KISA SANAT TARİHİ TUĞRUL KURT DANIŞMAN: PROF.DR. KÜRŞAT DEMİRCİ. Hazırlayan:



Benzer belgeler
BATI SANATI TARİHİ. Uzm. Didem İŞLEK

Rönesans Heykel Sanatı

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

1824 yılında Paris Salonu'nda John Constable'ın eserleri sergilendi. Ressamın, kırsal manzaraları bazı genç meslektaşlarını etkiledi.

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

H e r Y o l R o m a ya Ç ı k a r

Mitosta, arkaik anaerkil yapı Ay tanrıçalığı ile Selene figürüyle sürerken, söylencenin logosu bunun tersini savunur. Yunan monarşi-oligarşi ve tiran

RÖNESANS DÖNEMİ BAHÇE

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI

SANAT TARİHİ TERMİNOLOJİSİ II. Yrd.Doç.Dr. SERAP YÜZGÜLLER

En eski uygarlıklardan biri olan Mısır Uygarlığı Nil nehri vadisinde gelişmiştir. Mısır mimarisinin en önemli yapıtları Mısır Piramitleri dir.

Helen Birliği/İskender İmparatorluğu

Bahçe sanatındaki akım dönemleri Rönesans İtalyası ndan 17. yüzyılda Fransız Büyük Stil e, 18. yüzyılda ise Natüralizm ekolü ile İngiltere ye

Michelangelo Buonarroti Adem'in Yaratılışı Tasviri

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

Muhammet ARSLAN KARS KÜMBET CAMİİ (ONİKİ HAVARİLER KİLİSESİ)

AVRUPADA EĞİTİMİN TARİHİ GEÇMİŞİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ

Aynı Duvarda Düzlenmiş ve Düzlenmemiş Yüzeyler

AVRUPA DA MEYDANA GELEN TEKNİK GELİŞMELER : 1)BARUTUN ATEŞLİ SİLAHLARDA KULLANILMASI: Çinliler tarafından icat edilen barut, Çinlilerden Türklere,

Adından da anlaşılacağı gibi Roma mimarisinden etkilenmiştir.

PEYZAJ MİMARLIĞINDA ETKİLİ TASARIM AKIMLARI

Roma mimarisinin kendine

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

S C.F.

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

İÇİNDEKİLER. Tarihteki Önemli Buluşlar Bilim, Türk ve İslam Devletlerinde yaşayan bilginler ile yükseliyor Coğrafi Keşifler...

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MİMARİSİ

AKROPOLİS de ONARIM YÖNTEMLERİ Eylül-2011

GÜZ DÖNEMİ SEÇMELİ DERS LİSTESİ

Kadınlar ve Manzaralar Leonardo da Vinci

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 2 SASANİLER-İSPANYA EMEVİLERİ-TULUNOĞULLARI

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları

Adı: REMBRANDT HARMENSZOON VAN RİNJN Doğum: 15 Temmuz 1606 Leiden Hollanda Milliyeti: Hollandalı Sanat Akımı: Lüministik sanat Alanı: Resim Baskı

MARSEILLES GEZİ MASSALIA MARSİLYA HAZİRAN 2011

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

ARKAS KOLEKSİYONU NDA POST-EMPRESYONİZM

Skolastik Dönem (8-14.yy)

AYA THEKLA YERALTI KİLİSESİ

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı.

S C.F.

ĐSTANBUL KÜLLĐYELERĐ (FATĐH / SULTAN SELĐM / ŞEHZADE MEHMET) TEKNĐK GEZĐSĐ RAPORU

Görsel İletişim Tasarımı Öğr.Gör. Elif Dastarlı

HAÇLI SEFERLERİ TARİHİ 3.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. HAÇLI SEFERLERİ Nedenleri ve Sonuçları

İktisat Tarihi II. 2. Hafta

İ ÇİNDEKİ LER 1. BÖLÜM

KTO KARATAY ÜNİVERSİTESİ

GÖKDELEN YARIŞI 4500 YILDIR SÜRÜYOR

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

ANADOLU UYGARLIKLARI (RÖLYEF) KABARTMA ESERLERİ. Burcu Aslı ÖZKAN

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

KODU DERSİN ADI T U K Çağdaş Sanat I-II Yard. Doç. Dr. Solmaz BUNULDAY HASGÜLER

2016 YAZ DÖNEMİ. zeytinburnu.bel.tr ATÖLYE ÇALIŞMALARI

Latmos Dağları / Beşparmak Dağları Benzersiz bir doğal/kültür alanı kaybolmanın eşiğinde

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi

AST101 ASTRONOMİ TARİHİ

ESERLERLE BAŞ BAŞA KALMAK. Hayalinizde yarattığınız bir yerin sadece hayal olmadığının farkına vardığınız bir an

Tarihi ve bugünü ile. Her an Harran

İktisat Tarihi II. IV. Hafta

Üretimde iş bölümünün ortaya çıkması, üretilen ürün miktarının artmasına neden olmuştur.

Oyun Öğretimi 1- OYUNUN TARİHÇESİ. Dr. Meral Çilem Ökcün-Akçamuş

görülen sanat görülmektedir? dallarını belirtiniz.

Sanat eseri, temelinde uygulama olan ve gözle görülür olarak ortaya çıkan olgulardır. Daha geniş bir çerçeveden sanat toplumsal,

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1

Uygarlık Tarihi (HIST 201) Ders Detayları

Aziz Yuhanna Kilisesi

NESLİHAN AYDINLIOĞLU EŞİN BİRİKİMLERİM VE BİRİKTİRDİKLERİM

1.Fotoğraf, Işıkla Resmetmek ve Fotoğraf Makinesi. 2.Pozlama ve Kontrol Sistemleri. 3.Objektifler ve Görüntü Estetiği. 4.

Yaşam alanları ihtiyaca ve koşullara göre değişiklik. gösterir. BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

FOSSATİ'NİN "AYASOFYA" ALBÜMÜ

S C.F.

PEYZAJ SANATI TARİHİ Ders İzlence Formu. Kodu: PEM 112 Dersin Adı: PEYZAJ SANATI TARİHİ Toplam Saat

Sanatın Tanımını yaparmı sınız Nurdan Gül Kökten

MİTOLOJİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

CUMHURİYET ORTAOKULU 7. SINIF GÖRSEL SANATLAR GÜNLÜK DERS PLANI

İktisat Tarihi II

şehir tanıtımı İLKBAHAR 2015 SAYI: 304

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI

11 GÜN 10 GECE / ODA KAHVALTI HAREKET 1.GÜN TÜRKİYE&YUNANİSTAN Ankara İstanbul İpsala Sınırı - Kavala

Sevgi Zengini Olabilmek Önemli Prof. Dr. Aysel Gürsoy. Hayattan Kopuk Sanatçı olmaz Prof. Dr. Meriç Hızal

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI

Mitlerin Sınıflandırılması DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

ANTAKYA SAMANDAĞ GEZİSİ I 25 HAZİRAN 2012 MUSA DAĞI SİMON DAĞI

EGE VE YUNAN BAHÇE SANATI

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN VE ZAMAN

BULUNDUĞUMUZ MEKÂN ve ZAMAN

ESKİ İRAN DA DİN VE TOPLUM (MS ) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK

Çağdaş Sanat Akımları (GTM 056) Ders Detayları

S C.F.

1- Aşağıdakilerden hangisi tarih çağlarının başlangıcında ilkel endüstrinin ve sermaye birikiminin temelini oluşturmuştur.

Mimarlık Tarihi ve Kuramı I (MMR 517) Ders Detayları

Medieval Era Evolves Today

SANDALYENİN 4000 YILLIK ÖYKÜSÜ

SAGALASSOS TA BİR GÜN

Transkript:

DANIŞMAN: PROF.DR. KÜRŞAT DEMİRCİ Hazırlayan: TUĞRUL KURT KISA SANAT TARİHİ Dinler Tarihi açısından, sanat ın doğuşu, gelişimi ve insanlar için önemine dair bir çalışma

İçindekiler: Giriş 1. Sanatın Başlangıcı 2. Antik Çağda sanat 2.1 Mısır da Sanat 2.2 Mezopotamya da Sanat 2.3 Girit Adasında Sanat 2.4 Antik Yunan Sanatı 2.5 Etrüsk Sanatı 2.6 Roma Sanatı 2.7 Erken Dönem Hıristiyanlık 2.8 Bizans 3. Ortaçağ da Sanat 3.1 Romanesk Sanat 3.2 Gotik 3.3 Ortaçağ da Rönesans a kadar resim sanatının gelişimi 4. Rönesans 4.1 15. Yüzyılda Rönesans 4.2 16. Yüzyılda Rönesans 5. Barok 6. Rokoko 7. Klasisizm 8. Romantizm 9. Empresyonizm 10. Modern Dönemin Öncüleri Paul Cezanne, Vincent van Gogh ve Paul Gauguin 11. Sembolizm 12. Art Noveau 13. Fovizm 14. 20. Yüzyıl da Sanat 14.1 Ekspresyonizm 14.2 Kübizm 14.3 Füturizm 14.4 Abstraksyon 14.5 Dadaizm 14.6 Sürrealizm İkinci Dünya Savaşı ndan sonra Sanat 1

