Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 34, Kasım 2016, s

Benzer belgeler
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 30, Eylül 2016, s

ULUSLARARASI AVRASYA SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Yıl/Year: 5, Cilt/Vol:5, Sayı/Issue: 17

ŞARKICI FORMANTI: BİR ZORUNLULUK MU YOKSA TERCİH Mİ?

Talep ve arz kavramları ve bu kavramları etkileyen öğeler spor endüstrisine konu olan bir mal ya da hizmetin üretilmesi ve tüketilmesi açısından

OPERA ŞARKICILIĞINDA METİNSEL ANLAŞILIRLIK PROBLEMİ VE NEDENLERİ

ÇEV-220 Hidrolik. Çukurova Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Yrd. Doç. Dr. Demet KALAT

2. REGRESYON ANALİZİNİN TEMEL KAVRAMLARI Tanım

Stratejik Düşünce Enstitüsü Ekonomi Koordinatörlüğü

ÜNİTE 4: FAİZ ORANLARININ YAPISI

Trend Devam Modelleri: Teknik Analiz

DÜZCE TIP FAKÜLTESİ DERGİSİ DUZCE MEDICAL JOURNAL

OPERA ŞARKICILIĞINDA METİNSEL ANLAŞILIRLIK PROBLEMİ VE NEDENLERİ

ÇALIŞMA SORULARI TOPLAM TALEP I: MAL-HİZMET (IS) VE PARA (LM) PİYASALARI

BASIN DUYURUSU ENFLASYONDAKİ GELİŞMELER VE 2001 YILI NA BAKIŞ

= 2 6 Türevsel denkleminin 1) denge değerlerinin bulunuz. 2) Bulmuş olduğunuz dengenin istikrarlı olup olmadığını tespit ediniz.

KARŞILAŞTIRMALI ÜSTÜNLÜK TEORİSİ

Bölüm Sekiz. Alıştırmanın Planlanması (Faktörler)

Bilimsel Araştırma Yöntemleri I

10. SINIF KONU ANLATIMLI. 3. ÜNİTE: DALGALAR 3. Konu SES DALGALARI ETKİNLİK ve TEST ÇÖZÜMLERİ

* Yrd. Doç. Dr., Düzce Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Müzik Bölümü.

İleri Diferansiyel Denklemler

ÖĞRENME ALANI: Kuvvet ve Hareket 2.ÜNİTE: Kaldırma Kuvveti ve Basınç. Kaldırma Kuvveti

Ünite. Dalgalar. 1. Ses Dalgaları 2. Yay Dalgaları 3. Su Dalgaları

Ses Dalgaları Testlerinin Çözümleri. Test 1 in Çözümleri

HAVA GİRİŞLERİNİ KULLANIRKEN İDEAL STATİK BASINÇ NE OLMALIDIR?

1.Bölüm Ses, Ses bileşenleri, İnsan kulağının duyarlılığı, İşitsel-Fizyolojik yeğinlik, Grafik gösterme biçimleri Prof. Dr.

10. Sınıf. Soru Kitabı. Dalgalar. Ünite. 3. Konu. Ses Dalgası. Test Çözümleri. Sismograf

DENEY 2 SABİT İVME İLE DÜZGÜN DOĞRUSAL HAREKET VE DÜZLEMDE HAREKET

Deprem Kayıtlarının Seçilmesi ve Ölçeklendirilmesi

T.C. KALKINMA BAKANLIĞI İŞGÜCÜ PİYASASINDAKİ GELİŞMELERİN MAKRO ANALİZİ

Zemin Suyu. Yrd.Doç.Dr. Saadet BERİLGEN

Sıvılarda Basınç. Sıvıların basıncı, sıvının yoğunluğuna ve sıvının derinliğine bağlıdır.

Çizelge 1. Yıllar itibariyle Türkiye nin Hayvan Varlığı (Bin Baş) TÜİK 2010

7. Orta Vadeli Öngörüler

YAVAŞ DEĞİŞEN ÜNİFORM OLMAYAN AKIM

Alpha Altın Raporu 21 Eylül 2015 Aylık bazda bollinger alt bandı trend değişimi için takip edilebilir. ($1087)

FİYATLAR GENEL DÜZEYİ VE MİLLİ GELİR DENGESİ

Haberin Beklenenden İyi Gelmesi

Mercekler Testlerinin Çözümleri. Test 1 in Çözümleri

ALPHA ALTIN RAPORU ÖZET 8 Aralık 2015

ALPHA ALTIN RAPORU ÖZET 23 Aralık 2015

Örneklem Dağılımları & Hipotez Testleri Örneklem Dağılımı

1. KEYNESÇİ PARA TALEBİ TEORİSİ

OPERA-DIŞI VOKAL İCRA TÜRLERİNDE BİR AKUSTİK GÖRÜNGÜ: KONUŞMACI/AKTÖR FORMANTI

Kaynak yöntemleri ile birleştirilen bir malzemenin kaynak bölgesinin mikroyapısı incelendiğinde iki ana bölgenin var olduğu görülecektir:

10. Sınıf. Soru Kitabı. Optik. Ünite. 5. Konu Mercekler. Test Çözümleri. Lazer Işınının Elde Edilmesi

GRAFİK 1 : ÜRETİM ENDEKSİNDEKİ GELİŞMELER (Yıllık Ortalama) (1997=100) Endeks 160,0 140,0 120,0 100,0 80,0 60,0 40,0 20,0. İmalat Sanayii

Haberin Beklenenden İyi Gelmesi

VANTİLATÖR DENEYİ. Pitot tüpü ile hız ve debi ölçümü; Vantilatör karakteristiklerinin devir sayısına göre değişimlerinin belirlenmesi

Bernoulli Denklemi, Basınç ve Hız Yükleri Borularda Piezometre ve Enerji Yükleri Venturi Deney Sistemi

Forex Göstergeler.

MIG-MAG GAZALTI KAYNAĞINDA KAYNAK PAMETRELERİ VE SEÇİMİ

DENEY 3 : TRANSİSTÖR KARAKTERİSTİKLERİ. Amaç : Bipolar Transistörlerin çalışmasını teorik ve pratik olarak öğrenmek.

DENEY 2 SABİT İVME İLE DÜZGÜN DOĞRUSAL HAREKET VE DÜZLEMDE HAREKET

01 Şubat 2013 GCM Forex Akşam Analizi

DEN 322. Pompa Sistemleri Hesapları

Beyin Temelli ve Basamaklı Öğrenme S

SES DALGALARı Dalgalar genel olarak, mekanik ve elektromanyetik dalgalar olmak üzere iki ana gruba ayrılır. Elektromanyetik dalgalar, yayılmak için bi

A B = A. = P q c A( X(t))

Süspansiyon elemanları

HOŞGELDİNİZ MIG-MAG GAZALTI KAYNAK PARAMETRELERİ. K ayna K. Sakarya Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi. Teknolojisi. Teknolojisi

V = g. t Y = ½ gt 2 V = 2gh. Serbest Düşme NOT:

Elektrik ve Magnetizma

ALPHA ALTIN RAPORU ÖZET 13 Ekim 2015

Etrenjit Oluşum Koşullarının Üçlü Sistem Performansına Etkisi

Ekonomi I. Doç.Dr.Tufan BAL. 4.Bölüm: Esneklikler. Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından

YOLLUK TASARIMI DÖKÜM TEKNOLOJİSİ UYGULAMALARI - 1. Dr.Çağlar Yüksel ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ METALURJİ ve MALZEME MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ

Alpha Altın Raporu 5 Ekim günlük ve seviyeleri önemli!

Deutsche Bank YAYILMA VARANTLARI

2. Bölüm Ses, Ses bileşenleri, İnsan kulağının duyarlılığı, İşitsel-Fizyolojik yeğinlik, Grafik gösterme biçimleri Prof. Dr.

Akustik Temizleyici Seçimi. Tipik bir yaklaşım.

FOREX EL KİTABI 2. BÖLÜM

Isı Kütle Transferi. Zorlanmış Dış Taşınım

Araştırma Notu 11/111

P u, şekil kayıpları ise kanal şekline bağlı sürtünme katsayısı (k) ve ilgili dinamik basınç değerinden saptanır:

METEOROLOJİ. IV. HAFTA: Hava basıncı

DENEY 1:JFET TRANSİSTÖR VE KARAKTERİSTİKLERİ

BÖLÜM 5 DENEYSEL TASARIMLAR

İleri Diferansiyel Denklemler

İŞSİZLİK BÜYÜK ÖLÇÜDE ERKEKLERDE YAŞANAN İŞGÜCÜ ARTIŞI İLE İSTİHDAM KAYIPLARINDAN KAYNAKLANIYOR

Bölüm 7 ENTROPİ. Bölüm 7: Entropi

1,3-bis-(p-iminobenzoik asit)indan Langmuir-Blodgett filmlerinin karakterizasyonu ve organik buhar duyarlılığı

ORTALAMA ÖLÇÜLERİ. Ünite 6. Öğr. Gör. Ali Onur CERRAH

İÇİNDEKİLER. BÖLÜM 1 Değişkenler ve Grafikler 1. BÖLÜM 2 Frekans Dağılımları 37

TAM REKABET PİYASASINDA DENGE FİYATININ OLUŞUMU (KISMÎ DENGE)

Uyku skorlama-2 (Temel EEG grafo elemanlar)

