Değerli Burhan Dergisi okuyucusu! Niceleri vardır ki İslam adına birşeyler yapmak için yola çıktıkları halde sonunda bir "demokrasi savaşçısı" olup çıkmışlardır. Bu ve benzeri kavramların peşine düşünler, asıl gayeden uzaklaşmış, batı menşeli bu kavramlara iyiden iyiye gönüllerini kaptırmışlar ve hatta bu kavramların peşinde bir ömür çürütmüşlerdir. Biz de bu durumun İslami açıdan sakıncalarını hatırlatmak maksadıyla önceki yazılarımızda bu konuya değindik.. Bu yazımızda da önceki yazıılarmıza atıflar yaparak yerli demokrasinin mümkün olup olmayacağını tespit etmeye çalışacağız. Bizim hayat tarzımız batılıların yaşam tarzına benzemiyor. Biz batılıların bizi içine hapsetmeye çalıştığı kalıpların içerisinde kalmaya mecbur da değiliz. Batı üretimi bir halk olmanın aşağılıklını fark ettiğimiz zaman kendi özgünlümüzün de kıymetini anlayacağız. Kendi toplumumuzda kendiliğinden ortaya çıkmayan kavramları bağrımıza basmakta tereddüt ediyorsak, bunun sebebi üretilmiş bir toplum olmaktan endişe ediyor olmamızdır. Batı üretimi kavramlardan bir tanesi de kuşkusuz ki demokrasi kavramıdır. Burada akıllara şöyle bir soru gelebilir: Batı da iyi ve güzel bir şey varsa onu kendimize mal etmemizde nasıl bir sakınca olabilir? Nerede olursa olsun iyiye ve güzele dair her şey Müslüman olarak bizim öz malımız değil midir? Bu soruyu soran kişinin ilk etapta haklı 1 / 12
olabileceğini düşünebiliriz. Yine bu bağlamda Efendimizin cahiliyedeki bazı uygulamaları alarak onları İslamileştirdiğini de hatırlayabiliriz. Bunun gibi bizim de bazı kavramları İslamileştirmemiz mümkündür. Fakat bir şeye cevaz vermek farklıdır, o şeyi tavsiye etmek farklıdır. Yine bunun gibi bir şeyin mümkün olması farklıdır, doğru olması farklıdır. Mümkün olduğunu söylediğimiz şeyin doğru olduğunu her zaman söyleyemeyiz. Şu durumda bizim kavramları İslamileştirmemiz mümkün olsa da bunu yapmanın doğru olup olmadığını enine boyuna düşünmemiz icap eder. Nitekim her kavramı İslamileştireceğiz diye bir kaide yoktur. Farz edelim ki demokrasi kavramını Müslümanlaştırdık, kendimize uyarladık ve ona yerli demokrasi adını verdik. Yerli bir demokrasiden bahsetmek pekâlâ mümkündür Tabi burada bir kavram oluşturmaktan bahsederken, kavramların toplumda kendiliğinden oluşması gerektiğini de hatırlamakta fayda vardır. 2 / 12
(Önceleri toplumda karşılığı bulunan kavram daha sonra isimlendirilir ve artık bir terim olur. Buna örnek olarak tasavvuf terimini gösterebiliriz. İslam ın ilk yüzyılında var olan bu kavram ancak üçüncü yüzyılında terimleşmiştir. Bu örneği terimlerin ne şekilde ortaya çıktığını izah edebilmek için verdik.) Şimdi tekrar başa dönelim; elimizde batıda ortaya çıkan ve terimleşen bir kavram var. Ve bu haliyle demokrasinin İslami bir kavram olduğunu söyleyemiyoruz. Ama onun İslam la çelişen yönlerini ayıklıyor ve onu İslami bir kavram haline getiriyoruz ve adına da yerli demokrasi diyoruz. Böylece demokrasinin İslam la çelişen yanlarını ortadan kaldırmış oluyoruz. Şu durumda İslam ın temel prensipleri ile çatışmayan bir kavramla bizim Müslümanlar olarak çatışmamız da pek mantıklı değildir. Demek ki biz bu mantıkla buraya kadar olan bölümden yerli bir demokrasinin mümkün olduğu sonucunu çıkartıyoruz. Fakat bir şeyin mümkün olması bütün sorunları ortadan kaldırmıyor. Bu sefer de başka sıkıntılarla, başka risklerle karşılaşıyoruz. Birincisi