DOSYA. Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Modern İş Dünyasının Vicdani Gereği



Benzer belgeler
Bölüm 1 Firma, Finans Yöneticisi, Finansal Piyasalar ve Kurumlar

İŞLETMELERİN AMAÇLARI. İşletmenin Genel Amaçları Arası Denge Genel nitelikli kuruluş ve faaliyet amaçları Özel nitelikli amaçlar

T.C. İSTANBUL KALKINMA AJANSI

DSK nın Ortaya Çıkışı ve Gelişimi

Bölüm 10 Pazarlama Fonksiyonu. I) Pazarlama Stratejilerine Giriş

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK

(3) Ray Sigorta A.Ş. bünyesinde, her seviyede sürdürülen, iç ve dış seçme ve yerleştirme uygulamaları bu yönetmelik kapsamındadır.

FİNANSAL YÖNETİME İLİŞKİN GENEL İLKELER. Prof. Dr. Ramazan AKTAŞ

İŞLETMELERİN EKONOMİDEKİ ÖNEMİ IMPORTANCE OF ENTERPRISES IN THE ECONOMY

Türkiye de Dünya Bankası: Öncelikler ve Programlar

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ

KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK

Günümüzün karmaşık iş dünyasında yönününüzü kaybetmeyin!

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

İŞLETME POLİTİKASI (Stratejik Yönetim Süreci)

KÜRESEL PAZARLAMA Pzl-402u

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

Proje Çevresi ve Bileşenleri

DOĞAN GRUBU SOSYAL SORUMLULUK POLİTİKASI

Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 7 İşletmelerin Sosyal Sorumlulukları ve Etik İlişki

Modern Pazarlama Anlayışındaki Önemli Kavramlar

Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi (UN Global Compact)

Girişimciliğin Fonksiyonları

BÖLÜM KÜÇÜK İŞLETMELERİN SORUNLARI VE ÇÖZÜM YOLLARI

TÜSİAD Kayıtdışı Ekonomiyle Mücadele Çalışma Grubu Sunumu

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

Yapı Kredi Finansal Kiralama A. O. Ücretlendirme Politikası

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK POLİTİKASI. Sürdürülebilirlik vizyonumuz

PAZARLAMA İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Ücretlendirme Politikası

İş Sağlığı ve Güvenliğine Genel Bakış ve Güvenlik Kültürü

R KARLILIK VE SÜRDÜRÜLEB

PROJE YAPIM VE YÖNETİMİ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ ŞEYMA GÜLDOĞAN

YÖNETİCİ GELİŞTİRME PLUS. Programın Amacı: Yönetici Geliştirme Eğitimi. Yönetici Geliştirme Uzmanlığı Eğitim Konu Başlıkları. Kariyerinize Katkıları

MÜŞTERİ İLİŞKİLERİ YÖNETİMİ (PZL208U)

YÖNETİM SİSTEMLERİ. Alev ACAR Çevre Mühendisi Yönetim Sistemleri Uzmanı

KURUMLAR KISA ÖZET KOLAYAOF

Bölüm 1 (Devam) Finansal Piyasalar & Kurumlar

SHELL GENEL İŞ İLKELERİ

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL SORUMLULUK PROJELERİ

GİRİŞİMCİNİN GÜNDEMİ

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

ALTINBAŞ ÜNİVERSİTESİ TOPLUMSAL SORUMLULUK PROJELERİ

ZORLUKLAR, FIRSATLAR VE STRATEJĐLER

DERS BİLGİLERİ. Ders Adı Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Sağlık Kurumlarında Yönetim ve Organizasyon HST

Etik İlkeler ve Kurallar

İşletme Analizi. Ülgen&Mirze 2004

KONAKLAMA IŞLETMELERİNDE STRATEJİK YÖNETİM. Pazarlama Yönetmeni ve Eğitmen

2. Gün: Stratejik Planlamanın Temel Kavramları

DENEME SINAVI A GRUBU / İŞLETME. 1. İşletmenin yapısal özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

SAĞLIKLI ŞEHİR YAKLAŞIMI

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

ÇALIŞMA RAPORU KONU: TURİZM YÖNETİMİ PROGRAM: TURİZM YÖNETİMİ VE PLANLAMA TÜRÜ/SÜRESİ: LİSANSÜSTÜ DİPLOMA, 04/10/ /10/2011

Dikkat!... burada ilk ünite gösterilmektedir.tamamı için sipariş veriniz SATIŞ TEKNİKLERİ KISA ÖZET KOLAYAOF

Sosyal Sorumluluk ve İtibar Yönetimi (I) Oturumu Fadile PAKSOY

E.G.O. Grubu Kurumsal İlkeleri

Bölüm 4. İşletme Analizi, İşletmenin içinde bulunduğu mevcut durumu, sahip olduğu varlıkları ve yetenekleri belirleme sürecidir.

MALİTÜRK DENETİM VE SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLİK A.Ş.

Özet. Gelişen küresel ekonomide uluslararası yatırım politikaları. G-20 OECD Uluslararası Yatırım Küresel Forumu 2015

RIO+20 ışığında KOBİ ler için yenilikçi alternatifler. Tolga YAKAR UNDP Turkey

Stratejik Performans Yönetimi ve Dengeli Sonuç Kartı (Balanced Scorecard-BSC)

MAĞAZA İMAJI, MAĞAZA MEMNUNİYETİ VE MAĞAZA SADAKATİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN TÜKETİCİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ÖZET

SİVİL YAŞAM DERNEĞİ I. DÖNEM Stratejik Planı

HALKLA İLİŞKİLERİN AMAÇLARI

UNESCO MİLLÎ KOMİSYONLAR TÜZÜĞÜ

KOOPERATİFLERE YÖNELİK HİBE DESTEĞİ

I. Dünya Savaşı öncesi dağıtım ve satış yönlü

Bölüm 1. Stratejik Yönetim İlgili Terim ve Kavramlar. İşletme Yönetimi. Yönetim ve Stratejik Yönetim. Yönetim, bir işletmenin ve örgütün amaçlarını

Kurumsal Şeffaflık, Firma Değeri Ve Firma Performansları İlişkisi Bist İncelemesi

14. HAFTA YÖNETİMİN FONKSİYONLARI DENETİM. SKY108 Yönetim Bilimi-Yasemin AKBULUT

DENEME SINAVI A GRUBU / İŞLETME

Doğal Gaz Dağıtım Sektöründe Kurumsal Risk Yönetimi. Mehmet Akif DEMİRTAŞ Stratejik Planlama ve Yönetim Sistemleri Müdürü İGDAŞ

Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetlerinin Amacı Nedir?

GİRİŞİMCİLİKTE FİNANSMAN (Bütçe - Anapara - Kredi) FINANCING IN ENTREPRENEURSHIP (Budget - Capital - Credit)

YÖNETİCİ YETİŞTİRME VE GELİŞTİRME EĞİTİM PROGRAMI İÇERİĞİ

Bursa Yenileşim Ödülü Başvuru Raporu

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

FİNANSAL SERBESTLEŞME VE FİNANSAL KRİZLER 4

Sigortacılık Etik İlkeleri

SPORDA STRATEJİK YÖNETİM. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

DOĞAN GRUBU İNSAN KAYNAKLARI POLİTİKASI

İşletmelerde Stratejik Yönetim

Canan Ercan Çelik TEİD, Yönetim Kurulu Üyesi Borusan Holding Kurumsal Fonksiyonlar Başkanı

DENEME SINAVI A GRUBU / İŞLETME. 1. Aşağıdakilerden hangisi işletmenin yapısal özellikleri arasında yer almaz?

İÇİNDEKİLER. Contents I. KISIM İŞLETMECİLİK İLE İLGİLİ TEMEL BİLGİLER

Bağdat Caddesi Aksan Apt. No:326 D:14 Caddebostan Kadıköy/İSTANBUL

Dış Paydaş Toplumsal Katkı Araştırması Anketi Sonuçları

SPONSORLUK BÜTÜNLEŞİK PAZARLAMA İLETİŞİMİ ARAÇLARI. (Bölüm 8)

11/10/14. Yeni ürün geliştirme stratejisi Yeni ürün geliştirme süreci Yeni ürün geliştirme yönetimi Ürün yaşam döngüsü stratejileri

Sivil Yaşam Derneği. 4. Ulusal Gençlik Zirvesi Sonuç Bildirgesi

KAMU DİPLOMASİSİ ARACI OLARAK ÖĞRENCİ DEĞİŞİM PROGRAMLARI VE TÜRKİYE UYGULAMALARI. M. Musa BUDAK 11 Mayıs 2014

İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ ANAYASASI

Türkiye Cumhuriyeti Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı. Yalın Altı Sigma Konferansı-5 / 7-8 Kasım 2014

TURQUALITY Projesine Nasıl Başvurulur?

ELEKTRONİK İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ (ELECTRONIC HUMAN RESOURCES MANAGEMENT) E- İKY / E- HRM (I)

Bilmek Bizler uzmanız. Müşterilerimizi, şirketlerini, adaylarımızı ve işimizi biliriz. Bizim işimizde detaylar çoğu zaman çok önemlidir.

AB 2020 Stratejisi ve Türk Eğitim Politikasına Yansımaları

KALİTE BİRİM SORUMLULARI EĞİTİMİ

Transkript:

Kurumsal Sosyal Sorumluluk: Modern İş Dünyasının Vicdani Gereği Doç. Dr. Mustafa TAŞLIYAN Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölüm Başkanı

1. GİRİŞ Küreselleşmenin bir getirisi olarak günümüzde bilgiye ulaşım kolaylaşmakla beraber, artık insanlar olumlu olumsuz bütün haberleri her an görebilmekte ve buna anında tepkiler verebilmektedirler. Yaşanan doğal afetler, gittikçe arası açılan kişi başına düşen gelirler, yeni yeni gün yüzüne çıkan hastalıklar ve terör olaylarının hızla artması sonucunda, insanların bu olaylara tepki göstermeyen firmaların mal ve hizmetlerini almayarak cezalandırdıklarını görmekteyiz. Bu sebeple firmalar istekli olmasalar bile firma geleceği açısından bu maliyetlere katlanmaktadırlar. Bazı profesyonel yöneticiler bu maliyetin aslında uzun dönemli bir yatırım olduğunun farkına varmaya başladılar. Çünkü sürdürülebilirlik kavramı ile firmalarını gelecek nesillerine daha sağlam bir biçimde devretme, daha sağlıklı ve yaşanılabilir bir çevrede hayatlarını idame ettirme düşüncesi hızla gelişmektedir. Sermayelerini her geçen gün büyüten firmalar, sadece nokta atışı projelerle, Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve halkın gözünü boyayacağı etkinlikler yapmamalıdır. Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) denildiğinde fabrika yeri seçimi, işe alımlar, işçi özlük haklarının tam kullandırılması, hammadde alımı, atıkların denetimi, ürünün KSS standartlarına uygun olması, mamulün paketinin üzerinde yararlı bilgiler olması, firma çalışanlarının, sosyal sorumluluk projelerinin içerisinde bulunması, muhasebe uygulamalarının mevzuata göre yapılması, şirket kârından yıllık belirli bir miktar paranın hayır işlerine ayrılması gibi unsurların eksiksiz olarak yapılması anlaşılmalı ve üretimin her aşamasında toplum ve çevre haklarının gözetilmesi istenmektedir. KSS kavramının yayılmasının bir sebebi olarak da STK ların hızla büyümesi gösterilebilir. Çünkü artık binlerce gönüllü üyesi olan STK lar hem devlet hem de şirket politikalarını etkileyebilmektedirler. Şirketler, her attıkları adımda STK lar tarafından sözleşmesiz bir denetleme yapıldığının farkındadırlar. STK ların yaratabileceği kamuoyu baskısı şirketlerin (yaşandığı üzere) batmasına yol açabilmektedir. Bu çalışmada sosyal sorumluluk nedir sorusunun cevabı aranmıştır. Sosyal sorumluluk kavramlarını açıkladıktan sonra asıl konumuz olan KSS kavramı ana hatları ile açıklanmıştır. İlk önce konunun daha rahat anlaşılabilmesi için; etik, sürdürülebilir kalkınma, halkla ilişkiler ve sosyal pazarlama konularına değinilmiş, tanımı ve tarihçesi anlatıldıktan sonra ilk olarak KSS ile ilgili görüşlere değinilmiş, bunu takiben KSS modelleri anlatılmıştır. KSS yi şirketler için önemli kılan nedenler, KSS süreci, şirketlerin sorumlu olduğu alanlar, şirkete verebileceği zararlar ve KSS ölçümü ile konu bitirilmiştir. 2. SOSYAL SORUMLULUK KAVRAMI Kavram olarak sorumluluk, belirlenen bir görevi yerine getirmek için o işi yapmakla mükellef olan bir kişinin uymak zorunda olduğu kurallar bütünüdür. Sorumluluk, başkalarını tanımak, onların değerlerine saygı göstermek; kısaca onların değerlerine saygı göstermek, onların varlığını kabullenmektir (Özüpek, 2005: 8 ). Sosyal sorumluluk, STK ların sosyal çevresindeki sorunlara ve toplumsal baskılara tepki gösterme veya cevap verme kapasitesi olarak da tanımlanabileceği gibi, gerçekte birey ya da örgütle toplum arasındaki karşılıklı sosyal hareket ve karşılıklı etkileşim olarak tanımlanırken bir başka deyişle bir sosyal anlaşma ya da uzlaşma olarak kabul edilebilir. Sosyal sorumluluk, örgütün genel ve çalışma ahlakını, çevresindeki kişi ve kurumların beklentilerini ve yasaları dikkate alarak faaliyetlerinin toplumdaki etkisini ciddi bir şekilde değerlendirmesi sonucunda, sağlıklı bir toplumu oluşturmadaki toplumsal sorunların çözümünde katkı ve yardımları da içermektedir (Balkır, 2006: 583). Sürdürülebilirlik kavramı ile firmalarını gelecek nesillerine daha sağlam bir biçimde devretme, daha sağlıklı ve yaşanılabilir bir çevrede hayatlarını idame ettirme düşüncesi hızla gelişmektedir. ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 23

