaret eder. Bu çerçevede dil, bir iletişim ve anlamlandırma aracı olarak öne çıkar. Bu noktada modernist yaklaşımlara yöneltilen eleştiri iktidar süreçlerinin normatif yönünün ihmal edildiği yönündedir. Foucault nun iktidar kavramsallaştırması bu temel eleştiriler üzerine inşa edilmiştir. Foucault nun modern iktidar kavramsallaştırmasma yönelik eleştirisinin önemli hedeflerinden biri, egemen iktidar modelidir. Bu modelde varsayılan egemen cezalandırıcı bir güç olarak düzeni temsil ettiği ölçüde, iktidarı elinde tutan egemen ile hükmettikleri arasında negatif bir ilişki varsayılır. Foucault nun eleştirisi egemenin kendisinden başlar. Çünkü egemen, modern iktidar kavramsallaştırmasmm varsaydığı gibi iktidarın kaynağı değil, iktidar ilişkilerinin ürettiği bir konumdur. Dahası egemen ve etrafındaki iktidar ilişkileri toplumsal yaşam içindeki iktidar ilişkilerinin sınırlı bir kısmına karşılık gelir. Bu çerçevede modern yaklaşımların merkezileşmiş iktidar vurgusu karşısında Foucault, dağınık ve toplumun her gözeneğine sirayet eden iktidar ilişkilerine işaret etmektedir. İktidar her yerdedir, çünkü her yerden üremektedir.

#11' 4 8 Siyaset Bilimi Bu eleştiriler çerçevesinde Foucault iktidarı bir mülkiyetten çok bir performans ve strateji olarak değerlendirir. Diğer bir anlatımla iktidar ancak toplum içinde bir ilişkiler zinciri içinde ve dolaşım hâlinde işlevseldir. Modern yaklaşımın ezen ve ezileni arasındaki ilişkisinin yerine iktidarın toplumsal alanda bir ağ biçiminde işleyen ilişkiler çerçevesinde çalıştığı öne sürülür. Bu çerçevede bireyler iktidarın alıcıları ya da uygulanma noktaları değil, taşıyıcıları olarak görülür. Birey, daha doğru bir anlatımla bireyin bedeni, bu tür bir taşıyıcılık konumuyla iktidarın gerçekleştiği ve ona direnildiği yer hâline gelir. İktidarın bir zincir ve ağ olarak tüm toplumsal alana yayıldığı öngörüsü, modern kavramsallaştırmamn iktidarı devlete odaklayan anlayışını da Jeremy Bentham'ın 18.yüzyılda tasarladığı 'panoptikon' isimli yapı. Yapı, gerçekten izlenip izlenmediklerini bilemeden tüm tutukluların izleniyor olduklarını düşünecekleri ve istendiğinde izlenebilecekleri bir tasarıma dayanır. Foucault, panoptikonu iktidarın ideal biçimini yansıtan bir metafor olarak ele almıştır.