Kısa Sanat Tarihi Giriş Sanat insanoğlunun kendini ifade etme ve dünyayı şekillendirmesidir adeta. Bu yüzden Sanat tarihini bilip kavramak aynı zamanda dünya tarihini anlamakta yeni kapılar aralayacaktır. Ancak burada Sanat tarihinden bahsederken diğer tarih yazılımlarında da olduğu gibi Avrupa-Batı eksenli bir perspektiften olayı ele almak zorundayız. İslam toplumlarındaki tasvir yasağı ve bununla birlikte gelişen bir takım yine Avrupaî bir değimle alternatif sanatlar- bu çalışmada ele alınmayacaktır. Zaten takdir edilirse İslam dışı toplumlarda ve özellikle Batı toplumunda sanat kavramının bu kadar gelişmesi; ve mimarî, heykel traşcılık, genel olarak tüm plastik sanatlar ve resim sanatı, hatta modern çağda gelişmiş olan performance sanatı, tasvir yasağının başlangıçta sadece bir takım motiflerle sınırlı olması ve git gide tamamen ortadan kalkmasına bağlıdır. Bu ise sanatın başlangıçta dinsel düşünce için salt araç olarak görülmesi, hümanizm, sekülarite gibi düşünce akımlarıyla birlikte ise bu algının tamamen değişime uğrayıp l art pour l art sanat için sanat- algısına dönüşmesiyle doğrudan ilintilidir. Batı toplumlarında ( ve bazı Uzak doğu kültürlerinde) sanat algısının değişime uğraması toplumun ekonomik, düşünsel, dini ve algısal bir takım değişimlere uğramasıyla birlikte sürekli bir metamorfoz yaşamıştır. Şüphesiz bu gelişmelerde dinsel düşüncenin değişiminin en merkezî role sahip olduğu görülecektir. Çalışmamızda özellikle bu algısal değişikliklerin yol açtıkları yeni ekollere, sanat evrelerine, bu ekollere -ya da çağlara- mensup olan sanat dehalarına ve en önemli eserlerine yer vermeye çalışacağız. Moderniteye kadar sürdürmeye çalışacağımız bu çalışmada Postmodernite ve günümüz sanat algısına da ipuçları verilecektir. 1. Sanat ın başlangıcı İnsanlığın var olmasıyla birlikte Sanat eserlerinin de var olduklarını gözlemleyebiliyoruz. Paleolitik dönemden kalma bazı mağara resimleri insanlığın erken çağlarında dahi görsellik arayışına girdiğini kanıtlamaktadır. Ancak bu mağara resimlerinin hangi amaçla yapıldıkları tartışılmakla birlikte, bazıları, parmak ve basit aletlerle boyanmış olan bu duvarların yeni avcılara örneklik ve rehberlik etme amacını taşıdıkları, bazı araştırmacılar ise bu resimlerin daha erken dönemde tapınma işlevini gördüklerine inanmaktadırlar. Neolitik döneme gelindiğinde ise, insanlığın heykelciliğin en primitif hali olarak adlandırabileceğimiz bir çeşit taş oymacılığına başladığını müşahede etmekteyiz. Bu dönemden gelen bir takım Arco ditrento da bulunan tanrıça heykelleri ve Stonehenge trilithleri gibi mimari yapılar, insanlığın, sanatını tapınma için kullandığını ve sanatın dini hayatta önemli bir rol üslendiğini göstermektedir. Ancak bu eserlerdeki tasvirlerin aşırı abstre olmaları ve yazının henüz icat edilmemiş olması, eserleri yorumlamayı zorlaştırmaktadır. 2. Antik Çağ da Sanat 2.1 Mısır Mısır antik çağda en görkemli eserlerini veren medeniyetlerden biridir. Verimli topraklarının olması ve kireç taşlarına kolay ulaşabilmesi nedeniyle en görkemli mimari yapıları ortaya koymuştur. Mısır da sanatın firavunun hegemonyasını, kudretini ve tanrısallığını vurgulamak, tanrıları tasvir etmek ve ritüel ve dini hayatı kayda geçirmek için kullanıldığını göstermekteyiz. Özellikle Plastik sanatların geliştiği bu dönemde, Firavun ve Tanrıları vasıfları, işlev alanları ve egemenlikleriyle tasvir edebilmek için, inanılmaz boyutlarda yapılan heykellere rastlamaktayız. Neolitik dönemde karşımıza çıkan duvar resimleri, Mısır uygarlığında daha da geliştirilmiş, hiyeroglifler, boyutlu insan ve cisim resimleriyle görkemli bir hale gelmiştir. Mısır sanatında zengin bir 2

ikonografyaya rastlanmaktadır, örneğin başında güneşi taşıyan Hathor tanrıçası, doğan güneşin Tanrısı Khepri ye ait olan Skarabeus böceği, gibi. Ancak burada şunu belirtmek gerekir ki, Mısır daki sanat rahiplerin ve firavunun katı denetimi ve kodeksine bağlıydı. Örneğin Tuthmosis III. e ait olan bir heykel onu firavun emareleri ile birlikte, önden, simetrik ve kudretine yakışır biçimde statik halde gösterir. Mimarisi oldukça meşhur olan Mısır, tanrıların hiyerarşik yapısını göğe doğru sivrilerek gösteren Mastabalar ve daha sonra Piramitler, Obeliskler ve büyük, simetrik yapılı, sütunlarla çevrilmiş tapınaklarıyla, mimariyi çağında en yükseğe götürmüş olan medeniyettir. Theben Nekropolundaki yer altı mezarları ve Piramitlerdeki duvar tasvirleri, sanatın Mısır da öteki dünyayı tasvir etmek ve ölülerin selametini garanti etmek için kullanıldığını gösterir. Bu mezarların en görkemlilerinden biri şüphesiz II. Ramses in karısı Nefertari için yapılmış olanıdır. Bu resimlerdeki özellik tek boyutlu olarak çizilmiş olmalarıdır ki bu, her türlü önemli sembolik ve ikonografik önem taşıyan detayı kaçırmamak içindir. İnsan tasvirleri genelde realist olmaktan ziyade şematik ve bazı geleneksel kalıplara uygun biçimde tasarlanmıştır, bu tasvirler şahısların görüntülerini resmetmektense öteki dünyada önemli olan asıl mahiyetlerini anlatmaya çalışır. 2.2. Mezopotamya Sümer ve Asurlular ın eserleri günümüzde hala mevcuttur ve en az Mısır sanatı kadar göz kamaştırıcıdır. İştar kapısından da görüldüğü üzere hayvan motifleri ki bunların arasında aslan, yaban hayvanlar, boğa ve ejderhalar en tercih edilenleridir, seçilmiştir. Şehirleri adeta antik metropol görünümünde olup, kralları mutlak iktidar sahibi ve saltanatlarını büyük ve ihtişamlı saraylarla ilan etmekteydiler. Bu sarayların girişlerinde, Mısır daki Sfenks lere benzer, hayvan gövdesiyle kralın başı birleştirilmiş heykeller bulunmaktadır. Bu heykeller, saltanat sahibini yüceltmek için, güçlü hayvanların unsurlarını taşımaktaydı. Duvar rölyefleri çoğu zaman av sahneleri, tazim sahneleri ve savaş sahnelerini barındırmaktaydı. Mezopotamya sanatında, tıpkı Mısır da olduğu gibi, rölyeflerdeki resimler hiçbir detayı kaçırmamak adına tek boyutlu olarak çizilmişlerdi. Tanrı tasvirleri, hayvan unsurları ve insan unsurlarını birleştirmekteydi. Mezopotamya mimarisinden söz edildiğinde ilk akla gelen Zigguratlar dır. Bunlar yıldızları gözlemleme ve tapınma ritüellerini gerçekleştirmek için yapılmış olan, terası bulunan ve Mastabalara benzeyen tapınak kuleleridirler. Ancak piramitlerin aksine Zigguratların üstü düz olup, dikdörtgen, oval ya da kare platformlar üzerine kurulmuş çeşitleri mevcuttu. Üst kısma kadar uzanan bir rampa ile en ulu tanrı Marduk un, aynı zamanda baş rahibi olan Kralla görüşmesi sembolik biçimde tasvir edilmekteydi. Buradan aynı zamanda astronomi ve yıldız biliminde temayüz etmiş olan bilim adamları yıldız gözlemlerini gerçekleştirmektelerdi. Antik çağdan bu zamana kadar aktarılmış olan burç tasvirleri Mezopotamya bilim adamlarının verilerini sanatsal biçimde ifade etmelerinin ürünüdür. Bu yıldız resimleri antik çağdan bu yana birçok sanatçının eserinde aynı şekilde aktarılmıştır. Mezopotamya sanat mimarisinden aktarılmış olan bir diğer önemli motif ise, Babil kulesidir. Özellikle kutsal kitapta anılmasıyla birlikte, Babil kulesi Hristiyan kültüründe ve böylece sanatında farklı değişimlere uğramış ve geleneksel olarak insanın ilahi kudret karşısındaki kibrin onun düşüşüne sebep olacağı sembolizmini taşımıştır. Bu antik motifi ortaçağdaki sanat algısıyla ihya edenler arasında Hollandalı ressam Pieter Bruegel ( Babil kulesi ); modern dönemde film sanatıyla yeni bir yoruma tabi tutan bir diğer isim de John Huston ( The Bible 1966) olmuştur. 3

