Fırat-Dicle Havzası Sınıraşan Su Politikalarının Evrimi: İşbirliği İçin Fırsatlar ve Tehditler

Benzer belgeler
T.C. DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

Avrupa Birliği Taşkın Direktifi ve Ülkemizde Taşkın Direktifi Hususunda Yapılan Çalışmalar

TÜRKİYE - ARJANTİN YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI İLE KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ ÇEVRE KORUMA BAKANLIĞI ARASINDA ÇEVRE ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASI

ISSAI UYGULAMA GİRİŞİMİ 3i Programı

Türk Dış Politikası ve Su

ORMAN VE SU ĠġLERĠ BAKANLIĞI

TÜRKİYE - POLONYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

Birleşmiş Milletler Asya ve Pasifik Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (UNESCAP)

Resmî Gazete Sayı : 29361

Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED), projelerin çevre ve sağlık üzerindeki etkilerinin belirlenmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlayan ve

TÜRKİYE - SUUDİ ARABİSTAN YUVARLAK MASA TOPLANTISI 1

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) GENEL SEKRETERİ SAYIN YOUSEF BIN AHMAD AL-OTHAIMEEN İN İİT. EKONOMİK ve TİCARİ İŞBİRLİĞİ DAİMİ KOMİTESİ (İSEDAK)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE İRAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDA ÇEVRE ALANINDA MUTABAKAT ZAPTI

İSTANBUL ATIK MUTABAKATI

3 Temmuz 2009 İngiltere Büyükelçiliği Konutu, Ankara Saat: 16:00. Çevre ve Orman Bakanlığı nın Saygıdeğer Müsteşar Yardımcısı,

SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ VE İHRACAT STRATEJİK PLANI

Bir Bakışta Proje Döngüsü

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN SINIRAŞAN SU KAYNAKLARI POLİTİKASINA ETKİLERİ

AESK ve Türkiye REX. Dış İlişkiler. Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi

TÜRKĠYE CUMHURĠYETĠ HÜKÜMETĠ ĠLE TUNUS CUMHURĠYETĠ HÜKÜMETĠ ARASINDA ORMANCILIK ve SU ALANINDA ĠġBĠRLĠĞĠ ANLAġMASI

GAP BÖLGESİ NDE TARIM VE TARIMA DAYALI SANAYİDE ENTEGRE KAYNAK VERİMLİLİĞİ PROJESİ

AVRUPA BİRLİĞİ SU ÇERÇEVE DİREKTİFİ VE BU ALANDA TÜRKİYE DE YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMALAR

Özet. Gelişen küresel ekonomide uluslararası yatırım politikaları. G-20 OECD Uluslararası Yatırım Küresel Forumu 2015

ULUSLARARASI ÇEVRE MEVZUATI

4. TÜRKİYE - İRAN FORUMU

Proje Faaliyetleri ve Beklenen Çıktılar

TÜRKİYE - İTALYA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇÖLLEŞME İLE MÜCADELE SÖZLEŞMESİ 12. TARAFLAR KONFERANSI (COP12) EKİM 2015 TARİHLERİNDE ANKARA DA YAPILACAKTIR.

Yükseköğretim Kurumlarımızın Mühendislik Fakültelerinin Kıymetli Dekanları ve Çok Değerli Hocalarım..

AVRUPA BİRLİĞİ ÇEVRE FASLI MÜZAKERE SÜRECİ

İKİLİ İŞBİRLİĞİ. çevre ve ormancılık alanında otuz üç (33) Ülke ile toplam otuz yedi (38) tane,

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu 28. Toplantısı. Yeni Kararlar

KAMU-ÜNİVERSİTE-SANAYİ İŞBİRLİĞİ (KÜSİ) FAALİYETLERİ

Karar -/CP.15. Taraflar Konferansı, 18 Aralık 2009 tarihli Kopenhag Mutabakatını not alır.

VİZYON BELGESİ (TASLAK) TÜRKİYE - MALEZYA STRATEJİK DİYALOG PROGRAMI Sivil Diplomasi Kapasite İnşası: Sektörel ve Finansal Derinleşme

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

MERİÇ NEHRİ TAŞKIN ERKEN UYARI SİSTEMİ

ÜLKEMİZDE SİBER GÜVENLİK

Tarımın Anayasası Çıktı

Piyasaya Hazırlık Ortaklık Girişimi

Türkiye de Stratejik Çevresel Değerlendirme: İhtiyaçlar, Zorluklar ve Fırsatlar

T.C AKDENİZ BELEDİYELER BİRLĞİ 2011 YILI ÇALIŞMA PROGRAMI

DIŞ EKONOMİK İLİŞKİLER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

LocRef. Yerel Yönetim Reformları Uluslararası Karşılaştırma. Yerel Yönetim Reformları Uluslararası Karşılaştırma. LocRef

b. Mevzuat Çalışmaları ( Yasa ve Anayasa çerçevesinde yapılması gereken mevzuat çalışmaları )

Güneydoğu Anadolu Bölgesi nde Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Kullanımı ve Enerji Verimliliğinin Arttırılması Projesi

Bu bağlamda katılımcı bir demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanındaki çalışmalarımız, hız kesmeden devam etmektedir.

G20 BİLGİLENDİRME NOTU

ULUSLARARASI KARADENİZ-KAFKAS KONGRESİ

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü. ENOFİS 05 Şubat 2009

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

Avrupa Birliğine Uyum Danışma ve Yönlendirme Kurulu Toplantısı

TÜRKİYE - FRANSA YUVARLAK MASA TOPLANTISI - 1

KAMU POLİTİKASI BELGELERİ

AKDENİZ EYLEM PLANI SEKRETARYASI (AEP)

GENEL HATLARI İTİBARİYLE ABD, AB VE TÜRK SU HUKUKU

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

Entegre Su Havzaları Yönetimi

7. Küresel Sahtecilik ve Korsanla Mücadele Kongresi (İstanbul, Türkiye)

DİASPORA - 13 Mayıs

7.ÇP Sosyo-ekonomik ve Beşeri Bilimler(SSH) Araştırmaları

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

ÇEVRE DENETİMİNDE KÜRESEL GÜNDEM VE EUROSAI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN DENETİMİ SEMİNERİ

Proje Önerileri Çağrısı

İSLAM ÜLKELERİNDE MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİM KONGRESİ SONUÇ DEKLARASYONU

ULUSAL HAVZA YÖNETİM STRATEJİSİ

HAVZA KORUMA EYLEM PLANLARI EYLEMLERİ

Küresel Çevre Yönetimi için Ulusal Kapasite Öz Değerlendirme Analizi

İKLİM MÜCADELELERİ. bu küresel sorunlarla yüzleşmede kilit bir rol oynayacak, eğitme, tecrübeye ve uzmanlığa sahiptir.

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı!

21- BÖLGESEL POLİTİKA VE YAPISAL ARAÇLARIN KOORDİNASYONU

SULAMA VE ÇEVRE. Küresel Su Bütçesi. PDF created with pdffactory trial version Yrd. Doç. Dr. Hakan BÜYÜKCANGAZ

2013/101 (Y) BTYK nın 25. Toplantısı. Üstün Yetenekli Bireyler Stratejisi nin İzlenmesi [2013/101] KARAR

18- EĞİTİM, ÖĞRETİM VE GENÇLİK

Sayı: 7/2017. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi aşağıdaki Yasayı. yapar:

T.C. Sağlık Bakanlığı Dış ilişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü

ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ (ÇED) YÖNETMELİĞİ

Türkiye Irak İlişkilerinde Güvenlik ve Radikalleşme

Avrupa Birliği Taşkın Direktifi ve Taşkın Direktifi Hususunda Yapılan Çalışmalar

Küreselden Yerele Su Yönetimi ve Enerji

Avrupa Yeşil Çevre Eğitimi Ağı: GREEEN

KADIN DOSTU KENTLER - 2

KAMU MALİ YÖNETİMİNDE SAYDAMLIK VE HESAP VEREBİLİRLİĞİN SAĞLANMASINDAKİ GÜÇLÜKLER VE SAYIŞTAYLARIN ROLÜ: EUROSAI-ASOSAI BİRİNCİ ORTAK KONFERANSI

MADRID DE STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME. Mariano Oliveros Şube Müdürü Çevresel Değerlendirme Genel Müdürlüğü.

ORTADOĞU SU MESELESİNDE TÜRKİYE VE GERÇEKLER

(1) ATRG L 268, , s. 1.

PANEL SONUÇ BİLDİRGESİ

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

Türkiye ve Dünya, Marakeş te (COP22) Beklediğini Bulamadı!

