Proje 3: Seminer Planlama Raporu Seçim Rasyoneli Okul Psikolojik Danışmanı Levent Hocamız ile yaptığımız görüşmede bize okuldaki öğrencilerin bir psikoloji kulübü olduğunu ve semineri bu psikoloji kulübündeki öğrencilere verebileceğimizi söyledi. Biz de öğrencilerin bu konuda ilgili olduğunu öğrendikten sonra grup olarak ilgi çekici bir konu anlatmamızın uygun olacağına karar verdik. Bu amaçla gündelik hayatta da öğrencilerin bakış açılarını sorgulamalarına ve yeni bakış açıları kazanmalarına katkı sağlayacağını düşünerek "Algı ve Algı Yanılmaları " konusunu seçerek, bu konu üzerinde araştırmalarda bulunduk ve sunumumuzu oluşturduk. Teorik Arka Plan Duyularımızın beyne ulaştırdığı bilgilerin tamamı değerlendirilmeli ve anlamlı bilgiler haline getirilmelidir. Algı, duyularımızın bize sağladığı veriler dizisinden anlamlı bilgiler inşa etme sürecidir (Hill, 2015 s.77). Dış dünyadaki enerjinin ilk tespitine duyum denir. Buna karşılık algı terimi duyusal bilginin yorumlanması için gerçekleşen daha yüksek düzeyde bir bilişi kapsar. Duyum uyaranın ilk olarak tespitini, algı ise hissettiklerimizin yorumlanmasını içerir (Baymur, 1972 s. 157). Algı konusunda akılda tutulması gereken en önemli noktalardan birisi, dünyanın fiziksel gerçekliği ile buna dair algı temsillerimiz arasında birebir bağıntının mümkün olmayışıdır. Algı, dünyanın fiziksel gerçekliğinin yorumlanması sürecidir. Bu neden böyle? Çünkü, fiziksel bilgi genel olarak, aynı anda pek çok anlama gelen bir belirsizlik içerir. Bizler de duyularımız aracılığıyla bize ulaşan verileri, yani erişebildiğimiz fiziksel uyaranları, dünyaya dair bilebildiklerimiz ışığında yorumlamaya çalışırız (Hill, 2015 s.78) Algılamada Örgütleme Bir tek uyarana değil, uyaran gruplarına tepkide bulunuruz. Bir nesneden bir değil pek çok uyaranlar gelir. Bir portakaldan renk, şekil ve koku uyaranlarının alınması gibi. Bu uyaranlar anlamlı bütünler halinde örgütlenir. Bir dershaneye baktığımız zaman, bir çok renkler ve şekiller değil, ders yapmakta olan bir sınıf görürüz. Aynı şekilde bir kişiye
baktığımız zaman da, onu göz, kaş, saç ve burun olarak değil, Ahmet ya da Ayşe olarak görürüz (Baymur, 1972 s. 138). Şekil-Zemin Gördüğümüz, baktığımız nesne (şekil) ve (art) zemin olarak ikiye ayrılır. Bir şeyin şekil ya da zemin olarak sınıflandırılması, nesnenin kendine has özelliği değil, gözlemciye bağlı bir durumdur. Kimi zaman nesnenin hangisi, zeminin hangisi olduğu hakkında kuşkulu ip uçları alsak da, bunları daime birbirlerinden ayırabiliriz (Furnham, 2014 s. 33). Algılamayı Etkileyen Belli Başlı Etmenler A) Uyaranları Gruplama ve Bütünleme Eğilimi Algılamada, etraftan gelen uyarıcılar anlamlı bütünler halinde kavranmakta, zihin daima bir toplanma ve yorumlama yapmaktadır. Dışarıdan zihne ulaşan uyarımları gruplama doğal bir eğilimdir. En yalın nokta ve çizgiler bile belli biçimlerde kümelenir. Gruplamaya yol açan koşullar dört noktada toplanabilir (Baymur, 1972 s.140): 1)Benzerlik: Bir şeklin benzer parçalarının daha fazla birbirlerine ait olarak algılanması eğilimidir (Furnham, 2014 s. 34). Benzer şeyler birlikte gruplanmış gibi görünür (Goldstein, 2013 s. 123). 