KRİMİNOLOJİDE YENİ YÖNELİMLER: BÜTÜNLEŞİK (INTEGRATED) SUÇ KURAMLARI-I



Benzer belgeler
KRİMİNOLOJİDE YENİ YÖNELİMLER: BÜTÜNLEŞİK (INTEGRATED) SUÇ KURAMLARI-I

KRİMİNOLOJİ -2- Nisan 2016, Damgalama Teorisi. Yar.Doç.Dr. Tuba TOPÇUOĞLU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

KRİMİNOLOJİ Mayıs 2015 Gelişimsel Teoriler. Yar.Doç.Dr. Tuba TOPÇUOĞLU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

KRİMİNOLOJİ Nisan 2015 Sosyal (Bağ) Kontrol Teorisi. Yar.Doç.Dr. Tuba TOPÇUOĞLU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

İçindekiler Teşekkür 7 Tablolar ve Grafikler Listesi 15 GİRİŞ 19 BİRİNCİ BÖLÜM SAPMA, SUÇ VE KRİMİNOLOJİ KAVRAMLARI I. SAPMA, SUÇ VE KRİMİNOLOJİ

KRİMİNOLOJİDE YENİ YÖNELİMLER: BÜTÜNLEŞİK (INTEGRATED) SUÇ KURAMLARI II

Şiddetin Psikolojisi Bahar Dönemi Adli Psikoloji Doktora Programı. Şiddetin çevresel kökenleri

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ. Motivasyon Motivasyon Teorileri - 3 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

EĞİTİM YÖNETİMİ BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ

Meslekte Ruh Sağlığı. A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD

Tüketici Satın Alma Davranışı Tüketici Davranışı Modeli

TİCARET VE SANAYİ ODASI İLKOKULU SOSYAL BECERİ GELİŞTİRME GRUP ÇALIŞMAMIZ. REHBERLİK ve PSİKOLOJİK DANIŞMA SERVİSİ

Sekreterlik ve Büro Hizmetleri. Ders-9 Bürolarda Mobbing (Psikolojik Taciz)

KAPSAYICI EĞİTİM. Kapsayıcı Eğitimin Tanımı Ayrımcılığa Neden Olan Faktörler

Kadir CANATAN, Beden Sosyolojisi, Açılım Yayınları, 2011, 720 s. İstanbul.

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86

YÖNETİM Sistem Yaklaşımı

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM ÖRGÜTSEL DAVRANIŞA GİRİŞ

Doğal Afetler ve Kent Planlama

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

Yaşam Boyu Sosyalleşme

KIMYA BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİNİN ENDÜSTRİYEL KİMYAYA YÖNELİK TUTUMLARI VE ÖZYETERLİLİK İNANÇLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ; CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ ÖRNEĞİ

ZEÖ/İEÖ217 ERKEN ÇOCUKLUKTA ÖZEL EĞİTİM 1. ÜNİTE: EÇÖZE YE İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR. 2. MODÜL: EÇÖZE: Kuramsal Temeller

GİRİŞİMCİNİN GÜNDEMİ

Kriminoloji (LAW 421) Ders Detayları

Cansu KOÇ BAŞAR ROMA STATÜSÜ BAĞLAMINDA İNSANLIĞA KARŞI SUÇLARDA DEVLET POLİTİKASI

İÇİNDEKİLER. Bölüm 1 Sosyal Bir Sistem Olarak Okul, 1 Teori, 2 Teori ve Bilim, 2 Teori ve Gerçek, 4 Teori ve Araştırma, 4 Teori ve Uygulama, 6

KRİMİNOLOJİ -I- Yrd.Doç.Dr. Tuba TOPÇUOĞLU 10 Aralık 2015 Suçun Ölçümü 2 İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

İÇİNDEKİLER. Önsöz... iii Giriş Birinci Bölüm ÖRGÜTSEL PSİKOLOJİYE GİRİŞ

Öğrenci hakkında varsayımlar; Öğretmen hakkında varsayımlar; İyi bir öğretim programında bulunması gereken özellikler;

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ. İş ve Yaşam Tatmini - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

1 SOSYOLOJİNİN DÜNYADA VE TÜRKİYE DE GELİŞİMİ

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

Öğrenme nedir? Büyüme ve yaşa atfedilmeyecek yaşantılar sonucunda davranış ve tutumlarda meydana gelen nispeten kalıcı etkisi uzun süre

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ. Liderlik ve Liderlik Teorileri YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

Davranışı başlatma Davranışların şiddet ve enerji düzeyini saptama Davranışlara yön verme Devamlılık sağlama

Nedensellik. BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan

SOSYAL PSİKOLOJİ II KISA ÖZET KOLAYAOF

KOBİ EĞİTİMLERİ HALİM ALTINIŞIK GÜVENLİK-KİŞİSEL GELİŞİM-YÜZ OKUMA UZMANI

ÇALIŞMA EKONOMİSİ II

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I: GERONTOLOJİ: YAŞLILIK BİLİMİ...1

İÇİNDEKİLER. SUNUŞ... iii. EDİTÖRDEN... v

Öğretmen Liderliği ÖĞRETMEN LİDERLİĞİ

Özellikle tıp ve teknoloji alanındaki gelişmeler sonucu yetenek seçimi ve yönlendirme çalışmalarında araştırmacılar genetik ve laboratuvar

Sağlık Psikolojisi-Ders 6 Cinsellik Davranışı

İÇİNDEKİLER. Gelişim Kuramları 22 Eylem Kuramı ve Toplumsal Yapılandırmacılık 28

TÜKETİCİ DAVRANIŞLARI SORU VE CEVAPLARI

1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK. Abdullah ATLİ

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ DORA KİTABEVİ, EYLÜL 2018, 302 SAYFA

Dr. Oğuzhan Zahmacıoğlu Yeditepe Üni. Tıp Fak. Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Anabilim Dalı

KRİMİNOLOJİ -I- 15 Ekim 2015 Kriminolojiye Giriş. Yrd.Doç.Dr. Tuba TOPÇUOĞLU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.

EĞİTİM BİLİMİNE GİRİŞ. 1.Eğitim Bilimi Nedir? 21

1 YÖNETİM VE ORGANİZASYONLA İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

DAVRANIŞ BİLİMLERİ ÜZERİNE YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

ÇALIŞAN MEMNUNİYETİ VE MOTİVASYON ELİF SANDAL ÖNAL

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

DAVRANIŞ BİLİMLERİNE GİRİŞ

13. ULUSAL PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK KONGRESİ BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI Ekim, 2015 Mersin

RUHSAL BOZUKLUKLARDA DAYANIKLILIK VE YATKINLIK DUYGU DIŞAVURUMU

Araştırma Sorununun Tanımlanması Denence/Hipotez Kurma. BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan

9. HAFTA PFS102 SINIF YÖNETİMİ. Yrd. Doç. Dr. Ali Çağatay KILINÇ.

YÖNETİMDE SİSTEM YAKLAŞIMI

10-11 YAŞ GRUBUNUN ANNE BABASI OLMAK

Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi Electronic Journal of Social Sciences

ANKET DEĞERLENDİRME RAPORU. Ankete Katılan Toplam Kişi Sayısı :1426. Cinsiyetiniz?

Özet İçerik. Sözlük 517. Kaynakça 530. Yazar Adları Dizini 566. Dizin 573

VİZYON BELGESİ (TASLAK)

İŞLETME RİSK YÖNETİMİ. Yrd. Doç. Dr. Tülay Korkusuz Polat 1/21

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş

1. İnsan Hakları Kuramının Temel Kavramları. 2. İnsan Haklarının Düşünsel Kökenleri. 3. İnsan Haklarının Uygulamaya Geçişi: İlk Hukuksal Belgeler

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

ORTADOĞU ÜLKELERİNDE SUÇ ORANLARINA GENEL BİR BAKIŞ

EĞİTİMİN EKONOMİKTEMELLERİ. 6. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III

Çalışma Hayatında Psikolojik Sorunlar. Doç. Dr. Ersin KAVİ

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

ÖZEL SEYMEN EĞİTİM KURUMLARI EĞİTİM ÖĞRETİM YILI REHBERLİK BÜLTENİ MESLEK SEÇİMİNİN ÖNEMİ

Çalışma Hayatının İki Büyük Korkusu: İşsizlik ve İş Güvencesizliği Two Big Fear of Working Life: Unemployment and Job Insecurity

Adapazarı Özel ENKA Anadolu Lisesi REHBERLİK BÜLTENİ

BÖLÜM 5 DENEYSEL TASARIMLAR

2. PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİKTE HİZMET TÜRLERİ. Abdullah ATLİ

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

ARCS Motivasyon Modeli

EKONOMİK KRİZİN EMEK PİYASALARINA ETKİLERİ

4 -Ortak normlar paylasan ve ortak amaçlar doğrultusunda birbirleriyle iletişim içinde büyüyen bireyler topluluğu? Cevap: Grup

DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

MBA 507 (3) TUTUMLAR VE İŞ TATMİNİ

Serbest zaman etkinlikleri. Alternatif serbest zaman etkinlikleri. Alternatif Sporlar. Alternatif Turizm... Ekstrem sporlar Yaşam tarzı sporları

MOTİVASYON. Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Bayraktar

Transkript:

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Fırat University Journal of Social Science Cilt: 15, Sayı: 2, Sayfa: 349-377, ELAZIĞ-2005 KRİMİNOLOJİDE YENİ YÖNELİMLER: BÜTÜNLEŞİK (INTEGRATED) SUÇ KURAMLARI-I New Directions in Criminology: Integrated Crime Theories Zahir KIZMAZ Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, Elazığ. zkizmaz@firat.edu.tr ÖZET Kriminolojide suç ve suçluluğun anlaşılmasına yönelik olarak geliştirilen kuramların sayısı oldukça fazladır. Geleneksel suç kuramları olarak adlandırılan bu teorilerin ortak bir özelliği, suç olgusunu çok sınırlı faktörler ekseninde çözümlemiş olmalarıdır. Bu nedenle, bu kuramları suçun genel açıklama modelleri olarak görmek mümkün değildir. Belki bu kuramlar için, parçalı suç kuramları tanımını kullanmak daha tutarlı olacaktır. Günümüzde suç olgusunun sadece bu parçalı kuramlar vasıtasıyla açıklanma çabası yetersiz kalmaktadır. Bu çerçevede son dönemlerde suç ve suçluluğun nedensel kaynaklarını tespit etme ve suçu kontrol etmeye yönelik olarak yeni yaklaşımların/modellerin geliştirildiği dikkat çekmektedir. Bu çalışmada, gelişmiş batı ülkelerinde suçu açıklamaya yönelik olarak formüle edilen ve kriminolojide yeni yaklaşımlar/yeni yönelimler olarak nitelendirilebilen bütünleşik (integrated) suç kuramları üzerinde durulacak ve bu kuramların suçu açıklama potansiyelleri tartışılmaya çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Bütünleşik suç kuramları, Elliott un bütünleşik suç kuramı, yeniden bütünleştirici ayıplama teorisi, suç ve bağlamı kuramı, suçun genel bir teorisi, yaşam seyri teorisi. ABSTRACT There are many theories available having been developed to help understanding of crime and criminality in criminology. A common feature of these theories called traditional crime theories is to analyzed the crime phenomena on limited axisses of the factors. For that reason, it is not possible to see these kinds of theories as the comprehensive models of crime. For these kinds of theories it might be a wise act to use the expression of fragmentated crime theories. But curently, it is not sufficient to explain this crime theory with only the word fragmentated theories. In this frame it is attracted attention that new approaches have been developed lately to solve to control this importmant matter to determine the causal sources of the crime and criminality. In this study the integrated crime theories which are called as the new approaches in criminology and formulated to explain the crime in the developed western countries will be tried to deal with and the explanation potential of these theories are going to be discussed. Key Words: Integrated crime theories, Elliott s ıntegrative theory, reintegrative shaming theory, crime and social contex, general theory of crime, life course theory.

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2) 1. GİRİŞ Suç araştırmaları, günümüzde özellikle sosyal bilimler içersinde önemli bir yeri işgal etmektedir. Tüm ülkelerde suç ve suçluluk olgusu üzerine odaklaşan araştırmaların sayısında sürekli bir artış gözlemlenmektedir. Bu alandaki görgül/ampirik araştırmaların sayısında gözle görülür bir artışın kaydedilmesine koşut olarak aynı şekilde, kuramsal alanda da teori inşa etme çabalarının son hızla devam ettiği dikkat çekmektedir. Suç araştırmalarında son dönemde geliştirilen yeni kuramsal çalışmalar, büyük ölçüde birden fazla kuramın veya disiplinin bir araya getirilmesi ile oluşturulan ve bütünleşik (ıntegrated) kuramlar olarak adlandırılan modellerdir. Bu yeni suç modellerini, önceki veya geleneksel suç teorileri olarak nitelendirilebilen kuramlardan ayıran en temel özellik, suç olgusunu çok sayıda faktör ve disiplin bağlamında çözümlemeleridir. Ancak, bu yeni suç modellerini de bekleyen önemli bir güçlük vardır: Çok sayıda suç türlerinin ve suçlu profillerinin bir kuramsal çatı altında nasıl açıklanabileceği sorunu. Çok sayıda suç türünün (cinayet, hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet, uyuşturucu suçları, tecavüz, gasp v.b) tek veya sınırlı etmenler düzeyinde ele alınmasının, suçluluğun bütüncül bir tanımını imkansız kıldığı gibi gerçekçi ve doğru bir açıklamasını da güçleştirmektedir. Bunun yanı sıra, suçlular da kendi aralarında hem suç işleme nedenleri ve potansiyelleri hem de sahip oldukları genel profilleri açısından da önemli derecede farklılaşmaktadırlar. Bu gerçek, suç olgusunun kuramsal düzeyde bütüncül bir inşasının ne denli güç bir uğraş olduğunun da açık bir göstergesini oluşturmaktadır. Diğer bir deyişle, bireyleri suçlu kılan süreçler ve unsurlar tümüyle birbiriyle bir benzeşim içinde olmadığı için farklı deneyimlerin, nedenselliklerin, eğilimlerin sınırlı ve belirlenmiş unsurlar ekseninde analizi, ciddi düzeyde bir kuramsal yetersizliği ve zafiyeti de içinde barındırmak zorunda kalacaktır. Bu çerçevede Braithwaite ın da belirttiği gibi (Williams III ve McShane,1999:272) suçlular arasındaki bireysel farklılıklar, genel bir suç teorisinin oluşturulmasını imkansız kılacak kadar fazladır. Yeni teori inşa etme çabalarında, yaklaşık olarak, 1980 li yılların ortalarından itibaren bir yoğunluk gözlemlenmektedir. Bu alanda, adeta bir teori patlama sının yaşandığını söylemek mümkündür. Ortaya çıkan bu kuramsal ilgi, bazen yeni kuramların formüle edilmesi, bazen de önceki kuramların günümüze uyarlanacak şekilde revize edilmesi ile sonuçlanmıştır (Williams III ve McShane,1999:273). Kriminolojide son dönemlerde geliştirilen yeni suç perspektiflerinden söz etmeye başlamadan önce, geleneksel olarak nitelendirilen önde gelen suç kuramlarına burada, çok kısaca değinmek gerekmektedir. Geleneksel suç kuramlarının en belirgin özelliği, suçun parçalı kuram görüntüsünü sunmaları veya kapsamlı bir suç açıklamasından 350

Kriminolojide Yeni Yönelimler... yoksun olmalarıdır. Bu kuramlar, suçun temel belirleyicileri olarak daha çok gerilim veya stres (Agnew, 1992; Merton, 1968), sosyal bağların zayıflığı (Hirschi, 1969), akran grubunun etkisi (Akers, 1992; Sutherland 1939) gibi tekil etkenler üzerinde odaklaşmışlardır (Mazerolle, 200: 188-189). Bu teorilerin suç veya suçlulukla ilintili olarak temel varsayımlarını özetle şu şekilde belirtmek mümkündür: Klasik suç yaklaşımı, suçluluğu rasyonel bir tercih edimi (bireyin kendisine acı veren şeylerden kaçtığı ve zevk veren şeylere de yöneldiği) olarak tanımlayıp cezanın suçtaki caydırıcılık rolüne daha çok vurgu yapmaktadır (Siegel, 1989:117; Williams III ve McShane,1999: 21-22). Pozitivit ekol suçun oluşumunu, bireysel özgür irade kavramının aksine, biyolojik (genetik veya kalıtsal), psikolojik (sinirlilik, akıl rahatsızlığı) ve sosyolojik (alkol ve kitle iletişimin etkisi ile eğitimsizlik v.b) faktörlerle ilintili olarak determinist bir çerçevede açıklamaktadır. Rasyonel tercih kuramı suçun, bireysel özelikler (bireyin parasal ihtiyacı, alt-kültür gruplarının üyesi olma, uyuşturucu kullanma v.b) ile durumsal koşulların (hedefin kolay ve uygun olması gibi) örtüşmesi sonucunda ortaya çıktığını varsaymaktadır. Rutin eylemler kuramı ise suç olgusunun, uygun bir hedefin olması, koruma/güvenlik tedbirlerinin azlığı/yokluğu ve suçlunun motive olması gibi koşulların bir araya gelmesi ile gerçekleştiğini ileri sürmektedir (Akers, 1999: 27; Miethe ve Meier, 1994: 36; Kennedy ve Forde, 2000: 125). Geriye kalan kuramlar içersinde gerilim kuramı suç eylemini, meşru fırsatların bloke edilmesi kavramı etrafında tartışırken sosyal kontrol teorisi de suçluluğu, bireyin toplumsal değer ve kurumlara olan bağlılığının zayıflaması ile açıklamaktadır. Diğer kuramlardan sosyal öğrenme kuramı ise suçun, kültürel bir etkilenim çerçevesi içerisinde özellikle de, akran grubu içersinde bir öğrenme faaliyeti olarak ortaya çıktığını varsaymaktadır. Alt kültür kuramları da, alt sınıfın sahip olduğu kültürel değerler veya yaşam biçimlerinin suçlulukta merkezi önemine atıfta bulunmaktadır. Ayrıca sosyal çözülme kuramı da; suçun oluşumunda; kentleşme, göç veya teknolojik gelişme sürecinde oluşan kriminojen alanlar faktörüne dikkat çekmektedir. Etiketleme kuramı ise, damgalanmanın suçluluk açısından birey üzerindeki etkisi sürecine odaklaşmaktadır. Son olarak çatışma kuramlarına genel olarak bakıldığında da, bu kuramların suç olgusunu; devlet, sınıf, iktidar, kapitalist ve hukuksal yapı, ceza politikaları ile insan hakları ekseninde çözümledikleri görülmektedir (Adler v.d, 1995; Beirne ve Meesserschmıdt, 1991; Bonn, 1984; Conklin, 1989; Einstadter ve Henay, 1995; Hagan, 1985; İçli,1998; Livingstone, 1996; Rock, 1997; Siegel, 1989; Williams III ve McShane,1999; Bohm,1997, Tierney,1996). Suç ve suçluluğu açıklamayı hedefleyen yukarıdaki kuramların hemen hemen hiç biri, suç ve suçluluk olgusunu tüm boyutlarıyla analiz edebilme potansiyeline sahip 351

