DERİ VE YAN OLUŞUMLARI (İNTEGÜMENTLER)



Benzer belgeler
DERİ VE EKLERİ. Doç. Dr. Belgin CAN

Örtü Epiteli Tipleri:

Deri Deri nedir? Derinin Fonksiyonları. Derinin Tabakaları

Epitel hücreleri glikokaliks denen glikoprotein örtüsü ile çevrilidir. Epitel hücrelerinin birbirine yapışmasını sağlar. Epitel hücrelerinin üzerine

HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ. YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111

DOKU. Dicle Aras. Doku ve doku türleri

SİNİR HÜCRESİ ( NÖRON) PERİFERİK SİNİR

Hücre. 1 µm = 0,001 mm (1000 µm = 1 mm)!

ENDOTEL YAPISI VE İŞLEVLERİ. Doç. Dr. Esra Atabenli Erdemli

Deri, vücudun sa lam ve koruyucu dı örtüsüdür. Salgı bezleri, tırnaklar,tüyler ile deri bir organ ve sistemdir. En geni organdır (Yakla ık 1.

Özofagus Mide Histolojisi

A. TOHUMLU BİTKİLERİN TEMEL KISIMLARI

11. SINIF KONU ANLATIMI 32 DUYU ORGANLARI 1 DOKUNMA DUYUSU

2) Deri ve epidermal oluşumların meydana gelişi :

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

Deri (Cilt) Fonksiyonel & Klinik Anatomisi ve Fizyolojisi

Organizmanın en sert dokusudur. Kemik dokusunun hücreler arası maddesinin içinde kollajen teller ve inorganik elemanlar bulunur. İnorganik elemanlar

Kozmetiklerin Sınıflandırılması

Mikroskobun Yapımı ve Hücrenin Keşfi Mikroskop: Robert Hooke görmüş ve bu odacıklara hücre demiştir.

Epidermal bazal hücrelerden veya kıl folikülünün dış kök kılıfından köken alan malin deri tm

Deri Tümörleri Pratik Ders İçeriği

II.Hayvansal Dokular. b.bez Epiteli 1.Tek hücreli bez- Goblet hücresi 2.Çok hücreli kanallı bez 3.Çok hücreli kanalsız bez

Özel Histoloji, Prof. Dr. Attila Tanyolaç. Veteriner Özel Histoloji, Prof. Dr. Aytekin Özer. Temel Histoloji, Prof. Dr.

KAS DOKUSU. Kontraksiyon özelliği gelişmiş hücrelerden oluşur Kas hücresi : Fibra muskularis = Kas teli = Kas iplikleri

Hücre Nükleusu, Nükleus Membranı, Nükleus Porları. Doç. Dr. Ahmet Özaydın

HİSTOLOJİ. DrYasemin Sezgin

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücrenin fiziksel yapısı. Hücre membranı proteinleri. Hücre membranı

İSKELET YAPISI VE FONKSİYONLARI

LENFOİD SİSTEM DR GÖKSAL KESKİN ARALIK-2014

Çekirdek 4 bölümden oluşur Çekirdek zarı: karyolemma Kromatin: Chromatin Çekirdekcik: Nucleolus Çekirdek sıvısı: karyolymph

TİMUS DR. OKTAY ARDA DR. OKTAY ARDA 1

BAĞ DOKUSU. Gevşek Bağ Dokusu Sıkı Bağ Dokusu (Düzenli, Düzensiz) Özelleşmiş Bağ Dokusu

KAN DOKUSU. Prof. Dr. Levent ERGÜN

Anatomik Sistemler. Hastalıklar Bilgisi Ders-2 İskelet-Kas-Sinir Sistemleri

Bağ doku. Mezodermden köken alır. En Yaygın bulunan dokudur ( Epitel, Kas, Kemik sinir)

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

İnsanda Destek ve Hareket Sistemi

ADIM ADIM YGS-LYS 33. ADIM HÜCRE 10- SİTOPLAZMA 2

Endokrin Sistem. Paratiroid Tiroid Pankreas Surrenal bez. Dr.Murat TOSUN

Tıp Fakültesi 1. Sınıf Genel Histoloji Laboratuvar Ders Programı

Solunum Sistemi Fizyolojisi

CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ Beslenme Boşaltım Üreme Büyüme Uyarıları algılama ve cevap verme Hareket Solunum Hücreli yapı

Kas Dokusunun Gelişimi. Doç.Dr. E.Elif Güzel

ADIM ADIM YGS LYS. 73. Adım ÜREME BÜYÜME GELİŞME EMBRİYONİK ZARLAR İNSAN EMBRİYOSUNUN GELİŞİMİ-1

Bütün hücrelerin olmazsa olmazları. Plazma zarı Yarı-sıvı sitosol Kromozom Ribozom

LABORATUVAR-6 KONU-2 Hücre - IV.Kromozomlar ve Genler

KASLAR (MUSCLE) 6. HAFTA. Yrd. Doç. Dr. Kadri KULUALP Yrd. Doç. Dr. Önder AYTEKİN

ÜNİTE 4 DÜNYAMIZI SARAN ÖRTÜ TOPRAK

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI

KALP KASI Kalpte ve kalpten çıkan büyük damarlarda bulunur. Miyofilamanların organizasyonu iskelet kasındakilerle aynıdır; histolojik kesitlerde

Dokular Dokuların sınıflandırılması ncelenecek preparatların hazırlanma basamakları ncelenecek preparatlar Yanak epitelinden preparat hazırlama 7

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 102: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ. KOCAELİ SAĞLIK YÜKSEKOKULU Dr. Sibel Köktürk HÜCRE

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...

Düz Kas. Nerede???? İçi boş organların duvarı, Kan damarlarının duvarı, Göz, Kıl follikülleri. Mesane. Uterus. İnce bağırsak

BMM307-H02. Yrd.Doç.Dr. Ziynet PAMUK

Sıkı bağ dokusu yapısında parankimi yada dalak pulpasını. birbiriyle devamlılık gösteren bölümlere ayıran trabekulaların

Dr. İhsan ESEN Fırat Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinoloji Kliniği

FTR 231 Fonksiyonel Nöroanatomi. Nörobiyolojik Tanımlar. yrd.doç.dr.emin ulaş erdem

LİPOPROTEİNLER. Lipoproteinler; Lipidler plazmanın sulu yapısından dolayı sınırlı. stabilize edilmeleri gerekir. kanda lipidleri taşıyan özel

KANATLILARDA ZYGOTE TAN SONRAKİ GELİŞMELER

11. SINIF KONU ANLATIMI 42 SİNDİRİM SİSTEMİ 1 SİNDİRİM SİSTEMİ ORGANLARI

GÖRSEL OLMAYAN DUYU SİSTEMLERİ

Hücre canlının en küçük yapı birimidir.

Hücre yüzey özelleşmeleri. Doç. Dr. Çiğdem KEKİK ÇINAR

İnsan vücudunda üç tip kas vardır: İskelet kası Kalp Kası Düz Kas

KASLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER. Kasların regenerasyon yeteneği yok denecek kadar azdır. Hasar gören kas dokusunun yerini bağ dokusu doldurur.

5 Pratik Dermatoloji Notları

HÜCRE İSKELETİ 1. Prof. Dr. Melek ÖZTÜRK Prof. Dr. Müjgan CENGİZ

ÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ

Fizik Antropoloji Anabilim Dalına ait dersler, Antropoloji Lisans Programı dahilinde verilmektedir. Fizik Antropolojiye Giriş.

HÜCRE. Yrd.Doç.Dr. Mehtap ÖZÇELİK Fırat Üniversitesi

HÜCRE FİZYOLOJİSİ PROF.DR.MİTAT KOZ

Gram (+)Bakterilerde Duvar Yapısı Gram (-) Bakterilerde Duvar Yapısı Lipopolisakkaritin Önemi

Doğada yaşayan canlıların tamamı hücrelerden oluşmuştur. Canlılardan bazıları tek bir

TEMEL İLK YARDIM VE ACİL MÜDAHALE

ARI ZEHİRİ BİLEŞİMİ, ÖZELLİKLERİ, ETKİ MEKANİZMASI. Dr. Bioch.Cristina Mateescu APİTERAPİ KOMİSYONU

Çayın Bitkisel Özellikleri

Kalın Barsak Mukoza. Villi yoktur Kıvrımlar yoktur. Distal bölümde (Rectal) vardır DR. OKTAY ARDA

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 102: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ

Displastik nevüs?malign melanom? Prof. Dr. Cuyan Demirkesen İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi

Hücreler arası Bağlantılar ve Sıkı bağlantı. İlhan Onaran

Kanın fonksiyonel olarak üstlendiği görevler

b. Amaç: Histoloji ders içeriği ile ilgili genel bilgi öğretilmesi amaçlanmıştır.

HÜCRE #6 HÜCRE İSKELET ELEMANLARI ÇEKİRDEK SELİN HOCA

OTONOM SİNİR SİSTEMİ (Fonksiyonel Anatomi)

YAŞLANMAYLA DERİDE MEYDANA GELEN DEĞİŞİMLERİN İNCELENMESİ

BİYOLOJİ DERS NOTLARI YGS-LGS HÜCRE

KARACİYER SAFRA KESESİ. Dr. Oktay Arda

ECH 208 KOZMETİK ÜRÜNLER. 2.Hafta Ders Notları Deri ve Bakımı

BİTKİSEL DOKULAR (DEVAM)

Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar

Akciğerin Embryolojisi Akif Turna

LENF DÜĞÜMÜ DR. OKTAY ARDA

Kemik Doku. Prof.Dr.Ümit Türkoğlu

Öğr. Gör. Dr. İlker BÜYÜK, Botanik, 3. Hafta: Bitkisel Dokular KOLONİ VE DOKULAŞMA

Doç. Dr. Alev Gürol BAYRAKTAROĞLU

KAS DOKUSU. Prof.Dr. Ümit TÜRKOĞLU

SUTURASYON UMKE.