yerli demokrasi kavramı her ne kadar İslami bir hale sokulsa da isimlendirmenin getirdiği bazı problemler ortaya çıkıyor. İslami bir demokrasinin demokrasi olmaktan çıkacağı şeklindeki ciddi bir itirazla karşı karşıya kalıyoruz ki ilk sorunu bu teşkil ediyor. İslam ın doğrularını ve üzerinde şer î hüküm bulunan meseleleri parlamentoda oylamaya izin vermeyen bir demokrasi elbette ki Batı dan bize aktarılmış şekliyle bir demokrasi olmayacaktır. Bu çeşit bir demokrasinin adı yerli demokrasi bile olsa, batılı insan ve onun bizdeki ruh ikizleri haklı olarak bunun demokrasi olmadığını söyleyeceklerdir. Neden haklı olarak dediğimi şöyle izah etmek isterim: Faraza bizdeki şeriat terimini batılılar alsa ve buna modern şeriat deseler, biz bunun bizdeki şeriat olduğunu söyleyebilir miyiz? Şu durumda bizim açımızdan yerli demokrasi mümkün olsa da bunun tam bir demokrasi olmayacağını da inkar etmememiz gerekir. 3 / 12
İsimlendirmenin getirdiği sıkıntılardan bir diğeri ise İslam da olmadığını iddia ettiğimiz bir şeyin ismini kullanmanın getireceği sıkıntılardır. Mesela faiz kötü bir şeyse biz buna yerli faiz diyerek onu meşru kabul edebilir miyiz? Bu noktada konjonktürel bazı itirazların gelmesi kaçınılmazdır. Çünkü öyle dönemler vardır ki insanlar demokrasi dedikleri halde aslında başka şeyleri kastetmişlerdir. Bir şekilde takiyeye zorlanmışlardır. Üçüncü olarak bir diğer sıkıntı da demokrasi gibi İslam da olmayan bir kavram ın ismini almamız, Batı karşısında bir çeşit aşağılık kompleksine girdiğimiz şeklinde yorumlanabilir. Kendine güvenen, özüne sahip çıkan ve Müslümanlıkla şereflenen bir milletin, Batı nın kavramlarıyla dönüştürülmekten rahatsızlık duyması normaldir. Kültürel ve tarihi köklerimize döndüğümüzde, hiçbir batılı kavrama ihtiyaç duymayacak kadar zengin bir medeniyetin mensubu olduğumuzun farkına varırız. Müslümanlar olarak hiçbir şekilde İslam a uymayan ve yakışmayan bir düşünceyi benimsemediğimiz gibi bize dayatılan İslam dışı kavramları da benimsemek durumunda değiliz. Kavram eksikliği yönünden sıkıntımız olduğunu iddia edenlerin, döneminin en büyük hukukçusu olan İmam-ı Azam Ebu Hanife yi ve diğer müçtehit imamları okumalarında fayda vardır. 4 / 12
Buraya kadar olan bölümde yerli demokrasinin mümkün olduğunu ancak bunun isimlendirmeden kaynaklanan bazı sıkıntılarının olabileceğini tespit ettik. Ne gariptir ki bizdeki entelektüeller -isimlendirmeden kaynaklanan sıkıntılar olmakla birlikte- hiç olmazsa yerli demokrasiyi savunacaklarına batılı anlamda bir demokrasinin ideal olduğunu söylüyorlar. Oysa batılı anlamdaki bir demokrasinin seküler köklere dayandığı için İslamî olamayacağını, İslamî olmayan bir şeyin de ideal olamayacağını fark edemiyorlar. Batıdaki birtakım ideal uygulamaları tasvip etmek ayrı bir şeydir, batılı anlamda bir demokrasiyi savunmak ayrı bir şeydir. Bu ikisini de birbirine karıştırmamak gerekir. Bizdeki entelektüeller bu konuda çok büyük bir çelişki içerisindeler. Sekülerizmi yerden yere vuruyorlar ama sekülerizmle aynı kültür köklerine bağlı olan demokrasiyi yüceltiyorlar. Demokrasinin Yüce Allah ı ahirete hapsetme ve dünya işlerine karıştırmama felsefesiyle yani sekülerizmle olan paralelliğini görmezden geliyorlar. Her ne kadar demokrasinin kökleri eski Yunan a dayansa da modern demokrasi aydınlanma felsefesinin bir ürünü olarak sekülerizm felsefesi