YENİ TÜRKİYE YAYINLARI

Benzer belgeler
SAĞLIĞIN KORUNMASI, GELİŞTİRİLMESİ VE SAĞLIK POLİTİKASI. Doç.Dr. Gülbiye YENİMAHALLELİ YAŞAR

TANZİMAT ÖNCESİ (KLASİK DÖNEM) OSMANLI DEVLETİ NDE SOSYAL GÜVENLİK

Türk Sosyal Güvenlik Sisteminin Gelişimi

T.C. KARTAL BELEDİYE BAŞKANLIĞI İSTANBUL

6098 SAYILI BORÇLAR KANUNU KAPSAMINDA. ADAM ÇALIġTIRANIN SORUMLULUĞU. Av. Mustafa Özgür KIRDAR ERYĠĞĠT HUKUK BÜROSU / ANKARA

ÇALIŞMA EKONOMİSİ KISA ÖZET

T.C. GEBZE BELEDİYESİ SAĞLIK İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV TANIMLARI. Karar Tarihi : 07/03/2008 Karar No: 84 Sayfa No: 1/10 BİRİNCİ BÖLÜM AMAÇ:

ULUSAL Ġġ SAĞLIĞI VE GÜVENLĠĞĠ KONSEYĠ YÖNETMELĠĞĠ BĠRĠNCĠ BÖLÜM. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar. Amaç ve kapsam

İSTANBUL YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK LİMİTED ŞİRKETİ

GÜNEġĠN EN GÜZEL DOĞDUĞU ġehġrden, ADIYAMAN DAN MERHABALAR

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

5951 Sayılı Torba Kanun Neler Getirdi?

TÜRK VERGİ SİSTEMİ DERS NOTU 3.DERS

TAġINMAZLARIN ARSA VASFINI KAZANMASI

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

OTOMATİK KATILIMLI BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ İLE İLGİLİ MERAK EDİLENLER

T.C. SOSYAL GÜVENLĠK KURUMU BAġKANLIĞI Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Sigortalı Emeklilik ĠĢlemleri Daire BaĢkanlığı

BİLGİ NOTU 6552 SAYILI KANUNA GÖRE UYGULANAN PRİM BORÇLARININ YAPILANDIRILMASI

ÜCRET SİSTEMLERİ VE VERİMLİLİK YURTİÇİ KARGO

ÇIRAKLIKTA GEÇEN SÜRE SĠGORTALILIK BAġLANGICININ TESBĠTĠNDE DĠKKATE ALINIR MI?

Sosyal Güvenlik Hukuku 1. Ders

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Toprak Yapısı Üretim ve Ticaret Flash Anlatım

ANKARA ÜNİVERSİTESİ AYAŞ MESLEK YÜKSEKOKULU ASG 109 SOSYAL GÜVENLİĞE GİRİŞ DERSİ. Öğretim Görevlisi Yusuf Can ÇALIŞIR

2016 YILI OCAK-HAZĠRAN DÖNEMĠ KURUMSAL MALĠ DURUM VE BEKLENTĠLER RAPORU

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

T.C. BEŞİKTAŞ BELEDİYE BAŞKANLIĞI MECLİS KARARI

Esas Birim :Teknik Hizmetler Kurulu BaĢkanlığı Tarih: Genelge No:25 Özeti : YAS Hak.Kanunda DeğiĢlik Hk

İktisat Tarihi I. 10/11 Kasım 2016

GEÇMİŞTEKİ İZLERİYLE KAYSERİ

TÜRKĠYE BAROLAR BĠRLĠĞĠ SOSYAL YARDIM VE DAYANIġMA FONU YENĠ OLANAKLARLA AVUKATIN YANINDA

TARİH: REVIZYON: 0 SAYFA : 1/7 ISPARTAKULE KOZA EVLERĠ-2 01 NĠSAN NĠSAN 2017 AYLIK FAALĠYET RAPORU

Doç.Dr.Gülbiye Y. YAŞAR, Dr.Emirali KARADOĞAN

6111 SAYILI YASADA SGK TEŞVİKİ

Konuyla Ġlgili Tebliğin Tam Metni Ekte Tarafınıza SunulmuĢtur.

SEDA ÇAYIR - FUNDA GÖREN

İktisat Tarihi I. 8/9 Aralık 2016

ELEKTRONİK TİCARET ÖDEME ARAÇLARI

T.C MUġ ALPARSLAN ÜNĠVERSĠTESĠ FEN TEKNOLOJĠ TOPLULUĞU TÜZÜĞÜ

İktisat Tarihi I

TÜRK HUKUKUNDA BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ VE VERGİLENDİRİLMESİ

1. CENAZE ÖDENEĞĠ (ĠLK DEFA 2008/EKĠMDEN SONRA SĠGORTALI OLANLAR)

HAYAT SĠGORTALARI VE BĠREYSEL EMEKLĠLĠK SĠSTEMĠ

Türk Hazır Giyim ve Tekstil Sektörünün 2008 Yılı Rekabet Durumu (II)

Yargıtay. Hukuk Genel Kurulu. Esas : 2010/ Karar : 2010/591. Tarih : Özet: -YARGITAY ĠLAMI-

İktisat Tarihi I. 15/16 Aralık 2016

ULUSAL İSTİHDAM STRATEJİSİ EYLEM PLANI ( ) İSTİHDAM-SOSYAL KORUMA İLİŞKİSİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...9 GİRİŞ...11

bu Ģekilde Türkiye ye gelmiģ olan sıcak para, ĠMKB de yüzde 400 lerin, devlet iç borçlanma senetlerinde ise yüzde 200 ün üzerinde bir kazanç

İstanbul da Kurulan Cumhuriyetin İlk Milli Hemşirelik Okulu Kızılay Hemşirelik Lisesi

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

T.C DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ÜCRET SİSTEMLERİ VE VERİMLİLİK DERSİ GRUP SİSTEM

GeliĢimsel Rehberlikte 5 Ana Müdahale. Prof. Dr. Serap NAZLI

T.C. SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI ORDU İL ÖZEL İDARESİ 2012 YILI DENETİM RAPORU

AYLIK FAALĠYET RAPORU (01/12/ /12/2012)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE DANİMARKA KRALLIĞI ARASINDA SOSYAL GÜVENLİK SÖZLEŞMESİ

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasından:

ADI SOYADI: SINIFI: NUMARASI: PUANI:

T.C. SOSYAL GÜVENLĠK KURUMU BAġKANLIĞI Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü GENELGE 2012 /32

T.C. SOSYAL GÜVENLĠK KURUMU BAġKANLIĞI Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü Prim Tahsilat Daire BaĢkanlığı

2010 YILI OCAK-HAZĠRAN DÖNEMĠ

Türkiye de Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ve Sağlık Harcamalarının Gelişimi. Sağlık Nedir?

Türkiye de Sağlık Hizmetlerinin Finansmanı ve Sağlık Harcamalarının Gelişimi

Toplumsal Cinsiyet Kalıp Yargıları ve Cinsiyet Ayrımcılığı. Ġlknur M. Gönenç

T.C. TOPRAK MAHSULLERĠ OFĠSĠ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ KURUM ĠDARÎ KURULU TOPLANTI TUTANAĞI NĠSAN 2013

5. ÜNİTE: EKONOMİ VE SOSYAL HAYAT

TÜRKİYE DE GENEL SAĞLIK SİGORTASI. Dr. Gülbiye Yenimahalleli Yaşar

AYLIK FAALĠYET RAPORU (01/01/ /01/2012)

AR&GE BÜLTEN 2010 ġubat EKONOMĠ ĠZMĠR FĠNANS ALTYAPISI VE TÜRKĠYE FĠNANS SĠSTEMĠ ĠÇĠNDEKĠ YERĠ

AYLIK FAALĠYET RAPORU (01/02/ /02/2012)

TOBB VE MESLEKĠ EĞĠTĠM

KENTLERE SU SAĞLANMASINDA ĠLBANK IN VĠZYON VE MĠSYONUNDAKĠ YENĠ YAKLAġIMLAR MEHMET TURGUT DEDEOĞLU GENEL MÜDÜR

ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN DESTEKLENMESİ HAKKINDA KANUN

Ahi Teşkilatı XIII.y.y. nın ilk yarısından XIX.y.y. ın ikinci yarısına dek Anadolu da, Balkanlar da ve Kırım da yaşamış olan Türk halkının, sanat ve

SOSYAL POLİTİKA II KISA ÖZET KOLAYAOF

TÜRK SPOR SİSTEMİNİN YAPILANDIRILMASI VE BAZI ÜLKELERLE KARŞILAŞTIRILMASI (3) DOÇ.DR.HAKAN SUNAY A.Ü.SBF

KANUN. Kanun No Kabul Tarihi: 10/1/2013

Bin Yıllık Vakıf Medeniyeti ve Vakıfların Eğitimdeki Yeri Sempozyumu

VERGİ TEORİSİ NEDİR? Vergilendirmede dört temel: -Vergi teorisi -vergi hukuku -vergi tekniği -ulusal ve uluslararası vergi sistemi

Sigortalılık süresinin baģlangıcı:

01 OCAK EYLÜL 2011 DÖNEMİNE AİT YÖNETİM KURULU FAALİYET RAPORU. I. Giriş. 1- Raporlama Dönemi :

1) SSGSS Kanununda öngörülen kadın ve erkekler için emeklilik yaşının 2036 yılından başlayarak 65 yaşa yükseltilmesi düzenlemesi aynen korunmuştur.

