Ders 22. Bölüm 1. Amerikan Demokrasisinin Özellikleri: Sivil Toplum



Benzer belgeler
Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

İ Ç İ N D E K İ L E R

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

ÜNİTE:1. Anayasa Kavramı, Anayasacılık Akımı ve Anayasa Çeşitleri ÜNİTE:2. Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Genel Bakış ÜNİTE:3

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE DEKİ İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ VE STK LARIN DURUMUNU TARTIŞTI!

...Bir kitap,bir mesaj!

ANAYASA DERSĐ ( ) ( GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

İNSAN HAKLARı. Kısa Tarihi ve Felsefi Temelleri. Doç. Dr. Doğan Göçmen Adıyaman Üniversitesi-Felsefe Bölümü Adıyaman Üniversitesi 10 Aralık 2010

KARŞILAŞTIRMALI SİYASAL SİSTEMLER

Ders Kasım Bölüm 1. Tocqueville in Problemi

Yazılı Ödeviniz Hakkında Kendinize Sormanız Gereken Bazı Sorular

ÜNİTE:1. Siyaset ve Siyaset Bilimi ÜNİTE:2. Siyasetin Dili: Kavramlar, Kurumlar ÜNİTE:3. Bir Örgütlü İktidar Olarak Devlet ve Siyasal Sistemler

Müdafaa-i Hukuk Hareketi bu hakları savunmak ve geliştirmek için kurulmuştur.

KAMU YÖNETİMİ PROGRAMI

Cumhuriyet Halk Partisi

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

4 -Ortak normlar paylasan ve ortak amaçlar doğrultusunda birbirleriyle iletişim içinde büyüyen bireyler topluluğu? Cevap: Grup

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, Haberleri, ).

Yakın Çağ da Hukuk. Jeremy Bentham bu dönemde doğal hukuk için "hayal gücünün ürünü" tanımını yapmıştır.

1: İNSAN VE TOPLUM...

SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ (TAR222U)

Şafak EVRAN TOPUZKANAMIŞ. Türk Hukukunda Anayasal Gelişmeler Işığında Vatandaşlık

D218 Sosyal Siyaset: Sosyal Yardım, Güç ve Çeşitlilik CDA1: CDA5613

(CAL 2301 SOSYAL DÜŞÜNCELER TARIHI) 1. Hafta: Antik Yunan da Toplumsallık Düşüncesi

Cumhuriyet Halk Partisi

Haziran 2015 Seçimlerine Giderken Kamuoyu Dinamikleri

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

nsan pazarlık yapan hayvandır, der Adam Smith. Pek tabiidir ki ekonomik

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

KENDİMİZİ DÜZENLEME BİÇİMİMİZ

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ..i. İÇİNDEKİLER.iii. KISALTMALAR..ix GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM DEMOKRASİ - VESAYET: TEORİK VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

İş Yerinde Ruh Sağlığı

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

MİLLETLERARASI İLİŞKİLER VE GÜVENLİK AÇISINDAN MEDENİYET SÖYLEMİNİN PSİKOLOJİK ANALİZİ

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

MEVLÜT GÖL KARŞILAŞTIRMALI HUKUKTA ANAYASA BAŞLANGIÇLARININ SEMBOLİK VE HUKUKİ DEĞERİ

Şimdi bu konuyu biraz daha açalım.

Yaşamımızdaki Referans,

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

Dr. Serdar GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRUİYETİ

BİR ÇOCUĞUN KALBİNE DOKUNMAK

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA TÜRKİYE NİN DEMOKRATİKLEŞME SINAVINI DERİNLEMESİNE TARTIŞTI!

A Framework for an Emancipatory Social Science

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

İÇİNDEKİLER BÖLÜM - I

Standart Eurobarometer 76. AVRUPA BİRLİĞİ NDE KAMUOYU Sonbahar 2011 ULUSAL RAPOR TÜRKİYE

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

KENDİMİZİ DÜZENLEME BİÇİMİMİZ

TÜRKİYE NİN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDE DEMOKRASİYE AYKIRI BİR DURUM VAR MI?

E-demokrasi Projesi Anket Sonuçları

İş Yeri Hakları Politikası

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ

Doç. Dr. SERDAR GÜLENER TÜRKİYE DE ANAYASA YARGISININ DEMOKRATİK MEŞRULUĞU

EKİM 2014 KAHRAMANMARAŞ SELİM IŞIK

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Seminer MES

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

ZAMBAK 7.Sınıf Din Kültürü Konu Başlıkları

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

Dünyanın İşleyişi. Ana Fikir. Oyun aracılığıyla duygu ve düşüncelerimizi ifade eder, yeni anlayışlar ediniriz.

