KOLLAJEN SENTEZİ İNHİBİTÖRLERİNDEN 5-FLOROURASİL VE HALOFUGİNON UN YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "KOLLAJEN SENTEZİ İNHİBİTÖRLERİNDEN 5-FLOROURASİL VE HALOFUGİNON UN YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ"

Transkript

1 T.C. Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Kliniği Şef: Prof. Dr. Adnan UZUNİSMAİL KOLLAJEN SENTEZİ İNHİBİTÖRLERİNDEN 5-FLOROURASİL VE HALOFUGİNON UN YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Deneysel Çalışma (Uzmanlık Tezi) Dr. Şevket Gökhan BEYHAN Tez Danışmanı: Doç. Dr. Mustafa TERCAN İstanbul-2008

2 ÖNSÖZ Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi uzmanlık eğitimim boyunca sahip olduğu bilgi ve deneyimle bana yol gösteren, değerli öğretilerini sabırla bizlere sunan, örnek aldığım, değerli hocam Prof. Dr. Adnan Uzunismail e sonsuz teşekkürlerimi sunmayı bir borç bilirim. Tez çalışmamın gerçekleşmesinde büyük katkıları olan, eğitimim boyunca yardımlarını esirgemeyen Doç Dr. Mustafa Tercan a teşekkürlerimi sunarım. Uzmanlık eğitimim boyunca birlikte çalışma fırsatı bulduğum ve eğitimime büyük katkıları olan, Op. Dr. Haydar İskenderoğlu, Op. Dr. Selçuk Öztunç, Op. Dr. Hasan Fındık, Op. Dr. Esra Çelik ve Op. Dr. Elif Eren Aydın başta olmak üzere tüm uzman ve başasistanlarıma, desteklerini ve dostluklarını esirgemeyen asistan arkadaşlarıma, hemşire ve personel çalışma arkadaşlarıma, değerli aileme teşekkür ederim. Dr. Şevket Gökhan Beyhan İstanbul-2008

3 İÇİNDEKİLER GİRİŞ...2 GENEL BİLGİ...4 A. Yara iyileşmesi İnflamatuar Faz Proliferatif Faz Matürasyon (Remodeling) Fazı...7 B. Keloid ve hipertrofik skar Keloid oluşumunda sorumlu tutulan sebepler Keloid ve Hipertrofik skarların tedavisinde kullanılan yöntemler...12 C. Keloid ve hipertrofik skar tedavisinde 5-Florourasil in kullanımı...16 D.Halofuginon...19 GEREÇ VE YÖNTEM...23 A. Denekler...23 B. Cerrahi teknik Preoperatif hazırlık Cerrahi araç-gereç Deney Cerrahi teknik Postoperatif takip Biyokimyasal inceleme Histopatolojik inceleme Yara tensil (gerilmeye dayanım) kuvvetinin ölçülmesi İstatistiksel Çalışma...30 BULGULAR...31 A. Makroskopik bulgular...31 B. Biyokimyasal bulgular...34 C. Tensil kuvvet ölçümü bulguları...35 D. Histolojik bulgular...36 E. İstatistiksel Bulgular...41 TARTIŞMA...50 ÖZET...56 SUMMARY...58 KAYNAKLAR

4 GİRİŞ Patolojik yara iyileşmesinin iki örneği olan hipertrofik skar ve keloidler normal skar dokusundan, aşırı kollajen üretimi ve anormal kollajen dizilimi ile ayrılırlar (1). Keloid ve hipertrofik skarların tedavisinde çok sayıda farklı yöntem tanımlanmıştır. Bu yöntemlerin etkinliği hakkında çok sayıda klinik ve deneysel çalışma mevcuttur. Tedavide en sık kullanılan ve etkinliklerini destekleyen nispeten daha fazla kanıt olan yöntemler; steroid enjeksiyonu (triamsinolon), bası tedavisi, silikon sheet uygulaması ve radyoterapidir (2). 5-Florourasil, kemoterapide başta kolorektal kanserler olmak üzere çeşitli malignitelerin tedavisinde kullanılan bir urasil analoğudur (3). Bunun yanında krem formu, Bazal Hücreli Karsinom (BCC) ve aktinik keratoz tedavisinde kullanılmaktadır. Etkisini DNA ve RNA sentezini engelleyerek göstermektedir (4). 5-Florourasil in fibroblastların proliferasyonunu, migrasyonunu, büyümesini ve kollajen üretimi ve kontraktilite gibi fonksiyonlarını azaltıcı etkisinin keşfedilmesi ve klinik çalışmalarda glokom cerrahisi sonrası skar oluşumunun önlenmesinde etkinliğinin gösterilmesi hipertrofik skar ve keloidlerin tedavisinde de 5- Florourasil den faydalanabileceğini fikrini ortaya çıkarmıştır (5,6). Fitzpatrick tarafından intralezyonel 5-Florourasil ile yapılan çalışmalar, 5-Florourasilin hipertrofik skar ve keloid tedavisinde ve eksizyonları sonrası rekürrenslerin engellenmesinde etkili olduğunu göstermiştir (7). Ancak bu geçmiş çalışmalarda, BCC ve aktinik keratoz tedavisinde sıklıkla kullanılan 5-Florourasilin krem formunun kullanımına rastlanmamaktadır. Halofuginon ilk olarak 1960 lı yıllarda sentezlenmiş olan bir febrifugine analoğudur. İlk olarak antimalaryal olarak sentez edilen bu ilaç sistemik yan etkileri nedeniyle kullanım alanı bulamamıştır. Günümüzde, veteriner hekimlikte kümes hayvanlarında koksidiyoz enfeksiyonlarından korunma amacıyla kullanılmaktadır (8). Son yıllarda Halofuginon un Tip I kollajen sentezini seçici olarak inhibe ettiğinin gösterilmesi patogenezinde aşırı kollajen sentezinin rol oynadığı skleroderma gibi hastalıkların tedavisi üzerindeki etkinliğinin araştırılmasına yol açmıştır. Bu çalışmalarda olumlu sonuçlar elde edilmiştir (9). Bunun yanında Halofuginon un MMP-2 sentezi ve anjiogenezis üzerindeki inhibe edici etkisini de ortaya konmuştur (10, 11). 2

5 Halofuginon un, aşırı kollajen sentezinin temel patogenezi oluşturduğu hastalıkların tedavisi üzerindeki etkinliğini gösteren sonuçlar, patogenezinde yine benzer mekanizmaların rol oynadığı hipertrofik skar ve keloidlerin tedavisinde de etkili olabileceğini düşündürmektedir. Diğer kollajen tiplerini etkilemeden Tip I kollajen sentezi üzerinde seçici olarak inhibe edici etki göstermesi yanında, özellikle keloidlerin normal dokuya invazyonunda rol oynayan MMP-2 ekspresyonunun ve anjiogenezin inhibisyonuna yol açması bu düşünceyi desteklemektedir. Ancak şu ana kadar bu konuda yapılmış bir çalışma mevcut değildir. Çalışmamızın amacı, keloid ve hipertrofik skarlar için olası tedavi edici etkileri olabileceği düşülen yeni bir ilaç olan Halofuginon un ve intralezyonel formu halen bu patolojik skarların tedavisinde kullanılan, ancak krem formu için literatürde bu konuda yayınlanmış bir çalışmaya rastlamadığımız 5-Florourasil in yara iyileşmesi üzerine etkilerini araştırmaktır. 3

6 GENEL BİLGİ: A. YARA İYİLEŞMESİ Doku yaralanması sonrası gelişen bir dizi olay, doku bütünlüğünü yeniden sağlamayı amaçlar. Memelilerde bu olaylar dizisi kemik ve bazı durumlarda karaciğer dokusu dışında skar ve fibrozis oluşumuyla sonlanır (2). Yara iyileşmesi inflamasyon, proliferasyon ve remodeling safhalarını içerir. İnflamatuar fazda hemostaz sağlanır ve bunu inflamatuar maddenin bölgeye göçü izler. Proliferasyon fazında, fibroplazi, granülasyon, kontraksiyon ve epitelizasyon gerçekleşir. Remodeling safhası, skar matürasyonu olarak da bilinir. 1.İnflamatuar Faz: İnflamasyon fazı, yara iyileşmesi sürecinin ilk aşamasıdır. Yaralanmayı takiben yara bölgesindeki yıkıma uğramış damarlar hemen daralır. Özellikle subendotelden olmak üzere hasarlı dokudan tromboplastik doku ürünleri dışarı salınır. Trombositler kümelenerek ilk hemostatik tıkacı oluşturur. Pıhtılaşma ve kompleman sistemleri harekete geçer. İntrinsik ve ekstrinsik pıhtılaşma sistemleri protrombinin trombine aktivasyonunu sağlar. Aktive trombin, fibrinojeni daha sonra polimerize olarak kalıcı pıhtıyı oluşturacak olan fibrine çevirir (2,12,13). Trombusün oluşumunu takiben hemostaz sağlanır. Kümelenmiş trombositler degranüle olarak, inflamatuar hücreleri yara bölgesine çekecek kemoaktif maddeleri, fibroblast aktivasyon faktörlerini ve vazokonstriktörleri ortama salarlar. Hemostazı takiben, damarlar koagülasyon ve kompleman sisteminin ürünlerinin etkisiyle dilate olur ve permabiliteleri artar. Bu, inflamatuar hücrelerin yaraya geçişini arttırır. Yara bölgesine ilk gelen inflamatuar hücreler arasında nötrofiller çoğunluktadır. Nötrofiller, hücresel yıkım maddelerini, yabancı cisimleri ve bakterileri yara bölgesinden uzaklaştırır. 2-3 gün içinde inflamatuar hücre sayısı monositlerin hakimiyetine geçer. Kanda dolaşan monositler yara bölgesine göç eder ve makrofajlara dönüşür. Bu makrofajlar doku makrofajlarıyla beraber onarım sürecini yönetir. Makrofajlar doku ve bakteri yıkım ürünlerini fagosite etmekle kalmaz aynı zamanda büyüme faktörlerini salarlar. Bu büyüme faktörleri endotelyal hücreleri, fibroblastları ve keratinositleri aktive ederek onarım sürecindeki görevlerini yerine getirmelerini sağlar. Makrofajlardan salınan 20 den fazla sitokin ve büyüme faktörü bilinmektedir. Monosit ve makrofajların yaradan uzaklaştırılması yara iyileşmesinde önemli 4

7 derecede yavaşlamaya, fibroblast proliferasyonunun gecikmesine ve anjiogenezin bozulmasına yol açar. 2. Proliferatif Faz: Granülasyon dokusu: Yaralanmadan yaklaşık 4 gün sonra, geçici ekstrasellüler matriks (ECM), granülasyon dokusuyla yer değiştirmeye başlar. Kapilerlerin invazyonuyla ilişkilendirilen bu morfolojik değişim aynı zamanda hücresel seviyede dermisin kalıcı elemanlarının bölgede oluşmasıyla kendini gösterir. Bunlar, fibroblastlar ve fibroblastlar tarafından oluşturulan kollajen ve kan damarlarıdır (14). Bunların yanında, granülasyon dokusu aynı zamanda, ürettikleri büyüme faktörleri ve sitokinler sayesinde inflamasyon fazıyla proliferatif faz arasında köprü görevi gören makrofajları da içerir. Fibroblastlar yara iyileşmesinde görev alan en önemli mezankimal hücrelerdir (15). Hem üretim hem de mekanik görevleri vardır. Fibroblastlar geçici matriksin yerini alacak olan kollajen bazlı matriksin üretiminden sorumludur. Mekanik görevleri ise kontraktil özellikleri sayesinde yara kontraksiyonunu sağlamalarıdır. Migrasyon: İnflamasyon fazından proliferatif faza geçişi sağlayan faktörlerden biri, sitokinler ve büyüme faktörleridir. Fibroblast migrasyonu, PDGF, NGF, TGF-β, CTGF ve Cyr-61 tarafından stimüle edilir (16). Aynı zamanda geçici matriksin içeriğinde yer alan fibronektin de fibroblastları yara bölgesine çeker (17). Yara bölgesine göç eden fibroblastlar, iki farklı hücre kaynağından gelirler. Bunlardan biri, yaraya yakın bölgelerde farklılaşan hücrelerdir. Diğeri ise, makrofaj ürünlerinin stimülasyonuyla fibroblastlara farklılaşan yakındaki mezankimal hücrelerdir (12,15). Hücre yüzeyinde bulunan integrinler, fibroblastlarla ekstrasellüler matriks arasındaki ilişkiyi kolaylaştırır (12). İntegrinler onarım sırasında hücre fonksiyonu kontrol eden düzenleyicilerdir. İntegrinler hücre dışına, membrana ve hücre içine uzantıları olan transmembranöz reseptörlerdir (18). Heterodimerik yapıdadırlar ve birbiriyle ilişkiye girerek aktif protein reseptörünü oluşturan α ve β alt ünitelerinden oluşur. İntegrinlerin ligandları büyüme faktörleri ve kollajen, elastin gibi ECM bileşenleridir. Ligandın bağlanmasını takiben integrin reseptörünün sitoplazmik 5

