STRES VE İNSAN PSİKOLOJİSİ



Benzer belgeler
DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.

Sağlık Psikolojisi-Ders 8 Stres

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

Birey ve Çevre (1-Genel)

Dr. Halise Kader ZENGİN

STRES VE BAŞAÇIKMA. Prof.Dr.Aylin Yazıcı Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD.

KLİNİK PSİKOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM

EMDR GÖZ HAREKETLERİ İLE SİSTEMATİK DUYARSIZLAŞTIRMA VE YENİDEN İŞLEME. (Eye Movement Desensitization and Reprossesing)

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

Meslekte Ruh Sağlığı. A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD

Özgüven Nedir? Özgüven Eksikliği Nedir?

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

ERGENLERDE İNTERNET BAĞIMLILIĞI

GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS

ÜNİTE:1 Psikolojinin Tanımı ve Kapsamı. ÜNİTE:2 Psikolojide Araştırma Yöntemleri. ÜNİTE:3 Sinir Sisteminin Yapısı ve İşlevleri

GÜDÜLENME. Doç.Dr. Hacer HARLAK - Psikolojiye Giriş I

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

Kısa Süreli Dinamik Psikoterapi (TLDP) Eğitimi Modül-I Ağustos 2016 İbrahim Sarı MD, MSc

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

Çocuklarınızın öfkelerini kontrol etmelerinde ve uygun yollarla ifade etmelerini sağlamakta aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurabilirsiniz.

DEPRESYONLA BAŞA ÇIKMA

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Dr. Çağlayan Üçpınar Nisan 2005

ECZACI GÜZİN VELİTTİN BEKRİOĞLU MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ

Okul fobisi nasıl gelişir?

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş

Annenin Psikolojisi İle İlgili Distosi

Çocuğunuz ne kadar zeki?

Çalışma Hayatında Psikolojik Sorunlar. Doç. Dr. Ersin KAVİ

SINIF YÖNETİMİNİN TEMELLERİ

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

Gelişim Psikolojisi Ders Notları

ÇOCUKLARDA ÖZGÜVEN GELİŞİMİ

PSİKOLOJİK BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİ. PSİ154-PSİ162 Psikolojiye Giriş II

Kazanım İfadeleri. Kendine değer veren insanların (aile-arkadaş vb.) yapıcı uyarılarına kayıtsız kalmaz.

1. ÜNİTE İÇİNDEKİLER EĞİTİM PSİKOLOJİSİ / 1

Beyin Temelli ve Basamaklı Öğrenme S

BAĞLANMA ve TERAPİ DE BAĞLANMA YRD.DOÇ.DR.ESRA PORGALI ZAYMAN İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ AD

UZ. DR. GÖNÜL ERDAL DAĞISTANLI

TERAKKİ VAKFI ÖZEL ŞİŞLİ TERAKKİ ANAOKULU EĞİTİM YILI Bilgi Bülteni Sayı:7 4 5 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM BASAMAKLARI

Çevresel etkileşime göre;

ERGENDE AİLE KRİZLERİNE MÜDAHALE. Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç

Farkındalık sadece içerden açılan bir kapıdır

ÖZEL SEYMEN EĞİTİM KURUMLARI EĞİTİM ÖĞRETİM YILI REHBERLİK BÜLTENİ MESLEK SEÇİMİNİN ÖNEMİ

HARRAN ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ FAKÜLTESİ Dersin Adı Kodu Yarıyıl T+U Kredi AKTS Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği

HALKLA İLİŞKİLER KRİZ DÖNEMLERİNDE HALKLA İLİŞKİLER

ANABİLİM EĞİTİM KURUMLARI ARKADAŞLIK İLİŞKİLERİ

Ergenlikte Kimlik Gelişimi. Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Hasan Kalyoncu Üniversitesi

Öğrenme, Örgütsel Öğrenme

Yaşam Boyu Sosyalleşme

İçerik. Duygunun Tanımı Bileşenleri Sınıflandırması Duyguların ifadesi Duygular ve psikosomatik bozukluklar Duygusal Zeka testi

MBA 507 (3) TUTUMLAR VE İŞ TATMİNİ

yukarıda olduğu psikolojik bir durumdur.

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

Tüketici Satın Alma Davranışı Tüketici Davranışı Modeli

STRES. Doç.Dr. Hacer HARLAK - PSİ

BİLİŞSEL NÖROBİLİM BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI

İSTEK ÖZEL ACIBADEM İLKOKULU PDR BÖLÜMÜ EĞİTİM ÖĞRETİM YILI

ÇOCUĞUNUZUN RUH SAĞLIĞI Bu yazıyla ilgilenip okuduğunuza göre bir yetişkin olmalısınız. Çocuğunuza sevginizi göstermenin ya da ona yardımcı olacak en

YAŞLANMA /YAŞLANMA ÇEŞİTLERİ VE TEORİLERİ BEYZA KESKINKARDEŞLER

Web adresi. Psikolojiye Giriş. Bu Senin Beynin! Ders 2. Değerlendirme. Diğer şeyler. Bağlantıya geçme. Nasıl iyi yapılır. Arasınav (%30) Final (%35)

SINAV KAYGISI AŞIKPAŞA ORTAOKULU.

ANKSİYETE NOTLARI. Anksiyete, tehlikede olma karşısında bedenin verdiği tepkidir. Kan damarlarımıza adrenalin

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK BÖLÜMÜ

SINAV KAYGISI KİTAPÇIĞI

İş Yerinde Ruh Sağlığı

RUHSAL BOZUKLUKLARDA DAYANIKLILIK VE YATKINLIK DUYGU DIŞAVURUMU

İçindekiler. Giriş. Bölüm 1: MINDFUCK ya da olasılıklarımız ve gerçek yaşamımız arasındaki boşluk 15

ALARM DURUMUNDA BEDENİMİZDE MEYDANA GELEN BAZI ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER

Zeka Gerilikleri Zeka Geriliği nedir? Sıklık Nedenleri

DUYGULAR 3 DÜZEYDE INCELENEBILIR: Öznel yaşantı. Duygusal davranış. Fizyolojik olaylar

Psikanaliz Sigmund Freud

Kavram ortak özelliklere sahip birbirine benzeyen nesneleri ya da olayları bir araya getirerek bir ad altına toplamaktır.kavram;

Aşık olduğumuz kişiyi neden unutamayız?

Kanserli Hasta Yönetiminde Danışman Hemşirenin Rolü

BĠLĠŞSEL GELĠŞĠM. Jean Piaget ve Jerome Bruner. Dr. Halise Kader ZENGĠN

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

DAVRANIŞ BİLİMLERİ STRES

DERS : ÇOCUK RUH SAĞLIĞI KONU : KİŞİLİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Engellilere Yönelik Tutumların Değiştirilmesi ZEÖ-II 2015

OKAN EĞİTİM KURUMLARI PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK BİRİMİ

İSTEK ÖZEL ACIBADEM ORTAOKULU PSİKOLOJİK DANIŞMA VE REHBERLİK BÖLÜMÜ

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

OKUL ÖNCESİ REHBERLİK HİZMETİ

UYGULAMALI SOSYAL PSİKOLOJİ (Baron, Byrne ve Suls, 1989; Bilgin, 1999) PSİ354 - Prof.Dr. Hacer HARLAK

ÖZEL ÇEKMEKÖY NEŞELİ ANAOKULU. PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK ve REHBERLİK BÜLTENİ ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ GELİŞİMİ

TREYT KURAMLARI. (Ayırıcı özellikler ya da kişilik çizgileri) Doç.Dr. Hacer HARLAK - PSİ154 - PSİ162

Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Merkezi SOSYAL FOBĐ

Wertheimer, Köhler ve Kofka tarafından geliştirilmiş bir yaklaşımdır. Gestalt psikolojisi, bilişsel süreçler içerisinde özellikle "algı" ve "algısal

GÖKKUŞAĞI KOLEJİ PYP SORGULAMA PROGRAMI

Demans ve Alzheimer Nedir?

Anksiyete ve gerginlik veya endişe. Eminim bunu son zamanlarda hepimiz yaşıyoruz.

EFT ile POZİTİF HAYAT EĞİTİMİ EFT NEDİR?

SOSYAL FOBİ. Sosyal fobide karşılaşılan belirtiler şu şekilde sıralanabilir.

Duygusal Zekaya Önem Verin!

ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ

Transkript:

STRES VE İNSAN PSİKOLOJİSİ Hazırlayan Seher KÜMÜŞ KONYA

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I 1.1. Stresin Psikolojik Yönü... 3 1.1.1. Stres... 3 1.1.2. Stres ve Sistem Kuramı... 5 1.2. Geçmiş Yaşantılar Ve İnanç Sistemi... 6 1.2.1. İç Stresler (Internal Stresser)... 7 1.2.2. Dış Stresler... 7 1.3. İhtiyaçlar Güdü Ve Algılama... 10 1.3.1. Duygulanım... 12 1.3.2. Düşünce... 12 1.3.3. Davranış... 13 1.3.4. Dürtü... 14 1.3.5. Zeka... 14 1.3.6. Bilinç... 15 1.3.7. Hafıza... 15 1.3.8. İç Görü... 16 1.3.9. Kişilik Özellikleri... 17 1.3.10. Duygusal Zeka ve Stresi Yönetme Kapasitesi... 18 Özet... 19 BÖLÜM II 2.1. Stres Tetikleycileri Ve Strese Verilen Tepkiler... 20 2.1.1. Korku, Anksiyete ve Stres... 20 2.1.2. Anksiyete Kavramı... 20 2.1.3. Korku Kaygı... 22 2.1.4. Korku Geni... 23 i

2.1.5. Takıntı Geni... 23 2.1.6. Zihinsel Kaygı ve Yaygın Anksiyete... 24 2.1.7. Strese Verilen Tepkiler... 26 2.1.8. Fizyolojik Tepkiler... 26 2.1.9. Bilişsel Tepkiler... 28 2.1.10. Duygusal Tepkiler... 28 2.1.11. Davranışsal Tepkiler... 28 Özet... 29 BÖLÜM III 3.1. Stres Ve Savunma Mekanizmaları... 30 3.1.1. Savunma Mekanizmaları... 30 3.1.2 Bastırma (Represyon ve Supresyon)... 31 3.1.3. İçe Atım (Introjection)... 32 3.1.4 Bölme (Splitting)... 32 3.1.5. İdealizasyon... 32 3.1.6 Develüasyon... 33 3.1.7. Yer değiştirme (Displacement)... 33 3.1.8. Başka Şeye Yöneltme, Eyleme Dökme... 34 3.1.9. Kendine Yöneltme... 34 3.1.10. Yansıtma... 34 3.1.11. Özdeşim (Identifiation)... 35 3.1.12. Yansıtmalı Özdeşim (Projective Identification)... 36 3.1.13. Reaksiyon Formasyon... 36 3.1.14. Yadsıma İnkar... 36 3.1.15. İzolasyon (Yanıltma)... 37 3.1.16. Rasyonalizasyon... 37 3.1.17. Dönüştürme (Konverisyon)... 38 ii

3.1.18. Gerileme (Regresyon)... 38 3.1.19. Yüceltme (Sublimation-Yüceleştirme)... 38 3.1.20. Dağılma (Dissosiasyon)... 39 3.1.21. Somutlaştırma... 39 Özet... 40 BÖLÜM IV 4.1. Stres Ve Yaşanan Problemler... 41 4.1.1. Stres ve Yansımaları... 41 4.1.2. Ruhsal Bozukluklar... 41 4.1.3. Madde Bağımlılığı... 46 4.2. Stres Ve Samatoform Bozukluklar... 50 4.2.1. Samatizayon Bozukluğu... 51 4.2.2. Farklılaşmış Samatorfm Bozukluk... 52 4.2.3. Konversiyon Bozukluğu... 52 4.2.4. Ağrı Bozukluğu... 53 4.2.5. Hipokondriyazis Bozukluk... 53 4.2.6. Beden Disformik Bozukluğu... 54 Özet... 55 BÖLÜM V 5.1. Stres Ve İnançlarımız... 56 5.1.1. İnançlar ve İnanışlar Nasıl Oluşur?... 56 5.1.2. Sınırlandırıcı ve Makul Olmayan İnanışlarımız... 58 5.1.3. Otomatik İnançlarımız... 59 5.1.4. Düşünce Hataları... 60 5.1.4.1. Keyfi Çıkarsama... 60 5.1.4.2. Seçici Soyutlama... 61 5.1.4.3. Aşırı Genelleme... 61 iii

5.1.4.4. Büyültme ve Küçültme... 61 5.1.4.5. İkili (ya hep ya hiç)... 61 5.1.4.6. Kişiselleştirme... 62 5.1.4.7. Felaketleştirme... 62 5.1.4.8. Zorunluluk İfadeleri... 62 5.1.4.9. Zihin Okuma... 62 5.1.4.10. Etiketleme... 62 5.1.5 İnanç Geni Tartışmaları ve İnancın Psikolojik Sağlığa Etkileri... 63 5.1.6. Kendilik Psikolojisi... 63 GENEL SONUÇ VE TARTIŞMA... 69 ÖNERİLER... 74 KAYNAKÇA... 76 iv

STRES VE İNSAN PSİKOLOJİSİ KÜMÜŞ, Seher Psikoloji Bölümü EKİM-2012, 88 sayfa v

ŞEKİLLER DİZİNİ Şekil-1- Maslow-İhtiyaçlar Pramidi... 11 Şekil-2- Eysenck Kişilik Boyutları... 17 Şekil -3- Beden duyumlarının algılanma biçimi ile anksiyete arasındaki kısır döngü.. 54 Şekil -4- Bilişsel Yapı... 56 vi

GİRİŞ Stresin, zihinsel, sosyal ve fizyolojik yansımaları vardır. Bitkinlik, iştahsızlık, başağrısı ağlama, uykusuzluk ya da fazla uyuma bu yansımaların belirtileridir. Stresin ana belirleyicisi, kişinin karşılaştığı olayı, bedensel ve ruhsal bakımdan tehdit olarak algılaması ve karşılaştığı olaydan zorlanmasıdır. Kişi bu durum karşısında iç güdüsel olarak harekete geçme eğilimindedir. Stresle ilgili tanımlamalara baktığımızda, tanımlamaların tanımlanan duruma göre farklılık gösterdiğini ve bu tanımlamalarda da bazı özelliklerin daha çok vurgulandığını görmekteyiz. İş dünyasında yaşanan kriz stres olarak tanımlanırken; ev hanımı için her gün yapmak zorunda olduğu işler de stres olarak değerlendirilebilmektedir. Stresle ilgili çalışmaların bazıları stres meydana getiren olaylara yönelmişken; bazıları da stres kaynaklı meydana gelen olaylara ve yine stres kaynaklı olan psikolojik ve davranışsal tepkiler üzerine yoğunlaşmıştır. Stres modern yaşamın vazgeçilmezlerinden oldu. Bir tarafıyla hayatı kolaylaştırırken diğer tarafıyla verdikçe aldı, kazandıkça tüketti ve tükettikçe de yabancılaştırıp hastalandırdı. Bağımlı yaşamaya başladık. Görünürde hayatımızı kolaylaştıran her yenilik bizi biraz daha tembelliğe, biraz daha hantallığa itti. Arabası bozulan bir ailenin o günkü yaşadığı stres, elektrik süpürgesi bozulan kadının yaşadığı stres, telefon hatlarındaki karmaşa yüzünden ulaşamadığımız yakınımızla ilgili hissettiğimiz tedirginlik modern yaşamın bizlere sunduğu alternatifler içindeki alternatifsizliklerdir. Bir başka deyişle bağımlılığın yaşattığı çaresizliklerdir. Bu bağımlılıklar zamanla insanda duygusal, ruhsal ve bedensel zorlamaları da beraberinde getirecektir. İnsan vücudu fizyolojik olarak hareket etmeye, kullanılmaya programlanmıştır. Beden hareket ettikçe gelişir. Günümüz insanı hareket özürlü hale geldikçe varolan denge tehlikeye düşmektedir. Dengenin bozulması en belirgin stres nedenidir. Denge, üç farklı boyutuyla karşımıza çıkar: biyolojik denge, psikolojik denge ve sosyal denge. Biyolojik denge de genetik olarak programlanmış bir yapı karşımıza çıkar. Düşünsel, davranışsal, duygusal örüntüler arasındaki denge ise bizi psikolojik yapıya götürür. Bu örüntüler arasındaki uyum normallik ve sağlıklı yapı olarak anlamlandırılırken; yaşanan algısal bozukluk stres ve hastalık olarak yansımaktadır. Özellikle de bilişsel yapıdaki tıkanma bu duruma daha çok sebep olmaktadır. Bireyin zihnindeki şemalarla dış uyaranların şemaları uyuşmadığı taktirde yani beyin anlam verme işini yapmadığı zaman bilişsel denge tehlike sinyali verecektir. Bu 1

durum davranışsal tepkileri harekete geçirecektir. Savaş ya da kaç amaç stres oluşturucu durumdan uzaklaşarak tekrar denge durumuna dönmektir. Aktif davranışlar stresi ortadan kaldırmaya yöneliktir. Organizma savaşmaya programlanmıştır. Pasif davranışlar ise savunmaya yöneliktir. Bu eylemlerin oluşmasında algılamaların, düşünce tarzının, iradenin dürtülerin ve kontrol mekanizmasının etkisi es geçilmeyecek kadar önemlidir. Stres durumunun sürmesi halinde sistem zorlanacaktır. Yaşanan anksiyete, depresyon, fiziksel rahatsızlıklar ve daha ileri boyutu nevrotik rahatsızlıklar stresin en belirgin yansımalarıdır. Problem devam ettikçe yıpranan bağışıklık sistemi organizmayı bakteriler ve virüsler karşısında korumasız bırakacaktır. Kronik stres bir süre sonra organizmayı tükenme aşamasına getirecektir. Stres oluşturucu duruma müdahale etmek mümkün olmadığında yaşanan ruhsal bozuklular, maddeye olan bağımlılık hem iç dengeyi hem de dış dengeyi daha da sarsacaktır. Negatif stres, kişinin bireysel bütünlüğünü tehdit eden, yıkıcı bir etkiye sahiptir. Bu bütünlüğün korunması sağlıklı yapının temel şartıdır. Bütünlüğün korunması bilinçli mekanizmalarla yapıldığı gibi, bilinçdışı mekanizmalarla da korunmaya çalışılır. Bilinçdışı çabalarda Ben Savunma Mekanizmaları hakimdir. Bu mekanizmanın amacı bütünlüğü korumakken; farkındalık kazanılmadan kullanıldığında kişinin hayatını da çıkmaza sokabilmektedir. Bilgi edinme, algılama sistemindeki kontrolü sağlayabilme, düşünme, irade, değerlendirme, zeka, yeni çözümler arama, kişilik özellikleri ve karmaşık zihinsel süreçlerdeki başarılı mücadele bütünlüğü sağlayan en temel gerekliliktir. Zihinsel süreçler üzerinde yapılan araştırmalarda, bireyin iç dünyasındaki dengenin inanmayla sağlandığı gerçeği, inanma konusunuda vazgeçilmezliğini ortaya koymaktadır. Kişi inandığı zaman olayların kontrolünü daha kolay sağlarken; bir üstün güce olan inanç sayesinde, olaylar kontrolden çıktığında da kişi bütünlüğünü koruyabilmektedir. İnsan evrendeki büyük ruhsal gerçeklikle, kendindeki küçük ruhsal gerçeklik arasındaki bağı hissettiğinde manyetik bir akımla karşılaşır. Bu bütünleşme esnasında anlamsızlığa, belirsizliğe karşı verilen savaşımda yapıcı bir özelliğe sahip olabilmektedir. İşte tam da bu nokta da stresle mücadelede den temel koruyucu özelliğin inanmak olduğunu söyleyebiliriz. Umarım bu çalışma kendimizi sorgulama, hayata dair, kendimize dair farkındalığımızı arttırma adına, yeni bir bakış açısı kazanmamız için bir başlangıç olur. 2