Bu makale Şubat 2006 tarihinde Yaklaşım Dergisi nin 158 numaralı sayısında yayımlanmıştır. KOOPERATİFLERDE ÖRTÜLÜ KAZANÇ DAĞITIMI UYGULAMASI

TÜRK VERGİ SİSTEMİ DERS NOTU 4.DERS

Vakıfların toplumsal yaşamımızdaki hizmetlerini şöyle sıralayabiliriz. 1. Dini hizmetler. 2. Sağlık hizmetleri. 3. Eğitim ve öğretim hizmetleri

TOPLUMSAL CĠNSĠYETLE ĠLGĠLĠ KURAMLAR. İlknur M. Gönenç

Geçici Hukukî Korumanın Temelleri ve İhtiyatî Tedbir Türleri

T. C. ORTA ANADOLU KALKINMA AJANSI GENEL SEKRETERLİĞİ İÇ KONTROL (İNTERNAL CONTROL) TANITIM SUNUMU

T.C. GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI İSTANBUL VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI. Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü

2017 YILI TEMMUZ AYI FAALİYET RAPORU

ÜNİTE:1. Vergi Hukukuna İlişkin Genel Bilgiler ÜNİTE:2. Vergi Hukukunun Kaynakları ÜNİTE:3. Vergi Kanunlarının Uygulanması ÜNİTE:4

BALKAN STUDIES IV. economıcs & law & health

MUĞLA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ PLAN VE BÜTÇE MALİ KOMİSYONU RAPORU (2015 Yılı Bütçesi)

TARİH: REVIZYON: 0 SAYFA : 1/7 ISPARTAKULE KOZA EVLERĠ-2 01 MAYIS MAYIS 2017 AYLIK FAALĠYET RAPORU

İCRA DAİRELERİNİN ÖZERKLEŞTİRİLMESİ: FRANSIZ İCRA GÖREVLİLİĞİ MODELİ

ARAZİ VERİLERİ 2006 Planlama ve Yönetim Grubu

Muhasebe Müdürlüğü ne Tarih : SİRKÜ /12

T.C. EDREMĠT BELEDĠYE BAġKANLIĞI BĠLGĠ ĠġLEM MÜDÜRLÜĞÜ GÖREV VE ÇALIġMA YÖNETMELĠĞĠ

MARDİN ARTUKLU ÜNİVERSİTESİ 2014 YILI SAYIŞTAY DENETİM RAPORU

Yaşam Boyu Öğrenim de MTÖ Öğretmen Sendikalarının Rolü. ETUI-ETUCE Semineri Vilnius Litvanya Mart 2011

Isparta Kule Koza Evleri Yönetim Kurulu tarihinde Yönetim ofisinde toplanıp aģağıdaki kararı almıģlardır.

Transkript:

TÜRKLER CİLT 10 OSMANLI YENİ TÜRKİYE YAYINLARI 2002 ANKARA 15

YAYIN KURULU 16

DANIŞMA KURULU 17

KISALTMALAR 18

İÇİNDEKİLER TÜRKLER YAYIN KURULU DANIŞMA KURULU KISALTMALAR B. Hukuk Sistemi... 24 Osmanlı Hukukunun Genel Yapısı ve İşleyişi / Prof. Dr. M. Akif Aydın [s.15-20]... 24 Osmanlı Kanunnâmeleri (Doğuşu, Çeşitleri ve Tarihî Seyri) / Prof. Dr. Ahmed Akgündüz [s.21-42]... 34 Anayasal Açıdan Fatih'in Teşkilât Kanunnâmesi / Yrd. Doç. Dr. Osman Kaşıkçı [s.43-53]... 72 İslâm Hukukunun Osmanlı Devleti'nde Tatbiki: Şer'iye Mahkemeleri ve Şer'iye Sicilleri / Prof. Dr. Ahmed Akgündüz [s.54-68]... 93 Örneklerle Osmanlı'da Ceza Yargılaması / Doç. Dr. Abdulaziz Bayındır [s.69-82]... 120 Osmanlılarda Zina Suçu ve Cezası / Yrd. Doç. Dr. İsmail Acar [s.83-90]... 149 Osmanlı Hukukunda Para Cezaları / Doç. Dr. Mustafa Avcı [s.91-106]... 164 C. Askerî Teşkilât... 199 Osmanlı Deveti'nin Askerî Yapısı / Prof. Dr. Abdülkadir Özcan [s.107-121]... 199 Beylikten İmaratorluğa Osmanlı Denizciliği / Prof. Dr. İdris Bostan [s.122-128]... 224 Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu ve Yeniçerilerin Kökeni / Dr. Irina Ye. Petrosyan [s.129-135]... 236 Osmanlı Barut Üretim Merkezi: Baruthâne-İ Âmire / Dr. Zafer Gölen [s.136-144]... 248 Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Baruthâneler ve Barut İmalatı / Yrd. Doç. Dr. İbrahim Sezgin [s.145-150]... 266 Osmanlı Ordularının İaşe ve İkmali: I. Ahmed Devri İran Seferleri Örneği / Yrd. Doç. Dr. Ömer İşbilir [s.151-158]... 278 Osmanlı Askeriyesinde ve Askerî Tarihinde Mısır'ın Yeri / Doç. Dr. Muhammed Seyyid [s.159-171]... 294 19

Osmanlı Mısırı'nda Yerli ve Askerî Unsurlar ve Yeniçeriler / Prof. Dr. Jane Hathaway [s.172-179]... 316 ELLİYEDİNCİ BÖLÜM,KLÂSİK DÖNEMDE OSMANLI TOPLUMU Klasik Dönem Osmanlı Toplumuna Genel Bir Bakış / Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız [s.183-215]... 330 A. Osmanlı Toplumunda Millet Sistemi ve Hoşgörü... 393 Osmanlı İmparatorluğu'nda Millet Sistemi / Prof. Dr. İlber Ortaylı [s.216-220]... 393 Osmanlılarda Hoşgörü / Prof. Dr. Ziya Kazıcı [s.221-232]... 400 Osmanlı İmparatorluğu'nda Ermeniler / Prof. Dr. Nejat Göyünç [s.233-250]... 421 Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudiler / Prof. Dr. Sabri Sürgevil [s.251-260]... 461 İslâmî Gelenek ve Osmanlı Milletler Hukuku / Prof. Dr. Viorel Panaite [s.261-267].. 471 B. Osmanlı Toplum Yapısından Kesitler... 490 Evliya Çelebi Seyahatnâmesi Işığında Osmanlı Toplum Hayatı / Prof. Dr. Robert Dankoff [s.268-291]... 490 Osmanlı Toplumsal Yapısı ve Sivil Toplum / Doç. Dr. Ahmet Cihan - Doç. Dr. İlyas Doğan [s.292-314]... 532 Bir Aile ve Hizmet Müessesesi Olarak Osmanlı'da Harem / Prof. Dr. Ahmed Akgündüz [s.315-347]... 572 Tokat Örneğinde XVII. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Sosyal Yapısındaki Buhran / Dr. Ali Açıkel [s.348-358]... 634 XVII. Yüzyıl Osmanlı Toplumunda Sosyal İlişkiler / Dr. Gülgûn Üçel Aybet [s.359-364]... 653 Osmanlı Aile Hukukunda Kadın / Prof. Dr. Gül Akyılmaz [s.365-374]... 664 Osmanlı'da Çok Evlilik / Doç. Dr. Said Öztürk [s.375-384]... 686 Osmanlı Devleti'nde Nakîbü'l-Eşrâflık Kurumu / Doç. Dr. Murat Sarıcık [s.385-393] 705 Batılıların Gözüyle Türkler / Yrd. Doç. Dr. Hamiyet Sezer [s.394-398]... 727 Osmanlı Bosnası / Doç. Dr. Nenad Moaanin [s.399-405]... 735 Tarihî Dönemler İçerisinde Kürt Tarihinin Gelişimi Üzerine Bazı Tespitler / Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik [s.406-412]... 748 XVI. Yüzyılda Suriye Türkmenleri / Yrd. Doç. Dr. Enver Çakar [s.413-421]... 762 Osmanlı Toplum Yapısı İçinde Çingeneler / İsmail Altınöz [s.422-432]... 773 20

C. Osmanlı Hâyrat ve Vakıf Sistemi... 797 Osmanlı Döneminde Vakıflar / Doç. Dr. Nazif Öztürk [s.433-446]... 797 Osmanlı Hukukunda Vakıflar, Hükümleri ve Çeşitleri / Prof. Dr. Ahmed Akgündüz [s.447-460]... 825 Türk Toplumunda Vakıf Aile İlişkisi / Prof. Dr. Hasan Yüksel [s.461-469]... 851 Osmanlı Devleti'nde Haremeyn Vakıfları / Dr. Mustafa Güler [s.470-482]... 867 İmarethaneler / Doç. Dr. Amy Singer [s.483-490]... 892 Klasik Dönem Osmanlı Külliyelerinde Personel Sistemi / Yrd. Doç. Dr. Salih Pay [s.491-509]... 909 Edirne II. Bayezıd Dârüşşifası / Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu [s.510-513]... 942 Osmanlı Devleti'nde Sosyal Güvenlik Sistemi / Yrd. Doç. Dr. Murat Şen [s.514-527]... 951 D. Osmanlı'da Şehircilik ve Çevre Anlayışı... 979 Şehir Mimarları / Prof. Dr. Cengiz Orhonlu [s.528-539]... 979 Fetih'ten Günümüze İstanbul Kent Mekânının Oluşumu / Prof. Dr. Sadettin Ökten - Aynur Can [s.540-567]... 1004 Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Derviş Kardeşlik Cemiyetleri ve Tarikatları İle Tırnova / Dr. Krassimira Moutafova [s.568-578]... 1056 Osmanlı Devrinde Musul'un İdarî Yapısı / Yrd. Doç. Dr. Ahmet Gündüz [s.579-588]... 1077 Osmanlı Türklerinde Çevre Bilinci / Yrd. Doç. Dr. Yunus Macit [s.589-597]... 1096 Osmanlı Toplumunda Çevre Anlayışı / Yrd. Doç. Dr. İbrahim Özdemir [s.598-610] 1114 Osmanlı'da Çevreyi Kirletme Suçu ve Salb Cezası / Doç. Dr. Fethi Gedikli [s.611-615]... 1140 E. Osmanlı Toplumunda Gündelik Hayattan Çizgiler... 1150 Osmanlı Döneminde Atlı Sporlar / Prof. Dr. Ferruh Dinçer - Doç. Dr. Aşkın Yaşar [s.616-624]... 1150 Türk Kültüründe Atlı Hedef Okçuluğu Olarak Kabak Oyunu ve Osmanlılardaki Görünümü / Prof. Dr. İbrahim Yıldıran [s.625-634]... 1170 Türk Kültür Tarihinde Kahve ve Kahvehane / Yrd. Doç. Dr. M. Cengiz Yıldız [s.635-639]... 1189 Osmanlı Kıbrısı'nda Kahve ve Kahvehaneler (1594-1640) / Prof. Dr. M. Akif Erdoğru [s.640-643]... 1199 21

