HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU



Benzer belgeler
HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

İlgili Kanun / Madde 5510 S. SGK. /88

Y. Doç. Dr. Vural SEVEN. İzmir Gediz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku ABD Başkanı

TRAFİK SİGORTASINDA SİGORTA ETTİRENİN SİGORTACISINA RÜCU HAKKI ÇELİK AHMET ÇELİK

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

YARGITAY 11.HUKUK DAİRESİ E.2006/435 K.2007/7464 T YOLCU TAŞIMA. ZORUNLU KOLTUK SİGORTASI DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI

ADİ VE TİCARİ İŞLERDE FAİZE İLİŞKİN YENİLİKLER

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI SONUÇ RAPORU. : Adil Giray HANCILAR, İstanbul, 4. Ticaret Mah. Hâkimi TOPLANTI RAPORU

Dr. Hediye BAHAR SAYIN. Pay Sahibi Haklarının Korunması Kapsamında Anonim Şirket Yönetim Kurulu Kararlarının Butlanı

T.C. İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

SİGORTACIYA KARŞI DAVALARDA FAİZ BAŞLANGICI

Uzun Sok. Kolotoğlu İşhanı Kat: 3 No:75 - TRABZON Temyiz Eden ve Karşı Taraf (Davalı) : Karayolları Genel Müdürlüğü - ANKARA

Menfi Tespit Davasında Görevli - Yetkili Mahkeme ve Yargılama Usulü. İcra Takibinden Önce ve Sonra Açılan Menfi Tespit Davası

SİGORTA ŞİRKETLERİNE VERİLEN İBRANAMELERİN KAPSAMI VE GEÇERLİĞİ ÇELİK AHMET ÇELİK

T.C. KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU RET KARARI :F.Y.

İlgili Kanun / Madde 2821 S. SK/45

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI KASIM 2013

T.C. D A N I Ş T A Y Yedinci Daire

SİGORTA HAKEMİ DR. MEHMET ÇAĞRI BAĞATUR HANDE ÖGE SORULARLA SİGORTA TAHKİM

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/115,120

Yargıtay 13, Hukuk Dairesinden:

3- ÖLÜM VE YARALANMALARDA ZAMANAŞIMI SÜRELERİ

BELİRSİZ ALACAK DAVASI

İCRA İNKAR TAZMİNATI LİKİT ALACAK KAVRAMI MAL İADESİ YIPRANMA PAYI

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

T.C. D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2010/8630 Karar No : 2013/4481 Anahtar Kelimeler : Haciz, Ödeme Emri, (BS) Formu Özeti : sayılı

İlgili Kanun / Madde 5521 S. İşMK. /1

İlgili Kanun / Madde 818.S.BK/161

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/ S. BK/100

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1 I. KONUNUN ÖNEMİ...1 II. KONUNUN SEÇİLİŞ AMACI...2 III. KONU SINIRLANDIRMASI VE İNCELEME PLANI...8

İlgili Kanun / Madde 5510 S. SGK. /81

ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA İLE İLGİLİ KARAYOLLARI TRAFİK KANUNU NDA YAPILAN DEĞİŞİKLİĞİN SİGORTA ŞİRKETİNİN İSPAT YÜKÜNE ETKİSİ

İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE. Stj. Av. Belce BARIŞ ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA

Trabzon üçüncü noteri olan davalı ise, süresinde zamanaşımı itirazında bulunmuştur.

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /26, 53 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/11497 Karar No. 2015/15217 Tarihi:

İlgili Kanun / Madde 3201 S.YHBK./3

İstihkak prosedürü sonunda, üçüncü kişinin bu hakkı kabul edilir, lehine sonuçlanırsa, o mal üzerindeki haciz kalkar veya mal o hakla birlikte

MOTORLU KARA TAŞITLARI BİLGİLENDİRME FORMU

EMLAK VERGİSİNDEN MUAF OLAN TAŞINMAZLA İLGİLİ DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNE İLİŞKİN KANUN YARARINA BOZMA KARARI

Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ Ümit KAYMAK İsmail ERCAN THEMIS İDARİ YARGI

KESİN SÜRE VERİLİRKEN GİDERLERİN KALEM KALEM AÇIKLANMASI GEREKTİĞİ

DOÇ. DR. CENK AKİL elektronik posta:

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TÜRK HUKUKUNDA FAİZ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ Ümit KAYMAK İsmail ERCAN THEMIS İDARİ YARGI

ALACAKLILARA ZARAR VERME KASTIYLA YAPILAN TASARRUFLARIN İPTALİ

İlgili Kanun / Madde 506.S.SSK/39

T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2013/ K. 2015/1159 T

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

Borçlunun İcr a Takibinde İstenen İşlemiş Faiz Miktarı ile İşleyecek Faiz Oranına Süresi İçinde İtiraz Etmemesinin Sonuçları

İlgili Kanun / Madde 6100 S. HMK/27

T.C. D A N I Ş T A Y Üçüncü Daire Esas No : 2010/5785. Karar No : 2012/3582

Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ Ümit KAYMAK İsmail ERCAN THEMIS İDARİ YARGI

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. / S.BK/86

İlgili Kanun / Madde 4857 S.İşK/ S.İşK/ S.BK/84-86

"Tüketici Aleyhine Başlatılacak İcra Takibinde Parasal Sınır" "Tüketici Aleynine Ba~latllacak icra Takibinde Parasal ~ınırn

İlgili Kanun / Madde 5510 SGK/19

Noktalama İşaretleri ve harf büyütme.

