Mikrobiyota. Microbiota

Benzer belgeler
Probiyotik suşları. Prof Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı

Diabetes Mellitus ve Mikrobiyota

İntestinal Mikrobiyota Nedir? Ne yapar? Dr. Taylan Kav Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji BD

Erişkinde Mikrobiyota. Dr Tarkan Karakan Gazi Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı

*Barsak yaraları üzerine çalışmalarda probiyotikler, yaraların iyileşmesi ve kapanması amaçlı test edilmiştir.

İnsan Mikrobiyom Projesi. Tanıl Kocagöz, M.D., Ph.D.

MİKROBİYOTA-2018 Prof. Dr. Ener Çağrı DİNLEYİCİ Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı

*Hijyen hipotezi, astım, romatoid artrit, lupus, tip I diabet gibi otoimmün hastalıkların insidansındaki artışı açıklayan bir alternatiftir.

Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD

İnsan Mikrobiyom Projesi. Prof. Dr. Tanıl Kocagöz

T.C Uludağ Üniversitesi Mustafakemalpaşa Meslek Yüksekokulu. Burcu EKMEKÇİ

Normal Mikrop Florası. Prof.Dr.Cumhur Özkuyumcu

Mikrobiyom Çalışmaları. Tanıl Kocagöz

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü

Obezite Nedir? Harun AKTAŞ - Trabzon

CİLT MİKROBİYOTASI PROF.DR. NİLGÜN SOLAK BÜLENT ECEVİT Ü. TIP FAK. DERMATOLOJİ AD

MERVE SAYIŞ TUĞBA ÇINAR SEVİM KORKUT MERVE ALTUN

Prof Dr Zeynep Tamay. Istanbul Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AD, Çocuk Alerji BD

DİYABET NEDİR? Özel Klinik ve Merkezler

Gastrointestinal Sistem Hastalıkları. Dr. Nazan ÇALBAYRAM

Prof.Dr. Muhittin Tayfur Başkent Üniversitesi SBF, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

Chapter 10. Summary (Turkish)-Özet

DİYABETES MELLİTUS. Uz. Fzt. Nazmi ŞEKERC

Bilindiği üzere beslenme; anne karnında başlayarak yaşamın sonlandığı ana kadar devam eden yaşamın vazgeçilmez bir ihtiyacıdır

Özel Bir Hastanede Diyabet Polikliniğine Başvuran Hastalarda İnsülin Direncini Etkileyen Faktörlerin Araştırılması

PROBİYOTİKLER VE SAĞLIK

KARACIGERINI KORU SIGORTAYI ATTIRMA!

Oytun Erbaş, Hüseyin Sedar Akseki, Dilek Taşkıran

Non-Alkolik Karaciğer Yağlanması Olan Hastalarda Barsak Mikrobiyotası

İnfeksiyonlar ve Mikrobiyom İlişkisi

Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar.

Yakın Doğu Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu. Yaşlı Bakım-Ebelik. YB 205 Beslenme İkeleri

Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği En İyi Genç Araştırıcı Ödülü-2011

İnfektobezite: Çocuklardaki Obezitede Adenovirüslerin Rolü

SINCAN İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

OBEZİTENİN YOL AÇTIĞI SAĞLIK SORUNLARI

Omega 3 nedir? Balık ve balık yağları, özellikle Omega-3 yağ asitleri EPA ve DHA açısından zengin besin kaynaklarıdır.

Konu Başlığı Konuşmacı 12:30-14:00 ÖĞLE YEMEĞİ KONFERANS - 1 KONFERANS 14:00-14:30 Ferit SARAÇOĞLU METEBOLİK HASTALIKLAR, MİKROBİYOTA - PROBİYOTİKLER

7.EKMUD Kongresi,Antalya-Türkiye GÜNAYDIN

Dirençli Kolonizasyonda Mikrobiyotanın Yeri. Prof. Dr. Z. Ceren KARAHAN Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

biyokimyasal ve biyofiziksel özelliklerini sayıp açıklayabilecek, hizmetleri, izleme, korunma ve rehabilitasyon yöntemlerini sayabilecek,

Kronik Hastalıklar Enfeksiyöz Nedenli mi? Solunum Yolu Hastalıkları /Alerji. Dr. Cengiz KIRMAZ

4.SINIF İÇ HASTALIKLARI STAJ PROGRAMI Öğretim Üyeleri: Prof. Dr. Mehmet BAŞTEMİR, Doç. Dr. Selman ÜNVERDİ, Yrd. Doç. Dr.

İÇ HASTALIKLARI. Dahili Nörolojik semiyoloji ve endokrinolojik hastaya yaklaşım-tiroid muayenesi

«DM Patogenezinde unutulan riskler» Endokrin Bozucular & Çevresel Etkenler

REHBERLER: TEDAVİYE NE ZAMAN BAŞLAMALI? Dr. Behice Kurtaran Ç.Ü.T.F. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD

Astım hastalarında görülen öksürük, hırıltı ve nefes darlığı gibi yakınmaların sebebi, solunum

Nonalkolik Karaciğer Yağlanması Olan Hastalar ve Sağlıklı Kontrollerde Bağırsak Mikrobiyotasının Yeni Nesil Dizi Analizi İle Karşılaştırılması

DÜZEN LABORATUVARLAR GRUBU GASTROENTEROLOJİ ÇALIŞTAYI 14 EKİM 2017/ ANKARA

20-23 Mayıs 2009 da 45. Ulusal Diyabet Kongresi nde Poster olarak sunuldu.

