AÇIK OTURUM Yrd. Doç. Dr. Nuray Gedik Bilgisayar Dersi 04.12.2012
İçindekiler TARTIŞMA... 2 TARTIŞMA TÜRLERİ... 3 AÇIK OTURUM... 3 Açık Oturum Örneği... 4 1
TARTIŞMA Bir grubu (veya çoğunluğu) ilgilendiren, daha önceden belirlenen bir konu hakkında farklı düşünceleri olan kişilerin konuyla ilgili görüşlerini açıklamak konuyu (veya sorunu) çözmek, muhatabın zayıf yönlerini aramak amacıyla bir araya gelerek yaptıkları karşılıklı konuşmaya tartışma denir. Tartışma konusu; üzerinde konuşmaya ve araştırma yapmaya değer nitelikte olmalı, kanıtlanmış konular üzerinde ısrar edilmemeli, normal bir ses tonuyla konuşulmalı, saygılı olunmalı, dedikodu etmekten, bağırıp çağırmaktan, konu dışına çıkmaktan ve konuşanın sözünü kesmekten kaçınılmalıdır. Tartışmadan beklenen; gerçeği aramak, gerçeğin aydınlattığı hareket yolunu seçmektir. Söz cambazlıklarının, körü körüne direnmelerin, içten pazarlıklı propagandaların, duygusal çıkmazların gerçekleri kararttığı bir yerde tartışmadan beklenen faydalar derlenemez. Panel TartışmaTürleri Sempozyum Münazara Açık Oturum 2
TARTIŞMA TÜRLERİ AÇIK OTURUM Geniş halk kitlelerini ilgilendiren bir konunun, bir başkan yönetiminde dinleyiciler önünde konuyla ilgili farklı düşüncelere sahip uzmanları tarafından tartışıldığı konuşmalara açık oturum denir. Açık oturum, büyük bir salonda dinleyiciler önünde yapılabileceği gibi stüdyoya davet edilen dinleyiciler önünde veya dinleyici grubu olmadan da radyoda ya da televizyonda yapılabilir. Konuşmacı sayısının 3 veya 5 kişi olarak tespit edildiği açık oturumlarda başkan önce konuyu açıklar, sonra konuşmacıları tanıtır ve kendi belirlediği sıraya göre söz verir. Konuşmacılar sırayla 2-3 tur konuşurlar. Başkanın konu hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Başkan, sırasıyla ve dönüşümlü olarak konuşmacılara sorular yöneltir, gerektiğinde kısa bir değerlendirme yapar. Tartışma boyunca tarafsız olmak, konuşmacılara verilen süreyi dengeli bir şekilde ayarlamak, tartışma kurallarının dışına çıkılmasını engellemek önemlidir. 3
Açık Oturum Örneği KONU :ZİYA GÖKALP VE TÜRK DÜŞÜNCESİ YÖNETEN :ALİ GEVGİLİ KATILANLAR :PROF. DR. MEHMET KAPLAN,PROF. DR. TARIK ZAFER TUN AYA PROF. DR. ŞERİF MARDİN ALİ SEVGİLİ - Türk düşüncesinin gelişimindeki en önemli dönüm noktalarından birisi, Ziya Gökalp tır. Büyük sosyolog ve düşünür Gökalp, ölümünün ellinci yılı dolayısıyla, 1974 ekiminde Türkiye'de yeniden saygıyla anılıyor. Bugün yapacağımız açık oturumun konusunu, Gökalp 'ın yeri ve düşüncelerinin kaynakları gibi meseleler oluşturacak. Sayın Prof. Kaplan, Türk toplumunun hangi meselelerle karşı karşıya bulunduğu bir dönemde tarih sahnesine çıkmıştır, Gökalp? Ziya Gökalp in düşünceleri, davranışları, tezleriyle Türk kültür ve düşünce dünyasına getirdiği yenilikler, temel kavramlar nelerdir? PROF. KAPLAN: Ziya Gökalp ''büyük mefkûrelerin, toplumların büyük buhranlar geçirdiği yıllarda doğduğunu1' söyler. Gökalp ı de aynı gerçeğin ışığında değerlendirmek mümkün. Gerçekten de, yaşadığı dönemde, hem Ziya Gökalp kişisel hayatında kendisini intihara götürecek kadar büyük bir buhran geçirmiştir, hem de o dönem yani 1874-1924 arası Türk toplumu için büyük bir buhran zamanı olmuştur. Gökalp ın kendi açıklamalarına göre, kişisel hayatındaki buhran da Türk toplumunun geçirmiş bulunduğu buhranla zaten çok yakından ilgiliydi. 4