2)Yakınlık: Yakınlık ilkesi, birbirine yakın yüzeyler ya da sınırların uzaktakilere göre, aynı cismin parçası olarak algılanma olasılığının daha fazla olmasıyla ilgilidir (Furnham, 2014 s. 34). 3)Süreklilik: Birleştirildiklerinde düz ya da düzgün kıvrımlı hatlar yaratan noktalar birbirine ait görünür ve bu hatlar da en düzgün yolu izleyecek şekilde görülme eğilimindedir. Ayrıca, başka nesnelerle, onların altında kalacak şekilde örtüşen nesneler, üsteki nesnenin devamı olarak algılanır (Goldstein, 2013 s. 122). 4)Bütünleme: Zihinde tam olmayan şeyleri bütünlemeye doğru bir eğilim vardır. İnsanda tam olmayan şekilleri tam olarak görme konusunda kuvvetli bir eğilim vardır. Bir kitapta tertip yanlışlarını görmek de bu yüzden zor olur. Çünkü insanda yanlış ya da eksik yazılmış kelime ve cümleleri bütünleyerek, doğru okuma eğilimi kuvvetlidir (Baymur, 1972 s.142).
B) Pragnanz (Basitlik İlkesi) Almancadan kabaca bir çeviriyle pragnanz "iyi biçim" anlamına gelir. İyi biçim yasası ya da basitlik yasası olarak da anılan pragnanz yasasına göre: bütün uyarıcı örüntüleri, sonuçta ortaya çıkan yapı mümkün mertebe basit olabilecek şekilde görülür (Goldstein, 2013 s. 123). C) Algılamada Geçmiş Yaşantıların Etkisi Algılanan nesneler ile yaşantıların zihinde izleri kalır. Geçmiş yaşantıların izlenimleri yeni algıları etkiler. Örneğin, bir çocuk daha önce mandalina yemişse, mandalinanın bütün özellikleriyle zihinde bir tasarımı meydana gelmiştir. Bundan sonra o mandalinanın sadece kokusunu duymakla, bu kokunun mandalinadan geldiğini anlar ve zihninde mandalinanın bütün öteki özellikleri canlanır. Bunun gibi bütün geçmiş yaşantıların ve zihinde birikmiş tasarımların, yeni algılamalar üzerinde etkisi olur. Herkesin bir nesneyi veya olayı kendine göre algılamasının en önemli nedeni budur. Her insan yaşantılarının kendine göre olması, aynı uyarıcıların değişik kişilerde değişik şekillerde algılanmasına yol açar (Baymur, 1972 s. 143-144). D) Duyguların, Tavırların ve Güdülenme Durumunun Algılama Üzerinde Etkileri Kuvvetli duygular, doğru, kesin ve objektif olarak algılamayı çok kere engeller. Bu yüzden çok heyecana kapılmış kişilerin mahkemelerde tanıklığı kabul edilmez. Ana babanın, çocuklarının kusurlarını göremeyeceği sık sık tekrarlanan bir iddiadır. Doktorlar kendi yakınlarına teşhis koyamazlar. Aşırı particiler, memleket olaylarını gerçekte olduğu gibi kavrayamazlar. Bir insan, çok sevdiği bir kimseyi tam objektif olarak değerlendiremez. Sevdiklerinin kusurlarını, sevmediklerinin ise iyi taraflarını görmekte zorluk çeker. Ayrıca kuvvetli güdülenme, korku, kaygı gibi ruh halleri de algı aldanmalarına yol açar (Baymur, 1972 s. 144-145). E) Algılama Üzerinde Telkinin Etkisi Telkin olayının da yanlış algılamalara sebep olduğu bilinmektedir. Purdue Üniversitesi Profesörü Knight, bir gün sınıfta güzel bir esans şişesinin kapağını açtıktan sonra öğrencilere kokuyu duyar duymaz ellerini kaldırmalarını söylediği zaman, bütün öğrenciler parmaklarını
