HAZIRLAYANLAR ( ESKİŞEHİR ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ ) DANIŞMAN ÖĞRETMEN MEHMET AKSOY



Benzer belgeler
TÜRKİYE DE MAĞDUR ÇOCUKLAR

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

içindekiler BÖLÜM 1 GİRİŞ 1 B Ö L Ü M 2 PUBERTE, SAĞLIK VE BİYOLOJİK TEMELLER 49 B Ö L Ü M 3 BEYİN VE BİLİŞSEL GELİŞİM 86

ÇOCUK İSTİSMARININ MEDYADA YER ALMA BİÇİMİNİN RUHSAL ETKİLERİ

Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımın belirtileri ve etkileri Çocuk ve ergenlerde cinsel kötüye kullanımı önlemek için yapmamız gerekenler

TÜRKİYE DE MAĞDUR ÇOCUKLAR

Adli Psikolojiye Bakış ve Trafik Psikolojisi

Kadına YÖNELİK ŞİDDET ve Ev İçİ Şİddetİn Mücadeleye İlİşkİn. Sözleşmesi. İstanbul. Sözleşmesİ. Korkudan uzak Şİddetten uzak

BAĞIMSIZ BİREY SAĞLIKLI TOPLUM STRATEJİK EYLEM PLANI

VERITAS FOCUS. İş Yerinde Ruh Sağlığı Programları

ÇOCUK YETİŞTİRME VE ANNE BABA TUTUMLARI EĞİTİMİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

Kadına Yönelik. Siddete Karsı. Uluslararası. Dayanısma Günü 25KASIM. Av. Selcen BAYÜN Stj. Av. Narin Ceren DİNÇER. 110 Hukuk Gündemi 2013/2

ÇOCUK HAKLARI VE YOKSULLUK Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı Faks

Eğitim Tarihleri: 5-6/ 11 /2016 ve / 11 /2016 (2 hafta Cumartesi ve Pazar toplam: 32 saat) Eğitim Ücreti: 400 TL + KDV (Öğrencilere %25 indirim

CİNSEL KİMLİK GELİŞİMİ

YAŞLI İHMAL VE İSTİSMARI. Prof. Dr. Aliye Mandıracıoğlu Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Anabilim Dalı

ULUSLARARASI TRAVMA ÇALIŞMALARI PROGRAMI - İSTANBUL - NEW YORK İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

CİNSEL SALDIRILAR ACİL HEKİMİNİN SORUMLULUKLARI. Dr. Serhat KOYUNCU Gaziosmanpaşa Üniversitesi Acil tıp A.D

Kadınlar kimsenin namusu değildir

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

İçindekiler Teşekkür 7 Tablolar ve Grafikler Listesi 15 GİRİŞ 19 BİRİNCİ BÖLÜM SAPMA, SUÇ VE KRİMİNOLOJİ KAVRAMLARI I. SAPMA, SUÇ VE KRİMİNOLOJİ

ÜNİTE PSİKOLOJİ İÇİNDEKİLER HEDEFLER GELİŞİM PSİKOLOJİSİ I

DEĞERLENDİRME NOTU: Mehmet Buğra AHLATCI Mevlana Kalkınma Ajansı, Araştırma Etüt ve Planlama Birimi Uzmanı, Sosyolog

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

Birleşmiş Milletler Kadın Mahpuslar için. Bangkok Yasaları El Rehberi

Mobbing Araştırması. Haziran 2013

Ç O C U K L U K T A A R K A D A Ş İLİŞ K İLERİ

GRP 406 MESLEK ETİĞİ VE YASAL KONULAR. Doç. Dr. İlhan YALÇIN

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI

1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK. Abdullah ATLİ

ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ ZORUNLU GÖÇLER, SÜRGÜNLER VE YOL HİKAYELERİ: ULUPAMİR KIRGIZLARI ÖRNEĞİ

18 Ocak 2002 de STK olarak kuruldu. 19 Ocak 2006 tarih ve no lu Bakanlar Kurulu kararı ile Kamu Yararına Çalışan Dernek statüsü kazandı.

Okul fobisi nasıl gelişir?

Sağlık Personeline Karşı İşlenen Suçlar. Dt. Evin Toker

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

KAPSAYICI EĞİTİM. Kapsayıcı Eğitimin Tanımı Ayrımcılığa Neden Olan Faktörler

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Kongresi Eylül 2009 Ankara

1. Sosyolojiye Giriş, Gelişim Süreci ve Kuramsal Yaklaşımlar. 2. Kültür, Toplumsal Değişme ve Tabakalaşma. 3. Aile. 4. Ekonomi, Teknoloji ve Çevre

İçindekiler. Giriş. Bölüm 1: MINDFUCK ya da olasılıklarımız ve gerçek yaşamımız arasındaki boşluk 15

İsyanım. Suskunluğumda. Şiddetin. Başucumda ŞİDDET VERİLERİ

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

Üçüncü baskıya ön söz Çeviri editörünün ön sözü Teşekkür. 1 Giriş 1

Aile Avukatlığı ve Aile Rehberliği

SOSYAL DUVARLARI YIKALIM DOĞRU SÖZLÜK. #dogrusozluk

HALKLA İLİŞKİLERE GİRİŞ

Tüm Güzellikler Çocuklarla Gelecek

Şiddete. Gürcan Banger. 15 Ocak 2007

Teknoloji Bağımlılığı

R E H B E R L İ K B Ü L T E N İ - 1

Eğitim Tarihi. Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi

İÇİNDEKİLER. Bölümler ve Bölüm Yazarları Ön Söz Teşekkür İçindekiler Editörlerin Öz Geçmişleri Yazarların Öz Geçmişleri I. BÖLÜM ADLİ SOSYAL HİZMET 1

Medyada Riskler. Öğr. Gör. Dr. Deniz Sezgin Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

AFETLERDE UYGULANACAK REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA HİZMETLERİ YÖNERGESİ BİRİNCİ BÖLÜM GENEL HÜKÜMLER. Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

I. SINIF / I. YARIYIL

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

KADINA YÖNELİK ŞİDDET RAPORU

11/26/2010 BİLİM TARİHİ. Giriş. Giriş. Giriş. Giriş. Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri. Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir?

Kazanım İfadeleri. Kendine değer veren insanların (aile-arkadaş vb.) yapıcı uyarılarına kayıtsız kalmaz.

2013 YILI Faaliyet Raporu

Medya ve Toplumsal Cinsiyet

YAŞAM BOYU DÖNEMLERİNE GÖRE KADIN CİNSİYETİNİN KARŞILAŞTIĞI SORUNLAR / OLAYLAR

22. Baskı İçin... TEŞEKKÜR ve BİRKAÇ SÖZ

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

ETKİNLİK RAPORU tarihli olağan Genel Kurulda bizlere bu derneği adımıza yaraşır bir biçimde yönetmek üzere görevlendirdiniz.

AİLE ve EVLİLİK EĞİTİM PROGRAMI PROJE DOSYASI

Aşk Her Yerde mi? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

GÜZ YARIYILI YÜKSEK LİSANS DERSLERİ

Zürih Kantonunda İlköğretim Okulu

ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI

Doç. Dr. Dilek GENÇTANIRIM KURT Ahi Evran Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı

Sayın Bakan, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel. Kurumu Genel Müdürü, Danışma Kurulu Üyeleri, Kurumların Saygıdeğer

Araştırma Sorununun Tanımlanması Denence/Hipotez Kurma. BBY606 Araştırma Yöntemleri Güleda Doğan

Dersin Adı Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS Ön Koşul Dersler

O Gelişim, organizmanın döllenmeden başlayarak bedensel, zihinsel, dil, duygusal ve sosyal yönden en son aşamaya ulaşıncaya kadar sürekli ilerleme

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

İSLAMİYETİN KABÜLÜNDEN SONRAKİ EĞİTİMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE

Cinsel haklar / üreme hakları insan haklarıdır.

3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ. (11 Mayıs -19 Haziran 2015 )

1. BÖLÜM ÇOCUK PSİKOLOJİSİNE GİRİŞ

25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI DAYANIŞMA GÜNÜ

BM ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ'NİN KAPSAMI VE TEMEL DAYANAĞI NEDİR?

ÇOCUKLARIMIZI İHMAL VE İSTİSMARDAN NASIL KORUYABİLİRİZ?