2.1. Sosyal Sorumluluğun Tarihsel Gelişimi Sosyal sorumluluklarla ilgili görüşler tarihin ilk dönemlerinden beri tartışılmakta ve dönemler içerisinde değişimler göstermektedir. Birbirlerinden kesin çizgi ve tarihlerle ayrılmamakla birlikte M.S. 1100 yıllarına kadar olan medeniyet ve dinlerle başladığı bu döneme işletme öncesi dönem de denmektedir. Mezopotamya, Çin, Eski Yunan ve Roma dâhil olmak üzere ilk uygarlıkları kapsayan bu dönemde önemli sayılabilecek pratik yenilikler yapılamasa da bu toplumlarda insanların kişisel yargıları, dini inançları, etik görüşleri ve çeşitli yasalarla farkında olmadan yürütülen bir sosyal sorumluluğun olduğu belirtilmektedir. Topluma karşı sorumlulukların olduğunu belirten ilk düşünür olan Eflatun, idarecilerin ekonomik konularda genel menfaati her şeyin üzerinde tutmaları gerektiğini ifade ederek önemli bir başlangıç yapmıştır. Aynı şekilde Aristo, ekonomik olayları etik açıdan ele alarak, mübadele edilen kıymet ve hizmetler arasında bir denklik olmasının gerekli olduğunu, fiyatların ve kazançların adaletli bir şekilde oluşmasını, faizin adaletsiz olduğu görüşünü savunarak sorumluluk anlayışının gelişimine katkıda bulunmuştur. Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet te de özgürlük, tolerans, hoşgörü, eşitlik ve sosyal yönetim ilkelerine vurgu yapılmıştır. Kısaca Sanayi Devrimi nden önceki dönemde sosyal sorumluluk anlayışı örf, adet, din ve kültürel yapıların baskıları ve gelişimleri sonucu şekillenmiştir (Özüpek, 2005: 17). 1100 ve 1950 yılları arasında yaşanan dünya savaşları ve sömürü faaliyetleri, çok küçük bir azınlık (örf, adet ve de dinine bağlı toplumlar) dışında diğer toplumlarda sosyal sorumluluk faaliyetleri durma noktasına gelmiş, kişisel ve ulusal hırslar insanlığı olumsuz etkilemiştir. 1789 Fransız Devrimi yle başlayan hak ve özgürlükler 1950 lere kadar kısır bir gelişme göstermiştir. II. Dünya Savaşı sonrasından başlayarak küreselleşmenin ilk sinyallerinin görülmeye başlaması ile birlikte ulus-devletin etki alanı dışında, ondan bağımsız ve onun etkinliğini sarsacak yeni güç merkezleri ve bir anlamda iktidar paydaşları türemeye başladı (Çalış ve Özlük, 2006: 9). 1950 lerden sonra dünyadaki taşlar kısmen yerine oturmuş ve geçmişte yapılan hatalardan özür dilercesine tüm dünyada yardım ve hayırseverlik çalışmaları başlamıştır. 3. KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK (KSS) KSS konusunu daha iyi anlayabilmek amacıyla KSS tanımını yapmadan önce etik, sürdürülebilir kalkınma, halkla ilişkiler ve sosyal pazarlama konularına kısaca değinilecektir. 3.1. Etik, Sürdürülebilir Kalkınma, Halkla ilişkiler ve Sosyal Pazarlama Bu bölüm başlığı altında etik, sürdürülebilir kalkınma, halkla ilişkiler ve sosyal pazarlama kavramı incelenecektir. 3.1.1. Etik Kavramı İşletme literatüründe, iş etiği şöyle tanımlanmakta: İşyerine ilişkin olarak neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmek ve doğru olanı yapmaktır. Sadece Türkiye için değil, dünya için de yeni gündeme gelen bir kavram, iş etiği. Bugün dünya genelindeki onbinlerce şirket tarafından uygulanan kuralları büyük oranda Amerikalı iki öğretim üyesi, Wallace ve Pekel tarafından konulmuş. Buna göre iş etiği, özellikle şirketlerin büyük değişim dönemlerinden ya da krizlerden geçtiği dönemlerde öne çıkıyor. Bu dönemlerde, şirketin daha önceki kurumsal değerleri sorgulanıyor ve iş etiğine önem verilmezse, toplum tarafından yanlış olarak değerlendirilebilecek kararlar alınabiliyor. O nedenle, değişim ya da kriz dönemlerinde şirket çalışanları ve liderlerinin izleyebileceği değerleri oluşturacak iş etiği kurallarının doğru tanımlanması şarttır. Sadece Türkiye için değil, dünya için de yeni gündeme gelen iş etiği kavramı, özellikle şirketlerin büyük değişim dönemlerinden ya da krizlerden geçtiği dönemlerde öne çıkıyor. Bu dönemlerde, şirketin daha önceki kurumsal değerleri sorgulanıyor ve iş etiğine önem verilmezse, toplum tarafından yanlış olarak değerlendirilebilecek kararlar alınabiliyor. 24

3.1.2. Sürdürülebilir Kalkınma Sürdürülebilir kalkınma, toplumun refahı için kısa, orta ve özellikle uzun vadede gerekli olan ihtiyaçların karşılanmasına yönelik ekonomik büyüme modelini tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Bu kavram, bugünün ihtiyaçlarının, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını yerine getirme olanağını engellemeyecek biçimde karşılanmasına yönelik kalkınma düşüncesini temel almaktadır. Uygulamada ise sürdürülebilir kalkınma, çevrenin korunmasına önem vermek suretiyle uzun vadeli bir ekonomik kalkınmanın koşullarını oluşturmayı öngörmektedir. Mart 1995 tarihinde Kopenhag da gerçekleştirilen sürdürülebilir kalkınma konferansı, toplumsal dışlanmayla mücadele edilmesi ve kamu sağlığının korunmasının önemini vurgulamıştır. Amsterdam Antlaşması yla sürdürülebilir kalkınma, Avrupa Birliği nin hedeflerine eklenmiştir (www.ikv.org.tr). Sürdürülebilir kalkınma, Türk İş Dünyası tarafından çok iyi anlaşılması gereken önemli bir konudur. Sürdürülebilir kalkınma küresel ekonomide, iş dünyası için yeni iş yapma düzenidir ve geleceğin liderleri artık bu konuda donanımlı yetişmektedir. Türkiye ve Türk iş dünyası da küreselleşme sürecine uyum sağlamak ve Avrupa Birliği üyelik şartlarını başarı ile uygulamak için konunun işleyiş ve mantığını çok iyi anlamak zorundadır Bunun yanında sürdürülebilir kalkınma programının bir parçası olarak da görebileceğimiz -Türkiye nin de imzaladığı ve 2015 yılına kadar gerçekleştirilmesi hedeflenen- Binyıl Kalkınma Hedefleri şunlardır (www. undp.org): Mutlak yoksulluğu ve açlık sınırının altında yaşayan kişi sayısını yarıya indirmek, Herkesin ilköğretim eğitimi almasını sağlamak, Cinsiyet eşitliğini öne çıkarmak, Beş yaş altındaki çocuk ölümlerini üçte iki oranında azaltmak, Doğumdaki anne ölüm oranını dörtte üç oranında azaltmak, HIV/AIDS, sıtma ve tüberküloz gibi diğer salgın hastalıkların yayılmasını önlemek, Çevresel sürdürülebilirliği sağlamak, Yardım, ticaret ve borç yükünü azaltma odaklı kalkınma için küresel işbirlikleri geliştirmek. 3.1.3. Halkla İlişkiler Halkla ilişkileri bir örgütün sunduğu hizmetin geliştirilmesi amacıyla yürütülen ve kamuoyunu etkilemeye yönelik tüm ilişki biçimlerini içeren planlı çabalar olarak tanımlamak mümkündür. Bu tanım doğrultusunda işletmelerin amaçları her ne kadar kâr etmek yani bir yüzleri kâr ve verimliliğe dönük olsa da diğer yüzleri topluma dönüktür. Hele günümüz rekabet şartları, özel işletmeleri, yüzlerini topluma döndürmeleri konusunda oldukça zorlamaktadır. Ayrıca işletmelerin hedef kitlelerinin veya kamuoyunun da beklentileri ve değer yargıları bu yöndedir. İşte burada da halkla ilişkiler ve sosyal sorumluluk çalışmaları, dolayısıyla sosyal sorumluluk kampanyaları devreye girmektedir (Ciğerdelen, 2005: 543). Toplumun beklentilerinin değişmesinin işletmelerin bu yeni kimliğini kazanmasında önemli payı olduğu bir gerçektir. Yönetim alt sisteminin bir parçası olarak ve toplumsal beklentileri işletme açısından yanıtlama işlevi ile halkla ilişkiler bu görevi üstlenmektedir (Özüpek, 2006: 5). 3.1.4. Sosyal Pazarlama Sosyal pazarlama, geleneksel ve müşteri odaklı pazarlama tanımına (ürün, fiyat, yer ve promosyon gibi en temel kriterlere) ek olarak: Toplumsal paydaşlara hitap etme, Toplum içi ortaklıkları geliştirme, Verilecek değişim/gelişim hizmetinin konusuyla ilgili politikaları oluşturmaya ve yaygınlaştırmaya destek olma stratejilerini, Söz konusu projeye ek fon kaynaklarının sağlanması için gerekli faaliyetlerin üretilmesini dahi içeren bir süreçtir. Sosyal Pazarlama kavramı 1970 li yıllarda Philip Kotler ve Gerald Zaltman tarafından geliştirilmiştir. Sosyal pazarlama anlayışı olarak ifade edilen ve işletmeye çok yönlü bir sorumluluk yükleyen bu anlayış, işletmenin amaçlarını kısa ve uzun dönem birey ve toplum ihtiyaçlarını karşılayarak gerçekleştirmelerini hedeflemektedir. ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 25