BÖLÜM I 1.1. Stresin Psikolojik Yönü 1.1.1. Stres Stres kavramının ardılını araştırdığımızda karşımıza farklı açılardan birçok tanım çıkmaktadır. Bu tanımlar bizi; Stres tepki mi? Yoksa bir tetikleyici mi? sorusunun cevabını bulmaya yönlendirmektedir. Örneğin; bir öğrenci gireceği tetiklerken yoğun bir stres yaşamasını tetiklerken; bir işadamı için şirket adına yapılacak bir toplantı da, stres tetikleyicisi olabilmektedir. Yani stres bazen bir tetikleyici bazense bir tepki olabilmektedir. Bu açıdan baktığımızda stresin tanımının kişiden kişiye değiştiğini görmekteyiz. Bu çalışmada bu değişimden hareketle irdelemeye çalışacağımız temel nokta stresin ne olduğu ve insan psikolojisine etkisidir. İnsanlığın en büyük şikayeti yalnızlıktır. Birey hem kendine yabancılaşmakta hem de içinde yaşadığı topluma yabancılaşmaktadır. Yani sosyal bir varlık olmaktan uzaklaşan insan gerilimle, kaygıyla, endişeyle depresif hastalıklara davetiye çıkartmaktadır. «YY. insanı mutsuz çünkü kendiliğinden uzaklaşıyor. Daha rahat ve refah yaşama adına. Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) 12 Ekim 1990 da gerçekleştirdiği bir konferansta Yaşam biçimi hastalıklarından söz edilmişti. Sanayileşmiş ülkelerde erken ölümlerin %70-80 inin yanlış yaşam biçiminden kaynaklandığı da önemli bir uyarıydı. Bu yanlış yaşam biçimi insan psikolojisini olumsuz etkilemekte ve yaşanacak strese davetiye çıkarmaktadır. Roseto örneği burada konuyu daha iyi aydınlatacaktır. ABD li bilim adamları 1960 yıllarında Roseto yöresindeki incelemeler sonucunda şaşırtıcı sonuçlara ulaşıyorlar. Bölge insanında diğer bölgelere kıyasla kap krizi, yüksek tansiyon, ülser gibi hastalıkların çok düşük olduğu görülüyor. Bu durumun sebebinin ise Roseto nun halen yaşadığı kültürden kaynaklandığı gerçeği su yüzüne çıkıyor. Aile bağları kuvvetli olan Roseto kültüründe, karşılıklı dayanışma toplumda birleştirici bir sistemin oluşmasına olanak tanıyordu. Ancak daha sonraki yıllarda Roseto lular bu sistemden uzaklaştılar.» 1 (Tarhan, 2008) Geleneksel ahşap evlerinin yerine yeni tip villalarda yaşamaya başladılar. «Lüks arabalara bindiler. Görünürde mutluydular 1 Tarhan, N. Kendinizle Barışık Olmak, İstanbul Timaş Y.Y., 2008 3

ancak bu değişim hastalık ortalamalarını ABD nin değerlerine yaklaştırdı.» 2 (Saygılı, 2005) bu durum, stresin günlük hayattaki yansımasının izlerini taşıyan güzel bir örnektir. Psikologlar açısından stres, onu zihninde taşıyan kişiye aittir. Bizler olaylara tepki vermeyiz, olaylara yüklediğimiz anlamlara tepki veririz. Aynı olaya farklı kişilerin farklı tepkilerde verdiğine şahit olmuşuzdur. Bu farklılığı belirleyen zihinsel ve sosyal şartlar vardır. Daha ilginci bazen gülüp geçtiğimiz olaylara bazen anormal tepkiler verebilmekteyiz. Peki bu iniş çıkışı yaşatan süreç ne? Stres verici durumlar kadar onlarla karşılaşan bizlerin de psikolojik özellikleri işte tam da bu noktada kendini hissettirmektedir. Stres tepkisi ortamda ne olduğuna bağlı olarak değil, insanın olana nasıl tepki verdiğine bağı olarak ortaya çıkar. Hissettiklerimiz esas olarak düşündüklerimizin paralelindedir. Olay tek başına bir belirleyici değildir. Burada kilit nokta o belirli durum ile o belirli kişi arasındaki işlemdir. «1- Daha önceki yaşanan olaya verilen tepki, ne yaşadı? 2- Şu an için başa çıkma becerisi nasıl? 3»(Baltaş, 2008) «Organizma kendini tehdit altında hissettiği zaman kendini korumaya yönelik bir tepki zinciri kurar. Bu tehlike ile yüz yüze gelen canlı, başa çıkabileceği tehlikeyle savunmaya başlar, başa çıkamayacağı tehlikeden uzaklaşmaya çalışır.» 4 Bu açıdan bakıldığında savaş ya da kaç tepkisinin, organizmayı hak ete geçirdiği gerçeği gözden kaçmamaktadır. Stresi sadece olumsuz bir tepkilenim olarak göremeyiz. Stres aynı zamanda hayat deneyimlerimizdir. Çoğu zaman bizi zorlar, ancak organizma içinde gerekli bir reaksiyondur. «Organizmanın homeostatisis ini bozan iç veya dış tehditlere verilen psikolojik tepkilerde geçmiş yaşantılarımız ve hayata bakışımız vardır. 5»(Öztaş, 1990) organizmayı tetikleyen bu iki unsur da algılama filitrelerimiz etkilidir.yani Stresin üzerimizdeki etkisini belirleyen de algılama filitrelerimizdir. Bir olayı algılayışımız onunla başa çıkabilecek becerilerimizi değerlendirişimiz o olayı stres verici veya stres vermeyici olarak tanımlamamıza sebep olur. Bu varolan durumu tanımlarken birinci ve ikincil değerlendirme sistemlerimizden bahsedebiliriz. «1- Birincil Değerlendirme: yaşanılan durumun algılanması ve kişi için ne anlama geldiğinin değerlendirilmesidir. Bu dönem yaşantının anlamını keşfetme dönemidir. Bize uymayan bir şeyin olup olmadığına bakarız, durum bizi herhangi bir şekilde etkilemiyor ise 2 Saygılı, S., Strese Son, Elit Yayınları, İstanbul, 2005 3 Baltaş, A., Stres ve Başa Çıkma Yolları, Remzi Kit. İstanbul, 1998 4 http://www.deniztuncer.com Psikoloji, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları, Makale Kütüphanesi 5 Öztaş, B., Stres Nörofizyolojisi, Gri Ajans, İstanbul 1990 4

nötr bir yaşantıdır ya da bizim iyiliğimize destek oluyor, bizi koruyor ise olumlu bir yaşantıdır. Stres verici olarak değerlendirmemiz için bu yaşantının bizi zedeleyeceğini, mücadeleye zorlayacağını yani tehdit edeceğini düşünmemiz gerekir. 2- İkincil Değerlendirme: Birinci aşamada kişi yaşanılanları stres verici olarak değerlendirmiş ise ikinci aşamada, kişi olayı yönlendirme ve olay ile başa çıkabilme yollarının arayışına girecektir. Artık imkanları ile bu konuda ne kadar etkin olabileceğine bakar. Bu aşamada da başa çıkabilme davranışını yeterli bulmaz, eksik görür ise artık tam bir stres söz konusudur. Kişi psikolojik düzeyde stres tepkisi verir. 6»(Baltaş, 1998) Kişinin yaşanan olayı stres olarak değerlendirmesinde, yaşanan olaya negatif anlam yüklemesinde nelerin etkili olduğu sorusu bizi geçmiş yaşantılara ve inanç sistemlerimize götürür. İlerleyen sayfalarda geçmiş yaşantılara ve inanç sistemimiz geniş olarak ele alınacak. Ancak, stresi daha iyi anlayabilmek için Sistem Kuramı nın da irdelenmesi gerekmektedir. 1.1.2. Stres ve Sistem Kuramı Stresi, denge durumunu daha iyi anlayabilmek için ilk etapta canlı sistemini anlayabilmek gerekir. Ben nasıl bir sisteme sahibim? Sorusunun cevabı için Canlı sistemler Yaklaşımı nın ele alınması gerekir. «Canlı Sistemler Yaklaşımı çalışmasını Steinberg Ritzman bulmuştur. Bu yaklaşıma göre; 1- Canlı sistemler en basitten en karmaşığa kadar giden açık bir sistemdir. Her birinin düzenleyici alt sistemleri vardır. 2- Sistemin varlığı sistemin içindeki ve dışındaki tüm değişkenlerin dengede olmasına göre programlanmıştır. Bu dengedeki bir bozulma sistemi tekrar dengeye dönme noktasına yönlendirir. Bozulan denge sisteme değişme ve gelişme olanağı sağlar yani dengelerin geçici olarak bozulması kaçınılmazdır. 3- Her sistem ya da alt sistem dengeye kendi içinde anlamlar yüklemiştir. Yani alışılmış bir denge durumu mevcuttur. Öğrenilmiş bir denge durumu vardır. Bu öğrenilmiş denge bizim strese dayanıklılığımızı belirler. Dengedeki bozulmalar organizmayı harekete yönlendirir. Sürekli denge hali hareketsizliktir. Sürekli hareketsizlik organizmayı yok olmaya, başka bir 6 Baltaş, A., Stres ve Başa Çıkma Yolları Remzi Kit. İstanbul, 1998 5