8 reseptöründe fosforilasyon meydana gelir ve bu bir dizi sinyal iletimi zincirini harekete geçirerek gen ekspresyonunu değiştirir ve yeni hücresel fonksiyonun meydan gelmesini sağlar. Fibroblastların yara bölgesine göçü düzensiz bir şekilde değildir. Fibroblastlar yara bölgesine fibrillere paralel olarak hareket ederler. Fibroblastlar bu göçleri sırasında, hücresel yıkım ürünleri ve matriks fibrilleriyle karşılaşırlar. Bu engelleri çeşitli matriks metalloproteinazları (MMP) yardımıyla aşarlar. Şimdiye kadar 24 farklı MMP tanımlanmıştır (19). Bunlardan MMP-1, MMP-2 ve MMP-3, TGF-β tarafından, MMP-19 ise TNF-α tarafından stimüle edilirler. MMP lerin anjiogenez ve fibroblast göçünde önemli rolleri vardır. Aynı zamanda yapılan çalışmalarda tümör invazyonuyla da ilişkilendirilmişlerdir (12). MMP ler bir grup olarak her türlü içeriğe sahip ECM yi seçim yapmadan tanıma ve yıkma yeteneğine sahiptirler. Bu, MMP lerin çok dikkatli bir şekilde regüle edilmelerini gerektirir. Bu düzenleme ilk olarak hücre içi üretim aşamasında gen ekspresyonunun düzenlenmesiyle olur. Hücre içinde üretilen MMP ler proenzimler ve zimojenler halinde hücre dışına salınır. Hücre dışındaki ikinci düzenleme, ekstrasellüler aktivasyon sırasında olur. Üçüncü düzenleme, doku matriks metalloproteinaz inhibitörleri (TIMP) aracılığıyla sağlanır (19, 20). Son yapılan çalışmalar anormal MMP ve TIMP oranlarını aşırı fibrozisin rol oynadığı skleroderma, keloid ve hipertrofik skar gibi durumlarla ilişkilendirmiştir. Yapılan çalışmalarda, hipertrofik skar ve keloidlerde MMP-2, MMP-3, MMP-13 seviyelerinin arttığı gösterilmiştir (21-23). Fujiwara, benzer bir çalışmada, keloid fibroblastlarında tip I kollajen ve MMP-1, MMP-2 TIMP-1 seviyelerinde artış saptamıştır (24). Fujiwara, keloid fibroblastlardaki artmış migratuar aktiviteyi, MMP seviyesindeki artışla ilişkilendirmiştir. ECM üretimi ve büyüme faktörleri: Fibroblastlar, kalıcı ekstraselüler matriks elemanlarını (kollajen, glikozaminoglikan (GAG), proteoglikan) ve büyüme faktörlerini üretmekten sorumludurlar. Kollajen üretimi, doku hasarının yaklaşık 3-5. gününde başlar ve PDGF, TGF-β, EGF, IGF1, FGF-2,CYGF, Cyr61, S1P tarafından stimüle edilirler (15). 6

9 Kollajen sentezinde ilk aşama bir kollajen prekürsörü olan prokollajenin sentez edilmesidir (12). Bu işlem membrana bağlı ribozomlarda meydana gelir. Prokollajen suda kolaylıkla çözünür ve bu özelliği onun hücre içerisinde rahatça taşınabilmesi için gereklidir. Hücre içi, prokollajen sentezinde en önemli aşama, lizin ve prolin in endoplazmik retikulumda hidroksilasyonudur. Bu aşama, prokollajen moleküllerinin sonradan hücre dışında meydana gelecek agregasyonu ve fibrillerin oluşumu için gereklidir. Prokollajen zincirleri hücre dışına salınmalarını takiben, hücre dışında bir dizi enzimatik işlemden geçerek fibrilleri oluşturmak üzere birleşirler. Proliferatif fazda gerçekleşen diğer bir olayda anjiogenezdir (13). Doku hasarının 2. gününde endotelyal hücreler, geçici ECM üzerinde, fibroblastlara benzer şekilde göç ederler. Endotelyal hücrelerin hareketi, VEGF, FGF, anjiopoietin ve TGFβ tarafından stimüle edilir (12). Ayrıca ECM nin kendisi de endotelyal hücreler için bir stimülandır. Endotelyal hücreler üzerlerinde bulunan integrin reseptörler sayesinde ECM yi tanırlar. VEGF, FGF ve TGF-β bu reseptörlerin hücre yüzeyindeki sayısını arttırır. MMP ler anjiogenezde önemli görev alırlar (19). MMP lerin görevi, bazal membranın yıkımı ve ECM nin endotelyal hücrelerin geçişine izin verecek şekilde yıkımıdır. MMP-1,MMP-2, MMP-9, MT-MMP ve MMP-19 anjiogenezde rol alan en önemli matriks metalloproteinazlardır (12). MMP-1 tip I kollajen matriks içine endotelyal hücre migrasyonu için gereklidir (25). MMP-2, endotelyal hücre yüzeyindeki integrinler sayesinde endotelyal hücrelere yapışır ve endotelyal hücreler ilerlerken önlerine çıkan, geçici ECM yi parçalayarak ilerlemelerini sağlar (12). 3. Matürasyon (Remodeling) Fazı: Matürasyon fazı, yara iyileşmesinin en uzun süren aşamasıdır Yaranın granülasyon dokusuyla dolup, keratinosit migrasyonuyla reepitelizasyon sağlanmasını takiben başlar. Yara iyileşmesinin her aşamasında olduğu gibi, bu aşama da diğerleriyle üst üste binmiştir (2). İnsanlarda yara matürasyonu, klinik olarak, yara kontraksiyonu, kızarıklık ve yara kalınlığında azalma, yara kuvvetinde artma ile karakterizedir. Yara kontraksiyonu, yaralanmayı takiben 4-5. günde başlar (2-12,13). Yara kontraksiyonu, myofibroblastlar sayesinde sağlanır. Myofibroblastlar, hücre içi aktin filamentleri 7

10 içeren fibroblastlardır ve kontraksiyon özelliklerine sahiptirler. Myofibroblastlar, üzerlerindeki integrin molekülleri sayesinde ECM ye tutunurlar. Matürasyon fazında yara kalınlığı azalırken, yaranın tensil (gerilmeye dayanım) kuvveti ters orantılı olarak artar (12). Bu ECM nin remodelizasyonuyla ilişkilidir. Net kollajen üretimi yaralanmadan sonra ortalama 21. güne kadar sürekli bir artış gösterir. Bu aşamadan sonra kollajen sentezinde bir azalma gözlenir (2). ECM deki artmış kollajen miktarının geri beslemeyle fibroblastlardaki kollajen sentezini azalttığı düşünülmektedir (26). Bunu yanında interferon-γ ve TNF-α fibroblastların kollajen sentezini azaltmada etkilidir (27). Yara iyileşmesinin 21. gününde maksimum kollajen miktarına ulaşılsa da, yaranın tensil kuvveti normalin ancak % 20 si kadardır. 6. haftada yaranın tensil kuvveti, olması gerekenin % 80 ine ulaşır. 21. günle 6. hafta arasında geçen ve yara kuvvetinin arttığı bu dönemde gerçekleşen asıl olay, kollajen yıkımı ve yeniden düzenlenmesidir (2,12). Kollajen yıkımı esas olarak MMP ve TIMP üretimi ile ilişkilendirilmiştir. MMP-2, TIMP-2, MMP-7 ECM remodelizasyonunun erken aşamalarında sentezlenir. Buna karşılık, MMP-1, MMP-9 ve TIMP-1 seviyelerinde ECM remodelizasyonu aşamasından önce bir düşme gözlenir (28). Bu sebeple, MMP lerin ve TIMP lerin uyumlu bir şekilde üretilmesi sağlıklı yara matürasyonu açısından önemli gibi görünmektedir. Matürasyon fazında ECM niteliğinde belirgin değişiklikler meydana gelir. Zamanla, Tip I kollajen miktarı artarken, Tip III kollajen, proteoglikan ve su miktarı azalır. Kollajen fibrillerinin kalınlığı, interfibriller bağlanma atar ve fibriller yeniden düzenlenir. Yara iyileşmesinin erken dönemlerine kollajen fibrilleri düzensiz şekilde dizilmişlerdir. Bu, iyileşmenin erken döneminde, yüksek kollajen miktarına rağmen, yara kuvvetindeki zayıflığı açıklar (29). Skar matürasyonuyla beraber, klinik olarak gözlemlenen kızarıklık azalışı yara içindeki kapillerlerin yoğunluğunun değiştiğini gösterir. Matür skar, granülasyon dokusuna oranla daha az kapiller içermektedir (14). B. KELOİD ve HİPERTROFİK SKAR Keloid ve hipertrofik skarlar, aşırı skar oluşumunun klinik olarak görülen iki farklı türüdür. Keloidler, genetik olarak eğilimli kişilerde, cilt yaralanmasını takiben anormal yara iyileşmesinin sonucu olarak ortaya çıkan fibröz aşırı büyümelerdir (30). Normal 8

11 skarların aksine gerileme göstermezler. Keloidler insan dışındaki diğer canlılarda görülmeyen (31), benign dermal fibroproliferatif tümörler olarak tanımlanabilir. Nasıl ve neden oluştukları kesin olarak bilinmese de yara iyileşme sürecinin sonlandırılmasındaki bir yetersizliğe bağlı olduğu düşünülmektedir. Skar bölgesinde fazla miktarda kollajen oluşur ve bu kollajen oluşumu yara sınırlarını aşar. Bazı çalışmalar, keloidlerden elde edilen fibroblastların normal fibroblastlarla karşılaştırıldığında daha fazla kollajen ürettiklerini göstermektedir (1,32). Bunun yanında hipertrofik skarlar keloidlerden, yara bölgesinin sınırları içinde kalmalarıyla ayrılırlar. Normal dokuyu etrafa doğru iterek büyüseler de yara etrafındaki normal dokuyu invaze etmezler (33,34). Hem hipertrofik skarlar hem de keloidler, her iki cinste de benzer oranlarda görülür. Her ikisinin de en sık görüldüğü yaşlar yirmili yaşlardır. Her ırkta görülebilirler ancak keloidler esmerlerde daha sık görülme eğilimindedirler. Hipertrofik skarlar zamanla regresyon gösterebilirler ancak keloidler regresyon göstermezler. Hipertrofik skarlar ve keloidlerin tedavisi için sıklıkla cerrahi eksizyon ve sonrasında steroid ve/veya silikon sheet uygulaması kullanılır. Bu tedavi sonrasında keloidlerde rekürrens % arasında görülürken, hipertrofik skarlarda rekürrens çok daha nadirdir (35). Keloid ve hipertrofik skarlar için pek çok risk faktörü ortaya atılmış olsa da, etyolojisinde şu ana kadar açıkça ortaya konmuş tek önemli risk faktörü, ailesel yatkınlıktır. Keloid hastalığında kalıtımın otozomal resesif yolla geçtiği düşünülmektedir, ancak şu ana kadar bu durumdan sorumlu tutulabilecek bir gen tespit edilememiştir (34). Histolojik olarak keloid ve hipertrofik skarlar, normal skar dokusundan zengin damarlanmaları, yüksek mezankimal hücre yoğunlukları, inflamatuar hücre infiltrasyonu ve kalınlaşmış epidermal hücre tabakası ile ayrılırlar. Her iki lezyonda da predominant aktive fibroblast türü mevcuttur, keloid lezyonunda görülenler daha hareketsizdir. Keloidler sıkıca paketlenmiş sayısız fibrilden oluşan büyük ve kalın kollajen lifleri içerirler. Hipertrofik skarlarda ise, fibroblastik hücreler, küçük damarlar ve rastgele organize olmuş ince kollajen fiberlerden oluşan nodüler yapılar görülür. Bu nodüler yapılar hipertrofik skarlarda hemen her zaman görünse de, keloidlerde nadiren görülür. Keloid ve hipertrofik skarların vasküler yapıları benzerdir. Birçok küçük oklüde damar içerirler. Sadece keloidlere özgü olan ve hipertrofik skarlarda bulunmayan ayırıcı histolojik bulgu geniş, eozinofilik, hyalin 9

12 benzeri kollajen lifleridir. Bu, keloidal kollajen ismiyle de anılır. Ancak keloidin bu ayırıcı histolojik bulgusunun her zaman görülmesi mümkün olmamaktadır. Keloidal kollajen keloid örneklerinin yalnızca % 55 inde tespit edilebilir (36). Keloid oluşumunun patogenezi hala açıklığa kavuşmuş değildir. Keloidlerden elde edilen fibroblastların aşırı miktarda Tip I prokollajen ürettiği, fazla miktarda VEGF, TGFβ1/β2, PDGFα reseptör ekspresyonu gösterdiği ve büyüme faktörlerine daha az ihtiyaç duyduğu bilinmektedir (30). Prolin hidroksilaz aktivitesiyle ölçülen kollajen sentezi hemen hemen 20 kat artmış bulunur (35). Keloid fibroblastların apoptozis yetenekleri de normale göre kısıtlıdır ve apoptozisle ilgili genlerde azalma mevcuttur. Kültüre edilmiş fibroblastların normal fibroblastlara göre daha fazla kollajen ve matriks metalloproteinazları ürettikleri gösterilmiştir (24). Keloid fibroblastlarının proliferasyon hızları hipertrofik skarlara göre daha yüksektir (37). Normal skarlarda bulunan bir negatif geri besleme mekanizması fibroblastların aşırı çoğalmasını engellemektedir. Bronson, matür skarlardan elde edilen fibroblastların normal yara iyileşmesinde fibroblast proliferasyonunu baskılayabildiğini göstermiştir (38). Bu negatif geri besleme mekanizmasının çalışmaması hipertrofik skarlarda ve keloidlerde abartılı yara iyileşmesini açıklayabilir. 1. Keloid oluşumunda sorumlu tutulan sebepler: Anormal fibroblast aktivitesi: Hipertrofik skarlardan ve keloidlerden elde edilen fibroblastlar değişik özellikler göstermektedir. Hipertrofik skarlarda bulunan fibroblastların bazal kollajen üretim seviyesinde orta dereceli bir yükselme mevcuttur. Ancak, büyüme faktörlerine olan cevapları normal fibroblastlara benzer. Bunun aksine keloid fibroblastları, yüksek seviyelerde kollajen, elastin, fibronektin ve proteoglikan üretirler. Bunun yanında, büyüme faktörlerine karşı daha hassastırlar. Keloid fibroblastları, esas olarak Tip I kollajen üretirler ve artmış bir proliferasyon kabiliyetleri vardır (13). Büyüme faktörleri ve diğer sitokinlerin seviyelerinde artma: TGF-β nın üç alt tipi mevcuttur (β1-β2-β3). TGF-β1 ve β2 seviyeleri keloid skarlarda yükselmiş olarak bulunur. TGF-β1 artmış kollajen ve fibronektin senteziyle ilişkilendirilmiştir. Ayrıca 10

