21 Türkiye - Avrupa Birliği Vergisel ÜNİTE İlişkileri Bu Ünitede... Bu ünitede sırasıyla ele alınacak konular aşağıdadır: Avrupa Toplulukları'nın tarihsel gelişimi;türkiye -Avrupa birliği ilişkilerin gelişimi; tam üyelik hedefine yönelik olarak Türk Vergi sistemi'nin Avrupa Birliği vergi sistemine uyum sorunları; Gümrük Birliği sürecinde Türk Vergi sistemi'nin Avrapa Birliğine uyum sorunları. Çalışma Biçimine İlişkin Olarak... Türk Vergi mevzuatı ile ilgili kitaplarınızı bir kez daha okuyunuz. Avrupa Birliğinde vergi uyum çalışmaları hakkındaki bilgilerinizi önceki ünitelerden tazeleyiniz. Bu bilgiler ışığında bu üniteyi dikkatlice okuyup içerisindeki soruları cevaplayınız. - 314 -
? AVRUPA TOPLULUKLARI'NIN TARİHSEL GELİŞİMİ Avrupa Ekonomik Topluluğu, kısa adıyla AET, 1957 yılında Batı Avrupa Devletleri arasında imzalanan "Roma Antlaşması" ile kurulmuştur. Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun kurucuları olan devletler: Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya'dır. Avrupa Ekonomik Topluluğu'na hukuken ve fiilen uluslararası bir kuruluş olma niteliğini kazandıran bu antlaşma, taraf olan devletlerin onayını bir yıl bekledikten sonra, 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe girmiştir. AET'yi kuran Roma Antlaşması, 248 madde, ekler ve protokollerden oluşmaktadır. Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun nihai hedefi Avrupa'nın siyasal bütünlüğe ulaşmasıdır. Bu hedefe varmak için öngörülen ekonomik eşitliği sağlamak üzere, ilk araç olarak bir gümrük birliğinin kurulması düşünülmüştür. Böylelikle, üyeler gümrük birliği gereğince, kendi aralarındaki gümrük vergilerini sıfıra indirip, dış dünyaya ortak bir gümrük tarifesi uygulamak suretiyle ticareti engelleyen her türlü sınırlamayı kaldırarak dış ticaretlerinin genişlemesini sağlamayı amaçlamışlardır. Avrupa Ekonomik Topluluğunun kurucaları olan devletler hangileridir? Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT) 9 Mayıs 1950'de Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman Avrupa ülkelerine bir çağrıda bulunmuş ve savaş sanayinin ana maddeleri olan kömür ve çeliğin üretim ve kullanımının uluslarüstü bir organın sorumluluğunda yönetilmesini öngörmüştür. Bu öneriyi kabul eden ülkeler ileride, savaş sanayilerini birbirlerine karşı geliştirmek ve dolayısıyla birbirleriyle savaşmak olanağını bulumayacaklardır. Fransa'nın bu çağrısına Federal Almanya, Belçika, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda karşılık vermişler ve bir yıl süren görüşmelerden sonra, 18 Nisan 1951'de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kuran antlaşma Paris'te imzalanmıştır. Bu aynı zamanda, ilk Avrupa Topluluğu'nun da doğuşudur. Gerçekte Kömür ve Çelik Birliği, o dönem sanayiinin iki temel hammaddesi için altı devlet arasında bir kartel antlaşmasıdır. Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu Paris antlaşmasını imzalayan altı ülke, kömür ve çelikte giriştikleri deneyi daha başka alanlara da yaymak için çabalarını sürdürmüşlerdir. Çalışmalar ekonomik bütünleşme üzerinde yoğunlaştırılmış ve Messina'da, 1-2 Haziran 1955'de düzenlenen konferansta iki yeni Avrupa Topluluğu'nun daha kurulması kararlaştırılmıştır. Uzun süren görüşmeler ve teknik çalışmalardan sonra 25 Mart 1957'de bu kez Roma'da imzalan antlaşmalarla Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kurulmuştur. EURATOM'un amacı, atom enerjisinin barışçı amaçlarla kullanımını geliştirmektir. Avrupa Ekonomik Topluluğu ise, altı üye arasında kömür ve çelik dallarında başlatılan bü- - 315 -
