XVI. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA SİLİSTRE SANCAĞI NIN TİMAR DÜZENİ (TİMAR RÛZNÂMÇE DEFTERLERİNE GÖRE) GAMZE TOKER

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "XVI. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA SİLİSTRE SANCAĞI NIN TİMAR DÜZENİ (TİMAR RÛZNÂMÇE DEFTERLERİNE GÖRE) GAMZE TOKER"

Transkript

1

2

3 XVI. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA SİLİSTRE SANCAĞI NIN TİMAR DÜZENİ (TİMAR RÛZNÂMÇE DEFTERLERİNE GÖRE) GAMZE TOKER YÜKSEK LİSANS TEZİ TARİH ANABİLİM DALI YENİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ANKARA-2015

4

5

6 iv XVI. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA SİLİSTRE SANCAĞI NIN TİMAR DÜZENİ (TİMAR RÛZNÂMÇE DEFTERLERİNE GÖRE) (Yüksek Lisans Tezi) Gamze TOKER GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ 2015 ÖZET XVI. yüzyıl sonları Osmanlı Devleti için siyasî, sosyal ve iktisadî açıdan ayrı bir öneme sahiptir. Bu dönemde, Osmanlı Devleti için askerî, iktisadî ve sosyal açıdan önemli bir sistem olan timar sistemi, önemli gelişmelere maruz kalmıştır. Bu gelişmeler genellikle devleti olumsuz yönde etkilemiştir. Büyük Bunalım ( ) ise Osmanlı Devleti ni bir değişim ve dönüşüm sürecine girmeye zorlayacaktır. Elinizdeki çalışmada, Büyük Bunalım ın öncesi ve ortalarına tekabül eden XVI. yüzyıl sonlarında, Osmanlı timar sisteminin uygulandığı önemli sancaklardan biri olan Silistre Sancağı ndaki timar düzenini, timar rûznâmçe defterlerindeki veriler ışığında ve konuyla ilgili diğer arşiv belgeleri ile telif tetkik eserlere dayalı olarak açıklamayı amaçlanmaktadır. Bilim Kodu : 1175 Anahtar Kelimeler : Timar, Rûznâmçe, Silistre Sancağı, Osmanlı Taşra Teşkilâtı, XVI. yüzyıl Sayfa Adedi : 152 Tez Danışmanı : Doç. Dr. Emine ERDOĞAN ÖZÜNLÜ

7 v TİMAR ORDER IN SİLİSTRA SANDJAK AT THE SECOND HALF OF THE XVI th CENTURY (ACCORDING TO TİMAR RÛZNÂMÇE REGISTERS) (M.S. Thesis) GAMZE TOKER GAZİ UNIVERSITY GRADUATE SCHOOL OF SOCIAL SCIENCES 2015 ABSTRACT Second half of the XVI th century, the Ottoman Empire has a different significance for the political, social and economic terms. For the Ottoman Empire, military, economic and social system, the fief system, which has been exposed to significant improvements in this period, is also very important system. These developments generally affect the state negatively. The Great Depression ( ) will force the Ottoman Empire to enter into a process of change and transformation. The study in your hands aimed to explain the fief system in Silistra Sandjak which was very important Sandjak of Ottoman Fief System during the Great Depression which happened at the end of XVI th century by using the data from Timar Rûznâmçe Registers and other archive documents and copyright investigation works. Bilim Kodu : 1175 Anahtar Kelimeler : Fief (Timar-manorial), Rûznâmçe (Registry Book), Sandjak of Silistra, Ottoman Field Service (Country Service), XVI th century Sayfa Adedi : 152 Tez Danışmanı : Doç. Dr. Emine ERDOĞAN ÖZÜNLÜ

8 vi TEŞEKKÜR Bu tezin konusuna karar verildikten sonra ihtiyacım olan yardım her zaman yanı başımdaydı. Her şeyden önce bu tezin konusuna karar verme, kaynakların belirlenmesi, bu kaynakların anlamlandırılması, kısacası tüm aşamalarında maddî-manevî yardım ve desteğini hiç esirgemeyen tez danışmanım sayın Doç. Dr. Emine ERDOĞAN ÖZÜNLÜ ye teşekkür ederim. Çalışmalarım sırasında endişeye kapıldığım zamanlarda o sonsuz sakinliğiyle beni de teskin ettiği için kendisine minnettarım. Kütüphane çalışmalarımda yardımlarını hiç esirgemeyen Türk Tarih Kurumu okuyucu salonu görevlilerine teşekkür ederim. DTCF Kütüphanesi nden yararlanabilmem için gerekli izni almam konusunda yardımcı olan kıymetli hocam Prof. Dr. Yılmaz KURT a ne kadar teşekkür etsem azdır. Kaynaklarım olan timar rûznâmçe defterleri arasında Başbakanlık Osmanlı Arşivi nin bilgisayar sistemine henüz aktarılmamış olanların incelenmesi için İstanbul daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi ne küçük bir ziyaret gerekiyordu. Arşiv çalışmalarım sırasında yardımcı olan arşiv görevlilerine teşekkür ederim. Defterlerden bilgisayar ortamına aktarılmış olanlarını Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi ndeki araştırma salonunda taramam noktasında yardımcı olan Cumhuriyet Arşivi araştırma salonu görevlilerine de teşekkür ederim. Son olarak, kardeşim Salih Toker başta olmak üzere desteğini hiç eksik etmeyen aileme teşekkür ederim.

9 vii İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET... iv ABSTRACT... v TEŞEKKÜR... vi İÇİNDEKİLER... vii ÇİZELGELERİN LİSTESİ... ix HARİTALARIN LİSTESİ... x SİMGELER VE KISALTMALAR... xi GİRİŞ Araştırmanın Konusu, Amacı Ve Yöntemi Kaynaklar ve Araştırmalar Hakkında Tahrir Defterleri Timar Rûznâmçe Defterleri... 5 BİRİNCİ BÖLÜM TİMAR SİSTEMİNİN TARİHÎ ZEMİNİ VE UYGULANMASI 1. Timar ın Tarihî Zemini ve Uygulanması Osmanlı Timar Sisteminde Kriz ve Değişim İKİNCİ BÖLÜM OSMANLI İDARÎ TEŞKİLÂTINDA SİLİSTRE SANCAĞI 1. Rumeli nin Fethi ve Osmanlı Hâkimiyetinin Tesisi Silistre nin Osmanlı Hâkimiyetine Girişi ve Sancak Olması Silistre Sancağı nın İdarî Görevlileri Sancakbeyi Alaybeyi... 42

10 viii 3.3. Çeribaşı (Serasker) Dizdâr Subaşı Voyvoda Kadı ÜÇÜNCÜ BÖLÜM XVI. YÜZYIL SONLARINDA SİLİSTRE SANCAĞI NDA TİMAR DÜZENİ 1. Haslar Zeâmetler Timarlar Bazdâr Timarları Timarlı Sipahilerin Eşkâlleri Timarlı Sipahilerin Gelir Kategorileri DÖRDÜNCÜ BÖLÜM TİMAR TEVCİHLERİNDE ÖNEMLİ ROL OYNAYAN YARARLILIK KAVRAMI NASIL ANLAMLANDIRILABİLİR: ŞARK SEFERLERİ ÜZERİNDEN ANALİZ DENEMESİ 1. Szigetvar (Zigetvar) Seferi (1566) Ejderhan (Astrahan) Seferi (1569) Şark Seferleri ( ) SONUÇ KAYNAKLAR EKLER HARİTALAR ÖZGEÇMİŞ

11 Çizelge ÇİZELGELERİN LİSTESİ ix Sayfa Çizelge-1: Silistre Sancağı na Ait Tapu-Tahrir Defterleri... 4 Çizelge-2: Silistre Sancağı na Ait Timar Rûznâmçe Defterleri Çizelge-3: XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Silistre Sancakbeyleri (Tahrir Defterlerine Göre) ( ) Çizelge-4: XVI. Yüzyılın İkinci Yarısında Silistre Sancakbeyleri (Tahrir ve Timar Rûznâmçe Defterlerine Göre) ( ) Çizelge-5: Zeâmetlerin Tevcih Sebepleri Çizelge-6: Zeâmetlerin İntikal Şekilleri Çizelge-7: Timar Tevcih Sebepleri Çizelge-8: Timar İntikal Şekilleri Çizelge-9: Bazdâr Timarları Çizelge-10: Timarlı Sipahilerin Gelir Kategorileri... 95

12 Harita HARİTALARIN LİSTESİ x Sayfa Harita-1: Silistre Sancağının Silistre, Varna ve Prevadi Kazâları Harita-2: Silistre Sancağının Hırsova, Kili ve Akkirman Kazâları Harita-3: Silistre Sancağının Aydos, Yanbolu, Karinâbad, Ahyolu ve Rusikasrı Kazâları

13 xi KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılmış kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur. Kısaltmalar Açıklamalar DTCFD Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi AÜHFD Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi BETAV Bitlis Eğitim ve Tanıtma Vakfı bkz. bakınız çev. çeviren DİA Diyanet İslâm Ansiklopedisi ed. editör(ler) GDAAD Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi hak. hakkında haz. hazırlayan İA İslâm Ansiklopedisi İÜİFM İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası MAD Maliyeden Müdevver OA Osmanlı Araştırmaları OTAM Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi s. sayfa TD Tahrir Defteri TRD Timar Rûznâmçe Defteri vol. volume TOEM Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası

14 1 GİRİŞ 1. Araştırmanın Konusu, Amacı ve Yöntemi XVI. yüzyıl sonları Osmanlı Devleti için siyasî, sosyal ve iktisadî açıdan ayrı bir öneme sahiptir. Zira Osmanlı Devleti için askerî, iktisadî ve sosyal açıdan temel yapılardan biri olan timar sistemi, bu dönemde önemli gelişmelere maruz kalmıştır. Bu gelişmeler genellikle devleti olumsuz yönde etkilemiştir. Bu çalışmada söz konusu sürecin Silistre deki yansımalarını ortaya koyma amacı güdülmüştür. Osmanlı Devleti nin kurulduğu ilk yıllardan itibaren geniş bir uygulama alanı bulan timar sistemi, Kanunî Sultan Süleyman döneminden ( ) itibaren bozulmaya başladıysa da bu bozulmaların hissedildiği dönem XVI. yüzyıl sonlarıdır. Bazı yazarlarca Osmanlı Devleti nin Altın Çağı olarak nitelenen Kanunî dönemi, devletin içte ve dışta güçlü bir devlet imajı çizdiği dönemdir. Ancak bu güçlü duruş Kanunî yi izleyen dönemde sürdürülememiştir. Kanunî den sonra tahta çıkan II. Selim döneminde bozulmalar devam etmişse de bu dönem bir anlamda geçiş dönemidir ve sistemin içinde bulunduğu olumsuz durum fazla hissedilmemiştir. III. Murad dönemi ise, sistemdeki bozulmaların ciddi anlamda hissedilmeye başlandığı ve devamlılık arzettiği dönemi oluşturmaktadır. Bu bozulmada Osmanlı Devleti nin dâhilindeki ve haricindeki gelişmeler etkili olmuştur. XVII. yüzyıla gelindiğinde ise artık sistem büyük bir sarsıntı geçirerek şekil değiştirmeye başlayacaktır. Osmanlı Devleti ni Büyük Bunalım ( ) adı verilen sıkıntılı döneme sürükleyecek olan âmiller ise büyük nüfus artışı, Avrupa daki savaş teknolojisinin Osmanlı nın sahip olduğundan daha ileri bir hâle gelmesi, klâsik askerî ve mâlî düzenin sarsılması olarak kendini gösterecektir. Avrupa daki savaş teknolojisinin ilerlemesindeki etken ise gümüş ve altın bolluğu olacaktır 1. Elinizdeki çalışmada, Büyük Bunalım ın öncesi ve ortalarına tekabül eden XVI. yüzyıl sonlarında, Osmanlı timar sisteminin uygulandığı önemli sancaklardan biri olan Silistre Sancağı ndaki timar düzenini açıklamak amaçlanmaktadır. Bu çalışmanın zaman açısından olan sınırlarının belirleyicisi, eldeki timar rûznâmçe defterleridir. Bu sebeple XVI. yüzyıla ait ilk defterin tarihi olan 1552 ve bu yüzyılın son defteri olan 1590 tarihli defter bu çalışmanın sınırlarını oluşturmuştur. Çalışmanın sancak bazında yapılmasının sebebi, sancakların deyim yerindeyse mikro devlet özelliğine sahip olmaları ve sistemin işleyişini görmeyi mümkün kılmasıdır. Zira 1 Büyük Bunalım ile ilgili olarak bkz. Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I Klasik Dönem ( ): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2009, s

15 2 devletin vergi hâsılatını belirleme, asker temini ve reâyânın tasarrufundaki toprağı düzenlemek amacıyla yapılan tahrirlerde sancak birimi esas alınmıştır. Sancakların yönetim konusunda önemli olduğu, XVI. yüzyıl sonlarına kadar süren bir anlayışın sonucu olarak ilerde hükümdâr olacak şehzâdelerin, devlet yönetiminin inceliklerini öğrenmeleri için bir sancağın yönetimine getirilmesi uygulamasından da anlaşılmaktadır. Bunun yanında divân-ı hümâyundan çıkan emirlerin özellikle sancak beylerine yazılmış olması da bu idarî ünitenin devlet için önemini gözler önüne sermektedir 2. Çalışmanın mekânının Silistre Sancağı olarak seçilmesinin sebebi ise bu sancağın Osmanlı Devleti açısından askerî ve stratejik bir öneme sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Silistre, bu özelliğe Osmanlı hâkimiyetine geçmeden önce de sahipti. Tuna Nehri nin Bulgaristan ı terk ettiği mevkide, bu nehrin sağ kıyısında yer alan Silistre, tarih boyunca kuzeyden gelen kavimlere karşı mühim bir koruma hattı oluşturmuş ve pek çok kez işgal edilerek yıkıma uğramıştır 3. XVI. yüzyılı Silistre Sancağı özelinde irdeleyen bir çalışma mevcuttur. Ancak bu çalışma Silistre Sancağı ndaki vakıfları inceleyen bir çalışmadır 4. Bu çalışmada ise XVI. yüzyılın ikinci yarısında Silistre Sancağı nda var olan timar düzeni, timar rûznâmçe defterleri üzerinden incelenmeye çalışılmıştır. Ancak biraz daha farklı olarak timar sisteminin mikro düzeyde bir işleyiş görüntüsünü elde etmek ve konu ile ilgili bilinenlere katkı sağlamak amaçlanmştır. Bu çalışmadaki bir diğer amaç ise Osmanlı Devleti nin sosyal ve ekonomik tarihi açısından önemli bir kaynak olan timar rûznâmçe defterlerindeki bilgileri ele almak sûretiyle sancak araştırmalarına 5 nâçizâne katkıda bulunmaktır. Silistre Sancağı na ait timar düzeni incelenirken öncelikli kaynağımızı timar rûznâmçe defterleri teşkil etmiştir. Bu bağlamda Silistre Sancağı na ait bütün istatistikî verilerin bir araya getirilebilmesi ve birtakım değerlendirmeler yapılabilmesi için defterler bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Bu defterlerden elde edilen veriler ışığında birtakım tesbit ve tahliller yapılmıştır. Timar rûznâmçe defterlerindeki tüm bilgiler mümkün olduğunca eksiksiz ve doğru bir şekilde okunmaya çalışılmış ve excelde oluşturulan bir veritabanına 6 2 Mehmet Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı ( ), TTK Yay., Ankara 1989, s. XVII. 3 Machiel Kiel, Silistre, DİA, cilt XXXVII, s Ahmet Cebeci, XVI. Yüzyılda Silistre Sancağı Vakıfları, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Bu konuda toplu bir bibliyografya için bkz. Adnan Gürbüz, XV.-XVI. Yüzyıl Osmanlı Sancak Çalışmaları, Değerlendirme ve Bibliyografik Bir Deneme, Dergâh Yay., İstanbul Bu veritabanının nasıl olması gerektiği hususunda fikirlerini benimle paylaşan ve örnek bir veritabanını kullanmamı sağlayan tez danışmanım Doç. Dr. Emine Erdoğan Özünlü ye teşekkür ederim.

16 3 aktarılmıştır. Defterlerdeki verilerin bilgisayar ortamına aktarılması uzun ve meşakkatli bir mesâi sonunda gerçekleşebilmiştir. Çalışma, giriş, 4 bölüm, sonuç ve kaynaklar kısmından müteşekkildir. Birinci bölümde genel olarak timar sisteminden ve Osmanlı Devleti ndeki timar sistemi ile bu sistemde yaşanan kriz ve değişimden bahsedilmiştir. İkinci bölümde özel olarak çalışmanın mekânını teşkil eden Silistre Sancağı nın Osmanlı hâkimiyetine girişi ve Osmanlı idarî teşkilâtındaki yerinden bahsedilmiştir. Üçüncü bölümde XVI. yüzyıl sonlarında Silistre Sancağı nda nasıl bir timar düzeninin olduğu üzerinde durulmuştur. Son bölüm olan dördüncü bölümde ise kendilerine Silistre Sancağı ndan dirlik tahsis edilmiş sipahilerin katılmış olduğu seferler ele alınmıştır. Bu bölümde Şark seferleri ( ) özelinde yararlılık kavramının Osmanlılar için ne ifade ettiği açıklanmaya çalışılmıştır. Silistre deki timar düzeni ve bu düzendeki görevlilerin anlatılması noktasında grup biyografisi diğer adıyla prosopografi 7 adı verilen usûlden yararlanılmaya çalışılmıştır. Böylece Osmanlı Devleti ne ait bir kurum olan timar sisteminin işleyişini sağlayan grubun kökeni, bu gruba dâhil olanların sayısı, bulundukları bölgedeki görev düzeyleri ve gelir miktarları ile değişim ve dönüşüm sürecinin öncesinde ve ortalarındaki durumları timar rûznâmçe defterleri aracılığıyla açıklanmaya çalışılmıştır. Ancak yüksek lisansın sınırları göz önünde bulundurulduğundan, eldeki sonuçlarla yetinilmek zorunda kalınmıştır. 2. Kaynaklar ve Araştırmalar Hakkında 2.1. Tahrir Defterleri Tahrir, kelime olarak yazma, kaydetme, deftere geçirme anlamına gelmekle birlikte Osmanlı mâliye teşkilâtında vergilerin ve bu vergileri verenlerin ismen tesbiti için farklı dönemlerde farklı bölgelerde gerçekleştirilen sayımları ifade eder. Bu sayımlar sonucunda ortaya çıkan verilerin kaydedildiği defterlere ise tahrir defteri adı verilmektedir. Osmanlı Devleti nin, elinde bulunan vergi kaynaklarını sağlıklı bir biçimde görmek zorunluluğundan dolayı ortaya çıkan tahrir defterleri, genellikle sancak esasına göre düzenlenmiştir. Tahrir işleminin tamamlanmasının ardından elde edilen veriler mufassal adı verilen ve Defterhâne deki üç ana defter türünden birini oluşturan defterlere 7 Bu usûl ile ilgili olarak bkz. İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi, Boğaziçi Üniversitesi Yay., İstanbul 1978, s. 5-6.; Bu usûlden yararlanılmış başka çalışmalar için bkz. Fatma Acun, Towards a Prosopography of the Ottoman Empire: Generalising From a Project on the Students Reading for Higher Degrees Abroad, IXth International Congress of Social and Economic History of Turkey, August 2001, Dubrovnik Croatia (Ramazan Acun ile birlikte).; Emine Erdoğan Özünlü, Ayntâb Sipahileri Bir Osmanlı Sancağında Timarlı Sipahi Olmak ( ), Berikan Yayınevi, Ankara 2011.

17 4 kaydedildikten sonra onaylanmaları için merkeze gönderilirdi. Sultanın onayından geçen defterin bir nüshası merkezde kalır, hazırlanan diğer nüsha ise ilgili eyalete gönderilirdi. Mufassal defterlerin düzenlenmesi zaman içinde bazı değişiklikler geçirmiş olmakla beraber çoğu defterin başında bir mukaddime ve kanunnâme bulunuyordu 8. Defterhâne nin diğer önemli defter grubunu oluşturan icmâl defterlerinde ise tahrir sonucu belirlenen dirliklerin has, timar ve zeâmet olarak dağıtım sonucu yer almaktadır 9. Bir sancağa ait icmâl defteri olduğu gibi birbirine yakın birkaç sancağı ihtivâ eden icmâl defterleri de olurdu. Ayrıca şekil özellikleri açısından farklılık arz eden icmâl defterleri de bulunmaktadır. Bu defterlerin bazılarında dirlikler idarî teşkilâta göre sıralanırken bazılarında has, zeâmet ve timar başlıkları altında sıralanırdı. Ancak bunların ortak özelliği içeriğinin yani timar sahibinin ismi, müştereki, timarların parçalanması ve hisselerden meydana geliyor oluşudur 10. Tahrirlerin sonucunda hazırlanan bir başka defter çeşidi ise Defterhâne nin üçüncü önemli defter türünü teşkil eden evkaf defterleridir. Bu defterlerde gelirleri vakıf olarak tahsis edilmiş yerleşim yerleri hakkında bilgi bulunmaktadır. Ankara Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyûd-ı Kadîme Arşivi nde Silistre Sancağı na ait toplam 19 adet tahrir defteri bulunmaktadır. Bu defterlerin çizelgesi aşağıda verilmiştir (Bkz. Çizelge-1) 11. Çizelge-1: Silistre Sancağı na Ait Tapu-Tahrir Defterleri Defter No Tarih (Hicrî-Miladî) Defter Türü-Açıklama (1518) Timar (1542) Timar (1543) Askeriye (1566) Askeriye Kanunî dönemi Mâliye, Evkaf, Kanunnâmesi var 416 Kanunî dönemi Mâliye, Askeriye 475 II. Selim Timar 13 8 Mehmet Öz, Tahrir, DİA, cilt XXXIX, s M. Öz, Tahrir, s Feridun Emecen, Mufassaldan İcmale, Osmanlı Araştırmaları, cilt XVI (1996), s Bu çizelgenin oluşturulmasında Başbakanlık Osmanlı Arşivi nin yayınlamış olduğu Başbakanlık Osmanlı Arşiv Rehberi nden yararlanılmıştır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., İstanbul 2010, s Bu defter Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanmıştır. 370 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri (937/1530) I-II, Dizin ve Tıpkıbasım, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., Ankara Bu defter Osmanlı Arşiv Rehberi nde bulunmamaktadır. Araştırmalarımız esnasında tarafımızdan tesbit edilmiş ve çizelgeye eklenmiştir.

18 (1570) Mâliye, Kanunnâmesi var 542 II. Selim dönemi Evkaf (1586) Askeriye (1587) Askeriye, Mâliye 664 III. Murad dönemi Timar 666 III. Murad dönemi (1597) Mâliye 701 III. Mehmed Mâliye, Kanunnâmesi var (1642) Dâhiliye (1642) Dâhiliye (1693) Timar (1743) 992 Tarihsiz Askeriye Bu 19 adet defterden 9 tanesi zaman açısından üzerinde çalıştığımız dönem dâhilinde olmakla beraber timar düzenini net olarak anlayabilmek için listede yer alan 4 icmâl defterinden (TT-65, TT-215, TT-475, TT-666) yararlanılmıştır. Bu icmâl defterleri özellikle XVI. yüzyılın ilk yarısında ve sonrasında sancağın timar düzeni hakkında fikir edinebilmek ve karşılaştırma yapmak amacıyla kullanılmıştır. 2.2.Timar Rûznâmçe Defterleri Rûznâmçe kelimesi, Farsça gün anlamındaki rûz ve defter anlamındaki nâmçe kelimelerinden müteşekkildir. Lûgatte ise her günkü vukuat veya mesarifi yazmağa mahsus el defteri, küçük yevmiye anlamına gelmektedir 14. Tanımdan da anlaşılacağı üzere rûznâmçeler, günlük kayıtların tutulduğu defterlerdir. Resmî bir defter türü olarak rûznâmçeler, daha ziyâde mâlî teşkilâtla ilgilidir ve devletin gelir ve giderlerinin kaydedildiği defterleri ifade eder. Mâliye teşkilâtı aynı zamanda devletin hazinesini temsil ettiği için, maliye kayıtları siyakat 15 adı verilen özel bir yazı türüyle yazılmıştır. Arşiv belgelerindeki yazılar arasında okunması en zor olan bu yazı 14 Şemseddin Sâmi, Kāmûs-ı Türkî, Kapı Yay.,İstanbul 2004, s Siyakat yazısı ve rakamları hakkında bkz. Muhittin Serin, Siyâkat, DİA, cilt XXXVII, s ; M. Cevdet, Siyakat Yazısı ve Rakkamları (Hayatı, Eserleri ve Kütübhanesi eserinden ayrı basım), Bozkurt Matbaası, 1937.; Salâhaddin Elker, Divan Rakamları, TTK Yay., Ankara 1989.; Dündar Günday, Arşiv Belgelerinde Siyakat Yazısı Özellikleri ve Divan Rakamları, TTK Yay., Ankara 1989.

19 6 türünün geçmişi Hint Moğol devletinden batıya, İran a ve Osmanlılara kadar uzanır. Yine siyakat yazısı, kullanıldığı devlete ve çağına göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin İran stili yuvarlak iken Osmanlı stili daha az yuvarlaktır ve zamanla düz kırık şeklinde görünmektedir. Defterlerdeki rakamlar da yine stilize bir şekilde kaleme alınmış Arab rakamlarından oluşmaktadır 16. Stilize bir yazı olan siyakat yazısı, metnin içeriğine ve göz alışkanlığına bağlı olarak siyak u sibakla okunabilecek bir yazı türüdür 17. Bu yazı türüyle yazılmış kayıtların okunabilirliği aynı zamanda kâtibin yazısının güzelliğine ve kâtibin yazı üzerinde yapmış olduğu tasarrufun azlığı ya da çokluğuna kalmıştır. Rûznâmçe defterleri, geçmiş dönemlerde hakkında birkaç cümle ya da birkaç sayfa bilgi verilerek kısaca geçilmiş bir defter grubudur 18. Sayıları oldukça az olan ilk çalışmalar ise daha çok bütçe ve merkezî hazine ile ilgili bilgileri irdeleyen, muhasebe ve istatistikle ilgili eserlerdir 19. Bunun yanında kazaskerlere ait rûznâmçeleri inceleyen ve Halil İnalcık tarafından kaleme alınmış bir makale mevcuttur 20. Rûznâmçe defterlerinin bir diğer çeşidi ise bu çalışmanın kaynağını teşkil eden timar rûznâmçe defterleridir. Hezarfen Hüseyin Efendi nin deyimiyle yevmen fe yevmen verilen timarların berâtları kaydı 21 olan bu defterler, timar almaya hak kazanan bir kimsenin berat alabilmesi için Defterhâne tarafından verilen tezkire sûretlerini muhtevîdir. Bu defterler kullanılarak yapılan çalışmaların sayısı da gün geçtikçe artmaktadır Halil Sahillioğlu, Ruznâmçe, Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri (30 Nisan-2 Mayıs 1986) Bildiriler, İstanbul 1988, s Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), Kubbealtı Akademisi Kültür ve San at Vakfı, İstanbul 1998, s Bu konuda bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, TTK Yay., Ankara 1988, s ; Erhan Afyoncu, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Defterhâne-i Âmire (XVI-XVIII. Yüzyıllar), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 1997, s Nejat Göyünç, Ta rîh Başlıklı Muhasebe Defterleri, Osmanlı Araştırmaları, cilt X (1990), s ; H. Sahillioğlu, Ruznâmçe, s ; Mehmet İpcioğlu, Bir Osmanlı Bütçesi Örneği: 1622 Tarihli Rûznâmçe Defteri (XVII. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Kamu Ekonomisinin Tahlili Denemesi), Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara 1996.; Sadullah Yıldırım, 1000/ ve 1001/ Tarihli Rûznâmçe Gelir Defterine Göre Osmanlı Devleti nin Merkezi Hazine Gelirleri, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Halil İnalcık, Kazasker Rûznâmçe Defterine Göre Kadılık, Adalet Kitabı, (ed. Bülent Arı-Selim Aslantaş), Ankara 2007, s ; Kazasker rûznâmçeleri kullanılarak yapılmış bir diğer çalışma için bkz. Ertuğrul Oral, 1177 ( ) Tarihli 115 Numaralı Rumeli Kadıasker Rûznâmçesi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü l-beyân Fî Kavânîn-i Âl-i Osmân, (haz. Sevim İlgürel), TTK Yay., Ankara 1998, s Timar rûznâmçe defterleri kullanılarak yapılmış çalışmalar için bkz.; Douglas Howard, The BBA Ruznâmçe Tasnifi; A New Resource for the Study of the Ottoman Timar System, Turkish Studies Association Bulletin, X/1 (Indiana 1986), s ; Aynı müellif, The Ottoman Timar System and Its Transformation, , (Basılmamış Doktora Tezi), Indiana University, 1987, s ; Nejat Göyünç, Timar Rûznâmçe Defterlerinin Biyografik Kaynak Olarak Önemi, Belleten, cilt LX/227, Ankara 1996, s.

20 7 Osmanlı Devleti nin vergi kaynaklarının kaydını tuttuğu ve mufassal, icmâl ve rûznâmçe adı verilen defterler, Defterhâne-i Âmire de 23 muhafaza ediliyordu. Mufassal ve icmâl kayıtları, belli aralıklarla yapılan tahrirlerin ayrıntılı ve özet kayıtlarının birer kopyası niteliğindeydi. İlk iki defter türünden farklı olarak timar rûznâmçe defterleri, sistemin günlük işleyişini ve timar tahsislerine ait tarihsel sıralamayı içeriyordu 24. İki tahrir arasındaki günlük işleri ihtivâ eden bu defterlerdeki tezkireler tevcih, terfi, nakil, becayiş gibi sebeplerle hazırlanan beratların kayıtlarıydı 25. Timar rûznâmçe defterlerinin bir hususiyeti de dirlik sahiplerinin biyografileri 26 ve dış görünüşleriyle ilgili 27 bilgi verebilen bir muhtevâya sahip olmalarıdır. Timar rûznâmçe defterlerinin, timar sisteminin ihdası ile paralel olarak çok erken dönemlerde tutulmaya başlanmış olduğu muhtemeldir. Ancak elimizdeki en erken tarihli defterler II. Bayezid dönemine aittir. Timar rûznâmçe defterleri de timar sisteminin gelişimine paralel olarak gelişmiş ve şekil açısından değişime uğramışlardır. Söz gelimi ilk dönemlerdeki defterler çok geniş sahaları ve birkaç yılı ihtivâ ederken daha sonraki dönemlere ait defterler çok daha dar bölgeleri içine alacak şekilde hazırlanmıştır 28. Ayrıca aynı yıl içinde birden fazla defter düzenlendiği de oluyordu 29. Genellikle tek bir yıla ve tek bir beylerbeyliğe ait sancakların tezkireleri ayrı cüzler halinde aynı deftere kaydedilmiştir. Timarlı sipahi sayısının çok fazla olduğu bazı sancaklarda ise o sancaklar için ayrı defterler tutulmuştur. Bazen birkaç sancağın bir yıl içindeki tezkireleri bir defter oluşturmuştur. Bu defterde bir sancağın, timar sistemindeki ; Suat Yıldız, (H. 984) Tarihli Timar Rûznâmçe Defterine Göre Karaman Eyaleti, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2010.; E. Erdoğan Özünlü, Ayntâb Sipahileri, Ankara Defterhâne-i Âmire hakkında bkz.; E. Afyoncu, Osmanlı Devlet Teşkilâtında Defterhâne-i Âmire (XVI- XVIII. Yüzyıllar), (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 1997.; Aynı müellif, Osmanlı Bürokrasisinden Bir Kesit: Defterhâne-i Âmire nin Kuruluşu ve Gelişmesi, Türkler, cilt IX, s ; Ayrıca bkz. Aynı müellif, Defterhâne, DİA, cilt IX, s D. Howard, The Ottoman Timar System and Its Transformation, , s Ömer Lütfi Barkan, Timar, İA, cilt XII/1, s Bu konuda bkz. N. Göyünç, Timar Rûznâmçe Defterlerinin Biyografik Kaynak Olarak Önemi, s ; Erhan Afyoncu, Osmanlı Müverrihlerine Dair Tevcihat Kayıtları-I, Belgeler, cilt XX, sayı 24 (1999), s ; Aynı müellif, Osmanlı Müverrihlerine Dair Tevcihat Kayıtları-II, Belgeler, cilt XXVI, sayı 30 (2005), s Üzerinde çalıştığımız timar rûznâmçe defterlerinde, özellikle 1582 tarihli TRD-64 te sipahilerin dış görünüşleri ile ilgili bilgiler yer almaktadır. Bu konuda, ileride daha detaylı bilgi verilecektir. 28 Nitekim üzerinde çalıştığımız defterler timar sisteminin kemâle erdiği dönem olarak kabul edilen XVI. yüzyıl sonlarına ait defterler oldukları için ikinci tanımı örnekler niteliktedir. 29 Üzerinde çalıştığımız timar rûznâmçe defterlerinden 121, 2142 ve Maliyeden Müdevver Katalogu ndaki numaralı defterlerin üçü de 1590 yılına aittir. Bu defterlerden MAD-17977, sadece bazdâr timarlarını ihtivâ etmektedir.

21 8 yerine göre birden fazla (bazen cüz) cüzden oluştuğu görülmektedir 30. Böyle bir durumda cüzler numaralandırılır ve cüzlerin üzerine kendilerinden sonra cüz tutulmuşsa yazılırdı. Bir bölgede görevli timarlı sipahiler haricinde müstahfız ve bazdâr gibi timar tasarruf eden görevlilere ait tezkireler ya timar rûznâmçe defterlerinin sonuna kaydedilir 31 ya da bunlar için ayrı bir defter tutulurdu 32. Ayrıca defterlerin kapaklarında, defterin ait olduğu bölgenin (genellikle sancağın) ismi, yılı ve o dönemdeki defter emininin adının yazılı olduğu bir etiket bulunurdu. Defterlerdeki kayıtlar ise genellikle şu şekilde tutulmuştur: Timarın ait olduğu bölgeyi (nâhiye ve bağlı bulunduğu sancak) gösteren başlık ve bunun altındaki başlığın sağ tarafında timar sahibinin ismi ile timarın intikal şekli an-tahvil-i şeklinde yazılıdır. Bunun altında timarın gelirini oluşturan yerlerin isimleri, hâsılları ve genel yekûn bulunmaktadır. Sonrasında timarın veriliş aşamalarını anlatan izahat ile bu izahatın sonunda tezkirenin verildiği tarih kayıtlıdır 33. İçinde Silistre Sancağı na ait bilgilerin olduğu timar rûznâmçe defterleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi sisteminde iki ayrı katalog şeklinde kaydedilmiştir. Bu kataloglardan 982 numaralı Timar Zeâmet (Rûznâmçe) Defterleri Katalogu nda toplamda 82 adet 34 defter bulunmaktadır 35. Ancak zaman sınırlaması açısından XVI. yüzyılın ikinci yarısının kapsamında olan defterler değerlendirmeye tâbi tutulmuştur. Bu anlamda arasındaki 38 yıllık zaman dilimini kapsayan 13 adet defter çalışmanın kaynağını teşkil etmektedir. Bu defterlerin arşivde kayıtlı numaraları ve tarihleri şöyledir: TRD-5 (29 Z 959), TRD-11 (29 Z 965), TRD-27 (29 Z 976), TRD-28 (29 Z 977), TRD-64 (29 Z 990), TRD-71 (29 Z 992), TRD-80 (29 Z 993), TRD-89 (29 Z 994), TRD-96 (29 Z 995), TRD- 97 (29 Z 995), TRD-100 (29 Z 996), TRD-105 (29 Z 997), TRD-121 (29 Z 998). 982 numaralı Timar Zeamet (Rûznâmçe) Defterleri Katalogu nda TRD-68 olarak kayıtlı bir defter daha bulunmaktadır. Bu defter, arşiv sisteminde H. 991 (1583) yılına ait görünmekle birlikte aslında H (1630) yılına ait bir defter olduğu araştırmalarımız sırasında tesbit edilmiştir. Sayfa numaralandırmaları günümüz rakamlarıyla yapılmış olan 30 Üzerinde çalıştığımız defterlerden bazılarında hiç cüz bulunmadığı gibi bazıları cüz esasına göre düzenlenmiştir. 31 İncelediğimiz defterlerden 5 (1552), 11 (1558), 27 (1569), 28 (1570) ve 100 (1588) numaralı defterler bu tanıma uymaktadır. 32 Üzerinde çalıştığımız defterlerden 97 (1587), 2118 (1577) ve (1590) numaralı defterler bu tanıma uymaktadır. Bununla beraber 1577 yılına ait 2118 numaralı defterin aslında bir defter değil, defter parçası olma ihtimali yüksektir. Ancak arşiv sisteminde ayrı bir defter olarak görünmektedir. 33 E. Afyoncu, Defterhâne-i Âmire, (Doktora Tezi), s ; Aynı müellif, Rûznâmçe, DİA, cilt XXXV, s Bu defterlerden 13 tanesi bu çalışmada kullanılmıştır. Diğer 69 adet defterin tamamı ise XVII. yüzyıla aittir. Bununla birlikte 1072 (1661) tarihiyle kaydedilmiş olan bir defterin aslında 1052 (1642) tarihli olduğu tesbit edilmiştir. 35 Bu defter türü, bundan sonra TRD olarak kısaltılacaktır.

22 9 bu defter zaman bakımından araştırmamızın sınırları dâhilinde bulunmadığı için değerlendirmeye tâbi tutulmamıştır 36. Yine 983 numaralı Timar Zeâmet (Rûznâmçe) Defterleri Katalogu nda ise toplamda 64 adet 37 defter bulunmaktadır. Bu katalogda zaman sınırlarının dâhilinde bulunan 2 defteri de değerlendirmeye tâbi tuttuk. Bu defterlerin arşivde kayıtlı numaraları ve tarihleri şöyledir: TRD-2118 (29 N 985), TRD-2142 (25 Ca 998). Ayrıca Maliyeden Müdevver Katalogu nda da Silistre sancağına ait timar rûznâmçe defterleri mevcuttur. Ancak zaman açısından sınırlarımız dâhilinde olan tek bir timar rûznâmçe defteri tesbit edilmiş ve değerlendirmeye dâhil edilmiştir. Bazdâr (doğancı) timarlarını hâvî bu defterin arşivde kayıtlı numarası ve tarihi şöyledir: MAD (10 L 998) 38. Burada defterlerin tertibinde takip edilen usûlden bahsetmek yerinde olacaktır. Kayıtlara başlanmadan önce sol varak, kayıtların hangi sancağa ya da sancaklara ait olduğunu ve tarihi belirten başlığa ayrılmıştır. Bu başlıkta tarih genellikle sadece sene olarak belirtilmiştir. Örneğin Livâ-i Silistre sene 998 gibi. Eğer bu kayıtların ayrıca bir özelliği varsa mesela bazdâr timarlarına ayrılmışsa hangi eyalette olduğu da belirtilmiştir. Örneğin Bazdârân-ı Vilâyet-i Anadolu ya da Bazdârân-ı Vilâyet-i Rumili. Yeni bir sancağa geçildiğinde yukarıda bahsettiğimiz başlık genellikle defterin sol varağına kaydedilmiş, hemen ardındaki sayfada kayıtlara başlanmıştır. Kayıtlar tutulurken önce kaydın baş kısmına kaydın tutulduğu tarih yazılmıştır. Bunun hemen altına ise dirliğin bulunduğu nâhiyenin ismi ve ardından da dirliğin çeşidi (has, zeâmet, timar) ile hemen altına dirlik sahibinin ismi yazılmıştır. Bu ismin karşısına da dirliğin kimin tahvilinden ve ne sebeple geldiği an-tahvil-i ibaresiyle belirtilmiştir. Mesela an-tahvil-i Ali, el-müteveffâ gibi. Burada hemen belirtmek gerekir ki gelirlerin kimin tahvilinden geldiği her zaman başlıkta belirtilmemiştir. Bazen hisse olarak gelen gelir, gelirlerin kaydedildiği kısımda gelirin türü (karye, mezra vs.), adı ve bağlı bulunduğu nâhiye toplu olarak bu öbekte belirtilmiş, bu öbeğin en sonuna bu gelirin kimin tahvilinden olduğu yine an-tahvil-i ibaresiyle belirtilmiştir. Bu durum genellikle terakki tevcihlerinde geçerlidir. 36 Görünen o ki bu defter, tasnif sırasında yanlışlıkla H. 991 yılına ait olarak kaydedilmiştir. Bu yanlışlık tez vesilesiyle Başbakanlık Osmanlı Arşivi yetkililerine bildirilmiştir. 37 Bu defterlerden 2 tanesi bu çalışmada kullanılmıştır. Bunların dışında kalan 62 adet defterin arasında tarihi XVII, XVIII ve XIX. yüzyıla ait olan defterler bulunmaktadır. 38 Bu defter türü, bundan sonra MAD olarak kısaltılacaktır.

23 10 Kayıtlarda dirliğin yeni sahibinin dirliğini meydana getiren gelirler (şehir, karye, mezraa, cemaat, niyâbet, kışlak, mahsul veya zâviyelerden sağlanan vergi gelirleri) alt alta ve yan yana belli bir düzende olacak şekilde yazılmıştır. Kaydın sonunda ise bunların toplamı verilmektedir. Yekûn olarak ifade edilen bu toplam aynı zamanda dirliğin toplam miktarını da göstermektedir. Eğer dirlik geliri farklı nitelikteki gelirlerden ve birden fazla sancaktan hattâ eyaletten elde edilen gelirlerden müteşekkilse bunlar ayrı ayrı toplanmıştır. Açılan bir Cem an ya da el-mecmû veyahut Cümle Cem ân hanesinde bunların da genel toplamı verilmiştir. Bu durum genellikle zeâmet kayıtlarında geçerlidir 39. Farklı bir sancaktan gelen gelirler genellikle yekûnun hemen altında ilhak ya da antahvil-i ifadesiyle ayrı bir başlık halinde gösterilmiştir 40. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki defterlerdeki kayıtlar birbirini tek düze takip etmemektedir. Bazen hemen sonraki sayfada başlayan başka bir sancak kaydına rastlanmaktadır. Bununla beraber 2-3, bazen 5-10 sayfalık atlamadan sonra yine eski sancakla ilgili kayıtlara geçildiğini görmek mümkündür. Üzerinde çalıştığımız defterlerin büyük bir kısmında, üzerinde çalıştığımız dönemde Rumeli ye bağlı olan tüm sancaklar görülebilmektedir (Bkz. Çizelge-2). Defter No Çizelge-2: Silistre Sancağı na Ait Timar Rûznâmçe Defterleri Tarih (Hicrî ve Milâdî) Sayfa Sayısı Defterin İçindeki Yer Adları, İdarî Birimler 41 TRD-5 29 Z Paşa 44, Vize ve Çirmen, Niğbolu ve Silistre 45, (15 Aralık 1552) 43 Üsküb ve Selanik, Köstendil, Mora, Tırhala, 39 Bu türden kayıtlar için bkz. TRD-28, s. 616.; TRD-89, s. 230, 235.; TRD-105, s. 627, 694.; 20 Cemaziye lâhir 993 (19 Haziran 1585) tarihli bir kayıtta Hamza adlı Dergâh-ı Âli çavuşuna Anadolu Beylerbeyliği ne bağlı İçil Sancağı ndaki Gülnar nâhiyesinden, zeâmetindeki noksanın tamamlanması amacıyla ve Ankara Sancağı ndaki Murtazaâbâd nâhiyesinden akçelik gelir tevcih edilmiştir. Bu kayıt için bkz. TRD-80, s Birden fazla sancakta geliri olan zeâmet sahibi örnekleri için bkz. TRD-5, s. 338.; TRD-11, s. 140.; TRD- 27, s. 72.; TRD-28, s. 616.; TRD-64, s. 172.; TRD-71, s. 494.; TRD-80, s. 279.; TRD-89, s. 188.; TRD-96, s. 332.; TRD-100, s. 319.; TRD-105, s. 637.; TRD-121, s. 110.; TRD-2118, s. 2.; TRD-2142, s. 46.; MAD , s Sancak isimleri, defterlerin içinde kayıtlı hallerine ve sıralarına uygun olarak verilmiştir. Söz gelimi Silistre Sancağı, Niğbolu Sancağı ile girift bir şekilde kaydedilmiştir ve başlık da bu şekilde açılmıştır. Bunu örnekleyen başka sancaklar da mevcuttur. Defterlerde bu şekilde birlikte kaydedilmiş olan sancaklar aralarına ve bağlacı konularak kaydedilmiştir. 42 Aylar için şu kısaltmalar kullanılmıştır: M-Muharrem, S-Safer, Ra-Rebiü l-evvel, R-Rebiü l-âhir, Ca- Cemâziye l-evvel, C-Cemaziye l-âhir, B-Receb, Ş-Şaban, N-Ramazan, L-Şevval, Za-Zi l-ka de, Z-Zilhicce. 43 Defter, 11 Za 959 (29 Ekim 1552) ve 16 L 960 (24 Ekim 1553) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. Bazdâr timarları hariç tutulduğunda Silistre Sancağı na ait ilk kayıt 16 Z 959 (3 Aralık 1552), son kayıt 6 M 961 (12 Aralık 1553) tarihini taşımaktadır. 44 Paşa Sancağı na ait kayıtlarda az da olsa Üsküb ve Selânik sancaklarına ait kayıtlar tesbit edilmiştir. Ayrıca Silistre ve Niğbolu sancaklarından hemen sonra Paşa Sancağı için yeniden başlık açılmıştır.

24 11 TRD Z 965 (12 Aralık 1558) TRD Z 976 (14 Mayıs 1569) TRD Z 977 (4 Haziran 1570) Avlonya ve Delvine, Ohri ve İlbasan, İskenderiye ve Prizrin, Yanya, Vidin, Hersek, Bosna, Bazdârân-ı Vilâyet-i Rumili Selânik ve Üsküb, Vize ve Çirmen ve Kırkkilise, Silistre ve Niğbolu 47, Tırhala, Mora, Köstendil, Hersek, Yanya, Avlonya ve Delvine, İlbasan ve Ohri, İskenderiye ve Prizrin ve Dukagin, Bosna ve Klis, Gelibolu ve Midillü ve Ağrıboz, İnegöl, Karlıili ve Rodos, Bazdârân-ı Vilâyet-i Rumili 48, Vilâyet-i Budun 49, Vilâyet-i Tımışvar(Temeşvar) 915 Niğbolu, Silistre 50, Köstendil, Mora, Tırhala, Avlonya ve Delvine ve Yanya, Ohri ve İlbasan, İskenderiye ve Prizrin ve Dukakin, Hersek, Bosna ve Bakriç ve Klis, Bâzdârân-ı Vilâyet-i Rumili Paşa, Üsküb ve Selânik, Çirmen ve Vize ve Kırkkilise ve Kızılcamüsellem ve Çingâne, Köstendil, Mora, Tırhala, Niğbolu, Silistre 52, İskenderiye ve Prizrin ve Dukakin, Ohri ve 45 Bu defterde Silistre ve Niğbolu sancakları Livâ-i Niğbolu ve Silistre başlığı altında birlikte kaydedilmiştir. İlk kaydın Niğbolu ya ait olduğu kayıtlar daha sonra bu iki sancağa ait son kayda kadar karışık bir şekilde ilerlemiştir. Bu iki sancak için toplamda 19 sayfa ( ) ayrılmıştır. Silistre ve Niğbolu sancakları için Üsküb ve Selânik sancaklarına ait kayıtlardan sonra tekrar bir başlık açılmıştır. Bu kayıtlar için toplam 27 sayfa ( ) ayrılmıştır. 46 Bu başlıkta hükümdârın avcı kuşlarıyla ilgilenen özel bir zümre olan bazdâr (doğancı) timarlarının tevcih kayıtları bulunmaktadır. Silistre Sancağı ndan başka Paşa, Vize ve Çirmen sancaklarından bazdâr timarları bulunmaktadır. Bazdâr timarlarında Silistre ye ait ilk kayıt 2 M 960 (19 Aralık 1552), son kayıt 6 S 960 (22 Ocak 1553) tarihini taşımaktadır. 47 Cüzlerden oluşan defter, 1 M 965 (24 Ekim 1557) ve 5 Ş 965 (23 Mayıs 1558) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. Bazdâr timarları hariç tutulduğunda Silistre Sancağı na ait kayıtlar 1 M 965 tarihli başlık ile başlatılmış olmakla birlikte, ilk kayıt 21 M 965 (13 Kasım 1557), son kayıt 5 B 965 (23 Nisan 1558) tarihini taşımaktadır. Başlık Livâ-i Niğbolu ve Silistre olarak açılmış olup Niğbolu ya ait olan bir tevcih kaydıyla başlamıştır. Daha sonra bu iki sancağa ait son kayda kadar karışık şekilde ilerlemiştir. Silistre ve Niğbolu sancaklarına ait kayıtlar için iki ayrı cüz teşkil edilmiş ve toplam 39 sayfa ( ) ayrılmıştır. 48 Defterde sayfaları arasında bulunan bu kayıtlar iki cüz halinde tertip edilmiştir. Bu başlık altında Silistre den başka Paşa, Çirmen, Vize, Niğbolu ve Semendire sancaklarına ait kayıtlar bulunmaktadır. Bu kayıtlar ise 21 M B 965 (13 Kasım Mayıs 1558) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. 49 Bu başlık altında Semendire, İstolni Belgrad, Hatvan, Segedin, Simontornya ve Kuban ile Alacahisar sancaklarına ait kayıtlar bulunmaktadır. Bu sancaklar için iki ayrı cüz oluşturulmuştur. 50 Daha önceki iki defterde Niğbolu Sancağı ile birlikte gördüğümüz Silistre Sancağı, bu defterde tek başına kaydedilmiştir arası sayfalarda bulunan Silistre Sancağı na ait timar tevcih kayıtları için sayfalar boş bırakıldıktan sonra, de tekrar başlık açılmıştır. Silistre Sancağı na ait kayıtlar için toplamda 25 sayfa ayrılmış ve sadece 1 adet cüz başlığı açılmıştır. Buna karşılık II. Selim dönemine ait bu ilk defterde, bazı sancakların kayıtları cüzler hâlinde kaydedilmiştir. 51 Bazdâr timarlarında Silistre ye ait ilk kayıt 21 S 976 (15 Ağustos 1568), son kayıt 20 Z 976 (5 Haziran 1570) tarihini taşımaktadır. Defterde Silistre den başka Paşa, Vize, Köstendil, Semendire, Çirmen, Niğbolu ve İskenderiye sancaklarına ait bazdar timarları da bulunmaktadır. 52 II. Selim dönemine ait ikinci defter olan bu defterde sancaklar için ayrı cüzler tutulmuştur. Defterde, 1 M Z 977 (16 Haziran Mayıs 1570) tarihleri arasındaki kayıtlar bulunmaktadır. Bazdâr timarları hariç tutulduğunda Silistre Sancağı na ait ilk kayıt 4 M 977 (20 Haziran 1569), son kayıt Selh Z 977 (28 veya 29 Mayıs 1570) tarihini taşımaktadır. Defterde sayfa arasındaki 108 sayfa Silistre Sancağı için ayrılmış ve sancak için 4 adet cüz teşkil edilmiştir.

25 12 TRD Z 985 (10 Mart 1578) İlbasan, Avlonya ve Delvine, Yanya, Hersek, Bosna, Klis ve Bakriç, Bâzdârân-ı Vilâyet-i Rumili 53 4 Silistre, Paşa, Biga TRD Z 990 (24 Ocak 1582) Niğbolu, Silistre 56, Tırhala, Mora, Ohri TRD Z 992 (2 Ocak 1584) TRD Z 993 (2 Aralık 1585) 682 Vize ve Çirmen ve Kırkkilise ve Kızılcamüsellem, Üsküb, Selânik, Niğbolu, Silistre Köstendil, Niğbolu, Silistre 58, Mora, Paşa, Ohri, Avlonya, Delvine, Yanya, İlbasan, Prizrin 59, İskenderiye, Dukagin, Vılçıtrın Bu defterde Silistre Sancağı na ait bazdâr timarlarının ilki 10 M 977 (25 Haziran 1569), sonuncusu ise 19 Z 977 (25 Mayıs 1569) tarihini taşımaktadır. Bazdâr timarları için açılmış olan bu başlık altında Silistre Sancağı ndan başka Paşa, Çirmen, Semendire, Yanya ve Niğbolu sancaklarına ait kayıtlar bulunmaktadır. 54 Silistre yanında Paşa ve Biga sancaklarına ait kayıtların da olduğu defter, büyük ihtimalle bazdâr timarlarını hâvî bir defterin parçasıdır. Çünkü ilk kaydın başlığında Nâhiye-i Silistre ve der-livâ-i Mezbûr ibareleri bulunmaktadır ve bu kayıttaki gelir, Bender bazdârlarının başı olan Mehmed bin Tur Beği ye terakki olarak tevcih edilmiştir. Ayrıca bir sonraki kayıt, 24 Ş 985 (6 Kasım 1577) tarihini taşımakta olup yine Nâhiye-i Silistre ve der-livâ-i Mezbûr başlığına sahiptir. Mezkûr tarih, bu defterde tesbit edebildiğimiz ilk tarih olup son tarih 28 Ş 985 (10 Kasım 1577) tir. İki tarihin de aynı ay içinde olup ikincisinin 4 gün sonrasının tarihi olması ve defterin 4 numaralı sayfasında, Biga Sancağı na ait bir kaydın bulunduğu yerde Genel sıra no: 2117 yazısının bulunması bu defterin tam bir defter olmadığı fikrini akla getirmektedir. Bununla birlikte bu defter arşiv sisteminde TRD-2118 şeklinde ayrı bir defter olarak kayıtlı görünmektedir. 55 III. Murad dönemine ait bir defter olan bu defter, 5 M 990 (30 Ocak 1582) ve 2 Z 990 (16 Aralık 1582) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. 56 Defterde toplam dört adet bazdâr timarı kaydı bulunmakta olup bunlardan ikisi şahin götürücü timarıdır. Diğer iki kayıttan biri Belgrad doğancıbaşısı Ahmed in, bir diğeri ise Karlıili doğancıbaşısı Feridun un Silistre Sancağı ndan aldıkları terakkilerin kaydıdır (bkz. s. 148). Defterde bazdârlara ait olmayan timarlardan Silistre Sancağı na ait ilk kayıt 4 M 990 (29 Ocak 1582), son kayıt 3 M 991 (27 Ocak 1583) tarihini taşımaktadır arası sayfalarda yer alan Silistre ye ait kayıtlar için toplam 152 sayfa ve 6 cüz ayrılmıştır. 57 Defter, 2 M 992 (15 Ocak 1584) ve 29 Z 992 (1 Ocak 1585) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. Bu defterde Silistre Sancağı na ait ilk kayıt 7 M 992 (20 Ocak 1584), son kayıt 29 Z 992 (1 Ocak 1585) tarihini taşımaktadır. Toplamda 198 sayfa ve 10 cüzün ayrıldığı kayıtlar, sayfaları arasında yer almaktadır. 58 Defter, 4 M 993 (6 Ocak 1585) ve 11 Za 993 (4 Kasım 1585) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. Silistre Sancağı na ait ilk kayıt 4 M 993 (6 Ocak 1585), son kayıt ise 17 Za 993 (10 Kasım 1585) tarihini taşımaktadır. Toplamda 99 sayfa ve 5 cüzün ayrıldığı kayıtlar, sayfaları arasında yer almaktadır. 59 Sayfa 745 ten itibaren defterin sırtında ve dolayısıyla sayfalarda hafif tahribat alâmetleri göze çarpmaktadır. Bununla beraber bu tahribat okumayı güçleştirecek seviyede olmadığı için bir sorun teşkil etmemektedir. Ancak 776. sayfadan itibaren bu tahribat defterin üst-orta kısmına en yakın yazılmış olan yazıların okunmasını imkânsız hale getirmektedir. Defterin bu durumu defterin son sayfası olan 917. sayfaya kadar devam etmektedir. Bu durum Defterhâne nin zaman içinde maruz kaldığı olumsuz şartlardan bu defterin de nasibin aldığını akla getirmektedir. Son sayfanın bu durumu sebebiyle defterin son tarihini tesbit etmek mümkün olmamıştır. Tahribattan etkilenmemiş vaziyette tesbit edebildiğimiz son tarih çizelgede de belirtildiği üzere 11 Za 993 (4 Kasım 1585) tarihi olup Vılçıtrın Sancağı na aittir ve defterin 915. sayfasındaki kaydın başlığında yer almaktadır. 60 Vulçetrin, Vulçıtrın ya da Vılçıtrın şeklinde geçen bu sancağın ismi, üzerinde çalıştığımız defterlerde Vılçıtrın olarak okunacak şekilde vav harfinden sonra ye harfi kullanılarak yazıldığı için Vılçıtrın yazımı tercih edilmiştir.

26 13 TRD Z 994 (11 Aralık 1586) TRD Z 995 (30 Kasım 1587) TRD Z 995 (30 Kasım 1587) TRD Z 996 (19 Kasım 1588) 992 Vize ve Çirmen ve Kırkkilise ve Kızılcamüsellem ve Çingâne 62, Niğbolu, Silistre ve Akkirman ve Kefe ma Bender 63, Vidin, Dukagin, Tırhala, Mora, Ohri, Avlonya, Yanya, Delvine, Prizrin, İskenderiye, İlbasan, Alacahisar, Vılçıtrın 352 Üsküb, Selânik, Vize ve Çirmen ve Kırkkilise ve Kızılcamüsellem ve Çingâne, Niğbolu, Silistre Tımışvar, Lipova ma Yanova ve Çanad ve Morava, Göle, Bosna, Klis ve Bakriç ve Kırka, Hersek, Pojega, İzvornik, Bazdârân-ı Vilâyet-i Rumili, Bazdârân-ı Vilâyet-i Anadolu 768 Selânik, Üsküb, Vize ve Çirmen, Tırhala, Mora, Niğbolu, Silistre 66, Avlonya, Yanya, İskenderiye, 61 Defter, 15 M 994 (6 Ocak 1586) ve 28 Z 994 (10 Aralık 1586) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. 62 Vize sancağının kayıtlarının başlangıcını belirten başlık sayfası olmaksızın doğrudan bu sancağın kayıtları başlamaktadır. Devam eden sayfalarda Kırkkilise ve Çirmen sancaklarının kayıtlarına da rastlanmaktadır. Sayfa 19 a gelindiğinde ise Livâ-i Vize ve Çirmen ve Kırkkilise ve Kızılcamüsellem ve Çingâne ve onun altına da Cüz-i Sânî (İkinci Cüz) yazılarak bir başlık açılmıştır. Muhtemelen defterin bu ilk sayfası düşmüş ya da çekim sırasında başlığın ve Cüz-i Evvel (Birinci Cüz) kısmının bulunduğu ilk sayfa çekilmemiş ve sisteme aktarılmamıştır. Yukarıdaki çizelgede bulunan başlık, Cüz-i Sânî deki başlık esas alınarak yazılmıştır. 63 Dikkat çekici olan şudur ki, bu başlığın devamında sadece Silistre Sancağı na ait kayıtlar yer almakta olup Akkirman, Kefe ve Bender sancaklarına ait kayıt bulunmamaktadır. Bu başlık muhtemelen yeni ihdas edilmiş olan Özi beylerbeyliğinde timar alma ihtimali olan sipahilerin kaydı için yer ayırma amaçlı olarak yazılmıştır. Silistre Sancağı na ait ilk kayıt 1 M 994 (23 Aralık 1585), son kayıt ise 25 Z 994 (7 Aralık 1586) tarihini taşımaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki sayfa 241 de Livâ-i Paşa Cüz-i Sâdis (Altıncı Cüz) sene 981 başlığı atılmış olup bu sancağa ait 8 kayıt yer almaktadır. Sayfa 244 e kadar süren bu sayfalar muhtemelen ciltleme sırasında yanlışlıkla bu deftere dâhil edilmiştir. Bu kayıtların hemen sonrasında sayfa 245 te bulunan ve son kaydın bulunduğu sayfa 259 a kadar süren kayıtları ihtivâ eden Livâ-i Silistre ve Akkirman ve Kefe ma Bender-Cüz-i Sâdis başlığıyla karşılaşıyoruz. Bu başlıktan Silistre Sancağı na toplamda 6 cüz ve arasında olmak üzere 116 sayfa ayrılmış olduğu anlaşılmaktadır. 64 Defter, 2 M 995 (13 Aralık 1586) ve 27 Z 995 (28 Kasım 1587) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. Defterde 9 M Z 995 (20 Aralık Kasım 1587) tarihleri arasında yer alan Silistre Sancağı kayıtları için toplam 4 cüz ve 69 sayfa ( ) ayrılmıştır. Fakat bu 4 cüzden ilki sadece Silistre Sancağı na ait kayıtları ihtivâ etmekte olup, sayfa 321 de Livâ-i Silistre ve Akkirman ve Bender ve Kefe Cüz-i Sânî başlığı yer almaktadır. Ancak bu başlıkta da Silistre ye ait kayıtlar ağırlıkta olup sadece sayfa arasını işgal eden ve Kefe beylerbeyine ait olan bir has kaydı bulunmaktadır. Sonraki iki cüzde de sadece Silistre Sancağı na ait kayıtlarla TRD-96 son bulmaktadır. 65 Silistre Sancağı na ait olarak sadece bazdâr timarlarını hâvî olan bu defterin ilk sayfası oldukça tahrib olduğu için defterdeki ilk kayıt tarihini tesbit etmek mümkün olmamıştır. İlk sayfada sadece Tımışvar sözcüğü tesbit edilmiş, kayıtların bu sancağa ait olduğu anlaşılmıştır. Yine ikinci sayfada da tarihi tesbit etmeye imkân vermeyecek derecede tahribat söz konusudur. Üçüncü sayfadaki kaydın başlığı ise bize 19 M 995 (30 Aralık 1586) tarihini vermektedir. Timar rûznâmçe defterlerinde kayıtlar genelde Muharrem ayının ilk günüyle başlamaktadır. Bu durum Silistre Sancağı na ait 18 günlük timar tevcih tezkiresi kaydının, defterdeki tahribattan ya da başka nedenlerden dolayı olmadığını akla getirmektedir. Defterdeki son kayıt ise 29 Z 995 (30 Kasım 1587) tarihini taşımaktadır. Silistre Sancağı na ait bazdâr timarları 4 M Z 995 (15 Aralık Kasım 1587) tarihleri arasındadır. TRD-96 ve TRD-97 aynı yıla ait iki ayrı defterdir. Bu anlamda TRD-97, bazı durumlarda bazdâr timarları için ayrı bir defter tutulmasına örnek teşkil etmektedir. Bu defterde hem Anadolu hem Rumeli ye ait bazdâr timarı kayıtları bulunmaktadır. 66 Defter, 6 M 996 (7 Aralık 1587) ve 29 Z 996 (19 Kasım 1588) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. Silistre Sancağı na ait ilk kayıt 1 M 996 (2 Aralık 1587), son kayıt ise 26 Z 996 (16 Kasım 1588) tarihini taşımaktadır. Toplamda 53 sayfa ve 3 cüzün ayrıldığı kayıtlar, sayfaları arasında yer almaktadır.