5 Yaş : En sevdiğim arkadaşım Yaş : Kurallar ve törenler 9-11 yaş : Kuvvetlenen Arkadaşlık Bağları

Dersin Adı D. Kodu Yarıyılı T + U Kredisi AKTS Bilim Tarihi ve Felsefesi GKS003 IV Ön Koşul Dersler

İLTİCA HAKKI NEDİR? 13 Ağustos 1993 tarihli Fransız Ana yasa mahkemesinin kararı uyarınca iltica hakkinin anayasal değeri su şekilde açıklanmıştır:

ZİHİNSEL ENGELLİ ÇOCUKLARDA CİNSEL EĞİTİM

EĞİTİM YÖNETİMİ BİLİM DALI TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ

İNSAN HAKLARI SORULARI

EĞİTİMİN TOPLUMSAL(SOSYAL) TEMELLERİ. 5. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

KRİMİNOLOJİ -I- 11 Aralık 2014 Suçun Ölçümü 2. Yar.Doç.Dr. Tuba TOPÇUOĞLU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ

Transkript:

TÜRKİYE DE SON YILLARDA ÇOCUKLARA YÖNELİK ARTAN TACİZ OLAYLARININ BASIN VE İNTERNET YANSIMALARI ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR İNCELEME: HÜRRİYET-POSTA GAZETELERİ VE İNTERNET SİTELERİ ÖRNEĞİ YASEMİN ERİŞ HAZIRLAYANLAR YEŞİM YARAMIŞ ( ESKİŞEHİR ETİ SOSYAL BİLİMLER LİSESİ ) DANIŞMAN ÖĞRETMEN MEHMET AKSOY SOSYOLOJİ ALANI ORTA ÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ARASI ARAŞTIRMA PROJELERİ YARIŞMASI BURSA TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU OCAK, 2011

Ġçindekiler 1. PROJENĠN ADI...2 2. PROJENĠN KONUSU...3 3.PROJENĠN AMACI Hata! Yer iģareti tanımlanmamıģ. 4. PROJENĠN ÖNEMĠ...6 5. GĠRĠġ A) ÇOCUK A.1) Kavram Olarak Çocuk...8 A.2)Çocukluk...11 B) TACĠZ B.1) Kavram Olarak Taciz 17 B.2) Tarihsel Olarak Taciz 25 B.3)Taciz Türleri.31 B.4) Yasal Olarak Tacize Verilen Cezalar..36 B.5)Türkiye de Ensest Sorununu Anlamak..38 C) BASIN C.1) Kavram Olarak Basın..40 C.2) Basının Tarihçesi..41 C.3) Basının Görevleri.46 C.4) Basının İşlevleri...48 D) HABER D.1) Kavram Olarak Haber.53 D.2) Haberin Konusu..55 D.3) Haberin Bileşenleri.56 6. YÖNTEM 59 7. ZAMANLAMA..61 8. BULGULAR ve TARTIġMA...62 9. SONUÇ ve ÖNERĠLER 75 10. KAYNAKÇA.77 1

I. PROJENĠN ADI Türkiye de Son Yıllarda Çocuklara Yönelik Artan Taciz Olaylarının Basın ve İnternet Yansımaları Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme 2

II. PROJENĠN KONUSU Bu projede çocuklar için önemli bir tehlike olan taciz olgusu ve bu olgunun basın ve internet haberlerinde nasıl bir yer tuttuğu irdelenmiştir. Geleceğimiz olan çocukların bu türden olumsuz ve bir o kadar da tiksindirici olan taciz vakalarına kayıtsız kalmak, yarınlara kayıtsız kalmakla eş değerdir. Bu konuda başta devlet olmak üzere birçok kuruma önemli görevler düşmektedir. Bunlardan biri de basındır. Çünkü basın yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü erk olarak görülmektedir. Ayrıca basın, geniş kitlelere ulaşmanın en kısa yoludur ve önemli toplumsal konularda kamuoyu oluşturabilme özelliğine sahip bir güçtür. Aynı şekilde internet haberleri de belli bir etki gücüne sahiptir. İstismar gibi çocukları sosyal ve psikolojik açıdan olumsuz etkileyen bu olguya, basının sessiz kalması düşünülemez. Bu toplumsal probleme dikkat çekilmesi ve konunun önemli kılınması, basının önemli toplumsal sorumluluklarından biridir. Kısaca bu çalışmanın konusu, çocukları her bakımdan olumsuz etkileyen cinsel istismar olgusu ile bu türden olayları sayfalarına taşıyan yazılı ve sanal basın haberlerinin içerik bakımından analizi ve bu soruna karşı alınabilecek tedbirler konusunda fikir geliştirmektir. 3

III. PROJENĠN AMACI Bu çalışmanın amacı, Türkiye de son yıllarda çocuklara yönelik artan taciz olaylarının nedenlerini, sonuçlarını, etkilerini araştırıp bu olayların yazılı ve sanal basındaki yansımalarını inceleyip oluşabilecek problemlere çözüm önerileri geliştirmek, konuya dikkat çekmek ve bu konuda bir kamuoyu oluşturma sürecini başlatmaktır. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranmaktadır; 1. Türkiye de çocuklara yönelik taciz olaylarının son yıllarda artmasının nedenleri nelerdir? 2. Basın-yayın organlarının toplumun ahlâki yapısı üzerindeki etkisi nasıldır? 3. Taciz olaylarına maruz kalmış çocukları korumaya ve yeniden topluma kazandırmaya yönelik neler yapılmalıdır? 4. Hukuki alanda suçlulara yönelik yapılması gerekenler nelerdir? 5. Ebeveynler üzerine düşen görevler nelerdir? 6. Ebeveynler çocukların eğitimi üzerinde nasıl bir yol izlemelidirler? 7. Taciz olaylarının basın-yayın organlarındaki yansıması nasıldır? 8. Ulusal basın bu konuya gereken önemi veriyor mu? 9. Çocuklara yönelik taciz olayları toplumsal yaşamda nasıl algılanmaktadır? 10. Bu tür olayları en aza indirmek için hangi yasal düzenlemeler yapılmalıdır? 11. Bu önemli konuda kimlere ne tür görevler düşmektedir? 12. Bu konuda oluşmuş bir kamuoyu var mı? 4

ÇalıĢmanın Ana Hipotezi Toplumsal alanda yaşanan dönüşümlere bağlı olarak, Türkiye de çocuklara yönelik taciz olaylarında hızlı bir artış görülmektedir. Alt Hipotezler 1- Eğer RTÜK basın-yayın organlarında yayınlanan, toplumun ahlâkını bozan programlara sınırlandırma veya denetleme getirirse, toplumun ahlâki yapısını olumlu yönde etkileyecek ve geliştirecek yayınlara daha fazla yer verirse dizi vb. programların insanlar üzerindeki olumsuz yönleri azaltılabilir. 2- Eğer suçlulara yönelik cezalar ağırlaştırılırsa, taciz olaylarında azalma görülebilir. 3- Eğer aileler bu konuda hassas olur çocuklarını bilgilendirirlerse, çocuklarda nerede nasıl davranılması gerektiğini öğrenirler. Böylece her ne kadar taciz olayları bitmese de azaltılabilir. 4- Eğer çocukların yaş gruplarına uygun olarak cinsel eğitim verilirse, çocuklara yönelik taciz olaylarında azalma görülebilir. 5- Eğer taciz olaylarına maruz kalmış çocukları topluma yeniden kazandırmaya yönelik seminerlere ve bir uzmanın desteğine daha çok önem verilirse, taciz olaylarının çocuklar üzerindeki olumsuz etkisi azaltılabilir. 5

IV. PROJENĠN ÖNEMĠ Bu çalışmanın önemi şu noktalarda yoğunlaşmaktadır. 1) Çocuklara yönelik son günlerde hızla artan bu toplumsal probleme dikkat çekilmesi, 2) Toplumsal anlamda anomali (kayıtsızlık)bir durum olan taciz olaylarının neden ve sonuçlarının daha iyi anlaşılması, 3) Sosyal patolojik bir olgu olan bu problemin çocukların psikolojik ve sosyal dünyasını nasıl etkilediğini anlamak, 4) Çocuk ve gençlik psikolojisine katkı yapılması, 5) Taciz olaylarına uğrayan çocukların daha sonra nasıl rehabilite edilebileceğini öğrenmek, 6) Bu sosyal probleme ulusal ve yerel kurum ve kuruluşların ne ölçüde duyarlılık gösterdiği, 7) Bu sosyal probleme ulusal ve yerel medyanın ne düzeyde ilgi gösterdiğinin anlaşılması, 8) Bu alanda yapılacak benzer çalışmalara ışık tutmak, 9) Aileden sorumlu devlet bakanlığına veri sağlamak bakımından önemi 10) Çocuklara yönelik son günlerde hızla artan bu toplumsal probleme dikkat çekilmesi, 11) Toplumsal anlamda anomali (kayıtsızlık)bir durum olan taciz olaylarının neden ve sonuçlarının daha iyi anlaşılması, 12) Sosyal patolojik bir olgu olan bu problemin çocukların psikolojik ve sosyal dünyasını nasıl etkilediğini anlamak, 13) Çocuk ve gençlik psikolojisine katkı yapılması, 14) Taciz olaylarına uğrayan çocukların daha sonra nasıl rehabilite edilebileceğini öğrenmek, 6

15) Bu sosyal probleme ulusal ve yerel kurum ve kuruluşların ne ölçüde duyarlılık gösterdiği, 16) Bu sosyal probleme ulusal ve yerel medyanın ne düzeyde ilgi gösterdiğinin anlaşılması, 17) Bu alanda yapılacak benzer çalışmalara ışık tutmak, 18) Aileden sorumlu devlet bakanlığına veri sağlamak bakımından önemlidir. 7

