PENETRAN KERATOPLASTİ SONRASI GLOKOM SIKLIĞI VE RİSK FAKTÖRLERİ



Benzer belgeler
GÖZ HIRSIZI GLOK M (=GÖZ TANSİYONU)

Glokom. Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik

Primer Açık Açılı Glokom (İlk Değerlendirme)

Glokom Hastasının Kataraktı. Prof. Dr. Ahmet Akman, FACS Başkent Üniversitesi

GLOKOM Doç.Dr.Uğur keklikçi

Şaşılık cerrahisi onam formu

T.C. PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ. Sağlıklı yaşam, mutlu bireyler, güler yüzlü toplum ÜVEİT EL KİTABI

Dolaşımın Sinirsel Düzenlenmesi ve Arteryel Basıncın Hızlı Kontrolü. Prof.Dr.Mitat KOZ

KIRMA KUSURLARI. Dr. Ümit BEDEN

PEDİATRİK YAŞ GRUBUNDA EPİFORA VE ENDOSKOPİK DAKRİYOSİSTORİNOSTOMİ

Göz Fonksiyonel & Klinik Anatomisi ve Fizyolojisi

Yapılan her öneri için bakım sürecinde önemini gösterecek açık bir sıralama verilmelidir.

T.C. DERİN ANTERİOR LAMELLER KERATOPLASTİNİN REFRAKSİYON VE GÖRME FONKSİYONUNA ETKİSİ (UZMANLIK TEZİ) Dr. Zuhal CAN ATEŞ

PREMATÜRE RETİNOPATİSİ Dr Alparslan ŞAHİN Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı

Göz Preparatları birkaç gruba ayrılır (EP)

Diyabetik Retinopati Tanı, Takip ve Tedavisi

GÖRME ALANINDAKİ GLOKOMATÖZ DEFEKTLER. Dr. Oya Tekeli Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları AD, Ankara

Arka Vitreus Dekolmanı, Retina Yırtıkları ve Latis Dejenerasyonu (İlk ve Takip Değerlendirmesi)

T.C. Sağlık Bakanlığı. Dr. Lütfi Kırdar Kartal. Eğitim ve Araştırma Hastanesi. 2. Göz Kliniği Şef: Prof. Dr. Yusuf Özertürk

Doç.Dr.Uğur keklikçi GLOKOM

Diyabet ve göz sorunları

Hisar Intercontinental Hospital

Dr. H. Onur Gülseren

YARA İYİLEŞMESİ. Yrd.Doç.Dr. Burak Veli Ülger

Omurga-Omurilik Cerrahisi

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücrenin fiziksel yapısı. Hücre membranı proteinleri. Hücre membranı

Hücre. 1 µm = 0,001 mm (1000 µm = 1 mm)!

ADIM ADIM YGS LYS Adım DUYU ORGANLARI 3 GÖRME DUYUSU VE GÖZ

HÜCRE MEMBRANINDAN MADDELERİN TAŞINMASI. Dr. Vedat Evren

TIBBİ TERMİNOLOJİ 3. GÖZE İLİŞKİN TERİMLER Yrd. Doç. Dr. Perihan ŞENEL TEKİN P. ŞENEL TEKİN 1

KİNEZYOLOJİ ÖĞR.GÖR. CİHAN CİCİK

Yüz Felci (Fasiyal Palsi)

Doku kan akışının düzenlenmesi Mikrodolaşım ve lenfatik sistem. Prof.Dr.Mitat KOZ

DEJENERATİF RETİNA HASTALIKLARI. Dr Alparslan ŞAHİN

T.C BAKIRKÖY EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ GÖZ HASTALIKLARI BÖLÜMÜ. Tez Yöneticisi Op. Dr. F.Ulviye YİĞİT

BMM307-H02. Yrd.Doç.Dr. Ziynet PAMUK

FİZYOLOJİ LABORATUVAR BİLGİSİ VEYSEL TAHİROĞLU

Amaç: Temel refraksiyon açıklaması ve myopi, hipermetropi ve astigmatizmatizma izahıve nasıl düzeltilebildiklerini anlatmak.

Diyabetik Retinopati (İlk ve Takip Değerlendirmesi)

LASIK ONAM FORMU. LASIK alternatifleri

SAĞLIKTA NANOTEKNOLOJİ

II.Hayvansal Dokular. b.bez Epiteli 1.Tek hücreli bez- Goblet hücresi 2.Çok hücreli kanallı bez 3.Çok hücreli kanalsız bez

Gebelik ve Trombositopeni

Cerrahi Hastada Beslenme ve Metabolizma. Prof.Dr. İsmail Hamzaoğlu

ÜRÜN BİLGİSİ. 1. ÜRÜN ADI LATASOPT % Göz Damlası. 2. BİLEŞİM Etkin madde: Her 1 ml de;

DEJENERATİF RETİNA HASTALIKLARI Dr Alparslan ŞAHİN Periferik retina dejenerasyonları Dejeneratif miyopi Yaşa bağlı maküla dejenerasyonu

Beyin Omurilik ve Sinir Tümörlerinin Cerrahisi. (Nöro-Onkolojik Cerrahi)

KATARAKTLAR. Yrd. Doç. Dr. Abdullah Kürşat Cingü DÜTF Göz Hastalıkları AD

Örtü Epiteli Tipleri:

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

Hasar Kontrol Cerrahisi yılında Rotonda ve Schwab hasar kontrol kavramını 3 aşamalı bir yaklaşım olarak tanımlamışlardır.

Fizyoloji. Vücut Sıvı Bölmeleri ve Özellikleri. Dr. Deniz Balcı.

ÜRİNER SİSTEM ANATOMİ ve FİZYOLOJİSİ

Yapılan her öneri için bakım sürecinde önemini gösterecek açık bir sıralama verilmelidir.

DUYUSAL ve MOTOR MEKANİZMALAR

Toraks Travmalarında Hasar Kontrol Cerrahisi Teknikleri


Yapılan her öneri için bakım sürecinde önemini gösterecek açık bir sıralama verilmelidir.

GÖZ ACİLLERİ. II-Çift görme. III-Travma. IV-Ani görme kaybı. I-Kırmızı göz. A.Sebepleri. 1. Bakteriyel konjonktivit. 2. Alerjik konjonktivit

Refraksiyon kusurları nelerdır? MİYOPİ Refraksiyon nedir? Miyop göz uzağı göremez

Spor yaralanmaları sportif aktivite sırasında meydana gelen yaralanmaların genel adıdır. Normal yaşamda yaralanmalar sıklıkla dış etkilerle

DAMAR HASTALIKLARINDA GÜNCEL YAKLAŞIMLAR

ORBİTA ORBİTA KİTLELERİ 1- LAKRİMAL BEZ KİTLELERİ: - Lenfoid prolefilasyonlar - Epitel kökenli iyi ya da kötü huylu tümörler

ELEKTRONİK NÜSHA. BASILMIŞ HALİ KONTROLSUZ KOPYADIR.

HİSTOLOJİ. DrYasemin Sezgin

GEBELİK ve BÖBREK HASTALIKLARI

KULLANMA TALİMATI. PRENACİD göz pomadı 5 gr Göze uygulanır. Etkin madde : Desonid disodyum fosfat 5 gr da 12,5 mg Desonid disodyum fosfat içerir.

Epilepsi nedenlerine gelince üç ana başlıkta incelemek mümkün;

AKUT SOLUNUM SIKINTISI SENDROMU YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SHMYO İLK VE ACİL YARDIM BÖLÜMÜ YRD DOÇ DR SEMRA ASLAY 2015

MENİSKÜS ZEDELENMELERİ

HEREDİTER SFEROSİTOZ. Mayıs 14

YÜKSEK VOLTAJLI ATIMLI AKIM UZM.FZT.NAZM İ ŞEKERCİ

Kornea Laser Cerrahisi

ADIM ADIM YGS LYS Adım DOLAŞIM SİSTEMİ 5 İNSANDA BAĞIŞIKLIK VE VÜCUDUN SAVUNULMASI

SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi vücutta, kas kontraksiyonlarını, hızlı değişen viseral olayları ve bazı endokrin bezlerin sekresyon hızlarını kontrol eder

Sağlık Bakanlığı. Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve. Araştırma Hastanesi 2. Göz Kliniği

Glokom. Sıtkı Samet Ermiş 108 DERMAN MEDICAL PUBLISHING 1

Prof. Dr. Ferit Çiçekçioğlu, Yrd. Doç. Ertan Demirdaş, Yrd. Doç. Dr. Kıvanç Atılgan

İnsan vücudunda üç tip kas vardır: İskelet kası Kalp Kası Düz Kas

Yatan ve Poliklinik Takipli Kanserli Hastalarda İlaç Etkileşimlerinin Sıklığı ve Ciddiyetinin Değerlendirilmesi

(ANEVRİZMA) Dr. Dağıstan ALTUĞ

Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar

GÖZYAŞI SİSTEMİ ve HASTALIKLARI

Epitel hücreleri glikokaliks denen glikoprotein örtüsü ile çevrilidir. Epitel hücrelerinin birbirine yapışmasını sağlar. Epitel hücrelerinin üzerine

İNME. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

NEFROTİK SENDROM. INTERN DR. H.RUMEYSA DAĞ Eylül 2013

HAZIRLAYAN HEMŞİRE: ESENGÜL ŞİŞMAN TÜRK BÖBREK VAKFI TEKİRDAĞ DİYALİZ MERKEZİ

TDB AKADEMİ Oral İmplantoloji Programı Temel Eğitim (20 kişi) 1. Modül 29 Eylül 2017, Cuma

Tip 1 diyabete giriş. Prof. Dr.Mücahit Özyazar Endokrinoloji,Diyabet,Metabolizma Hastalıkları ve Beslenme Bölümü

KIRMIZI GÖZ DOÇ.DR.ÖZCAN OCAKOĞLU CERRAHPAŞA TIP FAKÜLTESİ

NEDENLERİ. Endometrial polipler ile sigara kullanımı, doğum kontrol hapı kullanımı ve yapılan doğum sayısı arasında bir ilişki yoktur.