27 14 TRD Z 997 (8 Kasım 1589) TRD Z 998 (29 Ekim 1590) Ohri, İlbasan, Delvine, Dukagin, Vidin, Prizrin, Alacahisar, Vılçıtrın, Bazdârân-ı Vilâyet-i Anadolu, Bazdârân-ı Vilâyet-i Rumili Üsküb, Selânik, Kırkkilise ve Vize ve Kızılcamüsellem ve Çirmen, Tırhala, Mora, Niğbolu, Silistre 68, Avlonya 968 Silistre ve Niğbolu 69, Ohri, Yanya, Delvine, Prizrin, İlbasan, İskenderiye, Dukagin, Alacahisar 70, Vılçıtrın, Vidin 67 Bazdâr timarlarında Silistre ye ait ilk kayıt 1 M 996 (2 Aralık 1587), son kayıt 5 B 996 (1 Temmuz 1588) tarihini taşımaktadır. Silistre Sancağı na ait kayıtlar için toplamda 3 cüz ve 59 sayfa ( ) ayrılmıştır. Defterde Silistre Sancağı ndan başka Paşa, Köstendil, Vize, Kocaili ve Vidin sancaklarına ait kayıtlar bulunmaktadır. 68 Defter, 2 M 997 (21 Kasım 1588) ve 28 Z 997 (8 Kasım 1589) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. Silistre Sancağı na ait ilk kayıt 2 M 997 (21 Kasım 1588), son kayıt 26 Z 997 (5 Kasım 1589) tarihini taşımaktadır. Silistre Sancağı için toplamda 6 cüz ve 102 sayfa ( ) ayrılmıştır. 69 Defter, 4 C 998 (10 Nisan 1590) ve 14 Z 998 (14 Ekim 1590) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. Defterin başındaki cüze ait başlık, defterin üst-orta kısmının görmüş olduğu zarar yüzünden okunmaz hâle gelmiştir. Ancak ilk kayıttaki Nâhiye-i Silistre başlığının hemen karşısında Livâ-i Mezbur başlığının olması bu kayıtların Silistre Sancağı na ait olduğunu düşündürmektedir. Nitekim ilerleyen sayfalarda Livâ-i Silistre başlığı ile kaydedilmiş timar tevcih kayıtları bulunmaktadır. Defterde ilk sayfanın, ilk cüzün başlangıç sayfası olduğunu iddia etmek zor görünmektedir. Zira ilk olarak başlık için ayrılmış bir sayfa yoktur ve defter doğrudan bir timar tevcih kaydıyla başlamaktadır. İkinci olarak defterin 21. sayfasına gelindiğinde karşımıza çıkan Cüz-i Râbi (Dördüncü Cüz) başlığı, daha önce üç cüzün daha olduğunu göstermektedir. Muhtemelen bu defter parçalanmış ve daha sonra yeniden ciltlenmiştir. Cüz-i Râbi başlığının altında Niğbolu Sancağı na ait kayıtlar bulunmaktadır. Niğbolu Sancağı na ait kayıtlar Cüz-i Hâmis (Beşinci Cüz) başlığı altında da devam etmekte ve Silistre Sancağı ile karışık bir şekilde kayıtlı bulunmaktadır. 61. sayfada ise Kâtibü l-vilâye başlığı görülmektedir. 81. sayfadaki Cüz-i Sâbi (Yedinci Cüz) başlığından, Kâtibü l-vilâye başlığının -yazılmamış olmakla beraber- aynı zamanda Cüz-i Sâdisi (Altıncı Cüz) temsil ettiği anlaşılmaktadır sayfadaki cüz ismi yazılmamış başlık, sıralamayı göz önüne alacak olursak Cüz-i Ta si, yani dokuzuncu ve son cüze ait görünmekte ve Silistre ve Niğbolu sancaklarının ilk defterlerdeki gibi karışık olarak kaydedilmiş olduğunu düşündürmektedir. Yine belirtmeliyiz ki, defterin 1 numaralı sayfasının devamında bulunması gereken 2 ve 3. sayfalar bulunmamaktadır. Doğrudan 4 ve 5. sayfalara geçildiği görülmektedir. Bu yüzden de 1. sayfada bulunan ikinci timar tevcih kaydı metninin devamını okumak mümkün olmamıştır. Bununla beraber klişeleşmiş olan yazımlar ve kaydın bir ibtidâ kaydı olduğu göz önünde bulundurularak bu kayıt da değerlendirmeye alınmıştır. Muhtemelen çekim sırasında bir hata sonucu bu iki sayfa çekilmemiştir. 70 Alacahisar Sancağı nı hâvî sayfalarda muhtemelen ciltleme ya da çekim hatasından kaynaklanan bir karışıklık söz konusudur. Sancağın sayfaları arasında olan kayıtları düz görünürken, arasındaki kayıtlar baş aşağı görünmektedir. Tabi bu arada bazı sayfalarda atlamalar da göze çarpmaktadır. Mesela Alacahisar a ait düz olarak çekilmiş son kaydın bulunduğu 828 den sonra gelen ve boş olan 829. sayfadan sonra bir 830. sayfa yoktur. Bu sayfanın devamındaki sayfalar ise karşılıklı olarak diye kaydedilmiş, 832 kullanılmamıştır. Ters sayfaların sonuncusu olan ve bir timar kaydının açıklamasının son birkaç satırının bulunduğu 839. sayfaya gelinceye dek olan sayfalar da boştur. Bu 839. sayfadaki birkaç satırın ait olduğu timar kaydının ilk kısmının ise 841. sayfadaki iki timar kaydından ikincisinin devamı olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu kaydın, 839. sayfada bulunan üzere müteveffâ Mehmed tahvilinden tarih-i mezburdan bedelinden akçe noksanıyla bervech-i tekmil akçelik üzere merkum Ali ye der-i devletden tevcih olunub berât-ı âlişân için tezkire verildi fi 2 Z sene 998 cümlesi kaydın 841. sayfadaki timar kaydının devamı olduğunu kanıtlar niteliktedir. Çünkü bu sayfadaki başlıkta timarı alan kişi cümlede geçtiği üzere Ali adlı biri ve timarın kendisinin tahvilinden Ali ye geçtiği kişi ise an-tahvil-i Mehmed veledi Hasan el-müteveffâ ibaresiyle kaydedilmiş olan Mehmed adlı biridir. Ayrıca Ali ye timar olarak verilen miktarın akçe olması ve bunun bervech-i tekmil olarak verilmiş olması da bu fikri kuvvetlendirmektedir. Bu arada şunu da belirtmek gerekir ki 841. sayfanın karşısındaki sayfa 842 yerine 843 diye numaralandırılmıştır. Sayfa 849, baş aşağı görünen sayfaların sonuncusudur ve sonrasında gelen ve boş olan 850. sayfa ile görüntü düzelmektedir. Hemen karşısındaki sayfa olan 851 den itibaren başlayan Vılçıtrın Sancağı na ait kayıtlar ve devamında görüntü düz olarak devam etmektedir.

28 15 TRD Ca 998 (1 Nisan 1590) MAD L 998 (12 Ağustos 1590) 106 Silistre ve Niğbolu Bazdârân-ı Vilâyet-i Rumili 72, Bazdârân-ı Vilâyet-i Anadolu 71 Defterde sadece Silistre ve Niğbolu sancaklarına ait kayıtlar bulunmaktadır. Cüz-i Hâmis ve Cüz-i Sâdis başlıklarında bu cüzlerin Niğbolu Sancağı na ait olduğunu belirten Livâ-i Niğbolu Cüz-i Hâmis ve Livâ-i Niğbolu Cüz-i Sâdis başlığı bulunmaktadır. Ancak Cüz-i Râbi nin sayfalarının düşmüş olma ihtimali yüzünden bu cüzün hangi sancağa ait olduğunu kestirmek zordur. Bununla birlikte altı cüzün ilk üçünün Silistre ye ve son üçünün Niğbolu ya ayrıldığını varsayarsak bu dördüncü cüzün Niğbolu ya ait olduğunu düşünebiliriz. 72 Sadece bazdâr timarlarından oluşan defter, 4 S 998 (13 Aralık 1589) ve 8 Za 998 (8 Eylül 1590) tarihleri arasındaki kayıtları ihtivâ etmektedir. Bazdâr timarlarında Silistre ye ait ilk kayıt 4 S 998 (13 Aralık 1589), son kayıt 8 Za 998 (8 Eylül 1590) tarihini taşımaktadır. Defterde Silistre den başka Paşa, Vize, Gelibolu ve Sultanönü sancaklarına ait kayıtlar da yer almaktadır. Sayfa 19 da Livâ-i Paşa Cüz-i Sâlis başlığı göze çarpmakla birlikte bu başlık altında sadece Paşa Sancağı na ait kayıtlar bulunmamaktadır. Paşa Sancağı yanında yukarıda zikrettiğimiz sancaklara ait kayıtlar da yer almaktadır.

29 16

30 17 BİRİNCİ BÖLÜM TİMAR SİSTEMİNİN TARİHÎ ZEMİNİ VE UYGULANMASI 1. Timar ın Tarihî Zemini ve Uygulanması Osmanlı Devleti nin bir cihan devleti olmasında önemli katkısı olan timarın menşei oldukça tartışmalıdır 73. İslâm devletlerinde ikta ya da timar olarak adlandırılan ve Bizans ta pronoia kelimesiyle adlandırılan bu sistemi, Osmanlı öncesinde Anadolu beyliklerinde hattâ daha eski zamanlarda, Anadolu Selçukluları ve Büyük Selçuklular 74 ile Orta Asya daki konargöçer topluluklarda da görebilmek mümkündür. Timar sistemi hem doğuda hem de batıdaki devletlerde çeşitli şekillerde varlığını sürdürmüştür. Zira para sisteminin temeli olan altın ve gümüşün azlığı nakdî iktisadın yeterince gelişmesine engel olmuştur. Nakdî iktisadın yeterince gelişmediği dönemlerde büyük bir kısmı aynî olarak alınan vergilerin merkeze nakli, paraya çevrilmesi ve buradan dağıtılacak maaşlarla devlet görevlilerinin geçimlerinin sağlanması çok külfetli ve zor bir işti. Bu sistem sayesinde bu sıkıntıların aşılmasının yanı sıra her zaman savaşa hazır bir eyalet süvari ordusunun teşkili de sağlanmıştır 75. Bu sistem hakkında detaylı bilgi vermeden önce Osmanlı toprak yönetimi hakkında genel hatlarıyla bilgi vermek yerinde olacaktır. Bir İslâm devleti olan Osmanlı Devleti, toprak yönetimi konusunda İslâm arazi sistemini esas almıştır 76. İslâm arazi sisteminde topraklar öşriyye, haraciye ve arz-ı memleket (mîrî arazi) olmak üzere 3 kısma ayrılıyordu. Araştırma konumuzun temelini teşkil eden timar sistemi ise bu sonuncusuna dâhildi. Öşrî arazi zabt edildiğinde Müslümanlara temlik edilen veya zabt edilmeden önce Müslüman olarak fetihten sonra toprakları ellerinde bırakılan halka ait olan arazidir. Bu tür arazi sahipleri, toprakları 73 Sistemin kökeni ve bu konudaki tartışmalar için bkz. Mehmed Fuad Köprülü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, Ötüken Neşriyat, 1981.; Bahaeddin Ögel, İslâmdan Önceki Türk Devletlerinde Timar Sistemi, IV. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, (10-14 Kasım 1948), Ankara 1948, s ; Kemal Çiçek, Osmanlılar Öncesinde Akdeniz Dünyasında Yapılan Tahrirler Hakkında Bazı Gözlemler, OTAM, VI (1995), s Sistemin Büyük Selçuklular daki ve Anadolu Selçukluları ndaki uygulaması için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, TTK Yay., Ankara 1988, s ve s Ö. L. Barkan, Timar, s. 287.; Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ ( ), (çev. Ruşen Sezer), YKY, İstanbul 2003, s Osmanlı arazi sistemi ile İslâm arazi sisteminin mukayeseli bir açıklaması için bkz. Halil İnalcık, İslâm Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekillerle Mukayesesi, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi Üzerine Arşiv Çalışmaları ve İncelemeler, Eren Yay., İstanbul 1996, s

31 18 üzerinde satış, hibe, vakfetme gibi her türlü hakka sahipti. Ancak bu araziyi ekip biçenler hazineye öşürlerini vermek zorundaydı 77. Haracî arazi ise bir yerin fethi sonrasında o yerin gayrı Müslim halkının ellerinde bırakılan yani onlara mülk olarak verilen arazidir. Bu arazi üzerindeki halk, ellerindeki yerlerin ekim kuvvetine ve toprağın verimine göre onda birden yarıya kadar harâc-ı mukaseme adıyla öşür 78 ve bunun haricinde bir de harâc-ı muvazzafa adıyla çift akçası (arazi vergisi) verirlerdi. Bu arazi sahipleri de öşrî arazi sahipleri gibi toprakları üzerinde satış, hibe, vakfetme gibi her türlü hakka sahipti 79. Son arazi çeşidi olan arz-ı memleket veya arz-ı mîrî ise fetih sırasında doğrudan doğruya devlete geçmiş, ancak ekip biçmek şartıyla sahiplerinin üzerinde bırakılmış olan arazilerdir. Bu anlamda Anadolu da, Rumeli de ve Macaristan da fethedilen topraklar bu kategoridendir ve harâc-ı mukaseme ve harâc-ı muvazzafası çeşitli hizmetlere tahsis edilmiştir. Devletin toprağı olarak görüldükleri için diğer iki toprak çeşidindeki gibi sahiplerine satış, hibe ve vakfetme gibi haklar sağlamamışlardır. Sadece ekip biçen kimseler öldükleri zaman ekip biçmek ve vergisini vermek şartıyla ölenin oğullarına intikal etmiş, oğlunun olmadığı durumlarda ise hariçten birinin verdiği bedel üzerinden tapu ile kızlarına intikal etmiştir. Devlet bu topraklarla doğrudan kendisi meşgul olmamış, has, zeâmet ve timar gibi muhtelif hizmetlere karşılık olarak bırakmayı seçmiştir. Bu toprakları belli hizmetler karşılığında alan kimseler bu arazinin devlet adına sahibi konumunda olmuştur. Bu konumdaki hizmet sahipleri bu araziyi kendi adına reâyâya tapulamak ve icabında reâyânın elinden tapusunu alarak bir başkasına vermek hakkına sahipti. Köylü, o arazi hizmeti mukabilinde kime tevcih edilmişse o şahsın reâyâsı idi ve başkası müdahale edemezdi. Devlet nâmına toprağı işleten ve harâc-ı mukaseme ve harâc-ı muvazzafasını alan kimseye sâhib-i arz 80 denirdi 81. Ancak sâhib-i arz, timarı dâhilindeki toprakların da bu toprakları işleyen köylünün toprak sahibi veya devlete vermekle yükümlü olduğu vergilerin de sahibi değildi. Bu anlamda sipahi timarlarını özellikle mâlî bakımdan dışa 77 İsmail Hakı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III. cilt, II. kısım, TTK Yay., Ankara 2011, s Öşür hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ömer Lütfi Barkan, Öşür, Türkiye de Toprak Meselesi, Toplu Eserler 1, Gözlem Yay., İstanbul 1980, s İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III. cilt, II. kısım, s Timarlı sipahiye verilen çeşitli isimler hakkında bkz. Nicoara Beldiceanu, XIV. Yüzyıldan XVI. Yüzyıla Osmanlı Devleti nde Timar, (çev. Mehmet Ali Kılıçbay), Teori Yay., Ankara 1985, s İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III. cilt, II. kısım, s ; Arazinin tasarrufu hakkında ayrıca bkz. Avni Ömer Efendi, Kanun-ı Osmanî Mefhûm-ı Defter-i Hâkanî, (haz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı), Belleten, cilt XV (1951), s ; Ömer Lütfi Barkan, XV. ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Ziraî Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları Kanunlar, İstanbul 1943, s

32 tamamen kapalı ve müstakil bir bütün, bir muafiyet sahası olarak görmek mümkün değildir 82. Arz-ı memleket veya arz-ı mîrî adı verilen devlet toprakları tapulu arazi ve mukataalı arazi olmak üzere iki kısma ayrılmaktadır. Tapulu arazi, satılamayan, hibe ve vakf edilemeyen, fakat babadan oğula bir işletme birliği olarak geçen raiyyet çiftlikleridir. Tapu resmi denilen bir para ödeyerek köylü, bu topraklar üzerinde tasarruf hakkı kazanıyordu 83. Mîrî arazi rejiminin bir diğer toprak çeşidi olan mukataalı arazi ise tapulu araziden tamamen ayrı bir rejimin uygulamasıdır. Bu rejim çerçevesinde mukataa ya da kesim, devlete ait bir gelir kaynağının belli bir bedel karşılığı özel bir kişiye kiralanmasıdır. Burada toprağı kiralayanın bir şahıs olması zorunlu değildir. Kiracı sıfatını kazanan esnaf, şehirli, asker, hatta bir grup köylü bile olabilir. Karşılıklı bir anlaşma yapılmadan önce rantın miktarı genellikle açık artırma usulüyle belirlenir. Kiralamayı yapan kimse üzerinde anlaşılan meblağı ödemekle yükümlüdür. Devletin bazı topraklarını bu şekilde mukataaya vermesindeki amaç, devletin olup da köylü tarafından işlenmeyen toprakların da devlete gelir getirebilir hale gelmesi, böylece boş kalmasını önlemektir. Ancak asıl amaç, böyle boş toprakların da zamanla köylü tarafından ekilip biçilen topraklar haline getirilmesidir. Zira mîrî topraklarda esas rejim tapulu rejimdir 84. Mîrî arazi rejiminde önemli olan bir nokta da bu araziye dâhil olan toprakların ekâbir tarafından özel mülk ve vakıf haline getirilmekten korunması ve denetiminde kendini göstermektedir. Bu durum, daha önceki devletlerde olduğu gibi Osmanlı Devleti nde de toprak rejimi konusunda önemli sorunlardan birini teşkil etmiştir. Devletin güçten düştüğü dönemlerde özel mülk ve vakıflarda artış olur, güçlü bir hükümdar güçlü bir merkezî otorite kurduğunda sayıları iyice çoğalan vakıf ve özel mülkleri kaldırarak devlet denetimini yeniden tesis ederdi. Bu anlamda Yıldırım Bayezid ve özellikle Fatih Sultan Mehmed, bu topraklar üzerinde yaptıkları düzenlemelerle ünlüdür. Fatih, sürekli yaptığı savaşlara finansman sağlamak için 1476 da imparatorluk dâhilindeki tüm vakıf ve mülk arazilerini gözden geçirdiğinde binası yıkılmış ya da amacına hizmet etmeyen tüm vakıf topraklarının devlete geri verilmesini ilke olarak benimsemiş ve uygulamıştır. Amacı timarlı sipahi sayısını arttırmak olan bu düzenlemeyle den fazla köy ve çiftlik mîrî arazi haline getirilmiştir. Ancak II. Bayezid döneminde reform karşıtları bu uygulamanın 82 Ö. L. Barkan, Timar, s H. İnalcık, Klasik Çağ, s Halil İnalcık, Köy, Köylü ve İmparatorluk, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi Üzerine Arşiv Çalışmaları ve İncelemeler, Eren Yay., İstanbul 1996, s. 4-6 vd. 19

33 20 şeriata uygun olmadığını iddia etmiş ve böylece özel mülk ve vakıfların pek çoğu daha önceki sahiplerine geri verilmiştir. Daha sonraki dönemlerde Yavuz ve Kanunî nin yaptığı müteaddit seferler dolayısıyla Fatih dönemindeki uygulamaya geri dönülmüş ve yine pek çok vakıf ve mülk arazisi mîrî araziye dâhil edilmiştir. Ancak özellikle Kanunî döneminden sonra devlet, mîrî topraklar üzerindeki denetimini yeniden kaybetmeye başlamıştır 85. Yüzeysel olarak bakıldığında timar sisteminin feodal bir düzen olduğunu söylemek mümkündür. Ama bazı önemli noktalarda birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Her şeyden önce timar sisteminde devlet, toprak üzerinde hiçbir özel iyelik hakkı tanımaksızın kendi denetimini kurmuştur 86. Devlet, mîrî arazi rejimini uygularken bu rejimin bir gereği olarak yüksek mülkiyetinde olduğunu ilan etmiştir. Ancak vakıf ve mülk toprakları, bu denetimin dışında kalmıştır 87. Mîrî toprak rejiminde topraklar has, zeâmet ve timar olarak çeşitli hizmetler karşılığında kişilerin tasarrufuna bırakılmaktaydı. Bu üç toprak çeşidi aynı zamanda mülk olmayan timarlar kategorisine giriyordu. Bunlardan has, yıllık geliri yüz bin akçenin üstünde olan dirlikler için kullanılan tabirdi. Haslar padişaha (havâss-ı hümâyun), vezirlere, beylerbeyilere, defterdarlara (havâss-ı vüzerâ) ve hanedan mensubu hanım sultanlara (paşmaklık) verilirdi 88. Vezirler, beylerbeyiler ve defterdârlar gibi yüksek memurlara verilen haslar, vefatları veya azilleri durumunda aynı görev için yerlerine tayin edilen kimselere verilirdi. Has sahiplerinin gelirlerinin her akçesi için bir cebelü besleme ve harb zamanı hazır etme yükümlülükleri vardı 89. Hasların bir alt basamağındaki zeâmetler, geliri yirmi bin ile yüz bin akçe arasında olan dirlikleri ifade ediyordu 90. Bu dirlikleri tasarruf eden kimselere ise zaîm adı verilirdi. Zeâmetler hazine ve timar defterdârlarına, zeâmet kethüdâlarına, alaybeylerine, sancakbeylerine, kale dizdârlarına, kapucubaşılarına, divan kâtibleri ve şakirdlerine, defterhâne ve hizâne-i amire kâtibleri gibi yüksek devlet memurlarına verilirdi. Zaîmlerin, 85 H. İnalcık, Klasik Çağ, s Ortaçağ Avrupa feodalizmi ve Osmanlı timar sisteminin mukayeseli açıklaması için bkz. Ömer Lütfi Barkan, Feodal Düzen ve Osmanlı Timarı, Türkiye de Toprak Meselesi, Toplu Eserler 1, Gözlem Yay., İstanbul 1980, s H. İnalcık, Klasik Çağ, s İ. H. Uzunçarşılı, Kanun-ı Osmanî Mefhum-ı Defter-i Hâkanî, s. 386.; Ahmed Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri I, İstanbul 1990, s Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü l-beyan, s Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü l-beyân, s. 139.; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I. cilt, TTK Yay., Ankara 2011, s. 516.; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III. cilt, II. kısım, s

34 21 zeâmetlerinin her akçesi için bir cebelü besleme ve sefer zamanı hazır etme zorunluluğu vardı 91. En alt basamakta yer alan timar ise Barkan ın ifadesiyle, geliri yirmi bin akçeye kadar olan askerî dirlikler olup, geçimlerini ve hizmetlerine ait masrafları karşılamaları için bir kısım asker ve memurlara, belli bölgelerden kendi nâm ve hesaplarına tahsili salâhiyetiyle birlikte tahsis edilmiş olan vergi kaynaklarına verilen isimdir 92. Timar arazisi kılıç adı verilen ve tıpkı zeâmetlerdeki gibi hiçbir zaman bölünemeyen bir esas kısımla gösterilen yararlılıklar neticesinde elde edilen ve terakki adı verilen hisselerden meydana geliyordu. Sipahinin vefatı durumunda timarının sadece kılıç kısmı olmak üzere oğluna verilmesi genel temayüldü 93. Bu üç toprak çeşidi, üçüncü bölümde daha ayrıntılı olarak ele alınacağı için burada kısaca bilgi vermekle iktifâ edilmiştir. Tarih boyunca devletlerin, sahibi oldukları maddî kaynak ve imkânları hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olma ihtiyacı, sayımlar yapılmasına sebep olmuştur. Bir yerde güçlü bir merkezî denetim kurmak isteyen devlet, sahip olduğu kaynakları ve nüfusu öğrenebilmek için sayım yaptırır ve bu sayede merkezî otoritesini yerleştirmeye çalışırdı. Merkeziyetçi, patrimonyal ve bürokratik bir devlet olan Osmanlı Devleti de böyle sayımlar yaptırmıştır. Bu sayımların sonuçları ise Defterhâne de, merkez bürolarında saklanan ve tahrir defterleri adı verilen defterlere kaydedilmiştir 94. Osmanlı Devleti, bir yeri fethettiği zaman oradaki denetimini güçlü kılmak için timar sistemini yerleştirmeye çalışırdı. Zira timar sisteminin kurulması demek, sürekli bir merkezî denetim demekti. Timar sisteminin kurulabilmesi için de eyaletlerdeki tüm gelir kaynakları daha önce de ifade edildiği üzere ayrıntılı olarak hesaplanıp defterlere kaydedilirdi Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der Hülâsa-i Mezâmin-i Defter-i Dîvân, (Önsöz: M. Tayyip Gökbilgin), İstanbul 1979, s , ; Halil Sahillioğlu, Zeamet, İA, cilt XII, s ; Erhan Afyoncu, Zeâmet, DİA, cilt XLIV, s Ö. L. Barkan, Timar, s Ö. L. Barkan, Timar, s Bu defterlerin sahip olduğu önem konusunda bkz. Ömer Lütfi Barkan, Türkiye de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hâkana Mahsus İstatistik Defterleri, İÜİFM, II/1 (1940), 20-59; II/2, s ; Ömer Lütfi Barkan, Tarihî Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi, Türkiyat Mecmuası, cilt X ( ), s Ancak tahrir defterleri her zaman aynı usûl üzere tutulmamıştır. Bunda toplanan verilerin kaydı için gereken vaktin genişliği ya da darlığı etkili olmuştur. Eğer tahriri yapılan bölgede vakit müsaitse daha sonra genelleşmiş usûle uygun hareket edilir ve tüm gelirler ayrı kalemler halinde yazılırdı. Buna karşılık o bölge yeni ele geçirilmişse ve tahrirle görevli kimselerin elinde o bölge ile ilgili esaslı bilgi yoksa veya o bölge hâlâ savaş halindeyse o zaman teferruat bir yana bırakılıp belli başlı tahrir sonuçları kaydedilirdi. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Lajos Fekete, Türk Vergi Tahrirleri, (çev. Sadrettin Karatay), Belleten, cilt XI, (1947), s. 309.

35 22 Tahrir işleminin yapılması için iki önemli sebep vardı. Birincisi bir yerin fethedilmesi, ikincisi ise yeni bir hükümdârın tahta cülûsuydu ve bu durumda umumî tahrirler yapılırdı. Bu tahrirler sayesinde hükümdâr, şahsî mülkü mesabesinde olan her yerde kanuna mugayir bir durum olup olmadığını öğrendiğinden başka, meydana gelmiş olan yolsuzlukların da önüne geçmiş olacaktı. Bu iki sebep haricinde zamanla meydana gelen değişikliklerin genel bir hâl alması, vergi gelirlerinin herhangi bir sûretle artmış ya da azalmış görünmesi, lüzumlu görülen birtakım düzeltmeler 96 ve bunlardan daha mühim olarak defter hâricinde kalmış yerleri deftere dâhil etmek amacıyla tahrirler yapılırdı 97. Bununla beraber tahrirlerin otuz yılda bir yapıldığını ya da yapılması gerektiğini belirten görüşler 98 yanında yüz senede bir kere umumî tahrirler yapıldığını bildiren görüşler de mevcuttur 99. Devlet, tahrir defterleri sayesinde hâkimi olduğu her yerde güvenliği tesis etmeye yarayacak cihazları denetimde tutabilme, eyaletlerde sürekli hazır bir orduya sahip olabilme ve fazladan herhangi bir çaba harcamadan taşradaki gelirleri toplayıp gerekli yerlere harcayabilme gibi imkânlara sahip oluyordu 100. Ayrıca devlete yaptığı birtakım hizmetler karşılığında kendisine tahsis edilen bölgede yaşayan sipahi, atını kolayca besleyebilme imkânına sahip oluyordu 101. Tahrir işini üzerine alan kişi emin, mübâşir, muharrir, il-yazıcısı (kâtibi), vilâyet kâtibi (muharriri) gibi isimlerle anılırdı. Bir tahrir emîninin iki önemli görevi vardı. Birincisi yerinde tahrir yapıp her türlü gelir kaynağını kaydetmek, ikincisi bu gelirleri istihkakına göre dağıtmak 102. Büyük tecrübe ve bilgi istemesi yanında sûi-isti mâle açık ve mes uliyetli bir iş olduğu için genellikle nüfuzlu beyler ve kadılar bu işle görevlendirilirdi. Tahrir emîninin yanında gerekli bilgileri yazması ve düzenlemesi için bir de kâtib bulunurdu. Bazı durumlarda tahrir heyetinin güvenliğini sağlaması için bir grup asker de bu heyete eşlik ederdi. Tahriri yapılacak yere gidilmeden önce tahrir emîninin eline gerekli durumlarda ve eğer varsa bir önceki tahrire ait defterin (defter-i atîk) bir nüshası ve talimatnâmesi verilirdi. Heyet tahriri yapılacak yere geldiğinde, başta kadı olmak üzere o bölgenin idarî görevlileri heyete gerekli yardımları yapmak için hazır bulunurdu. Kadılar aynı zamanda emînleri hazine namına kontrol etme görevini üstlenirdi. Teftiş başlamadan 96 Üzerinde çalıştığımız timar rûznamçe defterlerinden biri olan 1570 yılına ait TRD-28 deki timar tevcih kayıtlarının neredeyse tamamı bu sebeple yapılan tevcihleri ihtiva etmektedir. 97 Ömer Lütfi Barkan-Enver Meriçli, Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri-I, Ankara 1988, s Lütfi Paşa, Âsafnâme, (haz. Ahmet Uğur), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1982, s Mustafa Nuri Paşa, Netayicü l-vukuat, Kurumlarıyla Osmanlı Tarihi, (haz. Yılmaz Kurt), Birleşik Kitabevi, Ankara 2008, s Mehmet Öz, XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK Yay., Ankara 1999, s H. İnalcık, Klasik Çağ, s H. İnalcık, Devlet-i Aliyye, s. 222.

36 23 önce, tahriri yapılacak sancaktaki hasların mübâşirleri ile zeâmet ve timar, evkaf ve emlâk sahipleri, muaf ve müsellemler kısacası bir berat ile gelir tasarruf eden herkes ellerindeki belgeleri heyete sunmakla mükellefti. Bundan sonra berat sahibleri reâyâ ile birlikte 3 yıllık gelir miktarını emîne sunar, emîn merkezden getirdiği defterle bu defteri karşılaştırır, uygun bulduklarını ve ortaya çıkan fazlalıkları kaydederdi. Bu konuda emînin dikkat etmesi gereken en önemli konu yeni deftere yazılacak gelirin bir önceki defterden az olmaması ve varsa daha önce yazılmamış olan kişilerin ya da gelir kaynaklarının yeni deftere kaydedilmesini sağlamaktı. Fazlalıkların kıymetleri daha sonra merkezde, tahriri yapılan bölgenin kadısından alınan yerel narh hücceti esasına göre hesaplanırdı. Reâyâ da kendisine tâbi olduğu timarlı sipahi tarafından emînin önüne getirilir ve sadece vergiye tâbi olan kimseler deftere kaydedilirdi. Henüz ergenlik çağına gelmemiş erkek çocuğu deftere yazdırıp reâyâsını fazla göstermek ya da bunun tam tersi olarak yetişkin erkek nüfusu tahrirden kaçırmak suçtu. Böyle yapan timar erbabının timarı elinden alınırdı. Buna karşılık, bulunan fazlalıklar bir sipahinin yardımıyla bulunmuşsa sipahinin gelirine zam (terakki) yapılırdı. Harac ve cizye defterlerinin kadılar marifetiyle heyete teslimi zorunluydu. Ayrıca avârız vergisinin tayini için hanelerin ve muafların adedi tesbit edilmeliydi. Bölgedeki bâc-ı bazar vs. her türlü verginin ne şekilde alındığıyla ilgili gerekli malumat da edinildikten sonra defterin arka sayfasına kanunnâme olarak kaydedilirdi. Tahrir heyetinin giderleri için her haneden ikişer akçe alınırdı 103. Bu noktada hemen şunu belirtmeliyiz ki tahrir defterleri ait oldukları bölgenin üç yıllık gelirini tahminî olarak ifade etmekteydi. Bu yüzden bu defterler o bölge ile ilgili kesin gelir miktarlarını ihtivâ etmemektedir. Aynı şekilde defterlere sadece evli/bekâr vergilendirilebilir erkek nüfus ile birlikte din hizmeti, yaşlılık, hastalık, vb. sebeplerle vergiden muaf tutulan kişi ve gruplarla yaya ve müsellem, voynuk ve doğancı gibi askerî gruplar da kaydedilmekteydi. Ergenlik çağına gelmemiş erkek çocuklar, kız çocukları ve kadınlarla vergi verebilecek durumda olmayan kimseler defter dışı bırakılmıştır. Ayrıca defterler, bir hanenin ortalama kaç kişiden oluştuğunu anlamamıza yarayacak ipuçları vermemektedir 104. Tahrir işleminin tamamlanmasının ardından meydana gelen defter-i mufassal, cizye defteri, zevâid ve mevkuf defteri ile sancak kanunnâmesi müsveddeleri ve mahallî narh hüccetleri incelenmek üzere merkeze gönderilirdi. Gerekli incelemeler yapılıp Sultan ın 103 Halil İnalcık, Hicrî 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, Giriş, TTK Yay., Ankara 1987, s. XIX- XX. 104 M. Öz, Canik Sancağı, s. 41.

37 24 onayının alınmasının ardından mufassal adı verilen bu defterin bir nüshası daha hazırlanır ve ilgili eyalete gönderilirdi. Bundan sonra tahrir emîninin ikinci en önemli görevi olan gelirlerin istihkakına göre dağıtılması işlemi gerçekleşirdi. Bu dağıtım işleminin sonucu icmâl adı verilen deftere kaydedilirdi. Tahrir işlemi bittikten sonra mufassal ve icmâl olmak üzere iki önemli defter 105 grubu vücuda gelmiş olurdu. Bu iki defter grubundan başka, günlük işlemleri içeren önemli bir defter grubu daha vardı. Bu defterler timar rûznâmçe defterleri adıyla anılıyordu 106. Mufassal defterlerin düzeni tahriri yapılan yerin idarî teşkilâtı göz önüne alınarak, icmâl defterlerin düzeni ise gelirlerin has, zeâmet ve timar olarak dağıtılması göz önüne alınarak yapılırdı 107. Osmanlı Devleti nin uyguladığı toprak rejiminin doğru bir şekilde yürümesini sağlamak açısından önemli olan tahrirler, XVI. yüzyılın son yirmi yılına dek düzenli bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Ö. L. Barkan, Kanunî Sultan Süleyman döneminin sonlarından başlayıp II. Selim döneminde ve III. Murad döneminin ilk yıllarında tamamlanmış olan büyük arazi tahrirlerinden sonra bir daha genel tahrirlerin yapılamadığını belirtmektedir 108. II. Selim döneminde yapılmış olan tahririn sonucu 1570 tarihli TRD-28 de görülebilmektedir. Bu defterde birçok müceddeden tahrir olunmuş dirlik, eski sahiplerine uygun hâle getirilerek tevcih edilmiştir. Sahibi oldukları gelirler kendilerine uygun olmayan hisseler uygun olanlarla değiştirilmiştir. 2. Osmanlı Timar Sisteminde Kriz ve Değişim Bilindiği üzere Osmanlı Devleti nin klasik döneminde en mükemmel şekliyle tatbik edilmiş olan timar sistemi, XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bozulmaya başlamıştır. Sistemdeki bozulmaların ciddi anlamda hissedilmeye başlamasıyla sistemin düzeltilmesi için birtakım devlet adamları ve ilm sahibi kimseler risâleler kaleme almışlardır. Risâle yazımı bir gelenek haline gelmemiş olmakla beraber XVI. yüzyılın başlarında Lütfi Paşa nın kaleme aldığı Âsafnâme adlı eser, bunun belki de ilk örneğini teşkil etmektedir. Âsafnâme, devletin en parlak dönemi olarak bilinen Kanunî döneminin vezir-i 105 Tahrir defterlerinin önemi ve bu defterlerdeki bilgilerin değerlendirilmesi hususunda yapılan değerlendirmelerden bazıları için bkz. Mehmet Öz, Tahrir Defterlerinin Osmanlı Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Bazı Düşünceler, Vakıflar Dergisi, cilt XXII (1991), s ; Kemal Çiçek, Osmanlı Tahrir Defterlerinin Kullanımında Görülen Problemler ve Yöntem Arayışları, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 97 (1995), s ; Fatma Acun, Osmanlı Tarihi Araştırmalarının Genişleyen Sınırları: Defteroloji, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, I (2000), s ; Feridun Emecen, Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Osmanlı Tahrir Defterleri, Tarih ve Sosyoloji Semineri, Bildiriler, İstanbul 1990, s Bu defterler hakkında çalışmamızın giriş kısmında bilgi verilmiştir. 107 H. İnalcık, Sûret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, s. XX.; Ayrıca bkz. H. İnalcık, Devlet-i Aliyye, s Ö. L. Barkan, Arazi Tahrirleri, İÜİFM, II/1, s

38 âzamlarından olan Lütfi Paşa nın kaleminden sistemdeki bozulmaları ve bunlar karşısında vezirlerin sergilemesi gereken tutumu anlatır. Ancak her şeyden önce bir vezirin sahip olması gereken hasletleri dile getirir 109. Sonraki dönemlerde birçok risale yazarı sistemdeki bozulmaları net bir şekilde ortaya koyarak sistemdeki kötü gidişatı anlatmaya çalışmışlardır. Bugün yazarının kimliği hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadığımız üç risale bulunmaktadır. Bu üç eserden Kitâb-ı Müstetâb 110 adlı eserin bilinmeyen yazarı, Koçi Bey 111 ve Kâtib Çelebi 112 ile benzer şekilde sistemin rüşvet yüzünden bozulduğu konusuna vurgu yapmaktadır. Bu eser, Ayn Ali Efendi nin Kavânîn-i Âl-i Osman der-hulâsa-i Mezâmin-i Defter-i Divan adlı eseri ile çağdaştır. Yine yazarı belli olmayan ve IV. Murad a sunulduğu tahmin edilen bir diğer eser Hırzü l-mülûk adlı eserdir. Bu eserin müellifine göre sancak beyleri göreve layık kimselerden seçilmeli, timar ve zeâmet sahiplerinin durumu, hâl ve hareketleri gizlice yoklanmalı, her birinin ne şekilde timar sahibi olduğu, zeâmete nasıl ulaştığı iyice öğrenilip anlaşılmalı ve yalancı şâhidle timar aldığı ortaya çıkanlar derhal görevden alıp cezalandırılmalıdır. Hatta başkalarına örnek ve ibret teşkil etmesi ve hiç kimsenin hile ile timar almaması için tahkir ve teşhir etmelidir. Ama doğrulukla timar sahibi olmuş ve on yıldan fazla tasarruf etmiş yabancılar varsa bunlar emektar sayılıp incitilmemeli, on yıldan fazla tasarruf etmiş yabancıların dirlikleri ellerinden alınmamalıdır. Mahlûl olan bir timar sefere katılabilecek gerçek sipahizâdelere veya elinde emir bulunan işe yarar ve kimsesiz birine verilmeli; başkalarının zeâmet ve timarına katılmamalıdır. Şâyet verilebilecek sipahizâde ve eli emirli kişi kalmamışsa, mahlûl hisselerin o zaman yararlı olanların ve gözetilmesi gerekenlerin noksan ve terakkileri için verilmesi câiz olur. Yine kılıç timarın hiçbir şekilde başkasının zeâmet veya timarına katılması câiz değildir 113. Hırzü l-mülûk taki bahisler, Kâtip Çelebi nin Düstûrü l- Amel li Islâhi l-halel adlı eseri ve Koçi Bey risalelerindeki bahislerle benzerlik göstermektedir. Bununla birlikte Ayn Ali den yıl sonra Sultan IV. Murad ve Sultan İbrahim için ayrı ayrı telhisler kaleme 109 Lütfi Paşa, Âsafnâme, s Yaşar Yücel, Giriş, Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, Kitâb-i Müstetâb, Kitabu Mesâlihi l- Müslimîn ve Menâfi i l-mü minîn, Hırzü l-mülûk, TTK Yay., Ankara 1988, s ; Bu konuda ayrıca bkz. Ö. L. Barkan, Timar, s Koçi Bey Risâlesi, (sad. Zuhuri Danışman), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara 1985, s Peçevî Tarihi nde Koçi Bey in rüşvetle ilgili anlatımını destekleyen bir bahis vardır. Burada ilk kez alındığı noktasında Kanunî nin vezir-i âzamlarından Rüstem Paşa ya atfedilen rüşveti III. Murad a ilk aldıran kişinin Şemsi Paşa olduğundan bahsedilir. Peçevi nin Âlî den naklen bahsettiğine göre III. Murad ın adamlarından Şemsi Paşa, padişaha ilk rüşvetini aldırmaya muvaffak olduğunu ve bunu neşeyle Kızıl Ahmetlu intikamını Âl-i Osman dan aldım diye anlattığını belirtmektedir. Bkz. İbrahim Peçevî, Peçevî Tarihi, cilt II, (haz. Murat Uraz), Son Telgraf Matbaası, İstanbul 1969, s Kâtip Çelebi, Düstûrü l- Amel li Islâhi l-halel, Tasvîr-i Efkâr Neşri, 1280, s Yaşar Yücel, Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, s. 75, 158 ve

39 26 alan Koçi Bey, sistemdeki bozuluşu III. Murad ın tahta cülûsunun tarihi olan 1574 yılına kadar götürmektedir. Ona göre, bu yıla gelinceye dek padişah ve vezir arasındaki işler sadece ikisi arasındaydı ve kimse karışamazdı. Dolayısıyla hem askerî hem iktisadî açıdan önemli bir müessese olan timar sistemine de kimse karışmıyordu. Ancak bu tarihten beri nedimler ve padişah yakınları 114 bir yolunu bulup saltanat işlerine, dolayısıyla timar işlerine karışır olmuşlardır. Eğer istediklerini yapmayan bir vezir-i âzam olursa bir yolunu bulup katledilmesini sağlıyorlardı. Bunu görerek göreve gelen vezirler onların istediği gibi hareket etmekten başka çare bulamıyorlardı e gelindiğinde Özdemir oğlu Osman Paşa tarafından savaşlarda şecaatleri görülenlere timarlı sipahi ya da sipahizâde olmasalar bile ibtidâdan akçe başlangıç verilmiş 116, böylece dışarıdan kimselerin orduya girmesine müsaade edilmiştir. Lakin o, bunu hak edenler için yapmış, kendisinden sonra gelenler ise Koçi Bey in ifadesiyle fırsat budur deyip şehir oğlanı ve reâyâdan kimselere timar verilmesinin yolunu açmıştır. Bu kimseler bir günde yüz bin akçelik timarların sahibi olmuşlardır. Koçi Bey in eleştirdiği bir diğer nokta ise beylerbeyleri ve sancakbeylerinin, vezirlerin ağalarının, müteferrikaların, çavuş ve kâtipler zümresinden kimselerin, hizmetlerindeki kişilere timar verilmesini sağladığıdır. Hatta Koçi Bey e göre bu yolla dilsiz ve cüce tâifesi bile timar sahibi olmuştur 117. Mansıbların rüşvetle el değiştirdiği noktasına Selânikî Mustafa Efendi de III. Murad ın vefatından sonra yaptığı kısa ama özlü değerlendirmede değinmiştir Peçevî Tarihi nde bahsedildiğine göre Şeyh Şücâeddin, III. Murad ın şehzadeliği döneminde gördüğü bir rüyasını onun gelecekteki padişahlığına yormuş ve kısa zaman sonra III. Murad tahta çıkmıştır. Bu yorumu sayesinde III. Murad tahta çıktıktan sonra onu hocası mertebesine yükselmiştir. Şeyh de bu konumunun getirdiği serbestlikle istediği kişilere timar tevcih ettirmiştir. Üzerinde çalıştığımız defterlerde bu durumu örnekleyen timar tevcihleri tesbit edilmiştir. Mesela TRD-71, s. 653 te 13 Z 992 (16 Aralık 1584) tarihli olup Ahmed adlı birine ibtidâdan tevcih edilen timarın henüz müyesser olmadığı ve Şeyh Şücâ nın gönderdiği tezkire ile işlemlerin hızlandırılmış olduğuna şahit oluyoruz. Yine TRD-71, s. 658 de 28 Z 992 (31 Aralık 1584) tarihli bir kayıttan Şeyh Şücâ nın, merkeze gönderdiği tezkire ile kendi adamı olan Receb in ferâgat ettiği timarın yine kendi adamı olan Abdi adlı birine tevcih edilmesini sağladığını öğreniyoruz. Yine TRD- 71, s. 674 te 18 L 992 (23 Ekim 1584) tarihli kayıttan Divân-ı Hümâyun kâtiplerinden Mustafa kâtibin kâtipliğe getirilmesi ve TRD-71, s. 678 de 24 L 992 (29 Ekim1584) tarihli kayıttan terakki tevcihinin Şeyh Şücâ nın merkeze gönderdiği tezkire ve mektupla gerçekleştiğini öğreniyoruz. Ayrıca TRD-80, s. 266 da 6 M 993 (8 Ocak 1585) tarihli kayıt Şeyh Şücâ nın oğlu Mustafa ya tevcih edilmiş olan zeâmetin kaydıdır. Mustafa, bu zeâmet karşılığında Yanbolu Tatarları ve Yörüklerinin subaşılığını yapmakla vazifeliydi. Aynı yılın sonlarındaki 26 L 993 (21 Ekim 1585) tarihli kayıt ise Şeyh Şücâ nın oğlu Mustafa nın vefatı sebebiyle Mehmed adında bir zaîme aynı görevin tevcih kaydıdır. Bkz. TRD-80, s Koçi Bey Risâlesi, s Nitekim Osman Paşa, 1584 te İran seferi ne giderken, orduyu tamamlamak için gerekli askeri Anadolu halkı arasından ancak kapıkulluğu vermek vaadiyle toplamaya muvaffak olabilmişti ve bu icraatında haklıydı. Çalışmamız çerçevesinde incelediğimiz timar rûznâmçe defterlerinde bu durumu örnekleyen pek çok kayıt bulunmaktadır. Bu duruma örnek teşkil eden kayıtlardan ileride bahsedilecektir. 117 Koçi Bey Risâlesi, s Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî ( / ), cilt I, (haz. Mehmet İpşirli), TTK Yay., Ankara 1999, s. 427.

40 27 Koçi Bey in IV. Murad a cesur denebilecek bir üslûbla yazıp sunduğu bu tedbirlerden oluşan bu risalenin önemi, padişah tarafından vakit kaybetmeden uygulamaya konmuş olmasıdır. IV. Murad ın Koçi Bey in tavsiyelerini dikkate alarak yaptığı yoklamalar neticesinde değerini yitirmeye başlamış olan timarlara rağbet artmıştır. Hatta yeniçerilerden büyük bir kısmı ulûfelerini bırakarak timarlı sipahi olmuşlardır 119. Bir diğer önemli eser ise, XVI. yüzyılın sonlarında bir süre defter eminliği görevini ifa etmiş olan Ayn Ali Efendi tarafından kaleme alınan Kavânîn-i Âl-i Osman der Hulâsa-i Mezâmin-i Defter-i Divân adlı eserdir. Ayn Ali Efendi nin Sultan I. Ahmed e sunduğu eserine göre, timar ve zeâmet sahiblerinin ihtilâline iki sebep vardır. Bunlardan birincisi, zuamânın ve timarlı sipahilerin, sancağı askeri ile olmayıp âhara koşuntu olduğudur. İkincisi ise vâki olan seferlerin yoklamaları mahfuz olup düstûrü l- amel olmadığıdır. Bu defterlerin tutulmaması dolayısıyla birçok timar üzerinde nizâ vuku bulmuştur. Ayn Ali nin deyimiyle seferlerde ve hizmet mahallerinde on timara bir adam bulunamazken, mahsul zamanında bir timara on adam sahib çıkar olmuştur 120. Ayn Ali, bu iki hususu belirterek timar sistemindeki bozulmanın mahiyetini sarih bir şekilde belirttikten sonra, bu durumun ortadan kalkması için gerekli tedbirin timar rejiminin kaidelerinin uygulanması ve gerekli yoklamaların muntazaman tutulup muhafaza edilmesi olduğunu belirtmiştir. Oysa Ayn Ali Efendi ye göre son yıldan beri yapılan yoklamaların kayıtları yoktur 121. Arapça yazdığı Usûlü l-hikem fî Nizâmi l-âlem adlı siyasetnâme tarzındaki eserini III. Mehmed in emriyle Türkçe ye tercüme eden Hasan Kâfî, timar sisteminin daha çok askerî yönündeki bozukluklara dikkat çekmiştir. Bu alandaki bozulmaların en önemli sebebi olarak ise askerin ümerâdan ve seraskerlerden korkmayıp, silah aletlerinin kullanımı noktasında ihmalkâr davranmalarını göstermektedir. Bunun örneğini ise uzun yıllar sınır boylarında bizzat şâhid olduğu savaşlardan vermekte, Hırvatlara karşı yapılan savaşlarda Osmanlı askerinin Hırvatlardan daha geride olan silah teknolojisi yüzünden aldığı yenilgileri yana yakıla dile getirmektedir. Akhisarî nin özellikle üzerinde durduğu nokta 119 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III. cilt I. Kısım, TTK Yay., Ankara 2011, s. 192.; Mehmet İpşirli, Osmanlı Esas Yapısının Bozulması ve Islahı Çalışmaları Üzerine Bazı Gözlemler, Türkler, cilt IX, s Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der Hulâsa-i Mezâmîn-i Defter-i Dîvân, s Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der Hulâsa-i Mezâmîn-i Defter-i Dîvân, s

41 28 ise Ayn Ali Efendi ile aynı olarak yoklamaların titizlikle yapılıp muhafaza edilmesi gerektiğidir 122. Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılın sonlarından itibaren karşı karşıya kalmaya başladığı sorunların sebebini kendi içinde aramış ve klasik düzenin bozulmaması için tedbirler almıştır. Kendisinin dışındaki gelişmelerin farkına varması ise ancak XVIII. yüzyılda gerçekleşecektir. Yukarıda bahsettiğimiz risale yazarları, bahsini ettikleri birçok hususta doğru gözlemler yapmış olmakla birlikte artık kanûn-ı kadim e geri dönülemeyeceği açıkça anlaşılmıştı. Ancak bu durumun bir istisnası XVII. yüzyılın diğer risale yazarlarından farklı olarak sistemdeki bozuklukların düzeltilmesi noktasında eski dönemi eleştiren ve yazarı bilinmeyen üçüncü eser olan Kitabu Mesâlihi l-müslimîn ve Menâfi i l- Mü minîn adlı eserdir. Bu eser, bu yönüyle XVIII. yüzyıl ıslahatçılarının ilk temsilcisi gibi görünmektedir 123. Bâblara ayırdığı eserinde müellif, devlet düzenine, ulemâya ve yeniçerilere ilişkin belli kaideleri belirttikten sonra yine bu zümrelere ilişkin eksiklikleri belirtmiştir. Özellikle üzerinde durduğu nokta ise timar sistemindeki bozukluklar ve sipahilerin durumudur. Müellife göre, seferlere katılan sipahilerin gerekli techizatlarının olmamasından ve zaten işe yarar olmadıklarından dolayı sistem bozulmuştur. Bu gibi istihkakı olmadığı halde timar ve zeâmet sahibi olanların görevden uzaklaştırılmaları, sahtekârlık yapanların dirliklerinin kesinlikle ellerinden alınması ve ehline verilmesi gerekmektedir 124. Esasen devletin kendisi de ortaya çıkan bozulmalara karşı birtakım önlemler almaya, bu bozuklukları gidermeye çalışmıştır. Gözle görülür ve yaygın bir hale gelmiş haksızlıklar adaletnâmelerle ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Örneğin Kanûnî nin vefatından önce ilan ettiği bir adaletnâme buna örnektir. Daha sonra III. Murad, imparatorlukta başlayan çöküntüye halkın, özellikle köylülerin, hükümet memurlarından gördükleri zulüm ve haksızlıkların sebep olduğunu anlamış ve bunun için önlem almaya çalışmıştır. Bunun göstergesi ise 1591 tarihli adâletnâmesidir. III. Murad ın oğlu III. Mehmed in 1596 tarihli adâletnâmesinin esasını ise özellikle askerî sınıfın salgunlarına karşı çıkarılmış olması teşkil ediyordu. Burada da suçlanan kapu-kulu ocakları mensupları ve ehl-i örfdü. Daha sonra I. Ahmed in 1609 tarihli adâletnâmesinde Anadolu da ve Rumeli de ehl-i örfün giriştiği kanunsuz hareketler ve bunlara rekabet edercesine halkı soyan kadıların hâli 122 Mehmet İpşirli, Hasan Kâfî el-akhisârî ve Devlet Düzenine Ait Eseri Usûlü l-hikem fî Nizâmi l-âlem, Tarih Enstitüsü Dergisi, sayı X-XI, ( ), Ayrıbasım, İstanbul 1981, s ; Ayrıca bkz. Aynı müellif, Osmanlı Esas Yapısının Bozulması ve Islahı Üzerine Bazı Gözlemler, s Yaşar Yücel, Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, s. 52 ve Yaşar Yücel, Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, s

42 29 eleştirilecektir. Bu adaletnâmede beylerbeyi ve sancakbeylerinin haslarını iltizama vermeleri, onların veya adamlarının salgun salmaları, kadıların teftiş görevini kötüye kullanarak devre çıkmaları yasaklanmakta, ayrıca reâyâyı korumak gayesiyle tefecilere karşı tedbirler alınmaktadır 125. Hulâsaten ifade edecek olursak, Kanunî döneminin sonlarına kadar önemini koruyan timar sistemi, XVI. yüzyılın sonlarında önemini yitirmeye başlamıştır. XVI. yüzyıl sonlarında vuku bulan ve hep iki cepheli olarak gerçekleşen savaşların yarattığı karmaşa, bu karmaşa ortamında sipahilerin ve halkın düştüğü kötü durum dolayısıyla daha korunaklı yerlere kaçması, ateşli silah kullanan askerlerin ön plana çıkması, merkezî hazine gelirlerinin arttırılması gibi sebepler klasik tahrir usûlünün terk edilmesine sebep olmuştur. Bu dönemde avârız vergisi maliye açısından giderek önem kazanmış ve bu verginin toplanması olağan bir hal almıştır. Ayrıca timar olarak kullanılan mirî arazi mukataa haline gelmeye başlamıştır. Bu durum dolayısıyla avarız vergisinin toplanması açısından büyük öneme sahip olan avarız tahrirleri yapılmaya başlanmıştır 126. Dolayısıyla timar sisteminin kayıt defterleri olan tahrir defterleri önemini yitirmeye başlamıştır. Timar sistemine dâhil olan timarlı sipahi zümresi ise sahibi olduğu timarların geliri gibi itibarını da kaybetmeye başlamıştır. Bu durumun en önemli sebebi ise kanuna mugayir olarak liyakatsiz kişilere timar ve zeâmet tevcih edilmesi olmuştur. Koçi Bey in de ifade ettiği gibi rüşvet lâşesi timar sisteminin bozulmasındaki en önemli etmenlerden biri olmuştur. İstihkakı olmayana timar tevcihi sipahi sayısını artırmış olmakla beraber disiplinin bozulmasını beraberinde getirmiştir. Önemi ve itibarı gittikçe azalan sipahiler zaman içinde geri hizmetlere alınmış, XVIII. yüzyıla gelindiğinde gelirlerinin yarısıyla emekli edilmişlerdir. I. Abdülhamid döneminde yayınlanan ferman ve kanunlarla sistemin iyileştirilmesi için çalışılmışsa da beklenen sonucu vermemiştir yılında bütün timarlı sipahiler kayd-ı hayat şartıyla timar bedellerinin yarısı ile emekliye ayrılmışlar 127, böylece timarlı sipahi teşkilâtı lağvedilmiştir. Kuruluşundan bu yana devletin tekâmülünde ve sağlam bir kaideye oturmasında önemli etkisi olan timar sistemi, yeniçeri ocağının aksine sessiz sedasız ortadan kalkmıştır. Sistem ortadan kalkarken sipahi zümresinden olanların isyana teşebbüs 125 Bu adaletnâmeler ile ilgili olarak bkz. Halil İnalcık, Adaletnâmeler, Osmanlı da Devlet, Hukuk, Adâlet, Eren Yay., İstanbul 2000, s ; Adaletnâmeler hakkında bkz. Halil İnalcık, Adâletnâme, DİA, cilt I, s M. Öz, Tahrir, s Mustafa Nuri Paşa, Netayicü l-vukuat, s. 518.

43 30 etmemiş olmalarının sebebi ise, devletin tedricî bir yol izlemesi ve timarlı sipahileri mümkün olduğunca korumuş olmasıdır Ö. L. Barkan, Timar, s. 331.

44 31 İKİNCİ BÖLÜM OSMANLI İDARÎ TEŞKİLÂTINDA SİLİSTRE SANCAĞI Silistre, Osmanlı Devleti nin Rumeli topraklarında bulunan önemli bir merkezdi. Silstre nin dâhil olduğu bu toprakların Osmanlı hâkimiyetine girişinden kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. 1. Rumeli nin Fethi ve Osmanlı Hâkimiyetinin Tesisi Osmanlıların Rumeli ye geçişi konusu yakın zamanlara kadar sallarla geçiş efsanesinden kurtulabilmiş değildi 129. Âşıkpaşazâde Tarihi 130, Oruç Beğ Tarihi 131, Anonim Tevârih-i Âl-i Osman olarak bilinen eserler 132 ve Neşrî Tarihi 133 gibi dönemin klasikleşmiş tarihlerinde bu geçiş hâdisesi bazı küçük değişiklikler olmakla birlikte destanlaştırılarak ve menkıbevî olaylar silsilesi içinde anlatılmıştır 134. Aynı şekilde mezkûr eserlerden daha sonra kaleme alınan Hoca Saâdeddin in Tâcü t-tevârih 135 ve İdris-i Bitlisî nin Heşt Bihişt 136 adlı eserlerinde de olaylar aşağı yukarı aynı şekilde anlatılmaktadır. Rumeli nin fethini yukarıda zikrettiğimiz geleneğin dışında bir anlayışla anlatan belki de tek kaynak, İskendernâme dir. Bu eser özellikle Osmanlıları anlatmak için kaleme alınmamış olan ancak bir kısmında Osmanlılardan bahseden ilk eserdir 137. Bu eserin önemi ise Türkçe manzum ilk Osmanlı kroniği olmasından ileri gelmektedir 138. N. S. Banarlı ya göre, Ahmedî nin İskendernâme sinin böyle bir anlatımının olması, XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren teşekkül etmiş olan bu rivayetçi geleneğin oluşmasından çok önce 129 Bu konunun toplu bir tartışması için bkz. Halil İnalcık, Osmanlı Sultanı Orhan, ( ) Avrupa da Yerleşme, Belleten, cilt LXXIII, sayı 266, Ankara 2009.; Ayrıca bkz. Aynı müellif, Devlet-i Aliyye, s Âşıkpaşazâde, Tevârîh-i Âl-i Osmân-Osmanoğullarının Tarihi, (haz. Kemal Yavuz-M. A. Yekta Saraç), Gökkubbe Yay., İstanbul 2010, s Oruç Beğ Tarihi, (Osmanlı Tarihi ), (haz. Necdet Öztürk), Çamlıca Yay., İstanbul 2008, s Cihan Çimen, Anonim Tevârih-i Âl-i Osmân (Kuruluştan 892/1487 ye kadar), Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006, s ; Anonim Osmanlı Kroniği (haz. Necdet Öztürk), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul 2000, s ; Ahmet Akgün, (Anonim) Tevârih-i Âl-i Osman, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1988, s. 7-9.; Meral Pekmezci, (Anonim) Zikr-i Mülûk-ı Âl-i Osman, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 1988, s Mehmed Neşrî, Kitâb-ı Cihan-nümâ, cilt I, (haz. Faik Reşit Unat-Mehmed A. Köymen), TTK Yay., Ankara 1949, s Bu eser bundan sonra Neşrî Tarihi olarak gösterilecektir. 134 Nihad Sami Banarlı, Ahmedî ve Dâsitân-ı Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman, Türkiyat Mecmuası, cilt VI (1939), s Hoca Saadeddin, Tâcü t-tevârih, cilt I, (haz. İsmet Parmaksızoğlu), İstanbul 1974, s İdris-i Bitlisî, Heşt Bihişt, cilt I, (haz. Mehmet Karataş-Selim Kaya-Yaşar Baş), BETAV Yay., Ankara 2008, s Banarlı ya göre, Osmanlıların ilk dönemlerinden bahseden üç eserin varlığı bilinmektedir ancak bu eserlere henüz hiçbir yerde tesadüf edilememiştir. Bu konuda bkz. N. S. Banarlı, Dâsitân-ı Tevârih-i Mülûki Âl-i Osman, s N. S. Banarlı, Dâsitân-ı Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman, s. 67.

45 32 kaleme alınmış olmasından kaynaklanıyor olmalıdır 139. Zira bilindiği gibi Osmanlı tarihi yazma geleneği özellikle II. Bâyezid zamanında doruğa ulaşmış, en önemli örneklerini bu dönemde vermiştir. Muasır Bizans kaynaklarından Dukas Tarihi nde ise olaylar diğer çoğu Bizans kaynağında olduğu gibi olumsuz bir hava içinde anlatılmıştır 140. Rumeli deki fütûhat, ilk zamanlar hızlı bir seyir takip etmişse de 1357 de Sultan Orhan ın oğlu Halil in Foça korsanlarına esir düşmesiyle iki yıllık bir duraklama evresine girecektir. Dönemin Bizans İmparatoru V. Ioannes, Halil in kurtarılması için Foça korsanları ile görüşmelerde bulunmak karşılığında birtakım tavizler koparmaya çalışmış ve bunda muvaffak olmuştur. Görüşmeler sırasında geçen süre zarfında Gelibolu da yalnız kalan Türk akıncıları umutsuz bir durumda kalmıştır 141. Bu arada Şehzade Murad, Rumeli deki fetihlerin başına geçmek için yine Rumeli de sırasının gelmesini bekliyordu. Ayrıca Rumeli deki fütuhatın durmasına kesinlikle karşıydı 142. Şehzade Murad, arasındaki bu durgunluk döneminde Rumeli de uc kumandanı olarak bulunmuş ve 1361 yılında Edirne yi fethetmiştir 143. Süleyman Paşa nın vefatında Osmanlıların Trakya daki sınırı batıda Keşan-İpsala arasında Yayladağı ndan, Marmara tarafında Tekirdağı güneyinde Bakacak tepesi ve Hora ya uzanmıştı. Tekirdağı ve İpsala henüz bu sınırın ötesinde kalıyor, akınlar İpsala, Dimetoka, Vize, hatta Edirne ye kadar yayılıyordu. Böylece Paşa Sancağı nın, Rumeli beylerbeyliğinin çekirdeği oluşmuş bulunuyordu. Süleyman Paşa nın vakfiyesi 144 Rumeli deki yerleşmenin mahiyeti hakkında önemli bilgiler vermektedir. Edirne nin 1361 deki fethi ve Sultan Murad ın tahta geçmesinden sonra Lala Şahin, paşa unvanıyla Edirne de yerleşmiş ve ilk Rumeli beylerbeyi olmuştur 145. Osmanlılar, Gelibolu berzah şehirlerinde ve Gelibolu da yerleştikten sonra, üç istikamette uc teşkil ederek, fetihlere devam etmişlerdir. Orta Asya Türk devletlerinde uygulanan sağ, orta ve sol kol düzenine uygun olarak birinci uc sahilden Tekfûr-Dağı, Çorlu ve İstanbul istikametinde, ikinci uc ortadan, Konru-Dağı üzerinden, Malkara, 139 N. S. Banarlı, Dâsitân-ı Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osman, s Dukas Tarihi de Rumeli ye sallarla geçiş efsanesini tekrarlayan bir Bizans kroniğidir. Bkz. Mikhael Doukas, Tarih Anadolu ve Rumeli ( ), (çev. Bilge Umar), Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul 2008, s. 5, ; Dukas, tarihinde belli bir başlıklandırma yapmamış, önce özet verip sonra ayrıntıya girmiş görünmektedir. Bu durum bilgilerin biraz dağınık görünmesine sebep olmaktadır. 141 Bu görüşmeler hakkında bilgi için bkz. H. İnalcık, Avrupa da Yerleşme, s H. İnalcık, Avrupa da Yerleşme, s Edirne nin fethi hakkında bkz. Halil İnalcık, Edirne nin Fethi (1361), Edirne-Edirne nin 600. Fethi Yıldönümü Armağan Kitabı, TTK Yay., Ankara 1993, s Bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Orhan Gazi nin Vefat Eden Oğlu Süleyman Paşa İçin Tertib Ettirdiği Vakfiyenin Aslı, Belleten, cilt XXVII, sayı 107 (1963), s H. İnalcık, Avrupa da Yerleşme, s. 96.