13 keloid fibroblastların üzerlerinde, VEGF, TGFβ1/β2, PDGF reseptörlerinin daha fazla miktarda bulunduğu bildirilmiştir (30). Apoptoziste azalma: Apoptozis, embriyogenezde, dokuların şekillenmesinde ve hücre yenilenmesinde önemli rol oynamaktadır. Çalışmalar, apoptozis sürecinin yara olgunlaşmasında da önemli rol oynadığını göstermektedir. Keloidlerden elde edilen fibroblastların apoptozis yeteneklerinde azalma olduğu gösterilmiştir. Bunun üzerine apoptozisle ilgili genler olan p53, p63 ve p73 üzerinde durulmuştur. P53 geninin keloid ve hipertrofik skarlardaki fibroblastlarca normal skarlara göre daha fazla üretildiği gösterilmiştir. Bu ilk bakışta artmış kollajen sentezine karşı apoptozisin artması şeklinde bir cevap olarak düşülebilir. Ancak Ghassan, keloid fibroblastlarda üretilen p53 ün defektif olduğunu göstermiştir. Bu defektif p53 geninin apoptozis fonksiyonunun bozukluğu ile ilgili olduğu düşünülmüştür. Bunun yanında normal deride fark edilemeyecek miktarlarda üretilen p63 geninin keloid fibroblastlarda aşırı derecede sentezlendiği gösterilmiştir (39). Plazminojen Aktivatör İnhibitörü-1 seviyesinde artma: Fibrin, yara iyileşmesinde; inflamatuar hücrelerin migrasyonunda, kollajen sentezinde ve granülasyon dokunun oluşumunda önemli rol oynar. Plazmin tarafından parçalanır. Plazmin düzeyleri ürokinaz ve plazminojen aktivatör tarafından arttırılırken, plazminojen aktivatör inhibitörü-1 ile azaltılır. Keloid fibroblastlarda artmış seviyelerde plazminojen aktivatör inhibitörü-1, ve azalmış ürokinaz seviyeleri bulunur. Bu, kollajenin uzaklaştırılmasında bir eksikliğe yol açıp skar oluşumunu arttırabilir (40). Hipoksi: Keloidlerin histolojik incelemesinde, oklüze damarlar ve damar duvarına dizilmiş şişmiş endotel hücreleri görülür. Hipoksinin keloid skar oluşumuna nasıl yol açabileceği tam olarak netlik kazanmamıştır. VEGF, hipoksiye cevap olarak fibroblastlardan salınır. Gira, keloidlerde VEGF salınımının arttığına ait bulgular ortaya koymuştur. Ancak diğer bazı çalışmalar, bu bulguları desteklememiştir (41). Sebum a karşı immun reaksiyon: Keloid skarların sebuma karşı bir reaksiyona bağlı gelişebileceği düşünülmüştür. Bunu destekleyen bulgular; keloid skarların daha çok adolesan yaşta görülmesi, pilosebaseöz ünitelerin bulunmadığı avuç içi ve ayak 11

14 tabanında çok nadir görülmesi, sebase bezlerin aktivitesinin fazla olduğu bölgelerde spontan keloid skarların görülmesi, bazen keloid skara komşu bir bölgede yaralanma sonrası keloid oluşumu gözlenmemesidir. Bu teoriyi destekleyenler, keloid skar oluşumundan pilosebaseöz birimlerin rastgele hasarını sorumlu tutmaktadır (42). Onkojenler: Keloidler mezankimal tümörler olarak düşünülebilir. Keloid fibroblastların gli-1 onkojenini içerdiği ve Gli-1 proteini ürettiği gösterilmiştir. Bu onkojen normal dokudan ve hipertrofik olmayan skarlardan elde edilen fibroblastlar tarafından sentez edilmezler. Rapamycin ve tacrolimus keloidlere karşı etkili olduğu bilinen iki ajandır. Bu ajanların aynı zamanda Gli-1 proteinin hedefi olan cis-transprolyl izomeraz reseptörünü bağladıkları gösterilmiştir (13). 2. Keloid ve Hipertrofik skarların tedavisinde kullanılan yöntemler: Eksizyon: Keloidlerin eksizyonu tek başına başarılı bir tedavi yöntemi değildir. Rekürrens oranları % 45 ile % 95 arasında değişir. Genellikle diğer tedavi yöntemleriyle birlikte kullanılır (42). Steroidler (Triamsinolon): Kolay kullanımları, kolay elde edilebilir olmaları, kolay tolere edilebilmeleri ve semptomları azaltmadaki başarıları nedeniyle keloid ve hipertrofik skarların tedavisinde en sık kullanılan yöntemlerden birisi intralezyonel steroid uygulamalarıdır. Bu amaçla sıklıkla kullanılan steroid, triamsinolon asetonid dir. Sıklıkla 40 mg/ml lik dozu 4-6 hafta aralıklarla 3 kez uygulanır. Bu uygulamaya skarda düzleşme sağlanıncaya kadar devam edilebilir. Tek başına kullanımı keloidin ağırlığını hafifletebilse de tamamen yok etmez. Preoperatif bir veya birkaç doz sonrası keloidin cerrahi eksizyonu ve tedavinin postoperatif devam edilmesi sık kullanılan bir tedavi rejimidir. İntralezyonel steroid kullanımının yan etkileri atrofi, hipopigmentasyon, depigmentasyon, telenjektazi ve deri nekrozudur. Steroid kullanımına bağlı sistemik etkiler bu tür tedavilerde nadir görülür (2,12,13,32,33,42,43). Steroidler fibroblast büyümesini ve alpha 2-makroglobulin i inhibe ederek kollajen yıkımını arttırırlar. Carrol, triamsinolonun normal ve keloid fibroblast kültürlerinde TGF-β1 seviyelerini azaltırken, kollajen sentezi üzerine negatif etkisi 12

15 olan bfgf yi arttırdığını göstermiştir (44). Etkinliklerine dair yapılan çalışmalar yıl öncesine kadar dayanır ve genel olarak bu çalışmalarda % 50 nin altında rekürrens oranları verilmiştir (30). Bası tedavisi: Özellikle yanık sonrası oluşan keloid ve hipertrofik skarların tedavisinde etkili bir yöntemdir. Bu tedavi yöntemi genellikle diğer tedavi yöntemleriyle birlikte kullanılır. 4-6 ay boyunca günde saat kullanılması gerekir. Özellikle kulak lobülündeki keloidlerin tedavisinde bası yapıcı küpelerin başarılı kullanımları bildirilmiştir. Uygulanacak uygun basınç miktarı 24 mmhg ile 30 mmhg arasındadır (13,42). Silikon: 1982 de ilk kez ortaya çıkmasından bu yana, silikon sheet ve silikon içeren pomadlar, var olan hipertrofik skarların küçültülmesi ve yeni hipertrofik skarların oluşumunun engellenmesi amacıyla yaygın şekilde kullanılmaktadır. Tedavi edici etkileri birçok çalışmada bildirilmiştir (45). Silikon sheet kullanımının etki mekanizması halen belirgin değildir ve çeşitli hipotezler mevcuttur. Yapılan çalışmalarda silikon sheet uygulamasının yara üzerinde basınç, ısı, oksijen miktarı gibi parametrelerde değişiklik yaratmadığı bildirilmiştir. Etkisinin skar hidrasyonunun arttırılmasına bağlı olduğu düşünülmektedir. Yapılan bir çalışmada silikon içeren ve içermeyen bası giysilerinin benzer seviyede tedavi etkisi olduğu bildirilmiştir (42). Silikon içeren pomad ve kremlerin, silikon sheetin gösterdiği etkiyi göstermediği düşünülmektedir (13). Radyoterapi: Radyoterapinin keloid rekürrens oranını etkin bir biçimde azalttığı bilinmektedir. Kullanımı teorik olarak malignensiye yol açma riski nedeniyle kısıtlıdır (42). Radyoterapinin etkisini apoptozisi arttırarak gösterdiği düşünülmektedir. Shenkang, kültüre keloid fibroblast hücreleri üzerinde yaptığı çalışmada, 8 Gy dozunda verilen gamma ışınlarının keloid fibroblastlarda apoptozisi iki kat arttırdığını göstermiştir (46). Radyoterapinin tek başına kullanımının keloid tedavisindeki yeri tartışmalıdır. Rekürrens oranları % arası bildirilmiştir. Ancak keloid eksizyonu sonrası adjuvan radyoterapinin uzun dönemli takipte, rekürrensi önlemedeki etkinliği % arası bildirilmiştir (42). Ragoowansi tarafından 80 hasta üzerinde yapılan retrospektif bir çalışmada, keloid lezyonlarının eksizyonunu takiben 13

16 24 saat içinde 10 Gy radyoterapi uygulanmıştır (47). Hastaların 5 yıllık takip süresi sonrası; 1.yılda rekürrens oranı % 9; 5. yıl sonunda % 16 olarak bildirilmiştir. Ogawa, 129 hastadaki 147 keloid lezyonu üzerinde, eksizyon sonrası 15 Gy radyoterapi uygulamış ve 18 ay sonunda rekürrens oranını % 32,7 olarak bildirmiştir (48). Radyoterapinin, karsinogenez için teorik olarak risk taşıdığı bu hastalarda unutulmamalıdır (30). Literatürde radyoterapiyle keloid tedavisi sonrası gelişen malignitelerle ilgili çok az sayıda bildiri mevcuttur (49,50). Bu malignitelerin direk olarak radyoterapiyle ilişkilendirilebilmesi ise kolay değildir. Yine de, bu tedaviyi alacak hastalara potansiyel tehlike hakkında bilgi verilmelidir. Krioterapi: Zouboulis, keloid ve hipertrofik skarların tedavisi için bir intralezyonel krioterapi cihazı geliştirmiş ve 12 hasta üzerinde yaptığı çalışmada, lezyon boyutlarında ortalama % 51 oranında küçülme; ağrı, kaşıntı, lezyon sertliği ve skar rengi gibi belirtilerde gelişme saptadığını bildirmiştir (51). Tedavi öncesi ve sonrası yapılan histolojik analizlerde skar organizasyonunda gelişme görüldüğünü bildirmiştir. İnterferon: İntralezyonel interferon keloid ve hipertrofik skarların tedavisi amacıyla deneysel olarak araştırılmaktadır. İnterferonlar fibroblastların kollajen sentezleme yeteneğini engellerler (13). Özellikle IFN-α-2b, keloidlerdeki kollajen ve glikozaminoglikan seviyesini normal seviyelere getirir. Baş ağrısı, grip benzeri semptomlar ve miyalji tedavinin sık görülen komplikasyonlarıdır. İnterferon ile ilgili yapılan çalışmalar çelişkili sonuçlar içermektedir. Berman ve Flores, retrospektif bir çalışmada eksizyon ile IFN-α-2b yi karşılaştırmış ve interferon tedavisinin rekürrens oranını (% 18,7) eksizyon (% 51,1) ve posteksizyonel steroid tedavisine göre (% 58,4) anlamlı derecede azalmış olarak bulmuşlardır (52). Conejo-Mir, yaptığı çalışmada karbon dioksit lazer ve IFN-α-2b yi kombine ederek kullanmış ve 3 yıllık rekürrens oranını % 0 olarak bildirmiştir (53). Ancak daha güncel bir çalışmada, IFN-α-2b ile tedavi edilen 13 keloid lezyonunun 7 si rekürrens göstermiş (% 54), buna karşılık triamsinolon ile tedavi edilen 26 keloid lezyonunda rekürrens oranı çok daha düşük (% 15) bulunmuştur (54). 14

17 Lazer: Karbon dioksit lazer eksizyon uygulamasının keloid ve hipertrofik skarların tedavisindeki yeri savunulmuş olsa da değişik çalışmalarda bulunan % 50 üstündeki rekürrens oranları, bu yöntemin basit eksizyona kıyasla bir avantajı olmadığını göstermektedir. Maliyetinin yüksek olması; az kan kaybı ve azalmış postoperatif ağrı gibi avantajlarına rağmen kullanımını sınırlandırmaktadır. Bu konuda en umut verici sonuçlar, 585-nm pulsed dye lazer uygulamasıyla ilgili olarak bildirilmiştir. Etkinlik oranı % 75 olarak bildirilmiştir. Bu lazer uygulaması, hemoglobin moleküllerinin selektif termolizisine yol açarak mikrovasküler hasara ve koagülatif nekroza yol açmaktadır. Melanin pigmentinin hemoglobinle bu konuda yarışması, keloidlerin daha çok görüldüğü esmer renkli kişilerde bu metodun etkinliğini azaltmaktadır (13). Vitamin A: Oral vitamin A nın keloid skarların görünümünde gelişme yarattığı gözlemine dayanarak % 0.05 lik retinoik asidin yara iyileşmesine ve anormal skar oluşumuna etkisini araştıran bazı çalışmalar yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar olumlu olsa da, vitamin A nın deriden absorbe edilebilmesi ve buna bağlı gelişebilecek hipervitaminoz ve teratojenik etkiler nedeniyle kullanımı önerilmemektedir (45). İmiquimod % 5 krem: İmiquimod, genital siğiller, BCC ve aktinik keratoz tedavisi için geliştirilmiş immun sistemi modifiye edici topikal bir ajandır. Etkisi, proinflamatuar sitokinlerin, özellikle de interferon-α nın stimulasyonudur. İnterferonα, kollajen yıkımını arttırır. İmiquimod, bunun yanında apoptozisle ilgili genlerin ekspresyonunu arttırmaktadır. Bu özellikleri nedeniyle imiquimod, keloid ve hipertrofik skarların tedavisinde kullanılmıştır. Berman tarafından imiquimod krem 12 hastada keloidlerin eksizyonu sonrası rekürrensin önlenmesi amacıyla kullanılmış ve 24 hafta sonunda hastalarda rekürrens olmadığını gözlenmiştir (55,56). Yakın zamanda yapılan başka bir çalışmada, redüksiyon mammoplasti sonrası imiquimod kullanılan hastalarda, kullanılmayan hastalara göre skar kalitesinin daha iyi olduğu bildirilmiştir (57). İmiquimod % 5 krem ile yapılan çalışmalar olumlu sonuçlar vermiş olsa da, hem bu çalışmaların azlığı ve yapılan çalışmalardaki örnek yetersizliği, hem de takip süresinin görece kısalığı nedeniyle kesin etkileri hakkında karar vermek için henüz erken görünmektedir (30). 15

