YÜKSEK LİSANS TEZİ T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "YÜKSEK LİSANS TEZİ T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ"

Transkript

1 MEHTAP ÖZSOY RADYO TV VE SİNEMA ANABİLİM DALI RADYO TV VE SİNEMA BİLİM DALI T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ FOUCAULT NUN İKTİDAR ANALİZİ BAĞLAMINDA TÜRK SİNEMASINDAN FİLMLER ve GÖRÜŞMELERLE HAPİSHANE PRATİĞİ MEHTAP ÖZSOY NİSAN 2015 RADYO TV VE SİNEMA ANABİLİM DALI RADYO TV VE SİNEMA BİLİM DALI NİSAN 2015

2

3 FOUCAULT NUN ĠKTĠDAR ANALĠZĠ BAĞLAMINDA TÜRK SĠNEMASINDAN FĠLMLER ve GÖRÜġMELERLE HAPĠSHANE PRATĠĞĠ Mehtap ÖZSOY YÜKSEK LĠSANS TEZĠ RADYO TV VE SĠNEMA ANABĠLĠM DALI RADYO TV VE SĠNEMA BĠLĠM DALI GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ NĠSAN 2015

4

5

6 iv FOUCAULT NUN ĠKTĠDAR ANALĠZĠ BAĞLAMINDA TÜRK SĠNEMASINDAN FĠLMLER ve GÖRÜġMELERLE HAPĠSHANE PRATĠĞĠ (Yüksek Lisans Tezi) Mehtap ÖZSOY GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ Nisan 2015 ÖZET Bu çalıģmada Foucault nun iktidar kavramına iliģkin çözümlemeleri üzerinden Türkiye de hapishane pratiği, Türk sinemasından filmler ve Türkiye de hapishane pratiğini yaģamıģ kiģiler üzerinden ele alınacaktır. Ġktidarın durağan bir karaktere sahip olmadığı tersine süreğen çekiģme alanları barındırdığı düģüncesi farklı dönemlerde ele alınan filmler ve görüģmeler üzerinden bilgi-iktidar bağlamında değerlendirilecektir. Bilim Kodu : 1157 Anahtar Kelimeler : Ġktidar, DireniĢ, Özne, Hapishane Sayfa Adedi : 87 DanıĢman : Prof. Dr. Zakir AVġAR

7 v PRISON PRACTISE WITH MOVIES FROM TURKISH CINEMA AND INTERVIEWS IN THE CONTEXT OF FOUCAULT S POWER ANALYSIS (Ph. D. Thesis) Mehtap ÖZSOY GAZĠ UNIVERSITY GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCES April 2015 ABSTRACT This study treates the prison practice in Turkey through Foucault's analyzes on the concept ower based on films in Turkey's cinema and individuals who had experienced prison in Turkey. It will be held that the power does not have a static character, on the contrary, it is a continuous conflict area, and this will be demonstrated through films of various periods and through interviews within the context of power and knowledge. Science Code : 1157 Key Words : Power, Resistance, subject, Prison Page Number : 87 Supervisor : Prof. Dr. Zakir AVġAR

8 vi TEġEKKÜR ÇalıĢmam boyunca desteğini esirgemeyen tecrübelerinden ve birikimlerinden yararlandığım danıģmanım Sayın Hocam Prof. Dr. Zakir AvĢar, Dr. Elif Emre Kaya ve Prof. Dr. Serdar Öztürk'e her zaman yanımda olarak beni yalnız bırakmayan ablam Nilüfer ġeyhan a teģekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.

9 vii ĠÇĠNDEKĠLER Sayfa ÖZET... iv ABSTRACT... v TEġEKKÜR... vi ĠÇĠNDEKĠLER... vii GĠRĠġ BÖLÜM FOUCAULT NUN ĠKTĠDAR ANALĠZĠNE GENEL BĠR BAKIġ: MODERN DEVLET 1.1. Ġktidar ve Bilgi Dispositifler Yoluyla Biyo-iktidar BÖLÜM ĠKTĠDAR-ÖZGÜRLÜK ĠLĠġKĠSĠ VE ÖZNE 2.1 Ġktidarın Bir ÖnkoĢulu Olarak Özgürlük Özne ve Özgürlük Özne ve söylemin inģası ÖzneleĢme süreçlerinde bir hakikat sayımı olarak bilim ve etik BÖLÜM MODERN BĠR PRATĠK OLARAK KAPATILMA 3.1. Modern Bir Kapatılma Pratiği Olarak Hapishaneler Toplumsal Bir Proje Panoptikon dan Hapishanelere: ĠletiĢim-DireniĢ... 27

10 viii Sayfa 4. BÖLÜM TÜRK SĠNEMASINDA ( ) HAPĠSHANE TEMALI FĠLMLER 4.1. Linç (1970) ve Bir Modern Perhesia Pratiği Olarak Arap Kadir Filmin konusu Filmin mekânsal düzlemi Diyaloglarla film anlatısı Uçurtmayı Vurmasınlar (1989) Filmin konusu Filmin mekânsal düzlemi Diyaloglarla film anlatısı Karılar KoğuĢu (1989) Filmin konusu Filmin mekânsal düzlemi Diyaloglarla film anlatısı F Tipi Film (2012) Filmin konusu Filmin mekânsal düzlemi Diyaloglarla film anlatısı BÖLÜM HAPĠSHANELERDE BĠR DĠRENĠġ PRATĠĞĠ OLARAK ĠLETĠġĠM ÖRNEKLERĠ Hapishanelerde Bir DireniĢ Pratiği Olarak ĠletiĢim Örnekleri SONUÇ KAYNAKLAR ÖZGEÇMĠġ... 87

11 1 GĠRĠġ Bu çalıģmada, Türkiye de hapishaneler ve hapishanelerdeki iktidar iliģkileri hem idare hem de mahkûmlar cephesiyle değerlendirilecektir. ÇalıĢmamızın ana eksenini Foucault nun özgürlük ve iktidar kavramlarına iliģkin çözümlemeleri oluģturacaktır. Aynı zamanda, tahakküme karģı geliģtirilen iletiģim yolları, mahkûmların hapishanede de devam ettirdikleri yaģamsal pratikleri, iktidara karģı geliģtirilen direniģ biçimleri olarak ele alınmıģtır. Foucault ya göre; iktidar yukarıdan belirlenen bir biçime sahip değildir. Tersine iktidar aģağıdan hareketle dolaģıma girer. Ġktidar bu bağlamıyla gündelik hayattaki söylemlerden, kiģilerarası tüm iliģkilere kadar yayılan bir toplumsal ağlar bütünüdür. Eskiden malları ve yaģamları ellerinden alınan bir hukuksal tebaa varken, özellikle on sekizinci yüzyıldan itibaren, artık yaģamın kendisi bir iktidar nesnesi haline gelir. Ġnsan hayatı da iktidarın alanına girer (Foucault, 2011: 153). Bu noktada, iktidar bir taraftan insana dair kimlikler yaratarak insanı özneleģtirirken, deli-akıllı, iyi-suçlu, hasta-sağlıklı gibi karģıtlıklar yoluyla insanı tabi kılarak nesneleģtirmektedir. Foucault bu anlamda bir iktidar analizi yaparken; direniģ olgusunu dikkate alır. Stratejilerin uzlaģmazlığı olarak değerlendirilen iktidara dair bir çözümle yapılabilmesiyse, kiģi iliģkilerini farklı kurumlar bağlamıyla çözümlemekten geçmektedir. ÇalıĢmada bu anlamıyla iktidar biçimleri ve direniģ örneklerini; farklı yaģam pratiklerini yeniden inģa edebilme düģüncesinin, gündelik hayatın her anında farklılaģan, birbiriyle kesiģen, birbirini güçlendiren ve tekrarlanan söylemlere sahip olan iktidar iliģkilerinin, iktidarın olduğu tüm alanlarda üretildiğini gösterebilmek noktasında Linç (1970), Uçurtmayı Vurmasınlar (1989) Karılar Koğuşu (1989) ve F Tipi Film (2012) ele alınmıģtır. Bu filmler hapishane düģüncesini; hapishane idaresi ve mahkûmlar arasındaki iliģkiden, idare-idare ve mahkûm-mahkûm iliģkisini ortaya koymak noktasındaki çözümlemeleri içermektedir. Filmlerle hem söylemin geniģ doğası, hem hapishane iktidarının mahkûmlar tarafından zaman zaman desteklenen ve yeniden üretilen iliģki biçimleri hem de Foucault perspektifinden irdeleyeceğimiz farklı direniģ stratejileri ortaya konulacaktır. GörüĢmelerle desteklenecek bu stratejilerle de teknolojisi, direniģi,

12 2 yönetimi ve tüm söylemleriyle hapishane bedeni ne iliģkin çözümlemeler ortaya konulacaktır. Foucault bağlamında iktidar-bilgi; iktidar-özne; iktidar-özgürlük iliģkisinin iģlendiği kurumsal çerçeveden sonra baģlangıçta bir hapishane projesi olan ve zamanla modern devletin tüm aygıtlarına iģleyen panopticon projesi ve iktidarın bir mikrofiziği olan hapishaneler Türkiye özelinde iģlenecektir. Ġktidar iliģkilerinin yalnızca devlet aygıtları tarafından yürütülmediğini aynı zamanda toplumsal iliģkilerin yani toplumun her alanındaki özneler arasında var olduğunu göstermek amacıyla incelenen filmler aynı zamanda tarihsel olarak Türkiye'de hapishane pratiğinin geliģimini de göstermektedir. Bu geliģim, filmlerle aynı dönemde hapishane pratiğini yaģamıģ kiģilerle gerçekleģtirilen görüģmeler ıģığında bir mekân olan hapishane ve burada belirlenmeye çalıģılan iletiģim biçimlerinin, iktidarın sayısız çekiģme alanları içinde nasıl bir direniģ pratiği haline geldiğini de gösterecektir. Bu çalıģmada; Foucault bağlamıyla bilgi-iktidar iliģkisinden yola çıkarak iletiģimiktidar iliģkisi; toplumsal durumun sonucu olan hapishaneler özelinde bir direniģ ve yaģam alanı/mekân mücadelesi bağlamıyla değerlendirilecektir. Bu durum, mekânın politik bir mücadele alanı olmasıyla iliģkilidir. Mekân bu anlamıyla üzerinde sayısız çekiģmenin, mücadelenin, iktidar iliģkilerinin yaģandığı insani deneyimlerle kurulan bir alandır. Bu anlamıyla da hapishane mekânında mahkûmların iletiģim biçimleri, iktidar tarafından belirlenmek ve zaman zaman tahakküm altına alınmak istenen ve iktidara karģı yıkıcı bir potansiyele sahip bir mücadele alanına dönüģmektedir. ÇalıĢmadaki görüģmeler; iletiģim, iktidar ve mekân arasındaki çekiģmeyi ele almaktadır. Problem Durumu Ġktidar-direniĢ iliģkisi bağlamında ele aldığımız bu çalıģma; bir kapatılma kurumu olan hapishanelerdeki iktidar iliģkisi ve direniģ alanlarını konu edinmektedir. ÇalıĢmanın çözümleme kısmını; Türk sinemasında filmler ve hapishane pratiğini yaģamıģ kiģilerle gerçekleģtirdiğimiz görüģmeler oluģturmaktadır. Literatüre bakıldığında, hapishaneler üzerinden gerçekleģen birçok çalıģmaya rastlamaktayız. Osmanlı Devleti nde hapishane reformunun konu edildiği ve Osmanlı Devleti nde hapishane kavramına tarihsel bir bakıģ açısı sunan Emel

13 3 Demir (2013) in Osmanlı Devleti nde Hapishane Reformu, Türk romanlarında hapishane temasını konu edinen ġaziye Ayalı (2012) nın Hapishane Romanları ( ), hapishane kavramı ıģığında geliģen diğer kavramların, suç-mahkûm, ceza vb., söylemsel boyutuyla değerlendirildiği ve yine Osmanlı dan günümüze hapishanenin tarihsel dönüģümünün konu edildiği Mustafa Eren (2012) in ĠyileĢtirme kavramının ıģığında kimlik mücadelesinin sürdüğü alan olarak hapishaneler adlı araģtırmaları bu alanda yapılan çalıģmalara örnek gösterilebilir. Ancak özelde hem mahkûm-mahkûm hem de idare-mahkûm iliģkisini irdeleyen ve hapishanelerde iktidar-direniģ iliģkisine dair bir çalıģmaya rastlanamamıģtır. ÇalıĢma hem bu alandaki çalıģmalara katkı sunmak hem de hapishanenin yalnızca yukarıdan dayatılan bir iktidar biçimine değil, aģağının ve yukarının birlikte sürdürdüğü bir iktidar alanı olduğunu ortaya koyması bakımından önem taģımaktadır. Hem hapishanedeki iktidar biçimlerine hem de bu iktidar biçimlerine dair geliģtirilen direniģ alanlarına iliģkin analizlerin yer aldığı Türk sinemasından seçilen filmler hem de hapishane pratiğini yaģamıģ kiģiler üzerinden gerçekleģtirilen görüģmeler ıģığında direniģ alanlarına iliģkin ortaya konan bulguların literatüre katkı sağlaması amaçlamıģtır. ÇalıĢmanın Amacı ve Önemi Bir kapatılma mekânı olan hapishanelerde iktidar iliģkileri nasıl devam etmektedir? Hapishanedeki iktidar biçimleri ve iktidarın uyguladığı teknikler Türkiye özelinde hangi dönüģümlerden geçmiģtir? Bu tekniklere karģı mahkûmlar cephesinde geliģtirilen direniģ alanları nelerdir? Bu sorular ıģığında çalıģmada Türk sinemasından filmlerle Türkiye de hapishane olgusuna bir bakıģ açısı sunmak ve Foucault nun teorik çerçevesi bağlamında hapishanedeki iktidar iliģkilerine dair bir çözümleme gerçekleģtirmek amaçlanmıģtır. ÇalıĢma filmlerle hapishane pratiğine, iktidar-direniģ kavramları ıģığında genel bir bakıģ ve çerçeve sunmayı; diğer taraftan da Türkiye de sürecinde hapishane pratiğini yaģayan kiģilerle gerçekleģtirilen görüģmeler neticesinde; mahkûmların kendi olanaklarıyla kurdukları iletiģim ağlarının da birer direniģ biçimi olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. ÇalıĢma bu bağlamıyla, hem hapishanede iktidarı direniģ biçimleriyle çözümlemesi hem de iletiģim ve direniģ

14 4 iliģkisini ortaya koyması noktasında önem taģımaktadır. AraĢtırmadaki bulgular sonucunda, hapishanede iktidarın yalnızca idare tarafından belirlenen ve üretilen bir forma sahip olmadığı aynı zamanda mahkûmlar cephesinde de devam eden çekiģme alanları içinde Ģekillenen bir biçime sahip olduğu ortaya çıkmıģtır. Bu anlamıyla, hem idareye karģı geliģtirilen direniģ alanları hem de mahkûmların kendi aralarındaki iliģkilerinde yeni iktidar alanları ürettikleri gözlemlenmiģ ve bu durumun farklı tarihsel kesitlerde geliģtirilen iktidar biçimleriyle de iliģkili olduğuna dair çıkarımlar yapılmıģtır. GörüĢmeler ve Türk sinemasından seçilen filmlerin tarihsel dönemleri de bu anlamıyla benzerlik göstermektedir. Böylelikle Türkiye de hapishane olgusuna iktidar-bilgi ve iktidar-direniģ perspektifinden hem farklı süreçleri kapsayan hem de birbirini takip eden tarihsel bir kronoloji sunmayı amaçlamıģtır. Varsayımlar Seçilen örneklem grubunun evreni yeterince temsil ettiği ve örneklem üzerinden evrene genelleme yapılabileceği varsayılmaktadır. Sınırlılıklar Özne, iktidar, direniģ, bilgi kavramlarına iliģkin geniģ bir literatür bulunmaktadır; ancak çalıģmanın kuramsal çerçevesi Foucault nun çizdiği teorik çerçevesine dayanmaktadır. Ele aldığımız uygulama kısmı ise 1970 lerden sonraki kısmı içermektedir. Uygulama kısmında ele aldığımız konu ise; Türkiye deki hapishanelerdir. Bu noktada çalıģmada; Türk sinemasından filmler ve Türkiye de hapishane pratiğini yaģayan kiģiler esas alınmıģtır.

15 5 1. BÖLÜM FOUCAULT NUN ĠKTĠDAR ANALĠZĠNE GENEL BĠR BAKIġ: MODERN DEVLET Foucault, modern devlet biçimine dair çözümlemelerini bilgi-iktidar bağlamına yerleģtirir. Bilgi, modern devlet için iktidarı farklı kanallarla uygulamanın en etkili aracı olmakla kalmaz iktidarın kendisidir. Bireylerin bilgisine sahip olan iktidar, bilgiye sahip olma aģamasında, yenġ bilgi nesneleri ve bu nesnelere bağlı yeni öznellikler üretir. Bireylerin yaģamları nı yönlendiren ve onlara yeni yaģam biçimleri üreten iktidar, özellikle on sekizinci yüzyılın sonundan itibaren psikiyatri, psikoloji ve benzeri bilim alanlarındaki söylemsel pratiklerin ve akıl hastanesi, olarak nitelendirilecek kurum çerçevesinde söylemsel olmayan pratiklerin nesnesi haline gelen insanı aynı zamanda deli-akıllı, suçlular-iyi çocuklar, hasta-sağlıklı gibi sınıflandırmalar üzerinden ele alır. Akıl hastalığı, hastalık ya da suç gibi varlık biçimleri üzerine nesnel anlamda doğru olma, hakikat iddiası taģıyan önermeler içeren ve üreten pedagoji, patoloji, kriminoloji, psikiyatri, psikoloji gibi bilimsel araģtırma alanları söylemsel pratikleri oluģtururken; hastane, akıl hastanesi, hapishane, kıģla, okul gibi modern tecrit kurumları da araģtırma alanları için gereken ortamı sağlayan söylemsel olmayan pratikleri içerirler (Keskin, 2011: 16). Foucault nun bu bağlamda bilgi-iktidar iliģkisine bağlı olarak ortaya koyduğu önemli bir bir kavram olan biyo-iktidar kavramı onun iktidara bakıģ açısını anlamak noktasında önemlidir. Gündelik yaģamın her alanına sızan bu kavram, modernite için, yaģamı süreğen kılmaya dönük adımları ve yeniden üretimleri içerir. Geleneksel iktidar modellerinin, bedeni ve yaģamı sonlandırmaya iliģkin teknikleri moderniteyle birlikte yerini beden ve yaģamı devam ettirme tekniklerine bırakır. Biyo-iktidar bu bağlamda, burjuva toplumunun büyük buluģlarından biridir. Kapitalizmin geliģmesinde vazgeçilmez bir unsur olan biyo-iktidar bedeni her anlamda kuģatarak, nüfusu ekonomik süreçlerin inģa edilmesi için uygun bir Ģekilde biçimlendirir, dönüģtürür (Foucault, 2003: 105).

16 6 Biyo-iktidar kavramı iktidarın özneleģme stratejilerinden bağımsız değildir. Ġktidar kendine tabi olan özneleģme sürecini, esasında beden üzerinden geliģtirdiği teknikler yoluyla meydana getirir. Dolayısıyla iktidar bedeni biyo-iktidar yoluyla bir taraftan yasaklar koyarak diğer taraftan normalleģtirme teknikleriyle hukuki iktidarın söylemsel boyutuyla da kuģatır. Bu durum hapishanelerden hastahanelere, aileye ve okullara kadar iģleyen iktidar ağlarıyla gerçekleģir. Ancak iktidar bilgiyi nasıl üretmektedir sorusunu bilginin baģtan verili olmayan bir olgu olduğunu kabul ederek yanıtlanması gereken bir sorudur. Bilgi a-priori değildir. YaĢamı, nesneleri, kurumları, bireyleri belli bir bakıģ açısına yerleģtirebilen güce sahiptir. Foucault nun, iktidar iliģkileri bağlamında asıl üzerinde durduğu özne ve özneleģme süreçleridir. Özne ve özneleģme süreçleri de bilgi ve iktidar iliģkisinden bağımsız değildir Ġktidar ve Bilgi Ġktidarın ne olduğundan çok nasıl oluģtuğu üzerinde duran Micheal Foucault, iktidarı toplumsal iliģkilerin bütününe kök salan bir olgu olarak ele alır. Bilgiyi elinde tutan iktidar bireylerin yaģam alanlarını, zevklerini ve yaģam pratiklerini biçimlendirir. iktidar; dolayısıyla bir taraftan bilgiyi üretecek alanlar yaratırken diğer taraftan ürettiği bilgiyle biçimlendirdiği yeni öznellikler inģa eder. Bu durum, yasaların artık norm gibi iģlemesine bağlı olan hukuk sistemlerinin yaģamın tümünü düzenlediği aygıtlar bütününün bir parçası olmasıyla mümkün olmuģtur. Ġktidarın, hukuk sistemlerini de içine alan geniģ yelpazesi bir normalizasyon toplumu oluģturmak, beden üzerindeki Ģiddeti dıģlayıp, bedenin tümünün iktidar tarafından kuģatılmasını sağlayan teknikler oluģturmuģtur. Bu teknikler Foucault nun dispositif olarak adlandırdığı somut düzenlemeleri içerir. Bu düzenlemeler, yani dispositif ler, söylemler, kurumlar, mimari biçimler, düzenleyici kararlar, yasalar, idari tasarruflar; bilimsel, felsefi, ahlaki önermelerden oluģan heterojen bütünler hem söylemsel hem de söylemsel olmayan ögeler arasındaki iliģkilerin oluģturduğu sistemlerdir (Keskin, 2011: 18). Bu düzenlemelerle, bireylerin tüm bilgisine sahip olan iktidar, bilgiyi yeni teknikler oluģturmak ve bireyin tüm yaģamsal düzlemini Ģekillendirmek üzerine kullanır. Keza dispositif lerin iģlevi de her zaman bir iktidar oyunu içerisinde yer alarak, yeni

17 7 güç iliģkilerini güdümlemek, belli bir yönde geliģtirmek, bu güç iliģkilerinin önüne geçmek ya da onları dengelemek, kullanmak iģlevine sahiptir (A.g.e., 2011: 18). Ancak iktidar yalnızca bilgiye ihtiyaç duymaz aynı zamanda, iģleyiģiyle yeni bilgi nesneleri yaratır. Bilgi nesnelerini ortaya çıkaran iktidar, sürekli bir Ģekilde enformasyon biriktirerek, yeni iktidar etkilerine yol açar (Foucault, 2012: 35). Öyleyse iktidar bir töz değil, bireyler arasındaki bir tür iliģkidir (Foucault, 2011:55). Ancak; iktidarın bireyler arasındaki iliģkileri içerimlemesi doğrusal bir karaktere sahip değildir. Yani iktidar; tek yönlü bir biçimde ilerlemez; verili bir mekanizmadan yayılan bilgiler aynı anda ve aynı etkiyle bireyleri Ģekillendirmez, yeni öznellikler yaratmaz; tersine iktidar, sürekli devam eden bir çekiģme alanıyla var olur. Bu anlamıyla da iktidar; potansiyel olarak bir karģı duruģu ve reddetmeyi de barındırır. Örneğin zincire vurulup dövülen bir adam üzerinde bir iktidardan bahsedemeyiz. Çünkü bu durumdaki kiģi; reddetme veya karģı duruģa imkân vermeyen bir durum içindedir. KiĢi belirli bir Ģekilde davranmaya itilmiģse; örneğin ölümü tercih ederek ağzını açmamakta ısrar etmek gibi kesin bir tavır koyabileceği bir durumda konuģturulabilmiģse iktidarın varlığından bahsedebiliriz. Ancak bu durumda kiģinin özgürlüğünün iktidara tabi olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü; konuģmayı kabul edip iktidara boyun eğen bu kiģi, bir reddetme ve baģkaldırma durumunu devam ettirmek potansiyeline sahiptir. Ancak ilk durumda kesin bir baskı ve beden üzerinde kesin bir tahakküm söz konusudur. Bu da herhangi bir direniģ ve baģkaldırma potansiyelini taģımamaktadır (Foucault, 2011: 55) Peki mücadele, direniģ ve karģı koyma potansiyelini içinde barındıran iktidar, varlığını nasıl devam ettirmektedir? Toplumun genelini azınlığa bağlı olarak ayırıp sınıflandıran iktidar; normalleģtirme teknikleriyle bireyi kuģatarak bireye yeniden ve yeniden ürettiği öznellikler içinde bir hakikat sunar. Burada aslında bir paradoks söz konusudur. Örneğin bir taraftan bireyi suçlu olarak tanımlayıp; diğer taraftan da onu ıslah etmeye yönelik söylemleri üretir. Yani suçlu aynı zamanda ıslah edilerek; arzu edilen, olması gerekeni yerine getiren normal insanlar kategorisine dahil olabilir. Ġktidar bu yolla aynı zamanda; suçlu-iyi çocuk karģıtlığını üretmiģ olur. Ġktidarın bu anlamda bir kategorizasyon mantığıyla iģlemesini sağlayan Ģey ise; modern epistemedir. Peki modern epistemeyi Foucault nereden itibaren ve nasıl

18 8 ele almaktadır? Modern epistemede herhangi bir yaratığın kimliği, onun taģıdığı pozitif iģarete iliģkin bilgidir (Bernauer, 2005: 141). Filoloji, biyoloji ve ekonomiyi genel gramer, doğal tarih ve servet analizinden ayıran şey, yöntemsel ya da kavramsal bir rafineleşme değil; bilme sisteminin tamamen dönüşmüş olmasıdır. Modern amprik disiplinlerdeki hayat, dil ve üretim klasik çağda yoktu. Çünkü klasik çağda bunları bir noktada buluşturan insan figürü yoktu. İnsan figürü ne zaman doğdu? Sözcüklerle temsiller arasındaki örtüşme yok olduğu zaman ve sözcükler klasik çağda yaptıkları gibi bilginin kendiliğinden parmakları nı sunmaktan çıkıp, bir öznenin nesnesi olma statüsüne indirgendikleri zaman. Bu nesneleştirme ise, antropolojik episteme için önemli içerimler taşıyordu; bunlar kendilerini ancak ve sadece çağdaş insan bilimleri düşüncesinde gösterebilecek içerimlerdi (A.g.e., 145). Dolayısıyla iktidar; ona karģı direniģ potansiyelini taģımasına rağmen; bireylere kendileriyle ilgili tanımlamalar, hakikatler dayatarak onları bu hakikatlerin öznesi ve aynı anda nesnesi haline getirir. Bireyler böylelikle Ģiddete ya da zorlamaya maruz kalmadan iktidara tabi olurlar. Örneğin Foucault; modern epistemeye bağlı olan psikiyatri disiplininin diğer disiplinlerle bir bütün olarak iģleyiģine dair Ģöyle söyler: Psikiyatri disiplinin incelenmesiyle iki şeyin farkına varıldı: Ortaya çıktığı dönemde kendisini mümkün kılmış olan şey; kavramların analizlerin ve kanıtlamaların ekonomisi içindeki bu büyük değişimi belirlemiş olan şey; hastaneye yatırma, göz altına alma, toplumdan tecrit etmenin koşulları ve gelişim evreleri, hukuk biliminin kuralları, endüstriyel çalışmanın ve burjuva ahlakının normları arasındaki ilişkiler oyunu, kısacası ifadelerin oluşumunu bu söylemsel pratik için karakterize eden bir bütündür. Fakat bu pratiğin bilimsel bir konumda ve iddiada ortaya çıkması sadece bir disipline has bir şey değil, aynı zamanda hukuk metinlerinde, edebi ifadelerde, felsefi düşüncelerde, siyasi düzenle ilgili kararlarda, gündelik söyleyişlerde ve kanaatlerde de görülür (Foucault, 2011: ) Dolayısıyla, insan, ruh ve insan bilimleri (insanın bilimsel bilgisi) gibi modern kavramlar, iktidarın bireyin bedenini kuģatıp, bu kuģatma üzerinden geliģtirilen söylemlerle bilgi-iktidarının bir ürünü, bilgi ve iktidar arasındaki iliģkinin eklemlendiği bir öge ve iktidarın bilgiyi ortaya çıkarırken bilginin de iktidarı geniģletip güçlendirdiği kavramlardır( Foucault, 2011: 19). Gündelik hayatın her alanına sızan iktidar teknikleri farkında olmadan içselleģtirdiğimiz kimlikler bağlamında bir dıģlama ve ötekileģtirme yoluyla yayılır.

19 9 Ceza-hukuk-tıp üçlemesi bireylerin iktidara tabi olan yeni öznellikler edinmesini sağlamaktadır. Keza; bir kapatılma kurumu olan hapishaneler örneğinde de mahkûmların ıslah edilmesi çalıģmalarına psikologlar, psikiyatrlar, pedagoglar da dahil olur Dispositifler Yoluyla Biyo-iktidar Foucault ya göre iktidar yukarıdan aģağıya doğru değildir ancak çok merkezli bir yapıya sahiptir. Ġktidar, bu çok merkezli yapısıyla özne ve hakikati üretir. Öznenin ve hakikatin üretimi de kiģi-kiģi iliģkisinden, mimariye, hapishane, okul, kıģla, hastane gibi mekanlara ve bu mekanlarda üretilen söylemlerle gerçekleģir. Bu geniģ yelpaze de Foucault tarafından dispositif olarak tanımlanır. Dispositiflerin, iktidar-bilgi iliģkilerinin kapsamında ortaya çıktığını belirten Foucault, dispositiflerin bireyi yönlendiren, biçimlendiren, uyruklaģtıran, bağımlılaģtıran tabi kılan geniģ bir yelpazede çok çeģitli iktidar teknolojileri olduğunu söyler (Kızılkaya, 2013: 21). Ġktidarı, homojen bir egemenlik olgusu olarak ele almayan Foucault, iktidarı bir bireyin ötekiler üzerindeki, bir grubun ötekiler üzerindeki, bir sınıfın ötekiler üzerindeki egemenliği olarak da ele almaz. Ġktidar, onu elinde bulunduranlarla ona sahip olmayanlar arasında paylaģılan bir Ģey de değildir. DolaĢımda olan; birbirine eklemlenen iktidar, zincir gibi iģleyen bir yapıya sahiptir. Ġktidar yalnızca bireyler üzerinden iģler; sahiplenilen ve ait olunan bir kavram olarak değerlendirilemez (Foucault, 2013: 43). Ġktidarın birey üzerinden iģlemesini sağlayan Ģeyse; jestleri, söylemleri, arzuları birey olarak kimlikleģtirmesi ve oluģturmasıdır. Jestleri, söylemleri, arzuları ve kısaca kimliği ile oluģturulan bireyin bu durumu iktidarın aģağıdan yukarıya doğru ele alınmasıyla anlaģılabilmektedir. O halde daha önce açıkladığımız dispositif'lerin üretilmesi de kuģkusuz bu aģağıdan yukarıya doğru iģletilen iktidar iliģkilerini ortaya koymada önemlidir. Foucault; iktidarın bilgi, bilme alanları ile olan bağı neticesinde de, tarihsel açıdan iktidar olarak kullanılan bilginin, yine iktidarın iģletildiği insanlar üzerinde, yaģama ve yaģatma hakkı bağlamında; nüfusa yönelik küresel ve nicel bir iģlev ile analitik

20 10 ve bireye yönelik olan iki tür iktidar biçiminin olduğunu söyler (Revel, 2005:119). Yaygın bir iktidarın geliģmesini mümkün kılan tekniklerin üretildiği, çoğaldığı ve geliģtiği modern toplumların kalbi, disiplinci iktidarın normlarıdır. Bizler öğretmenyargıç, eğitimci-yargıç, doktor-yargıç, eğitimci-yargıç, sosyal hizmet çalıģanı-yargıç toplumunda yaģıyoruz. Dolayısıyla içinde yaģadığımız toplumda bir yandan yargılama ve cezalandırma iktidarı doğallaģtırılmıģken; öte yandan bedeni, hareketleri, davranıģları, yetenekleri ve baģarılarıyla bu iktidara tabi olan birey, bütün hücrelerine iģleyen bu iktidara karģı normal miģ gibi rıza gösterir (Bernauer, 2005:236). Foucault; bu noktada bireylerin bedenleri ve nüfusun geneli üzerinden iģleyen denetim ve disiplin iktidarına iliģkin Cinselliğin Tarihi nde Ģunu söyler: Somutta yaşam üzerindeki bu iktidar, 17. yüzyıldan itibaren belli başlı iki biçimde gelişti; bu biçimler birer karşı sav değildirler; daha çok bir ara bağıntı kümesinin birbirine bağladığı iki gelişim kutbu oluştururlar. Kutuplardan biri ve anlaşıldığına göre ilk oluşanı, bir makine olarak ele alınan beni merkez almıştır: Bu bedenin terbiyesi, yeteneklerinin arttırılması, güçlerinin ortaya çıkarılması, yararlılığıyla itaatkârlığının koşut gelişmesi, etkili ve ekonomik denetim sistemleriyle bütünleşmesi, bütün bunlar disiplinleri şekillendiren iktidar yöntemleriyle sağlanmıştır: insan bedeninin anatomo-politikası. Biraz daha geç, yani 18.yüzyıl ortasında oluşan ikinci kutup, tür-bedeni, canlı varlığın mekaniğinin etkisinde olan ve biyolojik süreçlerin dayanağını oluşturan bedeni merkez almıştır: Bollaşma, doğum ve ölüm oranları, sağlık düzeyi, yaşam süresi ve bunları etkileyebilecek tüm koşullar önem kazanmıştır; bunların sorumluluğunun yüklenilmesi bir dizi müdahale ve düzenleyici denetim yoluyla gerçekleşir. İşte bu da nüfusun biyo-politikasıdır (Foucault, 2007:78). Foucault nun modern toplumların oluģumu ve geliģimi üzerinden ifade ettiği iktidar biçimleri, bedenlere sirayet eden biyo-iktidar olarak da ifade edilen bedenin anatoma politikası ve nüfus üzerinden geliģtirilen biyo politika kavramları yaģa- t ma ve ölüme bırakma iktidarıdır. Bu iktidar teknolojileri, bedenlerin bakımının üstlenilmesine, iģe yarar güçlerinin alıģtırma, terbiye yoluyla yükseltilmesi çabasıyla geliģtirilen tekniklerdir. (Foucault, 2013: ). Daha önce yani; on yedinci yüzyılın ikinci yarısında, disiplinci olmayan yeni bir iktidar teknolojisiyle karģılaģırız. Disiplinci tekniği dıģlamayan bu iktidar biçimi, bedenle ilgilenen disiplinin yerine insanların yaģamları üzerine odaklanır. Yani

