Che nin Çağrısını Ciddiye Almak...



Benzer belgeler
DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ!

Fidel ve Che : Birbirinden farklı iki politika

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması

30 GÜNDE KÜBA DOĞUDAN BATIYA

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*)

Karl Heinrich MARX Doç. Dr. Yasemin Esen

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

İ Ç İ N D E K İ L E R

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

Tarihte, Günümüzde ve Devrimci Mücadelede Kadýnlar

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42

Giresun Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı İletişim Bilimleri Doktora Programı Ders İçerikleri

Önemli olanlardan başlar isek, Işık Ergüden 1970 li yıllardaki sol içi şiddet ortamını ilgili soruyu cevaplandırırken şöyle değerlendiriyor:

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

Deniz Gezmiş Yaşasın Marksizm Leninizm

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

SİYASETİN BAĞIMLILIĞI VE GÖRECE ÖZERKLİĞİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

İşyeri Temsilcileri Rehberi

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

6. Uluslararası Sosyal Güvenlik Sempozyumu İzmir de Başladı

AVRUPA BİRLİĞİ HAYAT BOYU ÖĞRENME İÇİN KİLİT YETKİNLİKLER

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KENTİNİZ DÜNYAYA İLHAM VERSİN

Sınıf mücadelesi karşısında ilan edilmemiş ittifak: Esad- Merkel-Chavez Cephesi

E-kitap: Yerel ve Küresel Boyutlar. Serdar Katipoğlu

İNTİHAR EYLEMLERİ Kasım 2003 İstanbul Saldırıları HALİM ALTINIŞIK STRATEJİ-GÜVENLİK-YÜZ OKUMA UZMANI

SAĞLIK DİPLOMASİSİ Sektörel Diplomasi İnşası

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Yaşam Boyu Sosyalleşme

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF TÜRKİYE CUMHURİYETİ İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

KOR KİTAP STRATEJi ve TAKTiK - J. V. STALiN. ÇEVİREN A. FIRAT KAPAK ve İÇ TASARIM DEVRİM KOÇLAN

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

Devrimci M.Kemal ATATÜRK varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar?...

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Silahlı propagandanın amacı her şeyden önce bu suni dengenin bozulmasıdır. Şimdi hepimizin bildiği bu teoriyi Mihrac Ural ın durumuna tercüme edelim:

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

6. İSLAM ÜLKELERİ DÜŞÜNCE KURULUŞLARI FORUMU

LİDERLİK (11) DOÇ.DR.HAKAN SUNAY A.Ü.SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

Haberi okumak ve yazmak aslında ne demektir?

ODTÜ G.V. ÖZEL LĠSESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ZÜMRESĠ Eğitim-Öğretim Yılı. Ders Adı : Siyaset ÇalıĢma Yaprağı 13 SĠYASET

ÜNİVERS ALIST TARİH. Prof. Dr. Karam Khella. Tarihin Yeniden Keşfi. Avrupa Merkezci Tarihsel Bilincin Yıkımı. Çeviren: İsmail KAYGUSUZ.

ÜNİTE:1. Siyaset ve Siyaset Bilimi ÜNİTE:2. Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar ÜNİTE:3. Bir Örgütlü İktidar Olarak Devlet ve Siyasal Sistemler


EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 8. SINIF T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU PLANI VE KAZANIM TESTLERİ

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

Şiddete Karşı Kadın Buluşması 2

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

İktisat Tarihi I. 27 Ekim 2017

TÜFEK, MİKROP VE ÇELİK

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ...

Etkinlik Listesi BÖLÜM II İLİŞKİLENDİRME AŞAMASI 67

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI, (1)

1: İNSAN VE TOPLUM...

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

ULUSLARARASI ÖRGÜTLER

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

Enternasyonalist Komünist Birlik (EKB) ULUSAL EFSANESÝ VE. geocities.com/icgcikg/turkish

Ortadoğu da İslam ve Siyaset

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

Kore: Yeni bir savaş mümkün mü?

SAÐLIKTA ÖZELLEÞTÝRME

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

SOSYAL TABAKALAŞMA SOSYAL TABAKALAŞMA Taylan DÖRTYOL Akdeniz Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Fakültesi Pazarlama Bölümü

15 Ekim 2014 Genel Merkez

Siyasette kutuplaşma. Ahval 13/8/2018

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI 6. SINIF SOSYAL BİLGİLER DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU PLANI, KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Ekonomi II. 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

29 Eylül 2010 Çarşamba (Canlı) DÜŞÜNCE KERVANI NDA FAŞİZM ÜZERİNE TARTIŞMALAR. CUMARTESİ SU TV. SAAT: (Tekrar)

Yirmi Birinci Yüzyıl İçin Sosyalizm. Giriş

Türkiye Özelinde Kamu Diplomasisinin İşlevi ve Yöntemleri Türkiye nin Kamu Diplomasisi Aktörleri Türkiye nin Kamu Diplomasisi Aktörleri

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

Salvador, Guatemala, Kamboçya ve Namibya gibi yerlerde 1990 ların barış anlaşmaları ile ortaya çıkan fırsatları en iyi şekilde kullanabilmek için

R KARLILIK VE SÜRDÜRÜLEB

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Uluslararası İlişkiler Tarihi II PSIR

İktisat Tarihi I. 8/9 Aralık 2016

KAMU YÖNETİMİNDE ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR

İş Yeri Hakları Politikası

YÖNETİMDE SİSTEM YAKLAŞIMI

A Framework for an Emancipatory Social Science

Çarşamba İzmir Basın Gündemi

SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ VE STRATEJİK İLETİŞİM PLANLAMASI

Transkript:

Praksis (6) 2002, 3-30 Che nin Çağrısını Ciddiye Almak... ERTUĞ RUL KÜRKÇÜ Türkiye nin özgül devrimci, ihtilalci ya da inkılapçı tipolojisinin 1960 lara kadar değişmeksizin gelen birkaç özelliğinden biri devlete özgülüğü, yukarıdan lığı idiyse, ikincisi de yerelliği ya da milliliği olmuştu. 1968 le birlikte açılan yeni dönemin devrimci özneleri ise, önceki devrimci dönemlerden farklı olarak ilk kez aynı zamanda kentli, uluslararası, aşağıdan ve sivil idiler. Bu karakteristikler, kendi tarihleri, somut belirlenimleri içinde bu sözcüklerin ifade edebilecekleri evrensel anlamlarından kaçınılmaz sapmalar gösteriyorlardı ama, gene de Türkiye nin özgül tarihi içinde ilk kez bu anlamlarına göreli olarak bu ölçüde yaklaşabilmişlerdi. Kapitalizmin, içeride toplumsal kutuplaşmaları hızlandırdığı kadar emperyalizme bağımlılık biçiminde de olsa Türkiye yi de dünya ilişkileri ağının içine doğru sokması ilk kez 1960 larda eski toplumla birlikte eski devrimci tipini de inkâr edebilen bir dünya-tarihsel devrimci öznenin ortaya çıkışının maddi zeminini kurdu. 1968 in tarihsel önemi kapitalizmin gelişmesinde değil, Türkiye de kentsel