İşaret ve Sistemler. Ders 3: Periyodik İşaretlerin Frekans Spektrumu

12. SINIF KONU ANLATIMI 24 STOMA VE TERLEME (TRANSPİRASYON)

Genel Bir Bakış. Beceriyi Küçük Parçalara Ayırmak: İlerlemek ve Sıralamak. Bölüm Sekiz. Psikolojik Stratejiler. Alıştırmanın Planlanması (Faktörler)

YURT DIŞI VADELİ PİYASALAR GÜNLÜK BÜLTENİ 18 Aralık 2017

BÖLÜM 1: MADDESEL NOKTANIN KİNEMATİĞİ

Super Big MAC (SBM) için Performans Göstergeleri

DENİZLERDE BÖLGESEL SU ÇEKİLMESİNİN METEOROLOJİK ANALİZİ

15 MART /1. DÖNEM SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLİK FİNANSAL TABLOLAR VE ANALİZİ SINAVI SORULAR

GİRİŞ. Faylar ve Kıvrımlar. Volkanlar

TEK FAZLI VE ÜÇ FAZLI KONTROLSÜZ DOĞRULTUCULAR

Universal Tip Susturucu Yuvarlak Şekil

Dalgalar Sorularının Çözümleri

Sayı: / 13 Aralık 2012 EKONOMİ NOTLARI. Akım Verilerle Tüketici Kredileri Defne Mutluer Kurul

Güçlendirme Alternatiflerinin Doğrusal Olmayan Analitik Yöntemlerle İrdelenmesi

Transkript:

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 34, Kasım 2016, s. 140-159 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date 26.10.2016 30.11.2016 Yrd. Doç. Dr. Şahin SARUHAN Düzce Üniversitesi, Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Müzik Bölümü sahin.saruhan@hotmail.com GLOTTAL DÜZLEM AÇISINDAN KONUŞMACI/AKTÖR FORMANTI İLE LARİNKSİN VERTİKAL POZİSYONU İLİŞKİSİ Opera şarkıcılığında bulgulanan opera şarkıcısı formantına ilişkin önemli bir literatürün oluştuğu günümüzde, opera-dışı şarkıcılık türlerinde bulgulanan konuşmacı/aktör formantına (K/AF) ilişkin yeterince sayı ve nitelikte araştırmanın halen yapılmadığı görülür. Bu durum, K/AF bulgulanan şarkıcılık ve vokal icracılık türlerine yönelik eğitim süreçlerinde uygulanabilirliği olan bir metodoloji oluşturma çalışmalarında larinksin pozisyonuna ilişkin ne tür stratejilerin kullanılabileceğine ilişkin bir soruyu da cevapsız bırakır. Bu çalışmada larinksin vertikal pozisyonu ile ilişkisi bağlamında glottal düzlemli değişkenlerin K/AF'nın oluşumuna ne derecede ve hangi koşullarda katkı sağladığı hususu incelenmiştir. Yapılan değerlendirmede, larinksin opera şarkıcılığında olduğu gibi vertikal olarak düşürülmesinin, vokal kıvrımlarda abdüksiyon eğilimi, incelme artışı, kapalı faz azalışı ve böylelikle de sesin üst spektral enerji zenginliği açısından negatif yönlü bir etki oluşturması nedeniyle, K/AF 'nın oluşumunda, glottal kaynak açısından olumsuz bir etkide bulunduğu görülmüştür. Bu çerçevede, K/AF tespit edilen şarkıcılık ve/veya vokal icracılık türlerine ilişkin ses eğitimi süreçlerinde düşük laringial pozisyon stratejisinin kullanılmaması gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Anahtar kelimeler: Ses eğitimi, Geleneksel şarkıcılık, Opera şarkıcısı formantı, Konuşmacı/aktör formantı, Laringial pozisyon. Öz

THE RELATIONSHIP BETWEEN VERTICAL LARYNGEAL POSITION AND SPEAKER'S/ACTOR FORMANT WITH REGARD TO GLOTTAL LEVEL Abstract Although there is a vast literature about opera singer's formant found in opera singers, it is seen that there is no enough research about speaker's/actor's formant that found in non-operatic singing and vocal styles. This fact are caused to some questions to remain unanswered, such as, what sorts of the laringeal position strategies can be used in development process of a methodology, applicable in the voice training practices in singing and vocal performance styles that use a voice quality containing speaker's/actor's formant. In this study, the role of glottal variables on the production of speaker's/actor's formant, in its relation to the vertical position of larynx was scrutinized. At a theoretical level it was evaluated, that because it's negative effect on the energy level of high (3-4 khz) region of spectrum through causing increased vocal folds adduction, thinned vocal folds, and decreased CQ value, the lowered larynx like as used by opera singers, at the glottal level has a negative role on the production of speaker's/actor's formant. From this point of the fact, it was concluded that the lowered larynx must not be used in the voice training processes of singing and vocal styles that has speaker's/actor's formant phenomenon in their performance voice. Keywords: Voice training, Traditional singing, Opera singer's formant, Speaker's/actor's formant, Laryngeal position. 141 GİRİŞ Opera şarkıcılığında bulgulanan şarkıcı formantı/opera şarkıcısı formantına ilişkin önemli bir literatürün oluştuğu günümüzde, opera-dışı şarkıcılık türlerinde bulgulanan konuşmacı/aktör formantına ilişkin yeterince sayı ve nitelikte araştırmanın halen yapılmadığı görülür. Bu durum, konuşmacı/aktör formantının üretiminde yer aldığı düşünülen vokal traktus ve glottal düzlemli değişkenler ve bu değişkenlerin larinksin vertikal pozisyonu ile ilişkileri gibi konularda net bir tanımlama yapılmamış olması hususunu da kapsar. Konuşmacı/aktör formantının (K/AF) hangi formantların bir araya gelmesinin veya hangi formantın bir ürünü olduğu tartışmalarından bağımsız olarak çeşitli çalışmalarda ifade edilen bir husus, bu akustik görüngünün, spektral üst enerji bölgesinde görülen önemli düzeydeki bir artışın sonucu olduğudur. Konuşmacı/aktör formantı ile bağlantılı olarak, spektral (yaklaşık 2.2 ile 4 khz arası) üst enerji bölgesinde görülen artışın vokal traktusla ilişkili değişkenler açısından bir değerlendirmesi bir başka çalışmada yapılmıştır (bkz. Saruhan 2016). Bu çalışmada larinksin vertikal pozisyonu ile ilişkisi bağlamında glottal düzlemli değişkenlerin konuşmacı/aktör formantının oluşumuna ne derecede ve hangi koşullarda katkı sağladığı hususu ele alınacaktır. Hırvatistan ın dağlık bölgelerine özgü olan ojkanje stilinde görülen, 2.2 ile 3.8 khz arasında geniş bantlı enerji demetini konuşmacı/aktör formantı olarak yorumlayan (s. 1808) Boersma ve Kovacic 2006, ojkanje stilinde mevcut olan spektral üst frekans alan zenginliğini, yüksek altglottal basınç, vokal kıvrımlardaki uzun süreli kapalı faz, yüksek bir larinks ve çenenin geniş bir açıklığı gibi solunuma, fonasyona ve artikülasyona ilişkin koşulların sinerjik olarak bir araya

gelmesi ile açıklamaktadır (Boersma ve Kovacic 2006:1814). Konuşmacı/aktör formantının F4 te oluşan enerji artışı sayesinde ortaya çıktığını iddia eden Cleveland ve arkadaşlarına göre de, F4 te meydana gelen söz konusu bu artışı sağlayan temel nedenler, vokal kıvrımların titreşim döngüsünün sahip olduğu yüksek değerdeki kapalı faz parametresi ve glottiste meydana gelen tam kapanma olgusudur (Cleveland ve diğ. 2001:55,59-60). Şarkıcı formantının oluşumunda bu iki hususun önemli bir rol oynadığını belirten yazarlara göre, havalı fonasyonda olduğu gibi vokal kıvrımların kapalı faz süresince tam kapanmadığı durumlarda üst spektrumdaki partiallerin amplitüdü düşecekken, tam kapanmanın gerçekleştiği koşullarda bu partiallerde, daha görünür olacakları şekilde, amplitüd artışı oluşur (Cleveland ve diğ. 2001:55). Diğer bazı çalışmalarda, spektral üst frekans alan zenginliğini sağladığı düşünülen bir diğer değişkenin de, glottal kapanmaya ilişkin hız parametresi olduğu ifade edilmektedir. Gauffin ve Sundberg (1980)'e atıfla, artmış bir kapanma hızı değerinin, spektral eğimi düşüreceğini hatırlatan Leino ya göre, bu etkiyi üreten şey, artmış bir kapanma hızı değerinin, vokal kıvrımların kapanma derecesini arttırma potansiyelidir (Leino 2009:674). Çalışmalarında aktörlerde, aktör olmayanlara göre alfa oranı (50-1000 Hz ile 1000-5000 Hz bölgeleri arası ortalama enerji farkı) değerinin daha düşük ve 3-4 khz bölgesinin enerji açısından daha güçlü olduğunu bulgulayan Master ve arkadaşları da benzer şekilde, Gauffin ve Sundberg (1989) a atıfta bulunarak bu durumu artmış bir glottal kapanma hızı olgusuyla ilişkilendirmektedirler (Master ve diğ. 2008:153). Spektral üst enerji bölgesinde görülen artışa ilişkin doğrudan konuşmacı/aktör formantı ile ilişkilendirilerek glottal düzlemli değişkenler açısından dile getirilen açıklamaları şöyle özetlemek mümkündür: 142 1. Glottal kapanmaya ilişkin hız değişkeni (Leino 2009:674; Master ve diğ. 2008:153-4) ya da başka bir ifade ile hızlı bir MFDR oranı (Waaramaa ve diğ. 2006:155; Cleveland ve diğ. 2001:55). 2. Glottiste meydana gelen tam kapanma (Cleveland ve diğ. 2001:55,59-60), 3. Vokal kıvrımlar arası daha kuvvetli addüksiyon (Master ve diğ. 2012:121) 4. Vokal kıvrımlardaki uzun süreli kapalı faz (Boersma ve Kovacic 2006:1814; Cleveland ve diğ. 2001:55,59-60), 5. Yüksek altglottal basınç (Boersma ve Kovacic 2006:1814), Aslında, aşağıda ayrıntılara girildikçe daha iyi anlaşılacağı üzere, söz konusu enerji artışının nedenlerine ilişkin yukarıda maddeler halinde özetlenmeye çalışılan açıklamalar (değişkenler) birbirleri ile oldukça güçlü bir korelasyona sahiptir. Çalışmamızda söz konusu bu değişkenlerin etkisinin konuşmacı/aktör formantının oluşumunu sağlama yönlü olup olamayacağı hususunun laringial vertikal pozisyon değişkenine bağlı olduğu iddia edilecektir: Bu değişkenlerin konuşmacı/aktör formantının oluşumunu sağlama yönlü etkide bulunabilmesi için larinksin, Leino ve arkadaşlarının ifade ettiği gibi düşürülmesi değil, aksine, yükseltilmesi veya en azından düşürülmemesi gerekmektedir. Bu çalışmanın iddiası, Boersma ve Kovacic (2006) nın, yüksek bir larinksin spektral üst frekans alan zenginliği hususunu açıklamak konusunda getirilebilecek açıklamalardan biri olabileceğine (1814) ilişkin açıklamasının bir adım ötesine geçerek, laringial yükselme veya en azından aşağı düşmeme olgusunun, konuşmacı/aktör formantının oluşumunda bir gereklilik olduğudur. Bu iddianın temelinde yatan nedenleri daha iyi anlayabilmek açısından, konuşmacı/aktör formantının oluşumunda etkisi olan glottal düzlemli değişkenlere göz atmadan önce, vokal