ile birlikte karşımıza çıkmıştır. Şu durumda batılı anlamda demokrasi isteyen bir Müslüman farkında olmadan seküler bir dünya nizamı istiyor demektir. Batılı anlamda bir demokrasinin her şeyden önce kendisi bir tabudur. Onun merkezinde yer alan insan adeta onda putlaştırılmıştır. Bizim düşüncemizin merkezinde ise Rabbü l Alemin bulunma ktadır. Ve O bize yeryüzünde hiçbir şeyin dinden bağımsız olmadığını öğretir. Ki yeryüzündeki düzen Allah la barışık olmalıdır. Seküler bir felsefeye dayanan, insanın ilahlaştırıldığı bir 5 / 12
anlayışla üretilen kavramın, Müslüman a hitap etmesi ise düşünülemez. Neticede Müslüman ın dünya görüşü insan merkezli değil Rab merkezli dir. Peygamberin sunduğu yaşam tarzında hayatın her boyutunu Rab kuşatır. Burada şunu hatırlatmakta fayda vardır ki batılı anlamdaki demokrasi insan merkezli bir demokrasi olsa da İslami olmadığı gibi insanî de değildir. Bu konuda yazar Nihat Genç in önemli bir tespiti vardır, şöyle der: Birileri tarihini bilmeden, kendi kardeşleşme kültürünün kurumlarını bilmeden Batı nın sosyal çatışma ve kardeş kanından süzülmüş demokrasi kültürüne sarılıp, işte ne güzel demokrasi, en güzel rejim bu diyebilir. (Karanlığa Okunan Ezanlar, s. 46) Demokrasi dediğimiz kavram ve onun arkasındaki batı felsefesinin, bizim Rab merkezli Müslüman ca hayat algımızla uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bizde Rabb in düşüncenin merkezinde yer alması insanın değersizleştirilmesi anlamına gelmez. Şöyle ki Yunus Emre Ya ratılanı severiz, yaratandan ötürü derken, merkezine Yüce Allah ı koyan ancak insanı ve tüm mahlukatı da ihmal etmeyen İslam düşünce sistemini en güzel şekilde özetlemiştir.değerli Burhan Dergisi okuyucusu! Niceleri vardır ki İslam adına birşeyler yapmak için yola çıktıkları halde sonunda bir "demokrasi savaşçısı" olup çıkmışlardır. Bu ve benzeri kavramların peşine düşünler, asıl gayeden uzaklaşmış, batı menşeli bu kavramlara iyiden iyiye gönüllerini kaptırmışlar ve hatta bu kavramların peşinde bir ömür çürütmüşlerdir. Biz de bu durumun İslami açıdan sakıncalarını hatırlatmak maksadıyla önceki yazılarımızda bu konuya değindik.. Bu yazımızda da önceki 6 / 12
yazıılarmıza atıflar yaparak yerli demokrasinin mümkün olup olmayacağını tespit etmeye çalışacağız. Bizim hayat tarzımız batılıların yaşam tarzına benzemiyor. Biz batılıların bizi içine hapsetmeye çalıştığı kalıpların içerisinde kalmaya mecbur da değiliz. Batı üretimi bir halk olmanın aşağılıklını fark ettiğimiz zaman kendi özgünlümüzün de kıymetini anlayacağız. Kendi toplumumuzda kendiliğinden ortaya çıkmayan kavramları bağrımıza basmakta tereddüt ediyorsak, bunun sebebi üretilmiş bir toplum olmaktan endişe ediyor olmamızdır. Batı üretimi kavramlardan bir tanesi de kuşkusuz ki demokrasi kavramıdır. Burada akıllara şöyle bir soru gelebilir: Batı da iyi ve güzel bir şey varsa onu kendimize mal etmemizde nasıl bir sakınca olabilir? Nerede olursa olsun iyiye ve güzele dair her şey Müslüman olarak bizim öz malımız değil midir? Bu soruyu soran kişinin ilk etapta haklı olabileceğini düşünebiliriz. Yine bu bağlamda Efendimizin cahiliyedeki bazı uygulamaları alarak onları İslamileştirdiğini de hatırlayabiliriz. Bunun gibi bizim de bazı kavramları İslamileştirmemiz mümkündür. Fakat bir şeye cevaz vermek farklıdır, o şeyi tavsiye etmek farklıdır. Yine bunun gibi bir şeyin mümkün olması farklıdır, doğru olması farklıdır. Mümkün olduğunu söylediğimiz şeyin doğru olduğunu her zaman söyleyemeyiz. 7 / 12
