ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ



Benzer belgeler
GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM

Salgısını görev yerine bir salgı kanalıyla ulaştıran bezlerdir. Gözyaşı, tükrük, süt ve ter bezleri bu gruba girer.

ENDOKRİN BEZ EKZOKRİN BEZ. Tiroid bezi. Deri. Hormon salgısı. Endokrin hücreler Kanal. Kan akımı. Ter bezi. Ekzokrin hücreler

Sunum planı. Hipofiz Epifiz Tiroid Paratiroid ve Pankreas hormonları

TIBBI TERMİNOLOJİ ÖZET ÜNİTE

11. SINIF KONU ANLATIMI 29 ENDOKRİN SİSTEM 4 BÖBREK ÜSTÜ BEZLERİ (ADRENAL BEZLER)

KONU 5 ENDOKRİN SİSTEM

ENDOKRİN SİSTEM ANATOMİSİ DOÇ.DR.MİTAT KOZ

1. Üretildikleri yerden hedef doku ve organlara kan ile taşınırlar. 2. Her hormonun etkilediği hücre, doku ve organ farklıdır.

ENDOKRİN SİSTEM. Selin Hoca

Hipotalamus ve Hipofiz Hormon Denetim Süreçleri. Ders Öğretim Üyesi: Prof. Dr. T. Demiralp v1: 30 Nisan 2009

Endokrin farmakoloji 1 (hipofiz hormonları, tiroid hormonları, adrenal korteks hormonları) Prof. Dr. Öner Süzer

Egzersizde Hormonal Değişimler Ve Düzenleme PROF.DR.MİTAT KOZ

ENDOKRİN SİSTEM FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN

(İÇ SALGI BEZİ) ENDOKRİN SİSTEM

ENDOKRİN (HORMONAL) SİSTEM

ENDOKRİN SİSTEM HASTALIKLARI. Müge BULAKBAŞI Yüksek Hemşire

Adrenal Korteks Hormonları

E2 (ESTRADIPL) Normal Değerler: Erkek: <62 pg/ml Kadın:

Endokrin sistem fizyolojisi

ENDOKRİN SİSTEM #4 SELİN HOCA

4 Endokrin Sistem ÜNİTE. Amaçlar. İçindekiler. Öneriler. Bu üniteyi çalıştıktan sonra,

ÜNİTE 4:HAYVANLARDA KİMYASAL SİNYALLER

Hipotalamus hormonları. Leptin 1/30/2012 HİPOFİZ ÖN LOP HORMONLARI. Growth hormon : Büyüme hormonu Somatotropin

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

Doğum Sonrası (post-natal) Büyüme

11. SINIF KONU ANLATIMI 32 DUYU ORGANLARI 1 DOKUNMA DUYUSU

HORMONLARIN ETKİ MEKANİZMALARI

ENDOKRİN SİSTEME GENEL BAKIŞ. İngilizce Aslından Çeviren ve Yayına Hazırlayan : Uğur AYDOĞAN. Gazi Üniversitesi

E DOK O RİN İ S İ S S İ T S EM

Polipeptitler ve proteinler Aminoasitlerden türeyen hormonlar

EGZERSİZE ENDOKRİN ve METABOLİK YANIT

ADIM ADIM YGS LYS Adım BOŞALTIM SİSTEMİ 3

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...

İ. Ü İstanbul Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Prof. Dr. Filiz Aydın

ÜNİTE 10. Hormonlar. Amaçlar. İçindekiler. Öneriler

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

GENİTAL SİKLUS Östrus Siklusu

Ayxmaz/biyoloji Homeostasi

ADRENAL KORTEKS HORMONLARI GLİKOKORTİKOİDLER. Doç. Dr. Fadıl Özyener Fizyoloji Anabilim Dalı

Endokrin Sistem. Paratiroid Tiroid Pankreas Surrenal bez. Dr.Murat TOSUN

HORMONLAR GÖREVLERİ VE EKSİKLİĞİNDE GÖRÜLEN HASTALIKLAR

Normalde kan potasyum seviyesi 3,6-5,0 mmol/l arasındadır.

TESTOSTERON (TOTAL) Klinik Laboratuvar Testleri

GROWTH HORMON. Klinik Laboratuvar Testleri

DERS : ÇOCUK RUH SAĞLIĞI KONU : KİŞİLİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

DEKSAMETAZON SÜPRESYON TESTİ

KALSİYOTROPİK İLAÇLAR

ENDOKRİN SİSTEM FİZYOLOJİSİ ENDOKRİN SİSTEM ENDOKRİN SİSTEM ENDOKRİN SİSTEM. Anabolizma 19/11/2015 ENDOKRİN SİSTEM. Müge BULAKBAŞI Yüksek Hemşire

Meme şekli-büyüklüğü ineğin kalıtsal yapısı, yaşı, süt verim düzeyi, laktasyon dönemi ve laktasyon sayısına bağlı olarak faklılık gösterir.

DENETLEYİCİ VE DÜZENLEYİCİ SİSTEMLER

T.C. MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TAYFUR ATA SÖKMEN TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM & ÖĞRETİM YILI DÖNEM II

Bakır (Cu) Bakır anemi de kritik bir rol oynar.

T.C. MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ TAYFUR ATA SÖKMEN TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM & ÖĞRETİM YILI DÖNEM II

MENOPOZ. Menopoz nedir?

YAŞLILIKTA SIK GÖRÜLEN HASTALIKLAR. Prof. Dr. Mehmet Ersoy

Tiroit hormonları 1. Folliküler hücrelerden sentezlenen hormonlar: Tiroksin (T 4. , tetraiyodotironin) (triiyodotironin) T 3

ENDOKRİN SİSTEMİ VE ÖZEL DUYU ORGANLARI. Yrd. Doç. Dr. Kadri KULUALP Yrd. Doç. Dr. Önder AYTEKİN

DEKSAMETAZON SÜPRESYON TESTİ

MAKEDONYA BİYOLOGLAR BİRLİĞİ. Çözümler. Sağ kulakçık. Аntijen ve antikorlar. Аsetilholin. Karaciğer. Са-iyonları ve ATP. Distal tubülde.

Nöron uyarı gönderdiğinde nörotransmitterleri barındıran keseciklerin sinaptik terminale göçü başlar.

BÖBREKÜSTÜ BEZİ. Prof. Dr. Arif ALTINTAŞ Biyokimya 1

Nedenleri tablo halinde sıralayacak olursak: 1. Eksojen şişmanlık (mutad şişmanlık) (Bütün şişmanların %90'ı) - Kalıtsal faktörler:

-Sinir sistemi ve endokrin sistemi karşılaştıralım:

ORGANİZMALARDA BAĞIŞIKLIK MEKANİZMALARI

Yaşlanmaya Bağlı Oluşan Kas ve İskelet Sistemi Patofizyolojileri. Sena Aydın

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ FARMAKOLOJİSİ

ENDOKRİN SİSTEM HASTALIKLARI VE HEMŞİRELİK BAKIMI. Prof. Dr. Tülin BEDÜK ANKARA ÜNİVERSİTESİ Sağlık Bilimleri Fakültesi 2016

DOKU. Dicle Aras. Doku ve doku türleri

hormon endokrin hormonlar doku hormonları lokal hormonlar parakirin hormonlar

ENG Mesleki İngilizce-II İNGİLİZCE ENG Mesleki İngilizce-II İNGİLİZCE

DENETLEYİCİ VE DÜZENLEYİCİ SİSTEMLER

Arka Beyin Medulla Omuriliğin beyne bağlandığı bölge kalp atışı, nefes, kan basıncı Serebellum (beyincik) Kan faaliyetleri, denge Pons (köprü)

Vitamin D Prof. Dr. Gülçin Saltan İşcan AÜEF Farmakognozi ABD

EGZERSİZİN ENDOKRİN SİSTEME ETKİLERİ DOÇ.DR.MİTAT KOZ

DİŞİ EŞEY HÜCRELERİNİN GELİŞMESİ OLGUNLAŞMASI. Doç. Dr. A. Gürol BAYRAKTAROĞLU

GLANDULAE ENDOCRINAE Hormon adı verilen bir salgı yaparlar Salgılarını doğrudan kana verirler, Akıtıcı kanala ihtiyaç duymazlar.

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... III

YDUS İÇİN TARİHİ FIRSAT

DİNLENİM MEMBRAN POTANSİYELİ. Prof. Dr. Taner Dağcı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Ab. D.

ÇEVRESEL SİNİR SİSTEMİ SELİN HOCA

Konjenital adrenal hiperplazi. Dr. İhsan ESEN Fırat Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi Bilim Dalı

YGS ANAHTAR SORULAR #3

Konjenital adrenal hiperplazi

İskelet ve kemik çeşitleri nelerdir?

Hipofiz gelişimi. Hipofiz ektodermden gelişir.adenohipofiz Rathke kesesinden,nörohipofiz ise infindubulumdan gelişir.

ÜNİTE TIBBİ TERMİNOLOJİ İÇİNDEKİLER. Doç. Dr. İsmail MALKOÇ HEDEFLER ENDOKRİN SİSTEM

ENDOKRİN SİSTEM. Hormonlar bir hücre veya hücre topluğu tarafından salınıp kana karışan ve kanla taşınan kimyasal maddelerdir.

Dehidroepiandrosteron- sülfat; DHEA-sülfat testi;

11. SINIF KONU ANLATIMI 25 İNSAN FİZYOLOJİSİ SİNİR SİSTEMİ-9 ÇEVRESEL (PERİFERİK) SİNİR SİSTEMİ SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARI

RUMİNANTLARDA KALSİYUM,FOSFOR VE MAGNEZYUM YETMEZLİKLERİ-1

Tiroid dışı hastalıklarda düşük T3, yüksek rt3, normal T4 ve normal TSH izlenir.

