T.C. ERCĠYE ÜNĠVERSĠTESĠ ECZACILIK FAKÜLTESĠ

Benzer belgeler
Fesleğenin (ocimum bacilicum) Antibakteriyel Etkisinin Araştırılması. Grup Ege

DİSTİLEX NANO TEKNOLOJİ ÜRÜNLERİ

Quercus ilex L. (Pırnal meşesi)

ESANS UYGULAMALARINDA DOĞADAN ALDIĞIMIZ İLHAMIN TEKNOLOJİK YÖNTEMLERLE DEĞERLENDİRİLMESİ

Dr. Hülya ÇAKMAK Gıda Mühendisliği Bölümü

Biyofilmler; mikroorganizmaların, biyotik veya abiyotik yüzeylere adhezyonu sonrasında oluşturdukları glikokaliks olarak da adlandırılan

BİTKİSEL ÇAYLAR. Prof. Dr. Gülçin SALTAN İŞCAN ANKARA ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ FARMAKOGNOZİ ANABİLİM DALI. Prof. Dr. G.

KARANFİL YAĞININ ANTİ-BAKTERİYEL VE SERBEST RADİKAL TUTUCU ANTİ- OKSİDAN ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ

Defne ağacı, bahçeye güzellik verir. Defne yaprağı, yemeklerinize lezzet katar. Defne yağlı sabunu ise cildinizi güzelleştirir

Çocuk ve Yetişkin Üriner Escherichia coli İzolatlarında Plazmidik Kinolon Direnç Genlerinin Araştırılması

T.C İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ ORMAN FAKÜLTESİ ORMAN ALTI ODUNSU BİTKİLER. Hazırlayan: Danışman: Yrd.Doç.Dr Nurgül KARLIOĞLU

BOR BİLEŞENLERİ KULLANARAK ANTİMİKROBİYAL HİJYENİK YÜZEYLER VE ÜRÜNLER ELDE EDİLMESİ

ODUN DIŞI ORMAN ÜRÜNLERİ

Panax ginseng kök ekstresi (Ginseng)

GIDALARDAKİ M.O LARIN KONTROLÜNDE 4 TEMEL İLKE UYGULANIR

Kullanım Yerleri. İnsan beslenmesinde kullanılır. Şekerin hammadesidir. Küspesi hayvan yemi olarak kullanılır. İspirto elde edilir

KLİMALARDA ÜREYEN BAKTERİLERE BİTKİSEL YAĞLARIN ETKİSİ

Sıcaklık. 40 dereceden daha yüksek sıcaklarda yanma görülür. Yıllık sıcaklık ortalaması 14 dereceden aşağı olmamalıdır.

ODUN DIŞI ORMAN ÜRÜNLERİ

GDM 402 YAĞ TEKNOLOJİSİ. Prof. Dr. Aziz TEKİN

Zeytin ve Zeytinyağının Besin Değerleri

SANTRAL SİNİR SİSTEMİ DEPRESSANI OLARAK KULLANILAN BİTKİLER

BAL ÜRETİM SÜRECİNDE KRİTİK KONTROL NOKTALARININ BELİRLENMESİ, SEKONDER KONTAMİNASYON KAYNAKLARININ

Dr. Hülya ÇAKMAK Gıda Mühendisliği Bölümü ANTİOKSİDANLAR

MALVACEAE (EBEGÜMECİGİLLER)

İLAÇ ŞEKİLLERİ VE TIBBİ MALZEME I (ECH203) 1. Hafta

Dr.Müge Ayhan Doç.Dr.Osman Memikoğlu

Asidik suyun özellikleri. Alkali suyun özellikleri. ph > 11 ORP < -800mV Cl içermez. ph < 2,7 ORP < 1100mV Cl derişimi: ppm

Orman Altı Odunsu Bitkiler

Kanola Bitkisi, Yağı ve Özelikleri

Administrator tarafından yazıldı Cuma, 26 Aralık :51 - Son Güncelleme Perşembe, 16 Temmuz :54

Vaxoral. Tekrarlayan bakteriyel solunum yolu enfeksiyonlarının önlenmesinde 5. Şimdi. Zamanı. KOAH Kronik bronşit Sigara kullanımı

FARELERDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PNÖMONi MODELiNDE PSEUDOMONAS AERUGINOSA PHIKZ FAJININ TEDAVi ETKiSiNiN ARAŞTIRILMASI. Dr.

Pistacia terebinthus L. (Menengiç)

2)Subatomik parçacıklardan oluşan radyasyon. α, β ışınları

Tablo 4- Türkiye`de Yıllara Göre Turunçgil Üretimi (Bin ton)

SOLUNUM SİSTEMİ HASTALIKLARININ TEDAVİSİNDE KULLANILAN ÇAYLAR

ODUN DIŞI ORMAN ÜRÜNLERİ BİTKİ TANIMI II

Doğal Bileşikler ve Yeni İlaçların Keşfindeki Önemi

Sorunlu Mikroorganizmalar, Sorunlu Antibiyotikler ve E Test. Prof.Dr.Güner Söyletir Marmara Üniversitesi, İstanbul

ETKİN MADDE. Bir müstahzarın etkinliğini temin eden madde veya maddelerdir.

ANTİPERSPİRANTLAR, DEODORANTLAR ve ANTİMİKROBİYAL AJANLAR

Bornova Vet.Kont.Arst.Enst.

VETERİNER İLAÇ KALINTILARININ ÖNEMİ ve VETERİNER İLAÇ KALINTILARI TEST METOTLARI. Beyza AVCI TÜBİTAK -ATAL 8-9 Ekim 2008 İZMİR

HİDROJEN PEROKSİT, SAÇ BOYALARI ve KANSER

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA YUMURTA IÇIN AGRALYX!

Zeytinyağı ve Çocukluk İnsanın çocukluk döneminde incelenmesi gereken en önemli yönü, gösterdiği bedensel gelişmedir. Doğumdan sonraki altı ay ya da

Juniperus communis. Adi Ardıç

YULAF YETİŞTİRİCİLİĞİ

ALFA LİPOİK ASİT (ALA)

TOPRAK TOPRAK TEKSTÜRÜ (BÜNYESİ)

SPİNA BİFİDA VE NÖROJEN MESANE TANILI HASTALARDA MESANE İÇİ HYALURONİK ASİD UYGULAMASI

AHUDUDUNUN TOPRAK İSTEKLERİ VE GÜBRELENMESİ

KSÜ. Fen ve Mühendislik Dergisi, 8(2) KSU. Journal of Science and Engineering 8(2)-2005

Çayın Bitkisel Özellikleri

Omega 3 nedir? Balık ve balık yağları, özellikle Omega-3 yağ asitleri EPA ve DHA açısından zengin besin kaynaklarıdır.

Dilechem Kimya ve Danışmanlık İthalat İhracat Sanayi Ticaret Limited Şirketi

TÜBİTAK-BİDEB Lise Öğretmenleri (Kimya,Biyoloji,Fizik,Matematik) Proje Danışmanlığı Eğitimi LİSE-1 ÇALIŞTAY 2011 KEPEZ/ÇANAKKALE TEMMUZ-2011

KİŞNİŞ(Coriandrum sativum)

Yerfıstığında Gübreleme

2015 YILI KİMYA SEKTÖRÜ İHRACAT DEĞERLENDİRME RAPORU AKDENİZ İHRACATÇI BİRLİKLERİ GENEL SEKRETERLİĞİ KİMYA SEKTÖR ŞUBESİ

KURU İNCİR. Hazırlayan Çağatay ÖZDEN T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi

DAHA İYİ ÖZEL FORMÜLASYON. Yumurta Verim Kabuk Kalitesi Yemden Yararlanma Karaciğer Sağlığı Bağırsak Sağlığı Bağışıklık Karlılık

BİTKİ TANIMA 2. Dr. Sergun DAYAN

Şeker Kamışı Sugarcane (Saccharum officinarum L.)

UÇUCU YAĞLAR. Hazırlayan Songül BEKTAŞOĞLU T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi

Lavanta, Ada Çayı, Kekik ve Papatya Ekstrelerinin Antimikrobiyal Etkilerinin Araştırılması

KİMYEVİ MADDELER VE MAMULLERİ İHRACAT RAKAMLARI DEĞERLENDİRMESİ

KOD TANIM 2018 BİRİM FİYAT AÇIKLAMA CEV.MBL.0001 Mikrobiyolojik Numune Alınması, Taşınması ve Muhafazası

Özel Formülasyon DAHA İYİ DAHA DÜŞÜK MALIYETLE DAHA SAĞLIKLI SÜRÜLER VE DAHA FAZLA CIVCIV IÇIN OVOLYX!

İLAÇ, KOZMETİK ÜRÜNLER İLE TIBBİ CİHAZLARDA RUHSATLANDIRMA İŞLEMLERİ ECZ HAFTA

KİMYA-IV. Yrd. Doç. Dr. Yakup Güneş

Hatice YILDIRAN. Gıda Mühendisi BURDUR İL MÜDÜRLÜĞÜ

Arı sütünün besinsel içeriği aşağıdaki tabloda yer almaktadır

DİKLOFENAK SODYUMUN ( LAFENAC ) ANTİBAKTERİYEL ETKİNLİĞİ

PROJENİN OLUŞTURULMA GEREKÇELERİ

Merve ŞAHİNTÜRK Prof. Dr. Zübeyde ÖNER Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü

GRUP BAKTERİYOFAJ ANTİ-BAKTERİYEL BOYAR KAPLAMAÇÖZELTİSİ HAZIRLANMASI

Farmasötik Toksikoloji

KURU İNCİR DÜNYA ÜRETİMİ TÜRKİYE ÜRETİMİ

Arı Ürünleri, Bitkiler ve Sağlığımız. Yard. Doç. Dr. Mine Koçyiğit

Solanaceae Familyası (Patlıcangiller)

T.C Uludağ Üniversitesi Mustafakemalpaşa Meslek Yüksekokulu. Burcu EKMEKÇİ

DİRENÇLİ BAKTERİ ENFEKSİYONLARINA KARŞI KULLANILAN ANTİBİYOTİKLER

GENUS: Convolvulus (gündüz güzeli, gündüz sefası)

İçme Sularının Dezenfeksiyonunda Çinko Oksit Nanomateryalinin Kullanımı

Yoğun Bakımlarda İnfeksiyon Kontrolü: Haricen Klorheksidin Uygulanmalı mı?