21 11 beden-insanla değil, yaģayan insanla ilgilenir. Bu noktada disiplin, insanları gözetleyerek, eğiterek, kullanarak, belki de cezalandırarak bireysel bedenleri oluģturur. Sonrasında yerleģen bu teknolojiyle, birey sadece asal bedenlerden değil, global bir kitle olan insan çokluğu yla değerlendirilir. Birey artık, yalnızca beden-insan ekseninde değildir. Tersine birey, doğum, ölüm, üretim, hastalık, gibi toplu süreçlerden etkilenen global bir kitle oluģturur. Bu da insanları bireyselleģtiren iktidar oluģumunun ardından gelen; ikinci bir iktidar kuruluģu olan yığınlaģtırıcı iktidar dır. Dolayısıyla on yedinci yüzyılda temeli atılan insan bedenin anatoma-politiğinden sonra, yığınlaģan insan türü üzerine odaklanan, insan türünün biyo-politiği oluģur. Daha sonra yani on sekizinci yüzyılın sonundaysa, insan türüne odaklanan, insanların toplu bir biçimde etkilendiği, onların iģ gücü ve verimliliğini düģüren salgınlardan, doğumların ve ölümlerin oranına kadar uzanan biyo-politiğin konusu olan bir takım bilme nesneleri ve ilk denetim hedefleri oluģmaya baģlar. Dolayısıyla on sekizinci yüzyıl sonu bu bağlamıyla tıbbi tedavilerin eģgüdümünü, bilginin merkezileģmesini sağlayan yeni teknolojilerin ve koģulların oluģtuğu bir dönemdir (A.g.e., ). Böylece, tarih sahnesinde, insan bedenine müdahale ile insanı yığınlaģtıran onu beden-insan düzleminden tür-insan düzlemine taģıyan bir dönem günümüze kadar devam etmiģ olur. On sekizinci yüzyılda, bireye yönelik tıbbi müdahale, iktidar iliģkileri açısından yararlılık çerçevesinde gerçekleģir. Bu da toplumun yararına olan, toplumun bedenini korumaktan ve kontrol eden yeni bilme alanları ve teknolojilerden geçmektedir. Keza on dokuzuncu yüzyıl boyunca yeni ilke haline gelen Ģey; tıbbi bir biçimde korunması gerekli toplum bedenidir. Hastalıkların ortadan kaldırılması, suçluların dıģlanması, hastalıkların kontrolü gibi durumlar toplumun sağlıklı bedeni için Ģarttır. Dolayısıyla daha önce monarkın bedensel bütünlüğünü canlandıran ritüeller ya da kralın bedeni yerine; toplumun bedeni ve iģkence yoluyla bedeni ortadan kaldırmaya yönelik teknikler yerine de tıbbi olarak mikropsuzlaştırma teknikleri esastır (Foucault, 2012: 38-39). Yararlılık kavramı içinde birey, itaatkâr ve uysal bir hale getirilirken, iktidar için yeni bilme alanları üretir. Örneğin Ortaçağ daki iktidar iliģkilerinde önemli olan, feodal sistemin temelini oluģturan bağlılık tabi oluģ iliģkileriyken, on yedinci ve on sekizinci yüzyıllardaki iktidar iliģkilerinde, artık feodal tabi olma olma olarak

22 12 anlaģılan ittifak fikrinin yerine hizmet/yüküm fikri esastır. Bu fikir de yararlılık çerçevesinde geliģir. Dolayısıyla bedenler itaatkâr olduğu sürece yararlı ve yararlı olduğu sürece de itaatkârdır (Revel, 2005: 135). Dolayısıyla eskiden malları ve yaģamları ellerinden alınan bir hukuksal tebaa varken, özellikle on sekizinci yüzyıldan itibaren, artık yaģamın kendisi bir iktidar nesnesi haline gelir. Ġnsan hayatı da iktidarın alanına girer (Foucault, 2011: 153). Bu noktada, iktidar bir taraftan insana dair kimlikler yaratarak insanı özneleģtirirken, deli-akıllı, iyi-suçlu, hasta-sağlıklı gibi karģıtlıklar yoluyla ve daha sonra değineceğimiz diğer özne olma koģullarıyla, insanı tabi kılarak nesneleģtirmektedir. Ġnsanı söylemsel ve söylemsel olmayan pratiklerle genelleģtiren ve öznelleģtiren dispositifler de iktidar iliģkileri arasındaki geçiģi sağlarlar. Bu noktada Foucault dispositifin tam bir tanımını yapmasa da Ģöyle söyler: Şimdi yapmak istediğim, dispositif dediğim olgunun epistemenin daha genel biçimi olduğudur. Ya da epistemenin özellikle söylemsel bir dispositif olduğunu, oysa genel biçimiyle dispositifin unsurları çok daha genel bir yapı sergilediğinden hem söylemsel hem de söylemsel olmayan bir nitelik taşıdığını söylemeye çalışmak (2011: ). O halde dispositifler bir taraftan söylem oluģtururken öte yandan söylemsel olmayan pratiklerin oluģtuğu tüm mekânları da kapsarlar. Bu noktada hapishaneler, hastaneler, okullar, kıģlalar gibi bireyi hem özneleģtiren hem hem nesneleģtiren hem de denetleyip yeniden üreterek; yeni alanlar ortaya koymada iktidar iliģkilerinin dispositif'leridir. Ancak aynı zamanda bu mekânlar, kurumsal özellikleri nedeniyle, iktidarın söylemsel düzleminin de üretildiği mekanlar olarak da söylemsel pratikler bağlamında da dispositiflerdir. O halde Foucault ya göre iktidar, modern devletin ortaya çıkıģından itibaren yaģamın her alanına nüfuz etmeye baģlamıģ, sınıflandırıcı ve indirgeciyi bir süreçle bireyleri yeniden ve sürekli bir Ģekilde Ģekillendiren, bu süreci de kurumlarıyla gerçekleģtiren bir biçime sahiptir.

23 13 2. BÖLÜM ĠKTĠDAR-ÖZGÜRLÜK ĠLĠġKĠSĠ VE ÖZNE Ġktidar-bilgi iliģkisi kadar iktidar-özgürlük iliģkisi de Foucault için önemli bir yerde durmaktadır. Ġktidarın, bireyi yeniden üreten, onu bilgi nesnesi haline getiren özneleģtirme süreçleri ile bireyin kendilik kaygısıyla özne olma süreci de iktidarın bizzat varlığıyla ilgilidir. Toplumsal hayatın, gündelik yaģamın her alanına yayılan iktidar iliģkileri Foucault ya göre yukarıdan bir mekanizmayla yani devlet mekanizmasıyla belirlenmez çünkü devlet iktidar iliģkilerinin uygulandığı bir mekanizma değil, tüm iktidar iliģkilerinin barındığı, kurumlar aracılığıyla da rasyonelleģip merkezileģtiği bir olgudur. Bu haliyle de iktidar iliģkileri gün geçtikçe devletleģen bir forma sahiptir (Foucault, 2011: 79) Ancak devletleģen bu iktidar iliģkileri, potansiyel olarak kendi içinde bir mücadele stratejisini içerir. Ġktidar, on yedinci ve on sekizinci yüzyılla birlikte yararlılık ilkesi çerçevesinde bireylerden verimli hizmet almayı hedefler. Bu hizmet ve üretim fikri içinde bireyin bedeni dahil tüm yaģamını ele geçirmeye çalıģan iktidar, bu noktada hem bireye ait bilgiyi hem de yeni bilme alanları ve buna bağlı olarak yeni öznellikler üretir. Bireyin yararlılık ilkesi etrafında nesneleģtirilmesine dayanan bu öznellikler aynı zamanda nesneleģtirilmeye bağlı bağımlılık iliģkisini kabul etmeyip yeni direniģ alanları üretir( Revel, 2005, s ). ĠĢte bu yeni direniģ alanlarında bağımlılık iliģkisini kabul etmeyen, kendilik kaygısı taģıyan ve iktidarın oluģturduğu bilgi alanlarının dıģına çıkarak iktidara tabi olmayı kabul etmeyen özgür özne iktidarın yeni teknikler, teknolojiler geliģtirebilmesinde iktidarı zorlayan bir kavramdır. Özgür özne baģlığı çalıģmanın, iktidarın belirlediği ve oluģturduğu mahkum bedenini kabul etmeyen, kabul etmediği oranda da onu yeniden bir mahkum bedenine; tahakkümüyle, baskısıyla ya da uysallaģtırma düģüncesiyle ürettiği yeni teknolojilerle; dönüģtürme stratejilerini ortaya koymamızda önemli bir noktadır.

24 14 Ancak Foucault bağlamında tüm toplumsal alanlar, yaģamın kendisi büyük bir hapishane mantığıyla iģler. Bu mantığın düzgün ve doğru bir Ģekilde iģlemesini sağlayansa disiplin ve denetim teknikleridir. On yedinci ve on sekizinci yüzyılla birlikte baģlayan disiplin ve denetim toplumlarının yeni iktidar teknolojisiyle; yaģamın tüm alanlarına sızmasını sağlayan Ģey ise; normlardır. Hapishanelerden, hastanelere ve eğitim kurumlarına kadar tüm toplumda toplumsal anlamda kabul edilen normlarla birlikte bir normalizasyon çalıģması yürütülür. Bu çalıģma bedeni kuģatarak onu yeniden üretmeye yönelik bir çalıģmadır. Suç da bu noktada söylemsel olarak suç olmaktan çıkarak, insanın özü düģüncesi bağlamında ıslah edilmeye ve iyileģmeye döner. Dolayısıyla bedene müdahale de artık onun üzerinde azap çektiren celladın elinden alınarak gözetmenler, hekimler, papazlar, psikiyatrlar, psikologlar ve eğitmenlerden oluģan bir teknisyenler ordusuyla gerçekleģtirilir ( Foucault, 1992: 11-13). Bu ordunun varlığının birincil amacı ise; iktidar tarafından üretilen öznenin ikili bir karģıtlık ekseninde deli ile akıllı; hasta ile sağlıklı; suçlular ile iyi çocuklar - Ģekillenmesini de sağlayarak öznenin nesneleģtirilme sürecini inģa eder (Foucault, 2011, 58 ). Süreğen bir çatıģmanın içinde oluģan normalizasyon toplumu; her türlü tehdit mekanizmasını iktidarın kendi lehine çevirme uğraģındadır. Kendisine, yani iktidara karģı geliģtirilen her türlü tehdit mekanizmasına karģı; toplumsal ahlaki söylemlerle, ortak normlara sahip özne inģasıyla, bilginin üretimi ve kontrolüne kadar her türlü alanı kontrol ederek, iktidar iliģkilerinin değiģen, dönüģebilen potansiyeline de müdahale eder (Foucault, 2011: 235). Öyleyse; iktidarın belirli özgürlük alanlarında tehlikeye girdiğini, bu özgürlük alanları olmaksızın bir iktidar varlığından bahsedilemeyeceğini de söyleyebiliriz 2.1 Ġktidarın Bir ÖnkoĢulu Olarak Özgürlük Foucault nun amacı esasında iktidarın ne olduğunu analiz etmek ya da bunun temellerini atmak değildir (Foucault, 2011:57). Ġktidarı belli dönemlerdeki deneyimlerle ele alan Foucault, bu deneyimleri inģa eden sürece tarihsel bir bakıģ

25 15 açısı sunar. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta; Foucault daki tarihselliğin ilerlemeci bir hat izlemediğidir. Foucault nun tarihi ele alıģ biçimi, iktidar kavramına iliģkin çözümlemeleri açısından önemlidir. Foucault tarihi genel olarak Bilginin Arkeolojisi nde (2011) Ģu Ģekilde ifade eder: Geleneksel biçimi içinde tarih, geçmiş anıtlarını belleğine yerleştirmek, onları doküman haline dönüştürmek ve çoğunlukla kendiliğinden sözlü olmayan ya da sessizce söylediği söylediklerinden başka olan bu izleri konuşturmak girişiminde bulunuyordu; tarih günümüzde dokümanları anıtlar haline dönüştürürken, insanlar tarafından bırakılmış izlerin çözüldüğü ve bulundukları oyukta tanınmaya çalışıldıkları yerde, ayırmanın, gruplandırmanın, anlamlı kılmanın, ilişkiye sokmanın birlikler oluşturmanın söz konusu olduğu bir ögeler yığınını gösterir (Foucault, 2011: 18). Foucault nun çözümlemelerinde esas olan bilgi dir. Tarihe bakıģ açısında da bilgi önemli bir yerde durur. Belirli bir dönemin kodları, bir tarihsel dönemdeki tüm düģünce ve kültürel kodları yaģama yön veren olgular olarak ele alır. Bu haliyle Foucault, soybilimi ve arkeoloji den yola çıkarak, söylemlerin, söylemlerin oluģtuğu kurumların, bilimin ve kültürün kodlarını ortaya koymaya çalıģır. Bütün bu çalıģmalar da bizi aynı zamanda, iktidar iliģkileri bağlamında özne, direniģ gibi temalara götürür Soybilim ve arkeoloji yoluyla iktidar-özgürlük teması Foucault da bir yöntem olarak arkeolojinin kullanılması, tarihin belli bir döneminde var olan teori ve pratik tiplerini açıklayan bilgi sistemini irdeleyen bir araģtırma alanına iģaret etmektedir. Örneğin klasik döneme özgü; doğal tarih, servet analizi ve dil çalıģmaları ile modern dönemin biyoloji, ekonomi ve filolojisi tamamen birbirinden ayrılıyor. Bu bağlamda örneğin biyolojinin on sekizinci yüzyıl sonlarından önce var olan bir disiplin olduğunu söylemek kronolojik açıdan doğru olmayan bir bilgiye iģaret eder. Keza, on sekizinci yüzyıldan önce yaģamın kendisi bir düģünce nesnesi olarak ele alınmıyordu. O halde, bu örnek üzerinden Ģunu söyleyebiliriz, Foucault da arkeolojik yöntem bizi süreksizlik üzerine düģünmeye itmektedir. Yani, bir kültür birkaç yıllık zaman dilimi içerisinde eski düģünce biçimini bırakıp baģka düģünce biçimlerine yönelebilir. Bu durum da bizi, antropolojik

26 16 olmayan bir düģünce biçimine götürür (Bernauer, 2005:159) Foucault nun arkeoloji ve soybilim üzerine düģünceleri de yine, iktidar-bilgi iliģkileri bağlamında, tarihsel determinizmden ve ilerlemeci anlayıģtan sıyrılmayı ifade etmektedir. Ancak Foucault, arkeoloji ile yerel bilgilere ulaģırken, soybilim ile de genel bilgi hakkında çözümlemeler yapar. Bu bağlamda soybilim, tarihsel olarak geçmiģte kalan Ģeylerin araģtırılması, bugün için, sorunun geçmiģteki yanıtlarını izleyerek, çözüm için elde edilen kazanımları iģlevsel hale getirmektir. Ancak burada, tarihsel alana bakıģta, süreksiz bir kenara bırakılmıģ meģrulaģtırılmıģ bilgilerin bağımsızlığını koruma giriģimi olarak; anlama yönelen bir bakıģ değil; iktidar iliģkilerine yönelen bir bakıģ söz konusudur (Foucault, 2004: ). Arkeoloji ise bu noktada, doğru bir siyasi düģünce için rehber olmasının yanı sıra, içinde yaģadığımız yüzyılın bilimsel söylemin iģleyiģi ve kurumsallaģmanın siyasi rolünü keģfetmeyi vaat eden bir disiplindir (Bernauer, 2005: 164). Keza Foucault, episteme de bütün bilimlerde ortak olan bir tarih dilimi değil, spesifik göndermelerin ve kalıntıların eģzamanlı oyunu olarak ifade eder. Ona göre bir dönemin epistemesi, bilgilerin toplamı ya da araģtırmaların genel üslubu değil, çeģitli bilimsel söylemlerinin uzaklığı, karģıtlıkları farklılıkları ve iliģkileridir (Revel, 2005: 107). Bu noktada Ģunu da söyleyebiliriz; Foucault için; iktidar da epistemeyle birlikte kendi içinde, karģıtlığı, farklılığı, uzaklığı ifade eden, karmaģık iliģkiler ağıdır. Ġktidar, her zaman bir iliģki içinde, bir bağıntı içinde kendini dile getirir. Ġktidarı, kendiliğinden oluģmuģ soyut bir kavram olarak değil, bir iliģkiler ağı içerisinde ve sürekli olarak bir reddetme ve karģı duruģ potansiyelleriyle değerlendirmek gerekmektedir. Foucault nun arkeoloji ve soybilim ile göstermeye çalıģtığı süreksizlik özel ve genel e yayılan bir döneme ait episteme; o dönemin iktidar iliģkilerinden bağımsız değildir.

27 17 Örneğin Antik Yunan da birçok felsefi metinde Perrhesia hakikat kavgası veren ve hakikati söyleyen kiģidir. Perrhasia; hakikati, tanrıların huzurunda yemin ederek, onların gazabına uğrama riskini göze alarak dile getirir ve özgürleģir. Bu anlamıyla Antik Yunan da hakikatin eģiğinde tanrıların güvenilirliği durmaktadır. Perrhesia da doğru bildiğini söylemekten hiçbir koģulda kaçınmayan, kendine bağlı bir özne konumundadır. On dokuzuncu yüzyıl baģı ve on dokuzuncu yüzyıl sonuyla ortaya çıkan modern epistemede ise; iktidarın farklı koģullara ve farklı bağlamlara iliģkin hakikat söylemleri ürettiğini görmekteyiz. Bu dönemde insan yaģamı iktidarın nesnesidir. Bireyin yaģamına son vermek, onun varlığını sonlandırmak artık ne tanrıların ne de kralın elindedir. Bireyin varlığı ve yaģamı iktidarın devamlılığını sağlayan temel unsurdur. Birey; iktidarın bir öznesi olduğu ölçüde bir nesnesidir de. Biyo-iktidar kavramı da yaģamın her alanını saran ve bu biçimiyle de disiplinci ve düzenleyici teknolojileriyle normalizasyon toplumu yaratmaya yarayan modern dönem epistemesinin teknik olanaklarını ve araçlarını üretir. O halde Foucault ya göre, iktidar çözümlemesi yapabilmemiz için iktidar iliģkilerindeki söyleme, kurumlara, kurumlarda üretilen bilgi ye ve iktidarın asıl olarak hangi bağlamlarla dolaģıma girdiğine, dolaģıma girdiği bağlamların hangi döneme ait olduğuna, o dönemin genel epistemesine ve elbette iktidar ve onun içinde barındırdığı özgürlük ve direniģ kavramlarına değinmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla özne, bilgi, direniģ, özgürlük kavramları da arkeoloji ve soybilimin ıģığında; farklı kurumlarda, farklı öznelliklerin (ailede anne; hapishanede mahkûm, hastanede doktor, okulda öğretmen vs.) deneyimlerinin üretildiği spesifik fakat bütüne yani iktidara bağlı pratikler olarak değerlendirilmelidir. Keza Foucault da modern kültüre özgü olan ve kökeni aydınlanmada bulunan rasyonellik ve iktidar arasındaki süreci, bir bütün olarak ele almak yerine her bir temel deneyimin (delilik, hastalık, ölüm, suç, cinsellik vb.) alanları çerçevesinde analiz eder. (Foucault, 2011:60).

28 18 Ancak Foucault, iktidarı analiz ederken, teori ve pratik arasında daha fazla iliģkiyi barındıran bir yola baģvurur. Bu yol da farklı iktidar biçimlerine karģı direniģ biçimlerini çıkıģ noktası olarak ele almaktan geçmektedir. Ġktidar iliģkilerini gün ıģığına çıkarmak, onların konumlarını saptamak ve bu noktada uygulama alanları ile uygulamalarında kullanılan yöntemleri öğrenmek amacıyla direniģ olgusuna bakar. Ġktidar iliģkileri böylece, kendi içsel rasyonalitesi bakımından değil, stratejilerin uzlaģmazlığı aracılığıyla analiz edilir. Örneğin, erkeklerin kadınlar, ana-babaların çocuklar, psikiyatrinin akıl hastaları, tıbbın genelde insanlar, yönetimin insanların yaģama biçimleri üzerindeki iktidarına muhalefet üzerinden bir iktidar iliģkileri çözümlemesini ele almaktadır (A.g.e., 61). O halde Foucault ya göre; iktidar ve özgürlük birbirini dıģlayan bir çatıģmayla değil; bu durumdan daha karmaģık bir iliģki içinde yer alırlar. Özgürlük bu iliģki içinde iktidarın iģlemesinin bir ön koģuludur. Bu bağlamıyla, iktidar kavramı tahakküm kavramından ayrılır. Çünkü tahakküm; sabit ve tersine çevrilemez, tek yönlü bir karaktere sahiptir ve bu anlamıyla iktidar iliģkisi barındırmaz. Foucault bu anlamıyla bakıldığında, akıl hastanesi, hapishane gibi kurumlar üzerinden iktidar dispositif lerinin tarihini ortaya koyup incelerken, iktidarı bir tür tahakküm gibi gösterir. Ancak, disiplinci toplumun disipline olmuģ toplum anlamına gelmediğini dolayısıyla disiplin yöntemlerinin yayılmasının da insanların tümüyle itaatkâr hale gelmesi olmadığını belirtir. Bu anlamda normalizasyon toplumlarında kitlesel ve direnilemez bir normalizasyon olduğu iddiasını ortaya atmaz. Dolayısıyla bu noktada Foucault da pozitif bir özgürlük anlayıģı vardır (Keskin, 2011: 21-22). Foucault nun bu pozitif özgürlük anlayıģı; nesneleģmeyi ve iktidara tabi olmayı reddeden bireylerle; iktidara tabi olup onun bir nesnesi haline gelen bireylerden oluģan farklı öznellik biçimleriyle iliģkilidir Özne ve Özgürlük Biyo-iktidar teknikleriyle oluģturulan özneleģme süreçleri toplumsal düzenin devamlılığını sağlayan yeni bilgi alanları üretir. ÖzneleĢme süreçleri bu anlamıyla bir paradoks taģırken; bilgi alanlarının ürettiği söylemsel çerçeve ile yeniden kendi içinde uyumlu bir süreç inģa etmektedir.

29 19 Deneyimlerimizin bir parçası olan iktidar sorunundaki temel dayanak noktası ve toplumsal iliģkilerin bir sonucu olan özne kavramı Foucault için, bilgi-iktidarözgürlük-direniģ kavramlarını ortaya koymada anahtar kavramdır. Ġktidarı meģru kılan da farklı öznelliklerin oluģturduğu toplumsal ağlardır. Bu toplumsal ağların lokomotifi ise; söylemlerdir Özne ve söylemin inģası Özneyi kimi teknik olanaklarla, karģıtlıklar üzerinden inģa eden iktidar; bu karģıtlıkların pratikte devam edebilmesi için; bireyi sürekli gözetleyen ve gözetlediği oranda bilgisine sahip olan, sahip olduğu bilgi üzerinde de bir denetim ve disiplin gerçekleģtirebilen biçime sahiptir. Ġktidarın bu formu; on sekizinci yüzyıl sonunda; kitleleri, insan soyunu, kamu yu (Ģeyleri yapma Ģekli), davranıģları, alıģkanlıkları, korkuları, önyargıları, talepleri açısından önemsenen; eğitimle, kampanyalarla ve mahkûmiyetlerle Ģekillenen bir toplum projesini dikkate alan devlet rasyonalitesiyle birlikte ĢekillenmiĢtir ( Mattelart, 2012:16). Foucault ya göre söylemler, bireyleri denetleyen, gündelik yaģam içinde her türlü ağ ile dolaģıma giren ve farklı kurumlarda, birbiriyle kesiģen, örtüģen ya da ayrılan bu anlamıyla da farklı hakikat biçimleri üreten pratiklerdir. Bu pratikler temelde farklı dıģlama yolları ile üretilirler. Söylemlerin üretimindeki dıģlama yollarından biri; yasaklardır. Çoğunlukla politika ve cinsellik alanlarında çoğalarak kendilerini gösteren yasaklar; söylemin arzu ve iktidarla arasındaki iliģkisini ortaya çıkartır. Söylem bu anlamıyla yalnızca arzuyu ortaya koyan ya da gizleyen değil; arzunun nesnesi de olabilen Ģeydir. Bir baģka dıģlama yolu ise; akıllık- delilik karģıtlığıdır (GüneĢ, 2013: 58). Foucault delilik ve akıllılık iliģkisini tarihsel bir deneyim olarak kökensel karģıtlığı bağlamında, tarihsel bütünün nosyonlar, kurumlar, hukuki ve polisiye önlemler, bilimsel kavramların yapısal bir incelemesiyle değerlendirmektedir (Foucault, 2011:27).

30 20 Üçüncü karģıtlık iliģkisi ise; doğru-yanlıģ karģıtlığıdır. Bu karģıtlık aynı zamanda doğruluk istencidir. Bilme istencini yönlendirebilen, değiģebilen ve kurumsal olarak baskıcı olan bu ilke, doğruluk bakımından, hüküm sürdüğü için uyulması gereken adaleti bildiren, karģısında dehģet ve saygı uyandıran bir dıģlama sistemine ait söylemleri barındırır. Bu söylem; on yedinci yüzyılla birlikte, ölçülebilir, sınıflandırılabilir bir yapıya sahip olmuģtur (GüneĢ: 58). Doğruluk istenci bu bağlamıyla bilgiyi bir taraftan sınıflandıran, ölçen ve gözlemlenebilir forma sokan bir karaktere sahipken aynı zamanda bireyi belli bir bakıģa ve belli bir iģleve zorlayan bir bilme istencini de üretir. Okumak yerine gören, yorumlamak yerine de doğrulayan bireyin varlığı; bilgilerin hem doğrulanabilir hem de yararlılık ilkesi çerçevesinde yayılabilir bir teknik düzeyle mümkün kılınmıģtır (Foucault, 1987:28). Kısaca söylem; arkeolojik düģünme biçimi ile ele alınmalıdır. Yani modern dönemde ahlak, doğruluk, hakikat kavramlarının hangi temelle ortaya çıktığını bilebilmek için modern dönemin epistemesini ortaya koymak gerekir. Bu bağlamıyla arkeolojik düģünme ortamında bir eylem biçimi olarak kavranan sözce teknik teriminin kendisini açıklayabilen bir Ģey olabilmesi için, bakıģ açısı ve tutum bağlamında belli bir dönüģüm gerçekleģtirmesi gerekmektedir (Bernauer, 2005: 193). Söylemi ortaya çıktığı zaman ve ortaya çıktığı haliyle irdelemek arkeolojik düģünme biçimine iģaret eder. Bu anlamıyla söylem; sözce ile sözcede ifade edilen Ģey arasındaki arzulanan iliģkidir. Yanı sıra; söylem ortaya çıktığı spesifik mekân ve statüyü ele veren mevcut bilgi, kurum toplum sistemine iģaret eden bir sinyal ve diğer sözcelerle iliģki içinde olan, bu iliģkiyle güçlenen bir yapıya sahiptir. Son olarak da sözceler kurumsal fenomenler olarak tekrarlanan bir yapıya sahiptir (A.g.e., ). O halde gerek tıp, gerek hukuk gerekse de diğer episteme alanları ve gündelik hayatın her anı; farklılaģan, birbiriyle kesiģen, birbirini güçlendiren ve tekrarlanan söylemlere sahiptirler. Bu bağlamıyla da söylem, özneyi hem kurumsal hem de yaģamın her alanına sızacak ve kuģatacak nitelikte bir güce sahiptir. Ancak

31 21 üzerinde durulması gereken nokta öznenin söylemden önce veya sonra değil; söylemle ortaya çıkmasıdır. Kısaca Foucault, söylem ve özne arasındaki iliģkiyi, delilik- psikiyatri, suç-ceza gibi baģlıklar bağlamıyla baģkalarını yani suçluları, delileri vs. dıģlayarak kendimizi nasıl dolaylı olarak kurduğumuzu ortaya koymaktadır (Foucault, 2011:107). Söylemle birlikte oluģan ve aynı zamanda söylemi yeniden inģa eden özneleģme sürecini ayrıntılarıyla değerlendirmek; iktidar bağlamında oluģan karģıtlık iliģkilerini, iktidara tabi olan özne kavramını ve özneleģme süreçlerinin hapishane, akıl hastanesi, okul, hastane gibi kurumsal süreçlerle hangi bilgi mekanizmalarıyla ve bu bilgiye bağlı hangi söylemlerle inģa edildiğine dair bir süreci de değerlendirmek demektir ÖzneleĢme süreçlerinde bir hakikat sayımı olarak bilim ve etik Her an tersine dönebilen, değiģen ve dönüģebilen iktidar iliģkileri özgür özneler üzerinden varlığını sürdürür. Ġki kiģiden biri tamamen ötekinin baskılamasında ve denetiminde olursa, ötekinin yalnızca sınırsız ve sonsuz Ģiddet uygulayabileceği nesnesi haline gelir. Öyleyse iktidar iliģkisinin ya da iktidarın varlığı iki tarafın da sahip olduğu belirli bir özgürlük koģuluna bağlıdır. Yani iktidar, birinin diğeri üzerinde tüm iktidara sahip olduğu durumda bile ötekinin kendini öldürmesi ya da diğerini öldürebilme ihtimali olduğunda uygulanabilir (Foucault, 2011, ). Foucault, öznel deneyim içinde özneyi; deneyimin oluģtuğu söylemsel düzlemi, söylemin kendisini ve içinde bulunulan tarihsel sürecin bilgi-iktidar bağlamıyla analiz eder. Foucault özneyi temelde; bilgi ve eylemi mümkün kılan koģul olarak görür. Keza Foucault; emek, dil, akıl hastalığı, hastalık, suça eğilim, cinsellik gibi öznel deneyimlerin nasıl kurulduğunun tarihsel bir analizini yaparken güçlü bir modernite eleģtirisi de sunar (Keskin, 2014: 12). Modern devleti de bireylerin üstünde, bireylerin ne olduğu ve bireylerin varlıklarını görmezden gelen bir Ģey olarak değil, modern bir bireyselleģme matrisi olarak,

32 22 bireyselliğe yeni bir biçim veren ve bireyi bir dizi spesifik örüntüye tabi kılan geliģkin bir yapı olarak ele alır (Foucault, 2011: 66). Foucault bu anlamda bireyi de iktidarın uygulandığı bir yapı olarak değil; iktidarın geçiģ yolu olarak ele alır: Dolayısıyla bireyi, temel bir çekirdek, ilkel bir atom, iktidarın uygulandığı ya da cezalandırdığı çoğul ve atıl bir şey olarak, iktidarı da bireyleri böylece bastıran ya da parçalayan bir şey olarak düşünmemek gerekir. Aslında bir bedenin, hareketlerin, söylemlerin arzuların bireyler olarak tanımlanması ve kurulması tam olarak iktidarın birincil etkilerinden biridir. Yani birey iktidarın dışında ve karşısındaki şey değil; bence iktidarın birincil etkilerinden biridir. Birey iktidarın bir etkisi ve aynı zamanda bir etkisi olduğu ölçüde bir aracıdır. İktidar, kurduğu birey üzerinden işler (Foucault, 2014: 106) Bu bağlamda bireyleri özne yapan iktidar nasıl iģlemektedir? Burada öznenin oluģumunda bir iktidar biçimi olarak aslında bir kategorizasyon söz konusudur. Bu iktidar biçimi bireylerin gündelik yaģamına müdahale ederek, bireyi kategorize eden, bireyselliğiyle belirleyip kendi kimliğine bağlayan ve bu yolla bireye hem kendisinin hem de baģkalarının tanımak zorunda olacağı bir hakikat yasası dayatır. Bu noktada da özne sözcüğüne dair iki anlam ortaya çıkar. Bunlardan biri, denetim ve bağımlılıkla bir başkasına tabi olan özne ikincisi ise; vicdan ya da özbilgi yoluyla kendi kimliğine bağlanmış olan özne. (Foucault, 2011: 63). Bu iktidar biçimi, Foucault nun modernliğin eģiği olarak adlandırdığı, on sekizinci yüzyıl sonu ile on dokuzuncu yüzyıl baģında geliģtirilen denetim toplumlarına iliģkin teknikleri barındırır. Bu dönemdeki tekniklerin iģlemesi ise, insanların gönüllük esasına dayanır. Bireyler kapitalist üretim biçiminin gerektirdiği disiplini ve uysallığı benimseyip içselleģtirirler. Kapitalist üretimin verimliliği açısından bu yeni toplum projesi insanların verimliliğini Ģiddet ve bedensel zorlamayla değil; insanlara dayatılan belirli öznellik biçimleriyle gerçekleģtirir (Keskin, 2011:14). Kurumlar ve kurumlarda üretilen, desteklenen söylemler; bu yeni iktidar tekniğinin öznellik biçimleri yaratmasında baģat role sahiptir. Okullar, hastaneler, askeri

33 23 kurumlar, bakımevi, huzurevi gibi kurumlarda evcilleģen bireyin eğitilerek gönüllü birer iktidar geçiģleri haline gelmesinde önemlidir. Hakikat sayımı olarak bilim de bu noktada iktidarın iģleyiģinin eksik yanlarını kapatan, dolduran bir iģleve sahiptir (Öztürk, 2013:17). Bir yandan üretim ve anlamlandırma iliģkilerine giren ancak diğer taraftan aynı derecede karmaģık iktidar iliģkilerinde var olan insan özne kimi bölücü pratiklerle nesneleģtirilir. Ancak bu nesneleģmeye bir karģı duruģ da söz konusudur. Özneyi sadece iktidar teknikleriyle ortaya çıkan bir nesneleģme ürünü olarak değil bir yaratı alanı olarak; kiģinin kendisiyle kurduğu bir iliģki biçimi olarak kiģinin kendi kendine iliģkin bir deneyimi, kendi kendini yaratma edimi ve verili tüm kimliklerin dıģında değerlendirebilmesi ve bu bağlamda yeniden kurabilmesi de mümkündür. Fouacault; soybilimi kullanarak; modernliğin bize dayattığı Ģimdiyi de sorgular. ġimdi hep olan; olması gereken bir olgu olarak; modern epistemenin ıģığında üretilen kimlik ve dolayısıyla özne inģasının da yaratı alanıdır. Etik bu anlamda Foucault için; ahlaki davranıģının ham maddesini oluģturma tarzıdır. Ahlaki davranıģın maddesi olan kendiliğin bu parçası elbette ahlak tarafından idare edilir; kuģatılır ele geçirilir ama aynı zamanda öznelliğin üretiminin kendi kendini yaratma uzamının açıldığı nokta olabilir. Etik töz iktidardan söz edildiğinde iki Ģeyi gösterir; bir yandan ahlak kuralları bütünün dayatılmasını önerilmesini bireyin bir kural ya da kurallar sistemi aracılığıyla onu o kural ya da kurallar sistemini kullanmak zorunda bırakan yükümlülük yoluyla kendisiyle ve baģkalarıyla iliģkiye girme tarzını; öte yandan da öznenin kendisinin tarih içinde zaman zaman değiģen bir parçası ya da bir ögesi üzerinde oynayarak kendisini yaratma yoluyla yeniden özne haline gelmek ve kendisini dönüģtürmek için bir alan bulabilmesini ya da yaratabilmesini içermektedir (Revel, 2005: ). Bireyin ona dayatılana karģı yaratıcı pratikler inģa etmesi; farklı kurumsal pratiklerle üretilen hakikat yasalarına karģı direnebilmeleriyle, onları Ģekillendiren normları tersine çevirebilme yetileriyle mümkündür.