Yrd. Doç. Dr. Ali DUMAN Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A. D.

YÜKSEK İHTİSAS ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI. Dönem II. TIP 2040 ENDOKRİN ve ÜROGENİTAL SİSTEMLER DERS KURULU

Anatomik Sistemler. Hastalıklar Bilgisi Ders-2 İskelet-Kas-Sinir Sistemleri

Vitaminlerin yararları nedendir?

Aldosteron tansiyon ve vücut sıvı dengesini ayarlayan böbrek üstü bezlerinden salgılanan bir hormondur. Kandaki miktarına bakılır.

LABORATUVAR TESTLERİNİN KLİNİK YORUMU

Kazanım Merkezli Çalışma Kağıdı 1. Ünite Vücudumuzda Sistemler Boşaltım Sistemi

2) Kolekalsiferol (D 3)

Transkript:

ENDOKRİN SİSTEM PATOLOJİSİ Ek Ders Notları Yard.Doç.Dr. Gülbin Şennazlı İ.Ü. VETERİNER FAKÜLTESİ PATOLOJİ ANABİLİM DALI 1

ENDOKRİN SİSTEM ORGANLARI Endokrin sistem; amacı vücudun çeşitli organları arasında metabolik denge durumunu korumak ve devam ettirmek olan, birbirleri ile yakından ilişkili ve vücudun çeşitli bölgelerine dağılmış organlar gurubudur. Endokrin bezler bu amaçlarını çeşitli organların aktivitesini düzenleyen kimyasal haberciler(hormonlar) salgılayarak gerçekleştirirler. Endokrin bezler diğer organlarla kıyaslandıklarında küçüktürler. Tüm vücuda dağılmış olup birbirleriyle kan dolaşımı aracılığı ile bağlantı kurarlar. Çok zengin damarlaşmaya sahiptirler. Endokrin bezler ve ürettikleri hormonlar şöyle sıralanır. Hipotalamus Antidiüretik hormon(adh, vasopressin) Oksitosin Tyrotropin salgılatıcı hormon(trh) Somatotropik hormon uyarıcı hormon(st-rh, GH-RH) Somatotropik hormon inhibe edici faktör(stif) Gonadotropin salgısını uyaran hormon(gnrh) Prolaktin salgısını uyaran faktör(prf) Prolaktin salgısını baskılayan faktör(pif) Adrenocorticotropin salgılatıcı hormon (CRH) Hipofiz Bezi( Pitüiter Bezi): Adenohipofiz: Somatotropik hormon (Somatotropin-STH, Büyüme Hormonu, Growth Hormon-GH Luteotropik hormon (LTH, Prolaktin) Tiroid stimüle edici hormon (TSH, Tirotropin), Follikül stimüle edici hormon (FSH), Luteinize edici hormon (LH), Adrenokortikotropik hormon(acth), Melanofor stimüle edici hormon (MSH) 2

Nörohipofiz Antidiüretik hormon(adh, vasopressin) Oksitosin Tiroid Bezi: T3(Triiodotironin) T4(Tiroksin) Kalsitonin Paratiroid Bezi: Parathormon(PTH) Böbreküstü Bezi(Adren) Adrenal Korteks Mineralokortikoidler(Aldosteron) Glukokortikoid(kortizol ve kortikosteron) Adrenal seks hormonları(progesteron, östrojen ve androjenler) Adrenal Medulla Katekolamin (Epinefrin ve norepinefrin) Pankreas Langerhans Adacıkları İnsülin Glukagon Somatostatin Gonadlar (Testis ve Ovaryum): Ovaryum Östrojen Progesteron Testis Testosteron 3

HİPOTALAMUS Hipotalamus; beyinin etkilerinin hipofize iletilmesi ile görevli önemli bir organdır. Bu nedenlede hipotalamus ve hipofiz çok yakın ilişki içerisindedirler, bu ilişkileride iki ayrı mekanizma ile sağlanır: 1. Hipotalamus-nörohipofiz ilişkisini sağlayan mekanizma: Hipotalamusun paraventriküler ve supraoptik nükleuslarındaki nöronlardan ayrılan sinir uçları, hipotalamus-nörohipofiz ilişkisini sağlıyan en önemli elemanları oluştururlar. Bu nöronlar antidiüretik hormon-adh,(vasopressin) ve oksitosin hormon salgılarından sorumludur. 2. Hipotalamus-adenohipofiz ilişkisini sağlayan mekanizma: Diğer bir grup hipotalamus nükleuslarının nöronlarından salınan faktörler ile de Adenohipofiz hormonlarının salgısını uyararak(releasing hormon-rh) ve baskılayarak(inhibiting factor-if) regülasyonunu sağlarlar. HİPOFİZ BEZİ( PİTÜİTER BEZ) Hipofiz(pitüiter bez), kuru fasulye şeklinde, beynin tabanında, sella tursikanın sınırları içinde yerleşmiş bir organdır. Çok yakından ilişkili olduğu hipotalamusa hem hipotalamustan uzanan aksonların oluşturduğu bir sap, hem de venöz pleksusla bağlıdır. Hipofiz bezi morfolojik ve fonksiyonel olarak iki özgün komponentden oluşur. Ön hipofiz-ön lop(adenohipofiz) ve arka hipofiz-arka lop(nörohipofiz) olmak üzere. Ön hipofiz(adenohipofiz): Farinksin Rathke kesesinden kaynaklanan ektodermal bir yapıdır. Buradan salgılanan hormonlar: STH, LTH, FSH, LH, ACTH, TSH, MSH Arka hipofiz(nörohipofiz): 3. ventrikül tabanından aşağıya doğru göçeden nöral dokudan kaynaklanır; buradan hormon sentezlenmez, hipotalamusta sentezlenen oksitosin ve ADH yı depolayarak salgılar. 4

NÖROHİPOFİZ: Pitüisit denilen modifiye glial hücreler ve hipotalamusun paraventriküler ve supraoptik nükleuslarındaki sinir hücrelerinden uzanan aksonlardan oluşur. Nörohipofiz hormonları olarak da bilinen Antidiüretik hormon(adh) (vasopressin) ve Oksitosin, hipotalamusta bulunan nörosekretorik hücreler tarafından sentezlenir ve bu nöronların aksonları boyunca akarak nörohipofize gelir ve depolanırlar. Uygun uyarıya yanıt olarak da dolaşıma salınırlar. Antidiüretik hormon; böbrekte toplayıcı kanalları etkileyerek serbet suyun resorbsiyonunu sağlar. Eksikliği; böbreklerin idrardan suyu gerektiği şekilde geri ememesine ve buna bağlı olarak da aşırı idrar yapımına (poliüri) yol açar. Oksitosin gebelikte uterus duvarındaki düz kasların ve memede laktiferoz duktusları çevreleyen düz kasların kasılımını uyarır. Nörohipofizin en belli başlı bozukluğu, buradan salgılanan Antidiüretik hormon(adh, vasopressin) ve oksitosin hormonlarının yeterli miktarlarda çeşitli sebeplere ilgili olarak üretilememesi durumunda vücutta gelişen hastalık halleridir. Bunlardan en önemlisi ise; vücutta Antidiüretik hormonun eksikliğine ilgili olarak gelişen Diabetes İnsipidus (DI) adı verilen, polidipsi ve poliüri ile karakterize bir hastalık halidir. DİABETES İNSİPİDUS (DI) ADH ın yetersiz üretildiği ya da dolaşımdaki bu hormonun yüksek seviyesine ya da normal sekresyonuna karşı böbrekteki hedef hücrelerinde gerekli yanıtın biyokimyasal oluşumundaki eksikliklerine bağlı bir bozukluktur. Nörohipofizdeki akson uçlarından genel dolaşıma salınan ADH böbrekte toplayıcı kanalları etkileyerek serbest suyun resobsiyonunu sağlar. ADH eksikliği böbreklerin idrardan suyu gerektiği şekilde geri ememesine ve aşırı idrar yapımına(poliüri) yol açar. Poliüri ile karakterize bu duruma Diabetes insibidus adı verilir. Böbreklerden aşırı su kaybına bağlı olarak serum sodyumu ve ozmolalitesi artmıştır. Bu da susuzluk hissi ve fazla su içmeye(polidipsi) neden olur. Sebeplerine göre diabetes insibidus iki alt gruba ayrılır: Eğer diabetes insibidus; hipotalamusun endokrin kesiminin bozukluğuna ilgili olarak şekillenmiş ise Hipotalamik(hipofizeal) diabetes insibidus, kronik böbrek hastalıklarına ilgili olarak gelişmiş ise Nefrojenik diabetes insibidus olarak adlandırılır. 5