2.3. Girit adasında sanat Girit adası sanatı Doğu Akdeniz havrasının tabiatında ortaya çıkmıştır. Girit sanatı özellikle sarayları için meşhurdur. Krallarının en meşhuru olan Minos ve onun şeceresinin mitleri daha sonra Antik yunan kültüründen Roma ya, oradan da Batı Hristiyan kültürüne nüfuz etmiştir. El sanatı ve işçiliğinde çömlekçi tornasının kullanıldığı Girit te, deniz motifleriyle süslenmiş zarif vazo ve kaplar yapılmaktaydı. Adalı ve maharetli deniz tüccarları olmaları hasebiyle Giritliler, sanatlarını diğer Akdenizlilere satmışlardır. Tanrı figürlerinde bir çeşit Magna Mater olarak adlandırabileceğimiz bir bereket tanrıçası tasvirine rastlamaktayız. Bu tanrıça Girit kadınlarının geleneksel kıyafeti, ellerinde zaman zaman yılanlar, zaman zaman başaklar, göğüsleri açık ve başında bir kedi olarak canlandırılmaktaydı. Girit sanatında bereketin bir diğer motifi de boğadır. Bu kutsal hayvan çoğu kez kurban işlevini görmek, ritüeller, akrobatik turnuvalarda bulunmakla, birçok sanat eserine motif olmuştur. Girit adasıyla irtibatlandırılan ve Yunan antik mitolojisinden çok daha eski olduğu tahmin edilen Minotaurus miti, bazı Girit rölyeflerinde bulunmaktadır. Bu mit çağları aşmış ve modern çağda dahi birçok sanat eserine motif olmuştur. Örneğin Pablo Picasso kendine has üslubu ile bu miti tekrar yorumlamış ( Minotaurus, 1936); İspanyol boğa savaşları (Corrida) ile irtibatlandırmış ve hatta Naziler ve Fransisco Franco birliklerinin İspanya iç savaşı esnasında Guernica şehrinde yaptıkları soy kırımı ele alan meşhur resminde (Guernica, 1937) boğayı merkezi bir sembol olarak kullanmıştır. Girit sanatında bir diğer dikkat çeken husus, Motiflerin natüralist biçimde kullanılmasıdır. Bu stil diğer Akdeniz kültürlerinde temayüz etmektedir. Berraklık, canlılık ve renklerin yoğun biçimde kullanılmasının yanı sıra birde, motiflerde dalgalı çizginin tercih edilmesi dikkat çekmektedir. Knossos sarayında bulunulan Kralın tahtında dahi dalgalı kenarlar mevcuttur. 2.4. Antik Yunan Sanatı 4 Antik Yunan da Plastik sanatlar özellikle önem arz etmekteydi. Doğunun plastik sanatlarında görülen statiklik, durağanlık ve frontal açı erken Yunan plastik sanatında gözlemlenebilir. İlk motiflerden biri genç, atletik ve kaslı bir görünüm arz eden Kuroslardır. Bu heykeller Apollon tanrısına adanır, ya da herhangi bir savaş kahramanına atfedilmekteydi. Erken klasik dönemde Kuros tiplemesinin yerini Epheben motifi almıştır. Daha rahat bir pozisyon ve duruş sergileyen bu genç adam, özellikle Olimpik oyunlar ve atletizm kültünün oluşturduğu bir motiftir. Aynı şekilde Atena ya adanmış olan ve aristokrat, neşeli, zarif ve güzel kız tipini yansıtan Kore ler de erken klasik dönemin motiflerindendir. Tüm bu tasvirler, ideal, güzel, asalet dolu bir insan tipini yansıtmaktadırlar. Yunan Felsefesi insanı mahlukâtın en mükemmeline yükseltirken, Yunan sanatı da insanın dış görünümünü buna uyarlamıştır. Klasik dönem plastik sanatında ise durağanlığın ve statik duruşun azaldığını ve hareketli pozların ele alındığını görmekteyiz. Polyklet (yaklaşık MÖ 5.yy), heykellerdeki hareketliliğin ilk ustasıdır ve kendisinden sonra gelenleri geç dönemlere kadar etkilemiştir. Kanon olarak adlandırdığı teorik sanat metninde, insan vücudunun

en ideal proporsyonlarını ele almaktadır. Yunan sanatı yıllar geçtikçe insan idealini daha da geliştirmekteydi. Öyle ki sonraları Lysippos (MÖ 4.yy) gibileri heykellerinde küçük bir anı yakalamaya çalışmışlardır. Statiği sağlayabilmek için bu yüzden bu heykellerde bir destek bulunmaktadır. Bu sanatkârların istedikleri, heykelin sadece bir açıdan önemli olması değil, etrafında dönülüp her açıdan enteresan kılınmasıdır. Heykellerin birçoğu kahramanlar, krallar ve ideal insanı resmetmekle birlikte, özellikle Tanrıları ve onlara bağlı olan ikonografyayı resmetmektedirler. Magna Mater in yerini erkek Tanrı Zeus ile dolduran Yunanlılar, onu ve soyunda gelen diğer tanrıları normal insanlara benzer şekilde tasvir etmişlerdir. Bu tanrılar doğu Mezopotamya dinlerinde olduğu gibi ürkütücü değil, şaşırtıcı biçimde insancıldırlar. Dolayısıyla Yunan ozanları tanrılarının tasavvurlarını şiirlerinde inşa ederken, Yunan sanatçıları da bu tasavvuru görselliğe dökmüşlerdir. Hatta mitolojiyi anlatan bu heykel ve tasvirlerin daha sonraki dinlerde kutsal kitabın gördüğü işlevi gördüklerini söylesek pek de yanlış olmayacaktır. Yunan tanrılarına atfedilen bir takım vasıflar ve mitlerine bağlı olan nesneler onların tanınmasını sağlamaktadır. Öyle ki sonraki Batı sanatında tanrılar motifleriyle birlikte tekrar ve yeniden yorumlanarak ele alınmaktadır. Yunanlıların sanatı insan motifi üzerine kurmaları, sanatlarını adeta konuşturmuş ve sanat eserine bakan kişiyle irtibata geçmesini sağlamıştır. Chaironeia savaşındaki mağlubiyetten sonra (MÖ 338) Yunanlılar Makedon hegemonyası altına girmişlerdir. Helenizm olarak adlandırılan bu evrede, birçok siyasi, ekonomik ve sosyal krizle karşı karşıya kalmışlar, kültürel hayat ve sanat merkezleri Alexandria, Pergamon, Rhodos ve Antiochia gibi Yunanistan dışında kalan merkezlere taşınmıştır. Büyük İskender den sonra devleti miras alanlar onu kendi aralarında bölüştürmüşler ve aynı zamanda farklı yerlerde birçok Sanat ekolü/akademisi kurmuşlardır. Helenizm in düşünce ve kültürünü derinden etkileyen Aristoteles in felsefesi, duyusal algıları insanın kendisini ve çevresini idrak edebilmesinin bir aracı olarak takdim etmişti. Şüphesiz bu kabul kendisini Helenistik sanatta da göstermiştir. Helenistik dönem sanatçıları insan tasvirlerini idealist olmaktan ziyade yüzlerindeki ifadeyi ortaya çıkarmaya çalışmışlardır. Helenist düşüncede hâkim olan insanın özgünlüğüdür. Klasik dönemde sadece özel ve ideal tipler tasvir edilirken, Helenist dönemde her türlü insan ele alınmıştır. Gerçekliğin doğrudan gözlemlenmesi ön plana gelmiştir. Şimdiye kadar yaşlılık, küçük kusurlar gibi vasıflar gizlenirken Helenist dönemde gizlenmeksizin ele alınmıştır. Yunan mimarisi denince ilk akla gelen dorik tapınaklardır. Yunan uygarlığının ilk şehirleri, yöneticilerin oturduğu Akropol denilen yüksek tepelere kurulmuştur. Şehirlerin etrafı kalın ve yüksek surlarla çevrilmiştir. Şehirlerdeki hayat üç önemli mekan çevresinde düzenlenmiştir, sosyal, ekonomik hayatın olduğu Agora (meydan), kutsal mekânı oluşturan tapınaklar ve halkın oyunlarıyla hem eğlendirilip hem de eğitildiği tiyatrolar. Şehrin geneli basit bir görünüm arz etse de, tapınakları ihtişamlıdır. Yunan sanatının esas yapı biçimi, tapınaktır. Tapınak tanrının evi olarak sayılır. Tanrıya ait kutsal eşyaların ve tanrı heykelini korumak üzere yapılmıştır. Bu nedenle ibadet edilecek yer değildir. Tapınak,Megaron ev tipinden geçmiştir. Ortada bir sella ve önünde bir sütun sisteminin üzerine gelen alınlıklı bir eğik çatıdan oluşur. Tapınağın içinde şehrin hâmisi konumunda olan Tanrı veya Tanrıçanın büyük heykeli bulunur. Bazı Yunanların Sicilya adasına göç etmeleriyle birlikte Dorik tapınak türü batı Yunanistan a kadar yayılmıştır. Yunan tiyatroları ise tamamen profan bir yapı arz etmektedirler. Yunan mimarisi günümüze kadar gelmiş ve Klasisizm stili olarak hala revaç görmektedir. 2.5 Etrüsk sanatı Etrüsk sanatı İber yarımadasında MÖ 8. İle MÖ 3.yüzyıllar arasında meydana gelmiştir. Etrüsk sanatının en büyük ve aynı zamanda Roma sanatına da intikal eden unsuru kemerli yapılarıdır. Bu ve kubbeli Nekropol yapıları belki de onların Anadolu kökenli olmalarından kaynaklanıyor olabilir. Etrüsklerin mahir oldukları bir diğer sanat türü de terakota yapımıdır. İnsan heykellerini ölünün külünü saklamak için yapan Etrüskler, daha sonra tabutlarda kullanılmışlardır. Etrüsklerin stili ise Yunan stiline çok fazla benzer. Ayrıca onlar insan yüzü 5