34 24 Ancak Foucault ya göre; potansiyel olarak bir mücadele stratejisi taģıyan iktidar iliģkilerinde; reddetme ve karģı durma ölümüne bir mücadele zemini taģımıyorsa; durum sonuç olarak gelip yeniden iktidarın sınırlarına dayanır. Oysa etik bir kaygı olarak özgürlük düģüncesinde; dayatılan kimliklerin zorunlu olmadığını, yaģamımıza bir yön verebilecek ve verili durumun dıģına çıkabilecek bir güce sahip olduğumuzun farkında olmak yatmaktadır. Kısaca; bir iliģki içinde ne olduğumuzu bilmek ve aynı zamanda dayatılan kimliklere karģı baģka yaģam alanları üretebilme yetisine sahip olduğumuzun farkına vararak; kendimize bağlı bir öznellik üretebiliriz. Bu durum da aslında Foucault nun bilginin nesnesi olan özneye karģı ortaya koyduğu ikinci bir öznellik biçimidir. Bu öznellik biçimi etik bir kaygıyla kendine bağlı özne olma halidir. Bu nokta da Foucault; Antik Yunan metinlerine yönelir. Burada hakikat ve hakikatin oluģumu üzerinde duran Foucault; Antik Yunan daki adı parshesia olan kiģinin hakikatle bağını ortaya koyar. Etimolojik olarak parrhesiazesthai pan (her Ģey) ve rhema (söylenen) sözcüklerinin birleģiminden oluģur. Sözcük, her Ģeyi söylemek anlamına gelir. Parrhesia kullanan kiģi hiçbir Ģeyi saklamayan kalbini ve zihnini konuģma yoluyla baģkalarına açan kiģidir. (Foucault, 2014: 10). Bu kiģinin belirgin özelliği ise; hakikati söylemesi ve bu uğurda risk alabilmesidir. Çünkü Antik Yunan da hakikat yalnızca; risk veya tehlike taģıyan bir durumda cezaya, ölüme ya da sürgüne gidebilmeyi göze alan kiģi tarafından söylenebilir (A.g.e.,2014: 14) Modern dönemde özne, kendini üreten ve ona dayatılan normları doğru bir Ģekilde yerine getirmezse, özne var olma koģullarının tehdit edilmesi gerçeğiyle yüz yüze kalır. Ancak, her türlü tehdite rağmen bir taraftan ahlaki normlarla birlikte var olan modern özne, diğer taraftan çeliģkili bir Ģekilde kendisi olabilmek için, etik bağlamda kendisine karģı koyar. Sonuç olarak, Foucault ya göre disiplinci bir aygıt olarak modern devlet bireylerin hukuki, siyasi ve ahlaki örgütlenmesini sağlayarak bireylere yönelik kimlik politikaları üretir. Bu haliyle Foucault özne olmayı; ne olduğumuzu keģfetmek üzerine bir serüven olarak değil, olduğumuz Ģeyi reddetmek ve ne olabileceğimizi hayal etmek Ģeklinde ortaya koyar. Sahip olduğumuz kimlikleri reddedebilmek ise; var olan iktidara karģı geliģtirilen direniģ olgusuyla mümkündür.

35 25 3. BÖLÜM MODERN BĠR PRATĠK OLARAK KAPATILMA Her türlü toplumsal pratik, yalnızca yeni nesneler, yeni kavramlar ya da yeni teknikler ortaya çıkarmaz. Ġktidar bilgi alanları içinde farklı özne biçimleri üretir ve bilebildiği özne üzerinden iģler. Ġktidarın özne ile iliģkisinde; öznenin de kimi kurumsal pratiklerle tanımlanıp, yeniden üretildiği bir süreç söz konusudur. Hapishane ve akıl hastanesi gibi birtakım kapatılma kurumları pratikleri üzerinden değerlendirme yapmak ve bu pratiklerdeki özneleģme süreçlerini ele almak aynı zamanda bir iktidar iliģkisi tanımlaması yapmak demektir. Çünkü bu mekânlar bize; bir bilgi dahilinde, normallik kavramıyla ayırt edilen kiģiler üzerinden, modernliğin bireyler bağlamında nasıl iģlediğini göstermektedir Modern Bir Kapatılma Pratiği Olarak Hapishaneler Orta Çağ da da var olan kapatılma pratikleri; modern devletin kapatılma pratiklerinden oldukça farklıdır. Kapatılma ve gözetleme pratikleri modern devlet rasyonalitesi bağlamında yeni bir toplumsal proje ortaya çıkarmıģtır Akıl hastanesi, hapishane gibi kurumların kapatılma mantığı içerisinde yer alan gözetleme pratiği zamanla toplumsal bir hapishane fikri yaratmıģ ve bu fikir bağlamında da yeni iktidar teknolojileri üretilmiģtir Orta Çağ da pratik anlamda hapishaneler yoktur. Ġnsanlar, bir tür bekleme odası olan hücrelere, yargılanıncaya, fidye ödeyinceye ya da infaz edilinceye kadar kapatılmaktadırlar. Bu bağlamıyla Orta Çağ da; bugünkü anlamda hapishane baģlı baģına bir ceza pratiği olmadığı gibi kitlesel anlamda da kapatılmalar söz konusu değildir. Ancak on yedinci yüzyılla birlikte Paris te tarihsel olarak bir dönüm noktası yaģanır. Altı binden fazla insan bu dönemde; ki bunlar yersiz-yurtsuz, evsiz ve iģsiz insanlardır; sürekli olarak bir gözetime tabi olmuģlar ve kitlesel bir Ģekilde Hospital General adında bir kuruma kapatılmıģlardır (Foucault, 2011: 105).

36 26 Ceza kavramı da modernizmle birlikte dönüģüme uğramıģtır. On sekizinci yüzyılın sonu ile on dokuzuncu yüzyılın baģında ceza fiziksel yapı üzerinde acı çektirme, örneğin bedenin parçalanması organların koparılması, Ģeklinde seyirlik bir oyun olmaktan çıkmıģtır. KiĢinin cezalandırılması karanlık bir Ģenlik halinden yavaģ yavaģ sıyrılmaya baģlamıģ ve beden ceza ile yıldırmanın ana hedefi olmaktan çıkmıģtır. Cezanın törensel yanı karanlığa bürünerek cezayı bir sahne olmaktan çıkarmıģtır (Foucault, 2013: 40) de I.James yönetiminde daha önce baģıboģ koyunlara uygulanan damgalama yöntemi artık insanlara da uygulanmaya baģlanmıģtır. Bu yöntemin amacı esasında sürekli hareket halinde olan suçlu insanların yerel gözetim yoluyla denetim ağları içerisinde yer almalarını sağlayarak onları görünür kılmaktır. Damgalama sayesinde tehlikeli insanlar ayırt edilip yakın gözetim altına alınarak denetimin gerçekleģtirilmesi amaçlanmıģtır tarihli yasa damgalamakla ilgili Ģunu söylemektedir: deriye ve ete o Ģekilde dağlanıp, iģlenmeli ki, R harfi görülsün ve böyle bir alçağın (rogue) üzerinde yaģamı boyunca sürekli bir iģaret olarak kalsın (Bauman, 2012: 57). Aslında, on yedinci yüzyılda bu yasa ile ortaya çıkan durum gözetimin tek taraflı bir durumu iģaret etmesidir. Artık gözetim karģılıklı bir oluģ halinden çıkarak bir izlenenler kategorizasyonu yaratmıģtır. Bunun karģısında ise, izleyenler sınıfı doğmuģtur. Yani izlenenler ve izleyenler ayrımı, gözetim yoluyla denetim bağlamında yeni bir toplumsal biçim ortaya çıkarmıģtır. Ġzlenenlerin, açık bir biçimde (damga yoluyla) teģhir edilmesine içkin bu yasayı modern devlet rasyonalitesinin spesifik bir örneği olarak da ele alabiliriz. Bu yeni toplumsal biçimin profesyonelleģmiģ hali ise, Bentham ın, bir hapishane projesi olan panoptikon tasarımıyla ortaya çıkmıģtır. Bu proje disiplinin yalnızca kapalı kurumlarla değil, topluma dağılmıģ olan denetim odaklarıyla da yaygınlaģabileceğini göstermiģtir.

37 27 Bu projenin mimari biçimi, hapishanedeki mahkûmların merkezde bulunan bir bekçi tarafından sürekli olarak, izlenebilmesine bağlıdır. Çevrede halka halinde bir bina, merkezde bir kule; bu kulenin halkanın iç cephesine bakan geniģ pencereleri vardır; çevre bina hücrelere bölünmüģtür. Bunlardan her biri binanın tüm kalınlığını katetmektedir. Bunların biri içeri bakan ve kuleninkilere karģı gelen, diğeri de dıģarı bakan ve ıģığın hücreye girmesine olanak veren iki pencereden oluģmaktadır (Foucault, 2013:295). Bentham ın bu projesi doktorlara, ceza uzmanlarına, sanayicilere ve eğitimcilere aradıkları bir Ģeyi sunmaktaydı. Ġktidarın gözetleme yoluyla kolay ve etkili bir biçimde uygulanabilmesi için büyük bir yenilik sağlıyordu. Ve nihayetinde Panoptikon on sekizinci yüzyılın sonundan itibaren yaygın bir biçimde kullanılmaya baģlanmıģtır (Foucault dan akt. Bauman, 2012:59). Dolayısıyla, bir kapatılma kurumu olan hapishane üzerinden geliģtirilen Panoptikon öğretmenler, yargıçlar, doktorlar gibi toplumu denetleyen ve aynı zamanda bilgi üreten ve iktidarın ürettiği bilginin nesnesi olarak yeni bir toplum projesinin öznesi, nesnesi ve yürütücüsü konumunda iktidarın toplumsal ağlarının taģıyıcılarıdır. Ġktidar, bu projeyle on dokuzuncu yüzyılın baģından itibaren bireyleri ya bir üretim aygıtına, bir makineye, bir mesleğe, bir atölyeye, bir fabrikaya ya bir eğitim aygıtına ya da cezalandırıcı hizaya getirici veya sıhhi bir aygıta tabi oldukları gözetim kurumları üzerinden iģlemeye baģlar. Burada aslında belirli kurumlarla disipline edilmeye çalıģılan bireyler kapitalizmin iģletmek istediği üretim aygıtlarının devamlılığını, yeniden üretimini sağlayan aynı zamanda tüm yaģamlarını çevreleyen belli yaģamsal kurallara boyun eğmeye tabi olarak iktidarın hem kendini ürettiği nesnesi hem de onu yeniden üreten öznesi olmuģlardır. Gözetim olgusu ve ceza arasındaki iliģki fabrikalarda para cezası, okul ve tımarhanelerdeki bedensel ve ahlâki îslah, hapishanelerde Ģiddete dayalı ve esasen bedensel yaptırımlarla birlikte iģler (Foucault, 2011:126). 3.2.Toplumsal Bir Proje Panoptikon dan Hapishanelere: ĠletiĢim-DireniĢ Bir mekân olarak hapishanenin mimari biçimi, aynı zamanda mahkûmdan gardiyan-bekçiye oradan da idare aygıtlarına doğru iģleyen bir iletiģimsel süreci

38 28 doğurur. Bu mimari düzenleme; idare tarafından mahkûmların her türlü bilgisine; örneğin kendi aralarındaki iletiģimlerine hapishane mekânı içerisindeki konumlanmalarına, kiģisel özelliklerine psikolojik ya da bedensel bütünlüklerinin bilgisine sahip olabilmelerini de sağlamaktadır. Ancak bir proje olarak panoptikon tarzında inģa edilen hapishanelerdeki iletiģimsel süreç; her ne kadar mahkûmdan idareye doğru giden bir bilgi ağını hedeflemiģ olsa da; iktidarın çatıģmaları ve çekiģmeleri içinde barındıran temel özelliği nedeniyle mahkûmlar tarafından da idare ve gardiyanların bilgisine sahip olabilmek adına geliģtirilen bir iletiģimsel süreci de barındırır. Üstelik bu sürecin kendisi çoğu zaman; iktidarın belirlediği iletiģim araçlarına karģı yeni araçlar inģa etmenin mücadelesidir. Yani kısıtlı imkanlarla geliģtirilen iletiģim biçimleri mahkûmlar cephesinde; birer direniģ biçimleri olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle mekânı antropolojik boyutuyla ele almak; yer ile mekân arasındaki ayrımı ortaya koymak demektir. Mekânın yer olmaktan çıkabilmesi için iletiģim olgusunu barındırması gerekmektedir. Çünkü mekân ancak bir insani deneyim olan iletiģim ile iliģkisi halinde mekân olur. (Öztürk, 2012:14). Bu noktada hapishaneleri ele alırken iletiģimsel süreci; mahkûm-mahkûm, mahkûm-idare arasındaki iktidar iliģkileriyle değerlendirmek mekânın politik yapısını da ortaya koyacaktır. Çünkü mekânın politik olduğunu hatırlamak iktidarın bir gözetim ve denetim nesnesi haline nasıl geldiğini, dolayısıyla mekân üzerinde ve mekân vasıtasıyla yürütülen mücadeleyi anlamak içinde önemlidir. (A.g.e.,22). Hapishaneleri ve hapishane sistemini a priori bir kavram olarak ele alamayız, çünkü hapishaneler ve cezaevi sistemi toplumsal durumun bir sonucudur. Bu bağlamda hapishane cezalandırılan kiģinin bir gözlem yeri olmakla birlikte panopticon temasının tüm ilkelerini de yerine getirir: aynı anda hem gözetim hem de gözlem altında tutma; hem güvenlik hem de bilgi; hem bireyselleştirme hem de toplumsallaştırma; hem soyutlama hem de şeffaflık en ayrıcalıklı gerçekleşme yerini hapishanede bulmuştur (Foucault, 2013:361).

39 29 O halde toplumsal bir durumun sonucu olan hapishaneleri iktidar-bilgi; iktidar-özne; iktidar-özgürlük iliģkilerinin yaģandığı bir mekân olarak ele almak; mahkûmların söylemlerinden, idarenin söylemlerine, mahkûmun bedeninin iģgücü olarak kullanılmasına, mahkûmlar üzerinde gerçekleģtirilen bireyselleģtirme teknolojilerine, içeride yeni öznellikler yaratılmasına, özgür özne baģlığından direniģ ve özgürlük temalarına kadar; iktidarın bir mikrofiziğini de ortaya koymak demektir. Bu bağlamıyla hapishane mekânını diyalektik bir çerçeveyle değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü mekân, toplumsal iliģkileri yansıtırken aynı zamanda toplumsal iliģkileri etkileyen üreten ve yeniden üreten bir boyuta sahiptir. Bunun yanı sıra mekân var olan iliģkileri bir taraftan güçlendiren, diğer taraftan bu iliģkileri zayıflatan veya devam ettiren bir diyalektik boyuta da sahiptir (Öztürk, 2012:27). Yani mekânın kendisi bir anlam inģasıdır aynı zamanda. Anlamın inģası da çeliģkisizce olup biten bir süreç değil hangi yorumun hakim hale geleceği ile ilgili mücadeleyi de kapsar. Bu anlamıyla iktidar-güç-iletiģim arasında bir bağıntı kurarız. ĠletiĢim yalnızca toplumsal aktörlerin içinde bulunduğu anlam sistemlerini değil aynı zamanda egemenlik iliģkilerini de üretir. Bu anlamıyla da güç/iktidar iktidara bağlı görüģlerin çatıģmasıdır. Bu niteliğiyle iletiģim, iktidar meseleleri ve güç uygulayımı ile içsel bir bağa sahiptir (Dursun, 2013:25). Keza Foucault bağlamında mekanlarda farklı söylemsel pratiklerle inģa edilen, denetleyen ile denetlenen, incelenen ile inceleyen, üreten ile üretilen iliģkilerinin yaģandığı pratiklerdir. Hapishaneler de bu anlamıyla aynı zamanda bir kapatılma pratiği olarak; mahkûmlar ve idare tarafından üretilen söylemlerden geliģtirilen, iletiģim biçimlerine kadar iktidarın bir çatıģma ve yeniden üretim alanlarıdır.

40 30

41 31 4. BÖLÜM TÜRK SĠNEMASINDA ( ) HAPĠSHANE TEMALI FĠLMLER Bu bölümde; Linç (1970); Uçurtmayı Vurmasınlar (1989); 1943 sürecindeki Türkiye ye değinen Karılar KoğuĢu (1990) ve F TĠPĠ FĠLM (2012) filmleri olmak üzere dört film kuramsal çerçevenin ıģığında incelecektir. Bu filmler bağlamıyla; iktidar-bilgi; iktidar-özne; iktidar-söylem baģlıkları iktidarın bir mikrofiziği olarak değerlendireceğimiz hapishanelerdeki hem güç iliģkileri, idare-mahkûmlar ve mahkûmlar-idare arasındaki iktidar iliģkilerinin nasıl iģlediği, bilgiye sahip olan ve bilgiyi bireyler üzerinden iģleyen iktidar mekanizmaları ile iktidarın koģulu olan direniģ biçimleri incelenecektir. Filmler; tarihsel olarak dört farklı dönemi kapsamaktadır Linç (1970) ve Bir Modern Perhesia Pratiği Olarak Arap Kadir Bu bölümde; Bilge Olgaç ın Linç (1970) filmi; iktidar-direniģ perspektifiyle ele alınacaktır. Linç (1970) filmi ile hapishanedeki tüm iktidar iliģkilerine karģı duran Arap Kadir; Foucault nun tarif ettiği ve her koģulda hakikati söyleyen özne pershesia bağlamıyla değerlendirilecektir Filmin konusu Kerim Korcan ın Linç adlı romanından uyarlanan bu film; Demir Karahan ın canlandırdığı Arap Kadir in hapishanede yaģadığı süreci konu edinir. Filmde Arap Kadir hapishane içinde alıģılagelen düzene karģı çıkar ve bu karģı çıkıģı hapishane yönetimi ve eski düzene alıģmıģ mahkumlar tarafından engellenmeye çalıģılır. Film genel olarak; Arap Kadir in hapishanedeki iktidar iliģkilerine direniģini ele almaktadır. Film bu bağlamıyla; mahkum-mahkum iliģkisinden gardiyan-mahkum iliģkisine ve gardiyan-müdür iliģkisine dair iktidar sürecini iģlemektedir.

42 Filmin mekânsal düzlemi Film; bir hapishanede geçmektedir. Daha çok koğuģ içerisinde mahkûmların oturma düzeninden, koğuģ ağasının yaģam alanına kadar pek çok düzenleme; güç/iktidar bağlamında ele alınabilir. Filmde; koğuģ ağası olan Fethi Bey in yatağı koğuģtaki en yüksek ve bakımlı ranzadadır. KoğuĢta yemek yeme düzeni de yine KoğuĢ Ağası Fethi Bey in diğer mahkûmlardan ayrıcalıklı olan konumuna iģaret eder. Fethi Bey; bir masada yemek yerken; diğer mahkûmlar yerde yemek yemektedirler. Yemeğin bölüģümü de yine Fethi Bey tarafından yapılmaktadır. KoğuĢ dıģında; havalandırma yerinde gardiyanlar, askerler ve mahkûmlar bir aradadır. Bu noktada filmde mekânsal olarak; herkesin birbirini görebildiği yer olarak havalandırmanın varlığından bahsedebiliriz Diyaloglarla film anlatısı Filmdeki diyaloglar hapishanede bir iktidar çözümlemesi yapabilmemiz noktasında önemli verilere sahiptir. Bunlardan ilki; bilgi-iktidar iliģkisine dair çözümlemedir. Gardiyan-müdür ve mahkûm-koğuģ ağası arasındaki bilgi iliģkisi; iki tarafın da sahip olduğu güçle iliģkilidir: Mahkûmlardan biri ve koğuģ ağası arasında geçen diyalogda koğuģ ağasının kendinden emin tavrını görmekteyiz: -Fethi Abi, yeni müdür geldi, şu anda gardiyanlarla tanışıyor. -Yakında bizimle de tanışacak desenize Ancak; gardiyan-müdür diyaloğunda müdürün çekingen ve temkinli tavrıyla karģılaģırız. Gardiyan yeni müdüre hapishanedeki mahkûmların bilgisini verirken; müdüre dönük bir gözdağı da vermektedir. -Abaza Şehabettin, gavur tohumu dediler diye on jandarmaya silahsız posta koydu. Bayraklılı Fethi Bey: Katil! Geçenlerde bir kafasını kızdırdılar

43 33 Esasında burada gardiyanın yapmak istediği de yeni gelen müdürü bir iktidar iliģkisi bağlamında konumlandırmaktır. Çünkü filmin ilerleyen sahnelerinde de göreceğimiz ekonomik çıkar iliģkileri; mahkûm-koğuģ ağası ve koğuģ ağasıgardiyan arasında gerçekleģmektedir. Dolaysıyla gardiyan ve müdür arasında da bir iktidar iliģkisi söz konusudur. Bu iktidar iliģkisi de kimi taktik ve stratejilerin bir ürünüdür. KoğuĢtaki mekânsal düzenleme ve diyaloglar da birbirini destekler niteliktedir. KoğuĢtaki tüm ekonomik bölüģümün yönlendiricisi KoğuĢ Ağası Fethi Bey dir. Dolayısıyla Fethi Bey bu anlamıyla da koğuģta iktidar sağlamaktadır. Ancak bu durum mahkûmların, Fethi Bey e ve hapishanedeki genel duruma tabi olmayı seçmesiyle iliģkilidir. Fethi Bey de bu tabi oluģu hapishanede elde ettiği güçle destekler. KoğuĢ Ağası Fethi bey, yediği etin kemiğini bir mahkuma fırlatırken Ģöyle söyler: -Çakalın nasibi ayrı; aslanın nasibi ayrı. Böyle gelmiş böyle gider bu Çakal ve aslan karģılaģtırması; Fethi Bey in iktidarını meģru kılan bir söylemdir. Fethi Bey gücüyle aslana benzerken; mahkûmlar bu güce tabi olan ve ancak kimi boģluklardan yararlanan çakal konumundadırlar. Arap Kadir ise; baģlangıçta Fethi Bey i dikkate almaz. Onun iliģkilerinin dıģında durduğu gibi ona zaman zaman kafa tutar. Ancak Fethi Bey Arap Kadir in ekonomik anlamdaki güçsüzlüğünün farkındadır. Sürekli olarak Arap Kadir i kendi iktidarına tabi kılmaya çalıģır. Yine bir yemek yeme sahnesinde Fethi Bey Arap Kadir e Ģöyle söyler: -Kuru lokma şişenin ağzına basılan taş gibidir. Tıkanır kalırsan karışmam. Bir kaşık çorba olacak ki ağzının tavanı cilalansın. Bu diyalogdan sonra da çorbasını Arap Kadir e göstererek onu özendirircesine içer. Yine bir sahnede; önemli bir diyalogla karģılaģırız. Hapishanede mahkumların, beslenmelerinden eğlencelerine kadar denetleyici bir konuma sahip olan KoğuĢ Ağası, mahkumların eğlence biçimlerini Ģekillendirirken bu durumdan ekonomik bir

44 34 kar da sağlar. KoğuĢ Ağası, koğuģta müzik dinleme aracı olan plağın denetimcisi ve yöneticisidir. Plak ancak koğuģ ağasının isteği ile çalıģtırılır. Bunun da karģılığı; vergi dir. Mahkûmlar için; müzik dinlemenin tıpkı devlet iliģkilerinde olduğu gibi bir bedeli vardır. Burada devletleģen bir forma sahip olan koğuģ yaģamına dair çarpıcı bir sahne vardır. Fethi Bey plağı çevirir ve ardından mahkûmlardan birine görev verir ve Ģöyle söyler: -Kalkın ulan maliyeyi görsünler. Görevlendirdiği mahkûm da; -Bu pikap vergisi, bu iğne vergisi der. Tüm bu iģleyiģin bir parçası olmak istemeyen Arap Kadir ve KoğuĢ Ağası Fethi Bey arasında geçen diyalog: -Ne o sen vergi vermiyor musun? Biz de hükümetiz be oğlum! -Burası koğuş; sen plak çalacaksın diye dışarı çıkamam ya! İstersen çal ister çalma kulağıma pamuk tıkayacak değilim ya Bu sahneler bize hem söylemsel olarak hem de iktidar iliģkileri bağlamında hapishanedeki mahkum-mahkum iliģkisine dair önemli veriler sunar. KoğuĢ Ağası Fethi Bey in iktidar iliģkilerindeki gücü yalnızca mahkumlar üzerinde kurduğu denetimle değil aynı zamanda hapishanede önemli bir iģleve sahip gardiyanlarla kurduğu iktidar iliģkisi ile de ilgilidir. Bir gün Fethi Bey; havalandırmada mahkûmların kavga ettiğini görür; kavgaya müdahale eder ve ardından gardiyanın düdük sesini duyarız. Fethi Bey; gardiyanlara uyarıda bulunur ve Ģöyle der: -Söyle yeni müdüre işini doğru dürüst yapsın. Burası onun taksitle mal alıp dolandırdığı tuhafiye mağazalarına benzemez. Sonra gardiyanlarını kovup;

45 35 mahkumlarımı dikerim kapılarına ha! Arap Kadir de bütün bu olup biteni izlemektedir. Arap Kadir bu olaydan sonra Fethi Bey i daha yakından gözlemlemeye baģlar. Bu süreçten sonra da Fethi Bey ile yakın temasa geçer ve onun yanından ayrılmaz. Filmde bir zaman sonra; koğuģ ağası-gardiyan iliģkisine dair diyaloglarla karģılaģırız. KoğuĢ Ağası Fethi Bey, Arap Kadir e hapishanedeki genel dengeleri nasıl yöneteceğinin bilgisini vermektedir: Burası benim dördüncü mahpushanem, kan içinde yüzerek geldim desem inan. Müthiş bir meydan kavgası yaptık son mahpushanemde. (...) Mahpushanede rahat etmek istiyorsan Arap, ineklere katiyen baş kaldırtmayacaksın. İneklerin Başı daima yerde olacak, inekler daima otlayacak. İnek kimdir Arap? İnek; müdür, başgardiyan, gardiyanlar, idare adamlarıdır Arap. İnekler iki şeyle idare edilir Arap; bunlardan birincisi çomak, ikincisi ottur. Bu ineklere dokuz sefer çomağı dokuza karşılık bir de otu kullanacaksın, bu verdiğim ölçüyü katiyen kaçırmayacaksın. Çomak zor ve baskıyı; ot ise gardiyanlara verilen sus payını, yani maddi bölüģümü ifade etmektedir. Ġkisi arasındaki denge çok önemlidir. Bu dengeyi sağlayan ise aklı doğru kullanabilme becerisidir. Peki burada akıl ya da aklı kullanma biçimi neye aittir? Bu noktada, yani hakim olan ve tabi olan arasındaki iktidar iliģkisine dair Scott Ģöyle söyler: Hâkim olan ve tabi olan arasındaki iktidar eşitsizliği ne kadar büyük olursa ve ne kadar keyfi bir şekilde uygulanırsa aşağıdakilerin kamusal senaryosu daha basmakalıp daha ritüel bir görünüme bürünür. Başka bir deyişle iktidar ne kadar tehdit ediciyse, maske o kadar kalındır. Bu bağlamda bir yanda eşit statüye ve iktidara sahip arkadaşlar arası bir diyalogtan, diğer yanda kurbanın kamusal senaryosunun ölüm korkusunun damgasını taşıdığı toplama kampına kadar uzanan durumlar düşünebiliriz (Scott, 2014: 28). Bu duruma bağlı olarak da hapishanedeki koğuģ ağaları, gerektiğinde zor ve baskı anlamına gelen çomak ı ya da maddi imkan anlamına gelen ot u kullanılır.

46 36 Filmdeki bir baģka nokta da hapishanenin yeniden bir suçlular sınıfı yaratmasına dairdir. Arap Kadir aslında hapishaneye, bir arkadaģının sevdiği kızı kaçırmasına yardım ettiği için girer. Ancak hapishanede var olmanın koģullarından biri can yakmak ve zor yolunu kullanmaktan geçmektedir. Aksi takdirde koğuģta ezilen bir kiģi olmaktan baģka çıkar yolu yoktur. KoğuĢ Ağası Fethi Bey de Arap Kadir e ilk görevini verir. Ġdare ile iģbirliği yapan ve Fethi Bey in çıkarlarına ters düģen bir baģka mahkûmun yüzünün jiletlenerek, Arap Kadir tarafından cezalandırılmasını ister. Arap Kadir bunu kabul eder; ancak her ne koģulda olursa olsun koğuģ ağasından kendisini yönetime karģı savunmasını talep eder. Arap Kadir aynı zamanda maddi olarak da kötü durumdadır, bu anlamda da koğuģ ağasından destek ister. Ancak bu olay sonucunda Fethi Bey; baģka bir hapishaneye sürülür. Filmde bundan sonra Arap Kadir; tüm iliģkileri kontrol altına alır. Arap Kadir in değiģiminden önce vurgulanması gereken bir baģka nokta da siyasiler ve adliler koğuģu arasındaki ayrımdır. Siyasiler koğuģunda kalmak isteyen bir adli mahkuma bunun mümkün olmadığını izah eden siyasi suçlu Ģunları söyler: Fakiri zengine, küçüğü büyüğe denkleştirmeye çalıştığımız için yatıyoruz burada. Bu inançtır. Bu inancı yukarıdakiler istemediği için sen de buradasın ya. İşte bu gerçeği öğrenip sevmeyesin diye seni burada bırakmazlar. Yine orta daireye git akşamları, gündüzleri gelir hemşerini görürsün. Gardiyan bu konuyla ilgili müdüre bilgi verir. Siyasiler koğuģunda kalmak isteyen adli mahkûm Nazır, müdür, gardiyan ve siyasi bir mahkûm olan Selim arasında geçen diyaloga bakalım: ġu siyasilerin koğuģuna postu seren yeni mahkûmdan bahsedecektim beyefendi. Sonra koğuģların halini beğenmiyorum ben efendim. Yeni yeni kafa kaldıranlar oluyor. -Öyle mi? Demek gene dalgalanmalar var. Bir gözükmek lazım diyordum zaten. ġunları bir dolaģayım öyleyse.

47 37 Siyasiler koğuģuna gelen müdür, siyasi bir mahkum olan Selim e: -Saat kaç? Bu saatte yatmanız lazımdı. Mahpushanelerin bir disiplini vardır. Buna disiplin derler. Burada zamanın yönetim tarafından kontrol edildiğini vurgulayan müdür; zamanı kullanarak siyasi mahkûm üzerinde bir disiplin gerçekleģtirir. Bu bağlamıyla disiplin ve gözetleme hapishanenin iki yüzüdür. Bunlar, birbirilerini, iktidar iliģkilerini güçlendiren ve yeniden üreten bir biçime sahiptir. Mahkûmların bedenlerini kontrol etmek, zamanı kullanmalarının da kontrol edilmesiyle mümkündür. Burada aynı zamanda bir sınıflandırma da söz konusudur. Adli ve siyasi mahkûm sınıflandırması üzerinden hapishanede bir iktidar iģleyiģi söz konusudur. Keza; adli mahkûm olan Nazır da müdürün bu tepkisine karģın; onlardan bir Ģeyler öğrendiğini, kendi koğuģunda sürekli kumar oynandığını ve dolayısıyla da yanlıģ bir Ģey yapmadığını aksine doğru olanı yaptığını savunur. Hapishane idaresi filmde bu anlamıyla; mahkûmları sınıflandırarak, kendileri gibi olanların arasında bir yaģam dayatır. Hiçbir adli mahkûm siyasi mahkûmun bilgi ve yaģam biçiminin bilgisine sahip olmamalı, böylelikle yalnızca kendileri gibi olanların bilgisi içinde adli mahkûmlar için bir normalizasyon yaģamı dayatılır. KoğuĢlarda oynanan kumar da hapishanenin kendi ekonomi -politiğinin oluģmasını sağlar. Çünkü aslında yasak olmasına rağmen, kumar oynanmasına göz yumulur. Kumar; elde edilen kazancın hem gardiyanlar hem de mahkûmlar tarafından bölüģülmesini sağlamaktadır. Hâkim olan iktidar, durumu hiçbir zaman mutlak bir Ģekilde denetlemez ancak buna karģın iktidarın istediği hüküm sürer (Scott, 2014: 30) Bu noktada altı çizilmesi gereken Ģey; hapishanedeki mahkûmların idare tarafından ıslah edilme istencinden çok hapishanenin kendine özgü sisteminin devamlılığını sağlamadaki kilit rolleridir. Burada bir kâr söz konusudur. Bu kârı iki cepheden ele alabiliriz. Birincisi mahkûmlar cephesinde koğuģ içerisinde görece daha rahat yaģama Ģansı; ikincisi ise, sistemin kendine bağımlı ve suç iģleme eğilimini hapishaneden

48 38 çıktıktan sonra da gösterecek bir "mahkûmlar sınıfı" yaratma daha doğrusu devam ettirme istencidir. Birinci cephede; koğuģ içerisinde iktidar iliģkilerinin mahkûmlar ve koğuģ ağaları arasındaki devamlılığı; ikinci cephede ise her boģluktan kâr sağlayan koğuģ ağaları ve diğer tarafta koğuģ ağalarına her anlamda bağımlı diğer mahkûmlar. Hem mahkûmlar cephesinde hem de idare cephesinde iktidarın aģağıdan ve yukarıdan birlikteliğini görmekteyiz. Toplumsal ağlar bütününe kök salmıģ iktidar iliģkileri ötekinin eylemleri üzerinde eylemde bulunma halini devam ettirmektedir. Ġki cephe de birbiri için öteki dir. Ancak aynı zamanda bir ve aynı Ģeydir. Yani iktidar biçimleri ve iliģkileri birbiriyle örtüģüp kesiģebilir ya da birbirini sınırlandırıp engelleyebilir, ancak öte taraftan birbirlerini pekiģtirebilen biçimlerdir. (Foucault, 2011: 79). Hapishane bir bütün olarak değerlendirildiğinde mahkûmların koğuģ ağalarının "otoritesi"ni sarsma ya da çıkarlarına ters düģecek bir eylemde bulunma ihtimallerine karģı yürütülen koğuģ ağalarının stratejileri, diğer cephede gardiyanlar ve müdür arasındaki iliģkiyi ve tüm hapishanenin bir kurum olarak iģleyiģini sağlamaktadır. Tüm bu iliģki biçimleri, bize hapishane pratiğinin toplumsal yaģam içindeki bağlamını göstermektedir. Bu bağlamda hapishane mantığının tarihsel bağlamına dair Foucault nun bakıģ açısıyla bir çerçeve çizmek yerinde olacaktır. Hapishanenin tarihi çalışması dolayımıyla Foucault, eski kamuya açık cezalandırma sisteminin, müphem bir ritüel olduğunu fark etmişti: Kamunun gözü önünde yapılan infaz bir yandan kralın mutlak otoritesini sergilerken, öte yandan da cezalar halkın hoşuna gitmediği zaman, yerel ayaklanma için zemin hazırlıyor ve bir sınıf dayanışması üretme fırsatı sunuyordu. Cezalandırma dört duvar arasında ve toplumun görmediği yerlerde yapıldığı zaman ise cezaların doğurabileceği siyasi tepkilerin önü alınmış oluyordu. Bununla birlikte hapishanenin siyasi etkinliği sadece bu negatif avantajına indirgenemeyecek bir şeydi. Bundan daha önemli olan şey, hapishanenin ekonomik olarak sömürülen bir toplumsal sınıfı bölen ve güçlü bir polis aygıtının beslenmesine meşruiyet sağlayan bir nüfus yaratmasıdır (Bernauer, 2005: 268). Toplumsal yaģam pratiği hapishanede de benzer bir biçimde devam eder. KoğuĢun düzeninin bozulmaması adına haksız bölüģüme tabi olan mahkûmlar, içeride olup biten her türlü bilgiyi koğuģ ağasına vererek, düzeninin devamlılığını sağlarlar. Bu bağlamda koğuģun da kendi içinde polisleri bulunmaktadır. Kapalı kapılar ardına gizlenmiģ, kendi içinde bir düzeni olan bir sistemle karģılaģırız. Keza Arap Kadir in buradaki düzeni bozmaya dair her çabası hem idare hem de haksız bölüģüme tabi olan mahkûmlar tarafından engellenir.