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2) değildir. Bu nedenle bu kuramların, suçluluğun bütünsel bir görünümünü sunmaktan oldukça uzak kaldıklarını söylemek mümkündür. Geleneksel suç kuramlarının suç ve suçluluk olgusunu hangi faktörler çerçevesinde ele aldıklarını bu şekilde özetledikten sonra şimdi de, kriminolojide yeni yönelimler olarak nitelendirilen kuramların, suç ve suçluluğu nasıl ele aldıkları konusuna bakılacaktır. 2. Kriminolojide Yeni Yönelimler: Bütünleşik (Integrated) Suç Kuramları Özellikle 1980 li yıllarda yavaş bir biçimde başlayan ve sonraları hızlı bir tempoya dönüşerek günümüze kadar devam eden teori inşa etme çabaları, çok sayıda yeni kuramın geliştirilmesi ile sonuçlanmıştır. Williams III ve McShane, kriminolojideki bu kuramsal yönelimleri 4 grupta ele almaktadırlar. 1-Bütünleşik kuramlar, 2-Sübjektif kuramlar 3-Meta teoriler 4- Postmodern teoriler (Williams III ve McShane,1999:273). Bu çalışmada, yeni kuramsal perspektifler içerisinden sadece bütünleşik suç kuramları ele alınacaktır. Kriminolojideki bu yeni kuramsal gelişmeler içerisinde bütünleşik suç kuramları ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Özellikle de, günümüzdeki kriminolojik yönelimlerin/gelişmelerin ağırlık noktasını da büyük ölçüde tümleşik/entegre kuramlar oluşturmaktadır. Aslında bütünleştirici veya tümleşik kuramlar, suçun kuramsal düzeyde formüle edilen, tümüyle özgün kuramlar olarak görmek mümkün değildir. Bu kuramlar daha çok, önceki kuramlar üzerine inşa edilmiş veya birkaç kuramın birleşiminden oluşan teori niteliğindedir. Diğer bir deyişle tümleşik kuramlar, çok sayıda suç değişkenlerini, varsayımlarını, kavramlarını veya kuramlarını yeni bir kuramsal çatı altında yeniden formüle eden teoriler niteliğini taşımaktadır. Bu nedenle, bütünleşik kuramları; suçun genel okumaları veya modelleri olarak görmek mümkündür. Ancak geliştirilen tümleşik suç kuramlarının sayısı bir hayli fazladır. Bu kuramların tümünü, bir makalenin sınırları içersinde ele almak oldukça güçtür. Bu nedenle bu çalışmada; Elliott un tümleşik kuramı, yeniden bütünleştirici ayıplama kuramı, suç ve sosyal bağlam kuramı, suçun genel teorisi ve enformel sosyal denetimin yaş katmanları kuramı ele alınmıştır. 2.1. Elliott un Tümleşik Suçluluk Kuramı Elliott ve meslektaşları (1979, 1985) tarafından geliştirilen suçluluk modeli; gerilim, sosyal kontrol ve sosyal öğrenme kuramlarının bir araya getirilmesi ile oluşmuştur. Elliott un suçluluk modeli şekil 1 de gösterilmiştir (Barak, 1998: 194). 352

Şekil 1: Elliott un Tümleşik (Integrated) Suçluluk Teorisi Kriminolojide Yeni Yönelimler... Gerilim Yetersiz Sosyalleş me Geleneksel Bağlılığın Zayıflığ Suçluluk Bağının Güçlüğü Suç Davranışı Sosyal Çözülme Elliott un suçluluk modeli; suçluluğun temel belirleyicisi konumunda olan üç temel unsur üzerinde odaklaşmaktadır. Bu unsurlardan ilki, gerilim (strain) olgusudur. Gerilim, bireylerin geleneksel araçlarla meşru bir hedefi gerçekleştirmede yaşadığı başarısızlığı veya meşru hedeflerin yine meşru yollarla elde edilmesinin bloke edilme sürecini tanımlamaktadır. Gerilim, aile ve okul gibi geleneksel kurumlarda daha etkili sonuçlar doğurmaktadır. Diğer ikinci faktör ise, yetersiz sosyalleşme (inadequate socialization) kavramıdır. Sosyalleşme, bireylerin toplumsal olana uydurulması veya toplumun gözeneklerinde standartlaştırılmasını ifade eder. Diğer bir deyişle bireyler, sosyalleşme sayesinde toplumsallıkla örtüşen ve onunla uyumlu norm-al bir birey konumunu kazanır. Yetersiz sosyalleşme ise, bireyin toplumsalla olan uzlaşımını sorunsallaştırarak, hukuksal ve normsal uyumluluk durumunu riske eder. Bu nedenle Elliott un bu bütünleşik modelinde haklı olarak yetersiz sosyalleşme etmeni, suçluğun önemli bir belirleyeni olarak ele alınmıştır. Son üçüncü faktör ise, sosyal çözülme/düzensizlik (social disorganization) faktörüdür. Kriminojenik veya sosyal çöküntü alanları olarak nitelendirilen bölgelerde ikamet etmek veya o bölgelerde yaşamak özellikle gençler açısından önemli bir risk teşkil etmektedir. Yukarıdaki suçluluk modeline bakıldığında; anomi, yetersiz sosyalleşme ve sosyal düzensizlik unsurlarının her birinin, bireylerin toplumsal değerlere veya kurumlara olan geleneksel bağlılığını zayıflatıcı yönde etkide bulunduğu gözlemlenmektedir. Geleneksel bağlılığın zayıflaması ise, bireyleri sapkın ve suçlu alt- kültür gruplarıyla yeni güçlü bağlar inşa etmeye yöneltecektir. Sonuç olarak; bireylerin sapkın alt-kültür gruplarıyla güçlü bağlılıklar oluşturmaları ise, onların suça eğilimli hale gelmelerinde veya suç işlemelerinde dominant bir faktör olarak işlev görmektedir. 353

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2) Siegel (1989:208), Elliott un suç modelini yorumlama çerçevesinde; gerilim yönündeki algılamalar ve yetersiz sosyalleşme faktörleri ile disorganize bir niteliğe sahip sosyal alanlarda yaşama gibi unsurların; gençleri geleneksel gruplara, aktivitelere ve normlara yönelik düşük düzeyde bir bağlılık duymalarına yol açtığını ve bunun da gençleri suçlu akran grupları ile ilişki kurmaya yönelttiğini belirtmektedir. Siegel, bu sapkın gruplar içerisinde, bireyin suç işlemesinde etkili olan pozitif pekiştirenlerle yoğun bir ilişkiyi yaşadığını ve bu nedenle sapkın akran grubunun, bireyin anti sosyal bir davranış kazanmasında etkili olduğunu dile getirmektedir. Akran gruplarına bağlılık duyan bireyin, geleneksel grup ve normlara yabancılaşması durumunda, suç eylemine yönelme olasılığı artmaktadır. Bu kuram, şemasal olarak şu şekilde gösterilebilir (Siegel, 1989:208). Sosyal olarak Disorganize Yetersiz Sosyalleşme Algısı Alanlarda Yaşamak Gerilim ve Yabancılaşma Algısı Geleneksel Sosyal Bağlığın Zayıflaması Sosyal Değerlerin Yadsınması Sapkın Altkültüre Katılma Akran Tarafından Kabul Görme ve Sapkın Değerlerin Pekişmesi Suç Davranışının Tercih Edilmesi Şekil 2: Elliott un Suçluluk Kuramı Elliott un tümleşik suç modelinde, aile ve okul kurumu temel iki analiz unsuru olarak ele alınmıştır. Elliott tarafından geliştirilen bu suçluluk modelinde, aile ve okul kurumunun merkezi bir yer işgal etmesi, söz konusu bu iki kurumun temel geleneksel sosyalleştirici kurum olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu kurumlara bağlılığın güçlü olması, öğrenme sürecinin suç davranışının deneyimlenmesini içermeyecek bir çerçevede gelişmesini sağlar. Çünkü, aile ve okul kurumlarındaki yerleşik tutumlar, modeller ve 354