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

GÖZ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI ASİSTAN EĞİTİM PROGRAMI

İLAÇLARIN VÜCUTTAKİ ETKİ MEKANİZMALARI. Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL

ENTERAL BESLENME (Gavaj) 10.Sınıf Meslek Esasları ve Tekniği ENTERAL BESLENME ( GAVAJ ) Enteral Beslenme. 36.Hafta ( / 06 / 2015 )

Prof. Dr. Pınar AYDIN O DWEYER

Dünya genelinde her 3 4 kişiden biri kronik hastalıklıdır. (Ülkemizde Kronik Hastalıklar Raporu na göre,

GÖZ BAKIMI PROTOKOLÜ REVİZYON DURUMU. Revizyon Tarihi Açıklama Revizyon No

EGZERSİZİN DAMAR FONKSİYONLARINA ETKİSİ

Tedavi. Tedavi hedefleri;

Transkript:

T.C Sağlık Bakanlığı Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Göz Kliniği Şef: Prof. Dr. Ömer Kamil Doğan PENETRAN KERATOPLASTİ SONRASI GLOKOM SIKLIĞI VE RİSK FAKTÖRLERİ (Uzmanlık Tezi) DR. ONUR KARADAĞ İSTANBUL 2008 1

PENETRAN KERATOPLASTİ SONRASI GLOKOM SIKLIĞI VE RİSK FAKTÖRLERİ AMAÇ: Penetran keratoplasti (PK) sonrası gelişen glokom sıklığının ve risk faktörlerinin incelenmesi. MATERYAL-METOD: Eylül 1996 Ocak 2007 tarihleri arasında Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1.Göz kliniğinde PK yapılan 729 hastanın 749 gözü geriye dönük olarak değerlendirmeye alındı. SONUÇLAR: Yaşları 5-86 arasında (ort. 40,98±20,42) değişen, 277 si (%61,9) kadın 452 si (%38,1) erkek olan hasta incelemeye alındı. PK sonrası glokom, ilk 1 hafta 41 (%5,5) hastada, takiplerde 124 (%16,6) hastada gelişti. PK sonrası geç dönem glokom gelişim zamanı ortalama 5,02±6,59 ay olarak tespit edildi. Glokom gelişmiş olgularda göz içi basıncı (GİB) ortalama 27,95±5,82 mmhg idi. PK sonrası glokom gelişimine neden olabilecek yaş, cinsiyet, ameliyat öncesi tanı, inflamasyon, ameliyat öncesi glokom varlığı, göz içi lens (GİL) durumu, PK ye ek cerrahi girişim varlığı, sütür tekniği, trepan çap farkları gibi faktörler incelendi. Grefon incelmesi, travmatik lökom, grefon absesi, grefon reddi, büllöz keratopati gibi ameliyat öncesi tanılar, PK ye ek cerrahi girişim, inflamasyon, periferik ön yapışıklık ve ameliyat öncesi glokom varlığı PK sonrası glokom gelişiminde risk faktörleri olarak bulundu. SONUÇ: PK sonrası glokom geliştiren risk faktörlerinin çok iyi bilinmesi ve gözetilmesi, bu sık ve ciddi komplikasyonun erken tanı ve tedavisinde önemli yararlar sağlayacaktır. 2

3

INCIDENCE AND RISK FACTORS OF INCREASED INTRAOCULAR PRESSURE AFTER PENETRATİNG KERATOPLASTY PURPOSE: To identify the incidence and risk factors associated with the development of glaucoma after penetrating keratoplasty (PK). METHODS: A retrospective study was carried out in 729 patients 749 eyes who underwent penetrating keratoplasty from September 1996-January 2007 at the Dr.Lütfi Kırdar Kartal Training and Research Hospital 1.Eye Clinic. RESULTS: The patients ages ranged between 5-86 (mean 40,98±20,42) years. Two hundred and seventy seven (%61,9) were female patients and 452 (%38,1) were male patients. Intraocular pressure (IOP) increases in the early postoperative period occured in 41 (%5,5) eyes and chronically elevated IOP was found in 124 (%16,6) eyes. The mean length of time from surgery to first IOP elevation for all eyes was 5,02±6,59 months. The mean value of IOP of eyes which developed glaucoma after PK was 27,95±5,82 mmhg. Age, gender, pre-operative diagnosis, inflamation, pre-operative glaucoma, status of lens, performing surgery during keratoplasty, suture technique and graft size which may affect postoperative IOP were evaluated. Pre-operative diagnosis such as graft thinning, travmatic scar, graft abscess, graft failure, bullous keratopathy, performing surgery during keratoplasty, inflamation, peripheral anterior synechia and pre-operative glaucoma was found to be a risk factors associated with the development of glaucoma after PK. CONCLUSION: Knowledge of the greatest risk factors of glaucoma after PK provides many advantages in early diagnosis and treatment of this serious and common clinical problem 4

İÇİNDEKİLER SAYFA GİRİŞ 3 GENEL BİLGİLER..4 MATERYAL METOD 37 BULGULAR 44 TARTIŞMA.56 ÖZET...65 KAYNAKLAR 67 5

GİRİŞ Penetran keratoplasti (PK) sonrası glokom, PK yı takiben optik sinir hasarı veya görme alanı değişiklikleri olsun veya olmasın yükselmiş göz içi basıncı olarak tanımlanabilir (1). PK sonrası glokom, yüksek insidansı, önemi, tanı ve tedavideki zorluğundan dolayı nakil sonrası gelişen en ciddi komplikasyonlardan biridir (2). Glokom, PK sonrası greft yetmezliğine ve optik sinir hasarına sebep olabilir (3). Greft yetmezliğinde yeniden transplantasyon fırsatı varken, glokom vakalarında ise erken tanı konup, tedavi edilmezse optik sinir hasarı nedeniyle görme kaybı düzeltilemeyebilir. Bu yüzden PK sonrası glokom erken tanınıp, tedavisi hemen planlanmalıdır. Greft prognozunu olumsuz etkilediğinden dolayı ameliyat öncesi yüksek göz içi basıncının(gib) tedavisi antiglokomatöz ilaç, filtrasyon cerrahisi ya da siklokriyoterapi yöntemleri ile normale düşürülene kadar PK ertelenmelidir(4). PK sonrası son serilerde erken dönemde %9-31, geç dönemde %18-35 oranında glokom insidansı bildirilmiştir (3). PK sonrası glokom oluşumunda travma, inflamasyon, ileri yaş, afakik ve psödofakik büllöz keratopati gibi faktörler katkıda bulunmaktadır (5). Trabeküler ağın kollabsı, dışakım güçleşmesi, steroide duyarlılık ve yaygın periferik ön yapışıklık oluşumu glokom oluşumunda önemlidir. incelemektir. Çalışmamızın amacı PK sonrası glokom gelişim sıklığı ve risk faktörlerini 6

GENEL BİLGİLER KORNEA Kornea göz küresinin ön kısmında yer alan ve göz küresinin dış tabakasının 1/6 sını oluşturan saydam ve damarsız bir dokudur. Embriyolojik olarak nöroektoderm ve mezenşim olmak üzere iki farklı dokudan köken almaktadır. İlk olarak intrauterin hayatın 8. haftasında yüzey ektoderminden kornea epiteli ve Descemet zarı (DZ) gelişmektedir. Sonrasında nöroektodermden endotel oluşmaktadır. Beşinci ayda mezenşim dokusu göç eder ve kornea stromasını oluşturur. Stromanın ön yüzeyine yerleşmiş olan keratositler Bowman zarını oluştururlar. Kornea katlarından epitel ektoderm kökenli, diğer katlar mezenşim kökenlidir (6,7). Makroskopik olarak kornea, skleraya saat camı gibi yerleşmiş konveks bir yapıya sahiptir. Kırma gücü 40-45 diyoptri olan kornea, optik görevinin yanında gözü dış ortama karşı koruyucu olarak da görev yapar (8). Kornea kalınlığı merkezde ortalama 520 μ, periferde 650 μ dur. Erişkinde yatay çapı 12.6 mm., dikey çapı 11.7 mm., ön eğrilik yarıçapı 7.8 mm., arka eğrililk yarıçapı 6.8 mm. dir. Korneanın kırma gücü ön yüzeyde +48 diyoptri, arka yüzeyde -5 diyoptri olmak üzere toplam +43 diyoptridir ve gözün toplam kırıcılığının % 74 ünü sağlar (9). Yenidoğan döneminde dikey çap 10 mm. ve kırıcılık gücü +51 diyoptridir. Bir yaşında erişkindeki değerlere ulaşır. Kornea gelişimi 6 yaşa kadar devam etmektedir. Beslenmesi aköz sıvısından glükoz difüzyonu ve gözyaşından oksijen difüzyonu ile olur. Ek olarak periferal limbus kan dolaşımından oksijen sağlar. Kornea vücudun en fazla sinir sonlanması içeren dokusudur ve yaklaşık olarak konjunktivadan 100 kat fazladır. Uzun siyer sinirlerden çıkan duyu sinirleri, epitel altı pleksusları oluşturur. Korneal nörotransmitterler asetilkolin, katekolamin, substance-p ve kalsitonin geni bağımlı peptittir. Mikroskopik olarak dıştan içe doğru epitel, Bowman zarı, stroma, Descemet zarı ve endotel olmak üzere 5 anatomik tabakadan oluşur (10). 7