V. GĠRĠġ A. ÇOCUK A.1.Kavram Olarak Çocuk Çocuk, bebeklik ve ergenlik çağları arasındaki insandır. Genellikle konuşma ve yürüme kabiliyetleri kazanıldıktan sonra bebeklikten çocukluğa geçildiği, cinsel eğitimin başladığı ergenlik dönemi ile birlikte çocukluk döneminin bittiği kabul edilir. Ama bu tanımlamalar görecelidir ve kesin sınırları yoktur. Cinsiyeti dişi olan çocuklara kız, erkek olan çocuklara oğlan denir. Çocukluğun keşfi 1620 tarihli bir tablo tarihçi Philippe Aries in çalışmaları, Orta Çağ boyunca, çocukluğun kendine özgü doğasının bilinmediğini ortaya koymuştur. Orta Çağ sanat tarihi, modern anlamıyla çocuk teriminin o dönem dünyası içinde hiçbir yeri olmadığını kanıtlamaktadır. Dönem resimlerindeki çocuklar, sıradan çocuk özellikleri göstermekten uzaktır. Yüzleri ve kas yapılarıyla, yalnızca küçük ölçekle çizilmiş birer insandırlar 1 Çocukluk yaşamın temel bir aşamasıdır ve etkisi tüm yaşam boyu devam eder. Uluslar arası Çocuk Hakları Konvansiyonu ICRC(International Convention for the Rights of the Child) çocuğu, 18 yaşını doldurmamış, haklara sahip bir birey olarak tanımlamakta ve tanım kapsamına gençleri de almaktadır. Genellikle çocuk, kendisine bakılan ve korunup kollanan edilgen bir varlık sanılır. Oysaki çocuklar toplumda etkin rol oynayan insanlardır. Çünkü çocuklar bir yandan kendi gelişimlerini gerçekleştirirken aynı 1 http://www.yenibilgiler.com/tag/cocuk-nedir (Erişim tarihi: 22.10.2010) 8

zamanda varlıkları ile ailelerinin, toplumun ve ülkenin büyüyüp gelişmesine katkıda bulunurlar. 2 Türk Ceza Kanunu un 6. maddesinde de Çocuk deyiminden henüz 18 yaşını doldurmamış kişi anlaşılır demektir. Çocuk Koruma Kanunu nun 3. maddesinde de Çocuk; daha erken yaşta ergin olsa bile 18 yaşını doldurmamış kişidir şeklinde bir tanım yapılmaktadır. 3 Çocuklara uygulanan kanunlar çerçevesinde daha önce rüşt yaşına erişilmedikçe on sekiz yaşını bitirmemiş kişiler çocuk olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım Türk Medeni Kanunu nda kullanılan küçük kavramını kapsamaktadır. 4 A1.1.ÇağdaĢ Toplumda Çocuk Çocukluğun önemsiz bir geçiş dönemi olarak görüldüğü ve söz konusu dönemde takılıp kalınması için bir neden bulunmadığının düşünüldüğü 17. yüzyılda yeni bir adet ortaya çıktı. Modern dönemde her aile, evlerinde çocuklarının portresini bulunduruyordu. Daha sonraları da devam edecek ve fotoğrafın çıkışıyla birlikte halka mal olacak bu alışkanlık, başlamakta olan ve puerro-centrisme (çocuk merkezciliği) varan dönüşümün belirtisidir. Bu dönüşümün en önemli alanlarından biri de eğitimdi: Toplum, kendini geçmişe ve geleneklere olan saygıya göre değil, bir şeyler bekleyebileceği geleceğe göre belirlemeye başladıkça gelişim süreci daha çok önem kazandı. Ve sürüp gitme mantığına boyun eğmekle yetinmediklerinden dolayı, bu süreci nitel olarak farklı düşündüler. Sürüp gitme mantığı denetim altına alındıktan sonra, bireyin hayal edebileceği ama asıl kesin olarak tanımayacağı bir geleceğin, en iyi başarı şansıyla karşılayacak şekilde donatılması amaç halini aldı. Böylece çocuk yetişkinler toplumun umutlarını, düşlerini aynı zamanda yoksunluklarıyla kaygılarını beslemeye başladı. Oluşum halindeki yeni çocuğun imajı, kendi oluşum amaçlarının ve araçlarının sorunlaşmasıyla gelişti: eğitim modern toplumların sonsuz- görevi olarak ortaya çıktı. 2 Topçu, Sedat,2009, Silinmeyen İzler Çocuk, Genç ve Engellilerin İstismar ve İhmali, Ankara,Phoneix Yayınevi 3 http://www.maxihayat.net (Erişim tarihi: 30.10.2010) 4 www.canakkaleram.gov.tr (Erişim tarihi: 17.10.2010) 9

Modern çocuk tasarımının oluşumu, birey kategorisinin doğuşundan ayrılamaz. Eğitim pratiği içinde bu, kolektif güçlüklerin yaşandığı yer olan öğrenim kurumu ile hedeflenen bireysel özerklik arasında bir gerilim yaratacaktı. Modern pedagojik düşüncenin özelliği olan bu gerilim; ihtiyaçları, yetenekleri, çocuk bireylerin oluşum halindeki tekil öznelerin-kendilerini ifade etme ve açılımlarını eğitim sürecinin merkezine yerleştiren Kopernikçi yön değişimi içinde açıklanır. Bu yön değişimi, her öğretim oluşumunda bulunması gereken kolektif güçlükleri kapsama eğilimindedir. Çağdaş çocuk tasarımı anlam belirsizliğini içerir ve güçlük çıkarır. Bir yandan çocuk olmak, eksiksiz bir birey olmamaya eşdeğerdir; bu çocuğun dışa açılması ve eğitim alması gerekliliğinin temelini oluşturur. Öte yandan bu yeni alışılmadık imaj açısından ele alındığında, eğitimin temsil etmek zorunda olduğu öz şu sorunsala dayanmaktadır: yüzünü gerçeğe çevirmiş bir dünya içinde kendinin öğrenim alma açısından yeterli olmayacağına göre çocuk yetişkinliğe geçmeyi en kısa zamanda öğrenmek ve uygulamaya başlamak zorundadır. Düzenlerini insan ilişkilerinin bir sonucu olarak gören çağdaş toplumlarda çocuk ve çocuk eğitimi, sorumluluğunu kamunun üstlendiği sivil kazanımlar haline almıştır ve toplumun geleceği bu sivil kazanımların gerektiği gibi yerine getirilmesine bağlıdır: Şunu da eklemek gerekir ki kendini yeniliğe adamış toplum tipinde, eğitim için, bütünüyle biçimsel olmayan herhangi bir amaç saptamak neredeyse olanaksız bir hale gelmiştir. Hem insanın kendisi hem de her türlü eğitim girişiminin üstlenmesi gereken amacı tanımlayan (değişik ve önceden kestirilemeyen olaylar) bireyin yapıcı yetisi üzerinde kendini gösteren, geçmişteki örnekleriyle belirsiz bir gelecekte olabileceğinden çok daha serbest ve bağıntısız olan özerklik kavramı ne ifade etmektedir? 5 A2) ÇOCUKLUK ÇOCUKLUĞUN DÜNÜ VE BUGÜNÜ Batı da ortaçağ (altıncı yüzyıl ve on beşinci yüzyıl ) boyunca çocukluk insan yaşamının kendine özgü bir dönemi olarak görülmüyordu; bebeklikten çıkan çocuğun minyatür bir yetişkin olduğu kabul ediliyordu; çocuğun incinebilirliği bilinse bile ayrı ve farklı bir 5 http://www.delinetciler.net/forum/cocukca-cocuklara ait-tum-konular/67916-cagdastoplumda-cocugun-yeri.html (Erişim tarihi: 03.11.2010) 10

çocukluk olduğu görüşü yoktu. On altıncı yüzyılda Protestanlığın doğuşuyla birlikte çocuk anlayışı da değişmeye başladı. Çocuk yetiştirmenin etkili yolu olarak ana babalara bedensel ceza uygulamaları tavsiye ediliyordu; bununla birlikte sevgi ve sevecenlik de eksik değildi. On yedinci yüzyılda Aydınlanma felsefesi insanın yüceliği ve saygınlığı anlayışını getirdi. İngiliz Filozofu John Locke (1632 1704), Püriten ahlakın ilk günah anlayışına karşı çocukların özde şeytan olmadıkları görüşünü savundu. Daha sonra psikolojide davranışçılığın temeli olacak yaklaşıma göre çocuklar doğdukları anda boş bir zihne sahiptirler ( Tabula Rasa ), kişilikleri sonraki deneyimlerle oluşur; ana babalar dikkatli bir eğitimle çocuklarını istedikleri gibi biçimlendirebilirler. Böylece eğitim felsefesinde çocukların şiddet aracılığıyla değil iyilik ve sevecenlikle eğitileceği anlayışı egemen oldu. Locke a göre gelişim süreklidir, yetişkine benzer davranışlar ana babanın eğitimiyle derece derece kazanılır. Locke, psikolojide temel bir sorun olan doğa/kazanım tartışmasında kazanımdan yanadır; böylece çocuğu edilgen bir varlık olarak görür, yetişkinin ve çevrenin gücüne teslim eder. Buna karşılık bütün modern kurumlar çocuğu etkin, kendi gelişimine katkıda bulunan, gelişen bir kişi olarak görürler. Bu çağdaş görüş daha çok Fransız filozofu Jean Jacques Rousseau (1712 1778) felsefesinden destek almaktadır. Günümüz psikolojisi evre ve olgunlaşma gibi iki temel kavramı Rousseau ya borçludur. Rousseau ya göre gelişim, doğanın çizdiği bir plan içinde evrelerden geçerek kesikli bir biçimde ortaya çıkar. Rousseau nun çocuk merkezli felsefesinde yetişkinin rolü gelişimin her evresinde çocuğun gelişimlerini karşılamaktan ibarettir. Çocuk evrelerden geçerek olgunlaşır, gelişimini kendi içsel güçleri belirler; dolayısıyla çocuk yetişkinden farklı biriciktir. Geçmişte eğitim felsefesinden günümüzde gelişim psikolojisine kadar çocukla ilgili bütün alanlarda egemen olan bu tablo çocuğa yönelik kurumsal ve uygulamalı çalışmaları her zaman bir ölçüde etkilemiştir. Bu etkileri çocukluğun tarihinde, çocuk sosyolojisinde, gelişim psikolojisinde görmek olanaklıdır. Çocukluğun Tarihi Batı da çocukluğun tarihi bir bilim dalı olarak Philippe Aries in çalışmalarıyla 1960 ta Fransa da başlamış, sonra Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere de hızla gelişmiştir. Ancak çocukluğun tarihi üzerinde çalışan herkes tarih bilim dalından gelmediği gibi, çalışmaların hepsinde tek bir yöntembilim de söz konusu değildir. Çocukluğun tarihine 11