18 C. KELOİD ve HİPERTROFİK SKAR TEDAVİSİNDE 5-FLOROURASİL İN KULLANIMI 5-Florourasil (5-FU), yapısının C-5 pozisyonunda hidrojen yerine bir florin atomu içeren, bir urasil analoğudur. İlk kez, Duchinsky ve Heidelberger tarafından sentezlenmiştir (3,4). 5- FU, urasilin hücre içine transport yollarını kullanarak, rahatça hücre içine girer. Hücre içinde aktif metabolitlerine dönüştürülür. Bunlar: florodeoksiuridin monofosfat (FdUMP), florodeoksiuridin trifosfat (FdUTP) ve florouridin trifosfattır (FUTP). Bu aktif metabolitler, timidilat sentaz (TS) aktivitesini ve RNA sentezini bozarlar. 5-FU, hücre içinde dihidroprimidin dehidrogenaz (DPD) tarafından dihidroflorourasil e (DHFU) dönüştürülerek inaktive edilir. Bu işlem, özellikle karaciğerde meydana gelir (Resim 1). Resim 1: 5-Florourasil in metabolizması. 5-FU aktivasyonunun esas mekanizması, 5-FU nun fosforibozil pirofosfatı (PRPP) kofaktör olarak kullanan orotat fosforiboziltransferaz (OPRT) tarafından doğrudan veya uridin fosforilaz(up) ve uridin kinaz(uk) tarafından florouridin (FUR) üzerinden florouridin monofosfata (FUMP) dönüştürülmesidir. FUMP daha sonra iki kez fosforile olarak önce florouridin difosfata (FUDP) sonra da florouridin trifosfata (FUTP) dönüşür. Ayrıca FUDP ribonükleotid redüktaz (RR) tarafından florodeoksiuridin difosfata (FdUDP) dönüştürülebilir. Oluşan FdUDP fosforilasyon ve defosforilasyon yoluyla aktif metabolitler olan FdUTP ve FdUMP ye dönüştürülebilir.alternatif bir aktivasyon yolu 5-FU nun timidin fosforilaz (TP) ve timidin kinaz (TK) yardımıyla FdUMP ye dönüştürülmesidir. 5-FU nun dihidroprimidin dehidrogenaz (DPD) enzimi aracılığıyla dihidroflorourasile (DHFU) dönüştürülmesi 5-FU katabolizmansın hız sınırlayıcı basamağıdır.(ts: timidilat sentaz) 16

19 Kemoterapide, özellikle kolorektal kanserlerin tedavisinde kullanılan 5- FU nun hem DNA hem de RNA sentezine etkisi olduğu bilinmektedir. Bu etkilerini hem timidilat sentaz enzimini inhibe ederek, hem de DNA ve RNA yapısıyla birleşip fonksiyonlarını bozarak yerine getirirler. Timidilat sentaz, metil vericisi olarak 5,10-methylenetetrahydrofolate ı (CH 2 THF) kullanarak dump nin dtmp ye metilasyonunu katalizleyen bir enzimdir. 5-FU nun metaboliti olan FdUMP, bu enzim üzerindeki nükleotid bağlayıcı kısma stabil bir şekilde bağlanarak, normal substratı olan dump nin enzime bağlanması engeller. Bu, dtmp sentezinin engellenmesine neden olur. dtmp sentezinin engellenmesi, ileri aşamada dttp sentezinin engellenmesine neden olur. Bu, diğer deoksinükleotidlerin (datp, dgtp, dctp) miktarında bir artışa yol açar. Deoksinükleotid havuzunun dengesindeki bozulma (özellikle datp/ddtp oranının bozulması) DNA sentez ve onarımını bozarak, DNA üzerinde ölümcül bir hasara yol açar. TS inhibisyonu aynı zamanda dutp miktarındaki artmayı da beraberinde getirir. Hem dutp, hem de bir 5-FU metaboliti olan FdUTP, DNA ile yanlış biçimde birleşerek DNA hasarına yol açar (3) (Resim 2). Resim 2: 5- Florourasil in etki mekanizması (TS:Timidilat sentaz; TK:Timidin kinaz).. 5-FU nun etki mekanizmalarından biri de RNA üretim ve fonksiyonunun bozulmasıdır. 5-FU nun bir metaboliti olan FUTP, RNA ile birleşerek, normal RNA fonksiyonunun bozulmasına yol açar. 5-FU nun, fibroblastlar üzerinde proliferasyon azaltıcı etkisi olduğu gösterilmiştir ve glokom cerrahisi sonrası skar oluşumunu ve buna bağlı rekürrensi 17

20 engellemek için kullanılmıştır (6). Diğer çalışmalarda, 5-FU nun etkisini sadece fibroblast proliferasyonunu engelleyerek değil, aynı zamanda migrasyon, büyüme faktörlerinin, kollajen ve fibronektin proteinlerinin üretimi gibi fibroblast fonksiyonlarını inhibe ederek de ortaya koyduğu gösterilmiştir (5). Bulstrode, Dupuytren hastalarından ve normal bireylerden alınan fibroblast hücre kültürleri üzerinde yürüttüğü bir çalışmada, 5-FU nun kollajen sentezini selektif olarak inhibe edebildiğine dair bulgulara rastlamıştır (58). Kollajen sentezindeki bu azalışa, diğer nonkollajenez proteinlerin üretiminde azalma eşlik etmemiş ve 5-FU ya maruz kalan fibroblast hücre kültürleriyle, 5-FU ile tedavi edilmemiş hücre kültürleri arasında fibroblast hücre sayıları arasında bir farklılığa rastlanmamıştır. Canter, yaptığı deneysel çalışmada silikon implantlar etrafında kapsül oluşumunun engellenmesinde 5-FU nun etkinliğini araştırmış ve olumlu sonuçlar elde etmiştir (59). 5-FU nun glokom cerrahisi sonrası skar oluşumunun engellenmesi üzerindeki etkinliği ve güvenilirliğinin, çok merkezli ve uzun dönemli klinik çalışmalarla gösterilmesi, hipertrofik skar ve keloidlerin tedavisinde de 5-FU dan yararlanılabileceği fikrini ortaya çıkarmıştır. Fitzpatrick, 10 yıl içinde, 1000 hasta üzerinde yaptığı klinik çalışmada 5-FU nun hipertrofik skarlar ve keloidler üzerindeki etkinliğini ve güvenilirliğini göstermiştir (7). Bu çalışmada, 5-FU tedavisi, intralezyonel enjeksiyon yoluyla uygulanmış, haftada 2-3 enjeksiyon ile başlanan tedaviye, gittikçe uzayan aralıklarla 1-6 ay arası devam edilmiştir. Uppal, keloid skarları olan 11 hasta üzerinde yaptığı çalışmada, lezyonların eksizyonu sonrası yara bölgesinin bir kısmına 5 dakika boyunca 50 mg/ml lik 5-FU çözeltisini topikal olarak uygulamıştır (60). 6 ay sonra hastaların kendi skarları üzerinde yaptıkları keloid skar skorlaması 5-FU nun skar üzerindeki olumlu etkilerini göstermiştir. Aynı çalışmada, 5-FU ile tedavi edilen bölgelerden alınan biyopsi örneklerinin, 5-FU uygulanmayan bölgelerden alınan biyopsi örneklerine kıyasla, genel olarak daha az hücre proliferasyonu gösterdiği ve bu bölgelerden elde edilen keloid fibroblastlarının kontraksiyon yeteneklerinin azaldığı bulunmuştur. 5-FU nun keloid fibroblastların kontraktil yetenekleri üzerindeki etkisi diğer çalışmalar tarafından da doğrulanmıştır (61). Yapılan çalışmalarda, keloid ve hipertrofik skarların tedavisi için kullanılan intralezyonel 5-FU nun yol açtığı yan etkilere dair çeşitli sonuçlar bildirilmiştir. Nanda, 28 hasta üzerinde yaptığı çalışmada, hastalara 12 hafta boyunca haftada tek 18

21 doz 50 mg/ml olmak üzere intralezyonel 5-FU tedavisi uygulamış ve 24 hafta boyunca hastaları takip etmiştir. En sık görülen yan etkiler; enjeksiyon yerinde ağrı (% 100), ülserasyon (% 21,4), yanma hissi (% 7,1) olarak bildirmiştir (62). Grupta ve Karla, 24 hasta üzerinde yaptıkları çalışmada, ilginç olarak sadece bir hastada ülserasyona rastlamış ancak hastaların % 100 ünde hiperpigmentasyon geliştiğini bildirmişlerdir (63). Kontochristopoulos un 20 hasta üzerinde yaptığı başka bir çalışmada ise, hastaların tamamında ağrı ve hiperpigmentasyon, % 30 unda (6 hasta) ülserasyon görülmüştür (64). Bu yapılan çalışmalarda, hastalarda, 5-FU nun anemi, lökopeni, trombositopeni gibi sistemik yan etkilerine rastlanmamıştır (7,62-65). 5-FU nun topikal preparatları BCC ve aktinik keratoz tedavisinde kullanılmaktadır. Efudex, Valeant Pharmaceuticals North America şirketi tarafından üretimi yapılan ticari 5-FU preparatlarından biridir. Efudex krem, white petrolatum, stearyl alkol, propylene glycol, polysorbate 60 and parabens içeren vanishing krem bazı içerisinde % 5 oranında 5-FU içerir. Mevcut literatürde, 5-FU nun krem formunun keloid ve hipertrofik skarların tedavisinde kullanımına ait bir çalışma bulunmamaktadır. D. HALOFUGİNON Dichroa Febrifuga bitkisinin, antimalaryal özellikleri nedeniyle geleneksel Çin tıbbında yaklaşık iki bin yıl öncesine dayanan bir kullanım öyküsü mevcuttur. Febrifugine, bu bitkiden elde edilen etkin maddedir ve kimyasal yapısı nedeniyle quinazoline türevi olarak tanımlanmıştır (8). Yapılan hayvan çalışmalarda P. Lophurae ve P. Cynomolgi ye karşı, kinine kıyasla daha etkili bulunmuş ancak gastrointestinal sisteme ait yan etkileri nedeniyle yeterince klinik kullanım alanı bulamamıştır (66,67). Halofuginon [7-bromo-6-chloro-3-(3-hydroxy-2-piperidine)-2-oxopropyl- 4(3H)-quinazoline], bir febrifugine analoğudur ve 1960 lı yıllarda yeni antimalaryal ilaçlar geliştirme amacıyla yapılan çalışmaların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Antimalaryal ilaç olarak klinik kullanım alanı bulamamıştır. Ancak yaklaşık yirmi yıldır veteriner hekimlikte kümes hayvanlarında koksidiyoz enfeksiyonlardan korunma amacıyla antikoksidiyal ajan olarak kullanılmaktadır. 19

22 Yakın zamanda, Granot tarafından Halofuginon un kuş, sıçan ve insan fibroblastlarında kollajen α1 gen ekspresyonunu ve tip I kollajen sentezini inhibe ettiğinin ancak tip II ve Tip III kollajen sentezine etkisi olmadığının keşfedilmesi ilgiyi tekrar üzerine çekmiştir (9). Sonraki çalışmalarda, Halofuginon un hayvan modellerinde skleroderma ve kronik graft versus host hastalığındaki ( cgvhd ) güçlü fibrozis engelleyici etkisi gösterilmiştir (10,68). Halofuginon un aynı zamanda vasküler düz kas hücrelerinde ve mezengial hücrelerde ekstrasellüler matriks sentez ve depolanmasını da inhibe ettiği gösterilmiştir (69). Buna ek olarak, matriks metalloproteinaz 2 nin (MMP-2) üretimini ve anjiogenezi baskıladığı bulunmuştur (11,70) Pines ve arkadaşları, Halofuginon un topikal uygulandığında esas olarak fibroblastları etkilediğini ve keratinositlere etkisinin çok az olduğunu göstermiştir (68). Halofuginon un tip I kollajen sentezini baskılayıcı etkisini nasıl gösterdiği henüz tam olarak anlaşılamamıştır. McGaha, skleroderma benzeri semptomlar gösteren fibrilin-1 gen mutasyonuna sahip TSK+ ( tight skin syndrome ) sıçanlar üzerinde yaptığı çalışmada, Halofuginon u intraperitoneal olarak denekler üzerinde denemiş, sonuçta TSK+ sıçanların ciltlerinde fibrozisin azaldığı saptamıştır (71). Fibrozisteki bu azalma hidroksiprolin seviyelerinde ve kollajen tip I mrna üreten hücrelerde azalma ile bağlantılı bulunmuştur. Tip I mrna sentezinin azalması, DNA üzerinde α2 promotor aktivitesindeki azalmayla beraberdir. Aynı çalışmada bu etkinin, hücre proliferasyonu, farklılaşması ve ekstrasellüler matriks sentezi gibi çok sayıda hücre aktivitesini düzenlemekle görevli büyüme faktörlerinden biri olan TGFβ1 in sinyal transdüksiyonunun Halofuginon tarafından engellenmesiyle orta çıktığı bildirilmiştir. Bu engelleme, TGF-β1 e bağlı Smad-3 aktivasyonunun Halofuginon tarafından inhibisyonuyla oluşmaktadır (72). McGaha, daha sonra yaptığı bir çalışmada, Halofuginon un aynı zamanda kollajen gen transkripsiyonununda rol oynayan AP-1 kompleksinin bir komponenti olan c-jun un fosforilasyonunu arttırak hem TGF-β1 e bağlı kollajen promotor aktivitesini azalttığını ve hem de Smad-3 aktivitesini engellediğini göstermiştir (73). Halofuginon un Tip I kollajen sentezi üzerindeki inhibe edici etkisi, fibrozisin temel patolojiyi oluşturduğu çeşitli hayvan modelleri üzerinde araştırılmasına yol açmıştır. Bu hayvan modelleri; TSK+ ve cgvhd fareleri, abdominal, uterin ve üretral 20