Göz Fonksiyonel & Klinik Anatomisi ve Fizyolojisi

Transkript:

DERİ VE YAN OLUŞUMLARI (İNTEGÜMENTLER) Deri vücudun dış yüzeyini sarıp toplam vücut ağırlığının %15-20 sini kaplayan en geniş organdır. Deri iki tabakadan meydana gelmiştir; 1-Epidermis: Ektodermden köken almış özel bir tip epiteldir (Kornifiye çok katlı yassı epitel). 2-Dermis (Corium): Epidermisin altında yer alır. Mezodermden köken almış vasküler sıkı bağ dokusudur. Dermis bir müköz membranın lamina propriasına eşdeğerdir. İçlerinde Meissner cisimcikleri bulunur, bunlar epidermisin alt sınırına yakın yerleşmişlerdir. Epidermis ve dermis birbirlerine sıkıca yapışmıştır, bu şekilde kalınlığı 0.5-4 mm arasında değişen bir membran oluştururlar. Kalınlık vücudun bazı yerlerinde daha fazla olabilir. Dermisin altında, karakteri areolardan adiposa değişkenlik gösteren bir gevşek bağ dokusu tabakası daha bulunur. Bu bölge gross anatomide superficial (yüzeysel=subkütanöz) fasia olarak bilinir, bazen hipodermis olarak da adlandırılır, fakat derinin bir parçası olarak düşünülmez. Dermis hemen altında yer alan hipodermise bağ dokusu lifleri ile bağlanmıştır; bu lifler bir tabakadan diğerine geçerler. Süperfisyal (Subkütanöz) fasia vücudun bir çok bölgelerinde derinin hareketliliğine olanak sağlar. Yalnızca el ayası ve ayak tabanı gibi vücudun bazı bölgelerinde derinin hareketliliği sınırlıdır. Bu bölgelerde dermis ve hipodermisi birleştiren lifler sıkıca kenetlenmiştir. Soğuk iklimde yaşayan kişilerin subkütanöz fasiasında yağ dokusu daha kalındır. Derinin serbest yüzeyi gözle de görülebilen bir dağ silsileleri görünümüne sahiptir. Çeşitli yönlere doğru olan bu dağ silsileleri en belirgin olarak el ayasında, parmak iç yüzeylerinde ve ayak topuğunda görülür. Derinin dış yüzey görünümü dermis yüzeyi manzarasını takip eder (dermal ridges) ve esas olarak herediter faktörlerle tayin edilir. Dolayısıyla, kesitlerde, epidermis ile dermis arasındaki sınır düzgün değildir (Dağ silsilesi görünümü = Deri izleri = Parmak izi = Ridges). Deri izlerinin gelişmesinde farklılıklar vardır ve bu izlere alında, dış kulakta, perineumda ve skrotumda rastlanmaz. Parmağa ait deri izlerinin kriminolojide kullanıldığını biliyoruz. Parmak izleri her şahısta farklı özellik gösterir ve fötal hayatın 3. ve 4. ayında geliştikten sonra bir daha silinmez, ancak genişleyebilirler. Epidermal kökenli deri yan oluşumları: Kıl follikülleri ve kıllar Ter (sudoriferöz ) bezleri Yağ bezleri (sebaceous) bezleri Tırnaklar Meme bezleri Derinin ana fonksiyonları: Çevreden gelen fiziksel, kimyasal ve biyolojik ajanlara karşı bir bariyer görevi görür. Lenfatik dokudaki effektör hücrelere İmmünolojik bilgi sağlar. Vücut sıcaklığını ve su kaybını regüle ederek homeostazisi sağlar. Çevreden gelen duyuların sinir sistemine aktarılmasını sağlar. Hormonlar, sitokinler, büyüme faktörleri ve aktif hormonal moleküllere dönüşecek olan prekürsör molekülleri (vit. D) salgılayarak endokrin fonksiyon görür.

Yağ bezleri, ter bezleri ve apokrin bezlerin ekzokrin fonksiyonu nedeniyle atılımda rol alır. Genel olarak, deri ince ve kalın olarak ikiye ayrılır. Kalın deri el ayalarında ve ayak tabanlarında bulunur. İnce deri ise vücudun geri kalan kısımlarını örter. Şunu hatırdan çıkarmamak gerekir ki; ince ve kalın deri denince bütün deri kalınlığı kastedilmemektedir. İnce ve kalın deyimleri yalnızca epidermise özgüdür. Esas anlamda ince deri (bütünü ile) kalınlığı vücudun değişik bölgelerinde farklıdır ve bu farklılık tamamen dermisin kalınlığına bağlıdır. Ekstensör yüzeylerin dermisi genellikle fleksör yüzeylerin dermisinden daha kalındır, fakat her iki bölgede ince olarak sınıflandırılan epidermise sahiptir. Epidermis Epidermis keratinize çok katlı (stratifiye) yassı epitel özelliğinde olup, 4 farklı tip hücre içerir. 1- Keratinositler 2- Melanositler 3- Langerhans Hücreleri 4- Merkel hücreleri Epidermiste en fazla bulunan hücre tipi keratinositlerdir. Oldukça farklılaşmış hücre tipleri olan, keratinositler keratin üretirler. Bunun sonucunda deri epidermisinin yüzeysel tabakalarında ölü hücrelerden oluşan tabaka oluşur. Bu yüzeysel keratinize hücreler sürekli atılırlar. Ve epidermisin bazal tabakasındaki hücrelerin mitotik aktiviteleri sonucunda devamlı bir epitel yenilenmesi vardır. Çoğalan hücreler yüzeye doğru hareket ederler ve keratin üretirler, sonuçta keratin sitoplazmanın büyük bir kısmını doldurur ve hücre ölerek yüzeyden atılır. Bundan dolayı epidermisin tüm tabakalarındaki keratinositler hücresel proliferasyon ve büyüme, yüzeye doğru hareket ve farklılaşma, ölüm ve atılma safhalarını gösterirler. El ayası ve ayak tabanlarının epidermisi Epidermis bu bölgelerde oldukça kalın olup, maksimum tabakalanmayı ve hücresel differansiyasyonu gösterir. Işık mikroskobu ile incelendiğinde 5 stratum ya da tabaka içerdiği görülür. Yüzeyden derine doğru bu tabakalar sıra ile şu şekilde dizilirler; 1- Stratum Korneum (En dış yüzeyde bulunan boynuzumsu tabaka), 2- Stratum Lusidum, 3- Stratum Granulosum, 4- Stratum Spinosum (Dikenli hücre tabakası), 5- Stratum Germinativum (Stratum bazale), dermis üzerine oturmuştur. Stratum Germinativum (Stratum bazale) Tek tabaka halinde düzenlenmiş, prizmatik hücrelerden oluşmuştur. Bu hücreler epidermisin stem hücreleridir. Her bir hücre, bazal yüzünde kısa, ince sitoplazmik uzantılara sahiptir. Dişe benzeyen bu uzantılar hemen altındaki, bazal laminada bulunan ceplere oturmuştur, böylece epitel dermise kenetlenmiş olur. Elektron mikroskopik incelemelerde bazal laminaya bakan yüzeyde hücrelerde sitoiskelet olarak bulunan intermediate filamentlerini bazal laminaya bağlayan sayısız hemi desmozomlara sahip oldukları görülür. Ayrıca aktin filamentlerini bazal laminaya bağlayan fokal adhezyon bölgeleri de mevcuttur. Yan kenarlarında ise tam desmozomlarla birbirlerine tutunmuşlardır. Hücreler arasındaki bu desmozomlar