katkıda bulunan bilim dalları çok çeşitlidir: Nüfusbilim, dilbilim, antropoloji, aile tarihi, kadın tarihi, eğitim tarihi, sanat tarihi, tıp tarihi, din tarihi, iş tarihi, psikolojik tarih, zihniyet tarihi vb. Çocukluğun tarihi birçok ülkede çalışılmakla birlikte bu çalışmaları genel tarihle bütünleştirmek yine sadece Fransa, İngiltere ve Birleşik Devletler de olanaklı olmuştur. Öte yandan, toplumsal çocukluğa ilişkin tarih araştırmalarının gelişimini etkilemiş olmakla birlikte, çocukluğun tarihi toplumsal tarihe doğrudan bağlı değildir. Aries in çalışmaları sadece çocuğun tarihi için değil, aile, kadın, nüfusbilim, eğitim, sosyal refah tarihçileri için de kaynak oluşturmuştur.(hiner ve Hawes 1991) Tarih çocukluğun gelişimleri hakkında ya da geçmişte çocukluğun nasıl yaşandığı konusunda bize neler söylemektedir? Çocukluğun tarihi araştırmalarının öncüsü sayılan Aries (1973),1600 lere kadar ayrı bir çocukluk kavramının var olmadığını savunmaktadır.çağdaş Batı toplumu insan yaşamında çocukluğu ayrı, farklı bir dönem olarak görür ve bu özel dönemde çocukları sever, besler ve korur. Oysa ortaçağ boyunca çocuklar karşısında tamamen farklı bir tutum söz konusuydu.gerçi çocukların temel gereksinmeleri gideriliyordu, ama çocuklar bugünkü gibi özel bir ilgiyle korunmuyordu. Çünkü Aries e göre ortaçağda çocukluk duygusu (sentiment de l enfance) eksikti,çocuğu yetişkinlerden ayıran özellikler hakkında hiçbir şey bilinmiyordu.bu nedenle ortaçağda çocukların kendilerine özgü giysileri, besinleri, oyunları, oyuncakları yoktu.yetişkinlerin dilinde çocuğu anlatacak özel sözcükler bile yoktu. Çocuğun yedi yaşına kadar süren bir bebeklik dönemi vardı, çocuk bu yaştan itibaren doğrudan yetişkinlerin dünyasına giriyordu. Dolayısıyla ortaçağda çocuklar minyatür yetişkin olarak görülüyorlardı. Klasik çağlarda var olan çocukluk kavramı unutulmuştu; çocuğun yeniden keşfi için on altıncı yüzyılı beklemek gerekiyordu. Aries in bu süreksizlik tezi sonraki tarihçiler tarafından şiddetle eleştirilmiştir. Wilson (1980), Aries in en önemli yöntembilimsel yanlışının modern çocukluk anlayışına geçmişte aramak, bulamadığı için de çocukluğu yok saymak olduğunu belirtir.aynı eleştiriye Pollock da (1993) yapar. DeMause (1974) bu sorunun geçmişe ilişkin tarihsel ilişkin tarihsek kayıtların çok az olmasında doğduğunu ekler.bütün bu eleştiriler karşın James (2001),Heywood (2003) gibi yazarlar, Aries in görüşlerinin genel çerçevesinin - çocukluğun bilimsel ve kültüre olarak tarih içerisinde yapılandığı düşüncesininöneminin hala koruduğunu vurgularlar. Corsaro (1997), yeni çocuk sosyolojisinde olduğu gibi yeni çocukluk tarihinde de odak noktasının çocukların yetişkinlerle ve 12

birbirleriyle ortak eylemler üzerinde olduğunu açıklamaktadır. Corsaro ya göre Aries, Demause, Pollock gibi tarihçilerin yaklaşımlarında yetişkinlerin çocukluk anlayışlarını, çocuklar karşısındaki duygularının, çocuk yetiştirme yöntemlerini araştırmak ve anlamak söz konusuydu. Oysa yeni çocukluk tarihi çocukları ve ergenleri geçmişin toplumlarında etkin aktörler olarak görür ve araştırır. Bu yaklaşımda önemli olan, çocukların kendi kültürlerini yaratarak toplumun ürünlerine ve değişimine etkin olarak katkıda bulunduklarının saptamaktadır. Türkiye de Çocukluk Türkiye de modernleşme sürecinin incelenmesinde çocukların ve çocukluğun tarihsel bağlamda da güncel olarak da ihmal edildiği söylenebilir. Başta da belirttiğim gibi, bunun temel nedeni aslında çocukluğun Türk bilim dünyasında genel olarak dikkate alınmaması ya da marjinal bir konu sayılmasıdır. Sözgelimi, Türkiye de son yıllarda artan yoksulluk araştırmalarında çocuğa hemen hemen hiç yer verilmemesi dikkati çekmektedir; bunun gibi, modernleşme incelemelerinde de çocuğun adı geçmemektedir. Çocukluğun tarihi ise, Türkiye de akademik tarihçilerin pek ilgilenmediği bir alandır. Oysa Hiner ve Hawes (1991), Bugün tarihçiler geçmişte çocukların sınıfların yeniden üretilmesinde, kültürel aktarımında, siyasal istikrarın sürmesinde merkezi bir yol oynadıklarını anladılar. (2) diyerek çocukluğun tarihsel önemini vurgulamaktadır. Türkiye de çocukluğun tarihini çalışmakta karşılaşılan en önemli sorun kaynak sorunudur. Batı dan farklı olarak Türkiye'de çocukla ilgili olarak yeterli tarihsel kayıt,bilgi ve belge bulmak son derece güçtür. Bu güçlüğü aşmanın yollarından biri, biyografi, otobiyografi, anı, günlük gibi yayınlardaki çocukluk dönemi kayıtlarını incelemek olabilir. Batı da da örneğin Pollock (1993) gibi araştırmacıların bu yola başvurduğunu biliyoruz. Anıların incelenmesiyle ilgili yöntembilimsel sorunları bir yana koyarsak, anı literatürünün zengin bir bilgi kaynağı olduğunu, dönemlerine ilişkin diğer bilgi kaynaklarıyla desteklenmesiyle daha da yararlı kılınabileceğini söyleyebiliriz. Türkiye de çocukluğun tarihine destek sağlayabilecek diğer tarih dalları içinde eğitim tarihi, edebiyat tarihi, kültür tarihi, tıp tarihi, ayrıca arkeoloji, etnografya, nüfusbilim vb. sayılabilir. İmparatorluk tarihi boyunca Osmanlı toplumunda çocuğa nasıl bakıldığını saptamak ve genellemeler yapmak neredeyse olanaksız görünmektedir. birlikte seyahatname ve anı yazarlarının gözlemlerinden çocuğa ilişkin ortak birtakım 13

özelliklerin saptanması olanaksız görünmektedir. Bununla birlikte seyahatname ve anı yazarlarının gözlemlerinden çocuğa ilişkin ortak birtakım özelliklerin saptanması olanaklıdır. Böyle üç özelliğin tarih boyunca süregittiği, hatta günümüze kadar geldiği görülmektedir. Bununla birlikte Türk toplumunda yaygın olarak gözlemlenen "çocuk sevgisi", diğer ikisi de evde, okulda, toplumda varlığı hiçbir zaman eksik olmayan "dayak" ve "ezberciliktir tir. Türk toplumunu "çocuksever" bir toplum olarak tanımlayan gözlemleri özellikle on dokuzuncu yüzyılda buluyoruz; buna karşılık dayağın ve ezberin tarihi çok daha eskilere dayanır. Dayak ve ezberciliğin bir çocuk yetiştirme ve ve eğitim yöntemi olarak tarih boyunca Türk toplumuna egemen olduğu söylenebilir; o kadar ki dayağı on beşinci yüzyıla ait bir kaynakta da, yirminci yüzyıla ait bir kaynakta da bulabiliyoruz. Nitekim Sakaoğlu (1998), 1929'da ilk kez kutlanan "Çocuk Bayramı"nda da dayak konusunun -hem de çocuklarca gündeme getirildiğini belirtmektedir: "İstanbul'da ki bu çocuk bayramının en ilginç ayrıntısı ise hala sahip çıktığımız 'eğitim geleneği' (!) dayak'ın tepebaşı müsameresinde, dört öğrenci tarafından 'münakaşa edilmesi' tartışılması olmuştur" (8).Türk toplumunun tarihinde "eti senin kemiği benim " sözünün kökeninin ve tarihsel gelişiminin hiç araştırılmamış olması büyük bir eksiklik sayılmamalıdır. Her üç olgunun da - sevgi, şiddet ve ezberçocukluğun tarihi açısından ne anlama geldiğini incelemek gerekir. Bu incelemeye göre Aries'in tarih tezinin genel kavramı olan " çocukluk duygusu " kavramını bu olgularda bulup bulamayacağımız sorusu ışık tutabilir.aries'e göre çocukluk duygusu çocuk sevgisi demek değildir, çocukluğun farklı olduğuna ilişkin bilinçtir.bu bilinci bu üç olguda bulmamız olanaklı görünmüyor; tam tersine, dayakla eğitilme ve ezberle paylaşıyorlar.buna karşılık Aries'in "çocukluğun masumluğu"adını verdiği -daha önce Montaigne'nin dile getirdiği - olguyu Osmanlı- Türk toplumunda bulabiliyoruz.çocukluğun masumluğu kavramı çocuğun doğuştan saf ve masum -aynı zamanda zayıf- olduğu inancının dile getirir; ancak çocuk hiçbir çağda tam olarak masum sayılmamıştır; ne kadar sevilirse sevilsin denetim altında tutulmak istenmesinin nedeni de budur.hasan Ali Yücel (1990),Osmanlı toplumunda ki eğitim anlayışını açıklarken bunu da ortaya koyar: "O devrin terbiyesinde korku hâkimdi.allah korkusu, padişah korkusu, anababa korkusu, hoca korkusu, polis korkusu,korkusu oğlu korkusu... Ezici bir hava şahsiyeti yok edici bir baskı!"(104). Benzer gözlemlere Ahmet Rasim (1987a), Refik Halit Karay (1996) gibi anı yazarlarınında rastlanır.yücel kendi 14