kıvrımların çalışma prensiplerine ilişkin kısa da olsa bir detay bilgiye ihtiyaç olacaktır. Bu ayrıntılardan sonra, konuşmacı/aktör formantının oluştuğu bölgeleri ilgilendiren spektral üst frekans alan zenginliğini sağladığı hususunda üzerinde fikir birliğinin mevcut olduğu değişkenlere teker teker ayrıntılı bir şekilde değinilecektir. Söz konusu bu değişkenlerin, neden ve hangi koşullarda konuşmacı/aktör formantının oluştuğu bölgelerde enerji artışı sağladığı hususunda her bir açıklama için özel bir başlık altında bir değerlendirme yapılacaktır. Bu değerlendirmeler sonrasında ise, çalışmamızın ana konusu olan laringial yükseklik değişkeninin konuşmacı/aktör formantının oluşumunda bir etkisinin olup olmadığı ve bu etki mevcutsa, hangi durumlarda ve ne yönlü oluştuğu hususunda, söz konusu açıklamalar açısından da ayrı ayrı değerlendirme yapılarak, teorik düzlemde bir sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır. Vokal kıvrımların çalışma prensiplerinin spektrum üzerindeki etkisi Vokal sesin üretimini sağlayan temel kaynak sinyal, vokal kıvrımların titreşimleri ile üretilir ve bu titreşim hareketi tek biçimli, basit bir hareket olmayıp, dalga-benzeri bir karakter taşımaktadır (bkz. Titze 1994:80-109). Üç boyutlu, karmaşık bir hareket olarak tanımlanabilecek olan titreşimde, vokal kıvrımlar aşağıdan yukarı ve arkadan öne olmak üzere, dalgalı bir şekilde hareket ederek açılırlar ve sonra aşağıdan yukarı, ortadan arkaya ve öne doğru yeniden kapanırlar (Reetz ve Jongman 2009:83-84). Bu sırada, vokal kıvrımlar tek parça halinde davranmayıp, bu dolaşım hareketinde alt kenarın, üst kenarın (zamansal olarak) biraz önünde olması gerekir, yoksa titreşim olmayacaktır (Sundberg 1987:13-14). Vokal kıvrımların hareketine ilişkin söz konusu faz oyalanmasını (phase lag) Şekil 1 te görmek mümkündür 143 Şekil 1: Larinksin basitleştirilmiş çaprazlama alanları ile gösterilmiş, vokal kıvrım titreşiminin farklı evreleri (Reetz ve Jongman 2009:79), (tarafımca yatay düzlemde çoğaltılmış ve alta kırmızı hat eklenmiştir). Vokal kıvrımların titreşim sırasında sahip oldukları kütle kalınlığı değişkeni, Şekil 1 te görülen (g) ile (c) arası (kırmızı hat boyu) evrenin ne kadar uzun süreceği üzerinde belirleyici olur ve bu durum kendisini, vokal kıvrımların görece kalın olduğu fonasyon türlerinde daha yüksek değerdeki kapalı faz ve böylece de kapalı dönem (CQ) değeri ile belli eder (bkz. örn. Salomão ve Sundberg 2009:82; Salomão 2008:4; Sundberg ve diğ. 2005:884; Sundberg ve Högset 2001:33). Vokal kıvrımların görece daha kalın olduğu göğüs registerinde (Henrich, 2006), kafa, falsetto registerlerine göre daha yüksek değerler aldığı görülür (bkz. örn. Salomão ve Sundberg 2009:79; Salomão 2008:3, Sulter 1996:49). Vokal kıvrımların titreşimlerine ilişkin zamansal düzlemde sayısallaştırmaların yapılmasına imkân veren temel olarak iki farklı teknik söz konusudur. Bunlardan biri, Rothenberg tarafından icat edilen ve Rothenberg Maskesi olarak adlandırılan bir aparat aracılığıyla, vokal kıvrımların açılıp kapanması sırasında glottisten geçen hava miktarının temporal olarak sinyal grafiğine dökümünün yapılması esasına dayanır ve bu sinyal transglottal hava akış atım dalga formu olarak bilinir (bkz. Rothenberg 1981). Bir diğeri ise, larinksin iki yanına karşılıklı olarak yerleştirilen iki elektrot aracılığıyla vokal kıvrımların açılıp kapanması sırasında oluşan

iletkenlik değişimlerinin sinyal olarak grafikleştirilmesine dayanan elektroglottografik sinyal analizi yöntemidir (bkz. örn. Henrich ve diğ. 2004, Bateman 2003:42-54). Glottal akış atım dalga formu, simetrik bir yapıya sahip olmayıp, genellikle sağa doğru eğimlidir ve glottal açılma fazında daha yavaş ve pürüzsüz bir artış ve kapanma fazında daha keskin bir azalışa sahiptir (Rothenberg 1981:18). Akış glottogramında mevcut olan bu sağa eğimliliğin yarattığı asimetriyi Şekil 2 de görmek mümkündür. Söz konusu grafikte, sinyalin sağında yer alan ve glottisten geçen hava miktarındaki artışı temsil eden yükselme eğrisinin, sinyalin sonun da yer alan hava akışındaki azalmayı gösteren iniş eğrisine oranla daha basamaklı olmasının yarattığı asimetriyi açıkça görebilmek mümkündür. Burada, glottal hava akışı artışını temsil eden sağ tarafın, glottiste oluşan titreşim döngüsünün açılma fazına, sol tarafın ise kapanma fazına denk geldiğini de ayrıca belirtelim. Böylece, Şekil 2 deki haliyle bir sinyalden, vokal kıvrımların açıldıklarından daha hızlı kapandığına ilişkin bir sonuç çıkarmak mümkün hale gelir. Şekil 2. Transglottal hava akışını gösteren akış glottogram sinyali (Sundberg ve Kullberg 1999:79). Bu noktada, her ne kadar, örneğin şarkıcı formantının üretiminde laringial kavitenin spektruma eklediği enerji olgusu örneğinde olduğu gibi (bkz. Takemoto ve diğ. 2006:2237, Takemoto ve diğ. 2010:3729-3731), vokal traktusa ilişkin şekillenmeler önemli derecede etkide bulunuyorsa da (ayr. için bkz Saruhan 2016), Rothenberg 1981 ve aşağıda ayrıntılarına değinilecek diğer bazı çalışmalarda tespit edildiği üzere, üst spektral alanda enerji yoğunluğu oluşumunu sağlayan temel faktörün vokal kıvrımların çarpışma hızı olduğunu ayrıca belirtelim. Nitekim, literatürde karşıya yansıyan vokal üretim ile, üst spektral alan enerji zenginliği arasındaki mevcut ilişkiyi (bkz. örn. Pinczower ve Oates 2005, s. 448,451) kuran temel dinamiğin, vokal traktusun rezonanslarından ziyade glottal ses kaynağının niteliği ile ilişkili olduğu ifade edilmektedir (Master ve diğ. 2012:122; Master ve diğ. 2008:153). Yansıyan bir ses ile glottal kaynak sesin niteliği arasındaki ilişkiyi, glottal akış atım dalga formunun konfigürasyonu, başka bir ifade ile söylersek, yukarıda tanımlaması yapılan asimetri derecesi açısından da değerlendirmek mümkündür. Daha önce de belirtildiği ve Şekil 2 de de görüleceği gibi, çarpışma hızı birbirinden ayrılma hızından ne kadar çok fazla olursa, dalga formunun sahip olduğu ve kendini sinyalin sağındaki keskin bir inişle gösteren asimetri de o kadar yüksek olacaktır. Böylece, vokal kıvrımların hızlı kapanması ve hava akışının anîden kesilmesi glottal dalga formunda kendini kapanma bölümü ve kapalı bölüm arasındaki keskin köşelerle gösterecekken [yani kapanma bölümü dik olacakken], yavaş ve kademeli bir kapanma ise yuvarlak biçimli, yuvarlak köşeli dalga formları üretecektir (Holmberg ve diğ. 1995:1220). Bir vokal üretimin spektrumunun enerji dağılım eğrisinin konfigürasyonu ile, glottal hava akışı dalga formu ve/veya EGG sinyalindeki asimetri arasındaki ilişkiyi, glottal kapanma hızına ilişkin hesaplamalarda kullanılan hızlılık oranı/speed quotient (SQ) ve maximum flow decliniation rate 144