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

LİDER DEĞİŞİRKEN. Prof. Dr. Necmi Gürsakal ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ İ.İ.B.F. ÖĞRETİM ÜYESİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Anayasa Hukuku HUK

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI. İLKOKULU 4. SINIF İNSAN HAKLARI, YURTTAŞLIK VE DEMOKRASİ DERSİ ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

Editörler Prof.Dr. Mimar Türkkahraman & Yrd.Doç.Dr.Esra Köten SİYASET SOSYOLOJİSİ

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

SOSYAL BİLGİLER 7 ESKİ VE YENİ MÜFREDAT KARŞILAŞTIRMASI (ÜNİTE YERLERİ DEĞİŞTİRİLMEDEN)

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FELSEFEYE GİRİŞ DKB

Elektrik, Plastik Cerrahi ve Prometheus: İlk BK Romanı Frankenstein 18 Ocak2014. Ütopyadan Distopyaya, Totalitarizm ve Anksiyete 25 Ocak 2014

Matematik Ve Felsefe

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ

Atilla NALBANT ÜNİTER DEVLET. Bölgeselleşmeden Küreselleşmeye

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor!

MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi A.Ş. Cinnah Caddesi No: 67/ Çankaya/ANKARA Tel: (312) Faks: (312)

Moleküler Yaklaşım: Liderlik Tarzlarının İklimin İtici Kuvvetleri Üzerindeki Etkisi

Kohlberg e Göre Ahlak Gelişimi Kohlberg ahlak gelişiminin gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzey içinde gerçekleştiğini

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Siyaset Sosyolojisi Araştırma Konusu Nedir Siyaset Nedir Siyasi Olan Devlet Nedir Devlet türleri Devletsiz siyaset olur mu

Türkiye nin Milli Güvenliği: Güncel Durum ve Gelecek

E-demokrasi Projesi Anket Sonuçları

Transkript:

Ders 22 29 Kasım 2006 Bölüm 1. Amerikan Demokrasisinin Özellikleri: Sivil Toplum Profesör Steven Smith: Sanırım en son Tocqueville in Amerikan demokrasisinde merkezi öneme sahip olarak gördüğü üç özelliğinden bahsedecektim. Bu, bu özelliklerin demokratik deneyimin merkezi özellikleri olduğunu söylemek değil, Amerikan demokrasi deneyiminin merkezi özellikleri olduğunu söylemektir. Bu özelliklerin yeni oluşan diğer demokrasilere ne dereceye kadar uygulanıp uygulanamayacağı ucu açık bir soru olarak kalmıştır. Pazartesi günü sadece bu üç özellikten birinden, yerel hükümetin öneminden bahsettim, bağlantılı olarak elinizdeki kitapta kasaba olarak çevrilen kavram, Tocqueville in komün diye adlandırdığı şeyden ve topluluk, topluluk ruhu, yerel hükümetten bahsettim. Kimi açılardan, kitabının daha sonraki kısımlarında şehrin ruhu olarak adlandırdığı şeyle bağlantılı olarak, burada şehir kelimesini polis kelimesinin antik anlamında kullanmaktadır, l'esprit de cité, Tocqueville e göre bu küçük New England kasabalarındaki polis benzeri ortam demokratik bir ülkeyi, demokratik yönetimi devam ettirmek için çok önemlidir. Fakat ikinci olarak, en azından son zamanlarda Tocqueville in Amerikan demokrasisi betimlemesinin belki de en fazla ilgi çeken yönü, onun kitap boyunca sivil birlik (association), sivik birlik dediği yöndür. Sivil toplum gönüllü gruplar, aracı gruplar, sivil organizasyonlar gibi bir takım gruplara verebileceğimiz addır ve Tocqueville hem bunları demokratik deneyimin önemli yapı taşları olarak görmüştür hem de bu gruplardan oldukça etkilenmiştir. Tocqueville bu konuda şunları yazmıştır: Demokratik ülkelerde, kitaptaki en meşhur cümlelerden birisidir bu, demokratik ülkelerde, birlik/dernek bilimi (science of association) anabilimdir. Diğer bütün bilimlerin gelişmesi bu tek bilime bağlıdır. İnsanların bir özgürlük anlayışı geliştirmelerinin tek yolunun, birleşip bir araya gelerek genel bir uğraşlarının olması olduğuna inanır. Yine ondan alıntı yapacak olursam, Amerika da, itiraf etmeliyim ki, ne olduğu konusunda hiçbir fikrim olmayan birçok birlikle (association) karşılaştım ve Amerikalıların birçok insanı bir amaç etrafında bir araya getirme ve onu özgürce takip Sayfa 1