Epitel Kornea epiteli çok katlı, skuamöz, keratinsiz ve konjunktiva epitelinin devamıdır. Yaklaşık olarak 40-50 µ kalınlığında olup korneanın %10 unu oluşturur. Epitelin dış yüzü dışta lipid, ortada aköz, içte müsin tabaka olmak üzere gözyaşının üç katıyla örtülüdür. Kornea epitelinin fonksiyonları; mikroorganizmalar ve yabancı cisimlere karşı bariyer oluşturmak, saydam ve düzgün bir optik yüzey sağlamaktır. Rejenerasyon kabiliyeti çok yüksektir, epitel hücresi olmadan stromal iyileşme gecikir. Kornea epiteli 3 tip hücreden oluşur. 1-Bazal hücreler: Tek tabakadan oluşan bu hücreler tek katlı silindirik yapıda olup, bazal membrana hemidesmozomlarla, komşu hücrelere ise desmozomlarla bağlanmışlardır. Bazal hücreler epitel katının 1/2 sini oluşturur. Bazal kat hücrelerinin kaynağı limbus epitelidir. 2-Kanatsı hücreler: Kanat benzeri uzantıları olan poligonal yapıda 2-3 sıra halindeki hücrelerdir. Birbirlerine olan bağlantıları bazal hücreninkine göre daha sağlamdır. 3-Yüzeyel hücreler: En dış tabakada bulunan ve yaşlı hücrelerden oluşan bu kat 2-3 sıra halinde ve yassı yapıda hücreler içerir. Dış yüzeyinde müsin bağlanmasını arttıracak şekilde mikrovillus ve mikroplikalar bulunmaktadır. Yüzeyel hücreler diğer katlara göre desmozomlarla birbirine çok sıkı bağlanmışlardır. Bu sayede mikroorganizmaların, suyun ve elektrolitlerin korneaya girmesini engellerler. Kornea epitel hücreleri yaşlanınca apoptozis ve dökülme ile uzaklaşırlar. Perilimbal kök hücreleri dışında sadece bazal hücreler mitoz yeteneğine sahiptirler. Kök hücreleri limbustaki bazal epitelde yerleşmiştir. Bazal hücrelerin sürekli çoğalması yüzeye doğru hücrelerin ilerlemesini ve yüzeyel tabakanın oluşmasını sağlar. Yüzeyel hücreler olgunlaştıkça mikrovilluslar ile kaplanır ve daha sonra dökülürler. Bu süreç 7-14 gün kadardır. 8

İmmünolojik olarak aktif antijen sunucu kemik iliği kaynaklı dendritik makrofajlar(langerhans hücreleri), perilimbal korneal epitelde bulunur. Korneada en fazla glukoz ve oksijen gereksinimi epitel tabakasındadır. Glukoz ihtiyacı ön kamara sıvısından sağlanırken, oksijen ihtiyacı ise kapaklar kapalı iken konjunktival damarlardan, kapaklar açıkken gözyaşı ile havadan sağlanır. neden olur. Epitel hücrelerinin plazma zarlarında bulunan lipidler, epitelin hidrofobik olmasına Bowman Tabakası Embriyoner yaşamda stromanın ön yüzündeki keratositler tarafından salgılanan, 8-10 µ kalınlığında kısa kollajen fibrillerden oluşan tabakadır. Hücre içermez. Epitel bazal membranı Bowman tabakasına düzensiz liflerle sıkıca tutunur. Epiteldeki patolojilerin stromaya geçmesini önleyen önemli bir bariyerdir. Stromadakine göre daha kısa ve düzensiz liflerden yapılmıştır. Travmalara dirençlidir ancak yaralanması durumunda yerinde kesif nedbe dokusu gelişir. Stroma Korneanın en kalın tabakası olup %90 ını oluşturur. Yaklaşık 500 µ kalınlığındadır. Stromanın su içeriği %78 dir. Damarsız Bowman tabakasının arkasında bulunur. Keratositler, kollajen fibriller ve ekstraselüler matriksten oluşur. Keratositler stromanın ana hücreleridir. Yassı ve uzun olup tüm korneada yaygın olarak bulunurlar. Kollajen ve mukoprotein sentezinden sorumludur. Yaralanmalarda fibrositlere dönüşürler. Stoplazmalarında bulunan glikojen granülleri damarsız korneanın enerji deposunu oluşturur. Ekstraselüler matriks tip 1, 5, 6 kollajenler, dekorin ve lumikan adlı proteoglikanlar içerir. Kollajen lifler ekstaselüler matrikste ağ şeklinde dizilmiş haldedirler. Tip 1 ve tip 5 fibriler kollajenler, tip 4 kollajen filamentlerince sarmalanmıştır. Ön stromal lameller, kısa 9

ve dar tabakalar arasında bulunan yoğun bağlantılardan oluşmuş iken, arka stromal lameller uzun, geniş ve kalın tabakalar arası seyrek bağlantılardan oluşmuşlardır. Kollajen lifler birbirlerine eşit uzaklıkta, paralel ve düzenli bir yerleşim gösterirler. Bu düzenin varlığı korneal saydamlığı sağlar. Stromanın su içeriği de saydamlıkta önemlidir. Korneal saydamlığın devamı için çevre sıvılarının osmotik basınçlarının en az interstisyel sıvı basıncı kadar olması gerekir. Kornea stromasında, keraten sülfat, kondroitin sülfat gibi glikozaminoglikanların osmotik etkisiyle su tutulabilir. Korneal hidrasyon çoğunlukla sağlam epitel ve endotel bariyeri, ayrıca ısıya bağımlı Na-K-ATPaz gibi enzimlerce kontrol edilen iyon geçiş sistemine bağlı endotel pompasının fonksiyonu ile sağlanır. Ayrıca negatif yüklü stromal glikozaminoglikanlar birbirini iterek germe basıncına neden olurlar. Descement Membran Stroma ile endotel arasında uzanan, hücresiz bir bazal laminadır. 10 μ kalınlıktadır ve kalınlığı yaşla artar. İnce kollajen fibrillerden oluşur. İntrauterin gelişen önde yer alan bantlı bölge ile yaşam boyunca endotel tarafından salgılanan arkada yer alan bantsız bölge olmak üzere 2 tabakadan oluşur. Stromadan kolaylıkla ayrılabilir. Kornea endotelinin yapısal hasarları Descemet zarının yapısında değişikliklere yol açar. Descemet zarı limbusta sonlanır ve iridokorneal açıda Schwalbe çizgisini oluşturur. Kimyasal ve enzimatik reaksiyonlara dayanıklığı nedeniyle ülserasyon ve perforasyondan korumada klinik açıdan önemlidir. Endotel Tek sıralı, hekzagonal, nöral krest kaynaklı, mitoz yeteneği olmayan hücrelerden oluşur. Yaklaşık 4-5 μ kalınlığında, 18-20 mikron genişliğindedir. Doğumda yaklaşık 3500-4000 hücre/mm2 olan hücre sayısı, erişkinde 2500-3000 hücre/mm2 ye düşer. Korneal saydamlığın korunmasını sağlar. Hücre sayısı 600/mm2 nin altına düşünce korneada ödem gelişir. Hücre kaybı durumunda, hasarlanan alanı kapatmak için hücreler genişleyerek yayılırlar. 10

Endotel, aköz ile devamlı temas halindedir. Aköz kornea beslenmesinde önemli yer tutar. Endotel hücreleri arasındaki sıkı bağlar aközün kornea katları arasına girmesini önler. Na-K ATPaz pompası ile de aktif sekresyon yapılarak korneanın su içeriği sabit tutulur (10,11). Gözyaşı Epitel hücreleri için nemlendirme, oküler yüzey için kayganlaştırma ve görmeye yardım eden kırıcılık indeksinin bir kısmını oluşturarak oküler yüzey için önemli bir işlev görür. Gözün önünü kaplayan gözyaşı, kornea ve konjunktiva epitelinin normal yapı ve fonksiyonunu devam ettirmede önemlidir (12). Yaklaşık 7 µm kalınlığındaki gözyaşı film tabakası yüzeyel epitel hücrelerinin üzerinde bulunan mikrovillusların arasını doldurur ve tüm oküler yüzeyin üstünü düzgün bir şekilde örter. Kornea için gerekli besin ve oksijeni sağlar. Laktoferrin, immunoglobülinler, lizozim ve betalizin içeriği ile bakterisit etki gösterir. Gözyaşı film tabakası 3 tabakadan oluşur: 1-Lipit tabaka: Kapaklardaki tarsların içine gömülü durumdaki Meibomian bezlerince salınır. Meibomian bezi yoğun kolinerjik sinir ağıyla çevrilidir. Kapaklar açıkken bezi çevreleyen Riolan kası kasılarak salgıyı engeller. Göz kırpma sırasında Riolan kası gevşer ve orbiküler kaslar kasılarak salgıyı çıkartır. Lipit kısım, başlıca polar olmayan sterol ve esterlerden oluşmuştur. Lipit tabaka, gözyaşı filminin buharlaşmasını ve kapaklardaki yağ bezlerinden salgılanan polar yağlarca gözyaşının kontaminasyonunu önler. Ayrıca gözyaşının gerilimini azaltarak suyun girişini ve böylece aköz tabakanın kalınlaşmasını sağlar. 2-Aköz tabaka: Ana lakrimal bez ile Krause ve Wolfring gibi aksesuar gözyaşı bezlerinden salgılanır. Aköz kısım tüm gözyaşının %90 ından fazlasını oluşturur. Yaklaşık olarak dakikada 1,2 µlt salınmaktadır. Aköz tabaka izotonik veya hafif hipotonik sölüsyon olarak salgılanır. Salgı bezlerinin kanalları forniks boşluklarına açılmaktadır. Orbikülaris oküli kasının kasılmasıyla fornikslerdeki gözyaşı temporalden medyale hareket eder ve oradan da açıktaki kornea ve konjunktiva yüzeyine yayılır. Çok az miktarda aköz konjunktiva yüzeyince emilir veya yüzeyden buharlaşarak kaybolur. 11

