Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili



Benzer belgeler
SADE TÜRKÇE ÖZ TÜRKÇE SARMALINDA YENİ ANAYASANIN DİLİ Prof. Dr. Yılmaz BİNGÖL Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

ANAYASA HUKUKU (İKTİSAT VE MALİYE BÖLÜMLERİ) GÜZ DÖNEMİ ARASINAV 17 KASIM 2014 SAAT 09:00

OSMANLICA öğrenmek isteyenlere kaynaklar

HAZİRAN 2012 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

DÜNDEN BUGÜNE ÜNİVERSİTELER

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR

Türkiye nin Yeni Anayasa Arayışı: TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu Tecrübesi

2000 li Yıllar / 8 Türkiye de Eğitim Bekir S. GÜR Arter Reklam Ağustos-2011 Ömür Matbaacılık Meydan Yayıncılık-2011

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

İÇİNDEKİLER. Birinci Bölüm ANAYASA KAVRAMI

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

GENÇLİK KOLLARI YÖNETMELİĞİ

İÇİNDEKİLER İLKSÖZ... 1

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

TBMM (S. Sayısı: 396)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN DIŞ İLİŞKİLERİNİN DÜZENLENMESİ HAKKINDA KANUN

YERELYÖNETİM TARKANOKTAY

T.C ÇAYIROVA BELEDİYESİ HUKUK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

FASIL 23 YARGI VE TEMEL HAKLAR

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ...XI GİRİŞ... 1 İkinci Meclisler... 1 Osmanlı Âyan Meclisi ve 1924 Anayasaları... 3 Cumhuriyet Senatosu...

ULUSAL VE RESMİ BAYRAMLAR İLE MAHALLİ KURTULUŞ GÜNLERİ, ATATÜRK GÜNLERİ VE TARİHİ GÜNLERDE YAPILACAK TÖREN VE KUTLAMALAR YÖNETMELİĞİ

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

TÜRKİYE DE SİYASET VE DEMOKRASİ

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun

ŞİKAYET NO : /317 KARAR TARİHİ : 21/01/2014 RET KARARI ŞİKAYETÇİ :

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi Fihristi

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI SEÇİM SİSTEMLERİNİN SEÇMEN İRADESİNE ETKİSİ

TÜRK ANAYASA DÜZENİ Bahar dönemi Ara sınavı

Doğruluk Payı Aylık Rapor Kasım 2014

Kurumlar, Kurullar. Haldun DARICI *

TBMM İÇTÜZÜĞÜNÜN KOMİSYONLARLA İLGİLİ MADDELERİ

ADRES: Akdeniz Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, Kampüs/Antalya

BATI CEPHESİ'NDE SAVAŞ

Karar No : 1782 Karar Tarihi : 27/09/2015

1-Hâkim ve Savcılar idari görevleri dolayısıyla aşağıdaki kurumlardan hangisine bağlıdır?

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ. Doç.Dr. Yunus KOÇ

T.C. ERZURUM TEKNİK ÜNİVERSİTESİ ÖĞRENCİ TOPLULUKLARI KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ YÖNERGESİ

KAMU YÖNETİMİ. 5.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

: 50/ 1989 GENEL ORTAÖĞRETİM DAİRESİ (KURULUŞ, GÖREV VE ÇALIŞMA ESASLARI) YASASI

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

ACR Group. NEDEN? neden?

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

ve AHLAK BÝLGÝSÝ TESTÝ

BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

T.C. KÜTAHYA BELEDİYESİ BASIN YAYIN VE HALKLA İLİŞKİLER MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV YETKİ SORUMLULUK VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Cumhuriyet Halk Partisi

KURUMSAL YÖNETĐM KOMĐTESĐ ÇALIŞMA ESASLARI

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

OSMANİYE KAHRAMANMARAŞLILAR YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİNE GÖRKEMLİ AÇILIŞ.

Anayasa ve İdare Türk idare teşkilatı Anayasal bir kurumdur Anayasası belli başlıklar altında idari teşkilatlanmayı düzenlemiştir.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ DANIŞMA VE İZLEME KONSEYİ NİN OLUŞUMU, TOPLANMASI VE ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI TÜZÜĞÜ

BİLİŞİM EĞİTİM KÜLTÜR ve ARAŞTIRMA DERNEĞİ

İÇİNDEKİLER I. BÖLÜM TBMM VIII. DÖNEM ( )

Yrd. Doç. Dr. Tevfik Sönmez KÜÇÜK Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi PARTİ İÇİ DEMOKRASİ

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü TÜRK ANAYASA DÜZENĐ BAHAR DÖNEMĐ ARA SINAVI CEVAP ANAHTARI

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Cumhuriyet Halk Partisi

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI YAYIN YÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

Başkentteki Yardımcı Kuruluşlar. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Sayı: 32/2014. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi aşağıdaki Yasayı yapar:

2006 Nüfus ve Konut Sayımı Kesin Sonuçları

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

İZOCAM TİCARET VE SANAYİ A.Ş. / IZOCM [] :55:33 Özel Durum Açıklaması (Güncelleme) Telefon ve Faks No. :

SERBEST MUHASEBECİLİK,

SIRA SAYISI: 324 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

MISIR IN SİYASAL HARİTASI

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR

ANKARA NIN OYLARI SEÇİM GÜNLÜĞÜ

ÖZEL DURUM AÇIKLAMA FORMU

GENEL SAĞLIK SİGORTASI UYGULAMALARINA YÖNELİK OLUŞTURULAN KOMİSYONLARIN ÇALIŞMA USUL VE ESASLARI. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Anayasa Mahkemesi nin Đki Kararı Üzerine: Haluk Ulusoy ve Cargill Kararı


T.C. BAŞAKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI ÖZEL KALEM MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIŞMA YÖNETMELİĞİ. BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

İDARE HUKUKU DERSİ (VİZE SINAVI) SORULAR

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ ANAYASA HUKUKU DERSİ ÖĞRETİM YILI II. DÖNEM DERS PROGRAMI İÇERİĞİ DERS TARİHİ 1. DERS SAATİ 2.

ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE SİYASET Erol Tuncer - 23 Mart 2018

RESMÎ GAZETE EK III TEBLİĞ VE İLÂNLAR KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANLIĞI

Devletin Şefleri Cumhurbaşkanları

10. Herhangi bir sebeple boşalan bakanlığa en geç kaç gün içinde yeni bakan atanır? A) 5 gün B) 10 gün C) 15 gün D) 20 gün E) 25 gün

1979 İRAN İSLAM DEVRİMİ SONRASI TÜRKİYE-İRAN İLİŞKİLERİ. Ömer Faruk GÖRÇÜN

Yüksek Öğretim Kurumları Öğrenci Konseyleri ve Yüksek Öğretim Kurumları Ulusal Öğrenci Konseyi Yönetmeliği

ORSAM ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 3 UNDERSTANDING IRAQ THROUGH CARTOONS 3

DÜNYA CBS GÜNÜ 2015 ETKİNLİKLERİ COĞRAFİ BİLGİ TEKNOLOJİLERİ İLE AKILLI KENTLERE DOĞRU ZİRVESİ

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ


Karar No : 264 Karar Tarihi : 10/04/2010

13. ULUSAL PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK KONGRESİ BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI Ekim, 2015 Mersin

SESIN YOLCULUGU 8: GENÇ BESTECILER SENLIGI

Cumhuriyetin Laik, Bilimsel Eğitim Anlayışı, Sapmalar ve Önlemler... Metin eklemek için tıklayın Mustafa Gazalcı

Transkript:

Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili Yılmaz Bingöl * Özet: Bu çalışma, modernist-gelenekçi tartışmaları ışığında Anayasa dilini analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma, modernistlerin 1932-1983 yılları arasında gerçekleştirdikleri öz Türkçecilik hareketi ile gelenekçilerin buna karşı direnç ve çatışmalarının dilde bir karmaşaya yol açtığını; öz Türkçecilik hareketinin ulaştığı başarının sadece katastrofik bir başarı olarak değerlendirilebileceğini ve dilde oluşan karmaşanın 1982 Anayasasının diline ve kavram tercihlerine yansıdığını öne sürmektedir. Çalışmada öncelikle, modernist-gelenekçi tartışmalarının tarihi ve siyasi arka planı ortaya konulacak; ardından bu tartışmaların doğurduğu dildeki karmaşanın izleri, 1982 Anayasasındaki anlatım bozuklukları ve kavram kullanımındaki tutarsızlıklar üzerinden sürülecektir. Çalışma; sade, anlaşılır ve kendi içerisinde tutarlı bir Anayasa dili için bazı temel önerilerle sonlanacaktır. Anahtar Kelimeler: Modernite, gelenek, anayasa, dil politikası, Türkiye. The Language of the 1982 Turkish Constitution ın the Context of the Conflict Between Modernity And Traditionality Abstract: This study aims to analyze the language of Turkish Constitution through the lens of modernist-traditionalist debate. It argues that the purification movement conducted by modernists from 1932 to 1983 and the opposition by traditionalists to this movement in favor of simplification of the language has caused a linguistic chaos in Turkey, that the modernist achievement attained by the purification movement may only be regarded as a catastrophic success, and that the trace and reflection of this linguistic chaos can be seen in the language of 1982 Turkish Constitution. The study will firstly explore the political and historical background to the modernist-traditionalist debate and secondly demonstrate expressional disorders and conceptual inconsistencies caused by modernist-traditionalist debate. The study will end with some basic propositions for a simple, comprehensible, and consistent language in Turkish Constitution to be written. Key Words: Modernity, tradition, constitution, language politics, Turkey. GĐRĐŞ Bu çalışma, modernistlerin öz Türkçecilik hareketi ile gelenekçilerin bu akıma karşı sade Türkçe talepleri, dirençleri ve tartışmaları ışığında Anayasanın dili üzerine bazı görüş ve önerileri ortaya koymayı amaçlamaktadır. * Prof. Dr. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi SBF, 06680, Çankaya/Ankara/Türkiye. Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46, Sayı 3, Eylül 2013, s. 33-58.