Osmanlılarda Kürk Kullanımı / Yrd. Doç. Dr. Zeki Tekin [s.644-649]... 1207 ELLİSEKİZİNCİ BÖLÜM,KLÂSİK DÖNEMDE OSMANLI EKONOMİSİ Klasik Dönemde Osmanlı Ekonomisi / Prof. Dr. Ahmet Tabakoğlu [s.653-694]... 1218 A. Toprak ve Tarım... 1301 Osmanlı Dirlik Sistemi / Doç. Dr. Mustafa Oflaz [s.695-708]... 1301 Sancakbeyi Haslarının Ögeleri (1480-1540) / Prof. Dr. Metin Kunt [s.709-713]... 1326 Osmanlı İktisat Literatüründe Bulunan ve Günümüzde Hâlâ Yaşayan Bir Kavram: Rençber / Yrd. Doç. Dr. Cahit Telci [s.714-717]... 1334 Osmanlı Devleti'nde Meydana Gelen Kıtlıklar / Doç. Dr. Orhan Kılıç [s.718-730]... 1340 B. Ticaret ve Sanayi... 1357 Osmanlı Devleti'nde Ticaret ve Üretime Dair Değerlendirilebilir Bir Kaynak: "Tereke Defterleri" ve Edirne Tereke Defterleri Üzerine Bir Deneme / Yrd. Doç. Dr. Alpay Bizbirlik [s.731-735]... 1357 Osmanlılarda Ticaret Anlayışı ve Ticaret Teşkilatında Yeni Bir Yapılanma: Hayriye Tüccarı / Şennur Şenel [s.736-743]... 1364 Eflak ve Boğdan Voyvodalarının Ahidnâmeleri Üzerine Bir İnceleme: Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuzeybatı Hududundaki Hıristiyan Vassal Ülkeleri / Doç. Dr. Sándor Papp [s.744-753]... 1380 Osmanlı Devleti'nde Kürk Ticareti / Yrd. Doç. Dr. Zeki Tekin [s.754-763]... 1400 Fetihten Sonra İstanbul'da Ticaret Yapılarının Gelişimi / Gülberk Bilecik [s.764-770]... 1412 Klasik Dönem Anadolu Sanayii Üzerine Bir Değerlendirme (1500-1605) / Ümit Koç [s.771-780]... 1422 Osmanlı Devleti'nde Sabun Sanayii / Doç. Dr. Said Öztürk [s.781-790]... 1444 Klasik Dönemde Osmanlı'da Madencilik / Mustafa Altunbay [s.791-801]... 1464 C. Para ve Maliye Politikası... 1485 Genel Hatlarıyla Osmanlı Para Tarihi / Prof. Dr. Mustafa Öztürk [s.802-822]... 1485 Osmanlı Sikkeleri / Prof. Dr. Şevki Nezihi Aykut [s.823-842]... 1528 Osmanlı Dönemi Fiyat Politikası ve Fiyatların Tahlili / Prof. Dr. Mustafa Öztürk [s.843-849]... 1562 Osmanlı Devleti'nde Tüketicinin Korunması / Doç. Dr. Said Öztürk [s.850-860]... 1574 22

Osmanlılarda Narh Sistemi / Temel Öztürk [s.861-871]... 1594 Osmanlı Devleti'nde Eğitim Hizmetlerinin Finansmanı / Dr. Tahsin Özcan [s.872-877]... 1616 Osmanlı Vergi Sistemi ve Bir Vergi Tahsil Yöntemi Olarak İltizam / Yrd. Doç. Dr. A. Mesud Küçükkalay - Dr. Ali Çelikkaya [s.878-892... 1626 Osmanlı Hazineleri / Yrd. Doç. Dr. Arzu Tozduman Terzi [s.893-903]... 1651 D. Ulaşım ve Haberleşme... 1673 Tanzimat Devrine Kadar Osmanlı Devleti'nin Ulaşım Teşkilâtı ve Yol Sistemine Genel Bir Bakış / Yrd. Doç. Dr. M. Hüdai Şentürk [s.904-912]... 1673 Osmanlı Devleti'nde Haberleşme Ağı: Menzilhâneler / Yrd. Doç. Dr. Sema Altunan [s.913-919]... 1694 Menzil Kavramı ve Osmanlı Devleti'nde Menzil Yerleşimleri / Yrd. Doç. Dr. M. Fatih Müderrisoğlu [s.920-926]... 1707 Bulgar Topraklarında Kurulan Menzil Sisteminin Organizasyonu (XVI-XVIII. Yüzyıllar) / Dr. Aleksandır Antonov [s.927-934... 1719 23

Osmanlı Devleti'nde Sosyal Güvenlik Sistemi / Yrd. Doç. Dr. Murat Şen [s.514-527] Atatürk niversitesi Hukuk Fakültesi / Türkiye I. GiriĢ Bilindiği üzere Osmanlı Devleti, XIII. yüzyılın sonlarından XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar devam eden, çok uzun ömürlü bir siyasal kuruluģtur. Bu uzun sürecin klasik dönem 1 olarak isimlendirilen devresinde Osmanlı toplumunda halkın sosyal güvenliğinin nasıl sağlandığı, sosyal güvenlik teknikleri olarak nelerin yer aldığı ve modern sosyal güvenlik anlayıģının hangi noktasında bulunduğu hususları hep merak edilegelmiģtir. Genellikle Osmanlı Devleti ne iliģkin çalıģmalarda yapılan Tanzimat öncesi ve Tanzimat sonrası ayırımı, Osmanlı Devleti nde sosyal güvenlik sisteminin incelenmesi açısından da yapılabilir. Hatta, özelliği itibariyle Osmanlı Devleti nde sosyal güvenlik sisteminin, biri Tanzimat tan önceki devir (lonca devri) ve diğeri Tanzimat ve MeĢrutiyet Devri olmak üzere iki dönemde incelenmesi gerekir.2 Biz de bu çalıģmamızda Osmanlı Devleti nde reayanın (halkın) sosyal güvenliği konusunu, genel itibariyle Tanzimat tan önceki dönemi anlatan klasik dönem açısından ele almaya çalıģacağız. Hemen belirtmek gerekir ki, Osmanlı Devleti nde toplum yapısı, biri askeriler (yönetenler)3 ve diğeri reaya (yönetilenler) olmak üzere iki ana grup altında ele alınmaktadır. Osmanlı toplum yapısı içinde reaya, askeri zümre dıģında kalan, üretici olan, ticaretle uğraģan, vergi veren, yerleģik veya yarı yerleģik halk zümresini ifade etmektedir.4 BaĢka bir anlatımla reaya, Ģehirliler, köylüler ve göçebe aģiretlerden meydana gelmiģ vergi yükümlüsü olan zümredir. Bu kesim, yönetici sınıf içinde yer almayan, meslek ve müstahsil grupları (köylüler, zanaatkarlar ve ticaretle uğraģanlar) olarak alt tabakayı oluģturmuģ; sanayi, ticaret ve tarımla uğraģmıģ; devlete vergi vererek servet üretmiģtir.5 Osmanlı toplumunda reaya (halk) kapsamında öncelikle Ģehirde yaģayan kesim (Ģehirliler) yer almıģtır. Bunlar, ziraatla meģgul olmamıģ; genellikle ticaret, endüstri ve benzeri iģleri yapmıģ; geçimini ve kazancını bu gibi iģlerden sağlamıģtır.6 Genelde esnaf olarak adlandırılan bu gibi kimseler, devlet ekonomisine, pazarlarda sattıkları mallar dolayısıyla verdikleri vergilerle katkıda bulunmuģlar, buna bağlı olarak da meydana getirdikleri teģkilatlar sayesinde idarede söz sahibi olmuģlardır.7 Reaya kapsamında yer alan ve Ģehir halkı dıģındaki diğer bir üretici kesim de köylüler yani çiftçilerdir.8 Bunlar, devletin ekonomik yapısı ziraata dayandığı için, bu iģle meģgul olmuģlar ve devlet açısından oldukça önem taģımıģlardır. Reayanın diğer bir kesimini ise konar-göçerler oluģturmuģtur. Zaman içerisinde önemi azalmakla birlikte Osmanlı belgelerinde konar-göçer diye isimlendirilen yarı yerleģik kesim, 951

diğerlerinden azçok farklı bir hayat tarzına sahip olmuģlar; bunlar, yaylak ve kıģlak olarak isimlendirilen yerleģim yerlerine sahip bulunmuģlar; yaylakta hayvancılık, kıģlakta ise basit tarım ile uğraģmıģlardır. Osmanlı Devleti nin kuruluģ dönemindeki genel yapısı, konar-göçerleri ziraat alanlarında (mezraa) küçük çapta tarımla uğraģmaya zorlarken, bir yandan da onların köyler kurarak yerleģik vaziyete geçmelerine de zemin hazırlamıģtır.9 Osmanlı Devleti nde, milletimizin ayırıcı bir vasfı olan muhtaç olana yardım ve zayıf olanı koruma özellikleri, emeğiyle hayatını kazanan ve bu emeğine pazar bulamadığı zaman sefaletle karģı karģıya kalan emekçi, iģçi ve sanatkarlar açısından da geçerli olmuģ; bunlar değiģik yollarla korunmuģ ve kendilerine yardım eli uzatılmıģtır. Ġlk zamanlar dini bazı düģüncelerin etkisi altında yapılan bu yardımlar, sonradan tamamen ekonomik ve hukuki bir nitelik kazanmıģtır. Genelde, dinin etkisi ile yapılan bu yardımların biri içeriden, diğeri ise dıģarıdan olmak üzere iki yönden meydana geldiği söylenebilir. Ġçeriden yapılan ve mesleki dayanıģma düģüncesine dayanan yardımlardır esnaf teģkilatları yolu ile gerçekleģtirilmiģ; dıģarıdan yapılan yardımlarda ise vakıf kurumlarının etkisi görülmüģtür.10 Burada hemen vurgulamak gerekir ki, Osmanlı Devleti, kuruluģundan itibaren bağlı bulunduğu Ġslm dininin gereklerine göre bir hukuk sistemini ve toplum yaģantısını esas almıģ;11 sosyal güvenlik alanında da bu dinin etkisi fazlasıyla hissedilmiģtir. Genel olarak Müslüman topluluklarda devletin, memleketteki fakirleri gözetmek, muhtaçları korumak ve iģi olmayanlara da yardım elini uzatmak gibi görevleri vardır.12 Devletin, bu gibi pek çok görevi13 olmasına rağmen, bu görevlerini yerine getirmede vakıflar gibi sivil toplum kuruluģları devlete yardımcı olmuģlar, onun görevlerini hafifletmiģlerdir.14 II. Genel Olarak Sosyal Güvenlik Teknikleri Osmanlı Devleti nde uygulanan sosyal güvenlik sistemine ve buna iliģkin tekniklerine yer vermeden önce, mukayeseyi kolaylaģtırması açısından modern anlamdaki sosyal güvenlik kavramı ve tekniklerine kısaca değinmek gerekir. Sosyal ve güvenlik kelimelerinden oluģan sosyal güvenlik kavramı, toplumu ilgilendiren (içtimaî) güvenlik anlamında kullanılır.15 Sosyal güvenlik tehlikesi ya da riski16 denilen olaylar insan iradesi dıģında baģa gelen ve baģa gelince onu çalıģma gücünden ve dolayısıyla kazançtan mahrum eden ya da ne zaman gerçekleģeceği bilinmemekle beraber, ileride gerçekleģmesi muhtemel veya muhakkak olan ve buna maruz kalan kiģinin mal varlığında eksilmeye neden olan olaylardır.17 Bu açıdan sosyal güvenlik, toplumu oluģturan fertlerin kendi iradeleri dıģında uğrayacakları tehlikelerin zararlarından kurtarılma garantisi anlamına gelmekte18 ve kiģileri, gelirleri ne olursa olsun belli sayıdaki risklere karģı güvende tutan bir kurum veya kurumlar bütünü olarak kabul edilmektedir.19 Bunu kısaca, kiģilerin ekonomik güvencelerini sağlayan önlemlerin bütünü Ģeklinde anlamak da mümkündür.20 952