Çevre Alanında Kapasite Geliştirme Projesi TOBB-REC Türkiye İşbirliği

TÜSİAD Kayıtdışı Ekonomiyle Mücadele Çalışma Grubu Sunumu

UNESCO Türkiye Millî Komisyonu. Basın Duyurusu. UNESCO Türkiye Millî Komisyonu Büyük Buluşması

İç Kontrol ve Risk Yönetimi Sisteminiz Stratejik Yönetim ve Planlama Sürecinize Katkı Sağlayabilir

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Milletlerarası Ticaret Odası Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye Toplantısı 7 Mart 2014, İstanbul

Jeotermal Projelerinde Sosyal Risk ve Etkiler Türkiye Jeotermal Geliştirme Projesi

GAP ta 'BAŞARI DESTEĞE BAĞLI'

HABER BÜLTENİ /NİSAN 2015

Dünyadaki toplam su potansiyeli. Dünyadaki toplam su miktarı : 1,4 milyar km 3 3/31

Transkript:

13 Ocak 1990 da, Türkiye Atatürk baraj gölünü doldurmak amacıyla Fırat nehrinin akışını geçici olarak durdurmuştur. Fırat-Dicle Havzası Sınıraşan Su Politikalarının Evrimi: İşbirliği İçin Fırsatlar ve Tehditler Evolution of the Euphrates-Tigris Basin Transboundary Water Policies: Threats and Opportunities for Cooperation Ayşegül KİBAROĞLU Abstract This article analyzes the evolution of transboundary water politics in the Euphrates-Tigris river system, its competitive power dynamics and its cooperative institutional development. The evolution of transboundary water politics over consecutive periods is also examined. The first period coincided with nation-building in the region, when the riparian states focused on their domestic need for socio-economic development rather than the formulation of external water policies. The second period, however, saw the advent of competitive transboundary water politics shaped by the initiation of uncoordinated, large-scale water development projects. The third period was the most complex, given the link between transboundary water issues and non-riparian security issues. This article considers water relations among the riparians, paying particular attention to the role of water bureaucracies in the reorientation of water policies from hostile to cooperative in the early 2000s. 70

Su ile ilgili uzlaşmazlıkların çıktığı on yıllar boyunca devlet sınıraşan su politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasında en önemli aktör olmuştur. Devlet bürokrasilerinin söylem ve uygulamaları, uzun süreli su uzlaşmazlıkları boyunca dönüşmüş ve sınıraşan su ilişkilerinin yapısını değiştirmede önemli rol oynamıştır. Giriş Fırat-Dicle nehirler sisteminin başlıca kıyıdaşları Türkiye, Suriye ve Irak tır. 1 Aralarındaki su meselesi her birinin 1960 lı yıllarla beraber büyük çaplı su geliştirme projelerine başlamalarıyla ortaya çıkmıştır. Bu projelerin öncelikli hedefleri seller ve kuraklıklarla mücadele için nehirlerin akışlarını düzenlemek olmuştur. Takip eden dönemlerde kıyıdaş ülkelerin hedefleri giderek büyümüş bunlar arasına hidroelektrik enerji üretimi, içme suyu sağlama ve sulama için inşa edilen büyük baraj ve geniş sulama sistemlerinin inşası eklenerek su kullanımlarının ve taleplerin hızla arttığı gözlemlenmiştir. Kıyıdaşların tek taraflı gerçekleştirdikleri projeler nehir sistemlerinin kapasitesini zorlamıştır. Suya olan talep arzı aşınca, her ülkedeki su otoriteleri muhataplarıyla diyalog kurmaya çalışmışlar ve geçici (ad hoc) görüşmeler süreci geliştirmişlerdir. Ancak, su bürokratlarının bu girişimlerine rağmen, Soğuk Savaş döneminin siyasi rekabet ortamında oluşan çatışan ulusal pozisyonlar nedeniyle işbirliğinin yeşermesi mümkün olmadı. Bir yanda Türkiye nin NATO üyeliği diğer yanda Suriye ve Irak ın Sovyetler Birliği ile bağları bölgesel işbirliğini engelledi ve su uyuşmazlıklarını arttırarak siyasi gündemin çetrefilli konuları arasına yerleştirdi. Öte yandan, Suriye ve Irak her ne kadar benzer siyasi ilişkiler bağlamında Sovyetler Birliği ne bağımlı olsalar da iki Baas rejimi arasında 1970 li yıllarda bölgesel rekabetlerinden kaynaklanan Fırat Nehri nden su kullanımı konusunda askeri tedbirleri de içeren ciddi sorunlar yaşanmıştır. Diğer yandan sık sık çatışan siyasi söylemlerle anılsa da aynı dönemde Türkiye- Irak ilişkileri tamamlayıcı ekonomilerin avantajı ile gelişen yüksek hacimli ikili ticaret sayesinde daha yönetilebilir olmuştur. 21. yüzyıla geçişle beraber, Türkiye-Suriye ikili siyasi ilişkilerinde belirgin bir iyileşme olmuş ve bu durum sınıraşan su konularındaki diyaloğa da olumlu yansımıştır. Bu bağlamda, su ve bölgesel (havza temelinde) kalkınma odaklı hükümetler ve hükümetler-dışı düzeylerde çeşitli temaslar kurulmuş ve bu resmi görüşmeleri kurumsallaştırmak adına bir dizi protokol imzalanmıştır. Irak taki rejim değişikliği bir yandan belirsizlikler öte yandan fırsatlar yaratmıştır. Irak hükümetleri suyla ilgili üçlü (su kaynakları-çevre-sulama) bakanlar diyaloğuna katılmış ve Türkiye ve Suriye ile sınıraşan su kullanımı ve yönetimiyle ilgili ikili protokoller imzalamışlardır. Ancak, Irak parlamentosu Türkiye nin membadaki su kullanımlarını sürekli eleştirmiş ve Irak halkının su haklarının ihlal edildiği konusunu sıklıkla gündeme getirmişlerdir. Suriye de 2011 den bu yana baş gösteren iç siyasi karışıklık Türkiye ile ikili siyasi ilişkilerin gerginleşmesine neden olarak sınıraşan su işbirliğinin ilerlemesini bloke etmiştir. Bu makale, üç kıyıdaş ülke arasında gelişen karmaşık politik ilişkilerin tarihi arka planı çerçevesinde, Fırat-Dicle nehirler sistemindeki sınıraşan su politikalarını rekabetçi güç unsurları ve işbirliğine dayalı kurumsal gelişmeler bağlamında inceleyecektir. Sınıraşan su politikalarının evri- 71

2007 yılı itibariyle üç ülkenin ilgili bakanları arasında yarı resmi bir işbirliği yapısı kurulmuştur. mini birbirini takip eden dört dönemde analiz etmek mümkündür. İlk dönem (1920-1960), bölgede yeni kurulan devletlerin iç sosyo-ekonomik ihtiyaçlarına odaklandıkları ve henüz su konusuna dış politikalarında öncelikli yer vermedikleri ulus inşası dönemine rastlar. Bu dönemde imzalanan tarihi antlaşmalar genel ikili siyasi ilişkileri ve siyasi sınırları belirlerken sınıraşan su kullanımıyla ilgili de bazı koşullar içermiştir. Takip eden ikinci dönem, büyük çaplı su geliştirme projelerinin eşgüdümlü olmayan bir biçimde başlamasıyla rekabetçi sınıraşan su politikalarının ortaya çıkmasına sahne olmuştur. Ulusal su geliştirme projeleri ilerledikçe, su arzı ve talebi arasındaki dengesizlik tüm havza boyunca ortaya çıkmaya başlamıştır. Ad hoc (geçici) teknik görüşmeler sınıraşan su kaynaklarının hakça ve etkin yönetimini sağlayabilecek kapsamlı bir antlaşmanın yapılabilmesi için gerekli zemini hazırlamaktan yoksun kalmıştır. Üçüncü dönem, sınıraşan su sorununun güvenlik meseleleriyle bağının kurulmasıyla beraber en zor ve karmaşık olanı haline gelmiştir. Karşılıklı güvensizlik herhangi bir verimli işbirliğinin gelişmesi önündeki en önemli engeli oluşturmuştur. Öte yandan, bu dönem sınıraşan su anlaşmazlıklarının çözülebilmesi için ortak mekanizmaların geliştirilmeye çalışıldığı bir dönem de olmuştur. Makale, 1980 li ve 1990 lı yıllarda bölgede su ve siyasi krizlere çözüm bulmada yetersiz kalan bu mekanizmalara da değinecektir. Su ile ilgili uzlaşmazlıkların çıktığı on yıllar boyunca devlet sınıraşan su politikalarının belirlenmesi ve uygulanmasında en önemli aktör olmuştur. Devlet bürokrasilerinin ilgili bakanlıklardaki su bürokratları ve kıyıdaş ülkelerin dışişleri bakanlıklarındaki diplomatlar- söylem ve uygu- 72

