İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR



Benzer belgeler
ÇYDD: su, değeri artan stratejik bir nitelik kazanacaktır.

DERS VI-VII Nüfus Artışı Küresel Isınma

Küresel. İklim Değişikliği. ÇEVRE KORUMA ve KONTROL DAİRESİ BAŞKANLIĞI

İKLİM VİDEO 3 Sera etkisi ne demek? Sera gazları hangileri? Sera gazı nedir? karbondioksit metan diazot monoksit

4. Ünite 2. Konu Enerji Kaynakları. A nın Yanıtları

World Energy Outlook Dr. Fatih BİROL UEA Baş Ekonomisti İstanbul, 1 Aralık 2011

ENERJİDE SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ. Özgür Gürbüz 20. Pratisyen Hekimlik Kongresi 4 Kasım 2016-Antalya

Yenilenebilir olmayan enerji kaynakları (Birincil yahut Fosil) :

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ: FAO NUN BAKIŞ AÇISI. Dr. Ayşegül Akın Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü Türkiye Temsilci Yardımcısı 15 Ekim 2016

Küresel İklim Değişikliği ve Ülkemize Etkileri

RÜZGAR ENERJĐSĐ. Erdinç TEZCAN FNSS

İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma denmektedir.

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARIMIZ VE ELEKTRİK ÜRETİMİ. Prof. Dr. Zafer DEMİR --

İstanbul Bilgi Üniversitesi Enerji Sistemleri Mühendisliği. Çevreye Duyarlı Sürdürülebilir ve Yenilenebilir Enerji Üretimi ve Kullanımı

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KÜRESEL ISINMA ve ENERJİ POLİTİKALARI. Özgür Gürbüz Yeşiller Enerji Çalışma Grubu 8 Ekim İstanbul


I.10. KARBONDİOKSİT VE İKLİM Esas bileşimi CO2 olan fosil yakıtların kullanılması nedeniyle atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu artmaktadır.

Bulguları kaydetme, karşılaştırma, gözlem yapma. Anlatım, tartışma, beyin fırtınası

KÜRESELLEŞEN DÜNYA GERÇEKLERİ TÜRKİYE NİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ VE TEMİZ TEKNOLOJİLER

Biliyor musunuz? İklim Değişikliği ile Mücadelede. Başrol Kentlerin.

Küresel. İklim değişikliği

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI. Gökhan BAŞOĞLU

Enerji ve İklim Haritası

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI

Türkiye nin Enerji Geleceği İklim bileşenini arıyoruz

Nükleer Enerji Santrali Nedir? Yararları ve Zararları

NKP

2014 dünyanın en sıcak yılı olabilir

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI VE ÇEVRE MEVZUATI

İÇİNDEKİLER SUNUŞ... XIII 1. GENEL ENERJİ...1

KÜRESEL ISINMA NEDİR?

SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER ve TÜRKİYE. Rifat Ünal Sayman Direktör, REC Türkiye SBE16 Swissotel, İstanbul 14 Ekim 2016

KÜRESELLEŞEN DÜNYA GERÇEKLERİ TÜRKİYE NİN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ VE TEMİZ TEKNOLOJİLER

KÜRESEL ISINMANIN CANLILAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

ĞİŞİKLİĞİ. Yeni Mücadele ile Yüzleşmek. Kasım 2006

Doç. Dr. Mehmet Azmi AKTACİR HARRAN ÜNİVERSİTESİ GAP-YENEV MERKEZİ OSMANBEY KAMPÜSÜ ŞANLIURFA. Yenilenebilir Enerji Kaynakları

İNSAN VE ÇEVRE A. DOĞADAN NASIL YARARLANIYORUZ? B. DOĞAYI KONTROL EDEBİLİYOR MUYUZ? C. İNSANIN DOĞAYA ETKİSİ

SONUN BAŞLANGICI KÜRESEL ISINMA HÜLYA KUZU METİN ÇİVİLER LİSESİ/ANTALYA

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK Yönetimine Giriş Eğitimi

Yakın n Gelecekte Enerji

FOSİL YAKITLAR IN ÇEVREYE ZARARLARI SERA ETKİSİ VE ASİT YAĞMURLARI

Suyun yeryüzünde, buharlaşma, yağış, yeraltına süzülme, kaynak ve akarsu olarak tekrar çıkma, bir göl veya denize akma vs gibi hareketlerine su

ENERJİ ALTYAPISI ve YATIRIMLARI Hüseyin VATANSEVER EBSO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Enerji ve Enerji Verimliliği Çalışma Grubu Başkanı

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74

Sunan: Prof.Dr.Alper Çabuk

Sera Etkisi. Gelen güneş ışınlarının bir kısmı bulutlar tarafında bloke edilmekte. Cam tarafından tutulan ısı

PROJE TABANLI DENEY UYGULAMASI

Yerel Yönetimler İçin Sera Gazı Salım Envanteri (Karbon Ayak İzi) nin Önemi

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI VE DALGA ENERJİSİ. O.Okan YEŞİLYURT Gökhan IŞIK

İktisat Tarihi

SU HALDEN HALE G İ RER

Prof.Dr.İlkay DELLAL

NÜKLEER ENERJİ. Dr. Abdullah ZARARSIZ TMMOB-Fizik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı

KAYSERI MODEL UNITED NATIONS CONFERENCE KOMITE: MODEL BİRLEŞMİŞ MİLLETLER 1. GENEL KURUL- ÇEVRE ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR

BMİDÇS -COP16 SONRASI DEĞERLENDİRMELER

ÇALIŞMA YAPRAĞI KONU ANLATIMI

Dünyada Enerji Görünümü

İKLİM DOSTU ŞİRKET MÜMKÜN MÜ?

KÜRESEL ISINMA Ahmet Cangüzel Taner Fizik Yüksek Mühendisi Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ( acant@taek.gov.tr )

ENERJİ KAYNAKLARI ve TÜRKİYE DİYARBAKIR TİCARET VE SANAYİ ODASI

1. İklim Değişikliği Nedir?

ALTERNATİF ENERJİ KAYNAKLARI

Ekosistem ve Özellikleri

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI COĞRAFYA

Gökmen ÖZER-Elazığ Kovancılar Çok Programlı Anadolu Lisesi

AFD Sürdürülebilir bir gelecek için

Enerji Yatırımları ve Belirsizliklerin Önemi

Mevcut Durum ve Geleceğimiz

COĞRAFYA-2 TESTİ. eşittir. B) Gölün alanının ölçek yardımıyla hesaplanabileceğine B) Yerel saati en ileri olan merkez L dir.

Dünya Birincil Enerji Tüketimi Kaynaklar Bazında (%), 2015

Çevre Yüzyılı. Dünyada Çevre

İklim Değişikliğinin Sanayiye Etkileri

S: Sayı. İklim Değişikliği ve Çevre Bülteni Ocak Sayısı ENERJİ VE ÇEVRE YÖNETİMİ DAİRE BAŞKANLIĞI

Yenilebilir Enerji Kaynağı Olarak Rüzgar Enerjisi

Enerjide yüksek ithalat ekonomiye büyük risk

Çevre Biyolojisi II BYL 118 Hacettepe Üniv. Biyoloji Bölümü

RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler. Tolga YAKAR UNDP Turkey

2023 e Doğru Kentsel Dönüşüm, Ulusal Çevre Politikaları ve Sektörden Beklentiler. 23 Ocak 2015, İstanbul. Sayın Bakanım,

Küresel İklim Değişikliği Politikaları ve Türkiye Önder Algedik İklim ve Enerji Uzmanı Tüketici ve İklimi Koruma Derneği Başkan Yardımcısı

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ PERFORMANS ENDEKSİ 2017

Ülkemizde Elektrik Enerjisi:

ÇEVRE KORUMA ÇEVRE. Öğr.Gör.Halil YAMAK

AÇLIĞIN ÖNLENMESĠ ve GIDA GÜVENCESĠNĠN SAĞLANMASI

RAKAMLARLA AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ

Biyosistem Mühendisliğine Giriş

Güneşten Elektrik Üretme Zamanı! Etik Olarak Doğru, Finansal Olarak Akılcı, Çocuklarımızın Geleceği için Kritik Bu Yatırımı Yapmalıyız!