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

İlgili Kanun / Madde 5510 S.SGK/21 RÜCÜ HAKKI HALEFİYET

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/8

SİGORTALARDA ZAMANAŞIMI SÜRELERİ

İlgili Kanun / Madde 6356 S. TSK/41-43

2- Dâvanın, her biri hakkında aynı sebepten neşet etmesi. hükmü öngörülmüş. iken,

İlgili Kanun / Madde 4853 S.TTHK/8

1. Tüketici kredileri ve tüketicilerin korunması Tüketici kredisi sözleşmesinin tarafları ve konusu Kredi sözleşmelerinin yazılı biçimde

S İ R K Ü L E R. KONU : İkale Sözleşmesi Kapsamında 27 Mart 2018 den Önce Ödenen Tazminatlardan Kesilen Vergilerin İade Usulü Açıklandı.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /18-21

Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ Ümit KAYMAK İsmail ERCAN THEMIS İDARİ YARGI

İçindekiler. Önsöz III BİRİNCİ KISIM. Genel Hükümler BİRİNCİ BÖLÜM. Borç İlişkisinin Kaynakları BİRİNCİ AYIRIM. Sözleşmeden Doğan Borç İlişkileri

Yeni İş Mahkemeleri Kanununun Getirdiği Değişiklikler

T.C. İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

İlgili Kanun / Madde 506 S.SSK. /80

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK. /112

Prof. Dr. Süha TANRIVER Doç. Dr. Emel HANAĞASI

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, S. TSK/25

T Ü R M O B TÜRKİYE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER VE YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLER ODALARI BİRLİĞİ SİRKÜLER RAPOR MEVZUAT

TRAFİK KAZASINDAN DOĞAN TAZMİNAT TALEPLERİNDE ZAMANAŞIMI

İlgili Kanun / Madde 6100 S.HMK. /176

İçindekiler Önsöz 5 Kısaltmalar 19 Giriş 21 Birinci Bölüm İDARÎ YARGININ GELİŞİMİ VE TÜRK YARGI TEŞKİLATININ GENEL GÖRÜNÜMÜ I. YARGISAL DENETİMİNDE

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU

Serbest muhasebeci mali müşavir sigortası

T.C. İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 10. HUKUK DAİRESİ T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A İ S T İ N A F K A R A R I

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 1. kısım, 1. bölüm, 4. bölüm 1. ayrım, 6. bölüm 1. ayrım

İlgili Kanun / Madde 1475 S.İşK/ S.BK/84-86

: HÜSEYİN DARTAL İl Sağlık Müdürlüğü, Merkeı/ŞANLIURF A TÜRK MİLLETİ ADINA

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İŞK. /8

Uz. Nuri ŞAŞMAZ Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü Maliyet Şube Müdür V.

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/8

Davalılar : 1) Ad ( Araç sürücüsü )

Dr. Ayşe KÖME AKPULAT İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı İŞ MAHKEMELERİNDE YARGILAMANIN ÖZELLİKLERİ

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/6 İŞYERİ DEVRİ İŞYERİ DEVRİNİN İŞÇİ ALACAKLARINA ETKİSİ

İlgili Kanun / Madde 818 S.BK /125 İŞ KAZASI ZAMAN AŞIMININ BAŞLANGICININ MALULİYET ORANIN KESİN OLARAK TESPİT EDİLDİĞİ TARİH OLDUĞU

Savunmanın Genişletilmesi ve Değiştirilmesi Yasağı Kapsamında Zamanaşımı Def inin İncelenmesi. Stj. Av. Müge BOSTAN ERYİĞİT HUKUK BÜROSU / ANKARA

ÖZEL HUKUKTA ZAMANAŞIMI

Sorumluluk Sigortalarının Yeni TTK Uyarınca Değerlendirilmesi 6 Mart 2013, İzmir. Prof. Dr. Didem Algantürk Light

TASARRUFUN İPTALİ DAVALARI

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI. 31 Ekim 03 Kasım 2013 / BURSA RAPOR

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI MALATYA

İÇİNDEKİLER KAMU ALACAĞI

Transkript:

HÂKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU HUKUKİ MÜZAKERE TOPLANTILARI 16-19 MAYIS 2013 - BODRUM Grup Adı : Özel Hukuk 5. Grup Grup Başkanı : Muktedir LALE (Yargıtay Tetkik Hâkimi) Grup Sözcüsü : Ayhan AKYÜREK (Sincan Hâkimi) Raporlama Heyeti : 1- Muktedir LALE (Yargıtay Tetkik Hâkimi) 2- Ayhan AKYÜREK (Sincan Hâkimi) 3- Fatma Dere GÜZELOĞLU (İstanbul Hâkimi) 1- Sigorta Hukuku Sigorta hukukuna ilişkin herhangi bir uyuşmazlığın çözümünde yol haritası olarak öncelikle yasa, sonra ilgili sigorta sözleşmesinin genel şartları ile taraflar arasındaki sözleşmenin özel klozlarının dikkate alınması halinde uyuşmazlıkların usul ekonomisine uygun bir şekilde ve isabetle sonuçlandırılabileceği hususunda fikir birliğine varıldı. Sigorta hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda, dava dilekçesinde birden çok poliçeden bahsedilerek tazminat istenilmesi halinde hâkimin Hukuk Muhakemeleri Kanunu na egemen olan davayı aydınlatma yükümlülüğü çerçevesinde davacı tarafa hangi poliçeden hangi zarar kalemlerinin talep ettiğinin açıklattırılmasının usul ekonomisi açısından önemli olduğu, bu hususun Yargıtay tarafından birçok bozma kararına konu edildiği belirtildi. Sigorta sözleşmelerinin gerek 6762 sayılı Ticaret Kanununun 1263. maddesi hükmünce, gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunun 1401. maddesi uyarınca Borçlar Hukukuna hâkim olan şekil serbestisi ilkesinin bu sözleşmelerde de geçerli olduğu, sözleşmenin yazılı olması koşulunun sözleşmenin geçerliliğine ilişkin sıhhat şartı olmayıp yalnızca ispat kolaylılığına yönelik olduğu katılımcılar tarafından öngörüldü. Sigorta Hukuku ile ilgili en güncel tartışma konularından birisi olan halefiyet prensibine dayalı olarak açılan davalarda görevli mahkemenin hangi mahkeme olacağı hususları katılımcılar tarafından öncelikli olarak tartışıldı. Merci tayinine yönelik görevli Yargıtay 17. Hukuk Dairesi nin bu konudaki çeşitli kararları değerlendirildi. Halefin selefin haklarına sahip olması, halefin selefin haklarını kullanması bağlamında sigortalının hangi mahkemede dava açması gerekiyor ise halefiyete dayalı açılan rücuen tazminat davalarının da aynı mahkemede açılması gerektiği hususlarına ilişkin anılan Dairenin içtihatlarının ilke olarak doğru olduğu konusunda ortak bir düşünceye varıldı. Ancak 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunun 1301. maddesi (yeni Kanun 1472 sayılı maddesi) uyarınca halefiyete dayalı olarak açılan rücu davalarında dahi sigorta hukukunun müesseselerinin tartışılmasının gerekli olduğu hallerde ise gerek 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerince bir ihtisas mahkemesi olan asliye ticaret mahkemeleri nin görevli olması gerektiği hususunda karşılıklı fikir alış 1

verişinde bulunuldu. Yeni 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun sigorta hukukuna ilişkin sözleşmelerin kurulması başta olmak üzere zamanaşımı vs. konularında eski Ticaret Kanunu na göre önemli yenilikler getirdiği, esasen bu yeniliklerin genellikle Yargıtay içtihatlarının yasa hükmü haline getirilmesi şeklinde düzenlendiği, ancak yeni Kanunun sigorta hukukuna ilişkin hükümlerinin uygulanması sırasında 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 39 ve 40 ncı maddelerinin birlikte değerlendirilmesinin önemine dikkat çekildi. Aksi halde, bu tür uyuşmazlıkların çözümünde gereksiz zaman ve emek kaybı olacağı noktasında kaygılar katılımcılar tarafından içtenlikle paylaşıldı. Uygulamada en çok karşılaşılan sigorta uyuşmazlıklarının bir türü olan kasko sigorta sözleşmesine dayalı uyuşmazlıklar ele alındı. Mal sigortası türlerinden olan kasko sigortası poliçesinin teminat kapsamını belirleyen Poliçe Genel Şartları nın A-1. maddesine göre gerek hareket, gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötü niyet ve muziplikle yaptıkları hareketler, aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bu tür sigortanın teminatı kapsamında olduğu ve kasko sigorta sözleşmesinin sigortacının sigortalısının kendi aracına gelen hasarı belli bir prim karşılığında karşılamayı amaçlayan bir sigorta olduğu hususu vurgulandı. Hangi hallerin kasko sigortası teminatı kapsamı içerisinde olduğu, özellikle hangi hallerin kasko sigortası teminatı kapsamı dışında olduğu (alkol, sürücü belgesinin bulunmaması veya yetersiz olması, istiap haddinin aşılması, kast ve ağır kusur) hususları karşılıklı olarak tartışıldı. Alkol konusundaki yerleşik Yargıtay uygulamasına (Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları`nın A.5.5 madde hükmü gereğince, hasarın teminat dışı kalabilmesi için kazanın meydana geliş şekli itibariyle, sürücünün münhasıran alkolün etkisi altında kaza yapmış olması gerektiği, sürücünün alkollü olmasının tek başına hasarın teminat dışı kalmasına gerektirmediği hususuna bir kez daha dikkat çekildi). Yine istiap haddi ile ilgili olarak, Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları nın A.5.5.10 maddesinde, taşıtın, ruhsatında belirtilen taşıma haddinden fazla yük ve yolcu taşınması sırasında meydana gelen zararların teminat dışı olduğunun hükme bağlandığı, bu hükmün uygulanabilmesi için, riziko ile istiap haddinden fazla yük ve yolcu taşıma arasında uygun illiyet bağının bulunması ve kazanın salt bu nedenle meydana gelmesi gerekeceği, sadece istiap haddinin aşılmış olmasının, rizikonun teminat dışı olduğu sonucunu doğurmayacağının uygulamada kabul edildiği belirtildi. Kasko sigorta sözleşmesine dayalı uyuşmazlıklarda, görevli mahkemenin sigorta sözleşmesinin Ticaret Kanunlarında düzenlenmesi nedeniyle asliye ticaret mahkemesi olduğu vurgulandı. Kasko sigorta sözleşmesinin ticari nitelikteki bir sözleşme olması nedeniyle ticari temerrüt (avans faizi) talep edilebileceği, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 4. maddesine göre tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bu kanunda tanzim edilen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılacağı, bu tür uyuşmazlıkların mutlak ticari işlerden olan sigorta sözleşmesinden kaynaklandığı, istem halinde 3095 sayılı Kanunun 2/2. maddesinde 2

