Ece KORKUT (2001). Çeviride Eşdeğerlik. Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi. Sayı: 5. Erzurum. ISSN: 1302-3241. S. 251-266. ÇEVİRİDE EŞDEĞERLİK



Benzer belgeler
Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

T.C. DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ANABİLİMDALI İLKÖĞRETİM PROGRAM SINIF ÖĞRETMENLİĞİ TÜRKÇE ÖĞRETİMİNDE YENİ YAKLAŞIMLAR

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ÝÇÝNDEKÝLER TEMA 1. Anlam Bilgisi. Yazým Bilgisi. Dil Bilgisi. SÖZCÜK ANLAMI...15 Gerçek, Yan ve Mecaz Anlam...15 Deyim...15

BULDAN DAKİ İLKÖĞRETİM SINIF ÖĞRETMENLERİNİN YAPISALCI ÖĞRENME HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ

Anlambilim ve Edimbilim. Giriş Konuları

T.C. UFUK ÜNİVERSİTESİ

OYUN VE ÇOCUK. -Çocuğun iç dünyasını anlayabilmek. -Çocuğun olayları anlamasına yardım etmek. -Çocuğa olaylarla baş etme becerileri kazandırmak

OYUN VE ÇOCUK. Oyunun Aşamaları:

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

GÖRSEL SANATLAR DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI NIN GENEL AMAÇLARI

Radio D Teil 1. Deutsch lernen und unterrichten Arbeitsmaterialien. Ders 01 Köy ziyareti

TÜRKÇE BİÇİM KISA ÖZET.

Yaşam Boyu Sosyalleşme

ÖZEL ÖĞRETİM KURSU TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI-I ÇERÇEVE PROGRAMI. :Tercih Özel Öğretim Kursu :Kesikkapı Mah. Atatürk Cad. No.

TAŞINMAZ KÜLTÜR VARLIKLARININ VE SİT ALANLARININ KORUNMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ İÇİN GEREKLİ PROJELER VE PLANLAR NELERDİR?

DİL ÜRETİMİ ve BEYİN

Ek 1. Avrupa Dilleri Ortak Çerçeve Programı (CEFR) ve Europass Dil Pasaportu:

SÜRELİ YAYIN KAYITLARININ ENTEGRASYONU

Sınıf Yönetimi etkinlikleri

CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA TEZ YAZIM YÖNERGESİ

Sanatın Tanımını yaparmı sınız Nurdan Gül Kökten

Bana yardımcı olurmusunuz, lütfen? Vous pouvez m'aider, s'il vous plaît? Yardım isteme

Seyahat Genel. Genel - Olmazsa olmazlar. Genel - Muhabbet. Yardım isteme. Birinin İngilizce konuşup konuşmadığını sormak

Bana yardımcı olurmusunuz, lütfen? Vous pouvez m'aider, s'il vous plaît? Yardım isteme

Kostüm Ve Aksesuarlar ÖĞR. GÖR. ÖZLEM BAĞCI

NE YİYORSAN OSUN! Düzenleyen: SILVIA ALPARONE

Cümle, bir düşünceyi, bir dileği, bir haberi ya da duyguyu tam olarak anlatan, bir veya birden çok sözcükten oluşmuş anlatım birimidir.

Nitel Araştırmada Geçerlik ve Güvenirlik

NERDEN ÇIKTI BU MATEMATİK?

SWOT analiz nedir? On5yirmi5.com

GRT 283 KİTLE İLETİŞİM KURAMLARI. Ha$a 1

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

KURUMSAL YÖNETĐM KOMĐTESĐ ÇALIŞMA ESASLARI

MEB Okul Öncesi Yeni Programına Uygun MAYIS AYLIK PLAN. 11 Eylül eğiten kitap

ÖZEL YUMURCAK ANAOKULU

YABANCI DİLLER YÜKSEKOKULU İNGİLİZCE DERS İÇEREKLERİ

8. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

Engellilere Yönelik Tutumların Değiştirilmesi ZEÖ II

İletişimin Bileşenleri

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

BİREYSEL EĞİTİM PROGRAMI GÖRÜŞME FORMU

TEMEL SANAT EĞİTİMİ NEDİR?

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Not: Öğretmenimizin elinden taşlar üzerinde sanat!

DİLİN KAZANIMI VE YABANCI DİL ÖĞRETİMİ Kâmil İŞERİ

ARAMIZDA ÇOK FARKLAR VAR

UYGULAMALI SOSYAL PSİKOLOJİ (Baron, Byrne ve Suls, 1989; Bilgin, 1999) PSİ354 - Prof.Dr. Hacer HARLAK

Yrd. Doç. Dr. Adnan Boyacı

Teori (saat/hafta) Anlatım, Tartışma, Soru-Yanıt, Dinleme ve konuşma çalışmaları, Takım/Grup Çalışması, Rol Oynama/Dramatize Etme

1. Lütfen Araştırın!

ARALIK AYI VELİ BÜLTENİ 2013

Dilin Tanımı DİLİN TANIMI, ÖZELLİKLERİ / DİL-MİLLET İLİŞKİSİ

Sınama Durumları. Sınama durumlarını düzenlerken dikkat edilecek hususlar şunlardır:

BİRİNCİ BÖLÜM KURAMSAL ÇEVİRİ YAKLAŞIMLARI

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İLKÖĞRETİM DİN KÜLÜTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ BÖLÜMÜ DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÖĞRETMENLİĞİ ÖĞRENCİLERİ

SAF GAYRİMENKUL YATIRIM ORTAKLIĞI A.Ş. RÜŞVET VE YOLSUZLUKLA MÜCADELE POLİTİKASI

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

Giriş Çıkış Birimleri:

Sizin Fikriniz Sizin Projeniz

MEF İLKOKULU MART-NİSAN AYI DEĞERLER EĞİTİMİ ÇALIŞMALARI

BİRLEŞİK METAL-İŞ B İ RLEŞİK METAL İŞÇİLERİ SENDİKASI UNITED METALWORKERS UNION

AYRIK YAPILAR ARŞ. GÖR. SONGÜL KARAKUŞ- FIRAT ÜNİVERSİTESİ TEKNOLOJİ FAKÜLTESİ YAZILIM MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ, ELAZIĞ

Bernard Pottier e göre Dilbilimsel İşaret: Sem, Semem, Klasem:

ORİON EĞİTİM VAKFI ÖZEL PİRİ REİS OKULLARI PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK SERVİSİ NİSAN AYI VELİ BÜLTENİ 2016 ÇOCUKLA ETKİLİ İLETİŞİM

Hikaye Anlatımı Atölyesi

3.SINIFLAR PYP VELİ BÜLTENİ (10 EYLÜL-19 EKİM 2012)

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS FRANSIZCA II AFFA

DOĞRU DİYE BİLDİKLERİMİZİ SORGULADIK MI?

Androgojik ve Pedagojik Yaklaşım

Testversion Ej för ifyllnad

1 TEMA OKUMA KÜLTÜRÜ SÖZCÜKTE ANLAM

T.C. HACETTEPE ÜNĐVERSĐTESĐ Sosyal Bilimler Enstitüsü

Üniversitede Sanat Eğitimi Alan Gençlerle Yapılabilecek. yaratıcı drama programı

Proje İzleme: Neden gerekli?

Çoğuldizge Kuramı. Ünal Yoldaş* Giriş

Projenin Adı:Pascal-Fermat Olasılık Mektupları

IV.Ünite: SEMBOLİK MANTIK: D - Çok Değerli Mantık Özet

Nitel Araştırma. Süreci

ANAFİKİR: Kendimizi tanımamız, sorumluluklarımızı yerine getirmemizde

Terör Olayları ve Enerji Zinciri : İstatistiksel bir İnceleme

DERS BİLGİLERİ TÜRK DİLİ-I TRD

Medya Okuryazarlığı Programı NİLÜFER PEMBECİOĞLU

65 yaşın altındaki kişiler için evde bakım hizmetleri

Eğitimde Program Geliştirme Süreci

AKDAY 4.Sınıf İngilizce Konu Başlıkları

İÇİNDEKİLER I. BÖLÜM ÖRGÜT YÖNETİMİ VE YÖNETİMDE SORUN ÇÖZME

KASIM AYI 4 YAŞ GRUBU AYLIK BÜLTENİ

ADIGÜZEL REHBERLİK. Rehberlik Postası. 2015/Sayı:2

- Öğrenciler İçin - Aileler İçin - Test ve Anketler - Rehberlik Planları - Rehberlik Hikayeleri - Rehberlik Panoları - Rehberlik Sunuları

C Dersleri Bölüm 3 : Program akışı

BÖLÜM-IV ÜRÜN GELİSTİRME İŞLEMİ Genel Problem Çözme İşlemi

for döngüsü for (başlangıç değeri; şart; artım) ifade; for (başlangıç değeri; şart; artım) { ifadeler; }


COUMADİN TEDAVİSİ. Cerrahi Servisler

ESTETİK; Estetiğin konusu olarak güzel;

ETİK KURALLARI REHBERİ

Yöntem nedir? Öğretim yaşantılarının desenlenmesi, uygulanması ve değerlendirilmesi aşamalarında bilinçli olarak seçilen ve izlenen düzenli yoldur.

Dil Gelişimi. temel dil gelişimi imi bilgileri

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI OKUL ÖNCESİ EĞİTİM PROĞRAMI (48-60 AY) TAM GÜNLÜK AYLIK EĞİTİM PLANI ARALIK 2016 AYLIK PLAN

Transkript:

1 Ece KORKUT (2001). Çeviride Eşdeğerlik. Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi. Sayı: 5. Erzurum. ISSN: 1302-3241. S. 251-266. ÇEVİRİDE EŞDEĞERLİK ÖZET Her ne kadar aralarında var olan iç ilişki nedeniyle diller birbirlerine yabancı değillerse de, milletlerin gerek kültürlerinin gerekse yaşama ve düşünce biçimlerindeki farklılıklardan dolayı aralarında çeşitli ayrımların olduğu bir gerçektir. Bu da her dilin kendi yapısı içerisinde diğer dillerden ayrılmasına ve kendine özgü bir yapıya sahip olmasına neden olur. Bütün bu etkenlere bağlı olarak, iki dil arasında çeviri sürecinin zor bir aşama olduğunu söyleyebiliriz. Bu makale dillerde doğallıkla gelişen farklılıkların ve diller arasındaki farklılığın çeviri etkinliğini nasıl etkilediğini konu edinir. Anahtar sözcükler: çeviride eşdeğerlik, çeviride sözcelem durumu, çeviride duygu değeri, çeviride eğretileme, çeviride metin içi tutarlılık. Diller birbirlerine bütünüyle "yabancı" değildir ve dil yetisi anlamında, anlam aktarma, yani göstergesel olma açısından aralarında belli bir iç ilişki olduğu için "çeviri işlemi" yapılabilmektedir. "Diller arasında var olduğu düşünülen iç ilişki, diller arasında kendine özgü bir yakınlığın bulunduğunu ortaya koyar. Buna göre birbirlerine yabancı değildir diller; tersine, öncül (à priori) olarak ve tüm tarihsel bağıntıların ötesinde, söylemek istedikleri açısından aralarında "hısımlık" vardır." (Benjamin 1923, Çeviri Eylül 1979: 52) Buna karşılık, her dil kendine özgü bir işleyişi olan, özgün bir dizge olduğu için çeviri işlemi kolay ve tek katmanlı bir edim değildir. Farklı diller arasında her düzeyde ayrılıklar olması doğaldır: bir yanda sessel (ya da sesletimsel), yapısal (biçimsel ve sözdizimsel), sözlüksel ve anlamsal bakımdan özgünlüğü olan diller, diğer yanda kullanımsal (edimbilimsel) olarak da farklılıklar gösterir. Birinci öbekte sıraladığımız düzeyler, dilbilimsel anlamda "dil" (toplumsal), yani dizge ile ilintiliyken, ikinci farklılık doğrudan "söz" (bireysel) ile, dilin bireysel ve kullanımsal görüntüleriyle bağlantılıdır. Bir dili bütünüyle kavramak, sözü edilen bütün düzeylerin öğrenilmesini ve özümsenmesini gerektirir. Sözlü ya da yazılı anlatımlarda anadilini rahat ve kabul edilebilir doğrulukta kullanan bir kişi bile, dile ve söze ilişkin olarak bu dilde keşfedeceği, düzelteceği, dolayısıyla öğreneceği olgularla sıklıkla karşılaşıyorsa, "yabancı" bir dilde bu çabaların daha yoğun ve sürekli olması gerekeceği açıktır, çünkü bir dilin dizgesine hakim olmak ile o dilin söz varlığı ve kullanımsal özelliklerini "bilmek" aynı şeyler değildir. Dizge Saussure'e göre, aynı anda bir arada bulunan öğelerin oluşturduğu bağdaşık bir bütün, yani bir yapı, bir düzenektir ve dilbilimin konusunu oluşturur. Dilbilim araştırmaları içinde gelişen edimbilim ise "bir sözceyi üretildiği bağlamı içinde ele alan ve bu özelliğiyle de dilbilimdeki temel yenilenmeyi gerçekleştiren dal" (Rifat

2 1998:105)dır ve dizgeden hareketle, çeşitli topluluk ve bireylerde farklılıklar gösteren, gerçek "durumlarda", özel iletişim ya da sözcelem durumlarında ortaya çıkan kullanımlarla ilgilenir. Dolayısıyla bir dilin işleyiş kurallarını bütünüyle öğrenmek ve öğretmekten söz edilebilse de, bu dilden hareketle oluşan ve dinamik bir görünümü olan edimsel alanı, sözün alanını "tümüyle" öğrenmek ya da öğretmekten söz etmek güçtür, çünkü bu alan aynı dil dizgesini kullanan çeşitli büyüklükteki topluluklarda, bireysel ve dönemsel olarak sürekli bir değişim içindedir. Böylece diller arasında var olan yapısal farklılıkların yanında, çok daha geniş ve değişken bir alan oluşturan kullanımsal farklılıklar, bir dilden diğerine geçmek söz konusu olduğunda, her kullanımda özel bir dikkat gerektirir, çünkü yapısal özelliklerde başvurulabilecek olan bir takım yerleşik denilen kurallar, edimsel alanda yerini, -sözcelem durumunun saptanmasından sonrauslamlama, yorumlama ve yaratıcılık becerilerine bırakır. "Çeviri edimi"nde iki dilden söz edildiğine göre, tek bir işlemden fazlası kastedilir. Öncelikle kaynak dildeki söylem için, anlamaya yönelik bir diliçi çeviri yapılır ve ardından erek dilde kabul edilebilir eşdeğerlikler aranırken, bu kez erek dilde diliçi çevirilere başvurulur ve aktarım bu işlemlerin sonunda gerçekleşir. Özellikle farklı dil gruplarına üye iki dil arasındaki gidiş-gelişlerde "aynılıklar"la karşılaşmak hoş rastlantılar olmaktan öteye geçemeyeceği için, ancak olası "eşdeğerlikler"den söz edilebilir ve bunun her defasında (her iletişim durumunda) yeniden kurulması gerekebilir. En genel anlatımla dil ve söz farklılığı diye adlandırabileceğimiz bu konuyu, ayrı dil gruplarından olan iki dilden, Fransızca ve Türkçeden vereceğimiz bazı örneklerle somutlaştırmaya çalışalım. 1. Çeviride sözcelem durumu ve duygu değeri Sözcelem kuramı "( ) dilin dış yapısıyla ilgilen[ir] ve sözcükleri sözdizimsel çözümleme dışında, metinsel bağlamı ve dil-dışı çevreyi dikkate alarak incele"ler (Kıran 2001: 175) Sözcelem durumunun saptanması, sözcelerin hangi iletişim durumlarında, hangi kişiler, zaman ve yerlerde, hangi sözcelere ya da (dildışı) "durumlara" karşılık olarak üretildiğini açıklığa kavuşturur. Sözcelem durumunu gösteren belirtiler değerlendirilmeden doğru anlam ve değerlere ulaşılması düşünülemez, çünkü aynı sözce iki farklı sözcelem durumunda anlam ve duygu değeri (esenlikli-esenliksiz) değiştirebilir. 1. sözcelem durumu: Kadın akşam eve döndüğünde mutfaktan güzel kokular yayılır. Eve daha erken dönen eşi yemek işini üstlenmiştir. Kadın içinden keyifle şöyle der: "Qu'est-ce qu'il me mijote encore?": Yine bana ne yemekler pişiriyor acaba?