etme konusunda gösterdikleri emsalsiz sanata hayran kaldım der. Tocqueville çok çeşitli ve çok sayıdaki bu sivik birlikler karşısında şaşkınlığa uğramıştır. Geçen ders Tocqueville in kasaba demokrasisi tanımının Rousseau nun genel irade kavramına çok şey borçlu olduğunu belirttikten sonra, bu noktanın Tocqueville in Rousseau dan en açık şekilde ayrıldığı bir nokta olduğunu fark etmek önemlidir. Ancak hatırlamak gerekirse Toplum Sözleşmesi nde Rousseau genel iradeyi sekteye uğratma, deyim yerindeyse, birey ve genel irade arasına girme eğilimindeki tarafgir birlikler dediği şeylere, çeşitli türden çıkar grupları gibi tarafgir birliklere karşı uyarıda bulunmuştur. Ancak diğer yandan Tocqueville bu tür gönüllü birliklerin, her türden birliklerin tam da bizim inisiyatif alma, diğer kimselerle işbirliği ve sorumluluk alma alışkanlıklarını öğrendiğimiz yerler olduğunu düşünmüştür. Kendi yararımızı ya da topluluğumuzun yararını gözettiğimiz zaman başkalarının yararını da gözetmeyi öğreniriz. Tocqueville hisler ve fikirler kendilerini yenilerler. İnsan kalbi yücelir ve aklı gelişir demiştir. Onun sivik birliklere ne kadar önem verdiğini bu alıntıdan görebilirsiniz. İnsan kalbi yücelir, aklı gelişir. İnsanlar ancak PTA lar (?), kiliseler, sinegoglar ve diğer sivil birlikler aracılığıyla oluşturulan kurumlar ile merkezi hükümete ve merkezileşmiş otoriteye karşı koyabilirler. Buralar aynı zamanda, deyim yerindeyse, vatandaşların demokratik vatandaş olmayı öğrendikleri ocaklardır. Tocqueville e göre, aşırı merkezileşmiş bir toplum olan Fransa da eksikliğini hissettiği bu topluluklar, son derece önemlidir. Birey ve merkezi otorite, ulus-devletin otoritesi arasında duran şey bu tür ara, gönüllü topluluklardır. Bu birlikleri Tocqueville için önemli kılan budur. Sivik birliklerin önemi hakkındaki bu argüman son yıllarda kitabın hakkında en çok konuşulan kısmı olmuştur. Bu, bir diğer üniversitede eğitim veren siyaset bilimci Robert Putnam ın Bowling Alone (Tek Başına Bowling) eserinin etkisidir, muhtemelen onu duymuşsunuzdur. Burada Putnam, insan sermayesi nden bahseder. Bu Tocqueville in daha az sosyal bilimsel bir jargonla kalbin alışkanlıkları, yani töreler ve kalbin alışkanlıkları dediği şeydir. Ancak Putnam, sosyal sermayenin bu sivik birlikler tarafından geliştirildiğini savunur ve konu hakkındaki en önemli örneği ise kitabının ve ondan çıkardığı makalenin de başlığından anlaşılacağı üzere bowling liginin bir tür sivik birlik modeli olduğu örneğidir. Putnam özellikle, çağdaş Amerikan yaşamında bu toplulukların azalmasından kaygı duymaktadır. Bu nedenle kitabının başlığı Bowling Alone dur (Tek Başına Bowling). Sayfa 2

Tocqueville in kendisinin bu sivik toplulukları sanatın ürünü (insan yapımı) olarak görmesi gerçeği onların doğal olmadığını ima etmektedir. Söz konusu topluluklar, içgüdüsel davranışımızın sonucu değildirler. Diğer insanlarla birleşip gönüllü topluluklar oluşturmak öğrenilmiş bir faaliyettir. Bu, belli bir tür kültür gerektiren bir şeydir ve öğrenilmiş bir faaliyettir ve gün geçtikçe kaybedilebilecek de bir sanat, beceri, zanaattır. Putnam ın argümanı gün geçtikçe daha çok insanın tek başına bowling oynamayı seçtiği ve bunun izolasyona ve sivik kapasitelerimizin müteakiben tükenmesine yönelik alarm verici bir eğilimi gösterdiğidir. Tocqueville i günümüzde değerlendirecek olursak, soru, başkalarıyla bir araya gelme kapasitemiz acaba modern politika ve teknoloji güçleri tarafından ortadan kaldırılmakta mıdır? şeklindedir. Gerçekten de bir yalnızlar ulusu haline mi geliyoruz? Bunlar gerçekten çok ciddi sorulardır ve bunun etrafında şekillenen bir literatür bulunmaktadır. Bu literatürün bir kısmı Putnam ın sonuçlarını abartılı bulmaktadır. Yani Putnam bu birliklerin düşüşünün ya da varoluşunun etkisini çok fazla abartmaktadır. Esasen bizim sivik durumumuz, onun bahsettiği kadar kötü değildir, bugün için bir film izleyeceğiz demiştik ve şimdi Jude bana yardım edecek, sadece bir kaç klip seyredeceğiz ve kafamda bowling liglerinin demokratik bir birliğin, topluluğun iyi bir modeli olup olmadığına ilişkin önemli bir soru var. Evet şimdi biriniz "Bowling Alone" da bir mecaz kullanmıştır diyebilirsiniz, gerçekte Bowling liglerini kastetmemiştir. Sadece mecazi anlamda kullanıyor. Bunları bir tarafa bırakalım ve söylediği şeyi gerçek anlamda söylemiş gibi, yani Bowling liglerinin demokratik gelenek ve değerlerin ideal taşıyıcısı olup olmadığına bir bakalım. Coen kardeşlerden gerçekten düşkünü olduğum bir film olan The Big Lebowski yi, bowling ligi hakkındaki ve bowling ligini çok ciddiye alan üç genç adamı anlatan bu filmi bir örnek olarak seçtim. Bu üç gençten birisi zamanın gerisinde kalmış bir hippi olan Ahbab, diğeri kaçık bir Vietnam gazisi olan Walter, diğeri ise kimsesiz Donny dir. Bowling turnuvasında, finallere kalma fikrine gerçekten saplanmışlardır. Önlerindeki engel ise Jesus Quintana adındaki bir cinsel tacizcidir. Bu filmden birkaç kısa klip göstereceğim, ancak sizi şimdiden uyarıyorum dili oldukça müstehcendir. Eğer bunun gerçekten rahatsız edici olduğunu düşünüyorsanız dışarı çıkmakta serbestsiniz. 4 dakikadan fazla zamanınızı almayacağım. Bowling oynayan insanların ethos u hakkında bir kaç klip seyrediyoruz şimdi. [Film gösteriliyor] Profesör Steven Smith: Bir tane daha. Sayfa 3