Birey ve toplum ihtiyaçlarının hızla değişerek gelişmesi, bu ihtiyaçları karşılama çabasında olan işletmelerin yönetimini, gelişen sosyal pazarlama anlayışının gereklerini benimseyerek yerine getirmeye zorlamaktadır. Philip Kotler ve Alan Andreasen ticari pazarlama (Commercial Marketing) ve sosyal pazarlama [(social marketing) veya amaç-bazlı pazarlama (cause-related marketing)] arasındaki en temel farkı pazarlamacının ve üretici/satıcının amaçlarındaki farklılıktır. Sosyal pazarlamacı sosyal, toplumsal davranışları etkilemeyi, değiştirmeyi geliştirmeyi amaçlar, herhangi bir üründen çıkarı olabilecek hizmet alacak bir hedef kitleden daha ziyade toplumun genelini düşünerek hareket eder. şeklinde açıklarlar. Sosyal pazarlama mikro seviyede bireysel tüketimde, davranış biçiminde, hayat tarzında değişimi amaçlarken, kurumsal boyutta yönetim, üretim ve makro seviyede de sosyo-kültürel, ekonomik değişim için gerekli politikaların yaratılması ve uygulanmasını içerir. Her biri aslında birbiriyle ilintili ve birbirini tamamlarlar. Biri olmadan diğerinin çok etkili olabileceğini düşünmek uzun vadede yanlış olur. Sosyal pazarlama süreci içerisinde birçok paydaş (stakeholder) yer alır ve birbirini etkiler. Amaç çok daha geniş kitlelere hitap eder, talep çeşitlilik gösterir, hedef kitleye ulaşmak daha zor, fonbütçe daha sınırlı, tüketicinin ilişkisi-bağımlılığı daha kuvvetli, rekabet daha gizlidir (www.marketingturkiye. com). 3.2. Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) Tanımları İlk tanım Kısmen de olsa, şirketin dolaysız ekonomik veya teknik çıkarlarının ötesinde aldığı karar ve davranışlar olarak Keith Davis tarafından 1960 yılında yapılmıştır. Bir başka tanım da Walton tarafından 1961 yılında kurumsal girişimin sosyal sahnede boy göstermesiyle ortaya çıkan problemler ve kurum ile toplum ilişkisini düzenlemesi gereken etik prensipler olarak yapılmıştır. KSS nin bir başka ilginç tanımı ise Steiner tarafından 1972 yılında Belli bir zaman ve belli bir toplumda belli başlı kuruluşlar ve insanlar arasında genel geçer kabul edilen kurallar, görevler ve davranışlar bütünü şeklinde yapılmıştır. Bizim sosyal paydaş olarak adlandırdığımız bu grupların varlığı işletmenin devamlılığı ve başarısı için gerekli gruplar olarak tanımlanırken geniş bir tanımla işletme tarafından etkilenen ve işletmeyi etkileyen kişi veya gruplardır (www.kssd.org). KSS sadece sevap değil, sosyal liderlik gereğidir. Yalnızca hayırseverlik değil, kurumsal iş hedeflerini destekleyen, tutarlı bir stratejik yaklaşımdır. Lafta değil, harekete dayalıdır. Ek masraf değil, ölçülebilir geri dönüşüm sağlayan bir yatırımdır. Kâr sonrası yapılan yatırım değil, kârlılığı güvence altına alan bir kalkandır (www.kssd.org). Diğer taraftan aslında kapitalizmin mantığına da ters bir kavramdır. Sonuçta mal ve hizmet üretmek için kurulan bir işletmenin asli işlevinin dışında işlerle uğraşması kaçınılmaz olarak verimsizlik yaratır. Ayrıca muhafazakâr-liberal bakış açısından, bir işletmenin topluma karşı en büyük sorumluluğu kâr etmektir. Zira kâr, daha büyük sermaye birikimini, daha büyük ve verimli yatırımları, dolayısıyla daha çok ve kaliteli işi, yani çalışan kesimdeki refah artışını beraberinde 26

Sürdürülebilir Kalkınma, Türk iş dünyası tarafından çok iyi anlaşılması gereken önemli bir konudur. Sürdürülebilir Kalkınma küresel ekonomide, iş dünyası için yeni iş yapma düzenidir ve geleceğin liderleri artık bu konuda donanımlı yetişmektedir. Türkiye ve Türk iş dünyası da küreselleşme sürecine uyum sağlamak ve Avrupa Birliği üyelik şartlarını başarı ile uygulamak için konunun işleyiş ve mantığını çok iyi anlamak zorundadır. getirir. Ortodoks liberal görüşe göre, büyümeyle birlikte gelen bu refah artışı kaynaktan başlayıp toplumun en alt katmanlarına kadar sızar. Bu yüzden bu görüşe göre, şirket toplum için bir şey yapmak istiyorsa işini iyi yapmalı ve kâr etmelidir. Şirket sahibi hayırseverse, bunu kendi kişisel servetinden yardım konusunda uzmanlaşmış (isterse kendi kuracağı şirketten bağımsız) vakıflara maddi kaynak aktararak yapabilir. KSS; markanın itibarı, bilinirliği ve tercih edilirliğine doğrudan etki eder. Proje yürüten bir şirketin, satılan üründen elde edilen gelirin belirli bir kısmının projeye aktarılacağını duyurması o ürünün tercih edilirliğini, çalışanlarının projede bizzat yer almalarını sağlaması ise çalışanların aidiyet duygularını artırır. Tüm bunların yanı sıra KSS, yardımseverliğin ötesinde bir kavramdır. Bir şirketin kurumsal sosyal sorumluluğunu yerine getirmesi demek, tüm paydaşlarına -çalışanlar, müşteriler, tedarikçiler, ortaklar, bulunduğu çevre, yatırımcılar vb.- ve çevreye karşı tamamen sorumlu olması ve tüm kararlarında bu unsurları göz önünde bulundurması anlamına gelmektedir. AB Komisyonu KSS kavramını, işletmelerin kendi istekleri doğrultusunda sosyal ve çevresel konuları çalışmalarının ve çalıştıkları kişi ve kurumlarla ilişkilerinin bir parçası haline getirmesi olarak tanımlıyor (www. sedefed.org). KSS (organizational social responsibility), herhangi bir organizasyonun (kâr amacına yönelik olarak oluşturulmuş bir şirket, kamu kuruluşları ya da hükümet dışı organizasyonlar) hem iç hem de dış çevresindeki tüm paydaşlara karşı etik ve sorumlu davranmasını, bu yönde kararlar alması ve uygulamasını ifade eden bir kavramdır. Kurumsal sosyal sorumluluk yaygın olarak özel organizasyonlar için kullanılan bir kavramdır ve literatürde yaygın olarak şirket sosyal sorumluluğu (corporate social responsibility) kavramı ile ifade edilmektedir. Şirket sosyal sorumluluğu, şirketlerin işletme faaliyetlerinde sadece kendi özel çıkarlarını (kârlarını) maksimize etmenin ötesinde işletme faaliyetlerinden doğrudan ve/veya dolaylı olarak etkilenen tüm menfaat sahiplerinin (stakeholders) çıkarlarının da dikkate alınması ve korunması anlamına gelir (www.canaktan. org). Birleşmiş Milletlerin KSS tanımına bakacak olursak; Şirketlerin yalnızca müşterileri, tedarikçileri ve çalışanları ile ilgili değil, aynı zamanda şirket faaliyetlerini yürüttüğü toplum içindeki diğer grupların ihtiyaçları, amaçları ve değerleri ile ilgilidir. şeklinde ifade edilmektedir. Günümüzde giderek yaygınlaşan bu uygulama organizasyonların amaçlarını ve değerlerini paylaştıkları bir sivil toplum kuruluşuyla işbirliğine girmesi ve ortak proje geliştirmesidir. Burada, yalnızca bir sivil toplum kuruluşunun projesine destek sağlamaktan yani sponsorluktan öte bir ilişki söz konusu olmaktadır. Organizasyon, sosyal katkı sağlayacak bir girişimi bir sivil toplum kuruluşu ile birlikte tasarlamakta, geliştirmekte ve bütün çalışanlarının gönüllü katılımını ve aktif çalışmasını sağlayacak düzeyde desteklemektedir (Barutçugil, 2004: 222). 1994 te Harward Business Review da yayınlanmış temel bir makalede Craig Smith, Yeni Kurumsal Hayırseverlik kavramını, belirli sosyal konularda ve girişimlerde uzun süreli yükümlülük almaya, nakit yapılan katkılardan daha fazlasını sağlamaya hem işletme departmanlarından hem de hayır işleri bütçelerinden kaynak fonlar oluşturmaya, stratejik ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 27

birleşmeler gerçekleştirmeye ve tüm bunları aynı zamanda iş hedeflerinde de ilerleyerek yapmaya doğru bir değişim şeklinde anlatarak tanımlamıştır (Kotler ve Lee, 2006: 7). 3.3. Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Tarihçesi Kavramsal olarak KSS ilk kez 1953 te yayımlanan H. Bowen in İşadamlarının Sosyal Sorumlulukları (Social Responsibilities of the Businessman) adlı kitabında yer almıştır. Bowen; işadamlarının, toplumun değer ve amaçlarıyla örtüşen sosyal sorumluluk faaliyetleri ile ilgilenmelerini savunmuştur (www.canaktan.org). Endüstrileşmenin üretimi artırmasıyla birlikte insanlar sadece kendi çıkarlarını karşılamakla kalmayıp, ticaret hayatına atılarak başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya başlamışlardır. 1800 lerin sonlarında yaşanan bu gelişmeler hem Avrupa da hem de Amerika da sosyal bilinç ve sorumluluk kavramını da oluşturmaya başlamıştır. Sanayileşme ve büyük şirketlerin ortaya çıkmaya başlamasıyla birlikte sosyal sorumluluk alanı da daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır. John D. Rockefel, Cornelius, Vanderbiit ve Andrew Carnagie gibi sanayi lideri olan aile şirketleri de bu dönemde kurulmuştur. Yine bu dönemlerde, baskı ya da uzlaşma ile verilen komisyonlar ve sabit fiyat anlaşmaları gibi anti rekabet uygulamaları da hükümetleri yasal reformlar yapmaya itmiştir. Bu firmalarla bağlantılı olarak gelişen ve artık kurumlarda da bir kavram olarak kullanılmaya başlanan sosyal sorumluluk anlayışının başlangıcına bir göz atmak gerekirse, ilk olarak Amerika daki bazı şirketlerin haksız rekabete neden olmalarından ve bundan dolayı suçlanmaları sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir (Aydede, 2007: 15-23). Şirketlerin KSS ye giderek daha fazla önem vermeleri, tümüyle gönüllü bir şekilde olmadı. Çoğu şirket, geçmişte iş sorumluluklarının birer parçası olarak görmedikleri başlıklarda beklemedikleri toplumsal tepkilerle karşılaştıktan sonra bu başlığa eğildi. 1970 lerde özellikle Amerika ve Avrupa daki akademisyenler kurumların sosyal muhasebesi (corporate social accounting) hareketini başlatmıştır. 1980 lerde borsanın önem kazanmasıyla, şirketlerin sosyal sorumluluk değerlendirme ve raporlamaları azalmış, 90 lı yıllarda küreselleşme ve özelleştirme akımıyla birlikte kurumların, uluslararası kuruluşların kalite ve karşılıklı kazanç kavramları, sosyal ve bilgi paylaşma sorumlulukları tekrar önem kazanmaya başlamıştır (www.kss.blogcu. com). 3.4. Kurumsal Sosyal Sorumluluk Modelleri İşletmelerin sosyal sorumlulukları ile ilgili çok sayıda model bulunmaktadır. Bunların bazıları sosyal sorumlulukları tarihsel süreç içerisinde değerlendirirken, bazıları sosyal sorumluluğun unsurlarından, bazıları da sosyal sorumluluk alanlarından hareketle sosyal sorumluluğu açıklamaktadırlar. Bu modellerden belli başlı olanlar şunlardır: 3.4.1. Dört Boyutlu Sosyal Sorumluluk Modeli Archie B. Carrol a göre sorumluluk dört boyutta incelenebilir (Özüpek, 2005: 76); Ekonomik Sorumluluk Ekonomik sorumluluklar, bütün işletmelerin ilk düzeydeki sorumluluğu olarak, toplumun gereksinim duyduğu ve istediği mal ve hizmetleri üretmek ve temin etmek için kaynakları uzun vadede verimli bir biçimde kullanması ve ürettiklerini kârlı bir biçimde satmasıdır. Hukuksal Sorumluluk İşletmenin ikinci düzeydeki sorumluluğu olan hukuki sorumluluk, tüm kanunlar ve düzenlemeler çerçevesinde işletmenin faaliyetlerini icra etmesi olarak ifade edilebilir. Ancak, kanunlar ve düzenlemeler bir örgüt ve onun üyelerinin yaptığı tüm eylemleri kapsayamaz. Başka bir ifadeyle hukuki sorumluluklar, yasal ve düzenleyici çerçeve içinde işletmenin ekonomik sorumluluklarını yerine getirmesidir. Kuruluşlar eğer sosyal sorumluluklarını yerine getirmezlerse çeşitli istekleri olan halk, isteklerinin karşılanması için yerel ve merkezi yönetim organlarına başvuracaklardır. Yöneticilerin de bu ihtiyaçları karşılamak için çeşitli kanuni düzenlemelere gitmeleri halinde bu düzenlemelere uymak kuruluşlara hayli pahalıya mal olmaktadır (Okay ve Okay, 2001: 629-630). 28

