GİRİŞ VE AMAÇ... 1 GENEL BİLGİLER... 3 GENETİK HASTALIKLAR



Benzer belgeler
BİRLEŞİK PRENATAL TARAMA TESTLERİ. Dr. Alev Öktem Düzen Laboratuvarlar Grubu

PRENATAL TARAMA TESTLERİ. Dr.Murat Öktem Düzen Laboratuvarlar Grubu

Girişimsel olmayan prenatal tanı testi. Prof.Dr.Mehmet Ali Ergün Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Biyokimyasal Aneuploidi Taraması

DOWN SENDROMU TARAMA TESTİ (1. TRİMESTER)

Gebelikte Anöploidi Taraması: İkinci Üçayda Biyokimyasal Tarama. Dr. Atıl Yüksel İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi TMFTP Derneği

Nonimmun Hidrops Fetalis Tanı ve Yaklaşım. Prof. Dr. Acar Koç Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

FETAL SAĞLIĞIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Aralıklarla Beta HCH ölçümü ne için yapılır?

Bebekte doğum öncesinde kromozomsal ve genetik anormalliklerin tespiti amacıyla yapılır.

Bu amaçları yerine getirebilmek için genetik danışmanın belli basamaklardan geçmesi gerekir. Bu aşamalar şunlardır:

Karaciğerde ve anne karnındaki bebeğin plasentasına yapılan bir proteindir. Doğumdan sonra miktarı düşer. Bkz: 4 lü test. Kandaki miktarı ölçülür.

FETAL ULTRASONOGRAFİK SOFT MARKERLARA YAKLAŞIM

Plasenta Amniyon Çoğul Gebelikler

ERKEN ÇOCUKLUKTA GELİŞİM

Doppler Ölçümleri. Dr. Gökhan YILDIRIM

GEBELİK ENDOKRİNOLOJİSİ GEBELİK ENDOKRİNOLOJİSİ

Down sendromu tanısında; 2 limi, 3 lümü, 4 lümü? Doç Dr Serkan Güçlü Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

BİYOKİMYASAL TARAMA TESTLERİ HALA GEÇERLİLİĞİNİ KORUYOR MU? STRATEJİ NE OLMALI?

Mozaisizm- Kimerizm. Dr. Serdar Ceylaner Tıbbi Genetik Uzmanı

Doğumöncesi tanı ya da prenatal tanı, embriyonik ve fetal tanının tüm yönlerini içermektedir.

Ektopik Gebelik. Doç. Dr. Şule Akköse Aydın U.Ü.T.F Acil Tıp AD ATOK

Universitäts-Frauenklinik Essen

Çocuk Mucizesi. Anne-baba adayları için bilgiler

Prenatal Tanı. Yrd.Doç.Dr.Özgür ALDEMİR Tıbbi GENETİK A.D.

GENETİK HASTALIKLAR. Dr.Taner DURAK. Tıbbi Genetik Uzmanı. Bursa Orman Bölge Müdürlüğü Fikir Bahçesi Konferansı

DOWN SENDROMU TARAMA TESTİ (2. TRİMESTER) (ÜÇLÜ VEYA DÖRTLÜ TARAMA TESTİ)

GENETİK HASTALIKLARDA TOPLUM TARAMALARI

Olasılığa Giriş Koşullu Olasılık Bayes Kuralı

Fetal NT nin ölçümü için en uygun gebelik haftadır. Baş-popo mesafesi (BPM) en az 45 mm ve en fazla 84 mm olmalıdır

Gebelikte Down Sendromu Tanısı için Tarama Testleri ve Güvenilirlikleri. Konu Yazarı Doç. Dr. Ayşe KAFKASLI

FETAL EKOKARDİYOGRAFİ PROF.DR. A.RUHİ ÖZYÜREK

Dr. Aslıhan Yazıcıoğlu, Prof. Dr. Aydan Biri Yüksek İhtisas Üniversitesi Koru Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD

Gebelerde Rubella (Kızamıkçık) Yrd.Doç.Dr.Çiğdem Kader

Sağlıklı Hamilelik BR.HLİ.081

AMNİYON SIVISININ İÇERİĞİ

1966 Steele ve Breg ile başlar. Üretilmiş amniyon sıvısı hücrelerinde fetusun kromozom yapısının saptanabileceğini tespit ettiler İleri anne yaşı ile

The Fetal Medicine Foundation

ADIM ADIM YGS LYS. 73. Adım ÜREME BÜYÜME GELİŞME EMBRİYONİK ZARLAR İNSAN EMBRİYOSUNUN GELİŞİMİ-1

Universitäts-Frauenklinik Essen. 1. Trimester Tarama Testi

Erken gebelik (4-10 hf) USG: Neler görmem gerekir ve neler görmeliyim?

Non-İnvaziv Prenatal Tarama (NİPT) Uluslararası kalite güvenceniz

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...

Gebelik ve Enfeksiyonlar. Prof.Dr. Levent GÖRENEK

O Gelişim, organizmanın döllenmeden başlayarak bedensel, zihinsel, dil, duygusal ve sosyal yönden en son aşamaya ulaşıncaya kadar sürekli ilerleme

Amniyosentezden önce bir şansınız daha var!

AMNİYON SIVISININ İÇERİĞİ

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

A. EġEYĠN BELĠRLENMESĠ

Gebelik ve Trombositopeni

KROMOZOM ANOMALİLERİNDE YENİ BELİRTEÇLER. Doç.Dr.SEMİH TUĞRUL Medistate Kavacık Hastanesi

Prenatal Taramada Güncel Durum Artık Ultrason Gereksiz mi? Prof. Dr. Ali ERGÜN GATA Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı

FETAL ULTRASONOGRAFİK ÖLÇÜMLER

GEBELİK SIRASINDA MATERNAL VE FETAL SAĞLIĞIN YÜKSELTİLMESİ

KROMOZOM YAPISINDAKİ BOZUKLUKLAR

Antepartum İntrauterin Hipoksinin Öngörüsü

KLİNİĞİMİZDE TANISI KONMUŞ HOLOPROSENSEFALİLİ FETUSLARIN SONUÇLARI

YÜKSEK RİSKLİ GEBE POPULASYONUNDA ULTRASONOGRAFİK, LABORATUAR VE ANAMNESTİK RİSK FAKTÖRLERİNİN ANEUPLOİDİ ÖNGÖRÜSÜNDEKİ ETKİNLİKLERİ

This information (23) on X-linked genetic disorders is in Turkish X bağlantılı Genetik Hastalıklar (İngilizce'si X-linked Genetic Disorders)

Metilen Tetrahidrofolat Redüktaz Enzim Polimorfizmlerinde Perinatal Sonuçlar DR. MERT TURGAL

İkinci Trimester Tarama ve Yorum

Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar

MENOPOZ. Menopoz nedir?

Romatizmal Mitral Darlığında Fetuin-A Düzeyleri Ve Ekokardiyografi Bulguları İle İlişkisi

TEK GEN KALITIM ŞEKİLLERİ

86. Doğum eylemi süresince fetal başın yaptığı eksternal rotasyon hareketi hangi aşamada gerçekleşir?

EMBRİYOLOJİ VE GENETİK DERSİNE GİRİŞ ARŞ. GÖR. KEVSER İLÇİOĞLU

İNTRAUTERİN BÜYÜME KISITLILIĞI VE OLİGOHİDRAMNİOS OLGULARINI NE ZAMAN DOĞURTALIM? DR. AYTÜL ÇORBACIOĞLU ESMER

BÜYÜMENİN DEĞERLENDİRİLMESİ. Prof Dr Zehra AYCAN.

İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji AD Prof. Dr. Filiz Aydın

DR. SAMİ ULUS ÇOCUK HASTANESİ ONKOLOJİ POLİKLİNİĞİNE BAŞVURAN HEMANJİOMLU OLGULARIN EPİDEMİYOLOJİK DEĞERLENDİRMESİ

KROMOZOM DÜZENSİZLİKLERİ

Kliniğimizde fetusun ikinci trimester ultrasonografik taramasında pes ekinovarus saptanan hastaların perinatal ve ortopedik sonuçları

Gestasyonel Diyabet (GDM)

FETAL DİSRİTMİLERDE TANI VE YÖNETİM. Rukiye Eker Ömeroğlu Prof. Dr

fetal dönem denir. Fetal dönemde, embriyonal dönemde oluşan organ sistemleri gelişir. 10.Sınıf Kadın Sağlığı Hastalıkları ve Bakımı

EPİLEPSİLİ HASTAYA GEBELİK DÖNEMİNDE OBSTETRİK YAKLAŞIM

DEKSAMETAZON SÜPRESYON TESTİ

İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD Prof.Dr. Filiz AYDIN

KROMOZOMLAR ve KALITIM

Kötü Obstetrik Sonuç Prediksiyonunda Birinci Trimesterin Yeri

PRENATAL (DOĞUM ÖNCESĐ) TANI

Kalp Kapak Hastalıkları

Tiroid dışı hastalıklarda düşük T3, yüksek rt3, normal T4 ve normal TSH izlenir.