Söylendiğine göre, gençlik yıllarında yaşadığı bu buhran, Batı'dan gelen materyalist tabiat görüşü'yle içinde bulunduğu dinsel dünya arasındaki çatışmadan doğmuştur. Gökalp, çatışan iki ayrı dünya görüşü arasında kalmış ve hayatına giderek bir anlam veremeyerek intihara kalkışmıştı. Mutlu bir tesadüf neticesi intihardan kurtulmuştur. Gökalp... Bu, onun iki uç olan materyalizmin ile eski şark mistisizmi arasında son derece enteresan bir görüş bulmasıyla sonuçlanan bir kişilik bunalımdır. Gökalp'in yaşamış olduğu kişilik buhranı, Tanzimat'tan sonra bizzat Türk toplumunun yaşadığı büyük buhranın uzantısıdır. O devir, daha ziyade maddeye, makineye, tabiata önem veren Batı medeniyeti bin yıldan beri Türk kültürüne şekil veren din ve mistik düşünce arasındaki çatışmanın zirvelere ulaştığı dönemdi. 1874 ile cumhuriyet arasında, imparatorluktan millî devlet'e geçiş diye adlandırdığımız son derece mühim bir sosyal değişmenin içinde bulunuyordu. Türkiye... Ziya Gökalp bir tek değil, çeşitli plânlarda Türk toplumunun yaşamış olduğu değişim buhranlarına cevaplar aramış ve karşılıklar vermiştir. MİLLÎ DEVLETE YÖNELEN DÜŞÜNÜR açıklanabilir: Gökalp'in buldukları ve Türk toplumuna getirdikleri, topluca, şöyle Osmanlı devletinin dağılmakta olduğu o yıllarda Gökalp'in büyük rolü, millî devlet'in ana fikirlerini bulmuş ve belki de en iyi biçimde ifade etmiş olmasıdır. İmparatorluğun içinden tarihi akışı sonucu millî bir devlet doğmuştur. Cumhuriyet ile kemaline erişmiştir, milli devlet... İşte cumhuriyetten önce de, cumhuriyetten sonra da bu yönde gelişen fikirlerin büyük kısmını Ziya Gökalp buldu ve çevresindeki insanlara aktardı. Bu fikirler, tarihî şartlara uygun oldukları için gerçekten de çok etkili oldular. Arap, Fars, Bizans, Türk gibi çeşitli unsurlardan ibaret karışık Osmanlı yüksek kültürü'nün yerine Ziya Gökalp'ın getirmiş olduğu en önemli şey, millî kültür kavramıdır. Gökalp, yolunu aydınlattığı millî devlet'i, milliyetçilik fikri üzerine dayandırır. Milliyetçiliği ise millî kültür temeline oturtur ve millî dil fikrine dayandırır. Bir sistem bulan Gökalp zamanla bu sistem içinde çeşitli fikirleri işlemiştir. 5
ATATÜRK VE GÖKALP Gökalp, cumhuriyet devrinden önceki (1911-1923) nesle tesir etmekle beraber, gerçekten, cumhuriyet sonrasını da ana fikirleriyle son derece etkileyebilmiştir. Zaten pek çok bakımdan Atatürk'le paraleldir, fikirleri... Atatürk de millî devlet fikriyle hareket etmiştir. Ziya Gökalp, cumhuriyet'le beraber, meselâ, Türkçülüğün Esasları'nda, fikirlerinde tarihî şartlara göre ayarlamalar yapmıştır. Merhaleler vardır, düşüncelerinde... Millî devlet fikri, millî kültür fikri, sade dil fikri, her yönüyle halk kültürüne değer verme düşüncesi ve buna benzer fikirleri cumhuriyet sonrasında bütün Türk toplumuna mal olmuştur. Gökalp'ın düşünceleri cumhuriyetin yarım yüzyılı boyunca yaşar ve nesillerden nesillere intikal ederken fikirlerinin bazıları belki de tarihî şartlar müsait olmadığı için fazla yeşermemiş ya da dikkati çekmemiştir. Ama 70'lerin sosyal ve ekonomik şartları içinde Gökalp'in tekrar üstünde durulması gereken son derece enteresan fikirleri de var. GÖKALP İN DRAMI VE BATININ ŞÜPHESİ GEVGİLİLİ :- Ziya Gökalp'in en ilginç yanlarından birisi de kendi çağdaşlarının hem içinde, hem de dışında olabilme özelliğidir. Sayın Prof. Mardin, bir sosyolog olarak