? tünleşme hareketinin ekonominin diğer bütün kesimlerine yayılmasını öngörmüş ve bu nedenle AET, üç Avrupa Topluluğu'nun en kapsamlısı olarak nitelendirilmiştir. EURATOM'un kurulma amacı nedir? Altı Üyelik Toplulukların Gelişimi Roma Antlaşması'nın 1958 yılı başında yürürlüğe girmesinden sonra, topluluklar içinde tüm antlaşmaların, özellikle Roma Antlaşması'nın uygulanması açısından başarılı olarak nitelendirilebilecek bir dönem başlamıştır. Üye devletler arasındaki gümrük birliği, bütün sanayi mallarında ve tarım ürünlerinin çoğunda, Roma Antlaşması'nda öngörülen tarihten bir buçuk yıl önce, 1 Temmuz 1968'de gerçekleşmiş, ulaştırma ve enerji alanlarındaki gecikmelere rağmen, AET "geçiş dönemi" adı verilen ilk uygulama devresinin sonu olan, 31 Aralık 1969 tarihinde antlaşma ile saptanan hedeflerin çoğuna ulaşmayı başarmıştır. Topluluklara Yeni Üyelerin Katılması 1969 yılındaki "La Haye Zirvesi"nde alınan önemli bir karar da, Topluluklara katılma talebinde bulunan İngiltere, İrlanda, Danimarka ve Norveç ile konuya ilişkin müzakerelerin başlatılmasının kabul edilmesidir. İki yıl süren müzakerelerden sonra İngiltere, İrlanda ve Danimarka tam üye olarak Topluluğa, 22 Ocak 1972 tarihinde katılmış, Norveç'in katılma antlaşması ise, adıgeçen ülkede yapılan bir referandum ile reddedilmiştir. 1981 yılında Yunanistan'ın da Topluluğa katılmasıyla üye sayısı 10'a çıkmıştır. 1.1.1986 tarihinde İspanya ve Portekiz'in de katılmasıyla Topluluğun üye sayısı 12 'ye yükselmiştir. İspanya ve Portekiz'e, 7 yıllık bir uyum dönemi tanınmıştır. 1 Ocak 1995 tarihinde Avusturya, İsveç ve Finlandiya'nın da Topluluğa tam üye olarak katılımlarıyla Avrupa Birliği üyesi ülkelerin sayısı 15'e çıkmıştır. Avrupa Topluluğunun altılardan sonraki yeni üyeleri hangi ülkelerdir? Sayınız. TÜRKİYE - AVRUPA BİRLİĞİ İLİŞKİLERİ Altı Batı Avrupa ülkesinin aralarında imzaladıkları Roma Antlaşması'nın 1958'de yürürlüğe girmesinin ardından 1959 yılı Haziran ayında Yunanistan ve Temmuz ayında da Türkiye, Topluluğa katılmak için müracat etmişlerdir. Türkiye'nin ivedilikle AET'ye bağlanma isteğinin iki önemli nedeni bulunduğu, zamanın Türk yetkililerince aşağıdaki şekilde açıklanmıştır: "Türkiye uzun dönemde, Batı Avrupa da kurulabilecek siyasal bir birliğin dışında kalmak istememektedir. Öte yandan Türkiye, Gümrük Birliği içinde Yunanistana verilecek ticari tavizlerden de yoksun kalmamak amacındadır. Türkiye ile AET arasındaki görüşmeler dört yıl sürmüş ve taraflar arasında bir "ortaklık" kurmuş olan Ankara Antlaşması, 12 Eylül 1963'de imzalanarak, 1 Aralık 1964 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. - 316 -