Dişi Genital Sistem Anomalileri

GÖZ HIRSIZI GLOK M (=GÖZ TANSİYONU)

Akdeniz Anemisi; Cooley s Anemisi; Talasemi Majör; Talasemi Minör;

Prof. Dr.İmirzalıoğlu. Tarih Aralığı: Haber Sayısı: 46

TESTOSTERON (TOTAL) Klinik Laboratuvar Testleri

4 Boyutlu ultrasonla normal ve riskli gebeliklerdeki fetal davranışın belirlenmesi DOÇ.DR. ALİN BAŞGÜL YİĞİTER

GEBELİKTE TİROİD FONKSİYONLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

NIPT güncel T 21 tarama protokollerine nasıl entegre edilmeli. Dr. H. Fehmi Yazıcıoğlu Perinatolog

MOLEKÜLER TANISI DÜZEN GENETİK HASTALIKLAR TANI MERKEZİ. SERPİL ERASLAN, PhD

GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM

ERKEN ÇOCUKLUKTA GELİŞİM

ENDOKRİN BEZ EKZOKRİN BEZ. Tiroid bezi. Deri. Hormon salgısı. Endokrin hücreler Kanal. Kan akımı. Ter bezi. Ekzokrin hücreler

LENFÖDEM ERKEN TANI VE ERKEN TEDAVİ GEREKTİREN BİR HASTALIKTIR!

Olgu EKTOPİK GEBELİK. Soru 1. Tanım. Soru 3. Soru yaşında bayan hasta pelvik ağrı yakınmasıyla geliyor. 5 gündür ağrısı var, SAT 1,5 ay önce

SİGARANIN GEBELİĞE ETKİLERİ. Mini Ders 2 Modül: Sigara ve Üreme Sistemi

TROFOBLAST İNVAZYON YETMEZLİĞİ PREEKLAMPSİ. Dr.Aylin Okçu Heper Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı

Transkript:

İÇİNDEKİLER Sayfa GİRİŞ VE AMAÇ... 1 GENEL BİLGİLER... 3 GENETİK HASTALIKLAR 4 DOWN SENDROMU. 5 NUKAL TRANSLUSENSİ 8 PRENATAL TANIDA BİYOKİMYASAL YÖNTEMLER... 12 FETAL DOLAŞIM VE DUKTUS VENOZUS 16 İKİNCİ TRİMESTER ULTRASONU. 23 İNVAZİV DİAGNOSTİK TESTLER. 24 GEREÇ VE YÖNTEMLER. 27 BULGULAR.. 37 TARTIŞMA 67 SONUÇLAR... 84 TÜRKÇE ÖZET 86 İNGİLİZCE ÖZET 88 KAYNAKLAR... 90 EKLER

GİRİŞ Fetal anomalilerin taranması, yüksek rezolüsyonlu ultrasonografi (USG) cihazlarının gelişmesi ve kullanılması ile ilk trimestere kadar inmiştir. Fetal yapıların USG ile ayrıntılı olarak incelenmesi sonucunda, birçok kromozomal ve yapısal anomalilerin bebek anne karnında iken saptanıp, ileri tetkik ve tedavilerinin yapılması mümkün hale gelmiştir. İlk kullanılmaya başlanan trizomi tarama yöntemi, 1970 li yılların başında itibaren anne yaşıdır. Bu yolla trizomi 21 li gebelerin ancak %30 u tespit edilebilmektedir. Anne yaşına ek olarak, 1980 li yıllarda, üçlü tarama testi kullanılmaya başlandı. Gebeliğin 16-18. haftalarında, alfa-fetoprotein (AFP), Human chorionic gonadotropin (hcg) ve unconjugated estriol (u-e3) den oluşan noninvazif bir tarama testi ile Down sendromu (DS) tespit oranı, yanlış pozitiflik oranı %5 de kalarak, %70 e çıkmıştır (1). Sonraki yıllarda, gebeliğin erken döneminde risklerin belirlenip, tanıya yönelmenin önemi ortaya çıkmıştır ve 1980 lilerin sonunda maternal serumda, DS lilerde ilk trimesterde ölçülen pregnancy associated plasma protein A (PAPP-A) nın düşük (2) ve serbest beta-hcg (serbest β-hcg) nin yüksek olduğu (3) tespit edilmiştir. Nukal translusensi (NT), 1990 larda anne yaşı ile kombine edilerek kullanılmaya başlanmıştır ve bu şekilde trizomiden etkilenmiş fetusların yaklaşık %80 i tespit edilebilmektedir (4). Son yıllarda, özellikle renkle kodlanmış Doppler sonografinin geliştirilmesi ile birlikte, tarama programlarına, Duktus venozus (DV) Doppler akımının sonografik incelenmesi de alınmaya başlanmıştır. 1

Biz de çalışmamızda, polikliniğimize ilk trimesterde başvuran gebeleri, DS açısından tarama programına alıp, geleneksel tarama testlerine DV Doppler akımını da ekleyerek invaziv girişim hızını değerlendirmeyi amaçladık. 2

GENEL BİLGİLER Canlı doğumların yaklaşık %3 ünde konjenital anomali bulunur. Bu anomalilerin yaklaşık yarısı doğumda teşhis edilirken, kalan yarısı daha sonraki çocukluk döneminde, pek azı ise erişkin dönemde saptanır. Fetal anomalilerin çoğu, hiçbir risk faktörü tespit edilmeyen gebelerde saptanmaktadır. Günümüzde modern maternal ve fetal tıp biliminin temel amaçlarından biri, bu anomalilerin prenatal dönemde tanısının konması ve önlemlerin alınmasını içermektedir. Son 20 yıl içinde USG nin geçirdiği teknik evrim ve bu yöntemi kullanan hekimlerin bilgi ve tecrübelerindeki artış ile, antenatal dönemde pek çok anomalinin tanınması mümkün olmuştur. Gebeliğin 16-18. haftalarında, AFP, hcg ve u-e3 den oluşan noninvazif bir tarama testinin de gündeme gelmesi ile önemli bir yol alınmıştır. Bu test ile DS tespit oranı, yanlış pozitiflik oranı %5 lerde tutularak %70 e çıkmıştır. Bu yöntemin en büyük dezavantajı, yalancı pozitifliğe bağlı olarak, bir DS li vakayı tespit etmek için 60 tane amniyosentezin yapılması gerekliliğidir (1). Kesin prenatal tanı için şart olan bu yöntemin %0,5-1 gebelik kaybına yol açması, hasta ve hekim için çekincelerin başında gelmektedir. İkinci trimester biyokimyasal DS taraması normal olan bir gebe, 18-22. haftalar arasında anomali açısından ikinci düzey ultrasonografi ile fetal anatomi değerlendirilmesine tabii tutulur. Bu aşamada bulunan herhangi bir anomali, çoğu zaman direkt prenatal genetik inceleme için endikasyon oluşturur. Riskli gebe grubunun, bu yöntemler ile yapılan takip ve işlemleri sonucunda ancak ikinci trimesterin ileri dönemlerinde prenatal tanı sonuçları elde edilir. Halbuki; zamanla gebe ve fetusu arasında gelişen kuvvetli bağ ve ileri gebelik haftalarında yapılacak sonlandırma 3

işlemlerinin teknik zorlukları ve komplikasyon oranlarındaki artışları nedeniyle, gebeliğin erken döneminde risklerin belirlenip, prenatal tanıya yönelmenin önemi ortaya çıkmıştır. GENETİK HASTALIKLAR Genetik hastalıklar geçişlerine göre üçe ayrılır: 1. Tek gen veya Mendeliyen hastalıklar 2. Poligenik veya multifaktöriyel hastalıklar 3. Kromozomal, sayısal ve yapısal anomaliler. Tek Gen veya Mendeliyen Hastalıklar Tek gen mutasyonuna bağlı hastalıklar, otozomal dominant, otozomal resesif, X e bağlı dominant ve X e bağlı resesif kalıtım olmak üzere başlıca 4 kalıtım şeklini gösterir. Tek gen mutasyonu ile ortaya çıkan kromozom anomalileri canlı doğumların yaklaşık %1 inde görülür. 1- Otozomal resesif kalıtım: Anne ve babanın taşıyıcı olduğu durumlarda ortaya çıkar. Çocukların %50 si taşıyıcı, %25 i normal ve %25 i hastadır. Her iki cinsiyette de eşit oranda görülür. Çocuklarda hastalığın görülme sıklığını etkileyen faktörlerden birisi akraba evlilikleridir. Kistik fibrozis, fenilketonüri bu türden kalıtsal hastalıklardır. 2- Otozomal dominant kalıtım: Anne ve babanın her ikisinde de hastalık vardır. Çocukların %50 si hasta, %50 si normaldir. Hastalık her nesilde ortaya çıkar. En kolay tanınan hastalık grubudur. Sorun, hastalığın ileri yaşlarda ortaya çıkmasıdır. Marfan sendromu, akondroplazi bu gruba giren kalıtımsal hastalıklardır. 3- X e bağlı resesif kalıtım: Mutant gen X kromozomunda bulunur ve bu geni taşıyan annelerin yalnız erkek çocuklarının %50 sinde hastalık görülür. Bu erkek çocukların kızlarının tümü mutant gen taşıyıcısıdır. Glikoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliği, hemofili A, hemofili B bu hastalıklara örnek olarak verilebilir. 4- X e bağlı dominant kalıtım: Otozomal dominant kalıtıma benzer, mutant gen nesilden nesile geçer. Hasta babanın tüm kızları hasta, erkek çocukları ise sağlamdır. Multifaktöriyel hastalıklar Birden fazla genin mutasyonuyla ortaya çıkar. Örnekleri arasında; nöral tüp defekti, yarık damak-dudak, kalça çıkığı yer alır. 4