deyişle ölme durumuna götürür. Bu aşamada hareket ve hareketsizlik süreci de bir denge içindedir. Sistemin devamı için de hareket kaçınılmazdır. Stres bu yaklaşımla değişime ilişkin oluş olarak da tanımına yeni bir anlam katmaktadır.» 7 (Şahin, 1994) Bu aşamada stres bir uyarıcı eşliğinde organizmada ki rahatlık eşiğini aşıp dengeyi zorlamaya başlar. Bir uyarıcının stresör olabilmesi için dengeyi zorlaması gerekir ki sistem tekrar dengeye dönmek için uyum sürecini başlatsın. Uyarıcı dengeyi bozduğu an sistemde gerilim hissedilir. Bu durum denge ihtiyacını daha belirgin hissettirir ve zorlama yaşanır yani sistem enerji sarf etmeye başlar. Sistem enerji sarf ederken beraberinde duygusal boyutta da yaşanılanlar vardır. Sıkıntı, mutsuzluk, sinirlilik, kaygı. Bunlar sübjektif stres belirtileridir. Uyum sürecinde de dengeyi sağlamak için alt sistemler devreye girer. Bu süreçte fizyolojik duygusal, bilişsel, davranışsal oluşumlar vardır. Bütün bu oluşumlar ışığında stresi tanımlarsak stres canlı sistemlerin varlıklarını (biyo-psikososyal) sürdürmelerine yönelik olarak işleyen otomatik anlık tüm sistemi harekete geçiren fizyolojik tepkilerdir. Çalışmamızın en başında stresi tanımlarken; stres, bir tepki mi? yoksa tetikleyici bir oluşum mu? Diye sormuştuk. Canlılar Sistemi Yaklaşımı na göre bir tepkiyken, bazen de bir tetikleyici olarak karşımıza çıkabilmektedir. Stresin hangi aşamada tetikleyici özelliğe sahip olduğunu sorguladığımızda geçmiş yaşantılar ve inanç sistemimiz karşımıza çıkmaktadır. Olaylar karşısındaki tepkilerimizi belirleyen temel unsur o olayla ilgili zihnimizde daha önceden açılan dosyalardır. Dosyadaki bilgiler yaşanan olayı negatif ya da pozitif diye anlamlandırırken verilecek tepkiye de anlamlar yüklemektedir. Stresin en temel psikolojik özelliği bu yüklenen anlamları, kurulan nöral bağlandır. 1.2. Geçmiş Yaşantılar Ve İnanç Sistemi İnsanoğlunun geçmiş kavramı çocukluk yıllarını içine alan bir süreçtir. Bu süreç geleceğin kilit noktalarını belirlemektedir. «Olayları bilince kaydedişimiz, onlara yüklenen anlamlar daha sonraki yaşamda yaşanacak olaylara verilecek tepkilerinde belirleyicileridir. Bu durumu iki başlık altında ele alabiliriz. 7 Şahin, Hisli M., Stresle Başaçıkma, Olumlu Bir Yaklaşım, Tüm Psikologlar Derneği Yayınları, 2, 1994 6

1- İç Stresler 2- Dış Stresler 1.2.1. İç Stresler (Internal Stresser) Gelişimsel stres olarak da ele alınan stresin temel özelliği ilk yaşlara ait olmasıdır. Uyuma güçlükleri, beslenme bozuklukları ve eskiden kalan korkulardır. Buradaki ana belirleyici kalıp, yaşanılan döneme özgü psikolojik özelliklerin normal sınırları aşan ölçüde zorlayıcı olmasıdır. Bu durumdan kaçınılamaz. Çünkü bebeğin gelişim döneminde illaki bu söz konusu olacaktır. Bu durum geçicidir. Yaşandığı gelişim döneminin bitmesi ile birlikte geride kalırlar. Ancak doyurulmayan daha doğru bir ifadeyle zamanında ve yeterli cevap bulmayan bu ihtiyaçlar yetişkinlikte yaşanacak patolojilerinde temelini oluşturacaktır. 8» (Baltaş, 1998) «Kişiliğin oluşumu ile birlikte yaşanacak olan kaygıdan ve endişeden önce, çocuklar bir erken kaygı döneminden geçerler. Temelde korkulacak bir olay yoktur. Yani arkiktir. İlk çocukluk döneminde görülebilen bu korkular genellikle karanlık, yalnızlık, yabancılar, yeni alışılmamış durumlar ve bazen de rüzgardır. Ebeveyn bu korkunun sebebini çoğu zaman algılayamaz. Sebebi tespit edilemeyen bu korkular yüzünden ev içinde zaman zaman kızgınlık ve mücadeleler olabilmektedir. Bu korkular yoğunlukları sebebiyle anne babayı da sıkıntıya düşürmektedir.yaşanan korkular Tam yapılanmamış bir benliğin belirsizlikler yaratan koşullardan kaçınması olarak tanımlanır. Bu durum karşısında çocuğa verilen tepki problemin nasıl çözüldüğü, çocuğun duygusunun algılanıp algılanmaması; çocuğun yetişkinlikteki stres oluşturan olaya karşı vereceği tepkiyi de belirleyecektir. 9»(Baltaş, 1998) Daha net bir ifadeyle duygu, düşüncesi zamanında ve doğru olarak algılanan çocuklar daha net bir ifadeyle sağlıklı iletişimin kurulduğu çocuklar yetişkinlikte stresle daha kolay başa çıkabilmektedir. 1.2.2. Dış Stresler Bebeklikteki ihtiyaçların yeterince ve zamanında doyurulmaması dış stresleri doğurur. «Çocuk için anne ileriki yıllar için bağımsızlık ve kendine güven duygusunun oluşmasında ya kabul edicidir ya da yoksun bırakıcıdır. Ya iyi nesne devamıdır ya da kötü. Bu bölünmeyi 8 Batlaş, A., Stres ve Başaçıkma Yolları, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1998 9 Batlaş, A., Stres ve Başaçıkma Yolları, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1998 7

kendi içinde yaşar. Anne, bu ihtiyaçlara ne kadar cevap verebilirse yetişkinlikteki yaşantılar o kadar doyurucudur. Ancak bu ihtiyaçlardaki gecikme, yadsıma, yok sayma çatışmaya, bu çatışmalarda genç ve yetişkin hayatındaki nevrotik duruma sebep olacaktır.» 10 (Tura, 2005) Çocuğun hissettiği duygu doğru olarak anlamlandırıldığında yani çocuğa doğru tepkiler verildiğinde çocuğun yetişkinlikteki inanç sisteminin temeli atılmış olacaktır. Beyinde oluşan bu tepkimeler stresle mücadeledeki en baskın özellikleri oluşturmaktadır. Beyindeki bu tepkimelerin oluşumuna baktığımızda muhteşem bir sistemle karşılaşırız. Ancak bu muhteşem sistem iki şekilde olumsuz etkileniyor. Doğuştan gelen ve/veya erken ağır engellemelerin sonucunda ortaya çıkan aşırı saldırganlık ve beyinin kaygıyla baş etmedeki özel yeteneksizliğinden «Bu muhteşem sistemi zedeleyen yapıda ise karşımıza farklı yaklaşımlar çıkarmakta Mahler in ayrılma-bireyleşme olarak adlandırdığı süreçte yaşanan bozukluklar ve Masterson un ise aynı süreçten anneyi sorumlu tutması gibi. Anne çocuğun kendinden ayrılmasını, bireyleşmesini, yani gerçek bir kendilik oluşturmasını ketler. Anne burada terk tehdidini kullanır. Bireyleştiğinde annenin sevgisini kaybedeceği ve terk depresyonunu yaşayacağını algılayan çocuk bu ezici tehdit altında bir sahte kendilik geliştirir. Gerçek kendilik ruhsal bütünlüğü sağlamak için gerçekliği merkeze alırken, sahte kendilikte savunmaya yönelik fanteziler vardır. Oysa çocuğun temel mekanizmasında bireyleşme ve dış dünya karşı bir ustalık ve egemenlik kazanma dürtüsü egemendir. Ancak annenin sevgisini geri çekmesi, duygusal yalnızlığa itmesi çocuğun bağımsızlaşma sürecini kitler. Bu süreç ardılında depresyon, öfke, panik, suçluluk, çaresizlik ve boşluk duygusunu beraberinde getirecektir. Ve bu durumun devam etmesi halinde stresle başa çıkma becerisi de gelişemeyecektir. 11»(Tura, 2005) Bu oluşumu daha iyi anlayabilmek için doğuştan itibaren kurulan nöron ağlarına da bakmak gerekir. Evrende bütünlük içeren bir sistem vardır. İnsan bu bütünlük içindeki en merkezi noktadır. İnsan vücudundaki her hücre bölünme özelliğine sahipken, özel bir yapısı olan sinir hücreleri bu özelliğe sahip değildir. Bu sistemin ayakta kalabilmesi için yeni sinir hücrelerinin üremesine, güçlü nöron ağlarının olumasına ihtiyaç vardır. Nöron ağları ateşlendiğinde yeni bağlantılar kurulur hangi alandaki sinir hücresi etkinse, o konu ile ilgili güçlü nöron ağları kurulmaya başlanır. «Nöron ağları arasındaki bağlantıyı oluşturan görev de kimyasallara aittir. Bu kimyasallar: 10 Tura, M.S., Günümüzde Psikoterapi, Metis Yayınları, İstanbul, 2005 11 Tura, M.S., Günümüzde Psikoterapi, Metis Yayınları, İstanbul, 2005 8