Hipotalamik diabetes insibidus; ADH yapan nöronların harabiyeti veya ADH salınımını kontrol eden mekanizmaların bozukluğu sonucu ortaya çıkan poliürik bir tablodur. ADH nın sentezlenmesi ya da sekresyonunun engellenmesi; kanamalı kafatası travmaları ve hipotalamus ve hipofiz ile ilgili cerrahi işlemler, hipotalamus ve hipofizin yangısel hastalıkları, tümörleri, kistleri ve otosomal genetik faktörlere ilgili olarak çok çeşitli durumlarda; hipotalamusun supraoptik nükleuslarındaki nörosekretorik nöronlar basınç altında kalır ve yıkımlanır ya da nörohipofizin kapillar pleksuslarında salındığı yere taşınması engellenir. Bunların sonucunda ADH sentezlenmesinde azalma veya tamamen tükenme gerçekleşir. Diabetes insibidus bazen altta yatan hiçbir neden olmaksızın kendiliğinden ortaya çıkabilir(idiyopatik). Hipotalamik diabetes insibidus; köpek, sıçan, at ve nadiren kedilerde bildirilmiştir. Özellikle Boxer ırkı köpeklerde daha sık rastlanır. Kedilerde; yavru ve gençlerde, çoğunlukla erkeklerde bildirilmiştir. Bu hastalık gelişen hayvanlarda hastalık teşhis edilip uygun tedavi uygulandığı takdirde klinik semptomlar bir dereceye kadar düzelebilir. Ancak olayların çoğunluğu ölümle son bulur. Nefrojenik diabetes insibidus: ADH ın antidiüretik etkisine renal tubuler cevapsızlık sonucu oluşur. Bu durum da kronik böbrek hastalıklarına ilgili olarak gelişir. ADENOHİPOFİZ: Adenohipofiz üç bölümden oluşur. Pars distalis, pars tuberalis, pars intermedia dır. Adenohipofiz hormonları, nörohipofiz hormonları gibi hipotalamusta sentezlenmez, adenohipofizde bulunan endokrin hücreler tarafından sentezlenir ve salınır. Ancak bu hormonların salınmaları, hipotalamusta bulunan nörosekretorik hücreler tarafından salınan faktörler ve hormonlar tarafından kontrol edilirler. Adenohipofizden salgılanan hormonlar şunlardır: Somatotropik hormon (Somatotropin -STH, Büyüme Hormonu, Growth Hormon-GH): Uzunlamasına büyümede ve metabolik olayların ayarlanmasında önemli bir yere sahiptir. Luteotropik hormon (LTH, Prolaktin): Gebelik sırasında östrogen, progesteron ve plasental laktojen ile birlikte meme büyümesini ve süt oluşumunu sağlar. 6

Tiroid stimüle edici hormon (TSH, Tirotropin): Tiroid hücre membranındaki reseptörlere bağlanarak, tiroid hiperplazisine ve vaskülarizasyonuna neden olur. Ayrıca tiroid hormon sentezini uyarır. Follikül stimüle edici hormon (FSH): Overlerde folliküler büyüme ile testislerde büyümeyi ve spermatogenezi uyarır. Luteinize edici hormon (LH): Ovülasyonu, folliküler luteinizasyonu, testiküler interstisiyel hücre fonksiyonunu ve hem over, hem de testislerde steroid üretimini uyarır. Adrenokortikotropik hormon(acth): Adrenal korteksten glukokortikoid ve mineralokortikoid sekresyonunu uyarır. Melanofor stimüle edici hormon (MSH): Melanositlerde melanin sentezini arttırır. Melanoforlarda melanin dağılışını düzenler STH, LTH ve MSH ın etkileri endokrin olmayan dokular üzerinedir. TSH, FSH, LH ve ACTH ise ilgili endokrin bezlerin sekretorik aktivitelerini kontrol ederler. Hipotalamustan salınan hormonlar ve faktörler (ACTH-RH, FSH-RH, LH-RH, TRH, ST-RH, STİF, PRF, PİF); adenohipofiz hormonlarının (ACTH, FSH, LH, TSH) salınmasını(releasing-rh) ve engellenmesini(inhibiting-if); adenohipofiz hormonları da(acth, FSH, LH, TSH); adrenal korteks, yumurtalık, testis, tiroid bezi gibi endokrin bezlerin hormonlarının salınmasını kontrol etmektedirler. HİPOFİZ-PİTUİTER(ADENOHİPOFİZ) BEZİNE İLGİLİ BOZUKLUKLAR Aslında adenohipofiz; pitüiter bezin birçok hormonlar üreten önemli bir bölümüdür. Pitüiter bez adı altında burada anlatılan patolojik olaylardan kastedilen, aslında adenohipofiz ve buradan salgılanan hormonlardır. Pitüiter bezde meydana gelen doku harabiyeti, bu bezin ürettiği hormonların birinin veya birkaçının, hatta hepsinin sekresyonunu etkiler yani az veya çok miktarlarda salgılanmasına sebep olur. Pitüiter bezde meydana gelen doku harabiyeti hormonlarının az veya hiç salgılanmamasına neden olur. Bu duruma hipopitüitarizm denir. Tam aksine pitüiter bezden köken alan ve salgı üretebilen tümörlerin gelişmesi veya hipotalamik nöyrosekretör uyarının 7

artışı veya pitüiter bezin fonksiyonunu önleyici etkisinin ortadan kalkması da çok miktarda pitüiter hormonun salgılanmasına neden olur. Bu duruma da hiperpitüitarizm denir. HİPERPİTÜİTARİZM Hiperpitüitarizm, pituiter bezin aktivitesinin patolojik olarak aşırı derecede artması halidir. Böyle bir durumda da bezi oluşturan asidofilik ve bazofilik hücreler fazla çalışıp, hormon üretir ve aşırı miktarda salgılar. Hormonların fazla yapımının nedeni genellikle pituiter bezin adenomlarıdır. Daha seyrek görülen nedenleri ise hiperplazileri ve karsinomları, bez dışı tümörlerin hormon yapımı ve bazı hipotalamik bozukluklardır. Pituiter adenomları fonksiyonel olmayabilir. Ya da normalde bulunan fonksiyonel pituiter paranşimini yıkıma uğratıp onun yerini almaları sonucu hipopituiterizme yol açabilirler. Fonksiyonel olan pitüiter adenomları genellikle tek bir hücre tipinden oluşurlar ve baskın olarak tek tipte bir hormon yaparlar. Bunun istisnalarıda olabilir. Bazı pituiter adenomları tek bir hücre tipinden oluşurlar, fakat birden fazla hormon salgılarlar(örneğin büyüme hormonu ve prolaktin). Pituiter bezin(adenohipofiz), adenomlarının çeşitli tipleri şunlardır: Somatotropik(STH, Büyüme hormon-gh) hücreli adenom Prolaktin(luteotropik) hücreli adenom ACTH hücreli adenom Gonadotropik(FSH ve LH) hücreli adenom Karışık STH-Prolaktin adenomları TSH hücreli adenomlar Aşırı hormon salınımına ilgili olarak da vücutta bazı değişiklikler ve hastalıklar şekillenir. Gigantism ve Akromegali: Dev cüsselik hali. Gigantizmin sebebi; pituiter bezin salgıladığı STH(GH) hormonun henüz çocukluk çağında iken aşırı miktarda üretilip salgılanmasıdır. Böyle bir durum ise çoğunlukla pituiter bezdeki bazofil hücrelerden köken alan aktif bir adenomun oluşumuna ilgili olur. Adenomlar puberte öncesi dönemde yani kemik epifizlerin kapanmasından önce ortaya çıkarsa aşırı STH düzeyi Gigantism gelişimi ile sonuçlanır. Salgılanan çok miktardaki STH, kıkırdak ve kemik dokulardaki üreyip çoğalmayı, diğer bir deyişle uzamayı hızlandırır ve sürekli kılar. STH aynı zamanda bağ dokuya ve diğer dokulara olan etkisiyle bu organ ve dokularda da büyüme ve 8

gelişmesini sürdürür. Bu durum vücut boyutlarında genel bir artış, kol ve bacakların orantısız uzaması, yüz hatlarının kabalaşması ve viseral organların büyümesi ile karakterizedir. STH düzeyindeki artış ergenlik çağında yani epifizin kapanmasından sonra devam eder ya da bu artış epifizler kapandıktan sonra ortaya çıkarsa hastalarda Akromegali gelişir. Akromegali köpeklerde aynı zamanda progesteron preparatlarının uzun süren uygulamaları sonrasında veya yaşlı, çiftleşmemiş, östrus siklusunun diöstural fazındaki dişi köpeklerde gelişebilir. Uzun ve kısa tüylü evcil, erkek ve 4-17 yaş aralığındaki erişkin kedilerde görülmüş olmakla beraber köpeklerde nadiren bildirilmiştir. Akromegali durumunda ossifikasyon tamamlandığı için uzun ve yassı kemikler kalınlaşıp kabalaşır. Büyüme eller, ayaklar ve yüz kemikleri, yumuşak dokular, deri ve iç organlarda(kalp, karaciğer, böbrekler) çok tipiktir. Yüz hatlarında kabalaşma, küçük ve öne çıkık alt çene, kilo artışı, karında genişleme, deride kalınlaşma ve katlanmalar çok belirgindir. STH fazlalığı ile birlikte glikoz toleransında bozukluk, diabetus mellitus, yaygın kas zayıflığı, hipertansiyon, artrit, osteoforoz ve konjestif kalp yetmezliği gibi birçok diğer bozukluklarda görülür. Diabetes mellitus özellikle kedilerde akromegali ile beraber gözlenen önemli bir klinik bulgudur. Bunun nedeni ise; aşırı STH hormonunun, insüline karşı antigonistik etkiye sahip olmasıdır. Galaktore ve Amenore Halleri: Pituiter bez tarafından salgılanan prolaktin hormonunun aşırı miktarda üretilip salgılanması süt bezlerini etkileyerek memelerin aşırı miktarda süt üretip salgılamasına ve yumurtalıkların faaliyetlerini olumsuz etkileyerek amenoreye neden olur. Bu durum pituiter bezde prolaktin salgılayan hücrelerden gelişen ve aşırı fonksiyon gösteren tümörlere ilgili olur. Cusing Sendrom: Glukokortikoidlerin (kortizolun) kronik, fazla ve uygunsuz salgılanması sonucu ortaya çıkan semptomlar kompleksidir. Olay Pituiter kaynaklı bir adenoma bağlı ise Cushing hastalığı denilmekte, adrenal kaynaklı olanlara veya ekzojen ACTH veya glukokortikoidlerin yüksek dozda ve uzun süre verilmesi ile (iatrojenik cushing) ortaya çıkan tabloya da Cushing sendromu ismi verilmektedir. Ayrıca, küçük hücreli akciğer kanserleri, bronş karsinomları, timus karsinoidleri, pankreatik tümörler, feokromositoma, medüller tiroid kanseri gibi tümörlerde ektopik ACTH salgılayarak Cushing sendromuna yol açarlar. Pituiter bezin ACTH salgılayan tümörlerine daha çok köpeklerde, daha az olarak da diğer hayvanlarda rastlanır. Erişkin ve yaşlı köpeklerde daha sık gelişir, ayrıca Boxer, Boston terrier ve Dachshunds ırkı köpeklerde daha yüksek insidansa sahiptirler. Klinik 9

