BASIN BÜLTENİ Sevil Utku Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği sevil.utku@aifd.org.tr Telefon : 0212 267 16 00 HASTA OKULU NİSAN AYINDA DA YOĞUN BİR PROGRAM İLE DEVAM EDİYOR İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi nin, Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) nin desteğiyle sürdürdüğü Hasta Okulu Nisan ayında da yoğun bir program ile devam ediyor. 12 Nisan Perşembe günü İstanbul Tıp Fakültesi nde şeker hastalığı, Bağcılar Belediyesi nde madde bağımlılığı, Bahçelievler Belediyesi nde sağlıklı beslenme ve obesite, Çatalca Belediyesi nde çocuklarda astım ve alerjik hastalıklar, Fatih Belediyesi nde kalp krizinden sonra yaşam, Kağıthane Belediyesi nde yüksek tansiyon ve 13 Nisan Cuma günü Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı nda meme kanseri ele alınacak. 10 Nisan 2007, İstanbul- Hastaları ve hasta yakınlarını, en yaygın kronik hastalıklar ve hasta hakları konusunda bilgilendirmeyi amaçlayan Hasta Okulu nda bu hafta İstanbul Tıp Fakültesi nde şeker hastalığı, Bağcılar Belediyesi nde madde bağımlılığı, Bahçelievler Belediyesi nde sağlıklı beslenme ve obesite, Çatalca Belediyesi nde çocuklarda astım ve alerjik hastalıklar, Fatih Belediyesi nde kalp krizinden sonra yaşam, Kağıthane Belediyesi nde yüksek tansiyon ve Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı nda meme kanseri ele alınacak. 06 Nisan Cuma günü saat 14.00 16.30 arasında Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı nda gerçekleştirilecek toplantıda, Türkiye de onbinlerce kişiyi yakından ilgilendiren kronik hastalıklar ele alınacak ve katılımcıların soruları yanıtlanacak. Hasta Okulu nda, konularının uzmanı hekimler, hasta ve hasta yakınlarıyla bir araya gelerek, hastalıklarından kaynaklanan sorunların çözümü için yardımcı oluyor. Kronik hastaların ve hasta yakınlarının yaşamlarını kolaylaştırmanın yanı sıra, hastalıklar ve tedavileri konusunda toplumsal bilincin gelişmesine katkı sağlanıyor. Hasta Okulu na Katılım Ücretsiz! Katılımın ücretsiz olduğu Hasta Okulu nda, hasta ve hasta yakınları, konularının uzmanı hekimler ile bir araya geliyor. Kronik hastaların ve hasta yakınlarının yaşamlarını kolaylaştırmanın yanı sıra, hastalıklar ve tedavileri ile ilgili bilgi ediniyorlar. İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Kampusu içindeki toplantılar Kemal Atay Amfisi nde, belediyelerle işbirliği kapsamında düzenlenen toplantılar ilgili belediyelerin toplantı salonlarında, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü ile işbirliği kapsamında düzenlenecek
toplantılar ise ilgili hastanelerin konferans salonlarında saat 14:00-16:30 arasında yapılacaktır. Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) Hakkında: 2003 yılından bu yana faaliyette bulunan Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği (AİFD) bünyesinde 36 araştırmacı ilaç firmasını bulundurmaktadır. www.aifd.org.tr Editöre Not: İlk toplantısı 01 Mart ta gerçekleşen Hasta Okulu, 21 Haziran 2006 tarihinde kadar devam edecek. İstanbul Tıp Fakültesi ndeki tüm toplantılar Çapa Kampüsü Kemal Atay Amfisi nde ve ilgili belediyelerin toplantı salonlarında, saat 14:00-16:30 arasında gerçekleşiyor. Şeker Hastalığı Kandaki şeker düzeyini dengeleyen