ticari işlerdeki temerrüt faizi oranı olarak öngörülen avans faiz oranına hükmedilmesi gerektiği belirtildi. Kasko sigorta sözleşmesinde, rizikonun varlığını kanıt yükünün sigortalıya ait olduğu, sigortacının geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu bulunduğu, 6762 sayılı Yasanın 1281. ve 6102 sayılı Kanunun 1409. maddesi hükmüne göre kural olarak, rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin savunmanın, sigortacı tarafından kanıtlanması gerektiği hususu bu tür davalarda ispat yükünün önemi nedeniile bir kez daha paylaşıldı. Kasko sigortası genel şartlarının, genel işlem şartları bağlamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışıldı. Kasko sigortası genel şartlarını hazırlayanın sözleşme dışı yetkili bir kurum olması nedeniyle ve kasko sözleşmesinde akidler arasında üst bir norm olan bu şartların sigortalının (tüketicinin) menfaatini gözeten hükümler olması da nazara alındığında bu şartların uyuşmazlıkta genel işlem şartları bağlamında iddia ve savunmaya değer verilemeyeceği sonucuna varıldı. Yine uygulamada en çok karşılaşılan zorunlu mali sorumluluk sigortasına (trafik) dayalı uyuşmazlıklar değerlendirildi. Bu bağlamda Hukuk Genel Kurulu'nun ve özellikle Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin bu sigorta türüne ilişkin uygulamaları katılımcılar tarafından tartışıldı. Özellikle destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin işletenin (sigortalının) tam kusurlu olması halinde destekten yoksun kalanların zorunlu sigortacı karşısındaki konumlarının üçüncü kişi olduğu, bu tazminat isteminin mirasçılık ilişkisinden bağımsız, sigorta hukukuna ilişkin bir istem olduğu, hatta bu tazminat isteminin terekeye dâhil olmadığı belirtilerek bu husustaki içtihat değişikliği katılımcılar tarafından olumlu bir uygulama olduğu değerlendirildi. Zorunlu mali sorumluluk sigortacısının içe rücusu, diğer bir deyişle sigorta şirketinin kendi akidi olan sigortalısına hangi hallerde rücu edebileceği tartışıldı. Bu davanın yasal dayanağının sözleşmenin nisbiliği ilkesi çerçevesinde 2918 sayılı Kara Yolları Trafik Kanunu nun 95. maddesi olduğu belirtildi. Bu tür davalarda sigortacı, 2918 sayılı K.T.K.nun 95/2. maddesi uyarınca tazminat yükümlülüğünün azaltılması ve kaldırılmasına ilişkin halleri üçüncü kişilere karşı ileri süremeyeceğinden, zarar görene ödeme yaptıktan sonra, sigorta sözleşmesine ve bu sözleşmeye ilişkin kanun hükümlerine göre, tazminatın kaldırılmasını ve indirilmesini sağlayabileceği oranda kendi sigorta ettirenine rücu edebileceği değerlendirildi. Bu rücu hakkının, kaynağını halefiyet ilkesinden almadığı, sözleşme ve yasa gereği sigorta ettirenine karşı defi hakkı bulunan sigortacının, bu hakka dayanarak kendi sigortalısına dönebildiği vurgulandı. Öte yandan bu tür davalarda zarar gören üçüncü şahıslara karşı tazminatın mahkeme ilamına bağlı olarak ödenmesi ve içe rücu isteminin de itirazın iptali davası biçiminde talep edilmesi halinde dava konusu miktarın likit olduğu ve talep varsa davacı tarafın icra inkar tazminatı isteminin kabul edilmesi gerektiği vurgulandı. Ayrıca bu tür davalarda rücu hakkının, kaynağını halefiyet ilkesinden almadığı, sözleşme ve yasa gereği sigorta ettirenine karşı defi hakkı bulunan sigortacının, bu hakka dayanarak kendi sigortalısına dönebildiği için sözleşmenin tarafı olmayan sürücüye husumetin 3