bulgular ve lezyonlar pituiter tümörlerin uyarımına bağlı olarak hiperplastik hal alan adrenal korteks tarafından uzun süre salgılanan kortizolün etkisi sonucu gelişir. Bu değişiklikler vücudun birçok organ sistemi üzerine glukokortikoid hormonların kombine glukoneojenik, lipolitik, protein katabolik ve antiinflamatuar etkileri sonucunda oluşur. HİPOPİTÜİTARİZİM Pituiter bezin üretip salgıladığı hormonlardan birinin veya birkaçının çeşitli sebeplere ilgili olarak az salgılanması veya hiç salgılanmamasıdır. Sebepler: Pituiter bez içinde yer alan ve onun hormon üretimini olumsuz yönde etkileyerek azaltan herhangi bir lezyon hipopitüitarizme sebep olabilir: 1.Pituiter(hipofiz) bez içinde gelişen herhangi tipten birçok tümörler hipopitüitarizm yapabilir. Bu gibi tümörler primer yani bezin kendi dokusuna ait olabilir. Veya sekonder yani metastazik bir tümör de olabilir. Primer tümörler Rathke yarığının artığından, kraniofaringeal duktusun artığından veya faringial duktusun artığından kök alabilir. Hipofizde gelişen veya yerleşen tümörler hipofiz dokusunu istila ederek ortadan kaldırır ve dolayısı ile gözden silinen bez dokusundan salgılanan hormonlar da giderek azalır ve tamamen durmuş olur. 2. Hipofiz bezi içinde oluşan kistler: En önemlisi Rathke poşundan gelişen kistlerdir. Genellikle Ratke poşunun orofaringeal ektoderminin, pars distalisin tropik hormon salgılayan hücrelerine farklılaşmasındaki yetersizliğe ilgili olarak gelişir. Bu durum sella tursikada prograsif olarak genişleyen çok boşluklu kist oluşumuna ve adenohipofizin yokluğuna yol açar. Diğer kistler kraniofaringeal kistler, faringeal hipofizden gelişen kistlerdir. Hipofizde oluşan bu kistler hipofizin bez dokusunu basınç altına alarak onu atrofiye uğratır. 3. Hipohizde baş gösteren hipoplasi ve aplasi halleri: Bu gibi olaylar çoğunlukla baş bölgesinde yer alan geniş çaptaki anomalilere ilgili olur. Örneğin Vit. A yetersizliği veya veratrum califormicum ve salsola tuberculata gibi bitkiler ile zehirlenme sonucunda oluşan cyclopie (tekgöz anomalisi) ve anencephalia olaylarında gelişir. 10

4. Hipofizi etkileyen kalıtsal hatalar: Bazı genlere ilgili olarak hipofizin kalıtsal olarak noksan gelişmesi sonucu meydana gelir. Jersey ve Guernsey ırkı sığırlarda, uzun gebelik haline sebep olan fötusa ait hipofizdeki hipoplasi veya aplasi durumu gibi. 5. Hipofizde yer alan yangısel veya enfeksiyöz hastalıklar: Viral, bakteriyel, paraziter ve mikotik etkenlere ilgili sistematik enfeksiyonlar seyrek de olsa hipofize yayılabilir. 6. Hipofizin şiddetli hiperemisi, hipofizde yer alan kanamalar ve nekrozlar: Bu gibi lezyonlara köpeklerin viral enfeksiyöz hepatitisinde (Hep. Cont. Can.) ve domuz vebası olaylarında rastlanmıştır. 7. Hipofizde yer alan septik emboliler ve bunların nedbeleri: Daha ziyade ruminantlarda ve de özellikle sığırlarda septik metritislere ilgili olur. 8. Seyrek de olsa kuşların ve yılanların hipofiz bezlerinde artiküler ve visseral ürikozisin bir parçası olarak ürat kristallerine ait düğümcükleri(tofi) yer alır. Hipopitüitarizm sonucunda vücut doku ve organlarında bazı aksaklıklar, bozukluklar ve hastalıklar meydana gelir. Pitüiter Cücelik Hali (Pitüiter Dwarfism-Juvenil Panhipopitüitarizm) Somatotropin hormonun eksikliği sonucu hayvanlarda cücelik hali gelişir. Köpeklerde pitütier cücelik hali genellikle hipofiz kistlerine bağlı olarak gelişir. Hipofiz kistleri ya normalde doğumla kaybolan distal kraniofaringeal duktusun kalıntılarından(kraniofaringeal duktus kistleri) gelişebilir ya Ratke poşunun orofaringeal ektoderminin farklılaşma yetersizliği sonu gelişebilir(ratke poşundan gelişen kistler) veya pars distalisin tropik hormon salgılayan hücrelerine farklılaşmasındaki yetersizliğe ilgili(faringeal hipofizden gelişen kistler) olarak gelişebilir Bu tür kistler hipofizin portal sistemi üzerine basınç yaparak dolaşımını engeller ve bu organda atrofiye neden olur. Ayrıca geniş kistik yapıların yırtılmasına bağlı olarak ortaya 11

çıkan proteinli içerik yangıya neden olabilir. Klinik bulgular arasında optik alanlara basınç nedeniyle görme güçlükleri, diabetes insipidus, şişmanlık ve adenohipofisin hipofonksiyonuna bağlı olarak gonad atrofisi, bazal metabolizmada azalma ve hipoglisemi gelişir. Köpeklerde pituiter drawfizm (hipofiz cüceliği) genellikle rathke poşunun orofaringeal ektoderminin pars distalisi nin tropik hormon salgılayan hücrelerine farklılaşma yetersizliği ile ilgilidir. Bu durum sella tursikada progresiv olarak genişleyen çok boşluklu kist oluşumuna ve adonohipofisin yok olmasına neden olur. Juvenil panhipopituitarizm; çoğunlukla Alman çoban köpeklerinde görülür. Cüce doğan yavrular 2 aylığa kadar normal görülür. Diğerlerine oranla daha yavaş gelişirler. Kıl örtüsü düzgün değildir. Tüylerin düzensizliğimden ötürü tilki benzeri bir görünüş alırlar. İki taraflı simetrik alopesi gelişir. Kalıcı dişler gecikir yada hiç çıkmaz. Epifiz plaklarının kapanması, hormonal yetersizliğin şiddetine bağlı olarak 4 yaşına kadar sürebilir. Genital organlar gelişmez, ovaryum korteksi gelişmez veya hiç yoktur. Troid hormanları düşüktür. Hipofiz cüceliği tanısında yararlı olan kriterler arasında; diğer yavrularla karşılaştırmalı olarak hayvanın boyu, açık epifizeal hatların radiografileri, tiroid fonksiyon testleri ve deri biopsileri yer alır. Deri lezyonları; epidermiste hiperkeratozis, folliküler keratozis, hiperpigmentasyon, eklenti bezlerinde atrofisi ve elastin ipliklerin kaybı ile dermisde kollagen iplik ağının gevşekliği vardır, ayrıca kıl gövdesi yoktur ve kıl follikülleri özellikle gelişme siklusunun telogen fazındadır. TİROİD BEZİ Tiroid bezi endokrin bezlerden biri olup tiroid hormonları olarak bilinen üç çeşit hormon üretir. Hayvanların çoğunda traheanın iki yanında sağlı sollu iki lop olarak bulunur. Domuzlarda, yan loplar ile beraber median hatta da büyük bir lop yer alır. Tiroid bezi değişik büyüklükte çok sayıda folliküllerden oluşur. Bu folliküller, tiroid bezinin görev yapan ana birimleridir. Follikülleri, silindirik, kübik veya yassılaşmış epitel hücreleri döşer. Hücrelerdeki bu şekil değişikliği salgı üretme faaliyetlerine bağlıdır. Folliküllerin 12