betimlemelerinde güleç ve mutluluk saçan ifadeleri kullanmışlardır. 2.6. Roma sanatı Romalılar Etrüsklerden miras aldıkları kemerli yapıyı hemen her yapıda kullanmışlardır. Bu kemerli yapıların binlercesinin bir diğerine kenetlenmesiyle meşhur aequeductlar oluşmuş ve Roma nın refahını suları şehrin ve şehir dışına kadar her yere ulaştırmakla yaymıştır. Her ne kadar Roma mimarisi ilk bakışta Yunan mimarisini andırsa da, soyut güzellik ve nispet arayan yunan mimarisine karşılık, Roma mimarisi faydacılık ve anıtsallık gibi özellikleri ile dikkati çeker. Yunan mimarisinin en önemli eseri mabet iken roma mimarisinin en gösterişli eserleri tiyatrolar ve hamamlar olmuştur. Aslında bu farklılık Yunanlılar ve Romalıların farklı şeylere kutsallık atfetmelerinde oluşmuştur: tanrıların yerini, kendisi kutsal olan ve Tanrıların iradesiyle kurulmuş olan Roma şehri almıştır. Roma daki kentsel ve kültürel hayat adeta bir ritüel ve dini ibadet haline gelmiş ve civitas ın birlik ve düzenini sağlamış, Roma yı bir ideal haline getirmiştir. Roma daki Colosseum ya da diğer ismiyle amphitheatrum flavicum bu kutsallığın zirvesini yansıtmaktadır. Burada yapılan Gladyatör savaşları, at yarışları ve olimpik turnuvalar şehrin insanını bir araya getirecek, adeta bir cemaat şuuru yaratacak ve aynı zamanda Caesar ın gücüne güç katacaktı. Colosseum un antik çağda mermer ile kaplı olması da onun ihtişam ve dinselliğini arttırmıştır. Forum Romanum, Yunan kent yapısında karşımıza çıkan tapınak ve meydanın merkezî olmasını yansıtsa da, zamanla buranın işlevi azalmış ve tiyatro ve hamam gibi eğlence mekânları Forum da toplanan Senatus yu bastırmaya çalışan Caesar lar tarafından inşa edilmiştir. Kubbeli yapıların Roma döneminde şah eseri olarak anılanı Pantheon dur. Kubbenin iç kısmı, oyulmuş dörtgenlerden oluşur ve böylelikle kubbedeki ağırlığı hafifletmiştir. Bu teknik daha sonraları da birçok kubbeli eserde karşımıza çıkmaktadır. Emperyal dönemdeki mimaride pratik kullanımın ve estetik görüntünün dışında, eserlerin güç, ihtişam ve başarıyı anlatmaları hedeflenmişti. Belki de bu yüzden bu eserler sonraki asırlarda emperyalist güce sahip olmayı hedefleyen krallar ve yöneticilerin yaptırdıkları eserlerine örnek olmuşlardır (Hitler in Berlin rüyası ya da Napolyon un yapıtları gibi). Roma heykelcilik sanatı Yunan heykelciliğinin büyüsünde kalmış ancak özgünleşememiştir. Ancak Romalıların özgünleştikleri sanat türü portre olmuştur. Burada ise yine estetikten ziyade, atalar kültüne de hizmet edecek şekilde, kişinin konumu, duruşu, yüzündeki ifade idealize edilmiştir. Fakat idealize edilmiş olmakla birlikte bu portre heykeller realist biçimde resm edilmiştir. Heykellerde genel olarak sembolik el hareketleri önem arz etmektedir. Sağ ele pozitif anlam yükleyen Romalı heykeltıraşlar, örneğin Marc Aurel i atın üstünde gösteren heykelde özellikle el hareketinde titizlik göstermiş ve yanlış anlaşılmaması için ince işçilik göstermişlerdir. 2.7 Erken dönem Hristiyanlık 6 Erken dönem Hristiyanlık Roma döneminde yaşadığı baskıyla baş etmek zorunda kalmıştır. Gizli katakomplarda buluşan ilk Hristiyanlar, Roma yönetimine ifşa olmamak için şifre ve kodlar kullanmak zorunda kalmıştır. Doğal olarak bu şifre ve kodların birçoğu resimlerden

oluşmaktaydı. Örneğin Zeytin ağacının dalı, Ekmek, Balık ve Bülbül sembolizmi bu dönemde gelişmiş, sonraki Hristiyanlık için de sembol olma işlevlerini sürdürmüşlerdir. Resimsiz bir din olan Yahudilikten neşetmiş olan Hristiyanlık, yayıldığı pagan toplumun resim ve tasvir düşkünlüğünden kopamamış ve bunları Hristiyanlaştırmıştır adeta. Katakompların içindeki duvar resimleri basit olmakla birlikte, anlatımsal ve dramatik bir veçhe taşımaktaydı. Pagan kültüründen alınan ve Hristiyanlığa uyarlanan bir takım sembolizm taşıyıcı motifler bu devirde mevcuttu, örneğin iyi çoban motifinin Hristiyanları kurtuluşa götüren İsa ya yorumlanması gibi. Bu resimlerdeki özellik bunların sadece ve sadece Hristiyan olanlar tarafından anlaşılabilmesi idi. Bu açıdan ilk dönem Hristiyanlıktaki sanatın önemi kendisini işlevselliğinde ve pragmatizminde göstermekteydi. Tıpkı pagan toplumlarda olduğu gibi sanat sanat için değil, tanrı, tanrı mesajı ve tanrı davası için bir araç halindeydi. Hrisityanlik taki Plastik sanat da ölüler kültüne hizmet etmekteydi. İlk kiliseler Basilica lar- Konstantin devrinde Hristiyanlığın kabul edilmesinden sonra, Romalıların dünyevi meseleler için toplandıkları büyük, Roma mimarisine uygun, uzunlamasına bir dörtgen görünümünde olan, iç kısmının uzun tarafında sütunları bulunan binalar idi. Dolayısıyla yine pagan kültürün sanat anlayışını miras alınmıştı. 2.8. Bizans Doğu Roma İmparatorluğunun sanat anlayışı başkenti Konstantinopolis ten tüm devlete yayılmaktaydı. Bizans ın sanat anlayışı çok gelişmiş ve çeşitli unsurları içinde barındırmaktaydı: Batı Roma mirasını ve oryantal sanatı bir araya getirmekteydi. Mimarisine bakıldığında kubbeli, çok kenarlı çatılar, Roma stilinde heykeller, sütunlar ve kemerler görünmekteydi. Bu şekilde binaları sıkıcı olmaktan ziyade her taraftan izlenebilen, ilgi çekici bir veçhe taşımaktaydı. Doğu ve Batı nın ihtişamını iç kısımlardaki süsleme sanatında gösteren Bizans binaları, ışık ve gölgenin birbirini tamamladığı bir iç görüntüye sahipti. Sütün süslemelerinde Roma unsurlarından ziyade oryantal motiflerin yer almasını doğudan gelen ustalarına borçluydu. Ancak bu ustaların en fazla maharet gösterdikleri mozaik sanatı olmuştur. Motiflerinde dini figürleri kullanan Bizanslı ustalar, İsa Mesih, Melekler ve Havarileri tıpkı birer Bizanslı gibi resmetmişler, İsa yı Romalı Sezarlar gibi dünya küresi üzerinde oturmuş, dünya hâkimiyeti kurmuş biçimde tasvir etmişlerdir. Mozaiklerde katı biçimde ifade, herhangi özgün tavır ve natüralizmden kaçınan mozaik ustaları, Bizans devleti, dini ve mantalitesini yansıtması için, kıyafet, duruş, renk sembolizmi ve eşya sembolizmi geliştirmişlerdir. Mozaik motiflerinin natüralist olmaması, Taşların ve altının ihtişamı ve bakışların ifadesizliği Bizans devletinin dokunulmazlığını yansıtmak üzere kurgulanmıştır adeta. 7 3. Ortaçağ da Sanat Ortaçağın ilk yüzyıllarında istila edilmiş ve baskı altında tutulan geç dönem antik Avrupası yıkılmış, ekonomisi ve ticareti büyük darbeler almıştır. Böyle dönemlerde insanların yüzlerini yabancı kültürlere çevirmeleri doğaldır ve nitekim Avrupalılar gözlerini Kuzey halklarının sanatına ve Arapların sanatına açmışlardır. Bu sebepten dolayı, coğrafi ve komşuluk konumuna bağlı olarak sanatta farklı kültürlerden etkilenme meydana gelmiştir. Birinci yüzyılın sonlarında doğru ise Hristiyan Batı dünyasında, en büyük vasıfları dini gerilim olan, bünye ve içyapılar oluşmuştur. Tarikatların ve Manastırların yaygınlaşması öte yandan büyük şehirlerin kurulması bunun bir