(MFDR) değişkenlerinin spektral yapı ile ilişkileri açısından yapılacak bir değerlendirmede de görebiliriz. Şekil 3 te de görüldüğü üzere, Rothenberg Maskesiyle elde edilen transglottal hava akış atım dalga formunun sağında bulunan görece hızlı hava akışı azalışının neden olduğu daha dik sinyal inişinin karşılığı, elektroglotografi yöntemiyle elde edilen EGG sinyalinin solunda görece daha hızlı bir glottal kapanma anını temsin eden daha dik bir sinyal yükseliş eğrisidir. Bu iki görece hızlılığın değeri, her iki analiz tekniğine ait sinyalin de asimetri derecesini de belirler; vokal kıvrımların fonasyon sırasında addüksiyon hızları arttıkça, asimetri de artar. Şekil 3. Transglottal hava akışı atım sinyalinin ve türevinin EGG sinyali ile eşzamanlı şematik ilişkisi. Akış atım formunun türevini gösteren alt grafik (Salomão ve Sundberg 2008:547) den alınmıştır. 145 1. Konuşmacı/aktör formantı ile glottal kapanma hızı ve MFDR oranı ilişkisi Yüksek derecede asimetrik bir glottal akış dalga formunda, F2 ve daha yüksek formantların en yüksek enerjiye sahip oldukları durumun glottal kapanma anında üretilmesi (Rothenberg 1981:20) nedeniyle glottal dalga formundaki eğim, spektral tiltin azalmasına, üst harmoniklerin yükselmesine ve böylece de dinleyicinin sesin niteliğini parlak olarak algılamasına neden olur (Smith ve diğ. 2005: 608). Farklı glottal akış dalga formlarının, neticede birbirinden farklı akustik nitelikte olan veya farklı üst harmonik amplitüdü modellerine sahip olan ses nitelikleri üreteceğini (s. 18) ifade eden Rothenberg e göre yüksek derecede asimetrik glottal akış dalga formu, akustik çıktı üzerinde etkili olup, glottal atıma ait hızlı bir sonlama üst formant dizilerinde güçlü bir uyarılmaya yol açmaktadır (Rothenberg 1981:20). Bazı insanların spektral üst harmonikleri zengin olan ve formatlarla uygun bir şekilde değişime uğratıldığında pek çok enstrümanın üstünde duyulabilir olmasını sağlayan unsurlardan biri ve özellikle etkili olanının, bu kişilerin glottal akış dalga formlarının sahip olduğu daha hızlı glottal atım sonlanması olgusu olduğunu belirten Rothenberg e göre 3 khz üzerindeki spektral enerji akışı, şarkıcı formantı fenomeninde olduğu gibi, üst frekansları güçlendirerek sesin nihai çıktı gücünü arttırabilir, ancak ses kaynağı spektrumunda güçlü üst bileşenler zaten mevcut değilse, üst formantlara ilişkin enerji artışının sesi zenginleştirebileceği şüphelidir (Rothenberg 1981:21). Rothenberg in bu ifadesinden yola çıktığımızda, F3, F4 ve F5 konuşmacı/aktör formantının oluşacağı bölgede toplansa bile, eğer bu formantlar görece hızlı bir şekilde kapanan bir glottis tarafından üretilen yüksek dereceli bir asimetriye sahip bir kaynak sinyal sayesinde

üretilen bir yüksek enerjiye zaten sahip değillerse, bir araya gelmeleri, işlevsel olmayacaktır diyebiliriz. Transglottal akış dalga formunda mevcut olan bir asimetri, kendini, EGG sinyali üzerinde görülen açılma ve kapanma fazları arasındaki farklılaşma ile de gösterir: sinyalin kapanma fazını işaret eden sol taraftaki artış eğrisi, açılma fazını temsil eden sağ yandaki düşüş eğrisine göre daha dik olur. EGG dalga formunun sahip olduğu açılma ve kapanma fazlarına ilişkin asimetriyi, EGG tekniğinde kullanılan parametrelerden biri olan SQ değişkeninde de ölçümlemek mümkündür. SQ, açılma safhasının süresinin kapanma safhasının süresine oranı olup, glottal döngünün simetrisinin tahmini bir değerini sağlar ve SQ = To/ Tc olarak formüle edilmiştir (Pulakka 2005:23). SQ değişkenine dair elde edilecek 1.0 değeri, açılma ve kapanma safhalarının bir glottal döngüde eşit olduklarını gösterir (Chen ve diğ. 2002:822-823). Buna göre, SQ değeri 1.0 olduğunda glottal pulsenin sağ ve sol eğimleri birbirine eşit demekken 5.0 olduğunda sağa eğimin (kapanma anı yani) soldaki eğimin (açılma anı) beş katı hızlı olduğu ve pulsenin sağa doğru oldukça eğimli olduğu, yani kapanmanın oldukça hızlı olduğu düşünülür. Laringial vertikal düzlem açısından birbirleri ile farklılaşan (Björkner2006:39; Popeil 1999:28; Sundberg 1991:61-62) opera ve opera-dışı şarkıcılık türleri arasında SQ değişkenine ilişkin Bateman tarafından bulgulanan farklılık, bize, Rothenberg in şarkıcının pek çok enstrümanın üstünde duyulabilir olmasını sağlayan unsurlardan özellikle etkili olanı olarak tanımladığı, glottal akış dalga formunun sahip olduğu daha hızlı glottal atım sonlanması olgusunun (Rothenberg 1981:21), şarkıcılık türleri arasında da farklılaştığını ima eder. Bateman ın, yaptığı karşılaştırmalı çalışma verilerine göre konuşma ve belt tekniği örnekleri, klasik müzik şarkıcılarına göre daha yüksek SQ değerleri göstermiştir (Bateman 2003:118). Bu, vokal kıvrımların konuşmada ve belt seste, klasik müzik şarkıcılığında olduğundan daha hızlı bir şekilde kapandıkları anlamına gelir. Bateman a göre yüksek değerdeki SQ nün yarattığı bu durum ise, daha güçlü bir vokal kıvrımlar çarpmasına, daha fazla addüksiyona ve vokal kıvrımlar arası daha büyük bir birleşen alan oluşmasına sebep olmuştur. Vocal kıvrımlar titreşiminin kapanma fazının sesin niteliğine üst partiallerin eklenmesini sağladığını hatırlatan Bateman a göre, bu olgular toplamı, belt tekniğinin akustik analizinde diğer tekniklere göre daha çok üst frekans görülmesiyle sonuçlanmaktadır (s. 118). SQ değeri ile sesin algısal düzeyde sahip olduğu çınlama niteliği arasındaki ilişkiye dair Bergan ve arkadaşlarının elde ettiği veriler de, Bateman ın bu bulgularını destekler mahiyettedir. Bergan ve arkadaşlarının yaptığı çalışma sonunda elde edilen verilere göre (bkz. Şekil 4), SQ değerindeki artışa, sesin çınlama niteliğindeki bir artış da eşlik etmektedir (Bergan ve diğ. 2004:307). Burada hatırlatmakta yarar var; özellikle de kulak kanalı rezonansının 3-4 khz aralığında olması (Alberti, 2001: 59; Ball ve Lowry 1906: 88) nedeniyle, seste çınlama algısını oluşturan temel unsur, sesin, spektral enerji yapısı olarak bu bölgede sahip olduğu enerji yüksekliğidir. 146