lümenleri kolloid ile doludur. Kolloid tiroid follikül hücreleri tarafından salgılanan troglobülin deposudur ve tiroid fonksiyonundaki aktivite düzeyine göre 3 aylık tiroid hormonu ihtiyacını karşılar. Folliküller arasındaki bağ doku kapillarlardan zengindir, ayrıca bu bölgelerde kalsitonin hormonu sentezleyen Parafolliküler ya da C hücreleri adı verilen hücreler gruplar halinde yer alır. Tiroid bezi; Tiroksin(T4), Triiyodotironin(T3) ve Kalsitonin(calcitonin) hormonlarını hipotalamus ve hipofiz etkileşimi ile salgılamaktadır. Hipotalamustan salgılanan Tirotropin Releasing Hormon(TRH) tarafından uyarılan ve adenohipofizden salgılanan Tiroid Stimulan Hormonu(TSH) tiroid bezinin iyot alımını uyarmaktadır. Folliküler hücreler genel dolaşım kanından iyon halindeki iyodu diffuzuyon yolu ile alırlar. İyod follikül hücre stoplazmalarında peroksidaz enzim aracılığı ile oksitlenerek aktif elementer iyoda dönüştürülür. Sonra iyod follikül lümeninde bulunan tiroglobülinin tirozin ucuna bağlanır ve monoiyodotirozin(mit) ve diiyodotirozini(dit) oluştururlar. Tiroid hücresinin kollid yüzünde iki DİT birleşerek T4 ü oluşturur, bir DİT ile bir MİT birleşerek veya T4 ün deiyodinasyonu ile T3 oluşur. Bu evre TSH tarafından uyarılır ve bu uyarıma yanıt olarak tiroid follikül epitel hücreleri kolloidi pinositoz yolu ile içlerine alırlar. Hücre içinde tiroglobulin molekülü hidrolize tabi tutulur ve tiroid hormonları serbest bırakılır. T3 ve T4 sistemik dolaşıma salınırlar ve burada periferal dokulara taşınmak üzere ya plazma proteinlerine bağlanırlar ya da serbest halde bulunurlar. Toplam plazma T4 ünün yaklaşık % 0.04 ü, T3 ün % 0.4 ü serbest olarak dolaşır ve biyolojik olarak aktiftirler. Plazma proteinlerine bağlanan tiroid hormonları biyolojik olarak inaktiftir. Bezin en fazla sentezlenen hormonu T4, en etkin hormonu ise T3 dür. Kandaki tiroid hormon miktarının ayarlanması negatif geri bildirim mekanizması ile olmaktadır. Kanda tiroid hormonları belirli bir düzeyi aşınca TSH salınması inhibe edilir. Tiroid hormonları genel olarak tüm vücut hücrelerinin büyüme ve gelişmesi ile enerji metabolizmasını düzenleyen hormonlardır. Bu hormonların en belirgin etkisi; dokuların metabolizma hızını ve oksijen kullanma hızını artırmasıdır. Tiroid hormon yetersizliğinde bazal metabolik hız normal değerden %30-40 kadar azalırken, aşırı salgılanmalarında %50-100 kadar artmaktadır. Aynı şekilde proteinlerin anabolizma ve katabolizmaları da tiroid hormonları ile artırılır. Lidip ve lipoprotein metabolizmasında büyük rol oynarlar. Onların sentezini, mobilizasyonunu ve katabolizmasını etkilerler. Karbonhidrat metabolizmasını her 13

yönüyle uyarmaktadır. Bunlar; glikozun hücreler tarafından tutulmasında artma, glikolizde artma, glikoneojenezde artma, sindirim sisteminde emilim hızının artması, hatta karbonhidrat metabolizmasında sekunder etkiler oluşturan insülin salgılanmasında artması şeklindedir. Tiroid hormonlarının azlığında metabolik olayların yavaşlaması, kemik iliği fonksiyonlarına da yansımakta, eritrosit yapım hızı azalmaktadır. Tiroid hormonlarının eksikliği B12 vitamini, folik asit, demir gibi hemopoietik maddelerin yetersizliğine neden olmakta ve anemi oluşturmaktadır. Tiroid hormonları, normal büyüme için hipofizden salgılanan büyüme hormonu kadar gereklidir. Eksikliklerinde kemik gelişimi yavaşlar. Tiroid bezinin en önemli bozukluğu; üretip salgıladığı tiroid hormonlarının çokluğu yani hipertiroidism, azlığı veya hiç salgılanmaması yani hipotiroidismdir. Ve dolayısıyla da bunlara ilgili olarak vücutta baş gösteren hastalıklarıdır. Hipotiroidism köpeklerde, hipertiroidism de kedilerde sık rastlanan tiroid bezine ilgili endokrin hastalıktır. HİPOTİROİDİSM Tiroid hormonlarının eksikliğine bağlı olarak şekillenen bir sendromdur. Köpeklerin yaygın bir endokrin hastalığıdır, kedilerde ve diğer hayvanlarda nadir olarak görülür. Orta yaş(4-8) grubundaki köpeklerde daha sıklıkla ortaya çıkar. Hastalık genellikle orta ve büyük, saf ırk köpekleri etkilemekte olup, özellikle; Doberman pincher, Golden retriever, İrish seter, Dachshund, Shetland çoban köpeği, minyatür Schnauzer, Cocker spaniel, Boxer, Buldog, Chow chow, Labrador retriever ırkı köpeklerde daha sıklıkla rastlanmaktadır, Alman kurdu ve melezler daha az duyarlıdırlar. Cinsiyetin önemli olmadığı belirtilmekle birlikte kısırlaştırılmış dişi, kastre edilmiş erkeklerde hastalığın gelişme riskinin yüksek olduğu belirtilmektedir. Hiptiroidism etyolojilerine göre primer, sekunder ve tersiyer olarak 3 gruba ayrılır. Bunlardan en sık görüleni primer hipotroidisimdir ve köpeklerde daha çok tiroid bezinin idiopatik folliküler atrofisi ve lenfositik tiroiditise bağlı olarak gelişir. Köpeklerde hipotiroidizme yol açan diğer nedenler arasında nadir gelişen iki taraflı fonksiyonel olmayan tiroid tümörleri, iyot yetersizliği sonu oluşan guatr ve cerrahi olarak tiroid bezinin çıkarılması, antitiroidal ilaçlar ile tedavi ve radyoaktif iyot ile tedavi gibi iatrojenik nedenler yer alır. Kedilerde de sebep hipertiroidismi tedavi etmek amacıyla tiroidin tamamının cerrahi olarak çıkarılması veya tedavi amacı ile kullanılan radyoaktif iyodla tiroid bezinin yıkımlanmasıdır. 14

Sekunder hipotiroidisim hipofiz bezi tarafından yetersiz TSH hormonu salgılanmasına bağlı olarak gelişir. Tersiyer hipotiroidisim ise hipotalamustan TRH salgılanmasındaki eksikliğe ilgili olarak gelişir. İdiopatik Folliküler Atrofi: Tiroid bezinin idiopatik atrofisi, tiroid paranşim dokusunun mikroskobik olarak kaybolması ve yerini yağ dokunun almasıdır. Sebebi bilinmemektedir. Köpeklerde hafif hipotirodism bulgularının ortaya çıktığı follikül atrofisinde tiroid bezinin bir kısmı etkilenir. Bu kısımda uzun prizmatik hücreler ile döşeli küçük folliküllere rastlanır. Bu folliküllerde çok az kolloid bulunur. Follikül duvarında, kolloidde ve interstitiumda tek ya da küçük gruplar halinde dejenerasyona uğramış follikül hücreleri görülür. İlerlemiş formlarında ise hipotiroidizmin klinik bulguları ortaya çıkar ve tiroid hormonlarının kandaki düzeyleri de düşük olur. Tiroid bezi çoğunlukla yağ dokusu görünüşünde olur ve küçük follikül kümeleri gözlenir. İdiopatik follikül atrofisinde ara sıra tiroid bezinde kapsüllenmiş bir mikroadenom ya da follikül hücrelerinin nodüler hiperplazili alanları görülür. Lenfositik Tiroiditis: Lenfositik tiroiditis immun aracılı bir hastalıktır. Hasta hayvanların dolaşımlarındaki tiroglobülin, T3, T4 ü içeren tiroid antijenlerine karşı otoantikorların yoğunluğunun artmış olması hastalığın humoral immun mekanizma ile olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Her ne kadar köpeklerde gerçek mekanizma bilinmemekte ise de insanlarda olduğu gibi poligenik özellikte kalıtsallığın söz konusu olduğu sanılmaktadır. Lenfositik tiroiditisli köpeklerde, tiroid bezi hafif büyür ve kahverengi-beyaz renkte olur. Tiroid bezi normal ya da küçülmüş de olabilir. Histolojik olarak; multifokalden diffuza değişen lenfosit, plazma hücresi ve makrofaj infiltrasyonları görülür. Folliküller arasında yeryer lenfoid nodüllere rastlanır. Sağlam kalan folliküller küçüktür. Vakuollu görünüşteki kolloid içinde sıksık lenfositler, makrofajlar ve dejenere follikül hücreleri yer alır. Lenfositik tiroiditiste follikül lezyonlarının çoğu tiroid follikül hücreleri arasında göç eden lenfositlerin ve plazma hücrelerinin etkisiyle oluşur. Bu göç follikül hücrelerinin bazal membrandan ayrılmasına ve dökülmesine, lenfoid hücrelerin lümene göçlerine ve sonunda folliküllerin dejenerasyonuna neden olur. Tiroid follikül hücrelerinin yangısel hücreler ile prograsif yıkımlanmasını ve tiroid hormonları üretiminin azalmasını kompanze edebilmek için, geride kalan folliküllerdeki hücreler, olasılıkla TSH salgılanmasındaki artışa bağlı olarak hipertrofiye uğrar. Lenfositik tiroiditiste lezyonlar tiroid bezinin fibröz bağ dokuya dönüşmesine kadar ilerler. 15