49 39 Arap Kadir'in filmin ilerleyen kısımlarındaki mücadelesini özgür özne ve direniģ bağlamında ele alacağız. Arap Kadir; KoğuĢ Ağası Fethi Bey gittikten sonra; koğuģta ne yapacağını bilemez. Artık onu yönlendirecek kimse yoktur. Bu durumda Arap Kadir, kendi gözlemleri ve kendi kararlarıyla hareket eder. Vicdani olarak koğuģta yoksul olan kimselerin üzerinden para kazanılmasına karģı durmaya baģlar. Hapishanedeki tüm iktidar iliģkilerini yerinden eder. Ne otu ne de çomağı hapishanenin alıģılmıģ ve kanıksanmıģ haliyle seçmez. Kumar oynamayı, diğer mahkûmlar üzerinden para kazanmayı reddettiği gibi yasaklar da. Bu durum hem koğuģta kumar yoluyla para kazananları hem de bu iģten kâr sağlayan gardiyanları rahatsız eder. Hapishane iģleyiģindeki "düzen" Arap Kadir in mücadelesiyle bir anda altüst olur. Hapishane idaresi de bu duruma karģı yeni stratejiler geliģtirir. Keza strateji birinci anlamıyla amaca ulaģmak için kullanılan rasyonalite, ikincisi baģkalarının karģında avantajlı konuma geçmek için yürütülen mücadele biçimi, üçüncüsü de karģı tarafın mücadele etmesini engellemek amacıyla, mücadeleden vazgeçirmek için zafer kazanmaya yönelik araçları ve yöntemleri kapsar (Foucault, 2011: 80). Dolayısıyla hem Arap Kadir cephesinde hem de koğuģ ağaları cephesinde "kazanmaya" yönelik bir arzu vardır. Hapishanedeki iktidar da bu arzunun biçimi üzerinden Ģekillenir. Arap Kadir, hapishanedeki iliģki biçimlerinde karģı yürüttüğü direniģi nedeniyle, hücreye kapatılır, aç bırakılır. Hücreye kapatılma, Arap Kadir'in diğer mahkûmlarla iletiģim kurmasının onları yönlendirmesinin önünde bir engeldir. Onu aç bırakma ise, onun bedeni üzerinde tahakküm kurarak, onu güçsüz kılmaya yönelik bir giriģimdir. Bu cezalandırma biçimi iktidarın, beden üzerindeki tarihsel fizikî tahakkümüyle ilgilidir. Cezalandırma iktidarının bir "mikrofiziği"nin tarihi bu durumda modern ruhun bir soy ağacı veya soy ağacının bir parçası olacaktır. bu ruhta bir ideolojinin toplumsal kalıntılarının yerine beden üzerinde belli bir iktidar teknolojisinin güncel bağlantısı görülecektir (Foucault, 2006:35). KoğuĢa baģka bir Ģehirden getirilen silahlı ve tehlikeli bir grup, Arap Kadir'i yıldırmak için yönetim tarafından kullanılır. Hapishanede daha önce de bahsi geçtiği üzere, mahkûmlar arasında yaratılan polis lerin varlığı hapishanenin kendi bedenini koruması ve devam ettirmesi için önemlidir. Keza, ceza, mahkûmun

50 40 cephesinden iģaretler, ilgiler ve süre mekaniğiyken, suçlu cezanın hedeflerinden sadece biridir. Bu bağlamda, eskiden kralın mülkü olan mahkûmun bedeni, Ģimdi kamusal bir bedendir ve suçlunun tüm yurttaģlara zarar vermesinin karģılığı olarak ödediği bir bedeldir ve herkesin cezada kendi avantajını okuyabilmesi gerekir (Foucault, 2013: ). Hem koğuģlarda hem de hapishanenin genelinin, alıģılagelmiģ düzenine ve kamusal yaģamına tehdit oluģturan Arap Kadir de bu spesifik düzenin suçlusu ilan edilmiģtir. Bu düzenin devamlılığı ise, hapishanenin kamusal yaģamının yasal ve yasal olmayan polisler tarafından desteklenmektedir. Mahkûmlardan oluģan bu yasal olmayan polisler aynı zamanda, iktidarın her yere ulaģabilen gözleridir. Yine Foucault ya göre; herkes bulunduğu yere göre diğerleri tarafından sürekli gözetlenir, bir kötü niyetlilik çerçevesinde bütünlüklü bir güvensizlik aygıtı içerisinde mükemmel bir gözetleme tekniği oluģturulur (Foucault, 2012: 98) Dolayısıyla filmde, Arap Kadir in mücadelesi yalnızca hapishane idaresi ve onun iktidarıyla değil, aynı zamanda hapishanenin iktidarını aģağıdan yukarıya doğru destekleyen ve besleyen mahkûmlarladır. Ancak Arap Kadir mücadelesi sonucunda bir mevzi kazanmıģtır aslında; eskiden kaldığı oldukça kötü koģulların hüküm sürdüğü hücre yerine kendisine görece daha iyi Ģartlara sahip, bir yatağı, volta alanına bakan bir penceresi olan tek kiģilik bir odaya hapsedilir. Bu mevzii kazanmasında idare ile Arap Kadir ile ilgili sürekli diyalog halinde olan siyasiler koğuģundaki mahkumun çabaları etkindir. Bu mahkum, kendi nesnel koģulları içerisinde bir mücadele biçimi geliģtirerek soruna müdahil olur. Sahip olduğu hukuki hakların bilincinde olarak zorlandığı türlü diyalog yolları ile bir baģka direniģ biçimi geliģtirir. Sonuç olarak Arap Kadir'in isyanı temelde hapishanenin bedenine (Foucault, 2006) karģı gerçekleģtirilen bir isyandır. Bu beden iktidarın tüm iliģkilerini barındıran, koğuģ ağasından, mahkumuna, müdüre ve gardiyanlara kadar her yere sinmiģ iktidarın siyasal bedeni olan hapishane iģleyiģine karģı bir mücadeledir. Keza Arap Kadir sonunda siyasiler koğuģundaki mahkumların dıģında kalan tüm mahkumlar ve hapishane yönetimi ile birlikte linç edilerek öldürülür. Hapishanenin tüm bedeni Arap Kadir'in bedenini ve isyan eden ruhunu öldürür. Burada iktidar, hem ekonomik hem zor hem de baskı yolunu kullanarak, diğer

51 41 mahkumlar üzerinde geliģtirdiği koğuģun gündelik hayat pratiğini elinde tutarak, Arap Kadir'i kendisi gibi öteki olan mahkumlar üzerinden "ıslah" etmiģtir Uçurtmayı Vurmasınlar (1989) Uçurtmayı Vurmasınlar (1989) filmiyle; hapishanedeki mahkûmların hangi söylem biçimlerine sahip oldukları incelenecektir. Film; kadınlar koğuģunda geçtiği için; kadınların hem toplumsal cinsiyet stereotiplerinin inģası hem de kendi aralarındaki mücadele stratejileri ve aynı zamanda idare ile olan iliģkileri çerçevesinde değerlendirilecektir Filmin konusu Film; Ankara da Ulucanlar Hapishanesi nde kadınlar koğuģunun gündelik yaģamını konu edinmektedir. Kadınlar koğuģundaki gündelik yaģam, mahkûmlardan birinin çocuğu olan küçük BarıĢ ın gözünden anlatılır. Siyasi ve adli koğuģtaki mahkûmların birbiriyle olan iliģkileri içinde bir çocuk olan BarıĢ ın dünyasını, hapishanenin dıģındaki yaģama olan merakını ve koğuģta yaģanan tüm iliģkilere dair sorgulayan bakıģını görürüz Filmin mekânsal düzlemi Filmin Ankara Kalesi nin sokaklarında; gördüğü her Ģeyi dikkatle inceleyen, yorgun ve hayatın akıģını kabullenmiģ fakat sevecen ve kalenin tepesinden tüm Ģehre umutla bakan bir kadın görürüz. Ara ara yere tebeģirle çizilen parçalar, kadının yürüyüģünü takip eder. Sonunda bu parçalar bir uçurtma resmini oluģturur. Bu anda bir çocuk sesi duyarız: Neden uçmuyor Ġnci? Film, Ankara Kalesi nden görünen binaların arasından uzun ve çepeçevre sarılı bir binaya odaklanır ve tel örgülerle kaplı bu mekânın ardında küçük bir çocuğu görürüz. Büyük duvarların tepesinden uçan uçurtmanın heyecanıyla içeri giren çocukla birlikte hapishanenin gündelik yaģamına iliģkin ilk görüntülerle karģılaģırız. Ġki katlı bir hapishanenin içinde, yemek yapan kadınlardan temizlik yapan kadınlara ve oradan da çocuğun ulaģmaya çalıģtığı Ġnci ve arkadaģlarının koğuģuna gideriz. Bakımsız ama özenli koğuģlar içlerinde, kitaplardan, çalıģma

52 42 masasına ve fotoğraflara kadar ortak yaģamın izlerini taģır. Filmin mekânsal açıdan dikkat çekici yanlarından biri; havalandırmanın konumlanıģıdır. Havalandırma küçük bir alandır; çevresi yüksek duvarla örülmüģtür. Bir merdiven ve merdivenin hemen yanında bir kapı bulunmaktadır. Gardiyanlar bu kapıdan volta atılan yere yukarıdan bağırarak mahkûmlarla iletiģim kurmaktadırlar. Hapishanedeki koğuģlar mekânsal açıdan mahkûmlar tarafından düzenlenmektedir. Ortak bir yaģam alanı olarak kullanılan küçük bir tezgâhı olan mutfak niteliğinde bir alan; siyasiler ve adliler koğuģunun da kesiģme alanıdır. GörüĢ kısmı da havalandırmaya açılan demirli bir yerdir. Film bu anlamıyla mekânsal açıdan; mahkûmların iletiģimsel süreçlerinde önemli bir yerde durmaktadır Diyaloglarla film anlatısı Filmdeki diyaloglar, kadının toplumsal cinsiyet rolünden, iktidar ve ona tabi olanların tutumlarına kadar hapishane yaģamıyla ilgili bize önemli veriler sağlar. Bu anlamıyla gündelik yaģamın aktığı koğuģlar, toplumsal yaģamın bir uzantısı Ģeklinde hapishane yaģamının en önemli parçasını oluģturmaktadır. Ayrıca filmin baģından sonuna kadar hapsedilme olgusuna karģı özgürlük temasının da baģarılı bir Ģekilde iģlendiğini görürüz. Özgürlük teması, filmin baģında hapishanenin havalandırmasında gördüğümüz küçük BarıĢ ın ilk kez karģılaģtığı uçurtma heyecanıyla baģlar ve Ġnci nin iç sesi bize Ģunları söyler: Barış ı tanıdığım yerde, ne çiçekler vardı, ne de başı bulutlarda bir çınar. Simitçinin gevrek sesi bile giremezdi oraya. Taş avluya yalnızca kuşlar konardı bazen. Adının anlamı dünyayı kucaklasa taşta büyümezdi Barış. Hapishane yaģamına dair bu sözler bize; hapsetme düģüncesinin kendisinin bir ceza olduğunu anlatmaktadır. Bu ceza, kiģinin kendi bedeni ve diğer mahkûmların bedenin dıģında, hiçbir Ģeyin olmadığı bir dünyayı taģımaktır. Ne çiçek, ne çınar ne de taģ avlunun dıģından içeri girebilecek baģka bir ses. Hapsetmenin genel mantığına içkin bu durum cezanın kendisidir aslında. Çocuğun ismi olan BarıĢ,

53 43 tüm dünyayı saran bir anlama aittir. Oysa BarıĢ, isminin anlamını reddeden bir mekânda, hapishanede doğmuģtur. Hapishane yaģamı içerisinde kadın mahkûmların hem kendi aralarındaki hem de hapishane yönetimi ile aralarındaki diyaloglarda, toplumsal yaģamın nasıl iktidarın nesnesi haline geldiğini görürüz. Ana kelimesi, hem iyi olan yaģlı kadın için hem de gücü/otoriteyi elinde bulunduran gardiyan için kullanılır. Dolayısıyla bu söylem bağlamıyla hapsedilme olgusu mahkûmlar tarafından kabul edilir. Mahkûmlardan biri sevilen ve koğuģta ana diye çağrılan kadına bir görüģ gününde müjde verir: -Koş ana müjde torunların gelmiş. -Gözünü seveyim izin ver ana -Olmaz, yasak! -Bir açıversen kapağı, çok özlemişim küçüğü, bir alıverirdim kucağıma -Yasak dedim ya yeni emir var, kapak artık açılmayacak. Filmde gardiyana ana diyen bu kadın mahkûm BarıĢ ı ĢaĢırtır; henüz küçük bir çocuk olduğu için kelimeleri ilk anlamıyla algılamaktadır. BarıĢ, bu cevap karģısında tüm sorularını sorduğu ve hapishanedeki en sevdiği kiģi, siyasiler koğuģundan bir mahkûm olan, Ġnci ye: Anneler çocuklarını kilitler mi? diye sorar. Küçük bir çocuğun sorduğu bu soru söylemi yerinden eder. BarıĢ, hapishanede mahkûmların koģulsuz kabul ettikleri birçok Ģeyin sorgulayıcısı olarak, zaman zaman onların bile yanıt vermek istemeyeceği, kaçtıkları konuların da kahramanı dır. Toplumsal cinsiyet rolleri açısından hemcinsleriyle aynı koğuģta kalan kadın mahkûmlar arasında gelin kaynana iliģkisinden, karı-koca iliģkisine kadar birçok noktada iktidar iliģkilerini üreten ve aynı zamanda onun bir sonucu olan söylemlerle karģılaģıyoruz. Mektup dağıtımında sevgilisinden ya da eģinden mektup alanlarla almayanlar

54 44 arasında sürekli bir çekiģme vardır. KomĢusunu kaynar suda haģlayan yaģlı kadın hiçbir suçu olmamasına rağmen gelinini de hapishaneye kendisi ile birlikte getirmiģtir. Bu durum aslında kadının, evlendiği aile ile olan iliģkisine geleneksel anlamda keskin bir örnektir. Kayınvalidesinin hapsi gelinin de hapsi olmuģtur. Mektup dağıtımında kızgınlıkla gelinin sevinçli yüzüne bakar. Çünkü oğlu kendisine değil gelinine mektup yollamıģtır. Bir baģka köģede yine eģinden mektup alan bir kadın okuma yazma bilmediğinden mektubu diğer mahkûmlara okutur; ancak BarıĢ'ın annesine mektup beklediği eģinden mektup gelmemiģtir. Meraklı bir Ģekilde okunan mektubu dinler; mektupta geçen sevgi sözlerinden sonra alaycı ve öfkeli bir tavırla: -Yusufundan gelmiştir yine, sorsan Yusuf ile basıldığı kocasının iftirası -Sanane sana kuma gelmedi ya! Kadın mahkûmların birbirleriyle çekiģmelerinde genel olarak egemen toplumsal cinsiyet rollerinin devamlılığını görmekteyiz. Söylemler de bu bağlamda Ģekillenmektedir. Birbirlerini ahlâkî anlamda iğdiģ eden sözler, her bir mahkûmun hapishane içine getirdikleri toplumsal yaģamları ile ilgilidir. BarıĢ ın annesi; uzun zamandır ayrı kaldığı eģinden haber alamamaktadır. Hapishanedeki yaģamı da, hapishaneye girme nedenine benzemektedir. EĢinin suçunu üstlenerek girdiği hapishanede, eģinin korkularıyla yaģamaya devam etmekte ve diğer mahkûmlarla arasındaki iliģkiyi de bu korkuya indirgemektedir. Hapishaneye yeni gelmiģ bir baģka kadın mahkûm da BarıĢ ın annesinin korkularını yeniden yaģatır. KoğuĢa gelen bir kadın; BarıĢ ın annesini öfkelendirir; kadın kuma olarak gittiği diğer kadın tarafından mahkemeye verilir. Yasal eģ konumundaki kadının açtığı dava sonucunda hapishaneye gelen kadın BarıĢ ın annesinin tüm korkularını yeniden filizlendirir. Uzun zamandır kendisini görmeye gelmeyen kocasının neler yaptığını merak etmekte ve kendisini aldattığını düģünmektedir. Tüm hırsını da bu yeni gelen kadından alır ve kadını koğuģun ortasında tokat atarak cezalandırır: -Yatağıma oturma bir daha. Sen alışmışsındır ortak çıkmaya. Kırışıp kırışıp geliyorlar, koğuşun namusunu beş paralık ettiler. Bu olaydan sonra havalandırmada volta atan Ġnci ve gardiyana ana diyerek BarıĢ ın aklında hapishanedeki yaģama dair sorular üreten bir diğer kadın mahkûm

55 45 arasındaki konuģmayı duyan BarıĢ, arada geçen kader kelimesinin anlamını sorar; Ġnci nin yanındaki, daha önce gardiyana ana diyerek BarıĢ ı ĢaĢırtan yaģlı kadın mahkûm da: -Bizi buralara düşüren, üstümüze kilit vuran -Anahtarlı teyze mi? BarıĢ, sözün dolayımlı iliģkisinden bir çocuk olarak uzaktır. Ona göre, dıģarı çıkmalarına izin vermeyen gardiyan ana olamaz. O anahtarlı teyze olarak açıkça onları sevdiklerinden ayıran kiģidir. BarıĢ ın filmdeki önemi de sözce ile sözcenin toplumsal dolaģımını bilmeyen ve bu haliyle de söylemin kendisini sorgulayarak iktidar iliģkilerini açıkça ortaya çıkarmasıdır. Erkekler koğuģunda küçük bir yangın çıkar. Kadın mahkûmların korkuyla koğuģta hengame yaģadığı sırada, Sultan adında yaģlıca bir kadın mahkûm, baģka bir mahkûmun parasını çalar. Para kesesinin biri tarafından alındığını fark eden kadın mahkûm para kesesini alan kiģinin ortaya çıkmasını ister. Bunun üzerine para kesesini çalan Sultan adındaki kadın mahkûm: -Yatıra bir mum yakıver -Hangi yatır? -Merdivenin altındaki. Kalbi temiz olan herkesin dileğini kabul eder. Hadi yürü. -Hadi gidelim bacım. Yatırın başına gelirler: -Mumları dışarıdan aldırıyorum. -Burası darlık yer, kaç paraya aldırıyorsan vereyim. -Kolay, onu sonra hallederiz. Para kesesini kaybeden mahkûm dua okumaya başlar: -Yatır Hazretlerinin yüzü suyu hürmetine yarınki mahkemede salıversinler beni. Bu sırada Barış ve İnci onları görür. Adak adayan mahkûm İnci ye:

56 46 -Allah kabul ederse, yatıra adak adadık. Bunun üzerinde, Ġnci nin kucağındaki BarıĢ: -Yatır bir keresinde annemin küpelerini almıştı. Sonra Sultan Teyzenin cebine koymuştu şakacıktan. BarıĢ ın bu sözleri, Sultan adındaki mahkûmun tüm oyununu alt üst eder. Bu oyun Sultan adlı mahkûmun kendini var etme stratejisidir. Hem maddi olarak hem de manevi olarak Sultan ın varlığı aslında Foucault nun sözünü ettiği tuhaf tiyatro ya bağlıdır. Dilencilerin, yoksul halkın ya da sıradan insanların iktidar sahnesinde ilgi çekmek istiyorlarsa zorunlu olan çeģitli pozlar, jestler, tumturaklı tavırlar takındıkları, bolca bükümlü kumaģlar giydikleri tuhaf bir tiyatroda görünmelerine neden olur. (Scott, 2014: 151). Hapishanedeki gündelik hayat da bu bağlamda, her bir mahkûmun kendini iktidar iliģkilerinde konumlandırdığı mevziler etrafında akmaktadır. Film, mekânsal olarak koğuģların birbiriyle iliģkisi açısından önemlidir. Adli koğuģun hemen altında bulunan siyasiler koğuģunun adlilerin koğuģuyla ortak kullanım alanları mevcuttur. Bunlardan biri havalandırmadır. Bir diğeri de mutfaktır. Siyasiler koğuģundaki mahkûmlar adli koğuģa sık sık gidip oradakilerle sohbet edebilmekte; onlara dilekçe yazmak gibi birtakım konularda yardımcı da olmaktadırlar. Dilekçe yazımının kendisi de bir direniģ biçimidir. Ġktidar ve hukuk iliģkisinde; hukuku mahkûmların kendi lehlerine çevirebilmelerini sağlayansa, siyasiler koğuģunda bulunan ve daha önce avukat olan bir siyasi kadın mahkûmdur. Filmde genel olarak hapishanenin bedeni, mahkûmların beraberlerinde getirdikleri yaģam biçimleri, inanıģ, tutum ve davranıģlarıyla da Ģekillenerek, onlara farklı yaģam alanları açar. Ancak filmde, mahkûmların hapishaneye karģı toplu bir direniģ biçimine rastlamayız. Hapishanede mahkûmlar onların idare ile aralarındaki iliģkiyi sağlayan ekip baģını seçimle belirlemektedir. Ekip baģı siyasiler koğuģundan bir kadın mahkûmdur. Yemek dağıtımında bir tartıģma yaģanır. Ekip baģı ve Sultan adındaki kadın mahkûm arasındaki tartıģma koğuģtaki gündelik hayatın düzenini de yerinden

57 47 edecektir. Ekip baģı: -Çok kötü çıkıyor yemek, bir şikayet dilekçesi daha yazayım. -Yemek niye kötü çıksın? Bütün etleri kendiniz yiyorsunuz. -Barış a koydum Sultan Teyze, kendimize almadık. Bunun üzerinde daha önce Sultan tarafından kesesi çalınan Seher adındaki mahkûm ve hiçbir suçu olmamasına rağmen yanında ona hizmet etmesi için getirdiği gelini de konuya girer. Seher: -Barış ınki can da bizim ki patlıcan mı? -Ama o çocuk Gelinin konuya dahil olup ona karģı çıkmasını sindiremeyen Seher, gelini AyĢe ye tokat atar. Bunun üzerine ekip baģı: -Niye vuruyorsun Seher Teyze, Ayşe haklı, Barış daha çocuk, büyüyecek en çok onun et yemesi gerek. Sultan ise bu iyi niyetli açıklamanın karģısında, BarıĢ ı aģağılayarak küfreder. Sabrı kalmayan ekip baģı da Sultan a tokat atar. Bu olaydan sonra Sultan, ekip baģını hapishane yönetimine Ģikâyet eder. Hapishane müdürü, siyasi ve adli koğuģtaki mahkûmları havalandırmaya toplar. Hapishane müdürünün elinde bir kitap vardır. Bu kitap siyasi bir mahkûm olan ekip baģının hapishane kütüphanesinden ödünç aldığı bir kitaptır. Müdür kitabın adına bile bakmadan yanında sıraya girmiģ hapishane görevlilerine kitabı yok etmelerini söyler. Kitap görevliler tarafından elden ele dolaģır ve parçalanır. Parçalanan kitap bir dosyaya koyulur. Müdür görevlilerden birine: -Götür bunu sobaya at. Bir başka görevliye: -Git bak bakalım zarfı sobaya atacak mı? Son olarak da kontrolü daha da sağlamlaştırmak için üçüncü kişiye: -Git bakalım zarfın sobaya atılıp atılmadığına bakacak mı?

58 48 Bu durum; hapishanedeki kontrol ve disiplinin nasıl sağlandığına iliģkin önemli veriler sunmaktadır. Aslında idare cephesinde kimse kimseye güvenmemektedir ve gözetim olgusu sıkı bir denetimle sağlanır. Müdür, gerekli kontrolün sonucunu beklerken yere çizilmiģ uçurtma resmini görür: -Bu ne? Bu ne dedim, ne bu yerdeki? Barış: -U-çurt-ma! -Kimin bu piç? Kim bunun anası! Kim sokuyor bu saçma fikirleri bunun kafasına? Hapishane müdürü BarıĢ ın annesine, çocuğunun bir daha bu Ģekilde konuģmasının karģılığında onu ıslah evine yollayacağını söyler. Dolayısıyla burada iktidarın varlığını devam ettirmek noktasında farklı tekniklere sahip olduğunu görmekteyiz. Ġktidar yalnızca mahkûmları kapatmak üzerinden değil; aynı zamanda onları alıģtıkları sosyal çevrenin dıģına baģka bir hapishaneye sürerek de tehdit etmektedir. Bu durum, mahkûmların idare ile aralarındaki iliģkinin idare lehine olmasını sağlamaktadır. Bu nokta da BarıĢ ın ıslah evine gönderilmesi annesi için bir tehdittir. Müdürün beklediği kontrol sonlanmıģtır. Mahkûmlara iki gün boyunca havalandırmaya çıkmama cezası verir. Ġnci nin tahliyesi yaklaģmaktadır. BarıĢ Ġnci ile birlikte dıģarı çıkıp uçurtma uçurmanın hayalini kurmaktadır. Uçurtma BarıĢ ın dıģarıyla iliģkisini kuran, dıģarıdaki hayata dair her Ģeyi hayal edebilmesini sağlayan bir tutkudur: -Sen gidecek misin İnci? -Gitsem bile selam yollarım sana, minik bir kuşla. -Ya da uçurtma olup döner bakarsın -Uçurtma mı olursun İnci? Ama beni de götüreceksin değil mi? Hapishanede havalandırmaya Ġnci nin çizdiği uçurtma uçmamaktadır ve BarıĢ da heyecanla onun uçup gökyüzünde süzüleceği günü beklemektedir. Ġnci; BarıĢ a eğer birgün giderse uçurtma olup geri geleceğinin sözünü vermiģtir. Bu sözden kısa bir zaman sonra Ġnci tahliye edilir. BarıĢ için Ġnci olmadan hapishane

59 49 hayallerin kurulacağı bir yer olmaktan çıkar. Ancak bir görüģ gününde umutsuzca havalandırmada bekleyen BarıĢ gökyüzünde bir uçurtma görür. BarıĢ uçurtmayı Ġnci diyerek selamlar. Diğerlerini çağırır. Hep birlikte gülerek ve dans ederek uçurtmaya bakarlar. Bu sırada müdür; mahkûmlara her zamanki yerinden bakarak; görevlilere uçurtmayı uçuranı bulmalarını söyler ancak uçurtmayı uçuran kiģi yani Ġnci, bulunamaz. Bunun üzerine silahını alan müdür; uçurtmayı kendi vurmaya çalıģır ancak baģarılı olamaz. Bu anda bütün mahkûmlar sessizce beklerler; uçurtma gökyüzünde süzülmeye devam ettiğindeyse sevinçlerini daha da coģkulu bir Ģekilde sürdürürler. Hem BarıĢ için hem de diğer mahkûmlar için bir kazanım haline gelen uçurtmanın çoğalarak gökyüzünde süzülüģü ve mahkûmların hapishane yönetimine ve iktidarına karģı yükselttikleri kahkahalar filmde toplu bir direniģ anıdır. Çünkü gülmenin kendisi, risktir. Ġktidarı alaģağı etme gücüne sahip gülme gerçeklik yükünü hafifleterek hiç olmazsa bir anlığına rahatlamayı sağlar. Ġnsana soluk alma imkânı tanır, gülen kiģi geçici olarak o andaki rahatsız edici, baskıcı duruma karģı kendini ortadan kaldırarak yorumda bulunma fırsatı verir çünkü bu gülüģte siyasal özgürlük umudu vardır; dünyanın her zaman olduğu gibi kabullenilemeyeceğini gösterir (Sanders, 2014:33). Film bu anlamıyla iktidara tabi olan mahkûm bedenlerinin; iktidara karģı direniģini, hep birlikte kahkahayla karģı duruģunu, elinde silah bulunduran hapishane müdürünün silahını ve katı kurallarını kahkahanın gücüyle reddediģini sahneleyerek sonlanır Karılar KoğuĢu (1989) Halit Refiğ tarafından yönetilen bu film; hapishanedeki mahkûmların, hapishane dıģındaki toplumsal ve siyasal süreçten bağımsız olmadıklarını, toplumsal dengenin önemli bileģenlerinden olan ahlak ve namus gibi kavramların güç/iktidar karģısında nasıl el değiģtirdiğini ve farklı durumlara nasıl adapte olduğunu iģlemektedir. Bu anlamda, Kemal Tahir'in aynı adla yayımlanan romanı Karılar KoğuĢu'ndan uyarlanan bu film; mahkûmiyetin yalnızca dört duvar arasına hapsedilmekle değil, güç/iktidar dengesiyle bağlantılı olarak tüm toplumsal yaģamın içinde var olduğunu anlatmaktadır.

60 Filmin konusu Film 1943'lerdeki Türkiye'yi ve o dönemde hapishanede geçen olayları konu edinmektedir. Malatya genelevinde çalıģan ve Ģehide ün salan Tözey, yine aynı hapishanede eģini zehirleyen, idam mahkûmu Hanım Kuzu'nun etrafında dönen olayları hapishane yaģamını Ġstanbullu Murat'ın gözüyle sunar Filmin mekânsal düzlemi Film; Malatya'da bir hapishanede geçmektedir. Mekânsal olarak dikkat çekici yanlarından biri; erkeklerin bulundukları koğuģun penceresinin kadınların çıktığı havalandırmaya açılmasıdır. Mekânsal olarak, mahkûmların rahatlıkla geçiģ sağlayabildikleri koğuģlar, hapishanede çalıģan kiģilerle olan iletiģimlerinin rahatlığı ve görüģe gelen kiģilerle demir parlaklıklar arkasından değil, yan yana sohbet edebilmeleri filmin geçtiği tarihsel dönemde hapishanelerin hem siyasi hem de toplumsal boyutuna dair bilgi vermektedir. Cumhuriyetin kuruluģunun üzerinden henüz yirmi yıl geçmiģtir ve hapishanelerdeki denetim ve disiplin de bu noktada daha önce incelenen iki filmden farklıdır Diyaloglarla film anlatısı Film, mahkûmların Ġstanbullu Murat Bey ile olan diyalogları açısından önemlidir. Ġstanbullu Murat Bey; Kemal Tahir'i de temsil etmektedir. Diğer mahkûmlara göre, bilgili ve deneyimli olan Murat Bey mahkûmların dilekçelerini yazan, onları birçok konuda aydınlatan biridir. Filmin geçtiği tarihsel dönem, mahkûmların mahkûmiyetine neden olan siyasi gündemle de iliģkilidir. Tek partili dönemin en önemli siyasi aktörlerinden Ġsmet Ġnönü, mahkûmlar tarafından paģa olarak anılır, padiģah gibi görülür ve kimse ona kötü bir Ģey söyleyemeyeceğini bilir ve ona göre hareket eder. Ġsmet PaĢa'ya hakaret ettiği gerekçesiyle hapishanede birçok mahkûm bulunmaktadır. Bunlardan biri de kadınlar koğuģundan HubuĢ Bacı'dır. Murat Bey'e Ġsmet Ġnönü'ye ulaģacak bir mektup yazdırmak ister: -Nasılsın Hubuş Bacı?

61 51 -Nasıl olayım şahım işte buradayım. Dört aydır yatıyorum, sebep olanları evleri yurtları yıkıla -Bela okumanın faydası yok, ne istiyorsan onu söyle. -İsmet Paşa Hazretlerinin bir amca kızı varmış, Sabiha Hanım. Ona bir mektup yazıver, acıklı bir mektup -Ne yazayım mektupta? -Yalan şahitlik etmişler dersin, ben koca paşamıza nasıl söverim? Hem padişah olup, hem halife postunda oturup, hem de bizim Malatyalımız! Haşa! PaĢayı göklere çıkaran HubuĢ Bacı, hapishaneden kurtulmanın yolunu ona acıklı bir mektup yazabilmekte bulur. Ġçinde bulunduğu durumun ne kadar kötü olduğunu ifade ederken, paģayı da göklere çıkartır. Onu içeri attıran kiģi aynı zamanda onu dıģarı çıkartabilme kudretine sahip kiģidir. Sıradan köylü bir kadın olan HumuĢ Bacı da bunun farkındadır. Bu noktada HubuĢ Bacı da her fırsatta Ġsmet Ġnönü'ye ne kadar hürmet duyduğunu anlatmaktadır. Hürmetin bu anlamda toplumsal karģılığı emir verenler ve emirlere uyması gerekenler arasındaki iliģkide gizlidir. Ancak buradaki asıl sorun hürmet edilen kiģinin emir alan değil emir veren kamusal bir kiģilik olmasıdır. Dolayısıyla burada gösterilen hürmetin hangi zeminde yer aldığı da açıktır. Hürmet edilen kiģi her yerde olabilen, her türlü durumda sözü geçebilen bir kiģidir. Bu anlamda gündelik hayatta, iktidarın etkisi de en basit haliyle hürmet, tabiiyet ve yağcılık hareketlerinde gözlenir (Scott, 2014:63). HubuĢ Bacı'nın bu noktada hem paģaya ne denli hayranlık duyduğunu göstermesi hem de içinde bulunduğu durumun zorluğunu inandırıcı bir Ģekilde ortaya koyabilmesi için elindeki tek araç mektup ve bu mektubu yazacak kiģi olan Ġstanbullu Murat'tır: -Aman acıklı yazıver Murat Bey, on dört ay ben nasıl yatarım, okuyanlar hep ağlasınlar. Mahkûmlardan biri de kocasını genç sevgilisiyle birlikte öldüren Hanım Kuzu'dur. Hanım Kuzu idama mahkûm edilmiģtir. Murat Bey de onlara bu durumdan kurtulabilmeleri için yol gösterirr. Suçu genç sevgilisi Ali'nin almasıyla, yaģından dolayı hukuken idam edilemeyeceği için Hanım kurtulacaktır. Hapishanede hem mahkûmların hem de mahkûm yakınlarının iletiģim kurabilmeleri oldukça rahattır.

