İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ 2013 2014 Eğitim Öğretim Yılı İnsan Hakları Hukuku Bütünleme Sınavı İkinci Öğretim Öğrencileri 07.07.2014 CEVAP ANAHTARI OLAY I Başvurucu, Türkiye'den sınır dışı edilmesi halinde hakkında konulmuş yurda giriş yasağı nedeniyle bir daha Türkiye'ye giriş yapmasının mümkün olmayacağını, buna karşılık eşinin mülteci olması ve pasaportunun bulunmaması nedeniyle BMMYK tarafından üçüncü bir ülkeye yerleştirme işlemleri tamamlanıncaya kadar hiçbir ülkeye gidemeyeceği, diğer bir anlatımla Türkiye dışına çıkmasının mümkün olmadığı, diğer taraftan mevcut olayda İdare Mahkemesine başvurmanın etkili olmadığı, geri dönüşü ve telafisi mümkün olmayacak bir zararın ortaya çıkması aşikâr iken yeterli inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın yürütmenin durdurulması talebinin reddedildiğini, bu karara karşı yapıtığı itirazında kabul edilmediğini, durumun aciliyetine rağmen yürütmeyi durdurma hakkındaki talebin uzun bir süre sonra karara bağlandığı, bu nedenle Anayasa'nın 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve hakkında tesis edilen idari işlem hakkında tedbir kararı verilmesi talebinde bulunmuştur. Soru 1 Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruya konu yukardaki olayda, idare mahkemesinde davanın esası hakkında henüz karar verilmeden, başvurucunun bireysel başvuru talebini olağan kanun yollarının tüketilmesi koşulu bakımından değerlendiriniz. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Ancak başvuru yolunun tüketilmesinin başvurucunun hakkına yönelik ihlalin giderilmesi açısından herhangi bir etkisi yoksa, başka bir deyişle başvurulacak yol etkisizse ya da başvuru yolunun tüketilmesinin beklenmesi halinde başvurucunun haklarına yönelik ciddi ve geri dönülmesi imkansız bir tehlike ortaya çıkacaksa anayasal haklara saygı ilkesi Mahkemenin bu başvuruları incelemesini gerektirebilir. İdari bir işlem olan sınır dışı edilme işlemine karşı hukukumuzda idari yargı yollarına başvurulması ve yürütmeyi durdurma talebinde bulunulması mümkündür. Ancak idari yargıya yapılan başvuru -yürütmenin durdurulması kararı verilmedikçe- sınır dışı edilmeyi engellememektedir. Başka bir deyişle yargı yoluna başvurunun sınır dışı edilme kararını otomatik olarak askıya alma etkisi yoktur. Başvurulmasına rağmen idari yargı mercilerince yürütmeyi durdurma talebinin ve buna karşı yapılan itirazın reddine karar verilmiş ve kişinin yaşamına ya da maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik tehlike devam ediyorsa anayasal haklara saygı ilkesi Mahkemenin bu başvuruları incelemesini gerektirir. Bu durumda ilgili bireysel başvuru yapabilmek için idari yargı mercileri önündeki davanın sonuçlanmasını beklemek zorunda bırakılamaz. Soru 2 Başvurucunun hakkında tesis edilen idari işlem hakkında tedbir kararı verilmesi talebini değerlendiriniz. Bireysel başvuru kapamında tedbir kararı alınması mümkün müdür açıklayınız. Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu ve İçtüzük hükümlerine göre başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması üzerine,
Bölümlerce esas inceleme aşamasında gerekli tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verilebilir. Tedbir kararı verilebilmesi için başvurucunun yaşamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike bulunduğunun anlaşılması gerekir. Bu yönüyle tedbir yetkisi istisnai bir yetki olup, ancak işlem veya kararın uygulanması halinde yaşam hakkına ya da bireyin maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik gerçek ve ciddi bir risk doğacaksa tedbire başvurulabilir. Olayda, yürütmeyi durdurma talebinin ve buna karşı yapılan itirazın reddedilmiş ve henüz davanın esası hakkında da bir karar verilmemiş olduğu için başvurucunun yaşamına ya da maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik ciddi ve kişiselleşmiş bir riskin varlığı kapsamlı dayanaklar ile ortaya konulmuş ise bireysel başvuru Mahkemece incelenmeli ve gerekirse tedbire hükmedilmelidir. Buna karşılık kişinin yaşamına ya da maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike söz konusu değilse somut olayın özellikleri dikkate alınıp, daha sınırlı bir yaklaşım benimsenerek gerekirse hukuk yollarının tüketilmesi beklenmelidir. OLAY II Başvurucu, kasten yaralama suçunun mağduru olduğunu, suçun