Nöropeptikler: Seratonin, depomin, naradrenalin gibi öfke, şehvet, sevgi ya da nefret gibi farklı duygularımızın taşıyıcısı olan sinir ağlarını kıvılcımlarla tetiklemektedir. 12» (Tarhan, 2005) Yani duygular fiziksel varlığı olmayan, belirsizlik içeren bir yapıya sahip değildir. Geleneksel pozitif yaklaşımda bu yaklaşım daha çok kendisini hissettirir. Hisler beş duyu ile gelen algılardan farklı tanımlanır. «Domassia nın eşsiz tanımı ile geleneksel bilimde beynimiz vücudumuzun tutsak bir seyircisiydi. Vücudumuzdaki fizyolojik düzenlemeler duyguları etkilemekte ve bu duygular da fizyolojik işleyişin garip sonuçlarıydı. Safra kesesinin salgısı ne ise duygu, düşünce ve davranış da beynimizin bir ürünüydü. Beynin belirleyici, düzenleyici, yönetici bir rolü yoktu. Bu kısır döngü yeni bilimsel bilgiler ile geçerliliğini yitirmeye başladı. Duyguların maddesel varlığı ortaya çıktı. Zihinsel oluşmalarda, hem vücut hem de beyin birlikteliği düşünülmeye başlandı. Hatta acaba beynimizde aktif hale geçen executive gen yani yönetici bir gen mi var sorusu soruldu» 13 (Tarhan, 2007) bu sorunun cevabı bizi beyindeki nöron ağlarına götürür. Bu sistemi bir şehrin trafiğine benzetecek olursak, bu ağ sisteminde, şehirde hangi semte yatırım yapılırsa o bölgeye rağbet artacağından, bölgenin ulaşım ağı gelişecektir. İnsan beyninde de böyle bir sistemin varlığından söz edebiliriz. Beyinde üretilen düşünceler ilgi alanımıza göre şekillenmekte ve o sistem o düşünce merkezinde oluşmaktadır. «Bilgi zenginliğine göre bir kişinin günde ortalama elli bin yüz bin civarında düşünce ürettiği zannedilmektedir. Bu kimsenin nöron ağlarının ve bilgi şebekesinin güçlenmesi, sinirsel devrelerin oluşması demektir. Takıntılı insanlar hep aynı sistem içinde eylemde bulunurlar. Alternatif sinir devresi üretilemez. Sinir hücreleri sürekli aynı kimyasalın bombardımanına maruz kaldığında, daha çok reseptör (alıcı) üretilir. Uyuşturucu bağımlılığı bu konuya iyi bir örnektir. Madde alınmadığı takdirde, sürekli arzu edilen maddeyle ilgili beklenti vardır. Aynı şekilde davranışlar ve duygusal alışkanlıklarda bağımlılık yapar. Kişi aradığı heyecanı beyninde tekrar yakalamak için farklı davranışlara girer. Uyuşturucu hap kullanımı aslında sahte tatminlerle sinir hücrelerini yanıltmaktadır. 14»(Tarhan, 2011) Bu durum özellikle üst beyin fonkisyonları olarak karşımıza çıkar. İnsanın ruhsal yapısını ilgilendiren ve psikolojik yapısını belirleyen bir takım psikiyatrik klinik tabloların 12 Tarhan, N., İnanç Psikolojisi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2005 13 Tarhan, N., Duyguların Dili, Timaş Yayınları, İstanbul, 2007 14 Tarhan, N., İnanç Psikolojisi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2005 9

oluşmasına neden olan beyin kısmımız üst beynimizdir. Bilinç hali, düşünce, duygulanım, davranış, irade ve dikkat, kavrama, zeka, iç görü gibi yetilerimiz beynin komple fonksiyonlarıdır. Beynin bir çok alanının entegratif çalışmalarıyla bunlar ortaya çıkmaktadır. Yani bu yanıyla beyni somut nicel yapısından soyut bir alana taşımaktayız. Bu soyut mekanizmanın sağlıklı işlemesi kimlik, kişilik örüntüsünün sağlıklı olması demektir. 15 (Özakkaş, 2011) «Gerçeği duyabildiğimiz ve görebildiğimiz tüm unsurlarıyla anlatmaya bütünlük diyoruz. 16»(Keçe, 2007) Bu bütünlük bireyin düşünme yapısını, algılayışını, davranımlarını da belirlemektedir. Bütünlüğün sarsılması insanın sürekli gergin, stresli bir yapıda olmasına yol açarken bu durum süreç içinde yaşanacak patolojik durumu da kalıcı kılacaktır. «Beynin ruhsal parçaları başlığı altında ele alınacak olan bu başlıklar bir nokta da bizi bize gerçekçi bir yolla tanıtmaktadır. Kişinin kendini tanıması ve nasıl bir hayat sürdüğünün farkına varması insanı inan yapan temel özellikleri fark etmesi daha kontrollü, huzurlu bir hayatın da temel şartıdır.» 17 (Sharma, 2005) Dış stres başlığı altında ele alınan; ebeveyn tepkimeleri ve bu tepkimelerinin güdümünde kurulan nörol bağlarında olan ve oluşan davranımında kişilik yapımızda etkili olduğunu gördük. Karşılaştıkları problemleri şiddet kullanarak çözmeye çalışan bir aile ortamında büyüyen çocuğun, bu durumu gerçeklik olarak algılayarak, bu noktada ki nöral bağlarını aktif hale getirmesi ve bu durumu kişiliğine taşıması savunduğumuz görüşün bir yansımasıdır. 1.3. İhtiyaçlar Güdü Ve Algılama İhtiyaçlar ve güdüler bizim yapıtaşlarımızdır. Bu mekanizmayı anlayabilmek için yaşamdaki duruşumuzu irdeleyebilmek için Maslow un İhtiyaçlar Piramidi nden faydalanacağız. 15 Özakkaş, T., Bütüncül Psikoterapi, Litera Yayınları İstanbul, 2011 16 Keçe, C., En iyi Terapistim Ben, Ütopyagrafik Ankara, 2007 17 Sharma, R. Ferrarisini Satan Bilge GOA Basım Yayım, İstanbul, 2005 10

Şekil-1- Maslow-İhtiyaçlar Pramidi «Kendini gerçekleştirme ihtiyacı estetik ihtiyaçları simetri düzen ve güzellik, zihinsel ihtiyaçları bilmek, anlamak, saygı ihtiyacı başarmak, kabul görmek, ait olma sevgi ihtiyacı, grubun üyesi olmak, ait olmak, güven ihtiyacı, emniyete hissetmek, tehlikeden uzak olmak, fizyolojik ihtiyaçları açlık, susuzluk. Yapılan her hareketin ardında bu harekete yol açan bir güdü vardır. Yukarıda ki ihtiyaç sıralaması ve ihtiyaçların karşılanması bireyin olaylar karşısında ki esnekliğini de belirlemektedir. 18»(Baltaş, 1998) Beynin sağlıklı çalışabilmesi için en merkezi ihtiyaç, algılamanın doğru ve düzenli olmasıdır. Bu oluşumda da duyu organlarımız etkilidir.«algı organları vasıtasıyla beyne ulaşan bilgilerin beyin tarafından orijinaline uygun bir şekilde algılanması gerekir ki buna normal algılama diyoruz. Bu normalliği kitleyen yapı ise ihtiyaçlarının zamanında ve doyurucu olarak giderilmemesidir.» 19 (Özakkaş, 2011) Bir durumun stres olarak değerlendirilmesi için birey tarafından bu durumun tehdit olarak algılanması gerekir ki, zihin tehdit alarmı versin. Bu tehdit alarmı da geri dönüşümlü 18 Baltaş, A., Stres ve Başaçıkma Yolları, Remzi Kitapevi, İstanbul 1998 19 Özakkaş, T., Bütüncül Psikoterapi, Litera Yayınları İstanbul, 2011 11