34 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 3 Çalışmada, öz Türkçe kavramı, Türkçenin Arapça ve Farsça kökenli kelimelerden arındırılarak yerlerine eski veya yeni türetilmiş Türkçe kökenli kelimelerle özleştirilmesi (purification); öz Türkçecilik hareketi ise, bu amacı gerçekleştirmek ve bu doğrultudaki dil politikalarını hayata geçirmek üzere, 1932-1983 yılları arasında Türk Dil Kurumu nun desteği ve himayesinde Kemalistmodernistlerin ortaya koydukları tutum ve davranışlar anlamında kullanılmıştır. Sade Türkçe veya Türkçenin sadeleştirilmesi (simplification) kavramı ise daha geniş anlama gelecek şekilde kullanılmıştır. Sade Türkçe, yazı dili ile konuşma dilinin birbirine yakınlaştırılması; kullanılan kelimelerin kökenine bakılmaksızın, yazı dilinin halkın anlayabileceği, süsü ve gösterişi olmayan, yalın bir hale getirilmesi anlamında kullanılmıştır. Sade Türkçecilik hareketi ise gelenekçilerin bir taraftan Cumhuriyet döneminde ortaya konan dili özleştirme hareketinin dilde kullanılagelen Arapça ve Farsça kökenli kavramların dilden atılması hareketine karşı; diğer taraftan, 15. yüzyılın sonlarından başlayarak günümüze kadar yazı dilinin halka yabancılaşmasına karşı geliştirdikleri akım anlamında kullanılmıştır. Bu çalışma, birbirleriyle ilişkili 5 temel teze dayanmaktadır: (1) modernistlerin 1932-1983 yılları arasında hayata geçirdikleri öz Türkçecilik hareketi ile sade Türkçeye taraftar gelenekçilerin buna karşı dirençleri, tartışmaları ve çatışmaları dilde bir karmaşaya yol açmıştır; (2) bu karmaşaya birbirinden bağımsız hareket eden modernist ve gelenekçilerin uzlaşmaya yanaşmayan ve birbirlerini karşılıklı dışlayan davranışları sebebiyet vermiştir; (3) öz Türkçecilik hareketi tüm engellemelere rağmen belli oranda başarı sağlamıştır; (4) ancak bu başarı sadece katastrofik bir başarı olarak değerlendirilebilir ve (5) sade Türkçe-öz Türkçe tartışmalarının doğurduğu karmaşa, 1982 Anayasasının diline ve kavram tercihlerine yansımıştır. Çalışmamızda öncelikle, sade Türkçe öz Türkçe tartışmalarının tarihi ve siyasi arka planı ortaya konulacaktır. Çalışmamızın ikinci bölümünde, bu tartışmaların doğurduğu dildeki karmaşanın izleri, 1982 Anayasasındaki anlatım bozuklukları ve kavram kullanımındaki tutarsızlıklar üzerinden sürülecektir. Çalışma, geçmişte yapılan hatalara düşülmeden; halkın anlayabileceği, sade, anlaşılır ve kendi içerisinde tutarlı bir Anayasa dili için bazı temel önerilerle sonlanacaktır. OSMA LI DÖ EMĐ DE DĐLĐ SADELEŞTĐRME HAREKETLERĐ Osmanlıca bir sanat ve edebiyat dili olup; yazılan, ama geniş kesimler tarafından konuşulmayan ve anlaşılmayan bir dil olarak kabul edilmektedir. Osmanlıcanın sadeleştirilmesi, başka bir ifadeyle halkın anladığı ve konuştuğu dile yaklaştırılması talepleri on beşinci yüzyılın sonlarına götürülmekle birlikte, on dokuzuncu yüzyılda yoğunlaşmıştır. On beşinci yüzyılın sonları ve on altıncı yüzyılın başlarında gelişen Türkî-i Basît hareketi, sınırlı ölçüde bir başarı sağ-

Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili 35 lamakla birlikte, Osmanlıcanın yabancılığına karşı direnişi başlatması ve daha sonraki dönemleri de etkilemesi bakımından önemlidir. On yedinci yüzyıl şairlerinden Nâbî nin klasik edebiyatın geleneklerini değiştirmek ve dili sadeleştirmek için ortaya koyduğu çaba kayda değerdir. Aşağıdaki beyit Nâbî ye aittir: Ey ş ir miyânında satan lafz-ı garîbi Dîvân-ı gazel nüsha-yı kâmus degüldür 1 Nâbî nin dile getirdiği dilde sadeleşme talepleri daha sonraki dönemlerde de yoğunlaşarak devam eder. On dokuzuncu yüzyılda batılı fikirlerin yayılması ve ilk gazetelerin yayımlanmasıyla birlikte, Osmanlı münevverleri bu fikirleri halka aktarma gereğini duymuşlardır. Bu gelişmelere paralel bir şekilde, Osmanlı eliti sesini daha da yükselterek yoğun bir şekilde dilin sadeleşmesi ve Đstanbul Türkçesi temel alınarak standartlaştırılması taleplerini ortaya koymaya başlamıştır. Bazı görüş ayrılıklarına rağmen, aydınlar arasında o dönem için oldukça demokratik sayılabilecek sağlıklı ve yararlı bilimsel tartışmaların yaşandığı bir ortam yaratılmış ve daha önemlisi bu tartışmalardan doğan uzlaşma son dönem Osmanlı yönetimi tarafından da makbul görülerek, yavaş da olsa uygulamaya geçilmeye çalışılmıştır. Osmanlı eliti arasında bazı fikir ayrılıkları olmasına rağmen, Đmparatorluğun dağılma sürecinde, münevverlerin en azından şu dört konuda mutabakata vardığını söylemek mümkündür: (1) Osmanlı Türkçesi, modern dünyanın fikir ve kavramlarını halka yansıtmak için yeterli bir dil değildir, (2) yazı dili halkın konuştuğu dile yakınlaştırılarak sadeleştirilmelidir, (3) bu yapılırken, Osmanlı yazı dilini oluşturan üç dil arasından Türkçe unsurlara öncelik ve ayrıcalık verilmelidir ve (4) dil standartlaştırılmalı ve bu amaç için en uygun alternatif Đstanbul da konuşulan vernakulardır. 2 Geniş bir kesim tarafından dile getirilen Türk dilinin sadeleşmesi talepleri özellikle II. Abdülhamid döneminde Osmanlının yönetim kademesinde de etkili olmuş ve bu konuda bazı kurumsal reformlar yapılmıştır. 1876 Kanûn-ı Esâsî, Türkçeyi resmi devlet dili olarak kabul ederek meclis üyelerinin ve devlet görevlilerinin Türkçe bilmelerini zorunlu hale getirmiştir. Bu Anayasanın on sekizinci maddesi şu ifadelere yer verir: Tabiye-i Osmanîyenin hizmet-i devletinde istihdâm olunmak içün devlet-i lisân-ı resmîsi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır. 3 Keza, 1894 yılında yayımlanan resmi bir yazıyla Đmparatorluk içerisindeki yerel ve yabancı okullar da dahil olmak üzere tüm eğitim kurumlarında Türkçe öğretim yapılması istenmiştir (Öksüz, 1995: 31). 1 Ey garip kelimeleri şiir diye yutturanlar! Gazel divanı sözlük sayfası değildir. 2 Bu görüşlerin gerekçeleri ve daha geniş bir analiz için bkz., Bingöl (2004a). 3 yenianayasa.tbmm.gov.tr 12.04.2012.

36 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 3 Sultan Abdülhamid in dilin Türkçeleşmesi ve sadeleşmesi konusundaki kararlılığını da Fuad Köprülü nün ortaya koyduğu bazı belgelerden anlıyoruz. Köprülü (1986: 313), Bursalı Tahir Efendi den edindiği belgeden II. Abdülhamid in kendi döneminde dile bakış açısını şu şekilde yansıtır: 7 Mayıs 1310/19 Mayıs 1894 tarihli Manastır Đdadisi Müdürlüğü ne gönderilmiş olan bu resmî tezkere, daha doğrusu tamim, Türkçenin tedris usûlü hakkında olup, mekteblerde Arapça ve Acemce kelimelerden azamî nisbette kurtulmuş sade bir lisân öğretilmesini (vurgu YB ye ait); Đstanbul şivesinin bu hususta esas ittihaz edilmesini tavsiye etmektedir. Yine, II. Abdülhamid dönemi Eğitim Bakanı Zühtü Paşa nın, halk dilinde yaşayan Türkçe kelimelerin toplanması ve bununla bizzat okul öğretmenlerinin ilgilenmesi ile ilgili bir genelge yayınladığı bilinmektedir (Öksüz, 1995). Türkiye Cumhuriyeti nin kurulma aşamasına gelindiği yirminci yüzyılın başlarına kadar Osmanlı eliti arasında dilin sadeleşmesi konusunda zaten bir uzlaşma sağlanmıştır. Dolayısıyla, Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan dil reformunu bundan bağımsız ve istisnai bir hareket olarak düşünmemek ve o dönemde ortaya çıkan dilin sadeleşmesi talepleri ışığında değerlendirmek gerekir. Modern, laik ve ulusal Türk devletinin kurulması aşamasına gelindiğinde cevap bekleyen tek soru, genel hatlarıyla üzerinde mutabakat sağlanan dildeki yenileşmenin nasıl ve ne derecede gerçekleşmesi gerektiğiydi. CUMHURĐYET DÖ EMĐ DE MODER ĐST-GELE EKÇĐ TARTIŞMALARI Cumhuriyet döneminde başlatılan dil reformu, yeni ulus-devleti inşa etmenin en önemli sac ayaklarından biri olup, dili tedricen sadeleştirme çabasından ziyade, hızlı ve radikal bir şekilde özleştirme hareketi olarak ortaya çıkmıştır. Bu hareketi değerlendirmeye geçmeden önce Türkiye de dil politikasının şekillenmesinde birbirinden bağımsız hareket eden üç aktör grubunu birbirinden ayırmamız faydalı olacaktır: Modernist Kemalistler ve gelenekçi milliyetçiler ve muhafazakarlar. Türkiye de dil politikalarının ortaya konulmasında, şekillenmesinde ve bu konuda siyasal davranışların belirlenmesinde, aslında devletin ve toplumun rasyonel çıkarlarından ziyade, bu farklı siyasal grupların norm ve kimlik algılamaları etkili olmuştur. Bu grupların her biri için dil politikası ile ilgili alınmış veya alınacak karar ve uygulamaların benimsenip benimsenmemesi veya dikkate değer olup olmadığı, bunların ne ölçüde kendi siyasal düşünceleriyle örtüştüğüne veya ne ölçüde her bir grubun önemsediği kimlik anlayışını yansıttığına bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. Bu grupların her birinin ortaya koyduğu davranış şekilleri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir. 4 4 Burada yansıtılan görüşler büyük oranda, Bingöl (2004b) çalışmasına dayanmaktadır. Bu hususta daha geniş ve ayrıntılı analizler için bu çalışmaya bakılabilir.

Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili 37 Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere, modern bir ulus-devlet kurmak isteyen Kemalistler, Batı eksenli bir kimlik anlayışıyla hareket etmişlerdir. Batı kökenli iki mefhum, laikleşme ve uluslaşma, Kemalistler için yeniden inşa edilecek Türk kimliğinin en önemli iki normunu oluşturur. Türkiye nin ulusal sınırları içerisinde Anadolu-Türk unsurlarına dayalı Batı tipi bir ulus-devlet kurma, Kemalist modernistlerin en önemli amaçlarından bir tanesi olmuştur. Bu anlayışları, ortaya koydukları dil politikalarına da yansır. Batı kökenli rakamların ve Latin alfabesinin alınması ve benimsenmesi, onların bu kimlik algılarıyla ilişkilidir. Keza, dil devrimi kapsamında, Đslam dini ve Doğu kültürünün dilleri olan Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri Türk dilinden atma çabaları, Kemalist modernistlerin Batı-eksenli kimlik algılamalarıyla açıklanabilir. Milliyetçiler veya Türkçüler, Kemalist modernistlerden farklı olarak, Türkiye ve Anadolu sınırlarını aşan irridentist bir kimlik anlayışını benimsemişlerdir. Alfabeye karşı siyasal davranışları, dış Türklerin, özellikle eski Sovyetler Birliği nde yaşayan Türki halkların, bu konuda ortaya koydukları davranışlara bağlı olarak şekillenmiştir. Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllarda Latin alfabesine karşı ve Arap alfabesine taraftar bir tutum ortaya koymakla birlikte, 1920 li yılların ortalarından itibaren Sovyet hükümetinin kendi Türki dilleri için Latin alfabesini adapte etmeye karar vermesiyle birlikte, Türkçüler de Latin alfabesine karşı tutumlarını yumuşatarak, bu alfabenin Türkiye de de kabulüne destek vermişlerdir. Türkçüler, hangi kelimelerin dilde kalıp hangilerinin atılması konusunda da oldukça seçici davranmışlardır. Bir taraftan Türkçe kökenli kelimelerin dilde kullanılmasına taraftar olurken, diğer taraftan Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin dilden atılmasına karşı çıkmışlardır. Bu davranışlarında yine dış Türklere ve onların kullandığı dile ilişkin bir bakış açısı etkili olmuştur. Türkçüler açısından atılacak veya tutulacak kelimelerle ilgili tutumlarında, bu kelimelerin hangi kökenden geldiği değil, dış Türkler tarafından kullanılıp kullanılmaması etkili olmuştur.

38 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 3 Tablo. Türk Dil Politikasında Ortaya Konulan Davranış Şekilleri AKTÖRLER MODER ĐST GELE EKÇĐ KĐMLĐK EKSE LĐ SĐYASAL GRUP KEMALĐST/ SOLCU MĐLLĐYETÇĐ/ TÜRKÇÜ MUHAFAZAKAR/ ĐSLAMCI DAVRA IŞ Batılılaşma/Uluslaşma (Anadolu Türklüğüne dayalı) Latin Alfabesi Dilin Özleştirilmesi Arapça ve Farsça kökenli kelimelere karşı Yeni türetilmiş öz Türkçe kelimelere taraftar Batı kökenli kelimelere kayıtsız Türkleşme/Uluslaşma (Dış Türkleri de kapsayıcı irridentist) Arap Alfabesi/Latin Alfabesi (Dış Türklerin tutumuna bağlı değişken) Dilin Sadeleştirilmesi Dış Türkler tarafından da kullanılan Türkçe, Arapça ve Farsça kökenli kelimelere taraftar Dış Türkler tarafından kullanılmayan yeni türetilmiş Türkçe kelimelere karşı Batı kökenli kelimelere karşı Đslamlaşma Arap Alfabesi Dilin Sadeleştirilmesi Đslam dünyasında da kullanılan Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin korunmasına taraftar Yeni türetilmiş Türkçe kelimelere karşı Batı kökenli kelimelere karşı Đslami bir kimliği benimseyen ve bu dinin normlarını referans olarak kabul eden muhafazakarlar, Batı kökenli Latin alfabesinin alınmasına ve kullanılmasına karşı çıkmış, direnmiş ve doğrusu modernistlerin alfabe değiştirmelerini uzun bir süre benimseyememişlerdir. Đslamcılar, başlangıçtan beri Kuran-ı Kerim de de kullanılan ve Müslümanlar için kutsal sayılan Arap alfabesinin korunmasından yana tavır koymuşlardır. Muhafazakarlar, diğer taraftan Türkçede öteden beri benimsenen ve Đslam dünyasındaki diğer halklar tarafından da kullanılan Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin Türkçeden atılmasına karşı çıkmış, bu kelimeleri bilinçli bir şekilde ısrarla kullanmak kaydıyla, kelimelerin dilde yaşaması için çaba sarf etmişlerdir.

Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili 39 DĐL REFORMU VE MODER ĐST ÖZ TÜRKÇECĐLĐK HAREKETĐ Kemalist modernizmin en önemli sac ayaklarından bir tanesi Batı normlarına dayalı yeni bir Türk kimliğini inşa etmektir. Đnşa edilecek bu yeni kimlik ekseninde modernistler, kültürel ve dini unsurları büyük ölçüde dışarıda bırakarak, daha çok Anadolu Türk unsurlarını temel alan bir kimlik anlayışını benimsemişlerdir. Mustafa Kemal ve arkadaşları için, yeni kurulacak Cumhuriyet bütün enerjisini laik ve ulusal bir devlet kurmaya harcamalıydı. Bu yüzden, Kemalist modernistler bilinçli olarak hem Đslami hem de Anadolu Türklüğü dışında kalan kültürel unsurları göz ardı ettiler. Bu çerçevede, dil reformu veya dil devrimi, iki radikal değişiklik üzerine bina edilmiştir: (1) Latin harflerine dayalı yeni bir alfabenin kabulü ve (2) Türkçenin Arapça ve Farsça kökenli kelimelerden arındırılıp, yerlerine yeni türetilmiş Türkçe kökenli kelimelerle özleştirilmesi. Atatürk ün dil reformu ilk olarak 1928 yılında Latin alfabesinin kabulüyle kendisini gösterir. Aslında Mustafa Kemal alfabe değiştirme konusundaki kararını çok önceden verir. 5 Alfabe değişikliğindeki gecikmede, gelenekçilerin ortaya koymuş olduğu muhalefet etkili olur. 1920 li yılların başında modernistlerin alfabe değişikliğini gündeme getirme çabaları gelenekçilerin sert muhalefetiyle karşılaşır. 6 Modernistlerin alfabe değişikliğine gitmesindeki temel amaç, Türkiye nin Doğu kültürü ve Đslam kimliği ile bağlarını kesip, Batı medeniyetiyle iletişimini kolaylaştırmaktır. Mustafa Kemal in Bulgar Türkolog Ivan Monolof a vermiş olduğu ve Arap alfabesinin Türklerin Batı medeniyetine ulaşmasındaki en önemli engel olduğu şeklindeki demeci bunun bir göstergesidir. Londra dan yayın yapan Times gazetesinin Türkiye deki alfabe değişikliği ile ilgili okurlarına vermiş olduğu 31 Ağustos 1928 tarihli haber de, Batının bu değişikliği kimlik bağlamlı bir adım olarak algıladığını göstermektedir: Bu adımla, Batı tarafından yüzyıllar boyunca garip ve izole edilmiş insanlar olarak görülen Türkler, her zamandan daha fazla Batı ya yaklaşmışlardır (Lewis, 1999: 38). 5 Mustafa Kemal, 1906 yılında Bulgar Türkolog Ivan Monolof a verdiği bir demeçte şöyle der: Batı uygarlığına girmemize engel olan yazıyı atarak, kılık kıyafetimize kadar her şeyimizle Batılılara uymalıyız. Emin olunuz ki bunların hepsi bir gün olacaktır. Aktaran (Şimşir, 1992). 6 Örneğin, 5 Mart 1923 yılında Đzmir de toplanan Birinci Đktisat Kongresi ne Latin alfabesinin kabulü ile ilgili sunulan tasarı, Kongre Başkanı Kazım Karabekir Paşa tarafından gündeme bile alınmaz. Karabekir Paşa, bir gün sonra Latin Harfini Kabul Edemeyiz başlığıyla Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayınladığı bir yazısında, bu çabaları çok sert bir şekilde eleştirir: Biz bunun vehametini ve bu harflerin değiştirilmesinin bugün küre-i arz üzerinde yaşayan 350 milyon ehl-i Đslama ait olduğunu söyledikse de onlar anlaşılmaz bir şekl-i huruf kabülü noktasına doğru yürüdüler. Karabekir Paşa aynı yazısında Latin harflerinin niçin kabul edilemeyeceğini şu sözlerle ifade eder: Bu kabul edildiği gün memleket herc ü merce girer. Her şeyden sarf-ı nazar bizim kütüphanelerimizi dolduran mukaddes kitaplarımız, tarihimiz ve binlerce cilt âsarımız bu lisanla yazılmış iken büsbütün başka şekilde olan bu harfleri kabul ettiğimiz gün, en büyük felakete derhal bütün Avrupa nın eline güzel bir silah verilmiş olacak, bunlar alem-i Đslama diyeceklerdir ki, Türkler ecnebi yazısını kabul etmişler ve Hristiyan olmuşlardır. Đşte düşmanlarımızın çalıştığı şeytankarene fikir budur. Kazım Karabekir, Latin Harfini Kabul Edemeyiz, Hakimiyet-i Millîye, 5 Mart 1923, aktaran (Şimşir, 1992: 57-58).