[Film gösteriliyor] Bölüm 2. Amerikan Demokrasisinin Özellikleri: Dinin Ruhu Profesör Steven Smith: Evet, film gösteriyor ki, sivik birlik tek başına, demokratik vatandaş yaratmak için yeterli değildir. Yoksa Ahbab, Walter ve Smokey en demokratik vatandaş örneği olacaktı. Tocqueville demokratik yaşamın bir başka ayağı olan dini ruh dediği başka bir kavrama odaklanmıştır. Yinelersek, bu kavram, Amerikan demokrasi deneyiminin üçüncü ve belki de çok önemli parçalarından bir tanesidir. Tocqueville Birleşik Devletler e vardığımda gözüme ilk çarpan şey ülkenin dini yanı olmuştur demiştir. Bundan çok etkilenmiştir. Hem o zaman hem de günümüzdeki pek çok Avrupalı ziyaretçi gibi Tocqueville demokrasi ve dinin böylesine el ele ilerleyebilmelerinden etkilenmiştir. Avrupa da tam tersi bir durum söz konusu olup demokrasi ile din, ya da din ile eşitlik, sürekli çatışma halinde olmuşlardır. Amerikan demokratik yaşamını özgün kılan şey nedir? Tocqueville in en önemli sorunlarından birisi budur. İlk olarak, Tocqueville in belirttiği gibi Amerika öncelikle bir püriten demokrasisidir. Kıyılarına varan ilk püritende Amerika nın tüm kaderini gördüm. Tıpkı ilk insandaki insan ırkı gibi şeklinde yazmıştır. Bizim deneyimimiz önemli bir biçimde erken Püritanizm tarafından şekillendirilmiştir. Amerika, güçlü inançları olan ve yeni dünyaya devlete karşı bir şüphe ve bağımsızlığa karşı bir istekle beraber gelen insanlar tarafından kurulmuştur. Bu, dini ve siyasal özgürlüğe çok katkısı olan kilise ve devletin ayrılmasının temelidir. Tocqueville bundan Amerika daki dini yaşantı hakkında iki önemli sonuç çıkarmıştır diye düşünüyorum. Bunlardan ilki 18. yüzyıl aydınlanma filozoflarının ve günümüzde de aydın çevrelerde hala birçok kişi tarafından da desteklendiğini söylemek mümkün olan, moderniteyle beraber dinin yok olacağı tezidir. Modernleşme ilerledikçe dini yaşam ortadan kalkacaktır. Modernite içerisinde bir sekülerleşme süreci olduğu ve bunun zaman içerisinde dini inancın sönümlendireceği fikrini 20. yüzyılda en etkin biçimde seslendiren Max Weber dir. Tocqueville dinin modernleşme sürecinde yok olmayacağını ve aydınlanma kuramcıları ve onların günümüz mirasçılarının dini inançlara bağlılığın azalacağı ya da dini inançların yok olacağı konusundaki kendilerine güvenen öngörülerinin açıkça yanlış olduğunu gösterir. Sayfa 4