Kurumsal sosyal sorumluluk sadece sevap değil, sosyal liderlik gereğidir. Yalnızca hayırseverlik değil, kurumsal iş hedeflerini destekleyen, tutarlı bir stratejik yaklaşımdır. Lafta değil, harekete dayalıdır. Ek masraf değil, ölçülebilir geri dönüşüm sağlayan bir yatırımdır. Kâr sonrası yapılan yatırım değil, kârlılığı güvence altına alan bir kalkandır. Etik Açıdan Sorumluluk Sosyal sorumluluğun etik boyutu, kanuna bağlanmadığı halde, örgütsel üyeler, topluluk ve toplum tarafından beklenen veya yasaklanan davranış ve faaliyetleri ifade eder. Etik sorumluluklar, müşteriler, çalışanlar, hissedarlar ve toplumu kapsayan temel çıkar gruplarının bir endişesini yansıtan standartlar, normlar ve beklentileri şekillendirir (Güloğlu, 1998: 405-416). Alışverişlerde birbirini aldatmamak, sözüne ve anlaşmalarına sadık kalmak, toplumun zayıf anlarında veya arz yetersizliği durumlarında fırsatçı politikalar gütmemek, mal ve hizmetleri hakkında yalan söylememek, sattığı malın niteliklerini tam olarak söylemek, malın kötü yönlerini müşterisinden gizlememek ve alacağı malın değerini düşürmek için kötülememek, alacağın tahsilinde ve borcunun ödenmesinde gereken fedakârlıkta bulunmak gibi toplumsal ve iş etiğine uymayan davranışlarda bulunan işletmeler, zaman içinde toplum nazarında küçük düşmekle cezalandırılırlar (Dinçer ve Fidan, 1997:37). İş etiğinin önemli bir konusu da işletmenin, devlete ve yerel idarelere olan yükümlülüklerini yerine getirmesidir (Eren, 1997:207). Sosyal sorumluluğun etik boyutu çok derin olup, sadece müşteri, rakip, toplum ve devletle sınırlı değildir. İşletme çalışanları, yöneticileri ve işletmenin sahipleri de işletmeden etik bekleyiş içinde olabilirler (Yumuşak, 1999: 13). Gönüllü Sorumluluk Dört boyutlu sosyal sorumluluk modelinde bulunan dört kategori de birbirinden ayrı ve bağımsız olarak düşünülmemelidir. Bunlar karşılıklı bağımlı olmakla kalmaz, eş zamanlı olarak gerçekleştirilmesi için yönetici üzerinde baskı oluşturur. Yönetici, aldığı ve uyguladığı tüm kararlarında sürekli olarak kâr amacını gözetmek, yasalara ve etik değerlere uygun davranmak zorundadır (Özüpek, 2005: 76). 3.4.2. Davis in Sosyal Sorumluluk Modeli Keith Davis tarafından geliştirilen bu model, organizasyonun yanı sıra toplumun refahını koruyan ve iyileştiren işletmelerin niçin ve nasıl önlem aldıklarını ve neden yükümlülük sahibi olduklarını tanımlayan beş varsayım dizisinden oluşur. Bu varsayımlar aşağıdaki gibi ana başlıklar altında incelenmiştir (Özüpek, 2005: 82): Sosyal sorumluluk sosyal güçten kaynaklanır varsayımı, işletmenin azınlıkların istihdamı ve çevresel kirlilik gibi kritik sorunlar üzerinde önemli ölçüde bir güç ve etkiye sahip olduğu görüşünden kaynaklanır. İşletme, toplumdan girdi almaya açık olan ve toplumla ilişkili faaliyetlere yönelik açık bilgi veren iki uçlu bir açık sistem olarak faaliyet göstermelidir: Bu varsayıma göre, işletme toplumsal refahın sürdürülmesi ve iyileştirilmesi için yapılması gerekli olan şeylerle ilgisi olan toplumun temsilcilerini dinlemeye istekli olmalıdır. İşletme bir faaliyet, ürün veya hizmetin sosyal maliyet ve kazançlarını her yönüyle hesaplayarak onu ileri götürüp götürmeyeceğine karar vermelidir: Bu varsayıma göre, yalnızca teknik uygunluk ve ekonomik kârlılık, işletmenin karar verme sürecini etkileyen tek faktör değildir. Her bir faaliyet, ürün veya hizmet ile ilişkili olan sosyal maliyetler dolaylı olarak müşterilere yansıtılmalıdır: Bu varsayım, işletmenin sosyal olarak avantajlı olabilen ve ekonomik olarak dezavantajlı olan faaliyetleri tümüyle finanse etmesinin beklenemeyeceğini ifade eder. İşletme içinde sosyal açıdan cazip faaliyetlerin sürdürülmesinin maliyeti, sosyal olarak cazip faaliyetlerle doğrudan doğruya ilişkili olan ürün ve hizmetlerin fiyatlandırılması yoluyla müşterilere yansıtılmalıdır. ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 29

Vatandaş olarak işletme kurumları normal faaliyet alanlarının dışında kalan sosyal sorunlarla ilgilenme sorumluluğuna sahiptir. Bu son varsayım, işletmenin doğrudan ilişkili olmadığı bir sosyal sorunu çözmek için gerekli uzmanlara sahip olması halinde o sosyal sorunu çözmede topluma yardımcı olması gerektiğini savunur. İşletme, genel olarak iyileştirilmiş bir toplumdan artan ölçüde kâr elde edecektir. Bu yüzden işletmenin toplumu iyileştirmek için tüm vatandaşlık sorumluluğunu paylaşması gerektiği sonucunu çıkarır. 3.4.3. Sosyal Sorumluluk Alanlarının Sınırlandırılması Modeli R.D Hay, Gray ve J.E. Gates tarafından ortaya konulan modelde üç temel unsur bulunmaktadır. Yazarların üzerinde durduğu birinci unsur, işletmenin iç çevre, sosyal çevre ve ara çevre ile olan ilişkilerinde ortaya çıkan sosyal sorunların farkında olmalarıdır. İkinci unsur; işletmenin toplumdaki bu sorunların çözümünden, işletme yönetimi olarak yükümlü olduğunun bilincinde olmasıdır. Üçüncü unsur ise; işletme yönetiminin çeşitli alanlarda karşılaştığı bu sorunların çözümü için elindeki bütün kaynakları kullanmaya istekli ve kararlı olmasıdır. Yazarların ortaya koyduğu yaklaşımı kısaca farkındalık, bilinçlilik, istek ve kararlılık olarak ifade etmek mümkündür (Bayrak, 2001: 121-122). İç çevre, işletmeyi oluşturan araç, gereç ve çalışanların gerek kendi aralarında gerekse birbirleriyle olan ilişkileri dikkate alınarak aralarında düzenli bir yapı ve dolayısıyla sağlam bir bütün oluşturmalarıdır. İşletmelerin amaçlarına uygun olarak planlayacakları bu yapı içinde ortaya çıkan gruplar, bölümler ve kişiler arası ilişkilerin çıkar çatışmasına yol açmayacak şekilde karşılıklı sorumlulukla örülmesi gerekir (Bayrak, 2001: 122). Sosyal çevreyle ise işletmenin sosyal çevresini tanıması, burada meydana gelen değişim ve gelişmeleri izlemesi ve bunlarla ilgili tahminlerde bulunarak dış sistemi doğrudan ve dolaylı etkileyen faktörlere yönelik düzenlemeler yapması ifade edilmektedir. Kültürel gelişme, medya ve üretim biçimleri açısından değerlendirilen bu değişmelerde, işletmelerin işletme çıkarları ile toplumsal çıkarlar çatışma yerine, uzlaştırmasına yönelik görevleri sosyal sorumluluk içinde değerlendirilmektedir (Buchholz, 1985: 2). Ana çevre ise; işletme-sendika ilişkisi, etnik ve dini grupların yeri, aynı grup içerisinde yer alan bağımsız işletmeler arasındaki ilişkilerin düzenlendiği çevredir (Weidenbaum, 1986: 3). Sonuç olarak bu yaklaşım, işletmenin her üç çevresiyle olan karşılıklı etkileşimi doğrultusunda değişen şartlar ve etkilerine yönelik sosyal yükümlülükleri olduğunun bilinmesinin ve bunları gönüllü olarak sağlamasının, işletmenin varlık amacına da hizmet edeceğini vurgulamaktadır. 3.4.4. Sosyal Performans Modeli Bu model, sosyal yönden duyarlı olan organizasyonların sosyal performansı önemseyeceği mantığına dayanmaktadır. Modelde söz konusu edilen sosyal performans kavramı, toplumun değişen beklentilerinin analiz edilerek sosyal taleplerine cevap verebilmek için sistematik bir yaklaşım belirlemeyi ve sosyal sorunlara uygun çözümler geliştirmeyi ifade etmektedir (Stoner ve Freeman, 1989: 114). Model, sosyal sorumluluğu üç aşamada ele almakta ve hedef, uygulama ve strateji açısından değerlendirmektedir: Modelin birinci aşamasında sosyal sorumluluğun tanımı yapılmaktadır. Bu tanıma göre işletmelerin sosyal sorumluluğu, toplumun işletmelerden beklentilerinin bir bütünüdür. Bu aşamada, önceden kabul edilmiş ekonomik, etik ve yasal nitelikli beklentilere işletmelerin kendilerini yorumlama biçimi nin bir dördüncü unsur olarak ilave edildiği görülmektedir. Bu ilave modeli benimseyenler açısından ekonominin giderek sosyalleştiğini, iş hayatının sorumluluklarının arttığını, işletmelerin kendi çıkarlarının yanında toplumun refahını koruma ve geliştirmede önemli bir yükümlülüğe sahip olduğunu kabul etmekte ve bunu işadamının kendi rolünü kavraması olarak da değerlendirmektedirler. İşletme yöneticileri, sosyal sorumluluğun hedefini oluşturan değişkenlerin dikkate alınarak işletme yönetiminin ürün ve hizmete yönelik karar aşamalarının oluşturulmasını önermektedir. Böylece bu noktada esas anlayışın, ekonomik, yasal, etik sorumlulukları bütünleştirmek olduğunun bilincine varılacağına inanmaktadırlar (Erden, 1987: 70). 30