olarak davranışa yansıyacaktır. Bu ihtiyaçlar hiyerarşisi algıda temel unsurdur. «Kişinin, kendini gerçekleştirme ihtiyacının doyuma ulaşabilmesi ancak aşağı basamaklardaki ihtiyaçlarının doyurulması ile mümkün olacaktır. Yaşanan gecikmeler ise gerçeklerden uzaklaşmaya yol açacaktır. Yani tehdit demektir, stres demektir, dış gerçekliğin bozulması demektir ki algılama bozuk, çarpık ve hatalı olacaktır.» 20 (Cüceloğlu, 2011) Bu denge halinin bozulmasında ruhsal bileşenler de etkilidir. Bu ruhsal bileşenler ise; 1.3.1. Duygulanım «Yaşadığımız zamanın önemli oluşumlarından biri de duygulanımdır. Konuşmayla, bilgiyle ve düşünce ile o zaman dilimindeki yaşanan olayları anlamaya çalışırız. Bu oluşum içinde algılama ve kavramaya ihtiyaç duyulur. Yaşanan her olayın birde o olaya eşlik eden duygusal bir yanı vardır. Mutluluk, hüzün, zevk, acı, keder, öfke, kızgınlık, sinirlilik, huzursuzluk, umut vb. bir çok duygulanım şeklinden bahsedilebilir.» 21 (Özakkaş, 2011) «Stres ile duygu arasındaki ilişkiye baktığımızda; Çevre ile insan arasında uyuma yönelik ilişki türlerinden doğan yaşantı tanımlamasıyla karşılaşırız. Olaylar karşısında ortaya çıkan duygusal tepkilerin tabiatı ve kalitesi bireyin çevre-insan ilişkisini (uyum çabasını) değerlendirme biçimini yansıtır. Bu uyum başarılı olması duygusal dengeyi getirir. Duygunun hissedilmesi kişinin farkındalığını yani zihinsel süreçleri değerlendirilebilmesini gerektirir. Duygusal dengelerin sağlanması ve olumlu duygusal yaşantılar stresle başa çıkmada etkilidir.» 22 (Baltaş, 1998) 1.3.2. Düşünce Düşünce, beynin en üst entelektüel fonksiyonudur. Düşünebilmek için beynin ilgili kompartımanlarının sağlıklı ve normal çalışması gerekir. Eskilerin tefekkür veya fikir yürütme olarak isimlendirdiği düşünce, olaylar arasında bağlantı kurabilme, kıyas yoluyla sonuç çıkarabilme yetisidir. «İnsan beyni mükemmel, kusursuz biyolojik bir bilgisayardır. Nasıl Düşünüyoruz? sorusunun cevabı burada saklıdır. İnsan beyninde birbiri ile haberleşen milyarlarca hücre bizim düşünme yeteneğimizin biyolojik ustalarıdır.» 23 (Tarhan, 2008) 20 Cüceloğlu, D., İnsan ve Davranış, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2011 21 Özakkaş, T., Bütüncül Psikoterapi, Litera Yayınları, İstanbul, 2011 22 Baltaş, A., Stres ve Başaçıkma Yolları, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1998 23 Tarhan, N., Kendinizle Barışık Olmak, Timaş Kitapevi, İstanbul, 2008 12

Düşüncenin ön şartı, beş duyu ile dış dünyadan alılan bilgilerin beyine sağlıklı bir şekilde ulaştırılabilmesidir. Bu bilgi düşünceye anlam katacaktır. Bizler yaşadığımız olaylara değil, onlara yüklediğimiz anlamlara tepki vererek sonuca ulaşırız her hangi bir olay çok farklı biçimlerde algılanabileceği için çok farklı d uygusal tepkilere de yol açabilir. En son noktada stres yaşanmış ise olayı değerlendirmede başvurduğumuz ve makul olmayan düşünce kaynaklı bir bakış vardır sonucuna ulaşırız. «Verilecek şu örnek durumu daha iyi anlatacaktır. İstanbul dışında bazı şirket yöneticilerine seminer programı düzenleniyor. Grup üyelerinden ikisine aynı anda iş yerlerinden telefon geliyor. Biri Ankara dan diğeri İstanbul dan aranıyor. Yöneticiler telefon görüşmesi için lobiye giderlerken Ankara dan aranan yöneticinin yüzünde merak ve kızgınlık, İstanbul dan aranan yöneticinin yüzünde merak ve memnuniyet ifadesi seziliyor. Bunun çözümlemesini yaptığımızda Ankara dan aranan yöneticinin zihninde: A Olay: İstanbul dışında seminer sırasında telefonla aranmak B Yorum: Allah kahretsin burada da buldular. İnsana hiçbir yerde rahat vermezler C Duygu ve Davranış: Sıkıntılı, kızgın ifadeyle yürümek. Diğer yöneticinin zihninde ise; A Olay : İstanbul dışında seminer sırasında telefonla aranmak B Yorum: Kendi başlarına çözemedikleri önemli bir şey oldu ki bana ihtiyaç duydular. Bana ihtiyaç duymaları ne iyi. C Duygu ve Davranışı: Keyifli bir ifadeyle yürümek.» 24 (Baltaş, 1998) Buradan da anlaşılacağı üzere bizim olaylara yüklediğimiz anlam duygumuzu ve davranışımızı etkilemektedir. Düşüncenin niceliğinin ve niteliğinin sağlıklı olması yaşanacak stresi de en asgariye indirecektir. 1.3.3. Davranış Davranış, beyin tarafından algılanan bilginin cevabını yansıtan bir görüntüdür. «Beyin, gelen bilgileri değerlendirir, yorumlar ve bir cevap oluşturur. Bu cevabın kaslara ulaşması davranışı meydana getirir. Sağlıklı bir beyin, düşünce ve duyguya uygun davranış görüntüleri 24 Baltaş, A., Stres ve Başaçıkma Yolları, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1998 13

sergiler. Düşünce ve duygulanıma uygun olmayan davranış kalıpları bireydeki dengesizliğe işaret eder.» 25 (Dwaskin, 2006) «Ruhsal yapıdaki bütünlük davranışla, duygu ve düşünce arasındaki uyumla olmaktadır. Diğer insanlarla kurulan ilişki biçimi kontrolden uzak olduğu takdirde bu durum strese neden olacaktır.» 26 (Köroğlu, 2011)Bu bütünlüğü bozan bazı davranış kalıpları vardır ki yaşanan stresi ciddi boyutlara taşımaktadır. İnkar, katlanma, çözmeye çalışma, kaçma uzaklaşma ayrılma bu davranış kalıplarındandır. «Çözmeye çalışma, yeniden değerlendirme, düşünce ve inançları sınmaya yönelik davranışlar olup stresi kontrol altına almada etkili ve yönlendiricidir.» 27 (Türkçapar, 2011) Bu bölümün sonunda ele alınacak olan kontrol odağı başlığında da bu davranış kalıpları üzerinde durulacaktır. 1.3.4. Dürtü Dürtünün stresle bağlantısını anlayabilmek için ilk önce dürtünün ne olduğunu anlamak gerekir. Dürtü, bir yaşam enerjisidir. Kişinin duygusal yaşantısındaki duruşunu belirler. İki dürtüden söz edebiliriz. Bunlardan ilki, yemek, içmek, çalışmak, cinsellik gibi yaşamsal faaliyetlerimizi sürdürmemizi sağlayan üretken dürtülerimiz; ikincil dürtüler de saldırganlık dürtüleridir. Saldırganlık dürtüsü, birincil dürtülerin doyurulmaması durumunda kendisini hissettirir. Bu çalışmanın odak noktası da tam da bu alandadır. Dürtünün oluşturduğu gerilim, sağlıklı bir bireyde, başka bir deyişle gerçek kendiliğine ulaşmış bir bireyde toplumun uygun gördüğü şekilde deşarj edilirken, sağlıklı olmayan bireyde toplumsal uyumda problemler baş gösterir. Özellikle dürtü kontrol bozukluğu bu bireylerde sıkça görülür. 1.3.5. Zeka Olaylar arasında bağlantı kurma, kurabilme ve yaşanan olaylarda akılcı davranış sürecini organize edebilme zekayı anlatır. Kısaca öğrenme ve uyum gücü olarak da tanımlanır. Bu noktada zeka ve stres sürekli bir etkileşim içindedir. Bu sürecin iki boyutundan söz edebiliriz. «Stresten etkilenmemek ve strese karşı koyabilmek için yüksek bir zekaya ihtiyaç vardır ancak. Diğer taraftan yüksek ve sürekli stres ortamı zekayı kullanmayı negatif etkilemektedir. Zekanın bir diğer özelliği de yeni durumlara uyabilme yeteneğidir. 25 Dwaskin, H. Sedona Yöntemi, Ganj Kitapevi, İstanbul, 2006 26 Köroğlu, E., Psikoterapi Yöntemleri, HYB Yayıncılık, Ankara, 2011 27 Türkçapar, H., Bilişsel Terapi, HYP Yayıncılık, Ankara, 2011 14