3 2. sözcelem durumu: Erkek sabahki tartışmanın etkisini üzerinden atamamıştır, eve döndüğünde asık yüzlü ve suskundur. Kadın içinden şöyle geçirir (aynı sözce): Qu est-ce qu il me mijote encore? : Yine bana ne kumpaslar kuruyor acaba? - Yine neler kuruyor kafasında acaba? - "Aklından yine neler geçiyor acaba?" Mijoter eyleminin ilk anlamı bir yemeği hafif ateşte, ağır ağır ve özenle pişirmek tir (1.sözcelem durumu). Gündelik dildeki ikinci ve eğretilemeli anlamı ise, kötü bir eylemi (komplo, kötü bir şaka, vb) uzun uzun tasarlayarak, gizlice hazırlamak tır (2.sözcelem durumu). Birbirinden bütünüyle kopuk olmayan bu iki anlam, farklı sözcelem durumlarında esenli (1.durum) ve esensiz (2.durum) olarak iki karşıt duygu değeri taşır ve aynı sözce, sözcelem durumları değerlendirilince farklı anlamlar kazanır. (Eğretilemeli kullanımın anlamda ve değerde yarattığı bu farklılığı başka örneklerle aşağıda daha ayrıntılı olarak göstereceğiz.) Sözcelem durumunun önemine ve sözlüksel anlamların ötesine nasıl geçtiğine bir başka örnek: Türkçedeki sözlük karşılığı dinlemek olan Fransızca écouter fiili sözdizimsel ve anlambilimsel açıdan iki dilde bazı aynılık özellikleri taşır: Her iki dilde de geçişlidir ve düz tümleç ile birlikte kullanılır. (écouter qqn/qqch = birini/bir şeyi dinlemek). TDK nın Türkçe Sözlüğü (1983,Genişletilmiş 7.baskı) bu sözcük karşılığında dört anlama yer vermiş: 1.İşitmek için kulak vermek. 2. Birinin sözünü, öğüdünü kabul edip, gereğince davranmak. 3. Uymak, baş eğmek, itaat etmek. 4. Kulakla ya da dinleme aygıtıyla hastayı muayene etmek. Petit Robert (1993) sözlüğü ise écouter fiilinin anlamlarını iki büyük grupta toplamış: 1.İşitmeye, dikkatini bir yere yöneltmeye hazır olmak. 2. Birinin söylediğini onaylayarak kabul etmek. Her iki sözlükteki 1. madde aynı anlamı içeriyor, ancak Türkçe sözlükteki 2. ve 3. anlamlar birbirine yakın ve birbirini içerir görünürken, Fransızca sözlükte her ikisi tek bir maddede birleştirilmiştir. Diğer yandan Türkçe sözlükteki 4. anlam Fransızca sözlükte yer almamakta, buna karşılık burada, 1. maddede toplanan bazı kullanımlar [örneğin, écouter aux portes (:Kapı arkasından dinlemek): Bir konuşmayı gizlice, bir kapının arkasından dinlemek.] ve deyimleşmiş kullanımlar [örneğin: "écouter de toutes ses oreilles" (:can kulağıyla dinlemek); "n écouter que d une oreille" (:yarım kulakla dinlemek)] Türkçe sözlükte bulunmamaktadır. Bütün bu anlamların yanında, Fransızca sözlükte 1.madde içinde yer alan özel bir kullanıma rastlıyoruz: "Écoute(z)" [Dinle(yin)]: Kendisiyle konuşulan kişinin dikkatini az sonra söylenecek olan şeye çekmek için kullanılır. Bu, bütünüyle iletişim durumunu ilgilendiren bir anlamdır, dolayısıyla hangi iletişimsel durumlarda kullanıldığının incelenmesi gerekir. Fransızca sözlükte bu anlamın ardından gelen örnek şöyledir: Écoute, maintenant, ça suffit! Bu sözceyi Türkçeye aktarmak gerektiğinde, Türkçede yeni bir eşdeğer sözcük aramak zorunda kalırız. Her iki dilin sözlüklerinde aynı sözcükle (dinlemek) karşılanan écouter, bu özel kullanımında yerini başka bir sözcüğe bırakır: Fransızcadan Türkçeye sözcüğü sözcüğüne ve