insülin hormonunun üretilememesi veya yeterli üretilmesine rağmen vücut tarafından kullanılamaması sonucunda ortaya çıkar. Diyabette belirtiler, şekerin yüksek olması ve keton cisimciklerinin üretilmesi mekanizmalarından hangisinin baskın olduğuna göre değişmektedir. Şekerin yüksek olması halinde, özellikle geceleri idrara çıkmada artış, sıvı kaybı, susama, ağız kuruması, ciltte kuruluk, halsizlik/çabuk yorulma, görme bulanıklığı yaşanabilmektedir. Keton cisimciklerinin üretilmesi durumunda ise, bulantı/kusma, yorgunluk, karın ağrısı, derin soluma/solukta aseton kokusu, baygınlık hissi ve hızlı kilo kaybı görülmektedir. Amerikan Diyabet Birliği (ADA) tarafından yapılan sınıflandırmaya göre, Tip 1, Tip 2 ve Gestasyonel (gebelik sırasında oluşan) olmak üzere üç tip diyabet vardır. Tüm diyabet hastalarının yüzde 10 unda görülen Tip 1 diyabet, genellikle 35 yaş altında başlar, şişman olmayan ve çoğunlukla ailesinde diyabet bulunmayan kişilerde görülür. Bağışıklık sisteminin oluşan bir sapma sonucunda pankreası insülin üreten hücrelerini yabancı olarak görmesi ve yok etmesinden kaynaklanır. Belirtilerin saatler, günler içerisinde aniden başladığı Tip 1 diyabette bazı toplumlarda daha sık görülür ve tedavide mutlaka insülin kullanılır. Diyabet hastalarının yüzde 90 ında görülen Tip 2 diyabet ise 35-40 yaşlarından sonra, şişman, tansiyonu ve kan yağları yüksek, hareketsiz bir yaşam tarzı süren kişilerde görülür. Çoğunlukla ailede diyabet vardır ve sorun vücutta bulunan insülinin kullanılamamasıdır. İnsülin kullanılamadığı için pankreas sürekli insülin üretmesi için uyarılır ve sonunda iflas eder. Öte yandan, şekerden enerji alamayan hücreler ise kas ve yağ yakarak hastada hızlı zayıflamaya yol açar. Tip 2 diyabetin tedavisinde dengeli beslenme ve düzenli egzersiz ile uzun yıllar ilaca ihtiyaç duyulmayabilir. Bu yetmediğinde, önce ağızdan şeker düşürücü haplar, gereğinde insülin kullanılabilir.
Diyabet riski olanlar için, dengeli ve düzenli beslenme ve her gün 30 dakikalık yürüyüş bugüne kadar denenen tüm geciktirici ilaçlardan daha etkilidir. Diyabetten sakınmak için, gereken miktarda enerji veren besin çeşitliliğini yaratılması, daha fazla posa yenmesi ve daha az tuz tüketilmesi, rafine şeker ve doymuş yağ tüketiminin kısıtlanması büyük önem taşımaktadır. Yüksek Tansiyon Sistolik ve diastolik kan basınçlarının 140/90 mmhg nin üzerinde olması olarak tanımlanan hipertansiyon, şiddetine göre 3 evreye ayrılır. Sistolik ve diastolik kan basınçları, Evre I Hipertansiyonda 140-159 mmhg ve 90-99 mmhg, Evre II Hipertansiyonda 160-179 mmhg ve 100-109 mmhg aralıklarında, Evre III Hipertansiyonda ise 180 mmhg ve 110 mmhg değerlerinin üzerindedir. Yüksek kan basıncının nedenleri genel olarak ikiye ayrılır. Hastaların yüzde 90 ında teşhis edilebilen bir neden bulunmaz. Bu grup hastalar, esansiyel hipertansiyon tanısı alırlar. Geriye kalan yüzde 10 luk kısmı ise, teşhis edilebilen bir hastalık ya da sebeple ilişkili hipertansiyon hastaları oluşturmaktadır. Hipertansiyon mutlaka tedavi edilmesi gereken bir risk faktörüdür. Tedavisi yaşam boyu sürer. Tedavi edilmeyen hastaların yüzde 50 sinde koroner kalp hastalıkları / kalp yetersizliği, yüzde 33 ünde inme ve yüzde 10-15 inde böbrek