PROBİYOTİK Lactabasillus Acidophilus 1.25 milyar CFU Lactabasillus Rhamnosus 1.25 milyar CFU Lactabasillus Casei 1.25 milyar CFU Bifidobacterium

Metabolik Cerrahinin Diyabet Tedavisinde Yeri

DİYET POSASI VE SAĞLIK İLİŞKİSİ. Duygu PELİSTER

TÜRKİYE DE MİDE KANSERLERİ SIKLIĞI, COĞRAFİ DAĞILIMI VE KLİNİK ÖZELLİKLERİ. Prof.Dr.Fikri İçli

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

İÇ HASTALIKLARI 1.GÜN

DİYABETTEN KORUNMADA CİNSİYET İLİŞKİLİ FARKLILIKLAR. Dr. İlhan TARKUN Kocaeli Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı

LAPAROSKOPİK SLEEVE GASTREKTOMİ SONRASI METBOLİK VE HORMONAL DEĞİŞİKLİKLER

Prediyaliz Kronik Böbrek Hastalarında Kesitsel Bir Çalışma: Yaşam Kalitesi

MİKROBİYOTALARDA ANAEROP ÜSTÜNLÜĞÜ. Dr. Ferda TUNÇKANAT Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

KRONİK OBSTRÜKTİF AKCİĞER HASTALIĞI (KOAH) TANIMI SINIFLAMASI RİSK FAKTÖRLERİ PATOFİZYOLOJİSİ EPİDEMİYOLOJİSİ

DİYABETES MELLİTUS. Dr. Aslıhan Güven Mert

Açılış Konuşması. Binlerce çalışma var ama nelere dikkat etmeliyiz?

VAY BAŞIMA GELEN!!!!!

Deneysel Hayvan Modelinde Candida Tropicalis Peritonitinin Tedavisinde Kaspofungin ve Amfoterisin B Etkinliğinin Karşılaştırılması

4.ULUSAL BAĞIRSAK MİKROBİYOTASI VE PROBİYOTİK KONGRESİ TASLAK PROGRAM 19 EKİM 2017 PERŞEMBE KONGRE AÇILIŞ AÇILIŞ KONUŞMALARI

Vaxoral. Tekrarlayan bakteriyel solunum yolu enfeksiyonlarının önlenmesinde 5. Şimdi. Zamanı. KOAH Kronik bronşit Sigara kullanımı

T. C. MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM III

BEEBOOK & BAL ARISI (Apis mellifera L.) MİKROFLORASI

SÜT ENDÜSTRİSİNDEKİ YARARLI MİKROORGANİZMALAR

Bölüm: 11 Manik Depresyona Özel İlaç Fikri

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ Dönem III - 5. Ders Kurulu. Gastrointestinal Sistem. Eğitim Programı

OBEZİTE ÇOCUK SAHİBİ OLMA ORANINI AZALTIYOR! AKŞAM GAZETESİ

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

Metabolik Sendrom ve Diyabette Akılcı İlaç Kullanımı. Dr Miraç Vural Keskinler

DERS X Küresel Sağlık Sorunları

TÜRKİYE DE MİDE KANSERLİ HASTALARIN KLİNİKOPATOLOJİK ÖZELLİKLERİ: -Çok Merkezli Retrospektif Çalışma- Türk Onkoloji Grubu

Yaşlıda Mikrobiota ve Uzun Yaşam ile İlişkisi. Prof. Dr. Bülent SAKA İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı

BAL ÜRETİM SÜRECİNDE KRİTİK KONTROL NOKTALARININ BELİRLENMESİ, SEKONDER KONTAMİNASYON KAYNAKLARININ

İçİnDEkİLER Bölüm 1 İÇKİLER 1

10. Sınıf Biyoloji Konuları Hücre Bölünmeleri Kalıtımın Genel İlkeleri Ekosistem Ekolojisi ve Güncel Çevre Sorunları

1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir?

VÜCUT KOMPOSİZYONU VE EGZERSİZ PROGRAMLAMA

Dünyanın En Önemli Sağlık Sorunu: Kronik Hastalıklar. Dr. H. Erdal Akalın, FACP, FIDSA, FEFIM (h)

Diyabetin bir komplikasyonu : Yağlı karaciğer hastalığı. Prof. Dr. Kürşad Ünlühızarcı Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı

Kanatlı. Hindilerde salmonellanın başarıyla azaltılması

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da obezite, sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanmıştır.

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

Vaskülitler R.TUNÇ Vaskülitler R.TUNÇ Uygulama-Vizit Uygulama-Vizit

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ

TÜTÜNÜN ÇOCUKLARDA SOLUNUM YOLLARI SAĞLIĞINA ETKİLERİ. Ders 1 Modül: Tütün ve Çocuk Sağlığı

Yaşlılarda düzenli fiziksel aktivite

Diyabette Bakteri Endotel İlişkisi ve Bakteriyel Adherans. Doç. Dr. Hüseyin BASKIN Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı

KULLANMA TALİMATI. Etkin madde: Her bir tablet 2 mg loperamid e eşdeğer 2,16 mg loperamid HCl içerir.