Sosyal Performans Modeli nin ikinci aşaması; sosyal sorumluluğun uygulama alanlarının belirlenmesi ile ilgilidir. İşletmelerde sosyal sorumluluk kavramının ekonomik kaynakların etkin kullanımından iş etiğine, verimlilikten ücret politikasına, kaliteli mal ve hizmet üretiminden çocuklar için kreş açmaya, ücretlendirmeden devlete vergi vermeye kadar çok geniş bir anlam ifade ettiği bilinmektedir. Strateji aşaması, işletmelerin sosyal sorumluluk stratejilerini belirlemesi üzerinde durmaktadır. Strateji, organizasyonun misyon ve hedeflerini gerçekleştirmede çevreyle bağlantı kurma mekanizmasıdır. İşletmeler bu mekanizma aracılığıyla, yeni tutumların geliştirilmesini, yeni yaklaşımların öğrenilmesini, yeni politika ve eylem programlarının tasarlanmasını sağlarlar. Dolayısıyla işletmeler sosyal sorumluluk çerçevesinde strateji belirlerken, aynı zamanda karşı karşıya kalmış oldukları sorunların çözümünde nasıl bir davranış biçimi benimsediklerini de ortaya koymuş olmaktadırlar. İşletme stratejilerine göre yönetim, ya sorunlar karşısında pasif bir tutum sergileyerek çekimser kalabilmekte veya yasal düzenlemelerin oluşumları içerisinde beklemeyi tercih etmekte ya da daha dinamik bir şekilde sorunların çözümü için pratiğe geçirici kararlar alıp çözümde önleyici rolü üstlenmektedirler. Sosyal yönden duyarlı işletmelerin reaktif veya intibak stratejilerinden çok, sorunları öngörücü ve önleyici şekilde proaktif stratejiler seçerek geleceğe dönük bir strateji izledikleri görülmektedir. 3.4.5. Sosyal Duyarlılık Modeli Mikro düzeydeki kuramcı Robert W. Ackerman, işletmenin sosyal çabalarının temel amacının sorumluluk değil, duyarlılık olması gerektiğini ileri süren ilk düşünürlerdendir. Ackerman, işletmelerin sosyal sorunlara ilişkin tepki geliştirmede genelde üç aşamadan geçme eğiliminde olduklarını ifade etmektedir (Stoner ve Freman, 1989: 113). Sosyal Duyarlılık Modeli ne göre, yönetimin amacı yalnızca işletme politikalarını belirlemek ve uygulamak değildir. Yöneticinin aynı zamanda işletmenin mal ve hizmet üretimini niçin yaptığına tam ve doğru olarak karar vermesi gerekmektedir. Ancak belirli bir eylemi ortaya koymak için, sadece karar vermek de yeterli değildir. Bu nedenle, işletmenin sosyal taleplere vereceği tepkinin ya da cevabın niteliği önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. İşletmenin bütün yaşamı boyunca ortaya koyduğu düzenlemeler ve benimsediği davranış kalıpları, bu tepkilerin niteliğini ortaya koymada önemli ipuçlarıdır. İşletmenin sosyal sorunlarla ilgili olarak kendi bünyesinde oluşturduğu ya da geliştirdiği tepki ve davranış biçimleri içsel duyarlılık olarak ifade edilmektedir (Ackerman ve Bawer, 1976: 3). Ackerman ve Bouner tarafından geliştirilen Sosyal Duyarlılık Modeli, işletmenin sosyal iç duyarlılığını gösteren üç aşama ile temsil edilmektedir. Bu aşamalar şunlardır (Frederick, Davis ve Post, 1998:111-112; Stoner ve Freman, 1989: 113): Politika Aşaması Bu aşamada işletmenin üst kademe yöneticileri mevcut sorunu öğrenir. Ancak söz konusu aşamada hiç kimse işletmeden sorunla ilgilenmesini beklememektedir. Üst düzeydeki bir yetkili, işletmenin konuyla ilgili görüşlerini yazarak ve başkalarına ileterek eylemde bulunur. Öğrenme Aşaması Bu aşamada, işletme yönetiminin sosyal sorunlarla ilgilenmesi, onları incelemesi ve çözüm yolları öner- ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 31

mesi için uzman personel çalıştırması veya dışarıdan danışmanlarla bağlantı kurmaya çalıştığı görülmektedir. İşletmenin toplumsal sorunların çözümünü yerine getirmeye söz verdiği bu aşamaya Bağlantı Kurma Aşaması da denilmektedir. Örgütsel Yükümlülük Aşaması Bu aşama yönetimin sorunların çözümü için harekete geçtiği aşamadır. Eylem Aşaması olarak da ifade edilen bu aşama, sosyal yönden duyarlı yönetim anlayışının bir süreç işi olduğuna ve bu sürecin zaman alacağına işaret etmektedir. 3.4.6. Preston ve Post un Bütünleşik Sosyal Sorumluluk Modeli Ackerman ın ifade ettiği gibi, işletmeler herhangi bir sosyal soruna uygun şekilde tepki göstermede yavaş davranmaktadırlar. En etkili tepki göstereni bile tepkinin 3. ve son aşamasına sekiz yılda ulaşmaktadır. 1960 lı yılların sonlarına kadar birçok sosyal aktivistin, işletmenin sadece hükümet tarafından teşvik edilirse sosyal sorunlarla ilgilenebileceği sonucunu çıkarmış olması gerçekten şaşırtıcıdır. Şirket duyarlılığı kavramına ilişkin makro yaklaşımın ilk nihai raporlarından birini ortaya koyan Lee Preston ve James Post tur. Bu modelde Preston ve Post, işletme ve toplumun iki farklı biçimde birbirini etkilediğini ileri sürmektedir. Bu iki farklı durum aşağıdaki başlıklar altında incelenebilmektedir (Stoner ve Freeman, 1989: 113); İşletmenin Birincil İlişkileri Bir işletme ile müşteriler, işgörenler, hissedarlar ve kreditörler gibi pazar eğilimli olanlar arasındaki karşılıklı ilişkilerdir. İşletmenin İkincil İlişkileri Sosyal sorunlara sebep olduğunda bir işletme ile kanun ve etik gibi toplumun pazar eğilimli olmayan yönleri arasındaki karşılıklı ilişkilerdir. 3.4.7. Üç Aşamalı Sosyal Sorumluluk Modeli Bu model sosyal sorumlulukları tarihsel gelişim süreci içerisinde ele alarak açıklayan bir modeldir. 18. yüzyılın son çeyreğinde Sanayi Devrimi ile beraber çok önemli toplumsal değişiklikler de meydana gelmiş ve modern anlamda işletmeler ortaya çıkmıştır. Bu modele göre, gelişim açısından sosyal sorumluluk üç aşamadan geçmektedir (Bayrak, 2001: 123). Kâr Maksimizasyonu Dönemi 18. yüzyıl Batı toplumunda, işletmenin yasal sınırlar içerisindeki tek amacının kârı maksimize etmek olduğu görüşü hakimdir. 19. yy. sonları ile 20. yy. başlarında da geçerli olan bu yaklaşımla o dönemlerin Batı toplumlarının ekonomik bir bunalım yaşamaları sonucunda sadece ekonomik büyümeyi hedef aldıkları görülmüştür. İşletmelerde istihdam edilen çocuk işçiler, düşük ücretler, elverişsiz çalışma koşulları ve doğal kaynakların kullanımının artması gibi sorunlar yaşanmamış gibi kabul edilmiştir. Buna bağlı olarak sanayileşmenin neden olduğu şehirleşme, kalitesiz üretim, ahlaka uygun olmayan reklam ve tanıtım gibi konuların yol açtığı sorunlarla ilgilenilmemiştir (Bayrak, 2001: 123). Kâr Maksimizasyonu Dönemi nde faaliyette bulunan işletmeler toplumun maddi refahını yükseltirken, çalışma koşullarında işçi sömürüsüne göz yummuş, doğal kaynaklar sıfır maliyetli kabul edilerek; hava, su, toprak kaynakları sorumsuzca kullanılarak kirliliğe yol açılmıştır. İşletmeler tek amaç olarak kâr artırımını görmüş, buna da âdeta toplumu sömürerek ulaşmaya çalışılmış, toplumun birtakım sosyal ihtiyaçları gözardı edilmiştir. Sahip oldukları ekonomik güç yanında siyasal gücü de getirmiş, işletmeler etik dışı davranışları üzerinde müthiş bir güce sahip olmuş ve bu sayede monopol güçlerini daha da arttırmıştır. Bu dönemde toplumun maddi refahı açısından büyük atılımlar gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, 1890 lardan sonra saydığımız İşletmeler modern toplumla bağımlı sistemlerdir ve işletme ile toplum arasındaki karşılıklı bu bağımlılık, işletmenin faaliyetini büyük ölçüde etkilemektedir. İşletmenin çevresinde bulunan çıkar gruplarının istekleri tatmin edildiği ölçüde işletmenin yaşamı tehlikeye girmez. 32

nedenlerden ötürü toplumda şirketlere karşı büyük tepki doğmuş ve bunun sonucunda protesto dalgaları yükselmeye başlamıştır. Bu isyan dalgaları, işletmelerin toplum içinde üstlenmesi gereken fonksiyonlarının ve sorumluluklarının yeniden gözden geçirilmesine neden olmuştur (Bayrak, 2001: 123). Vekâlet Yaklaşımı Çoğulcu toplum yapısının gelişimi ve sermayenin tabana yayılmasıyla birlikte işletme sahiplerinin çoğalmasıyla (hisse senedi aracılığıyla) 1930 lu yıllarda ortaya çıkmıştır. Bu düşünceye göre, yöneticinin tek görevi kârı en yüksek düzeye çıkarmak değil, aynı zamanda çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler ve toplumun birbiriyle çatışan istek ve beklentileri arasında denge kurmak yoluyla işletmenin uzun vadedeki varlığını sağlamaktır. Bu bakış açısından yönetici, işletmenin kâr temsilcisi olduğu kadar ona vekillik eden tüm yetki ve kararları onun namına veren bir mütevelli olarak da görülmektedir. Yöneticiler çıkar grupları arasında denge kurmada başarılı oldukça işletme bu yaklaşım açısından sosyal sorumluluklarını yerine getirmiş kabul edilmektedir (Bayrak, 2001: 125). Bu yaklaşım 1920-1930 larda ekonomik ve sosyal alanlarda yaşanan yapısal değişimler sonucunda ortaya çıkmıştır. 1. Dünya Savaşı nın patlamasıyla bir önceki dönemde başlayan sosyal hareketlilik ikinci plana atılmıştır. Savaşın bitmesinin üzerinden çok geçmeden 1929 yılında ekonomik buhran patlamış bu da piyasaların çökmesine, satın alma gücünün düşmesine ve buna bağlı olarak da işsizliğin artarak yaşam standardının düşmesine neden olmuştur. Sonuçta bu gelişmelerin toplumsal barışı tehdit etmesi üzerine bu güç boşluğunu devlet doldurmuş ve böylece liberal ekonomik sistemden karma ekonomik sisteme geçilmiştir. Devl e t p i y a s a l a r d a a k t i f o l a r a k r o l a l m a y a v e i ş l e t m e l e r i n sorumluluklarının neler olması gerektiğine direkt karar vermeye başlamıştır (Davis ve Bloomstrom, 1971: 61). Bunların yanı sıra geniş çoğulcu toplumun ortaya çıkması da vekâlet yaklaşımının yaygınlık kazanmasında etkili olmuştur. Çoğulcu toplumda hiçbir grup diğerleri üzerinde baskın güce sahip değildir, gruplar birbirlerini doğrudan ve dolaylı olarak etkiler. Çoğulcu ortamın gelişmesiyle, farklı güç gruplarının birbirlerinin faaliyetlerini kontrol etmesi ve kısıtlaması mümkün olmuştur (Altun, 1999: 45). Yaşam Kalitesi Yaklaşımı Toplumun işletmelerden beklentilerini ve rolleri ile ilgili algılamaları, işletmelerin bu standartları karşılama yeteneklerine kıyasla daha hızlı artar. Bu açıdan işletmelerin fiili sosyal sorumluluk düzeyleri yükselmekle beraber toplumsal beklentilere cevap vermeleri gecikmeli gerçekleşir. Bu uyuşmazlıktan dolayı, işletmelerin sosyal sorumluluk bilincinin artmasına rağmen, toplumsal itibarları bu artışı daha düşük seviyeden takip eder. Sosyal sorumluluğun, kişinin tamamıyla bağımsız olabileceği sosyal sisteme yayılabileceği fikri veren sosyal sorumluluk kapsamıyla bağlantılı olarak yaklaşım, bu aşamada bireylerin yaşam standartlarını yüksek düzeye çıkarmayı amaçlamaktadır (Özüpek, 2005: 76-95). 3.4.8. Philip Kotler in 6 Seçenek Modeli Philip Kotler sosyal sorumluluk kavramını altı seçenekli bir model kapsamında incelemiştir. Buna ilişkin ana başlıklar aşağıdaki gibidir (Kotler ve Lee, 2006: 23): Sosyal Amaç Teşvikleri Bu kurum, sosyal bir amaç üzerindeki ilgiyi ve farkındalığı arttırmak ya da bir sosyal amaç için fon toplamaya, bağışta bulunmaya ya da gönüllü toplamaya destek vermek için fonlar, mal ve hizmet katkıları ya da diğer kurumsal kaynaklar sağlar. Sosyal Amaç Bağlantılı Pazarlama Bu senaryoda bir kurum, çoğunlukla kâr amacı gütmeyen bir organizasyon ile özel bir ürünün satışlarını arttırmak ve hayır kurumuna finansal destek oluşturmak için belirlenmiş karşılıklı çıkarlara dayalı bir ilişki yaratarak işbirliğine gitmektedir (Örneğin Comcast, Yüksek Hızlı İnternet Hizmetinin kuruluşu için Ronald McDonald Evi Hayır Derneğine belirli bir ayın sonuna kadar 4,95 dolar bağış yapmaktadır). Birçokları bunu, tüketicilerin gözde hayır derneklerine bedavadan katkıda bulunma fırsatı sağlamasından dolayı da bir kazan-kazan-kazan durumu olarak görmektedir. Kurumsal Sosyal Pazarlama Bir kurum halk sağlığını, güvenliğini, çevre ya da toplum refahını iyileştirmeyi amaçlayan bir davranış değiştirme kampanyasının geliştirilmesine ve/veya uygula- ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 33