23 adhezyon yaratılan sıçanları, bleomycin e bağlı pulmoner fibrozis oluşturulan sıçanları, thioacetamide ve dimethylnitrosamine e bağlı sıçanda oluşturulan sirozu içerir (71-81). Bu çalışmalarda Halofuginon, oral ve intraperitoneal uygulamanın yanında topikal olarak da kullanılmıştır. Pines, TSK+ sıçanlarda Halofuginon un % 0.03 lük kremini topikal olarak uygulamış ve Halofuginon u intraperitoneal olarak uyguladığı kontrol grubuyla karşılaştırmıştır (74). Sonuçta, Halofuginon un topikal uygulanmasının, sistemik uygulamaya benzer şekilde α1(i) gen ekspresyonunu inhibe edebildiğini ve cilt kalınlığını azalttığını göstermiştir. Bu çalışmada topikal Halofuginon un hücre proliferasyonuna etkisi de incelenmiş ve Halofuginon un dermiste bulunan ve tip I kollajen sentezleyen fibroblastların proliferasyonunu azalttığı, buna karşılık epidermiste kollajen sentezi yapmayan keratonositlere etkisinin olmadığı görülmüştür. Buradan yola çıkarak, Halofuginon un hücre proliferasyonuna etkisinin, kollajen sentezi inhibisyonuna sekonder olduğu düşünülmüştür. Diğer çalışmalar da bu savı destekler tarzdadır. Yapılan bir çalışmada, Halofuginon un damar hasarına bağlı intimal hiperplazi üzerine etkisi incelenmiş, düz kas hücrelerinde proliferasyon inhibisyonu görülürken, endotelyal hücrelerde anlamlı değişiklik olmamıştır (82). Diğer bir çalışmada, kobaylara subkutanöz olarak implante edilen C6 glioma hücrlerinin proliferasyonu Halofuginon tarafından başarı ile inhibe edilmiş, ancak kültür ortamında kollajen üretmeyen C6 glioma hücrelerinin proliferasyonuna etkisi olmamıştır (83). Başka bir çalışmada, sirotik karaciğerde, Halofuginon un etkisi, kollajen üreten esas hücreler olan stellate hücrelerin proliferasyonu üzerine olmuştur (80). Halofuginon un esas olarak Tip I kollajen üreten hücrelerin proliferasyonuna etkili olduğunu gösteren başka bir kanıtta, Tip I kollajen sentezinin bozuk olduğu Muv-13 sıçanlarda fibroblastların Halofuginon a karşı daha az hassas olmasıdır (74). Topikal Halofuginon ile yapılan insan deneyleri: 1998 yılında, Dr. S. Tamin tarafından yürütülen yayınlanmamış bir faz 1 çalışmada, Halofuginon un % 0,01'lik solüsyonu topikal olarak, 14 sağlıklı denekte denenmiştir. Sonuçlar, Halofuginon un güvenliği ve tolere edilebilirliği ile ilgili 21

24 olumlu sonuçlar vermiştir. Deride irritasyon veya sistemik absorbsiyon bulgusuna rastlanmamıştır (68). Nagler, Halofuginon un % 0,03 lük kremini, HLA uyumlu erkek kardeşinden başarılı bir kemik iliği transplantasyonu sonrası ağır kronik graft versus host (cgvhd) hastalığı gelişen 22 yaşında erkek bir hastada, cilt tutulumunun tedavisi için kullanmıştır. cgvhd ye bağlı, boyun bölgesinde sklerozis ve kontraktürler gelişen hastada, boyun bölgesinin bir yarısı topikal Halofuginon ile tedavi edilmiş, diğer yarısı kontrol olarak kullanılmıştır. Halofuginon ile tedavi edilen boyun yarısında skleroz ve kontraktürlerin azaldığı, rotasyon kabiliyetinin tedavi edilen tarafta arttığı gözlenmiştir. Alınan cilt biyopsileri topikal Halofuginon ile tedavi edilen kısımda 3. ve 6. aylarda αi (I) gen ekspresyonunun ve kollajen içeriğinin azaldığını göstermiştir. Tedavinin sonlandırılmasından 3 ay sonra bu iki parametrede eski değerlerine dönmüştür. Bu Halofuginon tedavisinin etkilerinin geri dönebilir nitelikte olduğunu düşündürmüştür. Tedavi süresince lokal veya sistemik toksisiteye ait bir bulgu saptanmamıştır. Karaciğer ve böbrek fonksiyonları için yapılan biyokimyasal testlerde, tedavi öncesi döneme göre bir farklılık saptanmamıştır ve hastanın serumunda Halofuginon a rastlanmamıştır (84). Halofuginon un güvenliği ve etkinliği araştırmak için yürütülen bir faz II klinik çalışmada, 13 hasta üzerinde Halofuginon un % 0,01 lik topikal solüsyonu kullanılmıştır (68). Sonuçlar, vital bulgularda (kan basıncı, nabız, vücut ısısı, vücut ağırlığı), hematolojik (eritrosit, lökosit, trombosit, hematokrit, hemoglobin) ve kimyasal (keratin fosfokinaz, aspartat transaminaz, glutamil transferaz, laktoz dehidrogenaz, albümin, total ve indirekt bilirubin, üre, kreatinin, glukoz, sodyum, potasyum) laboratuar testlerinde anlamlı bir değişiklik göstermemiştir. En sık görülen yan etki, değişik derecelerde meydana gelen dermatit olmuştur ve tedavinin durdurulmasını gerektirmemiştir. 22

25 GEREÇ VE YÖNTEM A. Denekler Çalışmada ağırlıkları gr arasında değişen, 24 adet yetişkin dişi Wistar-Albino cinsi sıçan kullanılmıştır. Denekler, her biri 8 er adet denekten oluşan üç gruba ayrılmıştır. I. Grup I (Kontrol grubu): Bu grupta deneklerin sırt bölgelerine birbirine paralel, vertikal yönde iki adet insizyon yapılmıştır. Takiben, bu insizyonlar 4/0 polypropilene sutür ile subkutiküler olarak sutüre edilmiştir. Denekler 28 gün boyunca takip edilmiştir. Bu süre zarfında yara bakımı için herhangi bir ilaç kullanılmamıştır. II. Grup II (5-FU grubu): Denekler birinci gruptaki teknikle opere edilmiştir. Bu gruptaki deneklerin insizyon bölgelerine 28 gün boyunca günde bir defa olmak üzere % 5 5-FU krem (Efudex ) uygulanmıştır. III. Grup III (Halofuginon grubu): Denekler birinci gruptaki teknikle opere edilmiştir. Bu gruptaki deneklerin insizyon bölgelerine 28 gün boyunca günde bir defa olmak üzere Efudex ile benzer baz madde içinde hazırlanmış % 0,03 oranında Halofuginon içeren krem uygulanmıştır. B. Cerrahi teknik 1. Preoperatif hazırlık Bu çalışma, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi / Deney Hayvanları Araştırma Etik Kurulu onayı alındıktan sonra, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Eğitim Laboratuvarında gerçekleştirildi. Denekler, ısı, ışık ve hava akımının dengeli olduğu bir odada, ayrı kafeslerde barındırılıp, standart rat diyeti ile beslendiler. Her sıçanın sırt bölgesi ameliyat öncesi traş edilip ardından povidon iyotla preoperatif hazırlık yapıldı. Anestezi için Ketamine (100 mg/kg, intraperitoneal) kullanıldı. Çalışmanın tümü aynı araştırmacı tarafından yürütüldü. 23

26 2. Cerrahi araç-gereç a. Cerrahi aletler: Cerrahi işlemler sırasında, portegü, Adson penset, disseksiyon makası, küçük boy pensler, 15 no lu bisturi ve 3 no lu bisturi sapı, steril gazlı bez, steril cerrahi eldiven, serum fizyolojik, formol, 4/0 keskin iğneli polypropilene sutür materyali kullanılmıştır. Cerrahi set otoklav ile sterilize edilmiştir. b. Efudex (% 5 5-Florourasil krem) II. gruptaki deneklerin postoperatif takibi sırasında insizyon bölgelerine uygulanan 5-Florourasil preparatı, Valeant Pharmaceuticals North America tarafından üretilen ve beyaz petrolatum, stearil alkol, propilen glikol, polisorbat 60 ve parabens (metil and propil) içeren vanishing krem içerisinde %5 oranında 5-Florourasil içeren ticari ismi Efudex olan preparattır. c. Halofuginon krem (% 0,03) III. Gruptaki deneklerin insizyon bölgelerine postoperatif dönemde uygulanan Halofuginon krem, Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Teknoloji Anabilim dalında hazırlanmıştır. Vanishing krem içerisinde % 0,03 oranında Halofuginon içermektedir. Vanishing Krem içeriği: Stearik asit.190 g Gliserin..25 ml Lanolin.20 g Trietanolamin...10 g Su.800 ml Kremin hazırlanması: Stearik asit ve lanolin 80 dereceye ısıtılarak eritildi ve yağ fazı oluşturuldu. Su fazını hazırlamak için ise trietanolamin, gliserin ve Halofuginon suda çözündürülerek, 80 dereceye ısıtıldı. Sulu faz karıştırılarak yağlı faza ilave edildi ve krem oda sıcaklığına gelene kadar karıştırıldı. Bu şekilde elde edilen kreme Halofuginon % 0.03 oranında ilave edildi. 24

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA İYİLEŞMESİ Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger YARA Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Akut Yara: Onarım süreci düzenli ve zamanında gelişir. Anatomik ve fonksiyonel bütünlük

Detaylı

Slayt 1. Slayt 2. Slayt 3 YARA İYİLEŞMESİ YARA. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger. Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir.

Slayt 1. Slayt 2. Slayt 3 YARA İYİLEŞMESİ YARA. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger. Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Slayt 1 YARA İYİLEŞMESİ Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger Slayt 2 YARA Doku bütünlüğünün bozulmasıdır. Cerrahi ya da travmatik olabilir. Slayt 3 Akut Yara: Onarım süreci düzenli ve zamanında gelişir. Anatomik

Detaylı

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ 15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ İyonlaştırıcı radyasyonların biyomoleküllere örneğin nükleik asitler ve proteinlere olan etkisi hakkında yeterli bilgi yoktur. Ancak, nükleik asitlerden

Detaylı

Tedavide yeni başka seçenekler var mı? Doç. Dr. Özge Turhan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji A.D.

Tedavide yeni başka seçenekler var mı? Doç. Dr. Özge Turhan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji A.D. Tedavide yeni başka seçenekler var mı? Doç. Dr. Özge Turhan Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji A.D. Özellikle yara bakımıyla ilgili pek çok yeni yöntem,

Detaylı

BCC DE GÜNCEL Prof. Dr. Kamer GÜNDÜZ

BCC DE GÜNCEL Prof. Dr. Kamer GÜNDÜZ BCC DE GÜNCEL Prof. Dr. Kamer GÜNDÜZ Celal Bayar Üniversitesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Anabilim Dalı-MANİSA Bazal Hücreli Kanser (BCC) 1827 - Arthur Jacob En sık rastlanan deri kanseri (%70-80) Açık

Detaylı

Epidermal Büyüme Faktörü Ülkemizdeki İlk Deneyimler

Epidermal Büyüme Faktörü Ülkemizdeki İlk Deneyimler Epidermal Büyüme Faktörü Ülkemizdeki İlk Deneyimler M. Bülent ERTUĞRUL 1, Serhan SAKARYA 1, Çağrı BÜKE 2, Bengisu AY 3, Dilek Senen DEMİREZ 4, M. Özlem SAYLAK-ERSOY 1, Barçın ÖZTÜRK 1, Öner ŞAVK 5 1 Adnan

Detaylı

HÜCRE SĠNYAL OLAYLARI PROF. DR. FATMA SAVRAN OĞUZ

HÜCRE SĠNYAL OLAYLARI PROF. DR. FATMA SAVRAN OĞUZ HÜCRE SĠNYAL OLAYLARI PROF. DR. FATMA SAVRAN OĞUZ Çok hücreli organizmaların kompleks omurgalılara evrimi, hücreler birbirleriyle iletişim kuramasalardı mümkün olmazdı. Hücre-hücre Hücre-matriks etkileşimini

Detaylı

FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ

FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR. Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ FİZYOTERAPİDE KLİNİK KAVRAMLAR Uzm. Fzt. Nazmi ŞEKERCİ İNFLAMASYON VE ONARIM İNFLAMASYON Yaralanmaya karşı dokunun vaskülarizasyonu yolu ile oluşturulan bir seri reaksiyondur. İltihabi reaksiyon.? İnflamatuar

Detaylı

Prolidaz; Önemi ve güncel yaklaşımlar

Prolidaz; Önemi ve güncel yaklaşımlar Prolidaz; Önemi ve güncel yaklaşımlar Dr. Ahmet Çelik Sütçü İmam Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı 1. Kahramanmaraş Biyokimya Günleri 7-9 Kasım 2013 Kahramanmaraş Başlıklar Tarihçe,Tanım

Detaylı

SKAR TEDAVİSİ. Dr. Peli n K oçyi ğ i t. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı

SKAR TEDAVİSİ. Dr. Peli n K oçyi ğ i t. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı SKAR TEDAVİSİ Dr. Peli n K oçyi ğ i t Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı EN İYİ SKAR TEDAVİSİ SKAR GELİŞİMİNİ ÖNLEMEKTİR! HEMOSTAZ VE İNFLAMASYON YARA İYİLEŞMESİ İnflamasyon Reepitelizasyon