lamaları uzun süreli su uzlaşmazlıkları boyunca dönüşmüş, bu durum da sınıraşan su ilişkilerinin yapısını değiştirmede önemli rol oynamıştır. Bu nedenle makale son bölümünde, 2000 li yılların başında su politikalarının rekabetten işbirliğine doğru basamak basamak evriminde rol oynayan su bürokratlarının uygulamalarına odaklanarak su ilişkilerini değerlendirecektir. Görüşmelerin güvenlik odaklı olmaktan işlevsel (fonksiyonel) olmaya doğru evrilmesine dikkat çekilerek bürokrasinin öğrenme süreci analiz edilecektir. Makale, sonuç olarak, Türkiye ve Suriye arasındaki son siyasi krizin ortasında bile su işbirliğinin kısmen kurumsallaşmasının ve hükümetler ve hükümet-dışı aktörler düzeyinde kurulan diyaloğun açık kalan kanallar olarak siyasi gerilimi azaltmak adına işlev görebileceğini vurgulamaktadır. Kötü yönetim, bilinçsiz kullanım, aşırı tüketim ve süregelen kuraklık koşullarından dolayı oluşan su kaynakları yetersizliğiyle ilgili sorunlar ancak nehir havzası seviyesinde tüm kıyıdaşların dahil olduğu bir süreç içinde çözülebilir. Siyasi gelişmeler ne olursa olsun, su diyaloğu açık kalmalıdır. Su sektörünün (enerji ve tarım) taleplerinin karşılanmasına ek olarak nehir ekosistemi için gerekli akışların sağlanması ve ekosistemin korunması için su geliştirme projelerinin havza bazında uyumlaştırılması, bunun için de kıyıdaşların ortak çabalarıyla planlama ve yönetimin birlikte değerlendirilmesi ve eşgüdümlü hale getirilmesi gerekmektedir. Türkiye, Suriye ve Irak Arasında Su Sorununun Ortaya Çıkışı Su sorununun bölgesel gündeme yerleşmesi, üç ülkenin su kaynakları geliştirme projelerini hayata geçirmesiyle başlamıştır. 1960 tan sonra Türkiye ve Suriye, Fırat ve Dicle sisteminin sularının enerji ve sulama amaçlarıyla kullanımını mümkün kılacak geliştirme planları ileri sürmeye başlamışlardır. Aynı zamanda, Irak sulanan alanlarının genişletilmesi için yeni planlar deklare etmiştir. Büyük ölçekli su kaynakları geliştirme projeleri, kıyıdaş ülkelerin su politikalarının eşgüdümsüz doğası ve yetersiz talep yönetimi, Fırat-Dicle havzasındaki su sorunun temel sebepleri olmaya devam etmektedir. Özellikle, son 50 yılın su ilişkilerinin doğası büyük ölçüde büyük gelişim projelerinin inşasıyla biçimlenmiştir. Bu projeler Türkiye deki Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ve Suriye deki Fırat Vadisi Projesi dir. Bununla birlikte bu projelere başlamadan önce ve bazı tesislerin yaşama geçirilmesinin ardından bir seri müzakereler yapılmış, bunların sonucunda protokoller imzalanmıştır. Ad hoc Müzakereler Süreci Türkiye nin Fırat üzerinde Keban Barajını inşası kararıyla, üç ülkenin suyla ilgili ilişkilerinde yeni bir dönem başlamıştır. Aşağı-kıyı ülkeleri, özellikle de Irak, barajın doldurulması esnasında Türkiye nin belli miktarda suyun akışını garanti etmesi konusunda ısrar etmiştir (350m³/saniye). Böylece ilk toplantı 22-27 Haziran 1964 te Türk ve Iraklı uzmanların katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Türk delegasyonu, Keban Barajı tamamen doldurulmadan önce bırakılacak su miktarıyla ilgili nihai bir formüle varmanın olanaksız olduğunu ileri sürmüştür. Türk delegasyonuna göre bu formül, barajın doldurulması esnasında ortaya çıkacak doğal koşullara ve ilgili ülkelerin ihtiyaçlarının kesin olarak değerlendirilmesine bağlı olarak belirlenecekti. 2 Ne var ki, Keban Barajı nın dış kaynaklı finansman sağlayıcısı olan ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ile imzalanan bir anlaşma sonucunda, Türkiye nehrin doğal akışının bu boşaltımı karşılamaya yeterli olduğundan yola çıkarak 350 m³/saniye suyun barajdan aşağı çığıra salıverilmesini sağlamak için gerekli tüm önlemleri almayı kabul etmiştir. Bu durum aynı yıl Suriye ve Irak taraflarına da teyit edilmiştir. Ayrıca bu toplantı sırasında Türkiye her bir nehri inceleyecek ve yıllık ortalama debilerini belirleyecek bir Ortak Teknik Komite (OTK) oluşturulmasını teklif etmiştir. OTK, toprak etütleri yaparak üç ülkenin sulama ihtiyaçlarını tespit edecek ve su hakları konusunda nihai bir anlaşmaya varabilmek için temel prensip ve prosedürleri belirlemek amacıyla, ülkelerin var olan ve gelecekteki projeleri için ihtiyaçlarını belirleme ile yetkili olacaktı. 3 73

1980 li yıllara gelindiğinde Fırat ve Dicle üzerindeki su talebi artmış ve üç kıyıdaşın taleplerini uyumlaştırmak karmaşık bir meseleye dönüşmüştür. Gelinen bu şartlarda üç ülke kendi aralarında bir diyalog inşa etmenin yollarını aramak zorunda kalmışlardır. İkinci bir toplantı, 1964 te Ankara da Suriye ile düzenlenmiştir. Toplantıda iki delegasyon, Keban ve Tabka projelerinde gelinen noktayla ilgili fikir alışverişinde bulundu. Suriye delegasyonu, Fırat Vadisi Projesi kapsamındaki sulama hedeflerini açıklamıştır. İki ülke, Türkiye, Suriye ve Irak arasında ortak üç taraflı toplantılar düzenlemenin önemini vurgulamıştır. Bu ikili görüşmelerden sonra, Türk delegasyonunun tavsiyeleri doğrultusunda ilk üç taraflı görüşme Bağdat ta 1965 yılında yapılmıştır. Bu toplantıda üç delegasyon Haditha, Tabka ve Keban Barajları hakkında teknik veri alışverişinde bulunmuştur. Delegasyonlar daha sonra OTK nın kurulmasıyla ilgili konuları tartışmıştır. Irak delegasyonu, diğer konuların yanı sıra nihai bir su paylaşım anlaşmasının denetiminden ve uygulanmasından da sorumlu olacak, kalıcı bir OTK kurulmasını içeren bir öneri sunmuştur. Türk delegasyonu Irak ın önerisini reddederek, OTK nın yalnızca nehir havzasında halihazırda uygulanan veya gelecekte uygulanacak projelerin koordinasyonunu sağlamakla yetkilendirilebileceğini ifade etmiştir. Türk önerisine uygun biçimde, Suriye üç ülkede sulanabilir toprakların su ihtiyaçları incelenerek daha sonra da Fırat ın su sağladığı yerlerdeki olası eksikliklerin giderilmesi amacıyla Dicle nin suyunun bir kısmının Fırat a yönlendirilmesi konusunun da OTK nın diğer işlevlerinin yanına eklenmesini önermiştir. Irak bu öneriye şiddetle karşı çıkarak, sadece Fırat ın suyu üzerinden müzakerelere devam edilmesi konusunda ısrar etmiştir. 1970 ler süresince, üç ülkenin delegasyonları birçok kez bir araya gelerek Keban, Tabka ve Habbaniye barajları ile ilgili olarak teknik bilgi alış verişinde bulunmuşlardır. Yapılan çok sayıdaki teknik toplantının sonucunda bir anlaşmaya varılamamış; Türkiye ve Suriye de iki barajın (Tabka ve Keban) dolum programlarını belirlerken tek taraflı politikalar izlemişlerdir. Ortak Teknik Komite Toplantıları 1980 li yıllara gelindiğinde Fırat ve Dicle üzerindeki su talebi artmış ve üç kıyıdaşın taleplerini uyumlaştırmak karmaşık bir meseleye dönüşmüştür. Gelinen bu şartlarda üç ülke kendi aralarında bir diyalog inşa etmenin yollarını aramak zorunda kalmışlardır. Böylece, bu kez de Irak daimi bir OTK kurulması için inisiyatifi ele almıştır. 1980 de Türkiye ve Irak arasında yapılan ilk Karma Ekonomik Komisyon toplantısı çerçevesinde, ülkeler arasındaki su sorununu tartışmak ve sonuca bağlamak amacıyla yeni bir daimi OTK kurulmuştur. Suriye OTK ya 1983 yılında dahil olmuş, böylelikle 1993 yılına kadar 13 OTK toplantısı gerçekleşmiştir. OTK nın esas misyonu; üç ülkenin her iki nehirden ne kadar suya ihtiyaç duyduğunun belirlenmesi amacıyla kullanılacak yöntemlerin ve izlenecek yolun belirlenmesi şeklinde tanımlanmıştır. OTK nın gündemindeki ana temalar, Fırat ve Dicle havzasındaki hidrolojik ve meteorolojik veri ve bilgilerin alışverişi; her üç ülkedeki barajların ve sulama sistemlerinin inşasında yapılan ilerlemelerle ilgili bilgilerin paylaşılması ve Karakaya ile Atatürk barajlarının doldurulmasıyla ilgili ilk planların tartışılmasıydı. Ne var ki, on altı toplantının sonucunda OTK hedeflerine ulaşamamış ve görüşmeler tıkanarak bir sonraki toplantının çerçevesi bile çizilemez 74