H.Tarık Şengül İktidar 49 sorgulamaya götürür. Bir ilişki olarak devlet, iktidar ilişkilerinin işlediği yerlerden sadece biridir. Foucault, devletin önemsiz olduğunu söylemez. Ancak iki açıdan modernist anlayışı sorgular. Birincisi Marksist yaklaşım da dâhil olmak üzere modern yaklaşımlar, iktidar sorunun merkezine devleti alıp iktidar ilişkilerini bu alana sınırlayarak, iktidarın çok sayıda irili ufaklı ağlar biçiminde toplumun tüm gözeneklerine sirayet edişini ve bu geniş işleyişini görmeyi engellemektedir. Oysa iktidar, çok sayıda ve birbirinden bağımsız ağ ve zincirler biçiminde çalışmaktadır ve devlet, bu odaklardan sadece biridir. Aile, yerel topluluklar, devlet dışı birçok örgüt ve kurum bu iktidar ağları etrafında şekillenir ve yaşar. Foucault, bu çoklu iktidar ilişkilerinin işleyişinin izlenmesinin kolay olmadığını, ancak yapılması gerekenin tam da bu ilişkilerin sorgulanması olduğunu öne sürmektedir. Öte yandan Foucault, devletin tek iktidar alanı olmadığı eleştirisinden öteye geçerek devlete atfedilen bütünlüğü de sorgular. Modern yaklaşımların devlete savunulması imkânsız bir bütünlük atfettiğini öne süren Foucault, devleti tek bir iktidar alanı olarak görmek yerine, tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi çoklu ve çoğu durumda birbiriyle çelişen iktidar ilişkileri alanı olarak görmeyi önerir. Foucault nun kendi analizlerinin önemli bir bölümü, hapishane, hastane, akıl hastanesi örneklerinde olduğu gibi, ya doğrudan devletin ya da devletin düzenlemesinin hakim olduğu alanlardır. Ancak bu alanlar çoğu durumda genel bir mantığın değil, kendi özgün koşullarının ve ilişkilerinin izlerini taşımakta ve bu nedenle de devlet olarak adlandırılan alandaki birçok iktidar ilişkisiyle çelişkiler taşımaktadır. Presidio Modelo, Bentam'ın panoptik modeline en yakın hapishane olarak Küba'da devrim öncesinde İnşa edilmiş, Küba Devrimi lideri Fidel Castro da devrimden önce burada bir süre tutuklu olarak kalmıştır. Devrimden sonra hapishane boşaltılmıştır. Yapı günümüzde bir müze olarak kullanılmaktadır. Bu çerçevede Foucault nun iktidar ilişkilerinin disipline edici biçimde işleyişini anlatmak için kullandığı panoptik modeli önemlidir.1218. yüzyılın sonlarına doğru Jeremy Bentham (1748-1832) tarafından geliştirilen model, hapishane binası kurgusu üzerine inşa edilmiştir. Bir dairenin merkezinde 12 Michel Foucault, İktidarın Gözü, cev, IsıkEraüden (İstanbul: Ayrıntı, 2003).

k m 50 Siyaset Bilimi yer alan gözetleme kulesinin etrafını daire biçiminde kuşatan tutuklu hücrelerinin hepsi arkadan gelen ışığın da etkisiyle merkez kuledeki gardiyanlar tarafından görülürken tutuklular kuledekileri görememektedir. Bu durum gözetlensin gözetlenmesin hücredeki tutukluların her an gözetlendikleri düşüncesini taşımalarına yol açmaktadır. Böylece sistem, merkezî kuleden gözetleme yapılmadığı bir durumda bile tutukluların gözetlendikleri duygusu içinde davranışlarını sürekli bir öz denetime tabi kılmalarını sağlamaktadır. İktidarın toplumsal yaşamın tüm ilişkilerine sirayet ettiği ve içselleştirildiği önermeleriyle tutarlı bir biçimde, Foucault son çalışmalarında iktidar ilişkilerini yönetimsellik kavramı çerçevesinde incelemeye yönelmiştir. Yönetimsellik bir yandan iktidar ilişkilerinin devlette yoğunlaştığı gerçeğinin belli ölçülerde kabullenilişine işaret etmektedir. Bununla birlikte yönetimsellik çerçevesi siyasal rasyonalite ve iktidar teknolojilerinin karşılıklılığına vurgu yapar. Yönetim, sadece devlet tarafından öznelere yönelen bir kontrol ve yönlendirmeye işaret etmez. Öznelerin oto kontrolü yanında ailelerin ve toplulukların yönlendirilmesi ve zihniyetlerin şekilendirilmesini de kavrayan bir iktidar ilişkisinin