Hipotiroidismde ortaya çıkan birçok fonksiyon bozukluğu bazal metabolizmanın yavaşlamasından kaynaklanır. Hipotiroidismde çoğunlukla deri ve kıllarda önemli lezyonlar şekillenir. Tiroksin(T4) hormonu fizyolojik olarak kıl büyümesinin anagen(etkin) dönemini uyarır, oysa tiroid hormonlarının kandaki düzeyleri düştüğünde telogen(inlenme) dönemi uyarılır. Telogen kıllar da kıl folliküllerinden kolaylıkla kopar; sonuçta hayvanda kıl örtüsü incelir ve sık sık iki taraflı simetrik alopesi şekillenir. Kıl dökülmesi özellikle derinin kuyruk ya da boyun bölgesi gibi sürtünen kısımlarında başlar, uzun süren hipotirodism olgularında kuyruk tamamen çıplak kalır. Deride hiperkeratozis hipotiroidizmde her zaman görülen bir lezyondur. Yuvarlak pullu odaklar şeklinde görülür. Hiperpigmentasyon da özellikle burnun dorsal yüzü ve kuyrukların distal kısmı gibi yersel alopesi bölgelerinde şekillenir. Uzun süren ya da şiddetli hipotiroidism olgularında Miksödem şekillenir ve klinik olarak hipotiroidism için karakteristik bir görünüşte olur. Miksödemde dermis ve subkutiste musin maddesi toplanır. Musin oldukça fazla miktarda su tutar ve deride belirgin kalınlaşmaya ve hamur kıvamı almasına neden olur. Alın, göz kapakları, dudaklar ve distal ekstremitelerde deride kalınlaşmalar şekillenir. Bu durum özellikle yüzde çok belirgindir. Alında temporal bölgede yuvarlaklaşma, yüzün kıvrımlarında kalınlaşma, dudaklar ve alt göz kapaklarında şişkinlik ile karakterize üzüntülü yüz ifadesi tipik bir görüntü oluşturur. Hipotiroidismde üreme bozukluklarına yaygın şekilde rastlanır. Erkek hayvanlarda cinsel isteksizlik, testis atrofisi ve spermatozoon yoğunluğunda azalma vardır. Dişi hayvanlarda östrus siklusları düzensiz olur ya da şekillenmez ve böyle hayvanlar döl tutmaz. Uzun süren ve şiddetli hipotiroidismde oluşan hiperkolesterolemi; aterosklerozis(koroner, serebral ve diğer damarlarda) ve karaciğerde büyüme ile glomerulus ve kornea lipidozisine yol açar. Hipotiroidismde hiperkolesteroleminin nedeni lipid metabolizma hızında yavaşlama, kolesterolün bağırsaktan atılmasında azalma ve lipidlerin safra asitlerine ve diğer bileşenlere dönüştürülmesidir. Kimi hipotiroidili köpeklerde iştahta bir değişiklik olmadan vücut ağırlığında artış gözlenir. HİPERTİROİDİSM(Tirotoksikozis) Tiroid bezi fonksiyonlarının çeşitli sebeplere ilgili olarak artması sonucu fazla miktarda tiroid hormonları üretip salgılanması ve buna bağlı olarak meydana gelen multisistemik bir hastalık halidir. Daha sıklıkla orta yaş ve üstü kedilerde görülmekle beraber köpeklerde nadirdir. 16

Cinsiyet ve ırk yatkınlığı yoktur. Ancak Siyam ve Himalayan ırkı kedilerin genetik olarak daha düşük bir risk altında oldukları bildirilmiştir. Sebepleri: Tiroid bezini uyaran maddelerin alınması o Ticari kedi mamalarına katılan bazı kimyasallar(polyfenol ve türevleri) o Soya fasulyesinin kedi mamalarında yüksek kaliteli bitkisel protein kaynağı olarak dikkatsizce kullanılması o Konserve gıdalar, pire spreyleri, insektisitler, herbisitler hipertiroidism riskini arttırdığı bildirilmiş. Tiroid bezinde bilateral multinodüler adenomatöz hiperplaziler(guatr) Tiroid bezi tümörleri Hipofizin TSH salgılayan tümörleri Hipertiroidismde ortaya çıkan birçok klinik bulgu bazal metabolizma hızının artmasından kaynaklanır. Kedilerde hipertroidismin en yaygın görülen klinik bulguları; kilo kaybı, artmış iştah, kusma, poliüri, polidipsi, diare ve hiperaktivite, aşırı huzursuzluk ve sinirliliktir. Kıl örtüsü dağınık ve cansızdır. Kalp seslerinde sistolik murmurlar, taşikardi ve aritmiler, hatta sekonder kardiomyopatiler bile gelişebilir. Hayvanların aşırı iştahlarına rağmen kilo almadıkları gözlenir. Hipertiroidili kedilerin yaklaşık % 80 inde tiroid bezlerinin bir veya her iki lobunda büyüme görülür. TİROİD BEZİNİN HİPERPLAZİSİ - GUATR Tiroid bezinin yangısel ve neoplastik olmayan büyümesine Guatr denir. Tiroid bezinin hiperplazisine İyot miktarı yetersiz gıdalar ile beslenme, Tiroid hormon sentezini engelleyen antitiroidal(guatrojenik) ilaçlar ve kimyasal maddeler, Gıdalar ile iyodürün fazla miktarda alınması, Tiroid hormonlarının sentezinde etkin olan enzimlerin genetik defektleri neden olmaktadır. 17

Hayvan yemlerinde iyotlu tuzların yaygın şekilde kullanılmasından önce dünyanın birçok guatrojenik bölgesinde iyot yetersizliğinin neden olduğu tiroid hiperplazilerine sıklıkla rastlanılmaktaydı. Bazı guatrojenik bileşikleri içeren iyottan yetersiz besinlerin yenilmesiyle de şiddetli tiroid bezi hiperplazisi görülmektedir. Besinlerle yeterli miktarda iyot alınamadığında bezde yeteri kadar hormon sentezlenemez. Dolayısıyla kanda T4 düzeyi düşük olunca, negatif geri bildirim yolu ile hipofiz bezinden bol miktarda ve devamlı TSH salgılanır. TSH tiroid bezini öylesine uyarır ki, tiroid bezi hücreleri bol miktarda tiroglobülin salgılar, follikül içinde kolloid madde artar ve bez gittikçe büyür. Gebelikleri sırasında iyottan yetersiz yemlerle beslenen hayvanlardan doğan yavrularda da şiddetli tiroid hiperplazisi ile hipotiroidismin klinik bulguları şekillenir. Hayvanlarda ve insanlarda besinlerde iyodürün fazlalığı da tiroid hiperplazisi ile sonuçlanabilmektedir. Fazla iyodür tiroid bezinin iyot alımını engeller, iyodürün iyoda peroksitlenmesi bloke edilir, tiroglobülinin endositozu ve TSH ın uyarısı engellenir, tiroglobülinden T3 ve T4 hormonlarının çözülmesi engellenir dolayısıyla folliküllerden hormon salgılanmasını durdurur. Erişkin hayvanlarda guatırın klinik önemi azdır, yersel basınca yol açar, genel sağlık durumunda bozulma olmaz, bazen gebelik önemli derecede uzar, tiroid bezinin büyük olması güç doğuma yol açabilir ve plasenta retensiyonu görülebilir.guatr yeni doğan yavruların bir hastalığı olarak önemini korumaktadır. Evcil hayvanlarda kongenital hipotiroidismde hiperplastik guatr şekillenir. Etkilenen taylar çok halsiz olurlar ve doğumdan sonraki birkaç gün içinde ölürler. Buzağılar hipotiroidizmin etkilerine daha dirençli olurlar. Bazı hayvanlar kısmen veya tamamen kılsız olur, ancak bu hayvanlar ya ölü doğarlar ya da kısa sürede ölürler. Yeni doğmuş, guatrlı domuz, oğlak ve kuzularda da miks ödem ve alopesi şekillenir, ölüm oranı yüksek olur. Evcil etçillerde kongenital hiperplastik guatra pek rastlanmaz. Köpek yavrularında bazen tiroid bezi güç doğuma ya da asfeksiye yol açacak dercede büyüyebilir. Çok şiddetli olgularda hayvanlar doğduktan kısa süre sonra ölür. Bu gibi hayvanlarda anemi, hatalı kemik kireçlenmesi ve yetersiz gelişme vardır. Daha az şiddetli formlarına daha yaygın şekilde rastlanır ve ekilenen hayvanlar çoğunlukla iyileşir. Guatr histolojik yapılarına göre genellikle 5 grupta incelenir. 1.Hiperplastik guatr 2.Kolloid guatr 3.Adenomatöz guatr 4.Ekzoftalmik guatr 5.İyot zehirlenmesine ilgili at guatırları. 18