Hedefe Spesifik Beslenme Katkıları

ÖZEL EGE LİSESİ BAKTERİLERE KARŞI BİTKİSEL DEZENFEKTANLAR

Farmakoloji IV (2 0 2)

ÖDEMİŞ İLÇESİNDE PATATES ÜRETİMİ, KOŞULLAR ve SORUNLAR

Antimikrobiyal Direnç Sorunu

Kloroform, eter ve benzen gibi organik çözücülerde çözünen bunun yanı sıra suda çözünmeyen veya çok az çözünen organik molekül grubudur.

TÜBİTAK BİDEB LİSE ÖĞRETMENLERİ-FİZİK, KİMYA, BİYOLOJİ, MATEMATİK PROJE DANIŞMANLIĞI EĞİTİMİ ÇALIŞTAYI (LİSE-4 [ÇALIŞTAY 2014]) GRUP ADI: SERA

Metschnikowia pulcherrima Türü Mayaların İzolasyonu ve Pulcherrimin in Antimikrobiyal Aktivitelerinin Araştırılması. Prof. Dr.

15- RADYASYONUN NÜKLEİK ASİTLER VE PROTEİNLERE ETKİLERİ

GIDALARDA MİKROBİYAL GELİŞMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Arı Ürünlerinin Antioksidan Özellikleri ve Biyoyararlılığı

Vitaminlerin yararları nedendir?

AROMATİK BİLEŞİKLER

Transkript:

T.C. ERCĠYE ÜNĠVERSĠTESĠ ECZACILIK FAKÜLTESĠ TĠCARĠ OLARAK TEMĠN EDĠLEN ÇEġĠTLĠ BĠTKĠ UÇUCU YAĞLARININ ANTĠBAKTERĠYEL ETKĠNLĠKLERĠNĠN VE PENĠSĠLĠN ÜZERĠNE SĠNERJĠSTĠK/ANTAGONĠSTĠK ETKĠSĠNĠN BELĠRLENMESĠ Hazırlayan Rukiye AS DanıĢman Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER ILDIZ Bitirme Ödevi Haziran 2014 KAYSERĠ

i BĠLĠMSEL ETĠĞE UYGUNLUK Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi, bu çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve referans gösterdiğimi belirtirim. Rukiye AS

ii ''Ticari Olarak Temin Edilen ÇeĢitli Bitki Uçucu Yağlarının Antibakteriyel Etkinliklerinin Ve Penisilin Üzerine Sinerjistik/Antagonistik Etkisinin Belirlenmesi'' adlı bitirme Ödevi Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi ne uygun olarak hazırlanmış ve Eczacılık Fakültesi Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalında Bitirme Ödevi olarak kabul edilmiştir. Tezi Hazırlayan Rukiye AS DanıĢman Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER ILDIZ Farmasötik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı BaĢkanı Prof. Dr. Müberra KOŞAR ONAY: Bu tezin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı nın... tarih ve. sayılı kararı ile onaylanmıştır.../../. Prof. Dr. Müberra KOġAR Dekan

iii TEġEKKÜR Tez çalışmamın her aşamasında benden bilgi ve yardımlarını esirgemeyen değerli hocam Öğr. Gör. Nilay ILDIZ'a, birçok konuda tecrübelerinden istifade ettiğim Sayın Dr. Osman DERE'ye, eğitim hayatım boyunca maddi ve manevi desteğini üzerimden esirgemeyen, her zaman yanımda olan sevgili aileme teşekkürü bir borç bilirim. Rukiye AS Kayseri, Mayıs 2014

iv TĠCARĠ OLARAK TEMĠN EDĠLEN ÇEġĠTLĠ BĠTKĠ UÇUCU YAĞLARININ ANTĠBAKTERĠYEL ETKĠNLĠKLERĠNĠN VE PENĠSĠLĠN ÜZERĠNE SĠNERJĠSTĠK/ANTAGONĠSTĠK ETKĠSĠNĠN BELĠRLENMESĠ Rukiye AS Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Bitirme Ödevi, Mayıs 2014 DanıĢman: Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER ILDIZ ÖZET Bitkilerin hastalıkları iyileştirme gücüne olan inanç insanlık tarihi kadar eskidir. Bitkisel kökenli üç binin üzerinde eterik yağ bilinmekte ve bunların yüzlercesi dünya ticaretine ve bilimsel çalışmalara konu olmaktadır. Bu konulardan biri de sentetik ilaçlara direnç geliştiren mikroorganizmalara karşı aromatik bitkilerden elde edilen uçucu yağların kullanımıdır. Birçok bitkiyle beraber defne, lavanta, havuç, anason ve kekik antimikrobiyal etkinlikleri yıllardır bilinen bitkiler arasındadır. Bu çalışma ticari olarak temin edilmiş olan 4 farklı firmaya ait defne, havuç, lavanta, anason ve kekik uçucu yağlarının Salmonella enteritica subsp.enteritica NCTC 8394, Esherichia coli ATCC 25922, Staphyloccus aureus ATCC 25923, Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853, Streptoccus pyogenes ATCC 19615, Bacillus subtilis ATCC 6633 ve Bacillus cereus ATCC 11778 olmak üzere 7 standart bakteri suşuna karşı antibakteriyel etkinliklerini ve firmaların ürettiği uçucu yağların farklılıklarını göstermek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışmada P.aeruginosa dışında kekik uçucu yağının antibakteriyel etkinliğinin tüm uçucu yağlar arasında en yüksek düzeyde olduğu ve onu lavanta uçucu yağının takip ettiği tespit edilmiştir. Firmalara ait uçucu yağların etkinliklerinin farklı düzeylerde olduğu ve uçucu yağların Penisilin (µg) üzerinde (kekik ve lavantada en fazla olmak üzere) sinerjistik etkiye sahip olduğu saptanmıştır. Uçucu yağların Gr (+) mikroorganizmalara karşı antibakteriyel etkinliğinin Gr (-) mikroorganizmalara kıyasla daha yüksek düzeyde olduğu görülmüştür. Anahtar kelimeler: Ticari uçucu yağ, antibakteriyel etkinlik, penisilin.

v DETERMINATION OF ANTIBACTERIAL ACTIVITY AND SYNERGISTIC / ANTAGONISTIC EFFECTS ON PENICILLIN OF COMMERCIALLY AVAILABLE ESSENTIAL OILS OF VARIOUS PLANTS Rukiye AS Erciyes University, Faculty of Pharmacy Graduation Project, May 2014 Advisor: Öğr. Gör. Nilay GÜÇLÜER ILDIZ ABSTRACT The belief in the healing power of plants diseases is as old as human history. Over three thousand known essential oils of vegetable origin and hundreds of them has been the subject to world trade and scientific study. One of these subjects against microorganisms resistant to the synthetic drug obtained from aromatic plants is the use of essential oils. Many plants together with laurel, lavender, carrot, anise and thyme antimicrobial activity of plants are known for many years. The study is commercially available which belonging to the four different company laurel, carrots, lavender, anise and thyme essential oils Salmonella enteritica subsp.enteritica NCTC 8394, Esherichia coli ATCC 25922, Staphyloccus aureus ATCC 25923, Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853, Streptoccus pyogenes ATCC 19615, Bacillus subtilis ATCC 6633 and Bacillus cereus ATCC 11778 including 7 standart bacterial strains antibacterial activity against which produce essential oils of companies were tested to show the difference. In the study antibacterial activity of thyme essential oil (except P.aeruginosa ) has been determined at the highest level of all the essential oils and followed by of lavender essential oil. Essential oils that belonging to the firms have different levels of effectiveness and essential oils Penicillin (mg) over (including a maximum of thyme and lavender) was found to have a synergistic effect. Essential oils (including maximum thyme and lavender) was determined to have a synergistic effect on the Penicillin (mg). Essential oils were found to antibacterial activity level against gr(+)microorganisms be higher than GR (-) microorganisms. Key words: Commercial essential oil, antibacterial activity, penicillin.

vi ĠÇĠNDEKĠLER BĠLĠMSEL ETĠĞE UYGUNLUK... i KABUL ONAY... ii TEġEKKÜR... iii ÖZET... iv ABSTRACT... v ĠÇĠNDEKĠLER... vi TABLOLAR LĠSTESĠ... ix 1. GĠRĠġ VE AMAÇ... 1 2. GENEL BĠLGĠLER... 2 2.1. Uçucu yağlar (esanslar)... 3 2.2. Bitkilerin Antimikrobiyal Özellikleri... 4 2.3. Antimikrobiyal Aktiviteyi Etkileyen Faktörler... 6 2.4. Laurus Nobilis L. (DEFNE)... 6 2.4.1. Botanik Özellikleri... 7 2.4.2. Kimyasal İçerik... 7 2.4.3. Kullanımı... 8 2.4.4. Antimikrobiyal Aktivite... 9 2.4.5. Antioksidan Aktivite... 11 2.4.6. Gastroprotektif Aktivite... 12 2.4.7. Kan Etanol Seviyesi Üzerine Etki... 12 2.4.8. NO Üretimi Üzerine Etki... 12 2.4.9. Yan Etki... 12 2.5. Lavandula Species (Lavanta)... 12 2.5.1. Botanik Özellikleri... 14 2.5.2. Kimyasal İçerik... 14 2.5.3. Antimikrobiyal Aktivite... 15 2.5.4. Pestisidal Aktivite... 17