yetersizliğinden ölüme yol açar. Bu risklerin azaltılması için kan basıncının etkin ve sürekli olarak belirli değerlerin altında tutulması önem taşır. Yüksek tansiyon hastalarının yaşam tarzlarında belirli değişiklikler ve diyet yapmaları önemlidir. Bunların başında, hastanın ideal kilosunu koruması, şişmansa doktor ve diyetisyen kontrolünde ideal kilosuna ulaşması, doymuş yağlardan kaçınıp sebze ve meyveden zengin beslenmesi, tuzdan ve sigaradan kaçınması gelmektedir. Günde 30 dakika düzenli yürüyüşler yapılması ve alkol tüketimini hanımlarda 1, erkeklerde 2 içki ile sınırlandırılması da yapılan öneriler arasında yer alıyor. Hipertansiyonda ilaç tedavisinin doktor kontrolünde yapılması, kişinin bir uzmana danışmadan ilaç kullanmaması önem taşımaktadır. Meme Kanseri Kadınlarda en sık rastlanan tümör olan meme kanseri, bu sıklığına rağmen erken tanı ve etkin bir tedavi ile iyileşebilen bir hastalıktır. Erken tanıda, kişinin düzenli olarak kendini muayene etmesi ve tarama mamografisi önemli bir rol oynar. Erken evre meme kanserinde tanı konulduktan sonra ilk olarak cerrahi tedavi uygulanır. Teşhiste, mamografi, ultrasonografi, bazen de EMAR istenirken, kesin teşhis için tümör ince bir iğne veya otomatik bir alet ile çıkartılarak patoloji uzmanına gönderilerek mikroskopla incelenir. Kanserin ileri düzeyde olduğu durumlarda hastalıklı meme tamamen alınabilirken kimi durumlarda meme koruyucu cerrahiye başvurulabilmektedir. Bunun
için, hastanın memesinin korunmasını istemesi, aynı memenin diğer kadranlarında başka bir kanser odağı olmaması, radyoterapiye bir engel olmaması, kanserin tamamen temizlenmiş olması, tümör çıkarıldıktan sonra kalan meme dokusunun estetik görüntüsünün kabul edilebilecek görünümde olması şartları aranır. Meme kanserinde, tümörlü hücrelerin genellikle ilk ulaştıkları yer aynı taraftaki lenf bezleri olduğundan, ameliyat sonrasında bu bezlerde herhangi bir büyüme ve yayılım olup olmadığına bakılır. Yayılım varsa, bu lenf bezlerinin de alınması da gerekebilirken, herhangi bir şişkinliğe rastlanmaması durumunda ise söz konusu lenf bezleri patalojik olarak değerlendirilir. Cerrahi müdahale sonrasında ise, kanserli hücrelerin vücudun diğer bölgelerine gitme olasılığına karşı genellikle 12 ila 18 hafta süre ile 4 veya 6 seans kemoterapi tedavisi uygulanabilir. Bunun yanı sıra, ameliyat edilen ve memesi alınmayan hastaların tümüne, memenin diğer bölgelerin mevcut olabilecek tümör hücrelerinin yol edilmesi ve hastalığın tekrar etme ihtimalinin azaltılması amacıyla 7 hafta boyunca, haftada 5 gün radyoterapi (ışın) verilmektedir. Kişinin tedavi sona erdikten sonra belirli aralıklarla kontrol muayenesi yaptırması önerilmektedir. Bu muayenelerin sıklığı, ilk 3 yıl 3 ayda bir defa, 3 ila 5. yıllar arasında 6 ayda bir, 5. yıldan sonra ise yılda bir defadır. Sağlıklı beslenme ve Obezite Sağlığı korumak, geliştirmek ve yaşam kalitesini yükseltmek, vücudun gereksinimi olan besinleri yeterli miktarda ve uygun zamanlarda almak için yapılması gereken bilinçli bir eylem olan beslenmenin yeterli ve dengeli olması büyük önem taşır. Sağlıklı beslenmede, besinlerin güvenli olması; düzenli egzersiz; yüksek kalorili ve şekerli gıdalardan uzak durulması; posalı gıdaların, kuru