4 kullanımsal açıdan tam ve geçerli olmayan bir karşılıkla, Dinle, yeter artık, Türkçede (olası) sözcelem durumlarında (yine beş duyusal alandan başka bir sözcükle: ("Dinlemek; Bakmak"): Bak, yeter artık olarak karşılanabilir. Bu olası kullanımsal anlamın, birkaç sözcede nasıl gerçekleştiğini görelim: - "Écoute, je n en peux plus! Tu comprends? - "Bak, artık canıma tak etti. Anladın mı? - "Écoute, je sais ce que tu en penses, mais là, c est différent. - "Bak, (bu konuda) ne düşündüğünü biliyorum, ama bu kez durum farklı." Sözlük anlamından edimsel anlama geçerek bulunan bu eşdeğerlik (Dinle / Bak) sözeylem ve duygusal değer olarak ele alındığında, yalnızca karşımızdaki kişinin dikkatini az sonra söyleyeceğimiz şeye çekmekle kalmayıp, aynı zamanda (sözcelem durumuna bakarak) görece olarak ve her iki dilde de çoğu zaman gergin bir iletişim durumunu, bıkkınlık ya da tehdit (esensiz duygu değeri) içeren bir iletişim durumunu da işaret ettiğini görürüz. Bu durumda, iki dil arasında "denk" bir aktarım aranırken, her iki dil için geçerli olan sözcelem durumlarının dikkate alınması ve duygu değerinin erek dildeki karşılığının, yine erek dilde aranması gerekir. 2. Çeviride eğretileme ve metiniçi tutarlılık Eğretilemeli kullanımlar çeviride özel bir araştırma konusudur, çünkü temel ve düz anlamlara bağlı ya da kimi kez onlardan bağımsız olarak oluşan eğretilemeli anlamlar kültürel bir içeriğe sahiptir; dil ile dünya görüşü arasındaki bağı açıklayan kullanımlardır. Bu konuya ilk örneğimiz, sözlüksel düzeyde, yani sözcelem durumundan bağımsız, yalnızca imgesel gönderimi olan bir örnek olarak ele alacağımız "le paquet" sözcüğü olacak. Fransızcada bu sözcük Türkçeye birinci ve somut anlamıyla, doğrudan "paket" olarak geçmiştir (un paquet-cadeau = hediye paketi; un paquet de cigarettes = bir paket sigara). Ancak eğretilemeli anlamlarına karşılık arandığında, eşdeğerlik her deyimleşmiş kullanımda farklı sözcüklerle oluşturulur. Fransızcada gündelik dilde ve çoğu zaman insanlar için kullanılan deyimlerin Türkçedeki karşılığında "paket" sözcüğü silinerek, her kullanımda yeni bir karşılık kullanılır: "C'est un paquet de graisse" = Yağ tulumu. "C'est un paquet (sac) d'os" = Kemik torbası. "C'est un paquet de nerfs" = Sinir küpü. Fransızcadaki tek bir sözcük (paquet=paket) deyimlerde eğretilemeli olarak yer aldığında, Türkçedeki karşılıkları değişiyor, ancak hiçbir zaman "paket" karşılığı kullanılmasa da, eşdeğer karşılık oluşturan tüm sözcükler Türk dili içinde de, iki dildeki ortak bir alanda, aynı anlam

5 alanı içinde buluşuyor: (paket;) tulum, torba, küp => "içi sıvı, gaz ya da katı herhangi bir maddeyi alabilen oyuk nesne, kap." Ayrıca her durumda bir içeren / içerilen ilişkisi kuruluyor: içeren: tulum, torba, küp; içerilen: yağ, kemik, sinir. Fransızcanın gündelik kullanımında "ücretsiz, para ödemeden, bedava" olarak karşılanan "gratuit,e" sıfatının eğretilemeli anlamlarından biri: "geçerli bir nedeni, dayanağı, kanıtı olmayan; temelsiz, dayanaksız, nedensiz"dir: "Une hypothèse gratuite" (dayanaksız bir suçlama); "Un crime gratuit" (nedensiz bir cinayet); "Un acte gratuit" (nedensiz bir edim) gibi kullanımlarda iki dil arasında sorunsuz bir çeviri olasıdır. Ancak belli bir iletişim durumunda, bir sözcüğün değişik anlamları (düz ve eğretilemeli) arasında gidip gelerek, aynı sözcüğün farklı anlamlarına göndermede bulunarak dilin yaratıcı bir tutumla kullanılması ve böylece belli bir etki yaratılmak istenmesi söz konusu olduğunda, çeviride eşdeğer anlam ve eşdeğer etkinin aynı anda sağlanması güçleşebilir. Şöyle ki: A (C'den söz ederek, B'ye; bir durumu kurtarmak için bahane arayarak) : C'est un ami qui aime des plaisanteries gratuites. [Bu arkadaş (durup dururken) böyle nedensiz şakalar yapmaya bayılır.] C (B'ye kızarak): Ah, mais mes plaisanteries gratuites vont vous coûter cher! [Aa, öyle mi, benim nedensiz -gerçekle ilgisi olmayan- şakalarım size pahalıya mal olursa görürsünüz ( mal olacak, görürsünüz siz.)] (?) Bu özel sözcelem durumunda önce C, A hakkındaki bir gerçeği dile getirmiş; A bunu B'nin ciddiye almasından endişe duyarak, C'nin sadece asılsız bir şaka yaptığını ima etmiştir. C ise A'nın bu gerçeği B'den saklamak için kullandığı bu yönteme kızıp, son sözceyi söylemiştir. Bu sözcenin etkisi ise bütünüyle Fransızcadaki bir karşıtlıkla oluşturulmuştur: "gratuit,e" (bedava) [ilk anlam]; "coûter cher à qqn. = birine pahalıya mal olmak [eğretilemeli anlam]). İlk sözce "nedensiz şakalar yapmak" olarak (Türkçede *"bedava şaka"1 diye bir kullanım olmadığına göre), 2. sözce de "pahalıya mal olmak" şeklinde çevrildiğinde, 2. sözcenin etkisi çeviride bütünüyle yok olacak ve Fransızcada aynı anlam alanından iki kullanımın (gratuit [coûter] cher) arasında kurulan bağıntı aktarılamamış olacaktır. Bu durumda erek dilde aynı türden bir karşıtlığa (bedava pahalı) başvurmak, bunun için de yeni karşılıklar aramak gerekecektir: A - Bu arkadaş desteksiz atmaya bayılır (desteksiz şakalar yapmaya bayılır). C - Aa, öyle mi, benim desteksiz şakalarım evinizi başınıza yıkarsa görürsünüz. 1 Önünde (*) işareti bulunan sözceler uygun olmayan çevirileri belirtecektir.