vii 2.5.5. Sitotoksik Aktivite... 17 2.5.6.Anksiyolitik Aktivite... 17 2.5.7. Dismenore... 19 2.5.8. Anti-nosiseptif Aktivite... 19 2.5.9. Antienflamatuvar Aktivite... 19 2.5.10. Antioksidan Aktivite... 19 2.5.11. Anestezik Aktivite... 20 2.5.12. Yan etki... 20 2.5.13. Toksisite... 20 2.6. Daucus Carota (Havuç)... 20 2.6.1. Botanik Özellikleri... 21 2.6.2. Havucun Yetişme Koşulları... 21 2.6.3. Kimyasal İçerik... 21 2.6.4. Kullanımı... 23 2.6.5. Antimikrobiyal Aktivite... 24 2.6.6. Herbisidal Aktivite... 26 2.6.7. Antioksidan Aktivite... 26 2.7. Pimpinella Anisum (Anason)... 27 2.7.1. Botanik Özellikleri... 28 2.7.2. Kullanımı... 29 2.7.3. Kimyasal İçerik... 30 2.7.4. Antimikrobiyal Aktivite... 31 2.7.5. İnsektisit Aktivite... 32 2.7.6. Antioksidan Aktivite... 33 2.7.7. Lokal Anestezik Aktivite... 34 2.7.8. Glikoz Metabolizması Üzerine Etki... 34 2.7.9. Antikonvülzan Aktivite... 34 2.7.10. Antidiüretik Aktivite... 34

viii 2.7.11. Na + -K + ATPaz Aktivitesi Üzerine Etki... 35 2.7.12. Östrojenik Aktivite... 35 2.7.13. Menapozal Aktivite... 35 2.7.14. Yan Etki... 35 2.8. Origanum&Thymus Species (Kekik)... 36 2.8.1. Botanik Özellikleri... 37 2.8.2. Kimyasal İçerik... 37 2.8.3. Kullanımı... 40 2.8.4. Antimikrobiyal Aktivite... 41 2.8.5. Herbisid Aktivite... 44 2.8.6. Antioksidan Aktivite... 45 2.8.7. Nöroprotektif Aktivite... 46 2.8.8. Antimutajenik Aktivite... 46 2.8.9. Antidiyabetik Aktivite... 46 3. MATERYAL-METOD... 48 4. BULGULAR... 50 5. TARTIġMA ve SONUÇ... 54 KAYNAKLAR... 59

ix TABLOLAR LĠSTESĠ Tablo 2.1. 100 g taze havuçun yaklaşık besin değerleri... 23 Tablo 2.2. Uçuçu yağ içeren Origanum türleri... 38 Tablo 4.1. Uçucu yağların Salmonella enteritica subsp.enteritica NCTC 8394 ya karşı antibakteriyel etkinliği... 50 Tablo 4.2. Uçucu yağların Esherichia coli ATCC 25922 ye karşı antibakteriyel etkinliği... 50 Tablo 4.3. Uçucu yağların Staphyloccus aureus ATCC 25923 ye karşı antibakteriyel etkinliği... 51 Tablo 4.4. Uçucu yağların Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853 ye karşı antibakteriyel etkinliği... 51 Tablo 4.5. Uçucu yağların Streptoccus pyogenes ATCC 19615 ye karşı antibakteriyel etkinliği... 51 Tablo 4.6. Uçucu yağların Bacillus subtilis ATCC 663 ye karşı antibakteriyel etkinliği... 52 Tablo 4.7. Uçucu yağların Bacillus cereus ATCC 11778 ye karşı antibakteriyel etkinliği... 52

1 1. GĠRĠġ VE AMAÇ Bitkileri kullanarak hastaları tedavi etme yaklaşımı olarak açıklanabilen "fitoterapi" teriminin ilk kez Fransız hekimi Henri Lenclerc tarafından kullanıldığı iddia edilmişse de, ilk çağlardan itibaren insanoğlu kendi yöresinde bulunan bitki ve ağaçlardan farklı amaçlarla, çeşitli şekillerde yararlanmış ve en çok kullandığı yabani bitkilerin sonraları tarımını yapmıştır. Günümüze kadar ulaştığımızda halen bu bitkilerin geleneksel tedavilerde kullanıldığını bilmekteyiz (1, 2). Dünya geneline bakıldığında ölümlerin yaklaşık yarısının enfeksiyon kaynaklı ölümler olduğu ve mevcut antibiyotiklere karşı ciddi bir direnç gelişimi olduğu görülmektedir. Bu durum enfeksiyon hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinde yeni stratejiler geliştirmeyi zorunlu kılmış ve bitkilerin antimikrobiyal özelliklerinin pek çok araştırmaya konu olmasına sebep olmuştur (3). Herhangi bir tıbbi kullanılışı tespit edilmemiş bitkilerde etken madde aramak yerine, öncelikle yüzlerce yıldan beri halkın yararlı olduğuna inanarak ısrarla kullandığı bitkiler üzerinde çalışmanın daha çok verim sağlayacağı düşünülmektedir (1). Bu bağlamda bizde çalışmamızda yıllardır antimikrobiyal etkinlikleriyle bilinen defne, lavanta, havuç, anason ve kekik bitkilerine yer verip onların botanik özelliklerine, kullanılışlarına ve yapılan biyolojik aktivite çalışmalarına değindik. Bu çalışma, ticari olarak satılmakta olan dört farklı firmaya ait toplamda yirmi adet uçucu yağın 7 standart bakteri suşuna (Salmonella enteritica subsp.enteritica NCTC 8394, Esherichia coli ATCC 25922, Staphyloccus aureus ATCC 25923, Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853, Streptoccus pyogenes ATCC 19615, Bacillus subtilis ATCC 6633 ve Bacillus cereus ATCC 11778) karşı antibakteriyel etkinliği ile bu değerler arasındaki farklılıkları tespit etmek, aynı zamanda bu bitkilerin penisilin üzerine sinerjistik/ antagonistik etkisini incelemek amacıyla gerçekleştirildi.

2 2. GENEL BĠLGĠLER Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1980 yılında tıbbî bitkileri bir veya daha fazla organıyla tedavi edici veya hastalıkları önleyici olabilen veya herhangi bir kimyasal farmasötik sentezin öncüsü olabilen bitki çeşidi olarak tanımlamıştır (1). Bitkilerin hastalıkları iyileştirme gücüne olan inanç insanlık tarihi kadar eskidir. Milattan önce 3000 yıllarına ait Ninova tabletleri, Mezopotamya'da kurulan Sümer, Akat, Asur medeniyetlerinde bitkisel ve hayvansal ilaçlarla tedavinin var olduğunu gösteren, tarihimize ışık tutan ilk yazılı belgelerdir (2). Milattan önce 2500 yıllarında Hint tıbbının önemli temsilcilerinden Rig Veda, eserlerinde bine yakın şifalı bitkiden bahsetmiş, Yunan tıbbının önemli isimlerinden Eskulap ve Hipokrat (M.Ö 5.yy) kitaplarında 400' e yakın bitkisel ürünü anlatmıştır. Milattan sonra birinci yüzyılda ise Dioskorides in De Materia Medica adlı eseri modern farmakolojinin temelini oluşturmuştur. İslam uygarlığı döneminde Kitab-ül Saydala fit-tıb isimli eserinde yirmiye yakın şifalı bitkiden bahseden ve bu eseriyle eczacılığın babası ünvanını alan Ebu Reyhan Biruni ve El-Kanun fi't-tıb isimli eseriyle 1650 li yıllara kadar gerek Avrupa gerekse İslam topraklarında tıbbi otorite olarak kabul edilen İbn-i Sina bitkisel tıp konusunda önemli eserlere imza atmıştır ( 2, 3). Katalonya'lı Arnold de Villanove bitkilerden aromatik yağ eldesini tasvir eden ilk Avrupalı olmuştur. İsviçreli tıp reformisti Bombastus Paracelsus, "Tıbbın en büyük uğraşı Ouinta Essentia olarak isimlendirdiği bitkilerin en etkili ve en son özünü droglardan elde etmek olmalıdır." diyerek modern farmasi ve kozmetiğin temellerini atmış, aynı zamanda eterik yağların (Essential oils) da isim babası olmuştur (4). 19. ve 20. yüzyıllarda kimya ve biyokimya bilimlerindeki gelişmelerle birlikte bitkiler yerlerini sentetik ilaçlara bırakmıştır. Fakat son yıllarda sentetik ilaçlarla meydana

3 gelebilen ciddi yan etkiler, medikal, ekonomik, ekolojik sorunlar ve doğal olanın her zaman daha etkili, güvenilir ve yan etkiden arınmış olduğu düşüncesi gibi sebepler bitkilerle tedaviyi yeniden popüler duruma getirmiştir (1, 2, 5, 6). Tedavide kullanılan bitki kaynaklı ajanların moleküler dizilerinin açığa çıkarılması, kullanım dozlarının araştırılması ve formüle edilmesi, kullanım güvenilirliğinin, etkinliğinin belirlenmesi hatta farmakinetik profillerinin çıkarılması etnofarmakoloji alanının da genişlemesine neden olmuştur (3). Bitki coğrafyası bakımından Avrupa-Sibirya, Akdeniz ve İran-Turan gibi üç ana bitki coğrafyası bölgesinin Türkiye üzerinde bir arada olması ve dünyanın en önemli iki gen merkezinin çakıştığı bir yörede bulunması Türkiye de çok zengin bir bitkisel çeşitliliğe neden olmuştur. Türkiye'de bulunan bitki tür ve alttürlerinin 3200 kadarını yani yaklaşık olarak % 30' unu endemik bitkilerin oluşturduğu bilinmektedir. Ayrıca Türkiye'de üretimi yapılan 2500 ilaçtan 706' sı doğal kaynaklı bitkisel droglardan elde edilmektedir (6). Bitkilerin; Gıdalarda koruyucu olarak kullanımı (9) Tıbbi amaçlı kullanımı; antioksidan, antimikrobik (10, 11, 12), antihelmintik (13, 14) antihipertansif, antimutajenik, karminatif, koloretik, sedatif, antispazmodik ( 10, 15, 16, 17, 18) Bitki zararlılarına ve yabancı otlara karşı kullanımı mevcuttur (16, 19). 2.1. Uçucu yağlar (esanslar) Esas itibariyle terpenlerden yapılmış karışımlardır. Genellikle sıvı olup, kuvvetli kokulu ve uçucu maddelerdir. Su buharı ile sürüklenir. Suda çözünmez. Organik çözücülerde kolaylıkla çözünürler. Bilhassa çiçek ve meyvelerde bulunurlarsa da diğer organlarda da sık sık rastlanır (20). Bitkisel kökenli üç binin üzerinde eterik yağ bilinmekte ve bunların yüzlercesi dünya ticaretine ve bilimsel çalışmalara konu olmaktadır (4)