maya konulmasına destek verir. Bir kurum, bir davranış değiştirme kampanyasını kendi başına geliştirebilir ve uygulamaya koyabilir (örn. ebeveynleri tütün kullanımı hakkında çocukları ile konuşmaya teşvik eden Philip Morris). Kurumsal hayırseverlik Bir kurum bir hayır derneğine ya da sosyal bir amaca, (çoğunlukla nakit bağışlar, hibeler ve/veya ayni hizmetler şeklinde) doğrudan katkıda bulunur. Bu girişim belki de tüm kurumsal sosyal girişimlerin içerisinde en geleneksel olanıdır ve on yıllardan beri tepkisel ve hatta geçici tarzda yaklaşılmaktadır. Toplum Gönüllülüğü Bu tür faaliyetler, tek başına bir çaba olabilir (örn, bir yüksek teknoloji şirketi çalışanları ortaokul gençliğine bilgisayar becerilerini göstermektedir) ya da kâr amacı gütmeyen bir örgüt ile ortaklık yaparak (bir plajın temizlenmesinde Okyanusları Koruma Kurumu ile çalışan Shell çalışanları) olabilir. Gönüllü faaliyetleri kurum tarafından düzenlenebilir ya da çalışanlar kendi faaliyetlerini seçebilirler ve ücretli izin ve gönüllü veri tabanı eşleştirme programları gibi araçlar yoluyla şirketten destek alabilirler. Sosyal Açıdan Sorumluluk Taşıyan İş Uygulamaları Bir kurum, toplumun refahını iyileştirmek ve çevreyi korumak üzere sosyal amaçları destekleyen isteğe bağlı yatırımlar ve iş uygulamalarını benimser ve yürütür. Girişimler organizasyon tarafından tasarlanabilir ve uygulamaya konabilir (örn. tüm okul içi pazarlamasını durdurma kararı veren Kraft) ya da diğerleri ile işbirliği içinde (çiftçilerin yerel çevrelerine verdikleri zararı aza indirgemelerini destekleyen Uluslararası Koruma Kurumu ile çalışan Starbucks) olabilir. 3.5. Şirketlerin Geleceği Açısından KSS yi Önemli Kılan Nedenler Sosyal sorumluluğun işletmelere sağladığı avantajlar şunlardır (Akgemci ve diğerleri, 2001: 216): Daha iyi bir sosyal çevre yaratmak hem topluma hem de işletmeye yarar sağlar. Toplum açısından olaya bakılırsa, sosyal sorumlulukların yerine getirilmesiyle daha iyi bir çevre ve daha iyi iş fırsatları yaratılmış olacaktır. İşletme açısından olaya bakılırsa, toplum tarafından benimsenen bir işletme daha fazla işgücü kaynağı bulacak ve ürettiği mal veya hizmetlerine daha kolay tüketici bulacaktır. Sosyal hareketlere işletmenin gönüllü olarak katılması bu konuda hükümetin daha sıkı düzenleme ve müdahalesine yol açacaktır. Böylece işletmeler daha fazla esnekliğe ve bağımsızlığa kavuşacaklardır. İşletmeler modern toplumla bağımlı sistemlerdir ve işletme ile toplum arasındaki karşılıklı bu bağımlılık, işletmenin faaliyetini büyük ölçüde etkilemektedir. İşletmenin çevresinde bulunan çıkar gruplarının istekleri tatmin edildiği ölçüde işletmenin yaşamı tehlikeye girmez. İşletmenin sosyal katılımı desteklemesinde kamuoyunun görüşü önemli rol oynar. Çünkü verimlilik amaçları yaşamın kalitesiyle bir arada beklenmektedir. İşletmenin yenilikçi kapasitesi sosyal sorunlara uygulanabilirse, geleneksel anlamda işletmeye maliyetli gibi görünen birtakım faaliyetler işletmeye kâr getirebilir. Ayrıca önlemek, tedavi etmekten daha iyi olduğu için, bugünün sosyal sorunlarını belirlemedeki herhangi bir erteleme, gelecekteki sorunları büyütebilir. Bazen sosyal sorunlara tepki göstermek yerine önlem almak daha tutarlı ve daha az maliyetli olmaktadır. Bu nedenle işletmeler sosyal sorunlar ortaya çıkmadan önce önlemlerini alacak olursa hem tepkiler azalacak hem de önlem almanın maliyeti azalacaktır. Sosyal hareket, destekleyen bir halk imajı yaratır. Böyle bir imaj yaratan işletmeler tüketicileri, çalışanları ve yatırımcıları cezbedebilir. Daha iyi çevre, işletmenin gelecekteki refahı ve başarısı için daha yapıcı bir rol oynayacaktır. İşletmeler güçlü, beşeri ve maddi kaynaklara sahiptir, özellikle toplumun bazı sorunlarını çözmek için kendi kaynaklarını kullanan işletmeler toplumda prestij sağlarlar. İşletme çok fazla sosyal güce sahip ise, sosyal sorumluluk duyusunu da buna eşdeğer düzeyde genişletmelidir. Her yönüyle saygın ilişkileri hedefleyen işletme; iyileştirilmiş bir çevrede başarılı olabilir ve kazanç sağlayabilir. Sosyal olarak sorumlu davranış, çıkar gruplarının (özellikle hissedarların) uzun vadeli çıkarlarını en iyi şekilde gözetebilir. 34

Sosyal sorumluluklarını yerine getiren işletmeler etik yükümlülüklerini tanımlayarak kamuoyunun değişen gereksinim ve beklentilerini karşılar ve işletmelerinin yol açtığı sosyal sorunları çözer. 3.6. KSS Piramidi İşletme sosyal sorumluluğu dört alt sorumluluk alanından oluşmaktadır: Ekonomik, yasal, etik ve sağduyu sorumluluk alanları. İşletme sosyal sorumluluğunu oluşturan bu dört unsur bir piramit biçiminde algılanabilir. Bu sorumluluklar aşağıdaki ana başlıklar halinde incelenebilir (Ay, 2003: 37): Ekonomik Sorumluluklar Tarihi süreçte ele alındığında girişimciyi harekete geçiren kâr amacı zamanla maksimum kâra dönüşmüştür. İşletmenin temel sorumluluğu olarak ekonomik faaliyetlerini etkili kılmak görülmüş ve diğer sorumlulukları tartışılır durumda bırakılmıştır. Yasal Sorumluluklar Toplum işletmelerin faaliyetlerinden kâr sağlamalarını, hatta maksimum kâra ulaşmalarını kabul ederken, bu amacı koşulsuz olarak onaylamamıştır. Ekonomik faaliyetlerini sürdürürken, işletmelerin belli yasal ve denetim kısıtlarını da göz ardı edemeyecekleri vurgulanmıştır. İşletmenin ekonomik faaliyetlerini gerçekleştirirken uyması gereken ilke ve değerler yasa koyucular tarafından oluşturulmuş olmaktadır. Etik Sorumluluklar İşletmenin ekonomik ve yasal sorumluluklarının hak ve adalet kavramlarına ilişkin etik normları da içerdiği ileri sürülebilir. Etik sorumluluklar ise yasalarda yer almasa da toplumun işletmelerden beklediği doğru ve adil davranışlarını kapsamaktadır. Etik sorumlulukların içinde tüketicilerin, çalışanların, hissedarların ve toplumun hak ve adalete ilişkin algılamaları vardır. İşletme bu algılamaları da dikkate alarak faaliyette bulunmak, ekonomik amaçlarını gerçekleştirmekle yükümlüdür. Sağduyu Sorumlulukları Bu sorumluluk kategorisi işletmenin toplumda oluşturduğu iyi niyeti güçlendirmesi veya işletmenin içinde bulunduğu sosyal çevrede iyi bir yurttaş olarak algılanmasına yardım eden faaliyetleri içermektedir. İşletmenin kaynaklarından bir kısmını sanatsal, eğitim ve toplumsal projelere ayırması bu türden bir sorumluluğa işaret etmektedir. Yukarıda yer alan ana başlıklar piramidin bölümleri olarak aşağıdaki gibi ifade edilebilir; Sağduyu sorumlulukları İyi bir şirket vatandaşı olmak Toplum için kaynak yaratmak Yaşam kalitesini arttırmak Etik sorumluluklar Ahlaklı olmak Doğru, tam ve açık davranmaya zorlamak Zararlı olandan kaçınmak Yasal sorumluluklar Yasalara uyma Yasa, toplumu doğru ve yanlışı sisteme bağlamalı Oyunu kurallarına göre oynamak Ekonomik sorumluluklar Karlı olmak Diğerlerinin üstünde bir şirket olmak Şekil 5.2: KSS Piramidi (Kaynak: Ay, 2003: 37) ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 35

3.7. Şirketlerin Sosyal Sorumluluk Alanları Sosyal birer varlık olan işletmelerin üstlenmesi gereken sosyal sorumlulukları şu şekilde özetleyebiliriz (Ataç, 1982: 105): Çalışanlara karşı her türlü maddi ve manevi tatmini sağlayarak onları motive etmek, Tüketiciye hizmet etmek ve korumak, Bireylerin refah ve mutluluğu için çalışmak, İşsizlik, sefalet, hastalık vb. sorunlara karşı kendini görevli sayarak çözüm için üstüne düşeni yapmak, Normal piyasa koşullarını sağlamak için uğraşmak, Servet ve gelir dağılımında toplumda adaleti sağlamak için üzerine düşeni yapmak, Doğal kaynakların rasyonel kullanımı ve korunmasını sağlamak, Çevre kirliliğine yol açmamak veya gerekli önlemleri almak, Çevredeki sanatsal, kültürel varlıkları ve faaliyetleri korumak ve desteklemek, Sadece ulusal sınırlar içinde değil, küresel çapta sorumlu olduğunu bilmek ve bu sorumluluğun gereklerini yerine getirmek. Bu baskılar neticesinde daha önce işletmelerin aklına dahi gelmeyen konular ve alanlar sosyal sorumluluk kavramı içerisinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Bu alanlar çok çeşitli faktörlere bağlı olarak toplumdan topluma değişiklik göstermektedir. Ayrıca yapılan sosyal sorumluluk çalışmalarının derecesi de toplumdan topluma ve işletmeden işletmeye farklılıklar gösterebilmektedir. Gene de temel olarak ele alınan alanlar ve konular vardır. Bunlar da şöyle sıralanabilir: 3.7.1. Ekolojik Çevreye Karşı Sorumluluk Geçtiğimiz yıllarda çevrenin korunması konusu, siyasal ve yerel düzenlemelere uyum veya geri dönüşüm ve enerji tasarrufu politikalarının çok ötesinde bir boyut kazanmıştır. Birçok kişi, çevre koruma örgütleri ve büyük şirketler artık çevre koruma çabalarının, daha az kaynak harcayan ürünlerin, proseslerin ve hizmetlerin geliştirilmesi ve sunulması, atık ve emisyonların azaltılması, sürdürülebilir bir küresel kaynak kullanımı programlarının oluşturulması yönünde çalışmaktadır. İşletmeler doğal kaynakları kullanırken, onların korunması ve rasyonel kullanımı konusunda gerekli özeni göstermelidir. Doğal dengeyi tahrip etmeyecek şekilde faaliyetlerini sürdürmeli ve çevre kirliliği gibi ortaya çıkabilecek sorunlara karşı önceden tedbir alınmalıdır. Böyle bir düşünce tarzı, işletmeleri ekonomik kuruluş olma anlayışından uzaklaştırıp sosyal bir kuruluş hüviyetine sokmaktadır. İşletmeler doğal kaynakları kullanırken, onların korunması ve rasyonel kullanımı konusunda gerekli özeni göstermelidir. Doğal dengeyi tahrip etmeyecek şekilde faaliyetlerini sürdürmeli ve çevre kirliliği gibi ortaya çıkabilecek sorunlara karşı önceden tedbir alınmalıdır. Böyle bir düşünce tarzı, işletmeleri ekonomik kuruluş olma anlayışından uzaklaştırıp sosyal bir kuruluş hüviyetine sokmaktadır (Ataç, 1982:105). 3.7.1.1. Çevre Yönetimi Çevresel konularda gerekli bilgilerin üretilmesi için yeni yaklaşım ve tekniklerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yoğunlaşmıştır. Çevresel Etki Değerlemesi (ÇED) olarak anılan teknik, bu çalışmaların bir ürünüdür. ÇED; herhangi bir faaliyette bulunmak isteyen gerçek ve tüzel kişilerin, faaliyet henüz planlama aşamasındayken faaliyetin çevre üzerinde yapabileceği muhtemel etkileri önceden incelemek, saptamak, bunları bir rapora bağlamak ve bu etkilerin zararlı sonuçlarını nasıl gidereceklerini ilgili ve yetkili kamu otoritelerine bildirmek durumunda olmasını sağlayan ve sonuçların olumlu ve istenilen şekilde olması durumunda faaliyetin gerçekleşmesine izin veren bir planlama ve karar alma sürecidir. 36