46 33 Hayrabolu ve Vize istikametinde, üçüncü uc, Meriç vadisinde İpsala, Dimetoka ve Edirne istikametinde yapılan fetihlere üs olmuştur. Osmanlılar ın Rumeli fütûhatında bu uc sistemi muhafaza olunacak ve fetihler ilerledikçe, uclar üç koldan daha ileri bölgelere kaydırılacaktır. Orhan zamanında Gelibolu merkez olarak, Trakya daki bütün fetihler birer uc bölgesi sayılıyordu. Sonradan bu uc sırası ile İpsala, Gümülcine, Serez, Kara-Feriye ve oradan iki kola ayrılıp, Tırhala ve Üsküp e, sağ koldaki uc ise Yanbolu, Karin ovası (Karinâbad), Pravadi (Prevadi) ye, oradan ikiye ayrılarak, biri Tırnova ve Niğbolu ya, diğeri Dobruca ya intikal edecektir. Orta uc, Çirmen, Zağra, Filibe ye, orada ikiye ayrılarak, Sofya, Niş e veya Köstendil ve Üsküp e geçecektir. Bu üç istikamette yapılan fetihler Rumeli nin sağ kol, sol kol ve orta kol sancaklarını teşkil etmiştir 146. Balkanlar da Osmanlılar ın yolunun açılması ise Sırp kralı Stefan Duşan ın 20 Aralık 1355 teki ani ölümüyle gerçekleşmiştir Silistre nin Osmanlı Hâkimiyetine Girişi ve Sancak Olması Günümüzde Silistre, Bulgaristan-Romanya sınırında Tuna Nehrinin Bulgaristan ı terk ettiği mevkide, Tuna nın sağ kıyısı üzerinde yer alan bir il merkezidir. Şehrin ismi, günümüzde Silistra şeklinde telaffuz edilmektedir 148. Üzerinde çalıştığımız defterlerdeki kayıtlarda bu isim, Silistre olarak okunacak şekilde yazılmıştır. Dobruca Deli-orman bölgelerinin birleştiği yerde yer alan Silistre, tarihi boyunca kuzeyden gelen kavimlere karşı önemli bir koruma hattı oluşturması dolayısıyla hücumları ilk karşılayan ve ilk savunma hattı kurulan yer olmuştur. V. yüzyılda Hunlar tarafından ele geçirilen Silistre, Vizigotların baskınıyla tamamen yerle bir olmuş, VI. yüzyılda surları Bizanslılar tarafından yeniden inşa edilmiştir 149. Osmanlı fethinden sonra tam bir İslâm şehri görünümü alan Silistre, bu dönemde de ilk savunma hattı olma özelliğini korumuştur 150. Ayrıca stratejik bir geçit yeri olma özelliğine de sahip olmuştur Halil İnalcık, Rumeli, İA, cilt IX, s H. İnalcık, Avrupa da Yerleşme, s M. Kiel, Silistre, s M. Kiel, Silistre, s Silistre nin, Pravadi (Prevadi), Niğbolu ve Şumnu gibi kalelerle birlikte önemli bir savunma hattı olduğu noktasına Hammer de vurgu yapmaktadır. Bkz. Joseph von Hammer Purgstall, Büyük Osmanlı Tarihi, cilt I, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1992, s ; Silistre kalesinin önemli bir savunma hattı oluşturduğunu bize Evliyâ Çelebi de haber vermektedir. Bkz. Evliyâ Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî, Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, III. Kitap, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat 305 Numaralı Yazmanın Transkripsiyonu-Dizini, (haz. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı), Yapı Kredi Yay., İstanbul 1999, s. 176.; Silistre de bir dönem (M. 1087) Peçeneklerin de hâkimiyet kurduğunu Bizans kronikleri ve Rus vekâyinâmelerinden öğreniyoruz. Bkz. Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Murat Kitabevi Yay., Ankara 2002, s Silistre bu özelliğini Türk-Rus harbi ile Kırım harbi esnasında da göstermiş, eşsiz bir müdafaa örneği sergilemiştir. Bu iki savunma ile önemli bir savunma hattı olduğunu yeniden hatırlatan ve

47 34 Silistre nin dâhilinde bulunduğu Bulgaristan coğrafyası, tarihi boyunca çeşitli kavimlere ev sahipliği yapmıştır. Bu topraklar, Osmanlılar fethetmeden önce Bulgarların elindeydi. Bugün Bulgarların Türk kökenli bir kavim olduğu hem arkeolojik 152, hem de filolojik çalışmalarla ispatlanmıştır 153. Bulgarlar hakkında etraflı ve gözleme dayalı bilgi veren İbn Fazlan ise, seyahatnâmesinde Bulgarları Sakâlibe 154 olarak tanımlamaktadır 155. Bulgarlar, adlarıyla anılan üç devlet kurmuşlardır: Büyük Bulgarya 156, İtil (Volga) Bulgar Devleti 157 ve Tuna Bulgar Devleti. Bu devletlerden sonuncusu, Silistre nin dâhil bulunduğu Balkan coğrafyasında kurulduğu için hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olacaktır. şöhret bulan Silistre, Namık Kemal in Vatan Yahut Silistre adlı piyesine de ilham vermiştir. Bkz. Namık Kemal, Vatan Yahut Silistre, (haz. Osman Sevim), Bilge Kültür Sanat, İstanbul Yıldırım Bâyezid in oğullarından Musa Çelebi, Ankara bozgunundan sonra İsfendiyaroğlu nun yardımıyla geçtiği Rumeli ye Silistre üzerinden geçmiş, burada Eflak voyvodası Mirçea den yardım alarak asker toplamıştır. Buradan Silistre nin fetret devrinde Mirçea nin hâkimiyetine geçtiği de anlaşılmaktadır. Bkz. Oruç Beğ Tarihi, s. 43.; Olayı anlatan bir diğer kronik olan Âşıkpaşazâde Tarihi nde Musa nın Rumeli ye geçerken kullandığı geçiş yeri Sillisürim olarak geçmektedir. Bkz. Âşıkpaşazâde Tarihi, s. 354.; Kanunî dönemine gelindiğinde ise, Erdel kralı Yanoş ile Ferdinand arasında Budin tahtı konusunda vuku bulan anlaşmazlıkta yardım istemek için gönderilen elçi de İstanbul a gelebilmek için Silistre yi kullanmıştır. Bkz. Peçevî Tarihi, s Peçevî bu olayı adını vermeden nakilde bulunduğu bir Macar kaynağı aracılığıyla anlatmaktadır.; Yine Kanunî döneminde padişahın kocaldığını ileri sürüp Şehzade Mustafa nın tahta geçmesini isteyen zümrenin artıkları, Silistre de toplanmıştır. Bu zümre, Şehzade Mustafa nın katlinden sonra Peçevî nin deyimiyle Mustafayım diye ortaya çıkan celâlînin etrafına toplanmışlardı. Silistre çevresindeki Simavnalı sûfîler de kendilerini desteklemişti. Bu konuda bkz. Peçevî Tarihi, cilt I, s ; Mustafa Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası Celâlî İsyanları, Yapı Kredi Yay., İstanbul 2009, s Géza Feher, Bulgar Türkleri Tarihi, TTK Yay., Ankara Bulgarların kökeni hakkında bkz. V. Beşevliev, Proto-Bulgar Dini, (çev. T. Acaroğlu), Belleten, cilt IX, sayı 33, (1945), s ; Bulgar kelimesi, V. yüzyılın ikinci yarısına kadar bir kavim adı olarak kullanılmamıştır. Bu kelimenin bir kavim adı olarak kullanılışı ise Bizans İmparatoru Zenon un M. 482 de Doğu Gotları na karşı yardım isteğinde bulunduğu ve Karadeniz in kuzey-batı kıyılarında oturan topluluğu göstermek üzere ortaya çıkmıştır. Bulgar kelimesinin anlamı Türkçe den başka hiçbir dilde açıklanamamıştır. Türkçe deki anlamı ise barizdir: karışmak, karıştırılmak, karışmış olmak. Bkz. İbrahim Kafesoğlu, Türk- Bulgar ların Tarih ve Kültürüne Kısa Bir Bakış, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, sayı 10-11, ( ), s ; Bulgar kelimesinin ortaya çıkışı ise tarihî bir olayın sonucunda gerçekleşmiştir. M. 453 te Avrupa Hun imparatoru Atilla nın ölümü üzerine oğulları ve tâbileri arasında mücadeleler başlamıştır. Atilla nın oğullarından İrnek önderliğinde Orta Avrupa yı terk eden bir grup Hun, Karadeniz kıyılarında karşılaştıkları Türk zümreleriyle karışmışlardır. Bu karışma sonunda ortaya çıkan topluluk Türkçe Bulgar olarak anılmaya başlanmıştır. Bkz. İbrahim Kafesoğlu, Türkler (Oğurlar-Bulgarlar), İA, cilt XII/2, s. 209.; Ahmed Refik, Bulgarlarla ilgili olarak: Bulgarlar, Volga sahillerinde Balkanlara gelen Türklerdi. Bunlara Volga Nehrine izafetle Volgaros (Bulgar) denilmişti. Bulgarlar IX uncu yüzyılda Bizanslıların Ortodoks mezhebini kabul ettiler. demektedir. Bkz. Ahmed Refik, Osmanoğulları-- Türk Tarihinin Ana Hatları eserinin müsveddeleri no. 32, Başvekâlet Müdevvenât Matbaası, tarih yok, s. 5. Bulgarlar hakkında genel bilgi için ayrıca bkz. I. Hrbek, Bulghar, EI, I, s Sakâlibe kelimesi hakkındaki tartışma için bkz. Şehabeddin-i Mercanî, Müstefâdü l-ahbâr fi Ahvâl-i Kazan ve Bulgar-Kazan ve Bulgar daki Durum Hakkında Faydalanılan Haberler, (Metni yay. E. N. Hayrullin, Türkiye Türkçesine Aktaran Mustafa Kalkan), Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara 2008, s ; Bu kelimenin anlamı için ayrıca bkz. Ş. Sâmi, Kāmûs-ı Türkî, s İbn Fazlan, Seyahatnâme, (haz. Ramazan Şeşen), Bedir Yay., İstanbul 1995, s Bu devlet hakkında bkz. İ. Kafesoğlu, Türkler (Oğurlar-Bulgarlar), s ; Aynı müellif, Türk Millî Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2006, s Bu devlet hakkında bkz. A. N. Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki, s ; İ. Kafesoğlu, Türkler (Oğurlar-Bulgarlar), s ; Aynı müellif, Türk Millî Kültürü, s

48 35 Büyük Bulgar Devleti nin dağılmasından sonra bu devletin hükümdarı Kurt (Kubrat, Kuvrat) un oğullarından Asparuh (Esperüh, İsperih) (M ), kendine tâbi kalabalık Bulgar kütleleriyle Tuna ağzına ilerlemiştir. Dönemin Bizans imparatoru IV. Konstantin, Balkanlara doğru geçişlerine mukavemet etmiş ve iki yıl boyunca onları burada tutmuştur. Ancak Asparuh, kendi hayat tarzlarına çok uygun olan bu yerlerden vazgeçmemiştir. İki yılın sonunda Bizans direnişi kırılmış ve Bizans ın yıllık vergiye bağlandığı anlaşma ile bu topraklar Bulgar devletinin ülkesi haline gelmiştir. Ayrıca Bulgarlar Bizanslılarca tanınmıştır. Böylece Tuna Bulgar Devleti resmen kurulmuştur (M. 681). Çar Simeon un 893 te başa gelişiyle Tuna dan Adriyatik e kadar uzanan güçlü bir Bulgar imparatorluğu haline gelen devlet 158, Bulgar Türkleri tarafından kurulan en uzun ömürlü devlettir 159. Dobruca nın güneyinde kurulmuş olan devletin Bizans ve Avar gibi dönemin iki önemli gücünün arasında varlığını sürdürebilmiş olması, sağlam temellere oturtulmuş olduğunu göstermektedir. Coğrafî yakınlık dolayısıyla bu devletin en sıkı ilişkiler içinde olduğu devlet Bizans İmparatorluğu idi. Mesela yıllarında Araplar İstanbul u kuşattığında Bulgarlar, Bizans ile omuz omuza savaşmıştır. Ancak Bizans eski geleneğini sürdürmeyi ihmal etmiyor, çıkarına uygun düştüğü durumlarda Bulgarların aleyhine hareket etmekten de geri durmuyordu. Örneğin VIII. yüzyıl ortalarında Bulgar Hanlığı nda meydana gelen karışıklıkları fırsat bilen Bizans, Konstantin V. Kopronymos döneminde Bulgar topraklarına üst üste seferler düzenlemiş ve büyük tahribat yapmıştır. Nihayet IX. yüzyıl başlarında (802 veya 803 te) Krum (ya da Kurum) adında ünlü bir Bulgar hanı başa geçmiş ve merkezî otoriteyi yeniden tesis etmiştir. Ayrıca Bulgar Hanlığı nın sınırlarını genişletmiştir 160. Krum un 13 Nisan 814 teki ani ölümü üzerine başa geçen oğlu Omurtag zamanı, Tuna Bulgarlarının tarihlerindeki en parlak devir olmuştur. Ancak Bulgarlar, geldikleri bölgede sayıca pek azdı. Bunun sonucu olarak yerli Slavlarla ister istemez kaynaşmışlar, devlet kademelerinde onlardan yararlanmışlardır. İki unsur arasındaki evliliklerin de etkisiyle zamanla Bizans kültürünün etkisinde kalmışlar ve Türk unsurları Slavlaşmaya başlamıştır. Bu süreç Omurtag Han dan sonra daha hızlı seyretmiş ve Boris Han ın Türklerin kadim 158 Halil İnalcık, Bulgaria, EI, I, s ; İ. Kafesoğlu, Türk-Bulgar ların Tarih ve Kültürüne Kısa Bir Bakış, s İ. Kafesoğlu, Türk-Bulgar ların Tarih ve Kültürüne Kısa Bir Bakış, s Krum Han ın faaliyetleri hakkında daha fazla bilgi için bkz. Vasil Nikolov Zlatarski, Kurum Han, (çev. M. Türker Acaroğlu), Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, sayı 10-11, ( ), s ; Stefan Savov Bobçev, Kurum Han ın Yasa Koyuculuğu, (çev. M. Türker Acaroğlu), Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, sayı 10-11, ( ), s ; Bulgarların Krum Han ın tahta geçişine kadarki faaliyetleri hakkında bkz. Osman Karatay, Tuna Bulgar Devletinin İlk Asrı: Balkanlarda Tutunma ve Pekişme ( ), Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, X/2 (Kış 2010), s

49 36 inancı olan Tek Tanrı (Kök Tengri) inancını terk edip 864 te Hıristiyanlığı kabul etmesiyle tamamlanmıştır. Tuna Bulgarlarının Türk karakterini büsbütün kaybederek Slav-Bizans kültür dairesine girişi ise teki İstanbul kiliseler toplantısında Bulgar kilisesinin müstakil piskoposluk olarak batı (Katolik) kilisesi temsilcilerince tanınması üzerine gerçekleşmiştir 161. Bu olaydan sonra Bulgar Hanlığı artık Bulgar Çarlığı 162 olarak anılmaya başlanacak ve Bizans güdümünde varlığını sürdürecektir yılına gelindiğinde ise Bulgar boyarlarından (ileri gelenlerinden) Petro ve Asen adında iki kardeş Romenlerin de yardımıyla Bulgar-Ulah Devleti ni kurmuşlardır. Osmanlıların Rumeli ye geçtikleri sırada Bulgar Çarı, İvan Aleksandr Asen idi 163. Osmanlılar ın Edirne ve Filibe yi zaptı Bizans ı dehşete düşürdüğü gibi Bulgarları da endişeye sevk etmişti. İvan Aleksandr, arasında Osmanlılar ın fethettiği Kırkkilise, Midye, Pınarhisar ve Vize yi geri almaya muvaffak olmuşsa da 1365 teki ani ölümü Bulgaristan ın Osmanlılar tarafından fethini kolaylaştırmıştır. Aleksandr ın ölümünden hemen sonra Bulgar devleti parçalanmış, aralarında husûmet bulunan iki üvey oğlundan biri ve veliahdı olan Şişman devlet merkezi olan Tırnova, Niğbolu, Yanbolu, Sofya ile çalışmamızın mekânını teşkil eden Silistre ye sahip olup çar unvanını almıştır. Üvey kardeşi Stratsimir in merkezi Vidin olup Batı Bulgaristan daki bazı yerlere sahipti ve topraklarının azlığından dolayı Şişman karşısında haksızlığa uğradığını düşünüyor, veliahd olan kardeşine karşı haset ediyordu. Bu iki kardeş arasındaki husûmet, Osmanlı fetihlerine mukavemetlerine engel olmuştur. Aksine Stratsimir, kardeşi Şişman a karşı Osmanlılarla ittifak yapmaya çalışmıştır. Ancak Macar kralı Layoş un Vidin i ele geçirmesi ve Stratsimir ve ailesini Hırvatistan a göndermesiyle Stratsimir in çabaları akim kalmıştır 164. Bulgaristan, artık tam anlamıyla parçalanmış ve Çar Şişman ın şahsında istiklâline yeniden kavuşmak için fırsat kollar hale gelmişti. Bu fırsatı Osmanlılara karşı yapılan Bosna, Sırp, Hırvat ve Arnavutluk ittifaklarına yardımla ele geçirmeye uğraşmış, fakat bir 161 İ. Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, s Boris in halefi ve oğlu olan Simeon ( ), kadim Türk hükümdarlık unvanı olan han unvanını bırakıp Slav tabiri olan çar unvanını kullanmaya başlamıştı. İ. Kafesoğlu, Türk-Bulgar ların Tarih ve Kültürüne Kısa Bir Bakış, s İvan Aleksandr ın başa geçişine kadar olan dönem hakkında bkz. İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I. cilt, s ; Tuna Bulgar Devleti nin yıkılışına kadar farklı sülaleler iş başına gelmiştir. Bunlardan sonuncusu olan ve İvan Aleksandr ın soyunu oluşturan Şişmanlar ( ), Vidin de bir Kuman ileri geleni olan Şişman ın hâkimiyeti ele geçirmesiyle Bulgar tahtına sahip olmuşlardır. Kumanların aşağı Tuna yı istila edip yerleşmesi Bizans a mülteci olarak kabul edilen II. İzzeddin Keykavus ile birlikte Anadolu Türklerinin Dobruca daki oluşum ve yerleşimlerinin önünü açmıştır. Bunların birçoğu Anadolu ya geri dönmüş, kalanları ise bugünkü Gagauzların atalarını oluşturmuştur. Bkz. H. İnalcık, Bulgaria, s İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I. cilt, s ; İvan Aleksandr ın ölmeden önce ülke topraklarını iki oğlu arasında paylaştırdığını belirten görüş için bkz. H. İnalcık, Bulgaria, s

50 37 yandan da dönemin hükümdarı I. Murad a bu faaliyetini sezdirmemeye çalışmıştır 165. Ancak Sultan Murad bu faaliyeti sezmiş ve Osmanlılar ın Ploçnik mağlubiyetini müteakip, Bulgarların harb harici bırakılmaları için Çandarlızâde Ali Paşa yı Bulgaristan ın zaptı ile görevlendirmiştir yılında Ali Paşa, kişilik bir kuvvetle Bulgaristan üzerine yürümüştür 166. Timurtaş Paşazâde Yahşi Bey önce bir baskınla Pravadi (Prevadi) yi almıştır. Bundan sonra Şumnu alınmış, kısa bir mukavemetten sonra da Bulgar Çarı Şişman ın merkezi olan Tırnova ele geçirilmiştir. Başkentini kaybeden Şişman, müstahkem bir kale olup erzakı ve mühimmatı tam olan Niğbolu Kalesi ne kapanmış ve Osmanlı kuvvetlerine karşı mukavemet göstermiştir. Niğbolu nun düşmesinin uzun sürmesi ihtimali yüzünden Ali Paşa, Sultanı yardıma çağırmış, büyük bir orduyla gelen I. Murad, Bulgar Çarı Şişman ile anlaşmıştır 167. Bu anlaşmaya göre birikmiş vergilerini ödeyecek ve müstahkem bir mevki olan Silistre Kalesi ni teslim edecekti 168. Şişman, bu kaleyi vereceğini söylemiş olmakla beraber, I. Murad ın dönüşünden sonra bu sözünden vazgeçmiştir. Fakat Şumnu geçitlerini henüz terk etmemiş olan Ali Paşa, yalnız Silistre yi 165 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I. cilt, s. 192.; Çar Şişman, da I. Murad ın kendi toprakları üzerine yöneleceğini sezince hemen bir heyetle hediyeler göndermiş ve tâbiyetini bildirmişse de Osmanlı ya karşı yapılan ittifaklara gizliden veya açıktan yardımda bulunmaktan da geri durmamıştır. Mesela 1386 da vuku bulan ve Osmanlılarla Karamanoğulları arasında Hamidoğulları ndan satın alınmış olan topraklar yüzünden çıkan savaşta, Sırp kralının gönderdiği askerler halkı Müslüman olan Konya da yağma yapılmaması emrini dinlemeyip yağmada bulunmuştur. Bunun üzerine yağma yapanlar idam edilmiştir. Sırp askerlerinin komutanı savaş dönüşü bu olayı Sırp kralına anlatıp onu isyana teşvik etmiştir. Sırp kralı savaş için ittifak arayışına girmiş ve Bulgar Çarı Şişman ona gizlice yardım etmiştir. Olayları daha ayrıntılı anlatan ve Silistre nin 1388 de fethedildiğini bildiren kroniklerde bu olaylar geniş yer bulmaktadır. Bkz. İdris-i Bitlisî, Heşt Bihişt, cilt I, s. 343 vd.; Hoca Saadeddin, Tacü t-tevârih, cilt I, s. 147 vd.; Solakzâde Mehmed Hemdemî Çelebi, Solakzâde Tarihi, cilt I, (haz. Vahid Çabuk), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1989, s ; C. Çimen, Anonim Tevârih-i Âl-i Osman (Kuruluştan ye kadar), s. 29 vd.; Mezkûr kaynaklardan sadece Tacü t-tevârih bu ittifakın gizli yapıldığına vurgu yapmıştır. Kroniklerde belirtilmemiş olmakla beraber, Konya kuşatması sırasında halkı Müslüman olduğu için yağmaya izin verilmeyip buna mugayir hareket eden Sırp askerlerinin varlığı zaviyesinden bakıldığında bu savaşın Frenkyazısı Savaşı olduğu akla gelmektedir. bkz. Feridun Emecen, Kuruluştan Küçük Kaynarca ya, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, (Editör ve Önsöz: Ekmeleddin İhsanoğlu), İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Yay., İstanbul 1994, s Neşrî, olayları anlatırken diğer kroniklerden farklı bir ayrıntı olarak Şişman ın sahip olduğu yerleri de zikretmektedir: Ve ol kalalarun Ulgarca (Bulgarca) adları budur: Çenge ve Pıravadi, Madara, Vefçen, Dobriç, Meçka, Eflakâ, Gözke, Krapçene, Kirastavça, Eski İstanbullık, Şumnı, Çernoz, Migloc, Eymenoz, Kos-Ova, Yürük-Ova, Tırnavı ki Sosmanoz ın tahtgâhiydi, Nikâ-bolı, Ton-Birgoz, Zişt-Ova, Nikesri, Tıraka, Silistre.... Neşrî Tarihi, cilt I, s. 245.; Yine Hammer de diğerlerinden farklı olarak Silistre ve havalisi hakkında coğrafi ve tarihi başka bilgilerden eserinde bahsetmektedir. Bkz. Hammer Tarihi, cilt I, s. 182 vd. 167 Dönemin olaylarını en tafsilatlı anlatan Heşt Bihişt te fethin uzun sürmesi ihtimali dolayısıyla Sultan I. Murad ın Ali Paşa tarafından çağrıldığına dair bir kayda tesadüf edilmemiştir. Ayrıca Şişman ın Ali Paşa ya affı için yalvardığından ve Ali Paşa nın Şişman ı Tavuslu ya ulaşmış bulunan Sultan ın huzuruna götürdüğü ve ailesine bir halel gelmemesi için gerekli tedbirleri aldığı belirtilmektedir. 168 Heşt Bihişt ile benzer olan diğer kaynaklarda affedileceğine ihtimal vermeyen Şişman affedilmiştir. Ancak tek şart olarak Silistre Kalesi nin boşaltılmasına dâir bir bahis vardır. Bununla beraber Neşrî, diğer kaynaklardan farklı olarak Murad ın Silistre kalesini istemediğini, Şişman ın kendiliğinden bu kaleyi vermeyi teklif ettiğini belirtir. Bkz. Neşrî Tarihi, cilt I, s. 251.

51 38 değil, Rusçuk ve Niğbolu arasındaki yerleri de almıştır. Bunun sonucunda Şişman, kayıtsız şartsız teslim olmaya mecbur olmuştur 169. Bulgar Çarı Şişman, karısı ve çocuklarıyla beraber I. Murad ın karargâhına getirilip affedilmiş ve tekrar vergiye bağlanmıştır. Tırnova ile beraber bir kısım yerlere yeniden sahip olmuşsa da Rusçuk ve diğer bazı kalelerle birlikte Silistre de Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır. Çandarlızâde Ali Paşa nın 1388 harekâtı Silistre nin Osmanlı topraklarına katılmasını sağlamıştır 170. Silistre nin 1388 deki fethinden sonra Mihaloğlu Firuz Bey ilk Silistre sancakbeyi olarak Silistre ye yerleşmiştir 171. Yıldırım Bayezid 1392 de tahta cülûs ettiğinde Macar kralı Sigismund Bulgarlara yardıma gelmişse de mağlub olarak geri çekilmişti. Yıldırım, böyle bir yardım teşebbüsünün tekrarlayabileceğini düşünerek Bulgaristan ı tamamen fetih kararı almış ve 1393 te oğlu Süleyman Çelebi komutasında bir orduyu Bulgaristan üzerine sevk etmiş, üç aylık bir muhasaradan sonra başkent Tırnova alınmıştır 172. Burada hemen belirtmeliyiz ki, Âşıkpaşazâde, Oruç Beğ, bazı Anonim Tevârih-i Âl-i Osmanlar ve Evliyâ Çelebi 173, Silistre nin fetih tarihi olarak 1392 civarını vermekte ve Niğbolu yu da Silistre nin yanında zikretmektedir 174. Anlaşılan o ki bu kronikler, Silistre nin fetih tarihiyle Bulgar krallığını 169 Heşt Bihişt te Şişman ın affı için aracılık eden Ali Paşa nın, bu aracılığının boşa çıkması dolayısıyla mahcup bir şekilde durumu Sultan a bildirdiğinden bahsedilmektedir. Bkz. Heşt Bihişt, cilt I, s Bulgaristan ın fethi ve Osmanlı hâkimiyetine girişi tedricî olarak gerçekleşmiştir. Kroniklerdeki bilgiler ışığında baktığımızda Silistre nin fethi, bu fetihlerin ikinci aşamasına ( ) tekabül etmektedir. Bununla birlikte bu aşamada alınamadığı belirtilmektedir. Bkz. Ayşe Kayapınar, Bulgaristan da Osmanlı Hâkimiyetinin Kurulması: Dönemlendirme Sorunu ve İskân, Türk Tarihinde Balkanlar, cilt I, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yay., 2013, s M. Kiel, Silistre, s Türkçe manzum ilk Osmanlı kroniği olan İskendernâme de yer alan ve Murad Hüdâvendigâr döneminden bahseden Rumeli ni çün müsahhar eyledi. Beğlerin kendüye çâker eyledi beyitleri, -tarih verilmemiş olmakla beraber- Rumeli nde Silistre nin de dâhil olduğu birçok yeri Murad Hüdâvendigâr ın fethettiğini düşündürmektedir. Kezâ Yıldırım Bâyezid döneminden bahsederken onun Rumeli üzerine herhangi bir fethinden bahsetmemesi bu düşünceyi kuvvetlendirmektedir. N. S. Banarlı, Dâsitân-ı Tevârih-i Mülûk-ı Âl-i Osman, s Yıldırım ın bu harekâta karar verişindeki etkeni 1390 da Eflak voyvodası Mirçea nin Karinabad a yaptığı saldırı olarak açıklayan görüş için bkz. M. Kiel, Silistre, s Âşıkpaşazâde Tarihi, s. 399.; Oruç Beğ Tarihi, s. 32.; Anonim Osmanlı Kroniği, s. 35.; M. Pekmezci, Zikr-i Mülûk-ı Âl-i Osman, s. 34.; A. Akgün, Anonim Tevârih-i Âl-i Osman, s. 14.; Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, cilt III, s Ancak Evliya Çelebi İbtidâ fâtihi sene 793 tarihinde Yıldırım Bâyezid Han dır. diye belirtmektedir. Oysa Silistre daha önce Çandarlızâde Ali Paşa tarafından bir kez zapt edilmişti. 174 Grekçe yazılmış bir anonim Osmanlı tarihinde Bulgaristan ın, dolayısıyla Silistre nin fethi Yıldırım Bayezid in bütün ordusunu toplayıp Bulgar kralı Markos üzerine yürüdüğü, muharebeye giriştikleri ve muharebe sonunda bütün Bulgarların dağıldığı şeklinde anlatılmaktadır. Müellife göre, Türklerin süvarisi daha çevik ve sür atli olduğu için Bulgarların birçokları kılıçtan geçirilmiş, hatta hükümdar Markos da öldürülmüştür. Bkz. 16. Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi Giriş ve Metin ( ), (haz. Şerif Baştav), DTCF Yay., Ankara 1973, s. 96.; Diğer kroniklerde Bulgar kralı olan bir Markos a rastlanmamıştır. I. Murad ve Yıldırım ın Bulgaristan a akın ve seferleri sırasında Bulgar kralı olan kişi Şişman dır. Yine Dukas Tarihi nde Yıldırım Bayezid döneminden bahsedilirken onun Asia nın yani Batı Anadolu nun, Bitinya nın, Mysia nın ve Karia nın bütün yerel beyliklerini silip buralara tek başına egemen

52 39 tamamen ortadan kaldırmak için yapılan harekât sonucu başkentin düşüşünü kastetmektedirler. Zira Tırnova nın fethi, yukarıda da bahsedildiği üzere Yıldırım Bayezid in, oğlu Süleyman Çelebi komutasında gönderdiği kuvvetler eliyle gerçekleşmiştir. Bulgaristan ın tamamen Osmanlı hâkimiyetine girişi ise 1396 da Yıldırım Bayezid döneminde vuku bulan Niğbolu Muharebesi ile gerçekleşecektir 175. Ancak 1402 Ankara bozgunundan sonra ortaya çıkan karışıklıkta Eflak voyvodası Mirçea, Silistre yi ele geçirmiş ve 1418 deki ölümüne kadar elinde tutmuştur. Fetret Devri ni siyasî otoriteyi yeniden tesis ederek kapatan Yıldırım ın oğlu Çelebi Mehmed, Mirçea nin ölümünden sonra ortaya çıkan karışıklık sayesinde 1419 ilkbaharında gerçekleştirdiği harekâtla Silistre yi ve bütün Dobruca yı yeniden Osmanlı topraklarına katmaya muvaffak olmuştur ye gelindiğinde ise Silistre, Eflak voyvodası Vlad Tepeş in (Kazıklı Voyvoda) baskınına maruz kalacak ve şehirde büyük bir katliam ve talan yapılacaktır. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed, Silistre yi üs yaparak Eflak seferine çıkacaktır. Bu sefer sonucunda ortaya çıkan daimî barış ve güven ortamı Silistre nin tekrar toparlanmasını sağlayacaktır 176. Ancak 1580 lere gelindiğinde bu barış ve huzur ortamı bozulmaya başlayacaktır yılına ait bir kayıtta Silistre ye bağlı bir kazâ olarak görünen Özi 177, 1584 te sancak haline getirilmiştir te Özi (Özü) nehri boyundaki Kazakların saldırılarının Akkirman a kadar uzanması, Osmanlıları yeni tedbirler almaya zorlamış 178 ve Kazakların saldırılarını durdurmaması Özi nin müstakil bir beylerbeyilik olarak teşkilâtlandırılmasına sebep olmuş görünmektedir. Daha önce Rumeli beylerbeyliğine bağlı olan Silistre 179, Özi beylerbeyliğine bağlanmıştır. Aynı şekilde Niğbolu, Çirmen, Vize, Kırkkilise, Bender, Akkirman ve Kili gibi önemli sancak merkezleri de Özi beylerbeyliğinin diğer sancaklarını teşkil etmiştir 180. Üzerinde çalıştığımız defterlerden yılları arasındaki 4 defter olan TRD-5 (1552), TRD-11 (1558), TRD-27 (1569) ve TRD-28 (1570) de Özi ye ait olduğu belirtilmektedir. Bkz. Doukas Tarihi, s. 39. Buradaki Mysia, Bulgaristan coğrafyasına verilen isimlerden biridir. 175 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I. cilt, s M. Kiel, Silistre, s Temel Öztürk, Özü, DİA, cilt XXXIV, s Bu tedbirlerden biri kalenin tamir edilmesidir. Bu kalenin tamirinde yapılan hizmetler dolayısıyla tevcih edilen timarlar için bkz. TRD-100, s. 353.; TRD-105, s. 617.; TRD-121, s. 8, 51, 98.; TRD-2142, s. 7, Evliya Çelebi, Silistre nin Süleyman Han kanunu üzere Özi eyaletinin tahtgâhı olduğunu bildirmektedir. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, cilt III, s T. Öztürk, Özü, s. 133.

53 40 herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. 990/1582 yılına ait TRD-64 te ise Özi nâhiyesinden geliri olan bir zaîmin zeâmet kaydı 181 tesbit edilmiştir. 3. Silistre Sancağı nın İdarî Görevlileri 3.1. Sancakbeyi Sancak, Türkçe asıllı sançmak kelimesinden türemiş olup ucu sivri demirden olup, saplanan büyük bayrak, râyet, livâ anlamlarına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, savaşlarda taşınan, rengi ve deseniyle bir hükümdar ya da komutanın hâkimiyetini simgeleyen bayrağa denir 182. Bir temsil alâmeti olarak sancak, İslâm devletlerinde eskiden beri livâ kelimesi ile aynı anlamda kullanılmıştır 183. Bu bakımdan Osmanlı Devleti nin tüm resmî kayıtlarında bu askerî ve idarî taksimatı belirtmek amacıyla sancak yanında livâ tabiri de kullanılmıştır. Ancak livâ kelimesi daha ziyade mâlî kayıtların tutulmasında kullanılmıştır. Bunda livâ tâbirinin keşidelerinin hızlı yazmaya sancak kelimesinden daha uygun olmasının bir etkisi olduğu düşünülebilir 184. Nitekim üzerinde çalıştığımız defterlerdeki kayıtlarda sancak isimleri meselâ Livâ-i Silistre, Livâ-i Niğbolu, Livâ-i Tımışvar, Livâ-i Kırka vs. şeklinde kaleme alınmıştır. Osmanlılar bağımsızlıklarını elde ettiklerinde birçok sancakbeyi atayarak belli bir toprak parçası üzerinde hâkimiyetlerini yaymışlar, böylece sancaklar sadece bağımsızlıklarının sembolü olmamış, aynı zamanda yönetici tarafından politik otorite sağlanmıştır 185. Osmanlı Devleti nde sancağın gelişimi devletin gelişimiyle paralel olarak gerçekleşmiştir. Ancak kelime, en azından XVI. yüzyıl boyunca artık yaygınlaşmış olan idarî bölge anlamının dışında kumanda veya idare anlamlarında da kullanılmaya devam etmiştir. Bu durum, livâ-i müsellem, livâ-i piyade, çingâne sancağı, voynugân sancağı gibi coğrafi bölgeden ziyade belirli zümreleri kapsayan terimlerden anlaşılabilmektedir 186. Devlet, bazı aşiret ve oymakları birer idarî birim gibi telakki etmişse de bu gibi birimler etnik, ictimâî ve siyasî şartlar dolayısıyla tamamen uygulamadaki 181 Bkz. TRD-64, s Ş. Sâmi, Kāmûs-ı Türkî, s. 737.; Jean Deny, Sancak, İA, cilt X, s. 186.; İlhan Şahin, Sancak, DİA, cilt XXXVI, s. 97.; Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Devleti nde Merkezî Otorite ve Taşra Teşkilâtı, Osmanlı, cilt VI, Ankara 1999, s İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Livâ, İA, cilt VI, s. 63.; Mehmet Zeki Pakalın, Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, cilt III, İstanbul 1983, s Dündar Aydın, Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilâtı Kuruluş ve Genişleme Devri ( ), TTK Yay., Ankara 1998, s Jean Deny, Sandjak, EI, vol. IX, s İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, s. 16.

54 41 kullanışlılık sebebiyle meydana getirilmişlerdir Bu anlamda bu gibi sancakları birer istisna saymak gerekir 187. Osmanlılar da genel anlamda üç çeşit sancak mevcuttu: klasik Osmanlı sancakları, piyade ve müsellem sancakları ve beyler, yurtluk-ocaklık sancaklar, hükûmetler 188. Silistre sancağı, timar sisteminin uygulandığı bir sancak olması sebebiyle bu sancak türlerinden klasik Osmanlı sancakları grubuna dâhildir. Zira klasik sancakların en önemli özelliği timar sisteminin uygulanıyor olmasıydı. İdarî açıdan devlet teşkilâtının küçük bir nüvesini oluşturan sancakların yöneticisine sancakbeyi ya da mirlivâ deniyordu. Sancağın merkezi olan kazâda ikamet eden sancakbeyi, yöneticisi olduğu bölgedeki tüm görevlilerin idarî âmiri konumundaydı 189. Sancakbeyinden sonraki hiyerarşik sıra ise şu şekildeydi: alaybeyi, çeribaşı (ya da serasker), subaşı, dizdâr, şehir kethüdâsı. Şehir kethüdâsı haricindeki bu ehl-i örf diye nitelenen kişilerin esas vazifesi savaşa hazırlanmaktı 190. Sancakbeylerine göreve ilk kez geldiklerinde tahsis edilen gelir Ayn Ali Efendi ve Hezarfen Hüseyin Efendi nin ifadesine göre ibtidâ-i sancak iki yüz akçe dir. Daha sonra hizmet ve yararlılıkları görüldükçe gelirlerine göre binde yüz oranında terakki alırlar ve beş yüz altı yüz akçeye varan haslar tasarruf edebilirlerdi. Ancak merkezden sancağa çıkanların -ki buna sancağa çıkma deniyordu- geliri bu iki yüz akçeden daha fazla oluyordu ve her birinin aldığı miktar farklıydı 191. Sancakbeylerinin görevleri askerî ve idarî olmak üzere iki kısma ayrılıyordu. Sancağındaki sipahilerin âmiri konumunda olan sancakbeyi, askerî görev olarak kendi kapu halkı ve sancağındaki zaîm, sipahi ve cebelü 192 lerle birlikte sefere eşmek ve sefere 187 Bununla beraber üzerinde çalıştığımız defterlerde aşiret ve oymakların başındaki kimselere timar sisteminin uygulandığı sancaklardan dirlik tahsis edildiği tesbit edilmiştir. TRD-5 teki 23 M 960 (9 Ocak 1552) tarihli bir kayıt, yevmî 28 akçe ulûfeye mutasarrıf olan sipahioğlanlarından Ali ye, kardeşi Süleyman zaîmin yerine Kocacık Yörükleri ne zaîmlik yapması için tevcih edilmiş bir zeâmetin kaydıdır. 188 Sancak türleri hakkında bkz. Nejat Göyünç, Osmanlı Devleti nde Taşra Teşkilâtı (Tanzimat a Kadar), Osmanlı, cilt VI, Ankara 1999, s İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, s M. Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı, s Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der-hulâsa-i Mezâmin-i Defter-i Divan, s ; Yeniçeri ağası beş yüz bin, nişancı, kapucıbaşıları, mirâhur-ı kebir, kapu-defterdarı ve mir-i âlem dört yüz elli bin, çaşnigir başı ve çakırcıbaşı üç yüz elli bin, küçük mir-i âhur üç yüz otuz bin akçe ile sancağa çıkıyordu. Yine hiyerarşiye göre, sipahi oğulları ağası üç yüz bin, silahdar başı iki yüz seksen bin akçe ile sancağa çıkıyordu. Hiyerarşinin en alt basamağında ise iki yüz bin akçe ile sağ ulûfeciler ağası, sekbanbaşı, defterdâr kethüdâsı, timar defterdârları ve zeâmeti elli bin akçeden fazla olanlar geliyordu. Teşrifatta ise geliri daha yüksek olan sancakbeyi daha düşük olanın önünde yer alıyordu.; Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü l-beyan, s. 115.; Kanunî devri başlangıcında daha farklı bir tablo sunan kaynaklar için bkz. Ömer Lütfi Barkan, H (M ) Malî Yılına Ait Bir Bütçe Örneği, İÜİFM, XV/1-4 ( ) s ; Ö. L. Barkan dan naklen N. Göyünç, Osmanlı Taşra Teşkilâtı, s Cebelüler hakkında bkz. Feridun Emecen, Cebelü, DİA, cilt VII, s

55 42 çıkarken gelirinin her beş bin akçesi için bir cebelüyü cepheye beraberinde götürmekle yükümlüydü 193. Sancakbeyinin idari görevlerini ise sancağın asayişi ve düzenini sağlamak ve bunun için gerekli tedbirleri almak, özel görevle gelen devlet memurlarına -mesela tahrir için gelen il-yazıcıları- yardımcı olmak, kalpazanlıkla mücadele etmek, suç işleyen zaîm ve sipahilerin cezalandırılması veya görevden azledilmeleri için arz vermek oluşturuyordu. Yine adaletin tesisi için kadı ile birlikte hareket etmek de yükümlülükleri arasındaydı 194. Sınır boylarında görev yapan sancakbeylerinin, komşu yabancı devletlerle ilişkileri anlaşmalara uygun bir biçimde yürütmek gibi bir görevi de vardı. Aynı şekilde bu ilişkilerde doğrudan doğruya kendileri de teması sürdürüyorlardı 195. Sancakbeyinin geliri, bazen kendi sancağı içindeki gelirlerden karşılanamıyordu. Bu durumda sancakbeyine başka bir sancaktan hatta başka bir eyaletten gelir tahsis edildiği oluyordu tarihli TRD-11 de Silistre sancakbeyi Sinan Bey e ait bir has kaydında Sinan Bey in terakki gelirleri Silistre sancağı içinden karşılanamamış, akçelik eksik kısım İskenderiye sancağından tedarik edilmiştir 197. Sancakbeylerinin vefatları durumunda oğullarına sancakbeyinin istihkakına ve kaç tane oğlu olduğuna göre değişen miktarlarda zeâmet tahsis ediliyordu 198. Bir sancakbeyinin tekaüde ayrılması durumunda ise altmış bin akçelik bir gelir tahsis ediliyordu 199. Sancakbeyleri, muayyen bir sancaktaki görevlerinden en fazla üç yıl içerisinde azlediliyordu. Bundaki amaç ise bölgeye iyice yerleşmelerini ve bölgedeki siyasî, iktisadî ve ictimâî güçlerle bütünleşmelerini önlemekti. Ancak sancakların uzun süre beysiz kalmalarını önlemek ve beyin yeni görev yerine giderken fazla vakit kaybetmesini önlemek amacıyla tayinler yakın bir sancağa ya da komşu vilayetteki yakın bir sancağa yapılıyordu. Yakın yere tayin hususu o beyin aynı yerde kalmamakla beraber yakın çevreyi iyi tanımasını sağlamıştır. Üzerinde çalıştığımız defterlere göre Silistre sancakbeyleri, genellikle İstolni Belgrad, Pojega, Sirem ve Hersek gibi yakın sancaklardan atanmıştır. Mesela 1552 tarihli TRD-5 teki bir has kaydından Silistre sancakbeyi Sinan Bey in Hersek sancağından atanmış olduğu anlaşılmaktadır tarihli TRD-96 da kaydını tesbit 193 N. Göyünç, Osmanlı Taşra Teşkilâtı, s İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, s ; M. Ali Ünal, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı, s Bu hususta bkz. M. Tayyib Gökbilgin, Venedik Devlet Arşivindeki Türkçe Belgeler Koleksiyonu ve Bizimle İlgili Diğer Belgeler, Belgeler, cilt V-VIII, sayı 9-12 den Ayrıbasım, Ankara 1972, s : vesika no: 100, 102, 103, 105, 141-1, 143, 145, 158, İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, s Ş 965 (3 Haziran 1558) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-11, s Tevcih edilen miktarlar ve oğulların sayısı hak. bkz. M. Tayyib Gökbilgin, Kanunî Sultan Süleyman ın Timar ve Zeâmet Tevcih Fermanları, Tarih Dergisi, XVII, sayı 22, s Kānunnâme-i Âl-i Osman, (Tahlil ve Karşılaştırmalı Metin), (haz. Abdülkadir Özcan), Kitabevi Yay., İstanbul 2003, s. 20.

56 43 ettiğimiz Ali Bey Silistre ye, İstolni Belgrad sancağından atanmıştır. Yine aynı defterde sancakbeyliği tevcih kaydını tesbit ettiğimiz Hüseyin Bey ise Silistre sancakbeyliği görevine Pojega sancağından atanmıştır. Silistre nin XVI. yüzyıl sonlarında görevde olduğunu tesbit edebildiğimiz son sancakbeyi olan Mahmud Bey ise Sirem sancağından buraya atanmıştır. Buna karşılık Silistre sancağının 1589 yılındaki sancakbeyi olan Süleyman Bey, Şam eyaletine bağlı Nablus sancağı gibi uzak bir sancaktan atanmıştır 200. Sancakbeylerinin tayinleri için belli bir mevsim yoktu. Ma zûl sancakbeyleri 1570 lerde en geç bir ay içerisinde yeni görevlerine tayin olunurken 1630 lara gelindiğinde bu süre yaklaşık bir yıl olmuştur. Ma zûl bir sancakbeyinin ma zûliyet süresi uzadıkça daha önce azledildiği sancağa yeniden tayin edilme ihtimali artıyordu 201. Sancakbeyinin bir veya birkaç kazâdan müteşekkil bir askerî ünitenin aynı zamanda mülkî-idârî âmiri durumuna gelmesi, XV. yüzyılın ikinci yarısından sonra ortaya çıkmış olabilir. Ancak Osmanlı sancakbeyi, klasik dönem boyunca daima askerî yönü ağır basan bir âmir olarak kalmıştır Alaybeyi Alaybeyi, herhangi bir eyalet veya vilâyetteki bir kısım sipahinin en yüksek âmiri (başbuğ) olup serbest dirlik tasarruf ederdi. Bir alaybeyi terfi etmesi durumunda sancakbeyliği görevine yükselirdi 203. Üzerinde çalıştığımız defterlerden TRD-5 (1552), TRD-71 (1584) ve TRD-89 (1586) da üçü de zeâmet statüsünde olan üç adet alaybeyinin dirlik kaydı bulunmaktadır. Defterlerde alaybeyi için miralay tâbiri kullanılmıştır. Bunlardan ilk iki defterdeki kayıtlar Silistre miralayına, sonuncusu ise Niğbolu sancağı miralayına aittir tarihli TRD-5 teki ilk kayıt, Silistre Sancağı Miralayı Hamza ya aittir. Miralay Hamza, kayıtlardan anlaşıldığına göre dirliğini şu şekilde elde etmiştir: Daha önce Selanik Sancağı nda müteveffâ Şadi Bey oğlu tahvilinden akçelik zeâmet tevcih olunup bu 200 Bu kayıtlar için bkz. TRD-5, s. 336.; TRD-96, s. 320, 341.; TRD-2142, s ; TRD-105, s İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, s M. Ali Ünal, Osmanlı Devleti nde Merkezî Otorite ve Taşra Teşkilâtı, s Ö. L. Barkan, Kanunlar, s. 19, 287.; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Alay, İA, cilt I, s Niğbolu sancağı mekânsal olarak çalışmamızın sınırları dâhilinde olmadığı için bu kayıt değerlendirmeye tabi tutulmamıştır. Bu kaydın devamının, bir sonraki sayfanın çekimi bozuk olduğu için okunamadığını ve metin kısmının yarım kaldığını belirtmekle iktifa edeceğiz. İlk sayfası TRD-89, s. 251 de bulunan kaydın devamı sayfa 252 de bulunmaktadır. Bu sayfanın yeniden dijital ortama aktarılması hususunda arşiv görevlilerimizin gerekli hassasiyeti göstereceğini umuyoruz. Yine bu sayfanın okunamaması sebebiyle Silistre sancağına ait olup değerlendirmeye tâbi tutamadığımız kayıtların olma ihtimalini de bu vesileyle belirtelim.

57 44 zeâmetin beratını almak için merkeze gittiğinde bu zeâmetin bir başkasına verilmiş olduğu anlaşılmıştır. Daha sonra Akkirman Beyi Hasan Bey in haslarına ilhak olunan akçelik zeâmetin, kadimî alaybeyi zeâmeti olduğu anlaşıldığı için bu zeâmet Hasan Bey tahvilinden Miralay Hamza ya tevcih edilmiştir yılına ait TRD-71 deki zeâmet kaydı 206 Mehmed b. Hızır adındaki Silistre miralayının terakki tevcihi kaydıdır. Daha önce akçelik zeâmete sahib olan Mehmed, memur olduğu Şirvan muhâfazasına hizmetten ve kanûnundan ziyâdesiyle yarar cebelüleri verüb muhârebe-i mezbûrda ziyâde hizmetde ve yoldaşlıkda bulunub baş ve dil alub akrân ve emsâlinden mümtaz ve muhtar olup her vechle mahall-i himmet ve müstehak-ı inâyet olduğu için sıradan bir zaîmden alaybeyi statüsüne yükselmiştir. Alaybeyliği timarını ise daha önceki alaybeyi olan Mustafa nın Gence hâkimi İmamkulu Han Muharebesi nde şehit olup alaybeyliğinin mahlûl kalması üzerine bu kişinin tahvilinden almıştır. Aynı kayıtta Mehmed in, yukarıda bahsettiğimiz yararlığı dışında Tiflis e hazine irsalinde bir nice yarar at ve müsellah adam ile yoldaşlık hizmetinde bulunduğu belirtilmektedir. Bu yararlığının karşılığında ise, Varna nâhiyesinde itâ at etmeyen Rüstem tahvilinden olmak üzere akçe hisseyi ziyade olan 999 akçe ile birlikte almış ve toplamda akçelik miralay zeâmeti sahibi olmuştur. Bu anlamda bu kayıt, Miralay Mehmed in tayin değil, terakki kaydıdır 207. Yine belirtmeliyiz ki yarar baş ve dil almak bir timarlının durumunu değiştirebilmek açısından önemliydi. İlerde bahsedeceğimiz üzere timarın zeâmete dönüşmesi noktasında da büyük etkiye sahipti. Bu kayıtta ise bir zeâmet sahibinin miralay (alaybeyi) statüsüne yükselmesinde önemli bir basamak rolü oynamış olduğu görülmektedir. Üzerinde çalıştığımız defterlerde aslında bir miralaylık tevcih kaydı olmayan, ancak Silistre alaybeyi olan Mustafa nın tahvilinden tevcih edilmiş dirliklerden bahsetmek yerinde olacaktır. Niyazâbad Muharebesinde şehid olan Silistre Alaybeyi Mustafa nın zeâmetinden akçelik kısmı Dergâh-ı Âli Çavuşu Ömer Çavuş a tevcih edilmiştir. Yine Mustafa nın zeâmetinden akçe hisse ziyadesiyle Defter-i Hâkânî kâtipleri şakirdlerinden olan Mehmed veled-i İlyas a terakki olarak tevcih olunmuştur TRD-5, s Kayıt tarihi: 29 L 960 (8 Ekim 1553). 206 Kayıt tarihi: 14 Ş 992 (21 Ağustos 1584). 207 TRD-71, s. 573.; Miralay Mehmed in bu göreve tayin tarihi olarak kayıtta 991 R evaili (1583 Nisan sonları) tarihi tesbit edilmiştir. 208 Bu iki kayıt için bkz. TRD-71, s. 579, 500.

58 Çeribaşı (Serasker) Çeribaşı, sipahi, müsellem, voynuk ve evlâd-ı fatihân gibi askerî teşekküllerin başındaki zabitlere deniyordu. Çeribaşıların tayinleri beylerbeyi buyruldusuyla yapılırdı. Çoğu durumda görev yerinde ikamet eden çeribaşı, bazı durumlarda görev yerinden uzakta da ikamet edebilirdi. Genelde timar tasarruf eden çeribaşılar, bazen zeâmet de tasarruf edebiliyordu 209. Çeribaşının görevi, uhdesinde olan yerlerin asayişini sağlamak, sefer vukuunda ve muhafazalarda icab eden eşkünci neferleri çıkarmak ve muharebe olmadığı zamanlarda iktiza eden muafiyetleri tahsil etmekti 210. Üzerinde çalıştığımız defterlerden TRD-28 (1570), TRD-71 (1584) ve TRD-105 (1589) te tamamı timar statüsünde olan 4 adet çeribaşının dirlik kaydı bulunmaktadır. Defterlerde çeribaşı için serasker tâbiri kullanılmıştır. Silistre sancağında tesbit edebildiğimiz ilk serasker, İskender Bey in adamı olup Serasker-i Nâhiye-i Silistre ve Varna ve Prevadi olan Ali dir. Aslında Serasker Ali nin terakki kaydı olan bu kayıt, II. Selim döneminde başlayıp III. Murad döneminin başlarında da devam eden tahrirlere örnektir. Bu tahrirlerde birçok dirlik sahibinin gelir miktarları yanında tasarruf ettikleri bölgeler değiştirilmiştir. Serasker Ali nin sahip olduğu dirliğinden kendüye münasib olmayan âhere verilüb ona bedel işbu akçelik bir karye yine âher tahvilinden birikdirilüb Göle seferinde ferman olunan akçelik terakkisi ve noksanı tekmil olunub kendisine tevcih edilmiştir 211. Üzerinde çalıştığımız dönemde tesbit edebildiğimiz ikinci seraskerlik tevcih kaydı, yine aynı sancakta akçelik timardan ma zûl olan ve terakkiyle Serasker-i Silistre ve Prevadi ve Karinabad ve Aydos ve Rusikasrı olan Doğanca Ali nin kaydıdır. Ali Doğanca bu göreve, daha önceki serasker olan Mehmed in başka bir yerde dirlik alıp zaîm olmasından dolayı getirilmiştir. Silistre alaybeyi olan Kurd, onun bu göreve uygun olduğuna dâir arzda bulunmuş ve Ali, Şamahı üzerinde vaki olan Ali Sultan muharebesinde yoldaşlıkda bulunmağla akçe terakki almıştır. Bu terakkiden başka bu görev de kendisine tevcih edilerek bir anlamda ödüllendirilmiştir 212. Üzerinde çalıştığımız dönemde görev yaptığını tesbit edebildiğimiz son serasker, Serasker-i Nevâhi-i Hırsova ve Tekfurgölü olan ve bu görevi, daha önceki serasker İlyas oğlu Mustafa nın ferâgatiyle devralan Davud dur. Silistre sancağında akçelik gelirden ma zûl olan Davud için Silistre sancakbeyi Fazlullah Bey, Tebriz kurbunda vaki 209 Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der-hulâsa-i Mezâmin-i Defter-i Divan, s Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, cilt I, İstanbul 1983, s Za 977 (20 Nisan 1570) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-28, s N 992 (4 Kasım 1584) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-71, s. 622.

59 46 olan muharebelerde ve karavullarda hizmetde bulunmuşdur deyu bildirmiş ve hizmeti mukabelesinde akçe terakki verilmesi emr olunmuş tur 213. Çeribaşılar, nâhiye adı verilen ve bazen coğrafî ve idârî anlamda küçük veya büyük bir çevreyi ve bölgeyi ifade eden mıntıkalarda 214 görevlendirilirdi. O birimdeki sipahiler çeribaşının yanında toplanarak sancakbeyinin sancağı altında sefere eşerlerdi. Çeribaşıların nâhiyelere tayin edilmesindeki amaç, sipahilerin kolayca toplanabileceği, coğrafî bütünlük arz eden köylerden oluşmasıydı. Nâhiyelerin bu özelliğini koruması, savaşlarda ordunun hızlı bir şekilde toplanabilmesi açısından çok önemliydi 215. Nâhiye kelimesinin çoğulu olan nevâhî kelimesine XV. yüzyıldan itibaren pek çok kaynakta rastlamak mümkündür. Nitekim üzerinde çalıştığımız defterlerin nerdeyse hepsinde Nevâhî-i Yanbolu tâbiri geçmektedir 216. Üzerinde çalıştığımız timar rûznâmçe defterlerinden tesbit edebildiğimiz kadarıyla XVI. yüzyıl sonlarında Silistre Sancağı na bağlı olan nâhiyeler şunlardır: Ahyolu, Aydos, Hırsova 217, Karinâbâd (Karinovası) 218, Prevadi 219 (Pravadi), Rusikasrı (Ruskasrı), Silistre, Tekfurgölü (Tekfurdağı), Varna 220, Yanbolu 221, Nevâhî-i Yanbolu. Yerleşim yerleri hakkında XVI. yüzyılın ilk yarısına ait önemli bilgiler ihtiva eden 1530 tarihli Muhâsebe-i Vilâyet-i Rumili Defteri nin ikinci cildinde, yukarıda zikrettiğimiz tüm nâhiye isimleri geçmektedir. Bu durum, XVI. yüzyıl boyunca Silistre ye bağlı nâhiyelerin değişmeden kaldığını göstermektedir Dizdâr Farsça'da kale, hisar anlamına gelen diz kelimesinden türetilmiş olan dizdâr, kısaca kale muhafızı 222 ya da kale komutanı anlamına gelir. Osmanlılar dan önceki dizdârlar hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Buna karşılık Osmanlı dönemi resmî Ş 997 (25 Haziran 1589) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-105, s Nahiye hakkında daha geniş bilgi için bkz. M. Tayyib Gökbilgin, Nâhiye, İA, cilt IX, s ; İlhan Şahin, Nâhiye, DİA, cilt XXXII, s İ. Şahin, Nahiye, s İncelediğimiz toplam 16 adet defterin 7 sinde (TRD-5 (1552), TRD-28 (1570), TRD-64 (1582), TRD-71 (1584), TRD-80 (1585), TRD-96 (1587), TRD-2142 (1590)) bu tâbire rastlanmıştır. 217 Hırsova hakkında bkz. Pars Tuğlacı, Bulgaristan ve Türk-Bulgar İlişkileri, Cem Yay., İstanbul 1984, s Machiel Kiel, Karinâbâd, DİA, cilt XXIV, s Prevadi hakkında bkz. Machiel Kiel, Pravadi, DİA, cilt XXXIV, s ; P. Tuğlacı, Türk- Bulgar İlişkileri, s Varna hakkında bkz. Machiel Kiel, Varna, DİA, cilt XLII, s ; P. Tuğlacı, Türk- Bulgar İlişkileri, s Yanbolu hakkında bkz. Machiel Kiel, Yanbolu, DİA, cilt XLIII, s Ş. Sâmi, Kāmûs-ı Türkî, s. 609.

60 kayıtlarında dizdârların görev ve sorumlulukları ile ilgili bilgilere oldukça sık rastlanmaktadır. Buna göre dizdâr, her şeyden önce kalenin sorumlusu ve kale erlerinin ya da hisar erlerinin kumandanıdır. Her kalenin cephanesi, top ve tüfeği bulunuyordu. Dizdârın yanında bulunan hisar erlerinin başta gelen görevi kaleyi korumaktı. Hisar erleri ve dizdâr, icmâllü timar denilen ve gedik itibar olunan timarları tasarruf ederlerdi. Bir gediğin mahlûl olması durumunda bu gedik, ya uygun şartları taşıyan oğluna ya da dizdârlık ilminde mâhir bir kimseye tevcih edilirdi. Kale erenlerinin göreve nasbı veya görevden azli dizdârın arzıyla gerçekleşiyordu 223. Ancak bazı durumlarda hisar erlerinin arzıyla bir dizdârın görevden alındığı da oluyordu. Meselâ 1587 yılına ait TRD-105 te, Silistre kalesi dizdârı Yusuf un hisar erlerinin arzıyla görevinden alınıp, bu görevin Hamza adında birine tevcih edilişinin öyküsünün de anlatıldığı bir kayıt bulunmaktadır. Aslında bu kaydın sebebi dizdârlık timarı tevcihi değil, berat zayii dolayısıyla berat yenilemedir. Yani akçelik bu dizdârlık timarı, Hamza ya daha önceden tevcih edilmiştir. Kayda göre: Kal a-yı mezbûrun hisar erleri mukaddemâ arz-ı hâl ve a yân-ı vilâyetden mahzar alub südde-i sa âdete gönderüb hâlâ dizdârları olan Yusuf gedik verilmek memnû olanlara verüb ve verilmesi lazım gelmeyenlerin gediklerin dahi yarar kul oğlanları var iken ele verilmeyüb akçe ile satub küllî ihlâle bâ is olmuşdur deyu dizdârlığından ref olunmasın rica etmişlerdir tarihli TRD-71 de geçen bir başka kayda göre Dizdâr Ali ye, bu dizdârlık timarı mukataa şartı üzerine tevcih olunmuştur tarihli TRD-80 deki bir başka kayıtta, pîr ve ihtiyar olan Sinan adlı dizdârın elinden alınıp Ali ye tevcih edilmiş olan dizdârlık timarı, sâlih ve mutedil kimesnedir deyu kadısı ve mirlivâ ka im-i makamı i lâm etmeğin mezkûr Sinan a mukarrer kılınmış ve kalenin eski dizdârı olan Sinan ın beratı yenilenmiştir 225. Dizdârlar hizmetlerini gerektiği şekilde yerine getirdikleri ve kanûna mugayir iş tutmadıkları sürece kimsenin bu timarı ellerinden almaya hakkı yoktu. TRD-5 teki bir kayıtta, Gelibolu kalesi dizdârı olan Receb oğlu İsa kal a muhâfazasında olmayub defa atle tenbîh olunub kabul etmeyüb kendü hevâsında olmağın kalenin dizdârlığı elinden alınmıştır. Dizdârlık görevi ve geliri Varna nâhiyesinden karşılanmış olan akçelik dizdârlık timarı Ziştek kal ası dizdârlığından ma zûl olan mezbûr Hızır a tevcih olunmuştur. Yine TRD-5 te, kal ada vaki olan hazine ve merdân-ı kal a zabtına kadir olmadığından gayri envâ şenaati zahir olmuşdur deyu kal a-yı mezbûr dizdârlığından 223 İlhan Şahin, Timar Sistemi Hakkında Bir Risâle, Tarih Dergisi, sayı 32 (1979), s Ş 997 (2 Temmuz 1589) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-105, s İlki 29 L 992 (15 Kasım 1584), ikincisi 8 Ra 993 (10 Mart 1585) tarihli bu iki kayıt için bkz. TRD-71, s. 639.; TRD-80, s

61 48 ma zûl olan Bâyezid ile sancakbeği i lâm etmeğin dizdârlık Mehmed den alınıp Bâyezid e yeniden tevcih olunmuştur yılına ait TRD-64 te Hırsova kalesi dizdârı İbrahim veled-i Mehmed, daha önce kendisinden bilâ sebeb alınan ve Mustafa adında birine verilen dizdârlık vazifesinin kendine geri verilmesi için dönemin Silistre sancakbeyi Yakub Bey aracılığıyla merkeze arzda bulunmuştur. Yapılan tahkikatın ardından dizdârlık vazifesi, bu vazifenin eski sahibi olan Mustafa dizdârdan alınarak İbrahim e geri tevcih edilmiştir. Ancak Hırsova kalesinin eski dizdârı olan Mustafa, birkaç ay sonra kendisinin göreve yarar olduğunu isbât etmiş ve dizdârlık vazifesini İbrahim den geri almıştır 227. Kalelerde, içinde zindanın da bulunduğu bir hapishane olması, bazı yerlerde tüccarın değerli eşyasının ve paralarının saklanması, ayrıca barut depolarının, cephaneliklerin, Ankara, Konya, Bursa gibi şehirlerin kalelerinde darphane ve bununla ilgili alet edevatın bulunması, dizdarların kale muhafazasından başka görevlerinin de olduğunu göstermektedir yılına ait olan TRD-71 deki bir kayıtta, yukarıda bahsettiğimiz Hırsova kalesi dizdârı Mustafa nın dizdârlık timarının yine elinden alındığı görülmektedir. Mustafa nın timarı bu kez, Hırsova kazâsında Şehsuvar nâm şâki için Kızılbaş olub kayıttan anlaşıldığı kadarıyla Hulefâ-yı Râşidîn e uygunsuz sözler söylediği şühûd-ı mu temedün-aleyh ile sâbit olmağın hakkından gelmek için habs olundukda Şehsuvar ı ıtlak ettiği yani salıverdiği için elinden alınmıştır. Dizdârlık görevi, yine Hırsova sancağında akçelik timardan ma zûl olan Ahmed adlı bir kişiye tevcih edilmiştir. Mustafa nın timarının elinden alınmasını sağlayan bu arzı merkeze, daha önce Rumeli beylerbeyi olup bu kaydın yazıldığı dönemde vezir olan Cafer Paşa göndermiştir. Bunun yanında Hırsova kadısı da Mustafa nın görevden el çektirilmesi için hilâf-ı şer olmanın temâmeti yokdur diye ilâmda bulunmuştur. Bu kayıt, Hırsova Kalesi nin bir hapishanesinin olduğu, aynı zamanda görevini kötüye kullandığı anlaşılan bir dizdârın görevden uzaklaştırıldığını örneklemektedir. Hemen belirtmeliyiz ki, aynı defterdeki bir başka kayıtta, dizdârlık timarı elinden alınmış olan Mustafa, Şehsuvar adlı bu Kızılbaşı hapisten ıtlak etmediğini Silistre sancakbeyi kaymakamı İbrahim vasıtasıyla merkeze bildirmiş ve dizdârlık timarını geri almaya muvaffak olmuştur 229. Burada bir şey dikkati 226 İlki 11 R 960 (27 Mart 1553) ve ikincisi 10 N 960 (20 Ağustos 1553) tarihli olan bu iki kayıt için bkz. TRD-5, s. 323, İlkinin tarihi 25 S 990 (2 Mart 1582), ikincisinin tarihi 17 C 990 (9 Temmuz 1582) olan bu iki kayıt için bkz. TRD-64, s. 135, Yusuf Oğuzoğlu, Dizdar, DİA, cilt IX, s İlkinin tarihi 24 Ca 992 (3 Haziran1584) ve ikincisinin tarihi 16 C 992 (25 Haziran 1584) olan bu iki kayıt için bkz. TRD-71, s. 537, 543.

62 49 çekmektedir: Mustafa nın dizdârlık timarının elinden alınması için gerekli ilâm ve şehâdet Hırsova nın kadısı ile mu temedün-aleyh kimseleri tarafından yapılırken, Mustafa ise dizdârlık timarının her elinden alınışında ehl-i örfden birilerinin arzıyla timarını geri almaya muvaffak olmuştur. Daha önce Rumeli de görevli olan Cafer Paşa, merkezdeki görevlendirmesinden sonra Mustafa nın görevden el çektirilmesi için merkeze arzda bulunmuştur 230. Dizdârların göreve nasbı merkezden beratla gerçekleşirdi. Şer iyye sicillerindeki berat örneklerinden anlaşıldığı kadarıyla dizdârlar, merkezdeki kapukulu ocaklarının yeniçeri, cebeci, sipahi gibi bölüklerinin mensuplarından seçilirdi. Mezkûr defterlerdeki kayıtların genelinin ölüm sebebiyle gerçekleşen tayinleri içermesi, dizdârların genelde yaşlı ve tecrübeli kişilerden tayin edilip görevde uzun süre kaldıklarını düşündürmektedir 231. Ancak 1584 tarihli TRD-71 de bu durumun istisnası olarak yorumlayabileceğimiz bir ferâgat kaydı bulunmaktadır. Bu kayıtta Prevadi kalesi dizdârı olan Süleyman, hüsn-i ihtiyârıyla yani kendi isteğiyle bu görevden ferâgat etmiş ve mezkûr kalenin dizdârlığı, Hırsova kethüdâlığından ma zûl olan Ali ve dönemin Silistre sancakbeyinin ilâmıyla Hasan adlı kişiye tevcih edilmiştir 232. Dizdâr, sadece bulunduğu kazanın kadısına ve sancakbeyi ile beylerbeyine karşı sorumluydu. Sınır boylarında görev yapan dizdârların görev ve sorumlulukları daha ağırdı ve bulundukları mevkinin ehemmiyeti daha fazlaydı. Buna karşılık sınırdan içerde görev yapan dizdârlar bir nevi garnizon komutanlığı görevini yerine getiriyorlardı 233. Üzerinde çalıştığımız defterlerde dizdârlarının kayıtlarından bazılarının diğer kayıtlardan daha farklı bir şekilde yazılmış olduğu tesbit edilmiştir. Buna göre dizdâr timarlarına ait kayıtlarda, genel teamülün aksine, açık bir şekilde yazılmış bir başlık bulunmamaktadır. Uzun bir çizginin hemen altında kaleye yeni atanan dizdârın adı, hemen devamında ise görevden azledilen dizdârın adı bulunmaktadır. Ayrıca başlığın hemen altında yer alması gereken gelir miktarları, alışılmışın aksine, metnin altına yazılmıştır Yukarıdaki kayıtlardan yaklaşık bir yıl sonrasına ait bir kayıtta Dizdâr Mustafa, dizdârlık timarını Kızılbaş Şehsuvar konusu yüzünden yeniden kaybetmiş, mezkûr timar Ahmed e mukarrer kılınmıştır. 11 C 993 (10 Haziran 1585) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-80, s. 328.; Ancak iki yıl sonraki bir kayıtta, Hırsova kalesi dizdârı Ahmed dizdârlıktan ferâgat ettiğini bildirmiş ve dizdârlık timarı yeniden Mustafa ya tevcih edilmiştir. Bkz. TRD-96, s Kaydın tarihi: 14 B 995 (20 Haziran 1587).; Bu dizdârlık Mustafa ya, dönemin Silistre sancakbeyinin ilâmıyla tevcih edilmiştir. Bu dönemde Silistre sancakbeyi, TRD-71 deki has kaydından anlaşıldığı üzere Fazlullah Bey dir. 231 Y. Oğuzoğlu, Dizdâr, s Ra 992 (6 Nisan 1584) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-71, s Y. Oğuzoğlu, Dizdar, s Bazı örnekler için bkz. TRD-71, s. 511, 537.; TRD-105, s. 681.; TRD-80, s. 286, 328.; TRD-96, s. 323.

