KÜRESEL VE BÖLGESEL ÇALIŞMALAR YRD.DOÇ.DR.BENAN ERES DÜNYA EKONOMİSİ-FİNAL ÖDEVİ EKONOMİDE HIZLI BÜYÜME VE BALON- İNATÇI DURGUNLUK Robert Brenner'ın yazmış olduğu kitapta bahsedilen üç büyük ekonominin ikinci dünya savaşı sonrası ekonomik durumları, birbirlerini nasıl etkiledikleri yazılmıştır. 1940lardan 70lere kadar süren dönemde genel anlamda yaşanan ekonomik gelişme takdir edilesidir ama bunun yanı sıra üç büyük kapitalist ülke olan ABD,Almanya ve Japonya aslen en kötü performanslarını sergilemişti. Bu devrede olanlara ekonomik gelişme olarak bakılmasının sebebi aslen yüksek kar edinebilme ve bunu sürdürebilme yeteneği idi. İmalat sektöründe oluşan üretim fazlası üzerinden ekonomi politikaları belirlendi ve ticaret ortamı beslendi, sermaye birikimi sağlandı. 1930larda Amerikan şirketlerinin kar oranları ve üretim oranları çok artmıştı, bu ölü bir sermayeyi beraberinde getirdi. Üretim fazlası vardı ama pazar yoktu çünkü dünya bir krizin eşiğindeydi. Bunun yanısıra, ülkeler bu pazara veya aşırı ürün pazarına talep gösteremiyorlardı. Amerika'da sermaye stoğu, işsizlik oranını aşağı çekmesiyle üretim maliyetleri giderek düştü. Ülkenin borçlu olduğu şey savaş dönemindeki ülkesinin ulusal ekonomisini güçlendirmesi ve böylece de dünyada liderlik kürsüsüne oturmasıydı.
1940lardan sonra yükselen ülkelerin Japonya ve Almanya başta olmak üzere diğer G7 ülkeleri, yükselen bir ekonomik profil izlemişlerdir. Günümüzdeki küresel ekonominin dinamizminin sebebi, gelişen bu ülkelerin sermayelerini uzun süre koruyabilmeleridir. Kendi kendilerine yetmeleri, başka bir anlamda ulusal şirketlerinin maliyetleriyle baş edebilmeleri bunu sağlamıştır. Bu baş ediş ise uluslararası rekabete geç kalmalarından kaynaklanmıştır, şunu söyleyebilirz ki bu ülkelerin Abd'den tek farkı o dönemlerde daha geriden gelen sosyo-ekonomik durumlarıydı. Kendi teknolojilerini ve bir takım ürünlerini üretememiş olmaları avantajlı bir durum oldu, şöyleki varolan ürünleri kullanıp, teknolojiyi kendi ülkelerinde geliştirdiler. Böylece kendileri de rekabetin içine girmiş oldular(bkz.batı Avrupa ve Japonya). Dünya pazarında değerlerini yükselttiler çünkü ulusal pazarlarını değerli kıldılar. Abd'nin takipçisi olarak, ihraç fazlası yaparak yükseldiler. Özellikle Almanya ve Japonya, ihracat üretimi liderliğini İngiltere ve Abd'nin elinden aldı bu dönemde. Kendi bölge üreticilerine yüksek kaliteli ama ara malları sattılar, kendi pazarlarını da çevre ülkelere açtılar, böylece küresel ekonomiye dahil oldular. Bu esnada, Abd eğer uluslararası piyasaya dahil olmak istiyorduysa, küresel şirketlere önem vermek durumundaydı. Her ne kadar kendi pazarı için olumsuz da olsa, yurtdışı piyasalara nüfuz etmek isteyenlere yol açtı. Ekonomide durağanlığı tercih ederek, sermayenin özgürleşmesini sağlamış ve diğer ülkelerin ihracatını arttırmalarına destek sağlamıştı. Zaten Abd'nin en temel amacı da bu özgür sermaye akışını sağlamaktır günümüzde de. Bütün ülkeler, bu payın artmasından karlı çıkar. Bu yol, Abd'nin de iç pazarında yer almalarını sağlayacaktır. Özetleyecek olursak savaş sonrası durum uluslararası işbirliğiyle kalkınmanın gerçekleştiği ve bir ekonomik bütünlüğün sağlandığıdır. Abd iç pazarına girdikten sonra, arkadan gelen gelişmekte olan ülkeler, bu ülkenin ürünlerinin bir kopyasını daha az maliyetle ve aynısını yapmaya başladılar. Her ne kadar daha az kaliteli de olsa, düşük maliyetli ve kar oranı yüksek ürünlerdi bunlar. Gelişen ülkelerin karı artarken, Abd'de tam tersi oluyordu. 