6 şeklindeki bir çeviride, "desteksiz" (dayanaksız; temelsiz) ile "(temeli olmadığı için) evinin başına yıkılması" aynı anlam alanından olmasına karşılık, bu kez iki kullanım arasında karşıtlık değil, neden-sonuç ilişkisi kurulmuş olur (temelsiz ev yıkılır). A - Bu arkadaş tatsız şakalar yapmaya bayılır. C - Aa, öyle mi, benim tatsız şakalarım size tuzluya mal olursa, görürsünüz. şeklinde yapılacak bir çeviride, ortak bir anlam alanında (/tat/) "tatsız" - "tuzlu" karşıtlığı kurulmuş olacaktır. Ya da: A - Bu arkadaş da yersiz şakalar yapmaya bayılır. C - Aa, öyle mi, benim yersiz şakalarım sizi yerinizden ederse görürsünüz. şeklindeki çevirilerde, kaynak dildeki karşıtlık ve ilk anlam-eğretilemeli anlam ilişkilerinin eşdeğerliği daha mantıksal olarak kurulmuş olur. Bu örnekte görüldüğü gibi, sözcüklerin birinci ve eğretilemeli anlamları kullanılarak elde edilen etkiyi aktarırken, kaynak dildeki sözcükler bir kenara bırakılıp, yalnızca kullanılan dilsel işlemler ve yöntemler (burada: karşıtlık ve temel anlamdan eğretilemeli anlama geçiş) izlenerek, erek dilde eşdeğer bir anlam ve etki araştırılmıştır. Böylece sözcelem durumundaki duygu değerleri de (esensiz: A'nın endişesi ve C'nin kızgınlığı, tehdidi) aktarılmaya çalışılmıştır. Sonuç olarak, ilk anlam ve eğretilemeli anlam arasındaki bağıntıdan yararlanarak oluşturulan bu tür söylemler aktarılırken, kullanımlar arasındaki iç tutarlılık esas alınmalıdır. 3. Çeviride eksiltili anlatım ve açımlama Dilin gerçekleşmesi sırasında eksiltili anlatımlara sıkça başvurulur. Aynı dil içinde bile çok kez eksik ya da yanlış anlamalara neden olan bu olguya, doğal olarak çeviride daha büyük bir özen gösterilmesi gerekir. Fransızcada "tourner" eylemi geçişli olarak kullanıldığında, (başını, tekerleği, sayfayı ) "döndürmek, çevirmek"; (çayı, sosu ) "karıştırmak" gibi anlamlara gelir. "Tourner un film"'in Türkçe karşılığı "film çevirmek"tir (ilk film kameralarının elle çevrilmesi ile bağlantılı olarak; burada gönderge kaybolmuş olmasına karşın, bu gönderge ile oluşturulan deyim korunmuştur). Aynı anlam alanında "tourner une scène" kullanımı ise Türkçeye "*bir sahne çevirmek" değil, "bir sahneyi çekmek" olarak aktarılır. Bu bağlamda bir eksiltili sözcenin nasıl Türkçeleştirileceğini irdeleyelim: "(Je connais) tous les réalisateurs qui ont fait tourner Annie Girardot" sözcesinde "film" ya da "sinema" sözcükleri yer almamakla birlikte, "réalisateurs" [film yönetmeni: açımlama. /

7 ("metteur en scène" tiyatro yönetmeni)] ve "Annie Girardot" (gerçek ve kültürel bir gönderge: A.G. bir Fransız film oyuncusudur) ögeleri anlam evreninin /sinema/ olduğunu göstermektedir. Bu sözcenin Türkçeye aktarılması söz konusu olduğunda: kaynak sözcede eksiltili bir anlatım olsa da, bağlamı oluşturan ögeler anlamın oluşmasında bir sorun yaratmaz: "faire tourner (des films à) A.G." Bu sözcenin Türkçeye aktarılması ("çevrilmesi") sırasında aynı eksiltili kullanımı korumak olanaksız görünür: "Bazı yönetmenler [filmlerinde] A.G.'yu oynatmışlardır" ya da "A.G. bazı yönetmenlerin çektiği filmlerde rol almıştır". İkinci adımda, sözcenin anlamı erek dile aktarıldığında ortaya çıkabilecek gereksiz ya da gerekli olduğu halde fazlalık oluşturan yinelemelerin belirlenmesi ve ayıklanması gerekecektir. Örneğin: *"A.G.'nun (oynadığı) rol aldığı filmleri yöneten yönetmenler" şeklindeki bir çevirideki yineleme rahatsız edicidir. O halde /sinema/ anlam alanı taranarak, aynı anlamı karşılayan çeşitli kullanımlar saptanırsa [Film çekmek - film çevirmek - film yönetmek; Bir filmde rol almak = bir filmde oynamak], yinelemeler giderilebilir: "(A.G.'yu filmlerinde oynatan =) A.G.'ya filmlerinde rol veren yönetmenler..." Kaynak sözcede "filminde oynatmak", "rol vermek" kullanımı yer almadığı halde, "faire tourner qqn." bu şekilde açımlanabilir. "A.G.'nun rol aldığı filmlerin yönetmenleri..." Burada da, "(bir filmde) oynamak, rol almak" kullanımı aynı anlamı veriyor. "Almak" ve "vermek" sözlüksel olarak karşıt anlamları dile getirse de2, bu sözcede bu karşıtlık silinir ya da yansızlaşır, çünkü oyunculara rolleri yönetmen "verir"; "rol almak" ise rolünü kendi seçip almak değil, (bir filmde ya da temsilde) "görev almak" anlamında kullanılmaktadır. Başlangıçta önerdiğimiz açımlamanın (film yönetmeni) burada artık bir gereği kalmamaktadır, çünkü aynı sözcede geçen "film" sözcüğü, yönetmenin sinema yönetmeni olduğunu gösteriyor. Ancak olağanın dışında bir durum söz konusu olduğunda, açımlama yapmak kaçınılmaz olacaktır. Örneğin öncelikle tiyatro alanında yönetmen olan bir kişi bir film yönetmişse: "A.G.'yu filmlerinde oynatan tiyatro yönetmenleri (=metteur en scène)", şeklindeki bir açımlama ile bu özel durum vurgulanmış olur. 2 "Dertli x dertsiz", "gerekli x gereksiz" (-li x -siz) ya da "borç almak x borç vermek" karşıtlığı, sözlüksel olarak, "uykulu = uykusuz", "karar almak = karar vermek" kullanımlarında yok olur.