İşletmelerin çevre yönetimi eylemini güçlü kılabilecek destekler şu şekilde ortaya konabilir (Özüpek, 2005: 44-73): Yasal zorunluluklar, Yetkili kurumların politikaları ve çalışmaları, İşletmelerde oluşan çevre bilinci, İşletmelerde gelişen ekonomik etik ve sosyal sorumluluk. 3.7.1.2. Çevre Yönetiminin Şirket Yapısında Yaptığı Yenilikler Şirketlerin çevre sorumluluğu bilinciyle, örgüt yapılarında ve süreçlerinde yenilemeler yaptıkları görülmektedir. Bu yenilemeler aşağıda yer alan ana başlıklar halinde özetlenebilir (Özüpek, 2005: 44-73): Ürün Sorumluluğu Bilincinde Artış Birçok şirket, şirket ürünlerinin yaşam çemberleri boyunca sorumluluğunu üstlenme bilincini taşımaktadır. Genişletilmiş Ürün Sorumluluğu olarak adlandırılan bu yaklaşım, ürünleri geri toplama faaliyetlerini gerektirmektedir. Bu anlayış, şirketleri ve üretim mekanizmalarını ürünlerin geri toplanması ve yeniden değerlendirilmesi sürecini kolaylaştıracak şekilde yeniden tasarlamaya ve geliştirme programlarına zorlamaktadır. Daha Az Malzeme Kullanma Bilinci Şirketler ürünlerinin üretimi ve pazara sunulması sırasında kullanılan malzemelerinde gidilecek tasarrufun finansal getirilerinin farkına varmaya başladılar. Bu, bazı durumlarda aynı ürünü daha az malzemeyle üretme anlamına gelmektedir. Diğer durumlarda ise, ürünün bazı malzemelerinin geri dönüşüme sokulabilecek ve kullanım süresini uzatacak şekilde yeniden tasarlanması anlamına gelir. Tedarikçi İlişkilerinin Değişimi Birçok şirket, çevresel performanslarının doğrudan tedarikçileriyle bağlantılı olduğunun farkına varmışlardır. Bunun sonucunda birçok büyük şirket, satın aldıkları ürün ve hizmetlerin de çevreye karşı duyarlı olmasına dikkat etmeye başladılar. Hizmet Sektörünün Çevre Duyarlılığının Artması Geleneksel olarak birçok çevre koruma çabası, öncelikle üretim şirketlerini hedef alır. Çünkü üretim şirketleri, hizmet sektöründe yer alan şirketlere oranla daha fazla doğal kaynak tüketirler. Günümüzde çevre koruma programları oluşturmuş hizmet üreten firmaların sayısı çok az da olsa, bu konuda artan bir ilgi görülmektedir. ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 37

Tüketicilere Karşı Sorumluluk Tüketicilerin haklarının korunması, sosyal sorumluluk uygulamalarının en büyük bölümünü oluşturur. Tüketicilik, iş dünyasının karar verirken, tüketici istek ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurması yönündeki toplum talepleri, oldukça büyük sosyal ve ekonomik hareket haline gelmiştir. Tüketicilere karşı sorumluluk, müşterinin istediği mal veya hizmetin, istediği yer ve zamanda ödemeyi kabul edeceği fiyattan satılmasını kapsar. Reklamlarda dürüst davranmak, müşteriye malı tanıtmak ve tanıtılanları satmak, malların bakım ve onarımında müşteriye hizmet etmek işletmenin tüketicilere karşı sorumluluklarının bir kısmını oluşturur (Özüpek, 2005: 44-73). 3.7.2. Sosyal Çevreye Karşı Sorumluluk İşletmelerin temel sorumluluklarından biri, toplumsal normlara, değerlere ve inançlara saygılı olmak ve onları dikkate alarak faaliyette bulunmaktır. İşletmelerin bunun dışında, içinde faaliyette bulunduğu toplumun bütün bireylerine en iyi şekilde yaşama ve çalışma imkânı sağlayacak şekilde bazı faaliyetlere katkı vermeleri ve topluma yarar sağlayarak toplumsal katma değeri yükseltmeleri, yeni iş anlayışının gereğidir. İşletmeler toplumların gereksinimlerini karşılamak için kurulurlar. Sosyal olarak sorumlu örgütler, önemli gereksinimlerini karşılamak için liderlik rolü oynayarak ve yardımda bulunarak kendi toplumlarında önemli bir farklılık yaratabilirler. Toplum, işletme için liderlik rolü oynayarak ve yardımda bulunarak kendi toplumlarında önemli bir farklılık yaratabilirler. Toplum işletme için hayati önem arz etmektedir. Çünkü o hem üretici hem de tüketicidir. Dolayısıyla işletmeden bazı beklentileri vardır. Örneğin firmalar yerel topluluklar açısından kazanç getirecek sosyal olarak sorumlu faaliyetleri desteklemelidirler. İşletmelerin sosyal sorumluluklarından biri de çevresine istihdam olanağı sağlamasıdır. Bu sorumluluk, işletmenin faaliyet gösterdiği toplumda istihdam olanakları yaratıp işsizlik sorununun çözümüne katkıda bulunması olarak ifade edilebilir. Çalışanlar arasında dil, din, siyasi görüş, ırk, yaş, milliyet vb. farklılıklar gözetmeksizin işe girme olanakları sağlanmalıdır (Özüpek, 2005: 44-73). 3.7.3. Çalışanlara Karşı Sorumluluk Şirketler amaçlarına çalışanları sayesinde ulaşırlar. Öte yandan, şirketin faaliyetlerinden doğrudan etkilenen en önemli kesimlerden biri çalışanlardır. Şirketin temel kaynaklarından biri olan insan, sosyal sorumluluk uygulamalarının ilk etapta göz önünde bulundurulması gereken boyutudur. Günümüzde değerler ve beklentiler giderek değişmekte, çalışanlar sadece ekonomik değerlerle tatmin olmamakta, manevi tatmin, kendini geliştirme ve hem kendilerine hem de yakınlarına ayırabilecekleri zaman açısından çalışma hayatını değerlendirmektedirler. Çalışanlar beklentileri ve amaçları doğrultusunda tatmin edilmediyse, onlardan verimli bir çalışma ve moral beklemek olanaksızdır. Çalışanların verimli bir şekilde çalışması isteniyorsa, onların motivasyonu giderek önem kazanmaktadır. Bu bağlamda çalışanlar ile ilgili olarak işletmelerin yapması gerekenler şöyle sıralanabilir (Özüpek, 2005: 44-73): İş güvenliği sağlanmalı, liyakat ilkesini uygulamalı, aile hayatına saygılı ve yardımcı olmalı, çalışanın özel hayatına saygılı olmalı, çalışanın iş hayatından tatmin olabilmesi için önlemler almalı ve gelişmeler aramalıdır. 3.7.4. Yatırımcılara Karşı Sorumluluk Çağdaş işletmecilik ve sosyal devlet anlayışına göre; bir bireyin elinde bulunan tasarruf ve sermaye, sadece o bireyin değil toplumun malıdır. Öyleyse, birey bunu kendi yararına olduğu kadar toplumun yararına da kullanmak yükümlülüğündedir; onu harcayamaz, toplumun genel çıkarına aykırı amaçlar için kullanamaz. Böylece işletme yöneticileri sermayenin kullanımında birer emanetçi sıfatıyla ve sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etme durumundadırlar (Demirkan, 1991: 18). 3.7.5. Siyasal Sisteme Karşı Sorumluluk Siyasal sorumluluk, bir şirketin herhangi bir parti veya siyasi lidere, seçim öncesi veya sonrasında desteklemesi, maddi yardımda bulunması ve o parti yahut lider lehine çalışması olarak algılamamalıdır. Ülkenin siyasal sorunları üzerine kafa yormak, bu sorunların çözüm yollarını aramak, çözüm için çeşitli çalışmalar yapmak siyasal sorumluk içinde değerlendirilebilir (Özüpek, 2005). 3.7.6. Sağlık ve Refahla İlgili Sorumluluk Günümüzde bütün işletmeler, toplumun ekonomik ve sosyal refahına ve yaşam kalitesine katkıda bulun- 38

maya ve toplumun beklentilerine cevap vermeye, bu doğrultuda insanların refahını ve iyi niyetini geliştiren programları taahhüt etmeye davet edilmektedir (Carroll, 1991: 42). Birçok örgüt, toplumun sağlığı için yapılan yatırımın sadece sosyal yönden sorumluluk olmadığını, aynı zamanda işletme, çalışanlar ve toplumun tümünü içine alan herkes tarafından arzulanan önemli ve gerekli görülen bir sorumluluk olduğu inancını taşımaktadır. Sağlık ve sosyal refah projeleri işletmelerin toplumda olumlu bir izlenim yaratmasını sağlayacaktır. Bu durum işletmeyi hem çalışanlar açısından cazip kılacak hem de potansiyel yatırımcıları etkileyecektir. 3.7.7. Demokrasi ve İnsan Hakları ile İlgili Sorumluluk İşletmeler, konjonktürel ve siyasal hesaplarla, toplumsal bütünün iradesine aykırı örgütlü ekonomik gücü kullanarak siyasi hayata müdahale etmek yerine, temiz siyaset-temiz yönetim ideali ile insan haklarının gelişimine ve her düzeyde uzlaşma ve diyalogun vazgeçilmez kavramlar olarak hayat bulacağı, iç tutarlılığı ve yapıcılığı yüksek, zaaflardan arınmış bir demokratik zeminin oluşumuna katkıda bulunan ve düzene kavuşturan bir misyon kadar, demokratik altyapının oluşturulmasına katkıda bulunarak, demokrasinin ve katılımcı siyasal kültürün gelişmesine de güç kazandıracaklardır (Bayrak, 2001: 114). II. Dünya Savaşı sonrası yaşanan hızlı ekonomik büyüme, iş dünyasını sık sık insan hakları temasıyla karşı karşıya getirmiştir. Bu alanda yaşanan son gelişmeler şu şekilde sıralanabilir (Zoroğlu, 2001:10-11); Şirketlerin kendi bünyelerinde ve yan sanayilerinde çalıştırdıkları personelin insan haklarında ve çalışma haklarından kaynaklanan çıkarlarını gözeteceklerini prensipleri arasına sokmaları, Tüm uluslararası faaliyetlerinde insan haklarına saygılı olmaya çalışmaları, Şirketlerin insan haklarına etkileri konusunda insan hakları örgütlerinin, tüketicilerin ve medyanın artan ilgisi, Bir ulusun tümünü ilgilendiren ticaret anlaşmalarının genellikle uluslararası insan hakları sözleşmelerini göz ardı etmeleri, Sermaye örgütlerinin yatırım yaptıkları şirketleri insan hakları standartlarına uygun davrandıkları yönünde rapor vermeye zorlamaları. İş dünyasında insan hakları konusunun öneminin hızla artması, birçok etkene bağlıdır. Küreselleşme ve özelleştirme gibi makro ekonomik etkenler, soğuk savaş gibi politik etkenler, bilgi teknolojisi gibi teknolojik gelişmelerle örgütlenmenin artması, iş dünyasının insan haklarına bakışını önemli ölçüde değiştirmiştir (Özüpek, 2005: 44-73). 3.8. Kurumsal Sosyal Sorumluluğun Firmaya Verebileceği Zararlar Sosyal sorumluluğun işletmeye verebileceği zararlar şunlardır (Akgemci ve diğerleri, 2001: 218-219): Sosyal sorumluluk programlarına kaynakları kanalize etmek, rekabetçi bir pazarın ilkelerini ihlal eder ve hissedarları ekonomik kazançtan yoksun bırakır. İşletmeler sosyal faaliyetleri gerçekleştirmek için kurulan müesseseler değildir. İşletmenin asıl hedefi kârı maksimize etmektir. Sosyal hareket, ekonomik verimliliği azaltmaktadır. Sosyal sorunlar hemen ele alınıp üzerinde durulacak hususlar değil, aksine serbest piyasa ekonomisi işleyişi ve baskılar içinde zamanla çözülebilecek sorunlardır. Bu nedenle her işletmenin sosyal amaç ve görevlerle uğraşması doğru değildir. Ayrıca sosyal sorumluluk yaklaşımı, piyasa ekonomisinin temel özelliklerinden biri olan görünmez el ilkesi açısından da eleştirilmektedir. Bireylerin kendi iradeleri ve istekleri ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 39

