BÖLÜM 2 1.5. Organizma ve Çevre İlişkileri 1.5.1. Organizma, Davranış ve Zihinsel Süreçler İnsan davranışının temelini oluşturan zihinsel süreçleri açıklamadan önce davranış terimini iyi anlamamız gerekir. Davranış, organizmanın uyaranlara verdiği tepkiye denir. Bu tanımda organizma, merkezi sinir sistemine sahip canlı varlık anlamında kullanılmaktadır. Psikoloji bilimi açısından organizma insan ve hayvandır. İnsan ve hayvanların bir uyarıcı sonunda ortaya koyduğu her türlü tepki bir davranıştır. Acıkan bir insanın yemek yemesi bir davranıştır. Ancak davranışlar her zaman açıkça gözlenemez. Düşünme, rüya görme gibi davranışların her aşamasıyla gözlenebilmesi zordur. Bu durumda farklı ölçüm yöntemleri kullanılır. Organizmanın doğrudan gözlenemeyen ancak dolaylı yollarla gözlenip ölçülebilen davranışları zihinsel süreçler olarak adlandırılır. İç ve dış uyaranlar zihinsel süreçler sayesinde zihinde yorumlanır, değerlendirilir ve bu sayede bilinçli davranışlar ortaya konulur. Zekâ, bellek, algılama, düşünme, öğrenme, akılda tutma, hatırlama becerileri zihinsel süreçleri oluşturur. 1.5.2. Çevre Organizmanın varlığını sürdürdüğü, çeşitli uyarıcılarla organizmayı sürekli etkileyen ve organizmadan etkilenen öğelerin oluşturduğu bütüne çevre denir. Organizma bu çevre içinde doğar, büyür; ondan aldığı etkilere tepki göstererek varlığını sürdürür. a) Fizik çevre Fizik çevre; ışık, ses, ısı ve basınç gibi uyarıcılardan oluşan doğal çevredir. Organizma varlığını sürdürebilmek için fizik çevreye ihtiyaç duyar. Çünkü beslenme, barınma ve korunma gibi yaşamsal ihtiyaçlarını bu çevrede karşılar, Fizik çevre organizmayı ve davranışlarını sürekli etkiler. Sıcak yörelerde yaşayan insanların daha rahat, soğuk yerlerde yaşayan insanların ise daha hareketli olmasının nedeni fizik çevredir. b) Toplumsal çevre Toplumsal çevre, insanlar arası etkileşimlerden doğan, toplumsal olay ve olgulardan oluşan çevredir. Okul, aile, arkadaşlık grubu gibi. 1.5.3. Fizik Çevrenin Organizmayı Etkilemesi 1) Uyarıcı Uyarıcı, duyu organlarını harekete geçirerek organizmayı etkileyen her türlü fizik enerjidir. 2) Uyarım Uyarım; duyu organlarınca alınabilecek şiddette olan ışık, ses, basınç gibi dış uyarıcılarla; açlık, susuzluk, yorgunluk gibi iç uyarıcıların organizmayı etkilemesine denir. Zilin sesi bir uyarıcıdır. Zilin sesi öğrenciye ulaşıp duyu organlarını etkilediğinde ise uyarım gerçekleşir. 3) Tepki, duyum, duyum eşiği, alt eşik, üst eşik Tepki, uyarıcılardan etkilenen organizmanın yaptığı davranımlardır. Örneğin, ders zilini duyan öğrencilerin sınıfa girmeleri, güneş ışınları geldiğinde gözümüzü kısmamız birer tepkidir. 7
Duyum, organizmanın duyu organları aracılığıyla iç ve dış çevreden gelen uyarıcıları alması sürecidir. Uyarıcının beyindeki yalın etkisidir. Örneğin, Gülün kokusu uyarıcıdır. Bu kokunun burun tarafından alınması duyum, gülün kokusundan hoşlanmak ise tepkidir. Bu süreçte duyu organları ile alınan uyarım, sinirler yolu ile beyindeki ilgili merkeze iletilir. Her uyarıcı sonucu duyum meydana gelmez. Duyumun meydana gelmesi için; İç ve dış uyarıcılara (ısı, ışık, basınç, açlık, susuzluk vb.), Sağlıklı duyu organlarına (göz, kulak, burun vb.), Sağlıklı bir beyne, Uyarıcıları beyne ulaştıracak duyu sinirlerine, Uyarıcıların organizmaya ulaşmasına (iletici ortam, hava). Uyarıcıların, uyarımı oluşturacak şiddete sahip olmasına (duyum eşiği) ihtiyaç vardır. Organizmanın çevresinde sonsuz sayıda uyarıcı vardır. Bu uyarıcıların hepsini organizmanın alması mümkün değildir. Uyarıcının şiddeti, organizmanın uyarıcıyı alması için yeterli düzeyde olmalıdır. Yani duyum eşiği içinde olmalıdır. Uyarıcıların