epidermis hücrelerinin birbirine sıkıca tutunmasında önemli rol oynarlar. Sitoplazma içinde tek tek veya gruplar halinde tonofilamanlar görülür. Bu filamanlar özellikle desmozomlara yakın yerleşim gösterirler. Stratum germinativum hücreleri bazofiliktir. Bunun nedeni çoğalmayı sağlamak için fazla miktarda ribozom içermesidir. Bu tabakadaki hücreler mitozla bölünerek keratinositleri oluştururlar ve oluşan yeni hücreler bir üst tabakaya ilerlerler. Hücrelerin bazal yüzeylerinde ayrıca diffüzyonla ilgili olan pinositotik vesiküller bulunmaktadır. Bazaldeki bu hücrelerin sitoplazmalarında komşu melanositlerden transfer edilen melanin pigmenti de bulunmaktadır. Stratum Spinosum: Bir kaç tabaka kalınlığındadır. Hücreleri hafifçe birbirlerinden ayrılmış olup, düzensiz bir yüzeye sahiptir. Polihedral şekilli hücrelerdir. Hücreler yüzeye doğru ilerledikçe düzleşir (Yassılaşır). Hücrelerin (keratinosit, diken hücreleri) yüzeyinde dikenimsi uzantılar gözlenir, bu uzantılar komşu hücrelerin aynı şekildeki uzantıları ile karşılaşarak hücreler arası köprüleri oluşturur. Fakat böyle durumlarda iki hücre arasında sitoplazmik devamlılık yoktur, elektron mikroskopide desmozomların varlığı gösterilmiştir. Işık mikroskobunda bu desmozomların yaptığı dikenimsi çıkıntılara Bizzozero nu nodları denir. Hücreler aslında bağımsız bir bütündür. Bu tip hücrelerin sitoplazması bazofiliktir ki fazla miktarda RNA'nın bulunmasına işarettir, dolayısı ile protein sentezi akla gelecektir ve böylecede büyüme ve hücre bölünmesi açıklanmış olur. Sitoplazmada görülen pek çok filamanlar tonofibrilleri oluşturur. Bunların büyük bir kısmı sitoplazmik uzantılara giderek desmozomların yapısında yer alır, fakat hücre membranları arasına uzanmazlar. Tonofibrillerin keratinin esas prekürsörleri oldukları düşünülmektedir. Sitoplazmada ayrıca membranla örtülü granüller de yer alır. Bazal kısımda bu granüller çoğunlukla Golgi apparatus yakınında bulunur, fakat yüzeysel kısımlarda sitoplazmanın her tarafına dağılmış olarak görülür. Tahmin edildiğine göre bu granüller hücreler arası materyalin oluşmasına katkıda bulunur veya hücre zarının iç yüzüne yakın yerlerde dens materyali depolayabilirler. Yukarıda bahsedilen iki tabaka (stratum germinatium ve stratum spinosum) birlikte malpighi tabakasını oluşturur (Stratum [ya da rete] Malpighii). Stratum Granulosum: 3-5 tabaka halinde düzenlenme gösteren, yassılaşmış hücrelerden meydana gelmiştir. Hücrelerin uzun eksenleri deri yüzeyine paraleldir. Sitoplazmalarında düzensiz biçimde keratohyalin granülleri bulunur. İlk defa bu tabakada belirginleşen düzensiz biçimli keratohyalin granülleri bazı asit boyalarla ve belirli bazı bazik boyalarla boyanırlar. Koyu boyanan bu granüllerden dolayı stratum granulosum hücreleri belirgin şekilde görülür. Bu granüller; str. korneumdaki keratin filamentlerini birleştiren flaggrin proteinlerinin prokürsörleri olan sistin ve histidinden zengin protein içerirler. Böylece bu intermediyer filamanların sitoplazma içerisinde kompartmanlara ayrılmalarını sağlarlar. Keratohyalin granüllerinin kökeni belli olmamakla beraber yumuşak keratinin formasyonu olayına katkıda bulundukları görülmektedir. Bu granüller hacim ve sayıca büyür, sonuç olarak çekirdek daha az belirgin hale geçer ve soluk boyanır, daha sonra da dejeneratif değişikliklere uğrar. Sonunda granüller tonofibriller ile ilişki kurar ve hücrelerarası temas zayıflar. Epidermis hüceleri bu tabakada ölür. Keratinizasyon ilerledikçe otofagazomların sayıları keratinositlerin sitoplazmasında son derece artar. Otofagozomlar içerisinde lizozomal enzimler ile sindirim sonucu hücresel organeller kaybedilir. Granüler tabakada yer alan keratinositler aynı zamanda keratinozomlar veya küçük, membranla çevrili granüller (Lamellar cisimler) içerirler Bu granüller Golgi

apparatusunda yapılırlar ve hücre periferine doğru hareket ederek sonuçta hücrelerarası aralıklara boşalırlar. Atılan bu materyalin yabancı maddeler özellikle su için bir penetrasyon bariyeri oluşturdukları düşünülmektedir. Gerçektende epidermisin derin ve yüzeysel tabakaları suya geçirgendirler, fakat merkezi stratum granolusum tabakası ise suyu geçirmemektedir. Bu tabaka epidermis hücrelerinin öldüğü tabakadır. Stratum Lusidum: 3-5 hücre kalınlığında soluk renkli, berrak, ışığı geçirgen (translusent) tabakadır. Hücrelerini tek tek görebilmek çok zordur. Düzleşmiş olan bu hücreler sıkıca bir araya gelmişlerdir. Çekirdek ya yoktur ya da belirgin değildir. Sitoplazma yarı sıvı halde keratohyalini içerir ki bu oluşum bir alt tabakadır ki hücrelerde bulunan keratohyalin granüllerinden köken almıştır. Keratohyalin tonofibriller arasında dağılmıştır, buralarda tonofibriller deri yüzeyine paralel dizilmişlerdir. Stratum lusidum tabakasında yer alan hücrelerde asidofilia ve reflaktiliteden sorumlu eleiden granülleri bulunmaktadır. Bu granüllerin fonksiyonları bilinmemektedir. Stratum Korneum: 5. ve yüzeye bakan en dış tabaka olan stratum korneum berrak, yassı ve ölü hücrelerden oluşur. Bu hücreler artan bir şekilde (giderek) düzleşir ve birbirleri ile birleşir. Çekirdek yoktur ve sitoplazma yerini tamamen keratine bırakmıştır. Keratin ve tonofilamanlar giderek artan bir şekilde birbirleri ile kaynaşır ve filaman-matriks kompleksini meydana getirirler. Keratinize olmuş bu hücrelerin kalın olan plasma membranları dışta bir kılıf oluştururken, bu tabakanın derinindeki ekstrasellüler lipid tabakası epidermisin su bariyerinin ana bileşenini oluşturur. Derideki keratin yumuşak keratin olup, sülfür yönünden fakirdir. Tırnak ve kıl korteksindeki keratin ise sert keratindir. Stratum korneumun en yüzeysel tabakaları (bazen stratum disjunctum olarak tanımlanır) düz, boynuzumsu tabakalar halindedir ve devamlı olarak desquamasyona uğrarlar (dökülürler). Ancak alt katlarda mitozla devamlı çoğalan hücreler dökülenlerin yerini alırlar. Avuç içi ve ve parmak uçlarındaki keratin tabaka nasır oluşumunda daha fazla kalınlaşacaktır. Stratum korneum eozin ile pembe boyanır ve preparasyonda sıklıkla ufalanır. Mitozla çoğalma başlıca stratum germinativumda görülür, oluşan bu yeni hücreler keratinizasyon sırasında yüzeye doğru iletilirler. Stratum korneum tabakasının kalınlığı ince ve kalın deri arasındaki ana farktır. Genel Vücut Yüzeyi Epidermisi Vücudun diğer yüzeylerini örten epidermis el ayası ve ayak tabanı epidermisinden hem daha incedir ve hem de daha basit yapıdadır. Epidermisin bütün tabakalarının kalınlığı azalmıştır ve stratum lusidum kaybolmuştur. Stratum germinativum genellikle aynı kalır, fakat stratum spinosum iyi gelişmiş değildir. Stratum granulosum bir, iki sıra halinde hücrelerden oluşabileceği gibi bu tabaka bulunması gereken yerde, dağınık vaziyette yer almış hücreler tarafından da simgelenebilir. İnce derinin kalınlığının az olması belki de bu bölgelerde keratinizasyonun daha az belirgin olmasına ve devamlılık göstermemesine bağlıdır. Epidermiste devamlı bir yenilenme ve değişim söz konusudur. Stratum germinativumda sürekli bir mitoz olayı gözlenirken stratum korneumda dökülme şeklinde hücre kaybı görülür. Yetişkin bir insanda, stratum germinativumda oluşan bir hücre 3-4 hafta sonra yüzeyden atılır. EPİDERMİS HÜCRELERİ

1- Keratinositler Epidermisin en fazla bulunan hücreleri olup, stratum bazaleden köken alırlar. Iki önemli aktiviteye sahiplerdir: Epidermisin major heteropolimerik yapı proteini olan keratin (sitokeratin) üretmek Epidermal su bariyerinin yapısına katılmak. Bazal tabakadaki keratinositler sayısız serbest ribozom, 7-9 nm çaplı intermediate (keratin) filamentleri, bir küçük Golgi kompleksi ve GER içermektedirler. Serbest ribozomları nedeniyle bazofilik olan keratinositlerin sentezledikleri keratin daha sonra tonofilament adı verilen keratin filamentlerini birleştirecektir. Hücreler stratum spinozum tabakasına ulaştıklarında keratin filamentleri gruplar oluşturarak ışık mikroskobunda görülebilir hale gelirler. Bu demetlere tonofibril adı verilir. Stratum spinosum tabakasının üst kısımlarında keratinositler içerisindeki serbest ribozomlar keratohyalin granülleri sentezlemeye başlarlar. Keratohiyalin granülleri stratum granulozum tabakasındaki hücrelerin belirgin bir özelliğidir. Keratohyalin granülleri intermediate filamentler ilişkili 2 önemli protein içerir: filaggrin ve trikohiyalin. Keratinositlerde flaggrin ekspresyonu apoptozun klinik markırı olarak kullanılır. Keratinositlerde granül miktarı arttığında, granül içeriği keratinosit sitoplazmasına salınır. Flaggrin ve trikohyalin keratin filament kümelerinin tonofibriller halinde düzenlenmesinde fonksiyon görürler. Böylece granüler hücrelerin kornifiye hücrelere dönüşme işlemi olan keratinizasyon gerçekleşmiş olur. Bu işlem 2-6 saatte gerçekleşir, böylece hücreler stratum granulozumdan ayrılarak korneuma geçerler. Bu durumdaki keratin fibril formu yumuşak keratindir. Granüler hücrelerin keratinize hücreler haline değişimi sırasında çekirdek ve organeller kaybolur, plazma membranı kalınlaşır. Stratum korneumdaki yüzeyel keratinositlerin dökülmesi ise hücre desmozomlarında proteolitik bozulma tarafından regüle edilmektedir. Epidermal su bariyeri: Memelilerde homeostasisin devamı için esastır. Farklanan keratinositler tarafından 2 ana aşamada oluşturulur: Stratum spinosum tabakasındaki keratinositler keratohyalin granülleri dışında membranla çevrili lameller cisimcikler (membranla örtülü granüller) de üretirler. Sadece memeli epidermisinde bulunan bu cisimcikler tübüler ya da ovoid şekilli membranla örtülü organellerdir. Spinozum ve granulozum hücreleri glikosfingolipidler, fosfolipidler, seramidler,asidik sfingomiyelinaz ve sekretuvar fosfolipaz A2 gibi probariyer lipidleri ve bu lipidler ile ilişkili enzimleri içeren heterojenöz bir karışım sentezlerler. Bu karışım Golgi kompleksinde lameller cisimler haline getirilir. Lameler cisimcikler ayrıca proteazlar (katepsin D, asit fosfataz, glikosidaz, proteaz inhibitörleri) da içerir. Bu granülerin içeriği str. granulozum ve str. korneum arasındaki intersellüler boşluğa ekzositozis yolu ile salgılanır. Bu intersellüler lipid lamellalarının düzenlenmesi epidermal su bariyerinin oluşumundan sorumludur. Ayrıca lameller cisimcikler; bariyer oluşumundaki majör rolleri dışında kornifiye kılıfın oluşumu, kornifiye hücrelerin dökülmesi ve deride antimikrobial savunmada da rol almaktadır. Epidermal su bariyeri 2 yapıdan oluşur: Hücre kılıfı: plasma membranı iç yüzeyinde çözünmeyen protein birikimiyle oluşan 15 nm kalınlığındaki tabakadır. Küçük prolinden zengin (SPR) proteinleri ile daha büyük yapısal proteinlerin çapraz bağlarıyla oluşur. Yapısal