Tekrarlayan Üriner Sistem Enfeksiyonlarına Yaklaşım. Dr.Adnan ŞİMŞİR Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji AD

DÖNEM IV 3. GRUP DERS PROGRAMI

TIP FAKÜLTESİ 1.SINIF ÖĞRENCİLERİNDE PROBİYOTİK FARKINDALIK VE BİLGİ DÜZEYİ

Çok Düşük Doğum Ağırlıklı Preterm Bebeklerde Lactobacillus Reuteri'nin Fungal Profilakside Kullanımı: Randomize Kontrollü Bir Çalışma

VÜCUT KOMPOSİZYONU 1

Transkript:

REVIEW / DERLEME 2017 Mikrobiyota Microbiota AUTHORS/ YAZARLAR Ayça Çetinbaş Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Edirne ÖZET İntestinal ekosistem trilyonlarca mikroorganizmadan oluşmuştur. Normal şartlarda dengede olan bu mikroorganizmalar beslenme ve çevresel etkilerle değişim göstermektedir ve beslenme bu dengeyi etkileyen en önemli faktördür. Sağlığımız, davranışlarımız ve ruh halimiz sadece ne yediğimize veya ne yaptığımıza (yaşam tarzı davranışları) değil, aynı zamanda neye konak olduğumuza da bağlıdır. Epidemiyolojik ve metagenomik çalışmaların gözlemleri sonucunda ve farklı deneysel hayvan modellerinden elde edilen verilerle birlikte birçok hastalıkta, ayrıca son zamanlarda mental sağlık ve davranışlarla ilgili mikrobiyota profilinde bir değişime işaret etmektedir. Bu derlemede moleküler teknolojideki ilerlemeler ile birlikte barsak mikroflorasındaki bozulmanın pek çok hastalık ile ilişkili olabileceğini ve mikrobiyotanın önemini vurgulamak amaçlanmıştır. Anahtar kelimeler: mikrobiyota, disbiyozis, hastalıklar ABSTRACT The intestinal ecosystem is made up of trillions of microorganisms. Under normal circumstances, these microorganisms are altered by nutrition and environmental influences, and nutrition is the most important factor affecting this balance. Our health, behaviors and mood are not only related to what we eat or what we do (lifestyle behaviors) but also connected with what we host at the same time. As a result of observations of epidemiological and metagenomic studies, and with data obtained from different experimental animal models, there is a recent change in the microbiota profile of mental health and behavior in many diseases as well. In this review, it is aimed to lay emphasis on microbiota and degradation of intestinal microflora may be related to many diseases with the progression in molecular technology. Keywords: microbiota, dysbiosis, diseases Giriş Dünyada yaklaşık 1030 mikrobiyal hücre varlığı tahmin edilmekte ve yalnızca bir insanın vücudunda yaklaşık 100 trilyon mikroorganizma bulunduğu bilinmektedir. Bu mikroorganizma toplulukları bakteriler, virüsler, funguslar ve pek çok mikro-ökaryottan oluşmaktadır. İnsan mikrobiyomunun büyük çoğunluğu başta gastrointestinal sistem olmak üzere deride, genitoüriner sistem ve solunum sisteminde kolonize olmuştur (1). İnsan vücudunun olumsuz olarak etkilenmediği, hatta çoğu zaman yarar sağladığı mikroorganizmalar flora, mikrobiyota veya mikrobiyom olarak farklı şekillerde adlandırılmaktadır. Aslında bu ifadeler, insan vücudunun içinde ve dışında bulunan ve insan vücuduna yarar sağlayan (mutualist) ya da zarar vermeden yaşayan (kommensalist) mikroorganizmaları belirtmektedir (2). Son zamanlarda barsak mikrobiyotasının gebelik sırasındaki rolü bilim dünyasında önemli derecede dikkat çekmiştir. Gebelik boyunca, barsak mikrobiyotası bileşimindeki değişiklikler gebeliğin ilk trimesterinden itibaren gözlenmiştir. Yakın zamana kadar plasenta steril olarak kabul edilmiştir (3). Barsaklardaki mikroplar ve insan konakçı ara- sındaki ilişki doğumda başlamaktadır. Doğumda, insanlar sterildir ve hayatlarının ilk günlerinden itibaren, anneden (vajinal ve fekal mikrobiyota), anne sütünden ve çevrele- Corresponding Author / İletişim için Yrd. Doç. Dr. Ayça Çetinbaş Beslenme ve Diyetetik Bölümü, Trakya Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Edirne E-mail: aycacetinbas@trakya.edu.tr Date of submission: 09.07.2017 / Date of acceptance: 25.08.2017 51