Multifaktöriyel geçişli hastalıklara, yenidoğanların yaklaşık %1 inde rastlanır. Bunlar normal kromozom yapısına sahip olduğu halde, mutasyona maruz kalan gen lokusu tek değildir, farklı genler etkilenmiştir. Sonuçta tek bir organ sistemiyle sınırlı malformasyonlar ortaya çıkar. Bunlara örnek olarak; anensefali, spina bifida, nöral tüp defekti, renal agenezi, diafragmatik herni gibi hastalıklar verilebilir. Sonraki doğumda bu hastalıkların tekrarlama riski %1-5 arasındadır (5). Kromozomal, Sayısal ve Yapısal Anomaliler Birden fazla anatomik anomalinin olması ve bununla birlikte zeka geriliği, dış genital organ anomalilerin bulunması halinde kromozomal bozukluklar düşünülmelidir (6,7). Çalışma konumuz, sayısal kromozomal anomalilerinden biri olan Trizomi 21 (DS) ile yakından ilişkili olduğundan, bu sendrom kısaca tanımlanacaktır. DOWN SENDROMU (TRİZOMİ 21) İlk defa Langdon Down tarafından 1866 yılında tarif edilen, 21 numaralı kromozomun trizomik olması sonucu oluşan bir kromozom hastalığıdır. Bu hastalığa sahip kişilerin fenotipik görünüşü, Mongol ırkına benzediği için mongolizm tanımı ile anılmaktadır. Genel populasyonda 1/600-1/800 canlı doğumda rastlanırken bunların büyük bir kısmının ailesinin kromozomlarında anormallik öyküsü yoktur (8). DS li çocuk doğurma riski ilerleyen anne yaşı ile artar. Tablo 1 de gösterildiği gibi 30 yaşındaki bir kadının DS li çocuk doğurma olasılığı 1/895 iken, 35 yaşındaki bir kadında bu oran 1/356 ya, 40 yaşındaki bir kadın için ise 1/128 e çıkmaktadır (9). Ayrıca DS li gebeliklerin çoğu erken gebelikte intrauterin ölüm ve abortus ile sonuçlandığından, ilerleyen gebelik haftası ile DS li çocuk doğurma olasılığı da düşmektedir (9). 5

Tablo 1: Anne yaşı ve gebelik haftasına göre DS görülme sıklığı (9) Gebelik haftası Anne Yaşı 10 12 14 16 20 40 20 1/983 1/1068 1/1140 1/1200 1/1295 1/1527 25 1/870 1/946 1/1009 1/1062 1/1147 1/1352 30 1/576 1/626 1/668 1/703 1/759 1/895 35 1/229 1/249 1/266 1/280 1/302 1/356 37 1/140 1/152 1/163 1/171 1/185 1/218 38 1/108 1/117 1/125 1/131 1/142 1/167 39 1/82 1/89 1/95 1/100 1/108 1/128 40 1/62 1/68 1/72 1/76 1/82 1/97 41 1/47 1/51 1/54 1/57 1/62 1/73 43 1/26 1/29 1/30 1/32 1/35 1/41 45 1/15 1/16 1/17 1/18 1/19 1/23 DS li kişilerin sitogenetik tiplerinin bilinmesi, hem hastaya kesin tanı konulması hem de bu sendromlu çocukların ailelerine verilecek genetik danışma açısından önem taşır. Down sendromunun sitogenetik alt tipleri: Regüler tip (Trizomi 21)[(47 XY+21, 47 XX+21)]: Tüm hastaların %94 ünü oluşturur. Mayotik bölünmede 21. kromozomun ayrılmaması (non-disjunction) olarak tanımlanır. Bu vakalar sporodiktir ve anne yaşı ile doğrudan ilgilidir. Translokasyon tipi [(46 XY, t(13q21q)]: Tüm hastaların %3,6 sını oluşturur. Fazla olan 21. kromozom sıklıkla D grubu (13,14,15.), nadiren G grubu (21,22.) kromozomlardan birisi ile karşılıklı yer değiştirir (translokasyon). Mozaik tip: Tüm hastaların %2,4 ünü oluşturur. Normal hücre dizileri yanında trizomik hücre dizilerinin yer aldığı DS tipleridir. Down sendromunun klinik özellikleri: DS de mental retardasyon derecesi ile sitogenetik yapı arasında tam bir ilişki görülmemektedir. DS li çocukların zeka düzeyi yaklaşık olarak IQ 20-85 dir. Ortalama boyları ise 140-160 cm arasındadır. Erken çocukluk döneminde obeziteye sık rastlanır ve bazı vakalara hipogonadizm eşlik eder (10). DS yenidoğan dönemindeki belirgin klinik özelliklerinin yanı sıra artık prenatal dönemdeki belirgin özellikleri ile de tanınır hale gelmektedir. 6

DS de prenatal dönemde USG de rastlanan anomaliler şunlardır (11-13): a- Kraniyofasial anomaliler: NT artışı, kistik higroma, makroglossi. b- Merkezi sinir sistemi anomalileri: Koroid pleksus kisti, ventrikülomegali. c- Kardiyovasküler sistem anomalileri: Atriyal septal defekt (ASD), ventriküler septal defekt, korda tendinea kalsifikasyonu. d- Gastrointestinal sistem anomalileri: diyafragma hernisi, özefagus-duodenal atrezi, imperfore anüs. e- Ürogenital sistem anomalileri: pyelektazi. f- İskelet sistem anomalileri: brakisefali, kısa femur, kısa humerus, klinodaktili, sindaktili. g- Non immun hidrops fetalis, polihidroamniyos, intrauterin gelişme geriliği. Down sendromlu çocuğu olan ailelerde tekrarlama riskleri: Trizomik (regüler) DS li çocuğu olan 18 yaşında bir annenin, 30 yaşın altında tekrar gebe kalması halinde, kendi yaş grubu içinde riski olmayan kadınlara göre tekrar bu hastalığa sahip çocuk doğurma riski %2 artmıştır. Fakat aynı anne 33 yaşından sonra tekrar hamile kalırsa yaşa bağlı riski de artmaktadır. Ailesinde DS li çocuğu olan kişilerin gebeliklerinde, ileri yaşta olmasalar bile amniyosentez yapılmalıdır (10). Eğer ebeveynlerden birisi D/G veya G/G translokasyon taşıyıcısı ise her gebeliğinde anne adayına 16. gebelik haftasında amniyosentez yapılmalıdır. Bu ailelerde 4 olasılık vardır; %25 normal, %25 translokasyonlu Down, %25 monozomik fetuslar (abortus ile sonuçlanır), %25 dengeli translokasyon olacaktır. Tekrarlayan düşüklerde aile ağacına bakıldığında, bu gebelerde boş kese (blighted ovum) veya DS li çocuk doğurma sıklığı fazladır. Bu tip aileler mutlaka prenatal tanı programına alınmalıdır (10). Down sendromunda prognoz: DS'lilerde, ilk yaşlarda çok belirgin olmayan zeka geriliği, giderek belirgin duruma gelir. Konuşma ve yazmayı geç de olsa öğrenebilirler. Zekaları eğitimden yarar görebilecek düzeydedir. Genellikle arkadaş canlısı, mutlu, taklitçi, ritim ve müzik yeteneği olan çocuklardır. Erken yaşlarda başlanan özel gelişim ve eğitim programları ile çocuğun sosyal gelişimine yardımcı olunarak, iyi sonuçlar alınabilir. DS'li çocukların hipotonüsü yaşla birlikte gittikçe azalır. Büyüme ilk 8 ayda oldukça yavaştır, kemik yaşı geridir, daha sonraki 7

yıllarda kemik gelişimi normalleşir. Erişkin boyu normale oranla kısadır. Ergenlik genellikle gecikir. Kızlar çoğunlukla fertil, erkekler infertildir. DS'lilerde yaşam süresi genellikle eşlik eden malformasyonlar nedeni ile kısadır. Ölümlerin çoğu hayatın ilk yılında konjenital kalp anomalilerine bağlı olarak meydana gelir. Günümüzde yaşam süre ve kalitesini kısıtlayan konjenital anomalilerin düzeltilmesi ve gelişmiş antibiyotik kullanımı ile DS'li olguların yaşam süresi uzatılmıştır (14). Aileye ve topluma getireceği ek yük düşünülürse böyle bir bireyin doğumdan önce tanısının konulup gerekli genetik danışmanlığın verilmesi mümkün hale gelmiştir. Bu amaçla prenatal dönemde DS nin kesin tanısının konulabildiği invaziv girişim öncesi kullanılabilecek çeşitli tarama yöntemleri geliştirilmiştir. Erken gebelik döneminde fetal anomali taramasında kullanılan başlıca yöntemler: Birinci trimester fetal USG, NT, PAPP-A ve serbest β-hcg yi içeren anne serum biyokimyasıdır. Son yıllarda, özellikle renkle kodlanmış Doppler USG nin geliştirilmesi ile birlikte, tarama programlarına, DV Doppler akımının sonografik incelenmesi de alınmaya başlanmıştır. NUKAL TRANSLUSENSİ Langdon Down, 1866 da trizomi 21 li bebeklerin cildinde, vücutları için lüzumsuz bir fazlalık olduğunu bildirmiştir. 1980 lerde, ciltteki bu fazlalığın, gebeliğin ikinci trimesterinde USG ile teşhis edilebileceği gösterilmiş ve cilt kıvrımı (skin fold) olarak adlandırılmıştır. Bundan 10 yıl sonra, USG ile 10-14 haftalık tüm fetusların boynunun arkasında hipoekoik bir alan tanımlanmıştır ve bu şekilde bu alan NT adını almıştır. Trizomi 21 li olguların çoğunda NT artışı bildirilmiştir (15). Birinci trimester kromozom anomali taramasında, anne yaşı ile birlikte fetal NT kalınlığı kombine edildiğinde, %5 invaziv girişim hızı ile DS li gebeliklerin %77 sinin yakalanabileceği saptanmıştır (16). Daha sonra, ileri anne yaşı nedeniyle fetal karyotipleme yapılan fetuslarda NT ölçümleri alınarak, bu alanda günümüze uzanacak olan bilgilerin temelleri atılmıştır. Bu çalışmalardan birinde, Pandya ve ark. (17) trizomi 21 li fetusların %80 inde NT kalınlığının 95. persantilin üzerinde olduğu saptamıştır. Yüksek riskli gebelerde yapılan bu taramalarda, önemli bir nokta da hesaplanan kromozomal anomali prevalanslarının, anne yaşı ve NT ölçümüne bağlı olmasıdır (18). NT, anne yaşı ve maternal serum PAPP-A ve serbest β-hcg seviyeleri birlikte kullanılırsa, testin kromozomal anomalileri yakalama yüzdesi %90 ları bulmaktadır (19). Bu bilginin sonucu olarak, son yıllarda USG ile trizomi 21 taraması yaygın olarak yapılmaktadır. 8