? Türkiyenin AET'ye bağlanma isteğinin nedenleri nelerdir? Ankara Antlaşması'nın amacı 2. maddesinde açıkça ortaya konulmuştur: Antlaşma'nın amacı, Türkiye ekonomisinin hızlandırılmış kalkınmasını ve Türk halkının istihdam seviyesinin ve yaşama şartlarının yükseltilmesini sağlama gereğini tümü ile gözönünde bulundurularak, taraflar arasında ticari, ekonomik ilişkileri aralıksız ve dengeli olarak güçlendirmeyi teşvik etmektir. Ankara Antlaşması, 12 Şubat 1964'de GATT'a da sunulmuş; topluluk üyesi ülkeler ile Türkiye'nin Parlamentolarında da onaylandıktan sonra, 1 Aralık 1964'de yürürlüğe girmiştir. Ankara Antlaşması, Türkiye ile Topluluk arasında üç kademede tamamlanacak bir ortaklık ilişkisi kurmaktadır; bunlar hazırlık, geçiş ve son dönemlerdir. Hazırlık döneminde, Türkiye - AET ilişkilerinin geliştirilmesi bakımından, Türkiye herhangi bir yükümlülük üstlenmemekte olup, geçiş dönemi ve son dönem boyunca üstleneceği yükümlülükleri yerine getirebilmesi için Topluluğun yardımı ile ekonomisinin güçlendirmesi öngörülmüştür. Geçiş döneminin koşullarını, süre ve sıralarını belirlemek üzere ise Toplulukla yeniden müzakerelere başlanmış ve 23 Kasım 1970'de Katma Protokol imzalanmıştır. Geçiş Dönemi'nin hukuken başlaması, Katma Protokol'ün 1 Ocak 1973 günü yürürlüğe girmesiyle olmuştur. Ankara Antlaşması'nın Katma Protokol'le düzenlenen Geçiş Dönemi'nin 22 yıl sonunda tamamlanmasını izleyen dönemde ise "Son Dönem" başlamaktadır. Bu dönem Türkiye ile AET arasındaki gümrük birliğine dayanır. Anlaşma'nın işleyişi, Topluluğu kuran anlaşma'dan doğan yükümlülüklerin tümünün Türkiye tarafından üstlenebileceğini gösterdiğinde, akit taraflar,türkiye'nin Topluluğa katılma olanağını inceleyeceklerdir. Türkiye - AET ortaklık organları aşağıda gösterilmiştir: Ortaklık Konseyi: Akit tarafların, ortaklık rejiminin uygulanmasını ve gittikçe gelişmesini sağlamak için Anlaşma ile verilen görevlerin sınırları içinde eylemde bulunacak bir organ oluşturulmuştur. Ortaklık Komitesi: Ortaklık Konseyi'nin kararı ile kurulmuş bir "yardımcı organdır". Görevi Ortaklık Konseyi'nin gündemini hazırlamak ve Ortaklık Konseyinin vereceği talimatlara uygun olarak, Ortaklık İlişkisiyle ilgili teknik sorunlar üzerinde incelemeler yapmaktır. Karma Parlamento Komisyonu: Ortaklığın demokratik denetim organıdır. TBMM ve Avrupa parlementosu'ndan seçilen üyelerden oluşur ve yılda 3 kez toplanır. Gümrük İşbirliği Komitesi: Görevi, Ortaklık Anlaşması'nın gümrüklerle ilgili hükümlerinin doğru ve yeksenak bir biçimde uygulanması amacıyla akit taraflar arasındaki idari işbirliğini sağlamak ve Ortaklık Komitesi'nin gümrük alanında kendisine vereceği her türlü diğer görevi yürütmektir. Ankara Antlaşması ve Katma Protokol'den günümüze geçen sürede Türkiye - AET İlişkileri dönem dönem son derece sancılı olabilmiştir; tek taraflı olarak tarafların yükümlüklerini askıya aldıkları dönemler de yaşandıktan sonra Türkiye 1 Ocak 1996'dan itibaren Avrupa Birliği'nin daha - 317 -