Şekil 4. SQ ve epilaringial boru değişkenlerine bağlı olarak, dinleyicilerin "çınlama" algı derecesi (Bergan ve diğ. 2004: 313). Vokal kıvrımlarda oluşan görece hızlı kapanma olgusunu işaret eden yüksek derecede asimetrik bir glottal akış dalga formunda F2 ve daha yüksek formantların en yüksek enerjiye sahip oldukları durumun glottal kapanma anında üretilebilmesi (Rothenberg 1981:30) nedeniyle glottal kapanma hızı, üretilen sesin dinleyicide oluşturacağı parlaklık açısından oldukça önemli bir parametre olma özelliği de göstermektedir. Vokal kıvrımlar arası hızlı kapanmayı [ve böylece de yüksek bir SQ değerini] yansıtan glottal dalga formundaki dik eğim (bkz. Holmberg ve diğ. 1995:1220), spektral tiltin azalmasına ve üst harmoniklerin yükselmesine neden olmaktadır (Smith ve diğ. 2005: 608). Bu olgu nedeniyledir ki, hızı yüksek bir kapanma, dinleyici açısından seste çınlama (Bergan ve diğ. 2004:307) ve parlaklık (Smith ve diğ. 2005: 608) algısını arttırır. Şekil 4 de de görüleceği üzere, aslında SQ değeri ve bağlantılı olarak ortaya çıkan çınlama algısının üretimine eşlik eden bir diğer değişken de, epilaringial boruda meydana gelen daralmadır. Larinksin düşürülmesinin epileringial boruda bir darlaşma oluşturacağına (Leino ve diğ. 2011:156) ilişkin iddia, larinksin söylenen perde değişkeninden bağımsız bir şekilde aşağı düşürülmüş pozisyonda sabitlenmeye çalışıldığı operatik şarkı söyleme stilinde (bkz. örn. Bateman 2003:26; Iwarsson ve Sundberg 1998:160; Shipp 1984), laringial borunun görece dar olduğu (Imagawa ve diğ. 2003) yönündeki bulgularca da desteklenmektedir. Ancak, epilaringial boruda oluşması istenebilecek bir darlaşmada, düşüşün aksine, laringial yükselmenin de etkili olabileceğine ilişkin veriler de mevcut olup (Laukkanen ve diğ. 2004:18), aşağıda bu hususa ayrıca değinilecektir. Dolayısıyla, üzerinde tartışma yürüttüğümüz akustik ya da hava-dinamiksel bütün parametrelerin, aslında larinksin vertikal düzlemde nasıl konumlandırdığımız hususu ile bağlantılı olarak üretilen değerleri işaret ettiğini bilmemiz gerekir. 147 Görüldüğü üzere, konuşmacı/aktör formantı veya opera şarkıcılığında üretilmesi hedeflenen şarkıcı formantı (ayr. için bkz. Saruhan 2014) fenomenlerinin sesin akustik içeriğinde mevcudiyet gösterebilmesi açısından, dalga formunun yüksek bir asimetriye sahip olması, yani hızlı bir glottal atım sonlanması önem arz etmektedir. Bu özel formant tiplerinin oluşabilmesi için, yani şarkıcı formantı veya konuşmacı formantı/aktör formantı alanında etkili bir enerji yoğunluğunun birikebilmesi için söz konusu özel formantların enerji demetini oluşturan bileşenlerin Rothenberg in açıklamasıyla, zaten yeterince (bir araya geldiklerinde anlamlı bir enerji seviyesini oluşturacak kadar) güçlü bir enerji düzeyine sahip olmalarının gerekli olması hususu, bu önemi doğuran temel nedendir. Buna göre, eğer spektral enerji zarfı zaten zayıf bileşenlerden oluşuyorsa, bu söz konusu bileşenlerin bir araya toplanması, bu özel tür formantların mevcudiyetini sağlamaya yetmeyecek, etkili bir algısal fark yaratamayacaktır. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, spektral üst frekans alan zenginliğini sağladığı düşünülen

olgular, yüksek değerdeki kapalı faz parametresi, glottiste meydana gelen tam kapanma (Cleveland ve diğ. 2001:55,59-60) ve görece hızlı kapanan bir glottis (Leino 2009:674) olgularıdır ve bunlar birbirleri ile önemli bir korelasyon gösteren üç sacayağı olarak da düşünülebilir. Ancak, vokal üretimin üst spektral alanında enerji zenginliğini sağlayan temel olgu vokal kıvrımların açılıp kapanması ile tamamlanan bir titreşim döngüsünde, kapanmanın hızlı gerçekleşmesidir (Leino 2009:674; Waaramaa ve diğ. 2006:155; Rothenberg 1981). Söz konusu enerji zenginliğini sağlayan diğer olgu olan glottiste meydana gelen tam kapanmayı (Cleveland ve diğ. 2001:55,59-60) üreten şey de, bu hızlı kapanma olgusunun bizzat kendisidir (Bateman 2003:118). Söz konusu bu kapanma hızı olgusunu literatürde MFDR olarak adlandırılan değişken ile de görmek mümkündür. Rothenberg maskesi tekniğiyle elde edilen transglottal hava akışı dalga formunun türevi üzerinde görülen ve Şekil 4 te de görüleceği üzere hava akış sinyalinin türevinde, vokal kıvrımların tam kapalılık döneminin başlangıcına denk gelen pozitif yönlü büyük enerji sıçraması ile senkronize olan hava akış formu türevi formunun negatif yönlü sıçraması, MFDR (maximum flow declination rate) olarak adlandırılmaktadır. Vokal kıvrımların ilk çarpışma anında oluşan ve MFDR olarak atıfta bulunulan parametre, böylece, glottal çarpışma sonucu oluşan ve vokal traktusa yollanan sinyalin ilk uyarım anını temsil eder. Yapılan çalışmalarda MFDR parametresine ait değer artışı ile sesin harmonikleri arasında pozitif yönlü bir ilişkinin olduğu ve MFDR artışının sesin spektral üst enerji alanında da artışa ve SPL artışına neden olduğu tespit edilmiştir. (Titze ve Laukkanen 2007:148; Gauffin ve Sundberg 1980:63,70; Cleveland ve diğ. 2001:55). Görüldüğü gibi, vokal kıvrımlar hızlı kapandığında oluşan glottal dalga formundaki görece daha dik eğim (bkz. Holmberg ve diğ. 1995:1220), üst harmoniklerinde yükselme ve spektral tiltte azalmaya (Smith ve diğ. 2005: 608) neden olarak, spektral üst frekans bölgesinde enerji artışının neden olduğu seste "çınlama" etkisini arttırır (Bergan ve diğ. 2004: 307), ve bu hızlı kapanma olgusu kendini görece daha yüksek SQ ve MFDR değerleri ile gösterir. Böylece, glottal kapanmaya ilişkin hız değişkeni (Leino 2009:674; Master ve diğ. 2008:153-4) ve yüksek bir MFDR değerine (Waaramaa ve diğ. 2006:155; Cleveland ve diğ. 2001:55) ilişkin iddiaları doğrudur. Ancak bu değişkenler açısından görece yüksek değerleri üreten laringial vertikal pozisyonun ne olduğu hususunun dikkate alınması gerekir. Opera şarkıcılarıyla karşılaştırıldığında müzikal tiyatro şarkıcılarının sahip olduğu daha yüksek MFDR değeri (Björkner 2008:536; Björkner 2006:19), söz konusu şarkıcılarda bulgulanan, opera şarkıcılarına göre vertikal olarak daha yüksek (Björkner 2006:39; Popeil 1999:28) pozisyondaki larinksin, düşük bir larinksin vokal kıvrımlar üzerinde oluşturduğu ifade edilen abdüksiyon eğilimine (Iwarsson ve diğ. 1996:33-39) neden olmaması, ve böylece de, hem çarpışma hızı hem de addüksiyon derecesi açısından artış yönlü bir katkı sağlaması hususu olduğunu söylemek mümkündür. Nihayetinde, larinksin yükseldiği durumlarda arttığı gözlenen MFDR değeri (bkz. örn. Laukkanen ve diğ. 2004:19-20), Waaramaa ve arkadaşlarına göre, spektral üst frekanslarda enerjinin yüksek olması olgusunun temel üreticisi olup, görece hızlı glottal kapanmayı yansıtmaktadır (Waaramaa ve diğ. 2006, s. 155). 148 Böylece, laringial düşüşün SQ ve MFDR değerleri üzerindeki etkisi, bu değişkenlerin değerlerinde bir azalma yaratmak yönlü olacağından, laringial aşağı düşüş, konuşmacı/aktör formantının oluşumunda rol aldığı iddia edilen glottal kapanmaya ilişkin yüksek hız (Leino 2009:674; Master ve diğ. 2008:153-4) ve yüksek bir MFDR değerinin (Waaramaa ve diğ. 2006:155; Cleveland ve diğ. 2001:55) üretilmesi açısından, olumsuz yönde bir etkide bulunacaktır. Bunun aksine, yukarıda belirtilen çalışmalarda bulgulandığı üzere, görece yüksek