İlerleyen teknoloji sayesinde, anne kan biyokimyası test sonuçları kısa süre içinde alınır ve bu sayede gebelerin bu testi yaptırabilecekleri ve sonucu hızlı bir şekilde alabilecekleri OSCAR (One-Stop Clinics for Assesment of Risk) modeli merkezler oluşturulmuştur. OSCAR da 11-14. gebelik haftasında, anne yaşı, gebelik haftası, daha önce kromozomal anomalili doğum yapıp yapmadığı, NT ölçümü, anne serumunda serbest β-hcg ve PAPP-A ölçümlerine göre kromozomal anomali bulunma olasılığı hesaplanmaktadır. Riskli çıkan gebeye, eğer aile de isterse, aynı gün koryon villus biyopsisi ile örnekleme yapılmaktadır (Şekil 1), (20). Şekil 1: OSCAR da prenatal tanıda izlenen yollar (20). NT, gebelerin %95 inde transabdominal olarak ölçülebilir, az bir kısmında (örneğin obez gebelerde) transvajinal USG gerekebilir. Sagital planda yapılan NT ölçümü, normal gebelik sürecinde gebelik haftası ilerledikçe, baş-popo mesafesinin (crown rump length, CRL) artışı ile birlikte artar (18,21). NT kalınlığı, söz konusu gebelik haftası için oluşturulan 95. persantil değerinin üzerinde ise fetusta kromozomal veya yapısal anomali riski ve letalite oranı artar. NT si artmış ve kromozomları normal olan fetusların yaklaşık % 15 inde yapısal bir anomali olduğu gözlenmiştir (22,23). Normal karyotipli, NT kalınlığı artmış fetuslarda, izole kardiyak bozukluk, diyafragmatik herni, omfalosel, fetal akinezi sendromu, iskelet sistemi displazisi, metabolik hastalıklar, intrauterin fetus ölümü, yapısal anomaliler ve nadir genetik sendromların riski artmıştır. 9

NT Patogenezi: Özellikle artmış NT olmasına rağmen, gebelik sonuçlarının bazı vakalarda normal çıkması veya nadir olan sendromların sonradan teşhisi, NT artışının patofizyolojik açıklamasını daha da güçleştirmektedir (24). NT artışından sorumlu olduğu düşünülen mekanizmalar şunlardır: 1- Fetal kalp yetersizliği: Kalp anatomisinde patolojiye neden olan yapısal bozukluklara, hipoproteinemiye, anemiye, yer kaplayan oluşumlara (örneğin sakrokoksigeal teratomlar) sekonder olarak fonksiyonel kalp yetersizliği gelişebilir. Trizomi 21 ve 18 de görülen aortanın istmusunda daralmaya bağlı gelişen assendan aortadaki izafi genişleme, vücudun üst kısmına giden kan akımının artmasıyla ödem gelişimine zemin hazırlayabilir (25). İncelenen fetuslarda aortik istmus darlığının miktarı ile fetal NT boyutları arasında pozitif yönde korelasyon olduğu görülüp, bu da daha ciddi darlıklarda daha yüksek NT değerlerinin beklenmesine neden olmaktadır. Aortik arktaki daralmaya sekonder olarak fetal baş ve boyuna giden kan akımının artması NT kalınlığındaki artmanın mekanizmalarından biri olarak düşünülmüştür. Yüksek miktarda kanlanma, fetal baş ve boyunda cilt altı ödem gelişimine neden olmaktadır. NT nin ilerleyen gebelik haftası ile birlikte boyutlarındaki azalma aortik arkın gelişimsel farklılığından kaynaklanmaktadır. Subklaviyen arterin aortik istmustan önce seyretmesi nedeniyle üst ekstremelerde ödem oluşumu gözlenmektedir. Öte yandan artmış NT li fetuslarda üst ekstremitelerde ödem sık görülmeyen bir durumdur (23). 2- Baş-boyunda venöz konjesyon olması: Diafragma hernilerinde, iskelet displazilerinde veya konjenital kistik adenomatoid akciğer malformasyonlarında mediastinal kompresyon sonucu venöz dönüşe direnç oluşur ve buna bağlı olarak da baş ve boyunda konjesyon gelişebilir. 3- Ekstrasellüler matriks yapısında oluşan değişiklikler: Ekstrasellüler matriksi oluşturan kollajen veya hiyalüronik asit miktarlarında artış, NT artmasında da rol oynayabilir. Trizomi 21 de büyük oranda su tutabilen hiyalüronik asit artmıştır. Ayrıca 21, 18 ve 13 numaralı kromozomların ekstrasellüler matriks proteinlerinin kodlanmasındaki rolü ve bu kromozomların aşırı ekspresyonunun neden olacağı ekstrasellüler matriks proteinlerinin kompozisyonlarının değişmesinin de etiyolojide rol oynadığı öne sürülmektedir. Kollajen VI nın üç zincirinden ikisini kodlayan genler 21. kromozom üzerinde bulunmaktadır (24). Trizomik yapısı nedeniyle kollajen VI ekspresyonu da artmıştır. Kollajen hidrofilik bir glikozaminoglikan olan hiyalüronana bağlanır. Trizomi 21 li fetusların cildinde normalden 10

çok daha fazla miktarda hiyalüronan olduğu saptanmıştır (24). Bu nedenle artmış NT nin oluşum mekanizmasında interstisyel bir ödemin rol oynadığı öne sürülmektedir. Ayrıca yine 21. kromozom tarafından kodlanan ve hiyalüronanı süperoksit radikallerine karşı koruyan superoksit dismutaz enzim geninin aşırı ekspresyonu sonucu, hiyalüronan miktarı dokularda da artar. Özellikle boyun bölgesinde ödem olması, bu bölgede cildin altındaki dokulara daha zayıf tutunmasıyla açıklanabilir. 4- Lenfatik sistemin gelişim bozuklukları: Embriyolojik hayatta birbirinden ayrı olarak gelişen venöz ve lenfatik sistemin doğal bağlantı noktalarında olan gelişim bozuklukları (hipoplazi ve ageneziler) NT artışının nedeni olabilirler. Normal lenfatik sistem gelişimi incelendiğinde, jugular lenfatik keselerin erken dönemdeki venlerden kaynaklandığı ve daha sonra büyük, ardışık lenf nodlarına dönüştüğü ve jugular ven ile bağlantı kurdukları görülür. Bu gelişim normal insan embriyosunda 10. gebelik haftasında tamamlanır. Bu basamaklarda olan herhangi bir yapısal veya fonksiyonel gecikme veya bozukluk, fetal boyunda ödem şeklinde ortaya çıkabilir. Örneğin; Turner sendromunda lenfatik damar sayısı azalmıştır (24). 5- Fetal enfeksiyonlar: Enfeksiyon sonucunda gelişen lenfatik drenajda bozulmanın, aneminin veya kardiyak disfonksiyonun, NT etiyolojisinde rol oynayabileceği öne sürülmektedir. Özellikle parvovirüs enfeksiyonunda, miyokardial disfonksiyona bağlı kardiyak yetmezlik ve buna bağlı gelişen hidrops ile ensede ödem görülebilir (26). Artmış olan NT, genetik anomali varlığına rağmen, 14. gebelik haftasından sonra spontan gerileyebilmektedir ve bu fenomenin sebebi halen tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır (24). Trizomi 21 li fetusların %70 inde 11. gebelik haftasında NT de artış var iken, bu oran 20. haftada %30 oranında gözlemlenmiştir (4). NT de kalınlık ilerleyerek nukal ödeme veya kistik higromaya da dönüşebilir. NT de artma şeklinde tespit edilen kistik higromaların %75 inde kromozomal anomali saptanırken, bunların %95 ine Turner sendromu eşlik etmektedir (27). NT artışına sebep olan diğer kromozomal anomaliler arasında trizomi 21, 18, 13 ve triploidiler yer almaktadır. Fetusun prognozu ve kromozom anomalisi taşıyıp taşımadığı hakkında yol gösteren NT ölçümünün, tarama testi olarak kullanılabilmesi için, bu testi uygulayan doktorlar arasında değişkenliği en aza indirgemek amacıyla, ölçümlerin aynı standartlarda uygulanması gerekir. Ayrıca aynı kişi tarafından da NT ölçümü tekrarlandığında, elde edilen sonuçların aynı veya birbirine çok yakın olması gerekir. NT ölçümünün standardizasyonu Fetal Medicine Foundation tarafından doğru ölçüm kriterleri ile belirlenmiştir. 11