Che nin Çağrısını Doğru Anlamak... hayat süreçlerinin bütün toplum; toplumsal dinamiklerin de devlet üzerindeki etkilerinin belirleyici olduğu bir zemin üzerinde kapitalizme karşı bir devrim in öznelerinin ortaya çıkışında; burjuvazinin toplumsal hegemonyasını tesis etmesinde değil, bu hegemonyanın inkârı için tarihsel bir imkânın uç vermiş olmasındadır. Ancak bu zemin üzerinde yeni bir devrimci tipinin doğup gelişmesi bir anda oluvermedi. Ölüler yaşayanları izlediler her zaman. İttihat ve Terakki nin halaskâr zabitan ının, Kemalizm in Türk İnkılapçısı nın yerini Marksist devrimci nin alması için 1968 in büyük toplumsal hareket dalgası da kendi başına yeterli olmayacak, 1971 in öğretici devlet teröründen geçmek, devrimcilik in resmi toplum nezdinde hâlâ sahip olabildiği meşruiyetinin tüketilmesi gerekecekti. Bugün burjuva toplumunun siyasal, idari ve iktisadi mekanizmalarını çekip çeviren orta yaş kuşağının 68 liliğinde olumlu öğe olarak örtük bir biçimde durmaksızın öne çıkartılan sınıf-aşırı devrimcilik, gerçekte 1968 de henüz tüketilmiş olmayıp yalnızca dönüşmüş bir biçimde süre giden eski sınıf-u devlet e özgü devrimciliğin artık yitirilmiş saygıdeğerliği ne duyulmakta olan özlemin ifadesinden başka bir şey olamaz. Bugün şaşırtıcı ya da inanılmaz da gelse, 1980 lerde hem devrimci, hem burjuva toplumun değerler sistemi içinde saygıdeğer olmak imkânsızken 1968 de bu mümkün olabiliyordu. Uluslararası Olan Yerel Olan 1968 de Türkiye için yeni olan ve 1968 den önce olmayan devrimcilik biçimleri uluslararası alandan ve Türkiye nin uluslararası alana açılışının imkânlarıyla çıkageldiler: Egemen sınıfın uluslararası bir örneğe göre Amerikan hayat tarzı imgesi çevresinde kurmaya çalıştığı kültürel/siyasal hegemonya, Fransa nın kitlesel öğrenci ve işçi hareketinin, Küba, Vietnam ve Filistin in devrim savaşçılığının öne çıktığı bir başka uluslararası örnekle manevi düzlemde tehdit edildi. Hiçbiri müesses nizamın hegemonya aygıtları tarafından doğrudan doğruya tüketilemeyecek ve onun içinde bir alternatife dönüştürülemeyecek olan bu yeni moral-kültürel/politik esin kaynakları Türkiye devrimciliği üzerinde başka hiçbir teorik ve politik unsurun yaratamayacağı ölçüde büyük bir etki yarattı. 2

Ertuğrul Kürkçü Bu yeni devrimcilik biçimlerinin her biri, yeni kuşak devrimcilerin imgeleminde toplumsal mücadelenin bir muhtemel uğrağına tekabül edebilen nitelikleriyle kitlesel olarak hem operasyonel hem de manevi yeni standartlar oluşturdular. Emperyalizm yerel olan her şeyi parçalar ve kendi doğasına eklemlerken, kendi karşıtını da uluslararası bir ölçek üzerinde yeniden üretti. Türkiye nin yarı otarşik iktisadi yapısı ile birlikte devletin örgütlenmesi de geleneksel aydınlar ın zapt edilmez öfkesini doğurarak emperyalizm tarafından parçalandığı sırada, bu öfkenin açığa vurulmayan kaynaklarından biri, belki kapitalizmin devrimi de uluslararasılaştırıyor olmasıydı. Resmi ideolojinin kurucularından Şevket Süreyya Aydemir in, 1973 te Milliyet gazetesinde kendisiyle yapılan bir söyleşide Süleyman Demirel i, sanayileşme siyasetinin nüfusu büyük kentlere toplayarak bir proletarya ihtilali ni hazırlamakta oluşundan ötürü eleştirmesi (Gevgilili, 1973) 1960 ların milli sosyalizm teorisyenlerinin AP nin kapitalizmine karşı çıkışlarının bir nedenine olduğu kadar devrimciliğin resmi sözlükteki içeriğine de ışık tutabilir. 1968 in bu kavramın içeriğine ilişkin olarak ilk bakışta etimolojik ve linguistik olduğu izlenimini veren ama gerisinde gerçekte büyük stratejileri barındıran tartışmalara sıkça tanık olması boşuna değildi. Örnek alınan bu dünya-tarihsel biçimlerin her birinin ve ortaklaşa hepsinin gereksindiği bir insani modele erişme kaygusu eski yerel ve milli örneklerin silik birer anı haline gelmesine yol açarken, yeni değerler ve yeni yaşama ve dayanışma biçimleri doğurmaya başladı. Kendi sundukları düzen içi seçeneklerin önemsizleşmesine bir tepki olarak pek çok muhalif eğilim tarafından kolayca özenti addedilmiş olmalarına karşın başka bir şeyin değil de, bu örneklerin bir özenti doğurmuş olmasının bir nedenselliğe sahip bulunduğu 1968 eleştiricilerince pek az düşünülmüştür. Ancak, özenilen ideale erişebilmenin tarihsel koşulları olmadığında ya da özenenler, aynı şeyin başka bir ifadesi olarak, özendikleri ni gerçekleştirecek güçten yoksun olduklarında, özenilen örneklerden hiçbirine uymayan ama yapılması zorunlu olan eylemlerin, modelden devralınmış biçimlerle örtüldüğü bir melezleşme evresinden geçilmesi de kaçınılmazdı. 3

Che nin Çağrısını Doğru Anlamak... Kültürel Olan- Politik Olan 1968 de yeni olan bu esin kaynakları genç insanları ruhen egemen toplumsal değerlerden koparsa da, onları, gerçek toplumsal güçlerin örgütlü ve sürekli bir devrimci eylemi olmaksızın, bir anda yeni bir dünyanın içine sokamazdı kuşkusuz. Bu imkânsızlık anında devrimciliğe gözlerini yeni yeni açmakta olan az çok şaşkın genç insanlar yöneldikleri modellerin biçimsel değerleriyle kendilerini ister istemez, yeni bir toplumda değil, eski toplumun kıyısında bir alt-kültür oluştururken buldular: Fransa ve ABD örneğinden esinlenerek giydikleri dik yakalı kazakları ve kadife pantolonları ile kravat ve takım elbisenin dışa vurduğu kurulu düzenin totaliter eşbiçimliliğine karşı bir tavrı geliştirmiş oluyorlardı. Kış aylarında Che nin parkasını ve eskicilerden satın alınan askeri botları üstlerine geçirmeleri onları gerçek bir savaşa değilse de savaşçı kılığına sokuyordu. Bu uluslararası simgeleri, popüler kültürden devralınan tıraşlanmamış Alevi bıyıkları tamamladı. Öğrenci yurtlarındaki cemaat dayanışması ortamında bir tür cemaat mensupluğu simgesi haline gelen bu kıyafet inkılabı içinde bir yılda metamorfoz tamamlanmış, Türkiye üniversiteleri ilk bakışta bu kılık kıyafetleriyle ayırt edilebilen ama ne gerçek gerilla, ne de liberter olan bir devrimciler kitlesi ile dolmuştu. Sevgi Soysal ın Yenişehir de Bir Öğle Vakti adlı romanının, kahramanlarına sadık bir eleştirellikle yüklü anlatımı, süreci tasvir için, daha çok sözü gereksizleştirir. 1968 in boykotları ve işgalleri, bu devrimciler kitlesinin, öğrencilerin büyük kitlesini kendi yanlarına çekerek, Avrupa dan edindikleri esini gerçeğe dönüştürme mücadelesinin ürünüydü... Bu kitlesel mücadeleden doğan özyönetim organları olarak forumlar, bir öğrenci demokrasisi zemini yaratarak devrimcilerin değerlerinin kitlesel bir ölçek üzerinde yeniden üretildiği, yukarıdan ve bürokratik devrimciliğin mezarları oldular. Bu, kıyafetle tanımlanmış devrimcilik, gerçek bir hareket halini aldığında bütün yapaylığından kurtuldu ve öğrencilerin kitlesel mücadelesi içinde erimeyi becerdi. Devrimcilik ve Marksizm ise moral/politik düzlemde 1968 in kitlesel mücadele içinde öğrenci hareketine taşımış olduğu en yeni şeydi. Ancak gerçek hayat ve mücadele süreçleri çok geçmeden kendilerini dayattılar. Hiç kimse sonsuza kadar öğrenci olarak kalamaz, hiçbir boykot sonsuza kadar süremez, hiçbir işgal devlet güçleri karşısında yeteri kadar 4