baklagillerin, tahılların, sebze ve meyvelerin tercih edilmesi; az yağ tüketilmesi; tuzdan ve tuzlu yiyeceklerden kaçınılması önem taşımaktadır. Ayrıca, yemeklerin küçük lokmalar halinde ve iyi çiğnenerek yenmesi; bol su içilmesi; kahvaltı yapılması ve akşamları hafif yemek yenmesi; öğün atlanmaması; yemekten sonra dişlerin fırçalanması; ve öğünler arasında atıştırılmaması da dikkat edilmesi gereken noktalardır. Şişmanlık (Obezite), vücutta aşırı yağ toplanmasıdır. Çok sayıda rahatsızlığa yakalanma riskini artıran, insan ömrünü kısaltan ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Beden kitle indeksi (BKİ: Ağırlık (kg) / Boy (m2) olarak hesaplanır) 30 ile 39,9 arasında olanlar obez, 40 ın üzerinde olanlar ise ciddi şişman olarak sınıflandırılmaktadırlar. Yanlış beslenme alışkanlıkları, hareketsizlik, doğum sayısının fazla olması, alkol, metabolik ve hormonal hastalıklar, psikolojik bozukluklar obezitenin ortaya çıkmasında rol oynayan faktörler arasında sayılabilir. Obezite tedavisinde, kişinin yanlış beslenme davranış ve alışkanlıklarının tespit edilerek yeni beslenme davranışının yerleştirilmesi önem taşımaktadır. Haftada yarımbir kilogram ağırlık kaybı sağlayacak bir beslenme programı uygulanmalıdır. Şişman bir insanın 10 kg vermesi ile sistolik tansiyonu 10 mmhg, diastolik tansiyonu 20 mmhg;
şeker hastası olanlarda kan şekeri yarı yarıya; kandaki kolesterol oranı yüzde 10; ve ölüm riski yüzde 20 azalır. Uyuşturucudan İnternet e Kadar Bağımlılık Bağımlılık kişinin kullandığı madde üstünde kontrolünü kaybetmesi ve onsuz bir yaşam sürememeye başlamasıdır. Toplumlarda geleneksel olarak ahlaki ve yasal bir sorun olarak görülen ve kişinin kendi sorumluluğu ya da şanssızlığı olduğuna inanılan madde bağımlılığının etkin tedavisinin olmayacağı şeklinde bir önyargı bulunmaktadır. Ancak, modern anlayışta biyofizyolojik temellere sahip bir hastalık olarak görülen madde bağımlılığının tedavisi en az şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi diğer kronik hastalıkların tedavileri kadar başarılıdır. Alkol, sigara, uyuşturucu maddeler ve İnternet e kadar birçok maddeye bağımlılığı ortak belirtiler gösterir. Bunlar, madde kesildiği ya da azaltıldığında yoksunluk belirtilerinin ortaya çıkması; kullanımı denetlemek ya da bırakmak için boşa çıkan sürekli çabalar; maddeyi sağlamak, kullanmak ya da bırakmak için büyük zaman harcamak; sosyal; mesleki ve kişisel etkinliklerin azalması ya da tamamen bırakılması; maddenin tasarlandığından daha uzun süre daha yüksek miktarlarda alınması; ve fiziksel ya da ruhsal sorunların ortaya çıkmasına rağmen, madde kullanımını sürdürmek olarak sıralanabilir. Bağımlıların büyük çoğunluğu kontrol edebileceği düşüncesi ile madde kullanmaya başlar. Ancak, kişi farkına varmadan bağımlı hale gelir. Tedavi ile bağımlılık iyileşmez, düzelir. Zira kişi bağımlı olduğu maddeyi tekrar denemeye kalktığında bağımlılık derhal canlanır ve her şey yeniden başlar. Bağımlılıkta, ailevi, sosyal, kişisel ve genetik risk faktörleri büyük öneme sahiptir. Özellikle gençlerde, duygusal ve destekleyivi bir aile, anne ve baba ile iyi iletişim, organize okul aktivitelerine katılım ve akademik başarıya önem verilmesi, bağımlılıktan koruyucu faktörlerdir.