önce gerçekleştirmiş olduğu "Gümrük Birliği" sürecinin bir tarafı olmuştur. 6 Mart 1995 tarihli gümrük birliği kararı doğrultusunda sadece sinai malları kapsayan gümrük birliği süreci Türkiye için son derece önemli bir aşamaya tekabül etmektedir. 2000'li yıllarda Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerinin nasıl evrileceği sorunu biraz da sözkonusu gümrük birliği sürecinin işleyişine bağlıdır.? Türkiye - AET ortaklık organları nelerdir? açıklayınız. TAM ÜYELİK HEDEFİNE YÖNELİK OLARAK TÜRK VERGİ SİSTEMİNİN AVRUPA BİRLİĞİNE UYUM SORUNU Daha önce de değindiğimiz gibi, Avrupa Birliği türü bir entegrasyon hareketine tam üye olmanın olmazsa olmaz koşullarından biri de vergi uyumlaştırma sürecidir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği ile gerçekleştireceği muhtemel bir tam üyelik sürecinin vergisel boyutunun temel dayanması gereken noktalarını Roma Antlaşması'nda bulabilmekteyiz. Roma Antlaşması'nın Vergilendirme ile İlgili Hükümleri Roma Antlaşması'nın 9. maddesine göre "Topluluk, mal alışverişlerinin tümünü kapsayan ve üye devletler arasında ithalat ve ihracatta alınan gümrük vergileri ile eş etkili bütün yükümlülükleri yasaklayan ve üçüncü ülkelerle ilişkilerde ortak bir gümrük tarifesinin uygulanmasına dayanan bir gümrük birliği üzerine kurulmuştur." Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre de "Avrupa Birliği içinde malların serbest dolaşımını olumsuz yönde etkileyen gümrük vergilerinin ve bu vergilere eş etkili diğer yükümlülüklerinin kaldırılması amaçlanmaktadır." Roma Antlaşması'nın 10.maddesinin 1.fıkrasına göre de "Malların serbest dolaşımı kuralı, üye devlet menşeli mallar yanında, üçüncü ülkelerden Avrupa Birliği'ne giren ve ithal işlemleri üye devletlerin herhangi birinde tamamlanmış mallara da uygulanır." Roma Antlaşması'nın yukarıda belirtilen hükümleri Türkiye'nin tam üyelik sürecinde uymakla mükellef olacağı malların vergilendirilme esaslarını belirlemektedir. Aslında, daha sonra da değineceğimiz gibi, Türkiye'nin içinde bulunduğu gümrük birliği süreci malların vergilendirilmesi esasları konusunda zaten azınsanamayacak bir uyumlaştırma gerçekleştirmektedir. Maddelerde de belirtildiği gibi Avrupa Birliği malların vergilendirilmesi konusunu gümrük birliği sorunsalı çerçevesinde çözümlemektedir. Malların tüketimi üzerine salınan vergi türü Avrupa Birliği'nde "Tüketim tipi Katma Değer Vergisi" olarak benimsenmiştir. Katma Değer Vergisi'nin bir türü olan "tüketim tipi katma değer vergisi"nin özelliklerine burada değinilmeyecektir; ancak en genel hatlarıyla bilinmesi gereken olgu, Avrupa Birliği'nde uygulanan bu verginin gayri safi milli hasılanın sadece tüketilen bölümünü vergilendirdiği, yatırım harcamalarının kapsam dışında kaldığıdır. Ülkemizde ise, 1984 yılından bu yana uygulanan Katma Değer Vergisi - 318 -
Kanunu, tümü ile bir gelir tipi katma değer vergisi (bu türün de açıklanmasına burada değinilmeyecektir) uygulaması olmayıp, bir anlamda tüketim ve gelir tipi katma değer vergisi uygulamalarının bir ara türüdür. Türkiye'nin 1984 yılında Avrupa Birliği modeline tümü ile uygun bir uygulamayı benimsememiş olmasının altında kamuya daha fazla kaynak aktarma yani mali kaygılar yatmaktadır. Birliğe tam üyelik durumunda Katma Değer Vergisi Kanunu'nda yapılacak marjinal değişikliklerle tüketim vergileri konusunda uyum sorununun çözülebileceği anlaşılmaktadır. İçki, sigara, akaryakıt gibi ürünlerin üzerine salınan özel tüketim vergieri ise mutlaka ayrı bir uyum uğraşının konusunu oluşturacaktır. Katma Değer Vergisi uygulamasının muhtemel bir tam üyelik durumunda Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki uyum sürecinin tamamlanabilmesi için yukarıda belirttiğimiz vergi yapı uyumu gerekli birinci şartı oluşmaktadır. Hem Türkiye'de hem de Avrupa Birliği'nde uygulanan tüketim vergilerinin (Katma Değer Vergisi artı özel tüketim vergileri) yapısal uyumu yani vergi türlerinin aynı olması gerekmektedir. KDV konusunda tüketim tipi katma değer vergisinin Avrupa Birliği tarafından benimsenmiş olması uyum sürecinin bu yönünü aydınlatmaktadır. Tüketim vergilerinin uyumlaştırılması sürecinde ikinci çok önemli aşama matrah uyumlaştırılması konusudur. Konunun çok teknik olabilecek detaylarına girmeden matrah uyumlaştırılması Türkiye'de ve Avrupa Birliği'nde aynı malların aynı tür tüketim vergisine tabi olması anlamında kullanılmalıdır. Bir örnek vermek gerekirse, "oyuncak" örneği konuya ilişkin çok önemli bir noktaya açıklık getirecektir. Avrupa Birliği üyesi tüm ülkelerde oyuncaklar farklı oranlarda dahi olsa tüketim vergisine tabi olmaktadırlar; oysa İngiltere'de, yıllardan beri oyuncak tüketimi üzerine vergi salınmama geleniği sürmekte idi. Bu uygulamaya gerekçe olarak da İngilizler çocukların zeka gelişimini çok olumlu etkileyen oyuncak kullanımının teşvik edilmesi gerektiğini ileri sürüyorlardı. Avrupa Birliği çerçevesinde vergi uyumlaştırma sürecinin matrah uyumlaştırılması aşamasında bu farklı uygulama sorun çıkarmaya başladı. İngilizler çok uzun süre oyuncak tüketimi üzerine vergi salınması fikrine direndiler; tartışmalar sonucunda komisyon ve İngiltere arasında bir çözüme gidildi. Çözüm İngiltere'de oyuncak tüketimi üzerine vergi salınmasına başlanması ancak vergi oranının %0 (sıfır) olarak uygulanması biçiminde oluştu. Maliyeci olmayanlar için anlamsız gelebilecek bu kararın konuyla yakından ilgilenenler için çok önemli olduğu ortadadır. Bir malın tüketimi üzerine vergi salınmaması ile o malın sıfır oranında vergilendirilmesi çok farklı konulardır. Konunun detayları burada ele alınmayan vergi muafiyet ve istisnaları kapsamında incelenmeledir. Daha da ötesi, Avrupa Birliği bütçesinin finansmanı, ağırlıklı olarak üye ülkelerin KDV matrahlarının bir bölümünden oluştuğu için, İngiltere'deki oyuncak tüketiminin KDV matrahı kapsamına girmesi Birlik bütçesinin finansmanı açısından da çok önemlidir. Muhtemel bir entegrasyon durumunda Türkiye ve Avrupa Birliği arasında da bir tüketim vergileri matrah uyumlaştırılması yani hem ülkemizde hem de Avrupa Birliği'nde aynı malların KDV kapsamına girmesi zorunlu olacaktır. Üçüncü ve son aşama da oran uyumlaştırılması aşaması olacaktır. Vergi tanım ve matrah uyumlaştırılması sonrasında KDV oranlarının da üye ülkeler arasında aynı olması gerekmektedir. Üstelik varış ülkesi ilkesinden çıkış ülkesi ilkesine geçişin yaşandığı Avrupa Birliği'nde tüketim - 319 -