NT ölçümü yapabilmek ve güvenilir sonuçlar alabilmek bu konuda alınmış eğitim ile daha iyi hale gelmektedir. CRL artışına paralel olarak, NT kalınlığı da arttığından, gebelik yaşının tam olarak saptanması da ölçümler açısından önem taşımaktadır. DS nin prenatal tanısında tarama yöntemi olarak kullanılan NT ye anne serum biyokimyasının eklenmesi ile DS li fetus tespit etme oranı artmaktadır. Bu amaçla kullanılan parametreler ikili ve üçlü test adı altında toplanmaktadır. PRENATAL TANIDA BİYOKİMYASAL YÖNTEMLER Prenatal tanıda biyokimyasal testler, birinci veya ikinci trimesterde yapılabilmektedir ve sırasıyla ikili tarama testi ve üçlü tarama testi olarak adlandırılmaktadır. Bu testlerin değerlendirilmeye alınması ise, ya her testin bitiminde ki buna ardışık (sequential) test denirya da bütün testler sonuçlandıktan sonra ki buna da integre test denir- yapılmaktadır. Prenatal genetik tanının kesin konabilmesi için, invaziv girişim gereklidir. Ancak erken amniyosentez, koryon villus örneklemesi gibi ilk trimesterde yapılan invaziv girişimlerin yaygınlaşması ve daha duyarlı tarama testlerinin gereksinimi ile ilk trimester tarama testlerine yönelim artmıştır. Son zamanlarda, serbest β-hcg ve PAPP-A ile, gebeliğin erken döneminde uygulanabilecek tarama testleri ile ilgili yeni gelişmeler olmuştur. Üçlü Tarama Testi İkinci trimesterde DS nin prenatal taraması, anne adayının serumundaki çeşitli belirteçler ile birlikte, yaklaşık 15 yıldır kullanılmaktadır. Tarama testlerinde kullanılan belirteçlerin düzeyi, normal populasyonun ortanca değerlerinin katları olarak ifade edilmektedir (MoM, multiples of median). Her gebelik haftası için normal gebelerden ortalama alınarak elde edilen serum düzeyi 1 MoM olarak kabul edilmektedir (28). Maternal serumda AFP, hcg ve u-e3 ölçümüne dayanan üçlü tarama testi, gebeliğin 16-18. haftalarında uygulanmaktadır. 1- AFP: AFP, %4 ü karbonhidrat olan ve 590 aminoasitten oluşan bir glikoproteindir. AFP geni 4. kromozomun uzun kolundadır. İntrauterin hayatta asıl yapım yeri karaciğerdir. 12. haftaya kadar yolk sakta da yapılır. Bunun dışında gastrointestinal sistem, böbrek ve plasentadan da salgılandığı ileri sürülmektedir. AFP nin fonksiyonu tam olarak bilinmemekle birlikte, fetus kanında steroid hormon taşıyıcısı olarak görev yaptığı düşünülmektedir (28). Fetal serum AFP düzeyi birinci trimester sonunda en yüksek seviyeye ulaşır ve sonraki haftalarda düşmeye başlar. AFP amniyotik sıvıya fetal idrar ile geçer. Maternal serum AFP 12

düzeyi 32. haftaya kadar yavaş yavaş yükselir, sonradan düşer. Fetal serum AFP, yaklaşık olarak amniyotik sıvı AFP nin 150-200, maternal serum AFP nin ise 50000-100000 katıdır (28). Maternal serum AFP, bir tarama testidir. 16-18. gebelik haftalarında, normal gebelikler ile nöral tüp defektli fetusu olan gebelikler arasındaki fark en fazladır. Nöral tüp defekti taramasında tek başına kabul gören başlıca maternal serum AFP kesişim değeri 2,5 MoM ve üstüdür (28). DS de ise yeterli miktarda AFP karaciğer tarafından sentezlenemediği için maternal serum AFP, amniyotik sıvı AFP ve fetal serum AFP düzeyleri düşüktür (29). 2- Human Koryonik Gonadotropin: Hemen hemen tüm insan dokularında yapılan ve karbonhidrata bağlanan bir peptiddir. Bu peptid yalnız plasentada glikozillenerek yarılanma ömrü uzatılır. Karbonhidrat komponenti ve özellikle zincirin sonunda bulunan siyalik asit, bu molekülü yıkımdan korur. Biyolojik aktivitesi luteinizan hormon (LH) ile çok benzer olup, her ikisi de plazma membranındaki LH/hCG reseptörlerine bağlanarak etkilerini gösterirler. Plazma yarı ömrü 24 saat olup, yarılanma ömrü 2 saat olan LH ya göre çok uzundur. Doksaniki aminoasitten oluşan alfa ve 145 aminoasitten oluşan beta olmak üzere, birbirine bisülfid bağları ile bağlanmış iki subüniti vardır. Alfa subünit geninin lokalizasyonu 6p21 üzerindedir ve TSH, FSH ve LH alfa subüniti ile aynıdır (30). Beta subünitleri aminoasit dizilimleri ile açık bir şekilde birbirinden ayrılır ve lokalizasyonu 19q13.3 geni üzerindedir (31). Alfa ve beta zincir yapımları ayrı ayrı meydana gelir. Beta zincirini kodlayan 19. kromozom üzerinde 8 gen mevcuttur; 7 tanesi beta-hcg yi, biri beta-lh ı kodlar, fakat ß-hCG genlerinden sadece üçü belirlenebilmiştir. hcg nin alfa ve beta subüniteleri, mikrozomal endopeptidlerin parçalandığı büyük moleküllü prekürsörlerden sentezlenir. İntakt hcg bir kez oluştuktan sonra, hızlı bir şekilde hücreden salınır, fakat bu aşamadaki mekanizmaların nasıl düzenlendiği henüz bilinmemektedir (32). Bu molekülün yapımının tamamlanmasını sınırlandıran olayın, beta subünit sentez oranı olduğu düşünülmektedir (32). Normal plasentadaki trofoblastlar, mol hidatiform ve koryokarsinomdaki dokular intakt hcg için serbest alfa ve beta subünitleri sentezlemektedirler, fakat plasenta ve plazmada aşırı miktarda alfa subüniti mevcut olmasına karşın, plazmada sadece az miktarda serbest beta subüniti bulunur. Plasentanın sinsityotrofoblastlarından sentezlenen hcg sitotrofoblastlardan salınır. İnvaziv trofoblastik maligniteler gibi çok çeşitli malign tümörler de, anlamlı derecede yüksek 13

düzeyde hcg üretebilirler. Erkeklerde ve gebe olmayan kadınlarda öncelikle ön hipofiz bezi olmak üzere, diğer dokulardan çok az miktarda hcg salgılanır. Bununla birlikte kan veya idrarda hcg tespit edilmesi hemen her zaman gebeliğin göstergesidir (33). Birinci trimesterde sinsityotrofoblastlardaki hcg nin alfa ve beta subünitlerinin m-rna miktarı termdeki miktarına göre fazladır. Bu durum belki de, anormal fetusları belirlemede plazmadaki hcg miktarı ölçümünün tarama metodu olarak kullanılabileceğini düşündüren önemli bir noktadır (34). Sitotrofoblastlarda veya intermediate trofoblastlarda hcg nin alfa ve beta subünitelerinin m-rna larının bulunması, trofoblastlarda tam farklılaşma olmadan hcg nin salındığını akla getirir. Sitotrofoblastlar plasentadan birinci trimesterin sonunda kaybolur, fakat sitotrofoblastların tekrar ortaya çıktığı gestasyonel diabet gibi bazı yüksek riskli gebeliklerde, plazmada hcg miktarının arttığı düşünülmektedir (35). Anne kanında ve idrarda hcg nin çeşitli formları vardır. Bazı formları enzimatik yollar ile bazı formları ise hcg molekülünün hücrede yapım aşamasında oluşur. Korpus luteumun devamını sağlamak için ovulasyonun sekizinci gününde hcg LH ın yerini alır ve yedinci haftaya kadar bu görevi devam eder ve bu şekilde progesteron üretiminin devamlılığı sağlanır. Anne kanında beklenen adet gününde 100 IU/lt iken, maksimum düzeylere (yaklaşık 100000 IU/lt ye) 8-10. gebelik haftasında ulaşır, halbuki 18-20. haftada düzeyi 10000-20000 IU/lt ye düşer (28). 3- Estriol: Kolesterol, fetal adrenal kortekste dehidroepiandrostenedion sülfat (DHEASO4) a çevrilir, bu da fetal karaciğerde 16-alfa OH-DHEA-SO4'a ve sonuçta plasentanın sülfataz enzimi ile estriole dönüşür. Maternal serum u-e3'ün, gebeliğin 8. haftasında çok düşük düzeylerde olduğu, 10. gebelik haftasından sonra artmaya başlayarak 32. gebelik haftasına kadar lineer bir artış gösterdiği, gebeliğin son 8 haftasında da artışın iki kat daha fazla olduğu gösterilmiştir (28). Estriol' ün %90'ı bağlı, %10'u ise serbest yapıdadır. u-e3, böbrek ve kan yoluyla vücuttan uzaklaştırılır. Önceleri fetusun iyilik halini belirlemek için 24 saatlik anne idrarı standart metot olarak kullanılmaktayken, bugün ise immünolojik metotlar bu yöntemin yerini almışlardır. Uteroplasental kan akımının azalması sonucu oluşan fetal hipoksemi, fetal ACTH da artışa neden olarak, adrenal androjen salınımını uyarır. Androjen öncüllerinin artması sonucu maternal estrojen de artar. Bu hormonun annede yapım hızı ile böbrekten atılım miktarı, idrardaki miktarını belirler. Fakat estrojen yapım ve yıkımındaki herhangi bir basamağı etkileyen ilaç ve hastalıklarda hormon düzeyi değişmektedir (36). Maternal estriol düzeyini etkileyen ilaçların bazıları kortikosteroid ve antibiyotiklerdir. Kortikosteroidler plasentadan 14