organizma tarafından alınmaya başladığı alt ve üst sınırlara duyum eşiği denir. Duyum eşiği organizmanın uyarıcıları alma kapasitesini belirler. Her organizmanın duyum eşikleri birbirinden farklıdır. Örneğin köpeklerin koku alma duyum eşikleri insanlara oranla daha gelişmiştir. Organizmanın uyarıcıyı almaya başladığı en düşük noktaya alt eşik; en yüksek noktaya da üst eşik denir. Başka bir deyişle, duyu organlarının uyarıcıları alma kapasitesidir. Örneğin, kulağımız için alt eşik 20 frekanslık bir ses, üst eşik için 20.000 frekanslık bir sestir. 4) Yetersiz ve aşırı uyarılma Yetersiz uyarılma, uyarıcıların duyum eşiğini geçememesi ya da uyarıcıların organizmayı normal şiddet ve sürenin altında etkilemesi durumudur. Uyarımın meydana gelmesi için uyarıcıların, duyum eşiğinin alt sınırını geçmesi gerekir. Organizmanın belirli bir sürede alışık olduğu toplam uyarıcı miktarı azaldığı zaman da yetersiz uyarılma söz konusu olur. Yetersiz uyarılma, uzun sürdüğünde organizma çevresine uyumda zorlanır. Algılama bozuklukları ortaya çıkar. Sanrılar (halüsinasyon) başlar ve davranış bozuklukları ortaya çıkar. Zihinsel işlevlerde gerileme görülür. Aşırı uyarılma, uyarıcının şiddeti ve toplam uyarıcının miktarına bağlı olarak ortaya çıkar. İç ve dış uyarıcıların organizmayı normal şiddet ve sürenin üstünde etkilemesine aşırı uyarılma denir. Organizmanın normal etkinlikte bulunması için gereken miktardan çok uyarım alması demektir. Sürekli ve şiddetli uyarıcılar (kuvvetli bir ışık, yüksek ısı ya da gürültü, aşırı açlık, susuzluk ya da ağrılar vb.) aşırı uyarılmaya neden olur. Aşırı uyarılmada uyarıcılar üzüntü, kaygı ve öfke gibi kişinin duygu ve düşüncelerinden de kaynaklanabilir. Sevilen bir kişinin kaybı ya da arkadaşlar arasında meydana gelen huzursuzluklar aşırı uyarılma yaratır. Aşırı uyarılmada birey zorlanır. Bundan kurtulmak için çaba gösterir. Kurtulamadığında organizma yorgun düşer ve çevresine uyumu azalır. Organizmada huzursuzluk ve gerginlik görülür. 8
5) Uyum (Dengeleme) Organizmanın yaşamını sürdürebilmesi için çevresi ile denge kurmasıdır. Aşırı ve yetersiz uyarılma sonucunda organizmanın, bozulan uyumunu yeniden sağlama çabasına uyum (dengelenme) denir. Örneğin, vücudun aşırı sıcakta terlemesi, soğukta ise titremesi dengelenmedir. 6) Alışma(Adaptasyon), Duyarsızlaşma Uyarıcıların sürekli ve şiddetli sunulması sonucunda, duyu organlarının bu uyarıcıları bir müddet geçtikten sonra fark etmemeye başlamasına alışma denir. Kolumuzdaki saati hissetmememizin, sabah sürdüğümüz parfümün kokusunu bir süre sonra duymayışımızın nedeni alışmadır. Duyarsızlaşma ise uyarıcılara gösterdiğimiz duygusal tepkinin azalması durumudur. Alışma, fizik uyarıcılara (ışık, ses, koku gibi) karşı duyumun azalması, duyarsızlaşma ise psikolojik uyarıcılara (üzüntü, sevinç, korku ) karşı duygulardaki zayıflamadır. 1.5.4. İhtiyaç, dürtü, güdü, güdülenme ve güdü türleri İhtiyaç, organizmanın eksikliğini duyduğu şeydir. Organizmanın yaşamını sürdürebilmesi için denge durumunu koruması gerekir. Bozulan denge durumunun yeniden kurulabilmesi için ihtiyaçların giderilmesi gerekir. (Yemek, su, uyku, oksijen vb.) Susuz kalan insan su arar ve içer, acıktığında yemek yer. Su ihtiyacı ya da yemek ihtiyacı insanı bu davranışları sergilemeye iter. Dürtü, ihtiyaçları gidermek için organizmada beliren güç olarak adlandırılır. Dürtülerin temelinde ihtiyaçlar yer alır. Yemek bir ihtiyaçtır, açlık duyumu ise bir dürtüdür. Dürtüler sayesinde ihtiyaçlarımızı gidermek için etkinliğe geçeriz. Güdü (Motiv), organizmanın ihtiyacı gidermek için belli bir yönde etkinlik göstermesi eğilimine denir. Örneğin; susuzluk bir