Türkiye ve Avrupa AB Üyelik Görüflmeleri Bafllang c ndan Sonra ve Yeni Alman Hükümeti ile Dr. Cengiz Aktar Almanya ve Avrupa Birliği Üyeliğimiz Son Alman seçimlerinde Hõristiyan Demokratlarõn galip geleceği beklenirken seçimlerden Büyük Koalisyon çõktõ. Seçim propagandasõ esnasõnda Türkiye nin AB adaylõğõ epeyi sömürülmüştü. Hõristiyan Demokratlar Türkiye kökenli Alman seçmenini ve Türkiye ile olacak ilişkilerini gözden çõkarmõşçasõna AB tam üyelik perspektifimizi sorguladõlar ve "imtiyazlõ ortaklõk" temasõnõ işlediler. 39 sayfalõk hükümet programlarõnda "Türkiye nin üyeliği AB nin entegrasyon yeteneğini aşar" ibaresi bulunuyordu. Sosyal Demokratlar ve Yeşiller ise verilen sözlerin tutulmasõ gerektiğini dile getirerek hukuka saygõlõ bir 69
Türkiye ve Avrupa AB Üyelik Görüflmeleri Bafllang c ndan Sonra ve Yeni Alman Hükümeti ile tavõr sergilediler. Yeşiller, Hõristiyan Demokratlarõn Türkiye yi dõşlayan tutumlarõnõn Almanya nõn güvenliği açõsõndan tehlikeli olduğunu vurguladõlar. Alman solunun oportünisti Oskar Lafontaine ise Türkiye nin üyeliğine, daha çok aşõrõ sağa yakõşan bir üslupla karşõ çõkarak oy toplamaya çabaladõ. Gerek Almanya da yaşayan Türkiye kökenlilerin sayõsõ ve giderek artan ekonomik ağõrlõklarõ gerek Almanya-Türkiye ilişkilerinin tarihi ve derinliği Alman politikacõlarõn ülkemizin AB üyeliği konusuna itina ve ciddiyetle yaklaşmalarõnõ gerektiriyor. İçi Boş Bir Özel Statü Son yõllarda Almanya da Türkiye ye üyelikten daha düşük bir statü verilmesi gerektiğini hep önde gelen Hõristiyan Demokrat politikacõlar işledi. Başta Helmut Kohl un eski gözdesi, CDU (Hõristiyan Demokrat Birlik Partisi) Başkan yardõmcõsõ, Türkiye ye karşõ Fransõz muhafazakarlarõyla sõkõ ilişkiler içerisinde olan ve koalisyon hükümetinde İçişleri bakanõ olan Wolfgang Schäuble. Ardõndan önceki Bundestag da AB işlerinden sorumlu CDU sözcüsü protestan dinbilimci Peter Hintze, onun CSU daki (Hõristiyan Sosyal Birlik Partisi) muadili Gerd Müller, CDU-CSU nun dõşpolitika sözcüsü Friedbert Pflüger ve önceki Bundestag da AB Komisyonu başkanõ Matthias Wissman gündemi yönlendirdiler. Ancak bütün gürültüye rağmen Almanlar "privilegierte Partnerschaft"õn içini tõpkõ Frenklerin "partenariat privilégié"si için olduğu gibi bir türlü dolduramadõlar. Alman Hõristiyan Demokratlarõ kabaca Türkiye ye 1963 te Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) zamanõnda o topluluğa dahil olmasõ için 70
Dr. Cengiz Aktar söz verildi, şimdiki AB ye değil gibi anlaşõlmaz bir aklõ savunuyorlar. Sanki bugün AB dõşõnda AET adlõ bir kuruluş varmõş da isteyen ülkeler ona dahil olabilirmiş gibi. Adaylõğõmõzla ilgili Aralõk 1999 dan bu yana alõnan ve altlarõnda Alman hükümetinin imzasõ bulunan kararlarõ görmezden gelmek de çabasõ. Alman Hükümetinin Türkiye Politikasõ Koalisyon protokolünde çağõmõzõn dahiyane icadõ "privilegierte Partnerschaft" yani imtiyazlõ ortaklõk ibaresi yok ancak onu çağrõştõran tam üyelik ile iyi komşuluk arasõnda üçüncü tip bir ilişkiye atõf var. Eğer tam üyelik olamaz iseymiş Türkiye yi başka taraflara bakmayacak şekilde Avrupa ya kenetlemek için her şey yapõlmalõymõş. Göz yaşartõcõ bir ilgi! İnsan "tam üyelik olmayacaksa benim ne yapacağõmdan sana ne" demeden edemiyor. Amaç elbette belli: Avrupa nõn güneydoğusunu garantiye almak. Ancak muhalefetteyken dile getirilenlerle iktidara gelindiğinde yapõlanlar arasõnda her zaman fark vardõr. Nitekim Hõristiyan Demokratlarõn da hükümete geldiklerinde dünyaya bakõşlarõ daha gerçekçi oldu. Türkiye nin AB süreci konusunda da bir realpolitik gözleniyor. Almanya, Fransa nõn sekiz aydõr Brüksel de üstlendiği Türkiye yi her durumda engelleme politikasõna pek yüz vermiyor ve müzakereler esnasõnda oyunu kuralõna göre oynuyor. AB yi ve Türkiye yi Bilen Bir Ekip Nitekim koalisyonda Türkiye yi ve AB yi iyi bilen bir kadro var. Sosyal Demokrat Dõşişleri Bakanõ Frank-Walter Steinmeier, eski Şansölye 71