laringial pozisyona sahip olan şarkıcılarda daha yüksek bir MFDR değerinin gözlemlenmesi hususunu dikkate aldığımızda, vokal icra sırasında yükselen bir larinksin, konuşmacı/aktör formantının oluşumunu destekler şekilde, spektral üst bölgede enerji artışına katkıda bulunacağını söyleyebiliriz. 2. Konuşmacı/aktör formantı ile vokal kıvrımlar arası addüksiyon ilişkisi Normal bir seste, vokal kıvrımlar açıldıklarından daha hızlı kapanırlar (Abberton ve diğ. 1989:283). Bu duruma neden olan mekanizma, Reetz ve Jongman (2009), Sundberg (1987) ve Fry (1979) gibi kaynaklarda geniş bir şekilde açıklanmış olup basit bir şekilde şöyle özetlemek mümkündür: a) glottisten geçmek üzere altglottal basınç tarafından itilen hava glottisten, vokal kıvrımların açılma konusundaki direnci nedeniyle daha yavaş ve kademeli açılması sonucu basamaklı bir artış göstererek geçer, b) bunun tersine vokal kıvrımlar sahip olduğu elâstikiyet ve Bernoulli Etkisi nedeniyle genellikle açılmaya oranla daha yüksek bir hızla kapanır ve böylece c) bu iki faktör de vokal kıvrımlarda birbirine doğru emilim-birleşme yönlü bir etkide bulunur. Söz konusu kaynaklara dayanarak kısaca ifade etmek gerekirse, Bernolli Etkisini şöyle açıklamak mümkündür: Bir sıvı ya da gaz (örneğin hava) bir tüp boyunca düzgün ve türbülânssız bir şekilde aktığı zaman, bütün moleküller akışın olduğu yönde aynı hızda hareket ederler. Bu doğrusal akış olarak bilinir. Eğer tüp daraltılırsa -ki bu larinksteki vokal kıvrımlarla karşılaştırılabilir bir durumdur- tüpe giren ve çıkan akış sabit kalır. Dar bölgeden önce ve sonra hava molekülleri aynı hıza sahip olduğu için moleküller dar bölgeden geçerken daha hızlı hareket etmek zorunda olduğundan, basınç dar geçidin içinde öncesine ve sonrasına göre daha düşük olur. Hava akımı moleküllerinin dar geçitte öncesine veya sonrasına göre daha hızlı hareket etmesi nedeniyle, basıncı arttırmak yerine dar geçidin geçen havanın basıncını düşürmesi olgusu Bernoulli Etkisi olarak adlandırılmaktadır. Bu vokal kıvrımlar arasındaki geçitteki nispeten daha düşük basıncın sonucu olarak vokal kıvrımlarda ayrılma yönünde bir zorlama yerine, birbirlerine doğru emilim etkisi ortaya çıkar. Elâstikiyet hususu ise, yine aynı kaynaklara dayanarak kısaca ifade etmek gerekirse, uçları birbirine bağlı karşılıklı duran iki lâstik ile örneklendirilebilir. Bu iki lâstiği birbirinden uzaklaştıracak şekilde ortalarından çekip bıraktığımızda, sahip oldukları elâstikiyet nitelikleri nedeniyle birbirlerine doğru hareket edip birleşeceklerdir. Benzer şekilde, iki ucundan birbirine bağlı vokal kıvrımlar da, altglottal basınç nedeniyle birbirinden uzaklaştıktan sonra, sahip oldukları elâstikiyet özellikleri nedeniyle birbirlerine doğru hareket ederek birleşme eğilimi taşırlar. Abberton ve arkadaşlarının çalışmalarında normal bir ses" ile kastettikleri patolojik olmayan sestir. Ancak "normal" bir sesi, larinksin doğal bir konuşma veya şarkı söyleme pratiğinde şu ya da bu yönde bilinçli herhangi bir müdahale ile yönlendirilmediği şartlarda üretilen ses olarak ele almak da mümkündür. Burada, 'müdahale kastedilen şey, şarkıcılıkta kullanılabilecek bazı fizikî postürler aracılığıyla, vokal kıvrımların sahip olduğu addüksiyon yönlü eğilimi azaltma veya bunu abdüksiyon yönlü bir eğilime dönüştürmeye ilişkin pratiklerdir. Bu tür pratiklerin en bilinen ve etkin olanı, şarkı söylerken, larinksi tam da opera şarkıcılarının yaptığı gibi, normalden daha aşağı bir pozisyonda sabitlemektir. Opera sanatındaki, özellikle de erkek şarkıcılar tarafından şarkıcı formantının elde edilmesi için bir gereklilik olarak uygulanmak durumunda olan, larinksin aşağı pozisyonda sabitlenmesi tekniği (bkz. örn. Sundberg 1972:48-149

52), diyaframın kullanım şekliyle oluşan trakeal aşağı çekişin de etkisi ile vokal kıvrımlarda abdüksiyon yönlü bir eğilim oluşturur (ayr. için bkz. Iwarsson ve diğ. 1996:33-39; Sundberg ve diğ. 1988:88). Söz konusu bu eğilim nedeniyle, larinkste oluşan bir vertikal düşüşün sahip olacağı addüksiyon azalışı yaratma potansiyelinin sesin spektral yapısı üzerindeki etkisi, konuşmacı/aktör formantının üretimi açısından larinksin vertikal pozisyonu ile addüksiyon miktarı değişkeni arasında mevcut ilişkiyi üreten temel etkendir. Vokal kıvrımlar arası addüksiyonunun artması üst partiallerdeki enerjinin daha yüksek olması nedeniyle daha sığ bir spektral eğime neden olacakken, addüksiyonun azalması ise daha dik bir spektral eğim, yani daha az partiale ve üst partiallerde enerji azalmasına neden olur (bkz. Herbst ve diğ. 2010:76; Herbst ve diğ. 2009:108; Howard ve diğ. 2014:167; Kochis-Jennings 2008:72, 114). Bu durum, VF s addüksiyonunun görece daha büyük olduğu göğüs sesinin (Murry ve dig. 1998:48-49), akustik çıktısının falsettoya göre daha çok sayıda partial, üst partiallerde daha çok enerji ve daha sığ bir spektral eğim sergilemesiyle sonuçlanır (Kochis-Jennings 2008:114 ). Şarkıcılıkta ve konuşmada larinksin yükseltilmesinin vokal kıvrımları addükte edici kuvveti arttırmasının (Boone ve McFarlane 1993:79) etkisini görece daha yüksek laringial pozisyonda şarkı söyleyen müzikal tiyatro şarkıcılarının (Björkner 2006:39; Popeil 1999:28; Sundberg 1991:61-62) kullandığı belting seste gözlenen opera şarkıcılığına göre artmış vokal kıvrımlar arası addüksiyon miktarı (Sundberg 1991:61-62) olgusunda da görebilmekteyizdir. Düşük laringial pozisyonun vokal kıvrımlar üzerinde, fonasyonun hafif bir glottal açıklık ile oluşmasına (Boone ve McFarlane 1993:79) varacak şekilde abdüksiyon yönünde bir eğilim oluşturma etkisi (Iwarsson ve diğ. 1996:33-39), klasik müzik şarkıcılarında alt partiallerin güçlü ve üst partiallerin güçsüz olduğuna dair bulguların da (bkz. örn. Bateman 2003:115) temel nedenini oluşturur gibidir. Vokal traktusta larinksin aşağı indirilmesiyle oluşturulacak bir uzamanın bütün formant frekanslarında düşme yaratması (Hamdan ve diğ. 2008:180), burada kritik bir değerdedir. Larinksin aşağı düşürülmesi ve bu sırada oluşan farenksin genişletilmesinin özellikle de F1 (Reetz ve Jongman 2009: 168) ve F2 ile F3 ün (Boone ve McFarlane 1993:79) frekanslarında yarattığı düşmenin spektral enerji eğrisi üzerindeki etkisi kendisini, klasik müzik şarkıcılarında alt partiallerin güçlü ve üst partiallerin güçsüz olduğuna (bkz. örn. Bateman 2003:115) ilişkin bulgularla da gösterir. F1 de oluşan frekans artışı üst spektral alanda enerji artışına neden olur (Barnes ve diğ. 2004:530). Laringial düşüşün vokal traktusta yarattığı uzama aracılığıyla F1 in yanı sıra F2, F3 ve F4 te yarattığı söz konusu frekans düşüşünün, bunun tam tersi bir etki göstererek spektral üst frekans bölgelerinde enerji azalması etkisi göstermesi beklenebilir bir durumdur ve bu durum, addüksiyonun azalmasının daha dik bir spektral eğim, yani üst partiallerde enerji azalmasına neden olduğuna (bkz. Bateman 2003:118; Herbst ve diğ. 2010:76; Herbst ve diğ. 2009:108; Howard ve diğ. 2014:167; Kochis- Jennings 2008:72, 114) ilişkin verilerle tutarlılık gösterir. 150 Dolayısıyla, laringial düşüşün addüksiyon derecesi üzerindeki etkisinin, bu değişkenin değerinde bir azalma yaratmak yönlü olacağından yola çıkarak, laringial aşağı düşüşün, Master ve diğ. (2012) tarafından konuşmacı/aktör formantının oluşumunda rol aldığı iddia edilen kuvvetli addüksiyonun üretilmesi açısından, olumsuz yönde bir etkide bulunacağını söylemek mümkündür. 3. Konuşmacı/aktör formantı ile kapalı faz değişkeni ilişkisi Larinksin aşağı pozisyonda sabitlenmesi tekniği, perde yükselmesine eşlik eden bir CT aktivite artışı yaratır (bkz. Sundberg ve diğ. 1988:84-90). Perde yükselmesinde oluşan cricothyroid