İkinci olarak, Tocqueville toplumun tamamını sekülerleştirmeyi ya da dini inançların yok edilmesini korkunç bir hata olarak ele almıştır. Aslında, bu daha tartışmalı, evet son derece tartışmalı bir iddiadır. Bu onun düşüncesidir ve belki de bu hususta Toplum Sözleşmesi nin sonunda özgür toplumların bir kamusal bir ahlaka dayandığı ve din olmadan kamusal bir ahlakın etkili olamayacağını yazan Rousseau dan etkilenmiştir. Belki de, bireyler sadece akılla kendilerine bir takım ahlaki kılavuzlar oluşturabilir ancak bu toplumlar için mümkün değildir. Kamusal yaşamdan, dinin çıkartılmasının sonucu inanma ihtiyacının veya arzusunun belki de daha tehlikeli yollara sapması olacaktır. Despotizm, inançsız var olabilir ama özgürlük inançsız var olamaz. Çok can alıcı bir nokta. Despotizm, inançsız var olabilir ama özgürlük inançsız var olamaz. Din, diğer rejimlerden daha çok bir cumhuriyet ya da bir demokrasi için gereklidir demiştir. Neden bir cumhuriyet için din gereklidir? Neden demokrasi dini gerektirsin? Buna Tocqueville in verecek birçok cevabı vardır. Kitabının tamamında süreklilik arz eden temalardan birisi materyalizm eğilimine karşı insanları durduracak olan şeyin din olduğu fikridir. Ve Tocqueville e göre demokratik toplumlarda bir tür, kendi çıkarını azımsama şeklinde ifade edebileceğimiz bir eğilim de vardır. Dinin ilk görevi bunu sıklıkla ifade etmiştir özellikle eşitlik zamanlarında güçlenen materyal yeterlilik ya da bu yeterliliğe yönelik aşırı istekten arındırmak ve sınırlamaktır. Tocqueville e göre bu birinci nedendir. İkinci neden veya ilave olarak, Tocqueville çok ilginç bir şekilde, bana göre inanç metafiziği diyebileceğimiz bir şey ile dini inancın insan davranışının zorunlu bir parçası olduğu iddiasıyla hareket etmiştir. Bir halkta din yıkıldığı zaman bunu söyleyen Tocqueville, bir halkta din yıkıldığı zaman aklın yüksek kısmını şüphe ele geçirir ve diğer yarı da geri kalanları felç eder. Din bir kere çöktüğü zaman yerini şüphe doldurur. Ve şüphenin insanın iradesini ve eyleme kapasitesini felç eden bir etkisi vardır. Bu irade felci, bu eylemde bulunamama hali, daha sonraki yazarların nihilizm demeyi tercih ettikleri şeydir. İman, bizim özgür varlıklar olup rastlantısal etkilerin ya da kör güçlerin oyuncağı olmadığımız inancı için gereklidir. Bireyin özgürlüğüne ve onuruna olan inancımız, ona göre dini inançtan ayrılamaz. Bireyin onuruna olan inanç, din olmadan sürdürülemez. Buna güncel bir örnek verecek olursak şunu söyleyebilirim, bugün insan klonlanmasına karşı çıkanlar, bireyin onurundan bahsetmektedirler ki, bu kesinlikle yaşamın kutsallığı gibi bir takım dini inançlarla yakından ilgilidir. Onlara göre, bireyin onuru bu bilimsel teknolojik Sayfa 5

gelişmelerle zedelenmektedir. İnsan erdemi söz konusu olduğu zaman din hala bizim için önemli bir noktadadır. Bu konuda, aydınlanma düşünürlerinin bilime ve bilimsel ilerlemeye olan inancına Tocqueville den daha güçlü bir muhalif bulunamaz. İfade edeceğim son bir konu daha kaldı. Tocqueville bu konuda sıklıkla yazar ve onun din konusundaki yazılarının tonu budur. Sıklıkla din sadece veya esas olarak sunduğu sosyal işlev nedeniyle değerliymişçesine yazmıştır. Bu din ile ilgili söylediği pek çok şey için geçerlidir. Dinle bu kadar ilgili olmasının nedeni dinin toplumsal ve siyasal sonuçlarıdır. Yoksa dini inancın derinlerindeki gerçeklik değildir. Dini sadece bir insan bakış açısıyla ele alıyorum demiştir. Yani sadece toplumdaki etkilerine bakmaktadır. Ben bunun doğruluğunu sorgulamak istiyorum. Bu ifade, Tocqueville in din konusundaki bütün düşüncelerini yansıtıyor ve karakterize edebiliyor mu? Sanmıyorum. Nedenini açıklamak için bir dakikanızı rica edeceğim. Dine bu sadece sosyolojik ya da işlevsel açıdan bakış, dinle sadece sosyal etkisi bağlamında ilgili olduğu, Tocqueville in bu konuya yönelik karmaşık tutumunun sadece bir kısmıdır. Belki kendi ödevlerinizde ya da seksiyonlarınızda buna değinmek istersiniz. Ya da başka bir zamanda buna dair bir şeyler yazma fırsatınız olabilir. Ancak unutmayın ki Tocqueville sadece Rousseau nun öğrencisi değildir. Geçen sefer bahsettiğim Louis de Kergolay a yazdığı mektupta ifade ettiği gibi Tocqueville in ilham aldığı düşünürler arasında Montesquieu ve 17. yüzyıl Fransız filozofu Blaise Pascal bulunmaktadır. Pascal inançlı bir filozoftur. İnanç olmadan bilginin boş olduğuna herkesten daha çok vurgu yapmıştır. İnsan rasyonel bir hayvan olabilir, fakat akıl evrenin derinliklerindeki bir takım akıl ermez şeyleri anlamak ve kavramaktan yoksundur. Çok ünlü ifadelerinden birinde Pascal şöyle söylemiştir: Bir damla su biz insanı öldürmek için yeterlidir. İnsan bir kamıştır. Yani doğadaki en güçsüzdür. Ancak düşünen bir kamıştır. Güçsüzüz. Düşünebiliyoruz, ancak bu bizim güçsüzlüğümüzdür. Pascal ı çarpan şey bağımlılığımız, bizim bağımlılık hissimizdir. Tocqueville de, Demokrasi de birçok bölümde bunu bulmamız mümkündür. Bence Tocqueville Pacsal da varoluşsal bir boşluk, salt aklımızla açıklayamayacağımız yaşamın bir tamamlanamamışlığını bulmuştur. Aynı zamanda, koşulların eşitliğinin bu rasyonel kendine yeterlik fikrini geliştirme biçiminde derin bir kibir sezinlemiştir. Tocqueville'in amacı, birçok açıdan, inanca yer bırakmak için aklı sınırlandırmaktır ve bu benim en sevdiğim bölümlerden birisidir. Bir iki cümle okuyacağım. 60 yıllık kısa Sayfa 6