60larda Vietnam savaşı ile uğraşıyordu Abd ve bu ters etki enteresandır ki aslında bütün dünya ekonomilerini etkiledi. Rekabet düştü, dolar kuruna baskı oldu ve mark ve yen para birimlerinde bir artış gözlendi. Japonya ve Almanya karlı gibi görünse de aslen yüksek olan maliyet oranları düşüşe geçti. Genel pencereden bakınca, 63 ila 75 yılları arasında kar haddi bütün kapitalist ülkelerde azaldı. Verimlilik artmıştı ama kesintili ve sert düşüşler yaşanmaya mahkum oldu bahsedilen ülkeler (G7 ülkeleri). Bu global krizi, emekçilerin
ücretleriyle oynayarak telafi etmişlerdir ve devlet desteğini işverenlere sağlarken, emekçi örgütlenmeleri dağıtılmaya çalışıldı. Dünya krizdeydi ve işçiler örgütlü biçimde ayaklanacaktı ama aksine bu girişim baltalanmıştı. O dönemde yaşanan krizin imalat sanayisinin aşırı üretim sorunlarından kaynaklandığı biliniyordu ve işçilerin maaşlarıyla oynama yaparak engellenebileceği düşünüldü fakat durum böyle olmadı. Başka bir önlem, aşırı ürünün başka sermayelerde yer almaya çalışması fikri düşünüldü fakat iyi bir fikir değildi. Çünkü çok sayıda sadece o özel alanda kullanılabilecek ürün vardı ve bu strateji imkansızdı. Sonuç olarak, düşük maliyetli üreticiler ölü pazara yatırım yapmaya teşvik edildi. Bunun yerine yine sermaye arttırıldı ve kriz daha da derinleşti aslında. Dünya ekonomisi her kriziden daha da güçlenerek çıkmamıştır aslında, sadece bir balon yaratılıyor ve bunun üzerinden üretim yapılıyor arttırılıyor, bu da daha çok sorunu beraberinde getiriyor ve yazının kalan kısmında da bunu okuyacağız. Krizden en karlı çıkan gene Abd idi, bu sefer daha da farklı bir önlem aldı kendi para sistemi için. Şöyleki amaç ekonomik durgunluğun maliyetini başka ülkelere yıkmaktı. Bu nedenle sabit kur sistemini terk ederek diğer ülkelerin elindeki dolar rezervlerinin değer kaybetmesine sebep oldu. Böylece çok akıllı bir hamle yapan ülke, para konusunda tüm ülkeleri kendi eline baktırdı, yani onun kurallarına uyacak politik ekonomilere bağladı. Böylece en temel yatırım olarak sermaye dolaşımı kuralını sahaya getirdi. Dış sermayeye bağlı bir küresel ekonomi işlemeye başladı, yani bir firma Abd'ye yatırım yaptığında kara geçebilecekti. Sermaye hareketlerinin artışı sadece bu amaçla sınırlı değil, aynı zamanda ulusal mali çıkarlar güçlenecekti. Bu olmazsa olmazdı ve müttefikleriyle beraber kontrolörlük yapma teklifine de karşı çıktı. Çünkü 1. Dünya savaşından sonra Amerikan bankaları diğer ülkelerin sıkı kontrollerine mağruz kalmıştı, borç verilmiyordu ve amaç prestij sahibi olmaktı. Halbuki şimdi, kontrol mekanizması kendinde olduğunda, borç yolunun önü açıldı, uluslararası para akışı başladı ülkeler arası. Amerika'nın geliri o kadar yüksekti ki, az gelişmiş ülkelere kendi sanayilerini yaratabilmek ve sermaye birikimi sağlamaları için borç veriliyordu(brezilya, Türkiye, Meksika gibi). Amerika'nın bu adımı ne kada yardımsever gözükse de, ülkeleri borç batağına sürüklemişti.