62 52 Hanım Kuzu'nun genç sevgili ile konuģan Murat Bey, Hanım'ı havalandırmaya çağırır: -Ben bittim. -Hanım kalk da konuşalım. -Yalan söyledin ağabey yedi sene verirler dedin. -Hele beni dinle biz Ali ile konuştuk. -Ankara'da sana avukat tutacağız, yedi seneye inecek cezanız. -Benim istidamı güzel yazmadın, beni asacaklar. -Bana bak, kalk anlatacağım. Mahkûmlar kitap diye ifade ettikleri hukuksal süreçle ilgili hemen hemen hiçbir Ģey bilmemektedirler. Dolayısıyla kendilerini savunabilecekleri adımları da atamazlar. Bu konuda ellerindeki tek direnebilme araçları Murat Bey'dir. Film bu anlamda hem dönemin toplumsal koģullarına hem de o dönemdeki hapishane projesinin hangi dönemeçlerden geçerek günümüze ulaģtığına dair önemli tarihsel veriler sunmaktadır. Kadınlar koğuģunun hemen önünde gardiyanlar, Murat Bey ve diğer çalıģanların olduğu bir ortamda müzikle birlikte eğlence düzenlenir. Kadınlar koğuģunda bir genelevde çalıģan Tözey de onlara kahve yapar. KoğuĢun kapısını görevli açar ve kahveleri alıp dağıtır. Ġçerideki kadınlar da dıģarıdan gelen sese tempo tutarlar. Tüm bu sahneler hapishane yaģamının o süreçteki durumuna iliģkin önemli noktaları iģaret etmektedir. Murat Bey yalnızca mahkûmlar için değil, hapishane yönetimi için de önemlidir. Onun bilgisinden hapishane müdürü de yararlanır. Ona hükümete gidecek evrakların düzenlenmesinden, hesap -kitap iģlerine ve dilekçe yazımına kadar çeģitli görevler verilmiģtir. HubuĢ Bacı birgün Murat Bey'e yeniden bir ricada bulunur. Bu sefer de birilerini içeri attırmak istemektedir. Ġktidar iliģkileri bakımından burada Murat Bey'e Ģah, Ġsmet Ġnönü'ye padiģah diye hitap eden HumuĢ Bacı'nın kendi koģulları gereğince

63 53 nasıl bir iktidar oyunu oynadığını görmekteyiz: -Vay Hubuş Bacı geçen ziyarette Kumar'ı gördüydüm, elini öpmeye mi geldiydi? -Eli kırılsın elimi öpmeye gelmiş. Ben çocuklarımın ahına uğradım. (...) Bana kimseler Mehmet'i yaraştırmadı. Fikir Tefçi karının fikri, niyeti Mehmet'i bana verip beni soymakmış. Paraların ucunu keser kesmez herifi evlendirdi. Mahpusluğum aldığım ah yüzünden. -Peki şimdi derdin nedir? -Nazmi Bey'in muskaları bir işe yaramadı. Beş kaymemi aldı herif, bana bir istida yazacaksın Murat Şahım. Bir zina davası açalım, Nafiye kaltağı gibi karıyı da herifi de içeri atsınlar. -Ne faydası var, ikisi bir olup burada nispet yaparlar sana. -Olsun koca bir dükkan sattım bu herif için, istidayı yazıver. Nafiye kaltağı gibi buraya gelsinler -Olmaz Hubuş Bacı ben istidaları içeridekiler dışarı çıkabilsinler diye yazıyorum, dışarıdakileri içeri getirmek için yazamam. -Etme şahım, bir dokunaklı istida... Dilekçe burada mahkûmun yer aldığı iktidar iliģkileri içinde kendi çıkarına uygun olan stratejik mevzilerin aracına dönüģtürülmek istenmektedir. Dilekçe baģlangıçta Murat Bey'in onları hapislikten kurtarmak ya da hakları olan cezai indirimleri sağlayabilmek noktasında kullandığı bir araçken, onun gücünün farkına varan mahkûmlar için bir zaman sonra bu gücü hemen her Ģeyden çıkar sağlamda kullanmak isterler. Ġktidar olgularının, tekniklerinin ve usullerinin aģağıdaki, sıradan insanların yaģamına nasıl bir etkide bulunduğu, nasıl yer değiģtirdiği, yayıldığı ya da değiģtiğini ortaya koymak iktidarın bireyler üzerinden nasıl iģlediğini de göstermektedir. Ancak daha da önemlisi tekniklerin, olguların ve usullerin özellikle global olgularca nasıl kuģatıldığını ve daha genel iktidarların ya da ekonomik çıkarların hem özerk hem de sonsuz -küçük iktidar teknolojilerinin oyunu içine nasıl sızdığını göstermektir (Foucault, 2011:44). Film anlamda tarihsel olarak Ġkinci Dünya SavaĢı'ndaki Türkiye'yi de anlatmaktadır. Toplumsal olarak çok

64 54 değiģmiģtir ancak bu değiģimlerin çoğu yalnızca hukukidir, hukuku bilmeyen kiģiler için yaģam yoksulluk ve cahillikle akıp gitmektedir. Kadınlar da erkekler de yasa önünde eģittir. Hem eğitim anlamında hem de gündelik yaģam anlamında eskiye nazaran çağdaģ bir Türkiye imajı vardır. Ancak halkın devletin hukukla koruduğu haklarına dair bilgisinin olmaması nedeniyle hukuk onlar için, kandırılarak ya da çaresizliklerinden kaynaklanan nedenlerle iģledikleri suçların yalnızca celladı olmuģtur. Zina suçundan yargılanmaktan korkan Hanım Kuzu'nun eģini öldürmesi ve hiç beklemediği/bilmediği idam cezasına çarptırılması ise bu durumun göstergesidir. Ancak; cahilliğin de stratejik, politik bir direniģ hattı vardır. Neyin nasıl yapılması gerektiğini bilmeyen ama öğrendiği Ģeyleri kendi pozisyonları korumak adına kullanan mahkûmlar için ahlaki söylemler değiģebilir, birbiriyle çeliģebilir; gerektiğinde yok edici gerektiğindeyse statik bir yapıyı korumaktadır. Bu durum devletin o dönemde karģılaģtığı ekonomik ve siyasi sorunlara yaklaģımına da benzemektedir aslında. Toplumsal olarak kadın olmak, birçok konuda söz sahibi olmamak anlamına gelmektedir. Hapishanede ahlaki yargılar koģullara göre değiģmekte ve kiģilerin tutumları da çıkarlarına göre esneyip katılaģmaktadır. Zengin kiģiler, yaptıkları iģe bakılmaksızın yüceltilen ve saygı duyulan kiģilerdir. Genelevdeki en zengin kadın olan Tözey Murat Bey'e âģık olmuģtur. Onun kendisine ilgi göstermesini istemektedir. Ancak Murat Bey diğerlerine nasıl davranıyorsa ona da öyle davranır. Murat Bey'e hapishanede çalıģan yaģlı kadın aracılığıyla sigara yollar. Kadın, Murat Bey'in sigaraları kabul etmemesine ĢaĢırır, çünkü Murat Bey'in yaptığı iyiliklerin mutlaka bir karģılığı olmalıdır: -Tözey kerhanenin en zengin karısı sana elbise yaptırırdı, yazık.. -Sen ne diyorsun kadın? -O garibe de yazık oğlum kadının gönlü sana akmış -Merak etme ben konuşur onun gönlünü alırım -Şimdi demek bunları geri götüreceğim? -Götüreceksin.

65 55 -Sizin İstanbul'un hovarda âdeti böyleyse, orospularınız hep zengin olur, vay başıma gelenler... Mahkûmların hapishanede Murat Bey ile iliģkilerinde onun kendilerine yaptığı iyilikleri karģılıksız bırakmama uğraģlarından, Murat Bey'e kendilerini mahkûm eden devlet erkanına kendilerini acındırmak için en etkili sözleri bulması için ısrarcı tavırları ya da kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek yaģamı kolaylaģtırma uğraģlarına kadar süreğen bir çatıģmanın içinde küçük sayısız iktidar oyunlarının hapishanede nasıl var olduğunu görmekteyiz. Hanım Kuzu Murat Bey' e onun için ördüğü kazağı verirken: -O karı gelince bizim yüzümüze bakmadın. -Tövbe yarabbim, bir duyan olsa doğru sanır. -Doğru elbet, sen benim işime de bakmadın, beni asarlarsa on parmağım yakanda -Şimdi ben küseceğim, hani bu lafı söylemeyecektin, mebuslara on tane mektup yazdım. -Ne yazdın? Onlar öldürmedi deseydin. -Bu öldürmedi dedim. -Mahkeme haksızlık etti deseydin. -Mahkeme haksızlık etti dedim. -Okuyunca bana acımışlar mıdır? -Acımazlar mı? Kadın assınlar diye mi onlar oraya oturdular. Hapishanede tüm mahkûmlar umutsuzca cezalarının bitmesini ya da cezalarının indirilmesi için Murat Bey'in yazdığı dilekçeleri beklerler. BaĢkaca bir mücadele zemini filmde görülmez. O dönemde Türkiye için yeni bir toplumsal proje olan hapishaneler, devletin henüz oturtamadığı diğer kurumları gibi, bekleneni yerine getirememektedir. Devletin kurumsal iģleyiģine dair bir sahnede: -Şu çavuşu bana sesle.

66 56 -Hangi çavuşu? -Ulan kaç tane çavuş var, elbette karakol çavuşunu -Bizim gardiyan Vahap'a da çavuş derler. -Ona çavuş diyenin tövbe yarabbi! Elin köpek zehirleyicisine çavuş diyorlar... Bak hala duruyor! Rıfkı Çavuşu al, gel. -Başüstüne.. Müdür Murat Bey'e -Ben ne halt edeyim yahu? Yabanın nerede laf anlamaz adamı varsa gardiyan yazmışlar. Bir de vekalet talim yolluyor, idman yaptırın, konferans verin, mahpuslar okuyacak diye. Bunlarla iş çevireceksin, la havle... -Buyur başefendi, neredesin birader? Ben karakol komutanını her zaman yanımda isterim. Böyle arkadaşlık olmaz değil mi ya Murat Bey? -Öyle -Karakol yüzüstü kalmış, ne nöbet defterleri tamam ne de mevkuf ve mahkûm defterleri. Demirbaş defteri parça parça... -Sen düzeltirsin başefendi. Murat Bey hapishanedeki mahkûmların genel ahlaki durumlarından, hesapçı tavırlarından rahatsızdır: -Bunu da mı dolduracaksın beyim? -Allah izin verirse dolduracağım. -Neye dair yazıyorsun? -Gaverelli Mustafa'ya dair. -Ne yapıyor bu Mustafa? -Köylü kısmı ne yapar? Komşusunun ırzına dolaşıyor. -Tövbe yarabbi, desene rezilin biriymiş.

67 57 Ancak Murat Bey, gardiyanın bu sözüne onun da çok farklı olmadığını ifade eden bir bakıģla karģılık verir. Murat Bey'in rahatsız olduğu tüm bu durumlar tek tek kiģilere dair, o daha çok çürüyen bir toplumsal duruma tepki duymaktadır. Suç iģleyen insanların yaģamlarındaki eksikliği, cahilliği görmekte ve onların çaresizliğine bir nebze de olsa deva olmaya çalıģmaktadır: Gardiyan, yeni gelen ve hapishanede herkese kök söktüren evli kadın bir hapishane görevlisiyle Murat Bey odasına girdikten sonra buluģur. Kadın gardiyanın geç gelmesine öfkelenerek: -Sen gardiyan değil misin vakit geç oldu, yat artık deseydin. -Dedim, demeden kalkıyor mu? Neler yazıyor, hükümet düşmanı bir adam, kabahat müdürde, bu herife yüz veriyor. Hükümetin makinesiyle mahpus kısmı yazı mı yazarmış? Kocaman elektrik yanıyor... Gardiyan kadını öpmek ister ancak kadın: -Burada olmaz başka yere götür bol bol öp -Bu dünyada senin gibi imansız kadın yok. Murat Bey bu durumla ilgili düģüncesini içeriden çıktıktan sonra onu ziyarete gelen Hacı lakaplı kiģiyle sohbeti sırasında ifade eder. Murat Bey'e âģık Tözey'in bir çavuģu dost tuttuğunu söyleyen Hacı Tözey ve onun gibilerini öfkeli bir Ģekilde aģağılar: -Kızlara kötü söz söyleme, kızların ne kabahati var? Bizi bedavadan sevsinler istiyoruz. Bizim gönlümüz geçene kadar bizi sevecekler, sonra biz onları siktiredeceğiz. -Tözey, aman Murat Bey duymasın ben utanırım diyormuş orospu. -Ne halt etsin, huyu böyle olmasa orospuluğa dayanamaz ölürdü. Ama doğrusunu ister misin, biz de orospuluğa alışmışız. Velhasıl rezillik hepimizin ruhuna işlemiş. Müdür birgün Murat Bey'in yanına gelir ve Hanım Kuzu'nun o günün gecesinde idam edileceğini ancak bunu kimseye söylememesi gerektiğini ifade eder: -Hanım için emir aldık, bu gece tamam.

68 58 -Ne diyorsun? -Biliyorsun bu emir gizlidir. Etrafı velveleye verme, sonra neden haberim olmadı, bir çaresine bakardık demeyesin diye söylüyorum. -Canım sana ne söyleyeyim, görevini yapıyorsun. Herkes görevini yapıyor zaten: Adıyaman'daki komiser, buradaki müddeiumumi, ağır ceza mahkemesi, Ankara'da temyizdekiler, meclistekiler, tabii en sonunda da Çingene... Murat Bey burada toplum eleģtirisi yapar. Devletin en kıdemli mevkilerinden toplumun en altındaki Çingeneye kadar herkes aynı suyun değirmenini döndüren kiģilerdir. Toplum bir çark gibi iģlemektedir. Tüm diģleri birbirine bağlı, birbirinden güç alan bir çark. Dolayısıyla aslında dıģarısı da içerisi de aynı hapishanenin farklı açılardan görünen kısmıdır. Bu noktada Foucault, toplumsal ağlar bütününe kök salan iktidar iliģkilerinin, gün geçtikçe daha fazla devletleģtiğini düģünür. Çünkü devlet yalnızca iktidarın uygulanma biçimi değildir, tüm diğer iktidar iliģkisi türleri de devlete gönderme yapmaktadır. Böylece iktidar iliģkileri devlet kurumlarının yönetimsel niteliğinin altında ve ona benzeyerek geliģip rasyonelleģir ve merkezileģir (Foucault, 2011: 79). O halde filme dair Ģunu söyleyebiliriz; filmde direniģ ve özgürlük alanlarından çok mahkûmların bilmedikleri hukuk kurallarının karģısında stratejik bir mevzi olarak Murat Bey'in dilekçelerinin dıģında iktidarı zorladıkları bir alan yoktur. Aslına bakılırsa; filmde hapishanedeki sosyal yaģam açısından onları, hapsedilmenin baģlı baģına bir ceza olmasının dıģında, zorlayan koģullar yoktur. Birbirleriyle rahatça iletiģim kuran mahkûmlar, gerek havalandırmada gerekse gündelik hayatlarının akıģı itibariyle koğuģlarda sıkı bir denetime ve gözetime maruz kalmazlar. Filmin önemi bu anlamda, tarihsel olarak hapishanelerin Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki durumunu ortaya koyması ve o süreçteki kiģisel iliģkilerin devlet iģleyiģinden bağımsız olmadığını aynı zamanda onun söylemsel ve pratik boyutunu güçlendiren ve pekiģtiren bir yapıya sahip olduğudur F Tipi Film (2012) Türkiye'de 2000'lerin baģında, yüksek güvenlik gerekçesiyle hücre tipi sisteme dayanan yeni bir hapsetme tekniği geliģmiģtir. KoğuĢ tipi hapsetme; hem güvenlik

69 59 hem de sağlık koģulları nedeniyle ortadan kaldırılmak istenmiģtir. Dolayısıyla sosyal tecrite dayalı yeni bir ceza anlayıģı olan sürekli hücrede tutma anlayıģı geliģmiģtir. Bu yeni hapsetme tekniği, daha çok devlete karģı iģlenen suçlar ve organize suçları kapsamaktadır. F Tipi Film, hapishane yaģamının 2000 lerde geldiği bu durumu konu edinmektedir. Daha Top dünyaya açılan penceredir. Gardiyan da bu pencerenin kıyılarında gezinmektedir Filmin konusu Bu film, on yönetmen tarafından çekilen dokuz kısa filmden oluģmaktadır. Ezel Akay, BarıĢ Pirhasan, Sırrı Süreyya Önder, Reis Çelik, Hüseyin Karabey, Ġlksen BaĢarır, Aydın Bulut, Vedat Özdemir, Mehmet Ġlker Aydınay tarafından senaryolaģtırılan ve yönetilen film, farklı hücrelerde kalan mahkûmların gündelik yaģamlarını konu edinmektedir Filmin mekânsal düzlemi Film daha çok hücrelerdeki gündelik yaģamı konu edindiğinden, hapishanede geçmektedir. Ancak filmde aynı zamanda, marangozhane, otobüs ve cadde gibi hapishane dıģındaki mekânsal düzlemler de bulunmaktadır. Film, C-1, A-3 gibi hücre isimleriyle adlandırılan dokuz kısa filmin toplamından oluģmaktadır. Filmde mekânsal düzlemde diğer iki filmden farklı olarak; beyaz ve gri renkleri hakimdir. KoğuĢ yaģamının anlatıldığı diğer filmlerde hem mekânsal olarak hem de iletiģim bağlamında toplumsal yaģamın yansımasını görmekteyiz. Ancak tek kiģilik ya da üç kiģilik hücrelerde geçen bu filmde egemen olan mekânsal boyut; renksizlik ve sessizliktir Diyaloglarla film anlatısı Filmde, özellikle mahkûmların kendi aralarında farklı yollardan iletiģim kurma çabaları ve hapishane görevlileriyle olan diyaloglarını görmekteyiz. Film bir dıģ ses eģliğinde temiz, parlak koridorlar ve koridorlardan görünen demir parmaklıklı hücrelerin görüntüsüyle baģlar.

70 60 Ġlk kısa film, soluk yüzlü bir kadının korkuyla yataktan kalkıģıyla baģlar. Nerede olduğuna dair herhangi bir fikri olmadığını anladığımız mahkûm, sanki o gün apar topar bir hücreye kapatılmıģ ve orada uyanmıģtır; bildiği tek Ģeyse beyaza boyalı gri kapılı bir odaya kapatıldığıdır. Olduğu yere dair bir iģaret arayan kadın mahkûm, gri kapıya iliģtirilmiģ bir not bulur: Sakin ol hücredesin. Ölüm orucundayken sana müdahale ettiler, hiçbir şey hatırlamıyorsun. Bütün gün yaşadıkların her yattığında uçup gidiyor. Kahvaltın geliyor, ona tabağını uzat. Birazdan sayıma gelecekler, notu cebine koy sakla. Kadın, notu cebine koyar ve polisler sayım için o anda içeri girerler, hücreyi kontrol ettikten sonra da çıkıp giderler. Filmdeki mekânlardan biri de rüyadır. Hep aynı rüya bir müzik kutusunun sesiyle görülür. Bu durum filmdeki tek farklı mekânsal boyutu oluģturur. Ancak rüya da mekânsal olarak tek boyutludur. Hücrede bir sandalyenin üzerinde oturan kadın, üzerine yağan kar ve müzik sesiyle rahatlar gibi görünür. Bu rüyanın ve müzik sesinin; filmin ilerleyen sahnelerinde kadının bilincini kaybetmeden önce bir cezaevindeyken dinlediği müzik kutusuna ait olduğunu anlarız. Kadın mahkûmun zihninde geçmiģe ait tek ses budur. Hücre C-2 adlı diğer kısa filmde; gardiyan ve gazeteci olan bir mahkûmun iliģkisi konu edilir. Film mahkûmların haberleģmek için kullandıkları top adı verilen aracın havalandırmaya düģüģüyle baģlar. Bu sırada havalandırmaya polis girer ve haber haberleģme için kullanılan topu alıp diğer polislere verir. Polisler tarafından memnuniyetle karģılanan bu durum; topu götüren polisi tedirgin etmiģtir. Filmde aslında polis, mahkûmlarla aynı durumu yaģadığını, kendisinin de neticede bir hapishanede olduğunu düģünmektedir ve müdür diye seslendiği gazeteci mahkûm görüģe gelecek kiģilerin listesini yazarken: -Sen bekar mısın müdürüm? -Deme demedim mi sana müdürüm diye? Evliyim... -Evli olmayan mahkûma görüşe izin vermiyorlar. -Kitap dolusu lafı yazmak zor. Beni de mi yazdın yoksa?

71 61 -Hoşuna gider miydi? -Yalnız olmak kötü müdürüm... -Doğru.. -Gardiyan dediğin de cezaevindedir müdürüm, beni de yazsana Sağol müdürüm. Gardiyanın gazeteci olan mahkûmla sohbeti yaģadığı sıkıntılı hayata dair daha fazla sorular sormasını sağlar. Sorular arttıkça da hapishanede diğer meslektaģlarıyla olan bağı da zayıflar. Kendi yaģamı, korkuları ve yalnızlığı içinde her ne kadar dıģarıyla iletiģim kurabilse de kendini her yerde hapishanede hisseden gardiyan birgün havalandırmanın telleri arasına takılmıģ topları bulmak için çatıya çıkan polislerin gözünden kaçan bir topu alır ve saklar. Bu topu da yanına alarak evine gider. Mahkûmlar için top, en temel insani deneyim olan iletiģimle birlikte dünyaya açılan penceredir. Filmin sonunda gardiyanın kendi evinin avlusundan gökyüzüne fırlattığı top da gardiyanın tüm dünyaya olan çığlığını, yalnızlığını ve sıkıģmıģlığını bağırdığı bir isyana dönüģmektedir. Bu anlamda mahkûmlar için bir direniģ biçimi olarak karģımıza çıkan top, gardiyan için de memnun olmadığı yaģamın koģullarına karģı idareden gizlediği ve dolayısıyla onların direniģine ortak olduğu anı ifade eder. Bir diğer film olan C-1 ise; müdür, gardiyanlar ve bir doktorun hücreleri teftiģiyle baģlar. Müdür hukuki anlamda hapishanenin idari iģleyiģinden, gardiyanlar hücrelerin disiplininden doktor ise mahkûmların sağlığından sorumludur. Modernizmin tüm toplumsal dinamiklere kök salan üçlü bileģeni normal ve sağlıklı yaģam;tıp, hukuk ve denetim iliģkisiyle güçlenir: -Müdürüm bu koridorda dört tane koğuş var. -Burada kim var? -Burada siyasi, ölüm orucunda. -Sağlık durumu nasıl doktor bey?

72 62 -Sayın müdürüm tutuklu kritik evreye girmiş durumda, fakat bizim de gözlemimiz üzerinde. -Dikkat etmek lazım doktor bey. Her şey çok güzel, muntazam, düzenli... Peki bu? -Bu siyasi gazeteci, terör propagandası yapıyor... -Şu gazeteci, eylemci? Avrupa standartlarının üzerine çıktık, her şey çok güzel yemeklerimiz çok harika... Hala nelerle uğraşıyoruz değil mi doktor bey? -Maalesef efendim. -Peki burada kim var? -Bu siyasi değil, adli. -Nasıl rahatı? -Rahatı gayet yerinde, Deterjan Orhan diyorlar kendisine. -Deterjan Orhan... -Deterjan Orhan, çok titizdir, eski hapishanede pislikten dolayı çok şikayetçiydi, buraya aldık gayet de temiz. -Çok iyi... Deterjan Orhan birgün havalandırmadayken kendi havalandırmasına düģen topu alır, açar ve içinden bir böcek çıkar. Bu böceğin üzerini bardakla kapatır ve böcek ile konuģmaya baģlar. Zamanla böcek ile yemeğini paylaģacak kadar ona anlam atfeder. Böcek Deterjan Orhan'ın hücredeki yalnızlığına iyi gelen tek varlıktır. Böcek ile iletiģimi öyle bir noktaya gelir ki durum gardiyanlar tarafından fark edilir. Hemen akabinde Deterjan Orhan'ın hücresi temizlik ve hijyen gerekçesiyle ilaçlanır ve böcek öldürülür. Bu olaydan sonra elinde hiçbir Ģey kalmayan Deterjan Orhan günden güne tahammülsüzleģir. Hücre koģullarındaki yalnızlık, iletiģimsizlik bir zaman sonra onu intihara sürükler. Filmde top, yalnızca bir haberleģme aracı değildir aynı zamanda düģtüğü her hücre için direniģi ve umudu simgeler. DeğiĢimi, dönüģümü ve üretimi doğurur. Çünkü top, mahkûmların kendilerinin dıģında da birilerinin var olduğunun iģaretidir.

73 63 Deterjan Orhan için de merakla açtığı top bir böcek ile geliģecek bağını konu edinecek hikâyenin nedenidir. HaberleĢme için kullanılan top B-7 Hücresine düģer; B-7'nin hikâyesi de böylelikle baģlar. Üç kiģilik hücrede kalan mahkûmlardan biri geceleri uyuyamamaktadır. Diğer mahkûmlar uyuduktan sonra; kalkıp sürekli volta atan mahkûm; volta atarken kafasını duvara vurur. Her voltanın bitimi ve baģlangıcı mahkûmun kafasını duvara vurmasıyla gerçekleģir. Bu durum her gece, diğer iki mahkûm uyanana kadar devam eder. Bir görüģ gününde elinde boya dolu bir paketle hücreye dönen mahkûm; leğene su doldurarak boyaları suda eritir. Ayaklarını boyalı suya sokar ve beyaza boyalı duvarlara ayak izlerini bırakır. Beyaz ve grinin hakim olduğu hücrenin renksizliğine karģı geliģtirilen bu direniģ biçimi kısa sürede gardiyanlar tarafından sonlandırılır. Bütün duvarlar yeniden beyaza boyanır. Hücredeki mahkûmlar hücrenin ve havalandırmanın renksizliğine karģı yeniden bir araç yaratırlar. Ellerindeki imkânlarla bir ısıtıcı yapıp, renkli sebze ve meyveleri kaynatıp boya elde ederler. Boyalı suyun olduğu bir leğene ayaklarını sokan mahkûm bu sefer duvarları renklendirmek için diğer arkadaģlarının da desteğini almıģtır. Onların omuzlarında tüm hücreyi tavana kadar renkli ayak izleriyle boyarlar. D-6 adlı filmde farklı bir direniģ biçimiyle karģılaģırız. Filmde sanatla uğraģan siyasi bir mahkûmun diğer siyasi mahkûmlardan aykırı olan farklı yaratıcı yönleri iģlenmektedir. Hücrelerde her gün gardiyanlar aracılığıyla arama yapılmaktadır. Hücreleri dağıtan gardiyanların ardından oda mahkûmlar tarafından toplanmaktadır. Toplanmadığı durumda da disipline uyulmadığı gerekçesiyle mahkûmlara çeģitli yaptırımlar uygulanmaktadır. Sanatçı olan bu mahkûm; yaptırımlara karģı odanın hiçbir zaman toplanmaması yönünde bir eylemlilik gerçekleģtirmek ister ancak bunun diğerleri tarafından kabul edilmeyeceğini varsayarak bir süre havalandırmayı paylaģtığı kadın mahkûmla da iletiģimini sınırlandırarak kendi içine kapanır. YaklaĢan 1 Mayıs'a dönük bir müzik aleti tasarlayan bu mahkûmun tasarımından habersiz olan diğer siyasi mahkûmlar onun kendi içine kapanmasından tedirgin olmuģlardır. 1 Mayıs günü siyasilerin bulunduğu hücrelerden yükselen sloganların arasında onun sesini arayan tüm mahkûmlar beklemedikleri bir sesle karģılaģırlar. Bu onun sesidir; kendi

74 64 yaratıcılığıyla var ettiği müzik aletinin ritmiyle diğerlerinin söyledikleri marģa eģlik eder. Tüm gardiyanlar da diğer mahkûmlar gibi ĢaĢırmıĢtır; sesin geldiği hücreye giderek müzik aletini yok ederler. C-1 adlı kısa film ise büyük oranda; Ġnsan Hakları Komisyonundan gelen üç kiģi ve bir mahkûm arasındaki diyalogdan oluģmaktadır. Bu diyalogda, mahkûmların hücrelere kapatılmasındaki gerekçeleri Ġnsan Hakları Komisyonu'nun yetkililerinden dinleriz. Hücreye kapatılmanın söylemsel biçimine değinen bu diyalog iktidarın geliģtirdiği söylemlerin mahkûm tarafından nasıl ve hangi gerekçelerle reddedildiğini göstermektedir. Ġnsan Hakları Komisyonu hücrelerde kalan mahkûmların Ģikayetleri ve sorunları ile ilgili bir rapor hazırlamaktadır. C-1 hücresindeki mahkûmla da bu duruma iliģkin bir görüģme gerçekleģtirirler: -Konuştuklarımız aramızda kalacak, sakın merak etmeyin rahat olabilirsiniz. -Ben şimdi daha da çok rahatsız oldum ama, yani dışarı çıkarsınız da belki birkaç kişiye tecritten bahsedersiniz diye umuyordum. -Çok şakacısınız Muharrem Bey, biz de zaten tecrit ve kötü muameleyi araştırmak için, bu iddialar için buradayız. -Öyle mi? Ne güzel. Peki ne buldunuz bu tecrit ve kötü muamele iddiaları hakkında? -Muharrem, sorun yok değil tabii ki var, biz de bunları teker teker not alıyoruz, senin de bir şikayetin varsa sen de söyle. -Ne şikayeti? Siz beni neden ölüm orucundayım zannediyorsunuz? -Ben seni çok iyi anlıyorum Muharrem, Ģimdi sen diyorsun ki bu odalar çok küçük. -Hücreler! -Oda, hücre her neyse... Zaman zaman kötü muamele olabiliyor diyorsunuz... -İşkenceler... -Genel olarak oluyor bunlar diyorsun, haberleşemiyoruz diyorsun, yalnız kalıyorsunuz. -Tecrit ediliyoruz diyoruz..

75 65 Kötü muamele -iģkence; hücre -oda; yalnızlık -tecrit gibi kavramsal farklılıklar mahkûmun konumlandığı nokta ile Ġnsan Hakları Komisyonu'nun yaģanan süreci meģrulaģtırmasına dair durduğu cepheyi; yani devlet iktidarını meģru bir zemine dayandırmasını ifade etmektedir. Filmde diyaloglar devam ederken, ölüm orucunda olan mahkûma zorla yapılan sağlık müdahalesine dair görüntüler akar. Mahkûm, bu müdahaleden sonra vücudunda oluģan morlukları göstererek, yapılanın onu hayata döndürmek için gerçekleģtirilen bir giriģim değil; onun bedeni ve eylemliliğine karģı gerçekleģtirilen bir iģkence biçimi olduğunu söyler. Bu noktada; Foucault da tıbbın genel olarak toplumun her yerinde aileden çalıģma hayatına, cinselliğe ve mahkemelere kadar toplumsal bir iģlev haline gelerek hukuku kuģatıp ona eklemlendiğini söyler. Ona göre artık; günümüzde iktidar bir tür hukuk-tıp kompleksi olarak ortaya çıkar (Foucault, 2012: 78). Foucault nun bedenin iktidar tarafından nasıl kontrol edildiğine iliģkin disiplin toplumlarıyla ilgili çıkarımları, bedenin politik bir mücadele aracı olarak kavranmasında önemlidir. Ceza ve hapsetme yoluyla disiplin altına alınan beden doğal iģlevlerini yerine getirirken; iktidarı tehdit ettiği noktada; ya da tehdit etmesine gidecek yolları kapamada tahakkümün ve mücadelenin stratejik politik bir alanı haline gelir. Beden üzerindeki cezalandırma, modern adalet sisteminde ıslah etmeyi, iyileģtirmeyi hedeflemektedir. Hücrelere kapatılan mahkûmların yaģadığı kötü koģulları konu edinen bu film, aynı zamanda insanın bir hücrede de olsa, iktidara yönelik yeni direniģ alanları yaratabileceğini göstermektedir. Bu direniģ alanlarından biri mahkûmlar tarafından geliģtirilen iletiģim biçimleridir. Mazgallar aracılığıyla ses yoluyla kurulan iletiģimden, bir takım nesnelerden; limon, kağıt gibi; üretilen haberleģme ağları; yüksek güvenlik ve sıkı denetim önlemlerine rağmen geliģtirilen direniģ biçimleridir.