4 Esansiyel yağlar; Kimyasal bileşimlerine (aromatik maddeler, azot ve kükürt taşıyan bileşikler, düz zincirli hidrokarbonlar, terpenik maddeler), Aromatik özelliklerine (asit, ester, fenol, benzen, lakton vd.), Farmokolojik ve terapik etkilerine (antiromatizmal, antitussif, diüretik, antienflamatuar, dezenfektan vd.) göre sınıflandırılabilirler (21). Esansiyel yağlar; bitkilerdeki uçucu yağ miktarına, cinsine ve bitki kısmına göre farklı şekillerde elde edilmektedir. Bitkilerden uçucu yağ eldesinde başlıca dört yöntem kullanılır. 1- Anfloranj yöntemi(ekstraksiyon) 2- Distilasyon yöntemi 3- Mekanik yöntem(presleme) 4- Tüketme yöntemi (Çözücü ile Ekstraksiyon) Distilasyon yöntemi en çok tercih edilen yöntemdir (16, 22). 2.2. Bitkilerin Antimikrobiyal Özellikleri Gelişmiş ülkelerde HIV başta olmak üzere birçok mikroorganizmaya yönelik antimikrobiyal etkili yeni kimyasalların tespiti için doğal kaynaklara başvurulmaktadır. Bu kaynakların başında yer alan bitkilerin antibakteriyel ve antiviral özelliklerini araştırmak amacı ile ABD de Ulusal Kanser Enstitüsü bünyesinde yılda 4500 bitki örneğini inceleyecek bir program dahilinde araştırmalar yapılmaktadır (23). Hayvan yemlerinde antibiyotiklerin uzun süre kullanımıyla dirençli mikroorganizma suşları oluşmuş ve bu suşların gıda yoluyla insanlara aktarımı söz konusu olmuştur. Antibiyotiklerin etkinliğini korumak ve direnç gelişiminin önüne geçmek için Avrupa Birliği 2006 yılından itibaren hayvan yemlerine antibiyotik katılmasını yasaklamıştır. Bu da bilim adamlarını doğal kaynakları araştırmaya yöneltmiştir (7, 8).

5 Antimikrobiyal ilaçların veya kimyasalların hastalıkların tedavisinde rastgele kullanılması, insan vücudundaki ve bitkilerdeki patojen mikroorganizmaların bunlara karşı direnç geliştirmelerine sebep olmuştur. Bunun yanında gıda kaynaklı mikroorganizmaların sebep olduğu hastalıklar halen tüm dünyada en önemli sorunlardan biridir. Gıda koruyucu olarak bazı kimyasalların kullanılması kontaminasyondan korunmak için şart olmuş ise de kimyasal madde içeren gıdaların insan sağlığı açısından olumsuz tesiri dolayısıyla, bunların yerine antimikrobiyal etkisi kontrol edilen aromatik bitkilerden elde edilen ekstraktlar veya uçucu yağlar tercih edilmeye başlanmıştır (23). Antibakteriyel etkiye sahip bitkiler, yaygın kullanılan antibiyotiklere direnç geliştiren bakteri suşlarını kontrol altına alabilme yeteneğine de sahiptirler. Bu da bitkilerin tedavi edici etkilerinin yanı sıra yeni antibakteriyel ilaç geliştirme üzerine yapılan araştırmalarda model olarak kullanılabileceğini göstermiştir (23). Cowan (24), antimikrobiyal fitokimyasalları fenolikler, terpenoidler-ucucu yağlar, alkaloidler, lektinler-polipeptidler ve poliasetilenler olmak üzere beş grupta toplamıştır. Proteinlere ve poliamid polimerlere karşı oldukça reaktif olan hidroksillenmiş bileşenleri içeren fenoller, bitkisel antimikrobiyal ajanların en geniş grubunu oluşturmaktadır (3). Antimikrobiyal özellikteki bitki bileşenlerinin etki makanizması hakkında birçok hipotez öne sürülmüştür. Araştırmacılara göre, doğal bileşikler doğrudan veya dolaylı olarak hücrelerin biyokimyasal süreçlerini etkilemekte, fizikokimyasal bütünlüğünü bozmaktadır. Özellikle hidrofobik yapıda olan terpenler, hücre duvar bütünlüğünü hasara uğratmaktadır. Terpenlerin hidrofobik özelliği, hücre duvarındaki lipitler ile etkileşimi lipitlerin bir arada toplanmasına ve zarın geçirgenliğinin artmasına neden olmaktadır. Bozulan fizikokimyasal yapıyla beraber hücrede proton hareketi ve elektron akışı ve dolayısıyla taşınım aksaklıkları meydana gelecek bu da hücre içeriğinin koagülasyonuna neden olacaktır. Herhangi bir doğal bileşenin hedef bölgeyi etkilemesiyle oluşabilecek zincirleme reaksiyonlar da hücrenin başka bir bölgesinde benzer hücre tahribatına neden olabilecektir. Antimikrobiyal bileşenlerin hücre duvarında bulunan proteinleri de etkiledikleri bilinmektedir (3).

6 Tropik ülkelerdeki ölümlerin yaklaşık yarısı enfeksiyon kaynaklı olup Afrika da her yıl 300.000 çocuk E. coli, Shigella ve Salmonella türlerine ait enfeksiyonlardan ölmektedir. Araştırmalar Amerika Birleşik Devletleri gibi gelişmiş ülkelerde de enfeksiyona bağlı ölüm oranının gitgide arttığını bildirmektedir. Bu durum enfeksiyon hastalıklarının önlenmesi ve tedavisinin ne denli önemli olduğunu gözler önüne sermiş ve yeni stratejiler geliştirmeyi zorunlu kılmıştır (3). İlaçlara karşı direnç geliştiren mikroorganizmalar antimikrobiyal ihtiyacını sürekli hale getirmiştir. Binlerce yıldır kullanılmakta olan bitkiler yeni antimikrobiyal arayışında klinik mikrobiyologlar için umut kaynağı olmuştur (3, 5, 22). Ayrıca uçucu yağların hepsi IgG ve IgA sentezini arttırarak bağışıklık sistemini güçlendirmektedir (21). 2.3. Antimikrobiyal Aktiviteyi Etkileyen Faktörler Birçok çalışmada çözücü çeşidinin, bitkinin toplandığı bölgenin ve bitkinin kullanılan kısmının antimikrobiyal aktiviteyi etkilediği gösterilmiştir (10, 16, 25). Birçok araştırma organik çözücü(metanol, etanol, n-hexan vd.) kullanılarak elde edilen ekstrelerin sulu ekstrelere oranla daha yüksek antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğunu belirtmektedir. Bunun sebebi ise organik çözücülerin bitkideki organik bileşenleri daha fazla içermesidir (10). Bazı çalışmalar, tek bir etken madde içeren antibiyotiğe direnç geliştiren milroorganizmaya karşı çok sayıda bileşeniyle sinerjik etki oluşturan bitkilerin daha tesirli bir tedavi sunduğunu rapor etmiştir (10). Etlik piliç yemlerine esansiyel yağ karışımı ilavesiyle hayvanların yemden yararlanma oranı artmış, vücuttaki yenilebilir kısım oranlarında ise artış gözlenmiştir. Bu etkilerin esansiyel yağların antimikrobiyal aktivitelerinin yanı sıra sahip olduğu enzimler sayesinde besin sindirilebilirliğini arttırarak gerçekleştirdiği düşünülmektedir (7). 2.4. Laurus Nobilis L. (DEFNE) Lauraceae familyasının 40 cinsinden biri olan Laurus cinsinin önemli bir türü olan defne (Laurus nobilis L.) mitolojide Apollon un simgesidir. Antik çağda kahramanlara ve galiplere defne yaprağından yapılma çelenk verilmiş, bu bir taç şeklinde giydirilmiştir (5, 26). Defnenin Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü bütün Akdeniz