hale gelmiştir. Bununla beraber, OTK nın hidropolitik ilişkilerdeki rolü küçümsenmemelidir. Toplantılar seyrek olarak gerçekleştiği ve suyun tahsisiyle ilgili somut ilerleme sağlanamamış olduğu halde, OTK yararlı bir iletişim kanalı olarak işlev görmüştür. Görüşmelerde tıkanıklığa yol açan ana konular müzakerelerin hem nihai hedefi, hem de müzakerelerin esas unsurlarıyla ilgiliydi: Fırat ve Dicle tek bir havza olarak kabul edilmeli miydi, yoksa müzakereler yalnızca Fırat üzerinde mi sürmeliydi? Başka bir deyişle, OTK nın nihai hedefi uluslararası nehirlerin paylaşılması konusunda bir öneri formüle etmek miydi, yoksa sınır aşan suların kullanımıyla ilgili olarak üçlü bir rejim ortaya koymak mıydı? Irak ve Suriye, Fırat ı uluslararası bir nehir olarak ele almaktaydı. Her iki ülke de, Fırat üzerinde her ülkenin kendi su ihtiyacını belirlemesi temelinde acil bir paylaşım anlaşması yapılması konusunda ısrar etmektedir. Öte yandan, Türkiye ise yalnızca iki ya da daha fazla ülke arasında sınır yapan nehirleri uluslararası nehirler (sular) olarak nitelendirmekte; Fırat ve Dicle yi Türkiye, Suriye ve Irak ın egemenlik alanlarından geçen tek bir sınıraşan nehir sistemi olarak değerlendirmekte ve bu suların adil kullanım esasına dayalı tahsisini savunmaktadır. 4 Üç Aşamalı Plan 1984 yılında gerçekleştirilen bir OTK toplantısında Türkiye tarafından teklif edilen Üç Aşamalı Plan, ihtiyaç temelli bir yaklaşımla oluşturulmuştur. Plan başta tarım olmak üzere, bölgede su kullanımı için rekabet halindeki sektörlerin su ihtiyaçlarını saptamak amacıyla bölgenin toprak ve su kaynaklarının envanter çalışmalarının yapılmasını kapsar. Planın yaratıcıları, ihtiyaçların niceliğinin saptanmasıyla, su sorununun daha çözülebilir bir hal alacağını öngörmektedir. Bu Planla, Türkiye suyun dağıtımını belirlemek amacıyla yapılan tahminlere eklenecek, yıllık ve mevsimlik değişiklik bilgilerinin alışverişinin yapılmasını ve derlenmesini sağlayacak bir ortak kurumun oluşturulması için çağrıda bulunmaktadır. Plan doğası gereği değişime açık ve geleceğe dönüktür. Değişen koşullara göre yenilenebilir ve ilgili çıkar sahiplerinin de katılımıyla disiplinlerarası bir diyalogla daha da geliştirilebilir. 5 Fırat-Dicle Havzası nda Krizler OTK toplantıları, üç ülkenin Fırat-Dicle nehir sistemine ilişkin kullanım esasları ve geliştirme projelerinin uyumlaştırılması konularında hedeflenen amaçlarına ulaşamamıştır. Bu nedenle, 1980 ler ve 90 larda bir dizi kriz yaşanmıştır. Taraflar arasında Fırat-Dicle havzası nedeniyle yaşanan ciddi krizlerden biri, Türkiye nin Atatürk Barajı nın doldurması esnasında gerçekleşmiştir. 13 Ocak 1990 da, Türkiye Atatürk baraj gölünü doldurmak amacıyla Fırat nehrinin akışını geçici olarak durdurmuştur. Baraj gölünün doldurulması amacıyla nehrin akışını bir ay süresince durdurulması kararı çok daha önce alınmıştır. Türkiye, Kasım 1989 da, aşağı kıyıdaki komşularını planlanan dolum işlemiyle ilgili olarak bilgilendirmiştir. İlettiği bilgi notunda Türkiye, durumun teknik gerekçelerini açıklayarak, kaybın telafisi için hazırlanmış ayrıntılı bir programa da yer vermiştir. Ne var ki Suriye ve Irak hükümetleri Türkiye yi notalar göndererek Fırat ın sularının aritmetiksel esasa göre (2/3 ü Suriye ve Irak a geri kalan 1/3 ü Türkiye ye kalacak biçimde) paylaşılması için derhal bir anlaşma yapılması ve barajın doldurulma süresinin azaltılması yönünde çağrıda bulunmuşlardır. 6 Fırat-Dicle Havzası nda Mevcut Su Kullanım Anlaşmaları Türkiye-Suriye Arasındaki 1987 Protokolü 17 Temmuz 1987 tarihli Türkiye-Suriye Karma Ekonomik Komisyonu toplantısı, su sorunu üzerindeki müzakereler açısından önemli bir sonuç doğurmuştur. Protokol geçici bir anlaşma olarak kaydedilmiştir. Su sorunuyla ilgili pek çok madde içermektedir. Protokol metninin 6. Maddesi şu şekildedir: Atatürk Baraj Gölü nün doldurulması esnasında ve üç ülke arasında nihai paylaşım anlaşması gerçekleşene dek Türk tarafı yıllık ortalama 500 m³/saniye suyun Türkiye-Suriye sınırından geçmesini ve bir aylık akışın 500 m³/ saniye nin altında kalması halinde ise Türk tarafı farkı bir sonraki ay telafi etmeyi kabul eder. 7 75