Ertuğrul Kürkçü dayanıklı olamaz, düzen kendisini ortadan kaldırmayı amaçlayan hiçbir harekete sürekli bir hoşgörü ile bakamazdı. İlk tutuklamalar, kurşunlanan ilk öğrenci, yenilen ilk dayaklar ve boykotlar ve işgallerle biten 1968 yılı, uluslararası alandan tercüme edilen kavramların içlerinin doldurulmasının ve hayattaki temel tercihlerin yapılmasının gerekliliğini herkese dayattı. Yalnızca öğrencilere değil, gerçek sınıflara, gerçek toplumsal güçlere bağlanmak ve hayatın bu hareketine ritmikler bağlayarak yaşamak gerekliliğini idrak etmiş ilk Marksist profesyonel devrimciler grubu, Che nin çağrısının son sözlerini hayatlarının ilkesi kılarak devrimci öğrencilerin kitlesinden ayrıştı. 1968 le gelen büyük toplumsal hareketlilik dalgası bağrına aldığı herkesi bir biçimde değiştirirken asıl kalıcı olan ve 1968 olmasa ortaya çıkmayacak olan değişim, öğrencilerin kitlesinin içinden fırlayan doğal önderlerin oluşturduğu bu profesyonel devrimci çekirdekleriydi. Bu çekirdeklerin varoluşunun anlamı, bütün tecrübesizlikleri içindeki genç insanların artık geleneksel öğrenci yoldaşlığından farklı, son derece özgül bir dayanışma mekanizması içinde yeni insan ilişkilerinin, ölüm kalım kavgasına bağlanmış bir ahlakın belirlediği ilişkilerin alanına adım atmalarındaydı. Daha sonraki yıllarda kurulmuş bütün gizil örgütler in, devrimci hareketler in yaslanabilecekleri bir başlangıç noktası 1968 de tohumları atılan bu ilişkiler içinde oluştu. 1971 de kurulan ve sonraki dönemin tüm devrimci siyasetler inin döl yatağı olan THKP-C, THKO, ve TİKKO bu çekirdekler den doğdular. TKP, TİİKP bu çekirdeklerden elde edilen meyveler i devşirerek geliştiler. Bu grupların evrim çizgileri izlendiğinde, önderliklerinde 1968 in bu ilk profesyonel devrimci çekirdeklerinden gelmemiş bir tek kişinin bile bulunmaması bir rastlantı sayılamaz. Bu profesyonel devrimciler çevreleri, elbette İttihat ve Terakki konspirasyoncularının, Kuvayı Milliye komitacılarının tecrübeleri ile karşılaştırıldığında masum birer çocuk, gerilla özentisi nden başka bir şey olamazlardı ama, artık 1968 in büyük eleştiri dalgası içinde devleti kurtarmak için gizli örgüt kurma geleneğinin de sonuna gelinmişti. Besbelli Yön ve MDD çevrelerinin Marksizm e kattığı yorum hâlâ bu geleneği yeniden üretiyordu ancak, artık hiç kimse devrimcilik adına devlet için ölmeyi tasarlıyor değildi. Kurtarıcılık ideolojisi bu geçiş halindeki devrimcilik içinde bir ölçüde yaşamaya devam da etse, gücünü geçmişin anılarından değil geleceğin imkânlarından alan, tarih yaptığı bilinciyle yaşayan 5

Che nin Çağrısını Doğru Anlamak... bir elit, mücadelenin özgül şartları içinde 1968 in kitlesel hareketinden damıtılmış bir orijinallik olarak Türkiye nin siyasal hayatına bir dinamit gibi girdi. Ancak bu yeni insan tipolojisinin toplumsal bir gerçeklik kazanabilmesi trajik olduğu kadar paradoksal da bir süreçti. Devrimciliğin bir toplumsal hayat tarzı olabileceğinin kanıtlanabilmesi için, hemen hemen hepsi, 1968 de yaptıkları tercihin kendilerini bireysel sonlarına götürdüğünü sezmiş olan bu insanların sezgilerinin doğrulanması gerekti. Gerçekten düzen dışı birer savaşçı olarak çeşitli biçimlerde hayatlarına son verildiğindeyse, ne ayaklarında postalları ne sırtlarında parkaları vardı. Türkiye de herhangi biri gibi olmaksızın düzen dışı mücadeleye önderlik edemeyecekleri bir süreçten geçerlerken geriye yalnızca uçları biraz sarkık bıyıkları kalmıştı. Castroculuk... Bu yeni devrimci tipolojisinin ve yeni devrimci kültürün uluslararası kaynakları arasında Latin Amerika ve Küba devrimci hareketi ile Fidel Castro ve Che Guevara nın istisnai bir rol oynadıkları ve bir model değeri kazandıklarını söylemek abartı sayılmaz. Küba devriminin kendine özgülükleri ve bu kendine özgü gidiş içinde Castro nun oynadığı rol, ulusal-kurtuluşçuluk ile sosyalizm arasında salınan Türkiye soluna her iki durumun tek bir süreçte birleştirilebileceğine dair bir imkân olarak göründüğü için böyleydi bu daha çok. Castro nun yalnızca devrimci gençlerin değil, milli devrimci Doğan Avcıoğlu nun da, yalnızca sosyalistlerin değil sol Kemalistlerin de başlarını kendisine çevirmelerine yol açan duruşu, Türkiye solunda uzun sürecek bir Latin etkisinin başlıca nedenlerinden biri sayılabilir. Ernesto Che Guevara(1991) 1, Küba Bir İstisna mı Yoksa Öncü mü? başlıklı bir Küba Devrimi değerlendirmesinde, devrimin genel yasallıkları yanı sıra kimi özgül özelliklerinin de bulunduğunu dile getirirken, ilk, belki de en önemli ve orijinal etken Fidel Castro Ruz un kendisidir diye yazmıştı (Guevara, 1991:82). Devrimin tarihine içeriden bir bakış yalnızca Che nin bu yargısını doğrulamakla kalmaz, Castro nun devrimin önderliğinin tüm 1 Yazının bu bölümünün takip eden kısmı Kürkçü (1988a) dan alınmıştır. 6

Ertuğrul Kürkçü tarihsel gelişmesinin kendi kişiliğinde cisimleştirmiş olduğuna ilişkin de pek çok kanıt sunar. Birbirlerini izleyerek emperyalizmin sömürge sisteminin çöküşünü sağlayan tüm devrimler arasında Küba nınkini özgün kılan yönlerden birinin önderliğin tarihsel evrimi olduğu söylenebilir. Küba da devrim Fidel Castro nun deyimiyle bir ulusal kurtuluş devrimi nden sosyalist devrime doğru evrilirken, Moncada Kışlası baskınını gerçekleştiren Movimiento nun sağ kalanlarının oluşturduğu önderlik de devrimci demokratizmden sosyalizme doğru açılarak öteki ulusal kurtuluş devrimleri nde aşağı yukarı eşbiçimlilik gösteren gelişme eğilimlerinden farklılaşmıştı. Örneğin, Çin de, Vietnam da başka birçok Asya ve Afrika ülkesinde devrimin ulusal bağımsızlık ve halk egemenliği talebi ile geliştiği devrimci demokratik ya da burjuva demokratik evresinde genel olarak küçük burjuvazi ya da milli burjuvazinin örgütsel ve ideolojik hegemonyası hüküm sürerken devrimin emperyalist sistemle çelişkilerinin derinleşmeye başladığı momentte, komünist hareketin genel ulusal demokratik kamptan kopup demokratik talepleri mantıksal sonuçlarına ulaştırırken sosyalist talepleri gerçekleştirmek üzere ileri doğru atılması neredeyse bir tarihsel yasallık halini almıştı. Küba devrimindeyse gelişme bütünüyle farklı bir doğrultu izledi. Öncelikle, bütün devrim süreci boyunca Küba da 26 Temmuz Hareketi dışında bir başka ulusal kurtuluş hareketi belirmiş değildi. Öte yandan Küba da Komünist Partisi de Çin, Vietnam vb. ülkelerin Komünist Partilerinden farklı olarak devrim sürecinin gelişmesinde önderliği üstlenmeye kalkışmamış, Moncada Kışlası baskınını onaylamamış, 26 Temmuz Hareketi nin Granma çıkartması ile başlattığı gerilla mücadelesiyle çok uzun bir süre ilgilenmek gereğini duymamıştı. Devrimin önderleri Fidel ve Raul Castro kardeşler, Camillo Cienfuegos, Frank Pais, Che Guevara ve diğerleri bütünüyle Komünist Parti geleneği dışında yetişmiş devrimcilerdi. Dünya proleter devrimleri tecrübesinden çok Küba nın özgül devrimci deneyiminden esinlenmişlerdi. Marksizm le temasları ise Küba daki komünist hareketle örgütsel ve ideolojik bir bağ kurmaktan çok, Marksist klasiklerin bağımsız olarak okunmasından ileri geliyordu. Daha önemlisi, 26 Temmuz Hareketi kendisini ilke olarak Marksist diye tanımlamış değildi. Özetle, Küba Devrimi nin öncü gücü olan 26 Temmuz Hareketi kendisini 7