7 ülkeleri ile Rusya nın Karadeniz kıyılarında kültüre alınarak yetiştirildiği bilinmektedir. Türkiye de 600 800 m yüksekliklere kadar, Hatay dan başlayarak Kuzeydoğu Karadeniz e kadar bütün kıyılarda, diğer türler içerisinde küme ve gruplar halinde yayılış gösterir. Toprak isteği fazla olmamakla beraber rutubeti yeterli, dere yataklarını tercih eder. Antalya yöresinde tehnel, tahnal, nehtel ve tefrün adlarıyla da bilinen defne önemli döviz kaynaklarımızdan biridir. Ülkemizin yıllık defne yaprağı üretimi dünya defne ticaretinin % 97 sini karşılamakta(yıllık 3000-3500 ton) olup gerek kalite, gerek miktar ve gerekse fiyat olarak pazarda en yüksek yere sahip bulunıaktadır (1, 4, 20, 27, 1, 28). 2.4.1. Botanik Özellikleri Aromatik, 2-15 m boylarında, dioik, herdemyeşil ağaç veya ağaçcıklardır. Yapraklar; 3-10 (-11) X 2-4(-5) cm, dar oblong- lanseolat ya da geniş ovat, uçlarda sivrilmiş, bazen girintili çıkıntılı kenarlıdır ve derimsi görünüşlüdür. Erkek çiçekler 8-10 stamenlidir ve filamentlerin tabanında tek saplı salgı tüyleri bulunur. Dişi çiçekler genellikle 4 staminotludur. Mart-Nisan aylarında açan çiçekleri sarı renkli ve 4-6 çiçeğin bir arada bulunduğu küçük durumlar halindedir. Tek bir tohum taşıyan meyveleri üzümsü yapıda olup, her bir meyve 10-12 (-20) mm büyüklüğündedir. Önceleri yeşil renkte olan meyveler Eylül-Ekim ayları arasında olgunlaşarak mavimsi siyah renk almaktadır (1, 27). 2.4.2. Kimyasal Ġçerik Laurus Nobilis bileşiminde esas olarak; 1,8-sineol(ökaliptol) (46.8-54.2%), α-terpinil asetat, sabinen, α-pinen, β-pinen, α-terpineol, β-osimen (29), β-karyofilen, α-fellandren, linalol, elemen, α-thujene (30), kemferol glikozitleri (31), izokersitrin (32), metil öjenol (33), terpinen-4-ol, β-karyofilen (34), 6 epidesacetyllaurenobiolide (11), megastigman glukozitleri (17), kostunolid, dehidrokostus lakton, santamarin, α-ödesmol, β-ödesmol, γ-ödesmol, eremantin, zaluzanin C, magnolialid, spirafolid, patulenol, oplopanon (seskiterpenler) (35) bulunur. Meyvelerden de 10-hidroksioktakosnil tetradekanoat, 1- dokosanol tetradekanoat, 11-hidroksitriakontan-9-on isimli yağ asidi esterleri ve hidroksi ketonları izole edilmiştir (36).

8 Defne yaprağının kalite özelliklerini çeşitli faktörler etkilemektedir. Bunlar (28) : Bitki türü veya çeşidi (Türk defnesi, Fas defnesi vs.), Yetişme muhiti şartları (Karaburun, Bodrum vs.), Kültürel uygulamalar (gübre, ilaç vs. işlemler ile doğal veya kültür ürünü olması), Kurutma yöntemleri (kapalı alanda, gölgede veya suni kurutma), Depolama ve ambalajlama, Temizlik, lezzet, koku (aromatik madde miktarı), Renk (doğal koyu renk tercih edilmekte olup renk açıldıkça eterik yağ miktarı azalmaktadır). 2.4.3. Kullanımı Ortaçağ Avrupasında yapraklar dispepside, soğuk algınlığında ve viral enfeksiyonlarda kullanılmıştır (17). Batı Anadolu da filizleri akrep sokmasında çiğnenerek, dövülmüş tohumları ise dahilen hemoroid tedavisinde kullanılmıştır (37). Laurus nobilis uçucu yağının kepek önleyici etkinliğinden dolayı halk arasında saç losyonlarında kullanıldığı bildirilmiştir (29). Defne yaprağı tedavide iştah açıcı, sindirim uyarıcı, antiseptik, terletici antiromatizmal, antiepileptik, hipoglisemik ve kulak ağrılarını giderici olarak gıda endüstrisinde tatlandırıcı ve baharat olarak, özellikle et ve balık konservelerinde, zeytin depolanmasında, üzüm ve incir gibi kurutulmuş meyvelerin tazeliğini ve lezzetini korumak amacıyla ambalajlamada kullanılmaktadır. Yapraklardan elde edilen uçucu yağın parfüm, sabun ve mum endüstrisinde kullanıldığı bilinmektedir. Ayrıca dekoratif özelliklere sahip olduğundan park ve bahçelerde süs ve çit materyali olarak da kullanılmaktadır (5, 7, 26, 30, 35, 38, 39, 40, 41).

9 2.4.4. Antimikrobiyal Aktivite Laurus nobilis uçucu yağının 2 μl de (disk difüzyon tekniği ile), bakterilerden Escherichia coli, Staphylococcus aureus, Pseudomonas pyocyaneus, Yersinia enterocolitica, Aeromonas hydrophila, Enterococcus faecalis e ve fungilerden Saccharomyces cerevisiae, Kluvyeromyces fragilis e karşı inhibisyon zonu oluşturduğu belirlenmiştir. Laurus nobilis çeşitli antibiyotiklerle (Gentamicin, Cephalothin, Ceftriaxone) uygulandığında ise sinerjik, additive veya antagonistik etki göstermiştir. Uygulama sonucu Laurus nobilis uçucu yağının kendi başına antimikrobiyal etki göstermediği bakterilerde inhibisyon zon değerini artırdığı, antimikrobiyal etki gösterdiklerinde ise genel olarak inhibisyon zon değerini azalttığı belirtilmiştir (42). Derwich ve arkadaşları (5) Kuzey Morocco dan toplanmış Laurus nobilis yapraklarından elde edilen uçucu yağın Staphylococcus aureus, Staphylococcus intermedius ve Klebsiella pneumoniae üzerindeki antimikrobiyal etkinliğini incelemiş, minimum inhibisyon konsantrasyon (MIC) değerlerini sırasıyla 0.35, 0.56 ve 0.70 mg/ml olarak bulmuşlardır. İnhibisyon zonlarının ise sırasıyla 13, 10 ve 7 mm olduğu tespit edilmiştir. Laurus nobilis uçucu yağının gıda kaynaklı Escherichia coli O157:H7, Listeria monocytogenes, Salmonella typhimurium ve Staphylococcus aureus patojen bakterileri üzerine etkisi araştırılmış ve 5, 10, 20, 30, 40, 50 ve 80 µl/ml dozlardaki antimikrobiyal aktivite sıralamasının Escherichia coli O157:H7 > Staphylococcus aureus> Salmonella typhimurium > Listeria monocytogenes şeklinde olduğu görülmüştür (43). Bitkisel 9 tür yağın % 1, 10 ve 15 lik konsantrasyonlarda çeşitli mikroorganizmalar üzerindeki antimikrobiyal etkinliğinin tespit edildiği çalışmada Laurus nobilis uçucu yağı %1 gibi düşük bir konsantrasyonda dahi Bacillus cereus, Enterococcus faecalis üzerinde antimikrobiyal etkinlik göstermiştir. %15 lik konsantrasyonda ise ek olarak Salmonella typhimurium, Staphylococcus aureus, Escherichia coli ve Yersinia enterocolitica üzerinde de antimikrobiyal etkinlik gösterdiği tespit edilmiştir (25). Laurus nobilis bitkisel yağının metanolik fraksiyonundan kolon kromatografisiyle elde edilen kostunolid ve dehidrokostuslaktonun Mycobacterium tuberculosis H37Rv e karşı

10 Minimum inhibisyon konsantrasyon (MIC) değerleri sırasıyla 12.5 ve 6.25 mg/l olarak belirlenmiştir. Öte yandan metanolik fraksiyonun H37Rv-INH-r(isoniazid e dirençli suş) e karşı antimikrobiyal etkinliği kostunolid ve dehidrokostuslaktonun tek başına gösterdiği etkinlikten çok daha yüksek bulunmuştur(mic değerleri sırasıyla 3.25, 12.5, 12.5mg/L). Böylece bu iki bileşik arasında sinerjik bir aktivite olduğu sonucuna ulaşılmıştır (44). İlkin 1961 de İngiltere de rapor edilen ve tüm dünyada görülme sıklığı gitgide artan methicillin-resistant Staphylococcus aureus (MRSA) kaynaklı enfeksiyon özellikle yoğun bakım ünitesi hastaları için ciddi bir problemdir. Liu ve arkadaşları (45) Laurus nobilis yapraklarından izole edilen kemferol glikozitlerinden C2 (kaempferol-3-o-a -L- (2,4 -di-e-p-coumaroyl)-rhamnoside ve C3(kaempferol-3-O-a-L-(2 -E-pcoumaroyl-4 -Z-p-coumaroyl)-rhamnoside) ün Staphylococcus aureus suşlarının çoğu için MIC değerlerinin 1 ve 2 μg/ml olduğunu tespit etmiştir. Ortama 1/8 MIC konsantrasyonuna sahip C2 veya C3 eklendiğinde norfloxacin in MRSA N315 ve MRSA OM481 suşlarına karşı MIC değerlerinde sırasıyla 8-16 kat azalma gözlenmiştir. FIC indeksleri de göz önüne alındığında (0.19 dan 0.25 e) C2 ve C3 ün norfloxacin ile sinerjik etki gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır. C2 veya C3 ün hidrofilik florokinolonlardan ciprofloxacin in de anti-mrsa etkinliğini arttırdığı bulgular arasındadır. C2 ve C3 ün DNA gyrase ve/veya DNA topoisomerase IV üzerindeki etkinliğin anti-mrsa etkiden sorumlu olduğu tahmin edilmektedir (45). Santoyo ve arkadaşları (11) Laurus nobilis yapraklarının antimikrobiyal etkinliğini incelemek için süperkritik karbondioksit ekstraksiyonu yöntemini tercih etmiş (klasik ekstraksiyon yöntemlerine kıyasla üründe çözücü kalıntısı bırakmaması ve ısıyla bozunabilen bileşiklerin daha düşük sıcaklıklarda incelenmesine fırsat vermesi süperkritik karbondioksit ekstraksiyonu nun tercih edilme sebeplerindendir) ve Staphylococcus aureus ATCC 25923, Bacillus subtilis ATCC 6633, Pseudomonas aeruginosa ATCC 10145, Escherichia coli ATCC 11775, Candida albicans ATCC 60193 ve Aspergillus niger ATCC 16404 suşları üzerinde incelemeler yapmıştır. Minimum inhibisyon konsantrasyonları ve disk difüzyon zon çap ölçümleri sonucu suşların oldukça yüksek antimikrobiyal aktiviteye sahip olduğu gözlenmiştir. En yüksek inhibisyon zonu (25 mm) ve en düşük MBC (minimum bactericidal concentration