proteinler; cytatin, desmoplakin, elafin, envoplakin, filaggrin, involucrin, beş farklı keratin zincirleri ve loricrin içerir. Lipid kılıfı: hücre yüzeyine ester bağlarıyla bağlanan lipidlerden oluşan 5 nm kalınlığındaki tabakadır. Seramidler, kolesterol ve serbest yağ asitleri içermektedir. Acylglucosylceramide ise hücre yüzeyinde teflon benzeri bir kılıf oluşturur. Seramidler hücre sinyalizasyonunda, hücre farklanmasında, apoptozisin tetiklenmesinde ve hücre proliferayonunun azaltılmasında önemli rol oynar. 2- Melanositler Pigmentasyon: Derinin rengi 3 faktöre bağlıdır. 1- Deride karotenin bulunması, bu durumda derinin kendisi sarı olarak görülür. Karoten stratum korneumda ve dermis ile hipodermisteki yağ hücreleri içerisinde depolanır. 2- Kılcal damarlardaki kan; dermiste yer alır ve kırmızımsı renk çeşitlerinden sorumludur. 3- Melanin Pigmenti: Değişik miktarlarda olmalarından dolayı değişik kahverengi tonları oluşur. Melanin genellikle stratum germinativumda ve stratum spinosumun derin tabakalarında bulunur. Hücreler yüzeye doğru ilerledikçe melanin granülleri (melanozomlar) tozumsu hale gelir ve stratum korneumda belirgin varlıklar halinde ayırt edilemezler. Renkli ırklarda, pigment çok miktarda ve epidermisin bütün tabakalarında bulunur. Pigment epidermisin genel hücreleri tarafından yapılamaz. Pigment yapıcı hücreler, yani melanositler (dendritik hücrerler) nöral krestten gelişir. Bu hücreler tarafından meydana getirilen pigment epidermal hücrelere dağıtılır. Melanositler epidermisin bazal tabaka hücreleri arasında dağınık vaziyette bulunur ve stratum spinosum hücreleri arasına uzantılar gönderir. Elektron mikroskopik çalışmalarda bu hücrelerin tonofibril ve desmozom içermedikleri dolayısı ile bazal hücrelerden ayırt edebildikleri gözlenmiştir. Melanin, melonosit sitoplazması içerisinde bulunan membranla çevrili granüller olan melanozomlarda yapılmaktadır.bu granüller tyrosinase enzimi içerirler. Bu enzim ribozomlarda sentez edildikten sonra endoplazmik retikülüm vasıtasıyla Golgi apparatusa iletilir. Golgide enzim küçük veziküller halinde paketlenir ve daha sonra premelanozomlarla kaynaşırlar. Melanin tyrosinase ile tyrosine in 3,4dihidroksifenilalanine (DOPA) oksidayonu ve DOPA nın melanine dönüşmesiyle gerçekleşir. Bu reaksiyonlar başlangıçta premelanozom denilen membranla çevrili yapılarda ortaya çıkar. Premelanozomlar 4 aşamada olgunlaşırlar. Premelanozomlar melanositlerin dendritik uzantıları içerisine göç ederler ve stratum germinativum ve stratum spinozumdaki keratinositler içerisine transfer edilirler. H.E.preparasyonlarında dendritik uzantılar görülemediği için melanositler pigmentli hücreler olarak görülemezler. Keratinositler melanozom içeren melanosit uzantılarını fagosite etmektedirler Bu şekilde melanozom içeren sitoplazmanın bir kısmının fagosite edilmesiyle keratinositler içerisine melanin granülleri alınması olayına cytocrine sekresyon adı verilir. Keratinositler içerisinde melanozomlar genellikle çekirdeğin üst kısımlarında birikirler ve lizozomlarla çok yakın ilişkidedirler. Bu yakın ilişki epidermisin yüzeysel tabakalarında melanin kaybı olmasını açıklamaktadır. Melanositler bütün histolojik preparasyonlarında kolaylıkla ayırt edilmezler ancak

DOPA içerisinde inkübe edildiklerinde görünür hale gelirler. Bu madde trosinaz enzimi ile okside edilir. Sonuçta melanositler içerisinde koyu kahverengi melanin depositleri meydana gelir. Böylece bir preparasyon sonucunda bir melanosit ve buna komşu bir grup keratinosit arasında fonksiyonel bir bağlantı vardır. Bir melanosit ve komşu keratinositler birlikte Epidermal-melanin üniti oluştururlar. Bu ünitin elektron mikroskopik incelenmesi sonucunda melanositlerin iyi gelişmiş GER ve pek çok Golgi kompleksine sahip olduğu görülmüştür. Hücrelerde tonofilamanlar, desmozomlar ve hemidesmozomlar bulunmaz. Epidermal melanin ünitte bir melanosit pek çok epidermal hücrenin tek pigment kaynağıdır. Belirli bir alandaki melanosit sayısı ırk veya seks yönünden farklılık göstermez ancak farklı ırklarda derinin değişik renklerde olmasının nedeni keratonisitler içindeki melanozomların sayı ve boyutlarındaki farklılıklardan kaynaklanmaktadır. Derinin pigmentasyonu herediter, hormonal ve çevresel faktörlerce etkilenmektedir. Genetik faktörler, epidermal melanin ünit ve melanozomların büyüklüğünü, melanin üretimini etkilemektedir. Melanosit stimüle edici hormon (MSH) melanozomların dendritik uzantılara göçünü ve keratinositlere transferini stimüle etmektedir. Kortikotropin melanogenezi orta derecede stimüle etmektedir. Östrojen memedeki areola çevresindeki deride ve genital organlarda melanositleri güçlü bir şekilde stimüle etmektedir. Ultraviyole ışınlar gibi çevresel faktörler melonositlerdeki enzim aktivitesini arttırmakta ve sonuçta melanin üretimi ve keratinositlerde depolanması artmaktadır ve bronzlaşma meydana gelmektedir. Mongoloid ve zencilerde büyük miktarda melanin üretimi çok sayıda melanozomların bulunmasına bağlıdır. (Daha önce belirtildigi gibi melonositlerin sayı ve dağılımı ile ilgili değildir). Melonozom sayıları kafkas populasyolarında daha azdır.mongoloid ve zenci bireylerde deri kanseri insidansları daha düşüktür. Langerhans Hücreleri Deride üçüncü hücresel populasyon langerhans hücreleri tarafından oluşturulur. Kemik iliğindeki ortak lenfoid progenitör (CLP-Common lymphoid progenitor cells) hücrelerinden köken alırlar, kan yoluyla göç edip epidermiste immunkompetan hücrelere farklanırlar. Langerhans hücreleri yıldız şekilli, çok sayıda dendritik uzantılara sahip ve esas olarak stratum spinosum tabakasında yerleşen hücrelerdir.her nekadar ışık mikroskopta açık hücreler olarak gözlenseler de, altın klorid impregnesyonu sonucunda sınırları belirgin olarak ayırtedilmektedir.elektron mikroskopta bu hücrelerin indente bir çekirdek, iyi gelişmiş Golgi Kompleksi ve GER sisternalarına sahip oldukları,nispeten açık sitoplazmalarında tonofilamanların bulunmadığı görülmektedir. Melonozomlara da sahip olmayan bu hücrelerin komşu hücreler ile aralarında dezmozomlar da bulunmaz. Langerhans hücrelerinin sitoplazmalarında karekteristik çubuk veya raket şekilli inklüzyonlar olan Birbeck granülleri bulunur. Bu hücrelere aynı zamanda oral mukoza,özefagus ve vajinanın çok katlı yassı epiteli içerisinde, kıl follikülleri yağ ve apokrin bezlerde,timus ve lenf düğümlerinde de rastlanmaktadır. Vücutta bu kadar geniş dağılım göstermeleri bu hücrelerin sirküle olabildiklerini düşündürmektedir. Ayrıca bu hücrelerin immünolojik yönden de önemli olduğuna dair veriler giderek artmaktadır. Son zamanlarda bu hücrelerin çoğu B-lenfositleri, bazı T-lenfositleri ve monositler ile ortak yüzey antijenlerine sahip oldukları saptanmıştır. Makrofajlar gibi MHCI ve MHCII molekülleri ile IgG için Fc reseptörü ekspresyonu gösterirler. Ayrıca tüm C3b reseptörleri ve CD1a moleküllerini de eksprese ederler. Bu hücrelerin eksojenöz antijenleri tutan, alan ve işleyen bir hücreler sistemine dahil olduklarına inanılmaktadır. Kemik iliği prekürsörlerinden köken aldıklarından, çoğu otörler bu hücreleri mononüklear fagositer sisteme dahil etmektedirler. Bu hücreler kontakt dermatid oluşumu ve deride