Şu durumda bizim kavramları İslamileştirmemiz mümkün olsa da bunu yapmanın doğru olup olmadığını enine boyuna düşünmemiz icap eder. Nitekim her kavramı İslamileştireceğiz diye bir kaide yoktur. Farz edelim ki demokrasi kavramını Müslümanlaştırdık, kendimize uyarladık ve ona yerli demokrasi adını verdik. Yerli bir demokrasiden bahsetmek pekâlâ mümkündür Tabi burada bir kavram oluşturmaktan bahsederken, kavramların toplumda kendiliğinden oluşması gerektiğini de hatırlamakta fayda vardır. (Önceleri toplumda karşılığı bulunan kavram daha sonra isimlendirilir ve artık bir terim olur. Buna örnek olarak tasavvuf terimini gösterebiliriz. İslam ın ilk yüzyılında var olan bu kavram ancak üçüncü yüzyılında terimleşmiştir. Bu örneği terimlerin ne şekilde ortaya çıktığını izah edebilmek için verdik.) Şimdi tekrar başa dönelim; elimizde batıda ortaya çıkan ve terimleşen bir kavram var. Ve bu haliyle demokrasinin İslami bir kavram olduğunu söyleyemiyoruz. Ama onun İslam la çelişen yönlerini ayıklıyor ve onu İslami bir kavram haline getiriyoruz ve adına da yerli demokrasi diyoruz. Böylece demokrasinin İslam la çelişen yanlarını ortadan kaldırmış oluyoruz. Şu durumda İslam ın temel prensipleri ile çatışmayan bir kavramla bizim Müslümanlar olarak 8 / 12
çatışmamız da pek mantıklı değildir. Demek ki biz bu mantıkla buraya kadar olan bölümden yerli bir demokrasinin mümkün olduğu sonucunu çıkartıyoruz. Fakat bir şeyin mümkün olması bütün sorunları ortadan kaldırmıyor. Bu sefer de başka sıkıntılarla, başka risklerle karşılaşıyoruz. Birincisi yerli demokrasi kavramı her ne kadar İslami bir hale sokulsa da isimlendirmenin getirdiği bazı problemler ortaya çıkıyor. İslami bir demokrasinin demokrasi olmaktan çıkacağı şeklindeki ciddi bir itirazla karşı karşıya kalıyoruz ki ilk sorunu bu teşkil ediyor. İslam ın doğrularını ve üzerinde şer î hüküm bulunan meseleleri parlamentoda oylamaya izin vermeyen bir demokrasi elbette ki Batı dan bize aktarılmış şekliyle bir demokrasi olmayacaktır. Bu çeşit bir demokrasinin adı yerli demokrasi bile olsa, batılı insan ve onun bizdeki ruh ikizleri haklı olarak bunun demokrasi olmadığını söyleyeceklerdir. Neden haklı olarak dediğimi şöyle izah etmek isterim: Faraza bizdeki şeriat terimini batılılar alsa ve buna modern şeriat deseler, biz bunun bizdeki şeriat olduğunu söyleyebilir miyiz? Şu durumda bizim açımızdan yerli demokrasi mümkün olsa da bunun tam bir demokrasi olmayacağını da inkar etmememiz gerekir. İsimlendirmenin getirdiği sıkıntılardan bir diğeri ise İslam da olmadığını iddia ettiğimiz bir şeyin ismini kullanmanın getireceği sıkıntılardır. Mesela faiz kötü bir şeyse biz buna yerli faiz diyerek onu meşru kabul edebilir miyiz? Bu noktada konjonktürel bazı itirazların gelmesi kaçınılmazdır. Çünkü öyle dönemler vardır ki insanlar demokrasi dedikleri halde aslında başka şeyleri kastetmişlerdir. Bir şekilde takiyeye zorlanmışlardır. 9 / 12