yöneltilemeyeceği hususu tartışıldı. 2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentanın bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi, kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir. hükmüne haiz olduğu, bu bağlamda açılan davaların olayla ilgili hiçbir ilgisi olmadığı halde, (olay yeri farklı, davalılar başka bir yerde ikamet ediyor, deliller farklı yerde) sırf sigorta şirketinin merkezi veya bölge müdürlüğünün bulunması nedeni ile bu madde kötüye kullanılarak davalar açıldığı, belli mahkemelerin iş yükünü artırdığı ve delillerin toplanması aşamasının geciktiği, bunun da yargılamanın uzamasına neden olduğu hususu vurgulandı. Bu hususta Yargıtay 11. ve 17. Hukuk Dairelerinin uygulamaları paylaşıldı. Yukarıda anılan yasal düzenlemenin zorunlu mali sorumluluk sigortacısının kendi akidine, diğer bir ifade ile içe rücu hallerinde bu hükmün uygulanamayacağı esasen bu maddenin zarar görenlerin zorunlu sigortacıya karşı açacakları davalara ilişkin yetkiyi düzenlediği, bu çerçevede bu konu ile ilgili çelişkili kararların önüne geçilmesi açısından yasal bir düzenlemenin uygulama birliği açısından faydalı olacağı önerildi. Müteselsil sorumluluk ilkeleri tartışıldı. Özellikle müteselsil sorumlulukla ilgili düzenlemeler çerçevesinde zarar gören davacı tarafın yargılama sırasında davalılardan olan (zarar sorumlularından) sürücü ya da malik hakkında davadan feragat edilmesi durumunda, bu feragat işleminin davalı zorunlu mali sorumlu sigortacısına etki edip etmeyeceği, etki edecekse davanın feragat nedeniyle bu davalı hakkında da reddine karar verilip verilmeyeceği tartışmaya açıldı. Müteselsil sorumluluk ilkelerini göz ardı etmeden her somut olayda ve eski Borçlar Kanunu nun 145. (6098 sayılı Yasanın 166.) maddesi hükmü çerçevesinde davacı zarar görenin zarar sorumlularından birisi hakkındaki davadan feragata ilişkin beyanından diğer davalıların yararlanıp yararlanmayacağı hususunun mahkemece değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varıldı. Tüpgaz sorumluluk sigortası ile ilgili olarak yeni ortaya çıkan içtihatlar tartışmaya açıldı. Bu bağlamda Tüpgaz Zorunlu Sorumluluk Sigortası Genel Şartları nın bu sigortanın kapsamını belirleyen 1. maddesi çerçevesinde Yargıtay 11. Hukuk Dairesi nin anılan sigorta ile ilgili çok yeni olduğu anlaşılan kararları değerlendirildi. Bu tür uyuşmazlıklarda 5684 sayılı Yasanın 11. maddesinden hareketle sigortalı lehine yorum tarzıyla sonuca gidilebilmesinin sigorta hukukundaki sigortalı lehine yorum ilkesi ile bağdaşır olduğu sonucuna varıldı. 2- Genel İşlem Koşulları Türk Hukukunda genel işlem koşullarının 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 20-27 nci maddelerinde açıkça düzenlenmesinin yerinde ve uygulamadaki karmaşık bu hususun çözümünün yasal bir zemine oturtulmasının faydalı olduğu katılımcılar tarafından görüş birliği ile ifade edildi. Anılan bu hususun yasal düzenlemesinden öncede 4077 sayılı Tüketici Kanunu nun 6. maddesindeki Haksız Şartlar başlığı altındaki hükümlerden ve Türk Medeni Kanunu nun 2. maddesindeki düzenlemeden hareketle bu tür uyuşmazlıkların çözüme kavuşturulduğu belirtildi. Ancak genel işlem şartlarının gerek yürürlük denetimi, gerekse içerik ve yorum denetiminin süreç içerisinde uygulama ile şekilleneceği konusunda görüş 4