Çetinbaş A. Mikrobiyata rindeki ortamdan gelen bir mikroorganizma havuzuyla kolayca kolonize edilmektedirler (4). Doğumdan sonra şekillenmeye başlayan ve herkeste farklılık gösteren insan mikrobiyotası nispeten stabil hale 2-3 yaşlarında ulaşmakta ve mikrobiyotanın cins ve tür düzeyinde değişiklikleri dinamik bir şekilde yıllar içinde devam etmektedir. Yenidoğan intestinal mikrobiyotası, annenin deri ve vajinal mikrobiyotasına benzemekte olup bu nedenle doğum şekli bebeğin sahip olacağı mikrobiyotayı etkilemektedir. Sezeryan ile doğanlarda normal vajinal yolla doğanlara göre daha az Bifidobacterium ve Bacteroides türleri bulunmaktadır (5,6). Mikrobiyota mukozal bariyer direncini artırarak dokuları antijen ve patojenlerden korumaktadır. Probiyotikler bu aşamada yardımcı rol oynamaktadır. Mikrobiyotanın konakçı immün sistemine bu derece- de önemli destek olmasına rağmen ekosistemdeki anormal değişiklikler neticesinde gelişen disbiyozis durumunda ise obezite, diabetes mellitus, inflamatuar hastalıklar, alerji ve kanser gelişimi hızlanmaktadır. Mikrobiyota bileşiminin bozulması ile hastalıklar arasında ilişki bulunmaktadır (6). İntestinal mikrobiyota değişiminin etkileri Şekil 1 de gösterilmiştir (7). Şekil 1. İntestinal mikrobiyota değişiminin etkileri (7) Obezite, Diabetes mellitus, Metabolik sendrom Vücutta aşırı yağ birikimi olarak tanımlanan fazla kilo ve obezite, küresel bir salgın oluşturmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre 2014 yılında 1,9 milyar yetişkin fazla kilolu ve bunların 600 milyondan fazlası obez olarak değerlendirilmektedir (8). Son yıllarda giderek arttığı gözlenen obezite, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde epidemik düzeylere ulaşmıştır. Obezite etyolojisinde genetik faktörlerin yanı sıra sedanter yaşam, yüksek enerji içerikli diyet gibi çevresel faktörler de yer almaktadır. Epidemiyo- lojik verilere göre bu artış tamamen genetik yapı ve beslenme değişiklikleri ile açıklanamamaktadır (9). Mikrobiyotanın obezite gelişiminde etkin olduğu son yıllarda dikkat çekmektedir (6). Obez bireylerdeki barsak mikropları, zayıf ikizlerinin mikrobiyotalarından daha az çeşitlilik göstermekte ve bu düşük çeşitliliğin yeme davranışını ve doymamayı etkileye- bileceği hipoteziyle tutarlı olmaktadır (10). Yüksek yağ içerikli diyet tüketenlerde mikrobiyota bakteriyal kompozisyonu değiştirmektedir. Örneğin obez birey- lerde mikrobiyotada değişen firmukutes ve bakteriodes oranı kronik inflamatuar süreçte etkin olmaktadır (6). Barsak mikrobiyatasının içeriği ve yoğunluğu, fizyolojik ve anatomik yapılarındaki farklılıktan dola- yı barsağın proksimalinden distaline, yüzeyel kısmından luminal kısmına değişiklik gösterirken kişinin yaşı, beslenme alışkanlıkları, coğrafik kökeni, yaşam tarzı, doğum şekli, antibiyotik kullanımı gibi çeşitli çevresel faktörlerden de etkilenir (9). Mikrobiyota değişikliğinin neden mi, sonuç mu olduğu konusunda da tartışmalar devam etmektedir (7). Tip 1 diabetes mellitus veya insüline bağımlı diabetes mellitus, pankreastaki Langerhans adacıklarındaki insülin salgılayan hücrelerin tahribatına yol açan bir otoimün hastalıktır. hücrelerinin tahribatı ile kan şekeri seviyelerinin kontrolü kaybedilmekte ve hipoglisemi, ketoasidozun yanı sıra zamanla körlük, böbrek yetmezliği ve kardiyovasküler hastalıklara yol açabilmektedir. Tip 1 diabetes mellitus gelişiminin kesin nedenleri tam olarak anlaşılamamıştır, ancak genetik yatkınlığın ve bir veya birkaç çevresel olayın bir kombinasyonu gibi görünmektedir. Özellikle yüksek veri hacmi sıralama teknolojilerinin son yıllarda gelişmesi ile birlikte, barsak mikrobiyotası ve tip 2 diyabet gibi bir dizi hastalık durumu ve atopik dermatit gibi otoimmün hastalıklar arasında bağ kurulan şimdiye kadar görülmemiş detaylı tanımlamalar sağlanmaktadır. Barsak mikrobiyotasının Tip 1 diabetes mellitus gelişimine olası katılımı artan bir ilgi görmekte ve birtakım kanıtlar sadece barsak mikrobiyotasının Tip 1 diabetes mellitusa doğru ilerlemede önemli bir faktör olmakla kalmayıp aynı za- manda barsak mikrobiyota manipülasyonunun Tip 1 diabetes mellitusu geciktirme ve belki de gelişimini önleme olanakları sunduğunu göstermektedir. Birçok çalışmada, barsak mikrobiyotasının hücre otoimmünitesi veya Tip 1 diabetes mellitusu olan çocuklarla 52

