SUNUŞ Gerçekler, düşlerimizden kopardığımız bölümlerdir. Bu kenti önce çocuklar düşledi. Mavisel Yener Medya, içinde yaşadığımız toplumun değerlerini dönüştürerek ve çoğu zamanda yeniden üreterek gündelik yaşantımızın en önemli parçalarından biri haline gelmiştir. Hiç kuşkusuz medya karşısında toplumun en savunmasız kesimi çocuklardır. Çocuklar sadece medya tarafından değil, diğer toplumsal alanlarda -hukuki, siyasal ve ekonomik- da istismara uğramaktadırlar. Hançerlioğlu tarafından bebeklik çağı ile ergenlik çağı arasındaki gelişme döneminde bulunan insan, kimine göre de bir yaşından 13-14 yaşına kadar olan dönem olarak tanımlanan çocukluğa ilişkin günümüzdeki algı 18 yaşın altındaki tüm bireyleri kapsar. Çocukluk, bireyin dünyaya gelişinden itibaren bir çok etki altında kaldığı pasif bir dönemine işaret eder. Bu dönem, bireyin yetişkinliğe dair değer ve özelliklerinin oluştuğu örgütlü bir toplumsallaş(tır)ma dönemidir. Yaşam bilgisinin insan ömrünün sonuna kadar devam ettiğini kabul etsek de, çocuk, kendine ve içinde yaşadığı topluma, dünyaya dair her şeyi bu dönemde öğrenmeye başlar ve bu öğrenme sürecinde öncelikle çocuğun içine doğduğu ailesi yer alır. Kağıtçıbaşı nın da belirttiği gibi aile, toplumsal değişme ve birey arasındaki en önemli köprüdür. Çocuğun toplumsallaşma sürecinde ailenin en büyük görevi, toplumun değerlerini çocuğa tercüme ederek onu hayata hazırlamaktır. Ancak modern hayatla birlikte çocuğun aile içindeki konumu ve iletişim biçimi farklılaşmıştır. Bu bağlamda, günümüz çocukluk anlayışında yaşanan değişimin modern aile anlayışındaki değişimle yakından ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Aile yapısı günümüz toplumunda son derece grift bir özellik göstermektedir. Klasik ataerkil aile yapısı yerini anne, baba ve çocuk ilişkisinde iktidarın, işbölümünün ve toplumla kurulan bağın yeniden tanımlandığı farklı bir yapıya bırakmıştır. Çocuk dünyasıyla yetişkin dünyasının birbirine karıştığı günümüz toplumu aile yapıvii
lanmasında medya, çok önemli bir enstrüman olarak ön plana çıkmaktadır. Bir başka ifadeyle, ataerkil aile yapısı medyaerkil bir aile yapısına dönüşmüştür. Medya gün geçtikçe ailenin ve toplumun temel referansı haline gelmektedir. Yaşam bilgisinin tamamıyla medya dolayımlı bilgi haline dönüştüğü günümüzde Postman, çocukların geçmiş dönemlerden farklı olarak, yetişkin dünyasın ait çok yoğun bilgi bolluğunda kendilerine ait naif dünyadan uzaklaştıkları tespitinde bulunur. Postman ın bu sorgulama sonucunda vardığı nokta çok daha düşündürücüdür. Ona göre, vaktinden önce yetişkin dünyasına giren çocuklar aslında çocukluk bahçesinden kovulmuş olurlar. Günümüz toplumunda pek çok bilim dalı ve meslek grubu arasında çocukluğa ve çocuk haklarına ilişkin duyarlılığın ve bilincin arttığını görmek umut verici. Ancak bu konuda yapılan çalışmalar, salt çocuk konusuna dair gibi görünse de, toplumda çok daha geniş bir alanda karşılık bulmaktadır. Toplumu ilgilendiren pek çok sorun içinde yarına ertelenemeyecek en önemli sorunun, çocuklara ve çocukluğa dair sorunlar olduğunu düşünmekteyiz. Çünkü bugünün çocukları yarının yetişkinleri olacaklar. Dolayısıyla ertelenen her türlü sorunun ileride çözümü çok daha güç başka sorunları yaratması kaçınılmazdır. Bu çalışmada medya ve çocuk konusunun çeşitli boyutlarıyla incelendiği sekiz ayrı makale yer almaktadır. Postman ın tüketim toplumu içinde çocukluk ile yetişkinlik arasındaki ayırıcı çizginin hızla aşındığına ve çocukluğun kendisinin de hızla tükendiğine ilişkin önermesinden yola çıkarak yaşadığımız tüketim toplumu içinde çocukluğun yitirilişinin tarihine dikkat çekmeyi amaçlayan ilk yazı, Tüketim Toplumunda Çocukluğun Yitişi başlığını taşımaktadır. Yazıda çocukluk olgusunun tüketim kültürü içindeki yeniden biçimlenme süreci (birbirine benzeme, marka tutkusunun yaygınlaşması, çocuk oyunlarının giderek yitmesi, sürekli can sıkıntısı halinin kalıcılaşması) tüm yönleriyle incelenmeye çalışılmıştır. Yapılan değerlendirmelerde, büyük ölçüde tüketim kültürü değerlerinin taşıyıcısı olan medya üzerinden yayılan mesajların çocukluğun biçimlenişi (yitişi) üzerindeki etkisi dikkate alınmıştır. viii