76 66

77 67 5. BÖLÜM HAPĠSHANELERDE BĠR DĠRENĠġ PRATĠĞĠ OLARAK ĠLETĠġĠM ÖRNEKLERĠ Hapishanelerde Bir DireniĢ Pratiği Olarak ĠletiĢim Örnekleri Bu bölümde dört görüģmeci üzerinden yaptığımız değerlendirmeler ele alınacaktır. Bu görüģmeciler, ve arasında hapishane deneyimleri yaģayan tutuklulardır. GörüĢülen dört kiģinin ortak noktası siyasi nitelikteki mahkûmlar olmalarıdır. Dolayısıyla hapishane içinde de kendi siyasi faaliyetlerini yürütmek, özellikle 1980 darbesine doğru giden süreçte farklı koğuģ ve bloglardaki arkadaģlarıyla iletiģim kurabilmek, onlarla ilgili bilgi alabilmek elzem bir noktada durmaktadır. Bir kapatma ve kuģatma kurumu olan hapishaneler mahkûmlar üzerinde bir kontrol ve disiplin kurma mekanı ve dolayısıyla aracı iken; aynı zamanda bu kontrol ve disipline karģı mahkumların mücadele stratejilerinin yaratıcı yollarla inģa edildiği mekanlardır. Bu yolların baģında iletiģimsel süreçleri inģa etmek yer almaktadır. Bu noktada da hapishanede yönetimsel olarak her boģluk bir haber ağına çevriliyor. KoğuĢlar arasında çay, Ģeker gibi gıda alıģveriģleri yapılabiliyor ancak bu alıģveriģler mutlaka bir asker ya da gardiyanın kontrolüyle gerçekleģmektedir. KoĢularda mahkûmlar zaman zaman eğlenmek için özel yiyecekler de yapabiliyorlar. Bu yiyeceklerden biri de Mamak Tatlısıdır. Cezaevinin bulunduğu semtin ismini alan tatlı da mahkûmlar arasındaki iletiģim yönteminin aracı olur. Asker ya da gardiyan mahkûmların yaratıcılıklarının ve iktidarın bıraktığı herhangi bir durumdaki boģluğu kendi amaçları için nasıl iģlerine yarar hale getirebileceklerini bilmektedir: Mamak tatlısı diye bilinen bir tatlı var. Mamak Cezaevi ndeyken sıkça yaptığımız bir tatlıydı; peksimet süt ve şeker ile yapılır. Koğuşta şekerimiz bitti, yan koğuştan asker aracılığıyla borç şeker istedik. Asker şekeri getirdiğinde, onu bir kaba dikkatlice boşalttı. Şekeri inceliyordu. Biz de şaşkınlıkla ne yapıyorsun diye sorduk. Sizin işiniz belli mi olur, şekere de yazı yazarsınız siz cevabını alınca, daha önce hiç aklımızda olmayan bir yöntemi böylelikle geliştirdik. Birden ona kadar numaralandırdığımız küçük kağıtlara notlar yazdık. Sonra bu notları katlayıp küçük toplar haline getirdik. Üzerine su da serpiştirince şeker tanelerinin arasında fark edilemeyecek notları diğer koğuşa borcumuz olan şekerle yolladık. (I. GörüĢmeci/1978)

78 68 Dönemin siyasi koģulları içerisinde tutukluların, erlere kadar hapishanedeki tüm görevlilere komutanım diye hitap etmek zorunda olduğu bir süreçte, tutuklular aynı zamanda birer asker olarak da algılanıp askeri yöntemlerle disipline edilmeye çalıģılıyorlar. Ameli ve nazari olarak adlandırılan eğitimler de dönemin hapishane koģullarında tutukluları disipline etme araçlarından biri. Ameli eğitimlerde ise havalandırmada bedenle ilgili spor faaliyetleri yaptırılıyor. Nazari eğitimlerde koğuģ mazgallarından yüksek sesle askerlerin gözetiminde kitaplar okutuluyor. Bu kitaplar; kahramanlık, vatan sevgisi, savaģ ve askerlik gibi dönemin egemen ideolojik tutumunu yansıtan konulara sahipler. Siyasi tutukluların okumak zorunda olduğu bu kitaplar, tutuklular tarafından amacının tamamen dıģına çıkartılarak tutuklular arasında bir bilgi alıģveriģine dönüģüyor. Ömer Seyfettin nazari eğitim sırasında sıkça okutulan yazarlardan biriydi. Biz bu eğitimlerde hikaye kahramanlarının isimlerini değiştirirdik. Bunu da diğer arkadaşlarımıza bilgi vermek için yapardık. Diyelim ki Ali adında bir arkadaşımız emniyete götürüldü. Okuduğumuz hikayenin karakteri de Pehlivan Mehmet olsun. Biz bunu şu şekilde değiştirirdik: Pehlivan Ali düşman kuvvetleri tarafından zorla götürüldü Bu yöntemi bazen de sadece yan koğuş ile sohbet etmek için kullanırdık. Ameli eğitimlerde ise, mola verilirdi. Bu molalarda, havalandırma duvarlarında oluşan çatlaklara önceden hazırladığımız notlar konulurdu. Her siyasi yapının duvarda not bırakacağı yeri bilirdik. Bu boşluklar bizim için bir nevi posta kutusuydu. (I. GörüĢmeci/1978) Özellikle 12 Eylül darbesinden sonra hapishanelerde gözetim ve kontrol mekanizmaları artırılıyor te tüm hapishanelere tek tip kıyafet uygulaması getiriliyor. Tutukluların saç kesimlerinden sakallarına kıyafetlerine ve hapishanenin her yerinde yüksek sesle günün hemen her saatinde çalınan askeri marģlara kadar her Ģey askeri bir bedene dönüģtürülmek isteniyor. KoğuĢlar sıkı bir denetim altına alınırken, farklı bloglardaki ve koğuģlardaki tutuklu iliģkileri de kontrol ediliyor. Tutukluların yerleri değiģtiriliyor, koğuģ içerisinde tutukluların kendi imkanlarıyla yarattıkları gündelik hayatın akıģı da böylelikle sekteye uğratılmaya çalıģılıyor. Tek tip uygulamasını reddeden tutuklulara havalandırma, revir, görüģ, avukat yasağı ve hücre cezası getirilirken, tutuklular cephesinde de tüm bu uygulamalara karģı farklı direniģ mekanizmaları yaratılıyor. Havalandırma, avukat ve revir yasakları özellikle tutukluların dıģarıyla ve diğer bloglardaki tutuklularla iletiģimini koparıyor. Baskının da arttığı bu süreçte haberleģme daha önemli bir noktaya geliyor. Mahkûmlar 1980 askeri darbesinden sonra daha fazla disiplin altına alınıyor.

79 69 Gözetleme teknikleri artırılıyor. Önceleri koğuģlar arası iletiģim yöntemlerinden biri olan mazgallardan bağırarak haberleģme tekniği de artık iģe yaramıyor. Sıkı gözetim ve disiplin içinde sürekli asker nöbeti nezaretinde kalan mahkûmlar böylece yeni bir sistem kuruyorlar. Bu sistem, aslında seslerden oluģan yepyeni bir alfabedir: Bu süreçte her daim askerin gözetimi altındaydık. Kendi durumumuzu öncelikle koğuş mazgallarından birbirimize bağırarak anlatıyorduk Ancak bizi sürekli gözetleyen askerler de olan biteni duyuyorlardı. Bu durum karşısında biz de sadece bizim anlayabileceğimiz yeni bir alfabe ile anlaşmaya başladık. Rakamların farklı harflere karşılık geldiği bu alfabe, her bir koğuşun kendi aralarında belirledikleri bir kişi tarafından deşifre edilip kağıda aktarılıyordu. (II. GörüĢmeci/1983) Ancak sesin yetmediği noktalarda, daha uzak mesafelerde bulunan tutuklulara da haber verebilmek noktasında baģka bir yöntem geliģtiriliyor. Bu yöntem aynı zamanda sesle oluģturdukları yeni alfabeden geliģen bir yöntemdir. Rakamları teker teker bağırıp, karģı tarafa sesi duyurmaktansa rakamlar kağıtlara düzenli olara yazılıp, derli toplu bir mesaj verebilme fikriyle teleferik sistemi oluģturulur. Teleferik sistemi denilen bu yöntemle, farklı katlarda ve koğuģlarda bulunanlar arasında bilgi alıģveriģi sağlanıyor: Hapishanede günün dört beş saati hariç idare tarafından sürekli yüksek sesle askeri marşlar çalınıyordu. Dolayısıyla bağırarak iletişim kurmak yetmiyordu. Gerçi bir yerden sonra marşlara rağmen kendi sesimizi duymayı da öğrenmiştik. Birbirimizle iletişim kurmak noktasında geliştirdiğimiz yöntemlerden biri de teleferik sistemiydi. Her koğuşta bulunan bir görevli rakamlardan oluşan alfabeyle iletilmesini istediğimiz notu kağıda aktarıyordu. İpin ucuna ağırlık yapması için kalemle birlikte not bağlanıyordu. Koğuş kapısının altından diğer koğuşa yollanan bu not alındıktan sonra, yukarıdaki katlarda bulunan arkadaşlarımız da kendilerine yine ip aracılığıyla yollanan notu bir kanca aracılığıyla alıyordu. Nota ulaşmak bazen günlerce sürüyordu. Bu sistem esasında biri kalın biri ince olan iki ipten oluşuyordu. Kalın ipin ucuna not bağlanıyordu. İnce olan ip karşı taraftan çekildiğinde kalın ipe bağlı not kendilerine doğru geliyordu. Aslında kendi aramızda bir ağ örmüş oluyorduk. İdarenin fark etmemesi için teleferik sistemi her daim üst katta bulunurdu (II. GörüĢmeci/1983) Ġktidarın bilgi ile olan iliģkisinde, bilgi iktidarı üreten, destekleyen ve güçlendiren bir etkendir. Türkiye'de yılları arasında, kamera, yirmi dört saat gözlem yapan dijital aygıtlar, X-Ray cihazı gibi geliģkin araçlar yoktur. Dolayısıyla hapishanelerdeki gözetim ve disiplin hapishane çalıģanları aracılığıyla

80 70 gerçekleģtirilir. GörüĢmecilerden kullandıkları bir iletiģim aracını anlatırken, aracın geliģtirilmesinde o dönemde iktidarın teknik olanaklarının sınırlarına dair gözlemini de ifade eder: Sigara paketini diğer hapishanelerde kalan arkadaşlarımızla bilgi alışverişi için kullanırdık. Burada şunu belirtmek gerekir, o zamanlarda teknoloji bu haliyle değildi, yöntemlerimizi kolayca fark edilebilecekleri teknik bilgiden yoksunlardı. Sigaraların içindeki tütünleri yarıya kadar çıkarıp, sigaranın pelür kağıdına yazdığımız notları sigaranın içine yerleştirdikten sonra kalan tütünle notun üzerini kapatıp, sigarayı eski haline getirirdik. Üzerlerine sadece notun muhatabının anlayacağı özel işaretler koyardık. Mahkemede sıramızı beklerken de arkadaşlarımıza bilgi iletmek için hazırladığımız sigaraları ikram ederdik. (I. GörüĢmeci/1978) 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte hapishane yönetiminin gündelik hayat üzerinde de baskısını artıyor. Sıcak su, yiyecek gibi temel ihtiyaçların temini de bu dönemde zorlaģıyor. Dolayısıyla, bazen sadece sıcak su elde edebilmek için bile çeģitli yöntemlere baģvuruluyor. Gündelik hayatın yeniden var ediliģi olarak; tutuklulara verilmeyen her Ģeyin yerine, tutukluların kendi imkanlarıyla sağladıkları baģka direniģ biçimleriyle karģılaģıyoruz. Eğitim çalıģmalarından, yasaklı kitapların tedarikine, sıcak su elde etmeye ve çiçek yetiģtirmeye kadar devam eden bir inatlaģma bir mücadele alanı olarak ele alabileceğimiz koğuģ yaģamı, tüm baskılara rağmen mahkûmların geliģtirdiği direniģ biçimlerinin de alanı oluyor. Hapishane yönetimi, tutukluların gündelik yaģamlarında yemek saatlerinden, sıcak su saatlerine kadar en temel yaģamsal pratiklerinin önünde kendi belirlediği disiplin yöntemlerini kullanarak da mahkûmlar üzerinde gündelik yaģamın her alanını kontrol ederek bir ıslah çalıģması yürütür. Ancak bu kontrol ve disipline karģı mahkûmlar, gündelik ihtiyaçlarını karģılama noktasında da yaratıcı direniģ pratikleri yaratırlar. Bu anlamda gündelik hayat, her ne kadar iktidarın kurumsal pratiklerinin hedefi ve amacı olarak kuģatılıp dönüģtürülmeye çalıģılsa da, eksiksiz bir örgütlenme gerçekleģtirilemez. Çünkü, gündelik hayat sayısız özel vaka ve öngörülemez durumla birlikte isyan eder (Lefebvre, 2013:73). Hapishanelerde de hapishanenin kurumsal iktidar biçimi tarafından müdahale edilen gündelik hayata karģı; Sana rağmen sıcak su içebiliyorum. diyen mahkûmun direniģiyle karģılaģırız:

81 71 Koğuşta sıcak su her an sağlanamıyor. Günün belirli saatlerinde kısıtlı olarak idare tarafından sağlanan sıcak su ise tutukluların gündelik ihtiyaçlarını karşılayamıyordu. Çay içmek bizim için kısıtlı şartların içinde önemli bir yerde duruyordu. Bizden alınan her şeyin yerini yine biz doldurmaya çalışıyorduk. Bu bir inatlaşmaydı: Sana rağmen sıcak bir şeyler içeceğim in mücadelesiydi. Ampul sıcak su sağlamdaki araçlarımızdan biriydi. Ampulün alt tarafı kırılıp üstteki duy kısmı tekrar yerine takılıyor. Ampulün elektrik ileten tellerine sigara paketinin alüminyum kısmı bağlanıyor. Su dolu bardağın içine sarkıtılan alüminyum sayesinde su ısınmaya başlıyor. Böylece sıcak suyumuzu dilediğimiz şekilde kullanabiliyorduk. Bunun yanında özel günlerimiz de oluyordu. Koğuş içinde bu günleri kutlamak bizim de hakkımızdı. İaşe sırasında gelen kompostoları saklayarak şarap bile yapıyorduk. (II. GörüĢmeci/1983) Hapishanelerde aynı zamanda mahkûmların bedenleri ve düģünsel durumlarını kontrol etmek amacıyla eğitim çalıģmaları yapılmaktadır. Havalandırmada beden eğitimlerinden mahkûmların okumaları gereken kitaplara kadar olanki süreç hapishane yönetimi tarafından disipline edilirken, mahkûmlar bu süreci de kendi lehlerine olacak Ģekilde tasarlarlar. Tutukluların tamamının asker olarak kabul edildiği Metris Cezaevi nde ameli yani uygulamalı eğitimlerde verilen aralarda tutuklular, havalandırma duvarlarını posta kutusu gibi kullanarak da bir iletiģim biçimi yaratmıģlardır: Yağmurdan ya da çeşitli koşullardan dolayı çatlakların arasındaki her bir boşluk farklı siyasi yapıların posta kutusu olarak kullanılırdı. Ekmek içi ile notu çatlaklara yerleştirdikten sonra notun muhatabı kendi ameli eğitimleri sırasında nota ulaşıyor, böylece koğuşlar arası farklı bir iletişim biçimi gerçekleşiyorduk. Nazari yani teorik eğitimlerde ise, koğuştaki mazgallardan bağırarak okutulan kitapların karakterleri, bilgi vermek istediğimiz konuya uygun olarak değiştirirdik. Böylece, bizi sürekli izleyen askerlerin anlamayacağı bir biçimde hikayeyi değiştirerek hem arkadaşlarımızla ilgili bilgileri hem de yapılacak eylemlilikleri bu nazari eğitimler sırasında birbirlerine aktarmış oluyorduk (I.GörüĢmeci /1978) Hapishanelerdeki kolektif etkinlikler, 1990'larda da devam eder. Bu süreçte hapishaneler mahkûmların kendi kendilerini disipline ettikleri etkinliklerin ve pratiklerin de alanıdır. ÇeĢitli enstrümanlarla da kolektif bir iletiģim biçimi geliģtirilir. Mahkûmlar bu anlamda takvimsel etkinlikler düzenleyerek yönetime karģı zamanın kullanımının da kontrolünü alırlar. Farklı önemli günlerde bu günler için aylar süren hazırlıklar yaparak gündelik yaģamlarını kontrol ederler: Hapishanede, 1 Mayıs, 8 Mart gibi önemli birtakım günleri kutlamak, anmak için çeşitli etkinlikler yapıyorduk. Havalandırmada ya da koğuş içinde flüt, bağlama, gitar gibi enstrümanlarla ya da şiir, siyasi değerlendirme gibi kolektif üretimle

82 72 gerçekleştirdikleri etkinlikleri birbirimizle paylaşarak kendi kendimizi disipline ediyorduk. Bunun yollarından biri de toplu bir şekilde kutlamalar, etkinlikler gerçekleştirmekti (III. GörüĢmeci/1998). Gündelik hayatın örgütlenmesi mahkûmlar için en önemli direniģ alanıdır. Çünkü hapishane yönetimi/iktidarı ve mahkûmlar arasındaki sürekli bir çekiģme alanıdır gündelik hayat. Yalnızca hapsedilmenin bir ceza biçimini hedeflemesinin yanında mahkûmların zamanlarını geçirecekleri tüm araçları yönetim belirlemek ister. Ancak mahkûmlar cephesinde bu duruma karģı değiģik stratejilerden oluģan sayısız direniģ pratikleri vardır. Bunlardan biri de koğuģlar arası satranç turnuvalarıdır: Ekmek içi ve gazete kağıtlarından satranç taşları yapılıyordu. Satranç tahtası ise koğuşun zeminine çizilen bir plan ile sağlanmış oluyordu. Her koğuştan bir kişi seçiliyor, koğuş mazgallarından bir temsilci, yapılan hamleyi bağırarak söylemekteydi. Bu oyunlar bazen aylarca sürerdi, hatta öyle durumlar yaşanırdı ki arkadaşlar arasında oyundan kaynaklanan dargınlıklar bile olurdu (II.GörüĢmeci/1983) Hapishanede her koğuģun ayrı bir havalandırması bulunmaktadır. Mahkûmlar farklı koğuģlarda olan arkadaģlarına haber yollamak için kağıt, gazete ya da ağırlık yaratacak herhangi bir maddeden toplar yaparak içlerine iletmek istedikleri notu yerleģtirirler. Bunu yaparken topun doğru yere gidebilmesi için hapishanenin genel krokisini çizmeleri gerekmektedir: Diğer hapishanelerde de kullanılan ve siyasi mahkûmlar için çok eski bir yöntem olan haberleşme topları her daim bizim için önemli bir araçtı. Kağıda yazdığımız notu, ağırlık oluşturarak top haline getiriyorduk. Topun üzerine notun ulaşması gereken kişinin ismi yazıyorduk. Buradan önemli olan bizim için notun muhatabına ulaşana kadar okunmadan havalandırmalar arasında gitmesiydi. Topun üzerinde notun ulaşması gereken kişinin bulunduğu bloğu ve ismi yazıyorduk, örneğin; Mehmet Ali, C-Blok şeklinde bir bilgi yazılıyordu. Böylece aynı koğuşta olamasak da birbirimizle haberleşmiş oluyorduk (IV. GörüĢmeci/1996) KoğuĢlarda ıģıklar hiçbir zaman söndürülmemektedir. Bu durumun gerekçesi ise güvenlik önlemidir. Mahkûmların her an sürekli bir Ģekilde hapishane görevlileri tarafından görülebilmesi gerekçesiyle söndürülmeyen ıģıklar, hapishane yönetimi ve mahkûmlar arsında bir çekiģme alanı haline geliyor:

83 73 İdarenin belirlediği kurallardan biri de koğuşları dışarıdan görebilmek, kontrol edebilmek için koğuş ışıklarının sürekli açık kalmasıydı. Ancak sürekli aynı ışığa maruz kalmak bizim için hiç de iyi değildi, çünkü dinlemiyorduk ya da psikolojik olarak kötü hissediyorduk. Biz de ampulü gevşetip, ışığı kısarak bizim için daha olumlu olan bir ortam sağlamayı başarabilmiştik. (II. GörüĢmeci/1983) Mahkûmlar kurallara uymadıklarında, gardiyanlar ya da idare tarafından belirlenen disiplin kurallarının dıģına çıktıkları gerekçesiyle hücrelere kapatılırlar. Hücrelerde ise; gözetim ve disiplin en üst boyuttadır. Bu süreçte yüksek sesle konuģmaktan okunan gazetelere kadar hemen her Ģey sıkı kontrol altına alınır. Hücre cezasında yan hücredeki arkadaģlarının durumları hakkında bilgi edinmek de kolay değildir. Siyasi mahkûmlar bu süreçte aynı zamanda ülke gündeminden de uzak kalmaktadırlar. Bilgi üzerindeki bu kontrol hem onların tek bir merkezden bilgi almalarını hem de bazen hiç gazete vermeyerek dıģ dünyadan tamamen soyutlanmalarına neden olmaktadır: Hücrede her şeyimiz sıkı bir şekilde denetleniyordu. Hücrede kaldığımız sürede hem diğer arkadaşlarımızı hem de yan hücredeki arkadaşlarımızı merak ediyorduk. Ülkede neler olup bittiğini öğrenmek de çok zordu. Her hücreye farklı gazeteler veriliyordu bazen de gazete hiç getirilmiyordu. Hücrelerin önünde iki asker sürekli nöbet tutardı.. Farklı yönlere doğru volta atan askerlerin sırt sırta verdiği kör nokta bizim için çok önemliydi. Çünkü yalnızca bu anda iki görevli de çok kısa süreliğine de olsa bize arkasını dönmüş oluyordu. Biz tam bu anda, gazeteleri rulo yaparak yan hücreye atıyorduk. Böylece bize dayatılan tek gazete okuma kuralını yıkmış oluyorduk. (I.GörüĢmeci/1978) Çok eski bir haberleģme aracı olan güvercinler hapishanedeki mahkûmlar için de iletiģim açısından önemlidir. KoğuĢların demirli pencerelerine konan güvercinler yakalanıp, ayaklarına birtakım bilgilerin olduğu notlar bağlanır. Ġdare tarafından fark edilen bu durumdan sonra güvercinler silah sesiyle ya da baģkaca yöntemlerle hapishane çevresinden uzaklaģtırılır: Koğuş pencerelerine konan güvercinleri, bir ayağına tutturulan not ve diğer ayağına bağlanan ip ile haberleşme için kullanıyorduk. İpin bir ucunu elimizdeydi, sonra da güvercini pencereden uzaklaştırıyorduk. İp elimizde olduğundan, bu genelde kısa bir ip oluyordu, güvercinin gideceği mesafeyi ve pencereyi de belirliyorduk. Ancak bu durumu fark eden idare bir süre sonra penceresine güvercin konan koğuşlarda arama başlatıp, güvercinleri hapishaneden ürküterek uzaklaştırdı. (II. GörüĢmeci/1983) GörüĢmecilerden birinin tüm bu haberleģme biçimlerini anlatırken,

84 74 hapishanelerdeki arama tekniklerinin bu dönemdeki kadar geliģkin olmadığını ve idarenin kendi tarafından kurduğu kuralların alt edilebileceğini ancak son dönemde özellikle F Tipleri ile birlikte gelen süreçte durumun farklı bir noktaya geldiğini ifade etmiģtir 'ların sonunda hapishanelerdeki gözetim ve denetim artmıģtır. 2000'de F Tipi hapishanelerin varlığı da denetimin ve güvenliğin sağlanamadığı gerekçesiyle gündeme gelmiģtir. Bu duruma karģı siyasi mahkûmlar cephesinde açlık grevleri ve ölüm orucu Ģeklinde bir direniģ biçimi geliģtirilmiģtir. Açlık grevleri hapishanelerde mahkûmların, özellikle siyasi mahkûmların idarenin baskılarının arttığı dönemlerde kullandıkları bir direniģ pratiği olarak değerlendirilmiģtir: 1980 lerin ortasında, Sultan Ahmet Cezaevi ndeydim; oldukça da rahat bir cezaeviydi. Ancak her şey, tek tip elbise uygulaması ile değişti. Bize tek tip elbise giymemiz konusunda uyarılar yapılıyordu. Süreci ve uygulamayı kabul etmeyenlere de hücre cezaları, havalandırma, görüş, avukat yasakları veriliyordu. Bu süreç aynı zamanda hapishanedeki gündelik hayata ilişkin yeni katı kuralların da getirildiği bir süreçti. Son noktada ise, koğuşlara giren idare görevlileri bize zorla bu giysileri giydirmeye çalıştılar. Bu sürecin sonunda elimizde yapacak başka bir şey kalmadığında tek tip elbise uygulamasını reddetmek için açlık grevine başladık. İdare, bu baskı sürecini kendi yöntemleriyle püskürmeye çalıştı ancak bunda başarılı olamadı, sonunda hepimizi farklı cezaevlerine göndererek Sultan Ahmet Cezaevi ni büyük oranda boşalttı. (II.GörüĢmeci/1983) 1980'lerde tek tip kıyafet uygulamasına karģı geliģtirilen bu direniģ biçimi bir süre sonra son bulur. 1990'ların sonunda hapishane pratiğini yaģamıģ mahkûmlarla yapılan görüģmelerde, gündelik hayatlarının aģama aģama hızlı bir Ģekilde sekteye uğradığı sonucu çıkmaktadır: Mektup, görüş, avukat, revir gibi haklar kısıtlanmaya başlamıştı. Eskiden görüşe gelenlerin tutuklularla soyadı zorunluluğu yokken, soyadı zorunluluğu bir kural olarak işletilmeye başlandı. Koğuşların kontrolü ve bu kontrolle birlikte üzerimizdeki baskı da arttı. Tüm bunları idare ile yazışmalarımızda ifade ettik. Kazanılmış haklarımızın gasp edildiğini ifade ederek durumu anlatmak ve bu durumun bir son bulması için idare ve yetkili kurum ve kişilerle diyalog yöntemini kullandık. Ancak buradan bir sonuç alınamadığımız gibi baskılarda da artış oldu.(iii.görüģmeci/1998) 1 I.Görüşmeci (1978)

85 sonlarında, güvenlik ve kontrol gerekçeleriyle F Tipi denilen hücre sistemine geçiģin sinyalleri veriliyor. F Tipini daha önce yurtdıģındaki geliģmelerden bilen mahkumlar, esasında tam olarak nasıl bir durumla karģılaģacaklarını bilmiyorlar. Ancak, koğuģ sisteminin bitmesi onlar için toplumsal iliģkilerinin bitmesi, iletiģimsel ve insani boyutta yaģayamamak anlamına geliyor. Bu sürece karģı durabilmek noktasında, önce dernekler, sendikalar, çeģitli sivil toplum kuruluģlarıyla kontak kurarak kamuoyunu bilgilendirmek istiyorlar. Adalet Bakanlığı ndan belirlenen temsilci ve çeģitli sivil toplum kuruluģları, tutukluların ve siyasi yapıların kendi belirledikleri aydın ve sanatçılardan oluģan bir temsilciler toplamı arasında görüģmeler baģlıyor. Ancak görüģmelerle eģ zamanlı olarak basında devlet yetkilileri tarafından F Tipi olarak adlandırılan bu yeni sisteme ne olursa olsun geçecekleri yönünde açıklamalar yapılıyor. KoğuĢ sistemi ya da lineer hapishane sistemi denilen eski uygulamadan vazgeçilmesinin gerekçelerinden en çok dillendirileni ise güvenlik söylemidir. Hem mimari olarak hem de içerik olarak koğuģ sistemi hapishanelerden tamamen farklı olan bu yeni düzenleme; günümüzdeki kentsel düzenlemelerden de bağımsız değildir. Gündelik hayatın hemen her alanında kayda alınan yüzlerimiz, kiģisel bilgilerimiz hatta beğenilerimiz bir bilgi deposu halinde gözetim toplumu nun tüm yaģamsal pratiklerini yeniden üretmektedir. Ġnsanlar, günümüz toplumlarında cadde ve mağazalarda sürekli gördüğümüz kesintisiz video gözetlemesi uyarıları nı kanıksayan ve bu durumu sorgulamayan bir Ģehir hayatı içinde modern iktidarın bilgi nesnelerine dönüģmüģlerdir (Lyon, 2006:101). Bu toplumsal dönüģümün en geçerli nedeni ise; hırsızlara, suçlulara ve diğer tehlikelere karģı korunmaktır. Öyleyse, insanların sürekli kayıt altına alınmasının en haklı gerekçesi de söylemsel boyutuyla güvenliğimizi ve dolayısıyla yaģamımızı korumaktır. Bu durum; toplumsal durumun bir sonucu olan ve toplumsal projelerden bağımsız olmayan hapishaneler ve özelde F Tiplerinin de en önemli gerekçesini oluģturmaktadır. Suçlulardan suçsuz insanları korumak, güvenliğini sağlamak ve suçluların da kendi içlerindeki güvenliklerini sağlayarak onlara steril bir hapis hayatı sunmak iktidarın F Tipi sürecine dair öne sürdüğü gerekçedir. Bu gerekçelerle ilgili Yargı Adaleti ve Ġnfaz Planlamacısı olan Melda Türker Yapı Tipolojisi (2003) adlı çalıģmasında Ģöyle söyler:

86 76 Türk İnfaz Sistemi İdareciliğinde kurumlarda yatanların devamlı olarak gözetlenip denetlenmesi yoluyla kontrol altında bulundurulmalarının gerekli olduğuna dair idari prensip ve prosedürler gelişmediğinden ötürü, lineer modellerde ısrar edilmektedir. Oysaki lineer modeller batıda, cezaevlerinde güvenliğin ve mahkûmların kontrolünün temin edilmesinde elverişli olmayan ilk kuşak cezaevleri modelleri olarak terkedilmiştir. Dünyanın her ülkesinde olduğu gibi Türk infaz sisteminde de kurum görevlilerinin, mahkûmların birbirinden korunması ve cezaevinde güvenlik ve asayişin temin edilmesi için onların devamlı olarak kontrol altında bulundurulmalarına dair hukuki bir sorumluluk ve yükümlülük altında olmaları gerekmektedir. F Tiplerinin uygulanmaya baģlaması ise; 19 Aralık 2000 Hayata DönüĢ Operasyonu ndan sonra gerçekleģir. Tek kiģilik ya da üç kiģilik hücrelerde yaģayan mahkûmlar sıkı bir denetim ve disipline tabi edilmek istenirler. Koridorlardaki kameralar ve sürekli nöbette olan gardiyanlar aracılığıyla da günün her anında kontrol edilirler. YalnızlaĢtırmaya ve iletiģimden soyutlamaya dayalı bu sistem hapishane mantığının eksiksiz bir Ģekilde uygulanması sağlamayı hedeflemektedir. Çünkü yalnızlaģan mahkûm, ıslahın olumlu etkisi altına girer; bu durum mahkûmun yalnızlıkla birlikte yaģayacağı piģmanlığı hedeflemektedir. Suçun karģısında yalnız kalan mahkûm bu yolla suçundan nefret etmeyi de öğrenecektir (Foucault, 2013:344): Görüş sonrasında hücreye götürülürken idare görevlileri etrafı görmemem için başımı eğiyorlardı. Koridorların her yerinde kameralar vardı. Aynı anda iki tutuklu ile koridordan geçemiyorduk. Tüm bunları orada kimlerin olduğunu bilmemizi istemediklerinden yapıyorlardı. Diğer mahkûmlarla göz teması kurmamız bile yasaktı. Hücrelerde buna uygun olarak birbirini görmeyecek şekilde yapılandırılmıştı. Başlangıçta üç kişilik hücrede kalıyordum ancak hepimizin yeri sürekli olarak değiştiriliyordu. Çünkü hiçbir şekilde sosyalleşmemiz ve iletişim kurmamız istenmiyordu (IV.GörüĢmeci/2000) Tek kiģilik ya da üç kiģilik hücrelere kapatılan mahkûmlar, her ne kadar bir yalnızlaģtırma ve soyutlama politikasına tabi kılınmak istenseler de bu duruma karģı farklı yöntemler ararlar. Birbirleriyle iletiģim kurmak için mazgallardan, eski bir haberleģme tekniği olan toplara kadar iletiģim stratejileri oluģtururlar: Hücrelerde kimlerin kaldığına dair bir bilgimiz yoktu. Bu durum idare tarafından özellikle saklanıyordu. Biz de diğer hücrelerde kimlerin kaldığını öğrenmek için kağıdı top yaparak havalandırmalara atıyorduk. Top, üzerindeki yazılı isme ulaşana kadar havalandırmaların arasında dolaşıyordu. Böylece, hangi hücrede kimin kaldığını öğrenebiliyorduk. Böylelikle yalnız olmadığımızı, dostlarımızın da yakınlarımızda olduğunu bilerek daha iyi hissediyorduk.

87 77 (III.GörüĢmeci/1998) Hapishane projesinin en önemli sorunsallarından biri de mahkûmların iletiģim kurma biçimleri ve bu biçimlerin denetlenmesidir. Çünkü, idare iktidar tarafından denetlenmeyen veya hiyerarģiye uygun olmayan her tür iliģkinin kopartılması yoluyla mahkûmları baskı altına alan bireyselleģtirme tekniklerini kullanır (Foucault, 2013: 348). F Tipi hapishanelerde mahkûmlar üzerinde kurulan disiplin ve kontrol yöntemlerinden biri de gri rengin dıģında herhangi bir renge izin verilmemesidir: Ailelerimiz aracılığıyla getirilen giysilere başlarda herhangi bir müdahale yapılmamıştı ancak sonrasında mavi gibi canlı renkler yasaklandı. Gardiyanlar ve bütün görevliler gri ve fulü tonlarda giysiler giyiyorlardı. Bu durum bizi psikolojik olarak olumsuz yönde etkiliyordu. Havalandırmanın köşesinde yemyeşil bir bitki kendiliğinden çıkmıştı. Onu gizli gizli suluyorduk ve idarenin fark etmemesi için de elimizden geleni yapmıştık. Ancak bu yeşil rengin hapishanede barınması uzun sürmedi, kısa bir zaman sonra idare tarafından yok edildi (III.GörüĢmeci/1998) Mahkûmlar operasyondan hemen sonra F Tipi hapishanelere getirildiklerinden yanlarında temizlik için kullanacakları maddeler de yoktur. Durumu idareye de bildiremezler çünkü talepler yalnızca dilekçe yoluyla kabul edilmektedir. Fakat ellerinde ne kağıt ne de kalem vardır: Yan hücrede bulunan adli tutuklular tarafından, cezaevine getirildiklerinden birkaç gün sonra havalandırmaya havlu ve şampuan atıldı. Durumuzla ilgili bilgileri vardı, biz talep etmediğimiz halde bize böyle bir yardım da bulundular. Bir zaman sonra da havalandırmaya kağıt ve kalem atıldı. Biz de kağıt ve kalemle bir dilekçe yazabilme imkanı bulduk. Dilekçede; ihtiyacımız olan her şeyi idareden talep ederek kısa bir zamanda ihtiyaçlarımızı giderme imkanı bulduk (III.GörüĢmeci/1998). F Tipi hapishanelerde mahkûmlar ve özellikle ölüm orucunu sürdüren mahkûmlar için rehabilitasyon çalıģmaları da yapılır. Mahkûmların hücrelere uyum sağlamaları ve normalleģtirilmeleri konusunda psikologlardan yardım alınır. Bu durum panoptikle ilgilidir. Panoptikle birlikte ortaya çıkan durumda artık soruģturma yoktur bunun yerine gözetleme ve incelemeye dayalı teknikler vardır. Bir olayı yeniden ve yeniden soruģturmak yerine bir kimseyi aralıksız olarak ve tümüyle gözetlemek söz konusudur. Bireyler üzerinde bir iktidar uygulayan ve iktidar uyguladıkça hem gözetleme hem de gözetledikleri üzerinde, onlar hakkında bilgi edinebilecek biri; müdür, atölye Ģefi, psikiyatr, psikolog tarafından bireylerin sürekli gözetimi

88 78 sağlanır,, bu gözetimdeki amaç bireylerin belirlenen kurallara, istenilen yaģam biçimine uyup uymadığını denetlemektir (Foucault, 2011:225). Bu durum norm ların, normlarla düzenlenen bireyin bilgisine sahip olmakla ilgilidir; bireyin herhangi bir Ģeyi neden ve niçin yaptığına dayanan bir soruģturma biçiminden ziyade bireyin bu yeni koģullarla hedeflenen düzeye ulaģması yönündeki tekniklerle ilgilenir. F Tiplerinde de ölüm orucuna giren mahkûmlara yönelik çalıģmalardan biri hayatın ve her ne koģulda olursa olsun yaģamın en değerli nesne olduğudur; keza mahkûmları F Tipleri sürecine adapte etmeye çalıģmanın en önemli söylemsel boyutunu da sağlıklı, steril ve normal yaģam ı savunmaktır: Hücreler her gün, her hafta düzenli olarak idare ve askerler tarafından kontrol ediliyordu. Haftada bir gün psikologlar hücreye gelerek, ölüm orucuna dair bizimle görüşüyorlardı. Yaptığımız eylemin normal olmadığını ifade ederken bizimle daha çok arkadaşlık ilişkisine benzer bir ilişki kurmaya çalışıyorlardı. Bir taraftan bizi anlamaya çalışıyorlar ancak öte taraftan da bize bunun doğru bir yöntem olmadığını telkin ediyorlardı. Psikologların yanında ara sıra savcı da bizi ziyarete gelerek onları destekleyen içerikte konuşmalar yapıyordu. (IV.GörüĢmeci/1996) ĠletiĢimsel pratiklerin hemen hemen yok edilmeye çalıģıldığı F Tiplerinde mahkûmlar birbirleriyle sosyal anlamda iletiģim kurabilmenin yollarını inģa etmeye çalıģırlar. Bu duruma karģı hem onlara dayatılan yalnızlaģtırarak ıslah etme pratiğine hem de onları steril fakat sessizliğin hüküm sürdüğü bir hapsetme hayatına mecbur bırakan iktidara karģı farklı bir direniģ biçimi geliģtirirler: Kaldığımız F Tipi hapishanelerde diğer mahkûmlarla hem sosyalleşebilmek hem de birbirimize destek olmak için bir radyo yapmıştık. Aslında bir radyo programı demek daha doğru olur. Hücredeki pencerelere çıkarak her akşam de şarkılar söyleyip, şiirler ve hikayeler okuyorduk. Diğer hücredekiler de isteklerde bulunuyordu. Birbirimize bağırarak duyurduğumuz sesin adına da radyo demiştik. (III.GörüĢmeci/1998) Son olarak iletiģim, bilincin ötekine kendisi aracılığıyla yönelmesinin sonucudur. Bu anlamda iletiģim, bilincin hem içinde bulunduğu çevreye hem de baģka insanlara yönelmesi bağlamında kendi varlığına yeryüzünde bir yer açmasıdır (Dursun, 2013:21) Eski bir haberleģme ve iletiģim aracı olan mektup da farklı hapishanelerdeki mahkûmların birbirleriyle insani bir deneyim kurmalarını sağlar: Mektup yazmak her anlamda hem kendimi ifade edebilmemi hem de umutlu

89 79 olabilmemi sağlıyordu. Aileme ya da sevdiğim insana yazdığım mektuplar geçmişimi ve kim olduğumu bana yeniden anımsatıyordu. Çok özel bilgilerin olmadığı bu mektuplarda, kişisel duygularım dışında sevdiklerimle aynı yerde aynı anda olabilmenin heyecanını yaşıyordum. Bu şöyle oluyordu; mektubun alıcıya ulaşma süresini hesap edip, farklı yerlerde olsak da aynı tarihte aynı saatte belirlediğimiz bir yıldıza bakarak bir sigara içebiliyor ya da aynı şarkıyı söyleyebiliyorduk (III.GörüĢmeci/1998) Bu görüģmeler, hem hapishane pratiğinin Türkiye'deki dönüģümünü hem de hangi koģulda olursa olsun iktidara karģı geliģtirilebilecek direniģ alanları yaratabilmenin mümkün olduğunu göstermektedir. Bu durum, çalıģmanın ana izleği olan iktidarın kendi doğasıyla, onun iģlemek istediği kiģiler üzerinde bıraktığı boģluklarla ve alanlarla iliģkilidir. Çünkü iktidar süreğen sayısız çatıģmalar üzerinden ve bu çatıģmaları bastırmak, önünü almak ya da tedavi edebilmek adına geliģtirdiği bilgi alanları yaratır. Bu anlamda iletiģim de insani bir deneyim olarak iktidarın çekiģme alanı içinde bir karģı duruģ ve direniģ alanı olarak ortaya çıkar. 1978'den günümüze değin olan süreci iletiģim pratikleri bağlamıyla iģleyen bu bölüm aynı zamanda tarihsel olarak farklı dönemlerdeki hapishane pratiğine dair de bilgi vermekte ve bu bilgiler ıģığında iktidar- iletiģim bağının nasıl bir çekiģme alanı haline geldiğini göstermektedir.