Bu tanım doğrultusunda zekayı sorguladığımızda karşımıza duygusal zeka kavramı çıkmaktadır. Okul hayatında yüksek başarıya sahip olan birçok kişinin, hayata atıldığı zaman başarısız, istikrarsız olduğuna şahit olmuşuzdur. Okul başarısındaki klasik zeka yeterli iken, hayat başarısında duygusal zeka olarak tanımlanan duygusal ve sosyal becerileri öğrenme ön plana çıkar.» 28 (Tarhan, 2008) Duygusal ve sosyal becerilere sahip olan bireyin stresle başa çıkma kabiliyeti de yüksektir. 1.3.6. Bilinç Algılama, duygu, düşünce, davranış, zeka ve dürtünün sağlıklı çalışması durumunda ulaşılacak nokta bilinç halidir. Bir diğer tanımla farkındalığı fark etme halidir. Biliş durumu bilinçli halin eseridir. «Bilişler, insan duygu ve düşüncelerinin en önemli belirleyicisidirler. Farkına varmasak da duygusal tepkilerimize yol açan senaryolarımızı biz yazarız. Geçmişteki ya da şu andaki bir olay doğrudan bizim içimizdeki bir duyguyu uyandıramaz, sadece buna aracılık eder.» 29 Bizim iç değerlendirmelerimiz duygusal tepkilerimizin daha doğrudan kaynağıdır. Farkındalık, olaylara yüklenen anlamlarda belirleyici özelliğe sahip olduğundan, olaylara verilen tepkide de belirleyicidir. Stresi bir tepki olarak algıladığımızda karşımıza negatif bilinç hali çıkmaktadır. 1.3.7. Hafıza İnsan hayatındaki dış ve iç kaynaklar stresi tetikleyen mekanizma hakkında bilgi verir. İç kaynaklı stres, kişinin olayları değerlendirme ve hayata bakış biçiminin sonucudur. Peki, olayları neye, kime göre değerlendiririz? Depodaki bilgiye yani hafızadaki bilgilere göre cevabı bizi hafızanın işlevselliğine götürür. Çünkü hafıza dış dünyadan alınan tüm materyalin depolandığı yerdir. İnsanın amacı doğru yaşayıp mutlu olmaktır. Bunun içinde doğru ve yanlış bilmesi gerekir. Hayatımızın duygu, düşünce ve davranış alanları vardır. Bu üç yapıyı yönetebilmesi için beynin özelliklerinin bilinmesi çok önemlidir. Beyin ne konuda düşünürse düşünsün bunu belirli kalıplar yardımıyla yapar. Bilgiler beyine depolanırken de bu kalıplar vardır. «Beynimiz duygu, düşünce ve davranışların oluşmasında kaynaklık mı, aracılık mı 28 Tarhan, N., Kendinizle Barışık Olmak, Timaş Kitapevi, İstanbul, 2008 29 Türkçapar, H., Bilişsel Terapi, HYB Yayıncılık, Ankara 2011 15

yapıyor? Bu soruların cevabını ararken karşımıza beynin talamus ve hipotalamus bölgeleri çıkar. Davetli ve davetsiz düşünceler burada ayırt edilir. Önem ve öncelikler belirlenir. Ayıklama işleminin sonucunda niyetlenilmiş davranış ortaya çıkar. Artık beyin niyetlenilmiş davranışa uygun çalışmaya başlayacaktır. Nesneler arasında anlam bağları kurmaya çalışır. Biz neye niyet edip o yönde davranırsak, o programa uygun mesajlar ve proteinler üretir. Böylece sosyal davranışlarımız ortaya çıkar. Bu noktada da hafızaya olayın kaydedilme biçimi ve daha sonradan ona yüklenen anlamlar önem kazanır. İşte stres durumunu belirleyen nokta da burasıdır. Yaşanan olaylara hangi anlamlar yükleniyor, nasıl kaydediliyor? Bu durum uyum sürecini etkiler.» 30 (Tarhan, 2007) 1.3.8. İç Görü Ben kimim, iyi özelliklerim, kötü özelliklerim nelerdir? Sorularının cevabı bizi iç dünyamıza yani iç görüye götürür. Sağlıklı işleyen beyinde birde sağlıklı işleyen sorgulama mekanizması vardır. Bu sorgulama mekanizması normal olanla anormal olanı ayrıştırabilir. Doğru ile yanlışı fark ettirir. Kısacası farkındalık sağlar. «Kişinin, öncelikle kendi içinde, kendine zarar veren bu kimlik parçalarının ayrımına varabilmesi gerekir. Kendi bireysel sağlıklı yapısının hastalıklı öğelerden ayrıştırabilmesi için iç görü kazanması gerekir. Ruhsal tedavilerimizin ana kaynaklarından birisi kişinin bu yetisine sığınmak ve bunu güçlendirmektir. Bu yeti sayesinde sağlıklı kişilik parçaları ile hastalıklı kişilik örüntüsü birbirinden ayrılır. Kişinin hedefi hastalıklı kimlik öğelerini ortadan kaldırmaya yönelir. Bu da tedavinin temel basamağıdır.» 31 (Özakkaş, 2011) Hepimiz kendi iç dünyamıza göre hareket ederiz. Kendi inançlarımız çerçevesinde yaşantıyı değerlendiririz. Temel inançlarımız, dünyaya yüklediğimiz anlamlarında resmini verir ve kurallar bu inançlara dayalı olarak geliştirdiğimiz varsayımlardır. Bu varsayımlar hem kendi dünyamızda hem de diğer insanlarla kurulan ilişkilerimizde etkilidir.bu durum zamanla kişinin hayatındaki önemli stres kaynaklarından birisi olabilir. «İnsan ilişkilerinde kendi duygu ve düşüncelerinin farkındalığını görebilen, algılama düzeyi yüksek veya her şeye rağmen benim doğrularım, benim hissettiklerim demeyen bir davranış biçimi geliştirmek yararlı olacaktır.» 32 (Baltaş, 1998) 30 Tarhan, N., Duyguların Dili, Timaş Yayınları İstanbul, 2007 31 Özakkaş T., Bütüncül Psikoterapi, Litera Yayınları, İstanbul, 2011 32 Baltaş, A., Stres ve Başaçıkma Yolları, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1998 16

«İnançların çoğu, benzer özelliklere sahiptir. Ancak hayata yansımaları noktasında farklılıklar gösterebilmektedir. Bu farklı temel inançları Beck üç ana grupta toplamıştır. Çaresizlik Temel İnançları, Sevilmeme Temel İnançları, Değersizlik Temel İnançları ve bu inanç kalıpları yaşanan stresin de temel sebebidir.» 33 (Türkçapar, 2011) Bu inançlar, süreç içinde bizim kişiliğimize de yansıyacaktır. 1.3.9. Kişilik Özellikleri Kişilik, psikolojik bir süreç olup bizim duruşumuzu, davranış biçimimiz, konuşma tarzımızı, yeteneklerimizi belirler. Yani bizim iç dünyamızın dışa yansıyan yüzüdür. Dış dünyadan ya da iç sistemden gelen uyarılara tepki verirken kişilik yapımız belirleyici bir etkendir. Bu konuda Eysenck in Kişilik Boyutları çalışmasından yararlanacağız. Şekil-2- Eysenck Kişilik Boyutları «Normallik ve Anormallik; İçe dönük ve dışa dönük çizgisinde kişiliğin ana hatları, belirlenirken bu çizgi aynı zamanda iç dünyayı da resmetmektedir. Bu resimde diğer belirleyici bir unsurda eğitim ve deneyimlerdir. Bu süreç dinamik bir yapıdır. Deneyimler 33 Türkçapar, H., Bilişsel Terapi, HYB Yayıncılık, Ankara, 2011 17

insanı hiçte ummadığı çok farklı yerlere doğru çekebilir. Bu da insanın kişiliğine yansır.» 34 (Keçe, 2007) «Kısacası kişilik insanın yapısının, duygusal durumunun, davranış biçiminin, en karakteristik ve orijinal bütünüdür. Kişisel farklılıkların; kendine özgürlüklerin bir bileşimdir. Bu gelişimin kendi içinde bir tutarlılığı ve öngürülebilir bir yanı vardır. Sözü edilen bu bütünlük çoğu kişide görülebilen değişkenlik aralığından sapmalar gösteriyorsa, kişilik özellikleri oldukça katıysa, kişinin toplumsal uyumunu işlevselliğini bozuyorsa, öznel bir sıkıntı yaratıyorsa kişilik bozukluğu tanısı konabilir.» 35 (Köroğlu, 2011) Gündelik çeşitli streslerde, dikkatli bir gözlemci kişilik, özelliklerine bağlı değişiklikleri kolayca fark edebilir. «Stres verici durumdaki tepkiler, kişilik özelliklerine göre korku, kaygı, gerilim veya geri çekilme gibi farklı psikolojik nitelikler olabileceği gibi terleme, kızarma, kalp atışlarının hızlanması gibi farklı fizyolojik nitelikler de olabilir. Farklı kişiler de aynı tepkileri verseler bile bunların şiddetleri birbirinden farklıdır.» 36 (Baltaş, 1998) «Bir binanın, %40 lık taşıyıcı sistemi kolonlar ve kirişlerden oluşur. Bu kısma dokunursanız bina çöker. %60 lık kısmı ise duvarlar ve tesisattır. Bular değiştirilebilir. Kişi istiyorsa kişiliğinin %60 gibi bir kısmını değiştirebilir. Tek şart kişinin gerçekten istemesidir.» 37 (Tarhan, 2008) Bu noktada strese dayanıklık skalasını belirleyen, karşılaşılan problemlerin çözüm noktasında, kişilik boyutlarından hangisine kayıldığındır. 1.3.10. Duygusal Zeka ve Stresi Yönetme Kapasitesi «Son yıllardaki çalışmalar sonucunda EQ nun (Emotional Qvation) insan başarısında IQ (Intelligence Quation) kadar önemli olduğu noktasına varılmıştır. Mantıksal zeka katsayısının yüksek olması başarı için tek önemli unsur değildir. Başarı için duygusal zeka katsayısının da yüksek olması gerektiği belirlenmiştir. Duygusal zekası güçlü olan kişiler kendilerini harekete geçirebilme gücüne, hedefini belirleyebilme gücüne, dürtü ve isteklerini kontrol edebilme gücüne, ruh halini düzenleyebilme gücüne sahiptirler.» 38 (Tarhan, 2008) Duygusal zeka eksikliğinde, stres, depresyon, şiddet dolu bir yaşam, uyuşturucu bağımlılığı gibi sosyal boşluklar yaşanmaktadır. «Algılama organı olan beyin, beş duyu ile gelen bilgilerle birlikte, akıl yoluyla ulaşılan düşünceleri, sezgi kanalından iletilen duyguları, 34 Keçe, C., En iyi Terapistim Ben, Ütopyagrafik, Ankara, 2007 35 Köroğlu, E., Kişilik Bozuklukları, HYB Yayıncılık, Ankara, 2011 36 Batlaş, A., Stres ve Başaçıkma Yolları, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1998 37 Tarhan, N., Kendinizle Barışık Olmak, Timaş Kitapevi, İstanbul, 2008 38 Tarhan, N., Kendinizle Barışık Olmak, Timaş Kitapevi, İstanbul, 2008 18