neticesidir. Sanatçılar hünerlerini göstermek için ücra da kalmış olan manastırlardan büyük katedrallere kadar geniş bir yelpazede alan bulmuşlardır. 3.1 Romanesk Sanat Romanesk sanat üslubu gotik öncesi sanat olarak da adlandırılır. Romanesk sanat, 1066 yılında Normanları'ın İngiltere'yi fethetmesiyle başlayan sanat akımı. İngiltere'de Norman üslubu, Avrupa'da ise Roman üslubu Romanesk olarak adlandırılır. Tek taş bina olarak tasarlanan kilise ve manastırların duvarları, masif tavanı taşıyabilmesi için kalındı ve pencereleri oldukça küçüktü. Bu yüzden Romanesk yapıları kaba ve nordik bir hava sergilerler. Binalar da tonozlar kullanılmış, ağırlığını taşımak içinse köprü şeklinde kemerler kullanılmış, ama ayakların bu ağırlığı taşıyacak kadar kuvvetli olmaması nedeniyle kemerlere kaburga atılmış ve ortaya çıkan boşluk daha hafif şeylerle doldurulmuştur. Bu kaburgalar sonraları Gotik te de karşımıza çıkacaktır. Romanesk yapıların bu kadar kaba ve süslemede minimalist olmaları o dönemde ki çetin şartlara ve sürekli tehdit korkusuna dayanmaktadır. Roma basilica sının konsepti daha da büyütülmüş ve ana binaya yan şeritler eklenmiştir. Romanesk dönemde plastik sanat mimariden kopamamıştır ve mimariyi anlam ve sembolizm açısından destekler mahiyettedir. Lanfranco ve Wilgelmo gibi Sanatçılar heykel sanatında sanatsal gerçekleştirmeye değil daha ziyade anlatılan senaryodaki dramatizm ve ifadeye dikkat etmişlerdir. Romanesk üslubunun önemli eserlerinden birkaçı Tournai Katedrali, Murbach Benediktin Kilisesi ve Saint Trophime Kilisesi dir. Ortaçağ daki plastik sanat insanı güncel işlerinde, ruhani hayatını yansıtacak biçimde tasarlanmıştır. Genel halk tabakası ya çiftçi ya da zanaatkâr olduğundan dolayı kilise kapılarında realist ve aynı zamanda alegorik mevsim tasvirleri vardır. İtalyan Romanesk sanatının en büyük ustalarından biri Bendetto Antelami dir. Ancak Buschetto ve Rainaldo nun eseri olan Pisa dom u daha ünlüdür. Hem Pisa da hem de Sicilya da oluşan eserler, örneğin Monreale Dom u, oryantal ve Bizans unsurları taşımaktadır. Bir diğer, çeşitli sanat tarzlarını bir arada bulunduran başyapıt da Venedik teki Markus Dom udur. 8 3.2 Gotik Romanesk dönemde Avrupa daki şehirler iyice serpilmiş ve birer kültür ve güç merkezine dönüşmüşlerdir. Gotik stil Avrupa halkalarının milletler ve devletler olarak bir araya geldikleri bir dönemden

sonra oluşmuştur. Şehirlerdeki refahın artması, insanlardaki özgüvenin artmasına da neden olmuştur. Bir şehrin hem koruyucusu hem de prestij kaynağı olan Katedraller, Romanesk stilindeki kabalık, sadelik ve pragmatizminden kurtulmuş, Gotik stiliyle ihtişamlı ve görkemli hale gelmiştir. Kuzey Avrupa da ve özellikle Fransa nın İle de France bölgesinde bina edilen bu Katedraller, vertikal çizgiden çok horizontal çizgiyi takip etmiş, gözleri yükseklere çevirmiştir. Uzun taşıyıcı sütunlar üzerine statiği sağlaması oldukça güç kubbeler inşa etmek istemişler ancak statiği sağlayabilmek için, bu kubbelerin bir kaç parçaya bölüp kaburgalar eklemişlerdir. Bu yeni kubbe tarzı gotik stilinin en tipik örneklerindendir. Kiliselerin içinde kora bölümüne daha fazla ihtimam gösterilmiş, girişteki kemerler sivrileşmiş ve süslemeler daha detaylı hale gelmiştir. Yüksek tavanlı uzun holleri aydınlatabilmek için uzun pencereler ve cam sanatı kullanılmıştır. Amiens Katedrali nde olduğu gibi artık kiliseler karanlık değil, toplumun refahını ve yükselişini simgelemekteydi. Sanatsal anlamda kendilerini geliştiren ustalar, göğe doğru yükselen, sanki yerçekimsiz duvarları olan, yani kutsallığı ve mistisizmi yansıtan kiliseler ve manastırlar inşa etmişlerdir. Katedrallerin en meşhuru ise Lombard Visconti ailesinin prestiji, zenginliğini ve şehir üzerindeki hâkimiyetini sergileyen devasa Milano Katedralidir. 3.3 Ortaçağ dan Rönesans a kadar resim sanatının gelişimi 13. yy ın ortalarında kilise süslemelerinde Bizans mozaiklerin kullanımı gerilemiş bunun yerine ahşap veya duvarın üstüne resim sanatına yer verilmiştir. İlk dönemlerde bu resimler mozaik sanatındaki canlılık ve altın parıltılarını ihtiva etmişse de, Floransalı Cimabue nin (Cenni de Pelo) bu üslubunu Siena lı Duccio di Buoninsegna (1255-1319) aşmıştır. Bizans donukluğunu aşmış ve motif ve figürlerine doğal bir ifade vermiştir. Bu dönemin en meşhur ustalarından biri Giotto di Bondone dir (1266-1337). Bethlehem çocuk katliamı adlı resminde Filistin de vuku bulmuş olayları bir ortaçağ İtalyan şehrine taşımaktadır. Dönemine göre çok realist biçimde ve olayların dramatiğini yansıtarak boyamaktadır. Giotto nun tasvir ettiği olaylardaki kişiler normal insan gibidirler, onlara bakan kendisini onların yerine koyabilmektedir. Giotto nun tarzından farklı olarak, Floransalı Simone Martini eserlerinde motifleri daha mistik ve idealize edilmiştirler. 14. Yüzyılda Floransa ile Siera şehirleri arasında oluşan rekabet, şehir yönetimcilerinin güçlerini pekiştirmek için kullandıkları sanatçıları da etkilemiştir. Bu yüzyıldan itibaren şehirleri yöneten güçlü ailelerin rakiplerine karşı ayakta durabilmeleri, şehir için yaptıkları yatırımları zikretmek ve sakinlerde sempati kazanmak için sanatçıları maddi açıdan teşvik ettiklerini ve sipariş resimler yaptırdıklarını görmekteyiz. Ambrogio Lorenzetti nin İyi ve kötü iktidar adlı resmi bu faaliyetin bir ürünüdür, alegorik ve betimsel unsurlar içermektedir. Lorenzetti sanat tarzıyla Rönesans ı hazırlayan sanatçılardan biridir. 9

4. Rönesans 14. yüzyıla kadar sanatçılara sipariş verenin kilise olduğunu gördük. Ancak 15. ve 16. Yüzyıllarda büyük bağımsızlığa kavuşan sanatçılar, asillerin ve zengin vatandaşların saraylarında ve binalarında hünerlerini özgün biçimde gösterme alanı bulunmuşlardır. Bu yüzden artık sadece dini motifler değil, profan motifler de ele alınmış, sanatçılar zanaatkâr gibi görülmekten çok, deha ve özgün ruh olarak değerlendirilmişlerdir. Bu dönem aynı zamanda yeni keşiflerin dönemidir, dolayısıyla ticaret, zanaat, işçilik olsun hepsi ilham almıştır. Batı insanı gitgide bilime, akla ve tecrübeye karşı güvenini yakalıyordu. Perspektifin işlevini keşfetmeleriyle birlikte mekân, önemli bir ifade biçimine dönüşmüştür. İnsan vücuduna karşı yeniden ilgi duyulmuş, antik çağ örneğinden istifade edilmiştir. Sanatçılar güzellik ve ahenk arayışına girmişlerdir. Bu çeşitli gelişmelerden dolayı, kendisini ortaçağdan ayırmak için, bu döneme Renaissance, yani Yeniden doğuş adı verilmiştir. Sanattaki bu gelişmelerde büyük ölçüde payı olan aileler, Floransalı Medici ailesi yanı sıra, Urbino lu Montefeltro, Milano daki Sforza ve Visconti aileleri, Mantua da Gonzaga ailesi ve Ferrara daki Este aileleridir. Daha sonraki dönemlerde Papalık müessesi de sipariş vermiştir. 4.1 15. yüzyılda Rönesans 10 Resim sanatının ilk yenileyicilerinden biri Masaccio dur (1401-1428). Brancacci şapelindeki freskleri ve Floransa daki Santa Maria del Carmine kilisesindeki freskleri ile meşhurdur. Gotik dönem resim sanatından tamamen kendisini uzaklaştıran Masaccio, figürlerini realist ve doğal biçimde boyamakta, plastisiteye önem vermekte ve bu dönemde henüz yeni bir stil olan ışık-gölge sanatını (Chiaroscuro) kullanmaktadır. 15. yüzyılda sanat alınandaki önemli gelişmelerden biri, linear perspektifin Filippo Brunelescchi tarafından icat edilmesi ve hemen tüm sanatçılar tarafından etkili biçimde kullanılmasıdır. Motif ve figürleri realiteden uzak ve mistik spirituel bir anlama sahip olduklarından, Ortaçağ da mekan ve perspektif kavramı ortadan kalkmıştı. Rönesans sanatçılarının mekân ve perspektifi dini resimlerde dahi kullanmaları, artık Rönesans insanının rasyonelliği ve aklını hiçbir alandan esirgemediğini göstermektedir. Okumuş hümanist edebiyatçılar eserlerinde Antik yunan mitleri ve konularına dönüş yapıyorlar, ressamlar da antik yunan motiflerini şehirlerin önemli profan binalarında resmediyorlardı. Bu konuda en meşhur sanatçı şüphesiz Sandro Botticelli dir. Bahar adlı resminde Venüs tanrıçası, güzellik, iyilik, kültür, medeniyet ve son olarak hümanizmi sembolize eden ana figürdür. Flora ve Zephyr figürleri de Antik Yunan ın Bahar betimlemelerinin birer unsurudur. Resim tamamen zamanın ideallerini ve özlemlerini yansıtmaktadır: Sevgi, güzellik, erdem ve