Hiperplastik guatr: Diffuz hiperplastik guatrda tiroid bezinin her iki lobu uniform şekilde büyür. Büyüme yaygın olabilir ve kranial boyun bölgesinde palpe edilebilen şişliklere yol açar. Etkilenen loplar sert ve koyu kırmızı renktedir. Uzun süren TSH uyarımının etkisiyle folliküller arasında yaygın kapillar ağ şekillenir. Folliküller silindirik hücreler ile kaplıdır. Aşırı derecede üreyen bu hücreler lümene doğru üremeler yapar. Bazı sahalarda üreyen bez epitelyumleri hücre yığınları veya şeritleri oluşturur ve follikülleri tamamen doldurabilir. Folliküllerde kolloid maddesi azdır veya hiç yoktur. Kolloid guatr: Hiperplastik guatırın involüsyon aşamasını oluşturur. Kolloid guatr ya iyot yetersizliğine bağlı oluşan hiperplastik guatırlı hayvanlara yeterli miktarda iyodür verilmesinden sonra ortaya çıkar ya da yaşlı hayvanlarda T4 ihtiyacı azaldığında bunlara iyodür verilmesi sonrasında görülür. Her iki tiroid bezi lobu diffuz olarak büyür, ancak hiperplastik guatıra göre daha saydam ve daha açık renkte olur. Makrofollikülleri döşeyen follikül hücreleri yassı ve atrofiktir. İçlerinde hafif boyanmış ve granüllü bol bir kolloid bulunur. Follikül duvarları gerilmiş durumdadır. Hatta fazla miktarda koloidin yaptığı basınca ilgili olarak yeryer follikül duvarlarının yırtılmasıyla, içleri kolloidle dolu kistik folliküller meydana gelir. Adenomatöz guatr: Yaşlılığa ilgili olarak tiroid bezinde bölgesel bir hiperplazi olayı söz konusudur. Verim düşüklüğünü kompanze etmek girişimi sonucunda tiroid bezi nodüler hiperplaziye uğrar. Bu gibi durumlarda tiroid bezinin bir veya iki lobunda, az çok yuvarlak biçimde, yumruk büyüklüğüne varan, bir veya birkaç sayıda, düğüm ve yumrular şekillenir. Söz konusu nodüllerin histolojik yapısı hiçbir zaman biri diğerine benzemez. Kolloid guatr ile hiperplastik guatr arasında değişen tablolar gösterir. Ekzoftalmik guatr: Bu çeşit guatr insanlara(basedow-graves) mahsus bir guatrdır. İyod yetersizliğine ilgili olan at guatırı: Atlar için hazırlanan günlük yemlere fazla miktarda iyodür içeren kurutulmuş deniz yosunu katılmış yem yedirilen kısrakların taylarında tiroid hiperplazisi ve guatırın klinik bulguları gelişmektedir. Taylar çoğunlukla ölü olarak doğar. Canlı olarak doğanlar çok zayıftır ve kısa sürede ölür. Kısraklardaki hastalık rasyonlardan deniz yosununun kaldırılmasıyla iyileşir. PARATİROİD Paratiroid bezler 4 adet olup tiroid bezine bitişik veya gömülü olarak bulunur. Bez iki tip hücre taşır: 1.Prensipal hücreler (Esas hücreler); parathormon üretip salgılayan ana hücrelerdir. 19

2.Oksifil hücreler. Paratiroid bezin aktivitesi kandaki kalsiyum tarafından kontrol edilir. Kanda kalsiyum iyonu azalırsa parathormon salınması artar. Parathormon kemik, böbrek ve bağırsak üzerine etki yaparak kanda kalsiyum miktarını artırır; kalsiyum miktarı belli bir düzeyi aşarsa, negatif geri bildirim yolu ile parathormon salınmasını inhibe eder. Bu şekilde kontrolle kanda kalsiyum miktarı çok dar sınırlar içinde değişmez tutulur. Parathormonun görevi kan plazmasında iyonize kalsiyum düzeyini belirli bir seviyede muhafaza etmektir. Parathormon; ekstraselüler sıvıda kalsiyum düzeyi düştüğünde, kemik üzerine etki yapar ve osteoklastları aktive ederek kemikten kalsiyumu mobilize eder ve kana geçirir. Parathormon böbrektende kalsiyumun geri emilerek kana geçmesini sağlar, fosfatın geri emilmesini azaltır. Gene böbrekte α1-hidroksilaz enzim aktivitesini artırarak D-hormon sentezini artırır. D-hormon ise bağırsakları doğrudan etkileyerek besinlerle alınan kalsiyumun emilmesini artırır. Böylece kan kalsiyum miktarı belirli düzeyde kalır. Kısacası; kan plazmasındaki iyonize kalsiyum miktarı; parathormonun salınmasını geri bildirim yolu ile kontrol eder. Plazma kalsiyum düzeyi yüksek ise, parathormon salgılanması önlenir, kalsiyum kemikte çökerek kemikleşme olur. Plazma kalsiyum düzeyi düşük ise, parathormon salgılanması artar, kalsiyum kemikten çözülerek kana geçer. Paratiroid bezine ilgili patolojik durumlar; buradan salgılanan parathormonun azlığı veya fazlalığına bağlı olarak gelişen hastalık halleridir. HİPOPARATİROİDİSM Hipoparatiroidism, paratiroid bezden yetersiz miktarlarda parathormon salgılanması veya salgılanan hormonun hedef hücreleri etkilemelerindeki yetersizlikler sonucu gelişir. Hipoparatiroidism, köpeklerde gözlenilmekle beraber, diğer hayvanlarda nadirdir. Özellikle Schnauzers ve Terrier gibi küçük ırk köpeklerde görülür. Erişkin köpeklerde genellikle diffuz lenfositik paratiroiditisler idiopatik hipoparatiroidisme neden olurlar. Nadir görülen diğer sebepler ise: Primer veya metastasik tümörler tarafından paratiroid bezin yıkımlanması veya invazyonu, tiroid bezinde oluşan medullar adenom veya adenokarsinomların çok miktarda kalsitonin üretip salgılaması, uzun süreli hiperkalsemiden kaynaklanan bez atrofisi, aşırı 20

miktarda D vitamini alınması ve tiroid bez operasyonları sırasında yanlışlıkla paratiroid bezinin çıkartılması veya hasarlanmasıdır. Hipoparatiroidism durumunda kandaki kalsiyum düzeyi düşer. Bunun üzerine nöromuskuler uyarımda artış ve tetanik kasılmalar şekillenir. Etkilenen hayvanlarda huzursuzluk, sinirlilik, ataksiler, bazı kas gruplarında aralıklı tremorlar gözlenir. Tremorlar generalize tetanilere ve konvülsiv nöbetlere ilerleyebilir. HİPERPARATİROİDİSM Parathormonun fazlalığına ilgili olan hastalık halidir. Primer ve sekonder olmak üzere iki ana formda ortaya çıkar. Primer hiperparatiroidism: Paratiroid bezin adenom ya da karsinomlarına ilgili olarak parathormonun aşırı salgılanması durumunda meydana gelir. Paratiroid bezin adenomları özellikle zaman zaman yaşlı köpeklerde gözlenir. Karsinomları nadirdir. Kedilerde daha az sıklıkla görülür. Yaşlı ve dişi Siyam kedilerinde bildirilmiştir. Hiperparatiroidismde en belirgin patolojik değişimler kemik doku da olmaktadır. Parathormon tarafından aşırı derecede uyarılarak aktif hale geçen osteoklastlar özellikle uzun tubuler kemiklerin metafizlerinde kemik matrikslerini erezyona uğratırlar ve kalsiyum tuzlarını mobilize ederler. Ayrıca kemik doku bir yandan osteositler tarafından rezorbe edilirken, diğer yandan olgunlaşmamış fibröz bağ doku ile yer değiştirir. Şekillenen fibröz osteodistrofik lezyonlar özellikle mandibula, maksilla ve uzun kemiklerin subperiostal bölgelerinde gözlenir. Kemik dokudaki bu morfolojik değişimlere bağlı olarak hafif fiziksel travmalar kırıklara neden olabilmektedir. Ayrıca etkilenen hayvanlarda; hiperkalsemiye bağlı anoreksi, kusma, konstipasyon, depresyon, polyüri, polydipsi ve nöromuskuler uyarımdaki azalmaya bağlı olarak bütün kaslarda güçsüzlük gözlenir. Sekonder hiperparatiroidism: Kronik böbrek yetmezlikleri ve ilerlemiş böbrek hastalıkları(renal hiperparatiroidism) ile dengesiz beslenme(nutrisyonel hiperparatiroidism) durumlarında serum kalsiyum düzeyi uzun süreli olarak düşer ve sekonder hiperparatiroidism gelişir. Kronik böbrek yetmezliğinde glomeruluslardaki kanın süzülme işi aksar. İdrardan fosfat atılımı azalır giderek kanda birikir. Bu da hiperfosfatemi ile sonuçlanır. Yüksek düzeydeki serum fosfatı, serum kalsiyum düzeyini direkt olarak baskılar ve böylece bezlerinin 21

aktivitesini uyarmış olur. Buna ek olarak kronik böbrek hastalığında böbrek paranşimi hasarlanmıştır ve vitamin D nin aktif formunun sentezi için gerekli olan α1-hidroksilazı yeterli miktarda sağlayamaz. Bu da kalsiyumun barsaklardan emilimini azaltır. Renal hiperparatiroidismden etkilenen hayvanlarda paratiroid bezin esas hücrelerinde belirgin bir hiperplazi, kemik dokuda sonradan gelişen ve özellikle kafatasında şekillenen genellikle osteoporotik bir fibröz osteodistrofi şekillenir. Özellikle bu hastalığa sahip köpekler, Lastik çene olarak bilinen esnek mandibula ve maksillaya sahiptirler. Ayrıca akciğer, kalp, mide ve kan damarlarında gelişen hiperkalsemiye ilgili olarak metastatik kalsifikasyon görülebilir. Nutrisyonel sebepler ise; Kalsiyum ve D vitamini yönünden eksik, fosfordan zengin gıdalarla beslenmedir. Böyle bir durumda; kanda azalmış olan kalsiyum düzeyi, paratiroid bezin aşırı çalışmasına ve dolayısıyla hiperparatiroidisme yol açar. Nutrisyonel hiperparatiroidism atlarda genellikle düşük kaliteli kaba yemli tahıl ile beslenmeye bağlı olarak gelişir. Bu hastalık atlarda kafa kemiklerindeki deformasyon nedeniyle büyük kafa hastalığı olarak bilinir. ADRENAL BEZLER-BÖBREK ÜSTÜ BEZİ Böbrek üstü bezi morfoloji ve fonksiyon bakımından birbirinden farklı iki bölümden oluşur. Bunlar; bezin orta kısmında bulunan ve ektodermden gelişen adrenal medulla ve adrenal medullayı çevreleyen ve mezodermden gelişen adrenal korteks tir. Adrenal bezler damarlardan çok zengindir. Adrenal korteks: Üç tabakadan yapılmıştır. Zona glomeruloza(mutiformis, arkuata): Korteksin yaklaşık %15 ini kaplayan ve mineralokortikoid hormonların salgılandığı yerdir. Kapsülün hemen altında yer alan bu bölge hücreler bir kemer ya da yumak oluştururlar. Zona fasikülata: Korteksin yaklaşık % 70 ini oluşturan bu bölge glukokortikoid hormonlar üretilir. Birbirlerine paralel uzanan ve anostomozlaşan hücre kordonlarından oluşurlar. Bu bölgedeki hücreler fazla miktarda lipid kapsar. Zona retikülaris: Korteksin medullaya yakın bölgesinde yer alır ve korteksin %15 ini oluşturur. Hücreler küçük gruplar halinde dizilirler ve kapillarlar ile kuşatılmışlardır. Buradan seks steroid hormonlar salgılanır. 22