Detaylı

Kuramsal: 28 saat. 4 saat-histoloji. Uygulama: 28 saat. 14 saat-fizyoloji 10 saat-biyokimya

Kuramsal: 28 saat. 4 saat-histoloji. Uygulama: 28 saat. 14 saat-fizyoloji 10 saat-biyokimya HEMATOPOETİK SİSTEM Hematopoetik Sistem * Periferik kan * Hematopoezle ilgili dokular * Hemopoetik hücrelerin fonksiyon gösterdikleri doku ve organlardan meydana gelmiştir Kuramsal: 28 saat 14 saat-fizyoloji

Detaylı

TÜMÖR ANJiYOGENEZİ TUMOR ANGIOGENESIS. Reha Aydın. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi

TÜMÖR ANJiYOGENEZİ TUMOR ANGIOGENESIS. Reha Aydın. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi TÜMÖR ANJiYOGENEZİ TUMOR ANGIOGENESIS Reha Aydın İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi TÜMÖR ANJiYOGENEZİ TUMOR ANGIOGENESIS Reha Aydın, İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Türkçe

Detaylı

FİBRİNOJEN DEPO HASTALIĞI. Yrd.Doç.Dr. Güldal YILMAZ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Ankara

FİBRİNOJEN DEPO HASTALIĞI. Yrd.Doç.Dr. Güldal YILMAZ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Ankara FİBRİNOJEN DEPO HASTALIĞI Yrd.Doç.Dr. Güldal YILMAZ Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı Ankara H. K., 5 yaşında, Kız çocuğu Şikayet: Karında şişlik Özgeçmiş: 8 aylıkken karında

Detaylı

BİLİMSEL DOSYA EXTRACT No.1

BİLİMSEL DOSYA EXTRACT No.1 BİLİMSEL DOSYA EXTRACT No.1 Çok üst düzey araştırmacılar ve biyologlarla (Marsilya Eczacılık Fakültesi Biogenotoxicology Laboratuvarı INSERM, GREDECO) işbirliği içerisinde yürütülen 14 yıllık çalışma sonrasında

Detaylı

KOAGÜLOPATİDE YATAKBAŞI TANISAL YÖNTEMLER. Dr Reyhan POLAT Dışkapı Yıldırım Beyazıt EAH Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği

KOAGÜLOPATİDE YATAKBAŞI TANISAL YÖNTEMLER. Dr Reyhan POLAT Dışkapı Yıldırım Beyazıt EAH Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği KOAGÜLOPATİDE YATAKBAŞI TANISAL YÖNTEMLER Dr Reyhan POLAT Dışkapı Yıldırım Beyazıt EAH Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği Kış Sempozyumu 6-9 Mart 2014 Sunum Planı Hemostaz Monitörizasyonu Standart Koagülasyon

Detaylı

Heterolog tip I kolajen biostimulation deri hücresi

Heterolog tip I kolajen biostimulation deri hücresi Heterolog tip I kolajen biostimulation deri hücresi Andrea Corbo ve Vincenzo Varlaro Heterolog kolajen Tip I ile biostimulation deri hücresi sınıf III tıbbi cihaz (Linerase ) kullanılmasını içerir. I kolajen

Detaylı

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ

İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar. Prof.Dr.Mitat KOZ İskelet Kasının Egzersize Yanıtı; Ağırlık çalışması ile sinir-kas sisteminde oluşan uyumlar Prof.Dr.Mitat KOZ 1 İskelet Kasının Egzersize Yanıtı Kas kan akımındaki değişim Kas kuvveti ve dayanıklılığındaki

Detaylı

Chapter 10. Summary (Turkish)-Özet

Chapter 10. Summary (Turkish)-Özet Chapter 10 Summary (Turkish)-Özet Özet Vücuda alınan enerjinin harcanandan fazla olması durumunda ortaya çıkan obezite, günümüzde tüm dünyada araştırılan sağlık sorunlarından birisidir. Obezitenin görülme

Detaylı

Hasar Kontrol Cerrahisi yılında Rotonda ve Schwab hasar kontrol kavramını 3 aşamalı bir yaklaşım olarak tanımlamışlardır.

Hasar Kontrol Cerrahisi yılında Rotonda ve Schwab hasar kontrol kavramını 3 aşamalı bir yaklaşım olarak tanımlamışlardır. Doç. Dr. Onur POLAT Hasar Kontrol Cerrahisi 1992 yılında Rotonda ve Schwab hasar kontrol kavramını 3 aşamalı bir yaklaşım olarak tanımlamışlardır. Hasar Kontrol Cerrahisi İlk aşama; Kanama ve kirlenmenin

Detaylı

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I V. KURUL DERS PROGRAMI HEMOPOETİK VE İMMÜN SİSTEM. (1 Mayıs Haziran 2017 )

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I V. KURUL DERS PROGRAMI HEMOPOETİK VE İMMÜN SİSTEM. (1 Mayıs Haziran 2017 ) Dekan V. Baş Koordinatör Dönem I Koordinatörü Dönem I Koordinatör Yardımcısı Dönem I Koordinatör Yardımcısı Kurulun amacı: 2016 2017 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I V. KURUL DERS PROGRAMI HEMOPOETİK VE İMMÜN

Detaylı

GLİKOJEN METABOLİZMASI

GLİKOJEN METABOLİZMASI METABOLİZMASI DİLDAR KONUKOĞLU TIBBİ BİYOKİMYA 8.4.2015 DİLDAR KONUKOĞLU 1 YAPISI Alfa-[1,6] glikozid Alfa- [1-4] glikozid bağı yapısal olarak D-glukozdan oluşmuş dallanmış yapı gösteren homopolisakkarittir.

Detaylı

DİYALİZAT MATRİKS METALLOPROTEİNAZ DÜZEYİ BİZE NE SÖYLÜYOR?

DİYALİZAT MATRİKS METALLOPROTEİNAZ DÜZEYİ BİZE NE SÖYLÜYOR? DİYALİZAT MATRİKS METALLOPROTEİNAZ DÜZEYİ BİZE NE SÖYLÜYOR? Muhittin Ertilav 1, Özge Timur 2, Ender Hür 5, Devrim Bozkurt 5, Haşim Nar 2, Turan Koloğlu 3, Pınar Çetin 2, Özlem Purçlutepe 2, Sait Şen 4,

Detaylı

Dr. Fatih Mehmet Azık Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi

Dr. Fatih Mehmet Azık Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Dr. Fatih Mehmet Azık Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tıp Fakültesi Yara iyileşmesi Üst düzey organize edilmiş bir kaskad Hemostaz, inflamasyon, proliferasyon ve remodeling Hasarlı dokunun normal mimarisini

Detaylı

7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ

7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ 7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ Başlıklar 1. Prokaryotlar gen ifadesini çevre koşullarına göre düzenler 2. E. Coli de laktoz metabolizması 3. Lac operonu negatif kontrol 4. CAP pozitif kontrol

Detaylı

Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD

Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD Prof.Dr.Kemal NAS Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD, Romatoloji BD Kronik enflamatuar hastalıklar, konak doku ve immun hücreleri arasındaki karmaşık etkileşimlerinden

Detaylı

PODOSİT HÜCRE MODELİNDE PROTEİNÜRİDE, SLİT DİYAFRAM PROTEİNLERİ GENLERİNİN EKSPRESYONU VE FARMAKOLOJİK MODÜLASYONU

PODOSİT HÜCRE MODELİNDE PROTEİNÜRİDE, SLİT DİYAFRAM PROTEİNLERİ GENLERİNİN EKSPRESYONU VE FARMAKOLOJİK MODÜLASYONU PODOSİT HÜCRE MODELİNDE PROTEİNÜRİDE, SLİT DİYAFRAM PROTEİNLERİ GENLERİNİN EKSPRESYONU VE FARMAKOLOJİK MODÜLASYONU Mesude Angın 1, Ender Hür 1, Çiğdem Dinçkal 1, Cenk Gökalp 1, Afig Berdeli 1, Soner Duman

Detaylı

Nesrullah AYŞİN 1, Handan MERT 2, Nihat MERT 2, Kıvanç İRAK 3. Hakkari Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, HAKKARİ

Nesrullah AYŞİN 1, Handan MERT 2, Nihat MERT 2, Kıvanç İRAK 3. Hakkari Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, HAKKARİ Nesrullah AYŞİN 1, Handan MERT 2, Nihat MERT 2, Kıvanç İRAK 3 1 Hakkari Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, HAKKARİ 2 Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Biyokimya Anabilim

Detaylı

CANLILARIN YAPISINDA BULUNAN TEMEL BİLEŞENLER

CANLILARIN YAPISINDA BULUNAN TEMEL BİLEŞENLER CANLILARIN YAPISINDA BULUNAN TEMEL BİLEŞENLER Canlıların yapısında bulunan moleküller yapısına göre 2 ye ayrılır: I. İnorganik Bileşikler: Bir canlı vücudunda sentezlenemeyen, dışardan hazır olarak aldığı

Detaylı

Cover Page. The handle holds various files of this Leiden University dissertation

Cover Page. The handle  holds various files of this Leiden University dissertation Cover Page The handle http://hdl.handle.net/1887/38405 holds various files of this Leiden University dissertation Author: Balcıoğlu, Hayri Emrah Title: Role of integrin adhesions in cellular mechanotransduction

Detaylı

İyonize Radyasyonun Hücresel Düzeydeki Etkileri ve Moleküler Yaklaşımlar

İyonize Radyasyonun Hücresel Düzeydeki Etkileri ve Moleküler Yaklaşımlar İyonize Radyasyonun Hücresel Düzeydeki Etkileri ve Moleküler Yaklaşımlar Aysun Manisalıgil, Ayşegül Yurt Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Medikal Fizik Anabilim Dalı Hücre ve Moleküller

Detaylı

TAURİNİN İSKEMİ REPERFÜZYON HASARINDA MMP-2, MMP-9 VE İLİŞKİLİ SİNYAL İLETİ YOLAĞI ÜZERİNE ETKİLERİ

TAURİNİN İSKEMİ REPERFÜZYON HASARINDA MMP-2, MMP-9 VE İLİŞKİLİ SİNYAL İLETİ YOLAĞI ÜZERİNE ETKİLERİ TAURİNİN İSKEMİ REPERFÜZYON HASARINDA MMP-2, MMP-9 VE İLİŞKİLİ SİNYAL İLETİ YOLAĞI ÜZERİNE ETKİLERİ CEMRE URAL 1, ZAHİDE ÇAVDAR 1, ASLI ÇELİK 2, ŞEVKİ ARSLAN 3, GÜLSÜM TERZİOĞLU 3, SEDA ÖZBAL 5, BEKİR

Detaylı

Kolesterol Metabolizması. Prof. Dr. Fidancı

Kolesterol Metabolizması. Prof. Dr. Fidancı Kolesterol Metabolizması Prof. Dr. Fidancı Kolesterol oldukça önemli bir biyolojik moleküldür. Membran yapısında önemli rol oynar. Steroid hormonların ve safra asitlerinin sentezinde öncül maddedir. Diyet

Detaylı

Kanser Tedavisi: Günümüz

Kanser Tedavisi: Günümüz KANSER TEDAVİSİNDE MOLEKÜLER HEDEFLER Doç. Dr. Işık G. YULUĞ Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü yulug@fen.bilkent.edu.tr Kanser Tedavisi: Günümüz Geleneksel sitotoksik ilaçlar ve

Detaylı

PRC 29 H 2 PRC 7002 MAKALE SAATİ

PRC 29 H 2 PRC 7002 MAKALE SAATİ PRC 29 PLASTİK REKONSTRÜKTİF VE ESTETİK CERRAHİ Dr. İbrahim VARGEL / 1 Dr. Tarık ÇAVUŞOĞLU/2 Dr. İlker YAZICI /3 KOD DERS ADI ÖÜ T P KREDİ AKTS PRC 7001 ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ TEZ DANIŞMANLIĞI Danışman

Detaylı

ALKOLE BAĞLI OLMAYAN HEPATİK FİBROZ MODELİNDE BETAİN TEDAVİSİNİN İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİ

ALKOLE BAĞLI OLMAYAN HEPATİK FİBROZ MODELİNDE BETAİN TEDAVİSİNİN İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİ ALKOLE BAĞLI OLMAYAN HEPATİK FİBROZ MODELİNDE BETAİN TEDAVİSİNİN İYİLEŞTİRİCİ ETKİSİ İlknur Bingül*, A. Fatih Aydın*, Canan Başaran-Küçükgergin*, Işın Doğan-Ekici**, Jale Çoban***, Semra Doğru-Abbasoğlu*,

Detaylı

*Barsak yaraları üzerine çalışmalarda probiyotikler, yaraların iyileşmesi ve kapanması amaçlı test edilmiştir.