hümanizm. Resimdeki akışkanlık ve kumaşlardaki transparanlık sanatsal açıdan bu eseri Avrupa Sanatının gözdelerinden biri haline getirmiştir. Mimaride ise Filippo Brunelleschi (1377-1446) Rönesans dehalarından biridir. Floransa daki Santa Maria del Flore kilisesini devasa ve yenilikçi bir kubbe ile inşa eden bu sanatçı, ilhamını Roma mimarisinden almıştır. Lorenzo de Medici nin en büyük projelerinden olan bu bina, Floransa nın simgesi ve sakinlerinin gururu haline gelmiştir. Brunelleschi kilise mimarisini Roma yapılarına benzetmiş, geometrik berraklığı bozacak hiçbir unsura izin vermemiştir. 11 4.2 16. Yüzyılda Rönesans Ressamlar linear perspektifi odalarda kullanırken, boyutlu ve perspektife uygun bir kompozisyonu açık havada resmeden Leonardo Da Vinci olmuştur. Virgin of the Rocks adlı eserinde bu tekniği kullanmıştır. Leonardo Da Vinci özellikle tabiata önem vermiş ve ressamlığı yanı sıra aynı zamanda bilimle de uğraşmıştır. Anatomi, Botanik, Jeoloji ile uğraşan Da Vinci nin hedefi, insanı olduğu gibi yani tüm gerçekliği ve plastisitesiyle resmetmekti. Ancak bu deha, sadece figürleri olduğu gibi resmetmekten ziyade, gözlerindeki ifadeyi ve hislerini de yansıtmaya çalışmıştır. Meşhur Mona Lisa sında kadın figürünün gülümsemesi ağzından çok gözlerinin içinden gelir. Da Vinci ye kadar hiç kimse Physiognomi sanatıyla bu kadar ilgilenmemişti. En önemli eserlerinden bazıları şunlardır: La Gioconda (Mona Lisa), Son akşam yemeği, Vaftizçi Yahya, Anghiari Savaşı. Leonardo nun tabiat çalışmaları ve hava perspektifini icat etmesi, Kuzey İtalya ve Fansa sanatını çok fazla etkilemiştir. Burada yetişen ressamlar açık havaya yerleştirilmiş motiflerden oluşan kompozisyonları resmetmişler. Georgione ve Tiziano gibi ustalar renkleri ustaca kullanmışlardır.

Tiziano Meryem in miracı (1516-1518) adlı resmi Rönesans ressamcılığının en mükemmel resimlerindendir. Renkleri çok yoğun biçimde kullanan Tiziano ya nerdeyse kiliseden ceza getirmiştir. 16.yy da çoğu İtalyan asil aileler güçlerini kaybetmişlerdi. Vatikan ın yani Papa nın ve zengin Kardinallerin ünlü ressamlara sipariş vermeleri sonucu sanatın merkezi Roma ya taşınmış bulunuyordu. Papa II. İulius un özellikle desteklediği ve Vatikan sarayının iç kısmındaki fresk ve süslemeleri emanet ettiği önemli ressam Raffaello Santi dir. 1483 yılında Urbino da dünyaya gelen bu deha, uyumlu ve mütevazi karakterini resimlerine de yansıtan bu zât, ışıkgölge sanatını mükemmel biçimde kullanmaktadır. Vatikan ın Stanza della Segnatura yani önemli evrakların imzalandığı odada bulunan Athena okulu adlı çalışması onun en meşhur çalışmalarındandır. Hümanist ve rasyonel düşünceyi adeta dogmatik kilise sarayına taşımış olan Raffaello, Papa II. İulius un portresini de çizmiştir. Kilise sanatçıların eserlerini eğitim ve öğretim için kullanıyordu. Ancak Stanza lar anıtsallığı ve harikuladeliğiyle göze çarpmaktadır. Sistina Şapeli nin freskleriyle görevlendiren ve belki de Da Vinci yle birlikte gelmiş geçmiş en büyük sanat dehası olan Michelangelo, Raffaelo nun tam zıddıdır aslında. Dağınık, zaman zaman şizofrenik ve kaçık olarak anlatılan bu deha, eserinde Eski Ahit in en önemli olaylarını resmetmiştir. 1508-1512 yılları arası çok az bir sayıda yardımcıyla bitirdiği bu eser, Rönesans Hümanizm inin en çarpıcı eserlerindendir. Michelangelo Buonarroti Eski Ahit figürlerini antik heykeller misali, kaslı ve yapılı vücutlarla resmetmiştir. Her hikâye mimari bir unsur ile ötekinden ayrılmıştır. Figürlerin hareketleri dinamizmin son raddesini sergilemektedir. Michelangelo nun sanatsal dehası bununla da bitmemiştir. Zira onun asıl yaratıcılığı plastik sanatlarda görülmektedir. Medici ailesinin mezarlarındaki heykeller ona aittir. Michelangelo nun Plastik sanatındaki en çarpıcı özelliği 12

zıtlıklar ile dolu olmasıdır. Bazı eserleri tamamen son detayına kadar işlenmişken, bazıları kaba biçimde öylece bırakılmıştır. Mimarisinde de detay ve sadelik, hareket ve durgunluk, ışık ve gölge gibi birbirine zıt vasıflar bir araya getirilmiştir. Aziz Petrus Basilikası nın yapımıyla görevlendirilmiş olan Michelangelo, Hristiyanlığın ilk kilisesinin kubbesini tasarlamıştır. Rönesans döneminin diğer önemli ressamları şunlardır: Correggio, Giorgione, Veronese, Almanya da Albrecht Dürer. Rönesans döneminde kilise ve rasyonellik arasında bağ kurabilme optimizmi, Kopernikus un bilimsel kazanımları, Yeni Dünya nın keşfedilmesiyle birlikte yerle bir olmuştur. 16. Yy ın sonlarına doğru kiliseyi ciddi biçimde eleştiren Martin Luther ve buna bağlı olarak tüm Avrupa ya sıçrayan Reformist hareket, Vatikan ve dogmalarını gözden düşürmüştü. Tüm bu faktörler insanlarda Roma nın artık dünyanın merkezi olacağı ve tüm iyi ve erdemli düşüncelerin buradan dünyaya yayılacağı düşüncesini ortadan kaldırmaktaydı. Ayrıca bu dönem ressamları Rönesans hümanizmi ve klasisizminde ortaya çıkan devasa eserlerinin daha ötesine gidilemeyeceği düşüncesine kapılmışlardı. Manyerizm akımı, natüralizm ve insanları realist biçimde resmetmekten daha farklı stillerin var olduğunu göstermekteydi. Manyerizm de öne çıkan eserler ve sanatçıları başlıca şunladır: Jacopo Pontormo Baltacının Portresi, Fountainebleu okulu Banyoda Gabrielle d Estrees ve kızkardeşi, Tintoretto Son akşam yemeği, Giuseppe Arcimboldo Vertumnus olarak II. Rudolph, El Greco İsa nın dirilişi. Hollanda daki ressamlık daha farklı bir veçhe arz etmekteydi. Lineer perspektifi benimsemektense algısal perspektifi benimseyen sanatçılar, dünyayı bir perspektife göre düzenlemekten ziyade algılanacak tüm şeyleri algılamak ve resmetmeye çalışıyorlardı. Pieter Bruegel in Babil kulesi adlı eseri, küçük küçük detayları dahi göstermesiyle meşhurdur. Hieronymus Bosch Cehennem adlı eserinde adeta sürrealist sanatçıları habercileyecek biçimde korku rüyasını andıran ve detayları esirgemeyen bir cehennem tasviri sunmaktadır. 5. Barok 13 Siyasi anlamda sarsılan Avrupa da itikat savaşları dünyevi hâkimiyet savaşına dönüşmüştü. Güç dengeleri tamamen değişmekte, eski düzen alt üst olmaktaydı. 1600 tan itibaren 1750 yılına kadar süren bu karışık evre sanata da yansımıştır.