İnal, Türkiye de Çocukluk Nereye! başlıklı yazısıyla, Türkiye de çocukluğun bir yaş devresi olarak kendi dönemsel içsel özelliklerinin yetişkin kültürünün olumsuz dolayımı nedeniyle son yıllarda hem sınıfsal hem de sosyo-kültürel bakımdan ciddi bir sorun haline geldiğini ifade etmektedir. Bu sorunun, çocukluğun kırılgan ve saf dünyasının daha da kötüye kullanılması anlamında acilleştiğinin de önemine dikkat çekerek, Türkiye de çocukluğun sadece bir çocuk sorunu değil, aynı zamanda toplumsal ve siyasal bir sorun olduğunu ve bu nedenle de kampanya, bağış, yardım, empati vb. ile çözülemeyecek ölçüde derin bir özellik gösterdiğini tartışmaktadır. Yazısında İnal sonuç olarak, tüm bu çabaların çocuklara çok yüksek değerler biçen ya da atfeden ama onları her türlü yetişkin istismarına maruz bırakan bir toplumun belki de suçluluk duygusunun bir dışavurumundan başka bir şey olmadığını ifade etmektedir. Aydoğan ise, tüketim kültürü perspektifinden, çocuk dergiciliği konusunu irdelediği Tüketici Kitlere Olarak Çocuklar ve Çocuk Dergileri Uygulaması başlıklı yazısında altı çocuk dergisindeki (Barbie, Scooby Doo, Miço Çocuk, Kanal D Çocuk, Türkiye Çocuk ve Çocukça) -Ekim 2004 sayıları- reklamları analiz ederek, çocukların serbest zamanlarında, zorunluluk alanı dışındaki oyun zamanlarında okudukları çocuk dergilerinin de masumluğunu yitirmekte olduğunu ve bu bağlamda çocuk dergilerinin kültür sanayinin en çok para getiren dişlilerinden biri olduğuna dikkat çekmektedir. 1998-2001 yılları arasında televizyonun çocuklar üzerindeki etkileri konularında yapılmış olan bazı çarpıcı çalışmaların ortaya çıkardığı olumlu ve/veya olumsuz sonuçlar çerçevesinde temel bir yaklaşımın sunulduğu yazılarında Atay ve Çelebi de, Elektronik Bakıcı: Televizyon argümanından yola çıkarak, televizyonun çocukları oyalayan bir elektronik bakıcı olmaktan öteye geçip geçmediğine dair sorunun cevabını tartışmaktadırlar. Ayrıca ailelere çocuklarına iyi bir televizyon izleme alışkanlığı kazandırmaları için önerilerin de bulunduğu çalışma, televizyon-çocuk ilişkisine geniş bir tartışma alanı açmaktadır. ix
Yazılı basın özelinde, kamusal alanda çocuk haklarının temsiliyeti ve çocuk haklarıyla ilgili haberlerin haber değeri olarak yer alma biçimlerinin irdelendiği Kamusal Alanda Çocuk Hakları ve Haber Değeri başlıklı çalışmada Tosun ve Kurt, Urla Barbaros Çocuk Evi ve Bornova Çocuk Yurdu ile ilgili haber metinlerini mercek altına almışlardır. Yazılı basında yer alan çocuk haklarıyla ilgili haberlerde medyanın söylemi ve haber kurgusu eleştirel söylem analizi yöntemi kullanılarak incelenmiştir. Ele alınan ilgili haber metinlerinin genel anlamda insan hakları, mikro planda ise çocuk hakları açısından bakılarak analiz edildiği çalışma bu konuya ilişkin çarpıcı tespitleri de tartışmaya açmaktadır. Cangöz, Gazetelerde Çocuk Haberleri: Malatya Çocuk Yuvası Örnek Olay Çalışması isimli yazısında, yaygın medyanın gazetecilik normlarının gelişim sürecini pazar dinamikleri ve toplumun güce sahip kesimleriyle ilişkileri bağlamında irdeliyor. Neredeyse dünya çapında haber üretim pratiğinde uygulana gelen bu kodların, varolan toplumsal düzenin sürdürülmesi adına ideolojik işleyişini çocuk haberleri özelinde tartışıyor. Türkiye basınını temsilen aldığı Hürriyet, Cumhuriyet ve Zaman gazetelerine kapsayan araştırmasının ampirik