bir zaman insanın hayallerini sınırlandıramaz. Bu dünyadaki tamamlanmamış hazlar, onun kalbi için asla yeterli olamaz. Bu dünyadaki tamamlanmamış hazlar, onun kalbi için asla yeterli olamaz. Başka bir ifadeyle, buranın ve şu anın ötesinde bir arzumuz var ve onu bize ancak inanç sağlayabilir. Ruh, bir tür sonsuzluk özlemi içerisindedir ve fiziksel varlığın sınırlarına ve bu dünyaya karşı bir hoşnutsuzluk barındırır. Din, umudun bir türüdür ve tıpkı umudun kendisi kadar insan kalbi için doğaldır. İnsan ancak bir tür akıl hastalığı ya da doğasına uygulanan ahlaki bir şiddetten sonra dini inançtan ayrılabilir. Ancak karşı konulamaz bir eğilim onları dine geri döndürür. İnançsızlık bir kazadır ve inanç, sürekli bir insanlık durumudur. Eğer, ilgileneniniz varsa 284. sayfada. Herhalde, bu bölümü okuyup da Tocqueville'in dini sadece sosyolojik bir bakış açısıyla, insan davranışı ve toplum üzerindeki etkilerini dikkate alarak fonksiyonel olarak gördüğünü söyleyen kimse çıkamaz. İnançsızlık bir kazadır. Ve inanç, sürekli bir insanlık durumudur. Ve sadece bir tür ahlaki şiddete maruz kaldığı zaman dini inanç yok edilebilir. Sanırım bu kısımlar Tocqueville'in düşüncesine metafizik bir yön ve derinlik vermiştir. Onun birçok açıdan tıpkı Platon gibi büyük bir psikolojik derinlik, incelik ve basiret sahibi olduğunu göstermektedir. Tüm bunlar demokrasi için vazgeçilmez saydığı üç özelliktir: yerel hükümet, sivil toplum ve dinin ruhu dediği şey. Ancak hikâyenin tamamı bu kadar değildir elbette. Sıklıkla, Amerika da Demokrasi yi Amerika daki demokratik deneyime övgüymüş gibi okuruz. Değildir. Tocqueville tüm bunların yanı sıra bir potansiyelden, geçen sefer buna kısaca değinmiştim, demokratik tiranlık potansiyelinden endişe duymuştur. Neden böyle bir inanç vardı, ya da neden demokratik yönetimin tek başına tiran hükümetlerin keyfi kurallarını tam olarak yok edebileceğine dair bir inanç vardır? Aslında, bu, yeni türden tiranlıklar yaratabilirdi, daha önceki toplumların farkında olmadığı bir tür demokratik tiranlık. Bu onun eserinde iki önemli kısımda dile getirdiği bir konudur. Bir tanesi birinci ciltte, diğeri ikinci ciltte olmak üzere. Şimdi biraz birinci ciltte geçen çoğunluğun tiranlığından bahsetmek istiyorum, Amerika da Demokrasi nin ikinci kısmındaki demokratik despotizm tartışmasını haftaya bırakıyorum. Bölüm 3. Çoğunluğun Tiranlığı Birinci ciltte çoğunluğun tiranlığı olarak adlandırdığı şeyi, Aristoteles ten hatta Federalist Papers ın yazarlarından miras aldığı terimlerle tartışmıştır. Sayfa 7