Bunun yanısıra, yeni bir kanunname ile az gelişmiş ülkelerin Amerika'ya ihracat yapmasını engelleyen veya kota koyan bir kural koyuldu. Bunun amacı benzer ürünlerin Abd iç pazarında rakiplerinin azalmasını sağlamaktı. Dolar hala değersiz, yen ve mark daha değerli ama para değerleri bu durumda iken ülke ile rekabet güçleri oldukça zayıflıyor. Tabiki, üretilen mallar daha az maliyet ve düşük fiyatlı idi, bunun sebebi AGÜ'lerin de artık imalat sürecine katılıyor olması idi. Yukarıda bahsedildiği gibi, kriz -aşırı üretim giderek derinleşiyor, rekabete katılan her yeni ülke daha da çok üretim yapmak durumunda kalıyordu. Düşük faizle, düşük kar oranıyla desteklenen özel sektörde artık heyecan çok da kalmadı. Para parayı çekse de, genel hava hep kriz içinde. Enflasyon ve cari açık oranı Abd'De aşırı seviyelerde, imalat sektöründeki fazlalıklardan kurtulmak zorunlu, doların uluslararası rezerv konumu tehdit altında iken artık uluslarası bir programı kabul etmek zorunda kaldı. Keynezyen eko-politikalar ile yani üretimi sürekli arttırarak, devlet teşvikiyle sermaye sahiplerinin vergi oranlarının düşürülmesi, rekabetin artışıyla sıkıntılı dönemden çıkıldı. Keynezyen eko-politika her ne kadar diğer ülkelerce artık çok da kabul edilmese de, Abd dünyadaki liderlik konumunu buna borçludur. Ama Amerika için stabil bir uluslararası döngünün kabulüydü bunun anlamı. Küresel sistemin paralel yapısı artık kabullenilmişti ve buna göre hareket edilcekti. 80lerden sonra Amerika üretimini askeri sanayiye yöneldi. Burada imalat yapıldı ve aşırı üretime yönelindi. Dünyanın geri kalanı Keynezyen ekonomiden uzaklaşırken, Abd daha da yanaşıyordu. Fazla ürünler elden çıkarılınca, dolar rahatladı, kazanç sağlandı ülkede. Bu durum diğer ülkelerinde işçi tasfiyesine kadar gitti çünkü sektör daraldı. Amerika'nın başlattığı başka bir dalga da, hizmet sektörüne verilen önem. Ülkede bu sektör çok büyüdü ve gerçekten tutuldu, kar getirdi. Bunun başlıca sebeplerinden bir tanesi çalışanlar arasında bir örgütlenme olamamasıydı. Almanya'da hizmet sektörü patlama yapamadı çünkü işçiler örgüt konusunda katı bir tutum içindeydi. Başka bir sebep, düşük ücretli bir sektör olmasıydı. Artık yatırım yapmak çok kolaydı ve her sektöre büyük bir nefs aldırmıştı, üretim zincirini-sermaye akış zincirini daha da hızlandırmıştı. Enflasyon oranı düştü, faiz oranları da aynı şekilde takip etti bu rahatlamayı. Yeni bir sektöre yönlenmenin nedenlerinden bir başkası da talebin düşmesiydi, pazarın kendini seçeneklendirmek zorunda olmasıydı. İç pazara yatırım artmak durumundaydı ve böylece küresel sermayenin temel kural olmasından sonra şimdi de ihracat için mücadele altın kurallardan biri olmuştu. Ekonominin bel bağladığı nokta buydu.
90larda Amerika, istihdam yaratamadı, Almanya ve Japonya ise daralıyordu, krizeydi. En karlı ülkeler Uzakdoğu ülkeleriydi çünkü belirtildiği gibi imalat fazlası, yüksek maliyetli, düşük karlı üretim araçları yapılmasına teşvik demek, istihdamın azalması demektir. 45lerden 90lara kadar olan dönemde aslen sistem farklılığı yaşanmıştır. Çünkü Almanya, Japonya ve Abd, en kötü performanslarını bu zamanda sergilediler. Kapitalizm bir imalat sektörü balonu üzerinden gidiyor ve ihracat fazlası meydana geliyordu. Bu adım da, en küçük krizi her defasında daha da tehlikeli bir kapitalizm haline getiriyor, kamu harcamalarındaki düşüş, azalan istihdam, talebin standart ölçülerde kalması ve talebin düşüşü buna nedendir. ÖZGE ERCAN