verileri, Türkiye de basının şiddet, cinsel istismar, kayıp çocuk, yaralanma, öldürülme gibi olumsuz durumlarda medyada temsil olanağına kavuştuğunu sergilemektedir. Eğitim, sağlık, devlet koruması, çocuk işçiler gibi hayli önemli konuların çoğuna ihmal edildiği; habere konu edildiğinde ise haber anlatılarının farklı yayın politikalarına sahip olsa bile tüm gazetelerde toplumsal yapının sürekliliğine hizmet edecek şekilde kapatıldığının altını çizmektedir. Çocuk Temsilleri ve Medya Okuryazarlığı Eğitimi adlı bölümde ise Paker, çocuğa ilişkin çeşitli bakışları değerlendirerek medya okuryazarlığı eğitimini ele alıyor. Medya okuryazarlığı eğitimi, medya mesajlarıyla kuşatılmış günümüz dünyasında, çocuk ve gençleri medyanın olumsuz etkilerinden koruma ve medyayı sağlıklı bir biçimde kullanabilmelerine kılavuzluk etmek için onları güçlendirme amacı taşımaktadır. Öte yandan beklenen yararın sağlanması, eğitim içeriği, öğretmen, öğretim teknikleri ve öğrenci arasındaki x
etkileşimlerin niteliğine; daha geniş bir düzlemde eğitim - öğretim etkinliğinde bir ideoloji gibi işleyen epistemolojiye bağlı olmaktadır. Medya okuryazarlığı dersinin başarılı olması için öncelikle çocuklarla kurulacak ilişkinin sahiciliğini garantileyen bir epistemolojiye ihtiyaç vardır. Paker çalışmasında, medya okuryazarlığı eğitiminde inşacı epistemolojiye dayalı pedagojik bir perspektifin önemini ortaya koymaktadır. Gündelik hayatta olduğu gibi reklâmlarda da çocuklara işimize geldiği gibi davranıyoruz. Bazen çocuk, bazen yetişkin gibi. diyen Kuruoğlu ve Soygüder, 2006 yılının Temmuz-Ekim ayları arasında çeşitli televizyon kanallarından kaydettikleri toplam 260 adet reklâm filmi içinden 0-15 yaş grubu çocuğun yer aldığı 67 sini analiz ettikleri çalışmalarında, reklam-çocuk ilişkisini tüketim kültürü perspektifinden tartışmışlardır. Reklâmların kendi içindeki dağılımı ve içeriklerinin önem taşıdığı Televizyon Reklamlarında Çocuk: Türkiye Örneği başlıklı çalışma, çocukların hangi reklâmlarda ve nasıl yer aldığını ortaya koyması açısından özgün bir tartışmayı sunmaktadır. Televizyon vasıtasıyla sunulan görsel-işitsel iletilerde saldırganlık ve şiddet unsurlarının çocuklar üzerindeki etkisi hep tartışıla gelmiştir. Televizyon: Çocuklara Gerçek Hayat ı Şiddetle Öğreten Çağdaş Masal Anlatıcısı adlı çalışmalarında Ker ve Yılmazkol, televizyon vasıtasıyla sunulan programların içeriğinde yer alan saldırganlık öğeleri ve şiddet unsurlarını Albert Bandura tarafından ortaya konan sosyal bilişsel teori çerçevesinde irdelemişlerdir. Bandura, yaşamın medyayı model aldığı bir toplumda, medyanın modellik yapma etkisine sahip olduğunu araştırmıştır. Bu araştırmanın izlerini sürdükleri çalışmalarında Ker ve Yılmazkol, günümüzde özellikle çocukların sosyalleşmesinde en etkin araçlardan biri olan televizyon ve çocuk ilişkisinde şiddet olgusunu mercek altına almışlardır. Küreselleşen dünyada eşitsiz yaşam koşullarında yaşayan günümüz çocukluğunun pek çok sorunla karşı karşıya olduğunu düşünüyoruz. Galeano nun Tepetaklak: Tersine Dünya Okulu nda ifade ettiği gibi, farklı coğrafyalardaki dünya çocuklarının yaşadığı sorunxi
lar farklı olsa da, tüm dünya çocukları çocukluklarının elinden alınmış olması gibi ortak bir yazgıyı paylaşmaktadırlar; Çocukların çocuk olma hakları her geçen gün daha fazla reddediliyor. Dünya zengin çocuklara para muamelesi yapıyor, paranın davrandığı gibi davranmayı öğrensinler diye Dünya yoksul çocuklara çöp muamelesi yapıyor, çöpe dönüşsünler diye Orta sınıftakileri; ne zengin ne de yoksul olanları televizyona bağlıyor, vakit henüz erkenken tutsak hayatlarını kader olarak bellesinler diye Çocuk olmayı başaran çocuklar çok şanslı, çok büyülüler Önce çocuklar düşlesin diye. Selda İÇİN AKÇALI İzmir, 2007 xii