dürtüdür, bireyin susuzluk dürtüsüne bağlı olarak su içmek için yerinden kalkıp mutfağa yönelmesini sağlayan ise güdüdür. Organizmanın davranışlarını şekillendiren ve yönlendiren güdülerdir. Güdülenme (Motivasyon), organizmanın ortaya çıkan ihtiyaçlarını karşılamak için harekete geçip ihtiyacını gidermesi ve rahatlaması sürecine denir. Güdülenme dürtü ve güdülerin etkisiyle olur. Birey ihtiyacını karşılamak için girişimde bulunur. Güdülenmiş Davranışın Özellikleri: Güdülenmiş Davranış Seçicidir: Aç bir insanın önüne su ve yemek konursa yemek yer. Güdülenmiş Davranış Etkindir: Organizma güdüsünü tatmin edene kadar çaba gösterir. Güdülenmiş Davranış Yorucudur: Organizma güdüsünü tatmin ederken çabalar, yorulur. 9
A) Fizyolojik Güdüler Fizyolojik güdülerin temelinde organizmanın temel ihtiyaçlarını karşılama, yaşamı sürdürme ve var olma bulunmaktadır. Fizyolojik güdüler açlık, susuzluk, oksijen eksikliği, gereksiz maddelerin vücuttan atılması, uyku vb. olarak ortaya çıkar. Fizyolojik güdülerden olan cinsellik ve uyarılma ihtiyacı ise daha sonraki yaşlarda çeşitli sosyal güdülerin ortaya çıkmasına neden olur. Fizyolojik Güdülerin Özellikleri: Tüm canlılarda bulundukları için evrenseldir. Diğer güdülerin temelini oluşturdukları için birincildir. Kalıtım yoluyla kazanılır. Sosyal güdülerin kaynağıdır. İnsanlarda ve hayvanlarda ortak olarak bulunur. Yaşamak için zorunludur. B) Toplumsal (Sosyal) Güdüler Toplumsal (Sosyal) güdüler benliğin korunması ve diğer bireylerle ilişkileri düzenleyen güdülerdir. Toplumsal güdüler kişiliğin gelişmesine, kişiliğin toplum içindeki durumunun sürdürülmesine, korunmasına, düzelmesine, iyileşmesine yardımcı olurlar. Toplumsal güdüler sonradan kazanılmış güdülerdir. Toplumsal güdüler fizyolojik güdülerin etkisiyle ortaya çıkar ancak zamanla öğrenilmiş davranışlarla şekillenir. Örneğin; acıktığımız için yemek yeriz ancak bir arkadaşımızı yemeğe davet etmek açlıktan değil toplumsallaşma isteğinden kaynaklanır. Bazen sosyal güdüler fizyolojik güdülerin önüne geçebilir. Her insan bir gruba ait olmak, saygı ve kabul görmek isler. İnsan, başarı kazanmak ve güvenilmek ister. İşte bu güdüler insanı bazı güç etkinliklere itmektedir. Çok ihtiyacı olmasına rağmen yolda bulduğu parayı sahibine veren kişi için, kendisine güvenilmesi önemlidir. Savaşlarda ölebileceğini bildiği halde düşmana karşı saldırıya geçmenin altındaki güdü vatan sevgisidir. Sosyal güdülerle fizyolojik güdülerin önemi, kişilere göre farklılık göstermektedir. Sınava hazırlanan iki öğrenciden biri çalışmaya devam ederken, diğeri uykuyu tercih edebilir. Sosyal Güdülerin Başlıcaları Şunlardır: Bağlılık: Her birey, kendini bir gruba bağlar ve grubun bir parçası olduğunu hisseder. Güvenlik: Bireyin canlı ve sağlıklı kalma ve gelişme arzusunun ifadesidir. Prestij: Her insan içinde yaşadığı toplumda başarılı ve iyi bir statüye sahip olmak ister. Özgürlük: Her insan, davranışlarının engellenmesinden rahatsız olur. 10
Toplumsal (Sosyal) Güdülerin Özellikleri Kaynağı çevredir, toplumdur. Bireyden bireye, toplumdan topluma değişir. İleriki yaşlarda daha çok etkindir. Fizyolojik güdülerden daha karmaşıktır. NOT: Fizyolojik güdüler evrenseldir, Sosyal güdüler ise özneldir. Bireyden bireye, toplumdan topluma değişir. Fizyolojik güdüler doğuştandır(kalıtım). Sosyal güdüler ise öğrenme sonucu kazanılır. Duruma göre biri diğerinden üstün olabilir. C) İçgüdü Davranışların ortaya çıkmasında etkili olan bir güdü türü de içgüdüdür. İçgüdü; öğrenilmemiş, türe özgü ve türün bütün bireylerinde görülen davranışlardır. İçgüdülerin örneklerini hayvanlarda görürüz. Örnek: Arının bal yapması, örümceğin ağ örmesi vs. 11