Gözyaşının büyük miktarı kapakların kırpılmasından sonra punktumlardaki açıklıktan kanaliküllere geçer ve buradan alt meatusa açılan nazolakrimal kanala ilerler. Aközün çoğunluğu, nazolakrimal kanal mukozasınca emilir. Aköz, genellikle refleks olarak salgılanır ve suda çözünen besinlerin geçişini sağlayarak korneanın beslenmesini sağlar. Kuru gözün en sık nedeni bu tabakadaki eksikliğe bağlıdır. Nervus trigeminus getirici, nervus facialis ise götürücü sinir yolunu oluşturur. 3-Müsin tabakası: Sıkıca epitele yapışık olan iç glikokaliks kısım epitel hücrelerince, gevşek dış kısım ise konjunktivanın goblet hücrelerince salgılanır. Hidrofilik özelliği nedeniyle aközün kornea epiteline ulaşmasını sağlar. Konjunktiva ve korneayı harap eden hastalıklarda müsin salgılanmaması sonucunda, oküler yüzey nemlenmesinde azalma ve gözyaşının buharlaşmasında artış sonucu kornea epitel hasarında artış olur. Kornea Damarlanması Kornea damarsız bir dokudur. Limbusta epitel altında arklar şeklinde ön silyer damarların episkleral dallarından gelen damarlar yüzeyel marjinal pleksusu oluşturur. Korneanın lenfatik drenajı yoktur. Limbus epiteli altında lenfatik ağ mevcuttur. Temporaldakiler kulak önü bezlerinde, nazaldekiler ise çene altı bezlerinde toplanırlar. Kornea İnnervasyonu Kornea sinir yönünden oldukça zengindir. Bunlar duysal sinirlerdir. N.Trigeminusun oftalmik dalından gelen arka silyer sinirler, ön ve arka dala ayrılarak korneaya girmektedir. Lifler korneaya ulaştığında miyelin kılıflarını kaybederler. Öndeki sinirler epitel bazal membran ve bazal hücreler seviyesinde sonlanırlar. Endotel seviyesinde sinir lifi yoktur. 12

GLOKOM Glokom optik sinir başında (OSB) ilerleyici çukurlaşma ve atrofi, geri dönüşümsüz retina ganglion hücre hasarı ve görme alanı defektleri ile karakterize bir grup kronik optik nöropati için kullanılan ortak tanımlamadır. Aköz Hümörün Üretim Fizyolojisi 1-Aktif sekrasyon: Aközün yaklaşık %80 i pigmentsiz silyer epitel tarafından, en çok Na + iyonlarının arka kamaraya sekresyonunu sağlayan Na+-K+ ATPaz pompasının bir fonksiyonu olmak üzere bir dizi enzimatik sisteme bağlı olan aktif bir metabolik sürecin sonucu olarak üretilir. Salınım, GİB dan bağımsız olarak gerçekleşse de hipoksi ve hipotermi gibi aktif metabolizmayı inhibe eden faktörler aktif sekresyonu azaltırlar. 2-Pasif sekresyon: Aközün geri kalan %20 lik kısmı silier kapiller damarlardaki kan basıncı, plazma onkotik basıncı ve GİB seviyelerine bağlı olarak ultrafiltrasyon ve difüzyon mekanizmaları ile üretilir. GİB ı yüksek olduğunda pasif aköz sekresyonu azalır. Oluşum hızının belirlenmesinde en sık kullanılan yöntem florfotometridir. Normalde yaklaşık sabah saatlerinde 3.0 μl/dk; gece 1.2 μl/dk hızında üretilmektedir. Aköz Dışa Akımın Anatomisi 1-Trabekülum: Pupilla açıklığından ön kamaraya ulaşan aköz ün %90 ı trabekülumdan (konvansiyonel drenaj) geçerek gözü terk eder. Kesiti üçgen şeklinde olan trabeküler ağın tepesi schwalbe hattındadır ve tabanını skleral mahmuz ve silyer cisim oluşturur. Üç bölümden meydana gelir; a)üveal ağ: İris kökünden schwalbe hattına kadar uzanan en iç kısımdır. Trabeküller arasındaki boşluklar geniş olup aköz geçişine fazla direnç göstermezler. b)korneaskleral ağ: Skleral mahmuzdan schwalbe hattına kadar uzanan daha geniş orta kısımdır. Trabeküller arasındaki boşluklar üveal ağa nazaran daha küçüktür. 13

c)endotelyal (jukstakanaliküler) ağ: Korneaskleral ağı schlemm kanalının iç duvarında yer alan endotele bağlayan trabekülumun dışarıdaki dar kısmıdır. Normalde aközün dışa akımına en fazla direnç olan bölümdür (11). 2-Schlemm kanalı: Septumlarla birbirine bağlanmış halka biçiminde çepeçevre dolanan bir kanaldır. Kanalın iç duvarı düzensiz, mekik şeklinde, dev vakuoller içeren endotel hücreleri; dış duvar ise düzgün dizilimli yassı hücreler ve toplayıcı kanal ağızlarını içerir. Aköz Dışa Akım Fizyolojisi Arka kamaradan pupilla yoluyla ön kamaraya geçen aköz iki farklı yolla drene edilir; 1-Trabeküler (konvansiyonel yol): Aköz dışa akımının %90 ından sorumludur. Aköz, trabekülum yoluyla schlemm kanalına geçer ve bu noktadan itibaren episkleral venler üzerinden drene olur. Bazı ilaçlar (miyotikler, sempatomimetikler vs), laser trabeküloplasti ve trabekülektomi dışa akımı artırabilir. 2-Üveaskleral (konvansiyonel olmayan yol): Aköz akımının geri kalan %10 luk bölümünden sorumludur. Aköz, silier cisim üzerinden suprakoroidal aralığa geçer ve silyer cisim, koroid ve skleradaki venöz dolaşım yoluyla drene olur. Myotikler üveaskleral dışa akımı azaltırken, atropin, sempatomimetikler ve prostaglandinler arttırır. Epidemiyoloji Önemli bir toplumsal sağlık problemi olan glokom tüm dünyadaki körlüklerin ikinci sebebidir (13). Farklı toplumlarda yapılan çalışmalar 40 yaş ve üzeri nüfusta primer açık açılı glokom (PAAG) sıklığının beyaz ırkta %0.4 ile %3,3, siyah ırkta ise %4,7 ile %8,8 arasında değiştiğini göstermektedir (14,15,16). Başka bir ifade ile PAAG sıklığı beyazlarda %1,9, Asya kökenlilerde ise %0,58 dir. Glokom konusunda toplumsal bilinçlendirme programlarının uygulandığı gelişmiş ülkelerde dahi glokom olgularının en az yarısının tanı almadığı düşünülmektedir (17). 2004 yılında ABD de 2 milyon PAAG hastasının olduğu ve yaşam süresinin uzamasıyla birlikte bu rakamın 2020 yılında 3 milyonu aşabileceği tahmin edilmektedir (18). Tüm dünyada 2010 yılında 60 milyon, 14

2020 yılında 80 milyon glokom hastası olacağı düşünülmektedir. Geri dönüşümsüz optik sinir başı hasarından dolayı bilateral kör olan olgu sayısının ise 2010 yılında 8,4 milyon, 2020 yılında 11 milyon olacağı tahmin edilmektedir (19). Gelişmekte olan ülkelerde de beklenen yaşam süresinin uzamasıyla birlikte glokom olgularının sayısında da artış beklenmektedir. Glokom hastalığında ortaya çıkan periferik görme alanı, stereopsis ve kontrast duyarlılık kayıpları hastanın yaşantısında önemli zorluklara sebep olmaktadır. Glokomu ileri evrede olmayan olgular dahi günlük işler, sosyal aktiviteler ve araba kullanmada zorluklar yaşayabilmektedir. Glokomda ortaya çıkan görsel zayıflık iyi derecede santral görmesi olan olgularda bile trafik kazaları ve düşmelere neden olmaktadır (20). Glokom Sınıflaması Glokomlar genellikle GİB nın yükselmesine neden olabilecek başka faktörlerin varlığına göre primer ya da sekonder, iridokorneal açının durumuna göre açık açılı ya da kapalı açılı, glokomun başlangıç yaşına göre konjenital, çocukluk çağı ya da erişkin glokomu veya GİB nın yüksekliğine göre yüksek basınçlı ya da normal basınçlı olarak sınıflandırılabilir. Avrupa Glokom Cemiyeti nin 2003 yılında yayınladığı rehberde glokom sınıflaması şu şekilde yapılmıştır (21). A. PRİMER KONJENİTAL GLOKOMLAR 1. Primer konjenital glokom 2. Primer infantil glokom 3. Konjenital Anomaliler ile ilişkili glokom a. Aniridi b. Sturge-Weber sendromu c. Nörofibromatozis d. Marfan sendromu e. Pierre Robin sendromu 15