çocukluğunda çocukların iki şeyle korkutulduğunun belirtir:eskici Yahudiciler; çaycı, kâğıtçı İranlılar (bu iki grubunda çocukları kaçırdığı ve onlara kötülük yaptığı yaygın olarak anlatılıyor).ahmet Rasim çocukların "yasaklama ve korkutma" ile eğitildiğini belirterek korkunç varlıkları sıralar:cin, peri, dev, cadı, hortlak, evliya, hırsız. Ahmet Rasim "hoca" ya duyulan korkuyu da "saygıdeğer bir korku! Ama korku!"(26)diye niteler. Karay da, "Korkutmak... İşte terbiyenin temel taşı! "der ve dönemin korkutucu varlıklarının açıklar: Umacı, hamam anası, çarşamba karısı,gulyabani(hayalet), kesik baş, cin,peri, cadı, şeytan, evliya gibi hayali tiplere; Padişah, zaptiye, cellât, zindancı, bekçi baba, sokakta gezen meczuplar, babası tutan zenciler, tımarhaneden boşanan deliler ilave edilince; çocuk için dünya üzerinde anasının, dadısının eline yapışmadan serbest adım atma imkânı yoktur" Anılardan çıkan bu tabloda söz konusu dönemlerde çocukluk duygusunun olmadığı kolayca söylenebilir; çünkü aynı korkular yetişkinler için de söz konusudur. Aries'in ortaçağda çocuğun "minyatür yetişkin ''sayıldığına ilişkin saptamasına 1865 doğumlu Ahmet Rasim'de de rastlanması bu nedenle şaşırtıcı değildir: "Çocukluk deyip geçmeyin... Büyüklük onun fotoğraf agrandismanlarının andıran bir simgedir". Nitekim on dokuzuncu yüzyıldaki modernleşmeye gelinceye kadar Osmanlı toplumunda çocukların çağlar boyunca yetişkinlerle aynı giysileri giymeleri de çocukluk bilincinin olmadığının kanıtı sayılabilir( bkz. Şehsuvaroğlu 1961,Yerasumos 1994). Ancak bütün sorun, Batı kaynaklı bu bilgilerin Osmanlı - Türk toplumuna birebir uygulanıp uygulanamayacağında düğümlenmektedir. Batı'da da, Türkiye'de de çocukluk bilinci tarih içinde yavaş yavaş gelişmiş, ne var ki Türkiye'de modernleşmenin gecikmesi nedeniyle bu oluşum geç kalmıştır. Modern- öncesi toplumlar birbirlerine ne kadar benziyorlarsa, modernleşmeyle birlikte yolları hemen ayrıldığı için bir o kadar da farklılaşmışlardır(bu nedenle Aries, yirminci yüzyıldaki Müslüman bir toplumu tanımanın on yedinci yüzyılın ahlak reformundan önceki Avrupa sının daha iyi anlamayı sağlayacağının bile söyler). Başka bir deyişle, Batı'da on altıncı yüzyılda başlayan değişim Türkiye'de ancak on dokuzuncu yüzyılda filiz vermeye başlamıştır. Türkiye'de bu gelişimi ilk fark eden yazarlardan biri Ahmet Tanpınar'dır. 1991 doğumlu Tanpınar ( 1996), "çocuk asrımızın bir keşfidir "diyor: "Filhakika düne kadar biz çocuğa 15

sadece büyün küçüğü, eksiği,yetiştirilmesi lazım geleni diye bakardık. Bugün ise çocuğu ve çocukluğu kendi başına bir mesele ve alem gibi almaya başladık." SONUÇ Türk toplumunun çocukları sevdiği eskiden beri söylene gelmiştir. Buna karşılık Türk toplumunda çocuklara gereken ilginin gösterilmediği, yardımın ve desteğin sağlanmadığını da her zaman belirtilmiştir. Bugünün Türkiye'sinde çocuk nüfusunun en az dörtte birinin zor koşullarda olduğu araştırmacılar tarafından vurgulanmaktadır. Bu iki gözlem -sevgi ve ihmal -arasındaki çelişkiyi açıklamak gerekir. Ne kadar seviliyor olurlarsa olsunlar, çocukluğun tarihi Türkiye'de çocukluk bilincinin geçmişte de, günümüzde de eksik olduğunu bize göstermektedir. Başka bir deyişle, Türk halkı bugün bile çocuk hakkında doğru ve yeterli bir bilgiye sahip değildir, Türk toplumu çocuklar için bilimsel projeler geliştirmekten uzaktır. Başarılı bazı uygulamaların henüz çocukların çok azına ulaştığı, devlet katında genel bir çocuk politikasının oluşturulmadığı, toplumda çağdaş bir çocukluk anlayışının yaygınlaşmadığı açıktır. Henüz çocukla ilgili bilim dalları arasında bir yakınlaşmanın sağlanmadığı, çocuğa yönelik çalışmaların eşgüdümlenmediği de görülmektedir. Kısaca söylemek gerekirse,türk toplumu geçmişte olduğu gibi bugün de çocukları sevmekte, ama çocuklara yönelik çalışmaları, uygulamaları, hizmetleri genellikle ihmal etmekte, geciktirmekte ya da bütünleştirememektedir. Bu sorunun çözümünü sağlayacak kurumsal çabaların başında, psikoloji, sosyoloji, tarih ve felsefe arasındaki ilişkilerin bir an önce kurulması gelmelidir. 6 B)TACĠZ B.1. Kavram Olarak Taciz B.1.1. Çocukları Bekleyen Sinsi Tehlike: Taciz 6 Onur, Bekir, 2007, Çocuk,Tarih ve Toplum, 1. baskı, Ankara, İmge Kitabevi 16

Çocuklara yönelik cinsel taciz dendiğinde, birçok anne-babanın yüreği ağzına gelir. Zira taciz, insan yaşantısını değiştirmesi açısından bakıldığında, cinayetten sonraki en ağır suç olarak kabul edilmektedir. Küçük bir çocuğun cinsel tacize uğraması karşısında, büyük bir infial yaşamayacak hiçbir vicdan sahibi kişi olamaz. Özellikle anne-babaların bu konudaki öfkesi ve hassasiyeti, hiçbir suç karşısında olamayacak kadar büyük bir nefrete dönüşür. Yakalanmış bir tacizcinin, yaşamasının doğru olmayacağı, onun, ya ömür boyu hapse atılması ya da hemen öldürülmesi lazım geldiği konusunda birçok anne-baba aynı hisse sahiptir. Özellikle, kendi çocuğu tacize uğramış bir anne-baba, tacizciye ölüm cezası haricinde verilecek hiçbir cezayı kabullenme isteğinde değildir. Ve hatta ölüm cezası bile kendi acılarını dindirmeye yetmeyecektir. Gerek anne-babada ve gerekse toplumda bu denli infial oluşturan taciz hakkında yol gösterici yeterince kitap var mıdır? Ne yazık ki, böylesine hayati öneme sahip bir sahada yazılmış eser sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Çocuklara yönelik cinsel tacizler hakkında elde yeterince kaynak bulunmamasının iki temel sebebi vardır. Bunlardan birincisi, Türk toplumunun böylesi bir probleme hazırlıksız yakalanmış olmasıdır. Hazırlıksız yakalanılan bu sorun karşısında ne yeterince uzman yetişmiş ne de problem üzerinde bilimsel çalışma yapılacak bilgi bankaları ve veri tabanları oluşturulmuştur. Böylesi bilgi kıtlığı çekilen bir sahada, kitap yazmak, başlı başına bir sorun olduğu için, bu probleme parmak basılmaya da çekinilmiştir. Hâlbuki Batı Avrupa ülkeleri ve Amerika, çocuklara yönelik cinsel tacizler konusunu çok daha önceleri gündemlerine aldıkları için, bu ülkelerde veliler, sivil toplum kuruluşları ve uzmanlar yeterince bilgi donanımına sahiptirler. Veya en azından, bilgiye ulaşmak isteyenlere yönelik yeterince kaynak mevcuttur. Konu hakkında elde yeterince kitap bulunmamasının bir diğer nedeni ise, konunun hassasiyeti ve hâlâ tacizin bir tabu olarak kabul ediliyor olmasıdır. Çocuklara yönelik cinsel taciz hakkındaki haberler, yapılan konuşmalar ve bilgi paylaşımları vicdanları ciddi ölçüde yaralamaktadır. Böylesi bir suçu, insan vicdanı duymaya bile tahammül gösterememektedir. Ne konunun bir tabu olması ve duyulmasının bile vicdanları kanatması ve ne de konunun ele alınışındaki zorluklar, yaşanılan gerçekleri değiştirmiyor. Çocuklara yönelik taciz günümüzün bir gerçeğidir ve neredeyse her evi tehdit edercesine bir gölge gibi anne-babanın peşinde dolaşmaktadır. Adalet Bakanlığı verilerine göre 17