karmaşık ve çelişkili işleyişine işaret eder. Bu çerçevede Foucault yönetimsellik kavramıyla bir kez daha iktidar ilişkilerinin devletin bir işlevi olmaktan çıkarıp toplumsal yaşamın içine, bireye kadar genişleten bir biçimde tanımlar. Bu tür bir kavramsallaştırma, modern yaklaşımların iktidarı ele geçirilebilir ve el değiştirebilir bir meta gibi gören anlayışını da sorgulamaya yönelir. İktidar öznenin elinde tuttuğu bir obje olmak bir yana modern yaklaşımların varsaydığı iktidar sahipleri de dâhil özneleri üreten bir ilişkidir. Tam da bu çerçevede Foucault iktidarın özneleri kuran üretken bir ilişki olduğunu öne sürmektedir. İktidar ilişkileri öznenin ötesinde, anlam dünyalarını ve toplumsal düzenleri de tanımlayan yönüyle, üretkendir. Bir başka anlatımla, salt baskıcı yönüyle tanımlanan iktidar karşısında özneyi kuran bir ilişki olarak iktidar tanımlaması Foucault yu özgürlük sorununa da farklı bakmaya götürür. Modern yaklaşımın özgürlük alanını iktidar alanın dışında bir yer olarak tanımlayan bakış açısı karşısında, Foucault, öznenin iktidar ilişkileri çerçevesinde kurulduğu ölçüde özneye atfedilen özgürlük alanının da iktidar ilişkilerinden bağımsız ele alınamayacağını öne sürmektedir. Dahası iktidara atfedilen baskıcılı stratejilerin arzuları bastırdığı ölçüde üretken bir biçimde yeni arzulan yarattığı da Foucault nun vurguları arasındadır. Türban yasağı tartışmaları bunun güncel bir örneği olarak gösterilebilir. Yasağın kendisi türbanı toplumsal alandan siyasal alana taşıyarak, önemli bir talep ve bir arzu nesnesi hâline getirmiştir. Foucault nun iktidar ilişkilerine yönelik değerlendirmelerinin özgün bir diğer boyutu, söylem i kurucu bir unsur olarak öne çıkarmasıdır. İktidar

H.Tarık Şengül İktidar 51 ilişkilerinin dışında bir özneden söz edilemeyeceği gibi, söylemden bağımsız bir iktidar ilişkisinden de söz etmek mümkün değildir. Foucault için söylem basitçe belli bir tutarlılığı olan ifadeler bütünü değildir. Söylemi bu ifadeleri mümkün kılan kural ve yapılar etrafında tanımlamak daha doğru olacaktır. Bu vurgunun anlaşılması açısından üniversite öğrencilerinin hazırladığı dönem ödevleri örnek olarak verilebilir. Çoğu durumda bu makalelerin nasıl yazılacağına yönelik açık seçik bir rehber olmasa da içinde bulunulan ortam ve mevcut örnekler öğrencileri belli bir dil ve kurallar bütününü dikkate almaya zorlar. Çünkü öğrenci, bu dil ve kuralların dışına çıkması durumunda çalışmasının başarılı bulunmama ihtimalinin yüksek olduğunu söz konusu ortam ve pratikler içinde öğrenmiştir. Yani belli bir alandaki hâkim kural ve yapılarca tanımlanan karmaşık pratikler, bazı düşünce ve anlatıları duyulur hâle getirirken bazılarının önüne engeller koyarak dolaşımını ve duyulurluğunu engellemektedir. Bugün kentlerde rant merkezli yatırımların ekonomiye katkısına vurgu yapan değerlendirmeler medya aracılığıyla yaygın biçimde aktarılırken bu tür yatırım ların kentleri tahrip ettiği yönündeki değerlendirmelerin ana-akım medyada hemen hiç duyulmuyor olması bu tür bir seçiciliğin iyi bir örneği olarak gösterilebilir. Foucault nun genel yaklaşımı içinde söylem, tam da bu yönüyle iktidar ilişkilerinin kurucu unsuru olarak kabul edilir. Söylem, gerçekliği dile dönüştüren bir araç değil, gerçekliği algılayışımızı şekillendiren bir sistem olarak görülür. Foucault nun modern iktidar kavramsallaştırmalarına yönelttiği eleştiriler bu yaklaşımların yetersizliklerini gösterme konusunda önemli bir katkı sağlamıştır. İktidarı elde tutulan bir nesne gibi görmek yerine bir ilişki olarak görme önerisi, iktidarın baskıcılığı karşısında üretken yönüne yaptığı vurgu, iktidar ilişkilerinin devletin merkezinde yer aldığı siyasal alana hapsedilmesine