8 Sonuç olarak kaynak dildeki eksiltili anlatımın erek dilde anlaşılır olması için çoğu kez açımlamaya gerek duyulabilir. Bir başka örnek: A: Excusez-moi. B: Non, c'est moi. şeklindeki bir konuşmada yanıt eksiltilidir. Çeviride biçimsel eşdeğerliğe öncelik tanınırsa: - Özür dilerim. - *Hayır, ben. şeklindeki bir çevirinin erek dilde hiçbir kullanımsal geçerliği ve anlamı olmayacaktır. Böyle bir durumda açımlama ve yorumlamaya gerek duyulur: Özür dilerim. Yo, hata bende / ya da: Yo, ben özür dilerim. şeklindeki bir çeviride anlamlı bir eşdeğerlik sağlanmış olacaktır. Eksiltili kullanıma verilecek örnekler çoktur. Bir başka durumda, polis karakolunda geçen bir konuşmada, bir polisin diğer meslektaşlarına yönelttiği soru ve aldığı yanıt şöyle olabilir: _ Vous allez où, là? _ Une agression. _ Nereye gidiyorsunuz (böyle)? _ * Saldırı(ya). şeklinde bir çevirinin hiçbir geçerliği olmayacaktır. Polisler saldırıya değil, bir saldırı suçunun işlendiği yere, olaya müdahele etmeye ya da saldırıya uğramış bir kurbanın yardımına gitmektedirler. Tek bir sözcükle çağrıştırılan bu anlam, bu şekilde uzun bir açımlamayla aktarılamayacağına göre, yine kısa, ama yeterince açık bir çeviriyle karşılanabilir. Örneğin: _ Nereye gidiyorsunuz (böyle)? _ Saldırı varmış. (ya da: Biri saldırıya uğramış) (Ama: *"Bir yerde saldırı olduğu haberini aldık, olay yerine gidiyoruz" gibi uzun bir açımlama yersiz olacaktır.) Sonuç olarak, kaynak dildeki eksiltili bir anlatım, biçime zarar vermeyecek şekilde, ancak erek dilde yetersiz ya da çelişkili bir durum yarattığında ve yalnızca gerekli olduğu kadar açımlanmalıdır. 4. Deyimler ve Kalıpsözler Her dilin söz varlığında kullanıma göre anlam değiştirmeyen deyimler ve kalıpsözler vardır. Deyim "belli bir kavramı, belli bir duygu ya da durumu dile getirmek için birden çok sözcüğün bir arada, seyrek olarak da tek bir sözcüğün yan anlamında kullanılmasıyla oluşan sözdür" (Aksan 1982:37), kalıpsöz ise "bir toplumun bireyleri arasındaki ilişkiler sırasında kullanılması

9 âdet olan birtakım sözler"dir (Aksan 1996: 34). Her dil ve kültür, etkili ve imgesel pek çok karşılaştırmaya, benzetmeye, somutlaştırmaya başvurur. Bu açıdan bakıldığında her dilin kendine özgü bir tadı ve renkli bir anlatım biçimi olduğu gerçektir. Bütünüyle düzanlatıma dayalı, mantıksal ve bu nedenle de yavan denebilecek bir yaşayan dil olması düşünülemez. Çeviri işlemi söz konusu olduğunda, ilk kaygı anlamın çevirisi olduğuna göre, ne yazık ki bir dile özgü renk ve tat çoğu kez diğer dile aynıyla aktarılamaz. Ancak doğru anlamın yanısıra, esprili anlatıma, iğnelemeye, aykırı bağdaştırmaya vs. dayalı bir deyimin, kalıpsözün aktarılması söz konusu ise aynı özellikler erek dilin sözvarlığı içinde de aranmalıdır. Burada deyim ve kalıpsözlerin sözcelem durumundan en az etkilenen kullanımlar olduğunu da anımsatalım. Kullanıldığı her durumda benzer anlam ve değer taşıyan kalıpsözlerin çevirisi görece olarak daha kolay ve sorunsuz görünür, ancak bu durumda da ayrıntılı bir söz varlığı araştırmasına gerek duyulur. Örneğin Türkçedeki "buyrun" kalıpsözü "buyurmak" (emretmek) kökünden uzaklaşmıştır ve Batı dillerinde iletişim durumuna göre birden çok karşılığı vardır. Eve gelen biri içeriye davet ediliyorsa, Fransızcada "entrez, s'il vous plaît" (*Girin lütfen), birine bir şey ikram ediliyorsa "Prenez"(*Alın), bir şey verilirken, "Tenez" (*Tutun), ya da telefonda "Allô? Oui?" (*Alo, evet?) gibi kullanımlar Türkçede hep "buyrun" ile karşılanır. Fransızcadaki "Il est bête comme ses pieds" ("ayakları kadar aptal biri") kullanımı kalıplaşmış bir sözdür. Aptallığın derecesi Fransızcada böyle bir benzetmeyle verilirken, Türkçede buna bir eşdeğer arandığında, yine aykırı bir karşılaştırma bulmaya çalışılacaktır. Türkçede aptallık için benzetmeye dayalı bir deyim varsa, "ne" kadar aptal deniyor? Aynı etki Türkçede de insan bedeninden bir alıntıyla mı yaratılıyor? Öncelikle Fransız kültürünün "ayakları" neden aptallıkla bir tuttuğu sorusu çok açık değildir, çünkü ayaklar da tıpkı kollar, eller gibi yalnızca beynin komutlarına boyun eğer. Bu örnekte de görüldüğü gibi, deyimler ve kalıpsözler çoğu zaman açıklanamayan, ya da tek bir şekilde açıklaması olmayan, olduğu gibi yinelenen bütünlerdir. Bir dilde hiçbir değişiklik yapmadan yinelenen böyle kullanımların başka dile çevirisi söz konusu olduğunda, ikinci dilde (varsa) aynı özelliği taşıyan kalıpsözler arasından anlam ve etki açısından en yakın olan bir karşılık aramak gerekecektir. Ancak hiçbir karşılık bulunamadığı durumlarda, bu kez sözcük sözcük aktarmak yerine, erek dilde yine etkili bir anlamı, iç mantığı olan yeni bir karşılık önermek yerinde olabilir. Burada da çevirmenden araştırmacı ve yaratıcı olması beklenir. Aynı şekilde, 6. kattan düştüğü halde, kedisinin sapasağlam olduğunu etkili bir biçimde anlatmak isteyen bir Fransız, benzetmeli bir deyimle "Il est frais comme un gardon" derse, bunun bire bir çevirideki karşılığı "*Kamça balığı gibi taze", kuşkusuz anlamdan da etkiden de, imgeden de yoksun olacaktır.