Sosyal güvenlik sistemleri hem sosyal korumanın amaçlarını hem de bu amaçlara ulaģmak için oluģturulan özgün hukuksal teknikleri kapsar.21 Sosyal güvenliğin amacı, kendi iradeleri dıģında meydana gelen hastalık, iģsizlik, kaza, yaģlılık veya ölüm gibi nedenlerden dolayı, çalıģma gücünü sürekli veya geçici bir Ģekilde kaybeden kiģilerle bunların geçindirmekle yükümlü olduğu kimselere, kazançlarının kesilmiģ veya önemli derecede azalmıģ olmasından dolayı, kamu önlemleriyle (kolektif veya toplum olarak), yeterli bir geçim düzeyi yanı sıra sağlık garantisi de sağlamaktır.22 ġu halde sosyal güvenliğin ana faaliyet alanı, yaģlılık, iģsizlik, hastalık veya kazalar sebebiyle meydana gelen iģ göremezlik, uzun süren rahatsızlık yahut sürekli maluliyet gibi sebeplerle muhtaç hale gelenlere ve bunların geçindirmekle yükümlü olduğu kimselere sağlanan geçim garantisi ile çok çocuklu ailelere, dullara ve yetimlere ödenen ivazlar ve doğum ve cenaze masraflarını karģılamaya yönelik yardımların yapılmasıdır.23 Sosyal güvenlik politika ve sistemleri, ekonomik, sosyal ve siyasal yapı ve koģulların bir ürünüdür. Avrupa da bugünkü anlamıyla sosyal güvenlik sistemlerinin oluģabilmesi için sanayi devriminin ve buna bağlı olarak sosyal koruma gereksinimi içinde olan bir iģçi sınıfının ortaya çıkmasını beklemek gerekmiģtir. Türkiye de ise anılan ekonomik ve siyasal koģullar çok farklı bir geliģim seyri izlemiģ, Osmanlı Devleti nin sanayileģme sürecine girmemiģ olması gerçek anlamda bir sosyal politikanın oluģumunu engellemiģtir. Sınırlı ve dağınık sosyal koruma önlemleri de, modern anlamdaki sosyal güvenlik sistemine dönüģememiģtir.24 Bu açıdan, Osmanlı Devleti nde sosyal politika tedbirleri çok kısa ve sınırlıdır.25 Devletin bir sanayileģme dönemi yaģamamıģ olması, sosyal mevzuatın doğmamıģ bulunmasının baģlıca nedenini oluģturmuģtur. Bu açıdan devlet içinde modern anlamda ve düzenli bir sosyal güvenlik sisteminden söz etmek çok kolay değildir.26 Genel itibariyle sosyal güvenlik, ilgilinin mali katkısını gerektiren sosyal sigortalar ile sadece resmi, yarı resmi veya bağımsız kuruluģlar tarafından finanse edilen sosyal yardım ve sosyal hizmetler (sosyal refah hizmetleri) den oluģur.27 Bu anlamdaki sosyal güvenliğin Türkiye nin selefi olan Osmanlı Devleti nde bulunup bulunmadığı, Ģayet yoksa bu ihtiyacı karģılamaya çalıģan kurumların neler olduğu gibi hususların cevabı bu çalıģmada verilmeye çalıģılacaktır. Hemen belirtmek gerekir ki, daha Orhan Gazi zamanında, günün gerek ve koģullarına göre tımar, zeamet, yurtluk, ocaklık ve muhtacîn gibi namlarla Ģahıslara, dul ve yetimlere bazı kayıt ve Ģartlarla sosyal haklar tanınmıģ ve bu hakların karģılanabilmesi için bazı esaslar konulmuģtu.28 Osmanlı Devleti nde, Batı da olduğu gibi, sosyal güvenlik düģüncesi, karģılıklı yardımlaģma anlayıģı ile baģlamıģ ve geliģmiģ; emeği ile geçinenlerin sosyal güvenliği esas itibariyle üç esasa dayandırılmıģtır. Bunlar, aile içi yardımlaģma, meslek teģekkülleri çerçevesinde yardımlaģma ve sosyal yardımlar olarak özetlenebilir. III. Sosyal Güvenliğin Aile Ġçi YardımlaĢma ile Sağlanması 953

Osmanlı toplumunda halkın sosyal güvenliği temel olarak aile içi yardımlaģmalarla sağlanmaya çalıģılmıģtır. Osmanlı Devleti nde toplum hayatının temeli olan aile, askeri zümrede büyük aile iken, geniģ halk kesimlerini oluģturan reaya zümresinde geniģletilmiģ çekirdek bir ailedir ve ortalama çocuk sayısı iki, nüfusu da 4-5 civarındadır. Buna çoğunlukla büyükanne ve büyükbabalarla kimsesiz çocuklar da ilave edilmektedir.29 Osmanlı Devleti nde bir nevi üretim ve tüketim birliği niteliği taģımıģ olan aile, kiģinin sosyal risklere karģı korunması bakımından çok önemli bir rol oynamıģ; aile içi yardımlaģma sosyal güvenlik sisteminin temelini oluģturmuģtur. Gerçekten aile üyelerinden birinin hastalık, kaza ve ölümü halinde ortaya çıkan boģluk, gene aileye dahil öteki üyelerin katkı ve yardımları ile giderilmiģ, düzenin aksamadan iģlemesine çalıģılmıģtır.30 KuĢaklar değiģmiģ, fakat aile ocağında sürekli olarak çocuklar, çalıģma çağında bulunanlar ve yaģlılar birlikte yaģamıģlardır.31 Bu sistemin özellikle tarıma dayalı kesimde etkin olduğu bilinmektedir. Bütün tarımsal ve geliģmemiģ toplumlarda olduğu gibi aile, her türlü risk karģısında sığınılan baģlıca yerdir. SanayileĢen toplumlardaki gibi aile bölünmemiģ, küçülmemiģ ve bağlar gevģememiģ olduğundan, aileye mensup olanlar ailenin olanakları ölçüsünde bir sosyal güvenliğe ulaģabilmiģlerdir. Ayrıca gelenekler, dinsel inançlar ve pederģahi aile kuralları yaģlıların özel bir dikkat ve ihtimam görmelerini sağlamıģtır.32 zellikle tarım kesiminde çalıģabilecek herkesin üretim faaliyetlerine katılması ve ailenin maddi olanaklarının oluģmasına katkıda bulunması aile fertlerine aile içinde himaye görmeyi hak olarak vermiģtir.33 Osmanlı Devleti nde aile içi yardımlaģma tarım kesimi dıģında el sanatları alanında yapılan çalıģmalarda da kendini göstermiģtir.34 A. Tarım Kesiminde alıģanların Sosyal Güvenliği Nüfusun çoğunluğunun çalıģtığı tarım kesiminde ailelerin geliri genellikle çok yüksek olmasa bile yeterli miktara ulaģmıģ ve devamlılık göstermiģtir. Bu kesimde kadın ve çocuklar da belirli iģlerde üretim faaliyetlerine katılmıģlardır. alıģanlardan birinin bir hastalık ya da kazadan ötürü iģ göremez duruma düģmesi veya ölümü halinde diğer üyeler aksamalarla da olsa üretim faaliyetlerini yürütebilmiģlerdir. Hasat zamanları gibi sıkıģık devrelerde akraba ve komģuların yardımı da söz konusu olmuģtur. Böylece hasta, sakat, yaģlı ve çocuklar gibi hiç ya da kısmen çalıģamayan nüfusun geçindirilmesi sorunu büyük zorluklar ortaya çıkarmamıģtır.35 Böyle doğal bir sosyal güvenlik düzenini ancak üst üste gelen kuraklıklar ya da afet halleri tehlikeye düģürmüģtür. Aile, verimli yıllarda yedek ambarını doldurabildiğinde bu tehlikeler de bir dereceye kadar karģılanabilmiģtir. Tarım kesiminde bu durum devletin devamı süresince devam etmiģtir. Tarım kesiminde ağırlık kazanan bu düzen günümüzde de pek değiģmiģ değildir.36 B. El Sanatları Alanında alıģanların Sosyal Güvenliği 954