f. Homosistinüri g. Gonyodisgenezi (Axenfeld-Rieger sendromu, Peter s anomalisi) h. Lowe sendromu i. Mikrosferofaki j. Mikrokornea k. Rubella l. Kromozomal anomaliler B. PRİMER AÇIK AÇILI GLOKOMLAR 1. Primer juvenil glokom 2. Primer juvenil glokom şüphesi 3. Primer açık açılı glokom / yüksek basınçlı glokom (PAAG/YBG) 4. Primer açık açılı glokom şüphesi (PAAG şüphesi) 5. Primer açık açılı glokom / normal basınçlı glokom (NBG) 6. Normal basınçlı glokom şüphesi 7. Oküler Hipertansiyon (OH) C. SEKONDER AÇIK AÇILI GLOKOMLAR (SAAG) 1. Oftalmolojik sebeplere bağlı SAAG lar a. Psödoeksfoliyasyon glokomu b. Pigmenter glokom c. Lense bağlı sekonder açık açılı glokom i. Fakolitik glokom ii. Lens partiküllerine bağlı glokom iii. Fakoanaflaktik glokom d. Göz içi kanama ile ilişkili glokom e. Üveitik glokom f. Göz içi tümörlere bağlı glokom g. Retina dekolmanı ile ilişkili glokom h. Oküler travmadan kaynaklanan açık açılı glokom 16

2. İyatrojenik SAAG lar a. Kortikosteroid kullanımına bağlı glokomlar b. Oküler cerrahi ve laserden kaynaklanan glokom 3. Göz dışı sebeplerin neden olduğu SAAG lar a. Artmış episkleral venöz basınca bağlı glokom D. PRİMER AÇI KAPANMASI GLOKOMU 1. Primer açı kapanması (PAK) a. Akut açı kapanması glokomu (AAKG) b. İntermittan açı kapanması glokomu (İAKG) c. Kronik açı kapanması glokomu (KAKG) 2. Akut açı kapanması atağından sonraki dönem 3. Kapanabilir açı (açı kapanması riski) E. SEKONDER AÇI KAPANMASI GLOKOMLARI (SAKG) 1. Pupil bloğu ile birlikte SAKG 2. Pupil bloğu olmaksızın öne çekme mekanizması ile oluşan SAKG a. Neovasküler glokom b. İridokorneal endotelyal sendrom 3. Pupil bloğu olmaksızın arkadan itme mekanizması ile oluşan SAKG a. Aköz yanlış yönlenme (Silyer blok glokomu, malign glokom) b. İris ve silyer cisim kistleri, göz içi tümörleri c. Vitre boşluğuna silikon yağı veya gaz verilmesi d. Üveal effüzyon e. Prematüre retinopatisi (Evre V) Genel olarak tüm glokom olgularının yaklaşık yarısı PAAG dur. Ülkemizde yapılan çalışmalara göre glokom tiplerinin dağılımı ise şu şekildedir. PAAG %46,61, psödoeksfolyasyon glokomu %15,6, normal basınçlı glokom %10,14, oküler hipertansiyon %6,29, primer açı kapanması glokomu %6,06, afakik ve psödofakik glokom %3,61, neovasküler glokom %2,83, oküler inflamasyona eşlik eden glokom 17

%2,47 ve diğer glokomlar (lense bağlı, travmatik, primer konjenital, pigmenter vs.) %6,39 dur (22). Glokomda Muayene Yöntemleri A.Yarıklı lamba biomikroskopisi Glokom şüphesi olan olgularda dikkatli bir ön segment muayenesi ile konjonktivada hiperemi, silyer enjeksiyon, kornea ödemi, Kruckenberg mekiği, ön kamarada hücre, keratik presipitatlar, sığ ön kamara, rubeozis iridis, psödoeksfoliasyon ve iris atrofisi gözlenebilir. B.Aköz Hümör Yapımının Değerlendirilmesi Aköz yapımının değerlendirilmesinde basınca bağlı olarak miktar tayini yapabilen yöntemler veya değişik maddelerin işaretlenerek aköz içinde ortaya çıkması ve kaybolmasının takip edilmesi kullanılmaktadır. Basınca bağlı yöntemler içinde en sık kullanılan yöntem tonografidir. İşaretleme yöntemleri içinde fotogrammetri, radyoişaretleme, flöresein kullanımı sayılabilir. Basınca bağlı olmayan yöntemler glob ve GİB etkilenmediği için daha güvenilir kabul edilmektedir. Basınca bağlı olmayan yöntemler içinde en sık florfotometri kullanılmaktadır. Jones ve Maurice tarafından 1966 yılında tanımlanan bu teknikte floreseinin korneada depolanması ve ön kamaraya geçmesinden sonra kornea stroması ve ön kamaradan kaybolması florofotometri ile izlenmektedir (22). C.Episkleral Venöz Basınç Direk kanülasyon yöntemi ile değerlendirilebilse de saptanmasında en sık basınç kamarası tekniği kullanılır. Normal değeri 8 10 mmhg dır. GİB ile episkleral venöz basınç arasındaki fark hümör aköz dışa akım direncini oluşturmaktadır. PAAG da episkleral venöz basınç normal iken troid oftalmopati, orbital tümörler, kavernöz sinüs trombozu, süperior vena kava sendromu gibi patolojilerde yüksektir (22). 18

D.Aköz Dışa Akımının Değerlendirilmesi Hümor aközün dışa akım kolaylığını değerlendirmede perfüzyon ve basınç kabı gibi tekniklerin varlığına rağmen en sık tonografi kullanılır. Kornea üzerinde tutulan Schiötz tonometrisinin ağırlıkla GİB nı başta yükseltmesi ve zamanla ne kadar düştüğünün izlenmesine dayanır (22). E.Göz İçi Basıncının Ölçülmesi Direk ve indirek tekniklerle ölçülebilir. a) Direk teknikte ön kamaraya sokulan kanülün diğer ucu bir manometriye bağlıdır. b) İndirek teknikte göze bir kuvvet uygulayıp gözün verdiği cevap değerlendirilir. Bilinen en eski yöntem parmak ile dokunarak glob sertliğinin değerlendirilmesidir. c) Hava üflemeli (air puff) tonometri d) Pulsair 2000 (Keeler) tonometre e) Tono-pen İndirek olarak GİB ını gösteren tonometriler iki ana grupta toplanır 1) İndentasyon çökertme tonometrileri 2) Aplanasyon düzleştirme tonometrileri İndentasyon tonometrisinde kornea üzerine bir ağırlık konur ve globun deformasyonu veya çökmesi ölçülerek GİB tahmini yapılır. En çok kullanılan ve en eski yöntem Schiötz tonometrisidir. Aplanasyon tonometrisinde standart bir alanı düzleştirmek için gerekli güç ölçülür. Bu grup içindeki Goldmann aplanasyon tonometrisi günümüzde GİB nın ölçülmesinde standart yöntem olarak kabul edilmektedir. Goldmann dışındaki aplanasyon tonometrileri; * Perkins el tonometrisi * Maklakov tonometrisi 19

* Draeger tonometrisi * Mackay Marg tonometrisi * Pnömatik tonometre * Non-kontakt tonometre F.Ön Kamara Yapıları Ve Açı Muayenesi Gonyoskopi ile irisin yapışma seviyesi, periferik iris profili, ön kamara açı genişliği, trabeküler pigmentasyonun düzeyi ve iridotrabeküler ilişkiler incelenebilmektedir. a- Direkt Gonyolensler * Koeppe Lensi * Swan Jacop Lensi * Barkan Lensi b- İndirekt Gonyolensler * Goldmann Lensi * Zeiss Lensi * Thorpe Lensi Gonyoskopide açı genişliği açı elemanlarının görülme durumuna göre değerlendirilir. Günümüzde en geçerli ve yaygın kullanılan sınıflama Schaffer sınıflamasıdır. Schaffer Sınıflaması 1-Grade 4 (35 45), karakteristik olarak miyopi ve afakide rastlanan silyer cismin rahatlıkla görülebildiği en geniş açıdır. Kapanması mümkün değildir. 2- Grade 3 (20 35), en azından skleral mahmuzun seçilebildiği açık bir açıdır. Bunun da kapanmasının imkanı yoktur. 3- Grade 2 (20), sadece trabekülumun izlenebildiği orta dereceli dar bir açıdır. Bu açının kapanması mümkünse de pek muhtemel değildir. 4- Grade 1 (10), sadece schwalbe hattının ve belki de trabekülumun en üst kısmının izlenebildiği oldukça dar bir açıdır. Kapanma riski yüksektir. 20