dürtülerle sinyal gönderilen istekleri de algılar. Hatta algılayamadığı bilgileri anlaşılır kılmak için inançları kullanır.» 39 (Tarhan, 2007) Descartes ile başlayan kartezyen sistemi aklı tek yol gösterici olarak sunmaktaydı. Akla, duyguların karıştırılmamasını savunan bu tez, beynin çalışma sistemini daha iyi anladıkça itibar kaybetti. Duyuların, hayal kurma, karar verme, plan yapma, iletişim kurma yoluyla kişisel rehberlik yaptığı yönündeki görüşlerin haklılığı gittikçe artmaktadır. Özellikle duygusal zekası güçlü kişilerin stresi yönetme kapasiteleri de güçlüdür. Özet Bu bölümde stresi, ona yüklediğimiz alamlar doğrultusunda tanımlamaya çalıştık. Sistem Kuramı açısından organizma noktasında strese yüklenen anlamı ve stres faktörlerinden iç ve dış stresi ele aldık. Özellikle de bebeklik döneminden itibaren sistemin her aşamasında yaşanan gelişim ve evrelerdeki yaşananların, bireylerin ilerleyen yaşamında ki yansımalarına da değinildi. İnsanın yaşamını devam ettirirken karşılaşmak zorunda olduğu ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçların zamanında ve doyurucu olarak karşılanması aynı zamanda insanın olaylar karşısındaki direncini de belirlemektedir. Sistemin sağlam işleyebilmesi için ihtiyaçların zamanında ve yeterli noktada karşılanması gerekmektedir. Tam da bu noktada psikolojik süreçler çok etkilidir. Duygularımız, düşüncelerimiz, zekamız, hafızamız, iç görümüz ve tabiî ki bunların bütünü olan kişilik özelliklerimiz hem stresi yönetmede hem de karşılaşılacak stres uyarılarına karşı mücadelede etkilidir. Bu çalışmada stresten daha çok strese verilen tepkide nelerin etkin olduğu üzerinde durulmuştur. Duygusal zekası yani iç görüsü güçlü kişilerin stres uyaranlarına karşı daha esnek oldukları görülmüştür. Stres hayatın vazgeçilmezidir. Önemli olan ona yüklenilen anlamdır. Stresi olumlu noktada görebilmek ve kullanabilmek bireyin dayanıklılığını da artıracaktır. 39 Tarhan, N., Duyguların Dili Timaş Yayınları, İstanbul, 2007 19

BÖLÜM II 2.1. Stres Tetikleycileri Ve Strese Verilen Tepkiler 2.1.1. Korku, Anksiyete ve Stres Günlük hayattaki korku ve kaygılar stresi tetiklediği gibi, sonrasında da stresle mücadeleyi olumsuz etkilemektedir. Olumsuz duygular kaygıyı tetikler. Kaygıyı oluşturan tetikleyiciler kişiye doğru yaklaştıkça, organizma tehdit sinyali verir. Stres bu sinyalin sonrasında yaşanan olası durumdur. Kaygı verici durum ortadan kalkınca yaşanan stresin bitmesi beklenir. Oysa bu durum hayatın geneline yansıyorsa yani kişi sürekli kaygı halini her olayda hissediyorsa işte o zaman stres yıkıcı bir özelliğe sahip olmaktadır. Çoğu zaman, kaygı durumunu yaşatacak bir tetikleyici olmasa da kişi yaşadığı her olaya bu anlamı yüklemeye yatkındır. Bu durumda, stres hem tetikleyicidir hem de yaşanan kaygının sürekliliğine sebeptir. Korkuların ise sebebi bellidir. Tehdit edici unsur ortadan kalktığında korku duygusu da ortadan kalkar. Oysa kaygı süreklilik arz eder ve kaygıya verilen tepkiyle, tehlike unsuru arasında bir denge yoktur. Süreç içerisinde bireylerin olayların karşısında dayanıklılığı da zedelenir. Ve bu durum da yaygın anksiyeteyi kaçınılmaz kılar. 2.1.2. Anksiyete Kavramı «Yaşamın akışına, gidişen güvenmemek» 40 (Hay, 2007) kişi tarafından deneyimlenen korku ve sıkıntı halidir. Bu durum başka bir açıdan bakıldığında ise kişiyi koruyucu bir özelliğe de sahiptir. Ancak kontrol dışına çıkarsa bireyin hayatını dumura uğratabilir. Kişi sürekli kontrollü olma ihtiyacı hisseder. Başına kötü bir şey gelebileceğini düşünme, rezil olmaktan veya komik duruma düşmekten korkma gibi duygular anı kullanmayı da zorlaştıracaktır. «Duygusal açıdan ise hastalık, korku ve panik hissine neden olur. Kişi olayları olabilecek en olumsuz yönüyle ele alır. Davranışsal olarak ise kişi anksiyeteyi tetikleyen olaydan, mekandan kaçma eğilimi gösterir.» 41 (Keçe, 2007) 40 Hay, L.L., Düşünce Gücüyle Tedavi, Altın Kitaplar, İstanbul, 2007 41 Keçe, C., En iyi Terapistim Ben, Ütopyagrafik Ankara, 2007 20

«Freud 1926 yılında geliştirdiği yapısal modelde anksiyeteyi egoya ait bir duygu olarak tanımlamıştır. Ego, bilince ulaşan yolları denetler ve baskı mekanizmasını kullanarak içgüdüsel dürtülerin kendine ulaşmasını engeller. Buna rağmen yine de bazı içgüdüsel istekler ya da dürtüler klinik belirti biçiminde anlatım bulabilirler. Ancak klinik belirti şeklini almadan önce çoğu kez ya yön değiştirir ya da maskelenir. Sonuçta kullanılan savunma mekanizmasının türüne bağlı olarak obsesif bir düşünce, bir fobi olarak ortaya çıkarlar.» 42 (Gençtan, 2006) Organizmanın temel fonksiyonu yaşamı devam ettirmektir. Bu açıdan bakıldığında anksiyete yaşamın devamı için bir gerekliliktir. Çünkü anksiyete, fiziksel ve toplumsal çevreden gelen tehlikelere karşı bireyi uyarma, gerekli uyumu sağlama, yaşamı sürdürme işlevlerine katkıda bulunur. Ancak bu olayın nevrotik boyutunda, mantık dışı bir durum vardır ki uyum devre dışı kalır. «Yaşam içinde her kişi anksiyete hisseder ancak nevrotik kişiler bu duyguyu daha sık ve yoğun hissederler.» 43 (Gençtan, 2010) Bu yoğun hissediş organizmanın da direncini düşürecektir. Hayat akışı içinde yaşanan anksiyete gerçekçi anksiyetedir. Nevrotik anksiyeteden niteliği yönünden farklıdır. Korku ile eş anlamlıdır. Beklenen ya da yaklaşan bir tehlikenin algılanması ile tetiklenir. Ancak nedeni belli olmayan nevrotik anksiyete mantık dışıdır. Dürtü ile eylem arasında düşünce süreci yerleştirilebilinirse, içgüdüsel dürtülerin boşalımının gerektiğinde ertelenebilmesi sağlanır. Yani bu süreçte gelişen ego dürtülerle uzlaşır, onları denetim altına alabilir. Bu denetim sürecinde yeterli stres, durumu olumlu etkilerken, mantık dışı yaşanan stres hem gelişimi engellediği gibi sonraki aşamada da daha yoğun ve yıkıcı hissedilir. «Anksiyete, organizmanın yaşadığı bu gerilimle bir duruş sergiler. Bu açıdan baktığımızda anksiyetenin üç farklı yönü ile karşılaşırız: 1- Gerçeklik Anksiyetesi: Korku ile eşanlamlıdır. Dış dünyadaki tehlikeli bir durumun algılanmasıyla hissedilir. 2- Suçluluk Anksiyetesi: Özellikle toplumsal baskılanma sonrası vicdanın onaylamadığı durumlarda yaşanır. 3- Nevrotik anksiyetede gerçeklik sorgulaması yapılmamaktadır. 42 Gençtan, E., Psikodinamik Psikiyatri ve Normal Dışı Davranışlar, Metis Yayınları, Ankara, 2006 43 Gençtan, E., Psikoanaliz ve Sonrası, Metis Yayınları, Ankara, 2010 21