Che nin Çağrısını Doğru Anlamak... özgül olarak Küba işçi sınıfının değil, ABD emperyalizmi ve Batista oligarşisi karşısında tüm Küba ulusunun ortak çıkarlarının sözcüsü addeden asli karakteri itibarıyla devrimci demokratik bir hareket olarak doğdu. Beri yandan 26 Temmuz Hareketi üyeleri ve özel olarak da hareketin beyni ve ruhu olan Fidel Castro nun ideolojik yapısı, öteki sömürgelerin ulusal kurtuluşçu hareketlerinden farklı olarak Marksizm le ideolojik ve siyasal bir çatışma mirasına dayanıyor da değildi. Hareketin üyelerinin çoğu, üniversite eğitimleri sırasında Marksizm le tanıştıkları gibi, anti komünizmle aralarında sürekli olarak bir mesafe bırakmışlardı. Moncada baskını sonrasında da hapishanede ve sürgünde bağımsız komünistleri aralarına almakta pek tereddüt etmemişler, Ernesto Che Guevara ile böyle ilişki kurmuşlardı. Bununla birlikte bu ideolojik olarak sola doğru açık devrimci demokratizm, devrim için ikinci defa yola koyulduğunda hareketin karakterinin değişmiş olduğuna dair hiçbir belirti ortaya koymadı. Ne l. Havana Deklarasyonu ne başka bir bildiri ya da belgede önderliğin sosyalist yönelimi hakkında hiçbir açıklamada bulunulmuş değildi. Kaldı ki, devrimin karakteri hakkında devrimden hemen sonra ABD de bir açıklama yapan Fidel Castro kendi ağzıyla komünist olmadığını belirtmeyi gerekli görmüştü. Ancak devrimin ulusal ve demokratik siyasal hedeflerine ulaştırılmasının ardından, devrimin temel dayanağı olan işçi sınıfı ve köylülerin toplumsal ve ekonomik taleplerinin gerçekleştirilmesine sıra geldiğinde kapitalist mülkiyete müdahale zorunluluğu devrimin burjuvalar ve toprak sahipleriyle kurmuş olduğu ittifak temelini parçaladı ve önderliğin özgünlüğü bu momentte kendisini açığa vurdu. Devrimci önderlik, demokratik evre tükenip, proleterlerin, yarı proleterlerin ve yoksul köylülerin özlem ve taleplerinin doğrudan takipçiliğini üstlenirken Küba Komünist Partisi ile yakınlaşmaya başladı ve kendi içinde ciddi bir kopuşa uğramaksızın açıkça sosyalist bir konum aldı. Bu geçiş sürecinin kilit unsuru olarak Fidel Castro, ulusal kurtuluş devrimi ile sosyalist devrimi, her iki evrenin dolaysız sözcülüğünü üstlenerek birbirine bağlayan istisnai bir tarihsel rolün üstesinden gelmeyi başarabildi. Bu andan başlayarak Fidel, bir ulusal önderden çok daha yüksek bir kapasite ile sosyalist hareket içinde özgün bir işlevi yerine getirmeye başladı. Marksist teori ve siyaset açısından bakıldığında Fidel Castro nun işlevinin belirgin bir 8

Ertuğrul Kürkçü biçimde teorik olmadığı kolayca görülebilir. Marksist harekette doğrudan doğruya Fidel Castro ya özgü bir teorik katkıdan söz edilmekte değildir; ancak, zaman zaman Castroculuk ya da Castrizm diye anılan bir ideolojiye atıfta bulunulduğu görülür. Ne var ki, bu Castroculuk daha çok burjuva iletişim araçlarının dilinde Küba Devrimi nin özgül gelişme çizgisini emperyalizme bağımlı tüm ülkelerdeki kurtuluş mücadelesi için bir model ve bir tarihsel yasallık olarak gören silahlı hareketlerin keyfi bir biçimde adlandırılmasından fazla bir anlam taşımaz. Bir başka yandan liberter basında da Castroculuk Latin Amerika da devrimci hareketi hegemonyası altına alan bir tür pederşahi bürokratizm e ilişkin bir niteleme halini alır. Ancak bu uygun olmayan adlandırmalar bir yana, Küba Devrimi nde Fidel Castro aracılığı ile temsil edilen bir dizi özelliğin onun adıyla anılmayı hak ettiği söylenebilir. Bu bakımdan yaygın pejoratif kullanımının ötesinde olumlu bir Castroculuk tan bir ideoloji olarak değilse de dünya ölçeğindeki etkileri dolayısıyla sosyalist mücadele içinde klasik olandan ayrılan bir davranış çizgisi, bir tavır alış olarak söz edilebilir. Fidel Castro ve yeniden kurulan Küba Komünist Partisi uluslararası hareket içinde daha çok 60 lar ve 70 lerde özgün bir rol oynamış olsalar da Castro nun çehresinde ifadesini bulan devrimci Küba imgesi, 80 ler dünyasında komünizmin devrimci kalabildiği bir izi sürmemizi mümkün kılar. Bu, olumlu Castroculuk un göreli değeri, iktidardaki klasik Komünist Partilerin yerleşik davranış kalıplarından birkaç düzeyde kararlı ve kasıtlı kopuşundan ileri gelir. Bu anlamda Castroculuk un kendisini kuvvetle duyurduğu birinci alan Komünist Parti önderliği ile kitleler arasındaki ilişkidir. Küba Devrimi dışındaki tüm sosyalist devrimler devletle iç içe geçen ve hızla bürokratikleşen partilerin yığınların özlemlerinden hızla kopup birer savaş örgütü olmaktan çıkarak düzen örgütü ne dönüşmesiyle sonuçlanmıştı. Oysa Küba da önderlik temel önemdeki tüm kararların alınışını kitlesel kampanyalara dönüştürerek hem kitleler hem parti için sürekli bir geri besleme mekanizması oluşturmayı başardı. Yerel yönetimler düzeyinden, ulusal ve uluslararası kararlara varıncaya kadar her konu, bir yandan halk iktidarı örgütlerinde tartışılarak karara bağlanırken, Fidel in Havana ve öteki kentlerdeki ünlü konuşmaları ile de bu kararların paylaşılması için dolaysız bir temas kurumu sağlandı. Bu ilişki, Küba 9