kaldırmışlardır. Halbuki esans şişesinde tamamıyla kokusuz bir sıvı bulunmaktaydı. Bu olay, telkinin algıma üzerindeki etkisini gösterir (Baymur, 1972 s. 145). F) Dikkat Dikkat belirli uyarıcı ya da konumlara odaklanma yeteneğidir (Goldstein, 2013 s. 158). Dikkat, psikofizik enerjisinin bir nokta üzerinde toplanması demektir. Bu da gözlerin bir noktaya dikilmesi, bazı kasların büzülüp gevşemesi gibi, bir olayı ya da nesneyi iyice kavramak üzere organizmanın hazır duruma girmesidir (Baymur, 1972 s. 133). Dikkat ile ilgili çağdaş düşüncelerin çoğu, gözlemci olan insanın her an çok sayıda uyaran tarafından sarıldığı varsayımına dayanır. Nörolojik kapasitemizin sınırlı olması bu milyonlarca dış uyaranın hepsinin algılanmasını engeller. Bilgi işleme kapasitemiz oldukça sınırlı olduğundan bu uyaranlar saptansa bile, beyin bu uyaranların hepsini birden işleyemez. Duyu sistemimiz diğer iletişim aracıları gibi kapasitesi ölçüsünde bilgiyi işlediğinde etkili bir şekilde çalışır, bu kapasitenin üzerinde bilgi yüklenildiğinde işe başarısız olur (Solso, Maclin ve Maclin, 2010, s. 98). Dikkat, sık sık bir konudan başka bir konuya atlar. Buna dikkatte kayma denir. Örneğin, bir konferans dinlerken gözümüzü konuşanın yüzüne dikmiş olduğumuz halde, dikkatin zaman zaman kendi iç yaşantılarımıza çevrildiği olur. Sürekli dikkat denilen durum, dikkatin belli bir konunun sınırları içinde bir noktadan ötekine kaymasından ibarettir. Örneğin, çok ilgi ile izlediğimiz bir maçı seyrederken dikkat hali bazen topa, bazen oyunculara, bazen hakeme ya da seyirciye doğru bir takım kaymalar yapar. Aynı zamanda iki şeye dikkat etmek kolay olmaz; hatta bunun mümkün olmadığı ileri sürülür. Ancak aynı zamanda iki işi birden görmek mümkündür. Örneğin, örgü örerken bir konuyu arkadaşıyla tartışan bir bayan gibi. Yahut, iki telefonla birden konuşan bir iş adamı gibi. Bu durumlarda bir arada yapılan iki işten birinin otomatikleşmiş olması mümkündür. Böylece insan, işlerden birini düşünmeden mihaniki olarak yapar ve dikkatini öteki iş üzerinde toplar (Baymur, 1972, s.134-135). Algı Aldanmaları /Optik Aldanmalar Bir şeyin doğruluğuna karşımızdakileri inandırmak için "gözlerimle gördüm, kulağımla işittim" deriz. Acaba gözlerle görülen şeylerin doğruluğuna her zaman güvenilebilir mi? Algılamada, duyu organları yoluyla alınan duyumlar zihinde bütünlenerek yorumlandığından, her görülen ve işitilen şeyin nesnel olarak doğru olması ihtimali kesin