hücre aracılı immun cevap gibi gecikmiş hipersensitivite reaksiyonlarında ve antijenin lenf nodlarına transfer edilmesinde fonksiyon görürler (Kontakt dermatidis deride kontakt duyarlılığın gelişmesidir). AIDS hastalarının deri biyopsilerinde Langerhans hücrelerinin sitoplazmasında HIV izlenmiştir. Langerhans hücreleri T hücrelerine oranla HIV in ölümcül etkisine karşı daha dirençlidir. Bu nedenle virüs için reserv görevi görmektedir. Merkel Hücreleri Epidermisdeki dördüncü hücre grubu ise Merkel hücreleridir. Originleri bilinmemekle birlikte bu hücreler geniş bir epidermal dağılıma sahiptirler ve intraepitelyal sinir sonlanmaları ile ilişkili olarak stratum germinativum tabakası içerisinde veya yakınında yerleşim gösterirler. Hücre çekirdekleri oldukça düzensizdir, sitoplazmaları komşu olduğu keratinositlerden daha açıktır. Sitoplazmaları çok sayıda küçük dens granüller ile gevşek tonofilaman demetlerini içerir. Sitoplazmaları adrenal medulla ve karotid cisimde bulunan granüllere benzer şekilde nörosekretuar granüller ile karakterizedir. Langerhans hücrelerinden farklı olarak Merkel hücreleri komşu keratinositlere çok sayıda desmozomlar ile bağlanmışlardır. Merkel hücrelerinin mekanoreseptör fonksiyonuna sahip olduklarına inanılmaktadır. Nöron ve epidermal hücre kombinasyonları Merkel korpusküllerini oluşturmaktadır. Sitoplazmik granüllerinin karakterlerinden dolayı bu hücrelerin aynı zamanda APUD (amine precursor uptake and decarboxylation) hücrelerine benzer aktivasyonlara sahip olduğu düşünülmektedir.hücrelerin granülleri dermisten köken alan aksonlara yakın dermal sınırlarda yoğunlaşma gösterirler. Nadir gözlenen ancak ciddi bir deri kanser tipi olan Merkel hücre karsinomu (MCC) Merkel hücrelerinde kontrolsüz proliferasyon sonucu gözlenir. Genelde derinin güneşe maruz kalan baş, boyun, alt bacak kısımlarında görülür. MCC hızla ilerleyip erken dönemde lenf damarları yoluyla metastaza neden olur. Dermis Hemen altındaki subkutenöz tabaka (hipodermis) ile birleştiğinden dolayı dermisin kesin sınırlarını tayin etmek oldukça güçtür. Gene de ortalama kalınlığının 0,5-3 mm arasında ya da daha fazla olduğu söylenebilir. Epidermisin hemen altında yer alan dermis sıkı düzensiz bağ dokusundan meydana gelmiştir. Dermis epidermise doğru dermal papilla adı verilen parmak şekilli uzantılar içerir. Dermal papillalara benzer şekilde bu kez epidermisten dermise uzanan epidermal çıkıntılar (epidermal ridge=rete ridge) ile papillalar tamamlanırlar. Deride mekanik stresin artması durumunda epitel kalınlaşır, epidermal çıkıntıların derinliği artar, dermal papillalar uzar. Böylelikle epidermis ve dermis arasındaki bağlantı genişler. Dermal çıkıntıların epidermiste oluşturduğu yapılar, el ve ayak izinin tanımlanması konusunda dermotoglifik bilim dalında kullanılır. Dermis iki tabakaya sahiptir. 1-Papillar tabaka (Stratum papillare): Dermisin yüzeysel tabakasıdır. 2-Retiküler tabaka (Stratum retikülare): Papillar tabakanın altında yer alır. Papillar tabaka deri izlerine ve papillara sahiptir ve bu oluşumlar epidermise de uzanır.papillalar iki sıra halinde olup sıklıkla dallanma gösterir.bazı papillalar meissner cisimcikleri gibi özel sinir sonlanmalarına sahiptir (nervöz papilla); diğer bir kısım papillalarda ise bükülmüş kapiller kan damarları bulunur (Vasküler papilla). Papillar tabaka ince kollajen, retiküler ve elastik lif ağlarından oluşmuştur. Epidermisin hemen altında, dermisin retiküler lifleri sıkıca bir araya gelerek bir ağ

oluştururlar, bunlar normal preparatlarda homojen çizgi şeklinde görülür ve bu ağ içinde stratum germinativum hücrelerinin bazal uzantıları gömülmüştür. Bu kısma bazal lamina denir. Retiküler tabaka esas olarak dermisin fibröz yatağıdır. Kaba, dens ve birbirlerine kenetlenmiş kollajen liflerden oluşur, aralarında bir kaç retiküler ve çok sayıda elastik lif bulunur. Bütün lifler çoğunlukla deri yüzeyine paralel dizilmişlerdir. Liflerin bu şekilde düzenlenmesinden dolayı derinin gerilme çizgisi (Langer çizgisi) belirlenmiş olur. Langer çizgilerinin yönü cerrahi yönden çok önemlidir. İnsizyonlar bu çizgiler arasında oluklara paralel yapılır, böylece daha az nedbe dokusunun oluşması sağlanır. Dermisin hücresel elemanlarının başında fibroblastlar ve makrofajlar gelir. Ayrıca yağ hücreleri de ya tek veya çoğunlukla olduğu gibi gruplar halinde bulunabilir. Alışılmış bağ dokusu hücre tipleri yanında pigment içeren ve dallanma gösteren bağ dokusu hücreleri olan kromatoforları da görebiliriz. Bu hücreler özellikle pigmentasyonun oldukça fazla olduğu epidermis bölgelerinde fazladır [meme ucu çevresi (Nipple) ve circumanal bölge]. Bu hücreler pigment sentez etmezler, pigmentlerini melanositlerden alırlar. Gerçek dermal melanositler oldukça enderdir. Bunlar da epidermis melanositleri gibi DOPA (+) dir. Sakral bölgede gruplaşarak "mongol noktası" oluşturabilirler veya dermisin belirli tümörlerinde gruplar halinde (mavi nevüs) görülebilirler. Retiküler tabaka ile karşılaştırıldığında papillar tabakanın genellikle daha çok hücre içerdiği ve bağ dokusu liflerinin daha ince ve kısa olduğu görülür. Dermiste düz kas lifleride bulunabilir. Küçük bandlar şeklinde kıl folükülleri etrafında (Arrektor pilorim kasları-muskulus arrektör pilorim) ve meme başı, penis, skrotum ve perineum kısımlarına ait derinin dermisinde yaygın olarak bulunabilirler. Bu liflerin kasılması bu bölgelerde deriye buruşuk bir görünüm verir. Yüz ve boyunda, bazı iskelet kasları lifleri, dermisin ince elastik lif ağı içerisinde sonlanır. Hipodermis Subkutaneous tabaka (superfisial fasia) derinin parçası değildir, fakat dermisin derin uzantısı olarak görülür. Subkuteneous tabakanın densitesi ve düzenlenmesi derinin hareketliliğini tayin eder. Derinin bulunduğu bölgeye ve alınan gıda maddelerine bağlı olarak hipodermiste değişik miktarda yağ hücreleri görülür. Eğer yağ devamlı lobüller halinde ise, hipodermiste bir yağ tabakası oluşurki bu tabakaya panniculus adiposus adı verilir. Abdomende bu tabaka 3 cm veya daha fazla kalınlığa ulaşabilir. Göz kapaklarında, peniste ve skrotumda subkutaneous tabaka yağdan yoksundur. Hipodermisin yüzeysel kısımları, kıl folliküllerinin bir kısmına, ter bezlerine ve arrektör pilorim kaslarını oluşturacak olan küçük düz kas demetlerine sahiptir. Birçok hayvanda subkütanöz fasianın derinide panniculus carnosus adı verilen ince bir çizgili kas tabakası yer alır. İnsanda geniş oranda işlevsiz olmasına rağmen boyun, yüz ve kafa derisinde platysma (boyun) kasına ve diğer yüz ifade kaslarına katılır.

Kalın deri kesitinde derinin tabakaları olan epidermis ile dermis tabakasına ait papillar ve retiküler dermis görülmektedir. H&E.

Kalın deri kesitinde, epidermisin tabakaları olan stratum korneum, stratum lusidum, stratum granulozum, stratum spinozum ve straum germinativum izlenmektedir. Dermis tabakasına ait retiküler dermis ile papillar dermisin kan damarları içeren vasküler papilla kısımları ve sinir sonlanma bölgesi içeren nervöz papilla kısmı görülmektedir. H&E.

İnce deri kesitinde; keratinize çok katlı yassı epitel yapısındaki epidermis, düzensiz sıkı bağ dokusundan oluşan dermis tabakaları ile derinin bir tabakası olarak sayılmayan ve yağ dokusu içeren hipodermis kısmı izlenmektedir. İnce deride kıl follikülleri, kıl folliküllerine açılan sebaceous bezler ve ter bezleri görülmektedir. H&E.