Kriminolojide Yeni Yönelimler... ödüller; bireyi suç davranışına karşı korumakta ve bireyin toplumsal yapı ile uyuşan bir biçimde sosyalleşmesini sağlamaktadır. Aynı şekilde, suç işleyen akran gruplarına olan güçlü bağlılık ve burada gerçekleşen öğrenme biçimi ise, bireylerin suç işlemelerine önemli ölçüde kaynaklık etmektedir. Kısacası, bireylerin aile ve okul kurumları ile gerçekleştirdikleri bağlılığın zayıflılığı, onların suçlu akran gruplarına olan bağlılık düzeyinin artmasına yol açmaktadır. Akran gruplarına olan güçlü bağlılık ise, bireylerin suç işlemelerinde önemli ölçüde etkili olmaktadır (Akers, 1999; 213). Bu yaklaşımlardan hareketle, bireylerin suçlu akran gruplarıyla olan güçlü ilişkilerinin, onların aile ve okul kurumuna yönelik zayıf bağlılıklarından veya sorunlu ilişkilerinden kaynaklanan bir durum olduğu söylenebilir. Sosyal kontrol kuramı, toplumda belirli bir düzenin varlığını veri olarak kabul etmektedir. Söz konusu bu düzen, üzerinde uzlaşılmış değer ve kurumların varlığına gönderme yaparak, bireylerin bu yapıya güçlü bağlarla bağlı olmalarının onların suç işleme olasılığını azalttığını veya ortadan kaldırdığını öngörmektedir. Bu çerçevede kontrol kuramına göre, bireylerin hukuksal düzenle çelişen davranış sergilemeleri aynı şekilde, mevcut değersel yapılardan da bir sapma anlamına gelmektedir. Görüldüğü gibi sosyal bağ teorisi de, sosyalleşmenin doğrultusu ve içeriğinin her zaman uzlaşımsal olduğunu, sapmanın ise sosyalleşmenin başarısızlığı veya zayıflığından kaynaklandığını ileri sürmektedir (Akers, 1999: 212). Elliott ve meslektaşlarının geliştirdiği bu kuram bir yönüyle Weis in sosyal gelişme kuramı ile de benzeşmektedir. Disorganize bir nitelik sergileyen yerleşim bölgelerinde yaşamak, kendini mutsuz hissetmek, başarılı olamamak ve ufak tefek suçlar işlemek gibi olumsuzluklar, bireylerin sosyal değerlere olan bağlılıklarının zayıflamasına yol açmaktadır. Bu süreçle ilintili olarak bireylerin eğitime olan ilgileri, aile ilişkileri ve sosyal düzene saygılı olma yönündeki değerleri zayıflamaktadır. Buna koşut olarak da sapkın tutumlar sergileyen akran grupları tercih edilebilir bir konuma yükselmektedir. Sonuç olarak, suç tutum ve becerilerini destekleyen bir suçluluk eğilimi güçlü hale gelmektedir (Siegel, 1989:209). Elliott ve meslektaşlarının geliştirdikleri bu suçluluk modelinde, çocukların sosyalleşme biçimi büyük bir önem arz etmektedir. Çünkü çocuğun sosyalleşme düzeyi, onun gelecekteki toplumsal bağlılığının bir belirleyeni olarak işlev görecektir. Bu nedenle, iyi bir biçimde sosyalleşmiş bireyin, geleneksel toplum ve onun kurumlarına (aile, din, okul v.b) olan bağlılığı da bununla paralel bir biçimde güçlü olacaktır. Bu modelin diğer ikinci önemli bir varsayımını da, gerilimin sosyal bağlar üzerindeki olası etkisine yapılan vurgu oluşturmaktadır. Yani gerilim olgusu da, yetersiz sosyalleşme 355

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2) faktörü gibi bireyin sosyal değerlere olan bağlılığını zayıflatan bir etkendir. Bireyin toplumsal bağlılığının zayıflaması, kişide suçluluk eğilimlerini güçlendirir. Aynı şekilde, bireyin suçlu akran grubuna açık olma düzeyi ne kadar fazla olursa, geleneksel bağlar da o denli zayıflamakta ve bireyin suç işleme olasılığı o denli artmaktadır. Öte yandan, iyi düzeyde bir sosyalleşme biçiminin, bireyi suç işlemeye karşı korumakta olduğu belirtilmektedir (Elliott, v.d., 1999: 275-292; Williams III ve McShane, 1999:275-276). Elliott ve arkadaşlarının gerçekleştirdikleri bir araştırmada geliştirdikleri bu entegre kuramının, araştırma bulguları ile test edilmiş olduğunu belirtmektedirler. Kuramı test etme bağlamında Elliott ve meslektaşlarının, yaklaşık olarak 1800 genç üzerinde ulusal ergen surveylerinden yararlanarak 3 yıl süresince çalıştıklarını, birkaç küçük istisnai durum dışında, formüle ettikleri kuramın doğrulandığını belirtmektedirler (Siegel, 1989:209). Bu model, suç davranışı üzerinde doğrudan etkili olan temel unsurun, suçlu veya suçlu olmayan akran gruplarına olan bağlılıktan kaynaklandığını ileri sürmektedir. Diğer bir deyişle; Elliott v.d., akran gruplarının suçluluğunu, suçluluğun gerçek nedeni olarak ele almaktadırlar (Hirschi ve Gottfredson, 1988:25). Ancak, gerilim faktörü ve geleneksel bağlılık düzeyinin suçluluk üzerindeki etkisinin doğrudan olmaktan çok, dolaylı bir ilişki olduğu ileri sürülmektedir. Yani, söz konusu faktörler, bireyi suçlu akran grubu ile birlikte olmaya sevk etmektedir. Bireyin suç işlemeye başlaması, büyük ölçüde suç gruplarındaki varlığı ile ilgilidir (Akers, 1999; 213). Her şeyden önce, bu modelin gerilim, sosyal öğrenme ve sosyal kontrol kuramlarını tek bir modelde birleştirmesi oldukça önemlidir. Ayrıca Elliott un suçluluk modelinin, geleneksel suç kuramlarına kıyasla daha geniş bir çözümleme imkanı sunduğu da inkar edilemez bir gerçektir. Ancak, bu kuramın suç tanımlaması yine sınırlı düzeyde kalmaktadır. Bu modelde sadece üç veya dört kurama (gerilim, sosyal kontrol, sosyal öğrenme ve sosyal çözülme) ilişkin varsayımlar bir araya getirilmiştir. Oysaki, suçun kaynakları oldukça fazladır. Bu kuramın; özellikle suçun ekonomik, hukuksal ve kültürel kaynaklarını, suç mağdurunun etkisini, suçu kolaylaştırıcı ortam faktörlerini ve suçun bireysel özelliklerini (psikolojik, psikiyatrik ve biyolojik) ihmal etmesi, kurama yöneltilebilecek önemli eleştiriler oluşturmaktadır. 2.2 Braithwaite: Yeniden Bütünleştirici Ayıplama Teorisi Braithwaite tarafından geliştirilen yeniden bütünleştirici ayıplama kuramı (reintegrative shaming theory), günümüzde önde gelen suç kuramlarından birini teşkil etmektedir. Braithwaite geliştirdiği bu modeli Crime, Shame, and Reintegration (1989) adlı çalışmasında ayrıntılı bir biçimde ele almaktadır. Kuramın veya modelin temel 356

Kriminolojide Yeni Yönelimler... varsayımlarının/unsurlarının büyük ölçüde anlatıldığı bu eser, Gibbons (1994) tarafından genel sosyolojik teorinin yanı sıra, kriminolojide de büyük bir gelişmeyi temsil eden bir çalışma olarak nitelendirilmektedir. Braithwaite ın yaptığı çalışmanın merkezi temasını, yeniden bütünleştirici ayıplama kavramı oluşturmaktadır. O, ayıplama kavramının, suçluluğun engellenmesinde formel kurumsal müeyyidelerden daha etkili olduğunun özellikle altını çizmektedir. Buna örnek olarak, Japonya ve Çin toplumları ile Avustralya yerlilerinin yaşam tarzlarını göstermektedir (Zhang,1995:248-249).Yeniden bütünleştirici ayıplama kuramının popüler olması ile birlikte giderek kriminolojide yaygın bir kabul gördüğü ifade edilmektedir (Vagg, 1998: 247). Braithwaite de, Gottfredson ve Hirschi gibi farklı suç türleri arasında -genel bir açıklama çerçevesinin oluşturulmasını olanaklı kılacak düzeyde- yeterli bir müşterekliğin olduğu kanaatindedir. Ancak Braithwaite, suçların doğal olarak birbirleriyle bir benzeşim içinde olduğu düşüncesini reddetmektedir. Bunun yerine, bireylerin etiketlenmeleri açısından bir benzerlik gösterdiğini ileri sürmektedir. Braithwaite ın geliştirdiği model aşağıdaki şekilde de görüldüğü gibi; kontrol teorisi, etiketleme kuramı, alt-kültürel teori, birleştirici teori, gerilim teorisi ve sosyal öğrenme teorisi gibi suç ve suçluluğun önde gelen çok sayıda sosyolojik yaklaşımlarının bir araya getirilmesinden oluşmaktadır (Barlow, 1993: 581, Vagg, 1998:247). Braithwaite ın suçluluk modeli, liberal ülkelerde marihuna içmek veya komünist ülkelerde devlete karşı yasal olarak düzenlenen siyasal suçları kapsamamaktadır. O, suçluluk modelini daha çok bir insanın veya bir grubun başka bir insan veya grup tarafından mağdur edilmesini içeren ve saldırgan bir içerimi olan (predatory) suçları açıklamak için geliştirmiştir (Barlow, 1993: 581). Barak a (1998: 203) göre, Braithwaite tarafından geliştirilen bu model, bireylerin mağdurlaşma olgusunu da içerecek şekilde suçların hem tümleşik (integrated) hem de genel bir teorisi (general theory of crime) görünümünü veren oldukça ilginç açıklama modellerinden birini teşkil etmektedir. Ayrıca Barak, Braithwaite ın kriminolojik alandaki temel katkısının; etiketleme, alt-kültür, kontrol, fırsat ve öğrenme gibi çok sayıda kuramsal düzeydeki (önermesel ve kavramsal değil) teorilerden oluşan yeni bir bütünleşik model geliştirmiş olmasını göstermektedir. Braithwaite nin suçluluk modeli şu şekilde şemalaştırılmıştır (Braithwaite,1989:99). 357