Sürdürülebilir Kalkınma - Yeşil Büyüme. 30 Mayıs 2012

Dünyanın sağlığı bozuldu; İklim Değişikliği

DÜNYA DA BU HAFTA ARALIK 2015

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

Entegre Acil Durum Yönetimi Sistemine Giriş

İÇİNDEKİLER ANA BÖLÜM I: RADYASYON, RADYOAKTİVİTE,VÜCUDA ETKİLER VE RİSK KAVRAMI...1. Bölüm 1: Radyasyonla İlgili Kısa Açıklamalar...

BİZ DEĞİŞELİM İKLİM DEĞİŞMESİN!

İKLİM MÜCADELELERİ. bu küresel sorunlarla yüzleşmede kilit bir rol oynayacak, eğitme, tecrübeye ve uzmanlığa sahiptir.

Neden Daha Fazla Satın Alalım?

WORLD FOOD DAY 2010 UNITED AGAINST HUNGER

TÜRKIYE NİN MEVCUT ENERJİ DURUMU

KENTİNİZ DÜNYAYA İLHAM VERSİN

Transkript:

İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR KÜRESEL EYLEM GRUBU www.kureseleylem.org

İçeriğe Katkıda Bulunanlar: Ömer Madra, Gökşen Şahin, Nuran Yüce, Ümit Şahin, Şenol Karakaş

kureseleylemgrubu@gmail.com www.kureseleylem.org

Önsöz Küresel Eylem Grubu epey zamandır bir uzun yürüyüş yapıyor. Hasbelkader, bu yürüyüşün neredeyse ilk günlerinden beri gururla içinde bulunmuş bir kişi olarak, karışık duygularla hatırladığım bir yığın olay var. Ama bunların en ilginçlerinden biri, yıllar önce küresel ısınmaya karşı yılın kesinlikle en soğuk hatta yegâne kar yağan! gününde gerçekleştirdiğimiz yürüyüş ve miting olmalı şüphesiz. Buz gibi havada, elimde küçük kırmızı yangın söndürme cihazı ile alana girerken, üstümüzü başımızı aramakla görevli genç polislerden biri, bıyıkaltından gülümsemesini zorlukla zaptederek, bununla mı durduracaksınız? diye sorduğunda, E valla, deneyeceğiz, gibilerden bir cevap yetiştirmeye çalışmıştım kendisine, olanca ciddiyetimle ve elbette umudumu bütünüyle koruyarak: Belli mi olur? Evet, konumuz belirsizlik. Daha doğrusu, hiçbir şeyin önceden kestirilemez olması. Öngörülemezlik, diyelim. Aktivist ve yazar Rebecca Solnit, Öngörülemezlik, umudun temel dayanağıdır, diye yazıyordu geçenlerde. * Ama umudu iyimserlikle karıştırmamamız konusunda hemen uyarmayı da ihmal etmiyordu bizi olanca zerafetiyle. İyimserlikle kötümserliğin, öngörülebilirliğin ikiz çocukları olduğunu, ikizlerin her ikisinin de ilerde neler olacağını bildiklerine kesinlikle inandıklarını söylüyor Solnit. Tek farkla: İyimserler, hedefe ulaşmak için hiç çaba harcamaksızın herşeyin çok iyi olacağını bekleyenlerdir. Kötümserlerse, hapı yutmuş olduğumuza, yapılacak tek şeyin de, henüz vakit varken umutsuzluğu herkese aşılamak olduğuna hükmetmiş olanlar. Biz Açık Radyocuların da en sık başına gelen şeylerden biri bu işte: Küresel iklim değişikliğinin, neoliberalizmin ve militarizmin üstelik hepsi birbirini besleyip büyüterek yeryüzünün başına getirdiği yığınla feci olayın bilgisini gün be gün dinleyicilerle paylaşan programlarımızdan dolayı felaket tellallığı ile az suçlanmamışızdır doğrusu. Ama Solnit in büyük ustalıkla dile getirdiği önemli ayrımı biz de her seferinde eleştirmenlerimize cevap olarak sunmaktan geri durmadık. Umut, belirsizlik üzerine kuruludur, diyor Solnit. Bundan sonra neler olacağını bilmediğimize dair çok daha gerçekçi bir varsayıma dayanır. Bundan sonra olacak olan, çok korkunç ya da müthiş güzel bir şey olabilir. Doğa nın kendi direnci, sürprizleri ve belirsizlikleri vardır. Ama, umudun asıl yeşereceği toprak, doğa değildir; asıl zemin eyleme geçme, değiştirme ve biz de varız diyebilme konularında sahip olduğumuz olanaklardır Umut demişken, şu da var tabii: Bazen işler, o işe girişenlerin beklediği gibi gitmez; tam tersine onların beklediğinin tersi olur, onların umutları boşa çıkar ve bu bizim için çok iyi bir haberdir. Mesela, Norveç deki faşist kitle katilinin ve onun ardındaki karanlık güçlerin umutları boşa çıkacak gibi görünüyor. Demokrasi, adalet ve eşitlik için mücadele edecek olanların kararlılığı bu olaydan sonra, faşist canilerin beklediklerinin aksine, artacak gibi. * R. Solnit, Hope: The Care and Feeding Of, http://www.tomdispatch.com/archive/175424/ İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR 5

Hatırlamakta yarar olabilir: Böylesi bir paradoksun en çarpıcı örneklerinden biri de bu memlekette yaşandı dörtbuçuk sene kadar önce. Gazeteci, aktivist ve tek kişilik ordu Hrant Dink i, ülkenin en büyük kentinin en kalabalık caddelerinden birinin üzerinde, kendi gazetesinin önünde güpegündüz arkasından hunharca vurarak katledenlerin kahrolası umudu, ülkenin azgın milliyetçiliğin, faşizmin içleri ezen ağır atmosferine teslim olması, insanların çoğunun da umutsuzluk ve korkunun o yağlı-kara koyu karanlığına boğazına kadar batmasıydı herhalde. İlk birkaç saatte de öyle gibi göründü manzara. Belki de canilerin umudu gerçekleşecekti. Ama, gelin görün ki, o gün güneş batana kadar bile sürmedi karanlık. Birkaç saat yetiverdi. Akşama doğru, gazetenin önünde toplanan ve çoğunu gençlerin oluşturduğu binlerce vicdanlı insanın Hepimiz Hrantız, hepimiz Ermeniyiz! haykırışı hançerelerden topluca fışkırdığı an, herşey değişiverdi. Cinayetten 4 gün sonra ise belki iki yüz bin insandan oluşan bir kitle, hiç kimseden talimat almadan, bilgi bile edinmeksizin, kendiliğinden örgütlenip toplandı, ülke tarihinin gördüğü en görkemli cenaze törenlerinden birine katıldı, aynı sloganları içeren pankartlarla tek kelime etmeden, öylece, kilometrelerce yürüdü. Bu sessiz ve vakur uzun yürüyüş gerçekleştirildiğinde, cinayeti tasarlayanların, kışkırtanların, onları medyada pompalayanların, tetikçi canilerin ve bilumum ayak takımının umduklarının tam tersi olmuş, ülke bir daha asla eskisine dönmeyecek şekilde değişmiş, dayanışmaya, kendinden başkasını kayırmaya, yanıbaşındakine dokunmaya, ona omuz vermeye, olanca acının içinden gülümsemeye yönelmiş insanlardan oluşan, bambaşka değilse bile başka bir dünya meydana gelmişti. Cehennemin yedi kat dibinden bir tür cennet görüntüsü belli belirsiz kendini gösterivermişti işte. Kahır yüzünden lütuf. Katiller sürüsünün de nefesi kesilmiş, dili tutulmuştu haliyle Böyledir bu işler. Dönüşümün ne zaman, nerede geleceğini asla bilemeyiz. Bir bakarız, en beklenmedik anda âniden gelivermiş. Herşey değişir, diyor Rebecca Solnit. An gelir, sen kendin değiştirmek zorunda kalırsın. Ortadoğu da, Kuzey Afrika da, İspanya da, İzlanda da, Wisconsin de görüyoruz işte o değiştiriciler i, sonra Washington da, Filistin de, Şili de, Tel Aviv de ve sonra da New York ta ve başka her yerde. Kiminde başarırız, kiminde yeniliriz. Umut dediğin, garantilere ve kesinlikliklere dair bir şey değil, diyor Solnit. Yeneceğini önceden bilemezsin, ama yenileceğini de bilemezsin; öyleyse neden denemeyesin ki? İşte KEG manifestosunda dendiği gibi: Bu sistemi bizim, insanların, halkların gücünden başka hiçbir gücün değiştiremeyeceğini anlamak zorundayız Kazanacağımız şey ise yeni bir dünyadır. Ve, KEG le birlikte yıllar ötesinden gelen bu uzun yürüyüş ümüzü umutla sürdürürken, radyocuların pîri, sıradan insanların sesi Studs Terkel in, 91 yaşında kaleme aldığı kitabının adıyla bağlayalım isterseniz sözü: En Son, Umut Ölür. Ömer Madra Ağustos 2011 6 İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR

KÜRESEL EYLEM GRUBU MANİFESTOSU Bugün dünyanın üzerinde bir hayalet dolaşıyor - Aktivizm hayaleti. Yirminci yüzyıl küresel kapitalizmin kurumlarına karşı küresel hareketin güçlendiği büyük eylemlerle kapandı. Küresel aktivizm geçtiğimiz on yılda Seattle dan Kopenhag a kadar sokakları doldurarak, yaratıcı kampanyalar örgütleyerek, dünyanın dört bir köşesinde aynı anda harekete geçmeyi başararak yeni bir mücadele biçimi yarattı. Küresel eylem günlerinden sosyal forumlara, internet üzerindeki yeni örgütlenme biçimlerinden herkesin katılımına açık hareketli yapılara kadar farklı alanlara ve özelliklere sahip yeni bir aktivizm doğdu. Bugün bu küresel aktivizme katılarak onu büyütmekle, ekolojik ve sosyal krizin daha da derinleşip hepimizi mutlak bir yıkıma sürüklediği bir geleceği kabullenmek arasında nihai bir seçimle karşı karşıyayız. Küresel yıkımların yaşandığı bugünün dünyasında mücadele de sorunlar gibi sınır tanımıyor. Çoğu ekolojik sorun yerelde yaşanıyor. Termik santrallar, barajlar, HES ler, kirletici sanayiler, madenler, orman yangınları, yok edilen tarım alanları, kuruyan göller, yaşanmaz hale gelen kentler o yerelde yaşayan insanların hayatına ve geleceğine zarar veriyor. Bu sorunların nedenleri ve bunlara karşı verilen mücadele ise küresel düzeyde. Yani bugün yerelle küresel arasında bir ulusal hareket alanı bulunmuyor. Artık ulusal sınırlar içinde mücadele de, çözüm de mümkün değil. Irkçılığa, milliyetçiliğe ve ayrımcılığa karşı verdiğimiz mücadele bu yüzden de küresel ısınmaya ve gezegenin yıkımına karşı verdiğimiz mücadeleden ayrılamaz. Küresel ısınmanın, nükleer tehlikenin, ekolojik krizin, savaşların ve işgallerin, sosyal eşitsizliklerin, mülteci akınının ve yayılan şiddetin ortak bir nedeni var: Dünyanın sınırlarını çoktan aşmamıza sebep olan büyüme ve ilerleme saplantısını sürdüren, kendi krizlerini yıkıcı tüketimi körükleyerek aşmaya çalışan ve dünyayı ya da insanları değil, sadece şirket kârlarıyla özel çıkarları kollayan küresel kapitalist sistem. Şirketlerin güdümündeki politikacılarla bürokratların ve doğrudan şirketler için çalışan lobicilerin denetimindeki bu sistem demokrasi açığını da büyütüyor. Halkın karar süreçlerinden uzak tutulduğu, medya manipülasyonuyla gerçeklerin insanlardan gizlendiği bu sistem demokrasi eksiğini derinleştiriyor. Gerçekler gizlenip, yapay gündemler dayatılırken, sistemi ayakta tutmak için en yalın bilimsel gerçeklere karşı kuşku yaratılmaya, çözümün basitliği gözlerden gizlenmeye çalışılıyor. Oysa gerçekler çok açık. Küresel ısınmanın durdurulması için sera gazlarının salımını azaltmak, bunun için de kömür, petrol gibi fosil yakıtlardan hızla uzaklaşmak, enerji tüketimini azaltmak, motorlu ulaşımı, İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR 7

uçakla seyahatleri ve mantıksız bir mal dolaşımına neden olan küresel ticareti sınırlamak gerekiyor. Nükleer enerjinin nükleer silahlanmayla, tüketim toplumuyla ve merkezi denetimle olan bağını kavramak hayati öneme sahip. Yeni Çernobilleri önlemek ve gelecek kuşaklara yüz binlerce yıl radyasyon yayan nükleer atıklar bırakmamak için nükleer teknolojiye karşı çıkmamız, yenilenebilir enerjiye dayalı sürdürülebilir bir ekonomik sistemin önünü açmamız gerekiyor. Ekolojik yıkımı önlemek için doğaya saygılı bir yaşam biçimine geçmemiz, paranın değil tüm canlıların ve insanın yaşam haklarının ön planda olduğu bir sistem için mücadele etmemiz ve henüz canlılığını ve çeşitliliğini sürdürebilen doğal yaşam alanlarını her ne pahasına olursa olsun korumamız gerekiyor. Savaşın ve şiddetin olmadığı bir dünya için yalnız insan haklarına ve barışın diline saygılı politik çözümler için mücadele etmek artık yetmiyor. Günümüzde savaşların, şiddetin ve soykırımların en önemli gerekçesi olan petrole olan bağımlılıktan uzaklaşmak, küresel ısınmayı ve kuraklığı durdurmak, suyun, temiz havanın ve toprağın tüm canlıların ortak zenginliği olduğunu kavramak gerekiyor. Sosyal eşitsizliklerin ve ekolojik yıkımın, doğanın ve insanın sömürüsünün, kadınlara ve farklı kimliklere yönelik ayrımcılığın, savaşların ve küresel ısınmanın aynı zincirin halkaları olduğunu kavramak, alternatifi olmadığına inandırılmaya çalıştığımız bu sistemi bizim, insanların, halkların gücünden başka hiçbir gücün değiştiremeyeceğini anlamak zorundayız. Başka bir dünya sadece bizim ortak aklımız ve ortak eylemimizle mümkün. Başka bir dünya küresel aktivizmi büyütmemiz ve her yere yaymamızla mümkün. Başka bir dünya istiyoruz. Ve onu kendi ellerimizle kuracağız. Sadece insanlığı değil, üzerinde yaşadığımız gezegeni ve kader ortağımız olan canlıları da kaybediyoruz. Kazanacağımız şey ise yeni bir dünyadır. Küresel Eylem Grubu 8 İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR

Küresel ısınma nedir? İklim değişiminin göstergeleri küresel ısınmayla sınırlı olmamakla birlikte, hiç şüphesiz ki küresel ısınma iklim değişiminin başını çeken olgudur. 1990 lar binyılın en sıcak on yılı, 1998 yılı ise binyılın en sıcak yılı oldu. Dünya özellikle son yirmi yıldır son binyılın herhangi bir anında ısındığından daha hızlı ısındı. Dünyanın normal sıcaklığı 16 derece ve şu an gezegen üzerinde var olan her türlü yaşam formu bu sıcaklıkta yaşama yeteneğine sahip. İnsanlığın yaşamını sürdürebileceği 16 derecelik sıcaklığı sağlayan şey ise; karbondioksit, metan, su buharı gibi doğal olarak atmosferde bulunan sera gazları. Bu gazlar sayesinde güneş ışınlarının bir kısmı atmosferde tutuluyor ve hayatın devamı için gereken sıcaklık sağlanıyor. Ancak sanayi devrimi sonrasında kömürün ve onu takip eden süreçte petrol ve doğalgazın kullanılmasıyla atmosfere salınan karbondioksit ve diğer sera gazlarının oranı arttı. Atmosferdeki sera gazlarının miktarı artınca doğal olarak bu gazlar daha fazla güneş ışığını tutmaya başladılar. Böylece atmosferdeki sıcaklık da arttı, yani gezegen bir örtü ile yeterince ısıtabiliyorken; biz üzerimize bir battaniye daha örttük. Bilimsel veriler, son 200 yıl içinde fosil yakıtlara dayalı sera gazlarının yaratacağı sıcaklık artışının 1,4 dereceye ulaşacağını kanıtlıyor. Bu, iklim değişiminin ne kadar tehlikeli bir düzeyde yaşandığını kanıtlayan bir artış. Ne yazık ki bu artış bize; biraz daha sıcak havalar, biraz daha güneşli günler olarak geri dönmüyor. Küresel ısınma; eriyen buzullar, yükselen deniz seviyeleri, artan kuraklık, gıda krizi ve yaşayacak yeri kalmadığı için göç etmek zorunda kalan insanlar, türleri yok olan ya da yok olmanın sınırında yaşayan canlılar anlamına geliyor. Küresel ısınmaya sebep olan başlıca iki sera gazı; karbondioksit ve metan gazları. Karbondioksit gazı coğrafya kitaplarından öğrendiğimiz karbon döngüsü içinde doğada temel olarak iki yolla emiliyor. Bunlardan bir tanesi bitkilerin fotosentez yaparken, karbondioksiti atmosferden almaları; besin üretiminde kullanıp, atmosfere oksijen vermeleri. Bir diğeri de, karbon yutağı adı verilen okyanuslar. Ortaokulda öğrendiğimiz bu coğrafya bilgisi; bugün ne kadar karbondioksiti atmosfere saldığımızı ve ne kadarının emildiğini anlamakta işimize yarıyor. İnsanların gerçekleştirdikleri çeşitli aktiviteler ( jeepe binmek, kömürden elektrik üretmek vs.) sonucunda yılda milyonda 3,5 parça (ppm) karbondioksit havaya salınıyor. Karbon döngüsü sayesinde milyonda 1,4 parça emiliyor. Dolayısıyla insanlar, her yıl atmosfere ne yapacağını bilemeyeceği milyonda 2,1 parçacık karbondioksiti fazladan salıyor. Bu yüzden 200 yıl önce yani sanayi devriminin başlarında milyonda 280 parçacık olan karbondioksit miktarı şu an 392 ppm seviyesinde. 20 yıl önce ABD Kongresi ile küresel ısınma olgusunun tanışmasını sağlayan dünyanın en önemli iklim uzmanlarından James Henson a göre bu artışı 350 ppm de durdurmazsak (yani şu andaki halimizle 392 yi 350 ye çekmezsek) bundan sonra gezegenin nasıl bir tepki vereceğini bilemeyiz. İklim değişimi açısından önemli olan bir diğer sera gazı ise metan. Metan gazı çürüme nedeniyle oluşan bir gaz ve yer altında depolanıyor. Petrol ve doğalgaz çıkartılırken metan da yüzeye İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR 9

çıkıyor. Küresel ısınma sonucunda eriyen buzulların altında yer alan ve normalde atmosfere karışmama ihtimali olan metan da atmosfere karışıyor. Metanla ilgili bir kötü noktaya daha değinmek gerekirse; bu gaz karbondioksitten 20 kat fazla ısı tutma özelliğine sahip. Ani iklim değişikliği nedir? Küresel ısınmanın yarattığı sıcaklık artışının belli bir seviyeye ulaşmasıyla birlikte ani iklim değişikliği yaşanacak. Bilim insanlarına göre 1,5 derecenin üstünde her bir sıcaklık artışında ani iklim değişimi yaşanabilir. Bilim insanları sıcaklık artışının 1,5 derecenin ve üstündeki bir seviyeye ulaşması durumunda dünyanın bu sıcaklık artışına cevabını hızlı, tahmin edilemez ve karmaşık olarak tarif ediyorlar. Bunu söyleme nedenleri ise dünyadaki yaşamın çok kompleks bir yapıya sahip olması. Bilimsel raporlar, 0.7 derecelik ya da 1,5 dereceye kadar sıcaklık artışında yaşanacakları öngörebiliyor: kuraklığın boyutları, kasırgaların sıklığı, kasırgaların büyüklüğü ve on binlerce canlı türünün yok olması Bilim insanları bu gelişmelerin olumsuzluğu konusunda uyarılarda bulunuyor ve karbon salımlarının ne oranda azaltılması gerektiğini söyleyebiliyorlar. Küresel ısınmanın sonuçları çok açık ki yaşamlarımızı, tüm ekolojik dengeyi çok kötü etkiliyor. Acilen harekete geçmeliyiz. Gerekli tedbirlerin alınması durumunda iklim değişikliğini durdurabiliriz. Yarattığı olumsuzlukları giderme konusunda zamanımız, çözümlerimiz, başka bir değişle ipler hala elimizde olabilir. Peki gerekli tedbirler alınmaz ve sıcaklık artışı 1,5 derecenin üstüne çıkarsa? Bu aşamadan sonra sorun gezegenin kendi iç dengelerinin vereceği tahmin edilemez, karmaşık ve hızlı reaksiyonlara bağlı olacak. İpleri artık biz tutmuyor olacağız. Küresel ısınma ile çalışmaya başlayan ve ısınmayı tırmandıran mekanizma geri besleme sistemi olarak adlandırılıyor. Özetle, geri besleme mekanizmaları nedeniyle gezegen de sakladığı karbon ve metan gazlarını atmosfere salmaya başlayacak. Birden fazla geri besleme sistemi var, bunlar birbirlerini etkiliyor ve en kötüsü bu mekanizma şimdiden çalışmaya başladı. Kar ve buzullarla kaplı olan kuzey kutbu küresel ısınmadan en çok etkilenen bölge durumunda. Küresel ısınmadan önce bu kar ve buzullar güneş ışınlarını olduğu gibi yansıtıyor ve bu sayede hiç ısı emmiyorlardı. Şimdiyse ısınma ile hızla eriyorlar. Eriyen kar ve buzulların altından daha koyu renkli okyanus ve kara parçaları açığa çıkıyor. Bu koyu renkli bölgeler ise güneş ışınlarının hepsini atmosfere yansıtmıyorlar ve daha çok ısıyı emiyorlar. Isınan ve genişleyen kara parçaları ve okyanuslar ise daha fazla kar ve buzun erimesine yol açıyor. Böylece pozitif geri besleme süreci başlamış oluyor. Atmosferdeki karbondioksit miktarının dengeleyicisi, doğal kaçış yolları olarak çalışan karbon yutakları da eskisi kadar verimli çalışmıyor. Bitkiler ve ağaçlar ancak belirli bir miktar karbonu emebiliyorlar. Sıcak ve kuraklık orman yangınlarının sayılarının, sürelerinin ve yaygınlığının artmasına yol açıyor. Yangınlar ve kuraklık nedeniyle ölen ormanlar birden karbon yutakları olmaktan çıkıp karbon kaynaklarına dönüşüyorlar. Bir hektarlık tropik yağmur ormanı 100 ila 250 ton karbonu bünyesinde barındırabiliyor. Yangın ve kuraklık bu miktarın dörtte üçünün atmosfere salınmasına yol açıyor. Küresel ısınmayla birlikte atmosferdeki su buharı oranı artıyor. Artan su buharı daha fazla güneş ışınının atmosferde kalmasına yol açıyor. Isınan hava okyanuslardan daha fazla suyu buharlaştırıyor ve bu geri besleme hızlanarak devam ediyor. Sibirya ve Kanada danın büyük bölümü tundralar ile kaplı. Tundraların içinde ise büyük miktarda metan gazı bulunmakta ve küresel ısınmanın etkisi buradaki geri besleme mekanizmalarının 10 İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR

daha hızlı çalışmasına neden olmakta. Isınma ile gevşeyen tundralar içlerinde barındırdıkları metan gazını atmosfere salıyorlar. Metan gazı ise daha fazla havayı ısıtıyor. Düşük sıcaklıklarda çok üreyemeyen bakteriler havaların ısınması ile toprakta gömülü olan bitkiler arasında daha rahat üreyebiliyorlar. Toprağın altında gömülü olan bitkilerdeki karbondioksitin ortaya çıkması daha kolaylaşıyor ve hızlanıyor. Çıkan karbondioksitin yaratacağı etkiyi tahmin etmek zor olmasa gerek. Bütün bu geri beslemeler ve henüz bilmediğimiz ama aniden tetiklenebilecek yeni geri besleme mekanizmalarının hangilerinin ani iklim değişikliğinde tetikleyici olacağı bilinmiyor. Kesin olan şu: ani iklim değişikliği başladıktan sonra alınacak tedbirler bu süreci durduramayacak! Küresel ısınmanın yarattığı tüm iklimsel değişiklikler aynı anda yaşanacak: bitki ve hayvan türlerinin yok olması, yükselen deniz sularının altında kalan kıyı şehirleri, yok olan kar buzullarından beslenemeyen nehirler, nehirlerin besleyemediği tarım alanlarında açlıkla karşı karşıya kalan milyarlarca insan, sınırlara dayanan milyonlarca iklim mültecisi, mültecileri içeri almamak için sınır içlerinde yükseltilen ırkçılık, azalan su ve gıda kaynakları için çıkacak savaşlar Küresel iklim değişikliğinin etkileri ve sonuçları İklim değişikliği ve ani iklim değişikliğinin nasıl oluştuğundan ve dinamiklerinden söz ettikten sonra biraz da bizi bekleyen hatta artık beklemekten çıkıp bugünün şiddetli, güncel ve tehlikeli sonucu haline gelen iklim değişikliğinin sonuçlarından söz edelim. Atmosfere saldığımız sera gazları sonucunda sıcaklığın arttığından söz etmiştik. Bu sıcaklık artışı, dünyanın çeşitli yerlerinde bulunan ve hayatın devamlılığı için zorunlu olan buzulları eritiyor. Kutuplardaki buzulların erimesi o bölgede ekosistemi yok ediyor. Göç eden bir çok canlı türünden farklı olarak kutup bölgesinde yaşayan hayvanlar, göç edecek bir yer bulamadıkları için gezegen dışına itiliyorlar. Buzulların erimesi sadece belirli hayvan türlerinin yok olması sonucunu doğurmuyor. Bu aynı zamanda deniz seviyelerinde ciddi oranlarda yükselme anlamına geliyor. Bilim insanları sadece Grönland buzulunun tamamen erimesinin bile deniz seviyelerini 6 metre yükselteceğinden söz ediyorlar. Deniz seviyelerindeki yükselme bizim denizden çok uzaklarda olan evlerimizin deniz kenarı olacağı ve daha çok para edeceği anlamına gelmiyor. Bu yükselme deniz seviyesi veya daha altı seviyelerde yaşayan milyonlarca insanın göç etmek zorunda kalması anlamına geliyor. Dağların doruklarındaki buzulların erimesinin yarattığı bir başka sorun ise bunlardan beslenen nehirlerin kuruması. Himalayalar, Andlar gibi dünyanın en önemli nehirlerini besleyen buzullar hızla erimeye başladı. Bu nehirlerin kenarlarında sadece kendi geçimlerini sağlamak için değil milyonlarca insanın ihtiyacını karşılamak için de tarımsal üretimde bulunan insanlar yaşadıkları yeri terk etmeye, tarımsal üretim çökmeye başladı bile. Eğer karbondioksit artışını durduramazsak bu buzullar yok olacak ve içme suyunu ve tarımsal üretimde kullanılan suyu sağladığımız büyük nehirlerden faydalanmak yerine birkaç cılız su birikintisine sahip olacağız. Buzulların erimesiyle yok olacak kutup hayvanlarından söz ettik. Ancak son yayınlanan Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli tüm hayvan ve bitki türlerinin %40 ının içlerinde yaşadıkları ekosistemin çökmesi veya tahribatı yüzünden yok olacaklarını söylüyor. Hayvanlar ve bitkilerle ilgili bir önemli konu da bu canlıların göçü. Çeşitli hayvan türleri yaşayacakları iklim alanı kalmadığı için göç etmek zorunda kalıyorlar. Bu göçler çoğu kez mümkün olmuyor, çünkü göç yolları kentleşme ve otoyollarla bölünmüş durumda. Bitkiler ise iklim değişiminin etkilerine uygun bir hızla hareket etme yeteneğine zaten sahip değiller. İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR 11

İklim değişiminin en ani etkileri ise beklenmedik hava olayları. Eskiden haber bültenlerinde doğal diye geçen afetlerin sayısında önceki yıllara oranla gözle görülür bir artış olduğu ortada. Katrina felaketi, Rize sel felaketi, İstanbul da, Batman da sel felaketleri, ve Pakistan da on binlerce insanın yaşamını yitirdiği felaket. Bu felaketler, bilim insanlarının iklim değişirse, ani hava olayları ile karşılaşacağız uyarılarına tamamen uyuyor. İklim değişikliğinin bir başka önemli yansıması da kuraklık. Daha sıcak geçen mevsimlerle, kuruyan nehirlerle gün geçtikçe yer altı kaynaklarını da kaybeder, kısacası gün geçtikçe kuraklaşır haldeyiz. Buna bir de daha sıcak geçen mevsimler sonucunda gittikçe kuruyan topraklar eklendiğinde kuraklığın boyutları biraz daha gözler önüne çıkıyor. Kuraklık ise en çok tarımı etkiliyor. İklim bilimci Lester Brown ın açıkladığı gibi dünya gıda stoklarında devrolunan miktar 2008 de dünya tüketimi için 55 günlük seviyeye indi. Bu, bugüne kadar kaydedilmiş en düşük seviye. Bu arada Haiti de kurutulmuş çamurlar pazarlarda gıda olarak satılmaya başlandı bile. Kuraklık bu seviyedeyken ve 2008 ilkbaharından itibaren dünya gıda krizini konuşmaya başlamışken, bu soruna piyasanın çözüm olmayacağı ortada. Bugüne kadar piyasanın şırıngaladığı, fiyatlar arttıysa üretimi arttırırız böylece fiyat düşer politikası artık işe yaramıyor. Çünkü artık üretimi arttırmak mümkün değil, böylesi tarım alanları artık yok. Gıda kriziyle ve kuraklıkla baş etmek demek araba yakıtına dönüştürülen tahıllar konusunda mücadele etmek, iklim değişimi ile mücadele etmek demek. Eğer bunu başaramazsak sistem çökmeye başlayacak ve kusursuz felaket imizle baş başa kalacağız. Kuraklık ve yükselen deniz seviyelerinin bir başka önemli sonucu da göçmenler. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli son raporunda 2050 yılına kadar 200 milyon iklim mültecisi beklendiğini açıkladı. 2005 yılı verilerine göre ise 25 milyon iklim mültecisi göç etmek zorunda kalmıştı bile. Artık yiyecek PAKİSTAN: Aşırı yağış sonucu son 80 yılın en büyük sel felaketi meydana geldi. 1.500 den fazla insan öldü. 20 milyon insan evsiz barksız kaldı. Tufandan etkilenenlerin sayısı 40 milyona (Türkiye nüfusunun yarısından fazlasına) ulaştı! 3.5 milyondan fazla çocuğun açlıktan ve bulaşıcı hastalıklardan ölme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. İndus nehri normal hacminin 40 katına çıkarak taştı. Ülkenin beşte biri sulara gömüldü. GIDA ABD li bilim insanlarının araştırması, Asya da pirinç üretiminin son 25 yılda yüzde 10 ile 20 arasında azaldığını ortaya koydu. Üretim azaldıkça, fiyatlar artacak. Bu zaten çoğu fakirlikle boğuşan Asya kıtasında yaşayan 3,879,000,000 insanın hayatını doğrudan etkileyecek Dünya Bankasının eski şef ekonomistlerinden Sir Nicholas Stern ün 2006 yılında yayınladığı Stern Raporu na göre; Dünyanın toplam gelirinin her yıl sadece %1 kadarı bu tehlikenin önlenmesi için harcansa felaket (daha doğrusu kıyamet) önlenebilir. 15 yıla varmadan dünyanın zararı ( doğal afetlerin sebep olacağı maddi kayıp) 7 trilyon $ ı bulacak. Hükümetler arası İklim Değişikliği Panelinin 2007 yılında son yayınladığı rapora göre eğer 2050 yılına kadar iklim değişimi önlenemez ve 2-3 derecelik artış gerçekleşir ise; Tarım alanlarının ve su kaynaklarının azalması sebebiyle 200 milyon insan iklim mültecisi durumuna düşecek. Hayvan ve bitki türlerinin %40 ı parçası oldukları ekosistemin çökmesiyle yok olacaklar. 12 İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR

bulamayan milyonlar, daha refah ülkelere doğru çeşitli yasadışı yollardan göç etmeye çalışıyorlar. Peki daha refah sahibi ülkelerin bu göçmenlerle paylaşacak kadar yiyeceği var mı? sorusunun yanıtı ise aslında hangi ülkeye bakarsak bakalım ortada. Örneğin İngiltere AB dışından göçmen kabul etmemek için çeşitli yaptırımlara başladı. Hatta Fransa ile göçmenler konusunda stratejik ortaklık (?) öngören bir zirve düzenlediler. Bu iklim felaketleri gerçekleşirken ve artık geri dönülemez nokta denilen noktaya yaklaşırken gerçekten çözümsüz müyüz? Tabii ki hayır. Bu broşürde bu bölüme kadar anlatılanların felaket senaryosu olarak görülmemesi için sadece gezegen batıyor demekle yetinmemiz gerektiği çok açık. Aynı zamanda kurtuluşumuz, tüm ekosistemin devamlılığının sağlanması, bizim ellerimizde! demek gerekiyor. Bu kurtuluşu sağlayacak çözümler ise mevcut. Hem karbondioksit salımını azaltmayı sağlayacak teknolojik donanıma, hem de yenilenebilir enerjiler gibi kaynaklara sahibiz. Her ne kadar timsah derisi çantalarıyla gezen kömür ve petrol lobicileri bu yenilenebilir kaynakların kullanımını kendi çıkarları için istemiyorlarsa da, hükümetlerin radikal olarak değişimi sağlamalarını bizler, sıradan insanlar istemeliyiz. Bu, hem timsahları kurtarmak demek hem de bizim ve çocuklarımızın geleceği için kaçınılmaz olarak atılması gereken bir adım. İklim değişikliğini durdurabilir miyiz? Son 30 yıldır yeni-liberal politikacıların savunucuları bize şunu anlatıyor: kâr insan ihtiyaçlarından daha önemlidir, özelleştirmeler iyidir, kamusal hizmet kötüdür, pazarın alternatifi yoktur ve asıl olarak tüm sorunların çözüm yeri yine pazardır. Aynı politikacılar tarafından, eğer iklimi değişikliğini durdurmak için harekete geçilirse işlerimizi kaybedeceğimiz, yaşam standartlarımızın düşeceği ve sıradan insanların bunları hiçbir zaman kabul etmeyecekleri söyleniyor. Petrol, kömür, otomotiv, silah sektörleri ve bunların sözcüleri olan hükümetler değişimin mümkün olmadığını, çok maliyetli olduğunu ve politikacıların bir şey yapamayacaklarını söylüyorlar. Hepsi ağız birliği etmişçesine kişisel tüketimlerin sınırlanmasından, fedakârlıktan bahsediyorlar. Bunların hepsi koca bir yalan. İleri sürdükleri argümanların hepsini tek tek çürütebiliriz. Küresel ısınmayı durdurabilecek, yenilenebilir enerjiye dayalı teknolojik çözümler var. İhtiyacımız olan şey bunların uygulanmasını sağlayacak politik irade. Politik kararlılık ve istek olduğu durumda bu teknolojiler hızla bütün dünyada kullanılabilir. Bu teknolojilerin kullanılabilmesi ve çözüm oluşturabilmeleri ciddi kamu harcamaları, yasal düzenlemeleri, uluslararası anlaşmaları gerektirmekte. Bunu ise kar için kıran kırana savaşan şirketler değil, ancak kamusal yararı önceliği olarak gören hükümetler yapabilir. Şirketlerin kâr etmesine dayalı pazar ekonomisi içinde üretilen çözümler, sorunu çözemez. Ancak kar mantığı ile çalışmayan hükümetler pazarın yapamadığını yapabilirler. Şirketler için çok maliyetli diye yatırım yapılmaktan kaçınılan temiz enerjiler, evlerin izolasyonu, raylı sistemler bizler açısından yeni iş alanları demek. Bu ise iklim değişikliğini durdurmak için bizlerin fedakârlık yapmamız değil, yaşamlarımızın daha da zenginleşmesi anlamına gelecektir. Hükümetler tarafından getirilen yeni yasal düzenlemeler, sınırlamalar, yatırımlar sayesinde çoğunluğun çıkarlarına uygun çözümler getirilebilir. Kişisel fedakarlık ve tercihler çok sınırlı sayıda insanın ve özellikle bu fedakarlıkları yapabilecek gelire sahip ve ikna olanların harekete geçmesi demektir. Bu ise iklim felaketinin oluşturduğu tehlikenin büyüklüğüne uygun bir çözüm değildir. Sorunu çözebilmek için hükümet politikalarına, bu politikaları uygulayacak hükümetlere ve uluslararası anlaşmalara ihtiyacımız var. Bu çözüm yolunun zor olduğu bir gerçek ama başka türlü de bu sorunu çözemeyeceğimiz çok açık. İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR 13