birliğine varıldı. Yalnız 6098 sayılı Yasadaki konu ile ilgili düzenlemelerde bir takım eksikliklerin bulunduğu konusunda tartışmalar yapıldı. Sonuç olarak genel işlem koşullarının uygulanması sırasında her somut olayın özellikleri bağlamında sözleşme hürriyetini yok edecek, sözleşmenin nisbiliği ilkesini ortadan kaldıracak bir yaklaşımın da doğru olmayacağı ortak kanaat olarak paylaşıldı. Yine genel işlem koşullarının yürürlük, içerik ve yorum denetiminde yukarıdaki anılan ilkelerden hareket edilmesi gerektiği paylaşıldı. Uygulamada sıklıkla karşılaşılan sigorta hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarla ilgili olarak, yetkili kurum olan Hazine Müsteşarlığı'nca hazırlandığı bilinen 'Genel Şartlar' ın (Kasko Sigortası Genel Şartları, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları vs) genel işlem şartları bağlamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususu tartışıldı. Bu kapsamda değerlendirilemeyeceği sonucuna varıldı. Genel işlem şartlarının emredici düzenlemeler içermiş olması ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğü ile ilgili 6103 sayılı Yasanın 7. maddesi hükmü de gözetilerek derdest davalarda uygulanması gerekip gerekmediği hususu tartışıldı. Sonuç olarak genel işlem şartlarına ilişkin düzenlemelerin emredici düzenlemeler olması nedeniyle anılan yürürlük Kanununun 7. maddesi uyarınca görülmekte olan davalara da uygulanması gerektiği sonucuna varıldı. Genel İşlem Koşulu ile İlgili Bir Öneri 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu nda ilk kez sistematik biçimde ele alınan genel işlem koşulları ile ilgili yapılacak düzenlemede kanuna karşı hileyi önleyecek ve bu konuda uygulamayı cesaretlendirecek daha açık tanımları içeren hükümlerin konulmasının yerinde olacağı hususu vurgulandı. 6098 sayılı Yasanın faize ilişkin 88, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesindeki düzenlemelerdeki sınırlandırmaların ticari işlerde uygulanıp uygulanmayacağı noktasında uygulamadaki bazı tereddütlerden hareketle bu husus tartışmaya açıldı. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu' nun 8. maddesindeki ticari işlerde faiz miktarının serbestçe tayin olunabileceği düzenlemesinden de hareketle ilke olarak ticari işlerde anılan yasal düzenlemelerdeki kısıtlamaların uygulama kabiliyetinin bulunmadığı sonucuna varıldı. 3- Kıymetli Evrak Hukukundan Kaynaklanan Uyuşmazlıklar Öncelikli olarak zayi nedeniyle iptal davalarının görüleceği görevli mahkemenin hangi mahkeme olacağı tartışıldı, sonuçta bu tür uyuşmazlıklarda gerek 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu, gerekse yeni yürürlüğe giren 6102 sayılı Yasa çerçevesinde görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemeleri olduğu ve bu hususun son uygulamalarla yerleşik bir hal aldığı konusunda görüş birliğine varıldı. Öte yandan kıymetli evrakta özellikle çekte, ödemeden men yasağının bulunmuş olmasının ihtiyati haciz kararı verilmesine yasal bir engel teşkil etmediği hususu tartışıldı. Yargıtay uygulamasından bahsedilerek, bu istemin İİK nun 257 ve devamı maddeleri çerçevesinde değerlendirildiği ödemeden men yasağının ihtiyati haciz kararı verilmesine engel teşkil etmediği sonucuna varıldı. 5

İhtiyati haciz istemine ilişkin görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi mi, yoksa sulh hukuk mahkemesi mi olduğu yönünde Yargıtay 4. Hukuk Dairesi nin 07.02.2013 gün 2012/17636 Esas 2013/1888 sayılı kararı çerçevesinde farklı uygulamaların bulunduğu, bu çerçevede Hukuk Muhakemeleri Kanununda ihtiyati tedbire ilişkin yapılan düzenlemelere paralel bir şekilde ihtiyati haciz istemleri konusunda görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu hususunda yasal bir düzenleme yapılması yönünde katılımcılar tarafından bir öneri sunuldu. Katılımcılar tarafından tartışılıp oylama yapıldı. Yapılan oylama sonucunda bu konudaki kuşkuların haklı olduğu ancak mevcut Hukuk Muhakemeleri Kanunundaki mahkemelerin görevine ilişkin düzenlemelerin bu tür istemlerde hangi mahkemenin görevli olduğu konusuna cevap verecek nitelikte olduğu sonucuna varıldı. Uygulamada birçok uyuşmazlığa kaynaklık eden çekle ilgili olarak, bankaların çek yaprağından sorumlu olduğu miktarın yeterli olup olmadığı hususu ayrıntılı olarak tartışıldı. Yasada bankaların sorumluluğuna ilişkin yapılan düzenlemenin (miktara ilişkin) yetersiz olduğu, bankanın miktara ilişkin sorumluluğunun artırılmasının çeke olan güveni artıracağı değerlendirildi. Hatta bu konuda karşılıksız çek bedelinin tamamından bankanın sorumlu olması gerektiği noktasında öneriler ileri sürüldü. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu nun 644. (6102 sayılı Yasanın 732.) maddesinde düzenlenen sebepsiz zenginleşme davası ile ilgili uygulamadaki aksaklıklar tartışıldı. Bu davanın temel özelliğinin ispat külfetinin keşidecide olduğu, uyuşmazlığın bu çerçevede ele alınıp çözülmesi gerektiği, bu bağlamda çekişmelerin daha kısa sürede sonlandıracağı hususu katılımcılar tarafından ortak bir kanaat olarak dile getirildi. 6102 sayılı yasanın 814. maddesindeki zamanaşımı ile ilgili sürenin eski Kanundan farklı olarak 6 aydan 3 yıla çıkarıldığı hususu vurgulandı. Kambiyo senedinin ödenmemesi halinde (çek veya bono) başvurma (müracaat hakkı) kapsamında talep edilecek faize ilişkin eski TTK 637/2, 638/2 ve 722/2 maddelerinin '%10 hesabı ile faizi' ibaresi yerine 'işleyecek faizi' ibaresinin getirilmesi (ilgili maddeler TTK 725/1b, 726/1b, 810/1b) uygulamada mahkemelerin farklı yargı kararlarının çıkması sonucunun ortadan kaldırılmasına ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yerleşmiş içtihadının Yasaya yansımasına yol açmasının etkileri tartışıldı. Bu düzenleme ile ilgili maddelerde faiz oranını belirtilmemesi nedeniyle tüm ticari işler bakımından ticari temerrüt (avans) faizinin istenebileceği sonucuna varıldı (3095 sayılı Kanun 1 ve 2. maddeler, TTK 3, Çek Kanunu 6). 4- Şirketler Hukuku A- Türk Ticaret Kanunu nun 340. maddesine göre, Esas sözleşme, bu Kanunun anonim şirketlere ilişkin hükümlerinden ancak, Kanunda buna açıkça izin verilmişse sapabilir. hükmü bulunduğundan; bir emredici hükmün aksinin düzenlenmesine izin verilip verilmediğinin tespiti konusunda, sadece ilgili hükmün lâfzının esas alınmaması, hükmün anlam ve amacının da dikkate alınarak sorunun çözümü; eğer bir konu hakkında Kanun da herhangi bir hüküm yoksa, bu durumun konunun olumsuz şekilde düzenlenmek istendiği anlamına mı geldiği, yoksa ortada gerçekten bir kanun boşluğu mu bulunduğunun tespit edilmesi gerektiği ve yapılan değerlendirmede, kanun koyucunun konu hakkında bilinçli olarak düzenleme yapmadığı sonucuna varılması hâlinde, bu konuda öngörülen esas sözleşme 6