1992 2007 yılları arasında Türkiye de 21.000 çocuk tacize(tecavüze) uğramış durumdadır. Resmi kayıtlara geçen bu rakam sadece ortaya çıkarılmış ve adalete teslim edilmiş rakamları yansıtmaktadır. Hâlbuki unutulmaması lazım gelir ki, ortaya çıkmış taciz olayları, yaşanılan taciz olaylarının sadece onda biri kadardır. Ve daha da ötesi, ortaya çıkmış taciz olaylarından da ne yazık ki, sadece binde biri adalete yansımaktadır. Çocuğun, gelecekte isminin taciz ile beraber anılmamasını isteyen anne-baba yaşanmış taciz olayını etrafa duyurmaktan çekinmekte, olayı mahkemeye intikal ettirmenin bir yarar sağlamayacağını düşünmektedir. Buraya kadar izah etmeye çalıştığımız gerçekler sadece fiziksel taciz ya da başka bir deyimle, tecavüz ile ilgilidir. Hâlbuki taciz sadece fiziksel boyutta yaşanmamaktadır. Fiziksel taciz, bütün taciz içinde çok küçük bir bölümü oluşturmaktadır. Bu rakamlara bir de Duygusal cinsel taciz eklendiğinde, taciz rakamının ne kadar büyüyeceğini ve toplumun bütün katmanlarını nasıl direk ilgilendireceğini anlamak zor olmasa gerek. Taciz Nedir? Genel kabul görmüş tanımlamaya göre taciz, istenmediği hâlde, cinsel çağrışım içeren her türlü, söz, fiil ve işaretlerin kullanılmasına verilen addır. Ancak bu tanım, çocuklara yönelik cinsel tacizler konusunda yeterli değildir, zira hiçbir taciz olayında isteme, istememe den bahsetmek mümkün değildir. Taciz, böyle tarif edilirse, suçlu için bir bahane kapısı açılmış olur. O hâlde, çocuklara yönelik cinsel tacizi şu şekilde tanımlamakta fayda vardır: Cinsellik içeren, her türlü söz, fiil ve materyallerle bir çocuğa yakınlık kurmaya çalışmak, çocuklara yönelik cinsel taciz kapsamına girer. Bu açıdan bakıldığında, çocuklara yönelik cinsel tacizleri iki kategoriye ayırmakta fayda vardır: 1- Duygusal taciz 2- Fiziksel taciz 18

Duygusal Taciz Nedir? Çocuğun duygularının cinselliğe alet edilerek taciz edilmesidir. Bu örneğin, çocuk ile cinsellik içeren konuşmalar, cinsellik öğeleri taşıyan fıkralar anlatma şeklinde olabilir. Bir yetişkinin(eğiticilik maksadı dışında) cinsellik öğeleri taşıyan konuları bir çocuk ile konuşması duygusal taciz kapsamına girer. Çocuğun görebileceği yerlere, cinsellik içeren resimlerin asılması, yazılı veya görüntülü olarak çocuğa cinsel içerik taşıyan mesajların verilmesi, filmler izlettirilmesi, çocuğun kıyafetsiz olarak seyredilmesine izin verilmesi duygusal tacizdir. Bununla birlikte, söz olarak cinsellik içermese de, mana olarak cinsellik taşıyan, çocuğa yönelik iç çekme, dudak ısırma v.b. gibi davranışlar da duygusal taviz kapsamında yer alır. Fiziksel Taciz Nedir? Taciz denildiğinde genellikle ilk akla gelen şey fiziksel taciz lerdir. Fiziksel tacizler, cinsel içerik taşıyan dokunmalar da dâhil olmak üzere, sonucu tecavüzle biten saldırganlık arasındaki bütün davranışları içerir. Taciz ve Rakamlar Şöyle ki; dünyada yaklaşık olarak 6 milyar 55 milyon insan yaşamakta, bunların 2 milyar 850 milyonu 0 18 yaş arası çocuklardan oluşmaktadır. Bu çocuklardan her yıl yaklaşık olarak 2 milyonu, kendi babası yaşındaki kişilere cinsel tatmin aracı olarak satılmaktadır. Özellikle, Tayvan, Filipinler, Tayland, Vietnam, Kamboçya, Endonezya, Rusya, Romanya, Polonya gibi ülkeler, çocukların para karşılığında, her türlü cinsel tacizine izin verildiği ülkeler arasında yer almaktadır. Kartopu Efekti 19

İnternet üzerindeki her türlü sitenin kullanıma açık olmasını haber almada ve internet kullanımında bir özgürlük olarak değerlendirilse de, bu türden sitelerin insan psikolojisindeki etkisinin kartopu efektine dönüşme ihtimali oldukça yüksektir. Bir dağın tepesinden bırakılan küçük bir kartopu, dağdan aşağı yuvarlanırken nasıl ki çığa dönüşür ve durdurulması imkânsız bir hale gelir, cinsellikte sınırları aşmaya çalışmak da tıpkı bunun gibidir. İnternetteki bu tür siteleri ziyaret eden herkes başlangıçta tacizci olmasa da, Temel Davranış Refleksleri nin kırıldığı bir gerçektir. Temel davranış refleksi kırılmış insanlardan oluşan sosyal hayat zaten birçok anormal davranışı körüklemeye adaydır. Temel davranış refleksi kırılmış birinin, cinselliğe bakışı ve olayları analiz edişi, kendisi tacizci olmasa da, tacize niyet eden kişilere zemin hazırlayıcı nitelik taşıyabilir. Tehlike Nerede Kimse Bilmiyor Cinselliğin yanlış empoze edilmemesinin, ne yazık ki doğal sonucunun, çocuklara yönelik cinsel tacizler olduğunu artık görmemiz gerekmektedir. İnsan vicdanının kabullenmekte zorluk çektiği tacizin ise kimin kapısını çalacağını önceden kestirmek hemen hemen imkânsızdır. Artık, sokağa açılan her kapının önünde bir tacizci olabileceği gerçeğini hiçbir ana baba unutmamalıdır. Böylesi bir tehlike, her an her bir aileyi tehdit edebilecek boyuta geldi ise, anababaların, çocukların teslim edildiği öğretmenlerin ve çocuklarla muhatap olan herkesin, tacize karşı çocukları eğitmenin bir lüks olmaktan çıktığını, bir zorunluluk hâlini aldığını bilmesi gerekiyor. 7 Cinsel Çocuk Ġstismarı: Çocuğun kendisinden en az 4 yaş büyük bir kişi tarafından cinsel haz alma amacıyla zorla ya da ikna edilerek cinsel etkileşime maruz bırakılmasıdır. Cinselliği kışkırtan konuşmalardan, cinsel organ 7 Güneş, Adem,2008, Anababaların Korkulu Rüyası: Çocuklara Yönelik Taciz, İstanbul: Sistem Yayıncılık, 15. syf. 20

teşhirciliği, çocuğu cinsel ilişki ya da pornografi yapmak, tecavüz ya da enseste kadar değişen eylemler 8 Çığlımı Duymadınız mı? Son yıllarda yapılan çalışmalarda üzerinde birleşilen çalışmalara göre ensest cinsel istismar; birbirleri ile evli olanlar dışındaki aile üyeleri arasında sözlüsözsüz, fiziksel, görsel her türlü, erotik davranıştır. Ensest için kabul edilen taciz, taciz edenin cinsel uyarılması ve tatmini için kız ve erkek çocuğa veya gence yönelmiş her türlü fiziksel ya da fiziksel olmayan davranış içerir. Taciz edenin kim olduğu konusunda ise temel kriter kan bağı değildir. Kan bağı olan baba, anne, ağabey, abla, amca dayı, teyze, hala, dede gibi akrabalara ek olarak, çocuk veya gencin üzerinde anne-babası gibi otoritesi ve saygınlığı ola n geniş bir akraba ve hısım grubu ensest tanımında taciz edenler arasında sayılır.cinsel saldırının türleri dokunma, okşama, öpme, tecavüz, porno film seyretme ve çıplak fotoğraflarını çekmeye kadar uzanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü nün 2020 yılında yayınladığı rapora göre, 150milyon kız ve 73 milyon erkek çocuk 18 yaşından önce cinsel ilişkiye zorlama veya diğer cinsel şiddet türüne maruz kaldığının söylemiştir. Bu konu ülkemizde de sayısal verilere ulaşmak, hem ensestin mağdurlar tarafından gizlenmesi hem de resmi kayıtlarının olmaması nedeniyle mümkün olmamakta. Psikolog Ufuk Sezgin in ensest olgularıyla yaptığı çalışmada, kliniklere gelen vakalarda saldırganların yüzde 57 sin,n öz babalar, yüzde 4 ün öz ağabeyler,yüzde13?ünün yakın akrabalar ve yüzde 26?sının ikinci dereceden akrabalar olduğu görülmüştür. Feminist yazar Judith Butler, tamamına yakın erkekler tarafından yapılan bu saldırıları cinsel istismarın bir cinsiyeti vardır ki, bu erkektir diye ifade etmiştir. Saldırganlar Kimdir? Cinsel istismarın düşük sosyo kültürel çevrelerde yaşandığı düşüncesi yaygın olarak ileri sürülmüş, ancak birçok çalışma bu düşünceyi doğrulamamış ve ensestin her çeşit sosyo ekonomik ve kültürel çevrede yaşanmakta olduğu ortaya 8 Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası, Cinsel Taciz Paneli,2004,Ankara, Demircioğlu Matbaacılık, 14. syf 21