Ressamlar roma klasisizmine, Rönesans ideallerine özlem duymaktaydılar. Özellikle Raffael den etkilenen bu sanatçılar, aynı zamanda Tintoretto nun kompozisyonlardaki dinamizminden etkilenerek dönemi çok farklı biçimlerde yorumlamışlardır. Bu dönemde özellikle Hollanda da detaylara karşı bir sempati oluşmuştu ve bunun sonucunda Tabiat ressamcılığı ve natürmort ressamcılığı ortaya çıktı. Fransa daki Baroque tarzı, İtalyan Rönesans ındaki anıtsal stilden çok detaycı ve karmaşıklıktan sakınan, açık ve net çizgilere sahip bir sanata dönüştü. İtalya da bu dönemde özellikle Carvaggio çok etkili olmuştur. Işık-gölge sanatını mükemmel biçimde kullanan ve bunu kendi tarzı haline getiren ressam aynı zamanda birçok sanatçıyı etkileyerek Carvaggi ler okulunun da öncüsü olmuştur. En meşhur eserlerinden biri Bacchus tur. Ondan etkilenenler George de La Tour ve Gerrit van Honthorst dur. Bu iki ressamın eserlerinde de ışığın bir noktada özellikle yoğunlaşıp diğer noktaları karanlık bıraktığını görmekteyiz. Motifler güncel hayattan alınmadır ve başroldekiler alelade insanlardır. Bu tür yeni deneyimler farklı sanat ifadelerinin arayışları mahiyetindeydiler ve gelecek nesillerdeki ressamları etkileyecektirler. Fransa da Kral Louis Absolutizm in doruk noktasını yaşatmaktaydı ve bir sanat akademisi kurmakla hegemonyasını bu alana da taşımaktaydı. Ayrıca bu akademide (Academie Royale de Peinture et Sculpture) yetişen öğrenciler Versaille sarayını da inşa etmekle görevliydiler. Kral ın kıyafetinden, müzik zevkine, Versaille sarayına kadar krala ait olan her şey dönemin bon gôut unu yani iyi zevk ini teşkil etmekteydi. Bu baskıya boyun eğmeyen ressamlardan biri Nicolas Poussin dir. Kral ın anıtsal resim isteklerini reddederek İtalya da kalmayı tercih etmiştir. Onun eserlerinde Antik çağın izleri ve filozofik karakter görülmektedir. Poussin klasisizmin öncülerindendir. Son eserlerinde tabiat ressamcılığına merak sardığını ve figürlerini git gide arka plana attığını görmekteyiz. Poussin in klasisist ve katı formüllere bağlı olan tarzına ve bu tarzı benimseyen sanatçılara Poussinist denmektedir. Bu akıma karşı ise Peter Paul Rubens durmaktadır. Onun takipçilerine ise Rubinist denilmiştir. Rubens tamamen anti-klasist idi. Kompozisyonda çizgiden ziyade renklendirmeye dikkat etmiş, 14

resimlerinde antik dinamizme önem vermiştir. Tarzında zamanın zevkini iyi yakalayan Rubens çok satan zengin ressamlar arasında yerini almıştır. Anthonis van Dyck de etkili Rubinist lerdendir. Dönemin diğer meşhur sanatçıları başlıca şunlardır: Diego Velazquez ve Bartolome Esteban Murillo, Jan Vermeer. Dikkat çeken sanatçılar arasında Rembrandt (1606-1669) vardır. Rembrandt ın eserleri zamanının ruhunu yansıtsa da günümüzde dahi çekiciliğini yitirmemiştir. Figürlerinde düşüncelilik, ruhsallık resmi izleyene dokunaklı gelmektedir. Rembrandt adeta modern bir gözlemci, bazen rejisör bazen de bir Kutsal Kitap yorumcusudur. Onun en meşhur eserlerinden biri Dr. Tulp un Anatomisi, Öz-resim, Belsazarın misafir yemeği, Gece nöbeti dir. Barok döneminde natürmort ü eserlerinde konu alan ressamlardan bazıları Willem Kalf ve Jan Steen dir. 6. Rokoko Barok ile Aydınlanma arasındaki geçiş evresidir. 18. yüzyıl artık rasyonelliğin ve pragmatizmin ön plana çıktığı bir dönemdir. Fransa da Kral Louis in ölümüyle, idarenin Paris e taşınması, aristokratların da sosyal hayatı ve bununla birlikte eğlence ve kültürün şehir merkezine taşınmasına sebep olmuştur. Güce karşı olan eğilim yerini güzel, intim ve dekoratif olana bırakmıştır. Bu yüzden Jean Honore Fragonard gibi sanatçıların resimlerinde adeta bir rol paylaşımı mevcuttur. Basit olaylar ve durumlar dekoratif ve cilveli hale getirilmiştir. Bunun yanı sıra birde erotik ve cinsel çağrışımları bulunan figürler ve senaryolar resmedilmeye başlanmıştır. François Boucher ın Yatan kız adlı resmi bu tür resimlere örnektir. Rokoko kısaca güzel görüntü olarak da tanımlanabilir. Ancak Rokoko dönemine rastlayan aydınlanma habercileri de vardır. Özellikle İngiltere de gelişen resim sanatı, William Hogarth, Sir Joshua Reynolds gibileri sayesinde aydınlanmaya uygun biçimde pragmatik, ölçülü ve makul bir veçhe kazanmıştır. Bu dönemde de Thomas Gainsborough gibi ressamlar görülene, algılanana ve hissedilene önem vermişlerdir. 15 7. Klasisizm 1770 ile 1830 yılları arasındaki bu sanatsal akım, Aydınlanma nın artık tüm Avrupa da hâkim düşünce yapısı haline gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Ancak bu sefer sanatçılar rasyonelliğin ve akli idrak ile algılananın yanı sıra aynı zamanda akıl tarafından hükmedilen bir sanata özlem duymaktalardı. Bu özlemi birçok kez olduğu gibi antik sanatın eşiğinde giderebilmişlerdi. Bunun başlıca sebeplerinden biri Pompeji ve Herculaneum gibi önemli arkeolojik kazıların yapılmasıydı. Johann Winckelmann ın Antik çağın sanat tarihi adlı eseri bu anlamda önemlidir. Poussin in açık ve net çizgileri, bir dönem Rubinist hâkimiyetinden sonra, Klasisizm ile birlikte

tekrar keşfedilmişti. Ancak dini motifler artık işlenmiyordu, zira rasyonellik, sanayi devrimi ve absolutist feodal yapının yıkılışı artık insanlığın temel yargılarını değiştirmişti. Bu yargı değişimi ile birlikte sadece motifler değil aynı zamanda sanatsal bakış açısı değişmişti. Sanatçıların Antik çağ sanatından esinlenmeleri bir tesadüf değildi. Bu resimlerde donukluk vardı ve kullanılan stil öğelerinden dolayı izleyiciyle resim arasında belli bir mesafe mevcuttu. Dolayısıyla bu biçimsellik ve katılık, resimlerin ifadesini daha da güçlendiriyordu. Klasisizm resimleri bu yüzden pathos ve ethos un resimleridirler. Robespierre in arkadaşı olan Jaques Louis David in Horatii yemini adlı eseri, antik Çağ dan bir sahneyi resmetmektedir. Burada Horatii nin, yanı Roma halkının, Roma hükümdarına karşı ettikleri yemin gösterilmektedir. Bu eser devrimin eşiğinde olan Fransa için iz bırakan eserlerden olmuştur. 1746 ile 1828 yılları arasında dönemin en meşhur ve anlaşılması güç bir sanatçı yaşamıştır: Francisco de Goya. Goya hem bir Karikatürist hem de bir saray ressamı olmuştur. Karikatürlerle başlayan Goya, Rasyonalite nin uyuması canavarlar doğurur adlı çalışmasında bir yandan siyasi bir eleştiride bulunurken, öte yandan uyku fenomenini sonraki Sürrealistlere örnek olacak şekilde ele almıştır. Goya kendisini Majoistler den görmekteydi. Bu tabir dönemin karışık, Napoleon istilası altında acı çeken ve İspanya nın önemli deniz gücü olarak konumunu kaybettiği İspanya sında kendisini herhangi bir kısıtlama ve makam sahiplerinin emri altında görmeyen ve düşüncelerini özgürce ifade edenlere has idi. Goya nın Giyinik maya ve Çıplak maya adlı iki resmi bu tabirin resim olmuş halidir adeta. Bir kadının çıplak ve davetçi bir poz ile boyanması o döneme kadar sıkça yapılmış bir şeydi ancak tüm ressamlar bunu dekoratif ve sanatsal hale getirmişler, kumaşı drape şeklinde ayarlamışlar ya da yanına bir natürmort eklemişlerdi. Ancak bu resimde göze çarpan husus Maya nın davetkâr ve provokatif bakışıyla birlikte onun vücudundan başka ilgi çekici bir şeyin olmamasıdır. Bir diğer resminde Goya Bonaparte istilasına başkaldıran İspanyollara yapılan katliamı ele alır. Resim buğuludur ve hatta bazı yerleri yüzeysel ve kaba bir şekilde boyanmıştır. Modern silahlar güçsüz, çaresiz biçimde duran sivillere doğrultulmuş, ışık da dramatiği yükseltecek biçimde sivillerin üstüne yansımaktadır. Burada Rönesans resimlerinde olduğu gibi bir yerden tanrı inip mazlumları kurtarmaz. Onlar artık modern silahlarla yürütülen savaşı içinde çaresizdirler. Ne yardım eden bir Tanrı ne de mucize vardır. Goya bu eserinde özellikle yeni bir çağın artık geldiğini 16