kasının etkinliğindeki artış vokal kıvrımları uzatır ve inceltir (bkz. Lamarche 2009:13; Reid 1997:13). Vokal kıvrımlarda perde artışına eşlik eden söz konusu bu incelme artışının, Şekil 1 te görülen (g) ile (c) arası (kırmızı hat boyu) evrenin daha kısa sürmesine neden olacağı açıktır. Dolayısıyla larinksin vertikal pozisyonu ile kapalı faz arasında önemli düzeyde bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre, larinksin alçaldığı durumlarda kapalı faz değeri, larinksin yükseldiği durumlara göre daha düşük olma yönlü bir potansiyel taşıyacaktır. Nitekim bu varsayımı doğrular şekilde, larinkslerini düşürüp, bütün bir şarkı boyunca söz konu bu düşük pozisyonda tutmaya çalışan opera şarkıcılarında kapalı faz değerinin, şarkı söyleme sırasında larinksleri yükselen opera dışı şarkıcılık türlerinde söyleyen şarkıcılara göre daha düşük olduğu (bkz. örn. Barlow ve LoVetri 2010:316; Björkner 2008:536; Björkner 2006:19; Bateman 2003:118; Sundberg ve diğ. 1999:181) bulgulanmıştır. Bunun aksine, larinksin yükseldiği gırtlaksı seste, normal sese göre kapalı faz değerinin arttığı gözlemlenmiştir (Laukkanen ve diğ. 2004:19-20). Kapalı faz değerinin spektral enerji dağılım eğrisinin şekillenmesi üzerindeki etkisini, vokal kıvrımların kapalı olduğu sürenin bütün bir titreşim döngüsüne göre oranının ne olduğunun tespitinde kullanılan CQ (closed quotient) parametresi üzerinden görmek mümkündür. Kapalı faz değer artışı ile CQ değer artışının, vokal kıvrımların kapalı kaldığı dönemi işaret etmeleri anlamında, aslında aynı anlama geldiğini burada belirtmekte yarar var. Dolayısıyla bu çalışmada, referansta bulunulan kaynaklar açısından gerekli görüldüğü için her iki değişkenden de, aynı şeyi vurgulamak üzere de olsa, bahsedilmektedir. CQ değerinin yüksek olduğu durumların, görece kalın vokal kıvrımların ve böylece de, vokal kıvrımlar kenarları arası daha uzun faz oyalanmasının bir göstergesi olduğu bulgulanmıştır (bkz. örn. Salomão ve Sundberg 2009:82; Salomão 2008:4; Sundberg ve diğ. 2005:884; Sundberg ve Högset 2001:33). CQ değişkeni bir glottal döngünün bir formant çınlamasını içerecek olan kısmının ne tür bir büyüklüğe sahip olacağını belirleyerek, sesin tınısını etkiler (Sundberg ve diğ. 2005:884-885). Bu etkiyi, kapalı fazın kısa olmasının spektral eğimin daha dik inişli olmasında (Holmberg ve diğ. 1995: 1220) da görmek mümkündür. Glottal bir döngüdeki açık fazın F1 de amplitüd düşüşü oluşturması (Björkner 2006:11) nedeniyledir ki, kapalı fazın artışı oranında, açık fazın F1 üzerindeki bu etkisi azalacaktır. 151 Glottal döngüde vokal kıvrımların kapalı olduğu sürenin spektral üsr frekans bölgesi üzerindeki etkisini, söz konusu süre ile vokal registerler arasında tespit edilen ilişki ile bu registerleri karakterize eden spektral yapısal özellikler bağlamıyla da görmek mümkündür. Bu konuda yapılan çeşitli çalışmalarda, görece daha yüksek spektral üst frekans enerjisine sahip olan göğüs registerinde (Salomão ve Sundberg 2009:82; Kochis-Jennings 2008:114; Ferranti 2004:17-19; Neiman ve diğ. 1997:137-138), vokal kıvrımlarda kapalılık süresinin, kafa/falsetto registere göre daha yüksek olduğu bulgulanmıştır (Salomão ve Sundberg 2009: 81, Salomão ve Sundberg 2008:546, Salomao 2008:3, Björkner ve diğ. 2006:193, Nair 2003:55, Sundberg ve Högset 2001:31; Sundberg ve Kullberg 1999:82; Sundberg 1979:76, Sundberg ve Gauffin 1978:40). Farklı registerlerin oluşumu CT ve TA kasları arasındaki koordinasyon miktarında hangi kasın daha baskın olduğuyla ilgili olup (Hirano ve diğ. 1970), bir kasın etkisinin diğer bir kasa göre baskın olması, ortaya çıkan tonal niteliğin göğüs mü, falsetto mu, yoksa bu registerler bir koordinasyon içinde çalıştığı zaman ortaya çıkabilecek birçok kombinasyondan biri mi olacağını belirler (Reid 1997:12,17). Vokal kıvrımların ana gövdesini oluşturan (Bunch 2009:96, Hollien vd. 1999:14) ve her biri vocalis ve muscularis olarak iki kısımdan oluşan (Thurman ve diğ. 2004:11) thryoarytenoid (TA) kas çiftindeki aktivite artışının, vokal

kıvrımların kalınlığında da artış yönlü etkisi olacağından (Lamarche 2009:13; Sataloff ve diğ. 2007:916-917; Reid 1997:13), görece daha büyük TA aktivitesiyle karakterize olan göğüs registerinde (Kochis-Jennings 2008:17; Miller ve Kiesgen 2006:537), vokal kıvrımların daha kalın olması (Allen 2004:268; Murry ve diğ. 1998:48; Vennard 1967:64-65,72) beklenebilir bir olgudur. Literatürdeki bazı bulguları dikkate aldığımızda, larinksin aşağı inişinin CT kas aktivitesi artışına neden olmasına (Sundberg ve dig 1988:88) benzer bir etkinin, larinksin yukarı çıktığı durumlarda bu kez TA kas aktivite artışına neden olduğunu söylemememiz mümkün hale gelir. Örneğin, opera şarkıcılarına göre daha yüksek laringial vertikal pozisyona sahip olan müzikal tiyatro şarkıcıları (Björkner 2006:39) ile opera şarkıcılarının vokal üretimleri arasında mevcut olan farklılığı oluşturan temel dinamiğin, vokalis kasındaki daha güçlü bir kasılma sonucu ortaya çıkan daha fazla vokal kıvrımlar kalınlığı unsuru olduğu ifade edilmektedir (bkz. örn. Björkner 2008:539). Nitekim, registerler arası mevcut baskın işleyen kasa ilişkin farklılaşma nedeniyle ortaya çıkan kalınlık değişkeniyle ilgili farklılaşma, kendisini kalınlık değişkenine bağlı olarak oluşan faz oyalanması parametresine ilişkin ortaya çıkan farklılaşma ile de göstermekte, vertikal faz farkı göğüs registerinde kafa/falsetto registerine göre daha fazla olmaktadır (bkz. örn. Švec ve diğ. 2008: 351; Sundberg 2003:18). Aslında vokal üretim sırasında larinksin vertikal pozisyonunun ne olduğu, hangi kasın baskın olarak devrede olduğu, titreşimde vokal kıvrımların alt ve üst kenarları arasında oluşan faz farkı, kapalılık dönemi ve spektral üst frekans alan enerji düzeyi değişkenleri arasındaki, başlangıçta karmaşık gibi görünebilecek olan, mevcut ilişki basittir. Yukarıda her bir değişken açısından göndermede bulunulan kaynaklardan yola çıkılarak, bu basit ilişkiyi şöyle formüle etmek mümkündür: Larinksin aşağı inmesi CT kas aktivitesinde artışa neden olur; CT kas aktivite artışı vokal kıvrımlarda incelme olgusunu arttırdığından, titreşim sırasında alt ve üst kenarlar arasında gerçekleşen faz oyalanması azalır; faz oyalanmasındaki azalma, vokal kıvrımların kapalı kaldığı sürede bir azalmaya neden olur; titreşim döngüsünde oluşan kapalı dönem azalışı, spektral üst enerjide azalışa neden olur. Bu mantıksal dizge içinde ortaya konabilecek formülasyonu da dikkate aldığımızda görürüz ki, laringial düşüşün kapalı faz üzerindeki etkisi bu değişkenin değerinde bir azalma yaratmak yönlü olacaktır. Bu durum bize, laringial aşağı düşüşün, Boersma ve Kovacic 2006) ve Cleveland ve diğ. (2001) tarafından konuşmacı/aktör formantının oluşumunda rol aldığı iddia edilen yüksek kapalı faz değerinin üretilmesi açısından, olumsuz yönde bir etkide bulunacağını açık bir şekilde göstermektedir. 152 4. Konuşmacı/aktör formantı ile alt glottal basınç ilişkisi Altglottal basınç fonasyonun kontrolündeki başlıca parametrelerden biri olup, daha gür fonasyonda daha yüksek altglottal basınç kullanılmakta, söz konusu bir x değerindeki bir gürlük artışında, kullanılan altglottal basınç hem modal, hem de falsetto registerde artış eğilimi göstermektedir (Sundberg ve Högset 2001:28). Şarkı söyleme sırasında altglottal basınçtaki iki katlık bir artışın, sesin intensitesinde ortalama 4 ile 12 db arası bir artış sağladığı tespit edilmiş olup (bkz. örn. Lamarche ve Ternström 2008:20, Cleveland ve Sundberg 1983:35, Sundberg ve diğ. 1999:1970, Björkner 2006:19), bu ortalama değerin ne olduğuna ilişkin sonuçlar çalışmalar arası farklılık göstermektedir. Altglottal hava basıncı ile sesin intensitesi arasındaki pozitif yönlü bu ilişki nedeniyledir ki, yine altglottal basınç artışı ile MFDR arasında da bir pozitif yönlü ilişki vuku bulur. Alt glottal basınçtaki değişimler dalga formu parametrelerini de etkiler (Sundberg ve diğ. 2005:879). Öyle anlaşılmaktadır ki, alt glottal basıncın spektral üst frekans bölgelerinin enerjisinde artış yönlü etkide bulunmasını sağlayan şey, bu değişkenin MFDR ile olan ilişkisi üzerinden biçimlenmektedir. Yapılan çeşitli çalışmalarda, alt glottal basınçta