Che nin Çağrısını Doğru Anlamak... önderliğinin bürokratikleşme hızının asgaride tutulmasının en önemli etkenlerinden biri oldu. Castroculuk un olumlu anlamını tartmamızı sağlanan bir başka ölçüt, sosyalist kuruluş sürecinde maddi özendiricilerin rasyonel öneminin kabul edilmesine karşın, sürecin ana halkası olarak manevi değerlerin yaratılması ve korunmasının kazanmış olduğu önceliktir. Fidel Castro nun ağzından Hiçbir zaman insanların yürekleri ve zihinlerinde dolar işareti ile damgalanmış bir komünist vicdan oluşturmayacağız biçiminde ifade edilen bu tutum ya da özlem, parti önderliğinin maddi refahın paylaşılmasından bilinçli bir geri çekilişle, daha çok manevi kalkınmanın hem neden hem de sonuçlarından yararlanarak sürecin önderliğine sahip çıkmasın sağladı. Böylece sürekli olarak kitlelere danışan, onlardan beslenen ve onları besleyen bir ilişki mekanizmasıyla parti, yasal muhalefetin olmadığı koşullarda kitlelerin nabzını elinde tutabileceği özel bir ilişki imkânı yaratarak halk ile önderlik arasındaki kopuşmayı önleyebildi. Castroculuk a yüklenebilecek olumlu bir anlam öncelikle böyle bir liderlik kavrayışını dile getirir. Castroculuk un içinde gerçekleştiği ikinci düzey, sosyalist inşa sürecinin, maddi refah unsurlarının durmaksızın hesaplanıp sayıldığı, insanların gözünün tüketim hırsıyla karardığı bir hareket değil, tersine kültürel ve ahlaki olarak yeni tipte insanın yaratıldığı bir uluslararası devrim süreci olarak kavranması oldu. Kıt kaynakları ve yetersiz sanayiiyle, sosyalist inşa dönemine tek ürün tek pazar ülkesi olma özelliğinden sıyrılmamış olarak giren Küba da tüketim heveslerinin kışkırtılmasının bir felaket olacağını kavramak özel bir meziyet sayılmayabilirdi. Ancak, Küba daki sürecin ayırt ediciliği, bunu otarşik bir tarzda dünyaya kapanarak değil, tam tersine ABD emperyalizminin yanı başında, Küba ya karşı özel olarak harekete geçirilmiş ideolojik aygıtlara meydan okuyarak gerçekleştirmiş olmasıydı. Fidel Castro, Küba halkına, Küba da elde edilmiş olanın mümkün dünyaların en iyisi olduğunu hiçbir zaman telkine kalkışmayarak, komünizmin bir bolluk toplumu olacağı ilkesini peşinen kabul ederek ve bu bolluk ülkesine ancak bencillikten kurtulmuş, maddi refahı paylaşmakla yetinmeyen her şeyden çok entelektüel mülkiyet ve refahı yeniden üreten ve paylaşan insanların yaratılmasıyla varılabileceğini açıklayarak önderlik etmeye 10

Ertuğrul Kürkçü girişti. Bütün sosyalizm pratiklerinin taşlaşmaya başladığı 60 ların ortalarında Küba dan esen bu gürbüz komünizm rüzgârı dünyanın bütün ülkelerinde özellikle komünizmin manevi hegemonyasının kendisini tazelemesine, geleneksel partilerin kendilerini tüketmeye başladıkları bir dönemde bütün bir genç devrimciler kuşağının, yüzlerini komünizme çevirerek yeni bir dünya perspektifine bağlanmalarına yol açtı. Asya, Afrika ve Latin Amerika nın yoksul ve geri ülkelerinde olduğu kadar, Avrupa ve ABD de de Küba Devrimi, kapitalizmle yarış içinde, giderek onun normlarına kendisini alıştırmaya başlamış olan sosyalizme, kapitalizme asıl meydan okuyacağı alanı bir kere daha gözden geçirme, yeni düşünceler üretme esini kazandırdı. Bu noktada Fidel in bir önder olarak oynadığı adanmış rol, dünya sosyalizmi için de paha biçilmez bir değere sahiptir. Castroculuk un, kendisini klasik Komünist Partisi iktidarlarından kopardığı üçüncü düzey, Komünist devrim mücadelesinin uluslararası kavranışına ve anlamına ilişkindir. Kökeni itibarıyla Komintern partileri geleneğinden gelmeyen Fidel Castro nun bu özelliği, ona uluslararası komünist hareketin önderliğinde hak iddia eden partilere karşı sürekli bir eleştirelliği koruyabileceği bir konum kazandırdı. Küba ekonomisini ayakta tutabilmek için tek ihraç ürünü şeker ve şeker kamışını dünya fiyatlarının üzerinde bir fiyatla satın alan, ABD emperyalizminin istila tehditleri altında askeri ve ekonomik yardımına gerçekten muhtaç olduğu SSCB karşısında bile Fidel, hiçbir geleneksel partinin göstermiş olmadığı bir ideolojik bağımsızlık örneği ortaya koydu. SSCB nin komünist bir toplum kurulmasına ilişkin bakış açısını Castro en sert eleştiriye tâbi tutan önderdi: Komünizm ve sosyalizm bir bakıma birbirleriyle paralel bir biçimde kurulmalıdır. Kendine göre bir süreç icat etmek ve şuraya kadar sosyalizmi kuruyoruz, şu noktadan sonraysa komünizmi kuruyoruz demek bir hata, büyük bir hata olabilir. Çünkü, hedeflerimize erişme hırsı içinde komünist insanın gelişim ve oluşumunu ihmal etmememiz ya da tehlikeye atmamamız gerektiği açıktır... Bazı ülkelerde komünizmin inşasından söz ediliyor. Hatta bir ülke komünizmi kurmaya hazır olduğunu ilan ettiğinde bütün komünist partileri bunu hep bir ağızdan onayladılar. Ancak, biz alçak gönüllülüğü elden 11

Che nin Çağrısını Doğru Anlamak... bırakmaksızın, önce şunun bir kere daha gözden geçirilip cevaplanması gerektiğini düşünüyoruz: sanayileşmiş ülkelerle azgelişmiş ülkeler, yüksek emek üretkenliğine erişmiş ülkelerle emek üretkenliğinden yoksun ülkeler halinde bölünmüş olan bir dünyada üretici güçler ve teknoloji ilkin dünyanın geri kalmış ülkelerinde geliştirilmeksizin her hangi bir ulus tek ülkede komünizmin kurulmasına kalkışabilir mi?... Ben sosyalizmin tek ülkede kurulabileceğine, komünizmin de belli bir dereceye kadar kurulabileceğine inanıyorum. Ama bir mutlak bolluk formülü olarak komünizm, bu istenmiş ya da kastedilmiş olmasa bile, gelecek yıllarda kendilerini inanılmaz yoksulluktaki ülkelerle ticaret ve pazarlık yaparken bulmaları tehlikesini göze almaksızın tek bir ülkede kurulamaz... Çevremizde, bizim devrim yaptığımız bir çağda devrim yapma fırsatına ya da talihine sahip olamadıkları için önümüzdeki on yıl içinde bugünkünden daha büyük bir sefalete mahkûm insanlar yaşamaya devam ederken nasıl olur da biz komünizmin yarattığı bu süper bolluk içinde yaşayabiliriz... Yoksul, azgelişmiş bir ülke olarak bugünkü görevimiz kendimizi, yoksulluk ve sefaletten kurtarmaktır. Ancak gelecekte başka ülkelerin hâlâ yardımımıza ihtiyacı varken büyük bir refahı hayal etmememiz gerekir. Şimdiden çocuklarımızı öyle yetiştirmeliyiz ki, bütün acil ihtiyaçlarımız karşılandığında hedefimiz sırf bolluğun ötesine geçsin. Başlıca idealimiz ve görevimiz geride kalmış olanlara yardım etmek olmalıdır. (aktaran Kürkçü, 1988a: 1403) SSCB yi onaylamaktan daha tutarlı bir enternasyonalizmi temsil eden bu düşünceler yalnızca düşünceler olarak kalmadı. Fidel Castro önderliğindeki Kübalı devrimciler, Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerindeki devrimlere o an için ellerinde olan tek şeyi, hayatlarını verdikleri bir idealizm içinde katıldılar ve bunun ideolojik savunucusu oldular. 1960 lar ve 70 lerin dünyasında barış içinde birlikte yaşama ilkesinin bir yansıması olarak kendi egemen sınıflarıyla barış içinde yaşama siyaseti güden muhalefetteki resmi komünist partiler karşısında Fidel Castro, şu itirazı yöneltiyordu: Bize göre, uluslararası komünist hareket her şeyden önce komünistlerin, 12