Nüfusun çoğunluğu tarım alanında çalıģmakla birlikte Osmanlı Ġmparatorluğu nda aynı zamanda geniģ bir el sanatları faaliyeti de yapılmıģtır. Devlet, bu alanda Avrupa ülkelerinden geri değil; hatta küçük sanayi devrinde dünyanın ileri ülkelerinden biri olmuģtur.37 El sanatları alanında çalıģanların sosyal risklere karģı doğal güvenliği esas olarak tarım sektöründe olduğundan pek farklı değildir. Ancak burada tarım kesimine oranla Ģartlar daha az elveriģlidir. El sanatları kesiminde gelir esas olarak yalnız emek faktörüne dayandığından çalıģanlardan birinin çalıģma gücünü yitirmesi ya da ölümü halinde ailenin geliri düģmüģtür. Bu durumun geçim bakımından oluģturacağı tehlike ailede çalıģanların sayısı azaldıkça artması yönünde olmuģtur. Sosyal töre ve yargılar, izin özelliği ve esnaf teģekküllerinin koyduğu kurallar, bu kesimde birçok hallerde kadın ve küçük çocukların tarım iģlerinde olduğu biçim ve çapta üretim faaliyetlerine katılmalarını ve eksilen iģgücünün yerini doldurmalarını engellemiģtir. ġüphesiz o devirlerde aile nüfusunun kalabalık olması ve bunlar arasında çoğu kez birden fazla çalıģanın bulunması ailenin varlığını sarsacak nitelikte büyük geçim sıkıntılarına düģülmesi ihtimalini azaltmıģtır. Diğer taraftan ustaların kısa süreli olarak iģten kalmaları halinde kalfa ve çırakların üretimi fazla aksatmaksızın sürdürmeleri mümkün olabilmiģtir. Görüldüğü üzere, el sanatları alanında çalıģanlar doğal olarak tarım alanında çalıģanlara oranla, sosyal risklere karģı daha az güvenliğe sahiptir.38 Bu nedenle Osmanlı Devleti nde mevcut zorunlu esnaf birlikleri (ahi ler, loncalar), Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, birtakım dayanıģma sandıkları kurmuģlar ve mensuplarına bir takım risklere karģı belirli ölçüde bir güvenlik sağlamaya çalıģmıģlardır. ġüphesiz bu sandıkların kurulabilmesinde güvenliğe duyulan ihtiyacın daha Ģiddetli oluģu tek neden olmamıģtır. Esnafın Ģehirde toplu bir durumda yaģaması, birleģme ve örgütlenmenin bilincine varmıģ, bunun faydalarını görmüģ ve bu konuda tecrübe kazanmıģ olmasının da büyük rolü olmuģtur.39 IV. Sosyal Güvenliğin MeslekTeĢekkülleri erçevesinde YardımlaĢma ile Sağlanması A. Meslek TeĢekküllerine Duyulan Ġhtiyaç Osmanlı Devleti nde esnafın ilk karģılıklı yardımlaģmaları baģka bir ifadeyle dayanıģma sandıkları birer meslek kuruluģu olan baģta ahilik ve bunu takiben esas olarak loncalar içinde baģlamıģtır. Bilindiği gibi sanayi devrimine kadar Osmanlı devleti içinde zanaat ve küçük sanatlara dayanan sanayi ve esnaflık oldukça geliģmiģ; bunlardan mal sahibi, usta, kalfa ve çırak olarak çalıģanların sayısı da yeterince artmıģtır.40 Orta ağ ın esnaf birlikleri, üyelerinin hammadde ve iģgücünün sağlanıģı, mamullerin fiyatları ve hatta tüketimleri bakımından büyük çapta loncalara bağlılığı nedeniyle, çok geniģ bir örgüte ve yetkiye 955

sahip olmuģlar; bu sayede loncalar kolaylıkla bütün esnafı yardımlaģma sandığına girmeye ve mali katkıda bulunmaya zorlayabilmiģlerdir. BaĢka bir anlatımla, Orta ağ da loncalar ve bunlara ait yardımlaģma sandıkları devletçe ya da devletin öncülüğü ile kurulup örgütlenmiģ değil; dinsel ve kültürel nedenlerden kaynaklanan esnafın karģılıklı dayanıģma anlayıģından doğmuģtur. Osmanlı Devleti nde de ahilik ve geniģ yetkileri olan loncalar benzeri biçimde örgütlenmiģtir.41 Bu açıdan yardımlaģma sandıklarının fiili zorunluluk esasına dayanmıģ olduğu ileri sürülebilir. ġüphesiz bu zorunluluk, günümüzün sosyal güvenlik düzenlerinde olduğu gibi kamu otoritelerince düģünülmüģ ve konulmuģ bir zorunluluk değildir.42 Kaldı ki Osmanlı Devleti, bu dönemlerde, iģçilerin çalıģma Ģartları ve güvenliği konularıyla çok fazla meģgul olamamıģ;43 ancak esnaf birliklerinin idare tarzına önem vermiģtir. Sanat erbabı içinde en dürüst ve en saygıya değer olan, muhtemelen yaģça da önde bulunan bir üstat, teģkilatın reisi kabul edilmiģ kendisine ahi denilmiģ ve bunların zanaat mensupları üzerinde bir Ģeyh gibi nüfuzu söz konusu olmuģtur.44 Bu açıdan, ahilik ve lonca teģkilatlarının Osmanlı Devleti nde geniģ alanda sosyal güvenliğin sağlanmasındaki etkisi nedeniyle ayrıca ele alınması gerekir. B. Ahilik TeĢkilatı 1. TeĢkilatın Yapısı Osmanlı Devleti nde esnaf örgütlenmesinin ilk dönemlerinde ahilik teģkilatı (örgütü) yer alır.45 Arapça bir kelime olan ve kardeģim anlamına gelen ahi kelimesinden adını alan bu teģkilatın üyeleri arasında kardeģlik ve dayanıģma çok esaslı bir Ģekilde yer etmiģtir.46 Anadolu da göçebe kültüründen Ģehir kültürüne geçiģte bir vasıta olan ahilik, her iki kültürün de benimsediği ahlaki değerlerle bütünleģmiģtir.47 Ahiler, bir sanat ve meslek topluluğu olmakla beraber, asıl iktisadi niteliklerinden ziyade dinsel, sosyal ve politik değerleri özünde toplayıp bir araya getirme ve cömertlik, muhtaçlara yardım, zulüm görenleri koruma gibi yönleriyle tanınmıģlardır.48 Anadolu da XII. yüzyılda görülmeye baģlayan ve bir süre sonra Osmanlı Devleti nin kurulmasında önemli rol oynayan dini ve sosyal nitelikli bu teģkilat49 sosyal açıdan Osmanlı Devleti nin kuruluģunda çok önemli görevler üstlenmiģ, Anadolu da güvenliği sağlayarak güçlerini dıģ iģlerine yöneltmek durumunda olan Osmanlıların yükünü hafifletmiģtir.50 Osmanlı Devleti kuruluģ aģamasını tamamladıktan sonra üstlendikleri göreve ihtiyaç hissedilmeyen ahilik, sadece hayırsever esnaf kuruluģları haline dönüģerek toplumsal bir görev üstlenmiģlerdir. Bu teģkilatın Anadolu da kurulmasında fütüvvet anlayıģının büyük etkisi vardır. Fütüvvet kelimesi, eli açıklık, yiğitlik, yardımseverlik ve olgun kiģilik anlamlarına gelir.51 956

Türkler Ġslamiyet i kabul ettikten ve Anadolu ya yerleģtikten sonra fütüvvet ülküsünü benimseyip kendilerine has yiğitlik, cömertlik ve kahramanlık vasıflarıyla süslemiģlerdir. Hatta denilebilir ki, ahi teģkilatı, fütüvvet teģkilatının Türkler tarafından geliģtirilen ve özellikle Anadolu da yayılmıģ bulunan Ģeklidir.52 Ġslam ın ilk asrından itibaren görülmeye baģlayan fütüvvet teģekkülleri içinde IX. yüzyıldan itibaren de esnaf birlikleri ortaya çıkmıģtır.53 Bütün prensiplerini dinin aslî kaynaklarından alan fütüvvet teģkilatının (ve bu arada ahiliğin) nizamname lerine fütüvvetnme adı verilmiģ ve bunlarda fütüvvetin dp ve erkanı açıklanmıģtır.54 BaĢka bir anlatımla, eski esnaf teģkilatından ve fütüvvetten söz eden bu fütüvvetnmelerde,55 sanatın genel ilkeleri, gizli kalması gereken sırları, sanata girmek için geçirilmesi gereken imtihan gibi aģamalar ayrıntılı bir Ģekilde yazılmıģtır.56 Görüldüğü üzere, fütüvvet teģkilatı, genç sanatkar ve zanaatkarların bir araya gelerek ve aralarından birini de reis seçerek teģkil ettikleri dini ve iktisadi nitelikti bir topluluk57 olup baģlangıçta tasavvufi bir nitelik taģırken XIII. yüzyıldan itibaren sosyal, ekonomik ve siyasi bir yapı kazanmıģtır.58 2. TeĢkilatın KarĢıladığı Sosyal Riskler Fütüvvet anlayıģı içinde bir sanat sahibi olanlara ahi denilmiģ; ve ahi olabilmek için üretici ve faydalı bir sanat sahibi olmak gerekli görülmüģtür.59 Ahilik de, fütüvvet ahlak ve dayanıģma anlayıģına dayalı Ġslami bir esnaf ve sanatkar teģkilatı olarak Türk tarihinde yerini almıģtır. zellikle Fatih Devri nden itibaren ahilik siyasi bir güç olmaktan çıkarak esnaf birliklerinin idari iģlerini düzenleyen bir teģkilat halini almıģtır. Esasları, ahlaki ve ticari kuralları fütüvvetename adı verilen kitaplarda yazılmıģ olan ahilik teģkilatı, Ġslam dünyası ve özellikle Anadolu Ģehir kasaba ve köylerindeki esnaf ve sanatkarların faaliyetlerini, eleman yetiģtirme ve denetimlerini düzenlemiģtir.60 Ahilik teģkilatının baģlıca amacı, karģılıklı yardımlaģma ve dayanıģma düģüncesinin oluģturulması ve yaygınlaģtırılmasıdır. Yoksula, yabancıya, garip ve misafire sofra kurup onu beslemek ahiliğin temel kurallarını oluģturan ve ideolojisini karakterize eden hususlardandır.61 Ahiliğin sosyal karakteri doğruluk ve dayanıģma noktalarında toplanmıģtır. Kendi sanatından olanlara, ehli fütüvvete62 ve baģkalarına yardım etmeyi, ahiler, baģlıca görev bilmiģlerdir. Ahilerin yaptığı bu sosyal yardımlar, hayır iģleme ve sevap düģüncelerine dayanarak yapılmıģtır. Bu açıdan, yarı mistik yarı sosyal ahlak düģüncesini zorunlu bir sosyal güvenlik kurumu derecesine çıkarmak mümkün olamamıģtır. Ahilik teģkilatı içerisinde esnaf birlikleri, ustalar, kalfalar ve çıraklar yer almıģtır. Büyük Ģehirlerde çeģitli gruplar halinde teģkilatlanan ahilerin her birinin müstakil bir zaviyesi var olmuģ; küçük Ģehirlerde ise muhtelif meslek grupları tek bir birlik teģkil edebilmiģlerdir. Bunlarla, mesleklere ait problemleri halletmiģler ve devlet ile olan iliģkilerini düzenlemiģlerdir. Mal ve kalite kontrolü, fiyat tespiti, bu birliklerin görevleri arasında yer almıģtır. Anadolu da köylere kadar yayılan ahilik pek çok devlet adamını, askeri zümre mensuplarını, kadı ve müderrisleri, tarikat Ģeyhlerini bünyesinde toplamıģtır.63 957