? vergilerinin oranlarının farklılığının entegrasyon ve ekonomik ve parasal birlik süreci ile uyuşamadığı çok açıktır. Tam üyelik durumunda Türkiye'nin de uyguladığı katma değer vergisi oranlarını Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan oranlar seviyesine çekmesi bir zorunluktur. Gümrük Birliği modelinin tüketim vergilerinin genel çerçevesini belirlediğine daha önce değinmiştik; bu çerçevede Avrupa Birliğin'den yapılacak tüm sanai mallar ithalatından vergi alınamayacağı gibi, üçüncü ülkelerden yapılan sınai mal ithalatından elde edilecek ortak gümrük tarifesi gelirleri de ulusal bütçeye irat kaydedilemeyecektir. Ortak gümrük tarifesi gelirleri tümü ile Avrupa Birliği bütçesinin gelir kalemini oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği durumunda da Türkiye'nin kamu maliyesinin dış ticaret vergileri gelirlerinden yoksun kalacağı anlaşılmaktadır. Malların Avrupa Birliği sınırları içinde de dolaşımında Türkiye'nin yerli üretimi koruyucu /kollayıcı eşetkili bir iç vergi uygulamasına başvuramayacağı açıktır. Bu ilke Roma Antlaşması'nın 12. maddesinde açıkça belirtilmektedir: "Üye devletler kendi aralarında ithalatta ve ihracatta yeni gümrük vergileri ve eş etkili yükümlülükler koymaktan ve karşılıklı ticari ilişkilerinde uyguladıklarını artırmaktan kaçınacaklardır. Bu maddenin de yazımından çok net bir biçimde anlaşıldığı gibi, Türkiye'nin gerek gümrük birliği uygulaması sırasında, gerek ise muhtemel bir tam üyelik aşamasında kaldıracak olan gümrük vergilerini diğer bir iç vergi ile, örneğin bir özel tüketim vergisi ile, yerli üretimi kayıracak bir biçimde ikame edemeyeceği çok açıktır. Bu bağlamda, Türkiye - Avrupa Birliği gümrük birliği uygulamasının başlamasından sonra kamuoyunda tartışılan korumacılık amaçlı, yani ithal mallar üzerine daha ağırlıklı olarak salınması düşünülen bir özel tüketim vergisinin yasal dayanaktan tamamen uzak olduğu açıktır. Doğrudan vergilendirme ya da dolaysız vergiler konusunda ortada hala çok büyük boşluk yaşanmaktadır. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin dahi kendi aralarında kişisel gelir ve kurumlar vergilerinin uyumlaştırılması konusunda varılan bir anlaşma yok gibidir. Sermayenin bir üretim faktörü olarak serbest dolaşıma konu olması sermaye gelirlerinin vergilendirilmesi konusunu Avrupa Birliği'nin birinci gündem maddesine taşımıştır; ancak kurumlar vergisi konusunda, tasarrufların vergilendirilmesi konusunda Birlik içinde dahi henüz bir netliğe kavuşulmamıştır. Önümüzdeki dönemde yani Maastricht sürecinin olgunlaşmasına koşut olarak kurumlar vergisi konusunda Avrupa'da önemli gelişmeler ve uyumlaştırma çabaları beklenmektedir. Türkiye'nin bu sürece dahil olması yani tam üyelik koşullarında, sermaye gelirlerinin vergilendirilmesi konusunda yaşanacak gelişmelerin dışında kalması beklenemez. Kişisel gelir vergisinin uyumlaştırılması konusunda ise daha uzun süreler bir gelişme beklenmemektedir; bunun nedeni de, kişisel gelir vergisi mükelleflerinin verecekleri iktisadi ve yerleşime ilişkin kararlarda gelir vergisi farklılıklarının çok önemli bir belirleyici olamayacağı konusundaki düşüncedir. Roma anlaşmasının malların vergilendirmesiyle ilgili belirlediği temel hükümler nelerdir? - 320 -