meydana gelen bir artışa MFDR değişkeninin değerinde de bir artışın eşlik ettiği görülmüştür (Lamarche 2009:18; Björkner ve diğ. 2006:161;Sundberg ve diğ. 2005:883; Björkner ve diğ. 2004:5; Titze 1992:2932; Sundberg ve diğ. 1999:1969). Örneğin, Björkner ve diğ. (2006) nın kadın müzikal tiyatro sanatçılarının göğüs ve kafa registerlerini altglottal basınç ve ses kaynağı karakteristikleri açısından karşılaştırmak amacıyla yaptığı çalışma sonucuna göre, altglottal basınç arttıkça MFDR değeri iki registerde de daha güçlü bir şekilde artmaktadır (s. 193). Sundberg ve arkadaşlarının bir çalışmasında da (Ps Pthr)/P thr = x iken x değeri arttıkça (yani AGB de değerinde artış ve/ veya Pthr değerinde azalma oldukça şa) MFDR (korelasyon = 0.897) ve U p tp (korelasyon.907)değerleri de artmaktadır (Sundberg ve diğ. 1999: 1968). Yine Sundberg ve arkadaşlarının alt glottal basınç ile ses kaynağı parametreleri arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla gerçekleştirdiği çalışmada da, alt glottal basınç değişkeninin MFDR parametresini etkilediği ve MFDR değerinin altglottal basınç ile birlikte artmakta olduğu gözlemlenmiştir (Sundberg ve diğ. 2005:879, 884). Bu husus, altglottal basıncın daha yüksek olduğu şarkıcılık türlerinde, MFDR değerinin daha yüksek olarak bulgulanması olgusuyla da tutarlılık göstermektedir; opera şarkıcılarıyla karşılaştırıldığında, müzikal tiyatro, pop, blues ve jazz türlerinde şarkı söyleyen şarkıcıları daha yüksek altglottal basınç kullanmakta ve daha yüksek MFDR değeri üretmektedirler (bkz. örn. Björkner 2006:19; Thalén ve Sundberg 2001:86-88; Sundberg 1991:55-56). MFDR de oluşan bir değer artışının spektral üst enerji bölgesinde (alt frekans bölgelerine göre) daha büyük bir enerji artışı sağlaması (Holmberg ve diğ. 1988:521) nedeniyle, alt glottal basınç artışının, MFDR üzerindeki etkisi aracılığıyla dolaylı olarak, konuşmacı aktör formantının oluşumunda, Boersma ve Kovacic (2006) nın bahis konusu ettiği pozitif yönlü etkide bulunabileceğini varsaymak mümkün görünmektedir. Ayrıca, bu olasılığı destekler şekilde, alt glottal basınç değişkeninin, konuşmacı/aktör formantının oluşumunda rol alan değişkenler üzerinde, bu rollerinin pozitif yönlü olmasını sağlar şekilde olan bir etkisi olduğu da görülür. Örneğin, Sundberg ve Gauffin (1978) e göre, bir glottal döngüde CQ değişkeninin görece büyük bir değer almasını sağlayan şey, glottal düzeyde yüksek dereceli bir addüksiyon ile yüksek bir alt glottal basınç değişkeninin birleşimidir (s. 48). Bu varsayımı destekler şekilde alt glottal basınç artışına CQ değerinde bir artışın da eşlik ettiği bulgulanmıştır (Titze 1992:2929-2930, Sundberg ve diğ. 2005:881-883). Benzer şekilde alt glottal basınçta artış oluştuğunda, SQ değerinde de bir artış oluşmakradır (Titze 1992:2929-2931). Çeşitli çalışmalarda elde edilen verileri dikkate aldığımızda, alt glottal basınç ile SQ değişkenleri arasındaki söz konusu bu ilişkiyi üreten şeyin, alt glottal basınç artışının vokal kıvrımların titreşim amplitüdünde neden olduğu etki hususu olduğunu söylemek mümkün hale gelir. Buna göre, AGB artışı titreşim amplitüdü artışına neden olmaktadır (Reby ve McComb 2003:528; Titze 1989:903). Lamarche (2009) un bulguları da, Titze i doğrular şekilde, vokal kıvrımların titreşim amplitüdünün artmakta olan altglottal basınç değeriyle birlikte artış gösterdiği yönündedir (s. 15). Alt glottal basınç ile titreşim amplitüdü arasındaki bu ilişki nihayetinde vokal kıvrımlar arası kapanma hızı artışına neden olur (Jiang ve diğ. 2001:9). Vokal kıvrımlar arası kapanma hızı artışı, MFDR nin yanı sıra SQ de de değer artışına neden olacaktır (bkz. örn. Pulakka 2005:23; Chen ve diğ. 2002:822-823; Holmberg ve diğ. 1995:1220). 153 Altglottal basınç artışı spektral yüksek frekans bölgesindeki enerjiyi arttırır (Vintturi 2001:43). Öte yandan, altglottal basınç arttığında, titreşimin sürmesi için vokal kıvrımların addüksiyon miktarında da artış olmasına yönelik gereklilik (Lamarche 2009:17; Sundberg 1987:56), kendisini, kafa/falsetto registere göre daha yüksek addüksiyon miktarı gözlenen göğüs registerinde (Salomão ve Sundberg 2009:82; Kochis-Jennings 2008:81; Murry ve diğ. 1998:48-

49; Neiman ve diğ. 1997:138) daha yüksek altglottal basınç değerlerinin gözlenmiş olması (Björkner ve diğerleri 2006:192; Sundberg ve Högset 2001:28-31) ile de gösterir. Addüksiyon artışının üst spektral enerji alanı üzerindeki etkisi açısından da (Kochis-Jennings 2008:72), altglottal basınç değişkeni, konuşmacı/aktör formantının oluşumu üzerindeki etkisi dikkate alınmaya değerdir. Opera şarkıcılarının larinksin aşağı indirilmesi stratejisine başvurmadıkları için Brodway şarkıcılarının kullandığı belting tekniğinde görülen opera stiline göre daha büyük altglottal basınç (Stone ve diğ. 2003:294), ve CQ (Björkner 2006:19, Bateman 2003: 118) değerleri ile belting tekniğinde gözlenen, "yükseltilmiş " (Popeil 2007:79; Titze 2007:557) ve böylece opera şarkıcılarına göre daha yüksek pozisyonda olan (Wells 2006:67; Popeil 1999:28) arasındaki ilişki CQ açısından laringial yükseklik değişkeninin önemli olduğunu gösterir. Böylece, alt glottal basıncın MFDR, CQ, SQ ve addüksiyon derecesi değişkenleri üzerindeki, yukarıda çeşitli kaynaklara atıfla belirtilen, artış yönlü etkisi nedeniyle, spektral üst frekans alanının enerji düzeyini artırma potansiyelinin olduğu görülmektedir. Bu husus dikkate alındığında, alt glottal basıncın, Boersma ve Kovacic (2006:1814) tarafından konuşmacı/aktör formantının oluşumunda rol aldığına ilişkin iddialarının geçerlik kazandığı ve bu geçerliliğin düşük VLP koşullarında ortadan kalktığı görülür. SONUÇ Opera sanatındaki, özellikle de erkek şarkıcılar tarafından şarkıcı formantının elde edilmesi için bir gereklilik olarak uygulanmak durumunda olan, larinksin aşağı pozisyonda sabitlenmesi tekniği (bkz. örn. Sundberg 1972:48-52), sadece vokal kıvrımlarda abdüksiyon yönlü bir eğilim oluşturmakla (ayrıntılar için bkz. Iwarsson ve diğ. 1996:33-39) kalmayıp, ayrıca, perde artışına eşlik eden bir CT aktivite artışı aracılığıyla vokal kıvrımlarda perde artışına eşlik eden incelme olgusunu da arttırdığından (bkz. Sundberg ve diğ. 1988:84-90), sesin üst spektral enerji zenginliği açısından gerekli olduğu iddia edilen yüksek değerdeki kapalı faz parametresinin (Cleveland ve diğ. 2001:55,59-60) üretimi açısından da negatif yönlü bir eğilim üretir. Literatürde mevcut çeşitli çalışmalarda, vokal kıvrımlarda oluşan incelme olgusu ile CQ değişkeni arasında negatif yönlü bir ilişki mevcut olduğu bulgulanmış olup, buna göre, vokal kıvrımların kütle kalınlığı arttıkça, kapalı faz ve böylece de CQ değeri de artmaktadır (Salomão ve Sundberg 2009:82; Salomao 2008:4; Sundberg ve diğ. 2005:884; Sundberg ve Högset 2001:33). Dolayısıyla, laringial vertikal pozisyonun düşürülmesi, 154 a) vokal kıvrımlarda abdüksiyon yönlü bir eğilim (Iwarsson ve diğ. 1996:33-39) b) perde artışına eşlik eden bir CT aktivite artışı aracılığıyla vokal kıvrımlarda perde artışına eşlik eden incelme artışı (Sundberg ve diğ. 1988:84-90) ve, c) vokal kıvrımlarda oluşan bu incelmenin yarattığı kapalı faz azalışı (Salomão ve Sundberg 2009:82; Salomao 2008:4; Sundberg ve diğ. 2005:884; Sundberg ve Högset 2001:33) ve bu nedenle de, d) sesin üst spektral enerji zenginliği açısından gerekli olan yüksek değerdeki kapalı faz parametresinde (Cleveland ve diğ. 2001:55,59-60) negatif yönlü bir etki oluşturması nedeniyle konuşmacı/aktör formantının oluşumunda, glottal kaynak açısından, olumsuz bir etkide bulunur. Bu çerçevede, K/AF tespit edilen şarkıcılık veya vokal icracılık türlerine ilişkin ses eğitimi süreçlerinde düşük VLP stratejisinin kullanılmaması gerektiği görülmektedir. Opera şarkıcılığında uygulanan "şarkı söyleme sırasında larinksin esneme pozisyonunda olduğu gibi