çok az geçtiklerinden, fetal adrenal korteksteki estriol öncüllerinin oluşumunu baskılamaları için ancak yüksek dozlarda kullanılması gerekmektedir. Maternal gastrointestinal sistem florasını etkileyen antibiyotikler, enterohepatik sirkülasyonu etkileyerek maternal total estriol düzeylerini azaltır. Total kan estriolu azalmakla birlikte, serbest estriol etkilenmez. DS'li gebeliklerde u-e3 ün, maternal serum düzeylerinin normal gebeliklerden daha düşük olduğu ve bunun da DS'li fetusların, karaciğer ve/veya adrenal immatüritesinden kaynaklandığı gösterilmiştir (36). Plasentanın, feto-maternal geçişte rolü olduğu kadar, gebeliğe özgü hormonların salgılanmasında da görev aldığı bilinmektedir. DS'de plasentanın gelişimi çok iyi anlaşılamamıştır. Ancak yapılan çalışmalar DS'li fetusların plasentasında sitotrofoblast formasyonunda bozulma ve gecikmeyi göstermişlerdir (37). Bu nedenle plasentadaki bu anormallikler gebeliğe özgü hormonların sentez ve salgılanmalarında değişiklik ile kendini gösterir (37). İkili Tarama Testi Prenatal genetik tanının kesin konabilmesi için, invaziv girişim gereklidir. Erken amniosentez, koryonik villus örneklemesi (chorionic villus sampling,cvs) gibi ilk trimesterde yapılan invaziv girişimlerin yaygınlaşması ve daha duyarlı tarama testi gereksinimi sonucunda ilk trimester tarama testlerine yönelim artmıştır. Anne yaşı, NT, PAPP-A ve serbest β-hcg arasında direkt bir ilişkinin olmaması, bu parametrelerin bir arada kullanılmasına olanak tanımıştır. Özellikle günümüzde serum biyokimyasının, aynı gün içerisinde, güvenilir ve tekrarlanabilir bir şekilde belirlenebilmesi ve yine ultrasonun aynı gün içinde yapılması ile çok hızlı bir şekilde kişinin kromozom anomalili bir fetus taşıma riski belirlenebilmektedir. İlk trimesterde maternal kanda PAPP-A ve serbest β-hcg düzeyleri araştırılır. 1- PAPP-A: Gebelikte trofoblast hücrelerinden salınan büyük molekül ağırlıklı bir glikoproteindir. Biyofonksiyonu tam olarak bilinmemektedir. Gebelik ilerledikçe anne serum PAPP-A seviyesi artar. İlk defa 1992 de Wald ve ark.(38) tarafından birinci trimesterde PAPP-A nın DS li gebeliklerde normalden düşük olduğu ileri sürülmüştür. Yine aynı yıl içinde Cuckle ve ark. (39) tarafından normal populasyon değerleri hesaplandığında 1 MoM olarak alındığında, DS li gebeliklerde 0.35-0.40 MoM olduğu doğrulanmıştır. Trizomi 21 li ve normal gebelikler arasındaki bu fark, ilerleyen gebelik haftası ile birlikte azalmaktadır (39). 15

İlk trimesterde, DS yi de içeren kromozom anomali taramasında PAPP-A düşüklüğü saptanması sebebiyle, testin duyarlılığını artırmak amacıyla Grudzinskas ve ark. (40) 1997 de PAPP-A yı serbest β-hcg ve NT ile kombine kullanmışlar, %5 yanlış pozitiflik oranı (YPO) ile birlikte %85 saptama oranı (SO) bulmuşlardır. İlginç olarak, maternal serum PAPP-A seviyesinin düşük olması genelde ciddi kromozom anomalileri ile ters orantılıdır. Orta derecede sex kromozom anomalilerinde, ortalama 0.72 MoM, DS de 0.40 MoM (41), trizomi 13 ve 18 gibi ağır trizomilerde ise sırasıyla 0.25 ve 0.17 MoM olarak tespit edilmiştir (42,43). PAPP-A ile ilgili yapılan ölçümlerde göz önünde bulundurulması gereken bir nokta, ölçülen PAPP-A seviyesinin sigara içimi ve fetal cinsiyet ile etkilenmiş olmasıdır. Sigara içenlerde, PAPP-A seviyesinde %15 lik bir azalma olması nedeniyle, yaş, PAPP-A ve serbest β-hcg den oluşan tarama testinde, DS tespit oranında % 5 lik bir azalma yapılan bir çalışmada bildirilmiştir (44). Ayrıca dişi fetuslarda PAPP-A ve serbest β-hcg seviyeleri hem normal hem de trizomili fetuslarda, erkek fetuslara göre artmış olarak bulunmuştur. Yalnız NT nin erkek fetuslarda dişi fetuslara göre daha düşük olduğu da bildirilmiştir (45). Diğer taraftan 10-14. gebelik haftalarında fetal cinsiyetin tayini %70-90 oranında doğru olarak yapılabildiğinden, bu şartlar altında fetal cinsiyete göre serum biyokimya sonuçlarında düzeltme yapmaya gerek olmadığı veya böyle bir düzeltmenin cinsiyet tayinindeki hata payı da göz önüne alındığında, çok büyük bir anlam taşımayacağı ve hesaplanan risk değerlerinde yanlış sonuçlara neden olabileceği öne sürülmektedir. 2- Serbest β-hcg: Gebelik yaşının ilerlemesi ile serbest ß-hCG düzeyi maternal serumda artar. Yıkım yeri böbrekler olup, son yıkım ürünü beta cor hcg dir. HCG yerine serbest beta subüniti ölçümü daha uygun ve ucuzdur. Anne serum serbest β-hcg seviyesi 10. gebelik haftasından sonra azalmaya başlar. DS den etkilenmiş gebeliklerde hcg düzeyi artar. Gebelik haftası ilerledikçe bu artış da devam eder (46). FETAL DOLAŞIM VE DUKTUS VENOZUS Fetal kan dolaşımı erişkinden oldukça farklıdır. Fetal dolaşımın anlaşılması için fetuse özgü anatomik farklılıkların anlaşılması gerekir. Fetal gelişim ve olgunlaşma için gerekli olan besin maddeleri ve oksijen plasentadan fetusa tek bir umbilikal ven (UV) den iletilir ve bu nedenle mide-bağırsak boşluğundan 16

emilmesi gerekli değildir. Ek olarak, fetal kalp odacıkları, seri değil, paralel çalışır, bu da kalbe ve beyne vücudun diğer kısımlarından daha fazla oksijenlenmiş kan gönderilmesini sağlar. İntrauterin hayatta akciğerlerin görevini plasenta üstlenmiştir ve gaz alışverişi burada olur. Plasentadan UV aracılığıyla fetusa gelen kan %80 oranında oksijenle doymuştur. Bu nedenle fetal kanın oksijenlenmek için akciğerden geçmesine gerek yoktur ve sağ ventrikülden atılan kanın büyük kısmı akciğerlere uğramaz (47). Oksijenlenmiş kan fetusa UV tarafından taşınır ki bu karın boşluğunun içine umbilikal halkadan girer ve abdominal duvarın ön yüzü boyunca yükselerek karaciğere ulaşır. Fetal dolaşımda saf arteryel kan taşıyan tek damar UV dir. Diğer bütün damarlar karışık veya saf venöz kan taşırlar. Vena cava inferior (VCİ), hepatik ven, DV fetal kalbe venöz dönüş akımında önemli bir rol oynar. Plasental dolaşımdan iyi oksijenize kan DV dan akar. Plasentadan gelen oksijenlenmiş kanı taşıyan UV karaciğerin sol lobuna dal verdikten sonra DV olarak yoluna devam eder. DV, UV nin ana dalıdır ve direkt olarak VCİ ye girmek için karaciğerin içinden geçer. Portal venle birleşen bir sağ dal verir. Böylece karaciğer sağ lobunu da besler. Sol hepatik ven, VCİ de iyi oksijenlenmiş DV kanı ile birleşir ve foramen ovaleye yönelir. Sonuçta oksijen açısından en zengin olan kan sol ventriküle ulaşmış olur. Bu kanla karotid dolaşımı oluşur ve vücudun üst kısımları ile beyin beslenir. Foramen ovaleden geçen kan akımı kardiyak outputun yaklaşık 1/3 üdür. DV den karaciğerin sağ kısmına giden kan portal venle birleştiği için sağ hepatik ven kanı, sola göre daha az oksijenizedir. Sağ hepatik ven kanı VCİ ile birleşir. Böylece oksijen kapsamı daha da düşer. Sonuçta oluşan kan akımı sağ ventriküle ve triküspit kapağa yönelir (Şekil 2) (48,49). DV, fetal kanın UV den ayrıldıktan sonra geçtiği 3 fizyolojik şanttan birincisi olup intrauterin hayatta 2 cm uzunluğunda, 2 mm kalınlığında ince bir vendir ve doğumdan sonra kapanır. DV çapı, UV çapının ortalama üçte biri kadardır. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, umbilikal kanın %60 ının DV yoluyla karaciğeri geçerek direk olarak torasik VCİ ye döküldüğünü gösterir. Foramen ovale yi geçerek sol kalbe ve en sonunda aortaya ulaşır. DV deki kan akımı ile beyin gibi vital organlar iyi oksijenlenmiş kan ile desteklenir. Aynı düzen insan fetusunda da bulunabilir (50). Doğumu takiben 34 gün içinde UV ve DV oblitere olarak ligamentum teres ve ligamentum venosumu, umbilikal arterler ise karın ön duvarındaki umbilikal ligamentleri oluştururlar. Duktus arteriozusun anatomik olarak kapanması 2-3 haftayı, foramen ovalenin anatomik olarak kapanması ise 5-6 ayı bulur (50). 17