5- Yarık (slit) şeklinde açı, gözle görülür bir iridokorneal temas bulunmasa da açı elemanlarının bir tanesi dahi izlenemez. Bu açı kapanma yönünden en büyük riski taşımaktadır. 6- Grade 0 (0), iridokorneal temas seviyesinde kapanmış olan açıdır. Korneal kamanın tepe noktasının seçilemeyişiyle teşhis edilir. G-Göz Dibi Muayenesi 1. Papilla (Optik Disk) Muayenesi: Glokomun en belirgin bulgusu retina ganglion hücre aksonlarının atrofisi sonucu, papillada fizyolojik çukurluğun artması, derinleşmesi ve atrofi oluşmasıdır. 2. Papilla Çevresi: Kanamalar mum alevi şeklinde, papillanın temporal alt veya üst kadranlarında ortaya çıkar. Papilla çevresindeki hilal şeklinde glokom halesi ve sinir lifleri tabakasında kayıplar oluşur. H.Görme Alanı Muayenesi Görme alanında hem periferal sınırlar belirlenir hem de bu sınırlar içindeki görme değerleri ölçülür. Başlıca iki teknik kullanılır; 1. Kinetik teknik: Uyaranın görülmediği bölgeden görüldüğü bölgeye getirilerek görme alanının sınırları belirlenir. 2. Statik teknik: Belirli noktalardaki retina duyarlılığı ölçülür. Eşik değer üzerinde test uyaranı verilerek olgunun uyaranı göremediği noktalar belirlenir. Bu yöntemle santral görme alanındaki göreceli ve mutlak skotomlar belirlenir. Manuel görme alanı aletleri; 1- Tangent perdesi: 30 2lik bölgenin incelenmesinde kullanılır. Hassasiyet derecesi Goldman ve otomatik perimetrelerden düşüktür. 2- Goldman perimetresi 3- Tübingen perimetresi 21

Otomatik görme alanı aletleri; 1- Harrington Flocks Tarama Aleti 2- Friedman Görme Alanı İnceleyicisi 3- Bilgisayarlı Görme Alanı Diğer görme alanı muayene aletleri; 1. Swedish Interactive Testing Algorithm (SITA) 2. Kısa Dalga Otomatik Perimetri (Swap=Blue On Yellow Perimetri) 3. Frekans Doublıng Perimetri (FDP) 4. High Pass Resolusyon Perimetri (HRP) Glokomatöz görme alanı muayenesinde klasik olarak kullanılan akromatik otomatik statik perimetreler ile saptanabilen en erken glokomatöz defekt evresinde, yaklaşık olarak %40 50 ye yakın retina sinir lifi kaybı olduğu gösterilmiştir (23). Perimetre, glokomun hem teşhisinde hem tedavinin takibinde önemlidir. Görme alanı kayıplarını perimetre yardımıyla saptamak mümkündür. Ayrıca defektin büyüklüğü ve şeklide görülür. Parasantral skotom, ark şeklinde skotom, nazal basamaklanma, konsantrik daralma şeklinde görme alanı defektleri görülebilir. I. Renk Görme Testi Renk görme anormallikleri, glokomda altın olan standart perimetrik kayıplardan önce meydana gelebileceği için retina sinir lifi kaybı olmadan görsel fonksiyonların test edilmesi için kullanılabilir. İ. Kontrast Duyarlılık Testi Kontrast duyarlılığı testi ile merkezi görme alanının fonksiyonel bütünlüğü araştırılır. Kontrast duyarlılık ile görme alanı sahası arasındaki ilişki glokomun erken tanısı ve muhtemelen tedavisi için özel önem taşır. 22

J. Karanlık Adaptasyonu Karanlığa adaptasyon eğrisinde, normal değerler ilerleyen yaşla birlikte giderek azalır ve glokomlu hastalarda bozulmuş olabilir. K. Glokomda Elektrofizyolojik Yöntemler VEP dalgasının ortalama oluş süresi ve büyüklüğü glokom hastalarında normal şahıslara göre farklılık gösterir ancak üst ve alt sınırlar oldukça geniştir. Otoregülasyonu bozuk olan glokomlu gözlerde perfüzyon basıncının azaltılmasının sonucu olarak, VEP amplitüdü azalır, latansı uzar. Normalde 100-120 milisaniye olan pozitif VEP dalgasının oluş zamanı 120 milisaniyenin üzerine çıkar. Bu teste basınç tolerans testi denir. ERG nin kaydedildiği tabakalar fotoreseptörlerden ganglion hücrelerine kadar olan retina dış tabakalarıdır. Halbuki glokomlu gözlerde hasar ganglion hücresi ve retina sinir lifleri arasında yerleşmiştir. Bu yüzden klasik ERG nin glokomlu olgularda pratik değeri yoktur. ERG retinanın total yanıtını oluşturduğu için fokal retina yanıtları glokomlu hastalarda daha önemlidir. Bu tür kayıtlar için patern ERG, fokal ERG, multifokal ERG gibi yeni ERG teknikleri geliştirilmiştir. L-Retina Sinir Lifi Tabakası Analizi Glokom riski altındaki hastalar, normal görme alanı ve optik sinir başına rağmen başlangıç glokom hasarının bir göstergesi olan sinir lifi tabakası defekti gösterebilirler. Bu nedenle glokom şüpheli olgularda, sinir lifi tabakasının değerlendirilmesi gerek erken tanıda gerekse glokom hasarındaki ilerlemenin saptanmasında önem taşımaktadır. Glokomda sinir lifi tabakasının değerlendirilmesinde çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemlerden en sık kullanılanlar optik koherens tomografi ve tarayıcı laser polarimetridir. M-Retina Tomografisi Arka segmentin özellikle optik sinirin üç boyutlu görüntüsünün elde edilmesinde kullanılmaktadır. Elde edilen bilgilerin bilgisayar ortamında analizi sağlanan 23

parametrelerin en önemlileri yatay ve dikey çukurluk/disk oranı ile çukurluk/disk yüzey alanı oranıdır. Retina yüzeyinin topografisi bugün için tarayıcı laser oftalmoskopi prensibini kullanan Heidelberg Retina Tomografisi ve TopSS gibi cihazlarla yapılabilmektedir. GLOKOM TEDAVİSİ Medikal Tedavi Glokom tedavisinde lokal olarak kullanılan ilaçlar; 1-Sempatolitikler (Adrenarjik antagonistler) A-Beta blokörler Kamaralar sıvısının yapımını azaltırlar. Bu ilaçlar; a-timolol (%0.25-0.50) b-betaxolol (%0.5) c-levobunolol (%0.5) d-carteolol (%1 ve %2) e-metipranolol (%1 ve %0.3) dür. B. Alfa adrenerjik inhibitörler a-timoksamin b-dapiprazol c-bunazosin d-prazosin e-korinantin C. Alfa ve beta adrenerjik inhibitörler a-labetalol 2-Sempatomimetikler (Adrenarjik agonistler) İridokorneal açı ve uveaskleral yoldan dışa akımı kolaylaştırır. Bunlar; a-adrenalin (%0.5, %1 ve %2) 24

b-dipivefrin (%0.1) c-brimonidine (%0.2) d-apraclonidine (%0.5 ve %1) dir. 3-Parasempatomimetikler İridokorneal açının açılmasına ve kamaralar sıvısının dışa akımının kolaylaşması yoluyla GİB nın düşmesine neden olurlar. Bunlar; a-pilokarpin (%1, %2 ve %4) b-karbakol (%3) dür. 4-Prostaglandin türevleri a-latanoprost; prostaglandin F2-alfa analoğudur b-travoprost; prostaglandin reseptör analoğudur Kamaralar sıvısının uveaskleral yollardan dışa akımını kolaylaştırarak göz içi basıncını düşürmektedir. 5-Karbonik anhidraz inhibitörleri Kamaralar sıvısının yapımını azaltarak etki ederler. a-dorzolamid (%2); lokal damla şeklindedir. Glokom tedavisinde sistemik olarak kullanılan ilaçlar; 1- Karbonik anhidraz inhibitörleri Karbonik anhidraz enzimini inhibe ederek kamaralar sıvısının yapımını azaltırlar. a-asetozolamid b-metazolamid 2-Hiperozmotikler Kan osmotik basıncını yükselterek vitre suyunun göz dışına çıkmasına ve göz içi basıncının düşmesine yol açarlar; a-mannitol (%20): Venöz yolla uygulanır 25

b-gliserin: Oral yolla verilir. Glokomun Cerrahi Tedavisi 1-Laser Prosedürleri a-argon laser trabeküloplasti b-diod laser trabeküloplasti c-nd:yag laser iridotomi 2-Filtrasyon ameliyatları a-trabekülektomi b-iridenklezis c-scheie operasyonu d-eliot trepenasyonu 3-Non-filtran ameliyatlar a-iridektomi b-gonyotomi c-siklodiyaliz d-viskokanalostomi e-derin sklerektomi 4-Siklodestrüktif yöntemler a-siklodiyatermi b-siklokriyoterapi c-sikloanemizasyon 5-Seton cerrahisi A-Akım kısıtlamasız implantlar a-molteno b-shocket c-baerveldt 26

B-Akım kısıtlamalı implantlar a-krupin b-joseph c-white d-optimed e-ahmed KERATOPLASTİ Kusurlu kornea dokusunun sağlam kornea ile değiştirilmesi işlemine keratoplasti adı verilmektedir. İşlem tam kat olarak uygulanırsa penetran, kısmi kalınlıkta uygulanırsa lameller keratoplasti adını alır. Kusurlu korneanın sağlam kornea ile değiştirilmesi ilk olarak 1813 te Himly tarafından önerilmiş fakat insan üzerinde ilk denemeler aradan uzun zaman geçtikten sonra, 1844 yılında Richard Kissan tarafından yapılmıştır. İlk denemelerde domuz korneası kullanılmış ancak doku hemen bulanıklaşmıştır (11,24). İlk başarılı keratoplasti 1905 te Eduard Konrad Zirm tarafından kireç yanığına bağlı korneal kesafeti olan 45 yaşındaki bir hastaya, insan korneası kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Türkiye de ilk keratoplasti 1937 de İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi nde Prof.Dr.Igersheimer tarafından yapılmıştır. Son yirmi yıldır gelişen mikrocerrahi tekniklerle yaygınlığı artmaktadır. Keratoplasti Endikasyonları: 1-Optik endikasyonlar: Görme keskinliğinin arttırılması amacıyla hastalıklı kornea dokusunun saydam kornea ile değiştirilmesidir. En sık görülen optik endikasyonlar psödofakik büllöz keratopati, keratokonus, korneal distrofi ve dejenerasyonlar, korneal skar ve keratitlerdir. 2-Tektonik endikasyonlar: Gözün anatomik bütünlüğünün korunması amacıyla yapılır. Stromal incelme ve desmatosel gibi durumları içerir. 27