11 )(1.25mg/ml) değerine sahip Staphylococcus aureus un en duyarlı mikroorganizma olduğu tespit edilmiştir. Birkaç yazar antimikrobiyal aktiviteden sorumlu bileşenlerin linalool, α-terpineol, öjenol, karyofilen, nerolidol, α-humulen ve viridiflorol olduğunu açıklamıştır (11). Simić ve arkadaşlarının (12) çeşitli yağlar üzerinde yaptığı çalışmada en düşük antifungal aktiviteye sahip uçucu yağın defne yağı olduğu saptanmıştır (40 μl/ml MIC ve 50 μl/ml MFC Aspergillus spp., Penicillium spp. ve T. viride için). Ayrıca defne yağının antifungal etkisinden sorumlu bileşenlerin 1,8-sineol ve sabinen olduğu belirtilmiştir. 15 farklı bitki türünden elde edilen metanol ekstrelerinin toplamda sekiz mikroorganizmaya karşı antibakteriyel ve antifungal aktivitesinin ölçüldüğü çalışmada Laurus nobilis meyve ve yaprak ekstrelerinin 3 Candida türüne (Candida krusei ATCC 6258, Candida parapilosis ATCC 22019 ve Candida albicans ATCC 14053) karşı en yüksek antifungal etkiyi gösterdiği kaydedilmiştir (10). Laurus Nobilis meyvelerinden hidrodistilasyonla elde edilen uçucu yağın SARS- CoV(Severe Acute Respiratory Syndrome- Coronavirus) için IC 50 değeri 120 mg/ml, HSV-1(Herpes simplex virus type 1) için IC 50 değeri ise 60 mg/ml olarak bulunmuştur (29). 2.4.5. Antioksidan Aktivite Santoyo ve arkadaşları (11) Laurus nobilis yaprak ekstresinin antioksidan etkinliğini ölçmek için DPPH (1,1-difenil-2-pikrilhidrazil) ve β-carotene bleaching yöntemini kullanmıştır. DPPH, antioksidan bileşiklerle reaksiyona girince (bileşiğin antioksidan süpürücü etki derecesine göre) rengi mordan sarıya dönüşen, stabil, serbest bir radikaldir. Başlangıç DPPH konsantrasyonunu % 50 azaltmak için gereken örnek konsantrasyonu (EC 50 ), antioksidan aktivite ölçümünde sıkça kullanılan bir yöntemdir. Düşük EC 50 değeri yüksek antioksidan gücü gösterir. Laurus nobilis yapraklarının süperkritik karbondioksit ekstraksiyonlu fraksiyonlarının DPPH a karşı EC 50 % (μg/ml) değerleri 117.32 ± 1.65 b ve 103.19 ± 1.08 a olarak bulunmuştur.

12 2.4.6. Gastroprotektif Aktivite Laurus nobilis meyve tohumu ekstreleri doza bağımlı olarak mide ülserasyonunu azaltmıştır (26, 46). 2.4.7. Kan Etanol Seviyesi Üzerine Etki Matsuda ve arkadaşlarının Laurus nobilis yapraklarının metanollü ekstresiyle yaptıkları çalışmada, izole seskiterpen laktonlardan kostunolid, dehidrokostus lakton ve santamarinin sıçanlarda etanolün kandaki miktar artışını doza bağlı olarak azalttığı (125-250-500 mg/kg) görülmüştür. Aktif yapının α-metilen- γ-butirolakton olduğu bulunmuştur. Halkanın etkisini gastrik boşalmayı baskılayıp intestinal kanaldan etanol emilimini geciktirerek gösterdiği belirtilmiştir (35). 2.4.8. NO Üretimi Üzerine Etki Laurus nobilis yapraklarının metanollü ekstresiyle yapılan bir çalışmada α-metilen- γ- butirolakton yapısı içeren seskiterpen laktonların fare makrofajlarında LPS indüklü NO üretimini güçlü bir şekilde inhibe ettiği görülmüştür (40). 2.4.9. Yan Etki Aromaterapistler tarafından kontakt dermatite sebep olabileceği belirtilmiştir. Birçok çalışmada bu etkiye sebep olan bileşenlerin seskiterpen laktonlar olduğu tespit edilmiştir (47, 48). 2.5. Lavandula Species (Lavanta) Labiatae (Lamiaceae) familyasının en önemli üyelerinden biri olan Lavandula genusu, yaklaşık yirmi türden ve yüzden fazla varyeteden oluşur (49). Esasen Akdeniz e ait olan bu genus uyeleri Guney Avrupa, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Pakistan ve Hindistan a kadarki kusakta doğal yayılıs göstermektedir. Lavandula stoechas Türkiye de Ege adaları, Çanakkale, İstanbul, Herke-İzmit arası Kocaeli, Balıkesir, İzmir, Datça- Marmaris arası, Muğla, Tekirovası- Antalya, Anamur- Emirşah arası, İçel, Samandağı Hatay da yayılış gösterir. Fransa, İtalya ve İspanya da kültüre edilir. Kızıl çam ormanlarında, makiliklerde, kireç taşı veya granit yamaçlarda, kumluklarda veya yol kenarlarında, 1-700 m arasında yayılış gösterir. Yoğun ve hoş kokuları nedeniyle

13 lavanta türleri büyük ticari değere sahiptir. Dünyada her yıl 1.9-2.0 Milyar $ (USD) lık uçucu yağ ihracatı yapılmakta ve bu miktarın takriben 50 Milyon $ nı lavanta yağı oluşturmaktadır (50, 51,52,53). Lavantanın terapötik olarak kullanımına dair belgeler eski Yunanlılara ve Romalılara dayanır (54). Razi ve İbn-i Sina da Continens ve The Canon isimli eserlerinde lavantadan ve onun tıbbi kullanımından bahsetmiştir (55). Amerika Birleşik Devletleri nde 1999 senesinde yılın bitkisi seçilmesi lavantanın popülerliğinin devam ettiğinin göstergesidir (54). Halk arasında güçlü bir aromatik ve şifalı bir bitki olarak tanınan lavanta özellikle stres ve gerginliğin tetiklediği baş ağrılarında kullanılmış, anlajezik, antispazmodik, antidiabetik, sedatif olarakta kullanıldığı bildirilmiştir. Geleneksel tıpta gastrointestinal, sinirsel, romatizmal hastalıklarda kullanılmıştır. Bitkinin infüzyon şekli geleneksel İran halk tıbbında karminatif, diüretik, antiepileptik, antiromatik, analjezik (özellikle sinirsel baş ağrısı ve migrende) olarak kullanılmıştır (55, 56, 57). Fas halk tıbbında sindirim problemleri, soğuk algınlığı ve romatizmaya karşı dekoksiyonlar hazırlanıp kullanılmıştır (57). Lavandula stoechas Pakistan geleneksel tıbbında ise epilepsi, migren gibi çeşitli merkezi sinir sistemi rahatsızlıklarında analjezik olarak, kolik ağrılarda antispazmodik olarak kullanılmış, broom of the brain olarak isimlendirilmiştir. Birinci dünya savaşı esnasında lavantanın yara iyileşmesini hızlandırıcı etkisi olduğuna dair bilimsel kanıt yokken bitkinin özellikle bu amaç için kullanıldığı rapor edilmiştir (54). Farmakolojik ve biyolojik araştırmalar lavantanın MSS yatıştırıcı, mast hücre degralünasyonunu önleyici, antikonvulsif, sedatif, spazmolitik, lokal anestezik, antioksidan, antibakteriyel etkilerinin olduğunu bildirmiştir (55). Kan glukoz seviyesini düşürdüğü tespit edilmiştir (52, 58). Lavandula stoechas uçucu yağının oda spreyi formunda yaşlılar için noktürnal sedatif olarak yararlı olabileceği bildirilmiştir (58). Dermatolojide lavanta yağı psöriazis, dermatit ve egzema gibi hastalıkların semptomlarını hafifletici olarak bilinir (54). Gıda endüstrisinde dondurma, şekerleme, içecek, sakız yapımında kullanılır (49, 59). Çiçekler ve uçucu yağ esas olarak parfümeri ve kozmetikte(vücut losyonları, sabun ve diğer kozmetiklerde) kullanılır (55, 59).

14 2.5.1. Botanik Özellikleri Lavandula stoechas, 45 cm ya da daha uzun olabilen, tüylü çalı formunda bir bitkidir. Bitkinin üst yaprakları, eliptik ile dar eliptik arası, mızrak şeklinde, lanseolat14-40 1-5 mm büyüklüğünde, biraz aşağı doğru kıvrılmış durumda; koltuklarında ve gövde tabanında fazlasıyla aşağıya doğru kıvrılmış, huni şeklinde pek çok küçük yaprak bulunur. Spikası pedunküllü, 1.5-4.5 cm büyüklüğünde oblong oval arası şekilli, yoğun, aralıksızdır. Fertil brakteleri 4-7 2-8 mm büyüklüğünde, rombik-kordat şekilli ve tüylüdür. Üstteki brakteleri mor ya da beyaz, 7-30 2-8 mm obovat ya da dar oblong, koltuklarında çiçeksizdir. Vertisillatları 6-10 çiçeklidir. Kaliks 4-6 mm, 13 damarlı, üst dişi mahmuz şeklinde, enine oblong, tam ya da biraz loblu, saplı eklenti 0.5 1-2 mm büyüklüğündedir. Korolla siyahımsı mor(4.5) 5-8.5 mm uzunluğundadır. Mart ve haziran ayları arasında çiçeklenme gösterir. Türkiye florasında stoechas ve cariensis isimli iki alt türü bulunmaktadır (27, 53). Lavandula angustifolia 35 cm e kadar uzunlukta, çıplak pedunkülleri; dar, aralıklı, spikaların altında uzak, tek vertisillatları; tamamen benzer braktelerine rağmen koltuklarında meyve veren, püskülsüz çiçekleri; ekli obkordat şeklinde, belirsiz kaliksi; 10-12 mm mor korollası ile Lavandula stoechas türünden farklılık göstermektedir (27, 53). 2.5.2. Kimyasal Ġçerik Lavanta uçucu yağı, dünyada en fazla üretilen 15 uçucu yağdan birisidir. Lavandula angustifolia bitkisinin yapraklarından elde edilen yağ; linalil asetat, linalol, borneol, delta-3-carene, alfa-pinen, beta-pinen, alfa tujen, kamfen, 1,8-sineol, trans beta osimen, gama terpinen, terpinolen, kafur, lavandulol, 4-terpineol, beta karyofilen, bornil asetat içermektedir. Apigenin, luteolin, ladanein, apigenin-7-o-beta-d-(6'-p-hidroksisinnamoiloksi) -mannozid, luteolin, apigenin-7-o-beta-d-glukozit, luteolin-7-o-beta-dglukozit, 5,4'-dihidroksi flavonoid-7-o-beta-d-piranglikuronat bütil ester Lavanta angustifolia dan izole edilen flavonoitlerdir (55, 60). Ursolik asit gibi triterpenler, umbelliferon gibi kumarinler de bulunanlar arasındadır (55). Lavandula stoechas bitki yaprak ve çiçeklerinin en fazla fenkon ve kafur içerdiği bildirilmekte ve 1,8-sineol, mirtenil asetat, mirtenol, oleanolik asit, ursolik asit,