*Barsak yaraları üzerine çalışmalarda probiyotikler, yaraların iyileşmesi ve kapanması amaçlı test edilmiştir. * *Aşılama öncesinde ve beraberinde probiyotik kullanma veya aşının içine serokonversiyon oranını arttıracağına inanılan suşların eklenmesi ilgili çalışmalar son birkaç yılda hızla artmıştır. *Şimdiye

Detaylı

LÖKOSİT. WBC; White Blood Cell,; Akyuvar. Lökosit için normal değer : Lökosit sayısını arttıran sebepler: Lökosit sayısını azaltan sebepler:

LÖKOSİT. WBC; White Blood Cell,; Akyuvar. Lökosit için normal değer : Lökosit sayısını arttıran sebepler: Lökosit sayısını azaltan sebepler: LÖKOSİT WBC; White Blood Cell,; Akyuvar Lökositler kanın beyaz hücreleridir ve vücudun savunmasında görev alırlar. Lökositler kemik iliğinde yapılır ve kan yoluyla bütün dokulara ulaşır vücudumuzu mikrop

Detaylı

İNFLAMASYON DR. YASEMIN SEZGIN. yasemin sezgin

İNFLAMASYON DR. YASEMIN SEZGIN. yasemin sezgin İNFLAMASYON DR. YASEMIN SEZGIN yasemin sezgin Inflamasyon Hasara karşı vaskülarize dokunun dinamik yanıtıdır Koruyucu bir yanıttır Hasar bölgesine koruma ve iyileştirme mekanizmalarını getirir İnflamasyonun

Detaylı

7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ

7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ 7. PROKARYOTLARDA GEN İFADESİNİN DÜZENLENMESİ Başlıklar 1. Prokaryotlar gen ifadesini çevre koşullarına göre düzenler 2. E. Coli de laktoz metabolizması 3. Lac operonu negatif kontrol 4. CAP pozitif kontrol

Detaylı

Amikasin toksisitesine bağlı deneysel akut böbrek hasarı modelinde parikalsitol oksidatif DNA hasarını engelleyebilir

Amikasin toksisitesine bağlı deneysel akut böbrek hasarı modelinde parikalsitol oksidatif DNA hasarını engelleyebilir Amikasin toksisitesine bağlı deneysel akut böbrek hasarı modelinde parikalsitol oksidatif DNA hasarını engelleyebilir Gülay Bulut 1, Yıldıray Başbuğan 2, Elif Arı 3 Hamit Hakan Alp 4, İrfan Bayram 1 Yüzüncü

Detaylı

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI ADIM ADIM YGS LYS 177. Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI Hastalık yapıcı organizmalara karşı vücudun gösterdiği dirence bağışıklık

Detaylı

HORMONLAR VE ETKİ MEKANİZMALARI

HORMONLAR VE ETKİ MEKANİZMALARI HORMONLAR VE ETKİ MEKANİZMALARI Receptörler İntrasellüler hidrofobik(llipofilik)ligandlara baglananlar Nükleer hormon reseptörleri Guanylate siklaz(nitrikoksid receptor) Hücre yüzey hidrofilik ligandlara

Detaylı

Vitamin D Prof. Dr. Gülçin Saltan İşcan AÜEF Farmakognozi ABD

Vitamin D Prof. Dr. Gülçin Saltan İşcan AÜEF Farmakognozi ABD Vitamin D3 400 Genel Bilgi Bir sterol türevi olan D vitamini diyetle alınabilir veya endojen olarak sentezlenebilir. Diyetle, bitkilerde bulunan D2 vitamini (ergokalsiferol) ve hayvan dokularında bulunan

Detaylı

Oytun Erbaş, Hüseyin Sedar Akseki, Dilek Taşkıran

Oytun Erbaş, Hüseyin Sedar Akseki, Dilek Taşkıran Yağlı Karaciğer (Metabolik Sendrom) Modeli Geliştirilen Sıçanlarda Psikoz Yatkınlığındaki Artışın Gösterilmesi ve Bu Bulgunun İnflamatuar Sitokinlerle Bağlantısının Açıklanması Oytun Erbaş, Hüseyin Sedar

Detaylı

KANSER EPİDEMİYOLOJİSİ VE KARSİNOGENEZ

KANSER EPİDEMİYOLOJİSİ VE KARSİNOGENEZ KANSER EPİDEMİYOLOJİSİ VE KARSİNOGENEZ Gökhan Erdem GATA Tıbbi Onkoloji BD 19 Mart 2014 5. Türk Tıbbi Onkoloji Kongresi, 19-23 Mart 2014, Antalya EPİDEMİYOLOJİ Epidemiyoloji, sağlık olaylarının görünme

Detaylı

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir.

Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. METABOLİZMA ve ENZİMLER METABOLİZMA Hücrelerde gerçekleşen yapım, yıkım ve dönüşüm olaylarının bütününe metabolizma denir. A. ÖZÜMLEME (ANABOLİZMA) Metabolizmanın yapım reaksiyonlarıdır. Bu tür olaylara

Detaylı

KAS DOKUSU. Prof.Dr. Ümit TÜRKOĞLU

KAS DOKUSU. Prof.Dr. Ümit TÜRKOĞLU KAS DOKUSU Prof.Dr. Ümit TÜRKOĞLU 1 Kas dokusu, kimyasal enerjiyi mekanik enerjiye dönüştürerek hareketi sağlayan bir dokudur. Toplam vücut ağırlığının Yenidoğanda % 25 Genç erişkin dönemde % 40 ve yaşlılık

Detaylı

YAZILIYA HAZIRLIK SORULARI. 9. Sınıf

YAZILIYA HAZIRLIK SORULARI. 9. Sınıf YAZILIYA HAZIRLIK SORULARI 9. Sınıf DOĞRU YANLIŞ SORULARI Nitel gözlemlerin güvenilirliği nicel gözlemlerden fazladır. Ökaryot hücrelerde kalıtım materyali çekirdek içinde bulunur. Ototrof beslenen canlılar

Detaylı

Travma Hastalarında Traneksamik Asit Kullanımının Yeri

Travma Hastalarında Traneksamik Asit Kullanımının Yeri Travma Hastalarında Traneksamik Asit Kullanımının Yeri Dr. Fa8h DOĞANAY Fa8h Sultan Mehmet EAH Mayıs 2016 Trabzon Fa8h Sultan Mehmet EAH Acil Ailesi Sunum Planı Traneksamik asit Genel özellikler, metabolizma,

Detaylı

Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler

Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler EGZERSİZ VE KAN Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler Akciğerden dokulara O2 taşınımı, Dokudan akciğere CO2 taşınımı, Sindirim organlarından hücrelere besin maddeleri taşınımı, Hücreden atık maddelerin

Detaylı

İçindekiler. 1. Ön Bilgi 2. Doku Grefti Çeşitleri 3. Biyolojik Doku 4. BellaDerm Aselüler Matriks Nedir? 5. Üretim Süreci 6.

İçindekiler. 1. Ön Bilgi 2. Doku Grefti Çeşitleri 3. Biyolojik Doku 4. BellaDerm Aselüler Matriks Nedir? 5. Üretim Süreci 6. İçindekiler 1. Ön Bilgi 2. Doku Grefti Çeşitleri 3. Biyolojik Doku 4. BellaDerm Aselüler Matriks Nedir? 5. Üretim Süreci 6. Kullanım Alanları 1 Belladerm, Musculoskeletal Transplant Foundation (MTF) tarafından

Detaylı

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu Travma ve cerrahiye ilk yanıt Total vücut enerji harcaması artar Üriner nitrojen atılımı azalır Hastanın ilk resüsitasyonundan sonra Artmış

Detaylı

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR!

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR! Lenfödem, lenf sıvısının dolaşımındaki yetersizlik yüzünden dokular arasında proteinden zengin sıvı birikimine bağlı olarak şişlik ve ilerleyen

Detaylı

Toksisiteye Etki Eden Faktörler

Toksisiteye Etki Eden Faktörler Toksisiteye Etki Eden Faktörler Toksik etki (toksisite) Tüm ksenobiyotiklerin biyolojik sistemlerde oluşturdukları zararlı etki. 2 Kimyasal Madde ile İlgili Faktörler Bir kimyasal maddenin metabolizmasında

Detaylı

T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI MÜFREDATI

T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI MÜFREDATI I. YARIYILI T. C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2016-2017 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI MÜFREDATI B 601 Temel Biyokimya I Zorunlu 3 0 3 4 B

Detaylı

İ. Ü İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Filiz Aydın

İ. Ü İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Filiz Aydın İ. Ü İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Filiz Aydın Hücre iletişimi Tüm canlılar bulundukları çevreden sinyal alırlar ve yanıt verirler Bakteriler glukoz ve amino asit gibi besinlerin

Detaylı

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX! Özel Formülasyon DAHA İYİ Yumurta Verimi Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

Detaylı

RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA C5aR 450 C/T GEN POLİMORFİZMİ: GREFT ÖMRÜ İLE T ALLELİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA C5aR 450 C/T GEN POLİMORFİZMİ: GREFT ÖMRÜ İLE T ALLELİ ARASINDAKİ İLİŞKİ RENAL TRANSPLANT ALICILARINDA C5aR 450 C/T GEN POLİMORFİZMİ: GREFT ÖMRÜ İLE T ALLELİ ARASINDAKİ İLİŞKİ Ramazan GÜNEŞAÇAR 1, Gerhard OPELZ 2, Eren ERKEN 3, Steffen PELZL 2, Bernd DOHLER 2, Andrea RUHENSTROTH

Detaylı

T. C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I V. KURUL DERS PROGRAMI HEMOPOETİK VE İMMÜN SİSTEM

T. C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I V. KURUL DERS PROGRAMI HEMOPOETİK VE İMMÜN SİSTEM T. C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2014 2015 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I Dekan Baş Koordinatör Dönem I Koordinatörü Dönem I Koordinatör Yardımcısı Dönem I Koordinatör Yardımcısı Kurulun

Detaylı

KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA. Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi

KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA. Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi KARDİYOVASKÜLER HASTALIKLARIN EPİDEMİYOLOJİSİ VE TÜTÜN KULLANIMI: MEKANİZMA Mini Ders 2 Modül: Tütünün Kalp ve Damar Hastalıkları Üzerindeki Etkisi TEMEL SLAYTLAR Kardiyovasküler Hastalıkların Epidemiyolojisi

Detaylı

TEST 1. Hücre Solunumu. 4. Aşağıda verilen moleküllerden hangisi oksijenli solunumda substrat olarak kullanılamaz? A) Glikoz B) Mineral C) Yağ asidi

TEST 1. Hücre Solunumu. 4. Aşağıda verilen moleküllerden hangisi oksijenli solunumda substrat olarak kullanılamaz? A) Glikoz B) Mineral C) Yağ asidi 1. Termometre Çimlenen bezelye tohumlar Termos Çimlenen bezelye tohumları oksijenli solunum yaptığına göre yukarıdaki düzenekle ilgili, I. Termostaki oksijen miktarı azalır. II. Termometredeki sıcaklık

Detaylı

Yağ Asitlerinin Metabolizması- I Yağ Asitlerinin Yıkılması (Oksidasyonu)

Yağ Asitlerinin Metabolizması- I Yağ Asitlerinin Yıkılması (Oksidasyonu) Yağ Asitlerinin Metabolizması- I Yağ Asitlerinin Yıkılması (Oksidasyonu) Yrd. Doç. Dr. Bekir Engin Eser Zirve Üniversitesi EBN Tıp Fakültesi Tıbbi Biyokimya A.B.D. Yağ Asitleri Uzun karbon zincirine sahip

Detaylı

KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM

KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM DOKU YENİLENMESİNDE OTOLOG ÇÖZÜM TÜRKİYEDE TEK DENTAL PRP KİTİ KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM YENİLENMEK KENDİ İÇİMİZDE ONARICI DOKU YENİLENMESİNİ HIZLANDIRAN YENİLİKÇİ

Detaylı

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ Kan, kalp, dolaşım ve solunum sistemine ait normal yapı ve fonksiyonların öğrenilmesi 1. Kanın bileşenlerini, fiziksel ve fonksiyonel özelliklerini sayar, plazmanın

Detaylı

Tam Kan; Hemogram; CBC; Complete blood count

Tam Kan; Hemogram; CBC; Complete blood count TAM KAN SAYIMI Tam Kan; Hemogram; CBC; Complete blood count Tam kan sayımı kanı oluşturan hücrelerin sayılmasıdır, bir çok hastalık için çok değerli bilgiler sunar. Test venöz kandan yapılır. Günümüzde

Detaylı

YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #18

YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #18 YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #18 1) Bakterilerin gerçekleştirdiği, I. Kimyasal enerji sayesinde besin sentezleme II. Işık enerjisini kimyasal bağ enerjisine dönüştürme III. Kimyasal bağ enerjisini ATP enerjisine

Detaylı

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI Organizmalarda daha öncede belirtildiği gibi hücresel ve humoral bağışıklık bağışıklık reaksiyonları vardır. Bunlara ilave olarak immünoljik tolerans adı verilen

Detaylı

PREMATÜRE RETİNOPATİSİ Dr Alparslan ŞAHİN Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı

PREMATÜRE RETİNOPATİSİ Dr Alparslan ŞAHİN Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı PREMATÜRE RETİNOPATİSİ Dr Alparslan ŞAHİN Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Tanım Prematüre bebeklerde retina damarlarının gelişim bozukluğu ile karakterize bir hastalıktır.

Detaylı

HAZIRLAYANLAR: Esra AYDIN ( ) Cansu SAMANCI ( ) Prof. Dr. Figen ERKOÇ Gazi Eğitim Fakültesi GAZİ ÜNİVERSİTESİ

HAZIRLAYANLAR: Esra AYDIN ( ) Cansu SAMANCI ( ) Prof. Dr. Figen ERKOÇ Gazi Eğitim Fakültesi GAZİ ÜNİVERSİTESİ ADENOZİN DEAMİNAZ HAZIRLAYANLAR: Tuba KASIMOĞLU (050559020) Esra AYDIN (050559004) Cansu SAMANCI (050559027) Sercan POLAT (050559026) Prof. Dr. Figen ERKOÇ Gazi Eğitim Fakültesi GAZİ ÜNİVERSİTESİ S Pürin

Detaylı

VIII. FAKTÖR XII EKSİKLİĞİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU BÖLÜM ULUSAL TANI VE TEDAVİ KILAVUZU 2013

VIII. FAKTÖR XII EKSİKLİĞİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU BÖLÜM ULUSAL TANI VE TEDAVİ KILAVUZU 2013 ULUSAL TANI VE TEDAVİ KILAVUZU 2013 FAKTÖR XII EKSİKLİĞİ VIII. BÖLÜM TANI VE TEDAVİ KILAVUZU KALITSAL FAKTÖR XII EKSİKLİĞİ TANI VE TEDAVİ KILAVUZU FAKTÖR XII EKSİKLİĞİ Dr. M. Cem Ar ve THD Hemofili Bilimsel

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. İlyas Yolbaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD

Yrd. Doç. Dr. İlyas Yolbaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Yrd. Doç. Dr. İlyas Yolbaş Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD KOMPLEMAN SİSTEMİ Kompleman sistem, (Compleman system) veya tamamlayıcı sistem, bir canlıdan patojenlerin temizlenmesine yardım eden biyokimyasal

Detaylı

şımları Dr. Ümit Yaşar Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı

şımları Dr. Ümit Yaşar Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Anti-anjiojenik faktörler ve tedavi yaklaşı şımları Dr. Ümit Yaşar Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Anabilim Dalı Antianjiojenik faktörler Bugüne kadar 300 den fazla inhibitörü madde gösterildi.