Üye Devletlerde Ayrımcı Vergilendirmenin Önlenmesi Roma Antlaşması, kapsamına giren konularda, tabiiyet temeline dayanılarak yapılan bütün ayırımcı işlemleri yasaklamaktadır (Roma Antlaşması m.7). Roma Antlaşması'nın iç vergilerle ilgili hükümleri (Roma Antlaşması m.95-99), Topluluğun politikası ile ilgili üçüncü kısımda, rekabet kurallarından hemen sonra düzenlenmiştir. Bu hükümler "Dünya ticaret örgütü"nün sınırda vergi ayarlamalarına ilişkin hükümlerine koşuttur. Bu hükümler bir yandan vergilendirme alanında ulusçuluk temeline dayanılarak ayırım yapılmasını önlemeye yönelmekte, diğer yandan da üye devletlerin vergi sistemleri arasındaki rekabeti bozucu farklılıkların giderilmesini amaçlamaktadır. Muhtemel bir tam entegrasyon sürecinde de Türkiye'nin tüm vergi mevzuatını yukarıda değinilen "ulusal ayırımcılık yapmama" ilkesi doğrultusunda gözden geçirmesi, yerli üretimi, yerel tüketimi, ihracatı diğer üye devletlerin sözkonusu iktisadi faaliyetleri aleyhine özendirebilecek her türlü vergisel uygulamadan kaçınması gerekecektir. Türkiye'nin 1996 başından itibaren girdiği gümrük birliği süreci muhtemel bir tam üyelik sürecine çok önemli bir hazırlık aşaması niteliği taşımaktadır. Gümrük Birliği Sürecinde Türk Vergi Sisteminin Avrupa Birliği'ne Uyumu Gümrük Birliği sürecinde Türk Vergi Sistemi'nin Avrupa Birliği'ne uyumu konusunda incelememiz gereken temel metin hiç kuşkusuz kamuoyunda Gümrük Birliği Kararı diye bilinen 6 Mart 1995 tarihli Türkiye -AT 36. Ortaklık Konseyi toplantı metnidir. Sözkonusu metnin 4.kısmının 5. bölümü gümrük birliği sürecinin vergilemeye ilişkin konularını düzenlemektedir.? Doğrudan Vergilendirme Metnin 47. maddesi doğrudan vergilendirmeye ilişkindir: "Bu karar kapsamında hiçbir hükmün; Taraflardan birinin bağlı bulunduğu herhangi bir uluslararası anlaşma veya bağlı olduğu başka bir düzenlemeyle vergi alanında elde ettiği avantajları diğer tarafa teşmil edici; Taraflardan birinin vergiden kaçınılmasını veya vergi kaçakçılığını önlemeyi amaçlayan tedbir almasını veya uygulamasını engelleyici; Taraflardan birinin, yerleşik oldukları yer itibariyle benzer durumda olmayan vergi mükelleflerine, kendi vergi mevzuatında yer alan hükümlerini uygulama hakkını engelleyici; etikisi olamayacaktır." Madde 47'den de kolayca anlaşılacağı gibi, Gümrük Birliği kararı çerçevesinde doğrudan vergilemeye ilişkin spesifik bir düzenleme sözkonusu değildir; maddede sadece, detaylı bir biçimde daha önce değinilen "üye ülkelerde ayrımcı vergilemenin önlenmesine ilişkin ilkenin" gümrük birliği bölgesine dahil olan Türkiye'ye de genelleştirildiği ortaya çıkmaktadır. Gümrük Birliği kararı çerçevesinde Türkiye açısından doğrudan vergilemeye ilişkin yapılacak düzenlemeler nelerdir? - 321 -
? Dolaylı Vergilendirme Aynı metnin 48.maddesi de dolaylı vergilendirmeye ilişkin hükümler içermektedir: Hiçbir akit taraf, diğer tarafın mallarına, benzeri ulusal mallara dolaylı veya dolaysız şekilde uyguladıklarından daha yüksek dolaylı veya dolaysız bir iç vergi uygulamayacaktır. Akit taraflardan hiçbiri, diğer tarafın ürünlerine, başka ürünlere dolaylı koruma sağlayacak nitelikte iç vergi uygulamayacaktır. Türkiye ile Topluluk arasındaki ticarette, ihraç edilen malların geri ödenen iç vergileri, doğrudan veya dolaylı olarak, bu mallar üzerine konulan iç vergiler miktarını aşamaz. Akit taraflar, bu kararın yürürlüğe girdiği tarihte yukarıdaki kurallarla çelişen tüm hükümleri iptal edeceklerdir." Madde 48'den de anlaşıldığı gibi, dolaylı vergilerle ilgili gümrük birliği sürecindeki düzenlemeler bir anlamda Roma Antlaşması'nın 95 ve 96. maddelerinin