40 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 3 Türkçü gelenekçilerin başlangıçta alfabe değişikliğine muhalefet etmelerine rağmen daha tutum değiştirmelerinde 1920 li yılların ortalarında Sovyetler Birliği nde yaşayan Türki halklar arasında ortaya çıkan bazı gelişmeler etkili olur. Azeriler, 1920 li yılların başlarında Latin harflerini kabul ederler. 26 Şubat-5 Mart 1926 tarihleri arasında Bakü de toplanan Birinci Türkoloji Kongresi nde, Sovyetler Birliği nde yaşayan Türki diller için Latin harflerinin kullanılması prensip olarak kabul edilir (TDK, 1999). 1928 yılında, Sovyet hükümeti, Kafkas ve Orta Asya daki Türki diller için kullanılan Arap alfabesini kaldırarak Latin harflerine dayalı yeni alfabeleri kabul eder. Bu gelişmeyle birlikte Sovyetler Birliği nde yaşayan Türkler de aynı alfabeyi kullanacağına göre, Đslamcılar için olmasa da, Türkçü gelenekçiler için Latin alfabesine direnmenin bir anlamı kalmayacaktı. Modernist reform hareketinin dil alanında daha derin etkiler bırakan ve esas tepki gören reform hareketinin ikinci ayağı, Türkçede kullanılagelen Arapça ve Farsça kökenli kelimelerin dilden atılarak yerlerine eski veya yeni türetilmiş Türkçe kökenli kelimelerin getirilmesidir. Mustafa Kemal in bu konuda söylediği şu söz modernistler için temel meşrulaştırıcı gerekçeyi oluşturmuştur: Ülkesini ve yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. Dilin Arapça ve Farsça kelimelerden arındırılarak özleştirilmesini sağlamak amacıyla 1932 yılında Türk Dil Kurumu kurulur. 26 Eylül-5 Kasım 1932 tarihleri arasında Mustafa Kemal in teşviki ve desteğiyle Birinci Türk Dil Kurultayı toplanır. Kurultay da Atatürk ve arkadaşları, katılımcılara işleyecekleri konular hakkında ve Türkçe nin bir Hint-Avrupa dili olduğu yönünde telkinde bulunurlar. 7 Kurultay sonrası TDK, dili özleştirme çabalarına hız vererek, ülkede büyük bir dil seferberliği başlatır. Türkçede kullanılagelen Arapça ve Farsça kelimeler yerine önerilecek öz Türkçe kelimelerin bulunabilmesi için, Cumhuriyet Halk Partisi ve kültürel organı olan Halk Evleri nin de tam desteğiyle ülke çapında komiteler kurulur. Bu komiteler bölgesel düzeyde; valiler, ordu mensupları, milli eğitim müdürleri ve öğretmenlerden oluşturulur. Bölgesel düzeydeki çalışma gruplarından, halk dilinde olup da sözlüklerde yer almayan veya yazı dilinde olmayan kelimeleri toplamaları istenir. Toplanan veriler, önce il merkezlerine, oradan da Türk Dil Kurumu na aktarılır. Bu çalışmalar sonucunda, toplam dokuz ay içerisinde, yaklaşık 130.000 verinin TDK da toplandığı belirtilmektedir (Levend, 1972: 416). 7 Bu çerçevede, Mustafa Kemal in bilim adamlarından Türk dilinin Hint-Avrupa dilleri ve diğer bütün beyaz ırkların dilleri yle olan ilişkisinin araştırılmasını istemeleri (Ünaydın, 1948: 33) dikkate değerdir. Kurultay katılımcılarının çoğu bu telkinlerin etkisiyle olacak, heyecanlı bir şekilde Türkçenin bir Hint-Avrupa dili olduğunu ispatlamaya çalışırlar. Kurultay a sunulan tebliğlerden bir tanesinin başlığının Türk Filolojisi: Türkçe bir Hint-Avrupa Dilidir olması bunun bir yansımasıdır (TDK, 1933).

Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili 41 TDK nın Arapça ve Farsça kelimeler yerine Türkçe kelimeleri yerleştirme çabaları bununla sınırlı olmayıp dört farklı kaynaktan kelime türetilme yoluna gidilmiştir. Đlk olarak, mübalağa etmek, vasıta, gayret ve hasılat gibi Arapça kökenli kelimeler için önerilen abartmak, araç, çaba ve ürün gibi Türkçe kökenli kelimeler Anadolu ağızlarından derlenmiştir. Đkinci olarak, bazı kelimeler eski Türk metin ve lügatlarından uyarlanmıştır. Reis, kâinat, vilayet ve misafir gibi kelimeler için önerilen, sırasıyla, başkan, evren, il ve konuk kelimeleri bu türden kelimelerdir. Üçüncü olarak, Türkçe köklerden yeni kelimeler türetme yoluna gidilmiştir. Đlmî, âbide, kâmus ve teyyare kelimeleri için önerilen, sırasıyla, bil-im+sel, an-ıt, söz+lük ve uç-ak kelimeleri bu türden türetilen kelimelerden sadece bazılarını oluşturur. Ve son olarak, bazı kelimeler iki veya daha fazla Türkçe isim birleştirilmek kaydıyla türetilmiştir. Matbaa, vatanperver, asır ve mukkadime gibi Arapça ve Farsça kelimeler için önerilen, sırasıyla, basım+evi, yurt+sever, yüz+yıl ve ön+söz bu tür isim birleştirilmesi yoluyla türetilen öz Türkçe kelimelerdir. Gelenekçiler tarafından asıl karşı çıkılan kelimler sayıca da fazla olan son iki gruptaki kelimelerdir. TDK daha sonraki yıllarda tüm enerjisini okul kitaplarında kullanılan teknik ve bilimsel terimlerin Türkçeleştirilmesine verir. Bu konuda, Atatürk ün de bizzat katkıda bulunduğu söylenir. Açı, üçgen, dörtgen, eşkenar, yöndeş, eksi, artı, çarpı, bölü gibi matematik terimleri bizzat Atatürk tarafından türetilir (Özel, vd., 1986). Kurum tarafından hazırlanan matematik ve doğal bilimlerle ilgili terimlerden oluşan geniş bir öz Türkçe kelime listesi, okul kitaplarında yararlanılması için 1937 yılında Milli Eğitim Bakanlığı na sunulur. 1939 yılına kadar türetilen yaklaşık 5000 teknik ve bilimsel öz Türkçe terim ders kitaplarına alınmak kaydıyla genç nesillere benimsetilmeye çalışılır (Levend, 1972: 444-445). Öz Türkçecilik hareketinin bu dönemdeki önemli bir faaliyeti de Anayasa nın öz Türkçeyle yeniden yazılması oluşturur. Anayasa dili üzerinde yapılan yaklaşık üç yıllık çalışma ve tartışma sonrası 1945 yılında, eski Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yeni Anayasa ya tercüme edilerek kabul edilir. Vilayet yerine il; kaza yerine ilçe ve hakim yerine yargıç kelimeleri eski ve yeni Anayasalardaki farklı kelimelerden sadece bazılarını oluşturur. 8 Eski dilden öz Türkçeye bir bakıma tercüme sayılan yeni Anayasa nın kabulü, gelecek yıllar için sadece hukuk 8 1945 ve 1952 yıllarında özelde Anayasa dilinin ve genelde hukuk dilinin değiştirilmesi çabaları ile ilgili ayrıntılı analizler için Özdemir (2006) ya bakılabilir. 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile 1945 Anayasası nda kullanılan dilleri karşılaştırmak için maddelerden sadece bir tanesini yeni ve eski halleriyle aşağıya aktarmak faydalı olacaktır: Madde 61- Bakanları, Danıştay ve Yargıtay başkanları ve üyelerini ve Cumhuriyet Başsavcısını görevlerinden doğacak işlerden dolayı yargılamak için Yücedivan kurulur. Maddenin ilk şekli: Vazifelerinden münbais hususatta Đcra Vekilleriyle Şurayı Devlet ve Mahkemei Temyiz rüesa ve azasını ve Başmüddeiumumiyi muhakeme etmek üzere bir (Divanı Âli) teşkil edilir. tbmm.gov.tr 14.04.2012