Suriye ve Irak Arasında 1990 Protokolü Suriye ve Irak, Atatürk Baraj Gölünün doldurulması nedeniyle nehrin akışının geçici bir süre durdurulmasının, GAP kapsamında gerçekleştirilecek projelerin neden olacağı pek çok su kesintisinin başlangıcı olarak değerlendirmiştir. Bu nedenle, 16 Nisan 1990 da Bağdat ta gerçekleştirilen 13. Ortak Teknik Komite toplantısında, Suriye ve Irak ikili bir mutabakat çerçevesinde, Türkiye den gelen Fırat suyunun %58 inin Irak ın kullanımı için bırakılması kararlaştırılmıştır. 8 Geçici yöntemler niteliğindeki ve büyük ölçüde de o dönemin siyasi atmosferinden kaynaklanmış olan bu ikili anlaşmalar, havzadaki su kaynaklarının verimli ve adil kullanımı ve yönetimi hedefini gerçekleştirememiştir. Her iki anlaşma da iki taraflıdır ve havza bazında su kullanımları ve ihtiyaçlarının değerlendirilmesi yapılarak hazırlanmamıştır. Sadece su miktarının paylaşımı üzerine odaklanılmıştır. Bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gereken ve iyi ve sürdürülebilir su yönetimi için öncelikli olan konulara (su kalitesi, ekosistemlerin korunması, sellere karcı korunma, kuraklıklarla mücadele) yer vermezler. Anlaşmaların uygulama ve izlemesini sağlayacak gerekli kurumsal yapılar da tasarlanmamıştır. Fırat-Dicle Havzasındaki Son Gelişmeler: İşbirliği Girişimleri GAP-GOLD Protokolü 1980 li yıllardan başlayarak giderek artan Türkiye-Suriye güvenlik sorunları 1998 yılında çıkan siyasi krizle doruk noktasına çıktı. Bu yıllar boyunca Türkiye Suriye yi PKK nın terörist eylemlerine lojistik destek vermekle suçlarken, Suriye de bir yandan Hatay üzerindeki toprak iddialarını sürdürmekte öte yandan Türkiye nin Fırat nehri üzerindeki projeleriyle (Örneğin: Atatürk Barajı) ilgili uluslararası ve bölgesel platformlarda (Örneğin: Arap Ligi) Türkiye aleyhine politikalar yürütmekteydi. Bu siyasi atmosfer içinde 1998 yılında iki ülke arasında terör ve güvenlik sorunlarıyla ilgili siyasi kriz çıktı. Krizin arabuluculuk girişimlerinin desteğiyle de önlenmesinin hemen ardından iki ülke arasında bir güvenlik anlaşması imzalandı. 1998 de Türkiye ve Suriye arasında Adana Güvenlik Anlaşması nın imzalanması, her iki ülkenin ilgili makamlarının ilişkilerini ekonomik, ticari, kültürel, sosyal, bilimsel ve teknik işbirliği gibi alanlarda geliştirebilmelerine olanak vermiştir. 9 Böylece 2001 yılında, GAP Bölge Kalkınma İdaresi öncülüğünde Suriye ile gelişen ilişkileri destekleyecek biçimde, Suriye Arazi Islah Müessesi (GOLD) ve Suriye Sulama Bakanlığı nın daveti üzerine ülkeye bir delegasyon gönderilmesiyle olumlu adımlar atılmıştır. Bu ziyaretin ardından, Sulama Bakanlığı nın öncülüğüyle Suriye delegasyonu Türkiye ye iade-i ziyarette bulunmuştur. Bu ikili görüşmelerin sonucunda, 23 Ağustos 2001 de GOLD ve GAP yönetimleri arasında bir Ortak Bildiri (Protokol) imzalanmıştır. Protokol iki tarafın eğitim, karşılıklı uzman değişimi, teknoloji alışverişi ve ortak projelerin yürütülmesi gibi alanlarda işbirliği yapmasını öngörmektedir. Ayrıca, Haziran 2002 de bir uygulama belgesi imzalanarak, Ortak Bildiri de ortaya konan işbirliğinin uygulanmasının prensipleri belirlenmiştir. Bu belge, ülkeler arasında yürütülecek olan projeleri, eğitim programlarını ve diğer faaliyetleri tanımlamaktadır. 10 Bu protokolün ve daha sonra imzalanan uygulama belgesinin amacı, sosyo-ekonomik kalkınmayı genel bir çerçevede değerlendirerek bölgenin toprak ve su kaynaklarından sürdürülebilir biçimde yararlanılmasını sağlamak, ayrıca da Türkiye ve Suriye nin az gelişmiş bölgelerinin geliştirilmesini ve bütüncül bir kalkınma anlayışı ile ele alınmasını sağlamaktır. Bir zamanlar bölgesel politikada yalnızca gerilime yol açmış olan GAP ın bu protokol kapsamında kalkınmayla ilişkili alanlarda gelişen işbirliğinin bir unsuru olması hedeflenmiştir. Protokol ve uygulama dokümanında yer alan ortak projeler, eğitim ve uzman değişimi projeleri takip eden dönemde uygulanamamış olmasına karşılık iki kurum arasındaki yarı-resmi diyalog hep sürmüş ve bu işbirliği adımı iki ülkenin diğer ilgili kurumları ve bakanlıkları arasında 2009 yılında somutlaşan bölgesel sosyo-ekonomik kalkınma hedefli su kaynaklarının geliştirilmesi ve yönetimiyle ilgili kapsamlı işbirliğinin ilk nüvesini oluşturmuştur. 76

Dicle nehri Türkiye-Suriye ve Suriye-Irak arasında yaklaşık 40 kilometre sınır oluşturmaktadır. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyleri ve Su Mutabakat Metinleri (Yeni Protokoller) 2000 li yılların başında Türk hükümetleri başta Suriye olmak üzere güney komşularıyla her alanda işbirliğini kapsayan dış politika girişimlerinde bulundu. Bir yandan resmi düzeylerde devam eden karşılıklı heyet ziyaretleri diğer yandan özel sektör ve sivil toplumu da kapsayan temaslar ve işbirliği projeleri, siyasi alanda en üst düzeyde kurulan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konsey leri ile somutlaşmıştır. 2000 li yıllarda öncelikle ikili düzeyde gelişen işbirliğinin kurumsallaşmasının bir sembolü olan Konsey ler, Türkiye- Irak arasında 2008, Türkiye-Suriye arasında 2009 yılında kurulmuş ve başbakanlar düzeyindeki ilk toplantılarını 2009 yılında gerçekleştirmişlerdir. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konsey lerinin sınıraşan su politikaları açısından önemi, Konsey ler çerçevesinde enerji, güvenlik ve su konularının önde gelen işbirliği alanları olarak belirlenmesi ve bakanlar ( Ortak Kabine ) arasında yapılan toplantılarda bir araya gelen Sulama (Suriye), Su Kaynakları (Irak) ve Çevre ve Orman (Türkiye) Bakanlarının bu kapsamda suyla ilgili mutabakat metinleri imzalamış olmalarıdır. Türkiye ve Suriye Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi nin 23 ve 24 Aralık 2009 tarihinde 77

Şam da yapılan toplantısında bölgesel sularla ilgili olanlar dahil elli Mutabakat Metni/Zaptı imzalanmıştır. Aynı doğrultuda, 15 Ekim 2009 tarihinde Türkiye ve Irak arasında imzalanan kırk sekiz Mutabakat Zaptı ndan biri su üzerinedir. Türkiye-Irak Su Protokolü Başlığı Su Alanında Mutabakat Zaptı olarak adlandırılan protokolün içeriğinde Fırat ve Dicle de su kaynakları yönetiminde işbirliğine doğrudan atıflar bulunmaktadır. Protokol, su kaynaklarının geliştirilmesi, yönetimi ve korunması gibi teknik ve işlevsel konulardan sorumlu Su Kaynakları Bakanlığı (Irak) ve Çevre ve Orman Bakanlığı (Türkiye) tarafından imzalanmıştır. Böylelikle sınıraşan sular konusunun Dışişleri Bakanlıkları gibi yüksek politika yapıcılarının yanı sıra, doğrudan konunun teknik yanıyla ilgili bakanlıklarca da ele alındığı gözlemlenmiştir. Bu durum 1980 lerden çok farklı bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Protokol sınıraşan su işbirliği gerektiren önemli konuları belirlemiştir. Bunlar arasında: su kullanımındaki artış ve iklim değişikliği sonucunda azalma eğilimi gösteren su kaynaklarının bir değerlendirmeye tabi tutulması; Fırat-Dicle de meteorolojik ve hidrolojik şartlara göre su kaynaklarının mevcut durumunun tespit edilmesi; kurak dönemlerde ortaya çıkabilecek sorunların giderilmesine yönelik mekanizmaların geliştirilmesi; su kaynaklarının kullanımının planlanmasına yönelik olarak yapılacak ulusal çalışmaların sonuçlarının paylaşılması ve birlikte değerlendirilmesi; bütün bu hususlarda Suriye tarafı ile eşgüdüm ve işbirliğinin sağlanması; meteorolojik ve hidrolojik bilgilerin derlendiği Suriye nin de dahil olduğu ortak bir veri tabanının oluşturulması; mevcut hidrolojik ölçüm istasyonları bir değerlendirmeye tabi tutularak, kalibrasyonlarına yönelik çalışmaların yapılması ve gerekli görüldüğü halde yeni istasyonların kurulması; mevcut sulama sistemlerinin modernizasyonu ile yeni kurulacak sulama şebekelerinde kapalı ve basınçlı sistemlerin kullanılması hususunda ortak çalışmaların yapılması; içme suyu alanında kayıpların önlenmesi ve sağlıklı su temin edilebilmesi için ortak çalışmalar yapılması; taşkınlardan korunma maksatlı ortak etüt, planlama ve projelendirme çalışmaları yürütülmesi; su ile ilgili konularda eğitim programları düzenlemesi bulunmaktadır. Protokolün en önemli ayırt edici özelliği: geçmişteki OTK toplantılarının gündeminden çok farklı olarak tarafların sınıraşan su kaynaklarının kullanımı ve yönetimi hususuna odaklanarak su kaynaklarının paylaşımı ve tahsisinden bahsetmemiş olmalarıdır. Bu hem iki ülkenin uygulama bakanlıklarının fonksiyonalist/işlevsel bakış açılarını ve kendi çalışma alanların giren konuları yansıtması açısından ilgi çekicidir hem de kıyıdaş ülkelerin yüksek politika yapıcı karar verme mekanizmalarının sınıraşan su kaynakları alanında işbirliği tesis etmek için geliştirdikleri yeni tutumları işaret etmektedir. Ayrıca Suriye ile eşgüdüm halinde, üçlü ortak teknik komite toplantıları sıklaştırılacak ve toplantıların sonuçları Bakanlara sunulacaktır. Gerekli görülmesi durumunda Bakanlar düzeyinde üçlü toplantılar düzenlenecektir. Nitekim 2007-2009 yılları arasında üç kıyıdaş ülke arasında OTK üç kere toplanmıştır. Öte yandan 2007 yılı itibariyle üç ülkenin ilgili 11 bakanları arasında yarı resmi bir işbirliği yapısı kurulmuştur. Bu network bir yandan bakanlar arasında işbirliği sıcak tutan bir kanal olarak görülmüş öte yandan oldukça işlevsel olarak gerekli zamanlarda ülkeler arasında acil su ihtiyaçları için karar alınabilecek bir karar-verme mekanizmasına dönüşmüştür. 12 Protokolde sözü edilen suyla ilgili eğitim programları gerçekte 2007 den bu yana sürmektedir. Bu eğitimler 2007-2011 arası Suriye nin de katılımıyla devam etmiş; 2011 de ise Türkiye-Irak tarafları arasında gerçekleştirilebilmiştir. Protokol, belirtilen konular üzerine gerçekleşecek işbirliğinin modalitelerini de belirlemiştir: ortak bilimsel-teknik araştırmalar/programlar; işbirliği projelerinin geliştirilmesi; araştırma ve geliştirme faaliyetleri ve su yönetimi uygulamalarına ilişkin bilimselteknik bilginin ve belgenin değişimi; su teknolojilerinin değişimi; görevlilerin, uzmanların ve araştırmacıların değişimi; eğitim programları, toplantılar, konferanslar ve sempozyumlar düzenleme. Protokolün bir diğer ayıredici özelliği, tarafların, resmi kurumlar yanında, akademik 78