15 vergatik asit, b-sitosterol, a-amirin, a-amirin asetat, lupeol, eritrodiol, luteolin akasetin, viteksin, alfa pinen, beta pinen, kamfen, alfa-terpinen, p-simen, terpinolen, borneol, terpinen-4-ol, geraniol, verbenon, karvakrol, timol, bornil asetat, â-karyofilen, tujon, trans-pinokarveol, trans-verbenol, lavandulol, mirtenal, trans-karveol, karvon, aromadendren, sabinen, izopulegol, limonen, linalol, R-humulen, R-fellandren in de bulunduğu bildirilmektedir (50, 51, 61, 62). Topcu ve arkadaşları (63) Lavandula stoechas ın Stoechas alt türünün kökünden 18-hidroksi-27-norolean-12,14-dien-30-al- 28-oik asit ve 3 beta-hidroksi-1-oxo-olean-12-ene-30-al-28-oik asid iki yeni triterpen izole etmiştir. En kaliteli Fransa kokenli ucucu yağda % 49-53 oranında linalil asetat bulunduğu kayıtlıdır (52). Bir çalışmada, en yuksek yağ veriminin çiçeklenme döneminin başında, sabah erken yapılan hasattan elde edilen, ayıklanmış çiçeklerden sağlanabileceği belirtilmistir (52). Linalol ve linalil asetat masajla topikal uygulandıktan sonra deriden hızla emilir ve yaklaşık 19 dakika sonra plazmada en yüksek konsantrasyona ulaşır. Linalol un asetilkolin salınımını inhibe ettiği ve nöromuskuler kavşakta iyon kanal fonksiyonunu değiştirdiği, sedatif etkisinin olduğu, linalil asetat 'ın da narkotik özellikte olduğu tespit edilmiştir (54). 2.5.3. Antimikrobiyal Aktivite Lavanta yağının biyolojik aktivitesinde ana bileşenlerin önemli bir yer tuttuğu bilinirken, farklı tiplerde lavanta yağının antimikrobiyal etkinliğinin tamamen bu bileşiklere bağlı olmadığı ve yağ bileşenleri arasında sinerjik etkinin çok az olduğu rapor edilmiştir. Örneğin bir çalışmada lavantanın kimyasal kompozisyonu ile biyolojik aktivitesi arasındaki ilişki araştırılmış, linalol ve linalil asetat miktarı ile antifungal ya da antibakteriyel etkinlik arasında bir bağlantı kurulamamıştır. Bulgar orjinli lavanta (% 51.9 linalool, % 9.5 linalil asetat) 25 bakteriden 23 üne etkiliyken Fransız orjinli lavanta (29.1 % linalool, % 43.2 linalil asetat) sadece 13 bakteride etkili olmuştur (54).

16 Disk difüzyon yöntemi kullanılarak L. stoechas ssp stoechas uçucu yağının bir dizi mikroorganizma üzerindeki inhibisyon zonu ölçülmüş ve Staphylococcus aureus ATCC 6538, Escherichia coli ATCC 8739, Proteus mirabilis ATCC 14153, Klebsiella pneumonia ATCC 4352, Pseudomonas aeruginosa ATCC 9027, Bacillus subtilus ATCC 6633 e karşı antimikrobiyal etkinlik gözlenmiştir (51). Serpi ve arkadaşları (64) çeşitli bitki ekstrelerinin Propionibacterium acnes suşları(acne vulgaris akne oluşumunda en önemli etken) üzerindeki antibakteriyel etkinliği incelemiş, Lavandula angustufolia nın 2 mg/ml ve 5 mg/ml konsantrasyonlarda bakteri üretimini % 100 önlediğini bildirmiştir. Standart antibakteriyel olarak S-1(Sulbaktam/Ampisiline, 10+10 Vl / disk) ve S-2 (Amoksisilin 25 VL / disk) antifungal olarak ise N-1(Nistatin) in kullanıldığı calısmada Lavandula stoechas subps. Stoechas ucucu yağı Proteus vulgaris ATCC 6897 suşuna karşı, standart antibiyotiklerden daha guclu inhibitor etki gostermis, Pseudomonas aeruginosa ATCC 10239 suşuna standart antibiyotiklere yakın duzeyde antibakteriyel etki gostermistir. Candida albicans 10239 fungusuna karsı ise standart antifungale yakın etki gozlenmistir (52). Lavandula angustifolia uçucu yağının Escherichia coli O157: H7 ve Staphylococcus aureus suşları üzerindeki antimikrobiyal etkinliği oldukça yüksek bulunmuştur (65). Lavandula angustifolia yağı %1 den az bir konsantrasyonda MRSA (methicillinresistant Staphylococcus aureus) ve VRE (vancomycin-resistant Enterococcus faecalis) ye karşı in vitro antimikrobiyal etkinlik göstermiştir (54). Bazı yazarlar, bitkinin buhar formu ile tedavinin sıvı formdaki tedaviden daha üstün olduğunu bildirmiştir. Bunu ise buhar tedavisinin daha düşük dozlarda antimikrobiyal etki sağlaması ve sporlanmayı da inhibe etmesiyle bağdaştırmışlardır (54). Lavandula stoechas yaprağından elde edilen uçucu yağın Fusarium oxysporum, Rhizoctonia solani ve Aspergillus flavus funguslarına karşı antifungal etkinliği ölçülmüş ve sonuç, Rhizoctonia solani > Fusarium oxysporum > Aspergillus flavus olarak bulunmuştur. Ana bileşenler arasında test yapılmış, fenkon, limonen ve mirtenal in Rhizoctonia solani nin büyümesi üzerinde etkinliğin daha fazla olduğu

17 tespit edilmiştir. Bununla birlikte total yağın en yüksek antifungal etkinliğe sahip olması bileşenler arasında sinerjik etki olması ihtimalini akıllara getirmiştir (61). Zuzarte ve arkadaşlarının (66) yaptığı çalışmada Lavandula stoechas uçucu yağı test edilen mikroorganizmaların çoğuna fungusid etki göstermiş, minimum inhibitör konsantrasyon değerleri göz önüne alındığında Cryptococcus neoformans CECT 1078, ve dermatophytes (Epidermophyton floccosum FF9, Microsporum canis FF1, Trichophyton mentagrophytes var.interdigitale CECT 2958 ) suşlarına karşı antifungal aktivitenin çok daha fazla olduğu tespit edilmiştir. 2.5.4. Pestisidal Aktivite Birçok makale L. angustifolia oil ve linalol un ascaricidal etki gösterdiğini bildirmiştir. L. angustifolia oil ve linalol un Psoroptes cuniculi üzerinde ascaricidal etkinliğinin ölçüldüğü bir çalışmada ascaricidal etkiniliğin zararlılara karşı sadece doğrudan temasla değil aynı zamanda uçucu maddelerin inhalesiyle de mümkün olabileceği belirtilmiştir. Ayrıca lavanta yağının koyunlarda psoroptic uyuza neden olan miteye karşı etkin olduğu görülmüştür (54). 2.5.5. Sitotoksik Aktivite L. stoechas ssp stoechas uçucu yağının bir takım kanser hücre dizisi üzerinde sitotoksik etkinliği incelenmiş, COL-2 (human colon cancer) e karşı aktif olduğu tespit edilmiştir( ED 50 değeri 9.8 μg/ml). Ayrıca bitkinin kloroformlu ekstresinin P-388 (mouse leukemia) e karşı yüksek sitotoksik aktiviteye (ED 50 değeri 1.4 μg/ml) sahip olduğu bildirilmiştir (51). 2.5.6.Anksiyolitik Aktivite Bazı yazarlar lavanta kokusu ile pozitif duygu durumu arasında bir ilişki olduğundan bahsetmiştir. Yapılan bir çalışma 3 dakika boyunca lavanta yağı (%10) koklayan bireylerin belirgin olarak rahatladığını, anksiyetelerinin azaldığını, daha iyi ruh haline sahip olduklarını bildirmiştir. Ayrıca aromaterapide kullanılan lavanta yağının matematiksel hesaplama kabiliyetini arttırdığı bulunmuştur (69).