Detaylı

Homeostaz. Pıhtılaşma Sisteminin Fizyolojisi ve Farmakolojik Modülasyonu. Serin proteaz 27.09.2014

Homeostaz. Pıhtılaşma Sisteminin Fizyolojisi ve Farmakolojik Modülasyonu. Serin proteaz 27.09.2014 Homeostaz Pıhtılaşma Sisteminin Fizyolojisi ve Farmakolojik Modülasyonu Dr. M. Cem Ar İç Hastalıkları Anabilim Dalı Hematoloji Bilim Dalı Yaşamın devamını sağlamak için organizmanın düzenleyici sistemler

Detaylı

TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU. Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu

TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU. Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu TİP I HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONU Prof. Dr. Bilun Gemicioğlu HİPERSENSİTİVİTE REAKSİYONLARI TİP I TİP II TİPII TİPIII TİPIV TİPIV TİPIV İmmün yanıt IgE IgG IgG IgG Th1 Th2 CTL Antijen Solübl antijen Hücre/

Detaylı

BOYUN CERRAHİSİ SONRASI ADEZYONLARIN ÖNLENMESİNDE SİMVASTATİNİN ROLÜ

BOYUN CERRAHİSİ SONRASI ADEZYONLARIN ÖNLENMESİNDE SİMVASTATİNİN ROLÜ BOYUN CERRAHİSİ SONRASI ADEZYONLARIN ÖNLENMESİNDE SİMVASTATİNİN ROLÜ Dilek Işık, Özer Makay, Gökhan İçöz, Gülten Gezer, Yeşim Ertan, Ömer Özütemiz, Mahir Akyıldız, Mustafa Yılmaz, Enis Yetkin Ege Üniversitesi

Detaylı

HAYVANSAL ÜRETİM FİZYOLOJİSİ

HAYVANSAL ÜRETİM FİZYOLOJİSİ HAYVANSAL ÜRETİM FİZYOLOJİSİ 4. Hafta Prof. Dr. Gürsel DELLAL 1 Dolaşım Fizyolojisi Kan Kan, vücutta damarlar içinde devamlı halde dolaşan bir dokudur. Kan, plazma içinde süspansiyon halinde bulunan eritrosit

Detaylı

Fibrinolytics

Fibrinolytics ANTİPLATELET İLAÇLAR Fibrinolytics Adezyon Aktivasyon (agonist bağlanma) Agregasyon Aktivasyon (şekil değişikliği) Antiplatelet İlaçlar Antiplatelet ilaçlar Asetilsalisilik asit (aspirin) P2Y12 antagonistleri

Detaylı

Epidermal Büyüme Faktörü Türkiye'de Uygulama Yapılan İlk Üç Hasta

Epidermal Büyüme Faktörü Türkiye'de Uygulama Yapılan İlk Üç Hasta Epidermal Büyüme Faktörü Türkiye'de Uygulama Yapılan İlk Üç Hasta M. Bülent ERTUĞRUL, M. Özlem SAYLAK-ERSOY, Çetin TURAN, Barçın ÖZTÜRK, Serhan SAKARYA Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, İnfeksiyon

Detaylı

T. C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2014 2015 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I V. KURUL DERS PROGRAMI HEMOPOETİK VE İMMÜN SİSTEM

T. C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2014 2015 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I V. KURUL DERS PROGRAMI HEMOPOETİK VE İMMÜN SİSTEM T. C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2014 2015 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I Dekan Baş Koordinatör Dönem I Koordinatörü Dönem I Koordinatör Yardımcısı Dönem I Koordinatör Yardımcısı Kurulun

Detaylı

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın 0341110011

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın 0341110011 Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri Sena Aydın 0341110011 PATOFİZYOLOJİ Fizyoloji, hücre ve organların normal işleyişini incelerken patoloji ise bunların normalden sapmasını

Detaylı

XXVII. ULUSAL BİYOKİMYA KONGRESİ

XXVII. ULUSAL BİYOKİMYA KONGRESİ XXVII. ULUSAL BİYOKİMYA KONGRESİ TİP2 DİYABETİK RATLARDA Vitis vinifera L. EKSTRAKTININ PIK3R1 (phosphatidylinositol 3-kinase regulatory subunit 1) GEN İFADESİ ÜZERİNE ETKİSİ 1 Emine Gülsün CAN 1 Emine

Detaylı

FARELERDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PNÖMONi MODELiNDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PHIKZ FAJININ TEDAVi ETKiSiNiN ARAŞTIRILMASI. Dr.

FARELERDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PNÖMONi MODELiNDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PHIKZ FAJININ TEDAVi ETKiSiNiN ARAŞTIRILMASI. Dr. FARELERDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PNÖMONi MODELiNDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PHIKZ FAJININ TEDAVi ETKiSiNiN ARAŞTIRILMASI Dr. Kübra CAN Prof. Dr. Osman Şadi YENEN Doç. Dr. Uğur AKSU AMAÇ Son yıllarda çoklu

Detaylı

Tedavi. Tedavi hedefleri;

Tedavi. Tedavi hedefleri; Doç. Dr. Onur POLAT Tedavi DVT tanısı konduktan sonra doğal gidişine bırakılırsa, ölümcül komplikasyonu olan PE ve uzun dönemde sakatlık oranı son derece yüksek olan posttromboflebitik sendrom ve Pulmoner

Detaylı

1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir?

1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir? VÜCUT BAKIMI 1. İnsan vücudunun ölçülerini konu edinen bilim dalı aşağıdakilerden hangisidir? A) Anatomi B) Fizyoloji C) Antropometri D) Antropoloji 2. Kemik, diş, kas, organlar, sıvılar ve adipoz dokunun

Detaylı

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I I

T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I I T. C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2017-2018 EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI DÖNEM I I DOKU BİYOLOJİSİ I. DERS KURULU ( 18 EYLÜL 2017 27 EKİM 2017) DERS PROGRAMI DEKAN BAŞKOORDİNATÖR DÖNEM II KOORDİNATÖRÜ

Detaylı

Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir.

Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir. Canlıların yapısına en fazla oranda katılan organik molekül çeşididir. Deri, saç, tırnak, boynuz gibi oluşumların temel maddesi proteinlerdir. Proteinlerin yapısında; Karbon ( C ) Hidrojen ( H ) Oksijen

Detaylı

BİYOİNORGANİK KİMYA 5. HAFTA

BİYOİNORGANİK KİMYA 5. HAFTA BİYOİNORGANİK KİMYA 5. HAFTA ESER ELEMENTLER İnsan vücudunda en yüksek oranda bulunan element oksijendir. İkincisi ise karbondur. İnsan vücudunun kütlesinin %99 u sadece 6 elementten meydana gelir. Bunlar:

Detaylı

MEME KANSERİ KÖK HÜCRELERİNİN GEN EKSPRESYON PROFİLİ

MEME KANSERİ KÖK HÜCRELERİNİN GEN EKSPRESYON PROFİLİ MEME KANSERİ KÖK HÜCRELERİNİN GEN EKSPRESYON PROFİLİ Sait Murat Doğan, A. Pınar Erçetin, Zekiye Altun, Duygu Dursun, Safiye Aktaş Dokuz Eylül Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü, İzmir Slayt 1 / 14 Meme Kanseri

Detaylı

2. Kanun- Enerji dönüşümü sırasında bir miktar kullanılabilir kullanılamayan enerji ısı olarak kaybolur.

2. Kanun- Enerji dönüşümü sırasında bir miktar kullanılabilir kullanılamayan enerji ısı olarak kaybolur. Enerji Dönüşümleri Enerji Enerji; bir maddeyi taşıma veya değiştirme kapasitesi anlamına gelir. Enerji : Enerji bir formdan diğerine dönüştürülebilir. Kimyasal enerji ;moleküllerinin kimyasal bağlarının

Detaylı

Arı sütünün besinsel içeriği aşağıdaki tabloda yer almaktadır

Arı sütünün besinsel içeriği aşağıdaki tabloda yer almaktadır Arı Sütü Arı sütü koyu kıvamda jelatinöz vasıfta olup beyaz-sarı renktedir. Arı sütü için uluslararası üretim standartları bulunmayıp Brezilya, Bulgaristan, Japonya ve İsviçre de uygulanan ulusal standartlar

Detaylı

27/04/16. Sunu Planı YANIKLI NON-SEPTİK HASTADA VOLÜM REPLASMANI. Patofizyoloji. Patofizyoloji. Yanık tipleri Patofizyoloji Volüm Replasmanı

27/04/16. Sunu Planı YANIKLI NON-SEPTİK HASTADA VOLÜM REPLASMANI. Patofizyoloji. Patofizyoloji. Yanık tipleri Patofizyoloji Volüm Replasmanı Sunu Planı YANIKLI NON-SEPTİK HASTADA VOLÜM REPLASMANI Selim TURHANOĞLU Mustafa Kemal Üniversitesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Yanık tipleri Volüm Replasmanı Hesaplanması Uygulanması Takibi

Detaylı

Romatoid Artrit Patogenezinde SitokinAğı

Romatoid Artrit Patogenezinde SitokinAğı Romatoid Artrit Patogenezinde SitokinAğı Prof. Dr. Ahmet Gül İ. Ü. İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Romatoloji Bilim Dalı Romatoid Artrit Kronik simetrik poliartrit q Eklemde İnflammasyon

Detaylı

HEMOSTAZİS S VE DOÇ.. DR. MEHMET FERAHMAN GENEL CERRAHİ AD.

HEMOSTAZİS S VE DOÇ.. DR. MEHMET FERAHMAN GENEL CERRAHİ AD. HEMOSTAZİS S VE TRANSFÜZYON TEDAVİSİ DOÇ.. DR. MEHMET FERAHMAN GENEL CERRAHİ AD. HEMOSTAZ MEKANİZMALARI Damar Cevabı Trombosit aktivitesi Pıhtılaşma mekanizması Fibrinolitik sistem Damar cevabı Kanama

Detaylı

I. YARIYIL TEMEL BİYOKİMYA I (B 601 TEORİK 3, 3 KREDİ)

I. YARIYIL TEMEL BİYOKİMYA I (B 601 TEORİK 3, 3 KREDİ) T.C. İSTANBUL BİLİM ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BİYOKİMYA ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS PROGRAMI 2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS İÇERİKLERİ I. YARIYIL TEMEL BİYOKİMYA I (B 601 TEORİK 3, 3

Detaylı

4/12/2019. Pıhtılaşma Sisteminin Fizyolojisi ve Farmakolojik Modülasyonu. Homeostaz. Serpin (Serin proteaz inhibitörü) Trombin

4/12/2019. Pıhtılaşma Sisteminin Fizyolojisi ve Farmakolojik Modülasyonu. Homeostaz. Serpin (Serin proteaz inhibitörü) Trombin Homeostaz Pıhtılaşma Sisteminin Fizyolojisi ve Farmakolojik Modülasyonu Dr. M. Cem Ar İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa İç Hastalıkları Hematoloji Yaşamın devamını sağlamak için organizmanın düzenleyici

Detaylı

DEHİDRE KÖPEKLERDE BİKARBONATLI SODYUM KLORÜR SOLÜSYONUNUN HEMATOLOJİK VE BİYOKİMYASAL PARAMETRELERE ETKİSİ

DEHİDRE KÖPEKLERDE BİKARBONATLI SODYUM KLORÜR SOLÜSYONUNUN HEMATOLOJİK VE BİYOKİMYASAL PARAMETRELERE ETKİSİ T.C. ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI VİH-YL 2007 0002 DEHİDRE KÖPEKLERDE BİKARBONATLI SODYUM KLORÜR SOLÜSYONUNUN HEMATOLOJİK VE BİYOKİMYASAL PARAMETRELERE

Detaylı

Replikasyon, Transkripsiyon ve Translasyon. Yrd. Doç. Dr. Osman İBİŞ

Replikasyon, Transkripsiyon ve Translasyon. Yrd. Doç. Dr. Osman İBİŞ Replikasyon, Transkripsiyon ve Translasyon Yrd. Doç. Dr. Osman İBİŞ DNA replikasyonu DNA nın replikasyonu, DNA molekülünün, sakladığı genetik bilgilerin sonraki nesillere aktarılması için kendi kopyasını

Detaylı

KEMOTERAPİ NASIL İŞLEV GÖRÜR?

KEMOTERAPİ NASIL İŞLEV GÖRÜR? KEMOTERAPİ NEDİR? Kanser hücrelerini tahrip eden kanser ilaçları kullanılarak yapılan tedaviye kemoterapi denir. Bu tedavilerde kullanılan ilaçlara antikanser ilaçlar da denir. Kanserin türüne göre kemoterapinin

Detaylı

Normal Doku: Erken ve geç etkilerin patogenezi Yeniden ışınlamada doku toleransı

Normal Doku: Erken ve geç etkilerin patogenezi Yeniden ışınlamada doku toleransı Normal Doku: Erken ve geç etkilerin patogenezi Yeniden ışınlamada doku toleransı Klinik Radyobiyoloji Kursu 19-20 Şubat 2010 Ankara Dr. Mine Genç minegenc@gmail.com Radyasyona bağlı doku reaksiyonlarını

Detaylı

Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar.

Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar. Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar. Vücutta küçük miktarda bakır varlığı olmaz ise demirin intestinal yolaktan emilimi ve kc de depolanması mümkün değildir. Bakır hemoglobin yapımı için de

Detaylı