3-Terapötik endikasyonlar: Medikal tedaviye cevap vermeyen durumlarda inflamasyonlu kornea dokusunun çıkarılması amacıyla yapılır. Görme seviyesindeki artış ikinci plandadır. 4-Kozmetik endikasyonlar: Gözün dış görüntüsünün düzeltilmesi amacıyla yapılır. Hastanın görme şansı yoktur (11,25). Donör Doku: Donör dokunun ölümden sonra en geç 24 saat içinde alınması gerekir. Bir yaşından küçük bebeklerden alınan donör dokusu elastik yapıda olduğundan ve gelişimini henüz tamamlanmadığından dolayı hem sütürasyon güçlüğü hem de ameliyat sonrası yüksek astigmatizmaya neden olabileceği için kullanılmamaktadır. 70 yaş üzerindeki donörler de endotel hücre sayısı yetersiz olacağından uygun değildir (26). Kornea nakli için uygun olmayan donörler; 1-Sebebi bilinmeyen ölümler 2-Merkezi sinir sisteminin infeksiyöz hastalıkları *Jacob-Creutzfeldt hastalığı *Subakut sklerozan panensefalit *İlerleyici multifokal lökoansefalopati 3-Bazı sistemik infeksiyonlar *AİDS *Viral hepatitler *Kuduz *Sifiliz *Septisemi 4-Lösemiler 5-Lenfomalar 6-Oküler hastalıklar *Retinoblastom 28

*Keratokonus *Ön segment malign tümörleri *İleri pterjiyum *Önceden geçirilmiş göz içi cerrahiler Donör kornea saklama koşulları PK için donör dokunun canlılığını koruması özellikle de endotelin fonksiyonlarını devam ettirecek sayı ve kalitede olması şarttır. Nemli kamarada saklama Göz küresi, serum emdirilmiş gaz bulunan bir kabın içine, hareketi engelleyecek bir mekanizma yardımıyla, kornea bölümü yukarı gelecek şekilde konulur. Ağzı sıkıca kapalı olarak +4ºCde saklamaya alınır. En erken sürede soğutma başlamalı ve ön kamara sıvısındaki metabolitlerin birikimi sonucu oluşacak otolizin verdiği zarardan korunmak için mümkün olduğunca çabuk kullanılmalıdır. Doku saklama solüsyonları MK Solüsyonu TC 199, dekstran, hepes ve gentamisin içerir. En fazla 3 günlük bir saklama süresi sağlar. İçerdiği dekstran, ameliyat sonrası erken dönemde grefonda ödeme yol açabilir. K-Solüsyonu MK solüsyonuna çok benzer bir solüsyondur. Kornea ödemine yol açan dekstranın yerini kondroitin sülfat almıştır. En az bir haftalık saklama süresini içerir. Propionibacterium acnes infeksiyonu 1988 yılında ortaya cıkmış ve üretim aşamasında bu risk elimine edilememiştir (27). 29

CSM MEM, kondroitin sülfat, hepes, gentamisin, merkaptoetanol ve nonesansiyel aminoasit içerir. Uzun süreli saklama yöntemidir. Organ kültürü kullanılarak hem +4ºC de, hem de +34ºC de saklama yapılabilir (28). Deksol CSM doku kültürüne, kornealarda erken dönemde görülen şişme ve kalınlaşmayı önlemek için %1 dekstran ilavesiyle elde edilmiştir (28). Optisol GS TC 199, MEM, kondroitin sülfat %2, dekstran %1, hepes, gentamisin, nonesansiyel aminoasit, aminobenzoikasit, ATP prekürsörleri ve vitaminleri içerir (29). Deksol ve K-sol ün karışımıdır. İki haftaya kadar saklama sağlayabileceği bildirilmiş olmasına rağmen pratikte bir haftalık saklama süresi aşılmamalıdır. Greft Tipleri: Otogreft: Aynı kişinin retina problemi nedeniyle görmeyen saydam korneasının gören gözün opak korneası ile değiştirilmesi. İzogreft: Aynı genetik özellikleri taşıyan canlılardan (Tek yumurta ikizleri) alınan grefttir. Homogreft: Aynı türden alınan grefttir (Kadavra gözü). En sık kullanılan greft tipidir. Heterogreft: Farklı türden alınan grefttir. Alloplastik greft: Plastikten yapılan sunni grefttir. Donör Dokunun Değerlendirilmesi: 30

Yarık ışık ile muayene: Endotelyal ödem, keratik presipitatlar, kornea skarları ve benzeri patolojilerin mevcudiyeti kontrol edilir. Bu durumlarda donör kullanılmamalıdır. Speküler mikroskopi: Endotel hücre sayısının 1800-2000 olması gerekmektedir. Ölümden sonra doku alınıncaya kadar geçen süre en fazla 12-18 saat olmalıdır. Keratoplastide Prognoz ve Greft Reddi: Keratoplastide en büyük sorunlardan biri donör korneanın alıcı tarafından reddedilmesidir. Geliştirilen yeni sütür teknikleri ve kortikosteroidlerin kullanımı ile bu sorun nisbeten azaltılmaya çalışılmış ayrıca red reaksiyonunun gelişmesinde endotelin büyük rolü olduğu düşüncesinden yola çıkılarak alıcı endotelini korumaya yönelik yeni cerrrahi teknikler tanımlanmıştır. Red reaksiyonunda hümoral ve hücresel immünitenin birlikte rol aldığı düşünülmektedir. Alıcının antijenleri endojen antijenler olarak adlandırılır. En önemli grup endojen antijenler homolog antijenlerdir. Histokompatibilite antijenleri birçok hücrenin yüzeyinde bulunan homolog antijenlerdir. Bunlar 6. kromozom üzerinde bulunan major histokompatibilite antijenleri (MHC) olarak bilinen genetik materyalin ifadesidir. İnsanlarda MHC, insan lökosit antijen sistemi (HLA) olarak bilinir. HLA antijenleri tüm çekirdekli hücrelerin yüzeyinde bulunur. HLA antijenleri birçok antijene duyarlı olduklarından ve organ nakillerinde greft reddinin temelini oluşturduklarından klinik olarak önemlidirler. Bazı greftler alıcı ile donör arasında HLA uyumu olsa bile reddedilebilirler. ABO ve Lewis antijenleri gibi minor histokompatibilite antijenleri MHC ye göre daha az antijenik potansiyele sahip olsa da grefte antijenik özellik kazandırırlar. Bunların doku transplantasyonundaki önemi henüz yeterince bilinmemektedir. Kornea, başarılı olarak nakledilen ilk solid dokudur. Bunda korneanın damardan yoksun bir doku olması önemli rol oynar. Nitekim vaskülarize kornealarda yapılan transplantasyonlarda başarı oranı düşüktür (30). 31

Erken Greft Yetmezliği: Ameliyat sonrası 1. günden itibaren greftte bulanıklık görülür. Kusurlu donör epitelinden veya cerrahi travmaya bağlı endotel fonksiyon bozukluğundan kaynaklanır. Geç Greft Yetmezliği: Geç greft yetmezliği 3 tipte olabilir 1-Epitelyal red: Keratoplasti sonrası 3 ay içinde ortaya çıkar. Genellikle alıcı ile donör kornea birleşim yerinden başlayan lineer korneal opasite ile karakterizedir. Donör kornea ile sınırlıdır. Nisbeten önemsizdir. Genellikle topikal steroidler tedavide yeterlidir. 2-Subepitelyal red: Keratoplasti sonrası ilk bir yıl içinde ortaya çıkar. Subepitelyal bölgede 0.2-0.5 mm. lik beyaz birikintiler şeklinde Bowman tabakasının altında yer alır. Endotelyal red reaksiyonuna dönüşebileceği için önemlidir. 3-Endotelyal red: Daimi korneal ödeme yol açabileceğinden ciddi bir tablodur. İritis ve greft-alıcı birleşim yerinde inflamasyon ile karakterizedir. Sonrasında çizgi halinde yerleşmiş endotelyal presipitatlar (Khodadoust hattı) ve kornea ödemi oluşur. Tedavide saat başı topikal steroid, periokuler steroid injeksiyonu uygulanır. Ağır vakalarda sistemik steroid tedavisi ve immünsupresif ajanlarla tedavi gerekebilir (11). CERRAHİ TEKNİK Greftin santralizasyonu Santralizasyon çok önemlidir. Çünkü santralize olmayan greftte astigmatizma yüksektir. Aynı zamanda periferik ön yapışıklık gelişebilir. Korneanın trepanizasyonu PK endikasyonu olan kornea hastalığının lokalizasyonu ve boyutuna göre alıcı yatak hazırlanır. Genelde kesi genişliği ne kadar fazla ve greft büyüklüğü ne kadar çok ise greft reddi riski de o kadar yüksektir. Kornea kesisi için en sık kullanılan trepan çapları 7 ile 8 mm arasında değişmektedir. Ancak enfeksiyöz keratit gibi korneada 32