63 Subaşı Osmanlılardan önceki Türk devletlerinde sü-başı olarak geçen bu kelime, XVI. yüzyılın başlarından itibaren değişime uğramış ve su-başı haline gelmiştir. Subaşı, Osmanlıların ilk devirlerinde şehir muhafızı konumundaydı. Bir şehrin fethini müteakip kadı ve dizdârla birlikte subaşı da tayin edilirdi. Bu tayinle fetih tescillenmiş olurdu. Fatih döneminde subaşılık eski önemini kaybetmeye başlamakla beraber görev alanları basitleştirilip genişletilmiştir. Bu görev ve yetkiler kanunnâme ve yasaknâmelerle tayin edilmiştir. Adı sancakbeyi ve kadıdan sonra anılan subaşı, mahalli konularda kanun ve nizamların uygulanmasında söz sahibi olup ehl-i örf mensubudur. Serbest timar tasarruf ettikleri için sancakbeyinin mâlî denetimine tâbi olmayan subaşılar, yine timar tasarruf etmeleri dolayısıyla zaîm adıyla da anılıyordu ve seferlerde cepheye cebelü götürmekle mükellefti. En itibarlı subaşılıklar Bursa ve Edirne subaşılıklarıydı ve İstanbul subaşısı tayin edilme ihtimalleri yüksekti. Bu subaşıların tayini sadrazamın yetkisinde, taşra subaşılarının tayini ise beylerbeyi ve sancakbeyinin yetkisindeydi. Subaşılar ayrıca devşirme tesbitinde de bulunur ve bunların defterlerini tutardı 235. Üzerinde çalıştığımız defterlerde ikisi timar, kalan altısı zeâmet olmak üzere toplam 8 adet subaşılık dirliği kaydı bulunmaktadır. Timar seviyesinde olan subaşılık dirlikleri kayıtlarının ikisi de Sefer adındaki subaşıya aittir tarihli TRD-71 de bulunan bu kayıtlardan ilkinde Sefer subaşının toplamda akçe olması gereken ancak akçelik gelirine sahib olduğu dirliğindeki noksanın tamamlanması durumu söz konusudur. Bu noksan, 999 akçelik ziyade ile akçelik olacak şekilde tamamlanmıştır. Aynı defterdeki bir diğer kayıtta, akçelik timârdan ma zûl olan Sefer varub İmamkulu Han muhârebesinde yoldaşlıkda bulunmağın akçe ve Şamahı kal ası tamirinde hizmetde bulunmağın akçe terakkilere emr verilmiş ancak müyesser olmamıştır. Bu terakkileri karşılamak üzere, vefat eden Gürcü Ferruh adlı sipahinin tahvilinden onun gelirlerinin kendisine verilmesini rica etmiş ve terakkileri kendisine tevcih edilmiştir. Böylece Sefer subaşı toplamda akçelik bir gelire sahib olmuştur 236. Kalan 6 kayıttan biri, Sultan III. Murad ın hocası Şeyh Şücâ nın oğlu Mustafa ya tevcih edilen Yörükân-ı Tatarân-ı Yanbolu subaşılığının kaydıdır. Aynı subaşılık görevi, 235 Mücteba İlgürel, Subaşı, DİA, cilt XXXII, s İlki 28 Ş 992 (4 Eylül 1584), ikincisi 22 L 992 (27 Ekim 1584) tarihli olan bu iki kayıt için bkz. TRD-71, s. 615, 672.

64 51 Şeyh Şücâ nın oğlu Mustafa nın vefatı nedeniyle Mehmed adında bir sipahiye tevcih edilmiştir tarihli TRD-96 da bulunan ve yine Zaîm Mehmed e ait olan subaşılık kaydında, diğer kayıttan farklı olarak Mehmed in Siyavuş Paşa adamlarından olduğu ayrıntısına yer verilmiştir. Bu kayıtta Mehmed, iki kez merkezden inâyet ricâ etmeğin toplamda akçe olan zeâmeti bu terakkilerle birikdirilüb yarar ve mahall-i himmet olmağın 999 akçe ziyadesinden mâ adâ kabil-i ifrâz olmayan 299 akçe ziyâdesiyle akçe üzere tevcîh olunmuştur. Yine aynı defterdeki bir başka kayıtta Mehmed in tasarrufunda olan akçelik zeâmetin 692 akçe noksanı olub, bu noksanın tamamlanması için ricada bulunmuştur. Bu noksan, Selanik Yörükleri zaîmi zeâmetinden akçe hisse ferâgat eden Solak Ali tahvilinden ifraz olmuş ve elinde olan akçe zeâmetiyle birikdirilüb yarar ve mahall-i himmet olmağın 999 akçe ziyâdesiyle akçe üzere tevcih olunarak tamamlanmıştır. Belirtmek gerekir ki, Zaîm Mehmed in geliri akçelik iken kayıtta kendisi için mezkûr sıfatının kullanıldığı görülmektedir. Buna karşılık gelirinin akçeliğe yükseltildiği kayıtta kendisinden müşârün-ileyh diye bahsedilmektedir 238. Üzerinde çalıştığımız defterlerdeki son subaşılık kaydı Belgradlu Hamza ya aittir. Belgradlu Hamza, bundan akdem Dergâh-ı Muallâ Yeniçerileri Yayabaşılarından iken yarar olub Revan seferinde hizmetde bulunmağla kanûnlarından akçe ziyadesiyle ibtidâ akçe zeâmet ile Dergâh-ı Âli çavuşluğuna emr-i şerif verilmiş ancak müyesser olmamıştır. Yine Vılçıtrın sancağında mahlûl bir zeâmet tevcih edilmiş ancak bu da müyesser olmamış ve sonunda kendisine Hırsova da Yörük subaşılığı müteveffâ-yı merkûm (Zaîm Mehmed) tahvilinden maa bedel akçe ile tevcîh olunmuştur. Buradaki Zaîm Mehmed in, Yörükân-ı Tatarân-ı Yanbolu subaşısı olduğu düşünülürse de Belgradlu Hamza ya Yörükân-ı Kocacık subaşılığı tevcih edilmiştir. Dolayısıyla görev yerleri farklı olan iki ayrı Zaîm Mehmed in varlığından bahsetmek mümkündür 239. Asâyiş ile ilgili olaylardan hâsıl olan rüsûm-ı örfiyeyi toplama görevini de deruhde eden subaşılar, kendilerine bağlı asesbaşı ve aseslerle birlikte asâyişi korurlardı. Bunun yanında hâsıl olan rüsûm-ı serbestî veya bâd-i hevâ resimlerini ve bazı şehir içi mukataa gelirlerini toplayıp, Kapudan Paşaya verirlerdi. Altı-bölük halkından subaşı 237 Daha önce de bahsettiğimiz bu iki kayıt için bkz. TRD-80, s. 266, İlki 12 Ca 995 (20 Nisan 1587), ikincisi 4 C 995 (12 Mayıs 1587) tarihli olan bu iki kayıt için bkz. TRD- 96, s. 315, R 997 (15 Mart 1589) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-105, s. 641.

65 52 tarafından tayin edilen asesbaşı ve asesler, bugünkü polis müdürü ve polis konumundaydı ve bölükler halinde örgütlenmişlerdi da düzenlenen İhtisab Ağalığı Nizamnamesi çerçevesinde subaşılar, İstanbul ihtisâbında görev almışlardır Islahat Fermanı ile başlayan modernleştirme sürecinden subaşılık da nasibini almış ve taşradaki subaşılık teşkilâtı tedricen ortadan kaldırılmaya başlanmıştır. XX. yüzyıl başlarında ise subaşılığın tamamen ortadan kalktığı görülmektedir Voyvoda Slavca bir kelime olan voyvoda, reis, ağa ve subaşı gibi anlamlara gelir 242. Mâlî açıdan baktığımızda, birtakım vergilerin gelirine sahip kimselerin vergilerini, onların verdiği yetkiyle ve onların adına toplayan görevliyi açıklamaktadır. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren voyvodalar, yüksek rütbeli askerî zümre, vezirler, beylerbeyiler, paşmaklık haslar, saray mensuplarının kendilerine tahsis edilen gelirlerle sancakbeylerinin gelirlerini tahsil edebilmeye başlamıştır. Tahsildarlar yani voyvodalar, yukarıda bahsedilen kimselerin kapı halkından ya da yerel halktan seçilebiliyordu 243. Üzerinde çalıştığımız defterlerden TRD-5 (1552), 11 (1558), 28 (1570), 71 (1584) ve 80 (1585) de voyvodalara ya da bunların oğullarına yapılan timarların tevcihi ile ilgili kayıtlar bulunmaktadır. Toplamda 13 adet olan bu kayıtlardan 3 tanesi zeâmet statüsünde, geri kalanı timar statüsündedir. Bu kayıtlardan kendisine timar tevcih edilen voyvodaların kimin kapı halkından olduğu bilgisi elde edilebilmektedir. Bununla beraber bu voyvodaların oğullarına tevcih edilen timarlar aracılığıyla bir zümrenin çok dar da olsa prosopografik çerçevesini çizme imkânı bulmaktayız. TRD-5 te bulunan bir kayıtta, Çirmen sancakbeyi iken vefat eden Mehmed Bey in voyvodası olan Ferhad adlı kişiye ibtidâdan akçelik tevcih edilmiştir. Kayıtta, Ferhad ın bu timarı elde edebilmek için ne gibi bir yararlılıkta bulunduğu yazmamaktadır. Görünen o ki, Ferhad ın bu timara sahip olabilmesi için Mehmed Bey in adamı olması yetmiştir. 240 Mustafa Akdağ, Türkiye nin İktisadî ve İctimaî Tarihi( ), cilt II, TTK Yay., Ankara 1971, s ve M. İlgürel, Subaşı, s M. Zeki Pakalın, Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, cilt III, s Erol Özvar, Voyvoda, DİA, cilt XLIII, s akçelik gelir, dirliği oluşturan gelir birimlerinin toplandığı kısımda yapılan toplama işlemiyle ulaşılmış olan sonuçtur. Ancak metin kısmında Ferhad a akçelik gelir tahsis edildiği yazılmıştır. Değerlendirmede, toplama işleminin yapılmış olduğu kısımda yazan akçelik gelir dikkate alınmıştır.; 11 R 960 (27 Mart 1553) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-5, s. 324.

66 tarihli TRD-11 de ise, akçelik timardan ma zûl olan ve te vuku bulan Nahcivan seferindeki yararlığı dolayısıyla akçe terakki emr olunan Turhan a, Varna nâhiyesinde akçelik timar tevcih edilmiştir. Ahmed voyvodanın oğlu olan Turhan a bu timar, terakkiyle âher timâra talib olan Ferhad Voyvoda tahvilinden tevcih edilmiştir. Mezkûr Ferhad voyvoda muhtemelen 1552 tarihli TRD-5 te kaydı bulunan ve vefat eden Çirmen sancakbeyi Mehmed Bey in voyvodası olan Ferhad dır. Ferhad dan farklı olarak Turhan ın gerçekleştirdiği yararlılık kayıtta belirtilmiştir. Turhan a tahsis edilen gelirin Ferhad a tahsis edilmiş olandan farklı olması, Turhan ın yararlılığı dolayısıyla elde ettiği terakkiden olsa gerektir. Zira kayıtta Turhan ın yine bu sancakda akçelik timardan ma zûl olduğu belirtilmektedir. Bununla beraber Turhan ın bu timarı ibtidâdan alırken hangi sebeple aldığı ya da ma zûl olmasının sebebi kayıtta belirtilmemiştir 245. Yine aynı defterde voyvodalara ait kayıtlar arasında en düşük gelir dilimini oluşturan ve Ahmed voyvodanın diğer oğlu olan Osman a ait olan bir tevcih kaydı bulunmaktadır. Osman a, kardeşi Turhan dan daha düşük olarak akçelik bir gelir tahsis edilmiştir. Kayıtta, Osman hakkında şöyle bir ibare bulunmaktadır: akçelik timardan 9 yıldan beru fevt olan Ahmed voyvodanın timar tasarruf etmeyen Osman sulbî oğludur deyu beği i lâm etmeğin tevcih olundu. Ayrıca Turhan ın geliri Varna nahiyesinden, Osman ın geliri ise Silistre nahiyesinden tahsis edilmiştir 246. Osman, vefatından önce voyvoda olan babası dolayısıyla, onun oğlu olduğunu sancakbeyi vasıtasıyla merkeze bildirerek timar elde etmiştir. Bu bilgi, vefat etmiş bir voyvodanın oğlunun, babası dolayısıyla timar taleb etmesi durumunda, akçelik olan sıradan bir ibtidâ timarından bile daha düşük bir gelir tahsis edildiği fikrini akla getirmektedir. TRD-11 de, hâliyâ düstûrü l-ekârim vezir-i âzam Rüstem Paşa adamlarından mezbur Haydar Voyvoda nın, daha önce elde ettiği terakkilerine bedel olarak Hırsova nâhiyesinden tevcih edilen gelirlerinin kaydı bulunmaktadır. Kayıtta, bu terakkileri nasıl elde ettiği bilgisi yazmamaktadır. Ancak Haydar voyvodaya bu terakkilere bedel olarak tevcih edilen gelirler hâric-ez defter olup sonradan deftere geçirilen gelirlerden oluşmaktadır. Toplamda akçelik bir yekûn teşkil eden bu gelirlerden Haydar voyvodaya toplamda akçelik hisse tevcih edilmiştir S 965 (12 Aralık 1557) tarihli kayıt için bkz. TRD-11, s Ca 965 (27 Şubat 1558) tarihli kayıt için bkz. TRD-11, s B 965 (23 Nisan 1558) tarihli kayıt için bkz. TRD-11, s. 162.

67 54 Haydar voyvodanın kaydından 12 yıl sonrasının tarihini taşıyan ve 1570 tarihli TRD- 28 de bulunan bir diğer kayıt ise Ayas voyvodaya aittir. Esasen bu kayıt, bir voyvodaya tevcih edilen gelirin kaydı değildir. Tevcih edilmiş olan gelirin yeniden tahriri ve dirlik sahibine uygun olmayan kısmının o dirlik sahibinin elinden alınıp daha uygun bir gelirin tahsis edilmesi işleminin kaydıdır. Ayas voyvodanın berâtı mûcebince tasarrufunda olan akçelik timârı kendüye münâsib olmamağın işbu karyeler hâric-ez defter Beğ nâm karye ile birikdirilüb kabil-i ifrâz olmayan 455 akçe ziyâdesiyle akçelik üzere defteri cedîdden tevcih olunmuşdur. Böylece Ayas voyvodanın Prevadi den sahip olduğu geliri artmıştır. Benzer durum, aynı defterde kaydı bulunan ve geliri Prevadi den tahsis edilen Ali voyvoda için de geçerlidir. Ali voyvodanın da berâtı mûcebince tasarrufunda olan akçelik timarı müceddeden tahrîr olundukda kendüye münâsib olmamağın kabil-i ifrâz olmayan 1 akçe ziyâdesiyle akçelik üzere defter-i cedîdden tevcih olunmuşdur. Aynı defterde daha önce TRD-11 de terakki kaydını gördüğümüz Turhan ın defter-i atîkden elinde olan berâtı mûcebince akçelik üzere tasarrufunda olan akçe yarar timârı tahrîr olundukda kendüye münâsib olmamağın âhere verilüb ona bedel sahibleri tahvilinden kabil-i ifrâz olmayan 328 akçe ziyâdesiyle akçelik üzere defteri cedîdden tevcih olunmuşdur 248. Bu üç yeniden tahrirle düzeltme kaydı ya da defterlerdeki tabiriyle müceddeden tahrîr ve tashih kaydı, II. Selim döneminde başlayıp III. Murad döneminin başlarında da devam edem umumî tahrirleri yansıtmaktadır. Bu anlamda 1570 tarihli TRD-28, diğer defterlerden daha farklı bir uygulama ya da eğilimin örneklerini bize sunmaktadır. Defter-i atîk tâbiriyle de muhtemelen TRD-11 kastedilmektedir. Kayıtta geçen Sahibleri tâbiri, Turhan ın gelirini tahvillerinden aldığı kişileri işaret etmektedir. Ancak kayıtta bunların kimler olduğuna dâir herhangi bir ipucu yoktur tarihli TRD-71 de bulunan bir kayıt ise Sinan voyvodaya ait olan zeâmetin düzeltme kaydıdır. Ancak bu düzeltme daha önce zikrettiğimiz düzeltmelerden farklıdır. Bu kayıtta Prevadi de akçelik gelire sahip olan Sinan voyvodanın gelirleri arasında olup sehven akçe olarak yazılmış olan ama aslında akçelik olan gelirin düzeltilmesi söz konusudur. Bu yanlışlık düzeltilirken Sinan voyvodanın gelirleri yarar ve mahall-i himmet olmağın akçe ziyâdesiyle akçe üzere kayd olunmuştur. Aynı defterde yine Sinan Voyvoda ya ait olan bir başka kayıt ise Sinan voyvodanın zeâmetinde olan akçelik noksanın tamamlaması için açılmıştır. Prevadi 248 Bu kayıtlar için bkz. TRD-28, s. 656, 660, 679. Bu kayıtlardan ilki 18 L 977 (26 Mart 1570), ikincisi 25 L 977 (2 Nisan 1570), üçüncüsü ise 14 Z 977 (20 Mayıs 1570) tarihlidir.

68 55 nâhiyesindeki gelir birimlerinden oluşturulan hisselerle Sinan voyvodanın toplam geliri akçe olmuştur 249. Bundan 4 ay sonrasına ait olan ve 1585 tarihli TRD-80 de bulunan kayıtta ise Sinan voyvodaya yarar olub mahall-i himmet olmağın yine kendü zeâmetinden akçe hisse defterde ifrâz olub mahlûl olmağın elinde olan akçelik zeâmetiyle birikdirilüb kendisine tevcih edilmiştir 250. Böylece Sinan voyvodanın toplamda akçelik bir zeâmet geliri olmuştur. Aynı defterde 5-6 ay sonrasına ait bir kayıtta ise Sinan voyvodanın olup onun ferâgatiyle ortaya çıkan ve Aydos nâhiyesinde bulunan 812 akçelik hisse, Boğdan da yararlılığı görülen Mustafa bin Hasan adlı kişiye tevcih edilmiştir. İbtidâ akçelik gelir tevcih edilen bu kayıttan, Mustafa ya tevcih edilen bu 812 akçelik hissenin, onun timarının sadece bir kısmını oluşturduğu anlaşılmaktadır. Mustafa adlı kişiyle aynı tarihli olarak Sinan voyvoda adına açılan bir başka kayıtta Sinan voyvodanın gelirlerinde bulunan akçelik eksik, akçelik ziyâdesinden maadâ kabil-i ifrâz olmayan 299 akçe ziyâdesiyle tamamlanmış, toplamda akçelik gelire sahip olmuştur 252. Yine TRD-80 de, Silistre sancağında akçelik dirlikten ma zûl olan Süleyman adlı kişi, Ali voyvodanın vefatı dolayısıyla boşalan Prevadi deki bu dirliğe, kaybettiği dirliğine bedel olarak sahip olmuştur Kadı Kadı, kazâ kelimesinin ism-i fâilidir ve kelime anlamı olarak îfâ ve icra eden, edâ eden 254 anlamına gelir. İslâm fıkhında ise insanlar arasında vuku bulan çekişme ve muhasamatı şer î hükümlere göre çözümlemek üzere yetkili makamca tayin edilen kişiyi ifade eder 255. Kadılar genellikle kazâ merkezi olan ve nefs diye tabir edilen şehirde ikamet ederdi. Kazâ merkeziyle beraber çoğunlukla sancak sınırları içinde olan kazâ bölgesinde kalan tüm köylerin davalarını, meclis-i şer denilen mahkemede görürlerdi. Bu mahkeme genelde kadının evinde veya merkez caminin yanında kurulurdu 256. Mahkemelerde sicil defteri, bütün belgelerin, merkezden gelen emirlerin, şehir narh listelerinin, mukavele, 249 Sinan voyvodaya ait bu iki kayıttan, gelir miktarının sehven akçe olarak yazılmış olduğu ve 7 M 992 (20 Ocak 1584) tarihini taşıyan kayıt için bkz. TRD-71, s. 484.; Noksan tamamlama amacıyla açılmış olan ve 27 N 992 (2 Ekim 1584) tarihli olan kayıt için bkz. TRD-71, s S 993 (10 Şubat 1585) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-80, s Defterde kâtibin yapmış olduğu ve sonuca yazdığı bu akçe, tarafımızdan yapılan toplama işlemlerinde akçe olarak bulunmuştur. 252 Biri Mustafa nın ibtidâ timarı kaydı, diğeri Sinan voyvodanın noksan tamamlama kaydı olan ve aynı günün tarihini (11 B 993/3 Temmuz 1585) taşıyan bu iki kayıt için bkz. TRD-80, s. 344, Ra 993 (13 Mart 1585) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-80, s Ş. Sami, Kāmûs-ı Türkî, s Fahrettin Atar, Kadı, DİA, cilt XXIV, s. 66.; Ebül Ulâ Mardin, Kadı, İA, cilt VI, s M. Ali Ünal, Merkezî Otorite ve Taşra Teşkilâtı, s

69 56 senet, satış, vakfiye, âzatlık belgesi, borçlanma, tereke ve taksim senetleri, esnaf teftişiyle ilgili kayıtların tutulduğu defterler ayrıca ferman, berât, ruûs, tezkire kayıtlarının kaydedildiği resmî bir defter mâhiyetinde olup dikkatle saklanarak kadıdan kadıya devredilirdi. Sicil-i mahfûz da denilen bu kayıtların tümü kadının evinde veya camide saklanırdı. Kadıların bazı suistimalleri örtmek üzere sicillerini kasden ortadan kaldırması veya tahrifi cezayı gerektirirdi. Aynı zamanda şer iyye sicilleri denilen bu defterler, şehrin ticarî kayıtları, noterlik arşivi niteliğindeydi 257. Osmanlı Devleti nde, beylik döneminden beri fethedilen bir yere adlî işler için kadı, idareyi temsilen de bir subaşı atanması gelenekti. Kendinden önceki devletlerdeki meslekdaşlarından farklı olarak kadı, daha özgün ve geniş yetkilerle donatılmıştır 258. Bununla beraber kadının, XIX. yüzyılda gerçekleştirilen idarî düzenlemelerle 259 sadece bir mahkeme reisi konumuna düştüğünü belirtmek gerekir 260. Kazâ idaresinin başı olan kadı, mutlak olarak yüksek dereceli bir medreseyi (İstanbul un fethinden sonra Sahn medresesi) bitirmiş ve belli bir süre Edirne, Konya, Sivas ve Bağdat gibi büyük şehirlerde dânişmend bugünkü anlamıyla stajyer olarak hizmet görmüş kişiler arasından atanırdı. Yüksek medreseden mezun olmuş kadı adayları beşer kişilik gruplar halinde mezkûr şehirlerde görev yapan ve molla adı verilen kadıların yanında 3-5 yıl görev yaptıktan sonra İstanbul a gelir ve mülâzemet süresini doldurduktan sonra bir yerin kadılığına bağımsız olarak atanırlardı. Bir kadı, görevine ancak iki yıl süreyle atanabilir, bu iki yılın sonunda yine mülâzemette (maaşsız hizmette) beklerdi 261. Kadılar, ilmiye sınıfı mensubu müderris, mütevelli ve diğer vakıf görevlileri ile mürtezikanın tayin ve azilleri için arzda bulunabiliyordu 262. Üzerinde çalıştığımız defterlerdeki kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla kadılar ya da daha önce kadılık görevinde bulunmuş kimseler, bir sipahi hakkında soruşturma açıldığı takdirde, o sipahinin durumunu tahkik etmesi için müfettişlikle görevilendirilebiliyordu tarihli TRD-64 teki bir kayıtta Kâtib Mustafa merkeze gelip Mustafa oğlu Ali adlı bir sipahinin vilâyetinde ecnebilikle meşhur olduğunu bildirmiş ve bunun tahkiki için sâbıka Varna kadısı olub müfettiş-i emvâl olan Mehmed müfettiş ta'yin olunmuştur. 257 Halil İnalcık, Mahkeme, İA, cilt VII, s. 150.; İ. Ortaylı, (Osmanlı Devleti nde) Kadı, s İlber Ortaylı, (Osmanlı Devleti nde) Kadı, DİA, cilt XXIV, s. 69.; Osmanlı kadısının sahip olduğu bu yetkiler ve görev alanlarıyla ilgili olarak bkz. M. Akdağ, Türkiye nin İktisadî ve İctimaî Tarihi, cilt II, s Bu düzenlemelerle ilgili olarak bkz. Musa Çadırcı, Türkiye de Kaza Yönetimi ( ), Belleten, cilt LIII, sayı 206 (1989), s M. Ali Ünal, Merkezî Otorite ve Taşra Teşkilâtı, s M. Akdağ, Türkiye nin İktisadî ve İctimaî Tarihi, cilt II, s M. Ali Ünal, Merkezî Otorite ve Taşra Teşkilâtı, s

70 57 Yapılan tahkikattan başka Dergâh-ı Muallâ çavuşlarından Ali Çavuş ve zuamâdan İbrahim ve sipahi oğlanları zümresinden Yahya ve erbâb-ı timardan on nefer mutemedünaleyh kimesneler şehâdet edüb Ali nin ecnebî olduğu kesinleşmiş, timarı elinden alınmış ve bu timarkâtib Mustafa ya tevcih edilmiştir 263. Bir başka kayıtta reâyâsına kötülük ettiği gerekçesiyle timarı elinden alınan Kalender adlı sipahinin böyle bir şey yapmadığına dair kadısı i lâm edüb âyan-ı vilâyetden dahi mahzar ibraz edüb timarı kendisine mukarrer kılınmıştır tarihli TRD-28 deki bir kayıt ise görevini iyi yapamayan bir dizdârın timarının elinden alınmasında kadının rolünü göstermesi açısından önemlidir. Varna kalesi dizdârı Trabzonlu Hüseyin, daha önce hapsedilmiş bir mahkûmu elinden kaçırmış, bu durum Varna kadısı ilâmıyla merkeze bildirilmiştir. Bunun üzerine dizdârlık timarı elinden alınıp Hasan adında birine verilmiştir. Aynı defterdeki bir başka kayıtta ise Hüseyin, bu mahkûmu yakalayıp yeniden hapse attığını, yine Varna kadısı mektubuyla i lâm etmiş ve dizdarlığı kendisine yeniden tevcih edilmiştir 265. Kayıttaki bilgilerden, daha önce Hüseyin in dizdârlık timarının elinden alınmasına sebeb olan ilamı veren kadı ile dizdârlık timarını yeniden almasını sağlayan ilamı veren kadının aynı Varna kadısı olup olmadığı net olarak anlaşılmamaktadır. Kayıtlarda, arzda bulunan kadıların isimleri genellikle yazılmamıştır. Bununla beraber bazı kayıtlarda isimleriyle beraber zikredilmişler, bazı kayıtlarda ise sadece görevli bulundukları yerin adı yazılmıştır tarihli TRD-100 deki bir kayıtta, Piyale adlı sipahinin, mâl-ı mîrî tahsilinde sa yi zuhura gelmişdir deyu i lâm etmekle akçe terakki almasını sağlayan, Belgrad kadısı olmuştur. Ancak kayıtta kadının ismi geçmemektedir tarihli TRD-121 de bulunan bir başka kayıtta, müfettiş-i emvâl olan Samakov kadısı ve nâzırı Hızır çavuş merkeze mühürlü defter göndermiş ve harami başı ele getirmekde yoldaşlık etmişdir deyu arz ederek Mustafa adlı sipahinin ibtidâdan akçelik timar sahibi olmasını sağlamışlardır. Yine aynı defterde bu kez Prevadi kadısı, Silistre sancağına bağlı Prevadi nâhiyesinde akçelik bir dirliğin, sahibi olan Bayram adlı sipahinin vefatı dolayısıyla mahlûl olduğunu merkeze bildirmiştir. Bu dirliğin, Paşa sancağında akçelik timardan ma zûl olan Ali ye tevcihini rica etmiştir. Bu dirlik, Ali adlı sipahiye akçelik ziyade ile tevcih edilmiştir Za 990 (Kasım 1582) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-64, s B 997 (23 Mayıs 1589) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-100, s İlki 24 M 977 (9 Temmuz 1569), ikincisi 3 C 977 (13 Kasım 1569) tarihli olan bu iki kayıt için bkz. TRD- 28, s. 615, Bu kayıtlar için bkz. TRD-100 (1588), s. 606.; TRD-121 (1590), s. 58, 117.

71 58 Bazen kadının arzı, verilmemesi gereken bir görevin verilmesini sağlayabiliyordu. Bunun tesbiti durumunda kadı arzıyla dirliği ve görevi alan kişinin görevi ve dirliği elinden alınıyor ve eski sahibine geri veriliyordu tarihli TRD-121 deki bir kayıtta Memi adlı sipahi, Hırsova nahiyesindeki gelirini Gence seferine memur olduğu halde gitmeyen Mehmed adlı sipahinin tahvilinden almıştır. Bir süre sonra Mehmed bu dirliğe dahl etmiş, deftere müracaat olunup dirliğin Memi de kalması kararlaştırılmıştır. Ancak Mehmed bu defa da hileye sülûk edüb hasta oldum sefere iktidarım yoğidi deyu âher sancağından ve bazı kadılardan arz alub mukarrernâme almağla gerü nizâdan hâlî olmamış ancak hilesi ortaya çıkmıştır 268. Sonunda dirlik, hak sahibine mukarrer kılınmıştır. Kayıtta, Mehmed in kendilerinden arz aldığı kadıların adı zikredilmemiş, belki de bu hileye hangi kadıların karıştığı bilgisi gizlenmek istenmiştir. Üzerinde çalıştığımız defterlerde kazâ tabiri tesbit edilmemiştir. Çünkü kazâ ve nâhiye ifadeleri birbirleriyle örtüşen ifadelerdir S 976 (6 Ağustos 1568) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-27, s N 998 (4 Temmuz 1590) tarihli bu kayıt için bkz. TRD-121, s. 102.

72 59 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM XVI. YÜZYIL SONLARINDA SİLİSTRE SANCAĞI NDA TİMAR DÜZENİ Bu bölümde, Silistre sancağındaki has, zeâmet ve timar sahipleri üzerinden Silistre deki timar düzeni açıklanmaya çalışılacaktır. Üzerinde çalıştığımız defterlerden has sahiplerinin daha önceki görev yerleri ve buralardaki gelirlerinin mikdarı ile gösterdikleri yararlılıklar dolayısıyla aldıkları terakkilerden başka bilgi edinilememektedir. Zeâmet ve timar sahiplerinin hangi savaşta ne yararlılık yaptığı ve bu yararlılık karşısında terakki aldıysa bunun mikdarının ne olduğu ayrıntısı yanında özellikle timar sahiplerinin kökenleri ve dış görünüşleri ile ilgili bilgilere yer verilmiştir. Timâr rûznâmçe defterlerindeki bu bilgiler, bir sipahinin mevkii yükseldikçe, hakkındaki ayrıntı bilgilerin de o derece azaldığını göstermektedir. Bu durum özellikle has sahipleri için geçerlidir. Has sahipleri ile ilgili bilgiler başka kaynaklardaki bilgilerle desteklenip artırılabilir. Ancak bu çalışmanın amacı biyografik veriler sunmak değil, önemli bir Osmanlı sancağındaki timar düzenini timar rûznâmçe defterlerindeki verilen ışığında ve var olan bilgilerden yola çıkarak anlatmaktır. 1. Haslar Has kelimesi, yukarıda da kısaca bahsedildiği üzere, Osmanlı Devleti nde padişahın ve diğer hanedan mensupları ile vezir, beylerbeyi, sancakbeyi, defterdâr gibi yüksek devlet memurlarına verilen şahsî mülk, arazi ve dirlikleri ifade etmektedir. Haslar, yıllık geliri yüz bin akçenin üstünde olan dirliklerdir 269. Haslar havâss-ı hümâyun, havâss-ı vüzerâ ve paşmaklık hasları olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır 270. Yeni zapt olunan araziden devlet hissesi olarak ayrılan padişah hasları (havâss-ı hümâyun) hazinenin esas gelir kalemini oluştururdu. Bunların bir kısmı devlet hazinesine (Hazine-i Âmire) aktarılırken doğrudan hükümdara ait olan kısmı İçhazineye (Hazine-i Hassa) aktarılır 271 ve mukataa ve iltizam yoluyla idare edilirlerdi. Vezirler, beylerbeyiler ve defterdârlar gibi yüksek memurlara verilen havâss-ı vüzerâ, vefatları veya azilleri durumunda aynı görev için yerlerine tayin edilen kimselere verilirdi. Has sahiplerinin gelirlerinin her akçesi için bir cebelü besleme ve harb zamanı hazır etme 269 Nejat Göyünç, Has, DİA, cilt XVI, s İ. H. Uzunçarşılı, Kanun-ı Osmanî Mefhum-ı Defter-i Hâkanî, s. 386.; A. Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri I, s. 144.; Haslara bir dördüncüsü olarak tekaüdlük haslarını ekleyen görüş için bkz. N. Göyünç, Has, s Sofyalı Ali Çavuş Kanunnamesi, (haz. Midhat Sertoğlu), İstanbul 1992, s. 3.

73 60 yükümlülükleri bulunuyordu 272. Genellikle hanedan mensubu hanım sultanlara verilen ve paşmaklık adı verilen haslar ise kayd-ı hayat şartıyla bunların elinde kalırdı. Vefatları durumunda hasları havâss-ı hümâyuna ilhak olunur, başkasına verilmezdi 273. Her türlü has arazisi serbestti, bu yüzden bunlara çok ağır bir suç işlenmedikçe beylerbeyleri ve sancakbeyleri giremez ya da müdahalede bulunamazdı 274. Üzerinde çalıştığımız defterlerde toplam 10 adet has kaydı bulunmaktadır ile 1590 yılları arasındaki 38 yıllık dönemde Silistre Sancağı nda sancakbeyliği yapmış toplam 6 sancakbeyinin tevcih kaydı tesbit edilmiştir. Geri kalan dört kayıttan ikisi başka sancakların sancakbeyi olup Silistre sancağından da geliri olan sancakbeylerinin kayıtlarıdır 276. Kalan ikisi ise mevcut sancakbeylerinin eksik olan gelirlerinin tamamlanması için merkeze arzda bulunmaları dolayısıyla tevcih edilen gelirlerin kaydıdır. Ayrıca XVI. yüzyılın ilk ve ikinci yarısındaki gelir miktarlarını karşılaştırmak amacıyla bu yüzyılın ilk yarısında Silistre de sancakbeyliği yapmış olduğunu tesbit edebildiğimiz başka sancakbeyleri de bu çalışmaya dâhil edilmiştir (Bkz. Çizelge-3 ve 4). Çizelge-3: XVI. yüzyılın İlk Yarısında Silistre Sancakbeyleri (Tahrir Defterlerine Göre) ( ) Yıl İsim Gelir Önceki Görev Yeri TT-65 (1518) İcmal Mustafa Bey TT-215 (1543) İcmal Osman Bey Çizelge-4: XVI. Yüzyılın İkinci Yarısında Silistre Sancakbeyleri (Tahrir ve Timar Rûznâmçe Defterlerine Göre) ( ) Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü l-beyân, s İ. H. Uzunçarşılı, Kanun-ı Osmanî Mefhum-ı Defter-i Hâkanî, s İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III. cilt, II. kısım, s Padişahların has gelirleri olur. Ancak padişah hasları timar rûznâmçe defterlerine kaydedilmez. Bu yüzden üzerinde çalıştığımız defterlerde padişah haslarına ait kayıt bulunmamaktadır. 276 Bu has kayıtlarından biri Bender sancakbeyi Mustafa Bey e, diğeri ise Bender beylerbeyi Mahmud Bey e aittir. Bu iki kayıt, farklı bir sancağın görevlilerine ait olduğu için değerlendirmeye dâhil edilmemiştir. Bkz. TRD-80 (1585), s. 337 ve TRD-89 (1586), s Ayrıca Ferhad Paşa ya ait olduğu belirtilen bir kayıt da mevcut olup ilerde bahsedilecektir. 277 Çizelgede adı geçen sancakbeyleri haricinde Silistre de sancakbeyliği yaptığını tesbit ettiğimiz başka sancakbeyleri de bulunmaktadır. Ancak bu sancakbeylerinin isimleri kendilerine tevcih edilmiş haslar için açılan kayıtlarda değil, daha önce kendilerinin yapmış olduğu arzlarla dirlik alan kimselerin tevcih kayıtlarında geçmektedir. Bu yüzden bu sancakbeyleri, çizelgelerdeki 6 sancakbeyinin arasına dâhil

74 61 Yıl İsim Gelir Önceki Görev Yeri TRD-5 (1552) Sinan Bey Hersek TRD-11 (1558) Sinan Bey Hersek TT-475 (1570) Mehmed Bey TT-66 (1573) Mehmed Bey TRD-71 (1584) Fazlullah Bey Çamaş TRD-96 (1587) Ali Bey İstolni Belgrad TRD-96 (1587) Hüseyin Bey Pojega TRD-105 (1589) Süleyman Bey Nablus TRD-2142 (1590) Mahmud Bey Sirem XVI. yüzyılın ilk yarısında Silistre sancakbeyliği görevinde olduğu tespit ettiğimiz ilk sancakbeyi, Mustafa Bey dir. Mustafa Bey in kaydı, Yavuz Sultan Selim in son yıllarına tekabül eden 1518 tarihli bir tapu tahrir defterinde (TT-65) bulunmaktadır. Bu tarihte Mustafa Bey in geliri akçedir. Defterde, Mustafa Bey in önceki görev yeri hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır tarihli tapu tahrir defterinde (TT-215) ise Osman Bey isimli bir şahsın adı Silistre sancağı beyi olarak geçmektedir. Bu dönemde Osman Bey in has geliri akçedir. edilmemiştir. Bu 6 sancakbeyinin dışındaki sancakbeylerinden biri, 1569 tarihli TRD-27 de, Hırsova Kalesi dizdârı Memi nin adına açılmış bir kayıtta tesbit edilmiştir. Bu kayıt Yunus Bey adına açılmış olmadığı için Yunus Bey ile ilgili olarak sadece kaydın tarihi olan 12 S 976 (6 Ağustos 1568) tarihinde bu görevde olduğu tesbit edilebilmiştir. Bkz. TRD-27 (1569), s. 52.; 1570 tarihli TRD-28 deki yine Hırsova kalesinin başka bir dizdârı olan Ali bin Solakbaşı ile ilgili kayıtta Yunus Bey in adı sâbıkan Silistre sancağı beği olarak geçmektedir. 11 Za 977 (17 Nisan 1570) tarihli bu kayıttan Yunus Bey in bu tarihte artık Silistre sancakbeyliği görevinde olmadığı anlaşılmaktadır. Bkz. TRD-28, s. 634.; Yine TRD-27 deki 20 B 976 (8 Ocak 1569) tarihli kayıtta Pervane ye, sâbıkan Silistre beği Cafer Beğ adamlarından olub Göle kal asında yoldaşlıkda bulunmağın ibtidâ akçelik timar tevcih edildiği tesbit edilmiştir. Bu kayıttan, Cafer Bey in 1569 dan sonraki bir tarihte artık Silistre sancakbeyliği görevini deruhde etmediği ama bu tarihten önceki bir dönemde Silistre sancakbeyliği yaptığı anlaşılmaktadır. Bkz. TRD-27, s. 58.; Defterlerde tesbit ettiğimiz sancakbeylerinden bir diğeri ise Davud Bey dir. Davud Bey in adını, 1584 tarihli TRD-71 de, bir terakkinin tevcihi ricası dolayısıyla görmekteyiz. Bu kayıttan, Davud Bey in H. 986/M de Silistre sancakbeyliği görevinde olduğu anlaşılmakadır. Bkz. TRD-71, s. 623.; Bu sancakbeylerinden Silistre de sancakbeyliği yaptığını defterler arcılığıyla öğrendiğimiz bir diğer sancakbeyi Hızır Bey dir. Hızır Bey in Silistre de sancakbeyliği yaptığını, TRD-71 de bulunan bir terakki kaydından anlıyoruz. Bu kayıttan, Hızır Bey in H. 987/M da Silistre sancakbeyliği görevinde olduğu anlaşılmakadır. Bkz. TRD-71, s. 585.; Ayrıca Hızır Bey, Şark seferlerinin ikinci serdarı olan Koca Sinan Paşa tarafından müstakil bir Beylerbeyilik haline getirilen Kars vilâyetine tayin edilmiştir. Bkz. Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri ( ), İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., İstanbul 1993, s Sinan Bey den bir önceki sancakbeyinin Mehmed Bey olduğunu Ahmed Ağa ya ait arpalık kaydından ve Silistre sancakbeyi Mehmed Bey in adamlarından Ahmed e ibtidâdan akçelik timar tevcihi kaydından anlıyoruz. Bkz. TRD-5, s. 169, Mustafa Bey in kaydı TT-65, s. 190 da bulunmaktadır.

75 62 Mustafa Bey gibi Osman Bey in de daha önceki görev yeri hakkında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır 280. Çalıştığımız dönemin ilk defteri olan 1552 tarihli TRD-5 teki kayıtta sabık Silistre sancakbeyi Mehmed Bey in tahvilinden bu göreve gelen Sinan Bey in tevcih kaydı bulunmaktadır. Bu kayıt aynı zamanda XVI. yüzyılın tesbit edebildiğimiz en düşük has gelirinin ( akçe) kaydıdır. Ancak 6 yıl sonra muhtemelen aynı Sinan Bey olan Silistre sancakbeyi terakki elde edecek ve gelirini bir hayli ( akçe) yükseltecektir. Bu terakkilerin bir kısmı Tımışvar seferinde (H.959/M.1551) gösterdiği yararlılıklardan dolayı hassına yapılan akçelik gelirden oluşacaktır. Terakki gelirlerinin diğer bir kısmı ise sefere gitmeyen askerlerin zeâmet ve timarları ile İskenderiye sancakbeyi Ulama Bey e 281 ziyade gelen haslardan elde edilmiştir. Bu durumda Sinan Bey in has gelirlerinin akçelik kısmı, Silistre nin kadimî haslarından olup Silistre Sancağı na bağlı Rusikasrı, Varna, Prevadi gibi nâhiyelerle İskenderiye Sancağı nın sancakbeyine fazla gelen haslardan elde edilmiştir. Bu kayıt, bir sancakbeyinin hasları kendi sancağı içinden tamamlanamazsa başka sancaklardan tamamlanabildiğine örnek teşkil etmektedir tarihli TRD-28 de Ferhad Paşa nın haslarındaki noksanın tamamlanması için açılmış bir kayıt bulunmaktadır. Kayıtta Ferhad Paşa nın defterdâr Ali tahvilinden akçe zeâmeti olduğu ve tahrir zamanında ortaya çıkan akçelik ifrâzın da kendisine tevcih edildiği belirtilmektedir. Bilindiği üzere paşa statüsündeki bir devlet adamının akçelik bir gelirle has sahibi olması mümkün değildir. Kâtibin bu kayıtta sehven Ferhad Paşa nın sadece Silistre Sancağı nda olan gelirlerini kaydettiği, başka yerlerdeki gelirlerini kaydetmediği muhtemel görünüyor yılına ait tapu tahrir defterinde (TT-475) Silistre sancakbeyi olarak adı geçen Mehmed Bey, akçelik bir has gelirini tasarruf etmekteydi. Bundan üç yıl sonraki 280 Osman Bey in kaydı TT-215, s.15 te kayıtlıdır den 1543 e kadar olan zaman diliminde göreve gelen sancakbeyleri elde mevcut kaynaklardan tesbit edilememiştir. Eğer Mustafa Bey in 1518 in Ocak ayında göreve geldiği ve sancakbeylerinin 3 yılda bir rotasyona tâbi tutulduğunu varsayarsak 1543 yılına gelinceye dek 8 sancakbeyinin Silistre sancakbeyliği görevinde bulunduğunu düşünebiliriz. Bununla beraber, ilerde zikredeceğimiz üzere 1552 de Silistre sancakbeyliği görevine gelen ve 1558 de terakki kaydını tesbit ettiğimiz Ali Bey -eğer başka bir Ali Bey değilse arasında 6 yıl Silistre sancakbeyliği görevinde bulunmuştur. Bu anlamda Ali Bey in durumu, yine başka bir Ali Bey olma ihtimali olmakla beraber sancakbeylerinin 3 yılda bir görevlerinden alınıp mülazemette bekletildiklerine dair teamüle uymamaktadır. 281 Ulama Bey (Olama Bey), II. Bayezid zamanında Teke sancakbeyi iken itaatten ayrılıp Kızılbaş olmuş, daha sonra kaçarak yeniden itaat etmiştir. Bu arada Kürdistan ümerasından Bitlis hâkimi Şeref Bey Kızılbaşlara katılmış bunun üzerine Ulama Bey Bitlis hükûmeti kendisine verilerek Şeref Bey in üstüne gönderilmiştir. Kısa bir savaştan sonra Şeref Bey yenilmiş, bu durumu bildiren Ulama Bey gösterdiği bu başarıdan dolayı gelecekte Peçevî nin deyimiyle iyi bir mesnede getirileceğine dair de söz almıştır. Bkz. Peçevî Tarihi, cilt I, s ; Anlaşılan o ki, Ulama Bey in gelecekteki iyi mesnedi İskenderiye sancakbeyliği olmuştur. Ulama Bey in gözden düşüşü konusunda bkz. Peçevî Tarihi, cilt I, s TRD-5, s Sancakbeyliğinin tevcih tarihi:14 Ş 960 (26 Temmuz 1552). 283 TRD-28, s Kaydın tarihi: 6 Za 977 (12 Nisan 1570).

76 tarihli tapu tahrir defterinde (TT-666) Mehmed Bey in akçelik gelire tasarruf ettiğini görüyoruz yılına gelindiğinde ise Fazlullah Bey Silistre sancakbeyidir. Bu yıla ait TRD- 71 deki kayıttan kendisine, mukaddemâ akçelik haslarıyla Çamaş sancakbeyi olub ba de akçe ile Karahisar-ı Şarkî sancağının sancakbeyliğinin verildiği ancak müyesser olmadığı anlaşılmaktadır. Zira kendisine, Şirvan muharabelerinde akçelik, Demirkapı kalesi tamirinde vesair hizmetlerde bulunduğu için akçelik terakki tevcih edilmiştir. Fazlullah Bey, elde ettiği bu tayin ve terakkiyle istihkakına daha uygun olan Silistre sancakbeyliği görevine getirilmiştir. Bu görevi dolayısıyla da kendisine akçelik gelir tahsis edilmiştir. Daha önceki görev yeri olan Çamaş sancağı ile tayin edildiği ancak müyesser olmayan Karahisar-ı Şarkî sancağı coğrafî açıdan bakıldığında birbirine yakın sancaklardır. Ancak Fazlullah Bey e sancakbeyliği tevcih edilirken coğrafî yakınlıktan çok istihkakı olan gelir miktarı dikkate alınmış görünmektedir. Bu kayıttaki bu bilgilerden Çamaş ve Karahisar-ı Şarkî sancaklarının has gelirlerinin Silistre sancağının gelirlerinden çok daha düşük olduğu da anlaşılmaktadır. Kayıtta Fazlullah Bey den önceki Silistre sancakbeyinin ismi sadece mir-i sâbık olarak geçmektedir. Bu sancakbeyi büyük ihtimalle Yakub Bey dir. Peçevî Tarihi nde Şark seferleri anlatılırken, serdar Özdemiroğlu Osman Paşa nın tavsiyesini dinlemeyip ileri harekâta başlayan Yakub Bey ve onunla birlikte harekâta katılanların, Niyazâbad yakınlarında vuku bulan aynı isimli muharebede şehit düştüğü belirtilmektedir 285. Kayıtta Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından tevcih edilen sancakbeyliğinin, Silistre nin icmâlli hasları akçe olmakla beraber kabil-i ifraz olmayan 89 akçe lik kısmın da ziyade olarak verildiği belirtilmektedir yılına gelindiğinde Silistre sancakbeyi Ali Bey dir. TRD-96 daki bu kayıttan, daha önceki sancakbeyi Fazlullah Bey in yaklaşık 3 yıl bu görevde kaldığı anlaşılmaktadır. Bu durum, sancakbeylerinin en fazla üç yıl süreyle aynı görev yerlerinde kaldıklarına dair 284 Mehmed Bey e ait bu iki kayıt tapu tahrir defterlerinde geçtiği için göreve nasıl geldiği ve akçelik terakkiyi nasıl aldığı tesbit edilememiştir. Mehmed Bey e ait bu iki kayıt için bkz. TT-475, s ; TT- 666, s Peçevî Tarihi, cilt II, s ; Âsafî Dal Mehmed Çelebi, Şecâ atnâme, (haz. Mustafa Eravcı), MVT Yay., İstanbul 2009, s ; Ayrıca bkz. Abdurrahman Şeref, Özdemir-Oğlu Osman Paşa, (yay. haz. Vehbi Günay), Bornova 2011, s ; TRD-64, s. 163 teki 5 C 990 (27 Haziran 1582) tarihli bir timar tevcih kaydından, bu tarihte Silistre sancakbeyliği görevinde olduğu anlaşılan Yakub Bey in şehadet tarihi Rebiü l-evvel 991 (25 Mart-23 Nisan 1583) olarak geçmektedir. Bkz. B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri ( ), s Yakub Bey in şehadet tarihi olan Nisan 1583 dolayları ile Fazlullah Bey in sancakbeyliğine tayin tarihi olan 23 Ekim 1584 arasında 6 aylık bir zaman vardır. 286 Bkz. TRD-71, s Sancakbeyliğinin tevcih tarihi: 18 L 992 (23 Ekim 1584). Bu kayıtta ayrıca Fazlullah Bey in haslarının 992 yılının Ra evahirinde (1584 Mart sonları) zâyi suretinden aldığı tezkire ile tevcih edildiği belirtilmiştir.

77 64 genel temâyülün devam ettiğine örnek teşkil etmektedir. Daha önce akçe has ile İstolni Belgrad sancakbeyi olduğunu öğrendiğimiz Ali Bey, Silistre nin sancakbeyliğine eski görevindeki gelirine bedel olarak gelmiştir. Ancak İstolni Belgrad sancakbeyi iken tasarruf ettiği miktar olan akçe, Silistre nin akçelik haslarından daha yüksektir. Bu sebeple Ali Bey, haslarının tedarik olunması için arzda bulunmuş ve bervech-i tekmil olarak hasları tedarik olunmuştur 287. Aynı yıl ve defter içerisinde Silistre sancakbeyi Hüseyin Bey in eksik olan haslarını tamamlamak amacıyla verilmiş olan birtakım gelirlerin kaydı bulunmaktadır 288. Hüseyin Bey, daha önceki sancakbeyi olan Ali Bey in istihkakı olmadığı halde haslarının tedariğini istediğini, sancağın icmâlli haslarından bazılarının başka kimselere tevcih edilmesi dolayısıyla kendisinin gelirinde eksiklik oluştuğunu arz etmiştir. Kayıttaki bilgilerden daha önce Pojega sancakbeyi olduğunu öğrendiğimiz Hüseyin Bey in bu arzı sonucunda gelirleri akçe olacak şekilde tamamlanmıştır. Bu kayıtta eski sancakbeyi Ali Bey in neden görevden azledildiğine dâir bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte sancakbeylerinin çok büyük bir suç işlemedikçe görevlerinden azledilmedikleri bilinmektedir. Kayıtta Ali Bey in sebebi belirtilmemiş olmakla beraber görevden azledilmesine neden olacak büyük bir suç işlediği ihtimali akla gelmektedir yılına geldiğimizde ise Silistre sancakbeyi Süleyman Bey dir. Süleyman Bey, akçelik gelirle Nablus sancağından ma zûl olmuş ancak daha sonra Silistre sancakbeyliği görevine getirilmiştir. TRD-105 teki bu kayıt, kendisi akçelik sancaktan ma zûl olmakla beraber tayin olduğu Silistre Sancağı nın icmâlli haslarının akçe olması dolayısıyla merkeze adam göndererek eksik olan haslarının tamamlanmasını rica etmesi sebebiyle bu haslardaki noksanın tamamlanması için açılmıştır 290. Üzerinde çalıştığımız dönemde Silistre sancakbeyliği yapmış olan son şahıs, bu görevinden önce akçelik has geliri ile Sirem sancakbeyliği yapmış olan Mahmud 287 TRD-96, s Sancakbeyliğinin tevcih tarihi: 19 Ca 995 (27 Nisan 1587). 288 TRD-64, s Kaydın tarihi: 21 Ş 995 (27 Temmuz 1587). Sancakbeyliğinin tevcih tarihi: 6 R 995 (16 Mart 1587). 289 Cem ânı oluşturan yekûnların toplamı toplamını verip doğru olmakla beraber yekûnlardan birinin toplamındaki 5 akçelik eksik yüzünden aslında akçelik bir gelir olmalıdır. Ancak kayıtta bu 5 akçelik eksiklik dikkate alınmamış olacak ki olarak kaydedilmiştir. Kayıtta göründüğü şekliyle akçe dikkate alınmıştır. Böyle işlem hataları başka kayıtlarda da mevcuttur. Bunların bazıları büyük rakamlar iken bazıları sadece 1 akçelik gibi küçük farkları içermektedir. Bazı örnekler için bkz. TRD-5, s. 167.; TRD-80, s. 356.; TRD-100, s. 308.; TRD-2142, s. 10. Buna karşılık TRD-11, 89, 96 ve 2118 deki tüm kayıtların toplam gelirleri hiç hatasız kaydedilmiştir. 290 Bkz. TRD-105, s Kaydın tarihi: 18 R 997 (6 Mart 1589). Sancakbeyliğinin tevcih tarihi: 29 M 997(18 Aralık 1588).

78 65 Bey dir yılına ait TRD-2142 deki kayıtta Mahmud Bey, merkeze adam gönderip haslarının tedarik olunması için inâyet rica etmiştir. Mahmud Bey in has tedariği ricası merkezden kabul görmüş ve Silistre nin icmâlli has miktarı olan akçe, daha önce emr edilen ve kabil-i ifrâz olmayan gelirlerle kendisine tevcih edilmiştir 291. Mahmud Bey in göreve atanma tarihi ile haslarının tedariği arasındaki 28 günlük fark, dönemin şartları göz önüne alındığında sistemin işleyişinin ne kadar hızlı olduğunu göstermek açısından önemlidir. Mahmud Bey in has geliri, XVI. yüzyılın ikinci yarısındaki en düşük has geliridir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında görev yapan sancakbeylerinin gelirlerine genel olarak baktığımızda arada bazı iniş çıkışlar olmakla beraber genelde lerde seyretmiş olduğu görülmektedir 292. Timar rûznâmçe defterleri timarlı sipahiler hakkında önemli biyografik bilgiler sunmakla beraber, sancakbeyi gibi üst düzeyde görev yapan dirlik sahipleri hakkında çok da fazla bilgi vermemektedirler. Meselâ Fatih döneminde kul kökenlilerin devlet kademelerinde daha çok görevlendirildikleri bilinmektedir 293. Bununla birlikte M. Kunt, Sancaktan Eyalete adlı eserinde XVI. yüzyılın, hatta Kanunî döneminin ilk yıllarında sancakbeylerinin en az %40 ının kullardan değil ümerâ yakınlarından olduğunu ifade etmektedir. Yine ona göre arasında görev yapan sancakbeylerinin %67,8 i taşra, %32 si ise merkez-saray kökenlidir 294. Ne yazık ki incelediğimiz defterler sancakbeylerinin bu yönleri ile ilgili bilgi vermemektedirler. Defterlerde sadece sancakbeylerinin daha önce görev yaptıkları sancaklar ve ne kadar has geliri tasarruf ettiği bilgisine ulaşılmaktadır. Silistre sancakbeylerinin daha önce görev yaptıkları sancaklara baktığımızda, sadece Şam eyaletinin sınırlarında olan Nablus sancağından tayin edilen Süleyman Bey in, Rumeli eyaleti dışındaki bir sancaktan tayin edildiği görülmektedir. Onun haricindeki diğer tüm sancakbeyleri Rumeli deki sancaklardan birinden Silistre sancakbeyliğine tayin edilmiştir. Haslara gelirler açısından bakacak olursak: Tesbit ettiğimiz en düşük has geliri, Kanunî devrinin ortalarına tekabül eden ve çalışma konumuzun ilk yılı olan 1552 yılına ait tevcih kaydında geliri akçe olarak görünen Sinan Bey e aittir. XVI. yüzyılın ilk 291 Bkz. TRD-2142, s Kaydın tarihi: 24 Ra 998 (31 Ocak 1590). Sancakbeyliğinin tevcih tarihi: 25 S 998 (3 Ocak 1590). 292 Bu dönemdeki ilk dalgalanmanın sebebi Sinan Bey in 1558 de aldığı terakki, ikinci dalgalanmanın sebebi ise Ali Bey in 1587 de rica ettiği ve görünüşe bakılırsa haksız olarak elde ettiği has tedariğidir. 293 Yaşar Yücel, Osmanlı İmparatorluğunda Desantralizasyona (Adem-i Merkeziyet) Dair Genel Gözlemler, Belleten, cilt XXXVIII, sayı (1974), s İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, s

79 66 yarısı ile ikinci yarısını karşılaştırdığımızda iki dönemdeki has gelirlerinin akçe civarında seyrettiği, arada pek fazla bir farklılık olmadığı görülmektedir. Defterlerdeki bilgilerden Silistre sancakbeylerinin görevde kalış sürelerini tahmin etmek de mümkündür. Meselâ Süleyman Bey den önce Silistre sancakbeyliği görevinde olan Hüseyin Bey in toplamda 1 yıl 9 ay görev yaptığı, iki sancakbeyine ait tevcih kayıtlarından anlaşılabilmektedir. 2. Zeâmetler Zeâmetler, geliri yirmi bin ile yüz bin akçe arasında olan dirlikleri ifade etmektedir 295. Vilâyet kâtiblerinin icmâl defterine yirmi bin akçelik gelirle kayd etmiş olmalarından dolayı icmâllû kılıç zeâmet adı da verilen bu dirlikleri tasarruf eden kimselere ise zaîm adı verilmektedir. Zeâmetler hazine ve timar defterdârları, zeâmet kethüdâları, alaybeyleri, kale dizdârları 296, kapucıbaşıları, divan kâtibleri ve şâkirdleri, defterhâne ve hizâne-i âmire kâtibleri gibi yüksek devlet memurlarına verilirdi 297. Zeâmetler de haslar gibi serbest timar kategorisine dâhildi. Bu tip timarlar genellikle padişah hasları, sultan ve vezir vakıfları yanında vezir, beylerbeyi, sancakbeyi, nişancı, defterdâr, divan kâtibleri, çavuşlar, çeribaşları, subaşılar ve dizdârlar gibi devlet görevlilerine verilen has ve zeâmetlerdi. Bu görevliler cezalardan, evlilik vergilerinden ve kaçan kölelerin satışından elde edilen gelirleri diğer otoritelerle paylaşmazlardı. Tüm yurtluk-ocaklık timarlar da aynı dokunulmazlıklara sahipti. Timar ve zeâmetlerin arpalık 298, hükümet 299 ve ocaklık 300 tipleri mefrûzü l-kalem ve maktû ül-kadem adı verilen bir yapı altında belirli bir otonomiye sahip olmaları bakımından normal timar türlerinden ayrılıyordu Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü l-beyân, s. 139.; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I. cilt, s. 516.; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III. cilt, II. kısım, s Üzerinde çalıştığımız dönemdeki dizdârlarla ilgili timarlara Dizdâr başlığı altında değinilmiştir. Bunanla birlikte bu timarların genelde timar statüsünde olduğunu belirtmeliyiz. Sadece Tebriz seferine gönüllü olarak katılıp dizdârlık hizmetinde bulunduğu için aldığı terakki ile timarını zeâmete dönüştüren Mustafa ya ait zeâmet kaydı bulunmaktadır. Mustafa, aldığı akçe terakki ve akçe ziyade ile akçe olan timar gelirini e tamamlayarak zeâmet sahibi olmuştur. Bkz. TRD-100, s Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der Hülâsa-i Mezâmin-i Defter-i Dîvân, s ,70-71.; H. Sahillioğlu, Zeâmet, s ; E. Afyoncu, Zeâmet, s Arpalık hakkında bkz. Cahit Baltacı, Arpalık, DİA, cilt III, s Osmanlı da hükümet için bkz. Mehmet İpşirli, Hükümet, DİA, cilt XVIII, s Ocaklık hakkında bkz. Orhan Kılıç, Ocaklık, DİA, cilt XXXIII, s Halil İnalcık, Timar, EI, vol. X, s. 505.; Osmanlı ve öncesindeki muafiyet ve dokunulmazlıklar hususunda bkz. Halil İnalcık, Autonomous Enclaves in Islamic States: Temlîks, Soyurghals, Yurtluk- Ocaklıks, Mâlikâne-Mukâta as and Awqaf, History and Historiography of Post-Mongol Central Asia and the Middle East, Studies in Honor of John E. Woods, (ed. Judith Pfeiffer and Sholeh A. Quinn in Collaboration with Ernest Tucker), Wiesbaden 2006, s

80 67 Üzerinde çalıştığımız dönemde biri TRD-5 (1552) te ve ikisi TRD-89 (1586) da olmak üzere üç adet arpalık kaydı bulunmaktadır. TRD-5 teki kayıtta Ahmed Ağa adındaki Dergâh-ı Âli Dördüncü Baş Kapıcısının daha önce sahibi olduğu arpalık timarı başkasına verilmiş, yerine Tırhala dan bir arpalık verilmişse de sahibinin ölmemiş olduğu anlaşıldığından bu da elinden alınmıştır. Bunun üzerine mukaddemâ Silistre beği olan Mehmed Beğ tahvilinden akçelik, Ali Çavuş tahvilinden akçelik ve Murad Bey zeâmetinden de akçelik hisse biriktirilmiş ve kendisine ber vech-i arpalık olarak tevcih edilmiştir 302. Diğer iki kayıt ise Dergâh-ı Âli Baş Çavuşu olan Hızır Ağa ya aittir. Bu kayıtların her ikisi de Hızır Ağa nın kendisinden önceki çavuş başıların arpalıklarının ve akçe olup kendisinin de südde-i sa adetin kadîmî emekdârı ihtiyârı olduğu gerekçesiyle inâyet ricâ etmesi üzerine tevcih edilmiş olan arpalık terakkisi ve noksan tamamlama kayıtlarıdır 303. Beylerbeyleri ve sancakbeylerinin oğullarına da verilmesi kanun olan zeâmetler, beratları merkezden alınması icab eden dirlikler olduğu için tezkireli timar gurubuna girmektedir. Bir zaîmin dirliği, vefat ettiğinde kılıç zeâmet bozulmamak şartıyla büyük oğluna daha fazla pay verilmek üzere oğulları arasında paylaştırılırdı. Zaîmin vefatı durumunda eğer oğlu yoksa bu kılıç zeâmet daha aşağıda bir gelire müstahak olan birine verilmezdi. Çünkü kılıç zeâmet parçalanamazdı. Bir timar sahibinin savaşlarda gösterdiği üstün yetenek ve kahramanlıkla aldığı terakkilerle gelirini yirmi bin akçenin üstüne çıkarırsa zeâmet sahibi olma şansı vardı. Bu kişi öldüğünde elindeki zeâmet kılıç zeâmet olmadığı için daha sonra terakki olarak aldığı hisseler gerektiğinde hak sahibi olan başka sipahilere hisse olarak verilirdi TRD-5, s Tevcih tarihi: 18 Ş 960 (30 Temmuz 1553). Bu kayıttan sabık Silistre sancakbeyi Mehmed Bey in, bu kaydın tarihi olan 18 Ş 960 tarihinden önceki bir tarihte artık Silistre sancakbeyi olmadığı anlaşılmaktadır. Ancak haslar kısmında zikrettiğimiz üzere Mehmed Bey in sancakbeyliği görevinden ölüm sebebiyle mi yoksa başka bir sebeple mi ayrıldığı konusu defterde belirtilmemiştir. 303 Bu iki kayıttan ilkinde Hızır Çavuş un, Silistre haricinde Sivas, Bozok ve Saruhan, Divriği, Sivas ve Niğde sancaklarında geliri bulunmaktadır. Bkz. TRD-89, s Kaydın tarihi: 24 Ş 994 (11 Ağustos 1586).; 2 N 994 (17 Ağustos 1586) tarihli ikinci kayıtta ise var olan gelirlerine Niğde sancağından başka gelirlerle Aydın sancağından gelirlerin eklendiği görülmektedir. Niğde sancağındaki bir kısım geliri, akçelik zeâmete sahip iken görevinden ferâgat eden oğlu Halil Çavuş tahvilindendir. Bkz. TRD-89, s Sofyalı Ali Çavuş Kanunnâmesi, s ; Seferler birçok timarın zeâmete dönüşmesini sağlıyordu. Üzerinde çalıştığımız dönemde birçok timarın zeâmete dönüşmesini sağlayan sefer, bu döneme tabir-i caizse damgasını vuran Şark seferleri olmuştur. Üzerinde çalıştığımız defterlerdeki kayıtlarda timarını zeâmete dönüştürebilenlerin genelde savaşlarda baş getirmiş kimseler olduğu ya da katıldığı savaşın adı verilmeden sadece baş getirmiş kimseler olduğu tesbit edilmiştir. Ancak bununla beraber timarın zeamete dönüşmesinde birinin adamı olmak da etkili olmuş görünmektedir. Mesela 21 M 994 (12 Ocak 1585) tarihli bir kayıtta Rumeli Beylerbeyi Mehmed Paşa nın adamı olan Yusuf a Silistre sancağından başka Alacahisar, Vılçıtrın, Prizrin ve Paşa (Sol Kol) sancaklarından da hisseler biriktirilerek ma zûl olduğu akçelik timarın üzerine eklenmiş ve zeâmet haline getirilerek tevcih edilmiştir. Yusuf un yarar olduğu

81 68 Aşağıdaki çizelgede de görüldüğü gibi, üzerinde çalıştığımız defterlerde özellikle TRD-71 den itibaren timarını zeâmete dönüştüren kimselerin kayıtları bulunmaktadır. Defterlerde timarın zeâmete dönüşmesi tersim-i zeâmet ibaresiyle ifade edilmiştir. Bu kimseler katıldıkları Şark seferindeki çeşitli muharebelerde önemli kişilerin başını getirdikleri ya da sadece baş getirmiş oldukları için timarlarını zeâmete dönüştürebilmişlerdir. TRD-71, 80, 89, 100, 105 ve 121 deki toplam 31 tersim-i zeâmet kaydından 9 tanesi baş getirme dolayısıyla zeâmete dönüştürülmüş timarların kaydıdır ve bu dirliklerin tümü Şark seferlerindeki çeşitli savaşlarda baş getirilmesi dolayısıyla verilmiştir. Yine TRD-71 de timarı zeâmete dönüşmeden önce akçelik timar tasarruf eden Divane Kanber b. Çalapverdi, İmamkuluhan muharebesinde baş kesüb kendü mecruh olub ve yarar atı şehid olub ziyâde yoldaşlıkda bulunduğuna dâir Silistre alaybeyi Mehmed mühürlü defter göndermiş ve terakkiyle timarı akçelik zeâmete dönüşmüştür 305. TRD-121 de ma zûlden tevcihle zeâmet alan Mehmed bin Yunus, İmamkuluhan muharebesinde baş kesme hizmetinde bulunmasının yanı sıra yarar adamlarıyla beraber Şamahı (Şemahı) kal ası binasında mimarlık hizmeti nde bulunmuştur. Bunun haricinde Mürşidkuluhan ve Aleksandr muharebelerinde yoldaşlığı zuhura gelmiş, ayrıca Tiflis e ve Demürkapu ya hazine irsalinde hizmet etmiştir. Bu yararlılıkları dolayısıyla timarına yapılan terakkilerle timarı akçelik zeâmet haline gelmiştir 306. Yukarıda bahsettiğimiz 31 kişiden 2 tanesi yarar baş getirmiş olmaktan dolayı timarlarını zeâmete dönüştürebilmişlerdir. TRD-71 de bulunan iki kayıttan birincisinde Ali veled-i Ahmed isimli sipahi, yine Şark seferleri çerçevesinde vuku bulan İmamkuluhan muharebesinde yoldaşlık edip Ali Sultan adlı reisin başını kestiği için terakki almıştır. Bunun yanında Şirvan muhafazası için gelen hazineye de hizmette bulunmuştur. İkinci tevcih kaydının sahibi Divane Hamza da hazine zararı kasdına gelen Çerâkise ile hayli cenk ve bir namdâr baş getirme sûretiyle zeâmet sahibi olmuştur. Bu zeâmetlerin her ikisi de akçeliktir 307. Bilindiği üzere Osmanlı Devleti nin özellikle kuruluş döneminde bazı durumlarda dirlikler bir yeri şenletmek şartıyla tevcih edilebiliyordu. Bu anlamda TRD-105 teki zeâmet kaydı geç tarihli olması bakımından dikkate değerdir. Dergâh-ı Âli müteferrikası Delvine sancakbeyi Mustafa nın mektubuyla da belirtilmiş ancak diğer tersim-i zeâmetlerin aksine bu yararlıkların ne olduğu belirtilmemiştir. Bkz. TRD-89, s TRD-71, s Bkz. TRD-121, s Bu iki kayıt için bkz. TRD-71, s. 532, 564. İlk kaydın tarihi: 2 Ca 992 (12 Mayıs 1584), ikinci kaydın tarihi: 30 B 992 (7 Ağustos 1584).