değildir. Çeşitli çevresel etkilerin gerçekte olduğundan farklı bir biçimde yorumlanması mümkündür (Baymur, 1972, s. 153-154) 1)Yanılsama(İllüzyon) Zihinde duyumların yanlış olarak yorumlanmasına yanılsama denir. Uyaranın nitelikleri, duyu organlarının özellikleri, geçmiş yaşantılar, duygular, heyecanlar, kuvvetli istekler, korku ve kaygılar gibi türlü öznel faktörler sık sık algı aldanmalarına yol açar. (Baymur, 1972, s. 154). Göz yanılmaları, algımızda sürekli ve tutarlı bir biçimde hatalara neden olan fiziksel uyaranlara verilen addır (Hill, 2015 s.81) 2) Sanrı (Halüsinasyon) Algı aldanmaları ile ilgili olarak sanrılara da değinilebilir. Ancak bunlar gerçek algı aldanmaları olmayı, tamamıyla zihin icadı olan imgelerdir. Çünkü bunlar çevreden hiç bir duyum alınmaksızın meydana gelir. Örneğin, susuzluktan baygın düşen bir kimse dışarıdan hiç bir etki gelmediği halde, ayağının dibinde bir derenin akmakta olduğunu görebilir (Baymur, 1972, s.155). Kültür ve Algı Farklı kültürlere mensup kişilerin algı süreçleri birbirinden farklı değildir. Öğrenme biçimleri ve deneyimler arasındaki farklılıklar, algı konusunda kültürlerarası farklılıklara yol açmaktadır, ancak algı süreçleri ile ilgili temel psikolojik araçlar bakımından kültürlerarası herhangi bir fark bulunmamaktadır (Hill, 2015 s.83). Algıların ve Algı Aldanmaları Niçin Önemlidir? Göz yanılsamaları, merak uyandıran psikolojik tuhaflıklardan ibaretmiş gibi görünüyor olabilir. Oysa, tüm bunlar, algı süreçleri ile ilgili olarak çok daha temel bir noktayı işaret etmektedir. Dünya hakkındaki genel bilgilerimiz, ihtiyaçlarımız, motivasyonlarımız ve dünyanın nasıl bir yer olduğu ya da olması gerektiği ile ilgili beklentilerimiz, dünyayı nasıl algıladığımız ile yakından ilgilidir. Bu nedenle, dünyayı nasıl gördüğümüz, temel olarak bizi bağlayan psikolojik faktörlere dayanmaktadır. Ayrıca, her bireyin kendi çevresini algılama biçimi, kendine has ve kendine özeldir (Hill, 2015 s.83).
Algı aldanmaları hakkında bilgi edinmek, ayrıca herkesin karşılaşabileceği bu çeşit yanılmaları, hoşgörülükle karşılamamıza yol açar. Bu yönden algılama, psikoloji biliminin kurulduğu günden beri bir ilgi konusu olmuş, üzerinde önemli araştırmalar yapılmıştır. Herkes, algılama işinde ne gibi yanılmalar olabileceğini bilecek olursa, gerek kendisinin, gerekse başkalarının gözlemlerine ve yargılarına derhal inanmaz ve bu aldanmaların önüne geçmek için gerekli önlemeleri alır. Daha iyi gözlemler yapmak ve daha sağlam yargılara varabilmek için gereken yerlerde bir değil birkaç duyu organını kullanır. Böylece meydana gelebilecek yanılmaların sayını azaltmaya çalışır (Baymur, 1972, s. 155-156).
KAYNAKÇA Baymur, B. F. (1972). Genel Psikoloji. İstanbul: İnkilap. Solso, R. L., Maclin, M. K., Maclin, O. H. (2010). Bilişsel Psikoloji (3. Baskıdan Çev. Ayşe Ayçiçeği-Dinn). İstanbul: Kitabevi. Goldstein, E. B. (2013). Bilişsel Psikoloji (1. Baskıdan Çev. Okhan Gündüz). İstanbul: Kaknüs. Furham, A. (2014). Gerçekten Bilmeniz Gereken 50 Psikoloji Fikri (3. Baskıdan Çev. Sumru Ağıryürüyen). Ankara: Domingo. Hill, M. G. (2015). Aklımın Aklı: Psikoloji (2. Baskıdan Çev. Mithat Durak, Emre Şenol Durak, Ufuk Kocatepe). Ankara: Nobel.