42 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 3 ve yönetim dilini değil, aynı zamanda halkın dilini de geniş ölçüde etkileyecektir. Zira, Anayasa da kullanılan kelimeler sadece hukuki ve teknik kavramları değil, aynı zamanda halkın günlük dilde kullandığı kelimeleri de içermektedir. MODER ĐST HAREKETE KARŞI GELE EKÇĐ TEPKĐLER Gelenekçiler dildeki bu hızlı özleştirme hareketine karşı kayıtsız kalmazlar. Demokrat Parti nin kurulması ile birlikte, gelenekçiler modernist dil politikasına karşı daha rahat bir şekilde hoşnutsuzluklarını dile getirmeye başlarlar. Tekpartili dönemden çok-partili döneme geçilmesi bu bakımdan sadece siyasal alanda değil, dil ve kültür alanında da yeni bir dönemin habercisidir. Tek-parti döneminde gelenekçiler genelde CHP nin tüm politikalarına ve özelde de TDK ile birlikte yürütülen dil politikasına karşı açık ve net bir direnişte bulunamamışlardı. Ancak siyasal hayatın demokratikleşmesiyle birlikte, gelenekçiler yayınlarıyla ve kurdukları derneklerle daha rahat ve güçlü bir şekilde resmi dil politikasına ve TDK ya karşı örgütlenmeye başlarlar. Đstanbul Muallimler Birliği, 14 Ekim 1948 tarihinde topladığı Birinci Türk Dili Kongresi nde Adnan Adıvar ın başkanlığında Halide Edip Adıvar, Şekip Tunç, Đsmail Habib Sevük, Nihat Sami Banarlı, Sadri Maksudi Arsal, Hıfzı Tevfik Günensoy, Cavit Orhan Tütengil ve Nurettin Ergin gibi reform karşıtı etkili isimleri bir araya getirir. Kongre de yayınlanan sonuç bildirgesinde Birlik üyeleri, TDK nın Türk dilinin doğal gelişim sürecine daha fazla müdahale etmemesi; Kurum un Milli Eğitim Bakanlığı na gönderdiği dili özleştirmeyle ilgili telkinleri durdurması; Bakanlığın uydurma kelimeleri ders kitaplarına koymaya son vermesi; siyasetin dille karıştırılmaması ve milli kültürün zengin kaynaklarının nesilden nesile aktarılması için gerekli tedbirlerin alınması çağrısında bulunur (Acar, 1983: 198-209). Gelenekçilerin modernist dil politikası konusundaki en büyük kaygıları modernistlerin inşa etmeye çalıştıkları ulusal kimlik ile ilgilidir. Gelenekçiler, Kemalist elitin dili özleştirme politikalarının ulusal kimliğin temelini oluşturan iki çok önemli unsur olan Türk ve Đslam katmanlarına büyük ölçüde zarar verdiğini ve vereceğini iddia ederler. Bu çerçevede gelenekçilerin eleştirileri, modernist dil politikalarının hem nesiller arasında, hem de Türkiye Türkleri ile geniş Türk- Đslam dünyası arasında bir iletişim kopukluğu doğuracağı noktasında yoğunlaşır. Gelenekçiler, modernistlere karşı eleştirilerini ayrıca ideolojik, kültürel ve dilbilimi alanlarını da kapsayacak şekilde genişletirler. Modernist dil politikasına karşı kurumsal bazda eleştirileri ilk dillendiren Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü (TKAE) olur. Enstitü nün yayın organı olan Türk Kültürü nün 1962 de yayımlanan ilk sayısında Türk Dil Kurumu ve benimsedikleri dil politikasına karşı açık ve sert eleştiriler ortaya konulur. Prensip olarak dil reformuna karşı olmadıklarını belirten Enstitü, ancak dil reformunun sadece Türkiye sınırları içindeki dar bir mesele olarak değil, Türk dünya-

Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili 43 sının kültürel birliği çerçevesinde düşünülmesi ve planlanması gereken bir olgu olması gerektiğini vurgular. Dilin sadeleşmesi ve Türkçeleşmesi gerekliliğine katıldıklarını, ancak bu sorunun sadece Türkiye Türkçesi ile ilgili bir sorun olmadığını, aynı zamanda ve aynı derecede diğer Türk lehçelerini de ilgilendirdiğini belirtirler. Enstitü, kitap ve kalem gibi kelimeler için bulunacak yeni karşılıkların, ancak Türkiye Türkleri dışındaki Türkler tarafından da benimsenmesi durumunda anlamlı olabileceğini belirtir (TKAE, 1962: 7). Türkçülerin benzer nitelikteki eleştirileri yıllar boyunca bireysel düzeyde de devam eder. Bu eleştirilerin en önemlisi, modernistlerin uyguladığı dil politikasının milli kültüre verdiği zararlar üzerinde yoğunlaşır. Bu bağlamda, gelenekçiler, TDK nın iktidarı elinde bulunduran CHP yöneticileriyle işbirliği içerisinde bilinçli ve planlı bir şekilde milli kültür yerine farklı ve yabancı bir kültürü Türk toplumuna empoze etmeye çalıştıklarını iddia ederler ve modernistleri uyguladıkları dil politikalarına ideolojiyi karıştırmakla suçlarlar. 9 Bu çerçevede, gelenekçiler modernistleri aşırı solcu, sosyalist veya komünist olmakla ve yürüttükleri dil politikasında komünist ideolojinin gereklerini yerine getirip dış güçlerden emir almakla itham ederler. 10 Öz Türkçecilik hareketine karşı siyasal alanda ilk tepki Demokrat Parti nin 1950 seçim zaferiyle birlikte kendini gösterir. DP nin bu konuda ilk icraatı TDK nın statüsünü ve iktidarla ilişkisini değiştirmek olur. 1950 öncesi TDK, CHP ile yakın ilişki içinde yarı-resmi özerkliğin ayrıcalıklarından sonuna kadar yararlanır. Bu tarihe kadar CHP, manevi, siyasi ve ekonomik yönden her zaman için TDK ya ve Kurum un benimsetmeye çalıştığı öz Türkçecilik hareketine destek verir. 1950 öncesi TDK tüzüğüne göre Milli Eğitim Bakanı, Kurum un Tabii Başkanı, Đsmet Đnönü ise Koruyucu Başkanı sıfatlarıyla Kurum a her türlü destek ve müdahale hakkına sahiptir. CHP ile Kurum arasındaki bu yarıresmi ilişkiyi koparmak amacıyla, Demokrat Parti hükümetinin Milli Eğitim Bakanı Tevfik Đleri, 22 Ekim 1950 de topladığı ve kendi başkanlık ettiği TDK yönetim kurulu toplantısında Kurum dan yukarıda bahsi geçen maddeleri kendi tüzüğünden çıkarması talebinde bulunur. Bakan dan gelen bu talep ve baskı so- 9 Örneğin, gelenekçi kanadın önemli isimlerinden biri olan Zeynep Korkmaz, dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren in de katıldığı bir toplantıda bu türden kaygılarını, 1983 öncesi TDK nın en etkili üyelerinden ve öz Türkçeciliğin hararetli savunucularından biri olan Emin Özdemir in ortaya koyduğu düşüncelere dayandırır. Özdemir in bir eserinde belirttiği dil devriminin Türkiye deki kültür devriminin bir parçası olduğu ve Türkçeyi özleştirme çabası yalnız sözlüksel düzeyde kalan bir olgu değildir. Dilimizin öz varlığını değiştirme yolu ile Türk toplumunun düşünsel ve duygusal evrenini değiştirmektir, sözlerini kanıt olarak gösteren Korkmaz, modernistlerin böylece milli kültür yerine enternasyonal bir kültür yaratma amacına yöneldikleri sonucuna varır (Korkmaz, 1995: 840). 10 Örneğin, Tekin Erer öz Türkçe kelimeleri kullananları açıkça komünist olmakla suçlar. Erer e göre bir insanın ne derece solcu olduğunu anlamak için yazdığı ve konuştuğu kelimelere bakmak yeterli olacaktır. Eğer hiç anlayamayacağınız kadar uydurma kelimelerle konuşuyorsa, ona tereddütsüz komünist diyebilirsiniz (Erer, 1966: 179). Tahsin Banguoğlu ise daha da ileri giderek öz Türkçecilerin Rusya dan emir aldıklarını iddia eder (Banguoğlu, 1967: 84).