Türkiye ve Avrupa AB Üyelik Görüflmeleri Bafllang c ndan Sonra ve Yeni Alman Hükümeti ile Schröder e çok yakõn, 1999 dan beri Federal Başbakanlõk Dairesinin başõnda, AB konularõna vakõf ve Schröder in Türkiye politikasõnõn şekillenmesinde yer almõş bir isim. Bakanlõk müsteşarõ Reinhard Silberberg de keza konuya hâkim bir isim. Ancak yeni dönemde de Türkiye politikasõnõ pek Bakanlõk değil Şansölye nin kabinesindekiler belirleyecek. Zira Almanya nõn Türkiye politikasõ ezelden beri Dõşişlerinden ziyade Şansölye tarafõndan belirlenir. Merkel in çevresinde ise Türkiye yi katiyen AB de görmek istemeyen ve imtiyazlõ ortaklõğõn içini doldurmaya çalõşacak bir dolu politikacõ var. Buna rağmen Şansölye'nin kabinesinde bir isim daha var: Dõşpolitika Başdanõşmanõ Christoph Heusgen 1999 un ilk yarõsõndaki Alman dönem başkanlõğõ esnasõnda Türkiye ile AB arasõnda yeniden canlanan ilişkilerin mimarlarõndan. Bir müddet geçici görevle gittiği Brüksel de Ortak dõş ve güvenlik politikasõ yüksek temsilcisi ve Türkiye nin AB ye yapacağõ katkõyõ bilen Javier Solana ile çalõştõ. AB nin ortak bir dõş politikasõ olmasõ ve artõk askeri konularda da sorumluluk alõnmasõ gerektiğini savunan bir isim. Hem onun hem de Steinmeier in AB uzmanlõklarõ Merkel hükümetinin AB konularõndaki istekliliğini ifade ediyor olabilir. Bu da Türkiye açõsõndan hayõrlõ olabilir. Ama İmtiyazlõ Ortaklõk Çalõşmalarõ Başka Kanallardan Yürüyor Koalisyon hükümetinin gerçekçi ve hukuka saygõlõ politikasõ Şansölye ve Dõşişleri Bakanõ nõn ağõzlarõndan 2006 baharõnda Berlin ve Ankara da daima tekrarlandõ. Bu duruma rağmen Hõristiyan Demokrat camia Türkiye ye ve diğer müstakbel adaylara farklõ bir statü verilmesi konusunda õsrarlõ. Bazõ politikacõlar özellikle Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Halklarõ Partisi (EPP) çerçevesinde imtiyazlõ ortaklõğõn içini doldurma çalõşmalarõnõ sürdürüyorlar. Parlamento da Dõşilişkiler 72
Dr. Cengiz Aktar Komitesi başkanõ Hõristiyan Demokrat Elmar Brok ve 2007 başõnda Parlamento başkanlõğõnõ devralacak olan Hans-Gert Pottering bu çalõşmalarõn önde gelen failleri. AB nin 2007-2013 dönemi bütçesi konusunda geçen yõl boyunca yaşanan belirsizliğin halinde Merkel in katkõsõ Avrupa nõn geleceği açõsõndan önemliydi. Anayasa nõn akibeti konusunda Finlandiya ve özellikle Almanya dönem başkanlõklarõndan büyük beklentiler var. Haziran ayõnda Mehmet Ali Talat õn Steinmeier ile görüşmesi Kõbrõs gibi artõk AB ye malolmuş çetrefilli bir konuda Almanya nõn yaptõğõ çok cesur ve önemli bir girişimdi. Merkel in bugün için AB ülkelerinde yeri en sağlam lider konumunda olmasõ ve çözüm üretici bir ekiple çalõşõyor olmasõ hem AB hem Türkiye için önemli. Merkel hükümetinden Erdoğan hükümetine gelen sõcak mesajlarõn artõk içinin hõzla doldurulmasõ gerekiyor. Eğer isterse Almanya nõn önümüzdeki dönemde, tõpkõ Orta Avrupa ülkelerine yaptõğõ gibi, Türkiye nin AB sürecine yapabileceği pek çok katkõ var. 2007 nin ilk altõ ayõnda Almanya AB nin dönem başkanõ oluyor. 2007 Türkiye nin AB adaylõğõnda çok kritik bir dönem olacak. Almanya nõn esas ne istediğini bu dönemde yaşayõp göreceğiz. 2006 nõn ilk altõ ayõnda dönem başkanõ Avusturya nõn yaptõğõ gibi sürece köstek mi olacak yoksa teşvik ederek destek mi olacak? 73