Euras J Fam Med 2017;6(2):51-56 sağlıklı, yaş ve genotipik olarak eşleştirilmiş kontrol grupları arasında değişiklik gösterdiği bildirilmek- tedir (11). Butirat, diabetes mellitus patofizyolojisinde anahtar rol oynamakta; direkt veya indirekt yollarla sinyal yolaklarının indüklenmesi neticesinde insülin transkripsiyon ve translasyonunu artırmakta, hücre farklılaşması, gelişimi ve işlevlerini iyileştirmekte, hücre apopitozunu önlemekte, karaciğerde glikojenolizi ve glukoneogenezi inhibe ederek glisemik kontrol üzerine olumlu etki yapmaktadır. Genetik faktörler, beslenme alışkanlıkları ve geçirilen viral enfeksiyonlar mikrobiyota dağılımında değişiklik oluşmasına sebep olabilmektedir. Böylece butirat üretiminde azalma, barsak geçirgenliğinde artma, bakteriyel translokasyon ve subklinik enflamasyon gelişimi sonucunda otoreaktif T hücre regülasyonu bozulmaktadır. Bu durum da otoimmün reaksiyon- larla hücre hasarına ve tip 1 diyabete sebep olabilmektedir (12). Obezitenin diyabet riskini arttırmasının yanı sıra diyabetik hasta mikrobiyotasında da obez bireylerdekine benzer değişikliklerin saptandığı belirtil- mektedir (12). Tip 2 diabetes mellitus hem genetik hem de çevresel etkileri olan metabolik bir bozukluktur. Özellikle artan obezite-ilişkili insülin direncinin bir sonucu olarak, batı dünyasında önemli bir sağlık sorunu oluşturmaktadır. Bazı çalışmalarda, Tip 2 diabetes mellitus hastalarında barsak mikrobiyomunun değiştiği açıkça görülmektedir (13). Tip 2 diyabetiklerde yapılan metagenomik çalışmalarda butirat üreten Klostridiales bakterilerde azalma ve Proteobakteriler, Streptococcus mutans, Lactobacillus gasseri de artış olduğu bulunmuştur. Ayrıca, Bacteroidetes/Firmicutes ve Bacteroidetes-Prevotella/ C. coccoides-e. rectalis oranlarının plazma glukoz düzeyleri ile anlamlı ilişkisi olduğunu göstermekte olan araştırmalar da bulunmaktadır. Bununla birlikte pek çok çalışma, mikrobiyota komposizyonu ile hiperlipidemi arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu ve ateroskleroz gelişimini ve kan basıncını etkileyebil- diğini göstermektedir (12). Gastrointestinal sistem hastalıkları İnflamatuar barsak hastalığı etiyolojisi ve patogenezi tam olarak bilinmeyen, ince ve kalın barsakta akut ve subakut gelişimler gösteren, remisyon ve eksaserbasyonlarla seyreden kronik seyirli bir hastalıktır (14). İnflamatuvar barsak hastalarında, mukozal biyopsi alınarak yapılan araştırmalarda, sağlıklı bireylerde barsak florasının önemli bir kısmını meydana getiren Firmicutes ve Bacteroidetes lerin inflamatuar barsak hastalığı olanlarda belirgin olarak azalmakta olduğu ve bununla beraber Proteobacteria ve Actinobacteria genuslarında anlamlı bir artma olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır. İnflamatuvar barsak hastalığı olanlar- da bütirat seviyesindeki azalma, bu mekanizmalar sebebiyle hastalığın karakteristik özelliği olan kronik inflamasyon ve mukozal hasarlanmayı beraberinde getirdiği görülmektedir (1). İrritabl barsak sendromu ise, karın ağrısı, şişkinlik ve barsak fonksiyonlarının değişmesi gibi semptomlarla görülmekte olan kronik bir gastrointestinal sistem hastalığıdır. Nitekim yapılan bir çalışmada irritabl barsak sendromu hastalarının barsak mikrobiyotalarının sağlıklı kontrollerden belirgin farklılık gösterdiğini göstermek için qpcr ve filogenetik mikrodizilimleri kullanılmış; irritabl barsak sendromu patojenezinde Firmicutes ve Proteobakterilerin birkaç grubunu içeren iki kat yüksek Firmicutes/Bacteroidetes oranı olduğu korelasyon analizleri ile gösterilmiştir (12). Ayrıca mikrobiyota bileşimi değişikliklerinin ülseratif kolit ve Crohn hastalığı arasında farklılık gösterdiğini belirten çalışmalar da bulunmaktadır (13). Ülseratif kolitli bireylerde eklem bulgularının klinik ve laboratuvar özelliklerinin incelendiği bir çalışmada, eklem tutulumlu ülseratif kolit hastalarının barsak floralarında azalmış miktarda Bifidobakteri, Lakto- basillus ve Eschericha koli bakterileri mevcutken normal flora üyesi olmayan patojen bakteri miktarında artış görülmüştür (15). Gastrointestinal sistemde ele alınması gereken bir diğer hastalık da antibiyotik alımından sonra başlayan ve etiyolojik olarak başka bir sebep bulunamayan ishaller olup bu ishaller antibiyotik ilişkili ishal olarak adlandırılmaktadır. Antibiyotik kullanımı ile gastrointestinal sistemin normal flora kolonizasyonunu bozularak birçok klinik bulguyla beraber karın ağrısı ve ishal gelişimine sebep olmaktadır. Mikrobiyota içinde kommensal olarak bulunan bazı bakteriler tarafından salgılanmakta olan bakteriyosin- ler Salmonella spp., Listeria monocytogenes, C. 53