Hatırlayacaksınız, Aristoteles in Politika sında demokrasi çoğunluk yönetimi ile ilişkilendirilmişti. Çoğunluğun yönetimi genel olarak yoksullar tarafından yönetim ve yoksulların kendi yararına yönetimi anlamına gelmiştir. Aristoteles e göre demokrasinin tehlikesi bir toplumsal sınıfın diğer bir toplumsal sınıf üzerindeki tiranlığı, yani toplumun en geniş sınıfının azınlık aleyhine kendi çıkarına yönetime sahip olmasıdır. Antiklere göre demokrasi her zaman için, zengin ve yoksul arasındaki bir sınıf çatışmasıdır. Bu bakış açısı Federalist in yazarları tarafından paylaşılan bir sorundur ve demokrasinin bu sorununa veya onların deyişiyle cumhuriyetçi hükümet in sorununa kendi çözümlerini bulmuşlardır. Cumhuriyetçi hükümetin problemi yine bu çoğunluğun hizipleşmesi meselesidir. Onların soruna buldukları cevap, Madison'ın ifadeleriyle, devletin yörüngesini genişletmektir. Böylelikle toplum ve devlet hizbi yok etmek değil ancak arttırmak için daha büyük olacaktır. Hiziplerin sayısının artmasıyla, birilerinin sürekli bir çoğunluk kontrolünü temsil etmeleri yani çoğunluğun sürekli tiranlığı ihtimali azalacaktır. Hiziplerin sayısı fazla oldukça, ulusal siyaset üzerinde despotik güç kullanma ihtimalleri de azalacaktır. Tocqueville in birinci kitabın çok önemli bölümünde sorduğu soru budur. Bölümün başlığı ise, Birleşik Devletler de Çoğunluğun Kudreti ve Etkileri dir ve birçok açıdan geleneksel demokratik tiranlık teorisine Tocqueville in eleştirel bir cevabı niteliğindedir. Birleşik Devletler anayasası, kendi önsözünde çoğunluğu kutsamıştır. Biz, halk. Çoğunluğu, halkın gücünü kısıtlama taraftarı olmasına rağmen kutsamıştır. Tocqueville birinci ciltte, federal anayasanın görünümü ve Meclis in yapısını tanımlama gibi konulara büyük dikkat atfetmiştir. Biz bu bölümleri okumuyoruz. Amacımızı dikkate aldığımda çok önemli olduklarını düşünmüyorum. Ancak, çoğunluğun tiranlığı probleminin çözümünden Madison ya da Federalist yazarları kadar etkilenmemiştir. Tekrarlarsak, Federalist yazarlar Locke ve Montesquieu yu takip ederek güçler ayrılığı, temsil sistemi, fren ve denge sisteminin çoğunluk yönetimi üzerinde etkin bir kontrol sağlayacağına inanmışlardır. Ancak Tocqueville bundan onlar kadar emin olmamıştır. Emin olmadığı şey, deyim yerindeyse, bu kurumsal araçların tek başlarına çoğunluğun imparatorluğunu kontrol edebilecekleridir. Çoğunluğun imparatorluğu, halkın yetkin ve nihai otoriteyi elinde tutması anlamında ilahi bir gücü temsil eden dinsel iması olan bir kavramdır. Halkı basitçe, deyim yerindeyse, Madisoncu kavramlarla sürekli değişen çıkar Sayfa 8

koalisyonu olarak görmeyip Tocqueville demokratik toplumlarda çoğunluğu, çoğunluğun gücünü sınırsız ve durdurulamaz olarak görmüştür. Ona göre, azınlık haklarının yasal garantisinin, mobilize olmuş bir kamuoyu karşısında etkisiz olması mümkün değildir. 1 Tocqueville neden böyle düşünmüş, Amerikan demokrasisinin, demokratik tiranlığı kontrol edeceğine dair bir şüphe duymuştur. Sanırım kısmen Tocqueville in cevabı, çoğunluğun tiranlığının Fransa da Napolyon ve onun Amerikalı karşılığı Andrew Jackson gibi karizmatik askeri liderler ve devrim şiddeti tehdidinden bağımsız olmadığıdır. Napolyon, Fransa da kitleleri milliyetçilik bağlamında mobilize ederek savaşı sürdürmeye muktedir olan adamdır. Jacksonianizm ona göre, Bonapartizmin Amerikan versiyonundan başka bir şey değildir; halk desteğinin kanatlarında siyasal iktidara yükselen komutan. Her şeyden çok, Tocqueville sınırsız milliyetçi eğilimle birleşmiş militarizmden korkmuştur. Bu açılardan, demokratik tecrübenin bazı daha az ulvi, demokratik yönetimin daha uğursuz yanlarını görmeye başlayabilirsiniz. Ona göre, çoğunluğun gücü yasamanın etkinliği ile korkulur hale gelebilir. Tocqueville, bu inancın hala geçerli olup olmadığını sorgulayabiliriz, Tocqueville demokrasinin halkın iradesini en açık şekilde bilinir kıldıkları yer olan yasama meclislerinin baskın olması eğilimini taşıdığına inanmıştır. Temsilciler Meclisi nde iki yıl gibi kısa aralıklarla, çok kısa aralıklarla seçimler yapmak, Meclis in, Meclislerin kamuoyuna ve kamusal kontrole çok yakın olmalarını sağlar. Tocqueville bunu son derece tehlikeli bir şey olarak görmüştür. Bu tarz bir yasama egemenliği çoğunluğun tiranlığının kendini ifade etme biçimlerinde birisidir. Fakat diyebiliriz ki, çoğunluğun tiranlığının en önemli ve en kayda değer yönleri bu kurumsal biçimlerle daha az ilişkilidir. İmparatorluk, yine çoğunluğun imparatorluğu kavramını kullanacağım, çoğunluğun imparatorluğu düşünce ve fikir alanında çoğunluğun düşünce üzerindeki etkisi alanında kendisini hissettirir. Tocqueville kitabının daima çarpıcı olan bir bölümünde düşünce ve ifade özgürlüğü ve gerçek tartışma özgürlüğünün Amerika dan daha az hüküm sürdüğü başka hiçbir ülke görmedim der. Yani düşünce ve ifade özgürlüğünün Amerika dan daha az olduğu başka bir ülke yoktur. 1 Ç.N. Burada doğru ifadenin Ona göre, azınlık haklarının yasal garantisinin, mobilize olmuş bir kamuoyu karşısında etkili olması mümkün değildir biçiminde olması gerekir. Burada Profesör Smith in dili sürçmüş gibidir. Sayfa 9