tekrarı niteliğindedir. Maddenin 1. fıkrası Topluluğun "ulusal tercih" yapmama ilkesinin bir yansımasından ibarettir. Daha önce de değindiğimiz gibi iç vergilemeden yararlanarak açık ya da örtük korumacılık uygulamaları ilgili fıkra ile çok net bir biçimde engellenmektedir. Maddenin 2. fıkrası da Roma Antlaşması'nın 96. maddesinin bir tercümesi niteliğindedir; bir dönem ülkemizde çok tartışılan vergi iadesi kavramına açıklık getiren ve uygulamanın sınırlarını belirleyen bir yasal çerçeve oluşturulmuştur. Daha önce de değindiğimiz gibi, varış ülkesi ilkesi uygulamasından, çıkış ülkesi ilkesine doğru yaklaşıldıkça yani dolaylı vergilemede daha kapsamlı bir uyumlaştırma süreci ve Türkiye'nin bu sürece daha aktif katılımı gerçekleştikçe, bu maddenin de pratikte bir önemi kalmayacaktır. Türkiye açısından Dolaylı vergilerle ilgili gümrük birliği sürecindeki düzenlemeler nelerdir? Tartışınız. Özet Avrupa Ekonomik Topluluğu kısaca AET, 1957 yılında Roma Anlaşması ile Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya arasında kurulmuştur. Bu topluluğun son amacı Avrupa'nın siyasal bütünlüğe ulaşmasıdır. Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu ise 1950 yılında Fransa'nın önderliğinde diğer avrupa ülkelerine çağrıda bulunarak savaş sanayiinin ana maddeleri olan kömür ve çeliğin üretim ve kullanımının uluslarüstü bir organın sorumluluğunda yönetilmesini öngörmüşlerdir. 1951'de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nu kuran anlaşma Paris'te imzalanmış ve aynı zamanda ilk Avrupa Topluluğu da doğmuştur. Daha sonra AET ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu 1957 yılında kurulmuş, fakat AET altı üye arasında kömür ve çelik dallarında başlatılan bütünleşme hareketinin ekonominin diğer bütün kesimlerine yayılmasını öngörmüş ve bu nedenle AET üç Avrupa Topluluğu'nun en kapsamlısı olarak nitelendirilmiştir. Daha sonra günümüze kadar üye sayısı 15'e kadar yükselmiştir. Türkiye - 322 -
1959 yılında topluluğa müracat etmiş 1995 tarihinden itibaren gümrük birliği kararı doğrultusunda sadece sınai malları kapsayan gümrük birliği uygulamalarına başlanmıştır. Tam üyelik için Türkiye'nin Türk Vergi Sisteminde çeşitli değişiklikler yapılmaktadır. Bunların başında KDV gelmektedir. Vergi uyumlaştırılması konusunda ilk çalışmaların sonucu dolaylı vergilerde vergi uyumlaştırılması konusunda alınmıştır. Bunun yanında diğer vergilerle ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Sorular 1. Avrupa Ekonomik Topluluğu kaç yılında kurulmuştur? a. 1948 b. 1957 c. 1961 d. 1980 e. 1970 2. AET'nin kurucu üyeleri aşağıdakilerden hangisi değildir? a. Almanya b. Fransa c. Türkiye d. İtalya e. Belçika 3. AET ile Türkiye arasındaki ilk antlaşma aşağıdakilerden hangisidir? a. Ankara Antlaşması b. Lozan Antlaşması c. Roma Antlaşması d. Moskova Antlaşması e. Hiçbiri 4. AET ile Türkiye ortaklık organları aşağıdakilerden hangisi değildir? a. Ortaklık konseyi b. Ortaklık divanı c. Ortaklık komitesi d. Gümrük birliği komitesi e. Karma Parlamento Komisyonu - 323 -
5. AET'nin temelinde yatan anlaşma aşağıdakilerden hangisidir? a. Maastricht Antlaşması b. Lozan Antlaşması c. Ankara Antlaşması d. Roma Antlaşması e. Hiçbiri - 324 -