Çetinbaş A. Mikrobiyata difficile, C. Botulinum ve C. perfringens gibi patojen bakterilere bakteriyosidal etki göstererek invazyon- larına engel olmaktadır. Dolayısı ile geniş spektrumlu antibiyotik kullanımının yararlı bakterilerin azaltıp patojen bakterileri çoğaltarak ishal gelişimine sebep olduğu belirtilmektedir (16). Kanser Son birkaç dekatta virüslerin tümörlere neden olabileceği fikri ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte onkovirüslerle enfekte olan kişilerin çoğunda hiçbir zaman kanser gelişmeyeceği düşünülmekte ve tartışılmaktadır. Mikrobiyota kısa bir süre önce viral enfeksiyonun karsinogenezi teşvik etme kabiliyetini arttırarak veya azaltarak bu dengeyi etkileyebilen potansiyel olarak kritik bir faktör olarak ortaya çıkmıştır (17). Tümörlerin invazyonu ve progresyonu, inflamasyon ve antitümör immün yanıtlara bağlı olup kanser olgularının %15 inde enfeksiyöz etkenler veya enfeksiyon ilişkili inflamasyonla bağlantısı bulun- maktadır. Karsinogenezde inflamatuar süreci başlatanın mikrobiyotanın disbiyozisi ve intestinal bariyerin yıkımı sonrası hemopoetik hücrelerle direkt olarak temas etmesi olarak öne sürülmektedir (6). İnsan ömrü uzadıkça dünya çapında kanser insidansı da artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü önümüzdeki yirmi yıl içinde kanser oluşum sıklığının %70 oranında artacağını ve bunun da küresel kanser epidemisini arttıracağını göstermektedir (17). Kanserler arasında kolorektal kanser, dünyadaki kanser mortalitesinin üçüncü en yaygın nedeni olup tek bir nedensel mikroorganizma açıkça tanımlanmamış olsa da barsak mikrobiyotasının kolorektal kanser gelişiminde açıkça rol oynamakta olduğu belirtilmektedir (13). Bu konuda bir yandan sağlıklı mikrobiyotanın virüslerle direkt olarak ve bakteriyel yan ürünler yo- luyla etkileşerek enfeksiyonlara katkıda bulunduğu gösterilirken öte yandan sağlıklı mikrobiyota özel- likle mukozal yüzeylerde immün sistemi gelişimi için kritik öneme sahip olduğu vurgulanmaktadır (17). Alerji Sağlığımız, davranışlarımız ve ruh halimiz sadece ne yediğimize veya ne yaptığımıza (yaşam tarzı davranışları) değil, aynı zamanda neye konak olduğumuza da bağlıdır (18). Alerjiler, özellikle tip 1 aşırı duyarlılık bozuklukları, klinik olarak önemli olup gittikçe yaygınlaşmaktadır. Modern hijyenin, artan alerji prevalansına katkıda bulunduğu çalışmalara dayanarak düşünülmektedir. Küçük ailelerde olduğu gibi, erken yaşta daha az maruziyet yaşayan çocukların mevsimsel polen alerjisi veya egzama gelişme olasılığı daha yüksek olarak bulunmuştur. En az iki köpek veya kedisi olan ailelerdeki çocukların, yaygın respiratuar antijenlere karşı serolojik veya deri prick testi reaksiyonu geliştirme olasılığı %70 daha düşüktür. Avrupa'da ve diğer modern toplumlarda, çiftliklerde yaşayan çocuklar için alerji ve astım riski daha düşüktür. Astım yaygınlığı, daha endüstrileşmiş bir ülkeye göçle artmaktadır. Katılımcıların yaklaşık olarak %3 fıstık alerjisi ve %41 mevsimsel alerji bildirdiği bir araştırmada fekal disbiyozis ile astım, arı sokması ve egzema hariç tüm alerjilerde istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmasına rağmen alerjiyle ilişkili disbiyozisin kaynağı net olarak bilinmemektedir (19). Diyetin mikrobiyota ve konakçı bağışıklığı üzerine etkileşimi üzerine halihazırda mevcut olan bilgilere dayanarak, yiyecek bileşenlerini inflamatuar veya antiinflamatuar potansiyele sahip olanlara rast- gele sınıflandırmak mümkün olmaktadır. İnflamatuar gıdalar arasında iyi bilinen yüksek yağlı diyet, sütten türetilen yağ, serbest yağ asitleri, yumurta ve kırmızı et bulunmaktadır. Bunlardan bazılarının mikrobiyota bağımsız, bazılarının da mikrobiyota bağımlı olduğu belirtilmiştir (18). Şizofreni, Anksiyete, Depresyon Epidemiyolojik ve metagenomik çalışmaların gözlemleri sonucunda ve farklı deneysel hayvan modellerinden elde edilen verilerle birlikte, birçok hastalıkta, özellikle metabolik sendromla ilişkili bozukluklarda, ayrıca son zamanlarda mental sağlık ve davranışlarla ilgili mikrobiyota profilinde bir değişime işaret etmektedir (18). Gastrointestinal sistem en büyük immun organ olup bununla ilgili ürünler nöropatojenik olabilmektedir. Mikrobiyotanın santral sinir sistemi üzerine etkisinin potansiyel mekanizmaları; mikrobiyal içerikteki değişiklikler, bakteriyel metabolitler, nöral yollar, immun uyarılma, triptofan metabolizması ve barsak hormonal cevabı olarak özetlenebilir. Mikrobiyotanın şizofreni üzerine etkisinin incelendiği klinik bir araştırmada serolojik immun markerlar şizofrenler, bipolar hastalar ve kontrol grubu arasında 54