Sanırım Tocqueville durumu biraz abartıyor. Ancak Tocqueville e göre demokrasilerde düşünce özgürlüğüne yönelik tehlike sorgulama tehdidinden kaynaklanmamaktadır. Ancak düşünce özgürlüğünün kısıtlanması dışlama ve aforoz etme gibi daha ince bir şekilde işler. Tocqueville belki de bu paragrafta bugün siyasal doğruluk (political correctness) dediğimiz gücün yani bir takım fikirleri ve düşünceleri yok eden fikrin ilk ve en derin analizlerinden birini yapmıştır. Bir ölçüde, çoğunluk dışlanma korkusu, yani toplumdan dışlanma korkusu ile kontrolünü sağlar. Tabii ki, Tocqueville in ifade etmeye çalıştığı şey, demokratik halkların yönetiminde zulmün en zaliminden en ılımlısına kadar farklı şekiller alabildiğidir. Çoğunluğun kendisini daha zalim şekilde ifade ettiği durumlara çeşitli örnekler vermiştir. Kitaptaki uzun bir dip notta iki örnek vermiştir. Bir tanesi 1812 Savaşı ndandır. Baltimore da birkaç savaş karşıtı gazetecinin olduğunu yazmıştır Belki bu pasajı okumuşsunuzdur. Ancak gazeteleri yakılmış ve sanırım kendileri idam edilmiştir der. Bu güruh mantığının aldığı haldir. Aynı zamanda Pensilvanya daki siyah seçmenin oy haklarının ellerinden alınması örneğinden de bahsetmiştir. Pensilvanya örneğini özellikle vermiştir çünkü Pensilvanya Quaker ların yaşadığı bir eyalettir. Böyle bir yerden ırksal adalet meselelerine yönelik liberal bakış açısının en ileri gittiği yer olması beklenir. Böyle bir yerde bile, Tocqueville in yazdığına göre, çoğunluk köle olmayan siyah seçmenleri seçimden alıkonulmuştur. Bunlar, tekrarlarsak, kimileri açık ve zalimane, diğerleri daha hafif ve dışlama gibi demokratik egemenliğin kendisini gerçekleştirme biçimleridir. Zincirler ve idamlar, tiranlığın önceden kullandığı katı araçlardır. Ancak günümüzde medeniyet despotizmi de mükemmelleştirmiştir. Artık onun öğreneceği hiçbir şey kalmamıştır. Despotizmi mükemmelleştirdik diyor. Bir kişinin mutlak egemenliği altında, despotizm ruha ulaşmak için bedene vahşice vurmuştur. Hiç şüphesiz İspanya ve Avrupa nın Katolik kısımlarındaki Engizisyon ve benzeri şeylerden bahsediyor. Ve bu saldırılardan kurtulan ruh şanlı bir şekilde despotizmin üstüne çıkmıştır der. Ancak Demokratik cumhuriyetlerde tiranlık bu şekilde işlemez. Bedeni rahat bırakır ve doğrudan ruha yönelir. Evet, bu parçada ima edilenlerle ilgili müthiş bir yorum zenginliği ortaya çıkabilir. Aman tanrım. Zaman ne kadar çabuk geçiyor. Daha anlatacak çok şey var. Bunlar Tocqueville e göre demokratik deneyimin diğer taraflarıydı. Çarşamba günü değil, Pazartesi günü bu kısma geri döneceğim. İkinci ciltte Tocqueville in bir tür değişim yaşadığını göreceksiniz. Orada daha iyimser değildir. Bu konuda daha Sayfa 10

kötümserdir aslında. Ama kesinlikle çoğunluğun tiranlığı konusunda Tocqueville de bir ton değişimi olmuştur. Filmi izlerken çok eğlendik ancak fırsatım olmadı-- söylemek istediğim birkaç şey daha vardı ancak bu bitirmek için iyi bir not oldu. Pazartesi günü ve Çarşamba günü Tocqueville le ilgili ne varsa bitirmeye çalışacağım. Ve her şeyi bir toparlayıp biraz da ne düşünüyor olabildiğinize değineceğim. Her neyse, kendinize iyi bakın. Haftaya görüşürüz. Sayfa 11