OKUL ÖNCESİ DÖNEM ÇOCUĞUNUN GELİŞİMİNDE KRİTİK DÖNEMLER 0-6 yaş dönemini kapsayan okul öncesi dönem, insan gelişiminin kapsam, hız ve nitelik açısından en yoğun olduğu dönemdir. Doğumdan itibaren başlayan süreçte, bedensel, zihinsel, dil, sosyal ve duygusal gelişim açısından son derece önemli ve geleceği belirleyen özellikler kazanılmaktadır. Bu özellikler dikkate alındığında, çocuğun kapasitelerinin olabildiğince en üst seviyeye kadar açığa çıkarılması ve böylece yaşam süreci içerisinde kendini gerçekleştirme şansını bulabilmesi, ancak okul öncesi dönemin sağlıklı, bilinçli ve anlamlı bir şekilde geçirilmesine bağlıdır. Beyin Gelişimi Bedensel gelişim, merkezi sinir sistemi (beyin ve omurilik), fiziksel yapı, hareketler, duyu organları ve iç salgı bezlerinin gelişimini içerir. Bedensel gelişim açısından belki de en önemli olanı beyinde meydana gelen değişmelerdir. Dikkat, algılama, anlama, kavrama, düşünme, problem
çözme, hafıza, soyutlama, hayal etme vb. gibi bir çok zihinsel fonksiyon beyin tarafından üretildiğinden, bir anlamda insan demek beyin demektir ifadesi doğru olarak kabul edilebilir. Davranışların, sinir sisteminin kontrolü altında gerçekleştiği, beyin ve sinir sistemi bileşimindeki yapılarla açıklanabildiği düşünülerek, öğrenme ve hafızanın bu yapılardaki değişimlerle ortaya çıktığı kabul edilmektedir. İnsan sinir sistemi bedenin her yerine yayılmış olan ve her birimi birbiriyle ilişki halinde bulunan elektriksel ve kimyasal bir iletişim ağıdır. Sinir hücrelerinin birbirleriyle birleşerek, uyarı ve haberleri ilettikleri kontakt noktalarına da sinaps adı verilmektedir. Beyindeki sinaptik devrelerin kurulması tüm öğrenme süreçlerini etkilemektedir. Bu sinaptik bağlantıların kurulmasına bağlı olarak bazı yeteneklerimizde kritik dönemler olduğunu söyleyebiliriz. Söz konusu yetenek ve becerilerle ilgili bu kritik dönemler şunlardır: Anadil 1 yaşına kadar Duyular 2 yaşa kadar Matematik-mantık yeteneği 1-4 yaş arası Zeka ve akıl yürütme yeteneği doğumdan 5 yaşa kadar Yabancı dil 6 ay-10 yaş arası
Müzik yeteneği 3-10 yaş arası Hareket Gelişimi Okul öncesi dönemde en önemli gelişim alanlarından biri hareket gelişimidir. Hareket kapasitesindeki gelişme, çocuğun çevreyi tanıması, sosyal ilişkilerinin gelişmesi, isteklerini gerçekleştirmesi, yoğun öğrenme heyecanını duyması açısından da önemli sonuçlar doğurur. Buna paralel olarak, hareket kapasitesinin artması diğer gelişim alanlarındaki performansı da olumlu yönde etkiler. Yapılan bir araştırmada, özellikle 6 yaşında hareket gelişimi ile akıl yürütme yeteneği arasında oldukça güçlü bir ilişki olduğu ortaya konmuştur. Ayrıca, çocukların hareketleriyle ilgili olarak vurgulanması önemli bir başka nokta da, biyolojik kaynaklı hareketliliktir. Okul öncesi dönemdeki çocuklarda hiç bitmek tükenmek bilmez bir enerji ile sürekli bir hareketlilik söz konusudur. Çocuğun bu davranışlarının temeli beyin gelişimi ile yakından ilgilidir. Beyin gelişimine bağlı olarak çocuğun davranışlarını kontrol edebilmesi, spontan isteklerini durdurabilmesi ve kendisinden istenenleri yapabilmesi daha çok okul öncesi dönemden sonraki süreçte gerçekleşebilir. Okul öncesi dönemdeki bu hareketlilik, ebeveynin hassas olmasını ve çocuğun güvenliği açısından dikkat edilmesini gerektirir. Zihin ve Dil Gelişimi