dışında topluma fayda sağlayacak sonuçlar yaratmaları, kapitalist sistemde görünmez el ilkesi olarak kabul edilir. Eğer kâr hedefinin yanı sıra sosyal hedeflere yönelirse bu durumda Pazar üzerindeki kontrolünü yitirir. Bazı araştırmalar, toplumun sosyal hareket yüzünden daha yüksek fiyatlar ödemek zorunda kaldığını göstermiştir. Çünkü sonuçta sosyal hareketlerin bedeli işletmenin sattığı mal ya da hizmetin fiyatına yansımaktadır. Sosyal yükümlülükler firmalar açısından maliyetli olabilir. Sosyal programların maliyeti, ürün fiyatına yansıdığı için uluslararası pazarda satış yapan şirketler, sosyal maliyetleri taşımayan diğer ülkelerin şirketleriyle rekabette dezavantajlı duruma düşebilirler ve böylece pazarlarını kaybedebilirler. Ayrıca bazı hissedarlar işletmelerden fonlarını çekebilirler ve bu yüzden işletme diğer çekici yatırımlardan vazgeçebilir. Çok sayıda işletme, sosyal sorunları başarılı bir şekilde çözmek için gerekli uzman personel ve becerilerden yoksun olabilir. İşletmelerin ekonomik konularla ilgili eğitim, deneyim ve becerileri sosyal sorunlara uygun olmayabilir. Sosyal amaçlarla meşgul olma, işletmenin verimliliğini etkileyebilir. İşletmelerin sosyal konulara dalmaları, onları esas misyonlarından alıkoyabilir. Sosyal kontrol ve hesap verme mekanizmalarının yetersiz olması, karmaşık ve tatmin edilemeyen sosyal beklentiler yaratacağından toplum ve işletme açısından maliyetli olabilir. Şirketlerin yapacağı KSS çalışmaları eğer halkı kandırmaya yönelik, sadece tanıtım amaçlı yapılıyorsa, bunun bilincine varılması şirket ismine zarar verebilmektedir. 4. SONUÇ VE ÖNERİLER Küreselleşmenin ve bilim dünyasının hızla gelişmesi dünya yaşamına farklı pozitif değerler katacak iken dünya üzerindeki düzenin gün geçtikçe kötüye gitmesi anlaşılabilecek bir durum değildir. Bugünkü gelinen nokta ürkütücü boyuttadır. İhtiyaç sahiplerinin her geçen gün artması, zengin ve fakir arasında maddi olarak uçurumun gitgide büyümesi, toplumdaki kişi başına düşen gelirin kâğıt üzerinde artması fakat bu durumun yoksul halk üzerine yansımaması, küresel ısınma, canlı ölümleri, doğal hayatın bozulması gibi birçok olumsuz örnek dünyamızda yaşanan olumsuz olayları gözler önüne sermektedir. Bu kötü örneklerin düzelebilmesi için firmalara düşen göreve verilen isim ise Kurumsal Sosyal Sorumluluktur. Kurumsal Sosyal Sorumluluk dediğimizde ilk olarak firmaların yaptığı sevgi ziyaretleri, okul, hastane, ibadethane yaptırma vb. hizmetler akla gelmekte. Fakat bugün KSS uygulamaları verilen hizmetin veya üretilen bir ürünün farklılaştırılması değil, şirketlerin kurumsal vatandaşlık anlayışı çerçevesinde sorumlu olduğu topluma ve diğer tüm paydaşlarına getireceği olumlu katkılar olarak tanımlanıyor. Yani anlatılmak istenen, firmalar fabrika yeri seçiminden başlayarak, üretim ve pazarlamanın her aşamasında, işe alımlarda, çalışan hakları, sağlık ve güvenliği konularında, çevreye verdiği zararlarda, yaptığı sosyal projelerden ülke ekonomisi konularına kadar direkt veya endirekt kendisinden etkilenen her kesimin haklarını gözetmelidir. Çünkü eğer yapılmaz ise dolaylı yoldan da olsa firmanın geleceğini etkileyecektir. İletişim ağının gelişmesi sayesinde artık her bilgiye kolay şekilde ulaşılabilmesi, firmaları bu bilinçle hareket etmeye zorlamaktadır. Bu konunun bilincine varan firmalar hızla KSS eğitimleri almakta, projeler düzenlemekte ve artık her konuda daha dikkatli hareket etmeye başlamışlardır. Dünya örneklerine baktığımızda en iyi sosyal sorumluluk projesi gerçekleştiren ilk üç firmanın Vodafone, BP ve Shell olduğunu görüyoruz. Sermayeleri birçok ülkenin yıllık gelirinden fazla olan bu firmalar, gönüllü olarak bu projeleri yapmasalar bile halkla ilişkilerinin zedelenmemesi için bu projeleri gerçekleştirmişlerdir. Dünyada Kurumsal Sosyal Sorumluluk konusunda hızla gelişen olumlu bir bilinç var olmasına rağmen bu olumlu tutum ve bilincin her kesime tam anlamıyla yansıması sağlanmalıdır. 40

Ülkemizde ise bu durum tahmin edileceği gibi dünya ortalamasının çok altındadır. Ülkemizdeki STK lar, devlet, özel sektör arasındaki ilişkilerin daha etkili olması ve Sosyal Sorumluluk anlayışının tam olarak yerleşmesi için ortaya konulabilecek öneriler ise şöyledir: Yatırım yapmadan önce fizibilite etüdünü detaylı bir biçimde yapıp, üretim tesisini çevreye zarar vermeyecek ve verimli arazileri işgal etmeyecek şekilde yapması gerekmektedir. Üretim konusunda ilk önce hammadde alınan firmalardan, ürünlerini sattığı firmalara kadar sosyal sorumluluk politikalarının incelenmesi ve ülke içerisinde otokontrol mekanizmasının çalışması gerekmektedir. Üretimin her aşamasında çalışanların-çevrenin sağlığının ve güvenliğinin korunmasına dikkat edilmelidir. Üretilen ürün geri dönüşümlü ve çevreye zarar vermeyecek malzemeden yapılmalıdır. Mamulün satışının uygun ortamda yapılmasına dikkat edilmeli, ülke ekonomisine ve itibarına zarar vermeyecek şekilde pazarlanmasına dikkat edilmelidir. Mamulün satışında STK larla işbirliği yapılarak her alınan ürün karşılığında belirtilecek olan bir projeye yardım aktarılacağı belirtilmelidir. Bu hem ihtiyaç sahiplerine yardım olarak ulaşacak hem de firma itibarına ve satışlarına yansıyacaktır. Çalışanların her türlü özlük hakları istisnasız olarak sunulmalı, çalışma saatleri içerisinde her türlü sağlık ve güvenlik önlemleri alınmalı, çalışma koşulları yeterli hale getirilmeli (hijyen, aydınlatma, temizlenme için duş imkânları vb.), servis ve çalışma saatleri uygun hale getirilmelidir. Fazla mesai yapma durumunda hakları verilmelidir. Sigortasız işçi çalıştırılmamalı, çalışanların kariyer yapma olanaklarına imkân vermeleri ve çalışanları motive edecek etkinlikler düzenlenmeli, özel günlerinde çalışanlar hatırlanmalıdır. Firmalar yasalara saygılı olmalı ve yasa ile yasaklanmış her türlü faaliyetten uzak durmalıdır. Firma yöneticileri ülkenin geleceği için çalışmakta olan STK lara üye olmalı ve yönetiminde yer almadan, yeni üye kazanmasına kadar her türlü faaliyette destek olmalıdırlar. Firmalar yardıma muhtaç ve desteklenmesi gereken kişi ve kurumlara yönelik projeler içerisinde bulunmalıdırlar. Bu projelerin planlarını detaylı şekilde hazırlayıp, projenin yürütülmesinden denetlenmesine ve muhtaç kişilere ulaşmasına kadar her aşamasında bulunmalıdır. Firmalar nokta atışı projeler (kitap toplama kampanyaları, sevgi ziyaretleri), İngilizce de Green Washing olarak geçen çevresel beyin yıkama projeleri ve halkla ilişkileri iyileştirme amacına yönelik projelerden uzak durmalıdırlar. Çünkü bu tür projeler yalnızca kısa vadede insanların ve STK ların gözünü boyamaktadır. Projelerin bu maksatlarla yapıldığını fark eden kişi ve kuruluşlar firmanın geleceğini tehlikeye atabilmektedir. Bunların dışında sorumlu vatandaşlık anlayışının bir özelliği olarak etik bir davranış olmamaktadır. Sürdürülebilirlik kavramını, firmaların dolayısıyla yöneticilerin çok iyi tasvir etmesi ve uygulaması gerekmektedir. Yerel yönetimlerin, STK ların ve halkın şirketleri bu konuda teşvik etmesi, iş yükünün hafifletilmesi, sosyal sorumluluk konusunda profesyonel destek verilmesi gerekmektedir. Yardımın tek taraflı olması düşünülemez. Dünyada Kurumsal Sosyal Sorumluluk konusunda hızla gelişen olumlu bir bilinç var olmasına rağmen bu olumlu tutum ve bilincin her kesime tam anlamıyla yansıması sağlanmalıdır. KAYNAKLAR ACKERMAN, R. ve BAWER R., 1976. Corporate Social Responsiveness: The Modern Dilemma, Boston Pubblishing Comp, Virginia, 231s. AKGEMCİ, T., ÇELİK, A. ve ÖZGENER, Ş., 2001. Sosyal Denetim Kavramına Genel Bir Yaklaşım (Değerlendirme), İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 23-24 AKTAN, C., 2007, Kurumsal Sosyal Sorumluluk, www. canaktan.orgyonetimkurumsalsosyalsorumkurumsalsosanasayfa.htm (12.06.2007) AKTAN, C., 2007, Kurumsal Sosyal Sorumluluk Düşüncesinin Ortaya Çıkışı ve Gelişimi www.canaktan. orgyonetimkurumsalsosyalsorumkurumsalsosyalgirisimler. htm#_ftn22 (12.06.2007) ANKARA SANAYİ ODASI YAYIN ORGANI MAYIS / HAZİRAN 2012 41