Euras J Fam Med 2017;6(2):51-56 karşılaştırılmış ve sistemik dolaşıma katılan mikrobiyal ürünlerin şizofrenlerde immun dengesizlikler yaptığı bulunmuştur. Mikrobiyota ve anksiyete/ depresyon arasındaki ilişkinin incelendiği hayvan deney- lerinde Campylobacter jejuni nin oral yoldan sub- klinik dozlarda verilmesi ile farelerde immun yanıt olmaksızın anksiyete benzeri davranışların ortaya çıktığı gösterilmiştir. Glukozla beslenen farelerde deneysel olarak yükseltilmiş hipotalamopituiter adrenal eksen yanıtı ve depresyon, yalnızca bifidobacterium infantis in verilmesiyle geriye döndürülebilmektedir. Antidepresan etki göstermesi nedeniyle bu bakteri psikobiyotik olarak tanımlanmıştır (20). Parkinson hastalığı Parkinson hastalığı, akinezi, musküler rijidite, tremor, hareket yavaşlığı, yürümede güçlük ile karakterize multifokal nörodejeneratif bir hastalık olup bu motor özelliklerinin yanı sıra bunama, depresyon, duyu ve otonomik disfonksiyon gibi diğer semptomları da kapsamaktadır. İlginç olarak, beyin Parkinson hastalığı patolojisinin yükünü taşıyan tek organ değildir ve ekstra nörolojik bir perspektif de mevcuttur (21). Motor semptomların yanı sıra Parkinson hastalığının, motor semptomların önüne geçebi- len ve hastaların yaşam kalitesini ciddi şekilde etki- leyebilen geniş bir non-motor semptom spektrumuyla ilişkili olduğu belirtilmektedir. Bu rahatsızlıkların en önemli boyutu gastrointestinal disfonksiyonu olarak değerlendirilmektedir (22). Yapılan bir çalışmada, Parkinson hastalarında sıklıkla komorbid olarak gastrointestinal disfonksiyon bulunduğu ve Parkinson hastalarının yaklaşık olarak %80'inde kabızlık görüldüğü saptanmıştır. Parkinson hastalığının mikrobiyal birlikteliği için en kapsamlı olarak incelenen örneklerden biri Helicobacter pylori'dir. Parkinson hastalarında H. pylori enfeksiyonunun prevalansı yüksek olup tedavide primer ilaç olan levodopanın emilimini engelleyerek motor bozukluklara neden olduğu belirtilmektedir. Yakın zamanda Parkinson hastalarının dışkılarında Prevotellaceae'nin kontrol gruplarıyla karşılaştırıldıklarında anlamlı derecede düşük olması gözlenerek barsak mikrobiyota disbiyozisinin Parkinson hastalığı ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Son bulgular barsak mikrobiyota bileşiminin Parkinson hastalığında değiştiğini ve bu disbiyozisin motor dalgalanmalarla ilişkili olduğunu düşündürmektedir (21). Yapılan bir başka çalışmada, Parkinson hastalarının ve yaşı eşleştirilmiş kontrollerin fekal numune- lerindeki bakteri filum ve bakteri gruplarının yüzdesi PCR ile belirlenmiş olup Bacteroidetes ve Prevotel- laceae nin Parkinson hastalarının fekal örneklerinde önemli ölçüde azaldığı saptanmıştır (23). Sonuç Gastrointestinal sistemimiz normal şartlarda denge içinde olan trilyonlarca bakteri, virüs, mantar gibi mikroorganizmadan oluşmaktadır. Bu mikroorganizmalar günlük beslenme ve çevresel etkilerle değişim gösterebilmektedirler ve beslenme bu dengeyi etkileyen en önemli faktördür (24). İnsan barsak mikrobiyotası, son zamanlarda insan biyolojisinin potansiyel bir modülatörü olarak kabul edilmektedir. Bilim dünyasında yeni olmasına rağmen, barsak mikrobiyotasının beyin ve davranış üzerindeki etkisi de dünyada büyük ilgi görmektedir. Yapılan araştırmalar barsak mikrobiyotasının beyin nörokimyasını nöral, immün ve endokrin mekanizmalar gibi çeşitli mekanizmalar yoluyla direkt veya indirekt olarak değiştirebildiğini kanıtlamaktadır (21). Barsak mikrobiyotasının konağın metabolizmasını, besin emilimini ve immün fonksiyonlarını etkilediği iyi bilinmektedir ve bu dengenin bozulmasının çok ciddi sağlık etkileri olabileceği tespit edilmiştir. Barsak mikrobiyotası ile hastalık arasındaki spesifik ilişkilerin daha derin bir şekilde kavranması ile potansiyel terapötik hedefleri ortaya çıkarmak mümkün olabilecektir (13). Kaynaklar 1. Bozok T, Şimşek T, Kömür S, Ulu A. Normal Mikrobiyal Floranın İnsan Sağlığı Üzerine Etkisi ve İnsan Mikrobiyom Projesi. Archives Medical Review Journal 2014;23(3):420-6. 2. Çetin R, Güven G.B, Tunçbilek V, Develei S, Aykutluğ Ö, Korkmaz A. Mikroorganizmalar ve insan vücudu ile olan etkileşimleri. TAF Prev Med Bull 2015;14(3):272-8. 3. Cerdo T, García-Valdes L, 55