10 Diğer taraftan, çok daha ender olsa da kimi zaman iki dil arasında bu türden deyimlerde eşdeğerliğe rastlanabiliyor. Örneğin Fransızcadaki "Il est sourd comme un pot", Türkçede de aynıyla yer alıyor, diyebiliriz: "Küp gibi sağır." Ancak "pot" sözcüğünün birçok karşılığından yalnızca biri ile eşdeğerlik söz konusu, yani ne çömlek, tencere gibi, ne de testi, güğüm gibi, yalnızca "küp gibi sağır". Bu gibi eşdeğer örneklerin yine de azınlıkta kalan bir durum olduğunu belirtmek gerekir. 5. Sonuç Bu yazıda iki dil arasında kültür, düşünme ve yaşama biçimi, dünyayı algılama tarzı ve değerlendirme alışkanlığı, anlam oluşturma gibi pek çok etkene bağlı olarak dillerde doğallıkla gelişen farklılıklardan söz ederek, bunlardan birkaçını yalnızca birkaç örnekle açıklamaya çalıştık. Diller arasında var olan her türden farklılığın çeviri etkinliğini, çeviride kabul edilebilir eşdeğerlikler kurma çabasını nasıl etkileyebileceğini tartışarak, çevirinin her aşamada, çeşitli anlatım biçimlerinde nasıl bir değerlendirmeyi gerektirdiğini ortaya koymaya çalıştık. Kabul edilebilir bir eşdeğerliğe ulaşmak için dillerin ve sözlerin her yeni sözcelem durumunda bazı işlemlerden geçirilmesi gerektiği vurguladık. Örneğin, - Anlamsal bir bütün oluşturan ifadeleri, özel üretim koşullarından kopuk "cümle"ler değil, "sözce" olarak ele almak; sözcelem durumunu oluşturan belirtileri dikkate alarak, sözceleri her durumda ayrı ayrı değerlendirmek; - Bir sözceyi oluşturan birimlerin çeşitli sözlüksel anlamlarından ve kullanımsal değerlerinden sözcelem durumuna en uygun olanını saptayarak, sözcelerin söylemle tutarlı olmasını sağlamak; - İlk anlam ve eğretilemeli anlamlar arasındaki ayrımı göz ardı etmemek; - Eksiltili kullanımların erek dile aynı biçimde aktarılması durumunda, erek dil okuyucusu için anlamın kapalı ya da donuk bir hale gelip gelmediğini dikkate almak. Gerekli durumlarda açımlamaya başvurmak; - Bir sözcenin kaynak dilde uyandırdığı etkiyi aktarabilmek; - Dil düzeylerine olabildiğince sadık kalmak; - Duygu değerini değiştirmeden aktarmak; - Deyimler ve kalıpsözler için her iki dilde de araştırma yaptıktan sonra eşdeğerli karşılıklar saptamak Çeviride eşdeğerli karşılıklar bulma sürecinde kesin teknikler olmaması ve yukarıdaki gibi, sayıları daha da çoğaltılabilecek ilkeler bize çevirinin tek yönlü bir işlem değil, her durumda özel bir yöntem gerektiren, çok yönlü bir etkinlik olduğunu göstermektedir.

11 Kaynaklar: Aksan, Doğan (1996). Türkçenin Sözvarlığı, Ank: Engin yay. Aksan, Doğan (1982). Her Yönüyle Dil, 3.cilt, Ank: Türk Dil Kurumu yay. Benjamin, Walter (1923) Çevirmenin Görevi (Çeviren: Ahmet Cemal), Çeviri, Eylül 1979, Kültür Bakanlığı, s.49-60. Kıran, Zeynel (2001). Dilbilime Giriş, Ank: Seçkin yay. Rifat, Mehmet (1998). XX. Yüzyılda Dilbilim ve Göstergebilim Kuramları, 1.cilt, İst: YKY yay., Cogito dizisi. Saussure, Ferdinand de (1916,1985). Cours de linguistique générale, Paris: Payot. ------------------ Ele alınan sözcük ve kullanımlar: Mijoter Écouter Tourner Un paquet de.. Plaisenteries gratuites