90 80

91 81 SONUÇ Modern bir proje olan hapishaneler, kanıksanmıģ yaģamsal pratiklerin sürdürüldüğü ve yeniden oluģturulduğu mekânlardır. Bireyin hapishane içindeki tüm yaģamını kontrol ve disiplin altında tutarak onu dönüģtürmeyi hedefleyen iktidar, onu oluģturan ve tahakkümden farklı kılan direniģ olgusunu da içinde barındırır. Bu nedenle hapishane, her ne kadar bir kapatılma kurumu olarak, sürekli gözetimin ve her an disiplinin mekânı olarak bir ıslah projesini hedeflese de gözetimden ve ıslah pratiklerinden kaçıģ ve bu pratiklere karģı duruģ stratejilerini de içinde barındırır. Ġktidar her yerdedir; öyleyse iktidarın en önemli bileģeni olan direniģ alanları da her yerde olmalıdır. Ancak iktidar; farklı alanlarda farklı biçimlere sahiptir. Bu biçimler de iktidar-bilgi iliģkisiyle ilgilidir. Ġktidarın olduğu her yerde farklı toplumsal pratikleri besleyen iktidar biçimleri uygulanır. Hapishaneler, hastaneler, ıslah evleri, bakımevleri, okullar gibi kurumsal pratiklerin her birinde iktidara dair ayrı bilgi alanları üretilir. Öyleyse, iktidarı tekil, kendiliğinden ve yukarıdan dayatılan bir biçimle değil, tüm topluma ve tüm kurumlara yayılan sürekli birbirini besleyen iliģkiler ağı olarak ele almak gerekmektedir. Dolayısıyla; iktidarın bir sahibi, mülkiyeti yoktur. Ġktidar her yerde, bilgi aracılığıyla dolaģıma girer. Bilgiye sahip olan iktidar bu bilgiyi iģleteceği kimlikler ve bu kimliklere bağlı öznellikler üretir. Öyleyse her kurumsal pratik içinde farklı öznelliklere dair kimliklerin bilgisi vardır. Hastanelerde sağlıklı insana dair bilgi üretilirken, sağlıklı insanın karģıtı da tanımlanır. Hapishanelerde hukuksal olarak suçlu suçsuz karģıtlığına dair söylemler üretilir. Ancak iktidar tüm kurumsal pratiklerinde birbirini destekleyen icerimleyen bilgi ve bu bilgi etrafında Ģekillenen, bilgiyi yeniden üreten söylemsel pratikler oluģturur. Böylelikle iktidar ona sürekli katlanan ve onu uygulayan bireyler üzerinden kimlikleģerek yeni özneler yaratır. DireniĢ biçimleri de bu özneler üzerinden gerçekleģir. Bu anlamıyla, çalıģmada iktidarın ayrı bir uygulama alanı ve iktidarı yeniden yaratan bir mekân olarak hapishaneler bağlamıyla; mahkûmların söylemsel pratikleri, hem koğuģ içerisinde hem de hapishane yönetimiyle girdikleri iktidar iliģkileri incelenmiģtir. Bu iktidar iliģkilerinin filmler bağlamıyla; birbirini zaman

92 82 zaman destekleyen zaman zaman da birbiriyle çatıģan bir biçime sahip olduğu sonucuna varılmıģtır. Film çözümlemelerinde, hapishanede üretilen söylemsel pratikler, hem mahkûmlar hem de idare cephesinde değerlendirilmiģtir. Sonuç olarak; mahkûmların gündelik hayatlarını geçirdikleri koğuģ içerisinde kendi özel iktidar alanlarını yarattıkları, bu iktidar alanlarının zaman zaman hapishanenin yasal idaresini desteklediği; zaman zamansa ona karģı yıkıcı eylemler geliģtirdiği görülmüģtür. GörüĢmeler ıģığında ise; iletiģim olgusunun hapishanelerde hapishane idaresiyle belirlenen bir biçime sahip olması adına idare tarafından konulan kuralların ve yasakların mahkûmlar cephesinde yaratıcı yollarla tersine çevrildiği sonucuna varılmıģtır. Bu sonuçtan hareketle, iletiģimin nasıl bir direniģ nesnesi haline geldiği ortaya konulmuģtur. ÇalıĢma aynı zamanda farklı tarihsel süreçleri iģleyen filmleri ve farklı dönemlerde hapishane pratiğini yaģayan kiģileri ele aldığından iktidar-bilgi iliģkisine de Türkiye de hapishaneler özelinde farklı bir perspektif sunmuģtur te Türkiye deki hapishane olgusunu iģleyen Karılar KoğuĢu (1990), Linç (1970); Uçurtmayı Vurmasınlar (1989) ve F Tipi Film (2012) filmleriyle hapishanelerin Türkiye de dönemsel olarak hangi teknik olanaklara sahip olduğu da gözlemlenmiģtir. Buradan ortaya çıkan sonuç ise; hapishanenin toplumsal durumun bir sonucu olarak geliģim gösterdiğidir larda iktidarın ürettiği bilgi alanları ve bu bilgi alanlarına bağlı olarak ortaya koyduğu teknikler; 2000 lerde üretilen bilgi alanlarından ve tekniklerden farklıdır. Disiplin ve gözetim teknikleri geliģme gösterdikçe hapishanelerdeki iktidar iliģkileri de değiģmiģtir. Ancak bilgiyi bireyler üzerinden iģleyen iktidara karģı, bilgiyi kendi lehine kullanmaya çalıģan direniģ ağları da her dönemde var olmuģtur. Böylelikle çalıģmada; iktidarın bilgi, özne ve direniģ bileģenlerine dair Türkiye özelinde farklı süreçlere iliģkin verilere ulaģılmıģtır. Bu verilerden biri de mahkûmların iletiģimsel deneyimleri üzerinde kontrol gerçekleģtirmeye çalıģan idareye karģı; mahkûmların kendi geliģtirdikleri iletiģim sistemleridir. Bu sistemler iktidarın sayısız çekiģme alanları içindeki direniģ pratiklerinden biridir. Hapishaneler her ne kadar bir kapatılma ve kuģatılma mekânı olsa da

93 83 Foucault nun iktidar analizinde ortaya koyduğu, iktidarın en önemli parçası olan özgürlük ve direniģ olgularını da içinde barındırır. Ancak bu olgular kiģilerin beraberinde getirdikleri yaģamsal pratiklerden bağımsız değildir. Uçurtmayı Vurmasınlar (1989) filminde bir mahkûmun merdiven altına kurduğu yatır; onun hem para kazanmak hem de kendi kimliğini kabullendirmek noktasında ortaya koyduğu bir stratejidir. Öte yandan Karılar Koğuşu nda (1989) mahkûmların içinde bulundukları kötü koģullardan kurtulabilmelerinin en önemli aracı konumuna gelen Murat Bey, mahkûmlar tarafından bir çekiģme alanı haline gelir. Ancak Linç (1970) filminde Arap Kadir, tüm hapishane düzenine karģı kararlılıkla durur. Diğer mahkûmlar ise Arap Kadir den önceki iktidar iliģkilerini kanıksamıģlardır. Dolayısıyla onlar için strateji ve direniģ tam bir karģı koymayı değil, boģluklardan yararlanmayı ifade etmektedir. Filmde konumuz açısından önemli bir diğer veri ise; Arap Kadir in karģı koyuģları ve direniģ alanları neticesinde hapishane idaresinin değiģen iktidar araçlarıdır. Önce kötü koģulların hâkim olduğu bir hücreye kapatılan Arap Kadir, siyasiler koğuģundan aldığı destekle durumu üst mercilere bildirir. DireniĢini destekleyecek yeni araçlar yaratır. Böylece görece iyi koģulların olduğu tek kiģilik bir odaya kapatılır. Bu oda hem güneģ almaktadır hem de diğer mahkûmları görebileceği bir konuma sahiptir. Ancak Arap Kadir in karģı durduğu sadece hapishane yönetimi değil; aynı zamanda mahkûmlar arasındaki güç iliģkileridir. Dolayısıyla Arap Kadir, tüm hapishane tarafından, mahkûmundan gardiyanına kadar, linç edilerek öldürülür. Uçurtmayı Vurmasınlar (1989) filminde BarıĢ ın bir çocuk olarak kanıksanmıģ söylem biçimlerine dair yıkıcı soruları da hapishanedeki mahkûmların iktidarı nasıl yeniden ürettiklerine örnektir. Ancak bu üç filmde de toplumsal yaģamın sürdürüldüğü koğuģ sistemine dair verilere ulaģırız. Bu verilerden en önemlisi insani bir deneyim olan iletiģim olgusunun mahkûmlar arasında rahatça sürdürülebilir olmasıdır. Hapishane mantığı iki farklı bakıģ açısıyla iģler. Bunlardan biri, mahkûmları bir arada, toplu olarak ıslah etmeyi hedefleyen ve iletiģimin ancak dikine yönde yapılabildiği mükemmel bir toplumun projesi ve mekanizması olmayı hedefleyen bir hapishane modelidir. Bu modelde kiģi, yararlı ve itaat eden bir birey olarak toplu halde ancak iletiģimsel sürecin dikine belirlendiği bir mekanizmayla terbiye edilmek istenmektedir. Ġkinci bakıģ açısı ise; mutlak soyutlama sistemidir. Bu sistemde ortak bir yaģam üzerine geliģtirilen bir denetim ve gözetim

94 84 mekanizmasından ziyade, yalnızca birey üzerinde geliģtirilen kontrol ve gözetim yoluyla, bireyin yalnızlaģarak kendi vicdanına yönelmesini sağlayan hapsetme tekniğidir (Foucault, 2013: ). ÇalıĢmamızın son filmi de bu ikinci bakıģ açısı üzerinden ele alınmıģtır. F Tipi Film de (2012) iletiģim olgusunun minimal düzeye getirildiği bir yalnızlaģtırma projesi olan yeni hapsetme tekniği anlatılır. Bu filmde özellikle vurgulanan Ģey; iletiģimsizlik ve yalnızlığa karģı mahkûmların hangi direniģ stratejilerini geliģtirebildikleridir. Bu dört filmde ortaya çıkan sonuç, iktidarın hapishanelerde her dönem için farklı tekniklere sahip olduğudur. Bilgi alanları geliģtikçe, mahkûmlar üzerindeki kontrol mekanizmaları da değiģir. Artık yalnızca diğer mahkûmlarla iletiģim kurabilmek bir direniģ biçimi haline gelir. ÇalıĢmada bu anlamıyla; mahkûmların iletiģimsel süreçleri, sürecinde hapishane pratiğini yaģayan kiģiler üzerinden ele alınmıģ ve iletiģimin neden bir direniģ olgusu haline geldiği iģlenmiģtir. Burada ortaya çıkan sonuç ise; hapishanelerde iletiģimin her daim denetlenen bir niteliğe sahip olmasıdır. Mahkûmlar, bu denetime karģı yaratıcı iletiģim sistemleri geliģtirerek denetim ve kontrol mekanizmalarını yıkıcı fakat kendi yaģam alanlarını üretici eylemlilikler ortaya koymuģlardır.

95 85 KAYNAKLAR Baker, U. (2011). Beyin Ekran, Ege Berensel (Der). Birinci Basım, Ġstanbul: Birikim Yayınları, Bauman, Z (2012). Yasa Koyucular ile Yorumcular, Üçüncü Basım, Ġstanbul: Metis Yayınları, Bernauer, W. J. (2005). Foucault nun Özgürlük Serüveni, Birinci Basım, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları, Dursun, Ç. (2013). İletişim Kuram Kritik, Birinci Basım, Ankara: Ġmge Kitabevi Foucault M.(2013). Toplumu Savunmak Gerekir, Altıncı Basım, Ankara: YKY Yayınları, Foucault, M. (2007). Cinselliğin Tarihi, İkinci Basım, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları Foucault, M. (2011). Bilginin Arkeolojisi, Birinci Basım, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları ; Foucault, M. (2011). Büyük Kapatılma, Üçüncü Basım, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları Foucault, M. (2011). Entelektüelin Siyasi İşlevi, Üçüncü Basım, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları Foucault, M. (2011). Özne ve İktidar, Üçüncü Basım, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları Foucault, M. (2012). İktidarın Gözü, Üçüncü Basım, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları Foucault, M. (2013). Hapishanenin Doğuşu, Beşinci Basım, Ankara: Ġmge Kitabevi Yayınları Foucault, M. (2014). Doğruyu Söylemek, Dördüncü Basım, Ġstanbul:Ayrıntı Yayınları Foucault, M. (2014). Sonsuza Giden Dil, İkinci Basım, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları GüneĢ, D. (2013). Michel Foucault da Söylem ve Ġktidar, Kaygı-Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Dergisi, (21), Kızılkaya E. (2013). Foucault ve Agamben de Dispositif Kavramı ve Ġktisat, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 2 (14), Lefebvre, H. (2013). Gündelik Hayatın Eleştirisi (2), Birinci Basım, Ġstanbul: Sel Yayınları

96 86 Lyon, D. (2006). Gündelik Hayatı Kontrol Etmek Gözetlenen Toplum, Birinci Basım, Ġstanbul: Kalkedon Yayınları 41-63; Mattelart, A. (2010) Gözetimin Küreselleşmesi Güvenlileştirme Düzenin Kökeni, Birinci Baskı, Ġstanbul: Kalkedon Yayınları Öztürk, S. (2012). Mekân ve İktidar, Birinci basım, Ankara: Phoneix 14-25; Revel, J. (2005). Güncelliğin Bir Ontolojisi, Birinci basım, Ġstanbul: Otonom Yayıncılık ; Sanders, B. (2001). Kahkahanın Zaferi, Birinci Basım, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları Scott, J. C. (2014). Tahakküm ve Direniş Sanatları, İkinci Basım, Ġstanbul: Ayrıntı Yayınları Türker M. (2003). Yapı Tipolojisi, "F Tipi" Cezaevi Mimari Tasarımının ÇağdaĢ Cezaevleri Mimari Modellerinin GeliĢme Sürecindeki Yeri, Ege Mimarlık Dergisi, 2(46),

97 87 ÖZGEÇMĠġ KiĢisel Bilgiler Soyadı, adı : ÖZSOY, Mehtap Uyruğu : T.C. Doğum tarihi ve yeri : , Kalecik Medeni hali : Bekar Telefon : - Faks : Eğitim Derecesi Okul/Program Mezuniyet yılı Yüksek Lisans Gazi Üniversitesi Devam Ediyor Radyo TV ve Sinema

98 GAZİ GELECEKTİR...

İletişim Programlarına Özgü Öğretim Çıktıları

İletişim Programlarına Özgü Öğretim Çıktıları İletişim Programlarına Özgü Öğretim Çıktıları Lisans düzeyindeki bir iletiģim programının değerlendirilmesi için baģvuruda bulunan yükseköğretim kurumu, söz konusu programının bu belgede yer alan ĠLETĠġĠM

Detaylı

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul. KİTAP TANITIM VE DEĞERLENDİRMESİ Devrim ERTÜRK Araş. Gör., Mardin Artuklu Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü. Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul. Beden konusu, Klasik

Detaylı

İLEDAK İletişim Programlarına Özgü Öğretim Çıktıları

İLEDAK İletişim Programlarına Özgü Öğretim Çıktıları İLEDAK İletişim Programlarına Özgü Öğretim Çıktıları Lisans düzeyindeki bir iletiģim programının değerlendirilmesi için baģvuruda bulunan yükseköğretim kurumu, söz konusu programının bu belgede yer alan

Detaylı

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi Bilim Dalı öğrencisi Ahmet ÖZKAN tarafından hazırlanan Ġlkokul ve Ortaokul Yöneticilerinin

Detaylı

GeliĢimsel Rehberlikte 5 Ana Müdahale. Prof. Dr. Serap NAZLI

GeliĢimsel Rehberlikte 5 Ana Müdahale. Prof. Dr. Serap NAZLI GeliĢimsel Rehberlikte 5 Ana Müdahale Prof. Dr. Serap NAZLI Okul psikolojik danışmanları okullarda hangi PDR etkinliklerini uygular? PDR etkinliklerinin genel amacı nedir? Doğrudan-Dolaylı Müdahaleler

Detaylı

ÖZEL ANTALYA ANADOLU HASTANELERİ GRUBU GENEL MÜDÜR YARDIMCISI DR.AHMET CÖMERT

ÖZEL ANTALYA ANADOLU HASTANELERİ GRUBU GENEL MÜDÜR YARDIMCISI DR.AHMET CÖMERT ÖZEL ANTALYA ANADOLU HASTANELERİ GRUBU GENEL MÜDÜR YARDIMCISI DR.AHMET CÖMERT 1 ĠLETĠġĠM İki ya da daha fazla kiģinin düģünce ve fikir alıģveriģidir KonuĢma, hareket yada mimikler ile gerçekleģir. Bizim

Detaylı

SOSYAL BİLGİLER DERSİ ( SINIFLAR) ÖĞRETİM PROGRAMI ÖMER MURAT PAMUK REHBER ÖĞRETMEN REHBER ÖĞRETMEN

SOSYAL BİLGİLER DERSİ ( SINIFLAR) ÖĞRETİM PROGRAMI ÖMER MURAT PAMUK REHBER ÖĞRETMEN REHBER ÖĞRETMEN SOSYAL BİLGİLER DERSİ (4.5.6.7 SINIFLAR) ÖĞRETİM PROGRAMI 1 DERS AKIŞI 1.ÜNİTE: SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİM PROGRAMININ GENEL YAPISI, ARADİSİPLİN, TEMATİK YAKLAŞIM 2. ÜNİTE: ÖĞRENME ALANLARI 3. ÜNİTE: BECERİLER

Detaylı

TEMAKTĠK YAKLAġIMDA FĠZĠKSEL ÇEVRE. Yrd. Doç. Dr. ġermin METĠN Hasan Kalyoncu Üniversitesi

TEMAKTĠK YAKLAġIMDA FĠZĠKSEL ÇEVRE. Yrd. Doç. Dr. ġermin METĠN Hasan Kalyoncu Üniversitesi TEMAKTĠK YAKLAġIMDA FĠZĠKSEL ÇEVRE Yrd. Doç. Dr. ġermin METĠN Hasan Kalyoncu Üniversitesi ÇOCUK ÇEVRE ĠLIġKISI Ġnsanı saran her Ģey olarak tanımlanan çevre insanı etkilerken, insanda çevreyi etkilemektedir.

Detaylı

Örgütler bu karmaģada artık daha esnek bir hiyerarģiye sahiptir.

Örgütler bu karmaģada artık daha esnek bir hiyerarģiye sahiptir. Durumsallık YaklaĢımı (KoĢulbağımlılık Kuramı) Durumsallık (KoĢulbağımlılık) Kuramının DoğuĢu KoĢul bağımlılık bir Ģeyin diğerine bağımlı olmasıdır. Eğer örgütün etkili olması isteniyorsa, örgütün yapısı

Detaylı

SAĞLIK ORTAMINDA ÇALIġANLARDA GÜVENLĠĞĠ TEHDĠT EDEN STRES ETKENLERĠ VE BAġ ETME YÖNTEMLERĠ. MANĠSA ĠL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ HEMġĠRE AYLĠN AY

SAĞLIK ORTAMINDA ÇALIġANLARDA GÜVENLĠĞĠ TEHDĠT EDEN STRES ETKENLERĠ VE BAġ ETME YÖNTEMLERĠ. MANĠSA ĠL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ HEMġĠRE AYLĠN AY SAĞLIK ORTAMINDA ÇALIġANLARDA GÜVENLĠĞĠ TEHDĠT EDEN STRES ETKENLERĠ VE BAġ ETME YÖNTEMLERĠ MANĠSA ĠL SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ HEMġĠRE AYLĠN AY GİRİŞ ÇalıĢmak yaģamın bir parçasıdır. YaĢamak nasıl bir insan hakkı

Detaylı

ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM

ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM Prof. Dr. Ali ERGUR Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Türk Toraks Derneği XVII. Kış Okulu Antalya 14.02.2018 ZANAATLA

Detaylı

Ek-1. Tablo 1. TYYÇ nin OluĢturulma AĢamaları ve Tamamlanma Tarihleri. 1 Süreci baģlatmak için karar alınması Nisan 2006

Ek-1. Tablo 1. TYYÇ nin OluĢturulma AĢamaları ve Tamamlanma Tarihleri. 1 Süreci baģlatmak için karar alınması Nisan 2006 Ek-1 Tablo 1. TYYÇ nin OluĢturulma AĢamaları ve Tamamlanma Tarihleri TYYÇ OluĢturma AĢamaları Tamamlama Tarihi 1 Süreci baģlatmak için karar alınması Nisan 2006 2 ÇalıĢma takviminin oluģturulması 2006

Detaylı

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar Ahlâk Kavramı Yrd. Doç. Dr. Rıza DEMİR İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İnsan Yönetimine Etik Yaklaşım Dersi Etik Türleri Mesleki Etik Türleri 2017 Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim

Detaylı

ÜCRET SİSTEMLERİ VE VERİMLİLİK YURTİÇİ KARGO

ÜCRET SİSTEMLERİ VE VERİMLİLİK YURTİÇİ KARGO ÜCRET SİSTEMLERİ VE VERİMLİLİK YURTİÇİ KARGO ALĠ ARIMAN:2008463007 OSMAN KARAKILIÇ:2008463066 MELĠK CANER SEVAL: 2008463092 MEHMET TEVFĠK TUNCER:2008463098 ŞİRKET TANITIMI 1982 yılında Türkiye'nin ilk

Detaylı

OKULLARDA GELİŞİMSEL ve ÖNLEYİCİ PDR-3. Prof. Dr. Serap NAZLI Ankara Üniversitesi

OKULLARDA GELİŞİMSEL ve ÖNLEYİCİ PDR-3. Prof. Dr. Serap NAZLI Ankara Üniversitesi OKULLARDA GELİŞİMSEL ve ÖNLEYİCİ PDR-3 Prof. Dr. Serap NAZLI Ankara Üniversitesi KGRP de 5 Ana Müdahale Doğrudan müdahaleler: 1. Psikolojik danıģma 2. Sınıf rehberliği Dolaylı müdahaleler: 3. Konsültasyon

Detaylı

SINIFTA ÖĞRETĠM LĠDERLĠĞĠ

SINIFTA ÖĞRETĠM LĠDERLĠĞĠ SINIFTA ÖĞRETĠM LĠDERLĠĞĠ Doç. Dr. Yücel GELĠġLĠ G.Ü.MEF. EĞĠTĠM BĠLĠMLERĠ BÖLÜMÜ Öğretimde Liderlik 1 Liderlik kavramı Liderlik kavramı yöneticiyle eģ tutulan kavram olmakla beraber aralarında ciddi fark

Detaylı

Teori (saat/hafta) Laboratuar (saat/hafta) Beslenme ve Diyetetiğe GiriĢ BES113 1.Güz ÖnkoĢullar

Teori (saat/hafta) Laboratuar (saat/hafta) Beslenme ve Diyetetiğe GiriĢ BES113 1.Güz ÖnkoĢullar BESLENME VE DĠYETETĠĞE GĠRĠġ Dersin Adı Kodu Yarıyıl Teori Laboratuar Beslenme ve Diyetetiğe GiriĢ BES113 1.Güz 1 0 0 1 ÖnkoĢullar Dersin dili Dersin Türü Dersin öğrenme ve öğretme teknikleri Dersin sorumlusu(ları)

Detaylı

SINIF ÖĞRETMENLĠĞĠ SOSYAL BĠLGĠLER ÖĞRETĠM PROGRAMI ÖMER MURAT PAMUK REHBER ÖĞRETMEN REHBER ÖĞRETMEN

SINIF ÖĞRETMENLĠĞĠ SOSYAL BĠLGĠLER ÖĞRETĠM PROGRAMI ÖMER MURAT PAMUK REHBER ÖĞRETMEN REHBER ÖĞRETMEN SINIF ÖĞRETMENLĠĞĠ SOSYAL BĠLGĠLER ÖĞRETĠM PROGRAMI 1 BECERĠLER 2 Beceri Nedir? ġimdiye kadar bilgi edinme, yaģam ve okulun temel amacı olarak görülmüģtür. Günümüzde ise bilgiye bakıģ değiģmiģtir. Bilgi;

Detaylı

OKULÖNCESĠNDE TEMATĠK YAKLAġIM ve ETKĠN ÖĞRENME. Prof. Dr. Nilüfer DARICA Hasan Kalyoncu Üniversitesi

OKULÖNCESĠNDE TEMATĠK YAKLAġIM ve ETKĠN ÖĞRENME. Prof. Dr. Nilüfer DARICA Hasan Kalyoncu Üniversitesi OKULÖNCESĠNDE TEMATĠK YAKLAġIM ve ETKĠN ÖĞRENME Prof. Dr. Nilüfer DARICA Hasan Kalyoncu Üniversitesi Uzun yıllar öğretimde en kabul edilir görüģ, bilginin hiç bozulmadan öğretenin zihninden öğrenenin zihnine

Detaylı

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi Bilim Dalı öğrencisi Feyzi ÖZMEN tarafından hazırlanan Aday Öğretmenlerin Öz Yeterlilikleri

Detaylı

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar Sosyoloji Konular ve Sorunlar Ontoloji (Varlık) Felsefe Aksiyoloji (Değer) Epistemoloji (Bilgi) 2 Felsefe Aksiyoloji (Değer) Etik Estetik Hukuk Felsefesi 3 Bilim (Olgular) Deney Gözlem Felsefe Düşünme

Detaylı

AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ ĠKĠNCĠ BÖLÜM KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR. BaĢvuru no.29628/09 Hikmet KÖSEOĞLU/TÜRKİYE

AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ ĠKĠNCĠ BÖLÜM KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR. BaĢvuru no.29628/09 Hikmet KÖSEOĞLU/TÜRKİYE AVRUPA ĠNSAN HAKLARI MAHKEMESĠ ĠKĠNCĠ BÖLÜM KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA KARAR BaĢvuru no.29628/09 Hikmet KÖSEOĞLU/TÜRKİYE Başkan, Nebojša Vučinić, Yargıçlar, Paul Lemmens, Egidijus Kūris, ve Bölüm Yazı

Detaylı

S. NO İŞBİRLİĞİ YAPILACAK KİŞİ VE KURULUŞLAR

S. NO İŞBİRLİĞİ YAPILACAK KİŞİ VE KURULUŞLAR 1 2 DR.FEVZİ-MÜRÜVET UĞUROĞLU ORTAOKULU 2016-2017 / 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILLARI EĞİTİM ORTAMLARINDA UYUŞTURUCU KULLANIMI VE BAĞIMLILIK İLE MÜCADELE EYLEM PLANI Eğitim ortamında ortamlarında uyuģturucu

Detaylı

T.C ADALET BAKANLIĞI Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü

T.C ADALET BAKANLIĞI Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü T.C ADALET BAKANLIĞI Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Ceza Ġnfaz Kurumlarında Madde Bağımlılığı Tedavi Hizmetleri Serap GÖRÜCÜ Psikolog YetiĢkin ĠyileĢtirme Bürosu Madde bağımlılığını kontrol altında

Detaylı

ULUSAL Ġġ SAĞLIĞI VE GÜVENLĠĞĠ KONSEYĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç ve kapsam

ULUSAL Ġġ SAĞLIĞI VE GÜVENLĠĞĠ KONSEYĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç ve kapsam ULUSAL Ġġ SAĞLIĞI VE GÜVENLĠĞĠ KONSEYĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç ve kapsam MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin amacı, Ulusal ĠĢ Sağlığı ve Güvenliği Konseyinin kuruluģ amacını,

Detaylı

ÇALIŞMA EKONOMİSİ KISA ÖZET

ÇALIŞMA EKONOMİSİ KISA ÖZET DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETĠN ĠLK ÜNĠTESĠ SĠZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERĠLMĠġTĠR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNĠTELERĠ ĠÇĠNDEKĠLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBĠLĠRSĠNĠZ. ÇALIŞMA EKONOMİSİ KISA ÖZET WWW.KOLAYAOF.COM

Detaylı

BĠR DEVLET HASTANESĠNDE ÇALIġANLARIN HASTA VE ÇALIġAN GÜVENLĠĞĠ ALGILARININ ĠNCELENMESĠ. Dilek OLUT

BĠR DEVLET HASTANESĠNDE ÇALIġANLARIN HASTA VE ÇALIġAN GÜVENLĠĞĠ ALGILARININ ĠNCELENMESĠ. Dilek OLUT BĠR DEVLET HASTANESĠNDE ÇALIġANLARIN HASTA VE ÇALIġAN GÜVENLĠĞĠ ALGILARININ ĠNCELENMESĠ Dilek OLUT Tıp biliminin ilk ve temel prensiplerinden biri Önce Zarar Verme ilkesidir. Bu doğrultuda kurgulanan sağlık

Detaylı

İnsan Kaynakları Yönetiminin Değişen Yüzü

İnsan Kaynakları Yönetiminin Değişen Yüzü İnsan Kaynakları Yönetiminin Değişen Yüzü İnsan Kaynakları Yönetiminin Değişen Yüzü 21. yüzyılda Ģirketlerin kurumsallaģmasında, insan kaynakları yönetiminin Ģirketlerde etkin bir Ģekilde iģlemesi, giderek

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 11.10.2016 Diploma Program Adı : HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM, LİSANS PROGRAMI, (UZAKTAN ÖĞRETİM)

Detaylı

BİLİM, TEKNOLOJİ VE SOSYAL DEĞİŞME KAVRAMLARI. Adnan ALTUN

BİLİM, TEKNOLOJİ VE SOSYAL DEĞİŞME KAVRAMLARI. Adnan ALTUN BİLİM, TEKNOLOJİ VE SOSYAL DEĞİŞME KAVRAMLARI Adnan ALTUN BĠLĠM NEDĠR? BĠLĠM TANIMLARI Her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düģünceler arasında uygunluk sağlama çabasıdır ( Albert Einstein

Detaylı

HĠTĠT ÜNĠVERSĠTESĠ. SÜREKLĠ EĞĠTĠM UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ FAALĠYET RAPORU

HĠTĠT ÜNĠVERSĠTESĠ. SÜREKLĠ EĞĠTĠM UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ FAALĠYET RAPORU HĠTĠT ÜNĠVERSĠTESĠ SÜREKLĠ EĞĠTĠM UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ FAALĠYET RAPORU 2012 ĠÇĠNDEKĠLER ÜST YÖNETĠCĠ SUNUġU I- GENEL BĠLGĠLER A- Misyon ve Vizyon.. B- Yetki, Görev ve Sorumluluklar... C- Ġdareye

Detaylı

İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal

İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal Test 5 1. İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan araştıran felsefi disipline ne denir?