Okul öncesi dönem zihinsel gelişim açısından genel olarak mantık öncesi (prelogic) dönem olarak tanımlanmaktadır. Çocuk mantık kurallarına uygun olarak düşünemez. Buna karşın bu dönemdeki çocukların düşünme şekillerinin karakteristik bazı ortak özellikleri de vardır. Karakteristik özelliklerden biri egosantrik düşüncedir. 2,5-3 yaşlarında görülen egosantrizm, çocuk düşüncesinde iki şekilde yansır. Bu yaşlardaki çocuklar kendilerini başkalarının yerine koyamazlar. Buna bağlı olarak, kendi zihinlerinden geçenlerle başkasının zihninden geçenlerin farklı olabileceğini ayırt edemez. Kendi düşündüğü, bildiği ve gördüğü şeylerin aynı anda herkes tarafından düşünüldüğünü, bilindiğini ve görüldüğünü zanneder. Bu nedenle çeşitli durumlarda çocuğa yapılan açıklamaların ve gösterilen tepkilerin çocuk tarafından anlaşılması ve yerine getirilmesi her zaman mümkün olmaz. Egosantrizmin ikinci yansıması da, çocuğun kendisini merkez olarak algılaması ile ilgilidir. Bu algılama nedeniyle, çocuğun çevresindeki bütün varlıklarla ilgili düşünceleri kendisiyle ilişkilendirilmiştir. Örneğin, güneşin varlığı kendini ısıtması, babanın varlığı akşam kendisine çukulata getirmesi ile açıklanır. Özellikle dört yaşlarından önceki dönemde gözlenen bir başka özellik animistik düşünmedir. Bu özellik, çocuğun
canlı-cansız ayırımını yapamamak şeklinde görülür. Cansız varlıklara canlıymış gibi davranılır. Örneğin oyuncak bebeği ile konuşma, kavga etme, ona yemek yedirip uyutma, oyuncak ayısıyla birlikte uyuma vb. davranışlar animistik düşüncenin bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Bu düşünce, çocuğun hayal dünyasının zengin olması anlamına da gelir. Hayali oyunlar oynama, hayali arkadaşlar edinme, gördüğü rüyaları gerçek sanma gibi davranışlar da bu düşünce şekline bağlı olarak ortaya çıkar. Okul öncesi dönem çocuğunun akıl yürütme şekli kendine özgü bir yapıya sahiptir. Tümevarım ve tümdengelim gibi bilinen akıl yürütme formlarından farklı olan özelden özele akıl yürütmede (transductive reasoning), çocuk bazı ipuçlarından hareketle parçadan parçaya giden bir yargılamada bulunur. İki özel durum arasında bağlantı kuran çocuk, formasını giymediğinde öğlen olmadığını düşünebilir, kahvaltıda her zaman yediği yumurtayı bir sabah yemediğinde, kahvaltı yapmadığını düşünebilir. Çocuk yargılamasında belirleyici olan, nesnelerin görünmeyen içsel özellikleri değil, belirgin olarak algılanan görüntüsel özellikleridir. Renk, şekil, uzunluk gibi dışsal özellikler yargılamanın da temelini oluşturur. Bu yargılama mantığına göre, uzun olan çoktur, daha fazla yer kaplayan daha uzundur, kırmızı para daha büyüktür. Çocuk
yargılamasındaki özellikler nedeniyle ikna edilmeleri, ilgilerinin başka yöne çekilmesi kolay olur. Renkli ve sesli oyuncaklarla dikkatinin çekilebilmesi, iki demir parayla elindeki kağıt parayı değiştirmesi örnek olarak verilebilir. Çocuğa yetişkin birinin beş parmağı ile kendi beş parmağı gösterilip hangi eldeki parmakların daha çok olduğu sorulduğunda, yetişkinin parmak sayısının daha çok olduğu cevabı verilir. Okul öncesi dönemdeki çocuklar için daha çok şimdiki zaman algısı baskındır. Onlar için sadece içinde bulundukları an vardır. O an içlerinden geçen ne ise, davranışlarına yön veren şey de odur. Bu nedenle dürtüsel davranışlar sıklıkla görülür. Ayrıca çocuğun yapması istenmeyen davranışlarla ilgili sık sık uyarı yapılma zorunluluğu da bu nedenledir. Çünkü söylenenler çocuk için hep geçmişte kalır. Oysa çocuk şimdiki zamanı yaşadığı için söylenenlerin etkisi az olur. Genel olarak zaman kavramı 8-9 yaşlarında oturmaya başlar. Dil Kazanımı Dil becerilerinde bir yaşa kadar olan dönem çok önemlidir. Anadile ilişkin alt yapı bir yaşına kadar kurulur. Bu süreç, iki yaşlarında gramer kurallarına uygun ve iki sözcükten oluşan cümlelere doğru gelişim gösterir. İki yaşındaki konuşmalarda, bir çok dil özelliği görülür. Soru, emir,