çağına dönüp, Gökalp'in sosyal ve bilimsel köklerine indiğimiz zaman nelerle karşılaşıyorsunuz? Özellikle XIX. Yüzyıl sonu ve XX.Yüzyıl başları Türkiye'sinin bir yeniliğini teşkil eden pozitivist düşünce, Gökalp ve çağdaşlarına hangi kaynaklardan geliyor? Gökalp'in pozitivizm'le dinsel dünya arasındaki bunalıma verdiği karşılık, Türkçülük tezleri ne gibi özellikler taşıyor? PROF. MARDİN-Ziya Gökalp'in fikirlerini anlamaya çalışırken, kendisini intihara kadar sürüklemiş olan şahsî buran, hiç kuşkusuz, temeldeki bazı gerçekleri aydınlatabilecek bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Ziya Gökalp'in bunalımı, kendi kuşağının da buhranıydı. Bir yanda Osmanlı toplumundaki İslâm dini terbiyesinin önerdiği esaslar, öte yandan da Osmanlı İmparatorluğu'nda o devirde her şeye rağmen yayılmaya da başlayan yeni fikir akımları ve bunları bağdaştırma sorunu vardı. Gökalp, bu dramı yaşadı. 6
Ziya Gökalp kendi devrindeki fikirlerden esinlenmiş ve etkilenmiştir. Bunlar o dönemin Batısında da beliren eğilimlerdir ve orda da pozitivizm ile din arasındaki köprüyü kurmaya çalışmaktadırlar. Özellikle XIX. Yüzyılın sonuna doğru Nietzsche'nin Batı uygarlığını yerici bir biçimde ele almasıyla birlikte, pozitivist görüşün eskiden beri vaat ettiği sonuçlara varamayacağı şüphesi belirmiştir. Batı'da... Gökalp'in esinlendiği düşünürlerin kafasında, bu etkileri açıkça görmek mümkündür. NEDEN TÜRKÇÜLÜK? Türkçülüğün şekillenmesini anlamak için yine aynı toplumsal grupta bir kısmı serhatlardan gelen bu taşra öğrencilerinin devlet'in parçalandığı kaygı ve korkusunu hatırlamak gerekir. Yine aynı kurumdaki karşılıklı öğrenci ilişkileri ve Türklükle ilgili yayınlar, bu sorunun da öğrenciler için bir entelektüel odak noktası halinde gelişmesini temin etmiştir. GEVGİLİLİ - Gökalp'in yaşadığı çağ, kişilik bunalımlarının yanı sıra, Türk toplumunda büyük politik ve ekonomik bunalımlarında sahneye çıktığı bir çağdı. Sayın Prof. Turtaya, Gökalp'in geçirdiği tarih kesitlerini bir siyasal bilimci olarak incelediniz zaman, hangi gelişme eğilimlerini görüyorsunuz? Gökalp, çağının politik meselelerine hangi karşılıkları vermiş, ne gibi katkılarda bulunmuştur? PROF. TUN AYA - "Ziya Gökalp Türkiye 'de büyük bir insan ve fikir adamı olmakla birlikte, aynı zamanda, büyük bir olay'dır da... Bu olayı, pek doğal olarak, kendi yaşadığı toplumun koşullarından da ayırmaya imkân yoktur. Onun için: * Gökalp'i önce Meşrutiyet toplumu içinde incelemek gerekir. * Daha sonra Gökalp'i, o toplumun alın yazısını elinde bulundurmuş ve altı aylık bir süre dışında sürekli iktidarda kalmış olan bir partinin, İttihat ve Terakki'nin içinde ele almak zorunludur. * Ondan sonra da Ziya Gökalp'in bu topluma, bu parti kanalıyla neler getirdiğini araştırmak gerekiyor. Osmanlı İmparatorluğu 1908yılında İşkodra' dan Basra'ya kadar uzanan, üç milyon kilometrekareyi aşan bir ülkeye sahipti ve ülke üzerinde yaklaşık olarak otuz milyon insan yaşıyordu. Bu nüfusun yüzde 80'i köylüydü. 1919 yılında yapılan bir 7