Çetinbaş A. Mikrobiyata Altmae S, Ruíz A, Suarez A, Campoy C. Role of microbiota function during early life on child's neurodevelopment. Trends in Food Science & Technology 2016;57(2): 273-88. 4. Rampelli S, Candela M, Turroni S, Biagi E, Pflueger M, Wolters M, et al. Microbiota and lifestyle interactions through the lifespan. Trends in Food Science & Technology 2016;57(2): 265-72. 5. Kuk S, Uyar Y, Karaca S, Yazar S. Mikrobiota:sağlıkta ve hastalıkta, doğumdan ölüme. Turkiye Parazitol Derg 2016;40(2):97-106. 6. Salman T, Varol U, Yıldız İ, Küçükzeybek Y, Alacacıoğlu A. Mikrobiyota ve kanser. Acta Oncologica Turcica 2015;48(2):73-8. 7. Yalçın S.S, Kanatlı M.Ç. İntestinal mikrobiyota transplantasyonu; neden, kime, nasıl?. Pamukkale Medical Journal 2015;8(1):148-54. 8. Seganfredo F.B, Blume C.A, Moehlecke M, Giongo A, Casagrande D,S, Spolidoro J. V. N et. al. Weight-loss interventions and gut microbiota changes in overweight and obese patients: a systematic review. Obes Rev. 2017;18(8):832-51. 9. Yıldırım A.E, Altun R. Obezite ve mikrobiyota. Güncel Gastroenteroloji 2014;18(1):106-11. 10. Alcock J, Maley C.C, Aktipis C.A. Is eating behavior manipulated by the gastrointestinal microbiota? Evolutionary pressures and potential mechanisms. Bioessays. 2014;36(10):940-9 11. Nielsen D.S, Krych Ł, Buschard K, Hansen C.H.F, Hansen A.K. Beyond genetics. Influence of dietary factors and gut microbiota on type 1 diabetes. FEBS Lett. 2014;588(22):4234-43. 12. Altuntaş Y, Batman A. Mikrobiyota ve metabolik sendrom. Turk Kardiyol Dern Ars 2017;45(3):286-96. 13. Walsh C.J, Guinane C.M, O Toole P.W, Cotter P.D. Beneficial modulation of the gut microbiota. FEBS Lett. 2014;588(22):4120-30. 14. Özden A. İnflamatuvar Bağırsak Hastalığının Tarihi (İltihabi Bağırsak Hastalığı). Güncel Gastroenteroloji 2013;17(4):279-93. 15. Koca T.T. Bağırsak mikroflorasının inflamatuvar hastalık patogenezindeki yeri. Archives Medical Review Journal 2015;24(1):78-91. 16. Duman M, Çağlar A. Antibiyotiğe bağlı ishallerde probiyotiğin önemi. İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hast. Dergisi 2017;7(1):1-7. 17. Vyshenska D, Lam K.C, Shulzhenko N, Morgun A. Interplay between viruses and bacterial microbiota in cancer development. Semin Immunol. 2017 Jun 9. pii: S1044-5323(16)30082-3. https://doi.org/10.1016/j.smim.2017.05.003. 18. Sirisinha S. The potential impact of gut microbiota on your health: current status and future challenges. Asian Pac J Allergy Immunol. 2016;34(4):249-64. 19. Hua X, Goedert J.J,Pu A, Yu G, Shi J. Allergy associations with the adult fecal microbiota: analysis of the American gut project. EBioMedicine 2016;3:172-9. 20. Evrensel A, Ceylan M.E. Bağırsak Beyin Ekseni: Psikiyatrik Bozukluklarda Bağırsak Mikrobiyotasının Rolü. Current Approaches in Psychiatry 2015;7(4):461-72. 21. Parashar A, Udayabanu M. Gut microbiota: Implications in Parkinson's disease. Parkinsonism and Related Disorders 2017;38:1-7. 22. Pereira P.A.B, Aho V.T.E, Paulin L, Pekkonen E, Auvinen P, Scheperjans F. Oral and nasal microbiota in Parkinson's disease. Parkinsonism and Related Disorders 2017;38:61-7. 23. Unger M.M, Spiegel J, Dillmann K-U, Grundmann D, Philippeit H, Bürmann J et al. Short chain fatty acids and gut microbiota differ between patients with Parkinson's disease and age-matched controls. Parkinsonism and Related Disorders 2016;32:66-72. 24. Alpcan A, Arıkan Durmaz Ş. Çağımızın dev sorunu: çocukluk çağı obezitesi. Turkish Journal of Clinics and Laboratory 2015;6(1):30-8. 56