Ertuğrul Kürkçü devrim savaşçılarının hareketidir. Ve devrim savaşçısı olmayanlara Komünist denemez! Castroculuk SSCB ve ÇHC nin tekil devlet çıkarları doğrultusunda uluslararası komünist harekete yön vermeye çalıştıkları 60 ların ve 70 lerin dünyasında Leninist enternasyonalizm ilkesine yaklaşabilen tek etkili tavır oldu. O yüzden Kübalı savaşçılar Bolivya da Ernesto Guevara nın yanında savaşırken can verdiler. Angola devrimi ABD ve ÇHC tarafından desteklenen karşı devrimci çeteler tarafından çökertilmeye çalışıldığında Carlotta Harekâtı yla Angola ya savaşmaya gitmek için tüm Kübalılar gönüllü yazıldılar, Grenada devriminin adayı işgal eden ABD askerleri tarafından ezilmesine, bu ülkede çalışan inşaat işçileri gönüllü silahlı direnişle karşılık verdiler. Küba Devrimi, üzerinden 40 yıl geçtikten sonra da enternasyonalizmin pratik bir hayat tarzı olarak yaşar kaldığı tek örnek; Castroculuk kendine özgü bir Marksizm versiyonu olma iddiasını hiç taşımadı ama bu canlılığı mümkün kılan pratiklerin gerisindeki zihniyetin ve moralin Castro nun adıyla kaydedilmeyi hak ettiğine kuşku yok. Che Guevara-Gerilla Savaş ı Castro nun Küba sı, 1960 lar ve 1970 ler Türkiye sinin devrimcileri için ulaşılacak sosyalist toplum modelini sunuyor idiyse, Che nin gerillası da bu topluma ulaşmak için geçekleştirilmesi gereken devrimci mücadele modeli olarak, Allende nin barışçı geçiş örneğine ya da Sovyetler Birliği nin öngördüğü kapitalist olmayan yoldan kalkınma stratejisine oranla çok daha makul ve gerçekçi bir model olarak kabul görüyordu. Bir kez daha, kadidi çıkmış Rocinante ımın kaburgalarının bacaklarıma dokunuşunu hissediyorum. Gene kalkanımı omuzlayıp yolculuğa koyuluyorum... (aktaran Kürkçü, 1988b:1434) Ernesto Che Guevara Bolivya dağlarında bir CIA operasyonu ile öldürüldüğü 8 Ekim 1967 ye kadar sürecek son yolculuğu na çıkmadan, 1965 ortalarında ailesine yazdığı veda mektubuna bu sözlerle başlamıştı. Che nine kendisini Cervantes in ünlü kahramanı Don Quixote a benzetmesinin bir nedeni, kıta ölçeğinde bir devrim tasarımına beslediği, kendisini alaya alacak ölçüdeki güveniyse, öbür neden Latin Amerika kıtasında bir devrimin imkânsızlığına besledikleri 13

Che nin Çağrısını Doğru Anlamak... güvenden ötürü, Che nin Latin Amerika ölçeğinde bir devrim tasarımını yel-değirmenleriyle savaş tan farksız bulmuş olan resmi sosyalizme ironik bir eleştiri yöneltme isteği olmalı. 1960 lann ve 1970 lerin dünyasında Che yi önemli kılan bir dizi özgüllükten söz edilmezden önce, onun kendi tarihinde kimler için sahici bir önem taşımış olduğunu kaydetmek gerekli olabilir. Bugün, resmi sosyalist ikonografide kendisine hayli cömert bir yer ayrılmış olmasına karşın, SSCB nin ABD ile barış içinde birlikte yaşama siyasetinin, yerel partilerin de milli burjuvaziler le barış içinde yaşaması biçiminde tercüme edildiği detant yıllarında Che ve temsil ettiği devrimci eylem çizgisi, SBKP eksenindeki Komünist Partilerince bir tür maceracılık olarak mahkûm edilmişti. SBKP nin global siyasetlerine şiddetle karşı çıkan ÇKP eksenindeki partiler de Kültür Devrimi nin kitlesellik kültü dolayısıyla, Che nin girişimini bireysel terörizm e iade-i itibar sağlamak olacağı gerekçesiyle görmezden geldiler. Ancak bütün bu maceracılık ve bireysel terörizm kınamalarına rağmen, Latin Amerika nın ezilen halkları, emperyalizme karşı mücadele eden ulusal kurtuluş hareketleri, hiçbir jeostratejik hesaba aldırış etmeksizin Avrupa ve ABD de kurulu düzen le çatışan 1968 in radikal öğrenci hareketleri Che yi öylesine tutkuyla sahiplendiler ki, reelpolitik onun da komünist kahramanlar galerisine kaldırılmasını gerektirdi. Ancak bu kez, Che nin büyüklüğü ne, kahramanlığı na yöneltilen yapay övgü seli, onda özgün olanın üzerini örter, somut bir değerlendirme yapılmasını önler oldu. Ataları ABD den gelen, Latin Amerika nın birçok ülkesinde dolaştıktan sonra, Guatemala da ABD işgaline karşı koyan devrimcilerin arasına karışan, Meksika da Kübalı devrimcilere katılıp, 30 yaşında Sierra Maestra da commandante, 32 yaşında Havana da İktisat Bakanı olan bu Arjantinli doktor, 39 yaşında Bolivya da bir gerilla foco sunun (ocak) lideri olarak ölürken 1960 lann dünyasında devrimci aydınların yaşamayı ve ölmeyi anlamlı kılabilecek bir hayat tarzı arayışlarının en parlak modeli olabildiği için önemliydi öncelikle. Burada Che nin bir devrimin araçları ve imkânlarına ilişkin özgül teorisinden çok, devrimci adanmışlığın simgesi haline gelen ölümü, kendi çağının bütün aydınlarının dikkatlerini üzerine toplayan etkendi. Marksist 14

Ertuğrul Kürkçü fikri mirasın ve komünist hareket geleneğinin içinden yetişenler kadar, gelenek dışından gelenler için de 1917 den beri, bir bakıma devrimin yapılabilirliği artık kanıtlanmıştı; asıl önemli olanın devrimi yapmak kadar onu sürdürebilmek olduğu düşüncesi, önceki tecrübelerden çıkarılabilecek en esaslı ders gibi görünüyordu. Gerçekleşmiş bütün devrimlerin donduğu, devrimci kahramanların devlet adamlarına dönüştüğü bir anda, başarılmış bir devrimden sonra devrimci kalmanın bir imkânının hâlâ varolduğunu kanıtlayan canlı bir örnek olduğu için de Che nin, statükoyu reddeden aydınların gözünde devrimciliğin çağdaş bir ahlaki modeli halini aldığım söyleyebilmek mümkün. Latin Amerika nın ezilen halklarının, Che nin kendisini onlara adadığı yoksul insanların, işçilerin ve köylülerin, ne onun kıta ölçeğindeki devrim projesine ne de Bolivya dağlarında tutuşturmaya çalıştığı devrim foco sunun stratejik anlamına ilişkin bir değerlendirmeye sahip olduklarını doğrulayacak hiçbir somut kanıt bulunmuyor. Üstelik Che ile guerillero larını askerlere ihbar edenler gerilla için üs bölgesi olarak seçilen yörenin köylüleriydi. Ama Che nin öldürülmesinin üzerinden bir hafta geçmeden pazar yerinde satılan fotoğraflarından edinip bir aziz tasviriymişçesine evlerindeki haçın yanı başına iliştiren gene onlardı. Bilinçli olanları içinse Che, yüzyıldır kıtada kendileri için bir kurtuluş imkânı sunabilmiş yegâne mücadele biçimini yeniden harekete geçirmeyi deneyen istisnai bir örnekti. Asya da, Afrika da, öteki Latin Amerika ülkelerinde ABD emperyalizmiyle ve yerli oligarşilerle silahlı savaş halindeki, çoğu kendisiyle kişisel olarak tanışan kurtuluş hareketlerinin önderlikleri içinse Che, ortak düşmana karşı savaşta bir cephe daha açmak için hayatını vermiş bir yoldaştı. Ernesto Che Guevara, Latin Amerika ölçeğinde gelişeceğini umduğu bir silahlı mücadeleyi başlatmak üzere Bolivya da seçtiği üste CIA ve Bolivya ordusu tarafından kıstırılarak, henüz harekete geçmeden önce yaralı olarak yakalandı. Kısa bir sorgudan sonra kurşuna dizilerek öldürüldü. Resmi sosyalizmin sıkıntılı sessizliğinin eşliğinde emperyalist iletişim ve propaganda mekanizmasının, aynı yolu tutmaya özenecekler için bir ibret teşkil etmek üzere yaydığı trajik ölüm hikayesi beklenin tam tersi bir etki uyandırdı. Gerçek bir cinayet olan öldürülmesinin yarattığı nefret kadar, mücadelesinin haklılığına verilen onay ve ölümü karşılayışındaki mağrur tavrı dolayısıyla da 15