göstermekte ve Klasisizme sırt çevirmektedir. 8. Romantizm 1800 ile 1890 yılları arası olarak tespit edilen bu dönemde, Fransız devriminin hazin sonu, Napoleon Bonaparte nin işgalleri ve haritanın Viyana Kongresi sonucu tekrar çizilmesiyle insanların şuurlarında da değişiklikler olmuştur. Salt rasyonellik ve akla artık güvenmeyen bu insanlar, ruhun, hayallerin ve duyguların önemini vurgulamışlardır. Pragmatizmin ve rasyonelliğin donukluğu bir kenara bırakılıp kişisel ve bireysel deneyim ve algı ön plana geçmiştir. Dönemin sanatçıları insanlarda eskilere yani Ortaçağ a olan özlemi ele almışlardır. Zira antik çağ klasisizmi onlara göre fazla idealize ve fazla mesafeli kalmıştı. Ortaçağ insanların kendileriyle barışık bir şekilde yaşadıkları bir evreydi, onlara göre. Caspar David Friedrich in de vurguladığı gibi sanat artık içimizdeki sesin dışa vurmasıydı. Çeşitli mecazî anlamları tabiata yüklemek bu dönemin ayırt edici özelliklerindendir. Örneğin bir harabe insan hayatının sonluluğunu ifade etmekteydi. Sanatçılar artık kendilerini Dünya ruhunun bir parçası olarak, tabiatla bir hissediyorlardı. Özellikle siyasi anlamda kısıtlanmış olan Almanya da tabiat resimleri sınırsızlığı ve hürriyeti simgelemekteydi. Belki de bu yüzden Romantizm akımının ilk ve en güçlü temsilcileri Almanlar olmuştur. Caspar David Friedrich, Karl Friedrich Schinkel ve Carl Spitzweg gibi sanatçılar bunların bir kaçıdır. Fransa daki Romantizm daha farklı bir veçheye sahipti. Fransız devriminden doğal olarak çok daha fazla etkilenen Fransızlar devrimin ideallerinden vaz geçemiyorlar, ancak savaşın getirdiği acıyı da unutmuyorlardı. Fransız sanatının Romantizm i tam da burada yatmaktaydı. Theodore Gericault un Medusa nın kayığı adlı resmi, hiç görülmedik dağınık ve dramatik biçimde kaza konusunu işlemekteydi. Bir diğer sanatçı da Eugene Delacroix dır. Kompozisyonda renklerin daha etkileyici ve tanımlayıcı olduğunu savunan bu ressam, doğu gezilerinde ışık fenomenini daha derinlemesine inceleyebilme fırsatını yakalamıştı. Delacroix, açık hava ressamcılığına teşvik eden ressamların başında gelmekteydi. Motiflerinde de çokça doğu unsurları ve figürleri kullanan Delacroix, Fransız zihninin egzotik ve yabancı şeylere olan özlenimini yansıtmaktaydı. İngiltere de John Constable ve William Turner Romantizm stilinin öncüleridirler. Eugene Delacroix ın renk teorisi ile William 17

Turner ın buğulu ve sulu boyayı andıran tekniği ileride gelecek olan Emresyonizm in ilham kaynaklarından biridir. 1824 yılında John Constable Samanarabası resmini sergilemişti. Bu resimde özellikle Naturalizm e ve Realizm e önem vermesi dönemin sanatçılarını şaşırtmıştı. Camille Corot, Theodore Rousseau ve Charles-François Daubigny Barbizon okulu diye bir sanat ekolü kurmuşlar ve taşrada açık hava ressamcılığına başlamışlardı. Onların istedikleri, Tabiatı tüm doğallığı ile objektif biçimde resmetmekti. Ancak bu çabalarında sonraki Empresyonistler de olduğu gibi ışığa ve ışığın şekil verici işlevine yoğunlaşmışlardı. 19. yüzyılda artık sanayi devrimi tamamen hayatları ve sosyal dokuyu değiştirmiş bulunmaktaydı. Bu durumun sanata yansıması ilk kez Natüralist-Realistler sayesinde olmuştur. Bu ressamlar hayalperest Romantiklerden uzaklaşmışlardı. Hayat tüm gerçekliği ve zorluğuyla artık resmedilmeye değerdi. Uzun bir müddet sonra güncel hayat, iş ve uğraşı süje edinen ressamların ilki Jean François Millet olmuştur. Gustave Courbet ve Adolph Menzel gibi sanatçılar da resimlerinde sanayi devriminin insanlar üzerindeki etkisini konu edinmişlerdir. 9. Empresyonizm Empresyonizm, Claude Monet in İmpression, soleil levant, adlı eseriyle dalga geçen klasik sanat yandaşlarının taktığı bir isimdir aslında. Klasik sanat yandaşları belli bir anı (impression) resimlerinde yakalamaya çalışan ve burada gözün ışığı ve renkleri algılamasına önem veren sanatçıları Empresyonistler olarak yermekteydiler. Zira bunlar kaba bir şekilde boyuyorlar ve renklerin arasındaki nüanslara dikkat etmiyorlardı. Skandal havası oluşturan resimlerin ilki Eduard 18 Manet e ait idi. Aslında o bir Empresyonist olarak sayılamasa da, onun Açık havada piknik adlı eseri bir sergide skandal olmuştu. İki normal vatandaş erkeğin arasında oturan çıplak kadın, sanata değer bir motif değildi. Halbuki Manet burada Rönesans tan beri kullanılan bir motifi ele almıştı. Ancak onun resminde herhangi bir kutsal figür yoktu ve kadının çıplaklığı ve çevresi dünyevileştirilmişti. Fransız vatandaşının erdem ve ahlak görüntüsüne, Paris civarındaki fahişelik gerçeğini anımsattığı için, leke süreceğinden dolayı bu resmi protesto etmişlerdi. Manet resimlerinde kent

insanının ruhunu da yansıtmaktaydı. Bar aux Folies- Bergeres adlı resminde barda dura bir genç kızı resmetmiş ve yüzüne hiçbir ifade koymamıştı. Resmi seyredene boş gözlerle bakan bu kız büyük şehir insanının kaybolmuşluğunu ve içi boşalmışlığını yansıtmaktadır. Claude Monet, Camille Pissarro, Paul Cezanne, Pierre-Auguste Renoir, Edgar Degas ve Berthe Morisot eserlerini fotoğrafçı Gaspar-Felix Nadar ın sergisinde sergilemişler ve burada kendi stillerini sanat dünyasına bildirmişlerdi. Empresyonistlerin tarihsel figürleri reddetmeleri, zamanın koyu renk modasını es geçip açık ve iç açıcı renkleri kullanmaları ve resimleri adeta tesadüf fotoğraf çekiminde olduğu gibi anı yakalarcasına ele almaları, dönemin klasik sanatına savaş ilanı gibiydi. Fotoğrafçılığın icat edilmesi de çok önemli bir faktördü. Zira fotoğraf artık realist ve ideal biçimde resmediyordu. Empresyonistler in istedikleri ise insan gözünün ışığı algılamasında ruhun ve algının oynadığı rolü keşfetmekti. Empresyonistler İn arasında en etkili olanı Claude Monet dir. Işığın ustası olarak da tanımlanabilecek olan bu ressam, Rouen Katedralı çalışmaları, Nilüfer çalışmaları, Şemsiyeli Kadın, Gelincik tarlası gibi eserleriyle meşhurdur. Uzun bir yaşam süren Monet kendisini bir motifin çeşitli ışık nüansları altındaki değişimine adamıştı. Diğer Empresyonistlere göre onun fırça darbeleri daha kontrolsüz ve kabadır. Nerdeyse noktaya dönüşen fırça darbeleri ile Pointilistleri, darbelerindeki dinamizm ve kontrolsüzlüğüyle de van Gogh u etkileyenlerdendir. Fotoğrafçılığın bir diğer etki alanı da Pointilistler de görülür. George Seurat gibi ressamlar eserlerindeki motifleri adeta piksellere ayırıyormuşçasına ele almaktaydılar ve adının da söylediği gibi fırça darbelerini noktalar şeklinde (le Point) yapıyorlardı. 10. Modern dönemin öncüleri Paul Cezanne, Vincent van Gogh ve Paul Gauguin Empresyonizm i benimsedikten sonra, kendi tarzını geliştiren ve sanatsal yorumunu realist akımdan daha da uzaklaştıran bir takım sanatçılar vardır. Bunların başında Paul Cezanne gelir. Her ne kadar o bir empresyonist sayılabilse de, tarzını daha da geliştirmiş ve özellikle modern dönemde karşımıza çıkacak olan Kubist akıma fikir babalığında bulunmuştur. Empresyonistler in göz ve ışığın temasını ve burada oluşan algıyı resmetmeye çalıştıklarını biliyoruz. Aynı noktadan Cezanne da hareket etmiştir. Ancak o fırça darbelerini git gide genişleterek zamanla gördüğü renk ve cisimleri birbirine kenetlenmiş yüzeyler olarak ele almıştır. Sonraları Kübistler bu renk yüzeylerini daha keskin hale getirerek dörtgenler (cubus) şeklinde boyamıştırlar. Cezanne nın çalışmalarında stilini soğanlı natürmort den, Chateau Noir ve Sainte- Victoire dağı na ordan da Gardanne evleri ne kadar geliştirdiğini görmekteyiz. Gardanne evleri adlı çalışmasında şekil ve ışık algısının 19