istatistiğe göre, imparatorlukta altmış bin köy vardı, bunların on bininde ise okul yoktu. Beyrut ve Şam bölgesinde beş yüz köye bir tek okul düşüyordu. Yine doğrudan doğruya nazırların yaptıkları açıklamalara göre, yüz kuruş vergi veren halka yirmi paralık sağlık hizmeti yapılmıyordu. Öyle ki, bir mebus, "insanlarımız vahşi hayvanlar gibi yaşıyorlar, onları ehlî hayvan durumuna çıkarsak, çok büyük bir iş başarmış oluruz" diyebiliyordu o sıralarda... Köylü toprağın sahibi değil; zaten nüfusun yüzde 40'ı ancak elli dönüme kadar arazi sahibidir. Ayrıca, Osmanlı Devleti dışa bağlıdır. Türkiye'de kapitülâsyonlar, imtiyazlı şirketler, yabancı sermayeler var ve bunlar olağanüstü baskıları deney bilmektedirler. Parlâmento üstünde bile dış çevreler öylesine baskılar yapıyorlar ki... Parlâmentonun adeta bağımsızlığını kaybettiğini gösteren bir delil, İspirtolu İçkiler Kanunu'dur. Bu kanun parlâmentodan çıkmış ve padişah tarafından tasdik edilmiş olmasına rağmen çıkarı olan devletlerin başvurmaları üzerine geri alınmıştır. Bütünüyle dışa bağlı ve dış borçlanmalarla yaşayan bir ekonomiydi, bu. İkinci Meşrutiyet dokuz kere borçlanmıştır. Umumi harp sonunda devletin bir milyarı aşkın borcu vardı. Yalnız 1916 yılında borç taksitlerinin toplamı yirmi milyonu tutuyordu. Bu kendisine, pek hakim olamayan bir toplumdu. Abdülhamit toplumunun devamıydı. TÜRK TARİHİNİN BİR AŞAMASI GEVGİLİLİ:- "Ziya Gökalp'in ölümünün ellinci yılında, Osmanlı'nın en son dönemlerini ve Ziya Gökalp'in o günün Türkiye'si içindeki yerini değerlendiren bu açık oturumda şu ana görüşler beliriyor: 1. XIX. Yüzyıl sonlarında Türkiye ekonomik ve politik anlamda artık büyük bir sarsıntı ve dış baskı süreci içindedir. Ekonomi kendi kendisini geliştirmekte güçsüz düşüyor; buna karşılık, kapitülâsyonlar, yabancı sermaye ve yabancı şirketler aracılığıyla güçlü Avrupa devletleri Türkiye üzerinde belirli bir tempoyla hegemonya kurmaya yöneliyordu. Osmanlı İmparatorluğu'nda yayılan milliyetçi akımlarla Balkan halkları arasında ayrılıkça eğilimler büyürken, Türklerin yalnızlığı artıyordu. 8
2. Türk aydın tabakalarının o dönemde toplumu kurtarıcı çözümler aradıkları görülür. Ziya Gökalp Anadolu'dan gelen bir aydın olarak, burada hem toplumda beliren yeni Batılı düşüncelerin, pozitivizmin etkilerini yaşamış, hem de geldiği kaynağın kendisine verdiği mistik, dinci yönlerden çelişkilerini duymuştur. Ziya Gökalp'i intihar deneyine kadar sürükleyen bu bunalım, o dönem aydınının yaşadığı Doğu - Batı çelişkisinin de bir simgesi sayılabilir. Gökalp, çelişkiyi birey'in yerine toplum'u koymakla birlikte, belirli bir mistisizmi de sürdürerek yeni bir denge içinde çözmek istemiştir. 3. Politik plâtformda ise, Gökalp millî devlet kavramının gelişmesine katkıda bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun yerini alacak bir Türk devleti'nin, Türkçülüğün, çok daha büyük bir perspektifte ise Turan devleti dediği bir Türk İmparatorluğu'nun ideolojik, politik, düşünsel temellerini ortaya koymak istemiştir, Gökalp. 4. Bir bilim adamı olduğu kadar, politik bir kişi de olan Gökalp, kendi çağdaşları arasında, onların üstüne çıkan ve topluma, kendine özgü yeni sentezler sunmaya çalışan kişiliğiyle hâlâ dikkati çekiyor ve tarihteki yerini alıyor. İstanbul 2005) (Milliyet, 27.10.1974)(Kompozisyon Sanatı, Sakin Öner, Yuva Yayınları, Konuyla İlgili Sorular 1. Bilim ve sanatla ilgili belli bir konuda yazar, bilim adamı, sanatçı veya bir düşünürün, özel toplantılarda dinleyicilerine karşı düşüncelerini, bilgilerini açıklamak, öğretmek amacıyla yaptığı konuşmalara - denir. Bilimsel bir düşünceyi, akademik bir konuyu, orijinal bir görüşü anlatmak, bir tezi savunmak bu türün en belirgin amacıdır. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) mülakat B) münazara C) konferans D) panel E) forum 9