18 Aromaterapinin menstrual kramp ve dismenore semptomları üzerindeki etkisini araştıran randomize, plasebo kontrollü bir çalışmada, herhangi bir sistemik veya reproduktif (üremeyle alakalı) hastalığı olmayan ve kontroseptif kullanmayan 67 Koreli üniversite öğrencisi üzerinde incelemeler yapılmıştır. Deney grubuna adaçayı (Salvia sclarea) uçucu yağıyla kombine lavanta (Lavandula officinalis) uçucu yağı abdominal masaj yoluyla topikal olarak uygulanmış, plasebo grubuna aynı tedavi sadece badem yağıyla denenmiş ve son olarak kontrol grubuna hiçbir tedavi uygulanmamıştır. Menstrual kramp seviyeleri değerlendirildiğinde deney grubunun adetin birinci ve ikinci günü meydana gelen krampları diğer iki gruba göre anlamlı bir şekilde azalttığı görülmüştür. Netice itibariyle aromaterapinin menstrual kramp veya dismenore yaşayan kadınlar için hemşirelik bakımın bir parçası olabileceği belirtilmiştir (67). Kore de hemşirelik okuyan ve uykusuzluktan şikayet eden 42 üniversite öğrencisi bayan ile yapılan çalışmada lavanta kokusunun uykusuzluk ve depresyon üzerinde olumlu etkilere sahip olduğu gözlenmiştir (68). Yaş ortalaması 33 olan 48 yetişkin poliklinik hastasında yapılan çift kör, randomize plasebo kontrollü çalışmada Lavanta angustrifolia tentürü ile imipraminin etkinliği karşılaştırılmış, lavanta tentürünün imipramin göre daha az etkin olduğu görülmüştür. Bununla birlikte lavanta- imipramin kombinasyonu aktivitesinin imipraminin tek başına gösterdiği aktiviteden daha yüksek olduğu gözlenmiş, tentürün hafif ve orta dereceli depresyonda destek tedavi olarak kullanılabileceği sonucuna ulaşılmıştır (56). Yaşları 18 ile 77 arasında değişen 200 diş hekimliği hastası ile yapılan bir çalışmada kokuların hastalar üzerindeki etkisi incelenmiş, istatiksel analizler sonucu lavanta kokulu bekleme odasının stres azaltıcı etkide olduğu tesit edilmiştir (69). Lavanta kokusuna uzun süreli maruziyet sonucu anksiyolitik etki görülmüş, lavantanın limbik korteks üzerinde benzodiazepin türevi etki gösterdiği belirtilmiştir (70). Farelerle yapılan deneylerde Lavandula stoechas çiçeklerinden hazırlanan sulu metanollü ekstrenin antispazmodik ve antikonvülzan etkili olduğu bildirilmiştir (58).

19 2.5.7. Dismenore Dehkordi ve arkadaşları (71) dismenoreden yakınan 96 Tahran üniversitesi öğrencisini iki eş gruba ayırmış, deney grubundakilere lavanta yağı +susam yağı, plasebo grubundakilere ise sadece susam yağı inhale ettirmiştir. Lavanta yağının dismenore semptomlarını gidermede oldukça etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. 2.5.8. Anti-nosiseptif Aktivite İsveç fareleri üzerinde gerçekleşen bir çalışmada, yüksek doz lavanta hidro-alkolik ekstresi ve lavanta polifenolik fraksiyonunun orta dereceli antinosiseptif etkinlikte olduğu tespit edilmiştir (55). 2.5.9. Antienflamatuvar Aktivite Lavandula multifida sulu ve etanollü ekstrelerinin doza bağlı antienflamatuvar etki gösterdiği bildirilmiştir (57). Lavandula stoechas ın önemli bir inflamatuar belirteç olan nitrik oksit(no) üretimini engelleyici kapasitesi ölçülmüş, hücre canlılığını etkilemeyecek konsantrasyonlarda inhibitör etkinlik tespiti umut verici olarak değerlendirilmiştir (66). 2.5.10. Antioksidan Aktivite Son zamanlarda Lavandula viridis in Fe +2 indüklü lipit peroksidasyonunu ve kolinesteraz aktivitesini inhibe ettiği tespit edilmiştir. Costa ve arkadaşlarının (59) Lavandula viridis in antioksidan etkinliğini incelediği çalışmada ekstre eldesi için gıda, farmasötik ve kozmetik endüstrisi için önemli bir metod olan süper kritik sıvı ekstraksiyonu kullanılmış, elde edilen ekstrelerin anti oksidan etkinliği ORAC ve DPPH metotlarıyla belirlenmiştir. Lavandula viridis uçucu yağının özellikle de kafur, 1-8 sineol ve a-pinenin antikolinesteraz aktiviteyi güçlü bir şekilde inhibe ettiği bildirilmiştir (59).

20 2.5.11. Anestezik Aktivite Lavandula angustifolia uçucu yağı, linalil asetat ve linalol in vitro 0.01-10 μg/ml konsantrasyonda sıçan hemidiyaframında elektrikle uyarılmış kasılmaları doza bağlı olarak, büyük ölçüde azalttığı gözlenmiştir (72). 2.5.12. Yan etki Herhangi bir yağın kullanımında olduğu gibi lavanta yağının da allerjye ya da cilt tahrişlerine sebep olma potansiyeli hakkında endişeler mevcuttur. Japonya da 9 yıl süren bir çalışmada lavanta yağına maruz kalan bireylerin % 13.9 unda kontakt dermatit gözlenmiştir (54). Labiatae familyasına ait bitkiler üzerinde yapılan in vivo ve in vitro çalışmalar baz alındığında, üyeler arasında çapraz allerjik reaksiyonların görülebileceği belirtilmiştir (73). 2.5.13. Toksisite Az bir miktar ev yapımı lavanta ekstresi içen 18 aylık bir erkek çocuk 3 saat konfüzyon halinde kalmış ve merkezi sinir sistemi depresyonu geçirmiştir. Çocuğun elektroensefalografisinde toksik etkiye bağlı ritm bozuklukları gözlenmiştir. Zehirlenme gaz kromatografisi ve kütle spektroskopisiyle teyit edilmiş, kan ve idrarda linalil asetat, linalil format ve aseton tespit edilmiştir (74). 2.6. Daucus Carota (Havuç) Havuç (Daucus carota var. sativus) Şemsiyegiller (Umbelliferae-Apiaceae) familyasında yer alan, anavatanı Orta Asya ve Yakın Doğu olan, üretimi tohumla yapılan ve kökleri yenilen iki yıllık bir sebze türüdür. Dünyada en fazla üretilen kök sebze sıralamasında patatesten sonra havuç gelmektedir (75, 76, 77). Havuç üretiminin yoğun olarak yapıldığı ülkeler; Türkiye, Çin, Amerika, Güney Afrika, Brezilya, Meksika, Mısır, Libya, Avustralya, İtalya, Pakistan, İspanya dır (76). Türkiye de ise İç Anadolu da (Konya, Karaman ve Ankara), Akdeniz de (Burdur, Antalya, Mersin, Hatay), Ege de (İzmir, Aydın, Manisa) ve Güney Marmara nın bir kısmında havuç üretimi gerçekleştirilmektedir (76, 78). Ülkemizde kışlık bir sebze olarak algılanan havuç, diğer ülkelerde her mevsim tüketilen bir sebzedir (75, 76, 77).

21 2.6.1. Botanik Özellikleri Daucus carota kazık köklü, iki yıllık, otsu bir kültür bitkisidir. Yaprakları parçalı, (1-)2-3 pinnat, pinnat parçaların her biri dişli, tüylü veya tüysüz, nadiren etlidir. Işınlar (8-)10 adet, çiçekler beyaz, pembemsi veya sarımsı, birçoğu bir arada ve umbella durumundadır. Meyve uzunca, yumurta biçiminde, 2-4 mm uzunlukta, kostaların üzeri dikenlidir. Gövde genellikle dallanmıştır, 10-200 cm yüksekliğinde, kısa-sert tüylü veya hemen hemen tüysüzdür. Çiçeklenme zamanı 6-9. aylardadır. Denizden yüksekliği 2000 m olan, çayır, eğimli arazi, kumul ve tarlalarda yetişmektedir (53). Havuç köklerinin rengi genellikle sarı, turuncu ya da çesitli tonlarıyla pembedir. Ülkemizde Hatay ilinin Samandag yöresinde, koyu visne çürügü renkli pek nadir görülen havuçlar yetistirilmektedir (75, 76, 77). 2.6.2. Havucun YetiĢme KoĢulları Havuç, ılıman, serin iklimlerin bitkisi olup kısa gün bitkisi olarak kabul edilir. Havucun en iyi şekilde gelişim göstermesi için az ışık, yüksek toprak nemi ve nispeten düsük sıcaklıklar gereklidir. En uygun havuç rengi 15,5-21 derece arası sıcaklıkta olusmakta, bu değerlerden daha alçak ya da daha yüksek sıcaklık derecelerinde ürün kötü bir renk almaktadır. Havuç, derin, gevsek bünyeli, geçirgen, organik madde yönünden zengin, yeterli miktarda kireç içeren kumlu-tınlı ya da tınlı-kumlu topraklarda en iyi şekilde yetişir. Yüksek toprak asiditesine oldukça duyarlıdır. En uygun toprak ph ı 6,5 7,5 arasıdır (75, 76). Havuçlarda hasat sonrasında karotenoid ve lezzet kaybı, acılık oluşumu gibi bazı kalite kusurları oluşabilmektedir. Kalite kaybını azaltmak için havuçların, 0 C de ve % 93 98 bağıl nemde depolanması önerilmektedir (78). 2.6.3. Kimyasal Ġçerik Süperkritik sıvı ekstraksiyonu ile elde edilen uçucu yağın esas olarak oksijenlenmiş monoterpenler, hidrokarbon seskiterpenler, fenilpropanoidler, geranil asetat, karotol, α- pinen, a-tujen, b-mirsen, c-terpinen, o-simen, sabinen, kamfen, β-bisabolen, E- metilizoöjenol, karotol, 11-α-himachal-4-en-1-β-ol, β-karyofilen, daukol içerdiği tespit edilmiştir (79, 80). Başka bir çalışmada ise Daucus gingidium ssp. gingidium yaprak ve