82 69 olan Hüseyin, yararlılıkları dolayısıyla önemli mikdarda terakki almış ve merkezden bunların biriktirilip kendisine tevcihini rica etmiştir. Bunun üzerine kimsenin tasarrufunda olmayıp aynı zamanda havâss-ı hümâyûna layık olmayub harabe olmağın mamur ihya eylemek üzere bervech-i tekmil akçelik üzere Gence Beylerbeyi Haydar Paşa tarafından tevcih edilmiştir. Şenletmek maksadıyla tevcih olunduğu vurgulanan Vilâyet-i Gence ye tâbi Şemkûr nahiyesindeki bu köyler ve mezraalar Hüseyin in elinde var olan akçelik zeâmet ile biriktirilmiş ve terakkilerine yapılan akçelik bir ziyade ile toplamda akçelik zeâmet tevcih edilmiştir 308. İcmal defterlerinde zeâmet kayıtları yanında bulunan an-zeâmet ibaresi, hisseye tekabül edip, bu hisse sahiplerinin hâsıl ve zeâmetlerinin başka bir sancakta olduğuna işaret etmekteydi 309. Bir zaîmin kılıç zeâmetini aldığı sancakta mütemekkin olması kanun icabıydı. Buna mugayir hareket eden zaîmler, zeâmetlerinin ellerinden alınması tehlikesiyle karşı karşıya kalırdı. Bu konuda sıkı bir kontrolün olmasının sebebi, savaş zamanında ya da bir isyan zuhurunda alaybeyi ve sancakbeyinin sancağı altında toplanıp mümkün olan en kısa sürede beylerbeyine iltihak edebilmelerinin gerekmesiydi. Zaîmlerin, zeâmetlerinin her akçesi için sefere bir cebelü götürme zorunluluğu vardı 310. Üzerinde çalıştığımız defterlerde kılıç zeâmetinin bulunduğu yerde mütemekkin olmadığı için zeâmeti elinden alınan bir zaîmin kaydı tesbit edilmemiştir. Bir zeâmete dahl ve taarruzun önlenmesi için onun zeâmet olmasından başka, zeâmet tevcih edilirken kaydına bir şerh düşüldüğü de oluyordu. Örneğin bir zeâmet kaydında vezâretle kapudan paşalığa getirilen İbrahim Paşa nın, Mehmed adlı Dergâh-ı Âli müteferrikasının derya ilminde mahir ve ehl-i vukufdur deyu bildirmesi üzerine 308 Hüseyin in akçelik icmâllû zeâmet tabir olunan kılıç zeâmetten akçelik ze,3amete sahip olmasında etkili olan yararlıkları şunlardır: Şirvan muhafazasına müsellah yoldaşları ile kalmak (terakki Özdemiroğlu Osman Paşa tarafından). Ereş Kalesi nin tamir ve termiminde nice yarar yoldaşları ile gece ve gündüz hizmet edüb ve davarları ile toprak ve ağaç getirüb küllî hizmet ve her vechle yoldaşlığı vücâda gelmek (Sultaniye Beylerbeyi Ferhad arzıdır). Müceddeden bina olunan Gerezren? Kalesi nde hizmeti sıbkat etmek (Gence Beylerbeyi Mustafa arzıdır). Seyyid Mehmed nâm mülhid Muharebesi nde yoldaşlık (Erdebil Beylerbeyi Rüstem arzıdır). Şirvan da istihdâm olunan mâl-ı mîrî tahsilinde sa yi olub ve beytü lmalin izdiyadına bâis olmak (Hizâne-i Âmire nin Şirvan cânibi defterdârı Süleyman arzıdır). Melik Süleyman ve Mürsel İskender Hân-ı Türkmân nâm mülhid Muharebesi nde yoldaşlığı zuhura gelmek (Gence Beylerbeyi Mustafa arzıdır). Serhad-ı mansurede vaki olan ılgarlarda ve muharebelerde yoldaşlığı zuhura geldiğinden gayrı Âli kulu Sultan mülhid Muharebesi nde yarar dil ve baş getirüb müstehak-ı inâyet olmak (Ferhad Paşa tarafından verilen hükm-i şeriftir). Hüseyin in gösterdiği bu değişik tarihlerdeki yararlıkların sonuncusu olan yarar baş ve dil getirmek ona Silistre deki zeâmetine ilaveten Gence den de köy ve mezraalara tasarruf etmek yolunu açmış görünmektedir. Ayrıca bu kayıttan, yarar baş ve dil getirmenin timarların zeâmete dönüşmesi yanında var olan zeâmetin gelir mikdarının artmasında da rol oynadığı anlaşılmaktadır. Bkz. TRD-105, s Kaydın tarihi: 24 L 997 (5 Eylül 1589). 309 Mustafa Oflaz, Osmanlı Dirlik Sistemi, Türkler, cilt X, s Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der Hülâsa-i Mezâmin-i Defter-i Dîvân, s ,70-71.; H. Sahillioğlu, Zeamet, s ; E. Afyoncu, Zeâmet, s

83 70 tersane-i âmirede istihdam olunmuştur. Mehmed in bu yararlığından dolayı, bundan sonra vaki olacak deniz seferlerine eşmesi durumunda timarına dahl ve taarruz ettirilmemesi için İbrahim Paşa ya tembihte bulunulmaktadır. Mehmed adlı zeâmet sahibinin dirliği deniz seferlerine eşmek üzere kendisine tevcih edilmiştir 311. İncelediğimiz timar rûznâmçe defterlerinde zaîmlere Silistre sancağından çeşitli sebeplerle tevcih edilmiş toplam 271 adet zeâmet kaydı bulunmaktadır (Bkz. Çizelge-5). 311 TRD-100, s Kaydın tarihi: 11 Ra 996 (9 Şubat 1588).

84 71 71 Çizelge-5: Zeâmetlerin Tevcih Sebepleri Defterlerde Geçen Tevcih Sebepleri TRD-5 (1552) TRD- 11 (1558) TRD- 27 (1569) TRD- 28 (1570) TRD- 64 (1582) TRD- 71 (1584) Kaybedilen timara bedel olarak dirlik verilmesi Beratın zâyi olması dolayısıyla beratın yenilenmesi Başkasına yanlışlıkla verilen timarın geri alınması Berat tecdidi Cülûs terakkisi 1 1 Dirliklerin mübâdele edilmesi İbtidâdan timar verilmesi 3 3 Müceddeden tahrir Noksan tamamlama Terfi etme (Dergâh-ı Âli çavuşluğuna) Terakki Timarın yararlılıklardan dolayı zeâmete yükselmesi Ulûfesi bedeli olarak Yarar olmak Tesbit edilemeyen Toplam TRD- 80 (1585) TRD- 89 (1586) TRD- 96 (1587) TRD- 100 (1588) TRD- 105 (1589) TRD- 121 (1590) TRD (1590) Toplam

85 72 Yukarıdaki çizelgede zeâmet olarak kayıtlı olan dirliklerin tevcih edilmesindeki en önemli etkenin terakki ve noksan tamamlama olduğu görülmektedir. Bu iki tevcih sebebinden de terakki tevcihinin sayısı yüksektir (74 adet). Tüm defterlerde bu iki tevcih sebebi bulunmakla beraber özellikle TRD-64 ten itibaren bir artış söz konusudur. Bu durumu, 1578 de başlayan ve ilk devresi 1590 a kadar süren Şark seferlerine bağlayabiliriz. Noksan tamamlama oranının fazla olmasının sebebinin, zeâmet sahiplerinin gelirlerinin farklı sancaklardan hatta farklı eyaletlerden temin edilmesinden kaynaklandığını düşünüyoruz. Başkasına yanlışlıkla verilen dirliğin geri alınması ve kaybedilen timara bedel olarak dirlik verilmesi ise eşit miktardadır (14 adet). Başkasına yanlışlıkla verilen timarın geri alınması dolayısıyla gerçekleşen tevcihlerin sayısı ilk defterlerde az olmakla beraber Şark seferlerinin ilk dönemlerinde hızlı bir artış göstermektedir. Bunun sebebinin gerçekleşen muharebelerde yapılan yararlılıklar karşılığında tevcih edilen inbidâ timarları olduğunu düşünüyoruz. Zeâmet sahipleri gerekli durumlarda, başkasına yanlışlıkla tevcih edilen bu gelirlerin kendilerine ait olduğuna dâir şahit gösteriyorlardı. Çizelgede de görüldüğü üzere kayıtlarda sipahizâde olup zeâmet alan kimseye rastlanmamıştır. Ayrıca ibtidâdan zeâmet alan çok az kişi bulunmaktadır (3 adet). Çizelgede ulûfesi bedeli dirlik alanların sayısı oldukça yüksektir (17 adet). Bu durum, devletin görevlilerine nakit para vermek yerine dirlik tahsis ettiğini göstermektedir. Yarar olmak dolayısıyla tevcih edilen dirliklerin sayısı çok azdır (4 adet). Bu yarar olma durumu, sadece yarar olmak olup herhangi bir ayrıntısı yoktur. Timar rûznâmçe defterleri sayesinde zeâmetlerin intikal şekilleri ve sebepleri hakkında bilgi edinebilmek de mümkündür. Dirlik sahibinin vefatıyla dirliğinin mahlûl kalması durumunda dirliklerin bir başkasına tevcihi (98 adet) ve dirlik sahibinin dirliğinden ferâgatinden dolayı intikal etmesi (50 adet) en sık geçen intikal şekilleridir. Dirlik sahibinin vefatı dolayısıyla intikal eden dirliklerin sayısında özellikle 1582 tarihli TRD- 64 ten itibaren bir artış görülmektedir. Bunun sebebi, 1578 de başlayan ve ilk devresi 1590 a kadar süren Şark seferleridir. Kayıtlardan, bu vefatların neredeyse tamamının Şark seferlerindeki muharebelerde gerçekleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Geri kalan çok az bir kısmında ise sipahilerin evlerinde vefat ettiği ya da yine sefer dönüşü yolda vefat ettiği belirtilmiştir.

86 73 Dirlik sahiplerinin ferâgatinden dolayı dirliğin mahlûl kalmasını (50 adet), artık timar geliri elde etmenin eskisi kadar revaçta olmamasına ya da dirlik sahiplerinin bir başka yerde daha iyi bir dirlik alma ümidiyle dirliğinden ferâgat etmesine bağlayabiliriz. Kayıtlarda, mahlûl kalmış bir dirliğin nasıl olup da mahlûl kaldığı belirtilmemektedir. Ancak mahlûl kalan dirliklerin (35 adet) başka sipahilere tevcihi için bir gayretin olduğunu, çizelgedeki veriler bize göstermektedir. Çizelgede sayıca fazla olan bir diğer intikal şekli sefere gitmemedir (15 adet) ve 1584 tarihli TRD-71 ten itibaren başlamaktadır. Şark seferlerinin başlangıç tarihinden 8 yıl sonrasına ait olan bu defterden öncesinde, sefere gitmeme dolayısıyla intikal eden dirlik bulunmamaktadır. Bu durum bize, Osmanlı Devleti nin Şark seferleri dolayısıyla ne kadar meşakkatli bir sürece girdiğini göstermek açısından önemlidir. Seferlerin ilk sekiz yılında bile zeâmet sahibi kimseler sefere gitmemeye başlamış, sefere gitmeyenlerin sayısı arada bazı düşüşler olmakla birlikte devamlı olarak artmıştır. Bu durum karşısında kayıtlarda şart koşularak dirlik tevcih edildiği görülmektedir. Demürkapu seferine gitmek şartıyla, Şark seferine gitmek şartıyla veya sadece sefere gitmek şartıyla yapılan dirlik tevcihleri bu durumu örneklemektedir 312 (Bkz. Çizelge-6). 312 Bu şartlarla tevcih edilmiş bazı timar örnekleri için bkz. TRD-64 (1582), s. 143.; TRD-71 (1584), s. 569.; TRD-80 (1585), s. 325.; TRD-89 (1586), s. 195, 222, 227.; TRD-96 (1587), s. 293, 312.; TRD-100 (1588), s. 341, 343.; TRD-105 (1589), s. 612, 614, 616, 617, 624, 656.

87 74 74 Çizelge-6: Zeâmetlerin İntikal Şekilleri Defterlerde Geçen İntikal Şekli Sebepleri TRD-5 (1552) TRD- 11 (1558) TRD- 27 (1569) TRD- 28 (1570) TRD- 64 (1582) Başka bir dirliğin tasarruf edilmesinden dolayı Babanın sağlığında dirlikten ferâgat etmesi 1 1 İfrazdan intikal etmesi TRD- 71 (1584) Dirliğin mahlûl olmasından dolayı Defter-i cedidden dolayı intikal etmesi Ehl-i fesad/reis-i eşkıya olmaktan dolayı intikal etmesi Emre itaat etmemek 1 1 Dirlik sahibinin dirliğinden ferâgatinden dolayı intikal etmesi Dirlik sahibinin vefat etmesi Görevini yerine getirmeme 1 1 Haric-ez defter Mahlûl kalan dirliğin intikal etmesi Dirliklerin mübadele edilmesi 1 1 Kardeşin vefat etmesinden dolayı intikal etmesi 1 1 Seferden firar etmek 1 1 Sefere gitmeme Tesbit edilemeyen Toplam TRD- 80 (1585) TRD- 89 (1586) TRD- 96 (1587) TRD- 100 (1588) TRD- 105 (1589) TRD- 121 (1590) TRD (1590) Topla m

88 75 3. Timarlar Timar sisteminin en alt basamağında yer alan timar, Barkan ın ifadesiyle, geliri yirmi bin akçeye kadar olan askerî dirlikler olup, geçimlerini ve hizmetlerine ait masrafları karşılamaları için bir kısım asker ve memurlara, belli bölgelerden kendi nâm ve hesablarına tahsili salâhiyetiyle birlikte tahsis edilmiş olan vergi kaynaklarına verilen isimdir 313. Burada şunu belirtmeliyiz ki, bir timarlı sipahi ne kendisine tahsis edilen toprağın mülkiyetine sahipti ne de timarı dâhilindeki köylülerin sahibi ya da efendisiydi 314. Sipahiye bırakılan sadece bu toprakların gelirleriydi. Bu gelirler ona, yapacağı hizmetler karşılığında alacağı maaş olarak bırakılıyordu. Bu anlamda çoğunlukla savaşçı olan timarlı sipahi, tamamıyla Osmanlı merkezinin keyfine tâbiydi ve kırsal dünyanın ritmi içinde yaşıyordu. Kısmen reâyânın emeği sayesinde geçiniyor idiyse de bu onun sorunu değildi 315. Osmanlı Devleti nde kuruluş döneminden itibaren var olduğunu bildiğimiz timar sistemi, daha sonraki devirlerde de gelişimini sürdürmüştür. Orhan Bey döneminde Rumeli ye geçilmesiyle sistem bu bölgede de uygulanmaya başlamış, tam olarak yerleşmesi ise I. Murad Hüdavendigâr döneminde gerçekleşmiştir. Bu anlamda Rumeli Beylerbeyi Timurtaş Paşa nın önemli hizmetleri olmuştur 316. Timar sisteminin Osmanlı ülkesinde tam olarak yerleşmesi ise Fatih Sultan Mehmed döneminde gerçekleşmiştir. Fatih Sultan Mehmed in kanunnâmesinde timarlar akçeye kadar olmak üzere vezir-i âzam tarafından padişaha arz olunmadan verilebiliyordu. Vezir-i âzamdan başkasının böyle bir salâhiyeti yoktu. Beylerbeyilerin merkeze olan arzları eğer kanuna mugayir değilse itiraz görmeden kabul olunuyordu. Ancak Kanunî Sultan Süleyman ın saltanatı döneminde 935/1527 de yapılan bir düzenlemeyle beylerbeyilerin belli bir mikdara kadar olan ve kılıç timar tabir edilen timarları merkeze arz etmeden tevcih edebilmelerinin önü açılmıştır 317. Buna göre beylerbeyilerin ancak bir tezkire ile beratı divandan alınmak üzere merkeze arz edebildikleri timarlara tezkireli timar deniyordu 318. Buna karşılık beylerbeyinin doğrudan doğruya kendisinin verdiği kılıç timara tezkiresiz timar denilmekteydi. İcmâl defterlerinde kaydı bulunduğu için tezkireli timarların bir diğer adı 313 Ö. L. Barkan, Timar, s Ö. L. Barkan, Timar, s N. Beldiceanu, Osmanlı Devletinde Timar, s Hoca Saadeddin, Tacü t-tevârih, cilt I, s İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt II, s Burada hemen belirtmeliyiz ki bu durum ilerde timar sisteminin bozulmasının sebeplerinden sayılacaktır. 318 Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der Hülâsa-i Mezâmin-i Defter-i Dîvân, s. 66.

89 76 icmâllû idi 319. İcmâl defterinde kayıtlı oldukları için bu timarların parçalanması yasaktı 320. Tezkiresiz timarların mikdarı tüm eyaletlerde aynı değildi. Bu timarların en büyüğü Rumeli deki eyaletler ile Şam, Haleb ve Diyarbekr bölgelerinde 6.000, Anadolu ve Kıbrıs eyaletlerinde 5.000, Karaman, Zülkadriye ve Rum eyaletlerinde akçe olabiliyordu 321. Her sipahi, timarının her akçelik kısmı için bir cebelü çıkarmakla yükümlüydü. Eğer mazeretsiz olarak sefere eşmez veya sefere gerektiği kadar cebelü göndermezse azledilme tehlikesiyle karşı karşıya kalırdı 322. Timar arazisi kılıç adı verilen ve tıpkı zeâmetlerdeki gibi hiçbir zaman bölünemeyen bir esas kısım ile gösterilen yararlılıklar neticesinde elde edilen ve terakki adı verilen hisselerden meydana geliyordu. Sipahinin vefatı durumunda timarının sadece kılıç kısmı olmak üzere oğluna verilmesi genel temâyüldü. Bir sipahi oğlu, devlete sipahi oğlu olduğunu isbat edebilirse önünde sonunda timar sahibi oluyordu. Meselâ 1586 tarihli TRD- 89 daki bir kayıtta Avlonya Sancağı ndan bundan sonra timar almamak üzere ma zûl olmuş olan Kasım oğlu Hızır ın timar tasarruf etmeyen oğlu Balı için Rumeli kethüdâsı, elinde olan beratının atası beratı olduğunu ve Kasım ın sulbî oğlu olduğunu bildirmiştir. Rumeli kethüdâsının bildirmesi sayesinde Balı, diğer kardeşleri Mustafa ve Ali gibi timar sahibi olmuştur. Kayıtta, Balı dan önce timarlarını alan diğer kardeşlerinin timarlarını babalarının bildirmesi ile almış oldukları belirtilmektedir 323. Bir sipahi oğlunun timar alabilmesi için mu temedün-aleyh kimseler ya da şuhûd-ı istima ı (şahitlerin şahitliğinin dinlenmesi) şartı da aranıyordu. Kayıtlarda sipahi oğullarından bazılarının birkaç kişinin şehadetiyle 324 timar alabilirken bazılarının timar alabilmek için birçok kişinin şehadetine başvurduğu görülmektedir. TRD-89 daki bir kayıtta Yunus oğlu Hasan, Demirkapı dönüşü evinde vefat eden Abdullah oğlu Perviz tahvilinden Tebriz deki yoldaşlığı sebebiyle aldığı timarı alabilmek ve sipahi oğlu olduğunu isbat edebilmek için Silistre zu amâsından 2 za îm ve 10 nefer sipahi nin 319 Midhat Sertoğlu, Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Toprak Dirliklerinin Çeşitli Şekilleri, VI. Türk Tarih Kongresi (Ankara Ekim 1961), Kongreye Sunulan Bildiriler, TTK Basımevi, Ankara 1967, s M. Tayyib Gökbilgin, Kanûnî Sultan Süleyman ın Timar ve Zeamet Tevcihi İle İlgili Fermanları, s Ö. L. Barkan, Timar, s Coşkun Üçok, Osmanlı Devlet Teşkilâtından Timarlar-Giriş, AÜHFD, cilt I, sayı 4 (1944), s Bkz. TRD-89, s TRD-96, s. 347.; TRD-105, s. 648, 656.;TRD-80, s Bu sonuncu kayıtta mu temedün-aleyh kimselerden başka bölge kadısının da şehâdeti söz konudur.

90 77 şehâdetine ihtiyaç duymuştur. Bu şehâdetin gerçekleştiği ise Sağ Kol Alaybeyi Mehmed tarafından bildirilmiştir 325. Bazı timarlı sipahiler sağlıklarında çocuklarının timar alabilmesini de sağlamışlardır. Bunun için artık yaşlandıklarını ve sefere eşmeye güçlerinin olmadığını ancak sefere eşmeye yarar oğullarının olduğunu merkeze bildiriyorlardı 326. Bazı durumlarda sipahi yaşlılığını bahane etmeden oğlu bir savaşta yararlılık gösteriyor ve bu yararlığı sonucu timar alabiliyordu 327. Yine bazı sipahiler kendi timarlarının muayyen bir miktardaki hissesinden oğlu yararına ferâgat ederek oğullarının timar sahibi olmasını sağlayabiliyorlardı 328. Bir kılıç timara birden fazla sipahinin tasarruf etmesi prensipte mümkün değildi. Ancak uygulamada bunun dışına çıkıldığı olmuştur. İlk dönemlerde sıklıkla görülen bu timarlara be-nevbet timar deniyordu. Be-nevbet timarda aynı timarı tasarruf eden iki sipahi sefere nöbetleşe eşerlerdi ve cebelü göndermeyip kendileri giderlerdi. Böyle bir uygulama timar bekleyenlerin baskısı ve devletin savaş meydanlarında daha fazla insan gücüne ihtiyaç duymasından doğmuş olmalıdır 329. Bazı durumlarda ise iki kardeş babalarının timarına aynı anda tasarruf edebiliyordu. Buna bervech-i iştirak deniyordu 330. Sipahinin oğlunun olmaması durumunda timar bir başkasına da verilebilirdi ve bu verilen kısım yine kılıç kısımdı. Terakkiler intikal etmiyordu. Böylece sipahi timarının büyümesi ve zaman içinde bir toprak asaleti sınıfı ortaya çıkmasının da önüne geçilmiş oluyordu. Aynı zamanda rotasyon usulü de kullanılıyor ve sipahilerin yerleri sık sık değiştiriliyordu. Aynı 325 Bkz. TRD-89, s Mesela bir kayıtta Yusuf oğlu Mustafa adlı sipahi, yaşlı olduğu ve sefere eşmeye gücünün olmadığını bildirmiş ve timarının oğulları Hasan ve Hüseyin e bervech-i iştirak tevcih edilmesini rica etmiştir. Bkz. TRD-71, s. 664.; Ahmed adlı bir başka sipahi yaşlı olduğunu ve sefere eşmeye gücünün olmadığını bildirmiş ve timarının oğulları Cafer ve Mahmud a bervech-i iştirak tevcih edilmesini rica etmiştir. Bkz. TRD-105, s Bu kayıtların tümünde babalar bir daha timar almayacaklarını da belirtmişlerdir. O bölgede oturan ve mu temedün-aleyh olan kimseler de oğullarının lehine olarak bir daha timar almamaya bir anlamda söz veren bu fedakâr babaların sözüne şehadet etmiştir.; Bu türden olan başka tevcih örnekleri için bkz. TRD-27, s. 63.; TRD-80, s Örnek olarak bkz. TRD-80, s. 281, Bu duruma örnek olarak bkz. TRD-80, s Ancak devlet, ferâgat eden babaların timarlarından gerçekten ferâgat mi ettikleri yoksa çocuklarının bir şekilde beratlarına sahip olup kendileri lehine ferâgat ettiğine dair yalan mı söylediğinden emin olmak isteyebiliyordu. Mesela 1589 tarihli TRD-105 te Dergâh-ı Âli çavuşlarından olan Ali Çavuş un oğlu olan Bekr e ait bir kayıt zeâmet bulunmaktadır. Bekr, daha önce Silistre sancağında akçelik bir noksanla akçelik gelire tasarruf etmektedir. Bu gelirle aynı zamanda Dergâh-ı Âli çavuşları zümresine ilhak olmuştur. Daha sonra yararlılıkları dolayısıyla akçelik bir terakki elde etmiştir. Bu terakkinin feerâgat eylediğini söylediği babası tahvilinden kendisine verilmesini merkezden rica etmiştir. Bu terakkilerin geliri babası tahvilinden tevcih olunmuştur. Ancak merkez, dönemin Rumeli Beylerbeyi nden babasının gerçekten ferâgat mi ettiği yoksa vefat edip de beratının oğlunun eline mi düştüğü konusunu iyice anlamasını istemektedir. Bkz. TRD-105, s H. İnalcık, Timar, s Bu tasarruf şeklini örnekleyen kayıtlar için bkz. TRD-27, s. 50,; TRD-71, s. 551, 647, 664.; TRD-89, s. 195.; TRD-105, s. 643, 662.

91 78 usûl gelir düzeyi yüksek olan zeâmet ve haslara tasarruf eden vezirler ve yüksek devlet memurları için de geçerliydi 331. Kanunda göründüğü şekliyle timar sahibi köylünün sahibi idi. Fakat bu sahiblik ona köylüler üzerinde her türlü hakkı tanımıyordu. Devlet sipahiyi ve gelirlerini korurken köylüyü de korumayı ihmal etmemiştir. Sipahinin köylüyü sömürmesine engel olurken köylü ile yakın ilişkiler kurmasına da engel olmaya çalışmış, sistemi bunu sağlayacak şekilde düzenlemiştir. Mesela köylü devlete karşı gerekli tüm görevlerini yerine getirdikten sonra sipahi köylüden, bundan fazlasını taleb etme hakkına sahib değildi. Köylünün, sipahiyi doğrudan kadıya ya da sultana şikâyet etme hakkı vardı. Böylece devlet köylünün sipahi karşısında köleleşmesini önlemiş oluyordu 332. Belli günlerde köylünün sipahinin toprağında çalışması, atına ot tedarik etmesi ve evini yapması gibi Osmanlı öncesi uygulamalar da mümkün mertebe paraya çevrilmiştir 333. Sadece Anadolu beylerbeyliğine bağlı yerlerde gördüğümüz mülk timarlarda ise devlet, bütün hak ve vergileri toplama yetkisini o timarın sahibine vermiştir. Onun ölümü halinde bu yetki mirasçılarına geçerdi. İlk zamanlarda bu timar sahiplerinin, bu hakları bir mülk olarak satın almış oldukları ya da fevkalade durumlarda bir hizmet karşılığı kendilerine bağışlanmış olduğu için devlete karşı hiçbir sorumluluğu yokken, zamanla askerî hizmet şartı zorla kabul ettirilmiştir. Bunun sonucunda bu timarların sahipleri sefere bizzat gitmek ya da bir cebelü göndermek seçeneklerinden birini seçmek zorunda kalmışlardır. Bu timar sahipleri sefere gitmez ya da bir cebelü göndermezlerse bir yıllık gelirlerinin hazine tarafından alınmasıyla iktifa edilirdi 334. Buna karşılık mülk olmayan timarların sahipleri sefere eşmezlerse yukarıda da bahsettiğimiz üzere timarlarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalırlardı. Beldiceanu, timarları hizmet türlerine göre sivil ve askerî timarlar olarak ikiye ayırmıştır. Ona göre timarlar sadece askerî hizmetle yükümlü kimselere değil, sivil hizmetle yükümlü kimselere de tevcih edilmekteydi. Hizmet timarı olarak adlandırdığı bu timarlara tasarruf edenlere dinî yaşamla ilgili görevleri yerine getiren imam ve müezzin gibi kimseleri dâhil etmiştir. Yine şehirlerdeki iktisadi hayatta önemli olan muhtesibleri de 331 H. İnalcık, Timar, s Osmanlı köylüsünün Ortaçağ Avrupa köylülerinden farklı olduğu noktasındaki tartışma için bkz. Ömer Lütfi Barkan, Türkiye de Servaj Var mı İdi?, Türkiye de Toprak Meselesi, Toplu Eserler 1, Gözlem Yay., İstanbul 1980, s H. İnalcık, Klasik Çağ, s. 112.; Yapılan hizmetler karşılığında alınan belli mikdarların hesabı için bkz. Halil İnalcık, Osmanlılar da Raiyyet Rüsûmu, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arşiv Çalışmaları ve İncelemeler, Eren Yay., İstanbul 1996, s Ö. L. Barkan, Timar, s

92 79 hizmet timarı erbabına dâhil etmiştir. Bunların yanında çeşitli görevleri yerine getiren ayrı bir grup daha vardır. Köprü ve yol bakımı ve koruması, at ve deve yetiştirme gibi görevleri olan kimseler bu kategoridendir 335. Osmanlı timar sisteminde timarların tevcihi, başvuran kişinin komutanının ariza sı yani dilekçesiyle gerçekleşiyordu 336. Sultan bu dilekçe uyarınca bir fermanla belli değerde bir timara atar, sancakta bu değerde bir timar boşalınca da beylerbeyi, başvuran kişiye bir tezkire verirdi. Elinde tezkiresiyle merkeze gelen sipahi adayı, sultanın beratıyla o timarın sahibi olurdu. Eğer bir kimse ilk kez timar alıyorsa yukarıda bahsettiğimiz işlemlerin gerçekleşmesi zorunluydu. Bir sipahi hak kazandığı halde 6 ay içinde merkezden beratını almazsa timarının gelirinden faydalanamazdı 337. Timara hak kazanan kişi ise sadece askerî sınıftan olabilirdi 338. Timar tevcihi için arzlar genelde alaybeyleri, sancakbeyleri ve beylerbeyleri yanında o muharebeye tayin edilmiş olan serdar tarafından veriliyordu. Bununla beraber üzerinde çalıştığımız defterlerde Kırım Hanları 339, Eflak ve Erdel Voyvodaları 340 ve Leh elçisi 341 ile şeyhlerin 342, mukataa sahiplerinin 343, hanedan mensubu hanımların 344 hatta Mekke 335 Bkz. N. Beldiceanu, Osmanlı Devleti nde Timar, s Çeşitli şekillerdeki arzlar yoluyla yapılan timar ve terakki tevcihleri için bkz. Nejat Göyünç, Timar Tevcihleri Hakkında, İ.Ü. Ed. Fak. Tarih Araştırma Merkezi Osmanlı Türk Diplomatiği Semineri (30-31 Mayıs 1994) Ayrı Basım, (1995), s Şimdi emr-i şerîfim şöyledir ki; bir subaşıya veya sipahiye timar tevcih olunup tezkerelerini verdiğin vakit (beylerbeyi) asla tahvîl mektubu verilmeyecek, gereği gibi tenbih ve te kîd edilecektir ki, sancakbeyleri, timar kethüdâları ve timar defterdârları, subaşılar, sipahiler altı aya kadar tezkerelerini Divân-ı Hümâyûndan berât ettirmeleri lâzımdır. Aksi takdirde gelip berat ettirmeyecek olurlarsa timarları mevkûfa zabt olunacakdır. Mazeretleri makbûl olmayacakdır. Bkz. M. Tayyib Gökbilgin, Kanûnî Sultan Süleyman ın Timar ve Zeamet Tevcihi ile İlgili Fermanları, s. 45.; Ö. L. Barkan, Timar, s H. İnalcık, Klasik Çağ, s ; Bilgin Aydın, XVI. Yüzyıl Osmanlı Bürokrasisinde Timar Tevcih Sistemi, Osmanlı Araştırmaları, cilt XXIV, İstanbul 2004, s Kırım Hanlarının mektupları üzerine tevcih edilen timarlar için bkz. TRD-64, s. 71, 81, 84, 92, 95, 100, 191.; TRD-121, s. 69, 84, Dönemin Eflak Voyvodası Mihne nin ricası üzerine tevcih edilen ibtidâ timarları ve terakkiler için bkz. TRD-64, s. 191, 192, 194.; TRD-80, s. 289.; TRD-121, s. 82, 83.; İsmi verilmeden sadece Eflak Voyvodası nın bildirdiği yararlıklar üzerine tevcih edilen timar ve terakkiler için bkz. TRD-64, s. 191, 194.; TRD-96, s. 305.; Erdel Voyvodasının ricası üzerine tevcih edilen timarlar için bkz. TRD-121, s. 76, 77, TRD-121, s. 52 deki ibtidâ timarı, Mehmed adlı birine, Leh elçisinin ricası üzerine tevcih edilmiştir. 342 Şeyh Şücâ nın mektuplarıyla tevcih edilen ve daha önce de zikrettiğimiz timarlar için bkz. TRD-71, s. 653, 658, 674, 678. Şeyh Şücâ nın ricası ile Silistre Sancağı nda verilen timarların sayısı 4 tür. Şeyh in ricası ile varsa başka sancaklarda tevcih edilmiş olan timarların sayısının başka sancaklara ait timar rûznâmçe defterlerinin incelenmesiyle ortaya çıkarılabileceği düşüncesindeyiz.; TRD-80 s. 266 daki kayıt ise, Şeyh Şücâ nın oğlu Mustafa ya tevcih edilen Yanbolu Tatarları Yörükleri subaşılığı zeâmetinin kaydıdır. 343 TRD-121 (1590), s. 50 deki ibtidâ timarı, Delvine sancağı mukataası sahibinin ricası üzerine tevcih edilmiştir L 992 (13 Ekim 1584) tarihli kayıtta, Sultan III. Murad ın kız kardeşi İsmihan Sultan, eşi Sokullu Mehmed Paşa nın vefatından sonra onun adamlarından olan Perviz Macar adlı kişiye timar tevcih edilmesi için ricada bulunmuştur. İsmihan Sultan ın bu ricası üzerine ihtiyarıyla (kendi isteğiyle) ferâgat eden Mehmed veled-i Abdullah tahvilinden Perviz Macar a ber vech-i tekmil akçelik ibtidâ timarı tevcih edilmiştir. Kayıttan, Perviz Macar a daha önce akçelik timar tevcih edildiği fakat müyesser olmadığı,

93 80 Şerifinin 345 arzıyla da timar tevcihi yapıldığı tesbit edilmiştir 346. Bunun yanında bir sipahinin elinden alınan timarının kendisine geri verilmesi noktasında da etkili olmuşlardır 347. Bu türden kayıtlar özellikle 1582 tarihli TRD-64 ten itibaren yani III. Murad ın saltanat döneminin ilk yıllarından itibaren başlamaktadır. Bu kayıtlardan, başlarda savaştaki yararlılık dikkate alınarak tevcih edilen timarların bu dönemde birilerinin isteği, ricası ya da mektubu üzerine tevcih edilmeye başlandığı görülmektedir. Timar sahibi bir sipahinin, sahibi olduğu timarının gelirini artırıp bu artırma sayesinde timarını zeâmete dönüştürmek gibi bir şansı vardı ve buna terakki adı veriliyordu. Arapça bir kelime olan terakki, artma, çoğalma, ilerleme, ileri gitme anlamlarına gelmektedir 348. Osmanlı kaynaklarında ise yeniçeri efrâdı ile timar ve zeâmet sahiplerine, savaşta gösterdikleri yararlılık neticesinde verilen zam anlamında kullanılmaktadır. Timarlardaki terakkiler hisse adıyla da anılıyordu 349. Terakki, savaşta üstün yararlılık gösteren sipahilerin savaşa olan istekliliğini artırmak açısından önemli bir uygulamaydı 350. Terakki tevcihi sistemi devletin gelişmeye müsait olduğu dönemlerde iyi işlemiş olmakla beraber, daha sonraki dönemlerde işlerliğini kaybetmeye başlamıştır. XVI. yüzyıla gelindiğinde, beyler, rüşvete tamâ edip yetkilerini kötüye kullanarak hakkı olmadığı halde reâyâdan olanlara timar tevcih edilmesini sağlamışlardır. Kanunî döneminde artış gösteren durum, reâyâ statüsünde olup da sipahi olan zümrenin artmasına, dolayısıyla kırsal hayatı devam ettirip ürün üretecek köylü sayısının azalmasına sebep olmuştur 351. Üzerinde çalıştığımız dönemde Şark seferleri birçok sipahinin timar almasının, birçok sipahinin ise timarını zeâmete dönüştürmesinin yolunu açmıştır. Şark seferlerinin ikinci serdarı olan Özdemiroğlu Osman Paşa, gerçekleşen çeşitli savaşlara asker yetiştirebilmek için, şeca ati görülen kimselere ibtidâdan timar tevcih etmek zorunda kalmıştır. Koçi Bey, timar sisteminin bozulmasından ve sebeplerinden bahsettiği risâlesinde onun bu Mehmed veled-i Abdullah adlı sipahinin timarından akçelik eksiğin tamamlanmasının emredildiği anlaşılmaktadır. Bkz. TRD-71, s TRD-64, s. 201 deki İbtidâ timarı, Hacı Osman adlı birine, Mekke Şerifi Hasan tarafından merkeze gönderilen bir mektup üzerine tevcih edilmiştir. 346 Hemen belirtmeliyiz ki TRD-97 ve MAD deki bazdâr timarı kayıtlarının hiçbirinde timarı alan kişinin birinin yakını olması hasebiyle timar aldığına dair bir ibare bulunmamaktadır. Yine üzerinde çalıştığımız diğer defterlerden bazılarının sonuna kaydedilmiş bazdâr timarları için de aynı durum geçerlidir. 347 Mesela öldü zannedilip timarı elinden alınan Ali adlı sipahi, timarını İslam Giray ın ölmediğini bildirmesi sayesinde geri almıştır. Bkz. TRD-96, s Ş. Sami, Kāmûs-ı Türkî, s M. Z. Pakalın, Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, cilt III, s Bu hususta bkz. Emine Erdoğan Özünlü, Osmanlı Ordusunda Bir Motivasyon ve Terfi Kaynağı: Terakki Tevcihi, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (The Journal of International Social Research), vol: 3, ıssue: 11, (Spring 2010), p Karen Barkey, Eşkıyalar ve Devlet Osmanlı Tarzı Devlet Merkezîleşmesi, (çev. Zeynep Altok), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1999, s

94 81 tutumundan bahseder ve kendisinden sonra gelenlerin bu yolla ehliyetsiz birçok kişiyi timar sahibi yapmasını eleştirerek bu durumu timar sisteminin bozulma sebeplerinden biri olarak görür 352. Defterlerdeki kayıtlardan tesbit edebildiğimiz kadarıyla timarların tevcihi için gerekli belli başlı sebepler vardı. İbtidâdan, savaşta yararlılık gösterme, yarar adam olma, sefere gitmek şartıyla, kalelerin yapım-onarımında yerine getirilen askerî ya da askerî olmayan hizmetler (taş taşımak, odun taşımak gibi), cülûs-ı hümayun terakkisi 353 veya yararlılık terakkisi, noksanı olan dirliğin tamamlanması amacıyla, zayi olan beratın yenilenmesi 354 sebebiyle yapılmış dirlik tevcihleri tesbit edilmiştir. Bunlar haricinde ulûfesi bedeli, dirliklerin karşılıklı olarak mübadelesi, yanlışlıkla başkasına verilen timarın yerine bir başkasının tevcihi, kaybettiği timarına bedel olarak dirlik verilmesi, sehven verilmiş beratın tashihi, bir göreve tayin ve müceddeden tahrir gibi başka sebeplerle de timar tevcih edilmiş olduğu tesbit edilmiştir (bkz. Çizelge-7). 352 Bkz. Koçi Bey Risâlesi, s Defterlerde bu şekilde tevcih edilmiş olan bir adet timar tesbit edilmiştir. Bkz. TRD-80, s Berat, sipahinin elinde kaybolduğu gibi kâğıt emininin elinde de kaybolabiliyordu. Bkz. TRD-64, s. 199.

95 82 82 Çizelge-7: Timar Tevcih Sebepleri Defterlerde Geçen Tevcih Sebepleri TRD-5 (1552) TRD- 11 (1558) TRD- 27 (1569) TRD- 28 (1570) TRD (1577) TRD- 64 (1582) TRD- 71 (1584) TRD- 80 (1585) Arpalık 1 1 Başkasına yanlışlıkla verilen timarın geri alınması Dirliklerin mübadele edilmesi Kaybedilen timara bedel olarak timar verilmesi Beratın zâyi olması dolayısıyla beratın yenilenmesi Beratın tashihi sebebiyle Berat tecdidi sebebiyle Ber vech-i iştirak Cülûs terakkisi İbtidâ (Sipahi oğlu) İbtidâ beratı tebdili TRD- 89 (1586) TRD- 96 (1587) TRD- 97 (1587) TRD- 100 (1588) TRD- 105 (1589) TRD- 121 (1590) TRD (1590) MAD (1590) Top lam

96 83 83 İbtidâdan timar verilmesi 355 Ma zûlden Müceddeden tahrir Noksan tamamlama Sefere gitmek şartıyla Bir göreve tayin olma (Dizdarlık, doğancıbaşılı k vs.) Tebdil Terakki Ulûfesi bedeli Yarar olmak Tesbit edilemeyen Toplam Garib yiğitler ve kimsenin adamı olmaksızın bir dirlik sahibi olmak amacıyla gelen kimseler bu başlık altında topluca verilmiştir.

97 84 Yukarıdaki çizelgede görüldüğü gibi, bir dirliğin tahsis edilmesi için en önemli sebebi savaşta gösterdiği yararlılıklar dolayısıyla kişilere ibtidâdan timar verilmesi oluşturuyordu. XVI. yüzyılın sonlarındaki siyasî ve askerî olaylar (mesela Şark seferleri) dikkate alındığında artan asker gücü ihtiyacı dirliklerin tahsis edilmesinde büyük bir öneme sahib olmuştur. İbtidâdan timar verilmiş 795 sipahi de bu durumu kanıtlamaktadır tarihli TRD-64 ten önce de ibtidâdan timar verilmesi söz konusuydu ancak bu tarihte en yüksek mikdara (159 adet) ulaşmış ve bu tarihten sonra da yüksek durumunu korumuştur. Yine timardan ma zûl olmuş, bir yararlılık göstererek yeniden almış sipahiler de önemli bir yekûn tutmaktadır (277 adet). Ancak bu ma zûliyet yine harblerdeki yararlılık dolayısıyla son bulmuştur. Kayıtlarda bir kimseye yarar olmak dolayısıyla tevcih edilen dirliklerin mikdarı da önemli bir yekûn tutmaktadır (74 adet). Burada yarar olmak sadece birinin adamı olmak değil, bazı durumlarda işe yarar olmak anlamına da geliyordu 356. Çizelgeye baktığımızda ulûfesi bedeli yani maaş karşılığı olarak merkezden taşraya gönderilen devlet görevlilerinin sayısının da hiç de azımsanmayacak bir çoğunlukta olduğu görülmektedir (108 adet). Bu durum, maaş karşılığı timar tahsisinin devlet görevlilerinin giderlerini karşılamada önemli olduğunu göstermektedir. Müceddeden tahrir, yani yeniden tahrirle tevcih edilen timarların en çok olduğu defter, 1570 yılına ait olan TRD-28 dir. Bu defterde pek çok timar, tevcih edildiği kişinin gelirine fazla veya az geldiği, istihkakı olmadığı gibi sebeplerle elinden alınıp başka bir dirlikle değiştirilmiştir. Bu değiştirme işleminde aynı zamanda o dirlik, o sipahinin istihkakına uygun hâle getirilerek yeniden tevcih edilmiştir. Bu defter aynı zamanda II. Selim döneminde başlayıp III. Murad döneminin ilk yıllarında da devam eden tahrirleri Silistre sancağı özelinde yansıtmaktadır. Üzerinde çalıştığımız diğer defterler genellikle ibtidâdan, terakki ve noksan tamamlama gibi kayıtları içermektedir. Bu defter ise zaten sipahilere tevcih edilmiş olan dirliklerin yeniden düzenlenmesi işlemlerini göstermesi açısından diğer defterlerden daha farklı bir özellik taşımaktadır. Tevcih sebeplerinden beratın zayii dolayısıyla beratın yenilenmesi, çizelgede görüldüğü kadarıyla 1582 tarihli TRD-64 ten itibaren artış göstermektedir. Bu tarihten önce de bu sebeple tevcih edilmiş dirliklerin kayıtları bulunmaktadır (toplam 5 adet). Ancak 1582 yılı itibariyle aniden yükseliş göstermiş ve ortalama aynı seviyede 356 Nitekim sadece yarar olduğu belirtilen sipahiler yanında Pertev Paşa nın serracbaşısı olmak, Mehmed Bey in adamı olmak vs. gibi vasıfları dolayısıyla kendisine timar tevcih edilmiş kimselerin kayıtlarına rastlanmıştır. Örnek olarak bkz. TRD-28, s. 648.; TRD-100, s. 317.

98 85 seyretmiştir. Sadece bazdâr timarlarını hâvî TRD-97 (1587), 2118 (1577) ve MAD (1590) de de bu sebeple tevcih edilmiş timarların kayıtları bulunmaktadır (toplam 7 adet). Çizelgeye baktığımızda gösterilen yararlılıklar dolayısıyla gerçekleşen 143 adet terakki tevcihi görülmektedir. Bu terakki tevcihi kayıtlarının Şark seferlerinin ilk yıllarına ait olan TRD-64 ten itibaren hızlı bir yükselişle başlaması Şark seferleri özelinde harblerin terakki tevcihi için önemli bir etken olduğunu göstermektedir. Çizelgede ilk iki defterdeki kayıtlar Kanunî döneminin son iki seferi olan Ejderhan ve Szigetvar seferlerinin tevcih kayıtlarını yansıtmaktadır. II. Selim döneminin ilk defteri olan TRD-27 de bu tevcihler devam etmiştir. II. Selim dönemi, Kıbrıs ın fethi (1571) hâriç tutulduğunda oldukça sakin geçmiştir. Buna karşılık III. Murad devrinin ilk yıllarından itibaren Şark seferleri başlamış ve bu seferlerdeki yararlılıkların tevcihleri 1582 tarihli TRD-64 e yansımıştır. Bu durum Silistre ye ait son timar rûznâmçe defteri olan 1590 tarihli TRD-2142 de de devam etmektedir. Reâyâ sınıfından olanların askerî sınıfına girmesi yasaklanmış olmakla beraber savaşta yararlılık gösterenler ve üstün hizmette bulunanlar için bu kuralın delindiği durumlar olmuştur. Reâyâ zümresinden birinin timar alabilmesi için tek yol, savaşlarda üstün hizmet gören garip yiğitler, sipahi hizmetkârı olup seferlere giderek veya hudut boylarındaki askerî harekâtlarda kale fethinde bayrak dikmek, yarar diller ele getürmek 357 ve başlar kesüb defâatla yararlığı ve dilâverliği görülmek gibi büyük başarılar göstermekti 358. Bir kimsenin timar sahibi olması için yararlılık göstermesi dışında bazı durumlarda İslâm dinini kabul etmesi de tevcihte etkili olabiliyordu. Üzerinde çalıştığımız defterlerden TRD-5, 80, 89, 96 ve 100 de adının devamında Müslim-i nev ibaresi olan sipahiler tesbit edilmiştir. Bu özelliğe sahip olan toplamda 9 sipahi bulunmaktadır 359. Bu sipahilerden altısına timarları ibtidâdan tevcih edilmiştir. Timarını ibtidâdan alan bu sipahilerin durumu şeref-i İslâm ile müşerref olub ibtidâdan akçe verilmesi ibaresiyle kaydedilmiştir. Ancak bu sipahilerden ikisine diğerlerinden daha fazla mikdarda timar tevcih edildiği görülmektedir. Hasan adlı sipahiye genel temâyüle aykırı olarak değil 357 Burada dil kelimesinin kastettiği mânâ düşmanın durumundan haberdar olmak amacıyla ele geçirilen esir dir. Bkz. M. Zeki Pakalın, Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, cilt I, s. 450.; TRD-80, s. 302 deki bir kayıtta Hüdaverdi oğlu Ahmed adlı birinin yarar olub Kızılbaşdan dil ve baş almak için serdengeçdi yazılub ve dil getirüb müstehak-ı inâyet olduğu belirtilmektedir. Baş ve dil getirmek için yazıldığı serdengeçtilik görevinin dil almak kısmını gerçekleştiren Ahmed, bu serdengeçtilik görevini ifası sebebiyle ibtidâdan akçelik timara hak kazanmıştır. 358 Ö. L. Barkan, Timar, s akçelik timar alan sipahilerden birine, Tomanis kal ası kurbunda suyolunda hizmetde bulundukdan maada şeref-i İslam ile müşerref olduğu için timar tevcih edilmiştir. Bkz. TRD-100, s. 339.

99 akçelik timar tevcih edilmiştir. Kayıtta Hasan adlı sipahinin Harem-i Hümâyun da kapu oğlanları kethüdâsının yanında görevli iken Müslüman olduğu belirtilmektedir. Belki de sarayda görevli olmak sıradan bir timarlının alacağı mikdarın üstünde bir timar tevcihini gerektirmiştir. Diğer sipahi Mustafa ise Divân-ı Hümâyun a varub yedi nefer tevâbii ile şeref-i İslâm ile müşerref olmuştur. Mustafa ya akçelik timar tevcih edilmesinde kendinden başka yedi kişinin daha Müslüman olmasını sağlaması etkili olmuş görünmektedir 360. Kalan üç timardan biri, beratını zâyi etmiş olan Karagöz adlı Müslim-i nev in zâyi olan beratının yenilenmesi için açılmış olan kayıttır. Bir diğeri ise Hasan adlı Müslim-i nev in ferâgat kaydıdır 361. Sonuncu kayıt ise sefere gitmediği için timarı elinden alınıp Cafer Paşa nın kethüdâsı Mustafa nın zeâmetine çeşitli yararlılıklarından dolayı terakki olarak verilen Mehmed adlı Müslim-i nev in timarının elinden alınma kaydıdır. Bu kayıt, bize nev-müslim bile olsa görevini yerine getirmeyen birinin timarının elinden alındığını göstermesi bakımından dikkate değerdir 362. Defterlerde zimmîlere de timar tevcih edildiği tesbit edilmiştir. Paşa Sancağı nda akçelik timardan ma zûl olan Yani adlı zimmîye, Boğdan voyvodası Petro nun gönderdiği mektupla terakki verilmiştir. Bu mektupta Boğdan voyvodası, Yani nin mal-ı mîrî tahsilinde hizmet ettiğini bildirmiş ve terakki verilmesi için inâyet ricasında bulunmuştur. Bu arz üzerine Yani nin timarına akçe terakki yapılmış, bu terakki hissesi ise vefat eden Şirmerd adlı bir sipahinin timarından karşılanmıştır 363. Timar rûznâmçe defterleri, bir sipahiye tevcih edilen timarın o sipahiye nasıl intikal ettiği hakkında da bilgi verebilmektedir (Bkz. Çizelge-8) 360 Bu iki timar kaydı için bkz. TRD-89, s. 199.; Ayrıca diğer sekiz sipahiden farklı olarak Hasan ın dış görünüşü hakkında da bilgi verilmiş, orta boylu sarışın olduğu kaydedilmiştir. Bkz. TRD-96, s Bu iki timar kaydı için bkz. TRD-5, s. 331.; TRD-96, s Bu kayıt için bkz. TRD-2142, s. 32. Bu sipahinin geliri de genel temâyülden farklı olarak akçeliktir. Ancak kayıt Kethüdâ Mustafa adına açılmış bir kayıt olduğu için Mehmed adlı sipahinin bu timarı ne şekilde aldığı ile ilgili bilgi bulunmamaktadır. Sadece bu akçenin akçelik kısmının Kethüdâ Mustafa ya tevcih edildiğini öğrenebilmekteyiz. 363 TRD-96, s. 300.

100 87 87 Defterlerde Geçen İntikal Sebepleri Çizelge-8: Timar İntikal Şekilleri TRD- 5 (1552) TRD- 11 (1558) TRD- 27 (1569) TRD- 28 (1570) TRD (1577) TRD- 64 (1582) TRD- 71 (1584) TRD- 80 (1585) Başka bir dirliğin tasarruf edilmesinden dolayı Babanın vefat etmesi Babanın sağlığında intikal(ferağ, yaşlılık vs. ile) Berat sirkat ettiği anlaşılma 1 1 Bilâ Sebeb 1 1 Defter mahlûlünden Defter-i cedîdden Ecnebîlik 1 1 Görevini yerine getirmeme Ehl-i fesad/şer etmek/yol kesicilikten dolayı TRD- 89 (1586) TRD- 96 (1587) TRD- 97 (1587) TRD- 100 (1588) TRD- 105 (1589) TRD- 121 (1590) TRD (1590) MAD (1590) Top lam 364 Bu başlık altındaki sipahilerden birinin timarı, kendi hevâsında olmak ibaresiyle kaydedilmiştir. Mehmed Çavuş, yoklamada askeriyle ilgilenmediği için timarı elinden alınmış ve Osman adlı birine tevcih edilmiştir. Bkz. TRD-2142, s gibi geç bir tarihte böyle bir durumla karşılaşılması münferit olmakla birlikte artık sipahilerin görevlerini yerine getirmede daha özensiz olduklarını düşündürmesi açısından önemlidir.; Bazdâr timarlarında karşılaştığımız edâ-yı hizmet eylememek ibaresiyle kaydedilmiş olan timarlar bu başlık altında değerlendirilmiştir.

101 88 88 Dirlik sahibinin dirliğinden ferâgatinden dolayı intikal etmesi 365 Dirlik sahibinin vefat etmesi 366 Görevi kötüye kullanma Hâric-ez defter Hile ile timara 1 1 çıktığı anlaşılma İfrâzdan Dirliğin mahlûl olmasından dolayı Kızılbaş 1 1 olduğu sabit olma Mevkuftan 1 1 Sefere gitmeme Ulûfeye Geçme 2 2 Tesbit edilemeyen Toplam Bu başlık altındaki intikal şekillerinden biri, Halil Çavuş ve Mesih adlı iki sipahinin bi l-muvâcehe ferâgati ile gerçekleşmiştir. Bkz. TRD-11, s. 164.; Bazdâr timarlarında karşılaştığımız ihtiyârıyla ferâgat ibaresiyle kaydedilmiş olan timarlar bu başlık altında değerlendirilmiştir. 366 Bu başlık altındaki bir sipahinin timarı katl-i nefs yani intihar dolayısıyla intikal etmiştir. Bkz. TRD-27, s. 55.

102 89 İncelediğimiz döneme ait kayıtlarda en sık geçen intikal şekilleri bir sipahinin vefatı (838 adet) ya da timarından ferâgati (261 adet) sebebiyle dirliklerin bir başkasına tevcih edilmesidir. Sefere gitmemek de önemli bir yekûn tutmaktadır (89 adet). Bunun sebebi, Şark seferleri dolayısıyla sipahilerin içine düştüğü zor şartlar olmalıdır. Nitekim Demirkapı, Şirvan ya da Tebriz muhafazasına gitmek şartıyla veya sefere gitmek şartıyla gerçekleşen timar tevcihleri önemli bir yekûn tutmaktadır. Çizelgede defter mahlûlünden intikal eden kayıtlar (140 adet) kadar, dirliğin mahlûl olmasından dolayı intikal eden kayıtlar (130 adet) da önemli bir yekûn tutmaktadır. Kayıtlarda dirliğin nasıl olup da mahlûl kaldığı konusu defter mahlûlünden olan kayıtlarda da sadece mahlûl olması dolayısıyla olan kayıtlarda da belirtilmemektedir. Bununla beraber mahlûl kalan dirliklerin tevcihlerinin gerçekleştiği de sayısı az olmakla beraber çizelgede görülmektedir (9 adet). Bu mikdarın zeâmetlerde timarlara nazaran oldukça yüksek olduğunu belirtmek gerekir (35 adet). Timar rûznâmçe defterleri, bir timarın zaman içinde ne gibi değişikliklere uğradığını ve bunun hızını göstermek açısından büyük öneme sahiptir. Sistemin işleyişinin hızını göstermek açısından haslar kısmında bahsettiğimiz has kayıtlarından Mahmud Bey e ait has kaydı haricinde şu kayıt dikkat çekicidir tarihli TRD-28 de bulunan kayıtta, Varna Kalesi dizdârı Trabzonlu Hüseyin, hapse atılmış olan suçluları zapt edemeyip hapisten kaçmalarına neden olduğu için Varna kadısı mektubuyla görevine son verilmiştir. Bu kayıttan birkaç ay sonraki kayıtta ise Dizdâr Trabzonlu Hüseyin, kaçan suçluları yakalayıp hapsettiğine dair kadı hücceti getirip timarının kendine iâdesini rica etmiş ve timarı kendisine yeniden tevcih edilmiştir 367. Timar rûznâmçe defterleri çeşitli anlaşmazlıkların ortadan kaldırılması noktasında da önemli role sahipti. Bir timarın tartışma konusu olması genellikle iki sebeple gerçekleşiyordu. Birincisi, timar sahibinin öldüğünün ya da sefere gelmediğinin zannedilmesi dolayısıyla 368, ikincisi ise bir başkasının timar sahibinin belli bir hissesine bana tevcih olunmuşdur diyerek ya da bana ferâgat etti diyerek dahl ve taarruzu dolayısıyla 369. Üzerinde çalıştığımız defterlerde genel olarak bu iki sebeple ortaya çıkan 36 adet tartışma konusu timar bulunmaktadır. Bu iki sebeple ortaya çıkan kargaşalardan en dikkat çekici olan birkaç tanesinden bahsedeceğiz. Mesela 1582 tarihli TRD-64 teki zeâmet kaydında Kâtib Mehmed e 367 TRD-28, s Kaydın tarihi: 24 M 977 (9 Temmuz 1569).; Aynı defter, s Kaydın tarihi: 3 C 977 (13 Kasım 1569). Bu iki kayıttan ikincisi defterde mukarrer kelimesiyle kaydedilmiştir. 368 Bazı örnekler için bkz. TRD-71, s. 648.; TRD-80, s. 308, 349.; TRD-89, s. 222.; TRD-96, s. 284, 299, 313, 334.; TRD-121, s. 79.; MAD-17977, s Bazı örnekler için bkz. TRD-105, s. 681.; TRD-121, s. 102, 113.; TRD-2142, s. 12, 21.

103 90 tevcih edilen akçelik timarın vefat eden eski sahibi Hüseyin in oğlu Mehmed tarafından hatt-ı hümâyunla bana verilmişdir diye dahl ve taarruz etmesi karşısında deftere müracaat olunmuştur. Bu müracaat sonunda tevcih tarihinin Hüseyin oğlu Mehmed inkinden 7 ay evvel olduğu anlaşılınca timar hissesi Kâtib Mehmed e mukarrer edilmiştir. Ancak timarın eski sahibinin oğlu Mehmed tekrar bu hisseye dahl etmiştir. Bunun üzerine aynı kayıtta ne Mehmed e ne başka birine kesinlikle bu timara dahl ettirilmemesi konusunda dönemin Rumeli beylerbeyi olan Mehmed Paşa ya emir verilmiştir 370. Arcak adlı sipahinin durumu daha da karışıktır. Önce cebe defteri yoklamasında öldüğü zannedilerek timarı Ahmed adında bir sipahiye verilmiş, Ahmed de cebelüleriyle sefere gitmedi diye onun da elinden alınıp başkasına verilmiştir. Sonunda dönemin Silistre sancakbeyinin, Arcak ın Abdullah adında biriyle Demirkapı ya varan sipahilerin harçlıkçısı olduğunu ilâm etmesi üzerine timarı ziyâdesiyle geri verilmiştir 371. Timar rûznâmçe defterleri çeşitli sahtecilik ve hile olaylarının ortaya çıkarılmasında da büyük öneme sahipti tarihli TRD-5 te Balı adlı sipahinin hile ile timara çıktığının anlaşılması üzerine sahibi olduğu timar, Mahmud adlı başka bir sipahiye tevcih edilmiştir tarihli TRD-89 da Hüseyin oğlu Ahmed adlı sipahi, memur olduğu halde Demirkapı seferine gitmeyen Kalender tahvilinden timarını almış ancak kendisi Demirkapı da iken Kalender bir yolunu bulup hile ile bu timarı yeniden kendine mukarrer ettirmeyi başarmıştır. Bu durumun anlaşılması üzerine Ahmed e tevcih edilmiş olan timar yeniden kendisine tevcih edilmiştir 373. Bu türden durumlarla sık karşılaşıldığından olsa gerek, bazı kayıtlarda beratının sahte olmadığı ve kendinin olduğu 374 ya da dirlik verilmek memnû olunanlardan 375 olmadığı bilinen kimselere timar verilmesinin Rumeli beylerbeyine emredildiği görülmektedir. 3.1.Bazdâr Timarları Bazdâr kelimesi Farsça bir tâbir olup Türkçe de doğancı anlamına gelmektedir. Bazdârlar, avcılıkta kullanılan önemli bir kuş türü olan doğanları yetiştiren ve bu kuşla avlanan 370 Bkz. TRD-64, s Bkz. TRD-80, s TRD-5, s TRD-89, s TRD-71, s. 487.; Ayrıca bir kayıtta Hasan adlı biri, isim benzerliğinden yararlanarak vefat etmiş olan Hasan adlı bir sipahinin beratını çalarak kendisininmiş gibi davranmış ancak hilesi anlaşılmış ve bu timar Tımışvar kalesinde gösterdiği yararlıktan dolayı babasının adı Hüsrev olan bir başka Hasan a tevcih edilmiştir. Bkz. TRD- 5, s. 325.; Yine bir başka kayıtta Abdi adında biri, Murad adlı bir sipahinin timarını bana ferâgat etdi diyerek kendi adına kaydettirmiştir. Ancak Murad ın ferâgat değil, vefat ettiği ve dolayısıyla Abdi nin hile yaptığı anlaşılmış ve bu timar Pîrî adlı bir sipahiye tevcih edilmiştir. Bkz. TRD-105, s TRD-71, s. 493.