çıkmıştır. Uzmanlar ensestin sadece yoksul çevrelerde var olan bir durummuş gibi gözükmesinin temelinde, düşük gelirli ailelerin toplumun geneline oranla fazla olmasına bağlamaktadır. Ekonomik gücün ensestin gizlenmesinde en önemli faktörlerden biri olduğunun da söylemektedir. Saldırganların normal insanlardan farklı, ruh hastası, alkolik oldukları gibi bir düşünce kamuoyunda ve profesyonel çevrelerde uzun süre hâkimdi. Fakat bu görüş toplumsal tarama ve klinik çalışmalarla doğrulanmıştır. Bakıldığında neredeyse bütün saldırganların doğru ve yanlışı ayırabildikleri, görünüm ve davranışlarının diğer insanlar gibi oldukları, iş sahibi ve topluma saygılı oldukları, zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz, anne- baba, başarılı- başarısız, her meslek, ırk ve etnik gruptan olabildikleri görülmüştür. Bu da istismarcıların çoğunun düşünülenin aksine ağır psikiyatrik hastalığı olan kişiler olmadığını göstermektedir. Denizli, Mardin ve Siirt te tacizciler toplumda saygınlığı olan erkeklerdir. Gazeteci Hüseyin Üzmez ve Opera sanatçısı Ş.G taciz suçundan tutuklandılar. Medya Ġstismarcıdan Yana? Erkek egemen medyanın tavrı ise, reyting uğruna istismar konusundaki haberleri magazinleştirmekten ve tacizi normalleştirmekten öteye gitmedi ve gitmiyor. Dört kanının sunduğu Haydi Gel Bizimle Ol programında tacizci Hüseyin Üzmez in tahliyesini eleştiren Müjde Ar ve Aysun Kayacı ya, insan hakları savunucusu olarak geçinen Vakit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak Üzmez bu kez üzdü başlıklı köşe yazısında şöyle seslenmekten çekinmemiştir. Bunlar pornocu değil mi? Grup seks yapıp, ilişkiye giren lolita takımından değil sanki. Homoloğu, lezbiyenliği meşrulaştırmaya çalışanlar kendileri değil sanki. Dilipak Müjde Ar ve Aysun Kayacı yı aşağılayıp örtülü bir biçim de hemcinsine sahip çıkarken, bu görüşlerini okur kitlesiyle paylaşarak tecavüzcü erkek danışmasını en açık örneklerinden birini sergilemiştir. Üzmez davasında hatırlanacağı gibi her şey gün yüzü gibi ortadayken tacizci serbest bırakılmış, TV programlarına konuk edilmiş ve cinsel istismar meşrulaştırmaya çalışılmıştır. Cinsel istismar toplum nezdinde kabule teşvik edilmiş, adli tıp kurumunun 22

kararları açıkça tartışılmaya başlanmış, ancak kamuoyunun, sivil toplum kuruluşlarının ve kadın örgütlerlinin baskı ve protestolarıyla Üzmez yeniden cezaevine gönderilmiş. Dokunma Bana Çocuklar küçük oldukları için genelde yaşadıklarını ifade edemezler. Korkar, korkutulurlar. Rüşvet verilerek susturulurlar. Yapılan tacizin normal olduğu söylenir onlara. Yaşanan olaylar gösteriyor ki, cinsel taciz çocuğun en güvendiği kişiler tarafından gerçekleştirilir. Çocuk bu suçluluk duygusu içinde yetişkini mutlu etmek ister. Ancak büyüdükçe bunun sevgi olmadığını anlamaya başlar, aslında ne yaşadığının farkına varır. İşte o zaman çocukta travma başlar. Fakat tehditler ve baskılar yüzünden yaşadığı cinsel istismarı söyleyemez, sesini duyuramaz, bilince çıkaramaz. Çocuklar genellikle yaşadıkları bu durumu ilk önce anneleri ya da ablalarıyla paylaşıyorlar. Fakat anneler genellikle Olay ortaya çıkarsa namusumuz elden gider anlayışı ile olayı örtme yoluna gitmekte. Namus kavramı çocuğa bir tehdit olarak yöneltilir. İstismarı yapan yerine çocuk namus kıskancına alınır ve cezalandırılır. Bu cezalandırmalar ya çocukların öldürülmesi ya istismarcısıyla ya da başka biriyle evlendirilmesiyle de sonlanabilir. İstismara uğrayan çocuklar aile içinde aşağılanırlar, şiddet görürler ve bu duruma kendilerinin neden olduğu söylenir. Cinsel Ġstismarın Ġki Tanığı Var Çocuklarda yıkıcı travmalara yol açan cinsel istismar olaylarının çoğu kanıtlanamaz, cinsel istismarda görgü tanığı olur mu? İstismarcı başkasının önünde tecavüz eder mi? Tek tanık istismara uğrayan çocuğun kendisidir. Bu yüzden çocuğun durumu, davranışları önem kazanmaktadır. Fiziksel bulguların azlığına ya da varsa bile kısa sürede iyileşmesine karşın, bu travma gelecekte davranış biçimlerini etkileyecektir. Çocuklarda zedelenmiş cinsellik bir takım ipuçları verir. Çocuk cinsel konulara gereğinden fazla ilgi gösterir. Büyüyünce kendisi de istismara yönelebilir ya da bedenini satabilir. Bu çocukların, gelecek 23

hakkında olumsuz düşüncelere ve düşük benlik saygısına sahip olduğu saptanmıştır. Cinsel istismarın tüm etkileri damgalanma duygusu ile birleşince büyük bir soyutlanma duygusuna yol açabilmektedir. Bu duyguyu ilaç ve alkol alışkanlıkları, suç eylemleri ve fahişelik izler, birçok defa kişinin kendini yok etme isteği ve intiharı ile son bulabilir. İstismara uğramış çocuklarda bu sorunların bazıları görülebilir veya hiçbiri görülmeyebilir. Bu sorunlar istismarın açığa çıkmasından sonra haftalarca bazen de aylarca sürebilir. Çocuğun sorunlarının ne kadar süreceği, ailenin ve yakınlarının ona nasıl davranacağı ile ilgilidir. Alacağı psikolojik desteğin çocuk için hayati önemi vardır. Risk Her Yerde Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ayyuka çıkan ve üstü bir şekilde kapatılan taciz olaylarından sonra yaptığı açıklamada; bölgelere ve sosyal dokulara göre farklı sosyal risk haritalarının çıkarıldığını belirtmişti. Risk haritaları çözüm değildir. Risk her yerde! YİBO lardan, yurtlardan, ilköğretim okullarından, sokaklardan, hanelerden yükselen çığlığı sağır sultan bile duydu. Bu konunun çözümü üç ayaklı bir mekanizmanın işletilmesi ile mümkündür. Meslekler arası ve disiplinler arası bir çalışmayı gerektirir. Hukuk, terapi ve tedavi ardından koruma. Ne Yapılmalı? Türk Ceza Kanunu na göre çocuklarda şikâyet aranmıyor. Ayrıca cinsel saldırı suçlarında suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunacağı belirtiliyor. Beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin tespitler ise Adli Tıp Kurumu nda yapılıyor. Medyaya yansıyan olaylarda görüldüğü gibi raporlar hatalı verildiği gibi, inceleme için 1 yıldan önce gelmemesi ve Hukukta tutuksuz yargılanmak esastır ilkesine dayanarak yargılama devam ederken sanığı serbest bırakabiliyor. TCK da öngörülen cezaların genelde alt sınırdan verilmesi, yaş küçüklüğü vb. nedenlerle indirim yapılması, verilen cezaların 24

caydırıcı olmasına da engel olmaktadır. Ceza infaz kurumlarında da rehabilite edici herhangi bir düzenleme bulunmadığından, sanık aynı suçları tekrar işlemeye devam edebilmektedir. Bu nedenle cezalar üst sınırdan verilmeli ayrıca mağdurun ruh ve beden sağlığını daha da olumsuz etkileyeceğinden, bu tür yargılamalar en kısa sürede sonuçlandırılmalıdır. Ceza infaz kurumlarında istismarcılara yönelik rehabilite edici bir tedavi ve eğitim programı uygulanmalıdır. 9 B.2.TARĠHSEL OLARAK TACĠZ B.2.1. Çocuk Ġstismarının Kısa Tarihçesi Çocuk istismar ve ihmali tarih boyunca var olan bir insanlık gerçeğidir. Tarihin çok eski dönemlerinden itibaren bazı tıp bilginleri, çocuk bedensel istismarının farkına varmışlar ve yazdıkları eserlerde bu konuya yer ayırmışlardır. Bunlar arasında, çocuk hastalıkları alanında uzmanlığını Bağdat ta kazanmış olan İranlı Doktor Ibn-Zakariya-Rhazes (865 925), 900 yılında yazdığı Practica Peurorum adlı kitabında çocuk hastalıklarını anlatırken, çocuklara kasıtlı olarak vurulmasının bozukluklara neden olabildiğini belirtmiştir. Dr. Paulus Zacchias(1584 1659) ve Teoph Bonet in 17. ve 18. yüzyıllarda yayınlanmış tıp kitaplarında, çocuk istismarı konusunun yer aldığı görülmüştür. Fransız adli tıp profesörü ve patalog Auguste Ambroise Tardieu nün, bakıcıların kötü muamelesine uğramış çocuklar hakkında,1860 yılında yazılmış uzun bir yazısı bulunmaktadır. İngiltere de 19. yüzyılda çocuk işçilerin fakir aile çocuklarından oluştuğu ve bedensel istismar ve ihmalin, baskın olarak bu sınıfa ait ailelerin çocuklarında görüldüğü bildirilmektedir. Aynı yüzyılda, istismarın genellikle ileri derecede dezavantajlı sosyal sınıflara ait bir gerçek olduğu ve ağır derecede istismarın çok fakir ailelerde gözlemlendiği kaydedilmektedir. Bu konudaki öyküler, büyük İngiliz yazarı Charles Dickens in (1812 1870) eserlerinde canlı bir biçimde anlatılmaktadır. 9 Nermin,Kadın Emeği, sayı 6,Aralık/2010, üç aylık kadın dergisi 25