Che nin Çağrısını Doğru Anlamak... inanılmaz bir hızla çağdaş bir efsane halini alan Che nin gerçek projesi ise, bu efsanenin gölgesinde kalmış görünüyordu. Türkiyeli devrimciler, o çağda Che nin projesine efsanenin ötesine geçerek bakmaya çaba gösteren, bu çağrıdan bir eylem planı türetmeye girişenler arasında yer aldılar. Che nin çağrısı Asya Afrika ve Latin Amerika yı kat ederken Küçük Asya da THKP-C ve THKO nun eyleminde bir kez daha yankılandı... Çok bilinen bir sloganla -İki, üç... daha fazla Vietnam yaratın!- dile getirilen bu projenin stratejik hedefi, en sağlam kalesi ABD tarafından uygulanan baskıyı silahlı mücadeleyle ortadan kaldırarak emperyalizmin topyekûn çökertilmesi ydi. Taktik yöntem ise, halkların teker teker ya da gruplar halinde tedricen kurtarılmasını sağlamak,, düşmanı bütün ikmal üslerinden, yani kendisine bağımlı topraklardan yoksun bırakarak kendi topraklarından uzakta zorlu bir savaşa sürüklemek ti. Bu stratejik hedefin temel unsuru olan tüm halkın kurtuluşu... Amerikamız da bir Sosyalist Devrim le gerçekleşecek ti. Ernesto Che Guevara nın 16 Nisan 1967 de OSPA-AAL (Asya Afrika ve Latin Amerika Halkları Dayanışma Örgütü) yayın organı Tricontinental (Üç Kıta) dergisinde yayınlanan mesajında ana hatlarıyla bu şekilde özetlediği proje, birçok bakımdan dikkat çekicidir. Birinci olarak Che, kapitalizmin son aşaması olan emperyalizm in bir dünya sistemi olduğundan ötürü dünya ölçeğindeki bir kapışma ile yenilmesi gerektiği noktasından hareket etmektedir. Böylesi bir yaklaşım, öncelikle, Che nin bir dünya devrimi perspektifinin gündemden kaldırıldığı 1930 lardan beri, her yerel devrime uluslararası ölçekte bir devrimci sürecin bir parçası olarak yaklaşma yolunda öne sürülmüş ilk pratik projeyi gerçekleştirmeye koyulmasını ve sosyalist devrimin uluslararası niteliği üzerine yeniden düşünülmeye başlanmasını mümkün kıldı. Öte yandan, Che nin projesi, yalnızca soyut bir devrim imkânından değil, ABD saldırısı altında kalmış olan Vietnam ın devrimci kurtuluş savaşına enternasyonalist bir katkıda bulunma zorunluluğu ndan yola çıkan acil ve pratik bir hedefe de sahipti. Che, Tricontinental de yayınlanan mesajında, şunları yazıyordu: 16

Ertuğrul Kürkçü Dünyanın tüm ilerici güçlerinin Vietnam la dayanışması bugün için, Roma arenasındaki gladyatörlere tezahürat yapan pleblerin acı istihzasına benzer. Sorun baskının kurbanına başarı dilemek değil, onun kaderini paylaşmak, ona zafer ya da ölüme kadar eşlik etmektir.... ABD emperyalizmi saldırganlıktan suçludur... ama bu aynı zamanda Vietnam ı -elbette bir dünya savaşı tehlikesini göze alarak ama emperyalizme kendi kararım dayatarak sosyalist dünyanın dokunulmaz bir parçası haline getirmekte tereddüt edenlerin de suçudur. Suç, bir süre önce, birbirleriyle suçlama ve iftira yarışma giren sosyalist kampın iki büyük gücünün temsilcilerinindir.... Emperyalistler insanlığa savaşla şantaj yaptıklarına göre, buna verilecek akıllıca karşılık, savaştan korkmak olamaz. Halkın genel taktiği, nerede meydan okuma varsa orada bütün cephelerde sürekli ve kuvvetli bir saldırı başlatmaktır. (aktaran Kürkçü, 1988b:1435) İkinci nokta, Che nin aşamalı değil, kesintisiz bir devrim süreci öngörüyor olmasıdır. Geleneksel KP lerin demokratik ve antiemperyalist ittifaklar dolayımıyla, milli burjuvaziler in desteğini alarak önce demokratik bir devrim gerçekleştirme, daha sonra sosyalizme yönelme stratejilerine karşın Che, Küba devriminin de verdiği dersle ulusal kurtuluştan sosyalist devrime doğru kesintisiz bir devrim öngören stratejisiyle de yerleşik sosyalist politika pratiklerinden ayrılan bir çizgi kurar. Böylelikle Komintern in herhangi bir devrimci imkân sağladığı kanıtlanmış olmayan Halk Cepheleri politikasına karşı yeni bir alternatif sunuşuyla dikkati çeker. Che nin hattında dikkati çeken üçüncü nokta silahlı mücadele nin gereğine yapılan ısrarlı vurgudur. Bu vurguda önemli olan yalnızca, iktidarın ele geçirilmesi bakımından burjuva devletlerinin yıkılması için başka hiçbir makul yol un kalmamış olması değildir. Che için silahlı mücadelenin gereği şurada yatar: Giderek, küçük silahlı çeteleri bastırmak için yeterli olan modası geçmiş silahların yerini modern silahlar ve ABD askeri yardımının yerini gerçek silahlı muharipler alır, ulusal kukla orduları gerillaların usandırıcı saldırıları altında dağılma emareleri gösteren hükümetlerin göreli istikrarı bozulmaya yüz tuttuğu anda gitgide artan sayılarda düzenli birlikler yollamak zorunda kalırlar. Böylelikle, doğal çevresinden dışarı sürüklenmiş olan düşman... bozulan 17