3. TeĢkilatın Ortadan Kalkması Ahi teģkilatının Osmanlı Devleti esnaf ve sanatkarları üzerindeki etkileri XV. yüzyılın ortalarından sonra azalmıģtır.64 Esnaf, önceleri toplandığı dergah ve zaviyeleri yavaģ yavaģ terk ederek loncaları oluģturmaya baģlamıģtır.65 Ahiliğin zayıflamaya baģladığı bu dönemden sonra, devletin uyguladığı merkeziyetçi politikaya ayak uydurabilen, her an yönetimin denetim ve gözetimine açık, üst yöneticileri Sultan ın Berat-ı ġerif i ile atanan lonca teģkilatı doğmaya baģlamıģ66 ve daha sonraki yıllarda iyice güçlenerek esnaf ve sanatkarlara egemen olmuģtur.67 XVII. yüzyıldan sonra çeģitli dine mensup olanlar arasında ortak çalıģma ortamı doğmuģ; bu toplumsal konum gedik denilen aslında loncadan farkı olmayan onun devamı sayılan fakat üyeleri arasında din farkı gözetmeyen kuruluģların meydana gelmesine neden olmuģtur.68 Görüldüğü üzere, XIV. asırdan itibaren ahilik özelliklerini yitirmeye, amacı dıģında faaliyetlerde bulunmaya, ana kurala riayet olunmamaya baģlanmıģ ve yüzden esnafın menfaatlerini koruyacak yeni bir teģkilata ihtiyaç duyulmuģtur.69 C. Lonca TeĢkilatı 1. TeĢkilatın Genel Yapısı, Sermayesi, Yönetim ve Denetimi Osmanlı Devleti nde, sosyal yardım (kamu yardımı) sağlayan bir baģka kurum da lonca adı verilen meslek kuruluģlarıdır. Ġlk esnaf kuruluģları olan ahilik Ģeklinde teģekkül eden esnaf zaviyeleri XIV. yüzyıldan itibaren azalmaya baģlamıģ, onların yerini zamanın ihtiyaçlarını daha iyi karģılayabilecek özellikler taģıyan loncalar almıģtır.70 Kavram olarak lonca, sanat sahiplerinin ve esnafın kendi aralarında kurdukları düzeni, birliği ve özel iģleri için toplandıkları yeri (odayı) ifade etmektedir.71 Lonca teģkilatı, mesleğe giriģ ve ilerleme açısından, esnaf zaviyeleri ölçüsünde ağır koģullar koymadığı gibi, din ve tarikat esaslarına da tabi olmamıģtır. Merasimsiz olarak ve hangi dinden olursa olsun bütün esnafın toplanabileceği ve serbestçe müzakere yapabileceği bu tür yerlere lonca denildiği için bu esnaf örgütüne de lonca teģkilatı (örgütü) adı verilmiģtir. Lonca yönetim kurulu, esnaf ustaları tarafından seçilen beģ kiģiden oluģmuģ; esnafa ait her tür iģ bu kurulca incelenmiģ ve sonuçlandırılmıģtır. Alınan kararlardan lonca (yönetim kurulu) esnafa karģı; baģkan da loncaya (yönetim kuruluna) karģı sorumlu tutulmuģtur.72 Yönetim kurulu, aynı zamanda baģkanın idaresinde olan esnafa yardım (teavün) sandığı nın denetiminden de sorumlu olmuģtur. 958

Lonca teģkilatında esnafın iģleri doğrudan doğruya esnaf tarafından seçilmiģ olan bir baģkan (reis) tarafından yönetilmiģtir. Esnafa karģı sorumlu olan baģkanın baģlıca görevleri, esnafla ilgili uyuģmazlıkları çözümlemek, esnafın sandık gelirlerini almak, hesabını tutmak, esnafa ait hayır kurumları varsa onların idarelerini ve devamını sağlamak, esnafın özel ve genel durumunu incelemek, kontrol etmek, lonca yönetim kuruluna baģkanlık etmek, çırak ve kalfa merasimini icra etmek gibi iģlerdir73. Orta veya teavün sandıklarının gelir kaynakları yani sermayesi, öncelikle, geleneklere göre belirli zamanlarda (her hafta veya her ay) lonca mensubu esnaftan (iģçi ve iģverenlerden) eģit miktarda (iģçi ve iģveren için gelirinin yüzde biri) alınan aidatlardan oluģmuģ;74 sonra, yapılan bağıģlar da gelir kaynakları arasında yer almıģtır. Ayrıca, çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa yükselenler için yapılan merasimlerde alınan para ve harçlar (mesleki terfilerde ustalar tarafından verilen paralar) da sandığa gelir olarak kaydedilmiģtir.75 2. Loncaların Kurduğu Sandıklar vekarģıladığı Sosyal Riskler Osmanlı Devleti nde mevcut esnaf sınıfı XIII. yüzyıldan itibaren zorunlu birlikler (loncalar) biçiminde örgütlenmeye baģlamıģtır. Bu birlikler, Avrupa daki benzerleri gibi, üyeleri ve aile efradı için hastalık, evlenme, doğum, iģ kurma, iģsizlik, ölüm gibi birtakım sosyal risklere karģı ayni ve nakdi yardım sağlayan dayanıģma sandıkları kurmuģlardır. Her lonca kurduğu Orta Sandığı veya Teavün Sandığı adı verilen yardım sandıklarıyla sosyal yardımlar yapmıģtır.76 Sandıklar, lonca baģkanlarınca yönetilmiģ; lonca baģkanı her sene sandık hakkında yönetim kuruluna hesap vermiģ ve ayrıca bu yönetim kurulu sandık hesabını her zaman inceleyebilmiģtir.77 Yine, lonca baģkanı tarafından yönetim kuruluna verilen hesaplar her usta tarafından istenildiği takdirde görülerek incelenebilmiģ ve bilgi alınabilmiģtir. Bu suretle sandığın yönetimi iki yönden denetlenmiģtir.78 Esnaf sandıklarının karģıladığı risklerin kapsamı oldukça geniģtir. Sandıkların yardım yapması genelde muhtaç olma koģuluna bağlı tutulmuģtur. Sandıklar, genel itibariyle, üyeleri veya bunların aile fertlerine, yaģlılık, sağlık, sakatlık ve ölüm yardımları ile sosyal yardım kapsamında, muhtaç durumda bulunan kimselere yardım yapmıģlardır. Loncaların orta veya teavün (yardımlaģma) sandıkları, sandık üyesi ile onun ailesine öncelikle hastalanmaları ve sakatlanmaları durumunda tedavileri için gerekli sağlık yardımları yapmıģ; doğum halinde de doğum yardımı yapmıģtır.79 Sonra, fakir üyeleri ile bunların aile fertlerine, ölüm halinde sosyal seviyelerine uygun bir Ģekilde cenaze törenleri düzenlemiģ ve yapılan masrafları karģılamıģtır. Yine, sandıklar, muhtaç duruma düģmüģ olan esnafa ve aileleri ile fakirlere yardım etmiģlerdir. Ayrıca, yaģlanarak iģini terk etmiģ ve muhtaç duruma düģmüģ ustalarla, tedavisi mümkün olmayan bir hastalık ve sakatlık sonucu iģ görmez duruma düģmüģ usta, kalfa ve çıraklar gibi bütün meslek mensuplarının geçimlerini sağlamak da bu sandıkların amaçları arasında yer almıģtır. Bundan baģka, sandıklar esnafa faiz karģılığı ödünç para da vermiģlerdir.80 959

rneğin, Bir Hallaç Esnaf Sandığı nın 1873-1874 yılı gelir gider kayıtlarına göre kendi mensuplarına ve yöredeki yoksullara yapılan yardımlar Ģu Ģekilde sıralanmıģtır: Esnaf ve fakirlere kömür, Ramazan da ekmek parası, dul ve yetimlere bayramlık basma, sadaka, dükkanı yanan Hasan Ağa ya sermaye, kasaba dıģındaki köprü tamiri, öğretmenlere ev kirası, esnaf fakirlerine hastalık parası, kurban ve hocalara yardım parası.81 Sandık tarafından toplanan paraların kullanımı, sandık üyesi esnafın efradı mile (iģgörebilmesi) ve efradı gayrimile (iģgörememesi) olmasına göre farklı olmuģtur. alıģmaya gücü yeten ve fiilen meslek ve sanatı icra eden (iģ görebilen) üstad, usta, kalfa, çırak ve yamak gibi kimselere efradı mile denilmiģtir.82 Bunlar herhangi bir nedenle paraya ihtiyaçları olması halinde, ödünç para almak için lonca baģkanına baģvurur; baģkan bu konuda, esnafın niçin borç para almak durumunda kaldığı, dükkanındaki sermayesi gibi hususlarda gerekli araģtırmaları yapar; borç alınacak meblağın harcanacağı yönü tetkik eder ve durumu yönetim kuruluna bildirir; kurul da bu hususta bir karar verirdi.83 Esnafa verilen bu gibi karzlar faiz karģılığında yapılmıģ ve bu faiz geliri ayrıca hayır iģlerine harcanmıģtır.84 Ġhtiyarlık, hastalık veya sakatlık nedeniyle çalıģamaz duruma gelmiģ olan esnafa ise efradı gayrimile denilmiģtir. Bunlar, sandıktan aldıkları yardımlar itibariyle mütekit, aceze, malûlîn olmak üzere üç kısma ayrılmıģtır. Mütekit, yaģlılık (ihtiyarlık) nedeniyle dükkanlarına ve tezgahlarına gidip gelemeyen ustalardır. Bunlardan sermayesi yeterli olanlar iģlerini kalfaları vasıtasıyla idare etmiģler; bu suretle fakru zarurete düģmemiģler ve sandığın yardımına da muhtaç olmamıģlardır. Aceze, ihtiyarlıkları sebebiyle dükkanlarına gidemeyen ve dükkanını idare edecek kalfası veya sermayesi bulunmadığı için iģini terk eden, dükkanını kapatmak zorunda kalan ustalardır. ĠĢini bıraktıkları veya dükkanını kapattıkları için mali durumları kötüleģtiğinden sandık bunlara yardım etmiģtir. Malûlin ise, esnaflığın hangi derecesinde olursa olsun bir kaza nedeniyle sakatlığa veya tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa maruz kalan kimselerdir. Bunlara, gerek esnaf gerekse sandık tarafından yardım edilmiģtir.85 Görüldüğü üzere, sandık, üyelerini ve bunların ailelerini, ihtiyarlık, hastalık ve maluliyet (sakatlık) gibi sosyal yardım almayı gerektiren risklere karģı korumuģ ve böylece büyük ölçüde sosyal güvenliklerini sağlamaya çalıģmıģtır. Yine sandık, ihtiyacı olan esnafa borç para verdiği gibi, çeģitli nedenlerle çalıģamaz duruma düģmüģ esnafa da yardım etmiģtir. Ġhtiyarlığı nedeniyle dükkanlarına gidemeyen ve dükkanını kalfa veya sermaye yardımı ile yürütemeyene; bir sakatlık veya hastalığa tutulan esnafa; bunların ailelerine ve çocuğu dünyaya gelen esnafa sandıktan yardım edilmiģ; fakir esnafın cenazesinin kaldırılması sağlanmıģtır. Bu suretle sandık, iģsizliğe, hastalığa, sakatlığa, analığa ve ölüme karģı bir tür sigorta niteliği de arz etmektedir.86 Bunlar, devletin müdahalesinden tamamen uzak ve karģılıklı yardım iliģkisi Ģeklinde düģünülmüģ özel bir nitelik arz ederek geliģmiģ uygulanmıģtır.87 Batı ülkelerinde rastlanılan karģılıklı sosyal yardım 960