İnce deri kesitinde; dermiste yeşil renkli kollajen lifler, kıl follikülleri, sebaceous bezler ve ter bezleri ile kırmızı renkli arrektör pilorim kası izlenmektedir. Masson Trichrom.

İnce deri kesitinde epidermisin bazal tabakalarında melanin pigmenti siyah renkli olarak belirlenmiştir. Gümüşleme. TIRNAKLAR Tırnaklar sert keratinden oluşan boynuzumsu plaklar olup el ve ayak parmakları terminal falankslarının dorsal yüzlerini, korumak üzere örterler. Eğer tırnakların erken gelişmeleri incelenirse, yapıları ve epidermisle olan ilişkileri daha kolay anlaşılacaktır. İntrauterin hayatın 3. ayının sonuna doğru her bir el ve ayak parmağı terminal falankslarının dorsal yüzeyini örten epidermis hemen altındaki dermise yayılır. Tırnak invasyonu transvers eğim hatları boyunca görülür ve proksimal olarak yüzeyle ilişkili bir şekilde meyillenir. Çoğalarak alt kısmı işgal eden hücrelerden oluşan plak tırnak yivini (yatağını) oluşturmak üzere yarıklanır ve bu yiv duvarının derin (distal) epidermal hücreleri prolifere olarak tırnağın matriksini oluşturur. Matriksin daha alt kısımlarındaki hücrelerin devamlı proliferasyonu ve differansiyasyonu ile meydana gelen tırnak plağı yataklarından (yivlerinden) dışarı doğru itilir ve yavaş bir şekilde distal uca doğru ilerler. Hemen tırnak plağının altındaki epidermis tırnak yatağı olarak tanımlanır. Tırnak yivi içerisindeki tırnak plağı dorsumdan görüldüğü üzere U şeklini alır ve deri katlantısı tarafından desteklenir, buna da tırnak duvarı denir. Hem görünen ve hem de görülmeyen tırnak kısımlarını destekleyen tırnak yatağı yalnızca derin epidermis tabakalarından (Str. Spinozum ve str. bazale) ve altındaki dermisten oluşmuştur. Dermis longitidünal olarak iz gösterir. Burada ter bezleri ve kıl follikülleri yoktur. Tırnak yatağı epidermisi (matriks) proksimalde en kalındır ki hücre bölünmesi bu kısımda en hızlıdır ve büyüme görülür. Matriks stem hücreler, epitelyal hücreler, melanositler, Merkel hücreleri ve

Langerhans hücreleri gibi çeşitli hücre tiplerini içerir. Hücreler sayısız sitoplazmik fibrillere sahiptir, bu hücreler sonraki safhada homojenleştikce ve kornifiye oldukça fibrillerini kaybeder ve tırnak plağı ile birleşir. Tırnak keratini serttir ve matriks hücreleri içerisinde hiçbir zaman keratohyalin granülleri görülemez. Tırnak yatağı epidermisi distal olarak tırnak serbest kenarı altında parmak ucu epidermisi ile devam eder.tırnağın serbest kenarı altındaki bağlantı yerinde epidermisin stratum korneumu kalınlaşmıştır ve bu kısım hyponychium olarak bilinir. Tırnak plağının kendisi desquame olmaz ve birbirleri ile kaynaşmış çekirdek ve organellerini yitirmiş korneositlerden meydana gelmiştir. Tırnak gövdesi translucent (saydam) olup tırnak yatağındaki kan damarlarının pembe rengini gösterir. Kök, vücuttan daha opaktır burada kornifikasyon ve kuruma tam değildir. Kök, yarım ay gibi görünen tırnak kenarlarında tırnak gövdesi ile devamlılık gösterir. Tırnak yivinin distalindeki bu kısım lunule olarak bilinir. Tırnak yivi modifiye tırnak duvarı epidermisi ile döşelidir. Stratum korneum hücreleri tırnak duvarından tırnağın serbest yüzeyine doğru eponychium veya kutikula olarak uzanır. Kutikula sert keratin yapısındadır, bu nedenle dökülmez. Tırnak köküne yeni keratinize hücrelerin eklenmesi tırnak yatağı üzerinde tırnak plağının yavaş bir şekilde hareketi ile sonuçlanır. Ortalama tırnak uzaması haftada 0.5 mm'dir. El parmakları tırnaklarının uzaması, ayak parmakları tırnaklarının uzamasına göre daha süratlidir. Tırnak söküldüğünde eğer matriks tahrip olmamışsa yeni tırnak oluşur. KIL Kıllar elastik keratinize iplikçikler olup epidermisten gelişirler. Uzunlukları 1 mm veya daha az olabildiği gibi 1.5 metre kadar da olabilir (Saç). Kalınlıkları ise 0.05-0.5 mm arasında değişir. El ayaları, ayak tabanları, distal falanksların dorsal yüzleri, anal ve ürogenital orifislerin bulunduğu bölgeler dışında bütün deride yaygındır. Her bir kıl 3 segmentten oluşur: Infundibulum: Yağ bezlerinin açıldığı seviyeden kılın yüzeye açılan kısmı boyunca uzanır. Infundibulum sebum boşaltım kanalı olan pilosebaceous kanalın bir parçasıdır. Isthmus: Arrector pilorim seviyesinden infundibuluma kadar uzanan kısmıdır. Inferior segment: gelişmekte olan kıl follikülünün ampul gibi şişkinleşmiş kısmı olup, tabanında vaskülarize gevşek bağ dokusundan oluşmuş dermal papillayı içerir. Kıl kökünü tübüler bir kıl follikülü çevreler. Kıl follikülü epidermal (epitelyal) ve dermal (bağ dokusu) kısımlara sahiptir. Follikülün en alt ucu şişkinleşmiştir (kıl yumrusu) ve bu kısım bazalde bağ dokusu papillası tarafından çentiklenir (içe doğru göçer) (kıl papillası). Her bir kıl follikülü bir ya da daha fazla yağ bezi (sebaceous gland) ve bir demet düz kas ile ilişkidedir. Bu yapılar hep birlikte pilosebaceous üniti oluştururlar. M. Arrektor pilorim adını alan bu düz kas bir ucundan follikülün bağ dokusu kılıfına ve diğer ucundan da dermisin papillar tabakasına bağlanmıştır. Düz kasın kasılması ile kıl deri yüzeyine oblik hale gelecek şekilde dikleşir. Kasın kasılması aynı zamanda sebaceous bezlerden sebum salınmasına yardım eder. Bu kas göz kapağı ve kirpiklerde bulunmaz. Kıl Yapısı Kıl 3 konsantrik tabaka halinde düzenlenmiş epidermal hücrelerden meydana gelmiştir; 1- Medulla 2- Korteks

3- Kutikula Medulla; gevşek merkezi kısmı oluşturur ve iki-üç tabaka halinde düzenlenmiş, büzüşmüş, kornifiye, kübik hücrelerden yapılmıştır. Kübik hücreler kısmen birbirlerinden hava boşlukları vasıtası ile ayrılmıştır. Medulla, ince tüy tipi kısa kıllarda bulunmaz, sadece kalın kıllarda bulunur. Medulla aynı zamanda kafa derisinin bazı kıllarında ve sarışınlarda bulunmaz. Hücreleri çoğunlukla pigment içerir. Korteks; kılın büyük kısmını oluşturur ve pek çok tabakalar halinde düzenlenmiş uzun, düzleşmiş, iğ şekilli kornifiye kübik hücrelerden meydana gelmiştir. Korteks hücresi keratini sert tiptir. Keratin lifleri kılın kalın, uzun eksenine paralel dizilmiştir. Pigment granülleri hücrelerin içinde ve aralarında yer alır. Siyah kıl okside olmuş pigment içerir. Hava korteks hücreleri arasındaki boşluğa girerek kıl rengini değişikliğe uğratabilir. Kutikula; yüzeysel tek bir tabaka halinde düzenlenme gösteren ince, berrak yassı hücrelerden oluşur. Kornifiye kutikula hücreleri, kökün tabanındaki hücreler hariç, çekirdeklerden yoksundur. Hücreler dam kiremitleri gibi bir uçları diğerinin üzerine yukarıya gelecek şekilde dizilim gösterirler. Enine kesitte kıl görünümü ırktan ırka farklılık gösterir. Mongol ırklardaki (Çinli, Eskimo ve Kızılderililer) dik ve düz kıllar yuvarlaktır. Caucasian ırkındaki (Kafkasya) dalgalı kıllar enine kesitte ovaldir. Zenci ırkının kıvrık kıllarının enine kesitindeki görünüm ise eliptikal veya böbrek şeklindedir. Kıl Follikülü Kıl follikülü bileşik bir kılıftır. Dermisten köken alan bir dış bağ dokusu kılıfı (dermal kök kılıfı) ve epidermal kökenli bir iç epitelyal kök kılıfından oluşur. Epitelyal kök kılıfı da en iç ve en dış olarak ikiye ayrılır. En derin son kısmına doğru follikül bir kıl ampülü yapacak şekilde şişkinleşir. Burada kıl kökü ve onun kılıfı primitif hücreler yığını (matriks) içerisinde birbiri ile kaynaşır. Şişkinliğin tabanı bağ dokusu papillası tarafından işgal edilmiştir ve bu bölge kıl kökü ve kılıfların birleştiği papilla ile ilişkidedir. Kıl papillası diğer dermal papillalara benzemekle beraber çok daha büyüktür ve ince bağ dokusu liflerini hücresel elemanları, zengin kan damarları ağını ve sinirleri ihtiva eder. Follikülün bütün tabakaları kıl follikülünün bütün seviyelerinde görülmez fakat en iyi, kıl follikülünün şişkinleşmiş, alt kısmı ile yağ bezinin folliküle giriş yerinin arasında temsil edilir. Dermal kök kılıfı, dermisin tabakalarına eş değer, üç tabakadan meydana gelmiştir. En dış tabaka kaba kollajen lif bandlarından oluşur ve lifler longitidünal seyreder. Bu tabaka zayıf bir şekilde kendini belli etmektedir ve dermisin retiküler tabakasına eş değerdir. Orta tabaka daha kalındır ve dermisin papillar tabakasına tekabül eder. Hücresel olan bu tabaka ince bağ dokusu liflerini ihtiva eder ki bu lifler sirküler düzenlenmiştir. En iç tabaka homojen dar bir band şeklinde gözlenir ve camsı (glassy) membran adını alır. Glassy membran kalın bir bazal lamina olup kıl follikülünü dermisten ayırır. Retiküler liflerden ve amorf temel maddeden meydana gelmiştir. Epidermal kök kılıfı epidermisin derin tabakaları ile devamlılık gösteren bir dış bileşime ve daha fazla özelleşmiş yüzeysel tabakalara tekabül eden bir iç bileşime sahiptir. Dış epitelyal kök kılıfı direkt olarak camsı membran ile ilişkili tek sıra uzun hücreler ve poligonal hücrelerden oluşmuş bir iç stratum (hücre temasları görülür) tarafından meydana getirilmiştir. Poligonal hücreler epidermisin stratum spinosium hücrelerine benzerler. İç epitelyal kök kılıfı büyüyen kıl kökünü saran keratinize bir kılıftır ve kıl kökünün şişkin tarafından hücrelerin ilave olması ile üst kısımlara doğru (kıl gibi) uzar. Bu bölgedeki hücreler epidermisteki gibi bir