104 91 kişilerdir 376. Bazdâr timarlarının tevcih kayıtları, genelde defterlerin sonuna kaydedilmiş ya da bunlar için müstakil defterler oluşturulmuştur 377. Üzerinde çalıştığımız defterlerden 1587 tarihli TRD-96 ve TRD-97 den birincisi sadece sıradan timar kayıtlarını ihtivâ ederken ikincisi sadece bazdâr timarlarını ihtivâ etmektedir. Yine 1590 tarihli TRD-2118, sadece bazdâr timarlarını hâvî bir defter parçasıdır. Ayrıca Timar Rûznâmçe Defterleri Katalogu nda olmayıp Maliyeden Müdevver Katalogu nda kayıtlı bulunan 1590 tarihli MAD nin de sadece bazdâr timarlarını hâvî bir defter olduğunu belirtmeliyiz. Üzerinde çalıştığımız defterlerde çeşitli sebeplerle tevcih edilmiş toplam 258 adet bazdâr timarı kaydı bulunmaktadır. Bunlardan iki tanesi zeâmettir 378. Üzerinde çalıştığımız defterlerde bu kişileri belirtmek için genel bir ifade olarak bazdâr kelimesi kullanılmış olmakla beraber görevlilerin belli görevlerle birbirlerinden ayrıldıkları tesbit edilmiştir. Mesela taşradaki çakırcıların görevi, dağlarda yuvalara çıkarak yavru kuşları toplayıp av için yetiştirmek ve saraya götürülmesi gereken avcı kuşları yetiştirip götürmektir. Bu görevleri yerine getiren kimseler vergiden muaf tutulurdu. Padişahların avlanmaları için saraya çakır getirenlere, bu hizmetleri karşılığında timar tevcih edilirdi. Bu timarlara ise çakır götürücü timarı adı verilirdi 379. Üzerinde çalıştığımız defterlerde görev kısmında götürücüyân-ı çakır yazan timar sahipleri bulunmaktadır 380. Bunun yanında götürücüyân-ı şahin 381, gözciyân-ı çakır 382, gözciyân-ı şahin 383 ve gözciyân-ı atmaca 384 ibareleri bulunan kayıtlar da tesbit edilmiştir. Av kuşlarını gözleyen görevlilerin başında bulunan görevlilere ait kayıtlar da tesbit edilmiştir. Bu kayıtlar, meselâ Ser-bazdârân-ı Gözci-i Silistre ibaresiyle kaydedilmiş bulunmaktadır 385. Bunlardan başka, kendilerine görev tevcih edilmiş olması dolayısıyla Ser- 376 Abdülkadir Özcan, Doğancı, DİA, cilt IX, s E. Afyoncu, Defterhâne-i Âmire (Doktora Tezi), s. 27.; Daha önce de belirttiğimiz üzere bu defterlerden TRD-64 (1582), 71 (1584), 80 (1585), 89 (1586), 96 (1587), 105 (1589), 121 (1590) ve 2142 (1590) de bazdâr timarı kaydı bulunmamaktadır. Sadece 1582 tarihli TRD-64 te 4 adet bazdâr timarı kaydı bulunmaktadır. 378 Bu iki kayıttan ilki olan 21 S 976 (15 Ağustos 1568) tarihli kayıt, Dergâh-ı Âli Çakırcıları Kethüdâsı Mustafa nın terakki kaydı olup bu terakki kendisine kadimî emekdâr olduğu için tevcih edilmiş ve dirliği akçelik olmuştur. Bkz. TRD-27, s. 849.; İkinci kayıt olan 14 N 976 (27 Şubat 1569) tarihli kayıt ise çakırcılar kethüdâlığına terfi eden Süleyman ın daha önceki kethüdâ olan Mustafa tahvilinden aldığı çakırcılar kethüdâlığı zeâmetinin tevcihi kaydıdır. Daha önceki kethüdâ olan Mustafa nın bu görevden neden ayrıldığına dair bir bilgi bulunmamaktadır. Yine aynı kayıttan eski kethüdâ Mustafa nın toplamda yaklaşık 8 ay görevde kaldığı anlaşılmaktadır. Bkz. TRD-27, s Abdülkadir Özcan, Çakırcıbaşı, DİA, cilt XVIII, s Bazı örnekler için bkz. TRD-5, s. 880.; TRD-97, s. 650, 660, 713.; TRD-100, s. 710.; MAD 17977, s. 8, Bazı örnekler için bkz. TRD-2118, s. 1, 2.; MAD-17977, s Bazı örnekler için bkz. TRD-11, s. 518, 522.; TRD-27, s. 862, 912.; TRD-28, s. 1124, 1127.; TRD-97, s. 743.; TRD-100, s. 757, 760.; MAD-17977, s. 3, TRD-11, s. 518, 524.; TRD-28, s ; MAD-17977, s. 4, Üzerinde çalıştığımız defterlerde bu görevi örnekleyen tek kayıt bulunmaktadır. Bkz. MAD-17977, s Bazı örnekler için bkz. TRD-100, s. 718, 726.

105 92 bazdârân-ı Yavru Yanbolu şüd ibaresi ile kaydedilmiş bazdârların tevcih kayıtları da bulunmaktadır. İbareden anlaşıldığı kadarıyla bu görevliler, yavru avcı kuşlarıyla ilgilenen zümrenin başında bulunan kimselerdir. Yine çeşitli sancakların doğancıbaşılarına ait kayıtlarda, Ser-bazdârân-ı Silistre, Ser-bazdârân-ı Livâ-yı Mora, Ser-bazdârân-ı Tırnova ibareleri bulunmaktadır 386. XVI. yüzyılda Anadolu ve Rumeli de en fazla avcı kuşu yetiştiricisinin olduğu yerler Maraş, Gelibolu, Kars, Menteşe, Manisa, Vidin, Niğbolu ve çalışmamızın mekânını teşkil eden Silistre ydi 387. Yukarıda bahsettiğimiz kayıtlar, bu durumu Silistre sancağı özelinde teyid etmektedir. Bazdâr timarlarının tevcih sebepleri genellikle yarar/ehil/mahir ve emekdar olmak, yarar doğancılık ya da kadimden doğancı oğlu doğancı olmak gibi sebeplerden oluşmaktadır 388. Yine terakkiler için de en geçerli sebepleri bahsettiğimiz sebepler oluşturmaktadır. Üzerinde çalıştığımız defterlerde bazdârların dirliklerinin, terakki almış olmalarına rağmen zeâmet statüsüne ulaşmadığı tesbit edilmiştir 389. Hattâ kayıtlarda belli bir sancağın bazdârlarının başı konumuna yükselen görevlilerin gelirlerinin de zeâmet statüsüne yükselmediği tesbit edilmiştir 390. Bunun sebebi muhtemelen 300, 500, 800 akçe gibi normal timarlardan oldukça düşük gelirlerden oluşuyor olmalarıdır. Ancak bir çakırcı Dergâh-ı Âli Çakırcıları Kethüdâlığı görevine terfi ettiğinde artık zeâmet tasarruf ediyordu 391. Bazdâr timarlarında intikal şekillerinin sebepleri ise genellikle edâ-yı hizmet eylememek olarak belirtilmiş ancak ayrıntı verilmemiştir. Bunun yanında ihtiyârıyla ferâgat ibaresiyle kaydedilmiş intikal şekilleri de önemli bir yekûn oluşturmaktadır (bkz. Çizelge-8). Aşağıdaki çizelgede, üzerinde çalıştığımız defterlerdeki bazdâr timarlarının toplam miktarı bulunmaktadır. Bu çizelge aracılığıyla Silistre de bazdâr timarı sahibi olan sipahilerin 386 Bu kayıtlara örnek olarak bkz. TRD-100, s. 133.; TRD-2118, s. 2.; MAD-17977, s A. Özcan, Doğancı, s Bu tevcih sebeplerine örnek bazı kayıtlar için bkz. TRD-27, s. 850, 878.; TRD-28, s. 1115, 1122.;TRD-97, s. 713, 729, 731.;TRD-100, s. 753, 766.; TRD-2118, s. 4.; MAD-17977, s. 4, 34.; Bazı durumlarda bazdâr timarları, kişinin kendi isteğiyle bazdâr timarı taleb etmesi dolayısıyla da tevcih edilebiliyordu akçe şahingözcülüğü timarından ma zûl olan Nebi bin Nesimi adlı kişi, çakırcılığa tâlib olmuş ve kendisine çakırgözcülüğü hizmeti tevcih olunmuştur. Bkz. MAD-17977, s Bu durumu örnekleyen bazı kayıtlar için bkz. TRD-11, s. 518.; TRD-27, s. 871.; TRD-28, s ; TRD-97, s Bu durumu örnekleyen bazı kayıtlar için bkz. TRD-27, s. 871.; TRD-28, s ; MAD-17977, s Bu kethüdâlık zeâmetini alan Süleyman adlı kişi, yevmî 16 akçe ulûfeye mutasarrıf yarar ve ehil emekdâr mahall-i himmet kulları olub kethüdâlık hizmeti uhdesinden geldiği için bu timarı alabilmiştir akçelik bu zeâmet, kabil-i ifrâz olmayan 56 akçe ziyâdesiyle akçe üzere tevcih olunmuştur. Kayıtta daha önceki kethüdâ, kethüdâ-yı sâbık Mustafa olarak geçmektedir. Bkz. TRD-27, s Kaydın tarihi 14 N 976 (2 Mart 1570).

106 93 sayısı hakkında fikir sahibi olmaya çalışılmıştır. Çizelgeye göre Silistre sancağına ait defterlerde kayıtlı toplam 258 adet bazdâr timarı bulunmaktadır (Bkz. Çizelge-9). Çizelge-9: Bazdâr Timarı Adetleri Defter No ve Yıl Bazdâr Timarları TRD-5 (1552) 19 TRD-11 (1558) 23 TRD-27 (1569) 23 TRD-28 (1570) 36 TRD-2118 (1577) 6 TRD-64 (1582) - TRD-71 (1584) - TRD-80 (1585) - TRD-89 (1586) - TRD-96 (1587) - TRD-97 (1587) 84 TRD-100 (1588) 38 TRD-105 (1589) - TRD-121 (1590) - TRD-2142 (1590) - MAD (1590) 29 Toplam Timarlı Sipahilerin Eşkâlleri Üzerinde çalıştığımız XVI. yüzyıl sonlarına ait rûznâmçe defterlerinde, sipahilerin dış görünüşleriyle ilgili bilgiler tesbit edilmiştir. Bu döneme ait iki defterde TRD-64 ve 71 de tesbit ettiğimiz dış görünüşü tarif edilmiş timarlı sipahi sayısı toplamda 42 dir. Timarların tamamı ise ibtidâdan tevcih edilmiştir. Tevcih sebebi sadece yararlık olarak belirtilen

107 94 timarların sayısı ise 30 dur. Kayıtlarda sipahiler genellikle uzun boylu ela gözlü 392 ve orta boylu ela gözlü 393 olarak belirtilmiştir. Yine boy özelliklerinin yanında kara gözlü 394, gök gözlü 395 olarak belirtilmiş sipahiler de bulunmaktadır. Sipahilerin saç ve ten renkleri ile kaş renklerine bakılarak sarışın 396, açık kaşlı 397 ya da kara bağır 398 olarak belirtilmiş olduğu da tesbit edilmiştir. Yine kayıtlarda diğerlerinden çok farklı bir şekilde arık yüzlü 399 tabiri ile kaydedilmiş bir sipahi de bulunmaktadır. 3.3.Timarlı Sipahilerin Gelir Kategorileri Üzerinde çalıştığımız defterlerde, kendisine timar seviyesinde dirlik tahsis edilmiş toplam sipahi tesbit edilmiştir. Bu sipahilerin önemli bir kısmı akçe aralığındaki gelir dilimine dâhildir. Bununla birlikte bu aralıktaki sipahilerin sayısının en fazla olduğu defter, Şark seferlerindeki yararlıkların kaydedildiği ilk defter olan TRD-64 tür. Bu gelir diliminde toplamda 168 adet timar kaydının bulunması, sipahilerin seferlere fiilî iştiraklerini göstermesi açısından dikkate değerdir. Bu gelir dilimindeki sipahilerin sayısı sonraki defterlerde azalmış ve iki hâneli sayılara inmiş olmakla beraber yine de yüksek miktarını muhafaza etmiş, hatta 1590 tarihli TRD-121 de yeniden üç hâneli sayıya ulaşmış ve 147 olmuştur. TRD-2118 (1577) ve TRD-97 (1587), sadece bazdâr timarlarından oluşan defterlerdir. bu defterlerdeki en yüksek gelir dilimi akçeliktir. Bu gelir diliminde ise tek bir sipahi bulunmaktadır. Geri kalan sipahilerin geliri ise akçenin altındadır. Bu durum, bazdârların hizmetleri karşılığında kendilerine tevcih edilen timarlarından elde ettikleri gelirin diğer timarlardan elde edilen gelirlerden daha düşük olduğunu göstermektedir. 392 TRD-64, s. 85, 152, 153, 154, TRD-64, s. 108, 109, 110, 111, 112, 115, TRD-64, s. 128, TRD-64, s TRD-64, s. 106, 117, 189, 191, TRD-64, s. 106, 146, TRD-64, s. 90, 130, 133, 134, 174, TRD-64, s. 146 daki bu kayıtta Yusuf b. Abdullah adlı sipahi orta boylu kara kaşlu arık yüzlü olarak kaydedilmiştir. Arık kelimesi halk dilinde hem insanlar için, hem de hayvanlar için eti, yağı erimiş, zayıf, cılız, kuru, sıska anlamında kullanılmaktadır. Günümüzde hâlâ kullanılmakta olan bu kelimeye XVI. yüzyıl sonlarında yazılmış bir resmî kayıtta da rastlanması kültürel devamlılığı göstermesi açısından dikkate değerdir. Bkz. Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yay., cilt I, Ankara 1998, s. 130.

108 95 95 Gelir Miktarı Çizelge-10: Timarlı Sipahilerin Gelir Kategorileri TRD-5 (1552) TRD-11 (1558) TRD-27 (1569) TRD-28 (1570) TRD (1577) TRD-64 (1582) TRD-71 (1584) Bin akçeden az TOPLAM TRD-80 (1585) TRD-89 (1586) TRD-96 (1587) TRD-97 (1587) TRD- 100 (1588) TRD- 105 (1589) TRD- 121 (1590) TRD (1590)

109 96

110 97 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM TİMAR TEVCİHLERİNDE ÖNEMLİ ROL OYNAYAN YARARLILIK KAVRAMI NASIL ANLAMLANDIRILABİLİR: ŞARK SEFERLERİ ÜZERİNDEN ANALİZ DENEMESİ Bu bölümde defterlerde adı geçen Szigetvar, Ejderhan ve Şark seferlerindeki yararlılıkları dolayısıyla Silistre sancağından dirlik alan timarlı sipahilerden bahsedilmiştir. Bu seferlerin kayıtları aynı zamanda Osmanlı Devleti nin XVI. yüzyılın ikinci yarısında yararlılık kavramına nasıl baktığını göstermesi açısından önemlidir. Şark seferlerindeki yararlılıkların karşılığında tevcih edilen dirlikler, Szigetvar ve Ejderhan seferlerindeki tevcihlerden daha büyük bir yekûn tutmaktadır. Bu yüzden Şark seferlerinin yararlılık konusundaki anlayışı yansıtma yeterliliğinin daha fazla olduğunu düşünmek mümkündür. 1. Szigetvar (Zigetvar) Seferi (1566) 9 L 973 (29 Nisan 1566) tarihinde Avusturya ya karşı ilan edilen Szigetvar Seferi, Avusturya ile 1562 de yapılan 8 yıllık anlaşmanın bozulması ve Avusturya nın vergilerini iki yıldır ödememesi sebebiyle gerçekleşmiştir. Seferin gerçekleşmesinde Avusturya ile savaşa karşı çıkan vezir-i âzam Semiz Ali Paşa nın ölümü nedeniyle göreve gelen Sokullu Mehmed Paş nın büyük etkisi oldu. Ayrıca 1566 da yapılan ve başarısızlıkla sonuçlanan Malta seferinin olumsuz sonuçlarını örtmek arzusunun da etkisi vardı. Szigetvar Seferi, Kanunî nin bizzat ordusunun başında sefere çıktığı on üçüncü ve son seferdir. Yaşlı olduğu halde ordunun başına geçmiş olmakla beraber tahtırevanla ilerliyor, kasabalara yaklaşıldığında atına biniyordu. Sultan, bizzat sefere çıkmadan evvel ikinci vezir Pertev Paşa ile beraber bir miktar askeri Göle (Gyula) kalesinin zabtı için görevlendirmiştir. Ordunun Eğri tarafına gönderilmesi kararlaştırılmış, ancak bu sırada Szigetvar Beyi Kont Zrinyi tarafından Şikloş (Sikloş) da Tırhala sancakbeyi ve oğlunun şehit edildiği haberi üzerine Szigetvar üzerine yürünmüştür. Kont Zrinyi tarafından müdafaa edilen Szigetvar kalesi 1566 Ağustosu sonlarında muhasara edilmiştir. Szigetvar muhasarası sürerken Kanunî, 6-7 Eylül 1566 da vefat etmiştir. Sigetvar ın fethi ise 7 Eylül 1566 da gerçekleşmiştir Peçevî Tarihi, s ; Tarih-i Selânikî, cilt I, s ; Solakzâde Tarihi, cilt II, s ; M. Tayyib Gökbilgin, Süleyman I., s ; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II. cilt, s ; Yaşar Yücel-Ali Sevim, Klâsik Dönemin Üç Hükümdârı Fatih Yavuz Kanunî, TTK Yay., Ankara 1991, s. 208.; Ayrıca bkz. M. Tayyib Gökbilgin, Kanunî Süleyman ın 1566 Szigetvar Seferi Sebepleri ve Hazırlıkları, Tarih Dergisi, XVI/21 (1966), s

111 98 Çalıştığımız döneme ait defterlerden 1569 tarihli TRD-27 ve 1570 tarihli TRD-28 de Göle ve Szigetvar seferlerine ait kayıtlar bulunmaktadır 401. TRD-27 deki 6 adet Göle kalesi yararlılığı tevcihinin 5 tanesi ibtidâdan, bir tanesi terakki olarak verilmiştir. İbtidâ timarlarından biri, Dergâh-ı Âli silahdârlarından Mustafa oğlu Mehmed e tevcih edilmiştir. Bilindiği üzere ibtidâ timarları genelde akçedir. Ancak Mehmed e muhtemelen Dergâhı Âli silahdarı olan Mustafa nın oğlu olması dolayısıyla akçelik ibtidâ timarı tevcih edilmiştir. Bir diğeri ise Fethi kethüdânın timar tasarruf etmeyen oğlu Ali ye tevcih edilmiştir. Bir başka ibtidâ timarı ise eski Silistre sancakbeyi Cafer Bey in adamlarından olan Pervane ye tevcih edilmiştir. Göle de yoldaşlık yaptığı için timara hak kazanan Abdullah oğlu Mehmed in kökeniyle ya da kimin yakını olduğuyla ilgili bilgi bulunmamaktadır. Yine Hasan oğlu Ahmed in de kökeni ya da kimin yakını olduğu ile bilgi bulunmayıp bu kişiye de ibtidâ akçelik timar tevcih edilmiştir. Bu defterde Göle de yararlılık gösterdiği için terakki alan tek kişi Göle den başka Pasinâbad kalesinde de yararlığı görülen Mehmed oğlu Süleyman dır 402. TRD-28 deki 7 adet Göle kalesi (veya muharebesi) tevcihinin dördü ibtidâdan, ikisi terakki olarak ve biri de ma zûlden tevcih edilmiştir. İbtidâ akçe timar tevcih edilen iki kişiden biri Keyvan, diğeri Ali oğlu Arslan dır. Keyvan hakkında adından başka bilgi bulunmamaktadır. Arslan ın ise Ejderhan seferinde de yoldaşlık yaptığı belirtilmektedir. Genel temâyüle aykırı olarak 3.009, ve akçelik ibtidâ timarı alan üç kişi ise sırasıyla Veli oğlu Mehmed, Nasuh oğlu Arslan ve Hacı oğlu Mehmed dir akçelik timar alan Hacı oğlu Mehmed in, bu mikdarı almasının sebebi kabil-i ifrâz olmayan 612 akçe olarak belirtilmiş olmakla birlikte diğer iki sipahinin fazlalıkları için böyle bir açıklama getirilmemiştir. Kayıtlarda, akçelik timar alan Arslan ve akçelik timar alan Mehmed in babalarının ma zûl sipahiler olduğu belirtilmektedir akçe timar alan Veli oğlu Mehmed in kökeni ya da kime yakın olduğu ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur. Göle muharebesindeki yararlığı dolayısıyla terakki alan iki kişiden biri olan Abdullah oğlu Arnavud Sinan, Sinan Bey in ulûfecilerindendir. Bir diğer terakki ise yeniden tahrir sonucu daha önce bu seferde gösterdiği yararlılığın terakkisini alamamış olan Serasker Ali ye 401 TRD-2142 de de Göle kalesi ile ilgili kayıt bulunmakla beraber bu kayıt, Göle asileri muharebesindeki yararlılık üzerine verilmiş olup, Göle kalesinin fethi sırasındaki yoldaşlık ya da yararlığı içermemektedir. Bkz. TRD-2142, s İbtidâ kayıtları için bkz TRD-27, s. 53, 57, 58, 60, 62.; Zeâmet kaydı için bkz. TRD-27, s. 62.

112 99 verilmiştir. Serasker Ali nin aynı zamanda İskender Bey in adamı olduğu belirtilmiş, görev yerleri ise Silistre, Varna ve Prevadi olarak kaydedilmiştir 403. TRD-27 deki 5 adet Szigetvar kalesi tevcihinin dördü ibtidâdan, biri terakki olarak tevcih edilmiştir akçelik timar tevcih edilen iki kişiden biri olan Pervane hakkında ismi dışında herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Diğer kişi olan Mustafa nın daha önce Üsküb sancakbeyi olan Mahmud Bey in adamlarından olduğu belirtilmektedir. İbtidâ akçelik timar alan iki kişiden biri olan Ali, Rumeli çavuşlarından Hamza nın oğludur. Bir diğeri ise Ahmed Paşa nın adamlarından Bosna Mesih tir. Mesih in isminin önündeki Bosna kelimesi, onun Bosnalı olduğu fikrini akla getirmektedir. Terakki alan tek kişi olan Hamza ise Rumeli Beylerbeyinin çavuşlarındandır. Hamza Çavuş, yukarıda zikrettiğimiz Ali nin babası olmalıdır. Defterdeki kayıtta ayrıca, Hamza çavuşun mukataasını iltizama verdiği belirtilmiştir 404. TRD-28 deki 4 adet Szigetvar seferi tevcihinden ikisi terakki, biri ma zûlden ve biri de bedel olarak verilmiştir. Hasan adlı kişi, Szigetvar da binde yüz oranında terakki almış ve geliri akçe olmuştur. Bir diğer terakki sahibi olan Cafer ise Silistre Sancağı nda akçelik timardan ma zûldür. Ancak Sigetvar daki yararlılığı dolayısıyla timarına akçe daha terakki yapılmış ve timarının geliri kabil-i ifrâz olmayan 990 akçe ziyade ile timarı akçeye yükselmiştir. Timarını Silistre ifrâzından bedel olarak alan Süleyman a ise yoldaşlığı sebebiyle akçelik timar tevcih edilmiştir Ejderhan (Astrahan) Seferi (1569) Ejderhan Seferi, Don-Volga Kanal Projesi kapsamında gerçekleşmiştir. Kanal açma teşebbüsü daha Kanunî zamanında Safevîlerle mücadelede olan ordunun ikmalini kolayca sağlamak, şarkta fethedilmiş yerleri elde tutmak ve Orta Asya Türk devletleriyle doğrudan temas sağlayarak İran ı kıskaç içine almak amacıyla ortaya çıkmıştı. Bunun yanında Kazan ve Ejderhan ın Rusların eline düşmesi dolayısıyla Osmanlı aleyhine bozulan dengeyi sağlamak düşüncesi ile bir kanalla Karadeniz ve Hazar ın birleştirilmesine karar verilmişti. Dönemin vezir-i âzamı Sokullu Mehmed Paşa, bir yandan kanal açılırken bir yandan Ejderhan ın fethedilmesini muvafık bulmuştur. Ancak dönemin Kırım Hanı Devlet Giray, Osmanlıların faaliyetinden memnun değildi. O, Ejderhan ın fethedilmesini ancak buranın kendinin olmasını 403 İbtidâ kayıtları için bkz TRD-28, s. 627, 636.; Genel temâyüle aykırı olarak akçeden fazla gelir tevcih edilmiş sipahilerin kayıtları için bkz. TRD-28, s. 629, 635, 700.; Terakki alan iki sipahinin kayıtları için bkz. TRD-28, s. 650, İbtidâ kayıtları için bkz TRD-27, s. 56 (2), 58, 60.; Terakki kaydı için bkz Bu kayıtlar için bkz. TRD-28, s. 631, 686, 715, 716.

113 100 istiyordu. Bu yüzden kışın çok sert geçtiğine dair el altından söz yaymış, bu da askerlerin hoşnutsuzluğuna neden olmuştur. Kışın çıkması için beklenmesi düşünülmüşse de asker serkeşliğe başladığı için bu askerlerin başındaki Kasım Paşa Azak kalesine çekilmek zorunda kalmış, böylece bu teşebbüs de akim kalmıştır 406. Üzerinde çalıştığımız döneme ait defterlerden sadece 1570 tarihli TRD-28 de Ejderhan seferi ile ilgili timar tevcih kayıtları bulunmaktadır. Toplamda 8 adet olan ve tamamı timar statüsünde olan kayıtların üçü Ejderhan seferindeki yoldaşlığı dolayısıyla Ali b. Yusuf ve Ali b. Arslan adlı sipahilere ibtidâdan er akçe ve Seydi Ali oğlu Zülfikâr adlı sipahiye akçe olarak tevcih edilmiştir 407. Diğer üç sipahinin timarları ise ma zûlden olarak Ejderhan seferine gitmeyen sipahilerin tahvillerinden tevcih edilmiştir 408. Geri kalan üç timardan biri ulûfesi bedeli olarak Hasan b. Ahmed adlı sipahiye, Ejderhan seferine gitmeyen Ali tahvilinden tevcih edilmiştir 409. Son kayıt ise Dergâh-ı Muallâ çavuşlarından Mehmed in oğlu olan ve Ejderhan seferine gitmediği zannedilen ancak sonradan merkezde hizmette olduğu anlaşılan Yusuf aslı sipahinin mukarrer kaydıdır Şark Seferleri ( ) Geçmişi II. Bayezid dönemine kadar uzanan Osmanlı-Safevî mücadelesi, en uzun ve zorlu devresini III. Murad döneminde geçirmiştir. Üzerinde çalıştığımız 16 defterden ilk dördü olan TRD-5 (1552), 11 (1558), 27 (1569) ve 28 (1570) haricindeki tüm defterlerde Şark seferlerindeki yararlılıklara ait kayıtlar bulunmaktadır. Bu anlamda Şark seferleri Silistre özelinde Rumeli de XVI. yüzyılın ikinci yarısındaki timar tevcihleri ve intikal şekli sebeplerine damgasını vurmuştur diyebiliriz. 406 Şerafettin Turan, Selim II., İA, cilt X, s. 436.; İ.H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III. cilt, I. Kısım, s ; Osmanlı Devleti nin kanal projesine girişmesini hazırlayan sebepler ve sonuçları için ayrıca bkz. Halil İnalcık, Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanal Teşebbüsü (1569), Belleten, cilt XII, sayı 46 (1948), s İlki 17 N 977 (25 Ocak 1570), ikincisi 5 Z 977 (11 Mayıs 1570) ve üçüncüsü 17 Z 977 (23 Mayıs 1570) tarihli olan bu kayıtlar için bkz. TRD-27, s. 629, 636, 701.; Bu kayıtlardan ikincisinin sahibi olan Ali b. Arslan, ibtidâ beratını zâyi ettiği için beratının yenilenmesini taleb etmiştir. Üçüncü kaydın sahibi olup daha önce akçe eksikle akçe olarak tevcih edilen Zülfikâr adlı sipahinin timar geliri, Silistre sancağı ifrazından karşılanmıştır. 408 İkisi kaybettiği timarına bedel olarak, biri kaybettiği timarından ziyâde olarak timar alan bu üç sipahinin ne gibi bir yararlılıkla bu timarı aldığına dâir kayıtlarda herhangi bir açıklama yoktur. Bu timarlardan ilki 7.920, ikincisi ve üçüncüsü akçeliktir. Bkz. TRD-28, s. 622, 636, TRD-27, s Kaydın tarihi: 18 Za 977 (24 Nisan 1570). 410 TRD-27, s Z 977 (4 Haziran 1570) tarihli bu kayıtta bu timarın Yusuf a mukarrer olmasının deftere müracaatla mı yoksa bir sancakbeyi, alaybeyi ya da nüfuzlu bir kimsenin ilamıyla mı gerçekleştiği konusunda bir açıklama bulunmamaktadır.

114 101 Şark seferlerinden bahsetmeden önce Osmanlılar ve Safevîler arasındaki ilişkilere bir göz atmak yerinde olacaktır. İran da ortaya çıkan Safevîlik başlarda Sünnî bir hareketti ve Suriye, Anadolu ve Belh gibi yerlerde de taraftarları bulunuyordu. Bu hareket Hoca Ali ye gelinceye kadar Sünnî özelliğini korumuş olmakla birlikte, Hoca Ali döneminde Şiîliğe mütemâyil olmaya başlamıştır. Safevî tarikatını dinî bir devlet hâline getiren ise Hoca Ali nin torunu Şeyh Cüneyd olmuştur 411. Safevîliğin dinî yanına ağır basan siyasî teşekkülünün oluşması ise Şah İsmail döneminde gerçekleşmiş, devlet Şeyh Safiyüddin in ismine izâfetle Safevîye adını almıştır. Şah İsmail, asırlardır Anadolu da yaşayan Türkmenlerin arasına dâî ya da halife adı verilen kimseler göndererek bu Türkmenleri de nüfuzu altına almaya çalışmıştır. Şah İsmail in faaliyetleri sonucu zaten Şiîliğe mütemâyil olan Anadolu daki Rumlu, Ustaclu, Karamanlu, Tekelü, Bayat ve Varsak (Farsak) Türkmenleri Osmanlı ya karşı yapılan savaşlarda Safevî Devleti nin muharib kuvvetini oluşturacaktır. Anadolu Selçukluları döneminde de var olan Türkmenler, siyasî tahriklerle merkezî otoriteyi sarsacak derecede güçlü isyan olaylarına sebebiyet vermiş, bu durum Osmanlı Devleti döneminde de devam etmiştir. II. Bayezid döneminde birtakım faaliyetleri olan Şah Kulu, II. Bayezid in ve dönemindeki devlet adamlarının onun faaliyetlerinin siyasî maksadını göremeyip dikkate almaması sonucu iyice güçlenmiştir. Maksadı anlaşılınca isyanı güçlükle de olsa bastırılmıştır (1511). Şiîlerin amacına daha şehzadeliğinde vâkıf olan Yavuz Sultan Selim, şehzadeliği döneminde merkezi uyarmış ve hatta Erzincan ve Bayburt a kadar akınlar düzenlemiştir. Bu akınları dolayısıyla Şah İsmail, Yavuz u babasına şikâyet etmiştir 412. Yavuz, tahta cülûsunu müteakip iki yılda şehzadeler meselesini halleder etmez dikkatini doğuya, Safevîler üzerine çevirmiştir. Şah İsmail ile Yavuz arasında 1514 te vuku bulan Çaldıran Muharebesi nde, Safevî ordusunun sürekli geri çekilmesi yüzünden bir hayli zorluk çekilmiştir. Ayrıca Şiîliğe mütemâyil olan yeniçerilerin birtakım uygunsuz hareketleri olmuştur. Bu olumsuzluklara rağmen muharebe, Osmanlı ordusunun muvaffakiyetiyle sonuçlanmış ve Tebriz Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Burada Şiîliğe mütemâyil olan bazı devlet adamlarının savaşın yapılmaması noktasındaki sessiz isteklerini de belirtmek gerekir 413. Osmanlılar, Safevîler üzerine yürürken, ilan ettikleri bu gazânın mülhid 414 ve 411 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt II, s ; B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s İsmail H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt II, s ; B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt II, s

115 102 zındık lara karşı olduğunu ileri sürmüşlerdir. Anadolu daki Safevî yandaşları ve halifeleri ciddi ve sert bir şekilde takib edilmiş olmakla beraber, Çaldıran Savaşı yıllarında kişinin kılıçtan geçirildiğine dair kaynaklarda hiçbir bilgi mevcut değildir. Esasen, dönem şartları göz önüne alındığında teknik olarak böyle bir şeyin pek mümkün olmadığını belirtmek gerekir 415. Kanunî döneminde de Osmanlı-Safevî ilişkileri pek olumlu değildi. Şah İsmail in ölümüyle tahta geçen Şah Tahmasb tebrik edilmemiş, sadece kendisine tehditnâme göndermekle yetinilmişti 416. Kanunî dönemindeki Amasya Anlaşması na (1555) kadar olan zaman diliminde üç kez Azerbaycan ile Irak-ı Acem ve Irak-ı Arab a sefer düzenlenmiştir 417. Bu seferlerin sebebi ise İran beylerinden Ulama (Olama) Han ın Osmanlılara, Osmanlılara tâbi Bitlis hâkimi Şeref Han ın Safevîlere ilticalarıdır 418. Sonunda Şah İsmail bir barış yapılması için elçi göndermiştir. Barış isteği Osmanlı Devleti tarafından olumlu karşılanmış ve 29 Mayıs 1555 te anlaşma akdedilmiştir. Bu tarihten III. Murad döneminde İran a sefer için karar alınmasına kadar geçen dönemde Osmanlılar, anlaşma şartlarına riâyetkâr davranmıştır 419. Şah İsmail in ölümünden sonra Safevî Devleti nin başına geçen Şah Tahmasb, Kanunî dönemindeki muâhedeyi korumak ve II. Selim in tahta çıkışını tebrik için bir elçilik heyeti göndermiş ve anlaşma yenilenmiştir. Şah Tahmasb, III. Murad döneminde de barışçıl tutumunu korumuş ve III. Murad ın cülûsunu tebrik için bir elçilik heyeti göndermiştir 420. Ancak Şah Tahmasb ın ölümünden sonra şehzadelerin taht kavgaları dolayısıyla İran da karışıklıklar ortaya çıkmıştır. Sonunda bu kavgalardan II. Şah İsmail galip çıkmıştır. Bir buçuk yıl hükümdarlık eden II. İsmail, Osmanlılarla olan ahdi bozmuş, Osmanlılar dan kendisine katılmak isteyen bazı Kürt beylerini kabul etmiştir. Bu sırada İran ın Lûristan valisi de Osmanlılara iltica etmiş, kendisini müdafaa etmek isteyen Osmanlı bu valiyi himaye 414 Üzerinde çalıştığımız defterlerde, Kızılbaş ileri gelenlerinin adıyla anılan muharebeler genelde onların mülhid özelliğine vurguyla kaleme alınmışlardır. Mesela Ali Sultan nam reis-i melâhide, İmamkulu Han nam mülhid muharebesi, İmamkuluhan nâm reis-i mülhidân muharebesi gibi. Bkz. TRD-71, s. 192.; TRD-80, s. 269.; TRD-89, s Bu konuda bkz. J. L. Bacque-Grammont, XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlılar ve Safevîler, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu na Armağan, İstanbul 1991, s ; F. Emecen, Kuruluştan Küçük Kaynarca ya, s M. Tayyib Gökbilgin, Süleyman I., s Osmanlıların bölgeden çekilmesiyle harekete geçen İranlılar karşı taarruza geçmiş, Tebriz i almışlarsa da Bağdad ı alamamışlardır. Kanunî nin 1548 de gerçekleştirdiği ikinci İran seferi sırasında Tebriz geri alınmış ancak ciddi bir meydan savaşı gerçekleşmemiştir. Tahmasb da babasının taktiğini uygulayıp meydan muharebesinden kaçınmıştır. Şark taki savaşlar 1555 teki Amasya anlaşmasına kadar aralıklarla sürmüştür. H. İnalcık, Devlet-i Aliyye, s Bu konuda bkz. Peçevî Tarihi, cilt I, s. 95.; İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt II, s Peçevî Tarihi, cilt I, s ; B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s. 5-6.

116 103 etmiştir. Bu durum iki devlet arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine sebep olmuştur. Osmanlı Devlet nin fiilî savaş için karar vermesi ise II. Şah İsmail in ölümünün duyulması üzerine gerçekleşmiştir. Bu yüzden Anadolu dan da Rumeli den de birçok sancakbeyi -aralarında dönemin Silistre sancakbeyi de bulunuyordu- askerleriyle beraber göreve çağrılmıştır 421. İran seferleri diğer adıyla Şark seferleri aralıklarla üç safhadır ve ilki 985/ /1589 arasında on iki yıl sürmüştür. Üzerinde çalıştığımız defterler bu on iki yıllık ilk devrede cereyan eden mücadelelerdeki yararlılıkların timar tevcih kayıtlarını ihtivâ etmektedir de başlayan seferlerin Gürcistan üzerinden Şirvan ile başlaması uygun görülmüş, Lala Mustafa Paşa, İran serdarı olarak Gürcistan ve Şirvan istilasına memur olmuştur 422. Lala Mustafa Paşa nın serdarlığında İranlılarla vuku bulan ilk savaş Çıldır muharebesidir. Osmanlıların muvaffakiyetiyle sonuçlanan muharebe, Gürcistan a giren Osmanlı ordusunu gerisinden vurmak isteyen Kızılbaş komutanı Tokmak Han ın kişiden oluşan ordusuna karşı gerçekleşmiştir. Bu galibiyetten sonra Osmanlıların Gürcistan daki ilerleyişi kolaylaşmıştır 423. Üzerinde çalıştığımız defterlerden TRD-64 (1582), 71 (1584) ve 80 (1585) de Çıldır muharebesinde gösterilen yararlılıklar dolayısıyla tevcih edilmiş olan biri zeâmet olmak üzere toplam 8 timar bulunmaktadır 424. Bu tevcihlerden biri dikkat çekicidir. Garib yiğit olan ve ibtidâdan timar alan Divane Ali ye akçelik değil akçelik timar tevcih edilmiştir. Genelde ibtidâdan timar alanlara akçelik timar tevcih edilirken Divane Ali ye akçelik timar tevcih edilmiş olması Çıldır muharebesinde baş getirdiğinden olsa gerektir. Baş getirmek yukarıda zikrettiğimiz üzere timarın zeâmete dönüşmesinde de önemli ölçüde etkiliydi İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt III, kısım I, s. 57.; B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Ancak Gürcistan a kimin gideceği konusunda Lala Mustafa Paşa ve Sinan Paşa arasında anlaşmazlık vardı. Peçevî de anlatıldığına göre III. Murad bu meseleyi şöyle çözmüştür: İki vezirinin arasındaki anlaşmazlığı bilen padişah, vezir-i âzam Sokullu Mehmed Paşa yı çağırtıp iki vezire de eğer İran üzerine giderlerse ne yapmak niyetinde olduklarını ayrı ayrı sormasını istemiştir. Sokullu, Mustafa Paşa yı çağırıp serdar olduğu takdirde tedbirinin ne olacağını sormuş, Lala Mustafa Paşa, Bizim tedbirimiz Allah a istinad edip yerine getirmek ve icabına göre iş görmektir, diye cevap vermiştir. Aynı soru Sinan Paşa ya sorulduğunda Peçevî nin deyimiyle mertlik davasında bulunmuş ve ilk sene Tebriz ve Şirvan ı, ikinci sene de Hemedan ve Isfahan ı tamamen fethedeceğini belirtmiştir. Bunun üzerine Sultan, Lala Mustafa Paşa yı İran serdarı tayin etmiştir. Peçevî Tarihi, s İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, cilt III, kısım I, s Bu kayıtlar için bkz. TRD-64, s.73, 149, 162, 178.; TRD-71, s. 586, 604.; TRD-80, s. 292, Ancak baş getirmek her zaman akçeden fazla bir gelirle ibtidâ timarı tevcihine sebep teşkil etmiyordu. Bunun örnekleri için bkz. TRD-71, s. 596.; TRD-80, s Kayıtlarda bu iki sipahi hakkında garib yiğit oldukları bilgisi bulunmaktadır.; TRD-100, s Kayıtta Abdullah oğlu Hüseyin adlı bu sipahi hakkında adından başka herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.; TRD-121, s. 10, 56, 67, 68. Kayıtlarda bu sipahilerden ilk ikisinin sipahizâde olduğu belirtilmekte, kalan ikisinden biri hakkında herhangi bir bilgi bulunmamakta, diğerinin ise yine garib yiğit olduğu belirtilmektedir.

117 104 Çıldır muharebesinin sonunda ahali dağlara kaçtığı için Tiflis de hiçbir mukavemetle karşılaşılmadan fethedilmiştir. Tiflis in muhafazası görevi, kendisine Beylerbeyilik payesi verilerek Solak Ferhad Paşa oğlu Kastamonu sancakbeyi Mehmed Bey e bırakılmıştır. Tiflis kalesinin fethi ve muhafazasında görev alan bir grup askerin buranın fethi ve muhafazasında gösterdikleri yararlılıklar da kendilerine timar tevcih edilmesini ya da bu yararlılıklar sayesinde terakki almalarını sağlamıştır. Üzerinde çalıştığımız defterlerden TRD-64 (1582), 80 (1585) ve 89 (1586) da Tiflis muhafazasında gösterdiği yararlılıklar sebebiyle tevcih edilmiş biri ulûfesi bedeli olmak üzere olmak üzere 4 ibtidâ timarı tesbit edilmiştir 426. Yine Çıldır Muharebesi sonunda Gürcistan hâkimlerinden bazıları Osmanlılara itaatini bildirirken bazıları da İran a kaçmışlardır. Bunlardan biri de Zekem ve Köyem hâkimi olan Levend Han oğlu Aleksandr Han idi 427. Bir diğeri ise Osmanlı ya güç yetiremeyeceğini anlayan Meshıya hâkimi Minuçihr idi 428. Seferlerin ilerleyen zamanlarında bu iki Gürcü beyi Osmanlılara olan bağlılıklarından geri dönmüş ve zaman zaman Osmanlı ordusunu zor durumda bırakmışlardır. Tokmak Han a yardım amacıyla Tebriz den ayrılan Emir Han, Osmanlı nın çektiği zahire sıkıntısından haberdardı. Bu sebeple Osmanlılara bir gece baskını yapmak niyetindeydi. Emir Han Kür nehri üzerinde bulunan Koyun Geçidi ni tutmuş, oğlu Murad da üç koldan taarruza geçmişti. Ancak Osmanlıların harekete geçmesiyle İran ordusu geri çekilmeye başlamış, sonrasında amansız bir takip başlamış ve İran ordusunun büyük kısmı Kabur nehrinde boğulmuştur. Osmanlıların Şark seferlerindeki ikinci muvaffakiyeti olan Koyun Geçidi Muharebesi sonunda Şirvan ın tüm yolları Osmanlılara açılmış ve Ereş de teslim olmuştur. Büyük bir erzak sıkıntısı içinde olan Osmanlı ordusu Ereş in zaptıyla yeniden yeterli erzağa sahip olmuştur. Ayrıca muharebenin ertesi günü Şeki ülkesinin fetih haberi gelmiştir 429. Bu arada Arapların Bâbü l-ebvab, Acemlerin Derbend, Türklerin Demürkapu 430 diye isimlendirdiği Hazar Denizi sahilindeki eski şehrin de zaptedildiği haberi 426 TRD-64, s. 204.; TRD-80, s. 273.; TRD-89, s. 148, 173.; Bu kayıtlardan TRD-89 da 173. sayfadaki kayıt, ulûfesi bedeli timar alan Bâyezid adlı sipahinin timar tevcih kaydıdır. Bâyezid in tevcih kaydında, yevmî 9 akçe ulûfesinin karşılığında akçelik bu timarı Tiflis in muhafazası hizmetinde defaatle kalarak elde ettiği belirtilmiştir. 427 Peçevî Tarihi, cilt II, s ; B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s B. Kütükoğlu Âlî den naklen Aleksandr ve diğer itaat etmiş olan Gürcü beylerinin, düşmanları olan Şemhal in itaatinin bunlar arasında kararsızlığa sebep olduğunu ve itaatten yüz çevirmelerine sebep olduğunu belirtmektedir. Üzerinde çalıştığımız defterlerdeki tevcih kayıtları bu bilgiyi destekler niteliktedir. Genellikle Aleksandr nam mel un muharebesinde ibaresiyle kaydedilmiş olan bu kayıtlardan bazı örnekler için bkz. TRD-71, s. 589.; TRD-80, s. 287, 295, 324, 342.; TRD-89, s. 153.; TRD-96, s. 294, 317.; TRD-105, s. 619, 684.; TRD-121, s. 90.; TRD- 2142, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s A. Şeref, Özdemiroğlu Osman Paşa, s ; B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Üzerinde çalıştığımız defterlerde burası ile ilgili yararlıkların tevcih kayıtlarında hep bu isim tercih edilmiştir. Birkaç örnek için bkz. TRD-64, s. 167.; TRD-71, s. 603.; TRD-80, s. 362.; TRD-89, s. 224.; TRD-96, s. 309.; TRD-100, s. 312.;TRD-105, s. 652.; TRD-121, s. 81.; TRD-2142, s. 33.

118 105 gelmiştir (1578). Ancak kış gelmişti ve ordunun kışlağa çekilmesi gerekiyordu. Lala Mustafa Paşa bir yandan gerekli tedbirleri alırken bir yandan da Kırım Hanı na yardıma gelmesi için mektuplar göndertiyordu. Fethedilmiş olan yerlerin yeniden elden çıkmaması için buraların muhafazası şarttı. Bu zor göreve hiç kimse talib olmamış, sonunda Özdemiroğlu Osman Paşa bu göreve talib olduğunu bildirmiştir. Lala Mustafa Paşa kendisini vezâret ve serdarlık unvanıyla Şirvan muhafazasına bırakmıştır. Kasım 1578 de Erzurum kışlağına dönen askerler bir yandan yolların düzensizliği ile kar ve yağmurla uğraşırken bir yandan da kendilerini izlemekle görevli İranlı komutan İmamkulu Han ın tacizleriyle uğraşmak zorunda kalmış, büyük zâyiat vermiştir 431. Osman Paşa Şirvan ın muhafazası için gerekli tedbirleri alırken İranlılar da boş durmamış ve Şamahı, biri Şirvan ın eski hâkimi Aras Han, diğeri vezir Mirza Selman tarafından olmak üzere iki kez kuşatılmıştır. Aras Han, kişilik bir kuvvetle Salyan a saldırmış, Osman Paşa bu haberi alır almaz harekete geçmiştir. Ancak yiyecek ve zahire sıkıntısı yüzünden yolunu değiştirip Şamahı üzerine yönelmek zorunda kalmıştır. Bu arada İmamkulu Han da Aras Han tarafından kişilik bir kuvvetle Ereş üzerine gönderilmişti. Ereş muhafızı Kaytas Paşa nın ihtiyatsız davranıp Lala Mustafa Paşa tarafından inşa ettirilen kalede 432 savunmada kalması gerekirken kale dışına çıkıp taarruzda bulunması Ereş in kaybına sebep olmuştur. Savaş sonunda Kaytas Paşa da şehit olmuştur. Üzerinde çalıştığımız defterlerde bu muharebe, İmamkulu Han nâm la in muharebesi ibaresiyle kaydedilmiştir. Büyük bir kısmı 1584 tarihli TRD-71 de bulunan tevcih kayıtlarından sadece bu defterdeki kayıtları incelemek bile İmamkulu Han muharebesinin, Osmanlı ordusundan birçok sipahiye ibtidâ timarı ya da terakki tevcihi için sebep oluşturduğu görülmektedir. Mesela TRD-71 deki bir kayıtta ibtidâdan timar alan Divane Receb, İmamkulu Han muharebesinde baş kesip ziyâde yoldaşlık ettiği için bu timara hak kazanmıştır. Yine Halil oğlu Turak ın, kendisine tevcih edilen terakkiye bu muharebede baş ve dil getirerek sahib olduğu belirtilmektedir. Aynı defterdeki bir diğer kayıttan, Abdullah oğlu Piyale nin Şirvan a hazine ile birlikte gelmesi dışında İmamkulu Han muharebesinde baş kestiği için ibtidâdan timar aldığını öğreniyoruz 433. Aynı defterde İmamkulu Han muharebesindeki yararlığı dolayısıyla kendisine ulûfesi bedeli 431 A. Şeref, Özdemiroğlu Osman Paşa, s Bu kalenin yapımı sırasında gösterdiği yararlılık sonucu terakki alan bir zeâmet sahibi tesbit edilmiştir. Bu zeâmet sahibi Gence de Şemkûr adlı nahiyeyi şenletmesi için alan Hüseyin adlı Dergâh-ı Âli Çavuşu ile aynı kişidir. Bkz. TRD-105, s Bu kayıtlar için bkz. TRD-71, s. 596, 627, 658.

119 106 timar verilen ve timarının Silistre ye tebdilini rica eden sipahilere hisseleri Demürkapu ya gitmek şartıyla tevcih edilmiştir 434. Aras Han ile savaşa hazırlandığı sırada Kaytas Paşa nın şehadet haberini alan Osman Paşa, zaten çok azalmış olan ordusuyla hızlı bir şekilde Şamahı önlerine gelmiştir. Ramazan ayının on ve on ikinci günleri arasında (10-12 Kasım 1578) vuku bulan muharebe, ikinci gün Osmanlı ordusuna katılan Tatar askerinin de muaveneti sayesinde Osmanlı nın galibiyetiyle sonuçlandı. Ferhad Paşa nın sürekli gönderttiği mektuplar sonunda Kırım Hanı Mehmed Giray ı harekete geçirmişti 435. Şamahı nın bu ilk kuşatmasında Kızılbaş ümerâsından Alikulu Han komutasında kişilik bir birliğin taarruzu olmuşsa da geri püskürtülmüştür 436. Defterlerde bu çarpışmadaki yararlılıklar dolayısıyla Silistre den bir ibtidâ timarı, bir de zeâmet terakkisi tevcihi tesbit edilmiştir. Abdullah oğlu Pervane için Şam beğlerbeğisi Hasan defter gönderüb Tiflis e hazine irsal olundukda ele getirilen Emirlü Alikulu Han muharebesinde yoldaşlık ettiğini bildirmiş, bu arz sonucu Pervane ye ibtidâdan akçelik timar tevcih edilmiştir. Zeâmet terakkisi ise daha önce bahsettiğimiz Gence nin Şemkûr nahiyesini şenletecek olan Dergâh-ı Âli Müteferrikası Hüseyin e aittir 437. Âdil Giray komutasındaki Tatar kuvvetlerinin yağması sırasında vezir Mirza Selman komutasında yeni bir Kızılbaş ordusu Şamahı yı yeniden kuşatmak için toplanmıştır. İlki gibi üç gün (24-26 Kasım 1578) süren bu kuşatma da iki ordunun kuvvet bakımından Osmanlılar aleyhine eşitsizliğine rağmen Osmanlı ordusunun galibiyetiyle sonuçlanmıştır. Bu iki kuşatma sonunda Osman Paşa, kış boyu savunma için elverişsiz olan Şamahı Kalesi ni boşaltıp daha korunaklı bir yer olan Demirkapı ya çekilmek zorunda kalmıştır. Bu arada Vezir Mirza Selman, Osmanlı ordusunu takib etmeyi bırakıp Şamahı ya geri dönmüş, böylece Şamahı Osmanlıların elinden çıkmıştır. Ancak kış geçene kadar Osman Paşa nın, dolayısıyla Osmanlı ordusunun en önemli sorunu Demirkapı da tutunabilmek olacaktır. Bununla birlikte buraya çekilmek, Demirkapılılar Osmanlı ordusunun buraya girmesine izin vermediği için kolay olmamıştır. Zira yola çıkılmadan önce gönderilen adamların getirdiği habere göre, Şamahı önlerindeki bazı yenilgiler sırasında kaçan Tatar askerlerinden, Kızılbaş ın Osmanlı ve Tatar askerini tamamen kırdığını öğrenen Demirkapı muhafızları kaçmış ve Demirkapılılar düşmanla karşı karşıya kalmıştır. Bu yüzden ne Kızılbaş ordusunun ne de Osmanlı ordusunun 434 Bu kayıtlar için bkz. TRD-71, s. 608, 609, 611, 612, 613, 616, 617, B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Bu iki kayıt için bkz. TRD-121, s. 91.; TRD-105, s. 694.

120 107 Demirkapı ya girmesine izin vermişlerdir. Bunu öğrenen Osman Paşa, durumu askerden gizleyip küçük bir kuvvetle kale üzerine yürümüştür. Kırım Hanı nın önemli miktarda kuvvetle Demirkapı ya gelmekte olduğu haberi, Osmanlı ordusunu sürekli takib eden Kızılbaş birliklerinin geri çekilmesine neden olmuş, ordu Demirkapı Kalesi ne girebilmiştir 438. Bu arada Osmanlı ordusu, beraberinde hazine de getiriyordu ve bu hazinenin korunması ve Demirkapı ya irsali de hem kışın sertliği hem de Şirvan ve Dağıstan eşkıyasının tacizleri yüzünden zorlukla gerçekleşmiştir. Defterlerde hazine irsali sırasında gösterdiği yararlılıklar dolayısıyla ikisi timar seviyesinde, biri zeâmet seviyesinde olmak üzere üç sipahiye terakki ve ibtidâ timarı tevcihi tesbit edilmiştir. İkisi 1584 tarihli TRD-71 de bulunan kayıtlardan terakki kaydının sahibi olan Kurd veled-i Ferhad, bu terakkiyi Demürkapu ya gelen hazine-i ma mûrenin hizmetinde bulunduğu için almıştır. Aynı zamanda Kurd, beratını zâyi ettiği için beratı yenilenmiştir. Aynı defterdeki bir diğer kayıtta Murad bin İskender, Demürkapu ya irsal olunan hizâne-i âmire hizmetinde bulunduğu için kendisine ibtidâdan akçelik timar tevcih edilmiştir. TRD-121 de bulunan zeâmet kaydında, bu zeâmetin sahibi olan Mehmed bin Yunus un, Demirkapı ya hazine irsali dışında Aleksandr nam mel un muharebesinde yoldaşlık ve Şamahı kal âsı binasında yarar hizmetkârlarıyla mimarlık hizmeti gibi başka yararlılıkları da mevcuttur 439. Lala Mustafa Paşa Erzurum kışlağına dönerken Tiflis in muhafazasına bıraktığı görevliler daha fazla asker ve para istemişlerse de Lala Paşa nın buna gücü yoktu. 30 Mart 1579 dan başlayarak 4 ay süren muhasarada asker ve para yokluğuna rağmen Osmanlı kuvvetleri direniş göstermiştir. Bu savunmada Kızılbaş ordusunun başında Gence beylerbeyi İmamkulu Han bulunuyordu. Kılavuzları ise Gürcü Davud ve Mahmud (Simon) Hanlar idi. Uzun süren muhasara sırasında Lala Paşa tarafından gönderilen kuvvetlerin yaklaştığını öğrenen Kızılbaş ordusu Gence ye çekilmiş, Tiflis müdâfîleri rahat bir nefes almıştır. Yeni gelen askerlerle Tiflis in müdafaasındaki askerler değiştirilip yeniden yola çıkıldığında ise Gürcülerin taarruzu vuku bulmuştur 440. Bu taarruzlardan biri, üzerinde çalıştığımız defterlerde Simon nam lain muharebesinde yoldaşlık ibaresiyle kaydedilmiştir. Simon, merkezi Gori olan Kartli ülkesinin hâkimidir da Şah Tahmasb a yenilip esir edilmiş, II. İsmail in tahta cülûsunda 438 B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s ; Osman Paşa Demirkapı da tutunmaya çalışırken bu arada Lala Mustafa Paşa, Kars ta bir kale yapılması için emir vermiştir. Bu kalenin yapımı, üzerinde çalıştığımız defterlere de yansımaktadır. Bazı örnekler için bkz. TRD-89, s. 158, 184, 210, 226. Bu kayıtlardan, s. 184 teki Bâli oğlu Hasan a ait ibtidâ timarı kaydında, akçelik bu timarın Kars kal ası binasına gece ve gündüz hizmet ettiği için tevcih edildiği belirtilmektedir. Aynı defterde s. 210 daki kayıtta ise Kars kal asına 150 yük taş götürmüş olduğu için Hüseyin oğlu Malkoç adlı sipahiye ibtidâdan akçelik timar tevcih edilmiştir.; Bkz. TRD-105, s Bu kayıtlar için bkz. TRD-71, s. 584, 665.; TRD-121, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s

121 108 Aleksandr ve Davud (David) hanların düşmanı ilan edilerek serbest bırakılmıştır. Şirvan Türklerin eline geçince Mahmud Han ismiyle Kızılbaş tacı giymiş, Tiflis ve Gori nin istirdadı için görevlendirilmiştir. Osmanlı ordusunun Şirvan dan dönüşü sırasında İmamkulu Han ile beraber orduya tacizlerde bulunmuş, hatta bu tacizlerden birinde yaralanarak güç bela kurtulabilmiştir. Tüm yaptıklarına rağmen Lala Mustafa Paşa dan affını ve eski ülkesinin kendisine tevcihini rica etmiştir. Ancak Gori ye zaten bir sancakbeyi ve muhafız tayin edilmiş olduğu için bu ricası kabul edilmemiştir. Bu yüzden Simon, şark seferlerinin sonuna kadar tacizlerine devam edecektir 441. Genellikle İmamkulu Han ve Simon nâm la in muharebelerinde ibaresiyle kaydedilmiş olan bu müsademelerde yararlık gösteren timarlı sipahilere terakki ve ibtidâ timarı tevcihi gerçekleşecektir. Mesela 1587 tarihli TRD-96 daki bir kayıtta Hüseyin Çavuş oğlu Mehmed e, Revan kal asında bina olunan süferâ mühimmatı için iki yüz yük taş götürüb hizmet etmesi dışında İmamkuluhan ve Simon nam la în muharebesinde yoldaşlık ettiği için akçe terakki tevcih edilmiştir 442. Bundan sonra Mehmed Giray ın Şirvan seferi gerçekleşecektir. Bu seferle Osmanlı ordusu Demirkapı dan çıkıp Şamahı yı istirdat edecek, 23 Ekim 1579 da Osman Paşa ve Mehmed Giray şehre girip üç gün burada kalacaklardır 443. Bu arada Sokullu Mehmed Paşa nın ölümüyle hâmisini kaybeden Lala Mustafa Paşa, rakibi Koca Sinan Paşa nın da gayretiyle serdarlıktan azledilecektir. Şark seferlerinin ikinci serdarı Koca Sinan Paşa olacaktır 444. Seferlerin Sinan Paşa nın serdarlığındaki dönemi oldukça sakin geçecektir. Sinan Paşa İstanbul dan yola çıkıp Erzurum kışlağına ulaştığı sırada Maksud Bey adındaki İran elçisi buraya ulaşmıştı. Sinan Paşa, elçilik heyetini gerekli merasimi yerine getirerek İstanbul a göndermiştir. Maksud Bey, hediyelerini ve Şah ın mektubunu Sultan a sunacak ve kendisine izin verilerek İran a dönecektir 445. İran elçisinin ziyareti sırasında Sinan Paşa, Kars a vâsıl olmuş, burayı müstakil bir Beylerbeyilik haline getirmiş ve Hüsrev Paşa nın damadı olup Silistre sancakbeyi olan Hızır Bey i buraya sancakbeyi tayin etmiştir 446. İran dan barış için yeni bir heyet çıkarılmış, önce yapılacak barışa esas olmak üzere Şirvan da Safevî ve Osmanlı tasarrufunda bulunan yerlerin belirlenmesi için Sinan Paşa 441 Bkz. B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Bkz. TRD-96, s. 311.; Diğer kayıtlar için bkz. TRD-121, s. 60, 73.; TRD-2142, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s. 112.

122 109 tarafından Ömer Ağa İran a gönderilmiştir. Özdemiroğlu Osman Paşa ve Gazi Giray Şirvan ın muhafazası için uğraşırken elçi teatisini duyan İran ümerası, Ömer Ağa Şirvan a girmeden burayı, Şamahı ve diğer bazı yerleri zaptederek emr-i vaki ile Osmanlı ya kabul ettirmeyi planlamışlardır. Şirvan için ise İmamkulu Han görevlendirilmiştir 447. İran heyetini ılımlı bir havayla karşılayan Sinan Paşa, barışa mütemâyil bir mektupla İran elçisini geri göndermiştir. Ayrıca İran ın ileri gelenlerinden birinin barışa mütemâyil bir tarzda yazılmış mektupla gönderilmesi durumunda barışı sağlayabileceğine dair teminat vermiştir baharında yeniden sefere iştirak için ilgili beylerbeyi ve sancakbeylerine tebligat yapılmıştır. Ancak Sinan Paşa barış konusunda iyimserdi. Bu yüzden sefer tehir edilerek Sinan Paşa İstanbul a dönmüştür (24 C 989/26 Temmuz 1581) 448. Şehzade Mehmed in sünnet düğünü hazırlıkları dolayısıyla İran elçisi Türkmen İbrahim düğünün sonuna kadar bekletilmiş, düğünden sonra iki tarafın sulh şartlarının birbirinden çok faklı olduğu anlaşılmıştır. Gerek Şahın mektubundan, gerekse elçi Türkmen İbrahim ile olan müzakerelerden, İran ın Osmanlıların fethettiği ülkelerden ferâgat etmekle beraber Şirvan ı muhafazada ısrarlı olduğu anlaşılmıştır. Buna karşılık, Şirvan dâhil Osmanlı ordusu tarafından fethedilmiş her yerin Osmanlılarda kalması Osmanlı Devleti için en önemli şarttı. İran ın da Osmanlı Devleti nin de şartlarından ferâgat etmeyeceği anlaşılmış, Sinan Paşa nın yarattığı olumlu hava bir anda yok olmuştur. Bu durum onun serdarlıktan azline sebep olacak ve yerine Ferhad Paşa Şark seferlerinin üçüncü serdarı olarak tayin olunacaktır 449. Osmanlı Devleti, İran elçisi ile anlaşmaya varılmış olsun veya olmasın, Şirvan daki varlığını kesin olarak yerleştirmek amacındaydı. Bunun için kışından itibaren gerekli tüm tedbirleri almıştır. Çeşitli sancaklardan toplanıp bir araya gelen Osmanlı kuvvetleri arasında Silistre Sancağı ndan çağrılan sipahiler de vardı. Osmanlı kuvvetleri Kefe Beylerbeyi Cafer Paşa serdarlığında Demirkapı ya vâsıl olmuşlar, o kışı çeşitli yerlerdeki kışlaklarda geçirmişlerdir. Osmanlı ordusunun toplandığını öğrenen İmamkulu Han ise durumu Şah a bildirmiştir. Takviye kuvvetleri alan İmamkulu Han, 1583 baharında Gence den hareket ederek Kür nehrini geçmiştir. Şamahı ya ulaştığı sırada Rumeli kuvvetlerine kumanda eden Silistre sancakbeyi Yakub Bey in Şabrân civarında Niyazâbad 447 Daha önce Ereş in zabtı için görevlendirildiğini gördüğümüz İmamkulu Han, Şark seferlerinin sonuna kadar çeşitli zamanlarda Osmanlı ordusuna karşı savaşmıştır. Defterlerdeki kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla İmamkulu Han a karşı olan muharebeler genel bir İmamkulu Han nâm lâin muharebesinde, İmamkulu Han nâm mülhid muharebesinde ya da İmamkuluhan nâm reis-i melâhide muharebesinde ibaresiyle kaydedilmiştir. TRD-71 den başka defterlerde olup bu savaşlardaki yararlıklar dolayısıyla yapılan timar tevcihlerinin örnekleri için bkz. TRD-80, s. 281.; TRD-89, s. 176.; TRD-96, s. 346.; TRD-100, s. 341.; TRD- 105, s. 657.; TRD-121, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s

123 110 mevkiinde kuvvetlerini toplamak üzere olduğu haberini almış ve seçkin askerlerinden bir kısmını Yakub Bey üzerine göndermiştir. Yakub Bey ve beraberindekiler Osman Paşa nın acele etmemeleri yönündeki sözünü dinlememiştir. Bunun sonucunda o ve ona katılanlardan çoğu ilk çarpışmalarda şehid olmuşlardır. Niyazâbad bozgunundan sonra Osman Paşa nın ne kadar işinin ehli ve ileri görüşlü bir asker olduğu anlaşılmış, bundan sonra askerler onun sözünden çıkmamışlardır 450. Silistre sancakbeyi Yakub Bey in şehid olduğu bozgundan kaçanların Demirkapı ya gelişi üzerine Osman Paşa, Demirkapı dışında müsait bir yerde otağını kurdurup düşmanı karşılamaya karar vermiştir. 8 Mayıs 1583 te Baştepe mevkiinde karşı karşıya gelen iki ordunun öncüleri arasında müsademe gerçekleşmiş, ertesi sabah yeniden saldırıya geçilmiştir. Mücadeleler ikinci gün de tüm hızıyla devam etmiştir. İki tarafın da meşaleler yakarak mücadeleyi yatsıya kadar sürdürmesi sebebiyle bu muharebe Meşaleler Savaşı adıyla anılmıştır. Yatsıdan sonra iki taraf da çekilmiş olmakla beraber muharebe devam etmiştir. Üçüncü gün, Kızılbaş ordusu Osmanlı ordusunu arkadan çevirmek için Samur nehri kenarına konmuştur. Dördüncü gün, savaşın galibi olduğunu zanneden Kızılbaş ordusu, Osmanlı ordusunun ani bir taarruzuyla hezimete uğratılmıştır. İmamkulu Han bunu önlemeye çalıştıysa da başarılı olamamış ve sonunda kendisi de kaçmıştır. Bu savaş sonunda İmamkulu Han a katılan Gürcülere aman verilmiş ve Aleksandr Han a gönderilmişlerdir 451. Kızılbaş ın bu hezimetle ric atini fırsat bilen Osman Paşa, Şamahı ya ulaşmış ve buradaki kalenin binası ve tahkimi için emir vermiştir 452. Şamahı kalesinin binasında hizmeti bulunan toplam 12 kişi tesbit edilmiştir. Bu 12 kişiden biri timarını ibtidâdan almış, diğer 11 kişiden 10 tanesi ulûfesi bedeli timar almış olup Demirkapı ya gitmek şartıyla timarları Silistre ye tebdil olunmuştur. Timarını ulûfesi bedeli alan bu kişilerin tamamı timarlarını Demirkapı ya gitmeyen kimselerin tahvillerinden almışlardır. Ayrıca bu kişilerin tamamı Kefe beylerbeyi Cafer Paşa nın adamı olup içlerinden ikisi daha önce Kars kalesi fârisi, dördü Tunus kalesi fârisi olarak görev yapıyorlardı. Kalan bir kişi ise Ohri sancağından ma zûl olup İmamkulu Han muharebesinde baş kestiği için terakki almıştır B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s İmamkulu Han ın bu büyük hezimetindeki katkısı dolayısıyla Silistre den timar ve terakki alan birçok sipahi bulunmaktadır. Daha önce de bahsettiğimiz üzere İmamkulu Han çeşitli savaşlarda Osmanlı ordusunun karşısına çıktığı için bu Kızılbaş komutanıyla yapılan savaşlar genel olarak İmamkulu Han muharebesinde ibaresiyle kaydedilmiş olmalıdır. 452 B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Timarını ibtidâdan almış olan sipahi için bkz. TRD-96, s. 293.; Ulûfesi bedeli timar alanlar için bkz. TRD-71, s. 569, 608, 609, 612, 616, 617, 620, 625.; Baş kestiği için terakki tevcih edilen sipahi için bkz. TRD-71, s. 544.