Suriye ve Irak, Atatürk Baraj Gölünün doldurulması nedeniyle nehrin akışının geçici bir süre durdurulmasının, GAP kapsamında gerçekleştirilecek projelerin neden olacağı pek çok su kesintisinin başlangıcı olarak değerlendirmiştir. kurumları, özel firmaları ve hükümet dışı kuruluşları bu mutabakat zaptı çerçevesindeki işbirliği faaliyetlerine davet etmiş olmalarıdır. Asi Nehri: Uzlaşmazlık Sebebinden İşbirliği Aracına Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Asi Nehri Üzerinde Dostluk Barajı Adı Altında Ortak Baraj İnşa Edilmesi İçin Mutabakat Zaptı Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantıları çerçevesinde 23 Aralık 2009 tarihinde Şam da imzalandı. Protokole göre, Türkiye-Suriye sınırında inşa edilecek barajın maliyetini iki ülke paylaşacak; baraj iki taraf için enerji üretecek ve Türkiye de 20,000 ve Suriye de 10,000 hektar tarımsal alanı sulayacaktır. 13 Barajın temeli, Suriye de iç siyasal kriz çıkmadan çok kısa bir süre önce Şubat 2011 de atılmıştır. Suriye de devam eden istikrarsızlık ve sıcak çatışma sürecinden olumsuz etkilenen Türkiye-Suriye dış ilişkileri nedeniyle, Asi deki Dostluk Barajı nın inşasıyla ilgili kendilerine yöneltilen sorulara Türk siyasetçiler barajla ilgili kendileri açısından bir sorun olmadığını ve çalışmaların devam ettiğini belirttiler. 14 Barajın inşaatı çeşitli nedenlerle gecikebilir ve hatta aksayabilir ancak bütün bu olası gelişmelere karşın Türkiye-Suriye arasında Asi nehrine ilişkin resmi düzeyde bir protokolün imzalanmış olması gerçekten genel siyasi ilişkilerin geldiği düzey açısından oldukça ilginçtir. On yıllar boyunca Suriye, Asi nehrinin geçtiği sınırı tanımamış ve Hatay ilini kapsayan topraklar üzerinde e- gemenlik iddialarında bulunmuştur. Bu protokolün imzalanması sınırın zımni olarak tanınması sonucunu doğurmuştur. Yine on yıllar boyunca Türkiye aşağı-kıyıda (mansapta) yer alıyor olmasından dolayı maruz kaldığı sıklıkla meydana gelen taşkınlar ve kuraklıkların yıkıcı etkilerine çözüm bulmak için, Suriye den böyle bir barajın sınır üzerinde ortak olarak inşa edilmesi ve işletilmesi talebinde bulunmuştur. Ancak Suriye uzun yıllar boyunca Asi nehrini (Türkiye-Suriye coğrafyasında) ulusal bir nehir olarak kabul etmiş ve herhangi bir ortak proje teklifine sıcak yaklaşmamıştır. Bu açılardan değerlendirildiğinde protokol Türkiye-Suriye ilişkilerinde bir dönüm noktasını işaret etmektedir. Suriye nin Dicle den Artan İhtiyaçları Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Dicle Nehrinden Su Çekilmesi İçin Suriye Topraklarında Pompa İstasyonu Kurulması Konusundaki Mutabakat Zaptı 23 Aralık 2009 tarihinde Şam da imzalandı. Bu protokolle, su akışının ortalama seviyesinde olduğu zaman, Suriye, Dicle nehrinden yıllık en fazla 1 milyar 25 milyon m3 su kullanabilecektir. Su çekimleri aylık akışlara göre düzenlendi ve pompalama yerinde ve zamanında nehrin akış oranındaki suyun elverdiği ölçüde Suriye nin aylık ortalama su miktarını kullanabileceği belirtildi. 15 Bu protokol özellikle Suriye tarafında (su ve diplomatik bürokraside) tutum değişikliğinin bir göstergesidir. Nitekim 1980 li yıllar boyunca dönem dönem ikili veya üç ülkenin katılımıyla toplanan OTK toplantılarında Suriye nin su paylaşımı iddiaları sürekli olarak Fırat nehri üzerinde odaklanmıştır. Türkiye nin Fırat ve Dicle nin tek havza oluşturduğu ve sınıraşan su kaynaklarının tahsisinin üç ülke arasında her iki nehirden de olması gerektiği resmi görüşüne sürekli itiraz eden Suriye o dönemde 79

sadece Fırat nehri sularını müzakere etmek istemiştir. Coğrafi konum itibariyle, Dicle nehri Suriye için bir sınıryapan nehirdir, sınırlarını aşmaz. Dicle nehri Türkiye-Suriye ve Suriye-Irak arasında yaklaşık 40 kilometre sınır oluşturmaktadır ve Suriye topraklarından Dicle nehrine katkı bulunmamaktadır. Suriye nin Dicle nehriyle ilgili su talebi ve su geliştirme projeleri 1980 li yıllarda ve öncesinde öncelik oluşturmamaktaydı. Ancak, Suriye nin Dicle nehiri yakınlarında Dicle Nehiri Sulama Projesi ni geliştirmesiyle beraber bu nehirden su pompalama ihtiyaçları hızla artmıştır. Bu nedenle Suriye, Türkiye ve Irak la Dicle den sulama amaçlı su pompalamak için iki ayrı protokol imzalamıştır. Böylelikle, kıyıdaşların Fırat nehrinden olduğu gibi Dicle nehrinden de olabilecek su ihtiyaçları Suriye nin Dicle den olan yeni talepleriyle ortaya çıkmıştır. Bu durum, her iki nehrin coğrafi bütünlüğünü ve Türkiye nin iddia ettiği gibi üç kıyıdaşın iki nehir, tek havza içinde, Fırat ve Dicle sularını kullanma ve geliştirme durumunda olduklarını kanıtlamıştır. Ortak Sorunlar, Ortak İşbirliği Alanları: Su Kaynaklarının Verimli Kullanımı, Kuraklıkla Mücadele ve Su Kalitesinin İyileştirilmesi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Su Kalitesinin İyileştirilmesi Alanında Mutabakat Zaptı ve aynı taraflar arasında Su Kaynaklarının Verimli Kullanımı ve Kuraklıkla Mücadele Alanında bir diğer Mutabakat Zaptı 23 Aralık 2009 tarihinde Şam da imzalandı. 16 Bu protokoller çerçevesinde, su kaynaklarının verimli kullanılması ve korunması, su kalitesinin iyileştirilmesi, kuraklıkla mücadele edilmesi, su kaynaklarının miktar ve kalitesinin korunması, mevcut su kaynaklarından azami ölçüde faydalanılması, tarım, sanayi ve yerleşim alanları nedeniyle meydana gelen kirliliğin azaltılması için ortak çalışmalar yapılması, arıtılmış suların yeniden kullanılmasının sağlanması, altyapı sistemlerinin projelendirilmesi, inşası, bakım ve onarımı ve en iyi teknolojilerin uygulanması gibi konularda bilimsel, teknik ve teknolojik açılardan yakın işbirliği yapılaması öngörülmektedir. Bu konular daha önceki su müzakerelerinde ve OTK da iki ülkenin teknokrat ve diplomatlarının hiç gündeme almadıkları, yeni su yönetimi paradigmasını: bütüncül su kaynakları yönetimi yaklaşımını yansıtmaktadır. Bu yaklaşım çerçevesinde çevre ve su kaynaklarının korunması, su kalitesi yönetimi, su kullanımı verimliliği, iklim değişikliğinin olumsuz etkileri olarak kuraklık ve sellerle mücadele gibi konular ön plana gelmektedir. Oysa 1980 li yıllarda imzalanan protokoller sadece Fırat nehiri su kaynakları miktarının paylaşımına odaklanmış, kıyıdaşların nehir havzasında karşılaştıkları su kullanımı, yönetimi ve korumasıyla ilgili sorunlar ve ihtiyaçlar gündeme gelip tartışılmamıştır. Ayrıca bu protokollerde kullanılan: havza düzeyinde su kaynaklarının yönetimi, emisyon standartlarının oluşturulması ve çevresel kalite standartlarına geçiş, kirleten öder, ve maliyet geri dönüşünün sağlanması, gibi kavramlar Avrupa Birliği (AB) su politikalarının oluşturulmasında, özellikle de AB su kaynakları yönetiminin başlıca yasal belgesi olarak nitelenen AB Su Çerçeve Direktifi nin içerdiği kavram ve terminolojiyi yansıtmaktadır. Bu protokollerin hazırlanmasında doğrudan rol oynayan ve uygulayıcı başlıca otorite olarak Türkiye Su ve Çevre Bakanlığı, AB ile üyelik müzakareleri çerçevesinde açılan Çevre faslı kapsamında geliştirdikleri yasal ve kurumsal gelişim ve deneyimleri Suriye ile gerçekleştirdikleri bu iki protokole doğrudan yansıtmışlardır. Fırat-Dicle için İşbirliği Girişimi (ETIC) ETIC, Fırat-Dicle havzası kıyıdaş ülkelerinden akademisyenlerin işbirliği girişimi olarak Mayıs 2005 de Kent Eyalet Üniversitesi, ABD de yapılan kuruluş toplantısı ile faaliyetlerine başlamıştır. 2004 yılından bu yana, bölgede akademik toplantılar çerçevesinde biraya gelen su kaynakları yönetimin çeşitli alanlarında çalışan bilim insanları ve uzmanlar interdisipliner bir grup oluşturmuşlardır. Önceleri, Fırat-Dicle havzasında mevcut durumu ve kıyıdaş ülkelerin ihtiyaçlarını, önceliklerini ve beklentilerini içeren su politikalarını ele alan çalıştaylar çerçevesinde biraraya gelen grup, tıpkı Peter Haas ın tanımladığı bilgi toplulukları (epistemic communities) 17 gibi or- 80