2. - bir başkanın yönetiminde, küçük bir tartışmacı grubunun izleyiciler önünde belli bir konuya ilişkin görüş ve düşüncelerini belirttikleri grup tartışmasıdır. Bir başkan tarafından yönetilir ve konuşmacı sayısı beş altı arasında değişir. Sonunda başkan konuşmaları toparlayarak görüşleri özetler. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) Sempozyum B) Münazara C) Konferans D) Panel E) Sunum 3. "Tartışma ve tartışma başkanı" ile ilgili aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır? A) Tartışmada konuşan kişinin sözlerine müdahale edilmez, kişi saygıyla dinlenir. B) Başkan istediği konuşmacıya istediği kadar süre verebilir. C) Tartışmacılar söz almadan konuyla ilgili görüş bildiremez. D) Konuşmacılar lafı uzatmadan, kısa ve öz olarak görüşlerini aktarır. E) Başkan, konuşmaların sonunda görüşleri toparlayarak belli bir sonuca ulaşır. 4. Herhangi bir konu üzerinde zıt düşüncelerin karşılıklı olarak savunulmasına - denir. İki grup tarafından karşıt düşünceler tartışılır, burada önemli olan düşüncenin doğruluğu değil, savunmanın iyi yapılmasıdır. Çünkü doğruluğuna inanılmayan, taraftarı az olan bir düşünce bile, iyi savunulduğu zaman çok kişi tarafından takdir edilebilir. Bu parçada tanıtılan sözlü anlatım türü aşağıdakilerden hangisidir? A) Söylev B) Mülakat C) Sempozyum D) Münazara E) Konferans 5. Bir dinleyici topluluğu karşısında özellikle bilim, sanat ve fikir ağırlıklı konularda değişik konuşmacıların önceden hazırlanmış bir dizi konuşma yapmalarıdır. Her konuşma 5-20 dakika ile sınırlıdır. Ele alınan ortak konu çeşitli yönlerden incelenir, değişik görüşler ve yorumlar dile getirilir. Bu parçada özellikleri verilen sözlü anlatım türü aşağıdakilerden hangisidir? A) Tartışma B) Mülakat C) Sempozyum D) Forum E) Konferans 6. Dinleyenleri coşturmak ve belli bir amaca yöneltmek; onlara bir duyguyu, bir düşünceyi, bir isteği, bir ülküyü aşılamak; önemli açıklamalarda bulunmak için yapılan etkili, coşkulu konuşmalara denir. Bu tür konuşmalar; dinleyenlerin seviyelerine, hayal güçlerine, duygularına, ilgilerine göre hazırlanır. Dinleyenleri düşündürür, onlarda ilgi uyandırır, onları coşturur, onlara beklenen davranışı yaptırır. Bu parçada tanıtılan sözlü anlatım türü aşağıdakilerden hangisidir? A) Söylev B) Mülakat C) Sempozyum D) Forum E) Konferans 10
7. Herhangi bir sosyal konu ya da sorun üzerinde, uzman kişi ya da kişilerle yapılmış konuşmalardır. Toplumun tamamını ya da bir kısmını ilgilendiren her alanda "görüşme" yapılabilir. Bu konuşmalar, genellikle yazıya geçirilip gazete ve dergilerde yayımlanmaktadır. Bu parçada özellikleri verilen sözlü anlatım türü aşağıdakilerden hangisidir? A) Tartışma B) Mülakat C) Panel D) Forum E) Sunum 8. Sempozyumda konuşmalardan sonra konuşmacılar, birbirlerine konu ile ilgili sorular sorabilirler. Böylece sempozyumdan " -" geçilir. Bu tartışmalara sonradan seyirciler de katılırsa " -" geçilmiş olur. Bu parçada boş bırakılan yerlere sırasıyla aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) mülakata foruma B) sunuma münazaraya C) panele foruma D) konferansa panele E) foruma açık oturuma 9. Aşağıdakilerden hangisi bir münazara konusu olamaz? A) Başarıda çalışmak mı, şans mı önemlidir? B) Kalkınmada köyden mi, kentten mi başlamalı? C) İklim; insanın kişiliğini değiştirir mi, değiştirmez mi? D) Turizmin gelişmesinde para mı önemli, eğitim mi? E) Yeni sınav sisteminin olumlu yanları nelerdir? 