nekroz nedeni olan olgularda daha geniş bir trepan, çocuklarda ise daha küçük trepan kullanılabilir. Barron radyal vakum trepan, trepanizasyon sırasında vakum yardımıyla korneayı sabit tuttuğu için tercih edilen bir trepandır. Bu trepanın gövdesi, elle tutmak ve sabitleştirmek için gerekli bölüm ile vakum çemberinden oluşmuştur. Vakum çemberi 5ml lik bir şırıngaya slikon tüp ile bağlıdır. Bıçak kısmı saat yönünde çevrildiğinde alçalır, saatin ters yönüne çevrildiğinde ise yükselir. Her 90 derecelik rotasyon için 0,06 mm ilerlenir. Bu trepan 6.00 ile 9.00 mm arasında 0,5 mm lik aralıklarla mevcuttur. Trepan sabitleştirildikten sonra, saat yönünde çevrilerek kornea kesilir. İlk 270 derecelik dönüşten sonra bıçak sıfır pozisyonuna getirilir. Bundan sonraki rotasyon derecesi kornea kalınlığına ve istenilen kesi derinliğine bağlıdır. Korneanın, ön kamaraya girilmeden descement membranına mümkün olduğunca yaklaşılması önerilir. Ön kamaraya girildiğinde daha fazla rotasyon, iris ve lense zarar verebilir. Alıcı yatağın hazırlanması Trepan ile yapılan kesi dudakları forseps yardımıyla ayrılır ve bıçak ile kornea kesilerek ön kamaraya girilir. Ön kamaraya girmek için en uygun yer sağ elini kullananlar için saat 9, sol elini kullananlar için 3 tür. Ön kamara sıvısının yara dudakları arasından geldiği görülmelidir. Eğer görülmezse descement membranının dekole olduğu düşünülmelidir. Farkına varılmadığı takdirde alıcı yataktaki tüm descement membranı kesi sırasında sıyrılabilir ve ameliyat sonrası greft yetmezliği gelişir. Bu durum en sık büllöz keratopatili olgularda görülmektedir. Çıkarılan kornea dokusu uzaklaştırılmamalı, bir kaza durumunda gözü kapayabilmek amacıyla, greft yerleştirilene kadar bekletilmelidir. Eğer kornea perfore ise iris ve lensi korumak amacıyla önce viskoelastik madde verilir. Alıcı kornea hazırlanırken kenarının düzgün olup olmadığı kontrol edilmelidir. 33

Donör korneanın hazırlanması Donör kornea çapı genişse, ameliyat sonrası kornea dikleşmesi sonucu miyopi gelişmektedir. Eğer trepan çapı 7mm den küçük veya 9mm den büyükse 1mm daha büyük greft kullanılır. Eğer trepan çapı 7-9mm arasında ve afaki mevcutsa, 0,5 mm daha büyük greft tercih edilir. Eğer hasta fakik veya psödofakik ise 0,25 daha büyük greft tercih edilir. Sütürasyon teknikleri Sütürasyon için en çok naylon ve/veya poliester sütür kullanılır. Naylon sütürle çalışma kolaydır fakat zamanla hidrolize olabilme, kendiliğinden kopabilme özelliği vardır. Elastik olma özelliğinden dolayı sütür ayarlaması için uygundur. Poliester sütür güçlüdür ancak elastik olmayışı yüzünden çalışması zordur. Polipropilen sütür hidrolize olmaz ama çok elastiktir. Sütürasyon teknikleri; Tek tek sütürasyon Devamlı sütürasyon Kombine sütürasyon Çift devamlı sütürasyon PK de sütürasyon tekniklerinde önce 4 kardinal tek sütür yerleştirilir. İlk sütür saat 12 hizasına atılır. İkinci sütür bunun 180 derece karşısına atılır. İkinci sütür PK de en önemli sütürdür çünkü doku dağılımını belirler. Üç ve dördüncü sütürler ilk sütüre 90 derecelik uzaklıkta yer alır. Ameliyat sonrası tedavi Antibiyotikler: İlk hafta günde 5 kez topikal antibiyotik damlatılır. Eğer PK enfeksiyöz keratit nedeniyle yapılmışsa, topikal antibiyotikler daha uzun süre ve daha sık kullanılabilir. Sistemik antibiyotikler perforasyon gelişmiş olgularda kullanılabilir. Filamentöz fungal keratitli olgularda ameliyat sonrası ilk birkaç hafta topikal natamisin ve oral flukanazol kullanılabilir. 34

Herpes simplex keratitinde, klinik açıdan sessiz görünen olgularda bile topikal antiviral (trifluridin) tedavi, kortikosteroidlerle eşit sıklıkta damlatılır. Aynı zamanda topikal antiviral tedavinin azaltılması durumunda, topikal kortikosteroidlerde de eş miktarda azaltma yapılmalıdır. Kortikosteroidler: %1 lik topikal prednizolon asetat ya da %1 lik dekzametazon fosfat 6x1 veya 4x1 kullanılır. Yüksek greft reddi riski olanlarda, kortikosteroidler daha sık ve daha uzun süre kullanılabilir. Ayrıca bu vakalarda sistemik kortikosteroidler de verilebilir. Midriyatikler ve sikloplejikler: İnflamasyona ikincil arka yapışıklık gelişimini ve silyer spazma bağlı gelişen ağrıyı azaltır (31). Penetran keratoplasti komplikasyonları Ameliyat sonrası erken dönem komplikasyonlar Sığ ön kamara: İlk 24 saatte yara dudakları arasından sızıntı sonucunda görülür. Ameliyat sonunda bir sponç yardımıyla sızdırma kontrolü yapılmalıdır. İris prolapsusu: Yara dudaklarının iyi sütüre edilmediği olgularda göz içi basıncının arttığı durumlarda veya travmaya bağlı oluşabilir. Israrcı epitel defektleri: Korneanın enfeksiyonlara karşı en büyük direnci, epitel tabakasının sağlamlığıdır. Bazı kornea cerrahları ameliyat sonrası grefon reaksiyonunu azaltmak için greftin epitelini kazırlar. Ancak bu uygulama ameliyat sonrası dönemde epitel kapanma süresini ciddi olarak uzatmakta, hatta bazı olgularda kalıcı epitel defektlerine yol açabilmektedir (32). Uygunsuz sütürler, kronik korneal ödem, korneal hipoestezi, gözyaşı bozuklukları ve kapak anomalileri de epitel bütünlüğünü bozan faktörlerdir (33). Enfeksiyonlar: PK sonrası görülen enfeksiyonlar donörde bulunan bulaşıcı enfeksiyon etkenlerinin kornea yolu ile alıcıya taşınması sonucunda, alıcıda oluşan sistemik 35

enfeksiyonlar ve bizim açımızdan önemli olan ise oküler infeksiyonlardır. Viral etyoloji şüphesi taşıyan nörolojik hastalar en sakıncalı donörler olarak kabul edilmektedir (34). Keratoplasti sütür düğümlerinin gömülmemesi, ameliyatta çok gerilmeleri, uzun süre alınmamaları sonucunda kopup uçlarının açıkta kalması epitel bütünlüğünün bozulmasına ve sonuçta sütür apseleri oluşumuna yol açabilir (35,36). Ameliyat sonrası geç dönem komplikasyonlar Glokom: PK sonrası glokom tanısı erken dönemde GİB ölçümüne, geç dönemde ise GİB artışına, optik disk değişikliklerine bakılarak konur. PK sonrası glokom, grefon reddi ve geri dönüşümsüz optik sinir hasarına yol açarak görmeyi tehtid eder ve glokomun varlığı bu hastaları yüksek riskli penetran keratoplastili gruba sokar. Grefon reddinin ana sebebi artan GİB nın endotel dekompansasyonuna yol açmasıdır. Fakik olgularda %13-38, afakik olgularda %42-89 arasında değişmekle birlikte ortalama insidans %33 tür. Ameliyat sonrası erken dönemde % 9-31, geç dönemde % 18-35 sıklıkla görülür (5,37,38). PK öncesi maksimum tolere edilebilen medikal tedaviye rağmen GİB kontrolü problem oluşturuyorsa, PK dan 3 6 ay önce veya PK esnasında cerrahi olarak kontrol altına alınmalıdır. Önceden var olan glokom, afakik ve psödofakik büllöz keratopati, kombine PK ve intrakapsüler katarakt ekstraksiyonu, perforasyon, geçirilmiş keratoplasti PK sonrası glokom için yüksek risk faktörleri olarak bildirilmiştir (38,39). PK sonrası glokom etyolojisinde birçok faktör vardır. Ve muhtemelen trabeküler ağ kollapsı ile birlikte açı distorsiyonu, sütür tekniği, ameliyat sonrası gelişen inflamasyon ve periferik ön yapışıklık ile ilişkilidir. Ameliyat sonrası inflamasyon, viskoelastik kullanımı ve steroide bağlı glokom gibi olağan sebepler de etkenler arasında sayılabilir (38). Olsan va Kaufman afakik keratoplastide glokomun yüksek insidansını matematiksel bir modelle açıklamışlardır. Bu modele göre GİB artışı, açıdaki sıkışmış rulo şeklindeki dokuya ikincil gelişen açı distorsiyonuna bağlıdır. Ödem ve inflamasyon nedeniyle trabeküler ağ fonksiyonu bozulur. Açı distorsiyonunu arttıran faktörler 36