tak sorunları (azgelişmişlik ve yoksulluk; su ve toprak kaynakları üzerinde artan baskı ve doğal kaynaklarda yaşanan kıtlık ve bozulma) tanımlamada ve bu sorunların çözümü yolunda ortak yaklaşımlar üretme yolunda kısa sürede ilerleme sağlamıştır. Nitekim, 2005 yılındaki kuruluş toplantısında grup misyon ve vizyonunu belirlemeyi başarmış: Fırat-Dicle havzasında mevcut koşulların, ihtiyaçların ve fırsatların ışığında kalkınma ve işbirliği için gerekli ortamı yaratabilmek için birarada hareket edeceklerini vurgulamışlardır. ETIC kıyıdaşların katılımıyla sürdürülen havzadaki mevcut yegane işbirliği girişimidir. ETIC, Fırat-Dicle havzasında sosyal, ekonomik ve teknik sürdürülebilir kalkınmaya ulaşabilme yolunda ülkelerarası işbirliğini teşvik etmek ve bu işbirliği için kolaylaştırıcı olmayı hedeflemektedir. ETIC, kalkınma odaklı, çok-sektörlü çalışmalarıyla bütüncül bir yaklaşıma sahiptir. Yalnızca su paylaşımına yönelik tartışmaların sonuçsuz kaldığı; bütünleştirici olmaktan çok ayrışmalara yol açtığı görüşünü paylaşan ETIC kurucu üyeleri, kapsamlı ve havzadaki tüm paydaşların faydalarıyla sonuçlanabilecek yeni bir işbirliği gündemi belirlemeyi hedeflerler. Bununla birlikte, ETIC su paylaşımı ile ilgili bir formülü veya herhangi bir işbirliği modelini empoze etmeye çalışmaz; taraflar arasında diyaloğa olanak sağlayabilecek ortamı yaratmaya çalışır. ETIC, su ve toprak kaynakları, su kaynakları yönetimi ve sosyoekonomik kalkınma olarak tanımladığı program alanları çerçevesinde çeşitli faaliyetlerini, tarafsızlık ve kolaylaştıcılık ilkeleriyle sürdürmektedir. 18 Havzada kıyıdaş ülkelerde ve bölgesel düzeyde sosyo-ekonomik kalkınmayı gerçekleştirebilmek amacına yönelik diyalog ortamlarını yaratabilmeyi hedefleyen ETIC, hükümetlerarası resmi diyaloglardan uzak ya da kopuk değil onları teşvik edici ve destekleyici faaliyetlerde bulunmaktadır. Nitekim, 2005 yılında kuruluşunun ardından aynı yılın sonunda uluslararası bir kongrenin oluşturduğu ortamı değerlendirerek gerek girişimin misyon, vizyon ve hedeflerini akademik, profesyonel, teknokrat ve politikacılardan oluşan uluslararası bir toplulukla paylaşma imkanı bulmuş gerekse aynı platformda kıyıdaş devletin su kaynakları politika ve yönetiminden sorumlu yetkilileri biraraya getirmeyi başararak, Fırat- Dicle havzasında sürüdürülebilir kalkınma için işbirliği yolunda diyaloğun bu ilk aşamalarını desteklemiştir. Sonuç: Uzun Erimli ve Sürdürülebilir Su İşbirliği Karşısındaki Tehdit ve Fırsatlar Charles Hermann, dış politika değişimlerinin, küçük/minimal ayarlarla ilgili değişimler, program ve hedef değişiklikleri ve bir ülkenin dış politika yöneliminde yapılan köklü değişimler olarak sınıflandırılabileceğini iddia eder. 19 Hermann ın dış politikadaki önemli değişimleri tanımlamasıyla koşut olarak, program değişimleri kıyıdaş ülkelerin suyla ilgili dış politikalarındaki değişimleri açıklayabilir. Program değişimleri sorunun hangi yöntem ve araçlarla ele alınacağına ilişkin değişimleri kapsar. Bu düzey değişikliklerde, ne yapıldığı ve nasıl yapıldığı değişir ama neyin hangi amaçlarla yapıldığı değişmez. 20 Değişimler nitelikseldir ve devlet aygıtındaki yeni araçları içerir. Bu çerçevede, Fırat-Dicle havzasında sınıraşan su politikalarının evrimi incelendiğinde her kıyıdaşın temel/esas amaçlarında değişiklik olmadığını gözlemleriz: Türkiye ihtiyaçların belirlenmesi ve su kaynaklarının bu ihtiyaçlar çerçevesinde tahsis edilmesi gerekliliği üzerine odaklanmışken, Suriye ve Irak benzer bir yaklaşımla belirli kullanım kotalarının (metreküp düzeyinde) açıklanmasına dayalı paylaşım anlaşmasının gerçekleştirmesi amacını gütmüşlerdir. Öte yandan 2000 lerin başından bu yana bölgede ne yapıldığı ve nasıl yapıldığıyla ilgili değişimler gözlemlenmektedir. Yüksek seviyedeki temaslar, suyun esas bileşenini oluşturduğu bölgesel işbirliği için zemin oluşturmuşlardır. Kuraklık yönetimi, kaynakların etkin kullanımı ve su kalitesinin iyileştirilmesi gibi tarafların ortak sorunlarını oluşturan meseleler sınıraşan su görüşmelerinde ön plana gelmiştir. Ayrıca, devlet bürokrasinin yeni unsurları, özellikle çevre bürokrasisi ve hükümet-dışı yapılanmalar, özellikle ETIC, su 81