faili hakkında hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesi gerekirken, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin Anayasa nın 36. ve 40. maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, ceza mahkemesindeki yargılama esnasında Eskişehir Devlet Hastanesinden alınan adli raporda kolunda 2. derece kırık bulunduğunun belirlendiğini, buna karşın açmış olduğu tazminat davasının görüldüğü hukuk mahkemesinde alınan Adli Tıp Kurumu raporunda kolundaki kırığın %19 oranında sürekli maluliyete neden olduğunun tespit edildiğini belirtmiştir. Başvurucu, ceza mahkemesi kararına yalnızca Eskişehir Devlet Hastanesinden alınan adli raporun esas alındığını, ceza mahkemesinde yapılıp bitirilen yargılamadan sonra hukuk mahkemesinde alınan Adli Tıp Kurumu raporunun Yargıtay ve Ağır Ceza Mahkemesince göz önünde bulundurulmadığını, sanığın 5237 sayılı Kanun un 87. maddesi gereğince 3 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezası ile cezalandırılması gerekirken 1 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırıldığını, ilk derece mahkemesinin ve Yargıtay ın genel geçer ifadeler dışında bir gerekçeye dayanmadığını, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilirken kendisinin olumlu görüşünün alınmadığını, eksik inceleme ile sanığın cezasız bırakıldığını belirterek Anayasa nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ve Anayasa nın 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Anayasa nın Hak arama hürriyeti kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir: Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Sözleşme nin Adil yargılanma hakkı kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir: Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda açıklanır; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, davanın tamamı süresince veya kısmen duruşmalar basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.
Anayasa nın Temel hak ve hürriyetlerin korunması kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir: Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir. Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. Sözleşme nin Etkili başvuru hakkı kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir: Bu Sözleşme de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir. Soru 1 Başvurucunun adil yargılanma ile ilgili talebi değerlendirilirken, hakkın kapsamı Anayasa ya göre mi yoksa Sözleşlemeye göre mi belirlenmesi gerekmektedir açıklayınız. Anayasa nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme nin Adil yargılanma hakkı kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Soru 2 Başvucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin talebini konu bakımından değerlendiriniz. Sözleşme nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre, bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, kendilerine bir suç isnadı yapılmamış olduğundan, Sözleşme nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır. Başvurucunun talebi, suç işlediğini düşündüğü bir üçüncü kişinin cezalandırılmasıyla sınırlıdır. Sonuç itibariyle, bir ceza davasında üçüncü kişiye verilen cezanın daha fazla olması gerektiğini ileri süren mağdur sıfatını haiz başvurucunun yalnızca Anayasa nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, başvurucuya bir suç isnadı yapılmamış olduğundan, Anayasa da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır. Soru 3 - Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamına giren bir hakkına yönelik müdahalede bulunulmadığı yönünde karar verilmesi ihtimali durumunda, Anayasanın 40. Maddesindeki etkili başvuru yolunun ihlal edildiği talebini değerlendiriniz. Başvurucunun, Anayasa nın 40. ve Sözleşme nin 13. maddelerinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal iddiasının, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda etkili başvuru hakkının kısıtlandığı sorusuna cevap verebilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla etkili başvuru hakkı, bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını, korunmasını ve başvuru yollarını güvence altına alan tamamlayıcı nitelikte bir haktır. Bu çerçevede, başvurucunun adil