Şekil 2: Fetal dolaşım (49). DOPPLER SONOGRAFİ Son yıllarda teknolojik ilerleme sayesinde USG ile görüntüleme kalitesi artmıştır. Artık günümüzde renkli görüntüleme (color flow imaging) yaygınlaşmış, Doppler gibi yeni görüntüleme yöntemleri oluşturulmuştur. Bu yeni yöntemler yardımıyla maternal-fetal dolaşımdaki en küçük değişiklikler ve en ince ayrıntılar ölçülebilir duruma gelmiştir. Sonuçların yanlış değerlendirilmemesi için Doppler sinyallerini etkileyen faktörlerin iyi bilinmesi gerekmektedir. Doppler USG nin etkin bir şekilde kullanılabilmesi için şu komponentlerin iyi anlaşılması gerekmektedir: Doppler USG nin kapasitesi ve sınırları, akım hızı dalga şekillerini etkileyen parametreler, arter ve venlerdeki kan akımıdır (51). Kan akımının USG ile gösterilmesi, kan akım hareketinin ölçülmesi ile elde edilir. Kan akımını yakalayabilmek için transduserden bir seri ses dalgası gönderilir. Sinyalin alıcıya dönüşü ile hareketli olan dokulardan gelen ekolar birbirinden farklı, sabit dokulardan ise hep aynı eko alınır (Şekil 2). 18

Şekil 3: Doppler etkisi (52) Doppler sinyalinin büyüklüğü şunlara bağlıdır: (51) 1. Kan akım hızı; hız artınca Doppler frekansı da artmaktadır. 2. Ultrason frekansı; yüksek ultrason frekansları, Doppler frekanslarını da arttırır. Düşük ultrason frekansları B modda olduğu gibi, daha iyi penetrasyon gücüne sahiptir. Akıma karşı duyarlı ya da daha iyi penetrasyon sağlanacak şekilde bir frekans seçilmelidir. 3. İnsonasyon açısı; gönderilen Doppler sinyali kan akımına paralelleştikçe Doppler frekansı da artar. Kan akım yönü ile Doppler demeti arasındaki açı azalmaktadır. Doppler kullanımındaki en önemli nokta budur (51). Kan akım ve hız dalga formlarının belirlenmesindeki var olan bu zorluklardan dolayı genellikle periferik damar ağında, düşük ve yüksek rezistanslı paternleri ayırmak amacıyla, akım hızı dalga formları Doppler indeksleri şeklinde yorumlanmıştır. Yaygın kullanımdaki üç indeks arasında, sistolik/diyastolik oran (S/D oranı), pulsatilite indeksi (PI) ve rezistans indeksi (RI) yer alır (52). 19

Şekil 4: Doppler indeksleri (52). Doppler USG nin özellikle yüksek riskli gebeliklerin takibinde yaygın olarak kullanımı, ilk olarak 1977 de Fitzgerald ın feto-maternal dolaşımı Doppler USG ile değerlendirmesinin ardından olmuştur (53). Bu alandaki klinik yaklaşım esas olarak fetal arteryel damar incelenmesini ön plana çıkarmıştır. Bununla birlikte son yıllarda Doppler sonografik incelemeler, fetusun kalp-damar dolaşımındaki ve venöz damar sistemindeki fizyolojik ve patofizyolojik değişimlerine odaklanmıştır. Fetal venöz sistemin ayrıntılı incelenmesi temel olarak ultrason cihazlarının teknik gelişimi ve özellikle de renkli Doppler USG nin geliştirilmesi sonucunda olmuştur. Son zamanlarda özellikle DV nin Doppler USG ile incelenmesi mevcut bilimsel araştırmaların ilgi noktası haline gelmiştir. Duktus venozus da Doppler İncelemeleri DV, fetal kan dolaşım sistemindeki üç spesifik şanttan ilkini oluşturmaktadır. Oksijenden zengin kanın dolaşımında DV önemli bir role sahiptir. Torakal VCİ da iki farklı akım yönü (streamlining effect) hayvan deneyleri ile gösterilmiştir (54). Koyun fetusları ile yapılan incelemelerde, umblikal venden gelen oksijenize kanın %50 sinin DV den geçtiği saptanmıştır. Bu damardaki daralma sebebiyle, kan akımı belirgin derecede hızlanır ve vena kava inferior sol yanına yönelerek foramen ovale aracılığı ile sol atrium ve oradan sol ventriküle doğru atılmaktadır. Bu yol ile beyin ve kalbe giden kan akımı en uygun şekilde sağlanmaktadır. Kiserud ve ark. (55) tarafından benzer bulgular renkli Doppler USG aracılığı ile insan fetusunda da gösterilebilmiştir DV kan akım profilinin bulunması renkli Doppler USG ile mümkündür. DV tüm prekardiyal venler içinde, fetal myokard hemodinamisi ve fonksiyonu hakkında en güvenilir ve tekrarlanması kolay Doppler akım spektrumlarını vermektedir. Diğer venler ile karşılaştırıldığında DV nin en önemli özelliği tanı koydurucu potansiyele sahip olan tek ven 20

olmasıdır. Diğer venler kapiller sistem ile bağlantıda iken, DV tek geniş ven olan UV ile bağlantılıdır. DV normal Doppler akım eğrisi, kalp siklusu sırasında devamlı trifazik bir ileri akım göstermektedir. Akım hızları, venöz sistemdeki en hızlı akım olarak bilinir ve streamlining effect ten sorumlu tutulmaktadır. DV deki akım hızları, gebelik haftası, fetal kalp atım hızı, fetal solunum ve vücut hareketlerine bağımlıdır. Solunum hareketinin yoğunluğuna bağlı olarak inspirasyon sırasında, akım hızı normalin 2-3 katına çıkabilir. DV deki kan akımı, ventriküler sistol (S dalgası) ve diyastolde (D dalgası) yüksek hız, atriyal kontraksiyon (A dalgası) sırasında ileri akım varlığı ile tanımlanır. Kardiyak anomali varlığına bağımlı olmaksızın, kalp yetersizliğinde DV de A dalgası derinleşir veya ters akım görülür (56). Gebeliğin 11-14. haftalarında, NT de artış saptanan fetuslarda DV kan akımını inceleyen bir çalışmada, kromozom anomalisi saptanan 63 fetusun 57 sinde (%90,5), normal kromozomlu 423 fetusun sadece 13 ünde (%3,1) atriyal kontraksiyon sırasında A dalgasında akım kaybı ya da ters akım olduğu bildirilmiştir (57). Bu bulgular, 11-14. gebelik haftalarında kromozomal anomalili fetusların çoğunluğunda kalp yetersizliği belirtileri olduğunu gösterir. Yine aynı çalışmada kardiyak anomali saptanmayan, ancak armış NT ve DV Doppler akımında anormallik saptanan trizomi 21 li 13 haftalık bir fetusda, 15. gebelik haftasında mevcut anormal A akım paterninin ve artmış NT nin gebeliğin geç dönemlerinde düzeldiği gözlemlenmiştir (57). Şekil 5 de DV Doppler kan akımının 12 haftalık normal bir fetusda trifazik dalga formu görülmektedir. Kan akımında ilk tepe noktası ventriküler sistol sırasında (S), ikincisi ventriküler diyastol sırasında (D) oluşur. A fazı ventriküler diyastol sonu atriyal kontraksiyonu gösterir (58). 21