karşı çıkışı ve iktidar ilişkilerinin normatif boyutuna yönelik değerlendirmeleri Foucault nun iktidar ilişkilerini anlama konusundaki çığır açıcı katkıları olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte, Foucault nun katkılarının önemli maliyetlerinin yani olumsuz getirilerinin olduğu da aşikârdır. Foucault nun modern iktidar anlayışlarına yönelik eleştirisi ve sağladığı alternatif bakış açısı büyük ölçüde çubuğun diğer tarafa doğru aşırı büküldüğü bir durum yaratmıştır. İktidarın her yerden ürediği ve bu nedenle de her yerde kendini gösterdiği vurgusu, devleti özgün bir iktidar odağı olarak görmeme ve iktidar ilişkilerinin sıradan bir uğrağına indirgeme riskini yaratırken, iktidarın üretkenliği üzerine yapılan vurgu baskıcı yönünün ikinci plana atılmasıyla sonuçlanmıştır. Benzer biçimde söylem üzerine yapılan vurgu söylem dışı gerçekliğin reddine yol açmıştır.

m 52 Siyaset Bilimi Sonuç yerine: Hegemonya merkezli iktidar tanım lam asına doğru Buraya kadar yapmış olduğumuz tartışmalar modern ve yapısalcılık sonrası yaklaşımların iktidar kavramsallaştırmalarının iktidar süreçlerini anlama konusunda sağladığı kısmi olanaklara karşılık önemli sınırlılıklarının olduğunu da gösterdi. Öte yandan genel bir iktidar kuramının ne derece mümkün olduğu da tartışmalıdır. Bu nedenle yukarıda tartıştığımız yaklaşımları aşan bir sentez arayışına girmek anlamlı görünmemektedir. Ancak iktidar ilişkilerinin kavramsallaştırılmasına yönelik daha kapsayıcı bir genel çerçevenin gerekliliğinden yola çıkarak, iktidar kavramının hegemonya kavramıyla ilişkilendirilerek tartışılmasının bizlere analitik ve yöntemsel açılımlar sağlayacağını öne sürerek bu bölümü tamamlayacağız. iktidar ilişkilerinin hegemonya süreçleri ve projeleriyle ilişkilendirilerek tartışılmasının sağlayacağı en önemli olanak modern ve yapısalcılık sonrası yaklaşımlar arasında doğan ikililikleri aşma potansiyelini taşımasıdır. Hegemonya kavramı bu kitapta ayrıca ele alındığından, tartışmamızı söz konusu olanakların neler olabileceğiyle sınırlayacağız. İktidar ilişkilerini hegemonya mücadeleri ve süreçleri içine yerleştirmenin sağladığı birinci olanak, devletin iktidar ilişkilerindeki özgün konumuna yapılan vurguya karşın, iktidar ilişkilerinin devlet dışındaki alanlarda da kendini gösterdiği gerçeğini görmemize yardım etmesidir. Hegemonya mücadelesi gerek devlet içindeki gerekse devletin dışında kalan alanlarda (sivil toplum) parçalı, dağınık ve çelişkili iktidar ilişkilerinin belli bir bütünlüğe kavuşturulmasına yöneliktir. Siyaset bizatihi bu bütünleştirme çabası olarak karşımıza çıkar. Gramsci bu bütünlüğün kurulmasının ancak devlet olmakla mümkün olduğunu söyler. Burjuvazinin başarısının gerisinde devlet olma yetisi varken, ki Gramsci burjuvazinin bunu başaramadığı durumlara da işaret eder, çalışan sınıfların nadiren bütünleşebilmesinin gerisinde devlet olamamaları yatmaktadır. Bu tür bir çerçeveden bakıldığında hegemonya merkezli bir iktidar yaklaşımının devlette ifade bulan merkezileşmiş iktidar ile her yerde kendini gösteren dağınık iktidar ikiliğini aşmamıza olanak sağladığını söyleyebiliriz. İkincisi hegemonya merkezli yaklaşım, iktidarı bir kesimin diğeri üzerindeki tahakkümü olarak gören negatif yaklaşım ile birlikte yapabilme gücü olarak gören pozitif tanımlama arasındaki ikililiği de aşmamıza olanak sağlar. Hegemonya her şeyden önce zor (negatif) ve rızayı (pozitif) aynı potaya sokarak bunu mümkün kılmaktadır. Ancak daha da ötesinde hegemonya projesi bir yandan bir kesimin diğeri üzerindeki hakimiyetine işaret eden negatif bir tanımı vurgularken, aynı zamanda muhtemel ittifaklara işaret ettiği ölçüde birlikte yapabilme gücüne de işaret eder.