Mineralokortikoidler(Aldosteron): Adrenal korteksin zona glomeruloza bölgesinde sentezlenen ve salgılanan mineralokortikoid aldesterondur. Aldesteron hormonu vücudun elektrolit ve su dengesinin muhafazasında mutlak lüzumlu bir hormondur. Aldesteron sodyumun aktif taşınmasını artırır. Böbreklerde tubul sıvısından sodyumun emilerek kana geçirilmesini sağlar. Mineralokrtikoidlerin salgılanmaması(ör. köpeklerde idiopatik adrenal atrofi) potasyumun tutulmasına ve sodyumun kaybına yol açar ve ölümle sonuçlanır. Fazla salgılanması durumunda ise kan plazmasında sodyum miktarı artar, potasyum miktarı azalır. Fazla sodyum dokuda fazla su tutulmasına sebep olduğundan ödem meydana gelir. Adrenal korteksin zona glomeruloza bölgesinden aldesteronun sentez ve salgılanması Reninangiotensin sistemi tarafından kontrol edilmektedir. Renin böbrekte jukstaglomeruler aygıt hücreleri tarafından sentezlenen ve kana verilen bir enzimdir. Renin plazmada birtakım biyokimyasal reaksiyonlar ile anjiotensinojeni önce anjiotensin I e dönüştürür, sonra anjiotensin I, anjiotensin II ye çevrilir. Anjiotensin II çok güçlü bir damar daraltıcı etkiye sahip, hem de aldesteronun sentezini ve salgılanmasını düzenler. Glukokortikoidler: Adrenal korteksin zona fasikülata bölgesinde sentezlenir ve salgılanırlar. Glukozun ara metabolizmasında etkindirler. Başlıca glukokortikoid hormonlar; kortizol ve kortikosterondur. Genel olarak, glukokortikoidlerin karbonhidrat, protein ve yağ metabolizması üzerine etkileri sonucu amino asitlerden glukoz sentezi artar(glukoneogenezis) ve glukozun hücrelere girişi azalır. Bu durum hiperglisemiye ve glikojen sentezinin hızlanmasına yol açar. Glukokortikoidler ayrıca, yangısel ve immunolojik reaksiyonları da baskılar, dolayısıyla doku yıkımlanmasının ve fibroplazinin etkisi hafif olur. Bunun yanısıra, yüksek dozda glukokortikoidlerin etkisiyle enfeksiyonların yayılması kolaylaşır ve bazı bakteriyel, viral ve mikotik enfeksiyonlara karşı vücudun direnci azalır. Glukokortikoidler immunolojik tepkiler üzerine de olumsuz etki yapar. Monosit-makrofaj sistemi antijenlere zayıf biçimde yanıt verir, immunokompetan lenfositlerin oluşumu ve proliferasyonu ile antikor üretimi azalır. Glukokortikoidler yangıların başlangıcında görülen sıcaklık, şişkinlik ve ağrı gibi semptomların etkisiz olmasına yol açar. Ayrıca yara iyileşmesini geciktirir. Fibroblast proliferasyonunun ve kollagen sentezinin azalması nedbe dokusu oluşumunda geçikmeye yol açar. Adrenal seks hormonları: Bu hormonlar az miktarlarda salgılanır ve fizyolojik olarak da pek fazla öneme sahip değillerdir. Zona retikülaristeki hücreler tarafından progesteron, östrojen ve 23

androjenler sentezlenir. Burada gelişen tümörlerde adrenal seks hormonlarında salgı artışı olabilir. Fazla salgılanan hormon tipine, hastanın cinsiyetine, çıkış yaşına bağlı olarak klinikte virilizm ve feminizasyon gözlenir. Adrenokortikotropik Hormon (ACTH, Kortikotropin) Adenohipofiz tarafından salgılanır. Adrenal korteksin gelişimini ve özellikle zona fasikülata ve retikülaristeki hücrelerin salgılama etkinliğini düzenler. Adrenal korteks, ACTH uyarımına bağlı olarak kortizol salgılar. Bu hormon salınımının kontrolu şu şekilde olmaktadır. Vücuda gelen sinirsel uyarımlara ilgili olarak; Hipotalamusun hipofiz bezi ile ilgili bölgesinden adrenokortikotropik hormon salgılatıcı hormon (ACTH-RH) salınır, portal kan yolu ile hipofiz bezine gelen ACTH-RH, buradan adrenokortikotropik hormon(acth) salgılatır. Hipofiz bezinden salınan ACTH kan yolu ile adrenal kortekse gelerek glukokortikoitlerin(kortizol) sentezini ve salınmasını uyarır. Kana giren kortizol belli bir düzeye ulaşınca, negatif geri bildirim yoluyla, hipotalamustan ACTH-RH salınmasını ve dolayısıylada hipofizden ACTH salınmasını önler. Adrenal medulla: Adrenal medulladaki hücreler katekolaminlerin(epinefrin, norepinefrin) biyosentezini yapar. Hormon salgılayan bu hücreler değişikliğe uğramış sinir hücreleridir ve pregangliyonik simpatik sinirlerle bağlantı kurmuşlardır. Medullada epinefrin ve norepinefrin salgılayan hücreler olmak üzere iki tür hücre gözlenir. Medulladan salgılanan katekolaminlerin % 80 i epinefrin, geri kalanı norepinefrindir. Epinefrine adrenalin, norepinefrine noradrenalin de denir. Katekolaminlerin biyosentezi besinlerle alınan ya da karaciğerde fenilalaninin hidroksilasyonu ile oluşan tirozin ile başlar. Simpatik sinir uçlarından salınan katekolaminlerin ise çoğu norepinefrindir. Norepinefrin beyinin çeşitli bölgelerinde de sentezlenir. Nörotransmitter olarak görev yapar. ADRENAL BEZLERİN PATOLOJİSİ Adrenal bezlerde de vücudun diğer doku ve organlarında olduğu gibi bir çok sebebe ilgili olarak dejeneratif ve yangısel olaylar gelişir. Ancak önemli patolojik bozukluklar diğer endokrin bezlerdeki gibi bunların salgıladığı hormonların azlığı veya çokluğuna ilgili olan hastalık durumlarıdır. Bu konudaki önemli hastalıklar: 24

1.Hipoadrenokortisizm(Addison hastalığı) 2.Hiperadrenokortisizm( Cushing hastalığı) 3.Adrenal medullanın hipofonksiyonu 4. Adrenal medullanın hiperfonksiyonu Hipoadrenokortisizm(Addison hastalığı) Adrenal korteks hormonlarının azlığı veya tamamen yokluğuna ilgili hastalık halidir. Esas olarak Addison hastalığı insanlara özgü bir hastalık olarak bildirilmiş olmakla beraber hayvanlarda da hipoadrenokortisizme ilgili olarak bu hastalık tanımlaması kullanılmaktadır. Köpeklerde hipoadrenokortisizme neden olan ve en çok rastlanan lezyon iki taraflı idiopatik adrenal korteks atrofisidir. Burada korteksin tüm tabakaları belirgin şekilde atrofiye uğrar. Tüm kortikosteroidler(mineralokortikoidler, glukokortikoidler ve adrenal seks steroidleri) yetersiz olarak sentezlenir. Adrenal kortekslerin kalınlığı normalin onda biri kadar olur ya da daha azdır. Adrenal medulla nispeten daha belirgindir. Hastalığın immun aracılı bir hastalık olduğu düşünülmektedir. Köpeklerde adrenal korteks yetersizliğinin diğer nedenleri şunlardır; histoplazmozis, blastomikozis ya da tüberküloz gibi granülomatöz yangılar; dissemine damar içi koagülopatiler ile ilişkili olarak adrenal damarlarda trombozis ve bezde gelişen infarktüsler; metastatik tümörlerle adrenal korteksin invazyonu ve yıkımlanması; kanama nekroz ve sonrasında fibröz bağ doku oluşumu; adrenal sinüzoidler boyunca yaygın amiloid birikimi sayılabilir. Ayrıca hipofizden salgılanan ACTH ın yetersizliği de hipoadrenokortisizme neden olur. Foksiyonel bozuklukların çoğu spesifik değildir ve tekrarlayan gastroenteritis nöbetleri, hayvanın yavaş bir şekilde giderek zayıflaması ve hafif bir hastalık ya da operasyon gibi stresli durumlara dirençsizliği görülebilir. Ara sıra daha önceden herhangi bir hastalık belirtisi göstermeden hayvanlarda şok benzeri koma hali şekillenebilir. Hipoadrenokortisizm her yaşta ve her ırktan köpeklerde görülürse de daha sıklıkla genç erişkin köpeklerde ortaya çıkar. Hipoadrenokortikosizm durumlarında; özellikle aldesteronun sentez ve salınmasındaki azalma; serum potasyum, sodyum ve klorid düzeylerinde belirgin değişikliklere yol açar. Böbrekten daha az potasyum atılır, kanda potasyum düzeyi giderek yükselir ve şiddetli 25