hükümlerinin geçersiz kabul edilmesinin değerlendirilmesi gerektiği hususunda fikir birliği oluştu. Anılan hükmün önemli bir hüküm olduğu vurgulandı. B- İflasın Ertelenmesi a- Genel olarak İflasın ertelenmesi müessesesi çok kapsamlı olup, içerisinde birçok sorunu barındırmaktadır. İcra İflas Kanunu nun yetersiz 179. Maddesinin bu müesseseyi tüm unsurlarıyla çözecek nitelikte olmadığı; bu nedenle, anılan müessesenin yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmesi gerektiği belirtilmiştir. İflasın ertelenmesi müessesesi geniş kapsamlı olup, iyileştirme projesi ile bir taraftan borca batık halde bulunan şirketlerin ayakta kalmasını sağlamayı amaçlarken, diğer taraftan alacaklıların mağduriyetlerini önleyecek bir tarzda alacaklarına kavuşması, en azından şirketin iflas durumuna göre bulunduğu konumdan daha kötü bir konuma getirilmemesi hedeflenmektedir. İflasın ertelenmesindeki dengenin tüm ilgilileri açısından sosyal bir takım sonuçlar doğuracağı da gözden uzak tutulmamalıdır. b- Sorunun Çözümüne İlişkin Öneriler İflasın ertelenmesi davalarında tedbirin verilmesi aşamasında bilirkişilerin seçilerek şirketin borca batıklığının belirlenmesi aşamasına kadar geçen tüm süreler ayrıntılı bir biçimde yeniden düzenlenmelidir. İflasın ertelenmesinde borca batıklık oranının (sermayesinin borçlarına karşılık oranı), iflas kararında aranan borca batıklık oranına göre yeniden belirlenmesi gerektiği önerisi oylandı, oy çokluğu ile böyle bir oranın belirlenmesinin uyuşmazlıkların çözümünde faydalı olacağı sonucuna varıldı. İflasın ertelenmesi kararı verildikten sonra erteleme süresi içerisinde doğan borçlardan şirketin sorumluluğu ve bu borçların takip edilebilirliği hususlarında mevcut düzenlemede açıklık bulunmadığı; süresi içerisinde çıkacak sorunlar nedeniyle yeni düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu değerlendirilmiştir. İflasın ertelenmesinin bir yıllık süre ile yeniden uzatılması davalarının yeni bir dava mı yoksa eski davanın devamı niteliğinde bir dava mı olduğu hususunda bir açıklık bulunmamaktadır. Bu nedenle bu davaların yeni esas üzerinden yürütülüp yürütülmeyeceği hususundaki kuşkuları gidermek için yeni bir düzenlemenin yapılması gerektiği düşünülmektedir. Ayrıca yeniden erteleme kararı verilme durumlarında aranacak koşullar yönünden de kanunda bir açıklık bulunmamaktadır. Bu durumun uygulamada birçok sorunu beraberinde getirdiği değerlendirilmiştir. İflasın ertelenmesi kararı verildikten sonra, erteleme süresi dolması ile birlikte erteleme kararı verilen şirketin yeniden erteleme talep etmediği durumlarda, dosyanın mahkeme tarafından re sen ele alınıp, şirketin borca batıklık durumunun yeniden belirlenerek iflas ya da davanın reddi şeklinde bir karar verilmesi hususunda da yeni bir düzenleme yapılması gerektiği düşünülmektedir. 7