H.Tarık Şengül İktidar 53 Üçüncüsü, hegemonya merkezli iktidar tanımlaması iktidar ilişkilerinin nesnel boyutu yanında normatif boyutunu da dikkate almaya olanak sağlar. Hegemonyanın bir süreç ve proje olarak görülmesi söz konusu sürecin nesnel konum ve koşullarla ilişkilendirmesine imkân sağladığı kadar, dil ve söylemin inşa sürecinin önemli bir harcı olduğunu da vurgulamamızı sağlar. Yukarıda verdiğimiz birkaç örnek, iktidar ve hegemonya süreçlerinin birbiriyle ilişkilendirilmesinden doğabilecek potansiyeli göstermektedir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, iktidar sorununu hegemonya perspektifinden değerlendiren çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu yönde atılan bazı adımlar ise, Laclau ve Mouffe örneğinde olduğu gibi, ikililiği aşmak yerine talihsiz bir biçimde yapısalcılık sonrası yaklaşımın öne çıkarılmasıyla sonuçlanmıştır. Bu nedenle iktidar sorunu ile hegemonya mücadeleleri arasındaki ilişkiyi diyalektik bir çerçeveye oturtacak bir çerçevenin geliştirilmesi önümüzdeki dönemin önemli ihtiyaçlarından ve görevlerinden biridir. Kaynakça Peter Bachrach ve Morton S. Baratz, Two Faces of Power in an American City, American Political Science Review 56 (1962), 947-952. Robert Dahl, Who Governs? Democracy and Power in an American City (New Haven: Yale University Press, 1961). Gilles Deleuze ve Felix Guattari, Anti-Oedipus. Capitalism and Schizophrenia (Minneapolis: University of Minnesota Press, 1984). Michel Foucault, Özne ve İktidar, çev. Işık Ergüden-Osman Akmhay (İstanbul: Ayrıntı, 2000). Michel Foucault, İktidarın Gözü, çev. Işık Ergüden (İstanbul: Ayrıntı, 2003). Antonio Gramsci, Hapishane Defterleri, çev. Ekrem Ekici (İstanbul: Kalkedon, 2011). Michael Hardt ve Antonio Negri, İmparatorluk, çev. Abdullah Yılmaz (İstanbul: Ayrıntı, 2001). Jeffrey Isaac, Beyond the Three Faces of Power: A Realist Critique, Rethinking Power, der. Thomas E. Wartenberg (Albany: SUNY Press, 1992). Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe, Hegemonya ve Sosyalist Strateji, çev. Ahmet Kardam (İstanbul: İletişim, 2008). Steven Lukes, Power: A Radical View (Londra: Macmillan, 1974). Michael Mann, State, War and Capitalism (Oxford: Blackwell, 1988). Ralph Miliband, The State in Capitalist Society (Londra: Quartet, 1973). Nicos Poulantzas, Toplumsal Sınıflar ve Siyasal İktidar, çev. L. Fevzi Topaçoğlu-Şen Süer Kaya (İstanbul: Belge, 1992). Nicos Poulantzas, Devlet, İktidar, Sosyalizm, çev. Turhan İlgaz (İstanbul: Epos, 2006). Bertrand Russell, İktidar, çev. Mete Ergin (İstanbul: Cem, 1999).