yargılanma hakkı kapsamına giren bir hakkına yönelik müdahale bulunmaması nedeniyle etkili başvuru hakkının somut başvuru açısından uygulanabilmesi mümkün değildir. METİN SORULARI Soru 1 Doğal hukuk kavramını açıklayınız (5 puan). Bir doğal hukuk teorisi olan toplumsal sözleşme teorileri nedir, bu teorilerde insan hakları nasıl izah edilir (10 puan). Doğal hukuk anlayışına göre insan hakları karşısında devletin konumu ve işlevi nasıl belirlenmektedir açıklayınız (10 puan). Cevap 1 - Doğal hukuk, pozitif hukukun dışında ve üstünde ideal bir hukuku ifade eder. Pozitif hukuk, devletin tanımasına bağlı olarak oluşurken, doğal hukuk, insan doğası, Tanrı ifadesi ve adalet gibi ideal temellere dayanır. Doğal hukuk, pozitif hukukun zaman ve mekana bağlı olarak ortaya çıkan yetersizliklerini gidermek için, zaman ve mekana bağlı olmayan değişmez ve evrensel bir ölçüyü ifade eder. Doğal hukuk kurallarının yaptırımı, devlet tarafından zora dayalı uygulanan maddi nitelikte değil, insan ahlakının doğası gereği kendiliğinden uygulanan vicdan azabı şeklinde manevidir. İnsan hakları bir doktrin olarak, 17. yüzyıl doğal hukuk görüşünden doğmuştur. 17 Yüzyıl İngiliz filozofu John Locke başta olmak üzere bu dönem doğal hukuk anlayışı, insan hakları kavramını, tabiat hali ve toplum sözleşmesi varsayımlarına dayandırarak açıklamaktadır. Toplum Sözleşmesi teorileri doğa durumu açısından farklılaşmakla birlikte genellikle birçok noktada örtüşmektedir. Bu teorilere göre, insanlar toplum hayatına geçmeden önce tabiat halinde yaşıyorlardı. Tabiat halinde tam ve mutlak bir hürriyete sahiptiler. Sonradan aralarında bir sözleşme akdederek siyasal topluluğu meydana getirdiler. Ve bunu yaparken de, bu topluluğun kurulabilmesi ve yaşayabilmesi için gerekli olan ölçüde ilk hürriyetlerin bir kısmından feragat ettiler. Ancak tabiat halinde sahip oldukları hak ve hürriyetlerden en esaslı olanlarını topluluğa devretmediler; bunları siyasal topluluğun, yani devletin kuruluşundan sonra da muhafaza ettiler. İnsanlar, devletten önce ve onun hukukundan üstün bir takım tabii haklara sahiptirler. Devlet, kendisi tarafından bağışlanmamış olan, kendinden önce var olan bu tabii haklara bağlıdır ve onlara saygı göstermek zorundadır. Doğal hukuk anlayışına göre, insan haklarının kaynağı devlet değildir ve insan hakları devletin tanımasına muhtaç değildir. İnsan hakları devletin oluşturduğu pozitif hukuktan üstündür. İnsan hakları devletin varlık sebebi gösterilirken, devletin temel işlevinin hakları var kılmak değil, insan doğasında kendiliğinden var olan hakları korumaktır. Doğal haklar olarak insan haklarının pozitif hukuk tarafından korunması devletin meşruluğunun bir gereği ve devlete düşen bir yükümlülüktür. Devletin insan haklarını korumak amacıyla pozitif hukukun düzenleme alanına sokması durumunda, insan hakları hukuki haklara dönüşmekte ve hukuki bağlayıcılık kazanmaktadır. Soru 2 Uluslar arası insan hakları hukukunda ikincillik ilkesi ne anlama gelmekte ve nasıl bir işlev görmektedir, açıklayınız. (25 puan) Cevap 2 Uluslar arası insan hakları hukukunda ilkincillik ilkesi, insan haklarınının korunmasında ulusal hukukun esas, uluslar arası hukukun tamamlayıcı olduğu anlamına gelmektedir. İnsan hakları sözleşmelerine taraf olan devletler, öncelikle, sözleşme ile tanıdıkları hakları iç hukukta uygulama taahhüdü altına girmektedirler. İç hukukta uygulama taahhüdü, tanınan hakların öncelikle iç hukukta korunmasını içermektedir. Koruma taahhüdü de, iç hukukta etkili bir başvuru yolu ve bu başvuruları sonuçlandıracak yetkili makamların oluşturulmasını gerektirmektedir. Bu ilke, iç hukukta etkili hak arama yollarını tüketmeden, uluslararası koruma mekanizmalarına başvurulamayacağını ifade eder. Bu ilke gereğince, devletlere karşı uluslararası hukukta yapılacak şikayetlerde, başvuruculara ulusal hukuk sistemlerinde var olan hukuk yollarını öncelikle kullanma yükümlülüğü getirmektedir. Bu
nedenle ikincillik ilkesi, olayın gerçekleştiği devlete, öncelikle olay hakkında araştırma ve sorunu tespit edip çözme imkanı vermektedir. Ulusal makamlar, olayın tespitinde ve sorunun çözümünde uluslararası denetim organlarına göre daha avantajlı durumdadır. Uluslararası denetim mekanizmaları da kendilerinin ulusal makamların yerine koymadan, olaya ilişkin taraflardan edindikleri bilgiler ve devlet tarafından yapılan denetimden edindikleri bilgiler ışığından, insan hakları hukukuna uygunluk denetimi yapmaktadırlar.