Detaylı

ÖN SÖZ. Bilmek değil, uygulamak gerekli, İstemek değil, yapmak gerekli. GOETHE

ÖN SÖZ. Bilmek değil, uygulamak gerekli, İstemek değil, yapmak gerekli. GOETHE Bilmek değil, uygulamak gerekli, İstemek değil, yapmak gerekli. GOETHE ÖN SÖZ Bu kitap konu ile ilgili değiģik kitapların fikirlerinden yararlanılarak, i Ģ- letme ve endüstri mühendisliği lisans ve lisansüstü

Detaylı

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU. Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve III TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROJE ONAY FORMU Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı Eğitim Yönetimi, Denetimi, Planlaması ve Ekonomisi Bilim Dalı öğrencisi Canan ULUDAĞ tarafından hazırlanan Bağımsız Anaokullarında

Detaylı

İSMAİL VATANSEVER ETİK VE BİYOETİK KAVRAMLARININ KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ İLE İLİŞKİSİ

İSMAİL VATANSEVER ETİK VE BİYOETİK KAVRAMLARININ KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ İLE İLİŞKİSİ İSMAİL VATANSEVER ETİK VE BİYOETİK KAVRAMLARININ KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ İLE İLİŞKİSİ 1 ETİK NEDİR? ETİK NEDİR? Etik terimi Yunanca ethos yani "töre" sözcüğünden türemiştir. Değerler felsefesinin

Detaylı

TOPLUMSAL CĠNSĠYETLE ĠLGĠLĠ KURAMLAR. İlknur M. Gönenç

TOPLUMSAL CĠNSĠYETLE ĠLGĠLĠ KURAMLAR. İlknur M. Gönenç TOPLUMSAL CĠNSĠYETLE ĠLGĠLĠ KURAMLAR İlknur M. Gönenç Erkek diģi sorulmaz, muhabbetin dilinde, Hak kın yarattığı her Ģey yerli yerinde. Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok, Noksanlıkla eksiklik, senin

Detaylı

T.C. BĠNGÖL ÜNĠVERSĠTESĠ REKTÖRLÜĞÜ Strateji GeliĢtirme Dairesi BaĢkanlığı. ÇALIġANLARIN MEMNUNĠYETĠNĠ ÖLÇÜM ANKET FORMU (KAPSAM ĠÇĠ ÇALIġANLAR ĠÇĠN)

T.C. BĠNGÖL ÜNĠVERSĠTESĠ REKTÖRLÜĞÜ Strateji GeliĢtirme Dairesi BaĢkanlığı. ÇALIġANLARIN MEMNUNĠYETĠNĠ ÖLÇÜM ANKET FORMU (KAPSAM ĠÇĠ ÇALIġANLAR ĠÇĠN) ÇALIġANLARIN MEMNUNĠYETĠNĠ ÖLÇÜM ANKET FORMU (KAPSAM ĠÇĠ ÇALIġANLAR ĠÇĠN) Düzenleme Tarihi: Bingöl Üniversitesi(BÜ) Ġç Kontrol Sistemi Kurulması çalıģmaları kapsamında, Ġç Kontrol Sistemi Proje Ekibimiz

Detaylı

GeliĢimsel Rehberlikte 5 Ana Müdahale. Prof. Dr. Serap NAZLI

GeliĢimsel Rehberlikte 5 Ana Müdahale. Prof. Dr. Serap NAZLI GeliĢimsel Rehberlikte 5 Ana Müdahale Doğrudan-Dolaylı Müdahaleler Doğrudan müdahaleler: 1. Psikolojik danıģma 2. Sınıf rehberliği Dolaylı müdahaleler: 3. Konsültasyon (müģavirlik) 4. Koordinasyon 5. Akran

Detaylı

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU

T.C. ORTA KARADENİZ KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ. YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU YURT ĠÇĠ VE DIġI EĞĠTĠM VE TOPLANTI KATILIMLARI ĠÇĠN GÖREV DÖNÜġ RAPORU Adı Soyadı : Doç. Dr. Mustafa GÜLER, Dilem KOÇAK DURAK, Fatih ÇATAL, Zeynep GÜRLER YILDIZLI, Özgür Özden YALÇIN ÇalıĢtığı Birim :

Detaylı

ĠSHAKOL. Ġġ BAġVURU FORMU. Boya Sanayi A.ġ. En Son ÇekilmiĢ Fotoğrafınız. No:.. ÖNEMLĠ NOTLAR

ĠSHAKOL. Ġġ BAġVURU FORMU. Boya Sanayi A.ġ. En Son ÇekilmiĢ Fotoğrafınız. No:.. ÖNEMLĠ NOTLAR Ġġ BAġVURU FORMU ĠSHAKOL Boya Sanayi A.ġ. No:.. En Son ÇekilmiĢ Fotoğrafınız ÖNEMLĠ NOTLAR 1. BaĢvuru formunu kendi el yazınızla ve bütün soruları dikkatli ve eksiksiz olarak doldurup, imzalayınız. ĠĢ

Detaylı

T.C. KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI İSTANBUL

T.C. KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI İSTANBUL KARARIN ÖZÜ : Sivil Savunma Uzmanlığı nın Görev ve ÇalıĢma Yönetmeliği. TEKLİF : Sivil Savunma Uzmanlığı nın 31.03.2010 tarih, 2010/1043 sayılı teklifi. BAġKANLIK MAKAMI NA; Ġlgi: 18.03.2010 tarih ve 129

Detaylı

EGE ÜNİVERSİTESİ TEHLİKELİ ATIK YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

EGE ÜNİVERSİTESİ TEHLİKELİ ATIK YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç EGE ÜNİVERSİTESİ TEHLİKELİ ATIK YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Madde 1- Bu Yönergenin amacı, Ege Üniversitesi Rektörlüğü sorumluluk alanı içinde bulunan eğitim, öğretim,

Detaylı

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2 Öğretmenlik Meslek Etiği Sunu-2 Tanım: Etik Etik; İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan

Detaylı

1. Belli bir toplumun belli bir döneminde, bireysel ve toplumsal davranış kurallarını belirleyen ve inceleyen bilim tanımı aşağıdakilerden hangisine

1. Belli bir toplumun belli bir döneminde, bireysel ve toplumsal davranış kurallarını belirleyen ve inceleyen bilim tanımı aşağıdakilerden hangisine TEST 1 1. Belli bir toplumun belli bir döneminde, bireysel ve toplumsal davranış kurallarını belirleyen ve inceleyen bilim tanımı aşağıdakilerden hangisine aittir? A) Ahlak B) Meslek Ahlakı C) Etik D)

Detaylı

YÖNETMELİK. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinden: MEHMET AKĠF ERSOY ÜNĠVERSĠTESĠ KADIN SORUNLARI UYGULAMA VE. ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ

YÖNETMELİK. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinden: MEHMET AKĠF ERSOY ÜNĠVERSĠTESĠ KADIN SORUNLARI UYGULAMA VE. ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ 3 Temmuz 2012 SALI Resmî Gazete Sayı : 28342 YÖNETMELİK Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinden: MEHMET AKĠF ERSOY ÜNĠVERSĠTESĠ KADIN SORUNLARI UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM Amaç,

Detaylı

1.) Kamu Görevlileri Etik DavranıĢ Ġlkeleri ile BaĢvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik aģağıdakilerden hangisi hakkında uygulanamaz?

1.) Kamu Görevlileri Etik DavranıĢ Ġlkeleri ile BaĢvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik aģağıdakilerden hangisi hakkında uygulanamaz? Test 3 1.) Kamu Görevlileri Etik DavranıĢ Ġlkeleri ile BaĢvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik aģağıdakilerden hangisi hakkında uygulanamaz? A) Bakanlar kurulu üyeleri B) Mahalli idareler ve bunların

Detaylı

1.Tarih Felsefesi Nedir? 2.Antikçağ Yunan Dünyasında Tarih Anlayışı. 3.Tarih Felsefesinin Ortaçağdaki Kökenleri-I: Hıristiyan Ortaçağı ve Augustinus

1.Tarih Felsefesi Nedir? 2.Antikçağ Yunan Dünyasında Tarih Anlayışı. 3.Tarih Felsefesinin Ortaçağdaki Kökenleri-I: Hıristiyan Ortaçağı ve Augustinus 1.Tarih Felsefesi Nedir? 2.Antikçağ Yunan Dünyasında Tarih Anlayışı 3.Tarih Felsefesinin Ortaçağdaki Kökenleri-I: Hıristiyan Ortaçağı ve Augustinus 4.Tarih Felsefesinin Ortaçağdaki Kökenleri-2: İslâm Ortaçağı

Detaylı

TÜRKĠYE TEKNOLOJĠ GELĠġTĠRME VAKFI (TTGV) DESTEKLERĠ

TÜRKĠYE TEKNOLOJĠ GELĠġTĠRME VAKFI (TTGV) DESTEKLERĠ TÜRKĠYE TEKNOLOJĠ GELĠġTĠRME VAKFI (TTGV) DESTEKLERĠ 3 TEMEL DESTEĞĠ MEVCUTTUR 1- Ar-Ge Proje Destekleri 2- Çevre Projeleri Destekleri 3- Teknolojik Girişimcilik Destekleri Ar-Ge Proje Destekleri a) Teknoloji

Detaylı

Teori (saat/hafta) Atatürk ün prensiplerini ve Türk İnkılâbının gerekçelerinin ana temasını vermek

Teori (saat/hafta) Atatürk ün prensiplerini ve Türk İnkılâbının gerekçelerinin ana temasını vermek Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi I Dersin Adı Kodu Yarıyıl Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi I Önkoşullar Dersin dili Dersin Türü Dersin öğrenme ve öğretme teknikleri Dersin sorumlusu(ları) Dersin amacı

Detaylı

SPOR ÖRGÜTLERĠNDE TOPLAM KALĠTE YÖNETĠMĠ

SPOR ÖRGÜTLERĠNDE TOPLAM KALĠTE YÖNETĠMĠ SPOR ÖRGÜTLERĠNDE TOPLAM KALĠTE YÖNETĠMĠ Doç. Dr. Hakan Sunay KarĢılaĢtığımız önemli sorunlar, onları yarattığımız düģünce düzeyi ile çözülemez (Albert Einstein) (i). GĠRĠġ 2000 li yıllara girerken organizasyonlarda

Detaylı

: ARİF ÖZUTKU PSİKOLOJİK DANIŞMAN

: ARİF ÖZUTKU PSİKOLOJİK DANIŞMAN ,. Hazırlayan : ARİF ÖZUTKU PSİKOLOJİK DANIŞMAN Dünyada ergen olmaktan daha zor bir şey varsa o da ergenlik çağındaki bir gencin anne - babası olmaktır. ERGENLİK NEDİR? Ergenlik dönemi, biyolojik, psikolojik,

Detaylı

FIRAT ÜNİVERSİTESİ DENEYSEL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KURULUŞ VE İŞLEYİŞ YÖNERGESİ

FIRAT ÜNİVERSİTESİ DENEYSEL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KURULUŞ VE İŞLEYİŞ YÖNERGESİ FIRAT ÜNİVERSİTESİ DENEYSEL ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KURULUŞ VE İŞLEYİŞ YÖNERGESİ 1. BÖLÜM: Amaç, Kapsam, Dayanak, Tanımlar AMAÇ Madde 1. Bu Yönergenin amacı, Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığının 16 Mayıs 2004

Detaylı

Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü

Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü Prof.Dr.Muhittin TAYFUR Başkent Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Beslenme ve Diyetetik Bölümü İyi ve kötü, yanlış ve doğru kavramlarını tanımlar, Etik bilincini geliştirmeye ve insanları aydınlatmaya

Detaylı

Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları ve Cinsiyet Ayrımcılığı. Ġlknur M. Gönenç

Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları ve Cinsiyet Ayrımcılığı. Ġlknur M. Gönenç Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları ve Cinsiyet Ayrımcılığı Ġlknur M. Gönenç BİR PRENSES HAYAL EDELİM. SİZCE HANGİ MESLEK? KALIP YARGILAR Kalıpyargılar bir gruba iliģkin bilgi, inanç ve beklentilerimizi

Detaylı

ÜNİTE:1. Kurallar, Devlet ve Hukuk ÜNİTE:2. Hukukun Uygulanması ÜNİTE:3. Hukuk Sistemleri ve Türk Hukuk Tarihi ÜNİTE:4. Yargı Örgütü ÜNİTE:5

ÜNİTE:1. Kurallar, Devlet ve Hukuk ÜNİTE:2. Hukukun Uygulanması ÜNİTE:3. Hukuk Sistemleri ve Türk Hukuk Tarihi ÜNİTE:4. Yargı Örgütü ÜNİTE:5 ÜNİTE:1 Kurallar, Devlet ve Hukuk ÜNİTE:2 Hukukun Uygulanması ÜNİTE:3 Hukuk Sistemleri ve Türk Hukuk Tarihi ÜNİTE:4 Yargı Örgütü ÜNİTE:5 1 Hukuki İlişkiler ve Haklar ÜNİTE:6 Hakkın Kazanılması, Kaybedilmesi,

Detaylı

KRĠZ VE KRĠTĠK KONFERANSLARI III

KRĠZ VE KRĠTĠK KONFERANSLARI III KRĠZ VE KRĠTĠK KONFERANSLARI III krizkritik@sakarya.edu.tr KADIN, KRĠZ, KRĠTĠK 28-29 Kasım 2012 Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Konferans Bilim Kurulu Prof. Dr. Fatmagül BERKTAY (Ġstanbul

Detaylı

SAĞLIKTA DÖNÜġÜMÜN TIP EĞĠTĠMĠNE ETKĠSĠ

SAĞLIKTA DÖNÜġÜMÜN TIP EĞĠTĠMĠNE ETKĠSĠ SAĞLIKTA DÖNÜġÜMÜN TIP EĞĠTĠMĠNE ETKĠSĠ Sağlıkta yapılan dönüģümü değerlendirirken sadece sağlık alanının kendi dinamikleriyle değil aynı zamanda toplumsal süreçler, ideolojik konumlandırılmalar, sınıflararası

Detaylı

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ STRATEJİ GELİŞTİRME DAİRE BAŞKANLIĞI

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ STRATEJİ GELİŞTİRME DAİRE BAŞKANLIĞI DÜZCE ÜNİVERSİTESİ STRATEJİ GELİŞTİRME DAİRE BAŞKANLIĞI Sunum Planı Bütçe Hazırlık Mevzuatı ve Dokümanları 2018-2020 Düzce Üniversitesi Bütçe Hazırlık Çalışmaları ve Hazırlanacak Formlar Bütçe Hazırlık

Detaylı

GÜNEġĠN EN GÜZEL DOĞDUĞU ġehġrden, ADIYAMAN DAN MERHABALAR

GÜNEġĠN EN GÜZEL DOĞDUĞU ġehġrden, ADIYAMAN DAN MERHABALAR GÜNEġĠN EN GÜZEL DOĞDUĞU ġehġrden, ADIYAMAN DAN MERHABALAR ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ BAġARILI YÖNETĠMDE ĠLETĠġĠM Hastane İletişim Platformu Hastane ĠletiĢim Platformu Nedir? Bu

Detaylı

SOSYAL BİLGİLER DERSİ ( SINIFLAR) ÖĞRETİM PROGRAMI ÖMER MURAT PAMUK REHBER ÖĞRETMEN REHBER ÖĞRETMEN

SOSYAL BİLGİLER DERSİ ( SINIFLAR) ÖĞRETİM PROGRAMI ÖMER MURAT PAMUK REHBER ÖĞRETMEN REHBER ÖĞRETMEN SOSYAL BİLGİLER DERSİ (4.5.6.7 SINIFLAR) ÖĞRETİM PROGRAMI 1 DERS AKIŞI 1.ÜNİTE: SOSYAL BĠLGĠLER ÖĞRETĠM PROGRAMININ GENEL YAPISI, ARADĠSĠPLĠN, TEMATĠK YAKLAġIM 2. ÜNİTE: ÖĞRENME ALANLARI 3. ÜNİTE: BECERĠLER

Detaylı

10. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

10. SINIF DİL VE ANLATIM DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKĠM 0. SINIF DİL VE İ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ KONU ADI KAZANIMLAR TEST NO TEST ADI SUNUM / TARTIġMA ĠletiĢim ile teknolojik geliģme arasındaki iliģkiyi açıklar. Sunumun özelliklerini belirler.

Detaylı

ROMANYA TÜRK TOPLULUKLARI ÖRNEĞĠNDE ĠKĠ DĠLLĠLĠK

ROMANYA TÜRK TOPLULUKLARI ÖRNEĞĠNDE ĠKĠ DĠLLĠLĠK ROMANYA TÜRK TOPLULUKLARI ÖRNEĞĠNDE ĠKĠ DĠLLĠLĠK 1 NERĠMAN HASAN ROMANYA TÜRK TOPLULUKLARI ÖRNEĞĠNDE ĠKĠ DĠLLĠLĠK EDĠTURA UNĠVERSĠTARĂ, BUCUREġTI, 2011 3 Tehnoredactare computerizată: Angelica Mălăescu

Detaylı

HER DERS 1 SORU(N) PROJESİ

HER DERS 1 SORU(N) PROJESİ HER DERS 1 SORU(N) PROJESİ VEZİRKÖPRÜ-2016 PROJENİN ADI: HER DERS 1 SORU(N) PROJENİN AMAÇLARI: Genel Amaç(lar): Projenin temel amacı, 5.6.7.8.sınıflarda öğrenim gören öğrencilere sınıf içi ders etkinliklerini

Detaylı

G Ü Ç L E N İ N! Technical Assistance for Supporting Social Inclusion through Sports Education

G Ü Ç L E N İ N! Technical Assistance for Supporting Social Inclusion through Sports Education Technical Assistance for Supporting Social Inclusion through Sports Education Bu proje Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından ortak finanse edilmektedir. Spor Eğitimi Yoluyla Sosyal Katılımın

Detaylı

ANKARA ÇOCUK DOSTU ġehġr PROJESĠ UYGULAMA, GÖREV VE ÇALIġMA YÖNERGESĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM AMAÇ, KAPSAM, DAYANAK VE TANIMLAR

ANKARA ÇOCUK DOSTU ġehġr PROJESĠ UYGULAMA, GÖREV VE ÇALIġMA YÖNERGESĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM AMAÇ, KAPSAM, DAYANAK VE TANIMLAR Amaç ANKARA ÇOCUK DOSTU ġehġr PROJESĠ UYGULAMA, GÖREV VE ÇALIġMA YÖNERGESĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM AMAÇ, KAPSAM, DAYANAK VE TANIMLAR Madde 1- Ankara Çocuk Dostu ġehir Projesinin amacı Ankara yı; Çocuk Hakları SözleĢmesini

Detaylı

ÖĞRETMENLİK MESLEK BİLGİSİ DERSLERİ ÖĞRETMENİ

ÖĞRETMENLİK MESLEK BİLGİSİ DERSLERİ ÖĞRETMENİ TANIM ÇalıĢtığı eğitim kurumunda; öğrencilere eğitim ve öğretim teknikleri ile ilgili eğitim veren kiģidir. A- GÖREVLER Öğretmenlik meslek bilgisi dersleri ile ilgili hangi bilgi, beceri, tutum ve davranıģların,

Detaylı

2014-2015 EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI ÖZEL ATA ORTAOKULU 7.SINIF TEKNOLOJĠ ve TASARIM DERSĠ YILLIK DERS PLANI

2014-2015 EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI ÖZEL ATA ORTAOKULU 7.SINIF TEKNOLOJĠ ve TASARIM DERSĠ YILLIK DERS PLANI -7 Eylül EYLÜL 1 15-19 Eylül 014-015 ÖĞRETĠM YILI ÖZEL ATA ORTAOKULU 7.SINIF TEKNOLOJĠ ve TASARIM DERSĠ YILLIK DERS PLANI 1. Teknoloji ve Tasarım kavramlarını kavratmak.teknoloji ve Tasarım Dersinin Genel

Detaylı

TOKİ İLKOKULU/ORTAOKULU DEĞERLER EĞİTİMİ YILLIK ÇALIŞMA PLANI

TOKİ İLKOKULU/ORTAOKULU DEĞERLER EĞİTİMİ YILLIK ÇALIŞMA PLANI 2014/2015 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI TOKİ İLKOKULU/ORTAOKULU DEĞERLER EĞİTİMİ YILLIK ÇALIŞMA PLANI 2014/2015 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI TOKİ İLKOKULU-ORTAOKULU DEĞERLER EĞİTİMİ OKUL KOMİSYONUDUR ADI SOYADI Hüseyin ÖZCAN

Detaylı

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİ Felsefe Bölümü DERS İÇERİKLERİ I.SINIF I.YARIYIL FL 101 FELSEFEYE GİRİŞ I Etik, varlık, insan, sanat, bilgi ve değer gibi felsefenin başlıca alanlarının incelenmesi

Detaylı

www.binnuryesilyaprak.com

www.binnuryesilyaprak.com ÇOCUKLA VE ERGENLE ĠLETĠġĠM (Anababa eğitim semineri) Prof. Dr. Binnur YEġĠLYAPRAK Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği Onursal Başkanı

Detaylı

EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI 8. SINIF DĠN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BĠLGĠSĠ DERSĠ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIġMA TAKVĠMĠNE GÖRE DAĞILIM ÇĠZELGESĠ

EĞĠTĠM ÖĞRETĠM YILI 8. SINIF DĠN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BĠLGĠSĠ DERSĠ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIġMA TAKVĠMĠNE GÖRE DAĞILIM ÇĠZELGESĠ KASIM EKĠM EYLÜL Öğrenme Alanı: ĠNANÇ. ÜNĠTE: KAZA VE KADER Öğrencilerle TanıĢma, Dersin Amacı ve ĠĢleniĢ ġekli. Öğretmeni tanır ve dersin amacı, derste iģlenecek konular ve ders iģleme teknikleri hakkında

Detaylı

Örnekleme Süreci ve Örnekleme Yöntemleri

Örnekleme Süreci ve Örnekleme Yöntemleri Örnekleme Süreci ve Örnekleme Yöntemleri Prof. Dr. Cemal YÜKSELEN Ġstanbul Arel Üniversitesi 4. Pazarlama AraĢtırmaları Eğitim Semineri 26-29 Ekim 2010 Örnekleme Süreci Anakütleyi Tanımlamak Örnek Çerçevesini

Detaylı

www.binnuryesilyaprak.com

www.binnuryesilyaprak.com Türkiye de PDR Eğitimi ve İstihdamında Yeni Eğilimler Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK Türk PDR-DER Başkanı 16 Kasım 2007 Adana Türkiye de Psikolojik Danışma ve Rehberlik Hizmetleri Başlangıcından günümüze

Detaylı

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI Uluslararası Arka Plan Uluslararası Arka Plan Birleşmiş Milletler - CEDAW Avrupa Konseyi - Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

Detaylı

YENĠ NESĠL ORTAM ve YÜZEY DEZENFEKSĠYONU (akacid plus )

YENĠ NESĠL ORTAM ve YÜZEY DEZENFEKSĠYONU (akacid plus ) YENĠ NESĠL ORTAM ve YÜZEY DEZENFEKSĠYONU (akacid plus ) MANTAR, VĠRÜS, KÜF VE BAKTERĠLERĠ YOK EDER, SAĞLIKLI YAġAM ALANLARI OLUġTURUR. % 100 EKOLOJĠK DEZENFEKSĠYONU SAĞLIYOR ve KÖTÜ KOKUKULARA SON VERĠYORUZ

Detaylı

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı.

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı. Ders T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Programları ve Öğretimi Tezsiz Yüksek Lisans Programı Öğretim Planı Tablo 1. ve Kredi Sayıları I. Yarıyıl Ders EPO535 Eğitimde Araştırma Yöntemleri

Detaylı

KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ (KRY) EĞİTİMİ KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ: KAVRAMSAL VE TEORİK ÇERÇEVE

KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ (KRY) EĞİTİMİ KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ: KAVRAMSAL VE TEORİK ÇERÇEVE KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ (KRY) EĞİTİMİ KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ: KAVRAMSAL VE TEORİK ÇERÇEVE SUNUM PLANI 1. RİSK VE RİSK YÖNETİMİ: TANIMLAR 2. KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ 3. KURUMSAL RİSK YÖNETİMİ DÖNÜŞÜM SÜRECİ

Detaylı

Prof Dr Hülya Kayıhan

Prof Dr Hülya Kayıhan Engelli bireylerin istihdamını arttırabilmek ve iģgücü pazarına ulaģabilmelerini kolaylaģtırmak için; çalıģma kapasitesini, motivasyonu, üretkenliği, iģ arama becerilerini sosyal becerilerini arttırmak.

Detaylı

T.C. FIRAT ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ EĞĠTĠM PROGRAMLARI VE ÖĞRETĠM ANABĠLĠM DALI YÜKSEK LİSANS TEZ ÖNERİSİ

T.C. FIRAT ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ EĞĠTĠM PROGRAMLARI VE ÖĞRETĠM ANABĠLĠM DALI YÜKSEK LİSANS TEZ ÖNERİSİ T.C. FIRAT ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ EĞĠTĠM PROGRAMLARI VE ÖĞRETĠM ANABĠLĠM DALI YÜKSEK LİSANS TEZ ÖNERİSİ ÖĞRENCĠNĠN ADI SOYADI: Seda AKTI DANIġMAN ADI SOYADI: Yrd. Doç. Dr. Aysun GÜROL GENEL

Detaylı

Ölçme ve Değerlendirme Semineri

Ölçme ve Değerlendirme Semineri Ölçme ve Değerlendirme Semineri 1 Açık Uçlu Soru Yazma ve Değerlendirmede Teknikleri Öğrencilerin yazılı sorulara verdikleri ilginç yanıtlar (Türkmen, http://www.istikbal gazetesi.com.) (Kaynak: Pegem

Detaylı

Program AkıĢ Kontrol Yapıları

Program AkıĢ Kontrol Yapıları C PROGRAMLAMA Program AkıĢ Kontrol Yapıları Normal Ģartlarda C dilinde bir programın çalıģması, komutların yukarıdan aģağıya doğru ve sırasıyla iģletilmesiyle gerçekleģtirilir. Ancak bazen problemin çözümü,

Detaylı

İnsan-Merkezli Hizmet Tasarımı. 21. yüzyılda mükemmel hizmet deneyimleri yaratmak

İnsan-Merkezli Hizmet Tasarımı. 21. yüzyılda mükemmel hizmet deneyimleri yaratmak İnsan-Merkezli Hizmet Tasarımı 21. yüzyılda mükemmel hizmet deneyimleri yaratmak Bana göre insani merkezli olmak, davranış ve anlayışın işbirliği içinde olduğu, insan yapımı her şeyin kullanıcıların kavradığı

Detaylı

Muhasebe ve Denetim Mesleğinde Kurumsallaşmanın Getireceği Faydalar

Muhasebe ve Denetim Mesleğinde Kurumsallaşmanın Getireceği Faydalar Muhasebe ve Denetim Mesleğinde Kurumsallaşmanın Getireceği Faydalar Hüseyin Gürer Serbest Muhasebeci Mali MüĢavir Deloitte Türkiye Yönetici Ortağı MUHASEBE VE BAĞIMSIZ DENETĠM MESLEĞĠNDE KURUMSALLAġMANIN

Detaylı

Klinik ve Araştırmada Etik. Prof. Dr. Sibel ERKAL İLHAN

Klinik ve Araştırmada Etik. Prof. Dr. Sibel ERKAL İLHAN Klinik ve Araştırmada Etik Prof. Dr. Sibel ERKAL İLHAN Klinik Etik Klinik etik tıbbi uygulamaların içsel bir yönüdür. Her klinik vakada etik boyut vardır. Etik Karar Verme Karar alırken bilimsel ve teknik

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 11.10.2016 Diploma Program Adı : HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM, LİSANS PROGRAMI, (UZAKTAN ÖĞRETİM)

Detaylı

ĠZMĠR KÂTĠP ÇELEBĠ ÜNĠVERSĠTESĠ TIP FAKÜLTESĠ ĠNTÖRN DOKTORLUK EĞĠTĠMĠ UYGULAMA USUL VE ESASLARI

ĠZMĠR KÂTĠP ÇELEBĠ ÜNĠVERSĠTESĠ TIP FAKÜLTESĠ ĠNTÖRN DOKTORLUK EĞĠTĠMĠ UYGULAMA USUL VE ESASLARI 1 ĠZMĠR KÂTĠP ÇELEBĠ ÜNĠVERSĠTESĠ TIP FAKÜLTESĠ ĠNTÖRN DOKTORLUK EĞĠTĠMĠ UYGULAMA USUL VE ESASLARI Amaç ve Kapsam Madde 1- (1) Bu usul ve esaslar Ġzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dönem VI

Detaylı

SAĞLIKTA İLETİŞİM DR. İLKER TELLİ SAĞLIK-DER GENEL MERKEZ

SAĞLIKTA İLETİŞİM DR. İLKER TELLİ SAĞLIK-DER GENEL MERKEZ SAĞLIKTA İLETİŞİM DR. İLKER TELLİ SAĞLIK-DER GENEL MERKEZ İLETİŞİM NEDİR? Genel anlamda insanlar arasında düşünce ve duygu alışverişi olarak ele alınmaktadır. İletişim iki birim arasında birbirleriyle

Detaylı

MUSTAFA KEMAL ÜNĠVERSĠTESĠ BĠLGĠSAYAR BĠLĠMLERĠ UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ

MUSTAFA KEMAL ÜNĠVERSĠTESĠ BĠLGĠSAYAR BĠLĠMLERĠ UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ MUSTAFA KEMAL ÜNĠVERSĠTESĠ BĠLGĠSAYAR BĠLĠMLERĠ UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç MADDE 1 (1) Bu Yönetmeliğin amacı; Mustafa Kemal Üniversitesi

Detaylı

SEVDAMIZ OKUMAK PROJESĠ

SEVDAMIZ OKUMAK PROJESĠ SEVDAMIZ OKUMAK PROJESĠ VEZĠRKÖPRÜ-2016 PROJENĠN ADI:SEVDAMIZ OKUMAK PROJENĠN AMAÇLARI: Genel Amaç(lar): Projenin temel amacı, ortaokuldaki öğrencilere kitap okuma alıģkanlığı kazandırmak; öğrencilerin

Detaylı

YÖNETMELİK. Siirt Üniversitesinden: SĠĠRT ÜNĠVERSĠTESĠ YABAN HAYVANLARI KORUMA, REHABĠLĠTASYON UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM

YÖNETMELİK. Siirt Üniversitesinden: SĠĠRT ÜNĠVERSĠTESĠ YABAN HAYVANLARI KORUMA, REHABĠLĠTASYON UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM 2 Şubat 2015 PAZARTESİ Resmî Gazete Sayı : 29255 Siirt Üniversitesinden: YÖNETMELİK SĠĠRT ÜNĠVERSĠTESĠ YABAN HAYVANLARI KORUMA, REHABĠLĠTASYON UYGULAMA VE ARAġTIRMA MERKEZĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM Amaç,

Detaylı

KALĠTE BĠLGĠLENDĠRME TOPLANTISI SONUÇ BĠLDĠRGESĠ. 18 Temmuz Harran Üniversitesi. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi

KALĠTE BĠLGĠLENDĠRME TOPLANTISI SONUÇ BĠLDĠRGESĠ. 18 Temmuz Harran Üniversitesi. Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi KALĠTE BĠLGĠLENDĠRME TOPLANTISI SONUÇ BĠLDĠRGESĠ 18 Temmuz 2018 Harran Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Konferans Salonu Osmanbey YerleĢkesi, ġanlıurfa Harran Üniversitesi Kalite Koordinatörlüğü

Detaylı

T.C. B A ġ B A K A N L I K Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü. Sayı : B.02.0.PPG.0.12-010-06/14200 3 ARALIK 2009 GENELGE 2009/18

T.C. B A ġ B A K A N L I K Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü. Sayı : B.02.0.PPG.0.12-010-06/14200 3 ARALIK 2009 GENELGE 2009/18 I. GİRİŞ GENELGE 2009/18 2007-2013 döneminde Avrupa Birliğinden Ülkemize sağlanacak hibe niteliğindeki fonlar Avrupa Konseyinin 1085/2006 sayılı Katılım Öncesi Yardım Aracı Tüzüğü ve söz konusu Tüzüğün

Detaylı

DÖRDÜNCÜ YARIYIL ZORUNLU DERSLER

DÖRDÜNCÜ YARIYIL ZORUNLU DERSLER DÖRDÜNCÜ YARIYIL ZORUNLU DERSLER İNG 401/ALM 401/FRA 401 YABANCI DİL IV İngilizce, Fransızca ve Almanca lisan bilgisi veren dersler. İNG 409/ALM 409/FRA 409 YABANCI DİL IV İngilizce, Fransızca ve Almanca

Detaylı

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ DAVRANIŞIN TANIMI Davranış Kavramı, öncelikle insan veya hayvanın tek tek veya toplu olarak gösterdiği faaliyetler olarak tanımlanabilir. En genel anlamda davranış, insanların

Detaylı

DOĞAL GAZ SEKTÖRÜNDE PERSONEL BELGELENDĠRMESĠ

DOĞAL GAZ SEKTÖRÜNDE PERSONEL BELGELENDĠRMESĠ Türk Akreditasyon Kurumu Personel Akreditasyon Başkanlığı Akreditasyon Uzmanı 1 Ülkemizde ve dünyada tüm bireylerin iģgücüne katılması ve iģgücü piyasalarında istihdam edilebilmeleri için; bilgiye dayalı

Detaylı

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ DORA KİTABEVİ, EYLÜL 2018, 302 SAYFA

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ DORA KİTABEVİ, EYLÜL 2018, 302 SAYFA ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ DORA KİTABEVİ, EYLÜL 2018, 302 SAYFA KİTABIN YAZARLARI Prof. Dr. AŞKIN KESER Lisans, yüksek lisans ve doktorasını Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü nde

Detaylı

2016 YILI OCAK-HAZĠRAN DÖNEMĠ KURUMSAL MALĠ DURUM VE BEKLENTĠLER RAPORU

2016 YILI OCAK-HAZĠRAN DÖNEMĠ KURUMSAL MALĠ DURUM VE BEKLENTĠLER RAPORU 2016 YILI OCAK-HAZĠRAN DÖNEMĠ KURUMSAL MALĠ DURUM VE BEKLENTĠLER RAPORU Kamuda stratejik yönetim anlayıģının temelini oluģturan kaynakların etkili ve verimli bir Ģekilde kullanılması ilkesi çerçevesinde,

Detaylı

Yaşam Boyu Öğrenim de MTÖ Öğretmen Sendikalarının Rolü. ETUI-ETUCE Semineri Vilnius Litvanya Mart 2011

Yaşam Boyu Öğrenim de MTÖ Öğretmen Sendikalarının Rolü. ETUI-ETUCE Semineri Vilnius Litvanya Mart 2011 Yaşam Boyu Öğrenim de MTÖ Öğretmen Sendikalarının Rolü ETUI-ETUCE Semineri Vilnius Litvanya 29-31 Mart 2011 Sendikamızı temsilen yönetim kurulu üyelerimiz Fikret Civisilli ve Deniz Özalp ETUCE konferansına

Detaylı

Özgörkey Otomotiv Yetkili Satıcı ve Yetkili Servisi

Özgörkey Otomotiv Yetkili Satıcı ve Yetkili Servisi Özgörkey Otomotiv Yetkili Satıcı ve Yetkili Servisi Grup ÇekoL : Ebru Tokgöz Gizem Şimşek Özge Bozdemir Emel Sema Tarihçe Temelleri 1951 yılında, Gruba ismini veren Erdoğan Özgörkey tarafından atılan

Detaylı

DÖNEM I TIBBA GİRİŞ DERS KURULU (01 EKİM Kasım 2018)

DÖNEM I TIBBA GİRİŞ DERS KURULU (01 EKİM Kasım 2018) DÖNEM I TIBBA GİRİŞ DERS KURULU (0 EKİM 208-6 Kasım 208) DERSLER TEORİK PRATİK TOPLAM Tıbbi Biyoloji 40 X2 46 Tıbbi Biyokimya X2 7 Biyofizik 2-2 Halk Sağlığı 2 4x4 28 Tıbbi Genetik 7 -- 7 Tıp Tarihi ve

Detaylı