124 111 Osman Paşa, Şamahı kalesinin binası ve tahkimi için emir verdikten sonra Cafer Paşa yı Şirvan kaymakamlığına bırakarak 21 Ekim 1583 günü Demirkapı dan ayrılmıştır. Bu arada gerekli olduğu halde ordusunu muharebeye geç gönderip emirlere itaatte yavaşlık gösteren Kırım Hanı Mehmed Giray ın izalesini de gerçekleştirmiştir. İslam Giray ın tahta cülûsu gerçekleştikten sonra Haziran 1584 te İstanbul a ulaşmıştır. Şirvan daki başarılı savunması sonucu Özdemiroğlu Osman Paşa ya ikinci vezirlik ve vezir-i âzamlık tevcih edilecektir (28 Temmuz 1584) 454. Ferhad Paşa, Osman Paşa nın Şirvan muhafazası sırasında Şark seferi serdarlığına tayin olunmuş, kısa süre sonra da yola çıkmıştı (29 Aralık 1582). Bu arada ordunun iâşesi ve hazine irsali için gerekli emirler de verilmiştir. Ferhad Paşa nın serdarlık döneminin belki de en önemli olayı Revan ın fethi ve burada bir kale inşasıdır. Revan ın fethi ve kalesinin inşasında gösterilen yararlılıklar sonucu tevcih edilen ibtidâ timarları ve terakkiler, üzerinde çalıştığımız defterlerde önemli bir yekûn tutmaktadır. Toplamda 22 kişi olan bu sipahilerden 20 sipahi, Revan kalesi binasına taş götürdüğü ya da hizmet ettiği için timarını, akçe olmak üzere ibtidâdan almıştır. Kalan 2 sipahiden biri Revan kalesine taş götürme hizmetinde bulunduğu için günde 20 akçe olan ulûfesine bedel ve terakki olarak akçe olmak üzere almıştır. Sonuncu sipahi ise çeşitli yararlıkları dışında Revan kalesinde bina olunan süferâ mühimmatı için iki yüz yük taş götürme hizmeti dolayısıyla timarına akçelik terakki almıştır. İbtidâdan timar alanların Revan daki yararlıklarından başka yararlıkları bulunmazken ulûfesi bedeli ve terakki olarak timar alan sipahinin başka yararlıkları da bulunmaktadır 455. Bu arada Tiflis e hazine irsali için Şam Beylerbeyi Hasan Paşa görevlendirilmiştir. Tiflis e giden hazîne kafilesi Tomanis boğazında Gürcü ve Kızılbaşların saldırısına uğramışsa da Hasan Paşa ordusunun dağılmasına izin vermemiş ve Tomanis boğazı sağ salim geçilmiştir. Hasan Paşa Ferhad Paşa ya mülâki olunca Erzurum a dönülmüş ve kışın geçirilmesi için ordu çeşitli yerlere gönderilmiştir. Eğer Şah Kazvin e dönmezse baharda Tebriz e varılacak ve uygun bir yerde kale yapılacaktı. Ancak eğer dönerse Kızılbaş ülkesine taarruz edilmeyecek, ordu Gürcistan a yönelecekti. B. Kütükoğlu, eserinde mühimme kayıtlarına dayanarak Şah ın Azerbaycan a gelişinin muhtemelen Nahcıvan üzerine yürünmeyip Gürcistan a sefer yapılmasına sebep olduğunu belirtmektedir 456. Üzerinde 454 Tarih-i Selânikî, cilt I, s Osman Paşa nın İstanbul a döndükten sonra burada Sultan III. Murad ile olan sohbeti hakkında bkz. Peçevî Tarihi, cilt II, s Revan kalesi binasına taş götürdüğü ya da hizmet ettiği için timarını, akçe olmak üzere ibtidâdan alan sipahilerin kayıtları için bkz. TRD-80, s. 299, 342, 354.; TRD-89, s. 201, 205, 218 (2), 220, 238, 244.; TRD-96, s. 308, 335.; TRD-100, s. 337, 340, 347, 353.; TRD-121, s. 5, 9, 73, 120.; Günde 20 akçe olan ulûfesine bedel ve terakki olarak hisse alan sipahi için bkz. TRD-80, s, 352.; Sonuncu sipahi için bkz. TRD-96, s., B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s

125 112 çalıştığımız defterlerdeki tevcih kayıtları bu bilgiyi destekler niteliktedir. Gürcistan üzerine yüründüğü, Gori ve Tomanis te kale inşası dolayısıyla hizmetleri bulunan kimselerin timar tevcihlerinden de anlaşılmaktadır. Bu kalelerin inşasında gösterilen yararlıklar dolayısıyla toplam 7 sipahinin tevcih kaydı tesbit edilmiştir. Timarını ibtidâdan almış olan 6 sipahi bulunmaktadır. Bu sipahiler arasında dikkat çekici olan Hüsrev oğlu Hüdâverdi adlı sipahi, ibtidâdan aldığı timarını Tomanis Kal ası mühimmatı getirme ve tomruk ağacı kesmede ziyâde hizmet etmesi dolayısıyla almıştır 457. Ayrıca Gori hâkimi olan Simon Han üzerine bir taarruz yapıldığı da üzerinde çalıştığımız defterlerdeki kayıtlarca teyid edilmektedir. Şark seferleri boyunca Osmanlı ordusuna zorluk çıkaran Simon Han ın başından tacı alınmış, Simon Han canını zorlukla kurtarabilmiştir. Yine bir Gürcü beyi olan Davud Han ın da başından tacı alınıp Serdar ın huzuruna çıkarılmıştır. Davud Han, Ferhad Paşa yı ikna ederek kendisini İstanbul a göndermesini sağlamıştır. Burada Gürcü prensi Aleksandr Han için de maruzatta bulunmuş ve ülkesinin kendisine tevcihini sağlamıştır. Davud Han a kendi ülkesi ocaklık olarak bırakıldıktan başka Zulkadriyye beylerbeyliği de ona tevcih edilmiştir 458. Bu arada Mehmed Giray ın oğulları Murad, Saadet ve Safâ Giraylar Şemhal e ve Rus nogayına iltica etmiş ve Bahçesaray ı muhasara etmiştir. Osman Paşa nın tahta cülûsunu sağladığı İslam Giray bunu bildirince, Mehmed Giray ın oğullarının çıkardığı bu karışıklığın ortadan kaldırılması için yine Osman Paşa görevlendirilmiştir. Sadr-ı âzam Osman Paşa, 15 Ekim 1584 te İstanbul dan hareket etmiş ancak kışın pek sert geçmesi sebebiyle Kastamonu da kışlamak zorunda kalmıştır 459. Sabık Bosna beylerbeyi Ferhad Paşa nın komutasında Kefe de vuku bulan muharebede Rus nogaylarından bazıları maktul düşmüş, han-zâdeler ise kabilelerine iltica etmişlerdir 460. Kırım hadiselerinin yatışması üzerine vezir-i âzam Osman Paşa, üçüncü serdar olarak Şark seferine memur edilmiştir. Osmanlı ordusunun Çaldıran a ulaştığını haber alan İran Şahı, da kendi ordusunu hazırlamaya girişmişti. İki ordunun öncüleri Alivar adlı mevkide karşı karşıya gelmiş ve bazı müsâdemeler olmuştur. Bu müsâdemeler sonunda Kızılbaş orduları 457 Bkz. TRD-80, s. 297.; TRD-89, s. 215, 219.; TRD-96, s. 316.; TRD-100, s. 333, 339.; Dirliğini, tomruk ağacı kesme hizmetiyle kazanan Hüdâverdi nin tevcih kaydı için bkz. TRD-89, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Bu Gürcü beylerinin tacları ve çeşitli kıymetli eşyasının Osman Paşa tarafından Sultan a hediye edilip hazineye alınması hakkında bkz. Tarih-i Selânikî, cilt I, s Kastamonu, Osmanlı ordusunun seferlerde kullandığı bir kışlak değildi. Bu konuda bkz. M. Yaşar Ertaş, Osmanlı Seferlerinde Olağandışı Bir Kışlak: Kastamonu, OTAM, 18 (2005), s ; Kırım Hanı Mehmed Giray ın isyanı sırasında gösterdiği yararlık karşılığında kendisine timar tevcih edilen bir sipahi tesbit edilmiştir. Timarını Tebriz seferine gitmeyen Mehmed adlı sipahinin tahvilinden alan Mahmud oğlu Hasan adlı bu sipahi, daha önce yine Silistre sancağında akçelik bir timardan ma zûl olmuştur. Kırım Hanı Mehmed Giray ın isyanı sırasında göstermiş olduğu bu yararlığı dolayısıyla kendisine akçe terakki de verilmiş ve geliri akçeye yükselmiştir. Bkz. TRD-89, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s

126 113 hezimete uğrayıp ric at etmişlerdir. Kızılbaş ümerâsı, ilerleyen Osmanlı ordusunun hedefinin Tebriz olduğunu anlamıştı. Üzerinde çalıştığımız defterlerde bazı kayıtlar genel bir ifadeyle Tebriz de veya Tebriz seferinde ibaresiyle kaydedilmiştir. Bu kayıtlardan biri, Mustafa ve Nu man adlı kardeşlere ber-vech-i iştirak tevcih edilmiş olan timarın kaydıdır. Kayıtta, bu timarın Tebriz de babalarıyla beraber savaşmış oldukları için tevcih edildiği belirtilmektedir. Ber vech-i iştirak tevcih edilmiş olduğundan olsa gerek, bu iki kardeşin timarı akçeliktir 461. Bu arada İran ın kendi içinde birtakım karışıklıklar bulunuyordu. İran hükûmeti, en çok asker çıkaran bölge olan Azerbaycan ın elden gitmesi halinde İran ın parçalanacağını düşündüğü için Irak-ı Acem, Fars ve Kirman hâkimlerine asker çıkarmaları için hüküm göndermişti. Ancak Hamza Mirza Ustaclu ve Şamlu ümerasının tahrikiyle Azerbaycan valisi Türkmen Emir Han ı görevinden önce azletmiş, sonra hapsettirerek öldürtmüştür (1584 yazı). Bu durum Türkmen ve Tekelü tâifesinin düşmanlığına sebep olmuş ve Türkmen ve Tekelü tâifesinden başka Fars, Irak ve Kirman dan da asker celbi mümkün olmamıştır. Bu durum İran ın gitgide karışıklığa sürüklenmesine sebep olmuştur. Tebriz e asker gönderilemeyeceğini anlayan İran ümerâsı ve Şah, Tebriz halkının şehri boşaltarak dağlara kaçması ve gidiş yolu üzerindeki her şeyi yok ederek Osmanlı ordusunu açlıkla tehdid etmeyi düşünmüşlerdir. Ancak Tebriz halkının çoğunun genç olduğu ve savunma yapabilecekleri düşüncesiyle bu karardan vazgeçilmiştir. İran ümerasından bazı komutanlar da bu savunmada Tebrizlilere yardım edecekti. İlk çarpışmalarda Tebriz savunması kırılmış ve Osmanlı ordusu şehre girerek sokak savaşları vuku bulmuştur 462. Bazı kayıtlarda bu mücadeleler, yer ve gerçekleştirilen yararlığın ayrıntısına inilerek Tebriz kurbunda vaki olan karavullarda/muharebelerde veya Nefs-i Tebriz ve kurbunda vaki olan muharebe ve karavullarda ibareleriyle kaydedilmiştir. Bu kayıtlar muhtemelen sokak savaşlarını ve şehre girilmeden hemen önceki mücadeleleri işaret etmektedir 463. Mukavemetle bir yere varılamayacağını anlayan Pir Gayb ve Hüseyin Kulu Sultan, ellerinde kalan muhafız kuvvetiyle çekilme kararı almış, Tebrizliler savunmada yalnız kalmışlardır. Daha fazla direnmenin imkânsız olduğunu anlayan Tebrizliler şehrin ileri 461 Bkz. TRD-89, s. 182, 201, 203, 204, 207, 209, 212, 215, 219, 222, 225.; TRD-96, s. 302, 337.; TRD-100, s. 335, 346.; TRD-105, s. 612, 613, 614, 619, 630.; Ber vech-i iştirak olarak tevcih edilmiş timarın kaydı için bkz. TRD-89, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Bazı örnekler için bkz. TRD-89, s. 199, 206, 207, 215.; TRD-96, s. 301, 305, 312, 322.; TRD-2142, s. 18, 34, 37, 48, 50, 52.; TRD-100, s. 334, 338.; TRD-105, s. 620, 642, 661, 663, 682, 693, 703.; TRD-121, s. 80, 125. Tebriz deki yararlıkları dolayısıyla kendilerine timar tevcih edilen 64 sipahiden 10 tanesinin geliri kendisine terakki olarak tevcih edilmiş, geri kalanına ise ibtidâdan tevcih edilmiştir.

127 114 gelenlerinden birkaçını Osman Paşa ya göndererek teslim olduklarını bildirmek zorunda kalmışlardır. Şehre girildikten sonra Osman Paşa şehri dolaşmış ve Uzun Hasan a ait olan ve Heşt Bihişt adıyla anılan sarayın etrafının surla çevrilip buraya bir kale yapılmasını emretmiştir 464. Tebriz Kalesi nin yapımı sırasında gösterdiği yararlıklar dolayısıyla kendilerine timar tevcih edilen 10 kişi tesbit edilmiştir. Bu sipahilerden üçü gelirini terakki olarak, kalanı ise ibtidâdan almıştır 465. Kalenin inşası sırasında Kızılbaş ordusunun tacizleri olduysa da şehrin Rumeli, Ekrad ve Diyarbekir askerinden oluşan muhafızlarının başarılı savunması sonucu bir tehlike yaratmaları mümkün olmamıştır. Ancak Hamza Mirza, Osmanlı ordusunun mücadele ettiği kıtlıktan haberdardı. Bu yüzden toplayabildiği tüm kuvvetleri toplayarak Tebriz üzerine yürümüştür. Osman Paşa nın daha ileri gitmeme ihtarına uymayan bazı kuvvetler hezimete uğramıştır. Cığala-zâde Sinan Paşa komutasındaki küçük bir kuvvet ise zorlukla bir tepeye ulaşmış ancak burasının Kızılbaş askeriyle dolu olduğunu görerek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Osmanlı ordusu geri çekilirken arazinin taşlık olması dolayısıyla büyük zayiat vermiş, bunu fırsat bilen Kızılbaş korucuları bütün gücüyle bu birliğin üzerine yürümüştür. Ancak yetişen yardım birlikleri yüzünden geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kızılbaş ordusunun bu galibiyeti en başından beri Osmanlıları burada istemeyen Tebrizlilerin cesaretini artırmış ve taşkınlıkları dolayısıyla Osmanlı ordusunun nefretine sebep olmuşlardır. Osman Paşa iki taraf arasındaki bu düşmanlığı teskine çalışmışsa da başarılı olamamıştır. Sinan Paşa nın münhezim olması Hamza Mirza nın cesaretini daha da artırmış ve bu kez kendisi ordunun başında olarak Tebriz üzerine yürümüştür. 25 Ekim 1585 te başlayan muharebede Cığala-zade nin karşısında Lala Mustafa Paşa nın serdarlığı sırasında Ereş i zabtedip sonra kaybeden Tokmak Han, Diyarbekr askeri karşısında ise daha önce birçok kez Osmanlı ordusuna karşı savaşan İmam Kulu Han mevzilenmişti. İki ordu arasında vuku bulan muharebede Kızılbaş ordusu Osmanlı ordusuna galebe çalmış ve kalan askerler ordugâha kadar Kızılbaş askerince takib edilmiştir 466. Bu bozgun haberi zaten hasta olan Osman Paşa nın hastalığını büsbütün artırmakla beraber askerin geri dönme yönündeki arzusunu da şiddetlendirmiştir. Kıtlığın da had safhaya gelmesi ve kışın yaklaşması sebebiyle gerekli asker ve mühimmatla birlikte serdâr kaymakamlığına Cığala-zade Sinan Paşa bırakılmıştır. 27 Ekim de ata binemeyecek kadar hasta olan Osman Paşa bir taht-ı revâna konup Tebriz den yola çıkılmıştır. Ordunun 464 B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Bkz. TRD-89, s. 210.; TRD-100, s. 329, 339, 342.; TRD-105, s. 683.; TRD-121, s. 46, 50, 82, 123.; TRD- 2142, s B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s

128 115 Tebriz den çıktığını öğrenen Kızılbaş ordusu, Şenb-i Gazan adlı mevkiye varan ve burada dinlenmek için hazırlık yapan orduya yetişip hücum etmiştir. Ancak artçı tayin edilen Sinan Paşa nın arkadan çevirmesi dolayısıyla geri çekilmek zorunda kalmıştır. Kızılbaş gailesinin atlatılmasından kısa bir süre sonra, Şenb-i Gazan a konulduğunun gecesinde Özdemiroğlu Osman Paşa vefat etmiştir (30 Ekim 1585) 467. Kızılbaş ın Serdârın vefatını öğrenip taarruzda bulunması ihtimaline karşılık Osmanlı ordusu savunma vaziyeti alarak ihtiyatla ilerlemeye başlamıştır. Cığala-zade, Van a ulaştığında Tebriz serdarı tayin edilmiştir 468. Muhafazası Trablusşam beylerbeyi Hadım Cafer Paşa ya bırakılmış olan Tebriz in fethedildiği haberi İstanbul da büyük sevinç uyandırmışsa da Osmanlı askeri için oldukça çetin bir muhafaza mücadelesi olacaktır. Cafer Paşa, 1586 Ocağında ikinci defa Şark seferleri serdarlığına atanan Ferhad Paşa nın Tebriz e ulaşmasına kadar burayı başarıyla müdafaa etmiştir. Bu müdafaa ona vezâret mansıbı ile Van beylerbeyliğini getirecektir 469. Osmanlı ordusunun bir kısmı Gürcistan ve Azerbaycan taraflarında, bir kısmı Bağdad taraflarında mücadele ediyordu 470. Osmanlı nın Gürcistan ve Azerbaycan daki başarılarına Bağdad taraflarındaki başarıları da eklenince zaten içte karışıklıklarla mücadele eden İran ile Osmanlı Devleti arasında mektub teâtisi olmuştur. İran veliahdı Hamza Mirza böyle giderse her yıl bir vilayeti kaybedeceğine kanaat getirmiştir. Bu yüzden Ferhad Paşa nın talebine uygun olarak samimiyetinin bir nişanesi olmak üzere küçük oğlu Haydar Mirza yı İstanbul a göndermeye karar vermiştir. Bu arada Gence deki isyanı bastırmak üzere yola çıkmış ancak öldürülmüştür. Veliahdın öldürülmesiyle bütün emirler kendi başına buyruk hareket etmiş, İran dağılma tehlikesiyle yüz yüze kalmıştır. Bu durum İran ın sulh arzusunu kuvvetlendirmiş ve Ferhad Paşa ile yeniden mektup teâtisi olmuştur. Bununla beraber Osmanlı merkezi, Haydar Mirza yı rehin gönderme ve mektup teâtisinin bir oyalama taktiği olup olmadığı konusunda dikkatliydi. Haydar Mirza nın İran dan getirilmesi için İran elçilerine izin 467 Özdemiroğlu Osman Paşa nın hayatı hakkında kendisinin tezkirecisi olan Dal Mehmed Çelebi nin Şecâ atnâme adlı eseri bulunmaktadır. Tıpkıbasımı ve çevirisi için bkz. Âsafî Dal Mehmed Çelebi, Şecâ atnâme Özdemiroğlu Osman Paşa nın Şark Seferleri ( ), (haz. Abdülkadir Özcan), Çamlıca Yay., İstanbul 2006.; Âsafî Dal Mehmed Çelebi ve Şecâ atnâme, (haz. Mustafa Eravcı), MVT Yay., İstanbul 2009.; Yine Abdurrahman Şeref in Tarih-i Osmânî Encümeni Mecmuası nda çıkan yazıları da mevcuttur. Bu yazılar için bkz. Abdurrahman Şeref, Özdemiroğlu Osman Paşa, TOEM, IV/ ; IV/22, ;IV/23, : IV/24, ; V/25, 1-12.; Bu çalışmalar dışında yakın zamanda Özdemiroğlu Osman Paşa nın biyografisi üzerine yapılmış bir çalışma için bkz. Çetin Sungur, Habeşistan dan Kafkasya ya Bir Osmanlı Paşası: Özdemiroğlu Osman Paşa, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Tebriz in muhafazası hususunda bkz. B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Bu mücadeleler hakkında bkz. B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s

129 116 verilmişse de Abbas Mirza İran tahtına cülûs etmiş ve sulh yanlısı olan ümerâ katledilmiştir. Böylece İran ve Osmanlı nın sulh yapma ihtimalinin önü yine kapanmıştır 471. Bu arada Erzurum dan ayrılıp Kars a ulaşmış olan Ferhad Paşa, Müslüman olmuşken irtidad eden Minuçihr üzerine bir miktar asker göndermiştir. Ülkesi elinden alınan Minuçihr, kayın pederi olan Simon dan yardım istemiştir. Ferhad Paşa nın Gence ve Karabağ üzerine yürüdüğünü bilen Simon, kendi ülkesi olan Kartli nin Osmanlı taarruzuna uğramayacağını düşünüp damadının yardım talebine olumlu cevap vermiştir. Ancak damadıyla birlikte yaptığı taarruzdan hezimetle çıktığı gibi, Osmanlı ordusunun Kartli ülkesine yönelmesine sebep olmuştur. 28 Ağustos 1587 deki savaş meclisinde Simon un tedibi ve ülkesinin merkezi olan Gori nin zabt edilip burada bir kale inşa edilmesi kararlaştırılmıştır 472. Yapılan muharebede Simon yenik düşmüş ve kaçmak zorunda kalmıştır. Yine Aleksandr Han da tekrar haraca bağlanmış, hediyeler sunarak gerektiğinde zahire yardımı yapmayı taahhüd etmiştir. Kış yaklaştığı için çekilen Osmanlı ordusu, baharda Gence nin zabtı için hazırlıklarla beraber Erzurum kışlağına çekilmiştir 473. Baharın gelmesiyle harekete geçen Osmanlı ordusu, Simon u hezimete uğratıp ülkesinin merkezi olan Gori ye ulaşmıştır. Simon, Osmanlı ordusunun geçeceği yerlerde hiç zahire bırakmadığı için sıkıntı çekilmişse de Gence ye yürüyüş devam etmiştir. 1 Eylül de şehre girilmesinin ardından burada kale yapılması için emir verilmiştir 474. Kale yapımının sonlarına yaklaşıldığı sırada İran ümerâsının Gence yi zabt ve muhasaradan başka Nahcivan, Revan ve Azerbaycan ı yağma ve garet etme kararı duyulmuştur. Bunun üzerine Ferhad Paşa tertibat almış, Şirvan muhafızı Cafer Paşa ordugâhın muhafazasına bırakılarak harekete geçilmiştir. Yaklaşık 1 hafta süren savaş, Osmanlı ordusunun muvaffakiyetiyle sonuçlanmıştır. Bu arada haracını göndermeyen Aleksandr Han üzerine bir kuvvet gönderilmesi hakkında karar verilmişse de bunu öğrenen Aleksandr Han erken davranıp özür dileyerek haracını vermiştir. Yine Simon Han da Aleksandr Han gibi affını rica ederek haracını göndermiş ve kendini 471 B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Gori Kalesi nin inşası sırasındaki yararlılıklar dolayısıyla yapılan timar tevcihleri için bkz. TRD-105, s. 625.; TRD-121, s. 46.;TRD-2142, s. 44, 49, 53. TRD-2142 de s. 53 teki kayıtta İbrahim adlı sipahinin ibtidâdan akçelik olarak aldığı bu timarı Gori kalesinin temelinin kazılmasında yaptığı hizmet dolayısıyla aldığı belirtilmektedir.; Yine kaleye hazine irsalinde gösterdiği yararlık dolayısıyla Mustafa oğlu Ömer adlı sipahiye akçelik, aynı kaleye defter irsalinde hizmet eden Satılmış oğlu İbrahim adlı sipahiye akçelik terakki tevcihi gerçekleşmiştir. Bu kayıtlar için bkz. TRD-105, s. 693, B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Gence kalesinin yapımında gösterilen yararlıklar dolayısıyla tevcih edilen timarlar için bkz. TRD-105, s. 699.; TRD-121, s. 109, 122.

130 117 affettirmiştir. Böylece Şark seferlerinin 12 yıllık ilk safhasında Osmanlı ordusunun karşısında gördüğümüz iki Gürcü hâkimi Osmanlı ya tâbi olmuşlardır 475. Doğuda Özbek Hanı nın, batıda Osmanlı nın sıkıştırması ve iç meseleler yüzünden iyice çıkmaza giren İran, Osmanlı dan sulh talebinde bulunmuştur. Esasen Osmanlı Devleti de bu sulha çok ihtiyaç duyuyordu. Zira uzun süren seferler devleti maddî müzâyakaya sürüklemişti. Fethedilen ülkelerden elde edilen gelirler seferin masraflarını karşılamıyordu. Yine uzayıp giden muharebeler askerde bıkkınlık uyandırmış, sefere gitmeme ve seferden firar olayları artmıştı. Nitekim üzerinde çalıştığımız defterlerde Demirkapı, Revan, Gence ve Tebriz seferlerine gitmedikleri için timarları ellerinden alınan birçok sipahi tesbit edilmiştir 476. Yine devletin kuzey-batısındaki birtakım olaylar da barışı icab ettiriyordu. Bu anlamda barışın tesisi sadece askerî açıdan değil, sosyal ve iktisadî açıdan da elzemdi 477. Sulh taraftarı olan bazı İran ileri gelenleri daha önce Osmanlı ya rehin gönderilmesi kararlaştırılan ancak sulha karşı olan ümerânın engellemesiyle gönderilemeyen Haydar Mirza ile birlikte İstanbul a doğru yola çıkmıştı. Ancak İran ümerâsından sulha karşı olan bir kısmı yine Haydar Mirza nın İstanbul a gitmesine engel olmaya çalışmış, birkaç müsademe gerçekleşmiştir. Tüm bu engellemelere ve kışın şiddetli olmasına rağmen Ferhad Paşa, yanında Haydar Mirza olduğu halde hızla İstanbul a dönmüştür. Osmanlı ile İran arasında 998 (1590) yılında imzalanan Ferhad Paşa antlaşmasıyla sulh tesis edilmiştir. İki devlet arasında sınırlar konusunda bazı anlaşmazlıklar olmuşsa da sonunda anlaşmaya varılmıştır. Bu anlaşmaya göre Azerbaycan, Gürcistan, Dağıstan, Bağdat, Lûristan, Kürdistan, Tebriz, Karacadağ, Nihâvend ve Şehrizor Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Yine bu anlaşmayla İran da okunan hutbelerde ilk üç halifeye lânet okunmamasına dâir şart konulmuştur 478. İran, Osmanlı Devleti ile yaptığı sulh anlaşmasına içteki sıkıntıları giderene kadar riâyet etmiştir. Ancak kendi içindeki ayaklanmaları bastırıp siyasî birliğini yeniden tesis ettikten sonra sulh 475 B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s Bazı örnekler için bkz. TRD-71, s. 608, 612, 638.; TRD-80, s. 272, 275, 306, 352.; TRD-89, s. 229, 259.; TRD-100, s. 325.; TRD-105, s. 626, 631, 633, 663, 691, 696.; TRD-121, s. 12, 46.; TRD-2142, s. 4, 12, 50, 53.; Sadece doğudaki değil, batıdaki seferlere de gitmeme olayları vuku buluyordu. Bender seferine gitmeyen ve bu sebeple timarı elinden alınan timarlı sipahiler için bkz. TRD-121, s. 60.; TRD-2142, s. 20, 28, 29, 30, 32, 35, 36, 37, 38, 49. Bazı sipahiler ise gitmeleri gereken muhafaza hizmetine gitmedikleri için timarlarını kaybetmişlerdir. Mesela Demirkapı muhafazasına gitmeyen ve bu yüzden timarı elinden alınan sipahilerin kayıtları için bkz. TRD-71, s. 599, Selânikî Mustafa Efendi, özellikle maddî sıkıntılara sebep olan bu durumu, Şark seferlerine giden serdarların kapukullarını artırması ve bunlara ulûfe yetiştirilememeye başlamasından bahisle anlatmıştır. Bu durum maddî müzâyakalar çekilmeye başlanmasına sebep olmuştur. Bkz. Tarih-i Selânikî, cilt I, s Tufan Gündüz, Safevîler, DİA, cilt XXXV, s. 454.

131 118 akdine mugayir hareket etmeye başlamıştır. Osmanlı ordusunun 12 yıl boyunca fethettiği yerleri geri almış ve böylece yeni bir Şark seferinin tesisine yol açmıştır 479. Defterlerdeki kayıtlara göre, Silistre den timar alan sipahilerin önemli bir kısmı Şark seferlerindeki yararlılıkları dolayısıyla timar ve terakki almıştır. Bununla birlikte kendilerine, asıl hizmet bölgeleri olan Rumeli de gösterdikleri çeşitli yararlılıkları dolayısıyla da timar ve terakki tevcih edilmiştir. Mesela Osmanlı nın Şark seferleri sebebiyle tedirgin olan Rusların kendini koruma amacıyla Osmanlıların üzerine sürdüğü Kazak eşkıyasına karşı yapılan muharebelerde timar alan sipahiler tesbit edilmiştir. Üzerinde çalıştığımız defterlerde bu muharebeler Kazak eşkıyâsı muharebesinde veya Kazak âsîlerinin cem ve ıslahında ibareleriyle kaydedilmiştir tarihli TRD-2142 deki kayıtlardan birinde, Ali adında bir sipahiye tevcih edilen ibtidâ timarının Boğdan a müstevli olan Kazak muharebesinde yoldaşlık dolayısıyla tevcih edildiği anlaşılmaktadır 481. Yine bir başka kayıtta Yusuf oğlu Saltık adlı sipahi, Boğdan a zarar kasdına gelen Kazak muharebesinde yoldaşlık ettiği için terakki almıştır 482. TRD-121 deki, iki ibtidâ timarı kaydının sahibi olan Abdi ve Mehmed adlı sipahilerin babalarının adı aynı olup Sıyami dir. Yine timarlarını kendisinin tahvilinden aldıkları sipahinin adı da aynı olup Kurd dur. Kayıtlarda bu iki kişinin kardeş olduğuna dair bir ibare bulunmamakla beraber babalarının ve timarlarını tahvilinden aldıkları kişinin adının aynı olması yanında aynı muharebede gösterdikleri yararlık sonucu timar almış olmaları, bu iki sipahinin kardeş olduğu fikrini akla getirmektedir 483. Defterlerdeki kayıtlardan bazı timarların intikal şekli sebeplerini Rus muharebesinde fevt olmanın oluşturduğu tesbit edilmiştir 484. Bahsi geçen Kazak muharebeleri, Silistre nin tarihi bahsinde de belirtildiği üzere, Osmanlı nın Rusya ya doğru genişlemesinden endişe duyan Rusların, Kazakları Osmanlı ülkesine savaşa sürmesi dolayısıyla olmuştur. Kazakların saldırıları öyle bir hal alacaktır ki sonunda bir Özi beylerbeyliği tesis edilecek ve merkezi Silistre olacaktır. Ayrıca Özi de bir kale inşa edilecektir. 479 B. Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, s ; Bu tarihten sonraki Şark seferleri, üzerinde çalıştığımız defterlerin son tarihi olan 1590 dan sonrasına ait olduğu için burada bahsedilmemiştir. 480 Bu muharebelerdeki yararlılıklar dolayısıyla tevcih edilen timar örnekleri için bkz. TRD-121, s. 1, 8, 16, 19, 47, 48, 53, 54, 59, 76, 80, 95, 105, 106, 120, 127.; TRD-2142, s. 39, 41, 51, Bkz. TRD-2142, s TRD-121, s Bkz. TRD-121, s. 105 ve TRD-71, s. 644, 672.

132 119 Kanunî nin son seferinde fethedilen Sigetvar a dâhil yerlerde Gürcü nam lâin muharebesinde yoldaşlık dolayısıyla tevcih edilmiş bir ibtidâ timarı tesbit edilmiştir 485. Yine Kanunî dönemi fethi olan Boğdanlu ile Kal a-yı Bender üzerinde vaki olan Karamanlu Yuvan muharebesinde yoldaşlık dolayısıyla Ahmed adlı sipahinin timarına akçe terakki yapıldığı tesbit edilmiştir 486. Aynı muharebenin biraz daha farklı bir dille yazılmış olduğu bir başka kayıtta Bender üzerinde vaki olan Karamanlu Yuvan muharebesinde yoldaşlığı dolayısıyla Mehmed adlı sipahi, var olan timarına akçe terakki yapılmasını sağlamıştır TRD-121, s TRD-96, s TRD-96, s. 319.

133 120 SONUÇ Sonuç olarak, üzerinde çalıştığımız defterlerdeki verilere bakıldığında, XVI. yüzyıl sonlarında Silistre sancağındaki timarların büyük kısmının terakki, azil, ferâgat ve ölüm gibi sebeplerle intikal ettiği anlaşılmaktadır. Dirliklerin sipahilere tahsis sebebi ise genellikle ve en çok, savaşta yararlık göstermek olarak görünmektedir. Silistre ye sancakbeyi tayin edilen beyler, genellikle Şark seferlerinde gösterdikleri yararlılıklar dolayısıyla Silistre sancakbeyliği görevine getirilmişlerdir. Silistre de bir zeâmet sahibi olup da Şark seferlerindeki yararlılığı dolayısıyla başka sancaklardan da gelir elde eden zaîmlerin sayısı da azımsanamayacak bir çoğunluktadır. Osmanlı sınırlarının doğusunda gerçekleşen ve uzun soluklu olması yanında meşakkatli bir sefer olan Şark seferleri, birçok sipahinin Rumeli nin önemli sancaklarından biri olan Silistre den dirlik elde etmesini sağlamıştır. Sefere gitmekten kaçanlar bulunmakla beraber fiilî olarak iştirak edenler daha büyük bir çoğunluğu oluşturmaktadır. Bu durum, timar elde etmenin hâlâ önemli görüldüğünü, timarın hâlâ iyi bir gelir kaynağı olduğunu düşündürmektedir. Ayrıca mahlûl kalmış olan dirliklerin mümkün mertebe başka sipahilere tevcih edilmeye çalışıldığı defterlerdeki kayıtlardan anlaşılmaktadır. III. Murad dönemiyle birlikte timar sisteminin bozulmaya başladığı, dirliklerin ehline verilmediğine dâir genel bir görüş mevcuttur. Bu görüş, Silistre Sancağı örneğinde az da olsa değer kaybetmektedir. Zira Şark seferlerindeki yararlıklar 1584 tarihli TRD-71 den itibaren timar tevcih sebeplerine de intikal şekillerine de damgasını vurmuş durumdadır. Bununla birlikte Şark seferlerinde asker ihtiyacı sebebiyle yukarıda da bahsettiğimiz üzere özellikle Özdemiroğlu Osman Paşa en küçük bir yararlılık karşısında ibtidâdan akçelik timarlar tevcih etmek durumunda kalmıştır. Onun serdarlığından sonra bu durum kullanılmış ve hakkı olmadığı halde timar alanların sayısı çoğalmıştır. III. Murad döneminde kendi yakınlarına dirlik tevcih edilmesini sağlayanların en çarpıcı örneğini bize, III. Murad ın şeyhi olan Şeyh Şücâ vermektedir. Kendisi, Mustafa adındaki oğluna Yörük subaşılığı zeâmeti tevcih edilmesini sağlamaktan başka, kendi adamlarına da dirlik tevcih edilmesini sağlamıştır. Bu örnekler çarpıcı olmakla beraber münferit denebilecek örneklerdir. Zira defterlerdeki kayıtlar genel olarak incelendiğinde bir sipahinin dirlik alabilmesi için en önemli sebebin savaşlarda yararlılık göstermesi olduğu görülmektedir. Bu anlamda üzerinde çalıştığımız timar rûznâmçe defterleri, XVI. yüzyılın sonlarında timar sisteminin bozulmaya başladığına dâir genel görüşü tam anlamıyla desteklememektedir diyebiliriz.

134 121 En ufak bir yararlılık sebebiyle timar alanlar yanında hiçbir mazeret öne sürmeden sefere gitmeyenlerin sayısı özellikle Gence seferi örneğinde çoğunluktadır. Savaşların 12 yıl gibi uzun bir zaman dilimine yayılmış olması ve Şark seferleri özelinde düşündüğümüzde fethedilen yerlerin gelirlerinin giderleri karşılamaması gibi sebepler bu durumun başlıca sebebini teşkil etmektedir. Bununla beraber incelediğimiz dönemde seferler sırasında firar eden sipahi bulunmamaktadır. Aksine üzerinde çalıştığımız dönemde savaşlara iştirak eden Silistre sipahilerinin tamamı hem fiilî olarak savaşmış, hem de yapılan kalelerin yapımı ile çeşitli yerlere hazine, erzak ve mühimmat irsâlinde hizmette bulunmuşlardır. Timar rûznâmçe defterlerindeki kayıtlar bize, Silistre gibi uzak bir sancakta görev yapıyor olmalarına rağmen Silistre sipahilerinin seferlere fiilî olarak iştirakten geri durmamış olduklarını göstermektedir.

135 122 KAYNAKLAR A. Arşiv Kaynakları 1. İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivi a. Timar Rûznâmçe Defterleri Timar Rûznâmçe Defterleri Kataloğu, No: 5, 11, 27, 28, 64, 71, 80, 89, 96, 97, 100, 105, 121, 2118, Ankara, Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü, Kuyûd-ı Kadîme Arşivi a. Ankara Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi, Tahrir Defterleri, No: 65, 215, 370, 475, 666. b. Mâliyeden Müdevver Defterler Kataloğu, No: MAD B. Basılmış Kaynaklar 370 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri (937/1530) I-II, Dizin ve Tıpkıbasım, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., Ankara Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi Giriş ve Metin ( ), (haz. Şerif Baştav), DTCF Yay., Ankara AKGÜNDÜZ, Ahmed. (1990). Osmanlı Kanunnameleri I, Fey Vakfı Yayınları, İstanbul. Anonim Osmanlı Kroniği ( ), (haz. Necdet Öztürk), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul Âsafî Dal Mehmed Çelebi; Şecâ atnâme Özdemiroğlu Osman Paşa nın Şark Seferleri ( ), (haz. Abdülkadir Özcan), Çamlıca Yay., İstanbul Âsafî Dal Mehmed Çelebi ve Şecâ atnâme, (Haz. Mustafa Eravcı), MVT Yay., İstanbul Âşıkpaşazâde, Osmanoğulları nın Tarihi-Tevârih-i Âl-i Osmân, (haz. Kemal Yavuz- M.A.Yekta Saraç), Koç Kültür Sanat Tanıtım Yay., İstanbul Avni Ömer Efendi, Kanun-ı Osmanî Mefhûm-ı Defter-i Hâkanî, (haz. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI), Belleten, cilt XV (1951), s Ayn Ali Efendi, Kavânîn-i Âl-i Osman der Hulâsa-i Mezâmîn-i Defter-i Dîvân, (Önsöz: M. Tayyib Gökbilgin), İstanbul 1979.

136 123 BARKAN, Ö. Lütfi -Enver Meriçli. (1988). Hüdavendigâr Livası Tahrir Defterleri-I, Ankara. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi. (2010). Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yay., İstanbul. DOUKAS, Mikhael, Tarih Anadolu ve Rumeli ( ), (çev. Bilge Umar), Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul Evliyâ Çelebi b. Derviş Mehemmed Zıllî; Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, III. Kitap, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat 305 Numaralı Yazmanın Transkripsiyonu-Dizini, (haz. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı), Yapı Kredi Yay., İstanbul Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhîsü l-beyân Fî Kavânîn-i Âl-i Osmân, (haz. Sevim İlgürel), TTK Yay., Ankara Hoca Saadeddin Efendi, Tacü t-tevârih, cilt I, (sad. İsmet Parmaksızoğlu), Milli Eğitim Basımevi, İstanbul İbn Fazlan, Seyahatnâme, (haz. Ramazan Şeşen), Bedir Yay., İstanbul İbrahim Peçevî, Peçevî Tarihi, cilt I-II, (haz. Murat Uraz), Son Telgraf Matbaası, İstanbul İdris-i Bitlisî, Heşt Bihişt, cilt I, (haz. Mehmet Karataş-Selim Kaya-Yaşar Baş), BETAV Yay., Ankara Kānunnâme-i Âl-i Osman, (Tahlil ve Karşılaştırmalı Metin), (haz. Abdülkadir Özcan), Kitabevi Yay., İstanbul Kâtip Çelebi, Düstûrü l- Amel li Islâhi l-halel, Tasvîr-i Efkâr Neşri, Koçi Bey Risâlesi, (sad. Zuhuri Danışman), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara Lütfi Paşa, Âsafnâme, (haz. Ahmet Uğur), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara Mehmed Neşrî; Kitâb-ı Cihan-nümâ, cilt I, (haz. Faik Reşit Unat-Mehmed A. Köymen), TTK Yay., Ankara Mustafa Nuri Paşa, Netayicü l-vukuat, Kurumlarıyla Osmanlı Tarihi, (haz. Yılmaz Kurt), Birleşik Kitabevi, Ankara Oruç Beğ Tarihi (Osmanlı Tarihi ), (haz. Necdet Öztürk), Çamlıca Yay., İstanbul 2008.

137 124 Selânikî Mustafa Efendi, Tarih-i Selânikî ( / ), (haz. Mehmet İpşirli), cilt I, TTK Yay., Ankara 1999.; cilt II ( / ), Ankara Sofyalı Ali Çavuş Kanunnamesi, (haz. Midhat Sertoğlu), İstanbul Solakzâde Mehmed Hemdemî Çelebi, Solakzâde Tarihi, cilt I, (haz. Vahid Çabuk), Kültür Bakanlığı Yay., Ankara Şehabeddin-i Mercanî, Müstefâdü l-ahbâr fi Ahvâl-i Kazan ve Bulgar-Kazan ve Bulgar daki Durum Hakkında Faydalanılan Haberler, (Metni yay. E. N. Hayrullin, Türkiye Türkçesine Aktaran Mustafa Kalkan), Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara C. Diğer Kaynaklar ve İncelemeler ACUN, Fatma. (2000). Osmanlı Tarihi Araştırmalarının Genişleyen Sınırları: Defteroloji, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, I, s ACUN, F. (20-23 August 2001). Towards a Prosopography of the Ottoman Empire: Generalising From a Project on the Students Reading for Higher Degrees Abroad, IXth International Congress of Social and Economic History of Turkey,, Dubrovnik Croatia (Ramazan Acun ile birlikte). AFYONCU, Erhan. (1994). Defterhâne, DİA, cilt IX, İstanbul, s AFYONCU, E. (2008). Rûznâmçe, DİA, cilt XXXV, İstanbul, s AFYONCU, E. (2013). Zeâmet, DİA, cilt XLIV, İstanbul, s AFYONCU, Erhan. (1997). Osmanlı Devlet Teşkilâtında Defterhâne-i Âmire (XVI.-XVIII. Yüzyıllar), Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul. AFYONCU, Erhan. (2002). Osmanlı Bürokrasisinden Bir Kesit: Defterhâne-i Âmire nin Kuruluşu ve Gelişmesi, Türkler, cilt IX, Ankara, s AFYONCU, Erhan. (1999). Osmanlı Müverrihlerine Dair Tevcihat Kayıtları-I, Belgeler, cilt XX, sayı 24, s AFYONCU, Erhan. (2005). Osmanlı Müverrihlerine Dair Tevcihat Kayıtları-II, Belgeler, cilt XXVI, sayı 30, s AKDAĞ, Mustafa. (1971). Türkiye nin İktisadî ve İctimaî Tarihi ( ), cilt II, TTK Yay., Ankara.

138 125 AKDAĞ, Mustafa. (2009). Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası Celâlî İsyanları, Yapı Kredi Yay., İstanbul. AKGÜN, Ahmet. (1988). (Anonim) Tevârih-i Âl-i Osman, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul. ATAR, Fahrettin. (2001). Kadı, DİA, cilt XXIV, İstanbul, s AYDIN, Bilgin. (2004). XVI. Yüzyıl Osmanlı Bürokrasisinde Timar Tevcih Sistemi, Osmanlı Araştırmaları, cilt XXIV, İstanbul, s AYDIN, Dündar. (1998). Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilâtı Kuruluş ve Genişleme Devri ( ), TTK Yay., Ankara. BACQUE-GRAMMONT, Jean Louis. (1991). XVI. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlılar ve Safevîler, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu na Armağan, İstanbul, s BALTACI, Cahit. (1991) Arpalık, DİA, cilt III, İstanbul, s BANARLI, Nihad Sami. (1939). Ahmedî ve Dâsitan-ı Tevârih-i Mülûk-i Âl-i Osmân, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Mecmuası, cilt VI, s BARKAN, Ö. Lütfi. (1974). Timar, İA, cilt XII/I, İstanbul, s BARKAN, Ö. L. (1940). Türkiye de İmparatorluk Devirlerinin Büyük Nüfus ve Arazi Tahrirleri ve Hâkana Mahsus İstatistik Defterleri, İÜİFM, II/1, 20-59; II/2, s BARKAN, Ö. L. (1943). XV. ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Ziraî Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları Kanunlar, İstanbul. BARKAN Ö. L. ( ). Tarihî Demografi Araştırmaları ve Osmanlı Tarihi, Türkiyat Mecmuası, cilt X, s BARKAN, Ö. L. ( ). H (M ) Malî Yılına Ait Bir Bütçe Örneği, İÜİFM, XV/1-4 s BARKAN, Ö. L. (1980). Feodal Düzen ve Osmanlı Timarı, Türkiye de Toprak Meselesi, Toplu Eserler 1, Gözlem Yay., İstanbul, s BARKAN, Ö. L. (1980). Öşür, Türkiye de Toprak Meselesi, Toplu Eserler 1, Gözlem Yay., İstanbul, s

139 126 BARKAN, Ö. L. (1980). Türkiye de Servaj Var mı İdi?, Türkiye de Toprak Meselesi, Toplu Eserler 1, Gözlem Yay., İstanbul, s BARKEY, Karen. (1999). Eşkıyalar ve Devlet, Osmanlı Tarzı Devlet Merkezîleşmesi (çev. Zeynep Altok), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul. BELDICEANU, Nicoara. (1985). XIV. Yüzyıldan XVI. Yüzyıla Osmanlı Devleti nde Timar, (çev. Mehmet Ali Kılıçbay), Teori Yay., Ankara. BEŞEVLİEV, V. (1945). Proto-Bulgar Dini, (çev. T. Acaroğlu), Belleten, cilt IX, sayı 33, s BOBÇEV, Stefan Savov. ( ). Kurum Han ın Yasa Koyuculuğu, (çev. M. Türker Acaroğlu), Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, sayı 10-11, s CEBECİ, Ahmet. (1994). XVI. Yüzyılda Silistre Sancağı Vakıfları, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara. ÇADIRCI, Musa. (1989). Türkiye de Kaza Yönetimi ( ), Belleten, cilt LIII, sayı 206, s ÇİÇEK, Kemal. (1995). Osmanlılar Öncesinde Akdeniz Dünyasında Yapılan Tahrirler Hakkında Bazı Gözlemler, OTAM, VI, s ÇİÇEK, K. (1995). Osmanlı Tahrir Defterlerinin Kullanımında Görülen Problemler ve Yöntem Arayışları, Türk Dünyası Araştırmaları, 97, s ÇİMEN, Cihan. (2006). Anonim Tevârih-i Âl-i Osmân (Kuruluştan 892/1487 ye kadar), (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul. DENY, Jean. (1966). Sancak, İA, cilt X, İstanbul, s DENY, J. (1997). Sandjak, EI, vol. IX, Leiden, s ELKER, Salâhaddin. (1989). Divan Rakamları, TTK Yay., Ankara. EMECEN, Feridun. (1993). Cebelü, DİA, cilt VII, İstanbul, s EMECEN, F. (1990). Sosyal Tarih Kaynağı Olarak Osmanlı Tahrir Defterleri, Tarih ve Sosyoloji Semineri, Bildiriler, İstanbul, s EMECEN, F. (1994). Kuruluştan Küçük Kaynarca ya, Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, (Editör ve Önsöz: Ekmeleddin İhsanoğlu), İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) Yay., İstanbul, s

140 127 EMECEN, F. (1996). Mufassaldan İcmale, Osmanlı Araştırmaları, cilt XVI, s ERDOĞAN ÖZÜNLÜ, Emine. (Spring 2010). Osmanlı Ordusunda Bir Motivasyon ve Terfi Kaynağı: Terakki Tevcihi, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi (The Journal of International Social Research), vol: 3, ıssue: 11, s ERDOĞAN ÖZÜNLÜ, E. (2011). Ayntâb Sipahileri Bir Osmanlı Sancağında Timarlı Sipahi Olmak ( ), Berikan Yayınevi, Ankara. ERTAŞ, M. Yaşar. (2005). Osmanlı Seferlerinde Olağandışı Bir Kışlak: Kastamonu, OTAM, 18, s FEHER, Géza. (1984). Bulgar Türkleri Tarihi, TTK Yay., Ankara. FEKETE, Lajos. (1947). Türk Vergi Tahrirleri, (çev. Sadrettin Karatay), Belleten, cilt XI, s GÖKBİLGİN, M. Tayyib. (1988). Nâhiye, İA, cilt IX, İstanbul, s GÖKBİLGİN, M. T. (1966). Selim II, İA, cilt X, İstanbul, s GÖKBİLGİN, M. T. (1970). Süleyman I., İA, cilt XI, İstanbul, s GÖKBİLGİN M. T. (1967). Kanûnî Sultan Süleyman ın Timar ve Zeamet Tevcihi ile İlgili Fermanları, Tarih Dergisi, cilt XVII, sayı 22, İstanbul. GÖKBİLGİN M. T. (1966). Kanunî Süleyman ın 1566 Szigetvar Seferi Sebepleri ve Hazırlıkları, Tarih Dergisi, XVI/21, s GÖKBİLGİN M. T. (1972). Venedik Devlet Arşivindeki Türkçe Belgeler Koleksiyonu ve Bizimle İlgili Diğer Belgeler, Belgeler, cilt V-VIII, sayı 9-12 den Ayrıbasım, Ankara. GÖYÜNÇ, Nejat. (1997). Has, DİA, cilt XVI, İstanbul, s GÖYÜNÇ, N. (1990). Ta rîh Başlıklı Muhasebe Defterleri, Osmanlı Araştırmaları, cilt X (1990), s GÖYÜNÇ, N. (1995). Timar Tevcihleri Hakkında, Osmanlı-Türk Diplomatiği Semineri Mayıs 1994, (Ayrı Basım), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi, İstanbul, s GÖYÜNÇ, N. (1996). Timar Rûznâmçe Defterlerinin Biyografik Kaynak Olarak Önemi, Belleten, cilt LX/227, Ankara, s

141 128 GÖYÜNÇ, N. (1999). Osmanlı Devleti nde Taşra Teşkilâtı (Tanzimat a Kadar), Osmanlı, cilt VI, Ankara, s GÜNDAY, Dündar. (1989). Arşiv Belgelerinde Siyakat Yazısı Özellikleri ve Divan Rakamları, TTK Yay., Ankara. GÜNDÜZ, Tufan. (2008). Safevîler, DİA, cilt XXXV, İstanbul s GÜRBÜZ, Adnan. (2001). XV.-XVI. Yüzyıl Osmanlı Sancak Çalışmaları, Değerlendirme ve Bibliyografik Bir Deneme, Dergâh Yay., İstanbul. HOWARD, Douglas. (1986). The BBA Ruznâmçe Tasnifi; A New Resource for the Study of the Ottoman Timar System, Turkish Studies Assocition Bulletin, X/1, Indiana. HOWARD, D. (1987). The Ottoman Timar System and Its Transformation, , (Basılmamış Doktora Tezi), Indiana University. HRBEK, I. (1960). Bulghar, EI, vol. I, Leiden-Londra, s İLGÜREL, Mücteba. (2009). Subaşı, DİA, cilt XXXVII, İstanbul, s İNALCIK, Halil. (1988). Adaletnâme, DİA, cilt I, İstanbul, s İNALCIK, H. (1960). Bulgaria, EI, vol. I, Leiden-Londra, s İNALCIK, H. (1988). Mahkeme, İA, cilt VII, İstanbul, s İNALCIK, H. (1988). Rumeli, İA, cilt IX, İstanbul, s İNALCIK, H. (2000). Timar, EI, vol. X, Leiden, s İNALCIK, H. (1948). Osmanlı-Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanal Teşebbüsü (1569), Belleten, cilt XII, sayı 46, s İNALCIK, H. (1987). Hicrî 835 Tarihli Sûret-i Defter-i Sancak-ı Arvanid, Giriş, TTK Yay., Ankara. İNALCIK, H. (1993). Edirne nin Fethi (1361), Edirne-Edirne nin 600. Fethi Yıldönümü Armağan Kitabı, TTK Yay., Ankara, s İNALCIK, H. (1996). İslâm Arazi ve Vergi Sisteminin Teşekkülü ve Osmanlı Devrindeki Şekillerle Mukayesesi, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi Üzerine Arşiv Çalışmaları ve İncelemeler, Eren Yay., İstanbul, s İNALCIK, H. (1996). Köy, Köylü ve İmparatorluk, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi Üzerine Arşiv Çalışmaları ve İncelemeler, Eren Yay., İstanbul, s

142 129 İNALCIK, H. (1996). Osmanlılar da Raiyyet Rüsûmu, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arşiv Çalışmaları ve İncelemeler, Eren Yay., İstanbul 1996, s İNALCIK, H. (2000). Adaletnâmeler, Osmanlı da Devlet, Hukuk, Adâlet, Eren Yay., İstanbul, s İNALCIK, H. (2003). Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ ( ), (çev. Ruşen Sezer), YKY, İstanbul. İNALCIK, H. (2007). Kazasker Rûznâmçe Defterine Göre Kadılık, Adalet Kitabı (ed. Bülent Arı-Selim Aslantaş), Ankara, s İNALCIK, H. (2009). Devlet-i Aliyye, Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar-I, Klasik Dönem ( ): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İstanbul. İNALCIK H. (2006). Autonomous Enclaves in Islamic States: Temlîks, Soyurghals, Yurtluk-Ocaklıks, Mâlikâne-Mukâta as and Awqaf, History and Historiography of Post- Mongol Central Asia and the Middle East, Studies in Honor of John E. Woods, (ed. Judith Pfeiffer and Sholeh A. Quinn in Collaboration with Ernest Tucker), Wiesbaden, s İNALCIK H. (2009). Osmanlı Sultanı Orhan, ( ) Avrupa da Yerleşme, Belleten, cilt LXXIII, sayı 266, Ankara. İPCİOĞLU, Mehmet. (1996). Bir Osmanlı Bütçesi Örneği: 1622 Tarihli Rûznâmçe Defteri (XVII. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Kamu Ekonomisinin Tahlili Denemesi), Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara. İPŞİRLİ, Mehmet. (1998). Hükümet, DİA, cilt XVIII, İstanbul, s İPŞİRLİ, M. (1981). Hasan Kâfî el-akhisârî ve Devlet Düzenine Ait Eseri Usûlü l-hikem fî Nizâmi l-âlem, Tarih Enstitüsü Dergisi, sayı X-XI, ( ), Ayrıbasım, İstanbul, s İPŞİRLİ, M. (2002). Osmanlı Esas Yapısının Bozulması ve Islahı Çalışmaları Üzerine Bazı Gözlemler, Türkler, cilt IX, Ankara, s KAFESOĞLU, İbrahim. (1988). Türkler (Oğurlar/Bulgarlar), İA, cilt XII/2, İstanbul, s KAFESOĞLU, İ. ( ). Türk-Bulgar ların Tarih ve Kültürüne Kısa Bir Bakış, Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, sayı 10-11, s KAFESOĞLU, İ. (2006). Türk Millî Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul.

143 130 KARATAY, Osman. (Kış 2010). Tuna Bulgar Devletinin İlk Asrı: Balkanlarda Tutunma ve Pekişme ( ), Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, X/2, s KAYAPINAR, Ayşe. (2013). Bulgaristan da Osmanlı Hâkimiyetinin Kurulması: Dönemlendirme Sorunu ve İskân, Türk Tarihinde Balkanlar, cilt I, Sakarya Üniversitesi Balkan Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yay., s KIEL, Machiel. (2001). Karinâbâd, DİA, cilt XXIV, İstanbul, s KIEL, M. (2007). Pravadi, DİA, cilt XXXIV, İstanbul, s KIEL, M. (2009). Silistre, DİA, cilt XXXVII, İstanbul, s KIEL, M. (2012). Varna, DİA, cilt XLII, Ankara, s KIEL, M. (2013). Yanbolu, DİA, cilt XLIII, Ankara, s KILIÇ, Orhan. (2007). Ocaklık, DİA, cilt XXXIII, İstanbul, s KÖPRÜLÜ, Mehmed Fuad. (1981). Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, Ötüken Neşriyat. KUNT, İ. Metin. (1978). Sancaktan Eyalete, Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi, Boğaziçi Üniversitesi Yay., İstanbul. KURAT, Akdes Nimet. (2002). IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Murat Kitabevi Yay., Ankara. KÜTÜKOĞLU, Bekir. (1993). Osmanlı-İran Siyasî Münasebetleri, ( ), İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., İstanbul. KÜTÜKOĞLU, Mübahat S. (1998). Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), Kubbealtı Akademisi Kültür ve San at Vakfı, İstanbul. M. Cevdet. (1937). Siyakat Yazısı ve Rakkamları (Hayatı, Eserleri ve Kütübhanesi eserinden ayrı basım), Bozkurt Matbaası. MARDİN, Ebül Ulâ. (1967). Kadı, İA, cilt VI, İstanbul, s KEMAL, Namık. (2005). Vatan Yahut Silistre, (haz. Osman Sevim), Bilge Kültür Sanat, İstanbul. OFLAZ, Mustafa. (2002). Osmanlı Dirlik Sistemi, Türkler, cilt X, Ankara, s

144 131 OĞUZOĞLU, Yusuf. (1994). Dizdar, DİA, cilt IX, İstanbul, s ORAL, Ertuğrul. (1993) ( ) Tarihli 115 Numaralı Rumeli Kadıasker Rûznâmçesi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul. ORTAYLI, İlber. (2001). (Osmanlılarda) Kadı, DİA, cilt XXIV, İstanbul, s ÖGEL, Bahaeddin. (1948). İslâmdan Önceki Türk Devletlerinde Timar Sistemi, IV. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, (10-14 Kasım 1948), Ankara, s ÖZ, Mehmet. (2010). Tahrir, DİA, cilt XXXIX, Ankara, s ÖZ, M. (1991). Tahrir Defterlerinin Osmanlı Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Bazı Düşünceler, Vakıflar Dergisi, cilt XXII, s ÖZ, Mehmet. (1999). XV-XVI. Yüzyıllarda Canik Sancağı, TTK Yay., Ankara. ÖZCAN, Abdülkadir. (1993). Çakırcıbaşı, DİA, cilt VIII, İstanbul, s ÖZCAN, A. (1994). Doğancı, DİA, cilt IX, İstanbul, s ÖZTÜRK, Temel. (2007). Özü, DİA, cilt XXXIV, İstanbul, s ÖZVAR, Erol. (2013). Voyvoda, DİA, cilt XLIII, Ankara, s PAKALIN, Mehmet Zeki. (1983). Osmanlı Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, cilt I-II-III, İstanbul. PEKMEZCİ, Meral. (1988). (Anonim) Zikr-i Mülûk-ı Âl-i Osman, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul. PURGSTALL, Joseph von Hammer. (1992). Büyük Osmanlı Tarihi, cilt I, Üçdal Neşriyat, İstanbul. REFİK, Ahmed. (tarih yok). Osmanoğulları- Türk Tarihinin Anahatları eserinin müsveddeleri no. 32, Başvekâlet Müdevvenât Matbaası. SAHİLLİOĞLU, Halil. (1986). Zeamet, İA, cilt XIII, İstanbul, s SAHİLLİOĞLU, H. (1988). Ruznâmçe, İÜ Edebiyat Fak. Tarih Araştırma Merkezi, Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri, (30 Nisan-2 Mayıs 1986), Bildiriler, İstanbul, s

145 132 SERİN, Muhittin. (2009). Siyâkat, DİA, cilt XXXVII, İstanbul, s SERTOĞLU, Midhat. (1967). Osmanlı İmparatorluğu Devrinde Toprak Dirliklerinin Çeşitli Şekilleri, VI. Türk Tarih Kongresi (Ankara Ekim 1961), Kongreye Sunulan Bildiriler, TTK Basımevi, Ankara, s SUNGUR, Çetin. (2012). Habeşistan dan Kafkasya ya Bir Osmanlı Paşası: Özdemiroğlu Osman Paşa, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara. ŞAHİN, İlhan. (2006). Nâhiye, DİA, cilt XXXII, İstanbul, s ŞAHİN, İ. (2009). Sancak, DİA, cilt XXXVI, İstanbul, s ŞAHİN, İ. (1979). Timar Sistemi Hakkında Bir Risâle, Tarih Dergisi, sayı 32, s SÂMİ, Şemseddin. (2004). Kāmûs-ı Türkî, Kapı Yay., İstanbul. ŞEREF, Abdurrahman, Özdemiroğlu Osman Paşa, TOEM, IV/21 ( ): IV/22, ( ): IV/23, ( ): IV/24, ( ): V/25, ŞEREF, A. (2011). Özdemir-Oğlu Osman Paşa, (haz. Vehbi Günay), Bornova. TUĞLACI, Pars. (1984). Bulgaristan ve Türk-Bulgar İlişkileri, Cem Yay., İstanbul. TURAN, Şerafettin. (1966). Selim II., İA, cilt X, İstanbul, s Türkçe Sözlük. (1998). Türk Dil Kurumu Yay., cilt I, Ankara. UZUNÇARŞILI, İsmai Hakkı. (1940). Alay, İA, cilt I, İstanbul, s UZUNÇARŞILI, İ. H. (1957). Livâ, İA, cilt VI, İstanbul, s. 63. UZUNÇARŞILI, İsmail H. (1963). Orhan Gazi nin Vefat Eden Oğlu Süleyman Paşa İçin Tertib Ettirdiği Vakfiyenin Aslı, Belleten, cilt XXVII, sayı 107, s UZUNÇARŞILI, İsmail H. (1988). Osmanlı Devleti Teşkilâtına Medhal, TTK Yay., Ankara. UZUNÇARŞILI, İsmail H. (1988). Osmanlı Devleti nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, TTK Yay., Ankara. UZUNÇARŞILI, İsmail H. (2011). Osmanlı Tarihi, I. cilt, TTK Yay., Ankara.