Üçüncü olarak bir diğer sıkıntı da demokrasi gibi İslam da olmayan bir kavram ın ismini almamız, Batı karşısında bir çeşit aşağılık kompleksine girdiğimiz şeklinde yorumlanabilir. Kendine güvenen, özüne sahip çıkan ve Müslümanlıkla şereflenen bir milletin, Batı nın kavramlarıyla dönüştürülmekten rahatsızlık duyması normaldir. Kültürel ve tarihi köklerimize döndüğümüzde, hiçbir batılı kavrama ihtiyaç duymayacak kadar zengin bir medeniyetin mensubu olduğumuzun farkına varırız. Müslümanlar olarak hiçbir şekilde İslam a uymayan ve yakışmayan bir düşünceyi benimsemediğimiz gibi bize dayatılan İslam dışı kavramları da benimsemek durumunda değiliz. Kavram eksikliği yönünden sıkıntımız olduğunu iddia edenlerin, döneminin en büyük hukukçusu olan İmam-ı Azam Ebu Hanife yi ve diğer müçtehit imamları okumalarında fayda vardır. Buraya kadar olan bölümde yerli demokrasinin mümkün olduğunu ancak bunun isimlendirmeden kaynaklanan bazı sıkıntılarının olabileceğini tespit ettik. Ne gariptir ki bizdeki entelektüeller -isimlendirmeden kaynaklanan sıkıntılar olmakla birlikte- hiç olmazsa yerli demokrasiyi savunacaklarına batılı anlamda bir demokrasinin ideal olduğunu söylüyorlar. Oysa batılı anlamdaki bir demokrasinin seküler köklere dayandığı için İslamî olamayacağını, İslamî olmayan bir şeyin de ideal olamayacağını fark edemiyorlar. Batıdaki birtakım ideal uygulamaları tasvip etmek ayrı bir şeydir, batılı anlamda bir demokrasiyi savunmak ayrı bir şeydir. Bu ikisini de birbirine karıştırmamak gerekir. 10 / 12
Bizdeki entelektüeller bu konuda çok büyük bir çelişki içerisindeler. Sekülerizmi yerden yere vuruyorlar ama sekülerizmle aynı kültür köklerine bağlı olan demokrasiyi yüceltiyorlar. Demokrasinin Yüce Allah ı ahirete hapsetme ve dünya işlerine karıştırmama felsefesiyle yani sekülerizmle olan paralelliğini görmezden geliyorlar. Her ne kadar demokrasinin kökleri eski Yunan a dayansa da modern demokrasi aydınlanma felsefesinin bir ürünü olarak sekülerizm felsefesi ile birlikte karşımıza çıkmıştır. Şu durumda batılı anlamda demokrasi isteyen bir Müslüman farkında olmadan seküler bir dünya nizamı istiyor demektir. Batılı anlamda bir demokrasinin her şeyden önce kendisi bir tabudur. Onun merkezinde yer alan insan adeta onda putlaştırılmıştır. Bizim düşüncemizin merkezinde ise Rabbü l Alemin bulunmaktadır. Ve O bize yeryüzünde hiçbir şeyin dinden bağımsız olmadığını öğretir. Ki yeryüzündeki düzen Allah la barışık olmalıdır. Seküler bir felsefeye dayanan, insanın ilahlaştırıldığı bir anlayışla üretilen kavramın, Müslüman a hitap etmesi ise düşünülemez. Neticede Müslüman ın dünya görüşü insan merkezli değil Rab merkezli dir. Peygamberin sunduğu yaşam tarzında hayatın her boyutunu Rab kuşatır. Burada şunu hatırlatmakta fayda vardır ki batılı anlamdaki demokrasi insan merkezli bir demokrasi olsa da İslami olmadığı gibi insanî de değildir. Bu konuda yazar Nihat Genç in önemli bir tespiti vardır, şöyle der: Birileri tarihini bilmeden, kendi kardeşleşme kültürünün kurumlarını bilmeden Batı nın sosyal çatışma ve kardeş kanından süzülmüş demokrasi kültürüne sarılıp, işte ne güzel demokrasi, en güzel rejim bu diyebilir. (Karanlığa Okunan Ezanlar, s. 46) 11 / 12
Demokrasi dediğimiz kavram ve onun arkasındaki batı felsefesinin, bizim Rab merkezli Müslüman ca hayat algımızla uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bizde Rabb in düşüncenin merkezinde yer alması insanın değersizleştirilmesi anlamına gelmez. Şöyle ki Yunus Emre Ya ratılanı severiz, yaratandan ötürü derken, merkezine Yüce Allah ı koyan ancak insanı ve tüm mahlukatı da ihmal etmeyen İslam düşünce sistemini en güzel şekilde özetlemiştir. 12 / 12