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2) Yaş Cinsiyet Evlenmemiş İşsiz Düşük Eğitimsel Şehirleşme Yerleşmeler Arası 15-25 Erkek ve Mesleksel İstek Hareketlilik - - - - - - - + Karşılıklı Bağımlılık Cemaatçilik (Ebeveynlere, okula, komşulara + (Toplumculuk) ve işverene bağlılık gibi) + + + - - + Ayıplama + Nüfusun önemli bir kısmı için meşru fırsatların sistematik olarak bloke edilmesi + Kriminal alt-kültürün oluşumu + Meşru fırsatlara verme olmayan kendini + - + Kriminal alt-kültüre iştirak + + Düşük Suç Oranları Yüksek Suç Oranları + Yukarıdaki şemaya bakıldığında; 15-25 yaş grubunda olmak, erkek, evlenmemiş, işsiz ve düşük eğitim düzeyine sahip olmak gibi bireysel faktörlerin, suç işleme risk grubunu oluşturduğu görülmektedir. Çünkü, bu faktörler bireyin; ebeveyn (aile), okul, komşular ve iş- verenle olan ilişki biçimini negatif yönde etkileyen unsurlardır. Bir anlamda söz konusu bireysel özellikler (yaş, cinsiyet, işsizlik v.b), bireyin toplumsal kurum ve değerlere olan bağlılığını olumsuz yönde etkileyebilen faktörlerdir (sosyal kontrol teorisi). Bu suçluluk modeline göre; toplumsal bağlılıkları zayıf olan bireyleri iki süreç beklemektedir: Öncelikle, bireylerin yeniden bütünleştirici ayıplama ile düşük suç oranının gerçekleşmesini sağlayan süreçtir. İkincisi ise, ayıplamanın etiketlemeye/damgalamaya yol açtığı (etiketleme kuramı) ve bunun da bireyi suç altkültürüne yönelten veya katılımını sağlayan (alt-kültür kuramı) süreçtir. Bu da yüksek suç işleme oranı ile sonuçlanmaktadır. Aynı şekilde, bu modelde şehirleşme ve yerleşmeler 358

Kriminolojide Yeni Yönelimler... arası hareketlilik unsurları da toplumculuğu/cemaatçı yapıyı (communitarianism) çözen veya negatif etkide bulunan faktörler olarak gözükmektedir. Bu modelin ortaya koyduğu başka bir husus ta, etiketlemenin cemaat yapılı toplumlar üzerindeki negatif etkisini göstermiş olmasıdır. Ayrıca, Braithwaite nin suçluluk modelinin; meşru fırsatların bloke edilmiş olmasının (gerilim kuramı), kriminal alt-kültürün oluşması üzerindeki pozitif etkisini göstermiş olması da önemlidir. Bu teorinin en temel ayırt edici özelliklerinden biri, ayıplama sürecinin suçun oluşumundaki etkisine dikkat çekmiş olmasıdır. Braithwaite, bireyler ve gruplar arasında gerçekleşen oransal suç farklılığını, yukarıdaki şemadan da anlaşılacağı gibi doğrudan ayıplama veya damgalama (stigmatization) süreci ile ilintili olarak ele almaktadır. Diğer bir deyişle bu kurama göre; toplumlarda gerçekleşen yüksek suç oranları stigmatize edici ayıplamadan kaynaklanmaktadır. Etiketlenmenin yol açtığı ayıplama, bireyin toplumla olan bağlılığını çözücü veya toplumsal bütünlükten yoksunlaştırıcı (disıntegrative) bir yönde etki etmesi, bireyleri daha çok kural ihlal etmeye eğilimli kılmakta veya suç altkültürüne katılmalarına yol açmaktadır. Braithwaite, sapkın duyguları deneyimleyen bireylerin gerçekleştirdikleri suç ve suç türü davranışlarından dolayı toplumsal olarak ayıplanmalarına ve dışlanmalarına yol açan etiketlenme biçimi ile tatlı veya yumuşak bir azarlama ve aşağılama eyleminin seromonisinin (degradation ceremonies) ardından topluma yeniden kabul edilerek, bireyin toplumsal bağlılığının devam ettirilmesinin sağlandığı yeniden bütünleştirici ayıplama arasında bir ayırıma gitmektedir. Bir anlamda, Braithwaite ayıplamanın hem çözücü (disintegrative) hem de yeniden bütünleştirici (reintegrative) şeklinde iki biçiminin olduğunu belirtmektedir. Bütünleştirici ayıplama, toplumdan dışlanmış veya atılmış bireylerin yeniden topluma katılmalarını sağlamaktadır. Bunlar cezalarını çektikten sonra, topluma yeniden kazandırılır ve toplumsal değerlere olan bağlılıklarının devam ettirilmeleri sağlanılır. Bütünleştirici olmayan (disintegrative) ayıplama biçimi ise, gelişmiş batı ülkelerinde de gözlemlendiği gibi bireylerin etiketlenmeleri, onların toplumdan dışlanmaları ile sonuçlanmaktadır. Bu durum da, dışlanan bireylerin toplumsal değerlere olan bağlılıklarının önemli ölçüde son bulmasına yol açmaktadır. Bu şekliyle yeni bir dışlanmış sınıf (class of outcast) ortaya çıkmaktadır. Yeniden bütünleştirici ayıplama stratejisi; suçlamayı bireyden çok, kötü davranış üzerinde odaklaştırmaktadır. Bu nedenle, bireyin cezasını çekmesinden sonra topluma yeniden kabul edilmesi sağlanarak, tekrar suç işlemesi engellenmiş olmaktadır. Modern batı toplumlarında ise, birey stigmatize edilerek toplumdan izolasyonu gerçekleştirilmektedir. Bireyin bu şekilde etiketlenmesi ise, onun yeniden suç işleme olasılığını arttırmaktadır (McLaughlin ve 359

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2) Muncie, 2001:262-263; Lilly v.d.,1995:123-124; Barak, 1998:203, Hay, 2001:133; Williams III ve McShane,1999: 277). Braithwaite nın teorisi, cezaya ilişkin özelliklerden ve sosyal koşullardan da söz etmektedir. Çünkü bu iki unsur, bireylerin topluma yeniden kabul edilip edilmemesinde belirleyici düzeyde etkili olmaktadır. Bir anlamda bu unsurlar, ayıplama olgusunun hangi yönde (bütünleştirici veya çözücü) gerçekleşeceğini belirlemektedir. Bununla da ilintili olarak Braithwaite, insanların toplumsal bağlılık düzeylerinin ve ayıplama karşısındaki etkilenme düzeylerinin farklılık gösterdiğini belirtmektedir. Bu çerçevede Braithwaite, bazı insanların topluma daha iyi bağlandıklarını ve ayıplama karşısında daha alıngan olduklarını ileri sürmektedir. Bundan ayrı olarak O, örgütsel bazda da toplumların farklılık gösterdiğini dile getirmektedir. Örneğin ABD de olduğu gibi bazı toplumlar daha çok bireyci bir karakter sergilerken, Japonya v.b toplumlarda da daha çok cemaatsel özellikler öne çıkmaktadır. Bununla ilintili olarak Japonya v.b toplumlarda yeniden bütünleştirici ayıplama ile bireylerin toplumla bağlılıklarının yeniden sağlanması gerçekleştirilirken, ABD v.b ülkelerde etiketleyici bir ayıplama süreci ile bireylerin toplumdan dışlanmaları gerçekleşmiş olmaktadır (Barak, 1998: 203). Çünkü ABD gibi gelişmiş batı ülkeleri daha çok bireyselleşmiş toplumlar olarak öne çıkarken, Japonya ve Çin benzeri toplumlar da cemaatçi veya kollektivist yapılarıyla bilinmektedir. Cemaatçilik veya toplumculuk, bireysel konforu gözeten bireyselciliğin aksine, yoğun düzeyde karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi, karşılıklı güven ve sorumluluk duygusu ile toplumsal bağlılığı gözeten bir içerime sahiptir (Barlow, 1993: 583). Braithwaite, bazı Asya kültürlerinde karşılıklı dayanışma, ailecilik ve toplumculuk unsurlarının var oluşuna dikkat çekerek, Asya-Amerikalı olanların Afrika-Amerikalı olanlara kıyasla ebeveynlerinin büyük olasılıkla daha fazla bir ayıplama tutumu sergiledikleri görüşünü ileri sürmektedir (Zhang, 1995: 248 ). Braithwaite a göre, hem tarihsel ve hem de kültürler arası bağlamda suç, güçlü aile ve toplumculuk duygusunun olduğu toplumlarda en iyi kontrol edilebilir (Braithwaite, 1989:5-9). Özellikle suç ve sapkın eylemler üzerinde enformel kontrol unsurlarının, formel unsurlara kıyasla daha fazla caydırıcı olduğuna dikkat çeken Braithwate, caydırıcılıkla ilgili yapılan araştırmaların, cezanın kesinliği ile suç arasındaki mantıklı ilişkiyi ortaya koymasına karşın, bulgusal olarak bu ilişkinin çok az desteklendiğini belirtmektedir. Yani ona göre, aile üyeleri, akrabalar, arkadaşlar veya birlikte olunan gruplar tarafından empoze edilen müeyyideler ve geleneksel denetim unsurları, uzaktan gerçekleştirilen yasal otoriteye oranla suçlulukta daha caydırıcıdır. Çünkü, yakın aile üyelerinin gözetledikleri itibar olgusu, kriminal adalet sisteminin yaptırımından daha 360