keratohyalin devresi ile birlikte yumuşak tip keratine sahip olur. İç kılıf yağ bezlerinin folliküle giriş yerinin daha üzerine uzanmaz. İç epitelyal kök kılıfı 3 ayırt edilir tabakaya sahiptir; 1- Henle tabakası 2- Huxley tabakası 3- Kök kılıfı kutikulası Henle tabakası direkt olarak dış epitelyal kök kılıfı ile ilişkili olup, tek sıra halinde düzleşmiş berrak kübik hücrelerden meydana gelmiştir. Henle tabakası damar ve sinirden zengindir. iç epitelyal kök kılıfının orta kısmında Huxley tabakası yer alır. Huxley tabakası pek çok sıralar halinde ince uzun hücrelerden oluşur. Hücrelerinin sitoplazmasında trikohyalin (trichohyalin) granülleri ve tonofibril demetleri bulunur, trickohyalin granülleri keratohyaline oldukça benzerler. Kök kılıfı kutikulası kıl kutikulasına yaslanmıştır yassı hücrelerden oluşur ve yapı olarak kıl kutikulasına benzerlik gösterir. Tek tabaka halinde düzenlenmiş şeffaf boynuzumsu hücrelerdir. Bu hücrelerin serbest kenarları aşağıya doğru uzanır ve kıl kutikulasının yukarı doğru uzanan serbest kenarları ile kenetleşir. Bu şekildeki kenetleşme bir kıl çekildiğinde niçin iç kök kılıfının da dışarı geldiğini izah eder. Kıl büyümesi, folliküllerin dermal papillası etrafında ve üzerindeki epidermal hücrelerden oluşan matrikse ait differansiye olmamış hücrelerin birbirini takip eden mitozisi ile olur. Papilla apeksinin hemen üzerindeki hücreler medullayı oluşturur; meyilli geniş yüzey üzerindeki korteks ve kenarlarındaki kutikular hücreler kılın korteks ve kutikulasını yaparlar. Papillanın hemen lateralindeki hücreler iç kök kılıfı şekline dönüşür ve üst kısma doğru büyür. Follikülün alt kısmındaki hücreler dış kök kılıfı içine doğru devamlılık gösterir. Kıl matriksi hücreleri, epidermisin malpighi tabakası hücreleri gibi, kornifiye hücrelerin teşekkülü ile hayatiyetlerini kaybederler. Matriks hücrelerinin keratini sert tip olup, sentezleri dermisin bir kısmının etkisine bağlıdır. Pigment matriks içerisindeki melanositlerden köken almaktadır (epidermis içerisinde görülen mekanizmaya benzer şekilde). Kıl bölgeden bölgeye değişen farklı büyüme peryodlarına sahiptir. Kıl 3 büyüme fazı içerir. 1- Anagen (büyüme fazı), 2- Catagen (sonlanma fazı), 3- Telogen (dinlenme fazı). Telogenden- sonra kıl dökülür ve yerini yeni bir kıl alır. Saçlar 2-4 yılda büyürken kirpikler için bu süre 3-4 aydır. Büyüme durduğunda folliküllerin diplerindeki undifferansiye hücrelerin çoğalması da durur. Kıl kökü sonradan matriksten ayrılır ve kıl dökülür. Bir dinlenme faslından sonra geriye kalan follikülün epitelyal hücreler sütunu bir büyüme sürecine girer ve ya eski papillaya ya da yeni bir papillaya yanaşır. Yeni bir germinal matriks gelişir ve yeni bir kıl büyümeye başlar. Böylece follikül yeniden meydana gelmiş olur. Follikülün mitotik aktivitesi androjenler tarafından stimüle edilirken östrojenler tarafından inhibe edilir. Kıl büyümesinin östrojenik inhibisyonu gebelik ve laktasyon sırasında olur. DERİ BEZLERİ Deri bezleri içerisinde yağ, ter ve süt bezleri sayılabilir. Süt bezleri özelleşmiş ter bezleri olup, sonradan kadın genital organları ile birlikte anlatılacaktır. Yağ bezleri (Sebaceous Glands) Yağ bezleri, birkaçı dışında kıl folliküllerine bağlanmıştır. Genellikle pek çok yağ bezi tek bir kıl follikülüne açılır. Eğer yağ bezleri kıl follikülüne bağlı değilse duktusları bu kez doğrudan doğruya deri yüzeyine açılır (glans penis, labia minora ve göz kapaklarının tarsal (Meibomian) bezleri). El ayalarında ve ayak tabanlarında yağ

bezlerine rastlanmaz. Yağ bezleri dermiste yerleşmişlerdir, burada her bir yağ bezi ince bir bağ dokusu tabakası ile çevrelenmiştir. Bu yağ bezleri lipid sentez eden alveolar (sakkular) bezlerdir. Çoğu bezlerde pek çok alveol kısa, geniş bir duktusa açılır, bu duktusun kendisi de salgıyı kıl follikülünün boyun kısmına boşaltır. Bazı yağ bezleri (burun kanatlarında, boyunda, sırtta ve göğüste yerleşmiş yağ bezleri) kısalmış kıl şaftı içeren genişlemiş bir follikül ile ilişkilidirler. Bu yapılar sebaceous folliküller olarak bilinir. Bu yapının geniş açılma kısmı porlar olarak adlandırılır ve bakteriyel enfeksiyona maruz kalmaktadır. Alveollerin kendileri tamamen, çok katlı epitel ile döşelidir. Bazal laminanın iç yüzünde tek sıra halinde küçük kübik hücreler yer alır ve bu hücreler kıl follikülü boynunda epidermisin bazal hücreleri ile devam eder. Bu hücreler lipogenesiste aktif hale geçmeden önce çok miktarda agranüler endoplazmik retikülüme (SER) sahip olur. Alveollerin merkezine doğru hücreler, giderek büyür ve sitoplazma yağ damlacıkları ile dolar. Yağ damlacıkları, kolesterol, fosfolipid ve trigliseridleri içerir. Çekirdek giderek büzüşür ve kaybolur neticede hücre bir yağ yığını ve hücre kalıntısı haline parçalanır. Bu bezin sekresyon ürünü yağlı yapıdaki sebumdur ve salgılama bütün hücre harabiyete uğradığından holokrin tiptir. Sebumun deri yüzeyindeki görevi deriyi yumuşak tutmak, ayrıca bakteri ve funguslara karşı korumaktır. Salgılama olayında tahrip olarak, sekresyonla atılan hücrelerin yerini daha bazaldaki hücrelerin ve boşaltıcı duktus duvarına yakın hücrelerin proliferasyonu ile oluşan yeni hücreler alır. Kısa, geniş yağ bezi duktusu çok katlı yassı epitel ile döşelidir, kıla ait dış kök kılıfı ve epidermisin malpighi tabakası ile devam eder. Alveolusa doğru tabakalanma gittikçe azalır son olarak da alveolusun alçak boylu bazal hücreler sırası ile birleşir. Salgı ürünler ve hücre artıkları sebum şeklinde kıl follikülünün infundibulumundaki pilosebaceous kanala drene olmaktadır. Sekresyonun atılımına arrektör pilorum kaslarının kasılması ve alveolus içerisinde merkezi yerdeki hücrelerin hacimlerinin artmasına bağlı olarak genel basınç yardımcı olur. Ter Bezleri Yapılarına ve salgı tiplerine gore ter bezleri 2 tiptir. Ekrin ter bezleri Apokrin ter bezleri Normal eccrine (merokrin) tip ter bezleri dallanma göstermeyen, kıvrıntılı, tübüler bezler olup, bütün deride yaygındır. Fakat tırnak yatakları üzerinde, dudak kenarlarında, glans peniste ve kulak zarında bulunmazlar. El ayalarında ve ayak tabanlarında en yaygındır. Sekresyon kısmı dermisin derininde veya hipodermisde yer alır ve kıvrıntılı bir yığın halinde gözlenir. Boşaltıcı kısmı ya da duktusu hafifçe kıvrıntılı bir şekilde seyrederek epidermise uzanır ve epidermis ile birleşir ve spiral yaparak ter porları ile deri serbest yüzeyine açılır. Bezin kıvrıntılı salgı kısmı tek katlı prizmatik ya da kübik epitel ile döşenmiştir, bu epitel belirgin bir bazal lamina ile desteklenmiştir. Epitelde 3 belirgin hücre tipi ayırt edilir: 1-Prinsipal (Berrak=Clear) hücreler: Seröz olup, boyları bezin aktivitesine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Çekirdek sferikaldir ve hücrenin ortasında yer alır. Sitoplazma vakuollüdür. Sitoplazmada yağ damlacıkları ve ender olarak da pigment granülleri bulunur. Hücreler arasında sekresyon kapillerlerini (hücreler arası kanalikül) görebiliriz. 2- Musigenöz (Koyu) Hücreler: Seröz hücreler arasında dağılmışlardır yaygın GER ve küçük, bazofilik sekresyon granülleri içerirler. Bu hücreler piramidal