On yıllar boyunca Suriye, Asi nehrinin geçtiği sınırı tanımamış ve Hatay ilini kapsayan topraklar üzerinde egemenlik iddialarında bulunmuştur. Protokolün imzalanması sınırın zımni olarak tanınması sonucunu doğurmuştur. işbirliği gündeminin belirlenmesinde anahtar rol oynamaya başlamışlardır. Ancak, kapsamlı analizler ortaya koymaktadır ki su alanındaki çeşitli işbirliği girişimlerini içeren bu değişim, kararların en üst düzeyde alındığı genel siyasi ilişkilerdeki değişimlere yakından ve doğrudan bağlıdır. Bu nedenle, bölgede siyasi ilişkilerin kötüleşmesinin yarattığı genel ortamın sınıraşan su işbirliğinin gelişimine de olumsuz etkileri olabilecektir. İşbirliğine ilişkin siyasi kararlılığın, özellikle Türkiye-Suriye ilişkilerinde ortadan kalktığı yeni siyasi ortamda, teknokratlar ve diplomatlar en üst düzeyde karar-verme mekanizmasına bağlı olan su protokollerinin uygulanmasında ciddi zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Bununla beraber, vurgulanması gereken bir diğer nokta ise, 2000 li yıllardan bu yana, yeni temasların kurulmuş olduğu, varolan işbirliği mekanizmalarının yeniden canlandırıldığı ve yenilerinin yaratıldığıdır. Nitekim 2011 yılında ikili politik ilişkilerde kötüleşmenin sonucu birden kesilmeden önce Türkiye-Suriye arasında su işbirliğinin kurumsallaşması kısmen de olsa başlamıştı. Tekrar başlama şansı olduğunda, bu sınıraşan su işbirliği, bölgesel işbirliğine fırsatlar yaratacak biçimde çok çeşitli perspektifleri ve konuları içerecek biçimde şekillenebilir. Bu bağlamda, bu çeşitli yaklaşım ve konular, diğerleri arasında, şu hususları kapsamalıdır: yüzey ve yeraltı kaynaklarıyla ilgili güvenilir verilerin toplanmasıyla ilgili ortak girişimler gerçekleştirilmelidir. Nitekim 2009 yılında imzalanan ikili protokolleri hazırlayan su bürokratları su kaynaklarının değerlendirilmesi ve varolan hidrolojik ölçüm istasyonlarının kalibre edilmesi gibi konulara atıfta bulunarak bu hususun önemini zaten vurgulamışlardır. Nehir havzasıyla ilgili olarak bu tür nesnel ve tutarlı bilgilere dayalı olarak, enerji, tarım, çevre ve sağlık gibi suyla ilgili kalkınma sektörlerinde ortak projeler yürütülebilir. Üç ülke de baraj projelerine devam ettikleri için sınıraşan işbirliği bu büyük çaplı projelerin planlama ve uygulama aşamasında ortaya çıkan çevresel ve sosyal sorunların çözümü için uygun yöntem ve araçları da içermelidir. Suriye ve Irak taki iç istikrarsızlığın yarattığı olumsuz etkilere bağlı olarak sınıraşan su ilişkilerinin karmaşıklaşması beklenebilir. Hükümet seviyesinde diyalog için uygun olmayan bu siyasi atmosferde, ETIC gibi gayri-resmi, profesyoneller seviyesindeki ikinci yol (track-two) girişimler danışma mekanizması olarak kullanılabilir. Bu bağlamda ETIC su protokolerinin uygulanabilmesi için gerekli bilimsel desteği sağlayabilir. ETIC, akademik, profesyonel, sivil toplum örgütleri temsilcileri, iş çevreleri ve uluslararası kuruluşların temsilcileri gibi çok çeşitli paydaşları biraraya getirebilir ve su miktar ve kalite yönetimi, sağlık, tarımsal kalkınma, enerji üretimi, altyapı gelişimi ve çevre koruma gibi çeşitli ortak sorunlarla ilgili olarak sürdürülebilir işbirliği projelerinin uygulanması için katalizör oluşturabilir. Unutulmaması gerekir ki, track-two girişimleri, doğaları gereği, sorun ve çözümlerle ilgili taraflar arasında ortak bir anlayış geliştirme ve ciddi siyasi kriz ortamlarında bile hükümetlere ortak çözümlere varma yolunda yardımcı olma hedefleriyle kurulurlar. 21 O 82

DİPNOTLAR 1 İran, Dicle ye, kuzeydeki kolları aracılığıyla yılda 9.7 ile 11.2 milyar metreküp su ve Fırat ve Dicle yi Karun Nehri aracılığıyla birleştiren Şatt ül-arap suyoluna yaklaşık 20 ile 24.8 milyar metreküp su sağlayarak diğer bir kıyıdaş konumuna sahiptir. Ancak bölgede sınıraşan su politikalarının şekillendiği dönemde İran ikili veya çoktaraflı ilişkiler içinde yer almamıştır. Öte yandan, 1990 ların sonu itibariyle İran ın Dicle nehrinin kollarından ve Karun nehri nden su kullanımlarının artmasıyla İran-Irak arasında sınıraşan su meseleleri ortaya çıkmıştır. Bakınız FAO (2008), Water Reports 34, Irrigation in the Middle East Region in Figures, Aquastat Survey. 2 A. Kibaroğlu and O. Ünver (2000), An Institutional Framework for Facilitating Cooperation in the Euphrates-Tigris River Basin, 5 International Negotiations: 311-330. 3 K. Gürün, Akıntıya Kürek Çekmek: Bir Büyükelçinin Anıları (Milliyet Yayınları, İstanbul, 1994), ss. 240-272. 4 G. Kut, Burning Waters: the Hydropolitics of the Euphrates and Tigris, New Perspectives on Turkey 9 (1993) 5. 5 A. Kibaroğlu (2002), Building A Regime for the Waters of the Euphrates and Tigris River Basin, Kluwer Law International. 6 Ibid. 7 Protocol on Matters Pertaining to Economic Cooperation Between the Republic of Turkey and the Syrian Arab Republic, United Nations Treaty Series 87/12171, 17/7/1987. 8 Law No14 of 1990, ratifying the joint minutes concerning the provisional division of the waters of the Euphrates River, see http://ocid.nacse.org/qml/research/tfdd/totfdddocs/257eng.htm. Accessed 30 May 2010. 9 A. Kibaroğlu and W. Scheumann (2011), Euphrates-Tigris River System: Political Rapproachement and Transboundary Water Cooperation, in: Kibaroglu et al., Turkey s Water Policy, Springer Verlag. 10 Ayşegül Kibaroğlu, Socio-Economic Development and Benefit Sharing in the Euphrates-Tigris River Basin, Hillel Shuval and Hasan Dwiek (der.), Proceedings of the 2 nd Israeli-Palestinian International Conference: Water for Life in the Middle East, IPCRI, Jerusalem, 2006, ss. 891-904. 11 Su Kaynakları Bakanı (Irak), Sulama Bakanı (Suriye) ve Çevre ve Orman Bakanı (Türkiye) 12 2009 yılındaki kuraklığın özellikle tarım sektöründeki yıkıcı etkileri sonucu Irak ve Suriye nin Türkiye den su talepleri olmuş; 3 Eylül 2009 tarihinde Ankara da toplanan üçlü bakanlar toplantısında Türkiye, Suriye ye Ekim 2009 sonuna kadar 550 m3/saniye su bırakmayı taahhüt etmiştir. 13 Barajın detayları fizibilite çalışmalarında ortaya çıkacak olmasına karşın, barajın 15 metre yüksekliğinde olması ve 110 milyon m3 su tutma kapasitesi olması öngörüldü. Bu toplamdan, 40 milyon m3 taşkınları önleme ve geri kalanı da enerji üretimi ve sulama için kullanılacaktır. 14 Syria Friendship Dam Project Still Under Way, 11 May 2012 http://www.aa.com.tr/en/news/50459--d 15 2002 yılında, Suriye ve Irak arasında Dicle Nehri üzerinde sulama amaçlı Suriye pompa istasyonunun inşası ile ilgili ikili anlaşma imzalandı. Dicle Nehrinden çekilecek yıllık su miktarı, su akışının ortalama seviyesinde olduğu zaman, planlanan 150,000 hektarlık alana orantılı drenaj kapasitesiyle 1.25 km 3 olacaktır. Kaynak: Dışişleri Bakanlığı ve DSİ deki yetkililerle Mülakatlar, Ocak 2010. 16 Joint Statement of the First Meeting of the High-Level Strategic Cooperation Council between Syria and Turkey, Dec 24, 2009, Syrian Arab News Agency. 17 Peter Haas, Introduction: Epistemic Communities and International Policy Coordination, International Organization, 1996, Cilt 46, Sayı 13. 18 A. Kibaroglu, The Role of Epistemic Communities in Offering New Cooperation Frameworks in the Euphrates- Tigris Rivers System, Journal of International Affairs, 61, 2 (2008) 191-195. 19 Charles Hermann, Changing Course: When Governments Choose to Redirect Foreign Policy, International Studies Quarterly, 34 (1990) 3-21. 20 Ibid: 5. 21 ETIC, 2-4 Mayıs 2012 tarihinde İstanbul da Okan Üniversitesi ve Max Planck Kamu Hukuku ve Uluslararası Hukuk Enstitüsü ile ortaklaşa Fırat-Dicle Bölgesinde İşbirliğini Geliştirme başlıklı bir uluslararası konferans düzenlemiştir. Konferans, önceleri siyasi kararlılıkla teşvik edilmiş olan işbirliğinin korunması ve geliştirilmesi için çaba ve istek içinde olan Fırat-Dicle bölgesinden ve uluslararası alandan akademisyenleri, uzmanları ve kıyıdaş (su ve diplomasi) bürokratlarını biraraya getirmiştir. Konferans çerçevesinde biraraya gelen uzmanlar, suyu yaşamsal, teknik bir konu ve işbirliğinin bir aracı olarak tanımlamışlar ve siyasi zorlukların olduğu bu dönemde ayrıştırıcı değil aksine birleştirici bir unsur olarak kabul etmişlerdir. 83