10. Aşağıdakilerden hangisi iyi bir sunumda bulunması gereken özelliklerden birideğildir? A) Sunum yapacak kişi konuşma anında ses tonuna, jest ve mimiklerine, sahneyi veya kürsüyü rahat kullanmaya özen göstermelidir. B) Sunumda bilgisayar, cd, disket, projeksiyon cihazı, slayt makineleri, mikrofon gibi teknolojik araçlardan faydalanılmalıdır. C) Sunumun hazırlığında bol ve değişik kaynaktan yararlanılmalı, iyi bir ön hazırlık yapılmalıdır. D) Sunum yapan kişi oturumu yöneten başkanın uyarılarını dikkate almalı, süreyi doğru kullanmalıdır. E) Konuşmacı iyi hazırlanmış görsel malzemeyi, konuyla uyumlu bir şekilde kullanmalıdır. 11
11. I. Münazara II. Panel III. Konferans IV. Açık oturum V. Forum Numaralanmış anlatım türlerinden hangisinde tartışma yer almaz? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. 12. Toplumu yakından ilgilendiren güncel bir konunun değişik görüşlerdeki uzman kişiler tarafından seçkin bir izleyici önünde tartışılmasıdır. Burada değişik görüşlerin eşit oranda temsil edilmesi temel ilkedir, tartışmayı bir başkan yönetir. Başkan konuyu belirler, konuşmacıları tanıtır, sonra konuşmacılara sırasıyla söz verir. Başkan genellikle yapılan konuşmaları oturumun sonunda toparlayıp özetler. Bu parçada özellikleri verilen sözlü anlatım türü aşağıdakilerden hangisidir? A) Münazara B) Sempozyum C) Söylev D) Sunum E) Açık oturum 13. Panelden sonra seyircilerinde tartışmaya katıldığı bir toplu tartışma türüdür. Belli bir konuda ortaklığı bulunan bir grubun, ortak sorunlarının çözümlenmesinde görüş birliğine varmak üzere düzenlenen toplu tartışmaya - denir. Genellikle grup başkanı denilen bir kişi tarafından yönetilir, topluluğun her üyesinin konuşmada ve görüşlerini bildirmede eşit hakkı vardır. Tartışmanın sonunda, tartışma konusu olan sorunun çözümünde tutulacak ortak yolun belirlenmesi amaçlanır. Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir? A) mülakat B) sunum C) söylev D) konferans E) forum 14. I. Konuşmaya, konferansı düzenleyenlere ve dinleyicilere saygı bildiren ve iltifat edici sözlerle başlanmalıdır. II. Konunun çerçevesi çizilmeli ve ortaya konmalı, bundan sonra konuşmacı, amacına göre konusunu açmalıdır. III. Bayağı ve argo sözler kullanmaktan kaçınılmalı, canlı örneklerle dinleyicilerin dikkati uyanık tutulmaya çalışılmalıdır. IV. Konferansta bir konunun bütün yönlerinin ve ayrıntılarının verilmesi gerektiği unutulmamalı ve konuşma mümkün olduğunca uzatılmalıdır. V. Konferansın sonunda anlatılanlar kısaca özetlenmeli, sorulacak sorular da cevaplanmalıdır. Yukarıdaki numaralanmış özelliklerden hangisi konferansta konuşan bir kişinin 12
yapması gerekenlerden biri değildir? A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V. CEVAP ANAHTARI 1-C 2-D 3-B 4-D 5-E 6-A 7-B 8-C 9-E 10-D 11-C 12-E 13-E 14-D 13
KAYNAKLAR: http://www.liseedebiyat.com/index.php/ders-notlari/37-9-sinif-dl-veanlatim/756-ma.html http://www.hakkinda-bilgi-nedir.com/tartismanin-ozellikleri-tartisma-nasil-yapilirnedir+tartismanin-ozellikleri-tartisma-nasil-yapilir-hakkinda-bilgi http://www.edebiyatogretmeni.org/sozlu-anlatim-turleri-test-1/ 14