Şekil 5: Duktus venozus kan akımının 12 haftalık normal bir fetusda trifazik dalga formu (58). Down sendromunda Duktus venozus kan akımı DS de karakteristik dalga paterni iki tepeli akım şeklinde görülür, fakat bazen de A dalgasında kaybolma veya ters akım görülebilir. Normal gebeliklerde gestasyonel yaşın artması ile yeni damar oluşumu (anjiyogenez) artar, koryonik villus ve plasental damarlanma da artar. Bunun sonucu olarak da plasental vasküler rezistans giderek azalır. Trizomik fetusdaki vasküler yapıların etkilenmesi ise vaskülarizasyonda gelişimsel bir gecikmeye bağlı olabilir. Atriyal kontraksiyon esnasında DV kan akımındaki azalma, end diyastolik basıncın ve arka yükün artmasına işaret edebilir. Çünkü DV kan akımındaki değişiklikler gebeliğin ileri dönemlerindeki yüksek venriküler arka yük ile benzerlik gösterir. Her ikisinde de ileri sürülen mekanizma aynıdır. DV kan akımı ilerlemiş fetal hipoksiden etkilenebilir. Fetal hipoksi sırasında myokardiyal iskemi yerleşmiştir. Hipokside fetal şant olan DV kan akım volümü %50 den %70 e kadar çıkar. Aynı zamanda ventriküllerin gevşeyememesi ventriküler dolumda dirence neden olur, bunun sonucu olarak da venriküler ön yük artar (59). Venöz sistemde kan akımına ters yönde olan pulsasyonlar olur. Kromozomal anomalilerde fetal hipoksi genelde beklenen bir durum olmasına karşın, DS nin fetal hipoksi derecesi net aydınlatılamamıştır (60). NT nin gelişmesine neden olan etkenlerden birisi de konjenital kalp hastalıklarıdır. Fakat DS erken dönemde gebeliğin sonlandırmasına gidildiği için, yayınlarda bu konu ile ilgili yeterli patolojik veriye rastlanmamaktadır. DS lilerin yarısında kardiyak defekt 22

görülebilir. Fakat anormal DV kan akımı DS lilerin yarısından daha fazlasında görülür. Bu nedenle bunun nedeni konjenital kalp defektleri hipotezine bağlanmamaktadır. Foramen ovale yoluyla sol atriuma kan akışı olmasına rağmen, kalbin sağ tarafını ilgilendiren konjenital kalp anomalilerinde anormal DV kan akımı vardır (55). Sonuç olarak gebeliğin erken dönemindeki DS li fetuslarda DV kan akımı anormal olabilir. Bu bulgunun tarama testi olarak nasıl kullanılabileceği konusunda net bir bilgi oluşmamıştır. DV kan akımı ile NT birbirinden bağımsız değişkenler olduğu için, her ikisi de fetal anomali taramasında kullanılabilir. Bu konuda daha ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır (61). İKİNCİ TRİMESTER ULTRASONU Kromozomal anomalilere genellikle yapısal anomaliler de eşlik edebilir ve USG ile görüntülenerek saptanabilir. DS de, brakisefali, hafif ventrikülomegali, nukal ödem, ASD, duodenal atrezi, ekojenik barsaklar, ekstremitelerde kısalık, klinodaktili gibi yapısal anomaliler 2. trimesterde USG ile daha iyi değerlendirilebilir hale gelir (62). Fetusda saptanan anomali sayısı arttıkça, kromozomal anomali riski de artmaktadır (63). Şekil 6: USG de saptanan kromozomal anomali sayısına göre değişen kromozomal anomali insidansı (63). 23

İNVAZİV DİAGNOSTİK TESTLER Tarama testleri sonunda yüksek riskli gruba giren, daha önce kromozomal anomalili gebelik hikayesi olan veya ailenin arzusu nedeniyle karyotipleme isteyen gebelere invaziv diagnostik testler uygulanır. Bu testler CVS, amniyosentez ve kordosentezdir. Koryonik Villus Örneklemesi İlk olarak, 1968 de Hahnemann ve Mohr (64) 12 hastada 6 mm çapında bir alet kullanarak, transservikal yolla trofoblast hücrelerine körlemesine biyopsi girişiminde bulunmuşlardır. Doku kültürü başarıyla alınmış olmasına rağmen, olguların yarısının sırayla düşük yaptığı gözlenmiştir. Bu alanda histeroskopinin kullanımı yine Hahnemann tarafından 1974 yılında gerçekleştirilmiş ve yine büyük oranda fetal kayıp ile sonuçlanmıştır (65). Teknolojinin gelişimi ve USG nin kullanımı ile 1984 den sonra ultrasonografi eşliğinde transabdominal CVS yapılmaya başlanması ile birlikte, günümüze kadar olan dönemde prenatal tanı amaçlı CVS çalışmalarında önemli bir yol kat edilmiştir. CVS, gebeliğin erken döneminde uygulanması (10-14. haftalarda), fetusa doğrudan müdahale olmaması, fetal zarlara hasar vermemesi ve özellikle DNA çalışmaları için önemli miktarda materyal elde edilmesi nedeni ile tercih edilmektedir. Ancak, klasik amniyosenteze oranla göreceli olarak daha zor olması, alınan hücrelerin tamamının fetal hücreler olmaması, materyalin mozaisizm sorunu nedeni ile sitogenetik inceleme için ideal olmaması bu yöntemin dezavantajlarıdır. Amniyosentez ile CVS yi relatif olarak güvenirliliğini karşılaştıran çalışmaların birinde (66), CVS sonrasında %7,6 oranında fetal kayıp ve amniyosentez sonrasında ise %7 oranında fetal kayıp bildirilmiştir (66). CVS de amniyosenteze göre % 0.6 oranında fazla fetal kayıp meydana gelmiş olmasına rağmen istatiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (66). 1991 yılında Firth ve ark. nın (67) gebeliğin 56-66. günlerinde 289 vakada yaptıkları CVS örneklemelerinde %1 gibi dikkate alınacak bir oranda ciddi ekstremite anomalilerine rastlanması, bu anomali sıklığı ile CVS arasında ciddi bir ilişki olduğununun düşünülmesine neden olmuştur. Ardından Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), CVS sonrası meydana gelen bu limb reduction defect (LRD) lerini kaydetmeye başlamıştır. ACOG (The American College of Obtetricians and Gynocologists) tarafından da desteklenen, DSÖ nün kaydettiği geniş serilik bir araştırma sonucunda, CVS in sekizinci gebelik haftasından sonra yapıldığı takdirde LRD ile ilişkisinin olmadığı görüşü bildirilmiştir (68). 24

CVS in fetal ekstremite defektlerine yol açtığını düşündüren muhtemel mekanizmalar arasında; fetal periferal dolaşımda perfüzyon bozukluğuna neden olan zedelenme, vazospazm veya uterin damarlarda oluşan kompresif etki sayılabilir. Tüm bu mekanizmalar travma ile ilgilidir. Bundan dolayı gerekmedikçe 10. haftadan önce CVS önerilmemektedir (68). Amniyosentez Amniyosentezin ilk kullanımı 1880 lerde polihidroamniyozlu gebelerde sıvı fazlalığını azaltmak amacıyla olmuştur (69). Fetal kromozom analizinde amniyosentezin kullanımı, hücre kültür ve karyotip tayini tekniklerinin laboratuar gelişimi ile başlamıştır. Amniyotik sıvıdan kültür elde edilmesi ilk olarak 1966 da Steele ve Breg (70) tarafından uygulanmıştır. Prenatal tanıda kullanılması ve ilk trizomi 21 kültürü Valenti ve ark. (71) tarafından 1968 yılında yapılmıştır. İlk pratikler transvajinal olarak uygulanmış, daha sonra yerini transabdominal uygulamaya bırakmıştır. 1960 lı yıllarda amniyosentez körleme yapılırken, 1970 li yıllardan sonra ultrasonografinin kullanıma girmesi ile amniyosentez girişimi görerek ve daha bilinçli yapılan bir döneme girmiştir. 1980 li yıllarda amniyosentez sonrası fetal kayıp oranı %2,4-5,2 iken, günümüzde bu oran %1 e inmiştir (72). Fetal kayıp, transplasental yapılan amniyosentezlerde, anne AFP seviyesinin yüksek olduğu durumlarda ve koyulaşmış amniyotik mayi varlığında daha sıktır. Amnyiosentezin major komplikasyonları; maternal ve fetal enfeksiyon, abortus veya erken doğum eylemidir. Ayrıca plasental travmaya, perforasyona ve feto-maternal kanamaya neden olabilir. Amniyosentez öncesi plasenta lokalizasyonun bilinmesi bu riski azaltır. 1- Erken amniyosentez: Gebeliğin 14-16. haftası arasında yapılmaktadır. CVS in dezavantajları saptandıkça ve ilk trimesterde tanı koyma isteği arttıkça, amniyosentez daha erken haftalarda yapılmaya başlanmıştır. CVS e göre erken amniyosentezde daha fazla fetal kayıp olmaktadır. Erken amniyosentez 1980 li yıllarda, %3-6 fetal kayıp oranı ile uygulanmıştır (73). Fakat erken amniyosentezin üstünlüğü maternal kontaminasyonların daha az olması ve mozaik yapılara daha az rastlanılmasıdır. 2- Geç amniosentez: Gebeliğin 24. haftasından sonra yapılan amniyosentezdir. Günümüzde daha çok koryoamniyonit tanısında kullanılmaktadır. Kordosentez Kordosentez materyali 1972 den itibaren 10 yıl boyunca fetoskop yolu ile elde edilmiştir. İlk kez Daffos ve ark. (74) tarafından 1983 yılında, yüksek rezolüsyonlu USG nin 25