Che nin Çağrısını Doğru Anlamak... morali ile üst üste yenilgilere uğratılarak, zafere giden yol açılmış olur. Burada, silahlı mücadelenin asıl amacı, yerel iktidarı fethetmekle yetinmek değil ABD yi gerillalarla savaşa zorlamak ve yerli işbirlikçileri nin gerisinde duran emperyalizmi çökertmek ve böylece tüm halklar için bir kurtuluş yolu açmaktır. Che nin başlattığı mücadele yalnızca kendi özgül görüşlerinin ürünü olarak kalmış da değildi. SBKP ve ÇKP nin birbirleriyle ve global stratejik denge hesapları içinde ABD emperyalizmi ile kurdukları karmaşık ilişkiler Küba Devriminin önderlerinin devrimi Latin Amerika ülkelerinde yalnızca kendilerinin yayabilecekleri inancını pekiştirerek OLAS (Latin Amerika Dayanışma Örgütü) ve OSPAAAL (Asaya Afrika ve Latin Amerika Halkları Dayanışma Örgütü) aracılığıyla gerilla hareketlerine uluslararası destek sağlamanın önderliğini de üstlenmelerine yol açmıştı. Bu örgütlerde toplanan silahlı devrimci hareketler Che nin genel planı çerçevesinde bir genel koordinasyon içine sokulmaya çalışılmışlardı. Che nin Latin Amerika ülkelerinin kayda değer bir homojen yapıya sahip oldukları, aynı dili konuştukları ve hemen hemen kıtadaki bütün ülkelerin bu tür bir mücadele için olgunlaşmış oldukları belirlemesine dayanan bu kıta ölçeğindeki devrim projesi, devrimin öznel koşullarının bizzat devrimci mücadelenin kendisi tarafından yaratılacağı anlayışıyla pekiştirilmişti. Ancak bu süreç umulduğu gibi sonuçlanmadı. Önce Che yenilgiye uğratıldı, ardından birer birer öteki hareketler yenildiler ve Küba ile SSCB arasındaki ilişkilerin 1973 te normalleşmeye başlamasının ardından bu proje pratik bir faaliyet olarak gündemden kaldırıldı. Che nin kıta ölçeğindeki devrim projesi hiçbir pratik tarihsel başarı kazanmış olmamasına karşın bugün hâlâ önemli, çünkü 1968 de Komünistin aynı zamanda devrimci de olabileceğinin, yerel kurtuluş için dövüşmenin enternasyonalist de olmayı kaçınılmaz kıldığının, dünya devrimi için kendi devrimini feda edebilmenin aslolduğunun, yani devrimci enternasyonalizmin, yegane pratik deneyimi onun projesinden çıktı. Che nin stratejisinin pratik imkânları hakkında pek çok spekülasyon yapılabilir ve bunların çoğu da mantıksal olarak doğru olabilir. Dünya ölçeğindeki büyük güç analizleri, her bir ülkede yalnızca sınırlı bir reform imkânına işaret ettiği halde, silahlı mücadeleye girişmenin taktik yanlışlıkları üzerine ciltlerle belge sıralanabilir. Ancak bunların hiçbiri, niçin 1968 de bir devrimin hâlâ mümkün olduğuna inanan milyonlarca insanın Che Si! 18

Ertuğrul Kürkçü diyerek bu yanlış a onay vermiş olduklarını açıklamaya yetmez. Dünyayı değiştirmede bireysel insan iradesinin olanaklarının sınırlarına olduğu kadar, bunun içerdiği potansiyellerin çokluğu ve sınır tanımazlığına da işaret ederek, nesnel denilen toplumsal süreçlerin bireysel öznellikler in organik bir toplamı olduğunu bir kere daha düşünmemize ve bir devrimi istemenin onu başarmaya yetmediğini, ama ancak bir devrimi hakikaten istemenin ve onun için bu dünyadaki bütün çıkarlardan vazgeçebilmenin onun yegâne öznel imkânı olabileceğini somut olarak kavramamıza hizmet ettiği için, Che nin ölümü, emperyalizmi topyekûn çökertme stratejisinde kazandığı en büyük zafer oldu. İnsanları mantıksal bir yanlış a tarihsel bir onay vermeye yönelten, bu zaferi kutlama arzusundan başka bir şey olamazdı. Silahlı Propaganda nı n Teorizasyonu Türkiye Solu, trajik ve ahlaki ögelerinin belirleyiciliği altında gözlediği Latin Amerika deneyimini, 1960 lar sonu ve 1970 ler başında kendi özgüllüklerine uyarlamaya giriştiğinde de kaçınılmaz olarak Che-sonrası Latin solunun deneyim ve kavramlarıyla tanıştı. Onların rasyonalizasyon ve meşrulaştırma süreçlerini içermeye çaba gösterdi. Latin Amerika nın İspanyol ve Portekizlilerin istilasıyla birlikte başlayan kurtuluş mücadeleleri tarihi içinde, yabancı boyunduruğuna ve yerli mülk sahibi sınıflara karşı silahlı başkaldırı bir istisna sayılamaz. 1970 lerde Uruguay da kurulmuş olan bir devrimci silahlı mücadele birliğinin adının, beyaz sömürgecilere karşı ilk başkaldırıyı örgütleyen yerli kabile reisi Tupac Amaru dan esinlenerek Tupamaro konulmuş olması bile, kıtada bir devrim için silahlı mücadeleye yönelenlerin yaslanabilecekleri çok köklü bir gelenek bulunduğuna hemen işaret eder. Simon Bolivar la başlayıp, Jose Marti ve Augustino Cesar Sandino önderliğinde sürüp giden 19. ve 20. yüzyılın kurtuluş mücadeleleri de Latin Amerika da İspanya ve ABD ile onların müttefiki latifundistlerin egemenliğine karşı silahlı mücadelelerin en bilinen örnekleri olarak Küba Devrimi sonrasında baş gösteren gerilla mücadelelerine esin kaynağı oluşturmuşlardı. Ancak, bu silahlı kurtuluş mücadeleleri ile sonradan esin kaynağı oldukları 19

Che nin Çağrısını Doğru Anlamak... gerilla hareketleri arasında iki esaslı fark olduğu söylenebilir. Öncelikle, Küba Devrimi nden sonra patlayan gerilla mücadeleleri kendilerini yalnızca ulusal kurtuluş amacıyla sınırlamış olmayıp, hemen hemen hepsi karşılarına sosyalist devrim hedefini koymuşlardı; ikinci olarak da bu gerilla mücadelesinin teorisini -sırf askeri denilemeyecek amaçlarla- Leninist teoriye eklemleme girişiminde bulunmuşlardı. Bu bakımdan kıtadaki gerilla mücadelesinin tarihsel geleneğinden bir kopuşu da ifade ediyorlardı. 1960 lann sonlarından 1970 lerin ortalarına kadar hemen hemen tüm Latin Amerika ülkeleri Marksist gerilla gruplarının faaliyetlerine sahne olurken, bu faaliyetler hem gerillaların kendileri, hem de Marksist sosyalizm içindeki muarızları tarafından yeni bir adla tanımlandı: Fococuluk. Bu terim giderek bu faaliyetlere yön veren özgül bir mücadele anlayışını da tanımlar oldu. İspanyolca da ocak anlamına gelen foco sözcüğü, daha sonra ima eder olduğu siyasal strateji gibi, Küba devriminin Latin Amerika devrimci solu tarafından yorumlanması sırasında özgül bir anlam kazandı. Kübalı devrimciler, Sierra Maestra da silahlı mücadeleyi sürdürdükleri sırada oluşturdukları her bir gerilla birimini mücadeleyi tutuşturan bir ocak, bir foco olarak adlandırmışlardı. Küba devrimi zafere ulaşıp, Latin Amerika da geleneksel KP lere muhalefet eden bir bölüm devrimci tarafından devrimin modeli olarak benimsenmeye başlayınca Küba devriminin asli mücadele birimi olduğu kabul edilen foco da, proleter devrimci eylemin öncü gücü olarak teorileştirilmeye girişildi. Bu girişimin en tanınmış temsilcisi olan Fransız yazar Regis Debray ın, Revolution dans la revolutlon? (Devrimde Devrim mi?) ve La Critique des Armes (Silahların Eleştirisi) başlıklı, ilki henüz Guevara Bolivya da gerillaya başlamadan, ikincisi Guevara öldürülüp, kendisi de Bolivya da atıldığı hapisaneden çıktıktan sonra yazdığı iki kitapta fococuluk a teorik açıklama çerçevesi sağladığı söylenebilir. Ancak, paradoksal bir biçimde: Devrimde Devrim mi? fococuluk un bir savunusu olduğu halde, Silahların Eleştirisi fococuluk un uygulanmasından elde edilen sonuçların bir eleştirel değerlendirmesidir. Debray ın birinci kitabında pozitif bir kategori olan fococuluk, ikinci kitabında negatif bir kategori olarak eleştiriye uğrar. Debray ın kendisi, aktif olarak herhangi bir silahlı gerilla mücadelesine katılmamış olmakla birlikte, 20