Şirketlerin çözüm önerileri Bizler iklim değişikliğini durdurmak için fosil yakıtların kullanımına son verilmesi, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması, enerji verimliliği ve enerji tasarrufu gerektiğini söylüyoruz. Teknolojik olarak uygulanabilmesi açısından da bu temiz enerji kaynakları rüzgar, güneş, dalga enerjisi, gel git ve jeotermal den oluşmakta. Bunların dışında gerçekte küresel ısınmaya çare olmamasına rağmen sanki çareymiş gibi sunulan çok sayıda çözüm önerileri bulunmakta. Fakat, yenilenebilir enerjilere alternatif olarak önerilen çözüm önerilerinin handikapları bulunmakta. Bazı çözüm önerileri henüz uygulanma aşamasında bile değil, araştırma aşamasındalar. Bu çözüm önerilerinin bazılarının kullanımları sınırlı ve bazılarının kullanılması çözümden ziyade sorunu daha da derinleştiriyor. Ayrıca yenilenebilir enerjiye yönelik kullanılabilecek parasal kaynakların şu anda uygulaması olmayan alternatiflere akıtılması da aslında hiçbir şey yapılmaması anlamına geliyor. Oysa iklim değişikliğini durdurabilmek için bir an önce harekete geçilmesi gerekiyor. Aslında her biri iklim değişimi sorununu derinleştiren önerileri destekleyenler ise ne tesadüf ki yenilenebilir enerjinin kârlarını tehdit ettiği şirketler! Otomobil mi gezegen mi? Otomotiv şirketlerinin egemenliklerini korumak için heyecanla destekledikleri, küresel ısınmayı durdurma yeteneği olmayan çözüm önerilerinin başında biyoyakıt geliyor. Biyoyakıt herhangi bir bitki, ağaç ve hayvan ürününün enerji elde etmek için yakılmasından elde ediliyor. Mısır, şeker kamışı ve soya fasulyesinden çıkarılan etanol petrolle birleştirilerek yakıt elde ediliyor. Biyoyakıt kullanan arabaların ise çevreye duyarlı olduğu söyleniyor. Gerçek olan ise etanolun benzin kullanmaktan daha çok karbondioksit salımına yol açtığı. Minnesota Üniversitesi ekolojisti David Tillma ve ekonomist Jason Hill sorunu şöyle koyuyorlar: bu yeni enerjiyi yapmak için çokça eski fosil enerjisini kullanıyor. Traktörleri kullanmak için dizel, suni gübre yapımı için doğal gaz ve tabii ki mısırı etanola çeviren rafinerileri çalıştırmak için petrol. Biyoyakıtların sadece üretim aşamaları sorunlu değil. Daha çok mısır, şeker kamışı, soya fasulyesi ekmek daha çok biyoyakıt elde etmek amaçlı yeni tarım alanlarının açılması, ormanların yok edilmesi, atmosfere daha çok karbondoksit salınmasına yol açıyor. Brezilya savanları ve ormanları şeker kamışı ekimi için temizlenirken atmosfere büyük miktarlarda karbondioksit salındı. Toprağın gıda mı yoksa otomobil yakıtı için mi kullanılmasını belirlemek açısından eline bir tercih fırsatı geçse, pazar her seferinde otomobil yakıtını tercih edecektir. Bu gıda için ayrılan toprağın miktarını azaltıyor, gıda fiyatlarını artırıyor ve bazılarının aç kalmasına yol açıyor. Biyoyakıt ve yağmur yetersizliği bir araya geldiğinde arabalara gaz yetiştirmek adına açlık yaratacak. Biyoyakıt daha şimdiden gıdayı sıkıştırıyor. 14 İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR BİYOYAKIT: 2006 yılının sonunda Birleşmiş Milletler in Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) mısır fiyatının ABD de ve dünyada iki katına çıktığını rapor etti. Bu artış ABD nin etanol için mısıra dönmesinden kaynaklanıyor.ülkenin beşte biri sulara gömüldü.

155 milyon mülteci! Özellikle inşaat şirketlerince önerilen çözüm lerden birisi de büyük baraj sayısının arttırılması ve daha çok hidroelektirk enerji elde edilmesi. Metan gazının kısa dönem açısından karbondioksitten daha tehlikeli ve zararlı olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda var. Çünkü baraj göllerinin altında çürüyen bitkiler metan gazının oluşmasına yol açıyor. Bugün ihtiyacımız olan gömülü olan metan rezervlerini açığa çıkarmamak ve yeni metan kaynakları da oluşturmamak olmalı. Barajların yarattığı bir başka sorun ise çok sayıda insanın yaşam alanlarını sular altında bırakması. Christian Aid in son raporlarından birisi dünyada 155 milyon mülteci ve yerinden sürülmüş insan olduğunu söylüyor. Bunlardan 25 milyonu savaşlardan ve çatışmalardan kaçmış, 25 milyonu doğal afetlerden ve 105 milyonu çoğu baraj inşaatı olan geliştirme projelerinden kaçmış. Büyük barajlar olmayan mikro hidro projelerin daha az sorunu var ama enerji ihtiyacını karşılama açısından mikro hidro ların küresel olarak çok fazla değişim yaratamayacağı ama nehirlerin etrafındaki ekolojik dengeyi bozacağı, insanları göç zorlayacağı çok açık. Nükleer yalanı Küresel ısınmaya karşı çok sık önerilen son çözüm ise nükleer enerji. Nükleer enerji alternatif yakıtlar içinde adeta bir numara. AKP hükümetinin nükleer santral kurma gerekçelerinden birisi de nükleer santralların küresel ısınmaya çare olacağı argümanı. Nükleer enerji, yenilenebilir enerji kaynakları arasında değildir. Uranyumun madeninin çıkartılması, taşınması ve nükleer santralın inşası aşamalarında yoğun miktarda karbondioksit salımı olur. Ayrıca nükleer santralların iklim değişimine karşı mücadeleyi zorlaştıracaktır. Az sayıda nükleer santrale harcanacak para rüzgar ve güneş enerjisine harcanacak parayı alıp götürecek ve bir kazadan sonra bütün o para ziyan edilmiş olacak. Fukuşima Nükleer Santrali nde meydana gelen kazaya rağmen, tehlikeyi tüpgaza indirerek halk aptal yerine konmaya çalışılıyor. Ama bu manipülasyonlara rağmen Türkiye halkının %64 ü nükleer santral istemiyor, %86.4 ü ise nükleer santrale yakın bir yerde yaşamak istemiyor. Kamuoyundan ziyade kârı düşünen hükümet halkın isteklerine sırtını çevirip bu tehlikeli enerji türünü dayatıyor. Yaşam hakkımızı tehlikeye sokuyor. Hem hükümet hem muhalefet ulusal çıkarlar konusunda birleşmiş, nüanslarda ayrışıyorlar. Nükleer santraller güvenli değildir; enerji ihtiyacı için çözüm de değildir... Nükleer santraller yenilenebilir ya da temiz değildir. Ucuz hiç değildir... Hükümet yetkilileri halk sağlığını tehlikeye attıklarını bile bile yalan söylüyorlar. Nükleer santraller radyoaktif atık üretirler. Bu atıklar yüzlerce, binlerce yıl toprakta ve suda kalmaya devam ederler. Bu radyoaktif atıkların güvenli şekilde depolanabilmesi için kullanılan bir yöntem dünyanın hiçbir yerinde bulunmuyor. Fukuşima felaketi Dehşet içerisinde izlediğimiz Fukuşima felaketi dışında sürekli olarak irili ufaklı aksilikler İsveç ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde meydana gelmeye devam ediyor. Bu aksilikler sonucu atmosfer, toprak ve suya karışan radyoaktif maddeler canlı yaşamını olumsuz etkiliyor. Fukuşima ölüm saçmaya devam ediyor. Tepco şirketinin bir çalışanı aktardıkları, santraldeki birinci İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR 15