isteğe bağlı olmasına karģın, lonca örgütünde yapılan yardım için bu örgüte girme zorunlu tutulmuģtur.88 Loncaların kurdukları sandıklar, genellikle sosyal sigortaların öncüleri olarak kabul olunmaktadır. Bir görüģe göre, loncaların kurdukları yardımlaģma sandıkları Türkiye de sosyal sigortaların ilk çekirdeği olarak kabul edilebilir.89 Diğer bir görüģe göre ise, Türkiye de sosyal sigortalar kurulduğu dönemde bu sandıklar çoktan unutulmuģ olduğu için bunlar sosyal sigortaların ilk çekirdeği olarak kabul edilemez. Bunların yeni kurulan sosyal sigortalara örnek ya da çekirdek teģkil etmesi söz konusu olamaz. Kaldı ki, bu sandıklarla sosyal sigortalar arasında birtakım farklar da vardır ve Türkiye de bu sandıklarla sosyal sigortaların kuruluģu arasında dolaysız bir bağ kurmak mümkün değildir.90 Gerçekten Türkiye de sosyal sigortaların kuruluģu daha çok, Avrupa ülkelerinden bu alandaki tecrübe ve geliģimlerin alınması Ģeklinde gerçekleģmiģtir. Ancak o devrin Ģartları göz önünde bulundurulacak olursa, bu sandıklar, üyelerini çeģitli risklere karģı önemli ölçüde korumuģlar ve bu bakımdan da çok önemli bir sosyal fonksiyon görmüģlerdir.91 3. TeĢkilatın Ortadan Kalkması Loncaların yardımlaģma sandıkları Osmanlı Devleti nde XIX. yüzyılda yıkılmaya yüz tutmakla birlikte, bu yüzyılın sonlarına kadar ayakta kalabilmiģlerdir.92 Lonca sistemi boyunca bu sandıklar önemli bir ihtiyacı karģılamıģlar, ailenin geleneksel görevlerini desteklemiģler ve ona yardımcı olmuģlardır. Bu sandıklar, loncalarla birlikte ortadan kalkmıģtır.93 XIX. yüzyılda Avrupa nın makinalaģması ve özellikle yüzyılın sonlarına doğru büyük fabrikalar kurması ile artan rekabet gücü, devleti iktisadi bakımdan artık iyice etkisi altına almıģtır. Günün liberal anlayıģı ve özellikle kapitülasyonların bu sarsıcı ve yıkıcı rekabete karģı konulmasını engellemesi, öte yandan çok az da olsa yurt içinde yer yer makinalı üretimin baģlaması yüzünden devlette küçük sanayi iyice çökmüģtür. Bunun sonucu olarak esnaf loncaları ve bunların kurmuģ oldukları yardımlaģma sandıkları gittikçe sarsılarak XIX. yüzyılın sonlarında bütünüyle ortadan kaybolmuģlardır.94 V. Sosyal Güvenliğin Sosyal Yardımlar ile Sağlanması Osmanlı Devleti nde sosyal güvenliğin sağlanmasında önemli bir rol üstlenen sosyal yardımlar, din kurallarına göre yapılan sosyal yardımlar ile vakıfların yaptığı sosyal yardımlar olmak üzere iki baģlık altında ele alınabilir. A. Din Kurallarına Göre Yapılan Bireysel Nitelikli Sosyal Yardımlar Din kurallarına dayanan sosyal yardımlar, Osmanlı Devleti nde halkın sosyal güvenliğinin sağlanmasında önemli bir unsur olmuģtur. 961

Osmanlı Devleti nde yoksul kiģilere sosyal yardım sağlayan ve daha çok baģkasının müdahalesini gerektiren tekniklerden biri de din kurallarına göre yapılan (daha çok dini bir nitelik taģımakta olan) sosyal yardımlardır. Nitekim Ġslam dininin emrettiği zekat, fitre, kurban kesme, adak ve kefaretlerle, diğer bağıģ ve sadakalar Ģeklinde dar gelirlilere ve muhtaçlara yapılan yardımlar, yüksek gelirlilerden düģük gelirlilere doğru, gelirin belirli çapta yeniden dağılımını sağlamıģtır. Toplumdaki yoksul kimselere bayram gibi birtakım vesileler ile yapılan geçici yardımlar da bu kapsamda yer almaktadır.95 Bu yardımlar varlıklı sınıf tarafından kiģisel (bireysel) olarak yapılmıģtır. Görüldüğü üzere, toplumda, gelirleri yüksek olan kimseler, yoksul ve muhtaç kiģilere, zekat, fitre, bağıģ, sadaka, adak, kurban, kefaret adı altında dini nitelikte olan bir takım sosyal yardımlar yapmıģlardır. Bu kapsam içerisinde yer alan ve çeģidine göre değiģen sabit bir servet vergisi olan zekat, günümüzdeki modern sosyal güvenlik tekniklerinden (ya da kurumlarından) sosyal yardımlara96 benzemektedir.97 Zekatı sosyal güvenlik müessesesi (tekniği) olarak gösteren bir yön, onun zorunlu oluģu, hatta devlet zoruyla alınacağı ilkesidir.98 Hatta modern sosyal güvenliğin bu prensibi Ġslam dininin öngördüğü zekattan aldığı da ileri sürülmektedir.99 Zekatın verileceği yerler, fakirler, miskinler, onun üzerine memur olanlar, kalpleri ısındırılanlar, köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmıģlar 100 olarak belirtilmiģtir. Din kurallarına göre yapılan bir diğer sosyal yardım ise fitredir. Fitre, bir baģ vergisidir ve büyükküçük, kadın-erkek, hür-köle ayırmaksızın, herkes için ödenir. Bu yönüyle fitre, sosyal sigorta uygulamasından ayrılmaktadır. Fitre, nisbi olarak değil, mutlak miktarlarla belirlenen bir ödemedir. Zekattan bu farkı, fitreyi mutlak -kademeli- bir sosyal sigorta primine yaklaģtırmaktadır. Fitreyi herkesin gücü ölçüsünde ödemesi sağlanmakta, buna karģılık tehlikeye uğrayanlara belirli bir asgari hayat standardı çizgisine ulaģıncaya kadar veya bu çizgiye ulaģması için transfer yapılmaktadır. Bu Ģekilde sosyal dayanıģma için en geçerli ve güçlü bir yol olmaktadır.101 Bunların dıģında Osmanlı Devleti nde insanlara hayır ve iyilik yapmak amacıyla kurulan vakıflar gibi birtakım sosyal yardım kurumları da bulunmaktadır.102 B. Vakıfların Yaptığı Sosyal Yardımlar 1. Vakfın Tanımı ve eģitleri Vakıf müessesesi, Osmanlı Devleti nde de, diğer Ġslam devletlerinde olduğu gibi büyük önemi olan, sosyal ve iktisadi hayat üzerinde derin etkiler bırakan dini ve hukuki bir kurumdur.103 Osmanlı vakıflarının tanımı ve niteliği konusunda değiģik görüģler ileri sürülmüģtür. Baskın olan görüģe göre vakıf, menfaati insanlara ait olmak üzere bir eģyayı (aynı) Allah ın mülkü olarak saklamak, baģkasına geçirilmesini (devrini) yasaklamaktır.104 Diğer görüģe göre ise, vakıf, bir mülkün aynı sahibinde kalmak üzere, bir Ģeyin menfaatini fakirlere tasadduk etmek veya hayır cihetlerinden birine bırakmak için bir Ģeyi tutmak, hapsetmektir.105 962