c- İflas Erteleme Davalarındaki Yargılama Usulü İflas erteleme davalarının a tipik dava niteliği de gözetilerek HMK da yer alan çekişmesiz yargı işlerinden sayılmaktadır. Özellikle alacaklı ve hukuki yararı bulunan üçüncü kişilerin davaya katılma talepleri bakımından (HMK nun 65. maddesi) ve kendine özgü İİK nun 179, 179/b maddelerinden doğan özel yargılama usulü ihtiyacı dile getirildi. Bu bağlamda çekişmesiz yargı sınırlamasından bağımsız ve kendine özgü karma bir yargılama yöntemi bakımından yeni bir yasal çözümü gerekip gerekmediği tartışıldı. Bu husus katılımcılar tarafından oylandı. Oylama sonucunda mevcut yasal düzenlemelerin yargılama usulü bakımından uyuşmazlığın niteliği çerçevesinde yeterli olduğu oy çokluğu ile kabul edildi. d- Kayyım Sicili Oluşturulması İflas erteleme davalarına ilişkin olarak, yasada yönetim veya denetim kayyımlığı öngörüldüğü; 6102 sayılı TTK nun 377. maddesindeki atıftan doğan şekilde İİK nun 179, 179/b maddeleri kapsamında ticari şirkete atanacak kayyımın yetki ve görevlerinin açık seçik biçimde mahkemece belirlenmesi hükme bağlanmıştır. Yeni İİK nun 179. madde ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu şirketin organları ve organsız kalmasına ilişkin hükümlerin beraberce değerlendirilmesi ile şirket denetçiliğine benzer (TTK 399 ve devamı maddeleri) biçimde; atanacak kayyımın niteliği, görev kapsamı, süresi, şirket ve alacaklıları ile kamunun zarara uğramaması için mevcut bilirkişi kurumuna yönelik eleştiriler bağlamında ayrı kayyım sicil sistemine yönelik yasal düzenleme yapılması gereği ifade edildi. Bu bağlamda yapılacak yasal düzenlemenin bu alanı disipline edeceği sonucuna varıldı. 5- Bankacılık Hukuku 5411 sayılı Bankacılık Kanunu nun 62. maddesi uyarınca mevduat sözleşmelerinde zamanaşımının nereden başlaması gerektiği noktasında uygulamada duraksamalar yaşandığı katılımcılar tarafından tartışıldı. Yerleşik Yargıtay uygulamasında Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu tarafından 27/06/2001 günlü Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe konulan Bankaların Kuruluş ve Faaliyetleri Hakkındaki Yönetmeliğin 35. maddesi uyarınca hak sahiplerinin uyarılmasının iadeli taahhütlü mektupla yapılmasının hüküm altına alındığı, bu bildirimin yapılmasından sonra 3 ay içerisinde sahip ya da mirasçıları tarafından aranmayan mevduatların bu sürenin bitimi sonunda tasarruf mevduatı sigorta fonuna gelir kaydedileceği öngörülmüştür. Bu bağlamda zamanaşımı süresinin başlaması için banka tarafından hak sahibine mutlak suretle bir ihtar ile bildirimde bulunulmuş olmasının şart olduğu değerlendirildi. 6- Ticari Alım Satım TTK nun 23. maddesinde de değinildiği üzere ticari alım satım sözleşmelerinde herhangi bir kısmın teslim edilmemesi dolayısıyla sözleşmeden beklenen yararın elde edilmesi veya izlenen amaca ulaşılması imkânı ortadan kalkıyor veya zayıflıyorsa ya da durumdan veya şartlardan sözleşmenin kalan kısmının tam veya gereği gibi yerine getirilemeyeceği anlaşılıyorsa alıcının sözleşmeyi feshedilebileceğine ilişkin yeni yasal düzenlemede açıklık getirildiğinin uygulamada dikkate alınması gerektiğine işaret edildi. 8

Gerek 6762 sayılı TTK da ve gerekse 6102 sayılı TTK da açık ayıplar yönünden satıcıya bildirim süresinin 2 gün, gizli ayıplar yönünden bu sürenin 8 gün olarak belirlendiği ve herhangi bir değişikliğe gidilmediği görülmekle birlikte; 6762 sayılı TTK da gizli ayıbın azami bildirim süresinin 6 ay ile sınırlanmasına karşın yeni 6102 sayılı TTK da anılan hususa ilişkin bir hüküm getirilmemesi nedeniyle azami bildirim süresinin 6098 sayılı Borçlar Yasasının 231. maddesi uyarınca bu sürenin satılanın alıcıya devrinden itibaren azami 2 yıl olduğunun göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Türk Ticaret Kanunu nun 1530. maddesinde, borçlunun temerrüdü ve özellikle muacceliyet ile ihtar koşulu açısından değişiklikler tartışılmıştır. Kanun daki ifadeyle mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan işlemlerde para borcunun ifa edileceği tarih belirli veya kesin vade biçiminde belirlenmemişse borçlu, kural olarak faturanın borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda ayrıca ihtara gerek olmaksızın temerrüde düşeceği belirtilmiştir. Böylece temerrüdün temel koşulu olan ihtara önemli bir istisna getirilerek, ihtarsız temerrüt ilkesi kabul edildiğinden bu hususlara uygulamada dikkat edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. S O N U Ç 16-19 Mayıs 2013 tarihlerinde Bodrum da gerçekleştirilen Hukuki Müzakereler Toplantısı bağlamında yukarıda anılan konularla ilgili yapılan organizasyonun yararlı olduğu, özellikle kürsü ile Yüksek Yargının karşılıklı olarak bilgi paylaşımı yanında ortak sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin sunulması hususunun önem arz ettiği, ne var ki 6102 sayılı Yasanın yürürlüğe yakın tarihte girmiş olması ve bir çok yeni müessesenin bulunması nedeniyle sürenin kesinlikle yeterli olmadığı, ayrıca konu başlıkları belirlenirken spesifik konularda müzakere toplantılarının yapılmasının daha faydalı olacağı değerlendirilmiştir. 9