146 133 UZUNÇARŞILI, İsmail H. (2011). Osmanlı Tarihi, III. cilt, II. kısım, TTK Yay., Ankara. UZUNÇARŞILI, İsmail H. (2011). Osmanlı Tarihi, III. cilt, I. kısım, TTK Yay., Ankara. ÜÇOK, Coşkun. (1944). Osmanlı Devleti Teşkilâtından Tımarlar, (Giriş), AÜHFD, cilt I, sayı 4, s ÜNAL, Mehmet Ali. (1989). XVI. Yüzyılda Harput Sancağı ( ), TTK Yay., Ankara. ÜNAL, M. Ali. (1999). Osmanlı Devleti nde Merkezî Otorite ve Taşra Teşkilâtı, Osmanlı, cilt VI, Ankara, s YILDIRIM, Sadullah. (2008). 1000/ ve 1001/ Tarihli Rûznâmçe Gelir Defterine Göre Osmanlı Devleti nin Merkezi Hazine Gelirleri, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul. YILDIZ, Suat. (2010). (H. 984) Tarihli Timar Rûznâmçe Defterine Göre Karaman Eyaleti, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya. YÜCEL, Yaşar. (1974). Osmanlı İmparatorluğunda Desantralizasyona (Adem-i Merkeziyet) Dair Genel Gözlemler, Belleten, cilt XXXVIII, sayı , s YÜCEL, Y. (1988). Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, Kitâb-i Müstetâb, Kitabu Mesâlihi l-müslimîn ve Menâfi i l-mü minîn, Hırzü l-mülûk, TTK Yay., Ankara. YÜCEL, Yaşar-Ali Sevim. (1991). Klâsik Dönemin Üç Hükümdârı Fatih Yavuz Kanunî, TTK Yay., Ankara. ZLATARSKİ, Vasil Nikolov. ( ). Kurum Han, (çev: M. Türker Acaroğlu), Güney Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, sayı 10-11, s

147 134

148 EKLER 135

149 Ek-1: İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Timar Rûznâmçe Defteri, No: 5 136

150 137 EK TRD-5, s. 310/1 (7 Rebiü l-evvel 960/21 Şubat 1552 Çarşamba) Nâhiye-i Varna der Livâ-i Silistre Timar-ı Hanefi bin Abdül an-tahvil-i Bedri el-müteveffâ Karye-i Çakırköy tâbi-i Mim Hâsıl Karye-i Uzunkulak tâbi-i Mim Hâsıl Karye-i Yaylakulağcı tâbi-i Hırsova Hâsıl 657 Yekûn Hisse Mezkûr fevt olub timarı mahlûl olmağın müteveffâ-yı mezburun timar tasarruf etmeyen sulbî oğlu Hanefi için sulbî oğludur deyu Kethüdâ Beğ ilâm etmeğin atası mutasarrıf olduğu akçelik timarının akçeliği tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 7 Ra sene 960 (21 Şubat 1553) Tezkire-i Mehmed Paşa TRD-5, s. 310/2 Fî 13 Ra 960/27 Şubat 1552 Salı) Nâhiye-i Varna der Livâ-i Silistre Timar-ı Ali bin Abdül an-tahvil-i Abdül el-mezbur pedereş Karye-i Hasköy tâbi-i Mim Hâsıl Karye-i Uzunkulak tâbi-i Mim Hâsıl Karye-i Yaylakulağcı tâbi-i Mim Hâsıl 657 Yekûn Hisse-i Mim Zikr olan hisse akçe ile timar-ı mezbura mutasarrıf olub hâliyâ fevt olan Abdül nam sipahinin timar tasarruf etmeyen Ali için sulbî oğludur deyu Rumili Kethüdâsı ilâm etmeğin akçelik hissesi tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 7 Ra sene 960 (21 Şubat 1553) TRD-5, s. 310/3 Fî 13 Ra 960/27 Şubat 1552 Salı) Nâhiye-i Niğbolu der Livâ-i Silistre Timar-ı İskender bin Alaman bin Hızır bin Sinan Paşa Karye-i tâbi-i Mim Hâsıl Mezraa-i tâbi-i Mim Hâsıl 50 Mezraa-i tâbi-i Mim Hâsıl 50 Mezraa-i tâbi-i Mim Hâsıl 70 Mezraa-i tâbi-i Mim Hâsıl 76 Yekûn Hisse Kayıtlardaki karye ve mezraa isimlerinin tesbitinde Başbakanlık Osmanlı Arşivi nin yayınlamış olduğu 370 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili (937/1530) II den yararlanılmıştır. Bkz. 370 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili (937/1530) II, s

151 138 EK-1 (devam) Mezkûr yarar olub mahall-i himmet olmağın tasarrufunda olan timarı 1 akçe ziyade ile akçelik üzere tevcih olunub berat-ı cedid-i hümâyun için tezkire verildi Fî 12 Ra sene 960 (26 Şubat 1553) Tezkire-i Mehmed Paşa TRD-5, s. 311/1 Fî 13 Ra 960/27 Şubat 1552 Salı) Nâhiye-i Silistre der Livâ-i Silistre Timar-ı Mehmed bin Yahya an-tahvil-i Hüsrev el-müteveffâ Karye-i Dânişmendoğlupınarı der-kurb-ı karye-i Hızır Hâsıl 665 Mezraa-i Karabağ nam-ı diğer Piridede Hâsıl 500 Mezraa-i Akhamza tâbi-i Varna Hâsıl 300 Mezraa-i Gölpınarı tâbi-i Silistre Hâsıl 365 Karye-i Rahmançi tâbi-i Hırsova Hâsıl 435 Yekûn Mezkûr fevt olub timarı mahlûl olmağın Niğbolu sancağında akçelik timar tasarruf idüb hâliyâ fevt olan Yahya'nın timar tasarruf etmeyen mezbur Mehmed için sulbî oğludur deyu sancakbeği ilâm etmeğin tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 25 Za sene 959 (12 Kasım 1552) Tezkire-i Mehmed Paşa TRD-5, s. 311/2 Fî 15 Ra 960/1 Mart 1552 Perşembe) Nâhiye-i Varna der Livâ-i Silistre Timar-ı Hasan bin Yakub an-tahvil-i Ziya el-müteveffâ Karye-i oğlukuyusu tâbi-i Mim Hâsıl Karye-i Âşıkhamza? tâbi-i Mim Hâsıl 435 Yekûn Hisse Mezkûr fevt olub timarı mahlûl olmağın Köstendil sancağında akçelik timar tasarruf idüb 14 yıldan beru fevt olan Yakub'un timar tasarruf etmeyen Hasan için sulbî oğludur ve atası beratı zâyidir deyu sancakbeği ilâm etmeğin tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 7 Ra sene 60 (15 Şubat 1553) Tezkire-i Mehmed Paşa TRD-5, s. 311/3 Fî 15 Ra 960/1 Mart 1552 Perşembe) Nâhiye-i Varna der Livâ-i Silistre Timar-ı Ali merdüm-i Mehmed Beğ Mirlivâ-i Silistre an-tahvil-i Turhan bin Eşref Karye-i Abdullahkuyusu der-kurb-ı Tekfurgölü Hâsıl Hâsıl Mezkûrun terakkiyle âher timar olub mahlûl olmağın Silistre sancakbeği adamlarından ibtidâdan akçelik timar emr olunub hükm-i şerif irad eden mezbur Ali'ye tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 12 Ş sene 959 (3 Ağustos 1552) Tezkire-i Mehmed

152 139 Paşa Ek-2: İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Timar Rûznâmçe Defteri, No: 11

153 140 EK-2 TRD-11, s. 127/1 Fî 21 M 965 (13 Kasım 1557 Pazar) Nâhiye-i Hırsova der Livâ-i Silistre Timar-ı Bekr bin Turud an-tahvil-i Mehmed bin Ali Karye-i tâbi-i Mim Hâsıl 599 Karye-i tâbi-i Mim Hâsıl Karye-i tâbi-i Mim Hâsıl 600 Karye-i pınarı nâm-ı diğer tâbi-i Mim Hâsıl 400 Karye-i nâm-ı diğer Hacıahmed ve Süleymanyurdu tâbi-i Silistre Hâsıl 300 Yekûn Hisse Mezkûr beratıyla âher timara talib olub timarı mahlûl olmağın yine bu sancakda akçelik timardan 5 yıldan beru fevt olan Turud timar tasarruf etmeyen Bekir in sulbî oğludur deyu sancakbeği ilâm etmeğin tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 17 M sene 965 (9 Kasım 1557) Tezkire-i Mustafa Paşa TRD-11, s. 127/2 Fî 21 M 965 (13 Kasım 1557 Pazar) Nâhiye-i Silistre der Livâ-i Silistre Timar-ı Arslan bin Ömer Beğ an-tahvil-i Yoldaş bin İskender Karye-i Hacıahmedyurdu nâm-ı diğer Aslhan Hâsıl Hisse Mezkûr âher timara talib olub timarı mahlûl olmağın yine bu sancakda akçelik timardan 16 yıldan beru fevt olan Ömer Beğ in timar tasarruf etmeyen Arslan için sulbî oğludur deyu sancakbeği ilâm etmeğin tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 17 M sene 965 (9 Kasım 1557) Tezkire-i Mustafa Paşa TRD-11, s. 127/3 Fî 22 M 965 (14 Kasım 1557 Pazartesi) Nâhiye-i Varna der Livâ-i Silistre Timar-ı Mustafa bin Nasuh an-tahvil-i Nebi bin İsa Karye-i Hâsıl Mezraa-i tâbi-i Silistre Hâsıl 500 Yekûn Mezkûr beratın verüb feragat etmeğin Paşa sancağında akçelik timardan 8 yıldan beru fevt olan Nasuh'un timar tasarruf etmeyen Mustafa için sulbü oğludur deyu sancakbeği ilâm etmeğin tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 8 Ş sene 964 Tezkire-i Mustafa Paşa

154 Ek-3: İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Timar Rûznâmçe Defteri, No:

155 142 EK-3 TRD-97, s. 668/1 Fî 15 R 995 (25 Mart 1586 Çarşamba) Nâhiye-i Yanbolu der Livâ-i Silistre Timar-ı Maden bin Ferhad an-gözciyân-ı Çakır Karye-i nâm-ı diğer tâbi-i Mim Hâsıl Hisse İşbu akçe timar defterden mahlûl olub mezbur yarar doğancı olub çakır götürücülüğü hizmeti için tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 16 R 995 (26 Mart 1587) TRD-97, s. 668/2 Fî 15 R 995 (25 Mart 1586 Çarşamba) Nâhiye-i Yanbolu der Livâ-i Silistre Timar-ı Mehmed bin Durmuş an-gözciyân-ı Çakır Mezraa-i Kavaklu nâm-ı diğer tâbi-i Mim Hâsıl Hisse İşbu akçe timar defterden mahlûl olub mezbur yarar doğancı olub çakır götürücülüğü hizmeti için tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 16 R 995 (26 Mart 1587) TRD-97, s. 668/3 Fî 15 R 995 (25 Mart 1586 Çarşamba) Nâhiye-i Aydos der Livâ-i Silistre Timar-ı Kalender bin Habib an-gözciyân-ı Çakır Karye-i sarı Hâsıl 2900 Hisse Mezraa-i Kavaklu nâm-ı diğer tâbi-i Mim Hâsıl Hisse Yekûn Mezkûr Hüdavendigâr sancağında akçe timar ile çakır gözcülüğü hizmetinde olmağın 994 Şaban ının gurresinden verilüb beratı zâyi olub timarı kendüye münasib olmayub ferâgat etmeğin emekdar olub yarar olmağla akçe ziyadesiyle işbu akçe timar defter mahlûlünden çakır götürücülüğü hizmetiyle tevcih olundu Fî 18 R sene 995 (28 Mart 1587) TRD-97, s. 668/4 Fî 15 R 995 (25 Mart 1586 Çarşamba) Nâhiye-i Yanbolu der Livâ-i Silistre Timar-ı Yusuf b. Sefer an-götürüciyân-ı Çakır Mezraa-i Kavaklu nâm-ı diğer tâbi-i Mim Hâsıl Hisse Yekûn İşbu akçe hisse timar defterden mahlûl olub yarar olmağın çakır götürücülüğü hizmetiyle tevcih olundu Fî 18 R sene 995 (28 Mart 1587)

156 Ek-4: İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Timar Rûznâmçe Defteri, No:

157 144 EK-4 TRD-100, s Fî 27 B 996 (22 Haziran 1587 Cuma) Nâhiye-i Prevadi der Livâ-i Silistre Zeâmet-i Benâm Kâtib Mehmed an-kâtibân-ı Divan-ı Hümâyun an-tahvil-i Hod Karye-i Bulanık tâbi-i Prevadi Hâsıl Karye-i Kozluca maa Mahalle-i der-kurb-ı Karye-i tâbi-i Prevadi Hâsıl Karye-i Kosta nâm-ı diğer Aslbeğlü tâbi-i Prevadi Hâsıl Karye-i Aslbeğlü-i Kirkosta nam mezraada bulunmuşdur tâbi Prevadi Hâsıl Karye-i Hoşkademkuyusu nâm-ı diğer Mazlumkuyusu tâbi-i Varna Hâsıl Karye-i Sağırturgudkuyusu der-kurb-ı Bulanık tâbi-i Varna Hâsıl Yekûn Karye-i Büyük Üzgübenlik tâbi-i Varna Hâsıl Karye-i der-taraf-ı tâbi-i Varna Hâsıl Karye-i Mahalle-i Muradsulu nam kareyeden bulunmuşdur tâbi-i Prevadi Hâsıl Yekûn Hisse 800 Karye-i Karayusuf tâbi-i Varna Hâsıl Hisse 1490 Karye-i Sâlihyaykını nâm-ı diğer Karanasuh tâbi-i Hırsova Hâsıl Karye-i Beğlü tâbi-i Rusikasrı Hâsıl Karye-i Mezraa-i nâm-ı diğer Pirşâh tâbi-i Rusikasrı Hâsıl Yekûn Hisse Karye-i nâm-ı diğer tâbi-i Varna Hâsıl Karye-i nâm-ı diğer Mezraa-i tâbi-i Varna Hâsıl Karye-i Küçük der-kurb-ı Karye-i Hallâcmusa tâbi-i Varna Hâsıl Karye-i Uzun Umurkuyusu der- Musabeğ tâbi-i Varna Hâsıl Karye-i Arık Ali der-taraf-ı Kuru tâbi-i Varna Hâsıl Yekûn Hisse Karye-i nâm-ı diğer Cemâat-i Musa der- Torbalu? tâbi-i Tekfurgölü Hâsıl Karye-i Karagülleler der- nâm-ı diğer İsa Doğancı tâbi-i Tekfurgölü Hâsıl Karye-i ormanında Kocaoğulları der- Bayrampınarı tâbi-i Silistre Hâsıl Mezraa-i Kara İlyasyurdu haricinde ederler tâbi-i Tekfurgölü Hâsıl 300 Yekûn Hisse Karye-i İbrahim tâbi-i Rusikasrı maa Mezraa-i Müsellah ve Müsellah-ı diğer der-kurb-ı Karye-i Hâsıl Hisse1.000 Karye-i nâm-ı diğer tâbi-i Ahyolu Hâsıl 7.014

158 145 EK-4 (devam) Karye-i Mahalle-i Abdurrahman Obası der-taraf-ı Mezraa-i Kara Musa tâbi-i Rusikasrı hâricez defter Hâsıl 370 Yekûn Hisse 1383 Karye-i Gölbaşı Aladağlu tâbi-i Karinâbad Hâsıl Karye-i nâm-ı diğer Bayrampınarı tâbi-i Ahyolu Hâsıl Karye-i Köseler -ı sipahiyân Karye-i mezbure tâbi Yanbolu müsellah mahlutdur Hâsıl Yekûn 6850 Hisse 850 Yekûn-ı der-livâ-i Silistre Der-Livâ-i Paşa Karye-i tâbi-i Siroz Hâsıl Karye-i tâbi-i Timurhisarı Hâsıl Hisse 666 Yekûn kılınmışdır Cem ân an-tahvil-i Hod İlhak-ı ilâ zâlik berât-ı noksan an-tahvil-i Aydın el-müteveffâ der-livâ-i Oltu Karye-i Güllüler maa Mahalle-i tâbi-i Hâsıl Karye-i tâbi-i Mezbur Hâsıl Hisse Yekûn Hisse El-Mecmû ber-vech-i tekmil Silistre ve Paşa sancaklarında zikr olan akçe zeâmete bazı timar ve hisseleri elinden gitmekle akçe noksanıyla ber vech-i tekmil akçelik üzere mutasarrıf olub bi l-fiil divan-ı hümâyun kâtiblerinden olan müşarunileyh Kâtib Mehmed sabıka vezir-i âzam olan merhum Osman Paşa nın tezkirecilik hizmetinde olub zeâmetin noksanı olduğun bildirmekle bundan akdem Oltu sancağında İrav? nâhiyesinde karyesinden akçe timara mutasarrıf olan Aydın Şirvan muhafazasında iken fevt olub timarı mahlul oldukda 986 Ramazanının evâilinde noksanına bedel Şirvanda vezir-i müşarunileyh tevcih edüb hükm-i şerif verüb berat olunmak müyesser olmadan hükmü zâyi olduğun bildirüb tekrar hükm-i şerif verilmek bâbında inâyet ricâ etmeğin mezbur fevt olub ve zeâmetinin noksanı olub ve noksanına bedel verilüb hükmü zâyi olmuşsa tezkire veresin deyu 93 Şabanının evâsıtında Osman Paşa tarafından Çıldır beğlerbeğisine hükm-i şerif verilüb südde-i saadete gelüb kılıç ilhakı lazım geldiği arz olunub hissesi kendüye kılıcı âher kimesneye buyrulmağın ber mucebi emr-i âli Oltu sancağında timar-ı mezburun akçe kılıcı adamına verildikden ma adâ akçe hissesi elinde olanıyla birikdirilüb cümle zeâmeti akçelik olub zikr olan noksanı bedelinden akçe noksanıyla bervech-i tekmil akçelik üzere müşarunileyh Kâtib Mehmed e tevcih olunub tecdid-i berat-ı âlişân için Dergâh-ı Muallâ dan tezkire verildi Fî 25 N sene 996 (20 Temmuz 1588)

159 Ek-5: İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Timar Rûznâmçe Defteri, No:

160 147 EK-5 TRD-2142, s. 52/1 (11 Ca 998/18 Mart 1589 Perşembe) Nâhiye-i Prevadi der-livâ-i Silistre Timar-ı Oruç bin Piri an-tahvil-i İbrahim ki ferâgat kerde Karye-i pınarı nâm-ı diğer Mahalle-i Yeniçeri Rahman ve Mahalle-i Serrac Hüseyin ve Mahalle-i Osman nâm-ı diğer Korpınarı tâbi-i Prevadi hâric-ez defter Hâsıl Mezraa-i Haydaryurdu nâm-ı diğer Kara Mustafa haricde ziraat ederler tâbi-i mezbur Hâsıl 700 Mezraa-i Tahir Fakih nâm-ı diğer İsaca hâlî ziraat haricde ziraat ederler tâbi-i Mim Hâsıl Mezraa-i Tekke Deresi Prevadi mirahur ziraat ederler tâbi-i mezbur Hâsıl 704 Yekûn Hisse Mezkûr beratın verüb ferâgat etmeğin Piri oğlu mezbur Oruç südde-i saadete varub mukaddemâ Solnok sancakbeği yarardır deyu arz eyledikde Vilayet-i Budin de ibtidâdan akçe timara verilen emr-i şerifi zâyi olmağla tekrar kaydından emr-i şerif verilüb müyesser olmadığın bildirüb Rumili ne tebdil olunması bâbında inâyet ricâ etmekle ol hükm alınub Rumili ne tebdil olunub emr-i sabık üzere timara 996 Cemâziye l-evvelinin evasıtıyla müverrih hükm-i şerif irâd etmeğin ber muceb-i emr-i şerif akçe üzere tevcih olunub berat-ı hümâyun için tezkire verildi Fî 7 Ra sene 998 (14 Ocak 1590) TRD-2142, s. 52/2 (13 Ca 998/20 Mart 1589 Cumartesi) Nâhiye-i Silistre der-livâ-i Silistre Timar-ı Rıdvan bin Kulu an-tahvil-i Kasım Karye-i der-kurb-ı Karye-i Çardaklu gölü dahi derler ı tâbi-i Mim Hâsıl Karye-i Demürcilükuyusu der-kurb-ı Karye-i Cemaat-i Hacı Ali tâbi-i Varna Hâsıl Yekûn Hisse 300 ber-mûceb-i emr Zikr olunan 300 akçe hisse mütevaffâ Kasım tahvilinden ifrâz olub mahlûl olmağın Kulu oğlu mezbur Rıdvan südde-i saadete varub mukaddemâ Tebriz de bile olub hizmetde bulunduğun Ruha sancakbeği Budak arz etmeğin ibtidâdan akçe timara emr-i şerif verilmesi ferman olunub lakin sefer üzeri olmağla hükmün ihrac etmeyüb hâlâ verilmesin rica etmeğin verilmesi emr olunub 994 Şaban ının evâiliyle müverrih hükm-i şerif irâd etmeğin ber mucebi emr-i şerif akçe üzere tevcih olunub berat-ı âlişân için tezkire verildi (tarih yok) TRD-2142, s. 53/1 (15 Ca 998/22 Mart 1589 Pazartesi) Nâhiye-i Silistre der-livâ-i Silistre Timar-ı İbrahim an-tahvil-i Ferhad bin İdris Karye-i Boğdanlu der-musa Beğ Çamurlusu tâbi-i Mezbur Hâsıl Hisse 3.000

161 148 EK-5 (devam) Mezkûr İbrahim gelüb bu defa Göri kalası hafrında hizmetde bulunmuşdur deyu serdarın kethüdâsı Memi Kethüdâ defter ile ilâm eyledikde ibtidâdan akçe timara emr-i şerif verilüb ve Silistre sancağında zikr olunan timara mutasarrıf olan İdris oğlu Ferhad Gence seferine memur iken varmayub timarı mahlûldür deyu kendüye verilmek bâbında inâyet ricâ etmeğin ol hükm alınub alıkonulub mezkûr sefer-i mezbura memur iken varmamış ise 96 Zi lka adesinin gurresinden buna tevcih edesin deyu Rumili beylerbeğisine 998 Muharreminin evâili tarihiyle serdar tarafından zeylinde emr işareti ile hükm-i şerif verildikden sonra tezkiresi bâb-ı saadetden ihrac olunmak ferman olunmağın ber muceb-i emr-i şerif timar-ı mezbur sefer-i mezkûra varmayan İdris oğlu Ferhad tahvilinden vecemeşruh üzere mesfur İbrahim e tevcih olunub der-i devletden berat-ı âlişân için tezkire verildi Fî 13 Ca sene 998 (20 Mart 1590) TRD-2142, s. 53/2 (15 Ca 998/22 Mart 1589 Pazartesi) Nâhiye-i Silistre der-livâ-i Silistre Timar-ı Divane Yorgo? an-tahvil-i Kasım Karye-i der-kurb-ı Karye-i Çardaklu Aydoğdı tâbi-i Mezbur Hâsıl Karye-i Demürlihisar kuyusu derun-ı Karye-i Cemaat-i Hacı Ali tâbi-i Varna Hâsıl Yekûn Hisse 300 ber-mûceb-i emr Zikr olunan 300 akçe hisse müteveffâ Kasım tahvilinden ifraz olub mahlûl olmağın Livâ-i Delvine alaybeğisi İbrahim südde-i saadete mektub gönderüb mezbur Divane Yorgo(?) için yarardır deyu inâyet ricâsına arz etmekle mezîd-i inâyetden ibtidâdan akçe timar verilmesi emr olunub 995 Ramazanının evâsıtıyla müverrih hükm-i şerif irâd etmeğin ber muceb-i emr-i şerif akçe üzere tevcih olunub berat-ı âlişân için tezkire verildi Fî 12 Ra sene 998 (19 Ocak 1590)

162 149 HARİTA-1 Silistre Sancağına Ait Haritalar Haritaların tamamı, Başbakanlık Osmanlı Arşivi nin yayınlamış olduğu 370 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri (937/1530) II den alınmıştır. Bkz. 370 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-ili Defteri (937/1530) II, s. 147, 148, 149.

163 150 HARİTA-2

164 151 HARİTA-3

165 152 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı : TOKER, Gamze Uyruğu : TÜRKİYE CUMHURİYETİ Doğum tarihi ve yeri : ALTINDAĞ Medenî hâli : Bekâr Telefon : Faks : - gamzetoker21@hotmail.com Eğitim Derece Yüksek lisans Eğitim Birimi Gazi Üniversitesi Mezuniyet tarihi Devam ediyor Lisans Gazi Üniversitesi Lise İbn-i Sina Lisesi Yabancı Dil İngilizce

166 153 GAZİ GELECEKTİR...

167

KOCAELİ TARİHİ AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR KAYNAK: DERDEST DEFTERLERİ

KOCAELİ TARİHİ AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR KAYNAK: DERDEST DEFTERLERİ KOCAELİ TARİHİ AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR KAYNAK: DERDEST DEFTERLERİ Emine ERDOĞAN ÖZÜNLÜ* Giriş 1337 lerde Osmanlı egemenliğine geçen Kocaeli (İzmit), Orhan Bey zamanında İzmit merkez olmak üzere bir sancak

Detaylı

AZİZZÂDE HÜSEYİN RÂMİZ EFENDİ NİN ZÜBDETÜ L-VÂKI ÂT ADLI ESERİ NİN TAHLİL ve TENKİTLİ METNİ

AZİZZÂDE HÜSEYİN RÂMİZ EFENDİ NİN ZÜBDETÜ L-VÂKI ÂT ADLI ESERİ NİN TAHLİL ve TENKİTLİ METNİ T.C. FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ AZİZZÂDE HÜSEYİN RÂMİZ EFENDİ NİN ZÜBDETÜ L-VÂKI ÂT ADLI ESERİ NİN TAHLİL ve TENKİTLİ METNİ

Detaylı

OSMANLI DEVLETI NDE TAŞRA VE EYALET YÖNETIMI

OSMANLI DEVLETI NDE TAŞRA VE EYALET YÖNETIMI OSMANLI DEVLETI NDE TAŞRA VE EYALET YÖNETIMI OSMANLI DA TAŞRA TEŞKILATI TAŞRA VE EYALET YÖNETIMI İstanbul un merkez kabul edildiği Osmanlı Devleti nde, başkentin dışındaki tüm topraklar için taşra ifadesi

Detaylı

Timar Tevcih Sebepleri Üzerine Bir Kaynak Değerlendirmesi

Timar Tevcih Sebepleri Üzerine Bir Kaynak Değerlendirmesi Timar Tevcih Sebepleri Üzerine Bir Kaynak Değerlendirmesi (An Assesment of Resource on The Reasons of Timar Allocation) Emine Erdoğan * Özet Timar sistemi, Osmanlı toprak düzeninin işleyişi açısından olduğu

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Takdim...7 Önsöz...9 Kısaltmalar I. DEVLET...13 Adâletnâme...15 Kanun...19 Kanunnâme...29 Padişah...43

İÇİNDEKİLER. Takdim...7 Önsöz...9 Kısaltmalar I. DEVLET...13 Adâletnâme...15 Kanun...19 Kanunnâme...29 Padişah...43 İÇİNDEKİLER Takdim...7 Önsöz...9 Kısaltmalar...11 I. DEVLET...13 Adâletnâme...15 Kanun...19 Kanunnâme...29 Padişah...43 II. EYALET İDARESİ...53 Cizye...55 Çiftlik...65 Eyalet...69 İspence...77 Kırım Hanlığı...79

Detaylı

SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME

SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME T.C. FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI SȖDȂN SEYAHȂTNȂMESİ: METİN VE İNCELEME Khalid Khater Mohemed Ali 130101036 TEZ DANIŞMANI Prof.

Detaylı

SAYI 35 2010 OSMANLI ARAŞTIRMALARI

SAYI 35 2010 OSMANLI ARAŞTIRMALARI SAYI 35 2010 OSMANLI ARAŞTIRMALARI THE JOURNAL OF OTTOMAN STUDIES osmanlı araẟtırmaları, sayı xxxv, 2010, 329-336 Kayseri ve Havalisinin Tarihine Dair Bir Dizi Arşiv Kaynağının Neşri H. Ahmet Aslantürk*

Detaylı

269 NUMARALI İCMAL DEFTERİNE GÖRE ACLUN Ünal TAŞKIN * ACLUN ACCORDİNG TO THE İCMAL DEFTER NUMBERED 269

269 NUMARALI İCMAL DEFTERİNE GÖRE ACLUN Ünal TAŞKIN * ACLUN ACCORDİNG TO THE İCMAL DEFTER NUMBERED 269 ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ ISSN: 1308 9196 Yıl : 4 Sayı : 7 Aralık 2011 269 NUMARALI İCMAL DEFTERİNE GÖRE ACLUN Ünal TAŞKIN * Özet Osmanlı İmparatorluğu nda ekilebilir arazinin

Detaylı

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BÖLÜM 1 OSMANLI SARAYLARI. 1. Dersin Amacı ve Önemi... 1 2. Kaynaklar-Tetkikler... 2

İÇİNDEKİLER GİRİŞ BÖLÜM 1 OSMANLI SARAYLARI. 1. Dersin Amacı ve Önemi... 1 2. Kaynaklar-Tetkikler... 2 İÇİNDEKİLER GİRİŞ 1. Dersin Amacı ve Önemi... 1 2. Kaynaklar-Tetkikler... 2 BÖLÜM 1 OSMANLI SARAYLARI 1. OSMANLI SARAYLARININ TARİHİ GELİŞİMİ... 7 2. İSTANBUL DAKİ SARAYLAR... 8 2.1. Eski Saray... 8 2.2.

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi... İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR...11 GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi...13 BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...27 5 İKİNCİ BÖLÜM Husrev ü Şirin Mesnevisinin İncelenmesi...57

Detaylı

Osmanlı Timar Sistemi nde Tevcih Prosedürü. The Procedure of Allocation in the Ottoman Timar System

Osmanlı Timar Sistemi nde Tevcih Prosedürü. The Procedure of Allocation in the Ottoman Timar System Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2(1): 1-11 Osmanlı Timar Sistemi nde Tevcih Prosedürü Mehmet DOĞAN 1 Çankırı Karatekin Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Özet

Detaylı

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar Eda Yeşilpınar Hemen her bölümün kuşkusuz zorlayıcı bir dersi vardır. Öğrencilerin genellikle bu derse karşı tepkileri olumlu olmaz. Bu olumsuz tepkilerin nedeni;

Detaylı

(1983). 1980 Genel Nüfus Sayımı: Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri; 12-10-1980, 05 Amasya. Ankara: Devlet İstatistik Enst. Yay..

(1983). 1980 Genel Nüfus Sayımı: Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri; 12-10-1980, 05 Amasya. Ankara: Devlet İstatistik Enst. Yay.. İktisat Tarihi (1983). 1980 Genel Nüfus Sayımı: Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri; 12-10-1980, 05 Amasya. Ankara: Devlet İstatistik Enst. Yay.. (1962). "Yükseliş Devri'nde Osmanlı Ekonomisine Umumi

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ

Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ Yrd. Doç. Dr. Sezai SEVİM YAYIN LİSTESİ KİTAP - Osmanlı Kuruluş Dönemi Bursa Vakfiyeleri, Yayına Hazırlayanlar, Yrd. Doç. Dr. Sezai Sevim- Dr. Hasan Basri Öcalan, Osmangazi Belediyesi Yayınları, İstanbul

Detaylı

AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - (1835-1845)

AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - (1835-1845) AKÇAABAD VAKFIKEBĠR NÜFUS KÜTÜĞÜ - (1835-1845) C. Yunus Özkurt Osmanlı döneminde ilk genel nüfus sayımı, II. Mahmud döneminde 1831 (Hicri: 1246) yılında alınan bir karar ile uygulanmaya başlamıştır (bundan

Detaylı

T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KURALLARI

T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KURALLARI T.C. AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ TARİH BÖLÜMÜ LİSANS PROGRAMI BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KURALLARI Tarih Bölümünde 4. Sınıfta (Örgün ve II. Öğretim) okutulmakta olan Bitirme Çalışması dersinde

Detaylı

MEHMET ÖZ- YAYINLAR. Makaleler ve Yayınlanmış Bildiriler

MEHMET ÖZ- YAYINLAR. Makaleler ve Yayınlanmış Bildiriler Makaleler ve Yayınlanmış Bildiriler MEHMET ÖZ- YAYINLAR 1. "Tahrir Defterlerinin Osmanlı Tarihi Araştırmalarında Kullanılması Hakkında Bazı Düşünceler" Vakıflar Dergisi, sayı XXII, Ankara, 1991, 429-439.

Detaylı

TIMAR (CEBE) YOKLAMA DEFTERLERİNE GÖRE 18. YÜZYIL BAŞLARINDA BOZOK LİVASINDA TIMAR VE ZEAMETLER

TIMAR (CEBE) YOKLAMA DEFTERLERİNE GÖRE 18. YÜZYIL BAŞLARINDA BOZOK LİVASINDA TIMAR VE ZEAMETLER TIMAR (CEBE) YOKLAMA DEFTERLERİNE GÖRE 18. YÜZYIL BAŞLARINDA BOZOK LİVASINDA TIMAR VE ZEAMETLER Nergiz ŞAHİN 1 Özet Tımar Sistemi Osmanlı Devleti nde Devlet e ait toprakların askerî ve idari amaçlarla

Detaylı

osmanlı kurumları tarihi

osmanlı kurumları tarihi osmanlı kurumları tarihi Yediyıldız, B. (1982). "Vakıf Müessesesinin XVIII. Asır Türk Toplumundaki Rolü". Vakıflar Dergisi, (14), 1-28, Ergin, O. (1977). Türk Maarif Tarihi. İstanbul:. Genç, M. (2000).

Detaylı

ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI

ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI T.C. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI Zekiye Berrin HACIİSMAİLOĞLU Yüksek Lisans

Detaylı

BU KISMA TEZ BAŞLIĞI YAZILACAKTIR

BU KISMA TEZ BAŞLIĞI YAZILACAKTIR T.C. DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK FAKÜLTESİ MADEN MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ 150nk 14 punto, Koyu ve Büyük Harf Sayfa ortalanacak BU KISMA TEZ BAŞLIĞI YAZILACAKTIR 125nk 16 punto, Koyu, En fazla 3 Satır,

Detaylı

TEZ VE RAPOR YAZIM YÖNERGESİ *

TEZ VE RAPOR YAZIM YÖNERGESİ * HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEZ VE RAPOR YAZIM YÖNERGESİ * Amaç ve Kapsam Bu yönergenin amacı, Hacettepe Üniversitesi Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Sınav Yönetmeliği uyarınca Hacettepe

Detaylı

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ GENEL YAYIN İLKELERİ

KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ GENEL YAYIN İLKELERİ KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ GENEL YAYIN İLKELERİ 1. Karadeniz Teknik Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi hakemli bir dergidir. Yılda iki kez yayımlanır. 2. KTÜİF Dergisi

Detaylı

Doktora İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000

Doktora İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000 ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı (Unvanı) Sıddık ÇALIK (Yrd. Doç. Dr.) Doktora: İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2000 E-posta: (kurum/özel) scalik@ybu.edu.tr-siddikcalik@gmail.com Web sayfası Santral

Detaylı

T.C. AMASYA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLER ENSTİTÜSÜ BİLİM DALI XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX XXXXXX

T.C. AMASYA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLER ENSTİTÜSÜ BİLİM DALI XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX XXXXXX EK [1] Dış Kapak Örneği Arial, 14 punto,ortalı,tek satır aralığı, büyük harf, bold. T.C. AMASYA ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ANA BİLİM DALI BİLİM DALI 1,5 satır aralıklı 7 boşluk Tez Başlığı, ortalı,

Detaylı

DERGÂH YAYINLARI 786 Felsefe 53 İslâm Felsefesi Dizisi 3 Sertifika No ISBN Baskı Mayıs Dizi Editörü Cahid Şenel

DERGÂH YAYINLARI 786 Felsefe 53 İslâm Felsefesi Dizisi 3 Sertifika No ISBN Baskı Mayıs Dizi Editörü Cahid Şenel DERGÂH YAYINLARI 786 Felsefe 53 İslâm Felsefesi Dizisi 3 Sertifika No 14420 ISBN 978-975-995-900-5 1. Baskı Mayıs 2018 Dizi Editörü Cahid Şenel Dizi Kapak Tasarımı Işıl Döneray Kapak Uygulama Ercan Patlak

Detaylı

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS Tezli yüksek lisans programında eğitim dili Türkçedir. Programın öngörülen süresi 4

Detaylı

İSLÂM ARAŞTIRMALARI DERGİSİ TÜRKÇE MAKALELER İÇİN REFERANS KURALLARI

İSLÂM ARAŞTIRMALARI DERGİSİ TÜRKÇE MAKALELER İÇİN REFERANS KURALLARI İSLÂM ARAŞTIRMALARI DERGİSİ TÜRKÇE MAKALELER İÇİN REFERANS KURALLARI Güncelleme: İslâm Araştırmaları Dergisi nin son sayısında görüleceği üzere, dipnot gösterimlerinde belirli bir neşir hakkında okuyucunun

Detaylı

İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KLAVUZU

İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KLAVUZU Sayfa Düzeni ve Sıralaması İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KLAVUZU Kağıt ve Yazım A4 boyutunda, 80 g/m 2-100 g/m 2 kalitesinde, birinci hamur beyaz kâğıt kullanılır. Kâğıdın sadece tek

Detaylı

Ermenek Mevlevihanesi/ Karamanoğlu Halil Bey Tekkesi

Ermenek Mevlevihanesi/ Karamanoğlu Halil Bey Tekkesi Ermenek Mevlevihanesi/ Karamanoğlu Halil Bey Tekkesi PROF. DR. NEJAT GÖYÜNÇ ARMAĞANI 305 Mevlüt ESER Prof. Dr. Yusuf KÜÇÜKDAĞ NEÜ A. Keleşoğlu Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilgiler Eğitimi Mevlevilik, Mevlâna

Detaylı

Tezde yer alacak bölümlerin sunuş sırası aşağıdaki düzende olmalıdır;

Tezde yer alacak bölümlerin sunuş sırası aşağıdaki düzende olmalıdır; TEZ BÖLÜMLERİNİN SUNUŞ SIRASI Tezde yer alacak bölümlerin sunuş sırası aşağıdaki düzende olmalıdır; 1. Dış kapak 2. İçindekiler 3. Kısaltmalar 4. Çizelge listesi 5. Şekil listesi 6. Özet 7. Giriş 8. Diğer

Detaylı

Modava Sancağında Tımar Rejimi

Modava Sancağında Tımar Rejimi Modava Sancağında Tımar Rejimi Özet Murat Serdaroğlu* Modava, 1552 yılında Tımışvar Eyaletine bağlı küçük bir nahiye iken, 1569 tarihli mufassal defterde sancak statüsüne kavuşmuştur. Modava Sancağına,

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 017-018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı Kazanımlar Test No Test Adı 1. 1. XIV. yüzyıl başlarında

Detaylı

OSMANLI DÖNEMİ VAKIF ARAŞTIRMALARINDA KUYUD-I KADİME ARŞİVİ NİN ROLÜ VE ÖNEMİ

OSMANLI DÖNEMİ VAKIF ARAŞTIRMALARINDA KUYUD-I KADİME ARŞİVİ NİN ROLÜ VE ÖNEMİ Adnan TORUN* OSMANLI DÖNEMİ VAKIF ARAŞTIRMALARINDA KUYUD-I KADİME ARŞİVİ NİN ROLÜ VE ÖNEMİ Vakfiyelerin özeti niteliğindeki evkaf defterlerinde; vakfın adı, kurucusu, tescil tarihi, bulunduğu yer, gelir

Detaylı

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ Amaç ve Kapsam HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM YÖNERGESİ Bu yönergenin amacı, Hacettepe Üniversitesi Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Sınav Yönetmeliği uyarınca Hacettepe

Detaylı

T.C. İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS PROJESİ HAZIRLAMA KILAVUZU

T.C. İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS PROJESİ HAZIRLAMA KILAVUZU T.C. YÜKSEK LİSANS PROJESİ HAZIRLAMA KILAVUZU Tezsiz Yüksek Lisans Programı öğrencileri, yüksek lisans projesinin alındığı yarıyılda proje dersine kayıt yaptırmak ve yarıyıl sonunda yazılı bir rapor vermek

Detaylı

Doç. Dr. Mustafa Alkan

Doç. Dr. Mustafa Alkan Doç. Dr. Mustafa Alkan, Manisa nın Kula ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Manisa da tamamladı. 1988 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fatih Eğitim Fakültesi, Tarih Bölümü nden mezun oldu.

Detaylı

T.C. MARDĠN ARTUKLU ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ SEMĠNER YAZIM KILAVUZU

T.C. MARDĠN ARTUKLU ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ SEMĠNER YAZIM KILAVUZU 1 T.C. MARDĠN ARTUKLU ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ SEMĠNER YAZIM KILAVUZU 1. GENEL BĠÇĠM 1.1. Yazım Dili Seminer/Dönem projesinin yazım dili Türkçe olmalıdır. Kolay anlaşılır ve sade bir Türkçe

Detaylı

CUHMHURIYET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA/SANATTA YETERLİLİK TEZLERİ YAZIM VE BASIM KURALLARI

CUHMHURIYET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA/SANATTA YETERLİLİK TEZLERİ YAZIM VE BASIM KURALLARI CUHMHURIYET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA/SANATTA YETERLİLİK TEZLERİ Amaç ve Kapsam YAZIM VE BASIM KURALLARI Madde 1: Bu metnin amacı, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : OSMANLI TARİHİ II Ders No : 0310440158 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 4 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim

Detaylı

UNESCO Türkiye Millî Komisyonu XXVI. Dönem Genel Kurulu

UNESCO Türkiye Millî Komisyonu XXVI. Dönem Genel Kurulu UNESCO Türkiye Millî Komisyonu XXVI. Dönem Genel Kurulu 17 Mayıs 2014 Tarihinde Ankara da Gerçekleştirildi UNESCO Türkiye Millî Komisyonu Yönetmeliğinin 14. Maddesine göre toplanan XXVI. Genel Kurul, 2014-2018

Detaylı

XV. YÜZYILDA KARAMAN TOPRAKLARINDA AHİLER VE AHİ VAKIFLARI*

XV. YÜZYILDA KARAMAN TOPRAKLARINDA AHİLER VE AHİ VAKIFLARI* XV. YÜZYILDA KARAMAN TOPRAKLARINDA AHİLER VE AHİ VAKIFLARI* Doğan YÖRÜK** ÖZET Ahiler, Anadolu da XIII. yüzyıldan, XV. yüzyılın sonlarına kadar Türk zanaat ve ticaret hayatına yön vermenin yanında, askerî,

Detaylı

T. C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAYIN İLKELERİ

T. C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAYIN İLKELERİ T. C. TRAKYA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YAYIN İLKELERİ T.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi nde, aşağıda belirtilen şartlara uyan eserler yayınlanır. 1. Makalelerin, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler

Detaylı

BİLİMSEL ARAŞTIRMA NASIL YAPILIR II YRD. DOÇ. DR. İBRAHİM ÇÜTCÜ

BİLİMSEL ARAŞTIRMA NASIL YAPILIR II YRD. DOÇ. DR. İBRAHİM ÇÜTCÜ BİLİMSEL ARAŞTIRMA NASIL YAPILIR II YRD. DOÇ. DR. İBRAHİM ÇÜTCÜ 1 SUNUM PLANI 1. Giriş 2. Makale İncelemeleri 3. Araştırma Metninin Biçimsel Yapısı 3.1. Ön Kısım 3.2. Metin Kısmı 3.3. Son Kısım 4. Araştırma

Detaylı

Tezkire-i Şeyh Safî (İnceleme-Metin-Dizin) Cilt I

Tezkire-i Şeyh Safî (İnceleme-Metin-Dizin) Cilt I Tezkire-i Şeyh Safî (İnceleme-Metin-Dizin) Cilt I Yazar Feyza Tokat ISBN: Takım Numarası: 978-605-9247-50-4 (Tk) Cilt I: 978-605-9247-51-1 (1.c) 1. Baskı Nisan, 2017 / Ankara 100 Adet Yayınları Yayın No:

Detaylı

TEZ VE RAPOR YAZIM YÖNERGESİ *

TEZ VE RAPOR YAZIM YÖNERGESİ * ATILIM ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Amaç ve Kapsam TEZ VE RAPOR YAZIM YÖNERGESİ * Bu yönergenin amacı, Atılım Üniversitesi Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Sınav Yönetmeliği uyarınca Atılım Üniversitesi

Detaylı

Türkçe Şair ezkirelerinin Kaynakları

Türkçe Şair ezkirelerinin Kaynakları Türkçe Şair ezkirelerinin Kaynakları Mehmet Nuri Çınarcı Ankara 2016 Türkçe Şair Tezkirelerinin Kaynakları Yazar Mehmet Nuri Çınarcı ISBN: 978-605-9247-46-7 1. Baskı Aralık, 2016 / Ankara 100 Adet Yayınları

Detaylı

BULGARİSTAN AZİZ KİRİL VE METHODİUS ULUSAL KÜTÜPHANESİ NDE BULUNAN SİNOP İLE İLGİLİ OSMANLI ARŞİV BELGELERİ

BULGARİSTAN AZİZ KİRİL VE METHODİUS ULUSAL KÜTÜPHANESİ NDE BULUNAN SİNOP İLE İLGİLİ OSMANLI ARŞİV BELGELERİ BULGARİSTAN AZİZ KİRİL VE METHODİUS ULUSAL KÜTÜPHANESİ NDE BULUNAN SİNOP İLE İLGİLİ OSMANLI ARŞİV BELGELERİ Mustafa YAYLA 1 Ahmet ALTAY 2 ÖZET Bu çalışmada Bulgaristan Aziz Kiril ve Methodius Ulusal Kütüphanesi

Detaylı

NİĞBOLU SANCAĞI VE İDARECİLERİ ( ) *

NİĞBOLU SANCAĞI VE İDARECİLERİ ( ) * EBAD/JABS Ege ve Balkan Araştırmaları Dergisi / Journal of Aegean and Balkan Studies Cilt/Volume: 2015-1 Sayı/Issue: 1 NİĞBOLU SANCAĞI VE İDARECİLERİ (1750-1800) * The Sanjak of Nicopolis and Its Gouvernors

Detaylı

YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI. Yayım İlkeleri

YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI. Yayım İlkeleri YAYIM İLKELERİ VE MAKALE YAZIM KURALLARI Yayım İlkeleri 1. Türkiyat Mecmuası, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından Bahar ve Güz olmak üzere yılda iki sayı çıkarılan hakemli

Detaylı

Siyakatle yazılmış bir tımar defteri örneği

Siyakatle yazılmış bir tımar defteri örneği ALUCRA NIN VERGİ MÜLTEZİMLERİ VE KÖYLERİ Maa: birlikte, beraber Arşivin konu özetinde de görüleceği gibi defterin tarihi belirtilmemiştir. Bu büyük bir eksiklik olmakla birlikte tarihi hakkında tahminde

Detaylı

EBUTAHİR KAZASI NÜFUS VE TOPLUM YAPISI 1834 M (1250 H.) Salih AKYEL 1

EBUTAHİR KAZASI NÜFUS VE TOPLUM YAPISI 1834 M (1250 H.) Salih AKYEL 1 Fırat Üniversitesi Harput Uygulama ve Araştırma Merkezi Geçmişten Geleceğe Harput Sempozyumu, Elazığ 23-25 Mayıs 2013 93 EBUTAHİR KAZASI NÜFUS VE TOPLUM YAPISI 1834 M (1250 H.) Salih AKYEL 1 1831 yılına

Detaylı

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

10. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 0. SINIF TARİH DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ AY HAFTA DERS SAATİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI. OSMANLI DEVLETİ NİN KURULUŞU (00-5). XIV. yüzyıl başlarında Anadolu, Avrupa ve Yakın

Detaylı

IRCICA NIN YAYINLADIĞI KAYNAKÇALAR

IRCICA NIN YAYINLADIĞI KAYNAKÇALAR IRCICA NIN YAYINLADIĞI KAYNAKÇALAR (1982-2011) (21 AYRI KAYNAKÇA, 35 CİLT) Bülent Ağaoğlu İstanbul, 6 Eylül 2012 1982 1 Osmanlı Yıllıkları: Salnameler Ve Nevsaller. Bibliyografya Ve Bazı İstanbul Kütüphanelerine

Detaylı

Sonuç. Beylikler dönemi, Anadolu'da Türk kültür ve medeniyetinin gelişmesi

Sonuç. Beylikler dönemi, Anadolu'da Türk kültür ve medeniyetinin gelişmesi 78 ağaçları bulunan yer, Ermenek'e bağlı Görme! Köyü'nde 32 Paşaçukuru olarak bilinen yer, Ermenek'te Emir Ahmed mülkü civarındaki yer, Ermenek'e bağlı Gargara Köyü'nde 33 yer, Mut Medresesi yakınındaki

Detaylı

Osmanlı Diplomasi Tarihi Kurumları ve Tatbiki

Osmanlı Diplomasi Tarihi Kurumları ve Tatbiki Osmanlı Diplomasi Tarihi Kurumları ve Tatbiki Editörler Mehmet Alaaddin Yalçınkaya Yazarlar Mehmet Alaaddin Yalçınkaya Sezai Balcı Musa Kılıç Ahmet Dönmez Turgut Subaşı Necmettin Alkan ISBN: 978-605-2233-10-8

Detaylı

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ

AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ YAYIN LİSTESİ AKADEMİK ÖZGEÇMİŞ VE YAYIN LİSTESİ 1. Adı Soyadı : Muharrem KESİK İletişim Bilgileri Adres : Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Telefon : (0212) 521 81 00 Mail : muharremkesik@gmail.com 2. Doğum -

Detaylı

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14 Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Ders Notu OSMANLI KÜLTÜR VE MEDENİYETİ (1300-1453) 1. OSMANLI'DA DEVLET ANLAYIŞI Türkiye Selçuklu Devleti

Detaylı

TC. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI'NDA TAMAMLANAN TEZLER

TC. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI'NDA TAMAMLANAN TEZLER TC. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ANABİLİM DALI'NDA TAMAMLANAN TEZLER 2006 SARIBEY, Aysun, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Aydın'da Yönetim, (Danış. Prof. Dr. Serap YILMAZ), Adnan

Detaylı

Doç. Dr. Ümit KOÇ (You can see his CV in English on the following pages)

Doç. Dr. Ümit KOÇ (You can see his CV in English on the following pages) Doç. Dr. Ümit KOÇ (You can see his CV in English on the following pages) Celal Bayar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Yeniçağ Tarihi Anabilim Dalı umit.koc@bayar.edu.tr, kocumit1971@gmail.com

Detaylı

ARZU ATİK, Yard. Doç. Dr.

ARZU ATİK, Yard. Doç. Dr. ARZU ATİK, Yard. Doç. Dr. arzuuatik@gmail.com EĞİTİM Doktora 2003-2009: Marmara Üniversitesi, Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Tez konusu:

Detaylı

AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ

AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ BÖLÜMÜ 2015-2016 Eğitim Öğretim Yılı LİSANS BİTİRME TEZİ YAZIM KLAVUZU İçindekiler BİTİRME TEZİNİN FORMAT DÜZENLENMESİNE

Detaylı

CUHMHURİYET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA/SANATTA YETERLİLİK TEZLERİ YAZIM VE BASIM KURALLARI

CUHMHURİYET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA/SANATTA YETERLİLİK TEZLERİ YAZIM VE BASIM KURALLARI CUHMHURİYET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA/SANATTA YETERLİLİK TEZLERİ YAZIM VE BASIM KURALLARI Amaç ve Kapsam Madde 1: Bu metnin amacı, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler

Detaylı

Meclis Başkanı Katip Katip Recep ÖZKAN Tahir SARIOĞLU Tevfik AYYARKIN Belediye Başkanı

Meclis Başkanı Katip Katip Recep ÖZKAN Tahir SARIOĞLU Tevfik AYYARKIN Belediye Başkanı Karar Tarihi : 06/04/2009 Karar No : 08 Belediye Meclisi; nın 01/04/2009 tarihli yazılı daveti üzerine Belediye Başkan üyelerin tamamının mevcut olduğunu açıklayarak, 2009 yılı döneminin 4.toplantısının

Detaylı

BĠLECĠK ÜNĠVERSĠTESĠ AKADEMĠK ÖZGEÇMĠġ FORMU

BĠLECĠK ÜNĠVERSĠTESĠ AKADEMĠK ÖZGEÇMĠġ FORMU BĠLECĠK ÜNĠVERSĠTESĠ AKADEMĠK ÖZGEÇMĠġ FORMU Adı Soyadı İlhami YURDAKUL Ünvanı Doç. Dr. Alanı Tarih Doğum Yeri İspir-Erzurm Doğum 01/08/67 E-Posta ilhami.yurdakul KĠġĠSEL BĠLGĠLER EĞĠTĠM DURUMU Derece

Detaylı

Doktora Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008

Doktora Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008 ÖZGEÇMİŞ I. (Ana sayfada görünecektir.) Adı Soyadı (Unvanı) Miyase Koyuncu Kaya (Yrd. Doç.Dr.) Doktora: Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2008 E-posta: (kurum/özel) mkkaya@ybu.edu.tr Web sayfası

Detaylı

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 33, Kasım 2016, s

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 33, Kasım 2016, s Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 33, Kasım 2016, s. 337-377 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 24.10.2016 20.11.2016 Dr. Ercan ALAN Bitlis

Detaylı

KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ VE BİLGİ MERKEZİ VAKFI

KADIN ESERLERİ KÜTÜPHANESİ VE BİLGİ MERKEZİ VAKFI Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Yayınları : 40 Kadınların Belleği Dizisi No : 8 Yayına Hazırlayan A. Oğuz İcimsoy PROJE DESTEĞİ FİNLANDİYA BÜYÜKELÇİLİĞİ Baskı ve Cilt: Hanlar Matbaası

Detaylı

OĞUZ KAĞAN DESTANI METİN-AKTARMA-NOTLAR-DİZİN-TIPKIBASIM

OĞUZ KAĞAN DESTANI METİN-AKTARMA-NOTLAR-DİZİN-TIPKIBASIM Uygur Harfli OĞUZ KAĞAN DESTANI METİN-AKTARMA-NOTLAR-DİZİN-TIPKIBASIM FERRUH AĞCA Ankara / 2016 TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ YAYINLARI Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 2016. Türk Kültürünü Araştırma

Detaylı

Osmanlı Devleti Kaynakçası

Osmanlı Devleti Kaynakçası Osmanlı Devleti Kaynakçası Tekkanat, H. (1996). Kuruluşundan Fatih Dönemi Sonuna Kadar Osmanlı Tarih Yazıcılığı. İnalcık, H. (1979-1980). "Osmanl Pamuk Pazarı, Hindistan ve ingiltere Pazar Rekabetinde

Detaylı

313 NUMARALI TİMAR RUZNÂMÇE DEFTERİ VE BU DEFTERDE HALEB VİLÂYETİ İLE İLGİLİ BAZI TESPİTLER

313 NUMARALI TİMAR RUZNÂMÇE DEFTERİ VE BU DEFTERDE HALEB VİLÂYETİ İLE İLGİLİ BAZI TESPİTLER 313 NUMARALI TİMAR RUZNÂMÇE DEFTERİ VE BU DEFTERDE HALEB VİLÂYETİ İLE İLGİLİ BAZI TESPİTLER Yrd. Doç. Dr. Enver ÇAKAR* ÖZET Osmanlı İmparatorluğu nda ülkenin genel durumunu ve vergi kaynaklarını tespit

Detaylı

KİTAP TANITIMI. Necmi UYANIK

KİTAP TANITIMI. Necmi UYANIK TARİHİN PEŞİNDE ULUSLARARASI TARİH ve SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ Yıl: 2015, Sayı: 13 Sayfa: 449 453 THE PURSUIT OF HISTORY INTERNATIONAL PERIODICAL FOR HISTORY AND SOCIAL RESEARCH Year: 2015, Issue: 13

Detaylı

tarih ve 06 sayılı Akademik Kurul tutanağının I nolu ekidir. İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KILAVUZU

tarih ve 06 sayılı Akademik Kurul tutanağının I nolu ekidir. İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KILAVUZU İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KILAVUZU İSTANBUL 2017 1 GİRİŞ İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ne teslim edilecek Yüksek Lisans ve Doktora tezleri

Detaylı

XVI. YÜZYIL SONLARINDA AHISKA SANCAĞI KVABLİAN NAHİYESİ NDE EKONOMİK YAŞAM

XVI. YÜZYIL SONLARINDA AHISKA SANCAĞI KVABLİAN NAHİYESİ NDE EKONOMİK YAŞAM XVI. YÜZYIL SONLARINDA AHISKA SANCAĞI KVABLİAN NAHİYESİ NDE EKONOMİK YAŞAM Shota BEKADZE Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Tezli Yüksek Lisans Programı Öğrencisi ahiskali86@hotmail.com

Detaylı

Aralık 2013 December 2013 Yıl 6, Sayı XVI, ss Year 6, Issue XVI, pp DOI No:

Aralık 2013 December 2013 Yıl 6, Sayı XVI, ss Year 6, Issue XVI, pp DOI No: Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS) Aralık 2013 December 2013 Yıl 6, Sayı XVI, ss. 789-793. Year 6, Issue XVI, pp. 789-793. DOI No: http://dx.doi.org/10.14225/joh384 Bolat E. KUMEKOV,

Detaylı

ġevkġ EFENDĠ ve HASAN RIZA EFENDĠ SÜLÜS-NESĠH MURAKKAʻLARININ MUKAYESESĠ

ġevkġ EFENDĠ ve HASAN RIZA EFENDĠ SÜLÜS-NESĠH MURAKKAʻLARININ MUKAYESESĠ T.C. FATĠH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNĠVERSĠTESĠ GÜZEL SANATLAR ENSTĠTÜSÜ GELENEKSEL TÜRK SANATLARI ANASANAT DALI YÜKSEK LĠSANS TEZĠ ġevkġ EFENDĠ ve HASAN RIZA EFENDĠ SÜLÜS-NESĠH MURAKKAʻLARININ MUKAYESESĠ

Detaylı

Yürürlük Tarihi: 12/09/2014 - Kodu: 97298233.ED.2.1.1.6.1.1 - Rev. No/Tarihi: 00 1/39

Yürürlük Tarihi: 12/09/2014 - Kodu: 97298233.ED.2.1.1.6.1.1 - Rev. No/Tarihi: 00 1/39 Başvuru Fişleri ekranında talep edilen Yabancı Para Alacağından Dolayı Geçici Şerh Tesisi işlemi için başvuru oluşturulurken, (Ekle) butonuna basılarak ilgili bölümlere girişleri yapılır. Başvuruya Ait

Detaylı

1. BİTİRME TEZİ / PROJESİ NASIL HAZIRLANMALIDIR? Bitirme tezi, uzun bir çalışma süresinde edinilen bilgileri, deneyimleri içereceği için iyi

1. BİTİRME TEZİ / PROJESİ NASIL HAZIRLANMALIDIR? Bitirme tezi, uzun bir çalışma süresinde edinilen bilgileri, deneyimleri içereceği için iyi 1. BİTİRME TEZİ / PROJESİ NASIL HAZIRLANMALIDIR? Bitirme tezi, uzun bir çalışma süresinde edinilen bilgileri, deneyimleri içereceği için iyi düzenlenmiş bir yazılı sunum, konu ile ilgilenenler için yararlı

Detaylı

(Dış Kapak Örneği) T.C. ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ ve EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ TEZ ADI BİTİRME TEZİ

(Dış Kapak Örneği) T.C. ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ ve EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ TEZ ADI BİTİRME TEZİ (Dış Kapak Örneği) T.C. ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ ÇAĞDAŞ TÜRK LEHÇELERİ ve EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ TEZ ADI BİTİRME TEZİ Hazırlayan Adı Soyadı Danışman Unvan Adı Soyadı Niğde Ay, Yıl

Detaylı

ÇEVRE SICAKLIĞININ SOĞUTMA ÇEVRİMİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ

ÇEVRE SICAKLIĞININ SOĞUTMA ÇEVRİMİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ ÇEVRE SICAKLIĞININ SOĞUTMA ÇEVRİMİNE ETKİSİNİN İNCELENMESİ 02065678 Necati ÇALIŞKAN TERMODİNAMİK ve ISI TEKNİĞİ ANABİLİM DALINDA HAZIRLANAN LİSANS

Detaylı

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TEZ ŞEKİLSEL KONTROL LİSTESİ (ÖĞRENCİ İÇİN)

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TEZ ŞEKİLSEL KONTROL LİSTESİ (ÖĞRENCİ İÇİN) 1/5 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TEZ ŞEKİLSEL KONTROL LİSTESİ (ÖĞRENCİ İÇİN) ÖĞRENCİ BİLGİLERİ Adı Soyadı Öğrenci No Anabilim Dalı Danışmanı TEZ BİLGİLERİ Tez Başlığı :. Tez

Detaylı

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK-MİMARLIK FAKÜLTESİ BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KILAVUZU

ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK-MİMARLIK FAKÜLTESİ BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KILAVUZU ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ MÜHENDİSLİK-MİMARLIK FAKÜLTESİ BİTİRME ÇALIŞMASI YAZIM KILAVUZU Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesine bağlı bölümlerde hazırlanan Bitirme Çalışmalarında uygun bir standardı

Detaylı

YAYIN LİSTESİ KİTAP VE KİTAPTA YAYIMLANAN BÖLÜMLER

YAYIN LİSTESİ KİTAP VE KİTAPTA YAYIMLANAN BÖLÜMLER ADI SOYADI Prof.Dr.Hüseyin Haşimi GÜNEŞ ÜNVANI Öğretim Üyesi Fakültesi / Birimi İktisadi ve İdari Programlar/ MUHASEBE VE VERGİ BÖLÜMÜ- Meslek Yüksekokulu DAHİLİ TELEFON 3104 E-POSTA hhgunes@yahoo.com

Detaylı

Birinci Bas m: Nisan 2011 Bask Adedi: zmir Büyükflehir Belediyesi

Birinci Bas m: Nisan 2011 Bask Adedi: zmir Büyükflehir Belediyesi İZMİR DEPREMLERİ Bu kitap BB Ahmet Pirifltina Kent Arflivi ve Müzesi taraf ndan yay na haz rlanm fl olup zmir Büyükflehir Belediyesi nin kültür hizmetidir. zmir Büyükflehir Belediyesi Konak- ZM R Tel:

Detaylı

PESA International Journal of Social Studies PESA ULUSLARARASI SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ

PESA International Journal of Social Studies PESA ULUSLARARASI SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ October / Ekim 2015, Volume / Cilt:1, Issue / Sayı:2 PESA International Journal of Social Studies PESA ULUSLARARASI SOSYAL ARAŞTIRMALAR DERGİSİ ISSN: www.sosyalarastirmalar.org Address: Arabacı Alanı Mah.

Detaylı

Elveda Rumeli Merhaba Rumeli. İsmail Arslan, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013, 134 Sayfa.

Elveda Rumeli Merhaba Rumeli. İsmail Arslan, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013, 134 Sayfa. Elveda Rumeli Merhaba Rumeli İsmail Arslan, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2013, 134 Sayfa. Hamdi Fırat BÜYÜK* Balkan Savaşları nın 100. yılı anısına Kitap Yayınevi tarafından yayınlanan Elveda Rumeli Merhaba

Detaylı

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KURALLARI

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KURALLARI ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ ENSTİTÜSÜ TEZ YAZIM KURALLARI 1. GİRİŞ Bu kılavuzun amacı; Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü nde hazırlanan yüksek

Detaylı

Adı Soyadı: Ertan GÖKMEN Doğum Tarihi: 1967 Öğrenim Durumu: Doktora Öğrenim Gördüğü Kurumlar: Öğrenim Durumu Bölüm/Program Üniversite Yıl

Adı Soyadı: Ertan GÖKMEN Doğum Tarihi: 1967 Öğrenim Durumu: Doktora Öğrenim Gördüğü Kurumlar: Öğrenim Durumu Bölüm/Program Üniversite Yıl Adı Soyadı: Ertan GÖKMEN Doğum Tarihi: 1967 Öğrenim Durumu: Doktora Öğrenim Gördüğü Kurumlar: Öğrenim Durumu Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Y. Lisans Doktora Tarih Öğretmenliği /Buca Eğitim Fakültesi

Detaylı

T.C. SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI İSTANBUL BAŞAKŞEHİR BELEDİYESİ 2012 YILI DENETİM RAPORU

T.C. SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI İSTANBUL BAŞAKŞEHİR BELEDİYESİ 2012 YILI DENETİM RAPORU T.C. SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI İSTANBUL BAŞAKŞEHİR BELEDİYESİ 2012 YILI DENETİM RAPORU ARALIK 2013 T.C. SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI 06100 Balgat / ANKARA Tel: 0 312 295 30 00; Faks: 0 312 295 40 94 e-posta: sayistay@sayistay.gov.tr

Detaylı

ŞURA-YI DEVLET Belgeler, Biyografik Bilgiler ve Örnek Kararlarıyla

ŞURA-YI DEVLET Belgeler, Biyografik Bilgiler ve Örnek Kararlarıyla Prof. Dr. Fethi GEDİKLİ İÜ Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi Anabilim Dalı Başkanı ŞURA-YI DEVLET Belgeler, Biyografik Bilgiler ve Örnek Kararlarıyla Gözden geçirilmiş ve genişletilmiş yeni baskı İÇİNDEKİLER

Detaylı

Timar Tevcihâtı ile ilgili Kaynaklarda Yer Alan Kayıtların Karşılaştırılmasına Dair Bir Deneme

Timar Tevcihâtı ile ilgili Kaynaklarda Yer Alan Kayıtların Karşılaştırılmasına Dair Bir Deneme Timar Tevcihâtı ile ilgili Kaynaklarda Yer Alan Kayıtların Karşılaştırılmasına Dair Bir Deneme An Essay on Comparison of the Records Taking Place in the Sources Concerning Timar Allocations Emine Erdoğan

Detaylı

Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans (Sak. Üni. Ort.) Programı Ders İçerikleri

Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans (Sak. Üni. Ort.) Programı Ders İçerikleri Tarih Anabilim Dalı Tezli Yüksek Lisans (Sak. Üni. Ort.) Programı Ders İçerikleri 1. Yıl - Güz 1. Yarıyıl Ders İçerikleri Sosyal Bilimlerde Araştırma Yöntemleri TAR701 1 3+0 6 Bu dersin temel amacı belli

Detaylı

Demokrat Partiden Günümüze Siyasal Gelişmeler. XV. ve XVI. Yüzyıllarda Ortadoğu Ticaret Tarihi II

Demokrat Partiden Günümüze Siyasal Gelişmeler. XV. ve XVI. Yüzyıllarda Ortadoğu Ticaret Tarihi II SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH ENSTİTÜ ANA BİLİM DALI-DOKTORA PROGRAMI-YENİ KATALOG BÖLÜM KODU : 82206 01.Yarıyıl leri Adı İngilizce Adı TE PR KR AKTS 02.Yarıyıl leri Adı İngilizce Adı TE PR KR AKTS Seçmeli

Detaylı

MÜTEFERRİKA. MUTAFARRİKA, Osmanlı d e v l e t i t e ş k i l â t ı n d a ve sar a y ı n d a bir türlü h i z m e t s ı n ı f ı t i a ( müteferrika

MÜTEFERRİKA. MUTAFARRİKA, Osmanlı d e v l e t i t e ş k i l â t ı n d a ve sar a y ı n d a bir türlü h i z m e t s ı n ı f ı t i a ( müteferrika MÜTEFERRİKA. MUTAFARRİKA, Osmanlı d e v l e t i t e ş k i l â t ı n d a ve sar a y ı n d a bir türlü h i z m e t s ı n ı f ı t i a ( müteferrika cemâati, müteferrika taifesi) ve bu s ı n ı f a m e n s

Detaylı

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ - DERS TANITIM VE UYGULAMA BİLGİLERİ

BEYKENT ÜNİVERSİTESİ - DERS TANITIM VE UYGULAMA BİLGİLERİ BEYKENT ÜNİVERSİTESİ - DERS TANITIM VE UYGULAMA BİLGİLERİ Ders Kodu Teorik Uygulama Lab. Ulusal Kredi Öğretim planındaki AKTS OSMANLI PALEOGRAFYASI I 224031000001301 2 1 0 3 5 Ön Koşullar : YOK. Önerilen

Detaylı

Açıköğretim Uygulamaları ve Araştırmaları Dergisi AUAd

Açıköğretim Uygulamaları ve Araştırmaları Dergisi AUAd Açıköğretim Uygulamaları ve Araştırmaları Dergisi AUAd auad.anadolu.edu.tr Başlarken AUAd Yazım Kuralları sayfasından size uygun olan şablonu seçiniz. Microsoft Word 2010 ortamı ya da üstü sürümü kullanınız.

Detaylı

DAL MEḤMED ÇELEBĪ Āṣafī (ö. 1597 veya 1598)

DAL MEḤMED ÇELEBĪ Āṣafī (ö. 1597 veya 1598) DALMEḤMEDÇELEBĪ Āṣafī (ö.1597veya1598) HAYATI DalrumuzuileberaberPas aveçelebīünvanlarınıdataşıyanm.ç.öncelikleāṣafī mahlası ile tanınır ve bunu Sȩcāʿatnāme de sıkça kullanır. Çok yönlü bir birikime sahipolanm.ç.

Detaylı

Ali Efdal Özkul KIBRIS'IN SOSYO-EKONOMİK TARİHİ ( ) *dipnot

Ali Efdal Özkul KIBRIS'IN SOSYO-EKONOMİK TARİHİ ( ) *dipnot Ali Efdal Özkul KIBRIS'IN SOSYO-EKONOMİK TARİHİ (1726-1750) *dipnot Ada ve Ebru'ya İçindekiler Kısaltmalar 9 Sunuş 13 Önsöz 15 Kaynaklar 17 1. BOA Kaynaklan 17 2. Kıbrıs Şer'iye Sicilleri 18 3. Yazmalar

Detaylı