şekilli olup, lümene bakan yüzeyinde mikrovilluslar yer alır. Hücreler mukoid glikoprotein üretirler. 3- Miyoepitelyal Hücreler: Salgı hücreleri ile bunları saran bazal lamina arasında kalan hattı işgal eden iğ şeklindeki hücrelerdir. Tübül etrafında longitüdinal spiraller şeklinde bükülürler. Bu tip hücrelerin çekirdekleri ince-uzundur ve sitoplazması koyu asidofildir. Bu hücrelerin özelleşmiş düz kas hücreleri oldukları düşünülmektedir (Kasılmaları ile bezin salgısını boşaltmasına yardım etmektedirler). Salgı tübülü daralarak ince-uzun boşaltıcı duktus şeklini alır, burada örtücü epitel iki tabaka halinde düzenlenmiş koyu boyanan kübik hücrelerden meyana gelmiştir. Duktus duvarının iç tabakasını oluşturan hücreler serbest yüzleri boyunca özelleşmiş bir fibröz sınıra sahiptir.bu sınıra yakın olan sitoplazma homojen görülür ve tonofilaman yoğunlaşmasından dolayı koyu boyanır. Duktus bazal lamina ile çevrelenmiştir. Epitel hücreleri ile bazal lamina arasında miyoepitelyal elemanlar bulunmaz. Duktusun epidermis ile birleştiği yerde, duktus duvarını kaybeder ve epitel içerisinde özel bir kanal halini alır. Ekrin bezler ısı regülasyonunda önemli rol oynar. Normal ter bezleri (eccrine tip) merokrin tipte salgılamada bulunur. Fakat bazı belirli bölgelerde daha büyük yapıdaki apokrin ter bezleri bulunur (aksilla, meme ucu areolası, labia majora ve circumanal bölge). Bunların salgısı daha koyu kıvamlıdır ve salgı aslında merokrin tip olmakla beraber apokrin olarak adlandırılır. Berrak hücreler burada yoktur; musijenöz (koyu) hücreler sekresyon granüllerini ve pek çok sayıda sekonder lizozomları içerirler. Bu büyük ter bezleri normal ter bezlerine oranla daha az kıvrıntılıdır ve salgı kısmının lümeni daha geniştir. Ekrin bezlerden farklı olarak apokrin bezlerde salgı ürünlerini lümenlerinde depolarlar. Miyoepitelyal hücreler daha büyüktür ve epitelyal hücreler ile bazal lamina arasında daha tam bir tabaka oluşturur. Dış auditory kanaldaki ceruminous bezler (kulak kiri salgısı=wax) ve göz kapakları kenarlarındaki Moll bezleri bu bahsedilen daha büyük ter bezleri grubuna dahildir. Daha geniş ter bezleri küçük ter bezlerinin sulu salgısının aksine daha visköz bir salgı üretirler. Daha küçük bezlerin salgısı sodyum klorid, üre, amonyak ve ürik asitten oluşmuştur. Salgı stimulus (Kolinerjik inervasyon) süresince devam eder ve miktarı saatte 2 litreye ulaşabilir. Terde sodyum klorid miktarındaki anormal bir artış kistik fibrosis hastalığını teşhis etmektedir. Apokrin ter bezleri pubertede fonksiyonel hale gelirler (koltukaltı ve kasık bölgesi) ve gelişimleri seks hormonlarına bağlıdır. Dişilerde menstrual siklusa paralel olarak morfolojik ve sekretuar değişikliklere uğrarlar. İnsanda maternal ve sosyal davranışları belirleyen feromonların apokrin salgı ürünü olduğu düşünülmektedir. Ter bezlerinin sayısı doğumda çok fazladır. Ter bezleri ılıman bölgelerde yaşayan insanlarda fonksiyonel olarak inaktif hale gelebilir. Bununla birlikte ter bezlerinin sayısı, yetişkinliğe kadar tropikal bölgelerde kalmış şahıslarda, yüksek oranda bulunur. Bu fenomen uzun süreli aklimatizasyon olarak adlandırılır. Aşırı terleme su ile birlikte potasyum ve magnezyum gibi elektrolitlerin kaybına neden olur. Normalde vücut deri ve akciğer yoluyla günde 600ml su kaybetmektedir. Çevre ısı artışı terleme oranındaki artışla regüle edilmektedir. Termoregülatör terleme önce alın ve kafa derisinde daha sonra vücudun geri kalanında gerçekleşirken, imotional stress durumundaki terleme ise önce el ayası ve ayak tabanında başlar. DERİNİN KAN DAMARLARI, LENFATİKLERİ VE SİNİRLERİ Kan Damarları

Deri kanını subcuteneous tabakadaki büyük arterlerden temin eder. Bu damarlar yüzeysel olarak dallanma gösterir ve dallar dermis ile hipodermisin birleştiği bölgede horizontal düzenlenme gösteren ve rete cutaneum adını alan bir ağ oluştururlar. Bu ağdan köken alan dallar da ağın bir tarafına giderek subcutenocus dokuyu, ter bezlerini ve daha derindeki kıl folliküllerini besler. Dermise doğru, diğer tarafta ise dallar papillar ve retiküler tabaka arasında diğer bir ağ oluşturur (rete subpapillare). Rete subpapillareden ayrılan küçük arterler papillalara gider ve kapiller bir ağ oluşturur ve papillayı besler. Bu ağ aynı zamanda sebaceous bezleri (yağ bezleri) ve kıl folliküllerinin orta kısmını da kanlandırır. Rete subpapillare ile kanlandırılmış bölgelerin kanını toplayan venler hemen papillanın altında bir ağ oluşturur. Bu ağ daha derinde yer alan ikinci bir ağ ile birleşir, bunun vasıtası ile de 1. plexus, dermis ve hipodermisin birleşim yerinde bir 3. plexus ile birleşir. 3. ağa ise yağ lobüllerinden ve ter bezlerinden gelen venler açılır. 3. ağdan çıkan venler daha derindeki geniş venlerden oluşan ağa açılır ki subcuteneous dokuda yer alır. Buradan kan arterlere paralel seyreden venlere boşalır. Derinin derin tabakalarında arteriovenöz anastomozları yaygın olarak görülür ve burada ısı düzenlenmesinde bir rol oynarlar. Özellikle bu anastomozlar el ve ayak parmaklarında çok sayıdadırlar. Lenfatikler Lenfatikler papillalarda endotelle döşeli yarıklar şeklinde başlar ve papillar tabakadaki horizontal lenf kapillerleri ağına açılır. Bu ağ subcuteneous dokuda yer alan daha büyük lenfatiklerden oluşan bir ağ ile birleşir. Bu ağ aynı zamanda yağ ve ter bezleri ile kıl folliküllerinin etrafındaki ince ağlardan da lenf sıvısı alır. Sinirler Deri ihtiva ettiği yardımcı organlarla birlikte dış ortamdan uyarı alır, dolayısı ile duyu sinirlerinden oldukça zengindir. Subcuteneous dokuda geniş sinirlerden oluşan demetler bulunur ki bunların da dalları retiküler, papillar ve subepitelyal hatlardaki sinir ağlarına gider. Derinin bütün tabakalarında ve hipodermiste çeşitli şekilde sayısız sinir sonlanmaları bulunur. Aynı zamanda epidermis içinde veya yakınında yer alan çok sayıda myelinsiz serbest duyu sinir sonlanmaları yanında kıl folliküllerini inerve eden pek çok lifler de görülmektedir. Duyu liflerine ilaveten kan damarlarına, arrektör pilorim kasına ve ter bezleri salgı hücrelerine giden efferent sempatik lifler de deride yer alır. KAYNAKLAR 1- MH Ross, W Pawlina. Histology a Text and Atlas, 6th Edition. Wolters Kluwer, Lippincott Williams&Wilkins, London, 2011. 2- TS Leeson, CR Leeson, AA Paparo. Text and Atlas of Histology, 6th Edition. WB Saunders Company, Tokyo, 1988. 3- A Stevens, J Lowe. Human Histology, 2th Edition. Mosby, Newyork, 1997. 4- WM Copenhaver, DE Kelly, RL Wood. Bailey s Textbook of Histology, 17th Edition. Williams&Wilkins, London, 1979. 5- DH Cormack. Ham s Histology, 9th Edition. JB Lippincott Company, Sydney, 1987. 6- W Bloom, DW Fawcett. A Textbook of Histology, 9th Edition. WB Saunders Company, Philadelphia, 1962. 7- AL Kierszenbaum, LL Tres. Histology and Cell Biology: an Introduction to Pathology, 3th Edition. Elsevier Saunders, Philadelphia, 2007.