reaktörde yaklaşık 3000 ton -olimpik bir yüzme havuzunu doldurmaya yetecek miktarda- suyun nasıl tahliye edileceği sorusunun cevapsız kaldığını kanıtlıyor. Çernobil Çernobil faciasının üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen facianın ve yaşanabilecek tehlikenin boyutu akıllarda. 1986 da o zamanlar SSCB nin bir parçası olan Ukrayna nın Çernobil şehrindeki nükleer santralde ciddi bir kaza oldu. Sovyet hükümeti Çernobil i temizlemek için 600.000 kişi gönderdi. Çoğu askerdi ve hepsi ciddi ölçüde radyasyona maruz kaldılar. Greenpeace in son bir raporuna ve Ukrayna ve Beyaz Rusya sağlık bakanlıklarının tahminlerine göre 30 bin insan kaza nedeniyle oluşan kanserden dolayı öldü ve bu sayı belki de 500.000. Geçtiğimiz aylarda, Uluslararası Bağışçılar Konferansı, Çernobil nükleer santralinin tekrar radyasyon sızdırmasından ötürü yeni, güvenli bir deponun inşa edilmesi gerektiğinden, 1.5 milyon avroyu denkleştirebilmek için Kiev de toplandı. Çernobil faciasından etkilenen Hopa da yıllık kanser görülme sıklığının erkeklerde yüz binde 149.5, kadınlarda yüz binde 117.5... Bu oranının dünyaya göre çok yüksek olduğunu vurgulanıyor. Hopa da son 3 yılda meydana gelen ölümlerin yüzde 47.9 unun nedeni kanser olarak belirlenmiştir. Dünyada bir çok noktada 24 saat hiç durmadan çalışan santrallerde hiç insan hatası olmayacağını ve makinelerin buna dayanabileceğini söylemek mümkün değil. Ayrıca kâr için çalışan bir sanayide hataları azaltmak daha da zor. Nükleer enerji madenin çıkarılması, taşınması, işlenmesi ve atığın depolanması gibi her aşamada zehir saçıyor. Nükleer santrallar ayrıca nükleer silahlar için de bir bahane. İklim değişimine yığınsal insan ölümlerini engellemek için karşıyız. Nükleer savaş sadece yığınsal insan ölümü değil yaşamın bütünüyle son bulmasın da neden olabilir. Bütün bunlara rağmen nükleer santraller hükümetlerin istedikleri zaman pazar ekonomisine rağmen nasıl büyük paraları harcayabildiklerini gösteriyor. Nükleer silahlara ve nükleer enerjiye son 60 yıl içinde verilen toplam küresel desteğin ne kadar olduğunu tahmin etmek mümkün değil. Ama iklim değişimini durdurmak için harcamamız gerekenden daha çok olduğu kesin. Yenilenebilir enerji! Hemen şimdi! Hükümetler konu teknolojik çözümlere ve bunların uygulamasına geldiği zaman yan çizmek için sıkça yeterli maddi kaynakları olmadığından dem vuruyorlar. Ancak bütçeden silahlanma ve ordu için ayrılan payların neden sosyal yatırımlara aktarılmadığı sorusuna ise milliyetçilik fışkıran birkaç kelimeden daha fazlası ile yanıt veremiyorlar. 2007 nin sonlarında başlayan ve 2008 e damgasını vuran finans krizi bizlere yeterli maddi kaynaklara sahip olunmadığı konusunda yalan söylediklerini ortaya çıkardı. Kriz sebebiyle birçok yatırım bankası batmanın eşiğine geldi. Bu yatırım bankalarından birinin eski CEO su şimdiki ABD Hazine Bakanı, 700 milyar $ lık bir bankaları kurtarma planı ortaya attı. Bu planın ayrıntılarını boş verip ana hatlarına bakınca bile aslında gezegeni kurtarmak için gereken paranın var olduğunu fakat başka kaynaklara aktarılmasının daha hayırlı olduğuna şirketlerin sözcüsü gibi davranan devletlerin karar verdiğini görüyoruz. Bu plana göre bankalara 700 milyar $ lık yardım yapılması için sosyal güvenlik harcamalarından 700 milyar $ kesinti yapılacak ve bu para ile bankaların batan borçları ödenecek. En liberal ekonomistlerin bile saçma sapan dediği bu plan bankaları kurtarıyor ama bizim gibi sıradan insanları ve gezegeni kusursuz felaket ile baş başa bırakıyor. 16 İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR

Hareket - - - - 18 İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR

hareket, 182 ülkede, 5200 noktada yapılan ve dünya çapında koordine edilen eylemle, en yaygın siyasal içerikli kampanya oldu. 2010 yılında ise 350 ppm kampanyası güçlenerek devam etti. 188 ülkede 7000 den fazla noktada örgütlenen eylemler, iklim değişimine karşı hareketin zirve noktası oldu. 188 ülkede gerçekleşen eylemlerin en etkili ve kitlesellerinden birisi Taksim de düzenlenen gösteri oldu. 2011 yılında iklim adaleti aktivistleri, yeni bir eylem dalgasına hazırlanıyor. Arap devrimlerinin, Tahrir Meydanı nı ezilenlerin festival alanına çevirerek on yıllardır diktatörlüğünü sürdüren Mübarek rejimini devirenlerin eylemiyle politik ve duygusal bağını kutan hareketimiz, 24 Eylül de iklim değişimine karşı mücadelede yeni bir aşamaya sıçrayacak. 24 Eylül de, tüm canlı yaşamı için, ekolojik dengeyi bir avuç şirketin kar hırsına kurban etmeyeceğimizi göstermek için, gezegeni harekete geçireceğiz. KÜRESEL EYLEM GRUBU SİZİ AKTİVİST OLMAYA ÇAĞIRIYOR. İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR 19

Şirketleri değil GEZEGENİ KURTAR! Bizler Kâr değil, önce insan diyen işçiler, işsizler, kadınlar, gençler, çocuklar, yaşlılar iklim felaketinden en çok etkilenecek olan milyarlarca yoksul insan, kâr uğruna gezegeni ve insanlığı felakete sürükleyenleri durdurmak için mücadele ediyoruz. Uluslararası petrol, doğalgaz, otomotiv ve kömür şirketleri, bunların sözcüleri olan hükümetler ulusal ekonomik büyüme, şirketlerin kârları, temiz enerjilerin maliyetleri argümanları ile şimdiye kadar küresel ısınmanın durdurulması için gerçekçi hiçbir çözüm üretmediler. Bütün çözüm önerileri, yeni-liberal politikaların koruyuculuğu altında karbon şirketlerinin ekonomik çıkarlarının devamı içinde şekillendi. Oysa gezegenimiz ve tüm canlılar için zaman azalıyor. Bir an önce harekete geçilmesi gerekiyor. Bu süreci hem yoksulluğu tarih yapmak, hem de iklim değişikliğini durdurmak için kullanabiliriz. Küresel mali kriz ile birlikte şirketleri kurtarmak için milyon dolarlar harcayan hükümetlerin karşısına Kar değil, önce insan, Gezegenimiz satılık değil, Şirketlere değil gezegene bütçe diyen milyonlarca insanın mücadelesi, talepleri bu süreci belirleyecek. Küresel Eylem Grubu aktivistleri, bu sürecin gezegen ve milyarlarca yoksulun çıkarına şekillenmesi için çok yoğun çaba sarf etmekte. Ama daha kitlesel bir hareket ancak iklim değişikliğini durdurabilir. Bunun için herkesin emeğine ihtiyacımız var. Yerellerimizde sayısız faaliyet örgütleyebiliriz. Bunun için sadece kendimize değil, hareketin gücüne, yeni- liberal politikalara karşı mücadele edenlere, küresel ısınmanın durdurulması için harekete geçmeye hazır aktivistlerin gücüne bakmamız, birbirimizin deneyimlerinden, şimdiye kadar yaptıklarımızdan güç almamız yeterli olacak. Kolektif olarak hareket edersek hükümetleri küresel ısınmayı durduracak tedbirleri almaya zorlayabiliriz ya da almayanların yerine alacak olanları getirebiliriz. Şimdi daha çok çalışma, daha çok sokakta olma, daha çok aktivizm zamanı. Ne dersiniz? Eğer bir şeyler yapmak isterseniz, ya da ne yapabileceğinizi bilmiyorsanız, bunun için sadece bizimle haberleşmeniz yeterli. Birçok yerde toplantılar, film gösterileri, söyleşiler, bildiri dağıtımı, konserler, sergiler vb. Bunların hepsini birlikte yapabiliriz, yeni etkinlikler önerebilirsiniz. Başka Bir Dünya Mümkün! Küresel Eylem Grubu Kitlesel bir kampanya Küresel Eylem Grubunun işleyişi açık çağırılar ve herkesin katılımına açık toplantılarda kararlar alınması biçiminde. Gündemi tartışıyor, öneriler sunuyor her biri tartışılıp öyle karar alınıyor. Toplantılara her birey kendini temsil ediyor. Ancak her kampanyada tüm inisiyatif. Dernek, örgüt, aydın, sanatçı ve kurumaların desteğini almaya ve onları hem kampanyaların birebir aktivistleri yapmaya hem de mitinglere katılmalarına çalışıyoruz. 20 İKLİMİ DEĞİL SİSTEMİ DEĞİŞTİR