Geçmişte olduğu gibi günümüz dünyasında da çocukların istismarı tüm ciddiyetiyle sürmektedir. Bugün tüm dünyada çocuklar gelişimlerini, sağlık, mutluluk ve yaşamlarına yapılan kişisel saldırılar yanında, fakirlik, açlık ve savaşlar gibi, sosyal ve politik istismar koşulları altında yaşamaktadırlar. İstismar ve ihmalin, bilim adamlarının ilgisini çekmesi ve halkın dikkatine getirilmesinin tarihi sadece kısa bir zaman öncesinde, 1960 lı yıllarda gerçekleşmiştir. Özellikle gelişmiş uluslar, yıllar boyu çocuklara yapılan kötü muamelelere olağan olarak görüp göz ardı etmişler ancak son yıllarda, sanki günah çıkartmak istercesine konuya yoğun ilgi göstererek, sahip çıkmışlardır. Mary Ellen olgusu, çocuk istismarı gerçeğinin Amerikan toplumunun oradan da insanlığın dikkatine getirilmesini sağlamıştır. Ancak, çocuk istismarının bilim çevrelerinde tanınıp kabul edilmesi, radyoloji ve röntgen tekniğindeki, ilerlemelerle birlikte Dr. C.Henry Kempe nin yaptığı öncü çalışmaları sonucu gerçekleşmiştir. Dr. C.Henry Kepme, ABD de çalıştığı hastanede 1958 yılında Çocuk Koruma Ekibi oluşturmuş ve çalışma arkadaşları ile birlikte, 1962 yılında ÖRSELENMİŞ ÇOCUK SENDROMU konulu ünlü çalışmasını takdim etmiştir. Bu çalışma bilim çevrelerinde önce çocuğun bedensel istismarına ve daha sonra da cinsel istismarına büyük bir ilginin başlamasına ve çocuk istismarı gerçeğinin tüm dünyada kabul edilmesini sağlamıştır. Bu ilginin sonucu olarak, çocuk istismarı ve ihmali ile cinsel istismar ve ensest konularında önceleri olgu raporu niteliğinde yayınlar yapılmaya başlanmış. Çocuk istismarı hakkındaki ilk yayınların bilimsel niteliği sınırlığı olsa da bu yayınların toplumları bilinçlendirmeye olan katkısı ve izleyen yıllarda yoğun bilimsel çalışmaları yönlendirmeleri açılarından değerlidir. Bu gelişmelerin bir ürünü olarak 1970 li yıllardan itibaren, ABD nin her eyaletinde, çocuk istismarı ve ihmalinin bildirilmesini zorunlu kılan ve tedavisini öngören Walter Mondale Çocuk İstismarı Önleme ve Tedavisi Yasası (1973) çıkartılmıştır. Kempe vd.,1977 yılında Uluslararası Çocuk İstismarı ve İhmalini Önleme Derneği ni kurmuşlar ve aynı yıl Çocuk İstismarı ve İhmali Dergisi nin yayımını başlatmışlardır. İzleyen yıllarda tüm ülkelerde yapılan çalışmalarla bugün dünyada, çocuk istismarı ve ihmali hakkında ileri bilgi düzeyine erişmek olanaklı olmuştur. Kempe vd.,çalışmaları sonucu fiziksel istismara gösterilen ilgi,dikkatlerin çocuk cinsel istismarına yönelmesini de hazırlamıştır. Cinsel istismar, fiziksel istismara karşı gösterilen ilgi üzerinden 15 yıl geçtikten sonra, çocuk 26

istismarının bir biçimi olarak ele alınmaya başlanmıştır ve çocuk cinsel istismarı ile ilgili bilgilerimiz 1980 li yıllardan itibaren son 25 yıl zarfında toplanmıştır. Bu nedenle, çocuk cinsel istismarı ile ilgili literatürün sadece 15 20 yıllık bir geçmişi olduğu söylenebilir. Konunun sürekli gündemde kalması da eski cinsel istismar mağdurlarının çabaları ve konuya ilgi duyan bilim adamları ve feministler ile medyanın cesur ve ısrarlı girişimleri sonucu mümkün olmuştur. Dünyada ilk kez 27 Ağustos 1966 tarihinde Setockholm de (İsveç) çocuk fuhuşu ile mücadele amacıyla uluslar arası bir kongre toplanmış ve UNESCO(Birleşmiş Milletler, Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu), UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Formu),ILO(Uluslar arası Çalışma Örgütü) ve WOH(Dünya Sağlık Örgütü) gibi uluslararası kuruluşların temsil ettiği bu kongreye 130 ülkeden 200 den fazla delege katılmıştır. Günümüzde, çocukların fiziksel ve cinsel istismarına gösterilen ulusal ve uluslar arası düzeylerdeki ilgiler son yıllarda Türkiye de de yansımıştır. Türkiye de konum, televizyon ve basın vasıtasıyla halkın dikkatine getirilmiştir. Çocuk İstismarının ve İhmalinin Önlenmesi 1. Balkanlar. Kafkasya ve Orta Doğu Konferansı, 1993 yılında Ankara da toplanmıştır. Bununla birlikte, çocuk ve gençlerin istismarı, ülkedeki bir kısım duyarlı araştırmacı dışında, üniversitelerde ve başka eğitim ve araştırma kurumlarında ele alınan bir konu değildir. Toplumun konuyla ilgili olarak bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi için geç kalınmıştır ve kamu düzeyinde veya örgütsel ya da bireysel çalışmalara büyük gereksinim vardır. 10 ÇOCUK CĠNSEL ĠSTĠSMARININ TARĠHÇESĠ Çocukların cinsel amaçlarla kullanılmalarının geçmişi, bilinen tarihin çok eski dönemlerine kadar uzanmaktadır. İlk uygarlıklarda, yapılan savaşların çocuklara vahşi cinsel saldırılar için bir fırsat olduğu kaydedilmektedir. Demause nun(1990) tespitlerinden, yüzyıllar boyunca savaşlarda çocukların önce ırzına geçildiğini, sonra da öldürüldüğünü öğreniyoruz. Bu durum Ortaçağda da devam etmiş ve o dönemde bakireler, işgalci orduların askerleri için aranan kişiler olmuştur. Kaynaklar, Antikçağ da Yunan savaşçılarının henüz buluğa ermemiş tüysüz erkek çocukları ya himaye etmek için ya da sevgili olarak tutmak maksadıyla yanlarına aldıklarını bildirmektedir. O zamanların eski Yunanistan ında kendilerini eşcinsel ilişkiye bırakan 10 Topçu, Sedat, 2009, Silinmeyen İzler, Ankara: Phoneix Yayınevi, 52-55 27

erkeklerin aşağılanmaması nedeniyle, sevgili olarak tutulan genç erkeklerin daima edilgen bir rolde kullanıldıkları fakat yüksek sosyal statüden çocukların bu gibi muamelelere maruz kalmaktan kurtulma şansları olduğu bildirilmektedir. Örneğin, eski Roma da erkek çocukların ait oldukları yüksek sosyal statüyü simgelemek üzere boyunlarında bir altıntop taşıdıkları ve böylece onların istismar edilemeyeceğini anlayan istismarcıların kendilerine yaklaşamadıkları saptanmaktadır. Hiristiyanlığın gelişmesine koşut olarak, bu tür ilişkiler kınanmaya başlanmıştır. Ancak, Hiristiyanlığın genç erkekleri mastürbasyondan korumaya çalıştığı ölçüde eşcinsel ilişkilerden korunmak için bir çaba göstermediği de kabul edilmektedir. Oysaki İslam Dini eşcinsel ilişkileri yasaklamaktadır ve Kur an-ı Kerim de bu tür ilişkide bulunmaları nedeniyle Lut Kavmi nin tümüyle yok edilerek cezalandırıldığı bildirilmektedir. Ortaçağ da, Hiristiyanlık yasalarının 12 yaşından küçük kız çocuklarının evlenmelerini yasaklamasına karşın, yaşlı erkeklerle evlendirilen 10 yaşındaki kız çocuklarının sayısının hiç de az olmadığı saptanmıştır.16. yy da Floransa (İtalya) sokaklarının, fahişelik yaparak geçimlerini sağlayan kız ve erkek çocuklarla dolu olduğunu yazan tarihsel belgeler vardır. Bu belgelere göre, 18.yy da Londra da, çocuklarla cinsel ilişkide bulunmanın, zührevi hatalıklara iyi geldiğine inanılmaktaydı. Araştırıcılar, Londra nın ünlü mahkemesi Old Bailey de 1730 1789 tarihleri arasında ölüm cezası ile açılan tecavüz davalarında, mağdurların 4/1 nin 10 yaşından küçük çocuklar olduğunu saptamışlardır. Fransa da da 1858-1869 yılları arsında görülen tecavüz davalarında sanıkların 3/1 nin çocuklara tecavüzle suçlandıkları bulunmuştur. Kaynaklar, XVIII. yüzyılda erişkin ve çocuk arasındaki cinsel ilişkilerin, özellikle aynı cinsiyetle eşleşmenin Çin, Japonya, Afrika, Arabistan, Mısır ve Türkiye ile Hindistan ın bazı bölgelerinde yaygın olduğuna işaret etmektedir. 19. yy da, İngiltere ve Amerika da tarla ve fabrikalarda çalışan çocuk işçilere karşı pek çok cinsel suç işlendiğine ilişkin kayıtlar bulunmaktadır. O dönemde özellikle çocuk hizmetçilerin cinsel tecavüz için uygun bir hedef gibi görüldüğü ve bunun yetişkin bir fahişe olmanın bir yolu olduğu bildirilmiştir. Bu tarihsel olgu, ünlü İngiliz şair ve romancısı Thomas Hardy nin (1840-1928) Tess of the D Urbervilles adlı romanından, R. Polanski tarafından uyarlanan Tess filminde şiirsel bir anlatımla günümüze aktarılmıştır. Aynı yüzyılda, Amerika nın güneyinde köle kızların tecavüze ve zorla doğum yapmaya maruz bırakıldıkları; Londra da 12 yaşında iyi aileden gelen bakire bir kıza, fahişe olarak yüksek bir fiyat biçildiği ve yine 28