Daha farklı bir anlatımla vakıf, varlıklı kiģilerin özellikle taģınmaz mallarının gelirlerini, dini ve sosyal amaçlı hizmetlerin görülmesi için kurmuģ oldukları kurumların finansmanına tahsis etmeleri; bu amaçla bu malların mülkiyetini de sözü edilen kurumlara devretmeleridir.106 Osmanlı Devleti nde vakıflar ülkenin ekonomik ve sosyal hayatında son derece önemli bir role sahip olmuģ; Devlet, eğitim, sağlık, sosyal yardım, Ģehircilik, belediye ve bayındırlık gibi kamu hizmetlerini vakıflara gördürmüģtür.107 Askeri ve dini hizmetlerle değiģik spesifik amaçlara yönelik vakıfların kurulduğu da bilinmektedir.108 Vakıflara bırakılan hizmetlerin görülmesi amacıyla özel kiģiler yanında, baģta padiģah olmak üzere diğer devlet büyükleri de vakıflar kurmuģ; vakıflar vergi bağıģıklıkları ve baģka yollardan devletçe de desteklenmiģtir. yle ki XVIII. yüzyılın sonları ile XIX. yüzyılın baģlarında Osmanlı Devleti ndeki taģınmaz malların büyük bir kısmının vakıfların elinde bulunduğu; toplam taģınmazlar içinde vakıfların payının dörtte üç oranına ulaģmıģ olduğu söylenmektedir.109 Hatta Batılı bazı sosyal siyasetçiler, XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti için vakıf cenneti ifadesini kullanmıģlardır.110 Vakıflar kendilerinden yararlanma açısından iki kısımda ele alınabilir. Biri, aynıyla intifa olunan, yani bizzat kendisinden yararlanılan ve müessesatı hayriye (hayır kurumları) adı verilen vakıflardır. Bu grup içine camiler, mescitler, medreseler, imaretler, hastaneler, kütüphaneler, hanlar gibi kurumlar girer. Bunlar da vakıftan istifade edenler (meģrutünleh) itibariyle herkesin yararlanabileceği ve sadece fakirlerin yararlanabileceği müessesatı hayriye olarak iki kısma ayrılır.111 Birincisinden, zengin ve fakir ayırımı yapılmaksızın herkes istifade edebildiği halde, ikincisinden ancak fakirler yararlanabilmiģtir. Mescit, kütüphane, misafirhane, çeģme, kuyu, köprü, genel mezarlık gibi vakıflar birinci kısma dahildir. Halbuki imaretle, yemek ve ilaç gibi ihtiyaçları vakıf tarafından sağlanan hastaneler (veya okullar) ikinci kısma dahil olmuģ ve bunlardan ancak fakirler yararlanabilmiģtir. Bu gibi müessesatı hayriyeyi kuran vakfiyelerde açıklık bulunmasa bile, örfen bunların fakirlere tahsis olunduğu kabul edilmiģtir. Bununla birlikte vakfeden kiģi zenginlerin de bundan yararlanmasını istemiģ ise, bu hususun vakfiyede açıkça belirtilmesi gerekli görülmüģtür. ġu kadar ki, bu gibi vakıflar sadece zenginlere tahsis edilmiģ ve fakirler bunlardan istifade ettirilmemiģ ise, o vakıf sahih kabul edilmemiģtir.112 Vakıf müessesesinden yararlanmak suretiyle bir çok kiģi vakıf biçiminde hastaneler, Ģifa evleri, imarethaneler, hanlar, hamamlar ve kervansaraylar kurmuģlardır. Yardım vakıfları toplumda birçok kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde, örneğin, okul, kütüphane, cami, mescit, imarethane, kervansaray, misafirhane, hamam, kabristan, hastane, dispanser, darülaceze, yol, köprü, liman, çeģme, kuyu, orman ve spor sahası benzeri tesisler, fakirlere yemek yedirilmesi gibi, çok önemli roller üstlenmiģlerdir. Kısaca ifade etmek gerekirse, devlet fonksiyonlarından siyasi nitelikte olan ve otoriteye ihtiyaç gösteren vatan savunması ile kamu güvenliği gibi hizmetler hükümet eliyle yürütülmüģ; bunun dıģında kalan geniģ alandaki kamu hizmetleri ise yardım vakıfları aracılığı ile yerine getirilmiģtir. Bu tesislerin 963

bazılarından toplumun bütünü, bazılarından ise yalnızca düģük gelirli ihtiyaç sahipleri yararlanmıģlardır.113 Diğeri ise, aynıyla intifa olunmayan fakat birincilerin sürekli ve düzenli bir Ģekilde iģlemesini sağlayan yani geliri ile intifa olunan vakıflardır. Bunlar müstegallat-ı vakfiye adı verilen bina, arazi, nakit para gibi gelir kaynaklarının teģkil ettiği vakıflardır ki, bunlara Osmanlı Devleti nde asl-ı vakıf denilmiģtir.114 Avarız vakıfları ise, daha çok bu ikinci kısımda yer alabilirse de bunu nev i Ģahsına münhasır bir vakıf çeģidi olarak da görmek mümkündür.115 Bu vakıfların konusunu, çoğunlukla vakıf paralar teģkil etmiģtir. Mahalleler ve köylerdeki vakıf paraları avarız akçesi sandığında, her esnafa ait vakıf paralar ise, esnaf sandığı, esnaf vakfı veya esnaf kesesi adı altında toplanmıģtır.116 Bu vakıflardan daha çok sosyal yardım amacına yönelmiģ olanları avarız vakıflarıdır.117 Arıza nın çoğulu olan avarız kelimesi, hastalık, fakirlik, zaruret veya yangın gibi durumları anlatmaktadır. Avarız vakıfları ise, hiçbir toplumun uzak kalamayacağı kesin ve zorunlu (hayati) ihtiyaçları gidererek insanın ızdırabını dindirmek için kurulmuģ vakıfları anlatır. Bu terim, vakıflarda genel olarak sosyal güvenliği tehlikeye düģüren durumlar, riskler anlamını taģımaktadır.118 Avarız vakıfları, özellikle, mahalle veya köyde hastalanan fakirlerin tedavisi ve hastalık yüzünden kazanç sağlayamayanların bakımları ile kimsesizlerin ve çocukların hayatlarının korunmasını amaç edinmiģtir.119 BaĢka bir anlatımla, geliri bir köy veya mahalle ahalisinin beklenmedik ihtiyaçlarına (avarızına) sarf edilmek üzere kurulmuģ olan vakıflardır.120 Avarız vakıfları iki kısma ayrılmıģtır. Birincisi, bazı köy ve mahallelerde hayır sahipleri tarafından fakirlerden vefat edenlerin teçhiz ve tekfinine ve hasta olup da çalıģamayanların infak, iaģe ve tedavilerine harcanmak üzere kurulan vakıflardır. Bu tür avarız vakıflarının gelirleri mutlak surette bu kiģilerin ihtiyaçlarına harcanması gerekmiģtir. Bu kiģilerin Müslüman veya gayrimüslim olmasının bu noktada bir önemi bulunmamakta; avarız vakıflarından yararlanmada din ayrılığı bir önem taģımamaktadır.121 Bir sanat arsasının ihtiyaçlarına (avarızına) meģrut vakıflarda (bundan istifade edenlerde) da durum böyledir. Görüldüğü üzere, vakfın kuruluģ amacı, vakfeden kiģi Müslüman olsa bile, o sanat erbabının Müslüman veya gayrimüslim avarız ve ihtiyaçlarına tahsis olunur.122 Ġkincisi ise, meslek veya sanat erbabının bu kabil ihtiyaçlarını karģılamak üzere kurulmuģ olan avarız vakıflarıdır. Bunlarda da din farkı gözetmeksizin yani Müslim veya gayrimüslim ayırımı yapılmaksızın o sanata veya mesleğe mensup olan herkesin yararlanması esası benimsenmiģtir. Bu tür avarız vakıfları bugünkü mesleki yardım ve kamu hizmetlerini karģılamıģ ve sosyal yardım kuruluģları anlamında önemli görev üstlenmiģlerdir. Bunlar, bir sanat erbabının veya belli bir esnafın kredi vermek, iflas edenlere yardım etmek, durumu kötüye giden tüccarlara borç para vermek üzere kurdukları bir çeģit tasarruf ve yardımlaģma sandıkları mahiyetindeki avarız vakıflarıdır.123 Esnaf cemiyetleri, aynı meslekten olanlar arasında 964

yardımlaģmayı sağlamak ve cemiyetin türlü ortak masraflarını karģılamak için avarız sandıkları na sahip olmuģlardır.124 Görüldüğü üzere gerçekte vakıfların değiģik amaçlar güden pek çok çeģidi vardır ancak bunlardan ve müessesatı hayriye (hayır kurumları) ve avarız vakıfları adını taģıyan vakıflar bir tür sosyal yardım kurumlarıdırlar.125 2. KarĢıladığı Riskler Ġslam dini, her vesile ve imkan ile insanları hayra, iyiliğe, birbirine yardıma teģvik ettiği gibi, yalnız kendini düģünmeyi, bu endiģe ile yaģamayı ve servet edinmeyi de çok hoģ görmez. Dinin sosyal yönü bu esas üzerine kurulmuģtur.126 Sefaletle mücadele ve yoksullara yardım edip hayır iģlemek ve sevap kazanmak yollarından biri de vakıf müessesesidir. Vakıfların fakirlere, zayıflara, gariplere, ilim adamlarına, belediye ve sağlık iģlerine yaptığı yardımlar inkar edilemeyecek düzeyde olmuģtur.127 Sosyal yardım gayesini en iyi bir Ģekilde gerçekleģtirmiģ olan vakıf türü ise, avarız adı verilen vakıflardır. Vakıflara ait hastanelerde Müslim veya gayrimüslim, zengin veya fakir ayırımı yapılmaksızın herkes ücretsiz olarak muayene ve tedavi olunduğu gibi, ayrıca gerekli hallerde hastalar taburcu edilirken kendilerine bir takım elbise ile bir aylık geçimini sağlayacak tutarda para yardımı da yapılmıģtır. Her iki faaliyet de sosyal yardım hizmetidir. Gerçekten vakıfların, herkesin karģı karģıya gelebileceği yaygın fiziki ve sosyal riskler yanında, bazen son derece tali risklere karģı da kiģileri korumayı hedef aldıkları görülmektedir. Sosyal güvenlik hizmeti vermeye dönük o kadar vakıf çeģidi vardır ki,128 tek baģına bunların bile, Ġslam toplumunda sosyal güvenliğe pek az ihtiyaç duyuracağı rahatlıkla söylenebilir.129 Avarız vakıfları denilen mahalle ve köylerde hastalanan fakirlerin tedavisine ve hastalık sebebiyle çalıģmaktan aciz kalanların ve kimsesiz çocukların bakılıp yetiģtirilmelerine mahsus vakıflar toplum hayatının gereklerine uygun ve insani bakımdan mükemmel davranıģlar olarak görülmüģtür. Bazı vakıf kayıtlarında yer alan Ģu ifadeler sosyal güvenlik açısından oldukça ilgi çekicidir. Dolmabahçe ca miinin tamiri sırasında minareden düģerek ölen ve bu durumun tamirat memuru Ali Faik Bey in düzenlediği bir raporla tevsik edilmesi üzerine, ölen Ģahsın hanımı Zühre ye oğlu Hüsrev e söz konusu camii vakfı gelirinden ödenmek üzere kırkbeģer kuruģ aylık bağlanmıģtır Zühre nin doğacak çocuğuna da aylık bağlanacaktır.130 Bir baģka örnek olarak ise Ģu zikredilebilir: UĢaklı minare ustası el Hac Mehmet adındaki Ģahıs, Selimiye Camii külahı kurģunlarının değiģtirilmesi sırasında minareden düģmüģ ve ayakları kırılmıģtır. Bu Ģahsa 29 Recep 1965 (1848) yılından geçerli olmak üzere Evkaf nezaretince ayda yüz kuruģ malul aylığı bağlanmıģtır. Ġkamet yeri itibariyle aylığın Kütahya Kaymakamlığı vasıtasıyla ödenmesi kararlaģtırılmıģtır.131 965