Kriminolojide Yeni Yönelimler... etkili veya önemlidir (Braithwaite, 1989:69). Yeniden bütünleştirici ayıplama kuramına ilişkin bu açıklamalardan sonra kuram ile ilgili bazı değerlendirmelerde bulunmak gerekmektedir: Barlow, her şeyden önce Braithwaite in suçluluk modelinin, kriminoloji disiplinine önemli katkılar sağladığı görüşündedir. Ona göre, Braithwaite nin kriminolojik alana olan katkısı, daha önceden geliştirilmiş ve birbirleriyle rekabet halinde olan geleneksel suç kuramlarını tek bir modelde bir araya getirmesi ile sınırlı değildir. Bu suçluluk modelinin sosyo-psikolojik özellikler ve ayıplama kuramına ilişkin değişkenleri de içermesi, önemli bir yenilik olarak görülmelidir. Ayrıca, onun kuramı üst düzeyde işlenen mesleksel suçu da analiz edebilen ender kuramlardan biridir. Yeniden bütünleştirici ayıplama kuramının diğer kayda değer bir başarısı da, hem bireysel hem de toplumsal düzeydeki analizlere uygulanabilirliğidir. Bundan ayrı olarak bu modelin, suçluluğun arka planına (background) ve ön aşamasına (foreground) ilişkin faktörleri birleştirmesi de önemlidir (Barlow, 1993: 583). Hiç kuşkusuz, Braithwaite ının geliştirdiği bu kuram, hem suçun nedenlerini açıklayabilen hem de suçun engellenmesi veya kontrol edilmesine yönelik yaklaşımları içeren bir kuram niteliğini taşımaktadır. Ayrıca onun teorisi, suç eylemine veya sapkın/suçlu bireye karşı toplumsal tepkinin doğurduğu sonuçları formüle eden bir özelliğe sahiptir. Toplumsal reaksiyonların önemini vurgulamaktadır. Bu çerçevede söz konusu model bireyin, toplumsal etiketlemeye bağlı olarak suça gösterdiği reaksiyonu (ikincil sapma) formüle etme biçimi oldukça abartılı veya aşırı bir görünüm sunmaktadır. Burada, suçun ortaya çıkmasının nedenleri, yani birincil sapma ile ilgili unsurlar daha az vurgulanmıştır. Yine de, onun kuramının asıl güçlüğü; suç, ayıplama ve yeniden bütünleştirme unsurlarını karşılıklı bir nedensellik ilişkisi içersinde sunmuş olmasıdır (Barak, 1998: 203). Braithwaite ının kuramının en belirgin özelliğinden biri de, yüksek düzeyde bireyselleşmiş toplumlardaki kriminal adalet politikasının içerimlerine yönelik yaklaşımıdır. Yeniden bütünleştirici ayıplama kuramına göre, aile, arkadaş ve komşu v.b enformel bağlamlarda, ayıplama daha etkili bir biçimde işlemektedir ve bu grup veya toplumlarda yeniden bütünleştirici ayıplama, bir adalet politikası olarak suçun engellenmesinde veya oransal olarak düşük bir suçluluğun gerçekleşmesinde önemli bir katkı sağlamaktadır (Barlow,1993: 584). Braithwaite nin suçluluk modeli, aslında önemli ölçüde kontrol teorisi ve etiketleme kuramının yaklaşımlarını içermektedir. Çünkü, ayıplama olgusu, önemli bir sosyalleştirici ve denetimleyici öğe olarak ele alındığında kontrol kuramını anımsatmakta; bireyin damgalanmasının ve toplumdan dışlanmasının bir aracı olarak da 361

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2) değerlendirildiğinde etiketleme kuramının varsayımlarını içermiş olmaktadır. Daha önceden de belirtildiği gibi, Braithwaite ayıplama kavramını, hem bireyin toplumdan dışlanmasını tanımlayan, hem de bireyin toplumla yeniden bütünleştirmesini sağlayan iki yönelimli bir çerçevede ele almaktadır. Bu yaklaşım, kuramın özgün yönünü oluşturmaktadır. Kısacası, Braithwaite tarafından geliştirilen bu kurama göre, suçlu davranışının engellenmesinde/caydırılmasında veya bireyin yeniden suç işlemesinde ayıplama kavramı önemli bir unsur olarak işlev görmektedir Kuramın özellikle bireylerin suçlu alt-kültüre yönelmelerini, toplumdaki etiketleme biçimi ile açıklamaya çalışması da, kayda değer bir yaklaşımdır. Bu çerçevede yeniden bütünleştirici bir ayıplama stratejisi ile suçlunun alt-kültüre olan yönelimi engellenebilir. Ayrıca bu modelin, suçluluğu tek yönelimli bir açıklama çerçevesi dışında ve karşılıklı bir ilişkiler ağı içersinde yorumlaması da oldukça önemlidir. Bunun yanında, yeniden bütünleştirici ayıplama modelinin çok sayıda sosyolojik kuramı içermiş olması da, kuramın diğer kuramlara kıyasla onu üstün kılan bir özellik olmaktadır. Çünkü, çok sayıda sosyolojik teoriyi çatısı altında birleştirmesi, söz konusu modelin suç ve suçluluğun daha çok değişken etrafında çözümlemesi anlamına gelmektedir. Bu kuramın merkezi temasını, ayıplama ve damgalama kavramlarının oluşturması, damgalanan tüm bireylerin suça sürüklendikleri anlamına gelmemektedir. Burada hem toplumsal yapı ve hem de bireysel özellikler öne çıkmaktadır. Bu da, kuramın determinist bir nitelik kazanmasını engellemektedir. Ancak bu modelde, ayıplamanın suçluluktaki caydırıcılık vurgusu, büyük ölçüde suçun işlenmesinden sonraki süreçte daha yoğunlaşmış gözükmektedir. Yani, suçun meydana gelmesini engelleyen bir unsur olarak değil de, sapkın tutum sergileyen bireylerin yeniden suç işlemelerinin engellenmesi (toplumla bütünleşmesinin sağlanması) ve yeniden suç işlemelerini tanımlayan (dışlanma) bir anlamda ele alınmıştır. Oysaki, toplumumuzda gözlemlendiği gibi bazı toplumlarda, suç işlemenin yaratacağı ayıp olgusu, bireylerin suç işleme eğilimlerini büyük ölçüde engellemektedir. Çünkü, suç işleme durumunda; akraba, arkadaş ve yakın çevreye karşı duyulacak bir mahcubiyet veya ayıp duygusu, bireyi suç işlemeye karşı önemli ölçüde dizginlemektedir. Burada suçun engellenmesinde yasal otoriteden çok, enformel bir yaptırımının çekincelerinin daha belirleyici olduğu ortaya çıkmaktadır. 2.3. Miethe ve Meier: Suç ve Onun Sosyal Bağlamı Kuramı Kriminolojide son dönemlerde formüle edilen ve bütünleşik kuramlar içerisinde önemli bir konuma sahip olan teorilerden biri de, Miethe ve Meier tarafından geliştirilen Suçluların, Mağdurların ve Durumların Tümleşik Bir Teorisine Doğru adını taşıyan 362

Kriminolojide Yeni Yönelimler... (Toward an Integrated Theory of Offenders, Victims, and Situations) kuramdır. Miethe ve Meier Suç ve Onun sosyal Bağlamı (crime and social context) adlı eserlerinde, bu kuramı ayrıntılı bir biçimde açıklamaktadırlar. Bu suçluluk modeli, suçun genel bir görünümünü formüle ettiği izlenimini vermektedir. Bu modelin teorisyenleri, suç olgusunun meydana gelmesinde üç temel bileşene dikkat çekmektedirler. Suçlu, mağdur ve bağlam (Miethe ve Meier, 1994:59). Miethe ve Meier, rasyonel tercih kuramından motive olmuş suçlu (motivated offender), rutin eylemler perspektifinden mağdurlaşma (victimazition) ve ekolojik kuramdan da sosyal bağlam (social context) kavramlarını biraya getirerek bütüncül bir suçluluk modeli geliştirmişlerdir (Williams III ve McShane,1999: 279). Onlar, kuramı şu şekilde şemalaştırmışlardır (Miethe ve Meier, 1994:65). Suçlu Motivasyonun Kaynakları 1.Ekonomik Olumsuzluklar 2. Zayıf Sosyal Bağlar 3. Suçu Olumlayan Değerler 4.Psikolojik/Biyolojik Özellikler 5. Genelleşmiş İhtiyaçlar Kriminal Fırsatı Yaratan Mağdurun Özellikleri 1.Eğilimli olma 2.Muhafazasız olma 3. Çekicilik 4. Koruma Sosyal Bağlam 1.Fiziksel Konum Fiziksel Mekan Karanlık Tempo,Adım,Ritim Tarih 2. Kişilerarası İlişkiler 3.Davranışsal Ortam Evde Okulda İşte Boş Zamanlarda Kriminal Olaylar Adam Öldürme Irza Tecavüz Gasp Soygun Hırsızlık Oto Hırsızlığı Hırsızlık Şekil 4: Miethe ve Meirer in Suçu Açıklama Modeli Yukarıdaki şekilde de açıkça görüldüğü gibi, güdülenmiş suçlu (motivated offender), kriminal fırsatlar ve suç mağdurunun özellikleri tek bir suç modeli altında bir araya getirilmiştir. Suç ve suçluluğun bütüncül bir açıklaması, bu üç temel faktörün ayrıntılı bir biçimde analizini gerekli kılmaktadır. Miethe ve Meier (1994:172), suçun hem nedenlerini (etolojisi) hem de epidemiyolojisini açıklamayı hedefleyen genel bir suç 363