44 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 3 nucunda, ilgili maddeler, 8 Şubat 1951 de tüzükten çıkarılır (Levend, 1972: 463). Bu maddelerin çıkarılmasıyla, Kurum yarı-resmi statüsünü yitirerek sıradan bir kurum halini alır. Kurum da bu yıllarda görülen değişiklikler bununla sınırlı kalmaz. 1950 öncesinde, Kurum üyelerinin hemen hemen tamamına yakınını sadece öz Türkçecilik hareketini hararetli bir şekilde savunan Kemalist modernistler oluşturmaktaydı. 1950 li yıllarda Demokrat Parti nin estirdiği siyasi atmosferin etkisiyle, sayıları çok olmasa da gelenekçi kanadın etkili isimlerinden bazıları Kurum a girmeye başlar. 11 Ancak, Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmelerine rağmen gelenekçi bu isimlerin, Kurum içerisinde etkili olduklarını söylemek yanlış olur. Zira, 40-50 kişiden oluşan Yönetim içerisinde bu isimler azınlıkta kalırlar ve istedikleri doğrultuda hareket etmeleri çoğunluğu oluşturan modernist öz Türkçecilerin engeline takılır. Bu isimler daha sonraki dönemde zaten Kurum dan ayrılmak zorunda kalırlar. Ancak, DP iktidarı döneminde, TDK da kurumsal olarak eskisi kadar rahat hareket edemez, kelime türetmek ve yeni türetilen kelimeleri yaymak için çabalayan bir kurum olmaktan çıkıp, eski eserleri basan ve dil konferansları düzenleyen akademik bir kurum halini alır. DP nin TDK nın dili özleştirme çabalarını engellemek amacıyla ortaya koyduğu politikalardan bir tanesi de genel bütçeden her yıl TDK ya ayrılan payın kaldırılması olur. TDK ya bütçeden ayrılan pay, önce 50.000 TL den 10.000 TL ye düşürülür. Daha sonra bu bütçe, Demokrat Parti Erzurum Milletvekili Bahadır Dülger in 24 Ekim 1951 de önerdiği ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Tevfik Đleri ve DP li milletvekillerinin desteklediği tasarıyla tamamen ortadan kaldırılır. Kabul edilen tasarıda, TDK nın bilimsel kimliğini yitirmesi, günlük politik oyunların bir aleti olması ve milli dile bilinçli olarak verdiği zarar gerekçe olarak gösterilir (Levend, 1972: 465). Böylelikle, hükümetlerin TDK ya ve dolayısıyla özleştirme çabalarına vermiş oldukları resmi destek de kesilmiş olur. DP nin modernist öz Türkçecilik hareketini sekteye uğratmak için başvurduğu yollardan bir diğeri de bakanlık isimlerini öz Türkçe kelimelerden eski Türkçe kelimelere değiştirmek olur. Örneğin bakan yerine koydukları vekil; başbakan yerine başvekil; savunma yerine müdafaa; dışişleri yerine hariciye; içişleri yerine dahiliye; eğitim yerine maarif; bayındırlık yerine nafıa; tarım yerine ziraat ve diğerleri bu türden yapılan değişikliklerdir. Bunlar dışında, dönemin Milli Eğitim Bakanlığı dili öz Türkçecilik hareketinden uzaklaştırmak için eline geçen her tür fırsatı ustaca kullanır. Bakan Đleri, tüm konuşma ve demeçlerinde kendisinin ve hükümetinin öz Türkçe kelimelere karşı olduğunu, dilin özleşti- 11 19-23 Aralık 1949 da toplanan Altıncı Dil Kurultayı sonrasında Kurum un Bilim Kurulu na seçilen Nihat Sami Banarlı ve 18-22 Temmuz 1954 tarihleri arasında toplanan Yedinci Dil Kurultayı sonrası Kurum un Yönetim Kurulu na seçilen Hasan Eren, Ahmet Caferoğlu, Muharrem Ergin ve Abdülkadir Karahan bu isimlerden bazılarıdır.

Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili 45 rilmesi değil sadeleştirilmesi taraftarı olduklarını ve okul kitaplarının gereksiz öz Türkçe kelimelerden temizlenmesi gerektiğini açıkça belirtir (Levend, 1972). Bu açıklamalarla, resmi ağızlarda modernistlerin savunduğu öz Türkçe veya arı Türkçe söylemi yerini gelenekçilerin savunduğu sade Türkçe söylemine bırakır. DP nin modernist dil politikalarına karşı duruşlarının bir diğer göstergesi de 1945 de CHP nin tek parti iktidarı döneminde öz Türkçeleştirdiği Anayasa da kullanılan dili yeniden değiştirme çabalarında görülür. 1952 yılı başlarında, DP Đstanbul Milletvekili, Dışişleri Bakanı ve aynı zamanda Türkoloji alanında yapmış olduğu ciddi çalışmalarla tanınan Fuad Köprülü, Anayasa dilinin yaşayan dil ile yazılması gerektiği gerekçesiyle, Anayasa da kullanılan bazı öz Türkçe kelimeler yerine eskilerinin getirilmesini öneren bir tasarıyı TBMM ye sunar. Belir- yerine tecelli et-; kurul- yerine teşekkül et-; güven yerine itimat; tek başına yerine münferit(en); açık yerine alenî; kesin yerine kat î; sanık yerine maznun; ve yetki yerine selâhiyet, Köprülü ve arkadaşlarının değiştirilmesini istedikleri kelimelerden bazılarını oluşturur. CHP ve DP milletvekilleri arasında geçen sert tartışmalar sonrasında, DP Đzmir Milletvekili ve Ekonomi ve Ticaret Bakanı Zühtü Hilmi Velibeşe nin Meclis e sunduğu yeni bir öneri kabul edilerek, 24 Temmuz 1952 yılında, 1924 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu aynen korunarak 1945 Anayasası yerine idame edilmesi benimsenir. 12 1960 darbesiyle birlikte, Türkiye deki genel siyasal hayata paralel olarak dil politikasında da her şey modernistlerin lehine olacak şekilde tersyüz olur. 1961 yapılan Anayasasının dili, eski Türkçe/Osmanlıca kavramlardan büyük oranda arındırılmış ve modernist dil anlayışını yansıtan bir mahiyettedir (Velidedeoğlu, 1972). Diğer taraftan gerek Cemal Gürsel başkanlığında Mayıs 1960 - Ekim 1961 ve gerekse de Đsmet Đnönü başkanlığında Ekim 1961 - Şubat 1965 yılları arasında kurulan kabineler döneminde bakanlık isimleri yeniden 1950 öncesinde olduğu şekilde değiştirilir. Darbe sonrasında Milli Birlik Komitesi, TDK için bütçeden belli miktarda payı yeniden ayırır. 28 Ocak 1961 de Devlet Başkanı Cemal Gürsel imzasıyla bütün bakanlıklara gönderilen bir yazıda, resmi yazışma ve kullanımda Türkçe karşılıkları bulunan yabancı kökenli kelimelerin kullanılmaması emredilir (Levend, 1972: 488). Đnönü döneminin Milli Eğitim Bakanı da aynı şekilde okullarda öz Türkçe kelimelerin yeniden benimsenmesini teşvik etmek amacıyla bazı tedbirler alır. Bakan Đbrahim Öktem, 7 Aralık 1964 tarihiyle ortaokul ve liselere gönderdiği bir genelgeyle, tüm okullarda bu amaçla bir Arı Dili Yayma Kolu kurulması talimatını verir. Yine aynı tarihlerde, ders kitabı yazarlarına gönderdiği başka bir yazıda Bakan, yazarların okul kitaplarını yazarken öz Türkçe kelimeleri kullanma konusunda azami dikkat göstermelerini talep eder (Levend, 1972: 506). 12 Cem Eroğul (1994), Anayasa dilinin CHP tarafından 1945 te öztürkçeleştirme hamlesini devrim olarak nitelendirirken, DP nin 1952 de Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yeniden idame ettirmesini karşı-devrim olarak değerlendirir.

46 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 3 1965 te Adalet Partisi nin iktidara gelmesiyle birlikte durum bu sefer gelenekçilerin lehine döner. Demokrat Parti nin devamı olan AP, doğal olarak gelenekçilerin dil politikasında benimsediği prensipleri devam ettirerek, öz Türkçecilik hareketini engellemeye çalışır. Her ne kadar DP ye göre AP biraz daha temkinli davranarak, modernist politikalara karşı eskiden olduğu kadar sert muhalefet gösteremese de, TDK çatısı altında toplanan modernistlerin dili özleştirme çabalarını belli ölçüde örselemeye çalıştığı ve onların hareket sahasını daralttığı söylenebilir. Ekim 1967 de tüm valilere ve resmi kuruluşlara gönderilen bir genelgede, AP li Milli Eğitim Bakanı Đlhami Ertem, dilin özleştirilmesi çabalarına göndermede bulunarak dildeki abartılardan uzak durmaları çağrısında bulunur. 1967 yılında Anayasa dilini resmi yazışmalarda esas olarak kabul eden ve CHP milletvekilleri tarafından Meclis e sunulan Devlet Dilinde Birliğin Sağlanması başlıklı yasa önerisi çoğunluğu oluşturan AP milletvekilleri tarafından reddedilir (Levend, 1972: 515). 1960 darbesinde olduğu gibi, 12 Mart 1971 askeri müdahalesi de modernistlerin lehine bir siyasi atmosfer oluşturur. AP nin iktidarı teslim etmesi sonucunda askerlerin desteğiyle oluşturulan hükümetin Başbakanı Nihat Erim hem CHP nin hem de TDK nın bir üyesi ve öz Türkçecilik hareketinin hararetli bir savunucusudur. Hükümetten gelen destekle, TDK 1970 li yılların başlarında yeniden dili özleştirme çabalarına hız vererek, değişik bilim dallarında kullanılan çok sayıda kavramın özleştirilmesine ağırlık verir. Modernist öz Türkçecilerin tıpkı 1960 müdahalesinde olduğu gibi, bu askeri müdahale için ortaya koydukları sevinç çığlıkları, iki askeri müdahalenin de modernistlerin lehine sonuçlar doğurduğunun en yalın ispatıdır. O dönemlerde, başkanlık da dahil olmak üzere uzun bir süre TDK da etkili konumlarda bulunmuş olan Agah Sırrı Levend in aşağıdaki sözleri, modernistlerin 1971 muhtırasının oluşturduğu atmosferden ne kadar da hoşnut olduklarını gösterir: Bu muhtıra tam zamanında yapılmış bir uyarıydı. Ülkenin sahipsiz olmadığı bildiriliyordu. Bu kesin hatırlatma üzerine fırtına dindi, çığlıklar kesildi, yumulan gözler açıldı ve Atatürk bütün varlığıyla karşımızda canlandı (Levend, 1972: 532). 1980 askeri müdahalesine kadar, tüm siyasal alana paralel olarak dil konularında da çatışma tüm hızıyla devam eder. Bu tarihe kadar modernistlerin dili özleştirme çabalarındaki başarısı, iktidarda olan partinin hangisi olduğuna bağlı olarak değişir. CHP nin iktidarda olduğu dönemlerde, TDK resmi destek bulurken, sağ partilerin iktidarında bu destek kesildiği gibi ciddi engellerle karşılaşır. Bülent Ecevit başkanlığındaki CHP nin iktidarda olduğu dönemde, bazı bakanlıklar yayınladıkları genelgelerle dili özleştirme çabalarına devam ederler. Öz Türkçecilik hareketinin bilinçli ve hararetli bir savunucusu olan Ecevit in kendi kullandığı öz Türkçeyle, öz Türkçe kelimelerin toplum içinde benimsenmesinde çok önemli katkısı olmuştur. Aynı zamanda TDK üyesi de olan Ecevit in; imkân, ihtimal, teşhis etmek, şehir ve koordinasyon gibi kelimeler yerine

Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili 47 tercih ettiği sırasıyla olanak, olasılık, saptamak, kent ve eşgüdüm gibi öz Türkçe kelimeleri radyo ve televizyon konuşmalarında ve basına verdiği demeçlerde ısrarlı bir şekilde kullanması, bu kelimelerin çok geniş halk yığınları tarafından olmasa da, en azından kendi taraftarları arasında benimsenmesinde çok büyük etkisi olduğu şüphesizdir. Milli Cephe Koalisyonu nun 1975 te işbaşına gelmesiyle birlikte modernistlerin dili özleştirme çabaları yeniden ciddi bir şekilde sekteye uğrar. Tıpkı eski sağ-parti iktidarları döneminde olduğu gibi, Milli Cephe Hükümeti döneminde de yayınlanan genelgeler ve verilen demeçler yeni türetilen öz Türkçe ve milli dille uyumsuz kelimelerden kaçınmayı emreder mahiyettedir. Koalisyon ortağı Milli Selamet Partisi nin elinde bulunan Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yayınlanan bir genelgede devlet dairelerinde ve fabrikalarda öz Türkçe kelimelerin kullanılmasına izin verilmemesi istenir. Aynı dönemde bazı yetkili MSP temsilcileri tarafından Arap alfabesine yeniden geçme gerekliliği dahi dile getirilir (Özdemir, 1976: 91-112). Milli Cephe Hükümetleri döneminde modernist dil politikaları aleyhine olan bir diğer önemli adım, okul kitaplarının yeniden yazılması olur. Bu adımın arkasında yatan asıl sebep, okul kitaplarındaki öz Türkçe kelimelerin atılarak, milli dil le uyumlu bir hale getirilmesinin sağlanmasıdır. Bu amaçla, okul kitaplarını yazacak yazarlar, gelenekçi kanada yakın olan isimler arasından dikkatle ve özenle seçilir. Liselerde okutulmak üzere Muharrem Ergin e yazdırılan Dil Bilgisi ve Mehmet Kaplan a yazdırılan Türk Dili ve Edebiyatı kitapları, MEB tarafından 1976 yılından geçerli olmak üzere okul kitabı olarak kabul edilir. Her iki yazar da, gelenekçi kanadın en önemli isimleri arasında olup, dilin özleştirilmesi hareketine karşı olduklarını aleni bir şekilde defalarca ortaya koyarlar. 1977 yılında CHP nin yeniden iktidara gelmesiyle birlikte en azından resmi makamlar nezdinde durum yeniden modernistlerin lehine işlemeye başlasa da, gelenekçiler kurdukları farklı sivil toplum kuruluşları ve yayınladıkları çok sayıda eserle TDK önderliğinde gelişen özleştirme çabalarına meydan okumaya devam ederler. Tercüman gazetesinin 19 Aralık 1979 da bu amaçla başlattığı Yaşayan Türkçemiz hareketi büyük ses getirir. Tercüman yönetimi, ilk sayısında (TERCÜMAN, 1981: 5-6) dilin onu yaratan milletten uzaklaştırıldığını, hem geçmişle hem de dış Türklerle olan bağının koparıldığını ve Türk dilinin kelime, gramer ve sentaks yönlerinden çökertilerek Cumhuriyet dönemi boyunca en zayıf günlerine getirildiğini belirterek, bu hareketi başlatmalarının gerekçelerini ilan eder. Tüm bu tartışma ve çatışmalara rağmen, modernistlerin dili özleştirme çabalarında belli ölçüde başarı sağladıklarını söylemek yanlış olmaz. TDK nın 1972 de yayınladığı bir eserde (TDK, 1972: 127), edebi dilde kullanılan Türkçe

48 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 3 kökenli kelimelerin genel oranının %70 i geçtiği, bir yazarın eserinde %80 oranında Türkçe kökenli kelime kullanmasının artık yadırganmadığı, hatta eserlerinde %90 oranında Türkçe kelime kullanan yazarların dahi olduğu belirtilmektedir. 1981 yılında yayınlanan başka bir eserde (TDK, 1981: 30), Kurum özleştirme hareketinin ulaştığı başarıyı ilginç bir karşılaştırmayla dile getirir. Bu eserde, 1900 yılında Şemseddin Sami tarafından yazılan ve 11.000 Türkçe, 13.000 Arapça, 3.700 Farsça ve 1300 Batı dili kökenli olmak üzere toplam 29.000 kelime içeren Kâmus-ı Türkî deki toplam 16.700 Arapça ve Farsça kökenli kelimeden 10.000 kelimeye özleştirme hareketi çerçevesinde karşılık bulunduğu iddia edilmektedir. Gelenekçiler ve modernistler arasında gerek siyasal alanda ve gerekse dil alanında çetin çatışmalar sürerken, Türkiye üçüncü bir askeri müdahaleyle karşı karşıya kalır. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesinin doğurduğu siyası ortam, bundan önceki iki askeri müdahalenin aksine, gelenekçilerin lehine olur. 1982 Anayasasının 134. maddesiyle Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu (AKDTYK) kurulur. 11 Ağustos 1983 yılında kabul edilen 2876 sayılı Kanunla Türk Dil Kurumu, AKDTYK ya bağlanarak, özerk veya yarı özerk statüden çıkarılıp, Başbakanlığa bağlı sade bir devlet kurumu haline getirilir. Yeni TDK, 1983 ten sonra, modernistlerin başlattıkları dili özleştirme hareketine son verir. Bu bağlamda, 1984 yılında, daha önceki TDK tarafından türetilen 205 öz Türkçe kelime devlet televizyonu olan TRT Yönetim Kurulu tarafından sakıncalı kelimeler olarak nitelendirilip, radyo ve televizyonlarda kullanılmaları yasaklanır. Aynı kelimelerin ders kitaplarında kullanılmaları, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yasaklanır. Basında Ecevit sözcükleri olarak da nitelendirilen sakıncalı kelimeler listesi, genelde isim köklerine getirilen yanlış isim yapma ekleriyle türetilmiş doğa (tabiat) ve biçem (üslup) gibi kelimeleri, görsel, evrensel ve dinsel gibi +sal ekinden oluşturulan kelimeleri ve öngörü gibi ön-eklerle yapılan kelimeleri içerir. Yasaklanan listedeki en ilginç kelimeler ise sol ideolojiyle özdeşleşen özgürlük, devrim, barış, eşitlik, emek, sömürü gibi kelimelerdir. TDK nın bu dönemde dili özleştirme çabasında olmadığı, hatta eski kelimelerin kullanılmasını teşvik ettiğini gösteren bir diğer çalışması da Yabancı Kelimelere Karşılık Bulma adlı projedir (TDK, 1995 ve 1998). Bu projede dikkat çeken en önemli nokta, yerlerine Türkçe kelimeler önerilen yabancı kelimelerin tamamının Batı kökenli kelimeler olmasıdır. Air-conditioner, e-mail, forvet, non-stop, part-time, software, talk şov, amortisman, antet, hinterland, kaos, mega (<megas) gibi Batı kökenli kelimeler için Kurum un önerdiği, sırasıyla, havalandırma, elmek (<elektronik mektup), ileri uç, duraksız, yarım gün, yazılım, çene yarıştırma, aşınma, başlık, art bölge, kargaşa, büyük önerilen Türkçe kökenli kelimelerden sadece birkaçıdır. Diğer ilginç nokta, tüm bu proje çerçeve-

Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili 49 sinde yabancı olarak tanımlanıp Türkçe karşılık olarak önerilen kelimelerin çoğu köken itibarıyla Arapça veya Farsçadır. 1950-1983 yılları arasında öz Türkçecilik hareketi sadece bu politikaları destekleyen iktidarlar döneminde ilerleme sağlayabilir. Diğer bir deyişle, CHP nin iktidarda olduğu dönemlerde öz Türkçecilik hareketi desteklenirken, muhafazakar ve milliyetçi sağ partilerin iktidar dönemlerinde herhangi bir resmi destek görmediği gibi ciddi bir şekilde engellenir. Ancak, tüm karşı çıkış ve engellemelere rağmen öz Türkçecilik hareketinin belli oranda bir başarı elde ettiğini belirtmek gerekir. Bugün Türk dilinde ve Anayasasında kullanılan birçok kelime öz Türkçecilik hareketiyle dile girmiş ve yaygın olarak kullanılan kelimelerdir. Öz Türkçecilik hareketinin elde etmiş olduğu başarı, ünlü Đngiliz Türkolog Geoffrey Lewis in (1999) haklı bir şekilde ifade ettiği gibi, ancak katastofik bir başarı (a catastrophic success) olarak nitelendirilebilir. Gelinen nokta, konsolide olamamış bir dil ve karmaşadan başka bir şey değildir. Birazdan aktaracağımız Anayasa dilinde de görüleceği üzere, dilde ve özellikle eski ve yeni kelime ve kavramların kullanımında bir ikilik, karmaşa ve tutarsızlık oluşmuştur. Bu karmaşaya, öncelikle öz Türkçecilerin dilde karşılığı olmasına rağmen sırf farklı kökenli olduğu için bazı kelimeleri dilden atmalarındaki ısrar; daha sonra da birbirinden bağımsız şekilde norm ve kimlik eksenli hareket eden siyasal grupların uzlaşmaya yanaşmayan ve karşılıklı birbirlerini dışlayan davranışları sebebiyet vermiştir. ÖZ TÜRKÇE SADE TÜRKÇE TARTIŞMALARI I 1982 A AYASASI A YA SIMALARI Modernist-gelenekçi tartışmalarının doğurduğu karmaşanın izlerini, daha önceki Anayasalarda olduğu gibi, 1982 Anayasasının dilinde ve kullanmış olduğu kavram tercihlerindeki tutarsızlıklardan da görmek ve izlemek mümkündür. Çalışmamızın bundan sonraki kısmında, 1982 Anayasasındaki anlatım bozuklukları ve özellikle kavram kullanımındaki tutarsızlıklara dikkati çekerek, yeni yapılacak Anayasa için bazı öneriler geliştirilecektir. 1982 Anayasasındaki Anlatım Bozuklukları 1982 Anayasasındaki bazı cümle ve anlatım bozukluklarını şu şekilde sıralayabiliriz: Özne- esne/yüklem Uyumsuzluğu Bu türden anlatım bozukluklarının en bariz örneği Anayasa nın Cumhuriyetin nitelikleri ile ilgili ve değiştirilemez maddeleri arasında yer alan 2. maddesinde görülebilir:

50 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 3 MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Bu cümlede toplumun huzuru hem içinde bulunduğu söz öbeği hem de yüklemle bir uyumsuzluk içindedir. Hatta cümlenin toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde bölümünü bir hukuk Devletidir yüklemiyle de tam uyum içinde olduğunu söylemek mümkün değildir. Anayasa hukukçularının dil konusunda oldukça hassas oldukları düşünülürse, bu şekilde basit bir hatanın onlar tarafından üstelik Anayasanın değiştirilemez maddesinde yapılmış olması ilginçtir. Bu hata, sözde toplumun huzurunu sağlamak adına darbe yaptıklarını söyleyen Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin, ayak üstü Anayasaya dahil ettikleri bir yanlışlık izlenimi vermektedir. Bu madde şayet 4. madde gereği yeni Anayasa da yer alacaksa, o zaman maddenin sadece Cumhuriyetin nitelikleri korunarak, kısa ve sade bir şekilde aşağıdaki gibi düzeltilmesi önerilebilir: Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayalı, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. Gereksiz ve Uzun Cümleler 1982 Anayasasında göze çarpan önemli anlatım bozukluklarından bir tanesi de uzun ve gereksiz cümlelerdir. Bunlara sadece iki örnek vermek gerekirse; MADDE 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga cümle: 3/10/2001-4709/5 md.) Maddenin birinci cümlesindeki anlatım, adeta ikinci cümlede dokunulamaz denilen özel hayatın dokunulmasına cevaz verir niteliktedir. Maddenin birinci cümlesindeki anlatımdan, bireyin özel hayatına dokunulabileceği, böyle bir durumda bireyin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı olduğu anlamı rahatlıkla çıkarılabilir. Başka bir ifadeyle birinci cümlede bireye sadece özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı tanınmaktadır. Diğer taraftan saygı, soyut bir mefhum olup, ölçüsünün ne olduğu ve bireyin bu saygıyı kimden ve nasıl isteyeceği de belirsizdir. Đkinci cümlede belirtilen husus, birinci cümleyi anlamsız kaldığından, birinci cümlenin kullanılmasına gerek yoktur. Bu çerçevede, maddede anlatılmak istenen aslında sadece özel hayatın dokunulmazlığı dır ve dolayısıyla; sade, kısa ve anlaşılır bir biçimde aşağıdaki şekilde dile getirilebilir:

Modernite-Gelenek Çekişmesi Bağlamında 1982 Anayasasının Dili 51 Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Diğer bir örnek olarak Millî Güvenlik Kurulu ile ilgili 118. maddeyi ele alalım: MADDE 118 (Değişik: 3/10/2001-4709/32 md.) Millî Güvenlik Kurulu; Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulunca değerlendirilir. Bu maddede 2001 yılında yapılan değişiklikle, MGK nın istişari bir kurul olduğu vurgusu ön plana çıkarılmak istenmişti. Ancak maddedeki genel anlatım, MGK nın istişari bir kurul olmanın çok ötesinde bir anlama sahip olduğu izlenimi vermektedir. Maddenin ikinci cümlesinde belirtilen konular zaten birinci cümlede belirtilen devletin milli güvenlik siyaseti ile ilgili konular olduğundan, ayrıca dile getirilmesine gerek yoktur. Maddede anlatılmak istenenler, sade, kısa ve anlaşılır bir biçimde, aşağıdaki şekilde anlatılabilirdi: Millî Güvenlik Kurulu; Devletin millî güvenlik siyasetinin belirlenmesi ve gerekli koordinasyonun sağlanması ile ilgili tavsiye karar ve görüşlerini Bakanlar Kuruluna bildirir. Bu karar ve görüşler, Bakanlar Kurulunca değerlendirilir. Ve Bağlacının Aşırı Kullanımı Ve bağlacının aşırı kullanımı, Anayasa da dikkati çeken anlatım bozukluklarından bir diğeridir. Bir örnek vermemiz gerekirse; MADDE 130...Üniversiteler ile öğretim üyeleri ve yardımcıları serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilirler. Ancak, bu yetki, Devletin varlığı ve bağımsızlığı ve milletin ve ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği aleyhinde faaliyette bulunma serbestliği vermez. Ve bağlacı, üniversitelerle ilgili yukarıdaki kısa cümlede 6 kez kullanılırken, Cumhurbaşkanı yemini ile ilgili 103. maddede tek cümlede 12 kez kullanılmıştır. Anayasanın genelinde bu tür tekrarlardan kaçınmak için bazen ile bağlacından destek alındığı görülse de, özellikle dokunulamaz gibi algılanan bazı kalıp öbeklerde kullanılan ve nin bu türden aşırılığa yol açtığı görülmektedir. Anayasanın farklı maddelerinde (14, 28, 68, 81, 103, 118) benzer kalıplar içerisinde görülen bu tür aşırı kullanımların asgariye indirilmesi faydalı olacaktır. Sayıların Bitişik Yazımı Anayasanın farklı maddelerinde (20, 21, 22, 28, 33, 135) sayıların yazıyla gösteriminde tutarlı bir şekilde bitişik yazıldıkları (yirmi dört, kırk sekiz, gibi)

52 Amme Đdaresi Dergisi, Cilt 46 Sayı 3 dikkati çekmektedir. Türk Dil Kurumu Yazım Kılavuzu nda, birden fazla kelimeden oluşan sayıların ayrı; sadece para ile ilgili işlemlerle senet, çek vb. ticari belgelerde geçen sayıların bitişik yazılması önerilmektedir. Yeni Anayasanın yazımında bu kuralın dikkate alınarak, sayıların ayrı yazılması uygun olacaktır. Kavram Kullanımındaki Tutarsızlıklar 1982 Anayasasının dil yönünden bir diğer özelliği de kavram kullanımındaki insicamsızlıktır. Bunda yukarıda dile getirilen öz Türkçecilik hareketinin etkisinin olduğu aşikardır. Tutarsız kullanılan ve aynı anlama gelen kavram çiftlerinin çok büyük bir çoğunluğu, öz Türkçecilik hareketiyle Türk diline giren yeni kavramlardır. Öz Türkçe kavramlar ile dilde eskiden beri bulunan ve kullanılagelen kavramların kullanımı arasında tercih yapmadaki kararsızlık, 1982 Anayasasının diline de yansımış ve bu durum kavram kullanımında bir ikiliğe ve tutarsızlığa yol açmıştır. Aşağıda, 1982 Anayasasında kullanıldıkları maddelerle birlikte bu türden kavramların bir listesi sıralanmıştır: beyan (et-) 38, 69, 138 bildirim/ bildir- bildirim: 71, 125, 160, 164, Geçici 18; bildirmek: 83, 155, 166, Geçici 2 fiil 15, 17, 38, 39, 69, 146, eylem 66, 68, 69, 76, 112, 122, 125, 157, 159, 169 fikir 18, 26 düşünce 10, 15, 25, 26, 29, 83, 134, 155, 162 hal 15, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 28, 29, 32, 33, 39, 44, 46, 47, 53, 54, 66, 69, 78, 83, 84, 85, 86, 90, 91, 92, 94, 100, 102, 104, 105. Madde Başlığı, 106, 113, 114, 116, 119, 120, 121, 122, 125, 135, 140, 141, 145, 147, 149, 150, 153, 159, Geçici 1, 2, 16 ve 19, 175, 177 durum haysiyet 17, 32 onur Başlangıç 15, 16. Madde Başlığı (yabancıların durumu), 17, 19 (durumu hakkında), 42 (durumları sebebiyle), 53 (sosyal durum), 54, 55 (ekonomik durum), 69, 83, 84, 89, 121, 122, 125, 153, 159, 168 hür(riyet) Başlangıç, 5, 12, 13, 14, 15, 16, 19, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 32, 33, 36, 38, 40, 42, 48, 81, 103, 120, 121, 122, 130, Geçici 2, 177 idare 10, 11, 74, 122, 123. Madde Başlığı, 126, 127, 128, 129, 136, 153, 160, 162, Geçici 10, 19 (idare mahkemesi) 177 özgür(lük) 20, 21, 22, 34, 38, 51 (tamamı, de. 2001); 90 (de. 2004); 148 (de. 2010) yönetim 51, 59, 67, 69, 79, 82, 95, 119, 121, 126 (merkezden yönetim, yerinden yönetim), 127, 130, 159, 160, 162, 163, Geçici 2 ve 19, 177 ihtiva et- 12 içer- 90 iktisadi 47 (KĐT kalıbı), 65. Madde Başlığı, 128, 135 (KĐT kalıbı), 161 (KĐT kalıbı), 165. Madde Başlığı (KĐT kalıbı) ekonomik 5, 23, 24, 29, Üçüncü Bölüm Madde Başlığı, 49, 51, 52, 55, 65, 90, 119, 126, Dördüncü Kısım Madde Başlığı, 166,