olumsuzluk, isimlendirme, niteleme, çoğul, olumsuzluk vb. ifadelendirmeler çocuk konuşmasında yer almaya başlar. Üç yaşlarından sonra ortaya çıkan kekemelik ise genellikle anlamadaki zenginliğe karşın ifade etmedeki sınırlılıktan kaynaklanan ve geçici olarak nitelendirilen bir sorundur. Dört yaşlarında ne, nerede, niçin, nasıl gibi sorular sorar ve kendisine yapılan açıklamaları ilgi ile dinler. Sorulara doğru ve gereksiz ayrıntıya inmeden cevap vermek, çocuğun dil gelişimini destekleyici bir davranıştır. Çocuk beş yaşlarına geldiğinde ise duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edebildiği, vurgu ve ses tonunu doğru kullanabildiği bir dil kazanmış olur. Dil kazanımında bireysel farklılıklar oldukça fazla gözlemlenir. Bazı çocuklar yaşıtlarına göre bir yaş hatta daha fazla geride kalabilirler. Daha sonraki yıllarda eksiklerini giderme şansları yüksektir. Sosyal ve Duygusal Gelişim Güven duygusu kişilik gelişimi açısından en temel kazanımlardan birisidir. 0-2 yaşlarında temeli atılan özgüven duygusu, ergenliğin bitimine kadarki süre içerisinde sürekli olarak gelişen bir duygudur. Güven ya da güvensizlik duygusundan hangisi baskın olursa, kişilik ona göre şekillenir. Güvensizliğin baskın olduğu kişilikler, strese karşı daha dayanıksız, ruhsal yönden risk altında ve sosyal ilişkilerinde de sorun yaşayabilecek bireyler olabilirler.
Sosyal gelişimde en kritik özelliklerden biri negativizmdir. 2-3 yaşlarında görülen ve anne-babaları en fazla zorlayan özellik negativizmdir. Çocuk söylenenin tersini yapar, istekleri söz konusu olduğunda tutturur ve inatlaşır. Bu davranışların psikolojik açıdan değeri, kişiliğin belirginleşmesi ve bireyleşmeye katkısından ileri gelir. Anne-baba için söz dinlememe, huysuzluk, yaramazlık olarak nitelense de, bu davranışlar aslında çocuğun çevresindekilere kendini ispatlaması ve bireysel varlığını kabul ettirmeye çalışması olarak görülmelidir. Yaş döneminin önemli bir sosyal gelişim özelliği de özerklikle ilgilidir. Okul öncesi dönemde çocuğun kendi yemeğini yemek istemesi, çantayı annesinin elinden alıp taşımak istemesi, kıyafetlerini giyip çıkarması, tabağını masaya koyup kaldırması, yere düştüğünde kendisinin kalkması, yatağını toplaması gibi pek çok yaşantı özerkliği pekiştirir. Özerkliğin pekiştirilmesi amacıyla, çocuğa sık sık sorumluluk verilmesi, özbakımına karışılmaması, bireysel etkinlikler yapmasına fırsat verilmesi gerekir. Okul öncesinde çocuklar birçok duyguyu da keşfeder ve yaşar. Korku ve kıskançlık duyguları bunlardandır. Çocukların korkuları özellikle 2-5 yaşları arasında çok çeşitlilik gösterir. En sık rastlanan korkular arasında hırsız, hayali yaratıklar, köpek, karanlık, motor gürültüsü, şimşek,
ani ses ve yalnız kalma sayılabilir. Kıskançlık duygusu ise ilk olarak anne-babayı, daha sonra kardeşi kapsar. Bir diğer olumsuz duygu da öfke duygusudur. İlk çocukluk yıllarında öfke sıklıkla yaşanan bir duygu olup, genellikle beş dakikadan daha uzun sürmez. Öfke duygusu engellenme, yetersizlik ve başarısızlık sonrasında ortaya çıkar ve çocuklar için bir çok yaşantı bu tür sonuçları doğurabilir. Anne-babalar çocuğun olumsuz duyguları karşısında, serinkanlı, tutarlı ve kararlı olmaları, bu duyguları tahrik edecek ortamların çok fazla oluşmasına fırsat vermemeleri gerekir. Ancak unutulmamalıdır ki, olumsuz duygular da olumlu duygular kadar insan hayatında vardır ve yaşanması son derece doğaldır. Önemli olan, olumsuz duyguları yaşama sıklığı ve şiddetinin çok fazla olmamasıdır. Aksi halde bu duyguların kişiliğin temel özellikleri haline gelmesi söz konusu olur ki, gelecekte ruhsal sağlık açısından riskli sonuçlar ortaya çıkabilir. RÜYA ANAOKULU REHBERLİK BİRİMİ