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2) kuramının, suçlu motivasyonu ve kriminal fırsatların varlığı (suçu kolaylaştırıcı unsurların) gibi iki temel birleşeni içermesi gerektiğini belirtmektedirler. Miethe ve Meier ın dışındaki suç kuramcıları genelde suçlu, mağdur ve suçun sosyal bağlamı kavramlarının her birini ayrı ayrı olarak farklı kuramlar altında irdelemeye çalışmışlardır. Bu modelde ise; suçlular (criminals), mağdurlar (victims) ve durum (situations) faktörleri tek bir model çatısı altında birleştirilmiştir. Bu suçluluk modelinde suçlu motivasyonunun temel faktörleri olarak; düşük ekonomik statüler veya ekonomik olumsuzluklar, etnik heterojenlik, nüfus hareketlilikleri ve aile yapıları gibi unsurlar gösterilmiştir. Williams III ve McShane(1999: 279) de bu faktörlerin, bireylerin geleneksel değerlere olan bağımlılıklarını veya geleneksel kontrol unsurlarının etkinliğini ve bununla ilintili olarak bireyin başarılı olma süreçlerini olumsuz etkilediğini belirtmektedirler. Böylelikle bu modelde suçluluk, büyük ölçüde sosyal kontrol ve kriminal fırsat olgusuyla da ilintili olarak gözükmektedir. Sosyal bağlam ise bu modelde, sosyal ve fiziksel yönelimleri olan bir mikroçevreyi tanımlamaktadır. Bir anlamda, sosyal bağlam kavramı ile suçun işlenmesini kolaylaştıran veya bir suçluluk fırsatı yaratan koşul ve süreçler anlatılmak istenmektedir. Suçların bazı yerleşim yerlerine oranla belirli bölgelerde daha çok yoğunlaşması, suç analizinde sosyal bağlamın önemini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede suç oranları ve bireysel olarak mağdurlaşma riskleri toplumsal bağlamlara göre önemli biçimde değişkenlik arz etmektedir. Aynı şekilde bu suçluluk modelinde, mağdur kavramının veya suç için seçilen hedeflerin suçu kolaylaştırıcı veya güçleştirici tarzda belirli özelliklere sahip olduğu ve bu nedenle suç çözümlemelerinde bu unsurların oldukça önemli katkılar ortaya koyduğu tartışma götürmemektedir. Sosyal bağlam kavramı ile ilintili olarak burada suçun işlendiği ortamın özelikleri ve suçun işlendiği zaman dilimi de önem kazanmaktadır. Miethe ve Meier (1994:3) özellikle büyük nüfus hareketliliğinin, heterojenliğin ve düşük ekonomik statülerin olduğu coğrafik alan veya mekanlarda suç mağduru olma riskinin veya oranının daha yüksek olduğunu belirtmektedirler. Ayrıca mağdurun; çekiciliği, yetersiz güvenliğe sahip olması ve mağdur olmaya eğilimli olması gibi özellikler de, suçun oluşumunda mağdurun katkısını göstermektedir. Kısacı Miethe ve Meier in geliştirdikleri tümleşik suçluluk modeli; suçlu (offender), mağdur (victim) ve bağlam (context) unsurlarının analizinden oluşmaktadır. Miethe ve Meier bu görüşlerden ayrı olarak; suçun temelinde iki önemli karar sürecinin bulunduğuna dikkat çekmektedirler. 1. Suç işlemeye karar vermek 2. Bu eylem için bir kaynak ve hedef seçmek. Bu koşullar altında; yoksullaşan, anomik bir duruma maruz kalan, toplumsal bağlılık düzeyi zayıflayan veya düşük bir benliğe sahip olan ve 364

Kriminolojide Yeni Yönelimler... suç tanımlamalarına fazlasıyla açık olan bireyler suça daha çok eğilimli hale gelmektedirler. Ancak bu motivasyonların bireyin suç işlemesinde etkili olup olmaması, suç hedefinin cazip/çekici, girilebilir/ulaşılabilir ve güvenlik açısından yetersiz olması koşuluna bağlıdır. Aynı şekilde her hangi bir bireyin, suç eyleminin hedefi olarak seçilmesi de suç mağdurunun sahip olduğu bazı özellikleri ile veya suçun fırsat yapısı ile ilişkilidir. Özetle, bireyin belirli düzeyde bir suçluluk yönünde uyarılması veya motive olmasının, uygun bir hedef veya fırsatın varlığı (belirli bir zaman ve mekanda cazip kriminal fırsatların) yönündeki algılamayla birleşmesi durumunda, suç olayının meydana gelmesi için gerekli olan koşullar sağlanmış olmaktadır (Miethe ve Meier, 1994:171). Yukarıdaki paragrafta da belirtildiği gibi Miethe ve Meier e göre, suçun etolojisinde suç işleme ile hedef seçimi iki farklı süreç olarak gerçekleşmektedir. Suç işlemede hedef seçimi rasyonel-tercih gibi unsurlara dayanırken, suçu işleme, deterministik bileşenlere dayanmaktadır (Barak, 1998:209). Onlara göre, yeterli düzeyde bir suç teorisi, güdülenmiş suçlu (motivated offenders) ve potansiyel suç hedeflerinin (potantial crime targets) zaman ve mekandaki yöndeşmeyi hesaba katması gerekmektedir. Bu perspektiften bakıldığında, suç kontrolü ya kriminal niyetleri besleyen sosyal koşulların elimine edilmesi yada suçların meydana gelmesini sağlayan fırsatların ve yüksek risk durumlarının varlığının azaltılması ile sağlanır (Miethe ve Meier, 1994:179). Onların geliştirdikleri modelin bir özelliği de, suçlu motivasyonu, mağdur özellikleri ve sosyal bağlam ilişkisi istenilen düzeyde olmadığı zaman bile kriminal olayların meydan gelmesine izin veren yapısıdır. Örneğin, insanın gereksinim duyduğu bazı temel ihtiyaçların karşılanması gibi insan davranışları ve güçlü suçlu motivasyonu (açlık, akran baskısı, kızgınlık v.b), rasyonel hedefin varlığına ihtiyaç duymayabilir. Tam tersine, çekici, girilebilir ve korunmayan suç hedefleri hatta suçlu motivasyonu olmadığı hallerde bile, bu durum kaçırılmayacak bir fırsat olarak değerlendirilebilir. Sosyal bağlam ise, suçun meydana geldiği koşulları belirler. Aynı şekilde sosyal bağlam, suçlu motivasyonunun özelliklerinin ve hedefi seçme faktörlerinin, mağdurlaşma olasılığını arttıran, engelleyen veya hiç bir etkide bulunmama durumunu belirleyen bir unsurdur (Miethe ve Meier, 1994:64 ve 72; Barak, 1998:210). Barak, Miethe ve Meier in tümleşik suç modelinin suçlu motivasyonu ve mağdurkriminal fırsatları içermiş olmasına rağmen, bu modelin temelde sosyal disorganizasyon, rutin davranışlar teorisi ve yaşam stili kuramları etrafında döndüğünü belirtmektedir (Barak, 1998:210). Bundan ayrı olarak, Miethe ve Meier in tümleşik suç modeli, rasyonel tercih kuramının daha genişletilmiş bir versiyonu görüntüsü vermektedir. Bu da kuramın, 365

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2) sınırlı bir açıklama çerçevesi sunduğu anlamına gelmektedir. Buna rağmen, bu kuramın hem suçluluk, hem de suç mağduru teorisini bir model altında bir araya getirmiş olması önemlidir. Aynı şekilde bu modelin, suçluluğun yapısal ve durumsal boyutlarını bir çatı altında birleştirmesi de kayda değer bir başarı olarak görülebilir. 2.4. Gottfredson ve Hirschi: Suçun Genel Bir Teorisi Gottfredson ve Hirschi (1990), Suçun Bir Genel Teorisi (A General Theory of Crime) adlı çalışmalarında geliştirdikleri suç kuramını, ayrıntılı bir biçimde açıklamaktadırlar. Bu önemli esere genel olarak bakıldığında onların suçluluğu; durumsal koşullar, düşük bir benlik denetimi (low self control) ve bireysel özellikler ile açıkladıkları görülmektedir. Suçluluğu büyük ölçüde düşük bir benlik denetimi kavramı üzerinden analiz etmeye çalışan Gottfredson ve Hirschi, düşük benlik denetimini oluşumunun kaynakları olarak da aile kurumu ve sosyalleşme biçimini göstermektedirler. Bir anlamda, bireyin suç işlemesinde etkili olduğu düşünülen düşük benlik denetiminin kaynakları, bireyin geçmiş yaşamında aranmaktadır. Onlara göre yetersiz bir benlik denetimi, suç işlemede etkili olmasına karşın, suç işlemeyi zorunlu kılmamaktadır. Burada durumsal koşullar ile bireyin sahip olduğu diğer özellikler de önemlidir. Ancak, yüksek düzeyde bir benlik denetimine sahip olan bireylerin, suç işleme olasılıklarının çok daha düşük düzeyde gerçekleştiği de bir gerçektir (Gottfredson ve Hirschi, 1996:39). Dahası, yüksek bir benlik denetimine sahip olan bireylerin yaşamlarının tüm süreçlerinde veya dönemlerinde, büyük olasılıkla çok daha az suç işleyecekleri öngörülmektedir (Gottfredson ve Hirschi, 1990:89). Yukarıda, bireylerin suça eğilimli olup olmamalarının kişisel özellikler ile de ilintili olduğu belirtilmişti. Ancak, onlara göre bu bireysel karakteristiklerin doğasının anlaşılması, kriminal davranışın doğasını çözümlemekle ancak mümkün olmaktadır (Gottfredson ve Hirschi, 1996:39; Gottfredson ve Hirschi, 1990:89-91). Buna göre, kriminal davranışın özellikleri ve benlik denetimine ilişkin yaklaşımlar şu şekilde özetlenebilir. 1- Kriminal davranış anlık (immediate) bir tatmini sağlar. Bu nedenle, düşük bir öz denetime sahip olan bireylerin maddi olarak anlık haz veren şeylere yönelmeleri veya tahrik edici çevreye karşı daha fazla eğilim göstermeleri, onların temel özellikleri olarak öne çıkmaktadır. Düşük denetime sahip olan bireylerin bu çerçevede en belirgin özellikleri burada ve şimdi (here and now) tutumuna sahip olmalarıdır. Yüksek bir öz denetim düzeyine sahip olanlar ise bunların aksine, geçici ve anlık zevkleri erteleyebilme becerisini gösterebilmektedirler. 366

Kriminolojide Yeni Yönelimler... 2- Kriminal davranışlar, arzuların/isteklerin basit ve kolay (easy or simple) bir tatminini sağlar. Bu çerçevede düşük bir benlik olgusuna sahip olan bireyler; belirli bir iş veya mesleğe sahip olmaksızın veya çalışmaktan kaçınarak para veya belirli bir servete sahip olma arzusunu taşırlar. Aynı şekilde bunlar, uzun süreli arkadaşlıklara dayalı bir flört dönemi veya karşılıklı rızaya dayalı bir ilişki oluşturmaksızın cinsel bir deneyimi yaşama/seks yapma isteğine sahip oldukları gibi, her hangi bir sorunun çözümü için mahkeme sürecini beklemeksizin bir intikam alma eylemi içine girme eğilimini taşırlar. Bu özellikler bu kuramda, düşük bir benliğe sahip olan bireylerin temel karakteristikleri olarak anlatılmaktadır. Bununla ilintili olarak düşük bir benlik/öz denetimine sahip olan bu bireyler, çalışkanlık, kararlılık veya dayanaklılık açısından da olumsuz bir görünüm sergilemektedirler. 3- Suç davranışları; heyecan, risk veya tahrik edici v.b duygusal hazlar içeren eylem biçimidir. Aynı şekilde suç davranışları; gizlilik (stealth), tehlike (danger), hız (speed), çevik/tetikte olma (agility), hile (deception) ve güç (power) gibi özellikleri içermektedir. Bu nedenle, öz-denetimden yoksun olan bireyler; macera ve güç tutkusuna sahip olma eğilimini taşımaktadırlar. Yüksek düzeyde öz denetime sahip olanlar ise, davranışlarında genelde tedbirli ve bilinçli olmayı hedeflemektedirler. 4- İşlenen suçlar sayesinde elde edilen maddi kazanç veya duygusal tatminlik kısa erimlidir. Suç işleyerek elde edilen servet, bir iş sahibi olma veya kariyer yapma duygusu ve kazancı ile eş anlamda değerlendirilemez. Daha da kötüsü suçlu olmak; uzun vadede bir iş sahibi olma, evlenme, arkadaş edinme gibi faktörler ve süreçler üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır. Düşük bir öz denetime sahip olan bireyler bu nedenle istikrarsız evliliklere, arkadaşlıklara ve bir iş profiline sahiptirler. Bu çerçevede onların, uzun erimli mesleksel fırsatlarla olan ilgililerinin çok az olduğu görülmektedir. 5- Suçlar düşük düzeyde bir beceri veya planlanmayı (little skill or planning) gerektirir. Bir çok suç türünü işlemek için gerekli olan bilişsel gereksinim, minimal düzeydedir. Ayrıca, öz-denetimden yoksun olan bireyler, bilişsel değer veya akademik bir başarıya sahip olma gereksinimi duymazlar. Çünkü, bir çok suç için gerekli olan el becerileri bir profesyonellik gerektirmemektedir. Aynı şekilde düşük bir benliğe sahip olan bireyler, bir meslek için gerekli olan çıraklık bilgisine veya becerilerine bile sahip değildirler. 6- Suçlar çoğunlukla mağdur açısından acı veya rahatsızlık vermekle (pain or discomfort) sonuçlanmaktadır. Mağdur açısından ortaya çıkan servet kaybı, vücudun belirli bir yerinin yaralanması veya darp edilmesi, özel dokunulmazlığın ihlal edilmesi ve güvensiz bir duygu halinin oluşması gibi yaşanan olumsuz sonuçlar, düşük bir benliğe 367

F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2005 15 (2) sahip olan suçlu insanların ben-merkezli/bencil, endişe duymayan, umursamaz (indifferent) veya başkalarının acısına ve ihtiyacına duyarsız olduklarını göstermektedir. Bu kişilik özelliklerine sahip olan düşük benlikli insanların, her zaman şefkat duygusu duymayan (unkind) veya anti sosyal bir kişiliğe sahip oldukları anlamına gelmemektedir. Aksine onlar cazip anlık ve kolay yollardan ulaşılabilen ödülleri keşfetmişlerdir. 7- Suç işlemek, anlık bir zevk veya tatmin duyma duygusu ile de alakalıdır. Bu aynı zamanda düşük bir benliğe sahip olan veya öz denetimden yoksun olan bireylerin suç niteliğinde olmayan bazı eylemlere ve geçici zevklere yöneldikleri anlamına da gelmektedir. Bu çerçevede suçlular genelde sigara içme, uyuşturucu kullanma, kumar oynama, evlilik dışı yollardan çocuk sahibi olma ve yasadışı/gayri meşru seks gibi davranışlara eğilimli olurlar. 8- Çoğu suçların temel faydası sadece zevk duygusu ile sınırlı değildir. Bir anlık kızgınlık (irritation) veya tahrik sonucunda, bireyde oluşan bir rahatlık duyma duygusu ile de ilişkili olabilir. Bir barda yabancı biriyle alay edilmesi veya azarlanması, çoğunlukla fiziksel bir saldırı için tahrik edici bir neden olarak görülmektedir. Bu örnek, kızgınlıkla işlenen bir eylemin akabinde gerçekleşmesi umulan bir rahatlama duygusunun varlığını göstermektedir. Düşük bir benliğe sahip olan bireyler, kızgınlık yaratabilecek eylemlere karşı daha az toleranslıdırlar. Bu durum düşük bir benliğe sahip olan bireylerin, saldırganlık gibi fiziksel bir tarzı seçmelerinin yanında sorunun şiddet içermeyen bir çözümünü gerçekleştirme yeteneğinden de yoksun oldukları anlamına gelmektedir. 9- Bazen de suçlular, fiziksel bir şiddet eylemine maruz kalmaktadırlar. Bir şiddet eylemine maruz kalabilme riski, suçlular açısından fiziksel olarak yaralanma veya acı duyma şeklinde gerçekleşmektedir. Bu durum, düşük bir benliğe sahip olan bireylerin fiziksel bir acıya toleranslı bir eğilim içinde oldukları veya fiziksel acıya karşı umursamaz oldukları anlamına gelmemektedir. Bu fiziksel acıya dayanıklılık veya acıyı umursamazlık durumu, öz- kontrol düzeyi nasıl olursa olsun, bireylerin suç işlemeye daha eğilimli hale gelmelerini ifade etmektedir. 10- İşlenen tüm suç davranışları, her zaman bir ceza alma ile sonuçlanmamaktadır. Diğer bir deyişle, suç işlemek herkes için aynı derecede bir ceza riski anlamına gelmemektedir. Suçlunun konumu burada önemlidir. Kısacası, suçlular risk alma açısından da farklılaşmaktadırlar. Özetle belirtirsek, düşük bir benlik kavramı ve suçlulukla ilişkili unsurları şu şekilde belirtmek mümkündür: İçgüdüsellik (impulsive), duygusuzluk (insensitive), fiziksel risk alma (risk-taking), kısa görüşlülük (short-sighted), maceraya düşkünlük, suç 368